Kültür ve Sanat Dünyasından Tekin Özertem Cumhuriyet Yeniden Doğuş Yeniden Doğuş, 15. yüzyılda İtalya da başlayan ve Avrupa nın Orta Çağ karanlığından kurtulmasını sağlayan; sanat, felsefe ve bilimin insan yaşamının vazgeçilmezi olduğunu kanıtlayan bir oluşumun, Rönesans ın dilimizdeki karşılığı. Sanat, felsefe ve bilimin neden insan yaşamının vazgeçilmezi olduğuna gelince: İnsanlar; önceleri, Hendrik Williem Van Loon un [1] çok sevdiğim benzetmesi ile cehalet ırmağının suladığı, aşılamaz gibi görünen dağlarla çevrili bir vadide, Cehalet Vadisi nde sürdürüyorlardı yaşamlarını. 25
Karanlık Orta Çağ insanlığın yaklaşık 1000 yılına mal olmuştur. Sadece var olanla yetiniyor, var olandan farklı bir yaşam olabileceğini düşünemiyorlardı. Dağların ardı ise korku veren bilinmezlerle doluydu. İçlerinden biri o aşılmaz sanılan dağların ardını merak edip yola çıkıncaya kadar sürdü bu yaşam. Sonra bir başkası denedi dağları aşmayı. Sonra bir başkası Gidenlerden biri geri dönüp de dağların ardında daha bereketli vadiler olduğunu haber verdiğinde merak hepsini sarıp sarmaladı; usul usul değişmeye başladı bir şeyler. Cehalet Dağları nı aşanların, dağların ardını merak edenlerin sayıları giderek arttı. Merak insanlara sanat, felsefe ve bilimi sundu. Tarih öncesi devirler ile MÖ 3500 yılından başlatılan İlk Çağ ı da kapsayan bu süreç, Doğu da ve Batı da birbirinden farklı ve üstün uygarlıklarla MS 395 yılına, Roma 26 İmparatorluğu diye ikiye ayrılana kadar devam etti. İlk Çağ ı, Batı Roma İmparatorluğu nun yıkıldığı 476 yılı ile sonlandıranlar da var; ama Orta Çağ ın zihinlerde ne zaman filizlenmeye başladığını kesin olarak bilmemiz mümkün değil. Fakat, Orta Çağ karanlığının, Hristiyanlığın ortaya çıkışı ve ruhban sınıfının giderek güçlenmesi sonucunda Avrupa nın üstünü kara bir şal gibi örtmeye başladığı tartışmasız bir gerçek. Bugün üzerinde durulup, dikkatle düşünülmesi gereken: bu ürkütücü karanlığın; sanat, bilim ve felsefenin doruklarına ulaşan Antik Yunan uygarlığının mirasçısı Roma İmparatorluğu döneminde nasıl olup da ortaya çıkıp tüm Avrupa ya yayılmış olduğu Hristiyanlık, 379 yılında İmparator I. Theodosius tarafından Roma İmparatorluğu nun resmi dini olarak ilân edildikten, Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında yıkılıp yerini tiranların hüküm sürdüğü küçüklü büyüklü devletçiklere bıraktıktan sonra kilisenin taassubu ile tiranların çıkarları bütünleşmiş; sanat, bilim ve felsefe hor görülerek dışlanmış; bilgi ve düşünce birikimine ulaşım engellenmiş, bu karanlık çağ insanlığın yaklaşık 1000 küsur yılına mal olmuştur. Hep düşünürüm: Eğer Orta Çağ taassubu yaşanmasaydı insanlık bugün nerelere varmış olurdu diye Tarihin bu akışı içinde şaşırtıcı olan: insana ait tüm geçmiş ka-
zanımları yok sayan, yasaklayan; bilginin, düşüncenin üstünü örten bu karanlığın 14. yüzyıldan itibaren yine kilisenin içinden aydınlanmaya başlamış olması. Nedenine gelince: yine merak! Binlerce, on binlerce yıl önce insanlığın Cehalet Vadisi ni çevreleyen Cehalet Dağları nı aşmasına öncülük eden merak İtalya da kiliselerin, katedrallerin, manastırların tavan aralarında, mahzenlerinde saklanmış olan Antik çağa ait eserlerin önce genç din adamlarınca merak edilip incelenmeye başlanması; bu birikimin kilisenin dışına taşması ve Dante, Petrarca, Boccaccio gibi şair, düşünür ve yazarların öncülüğünde gelişen Hümanizm / İnsan merkezcilik anlayışının matbaanın icadı ile bütün Avrupa ya hızla yayılması süreci, Yeniden Doğuş / Rönesans ile taçlandı ve tüm Avrupa yı taassubun karanlığından kurtardı. Avrupa da bunlar olurken bizde de tam tersi oldu.16. yüzyıldan başlayarak taassubun karanlığı giderek imparatorluğun üstüne bir şal gibi örtüldü, liyakat gerektiren makamlar giderek kifayetsiz muhteris softalar tarafından işgal edilir oldu. Merak ve sorgulama yerini kabullenişe bıraktı. Rüşvet aldı yürüdü. Selam verdim rüşvet değildür deyi almadılar diye başlayan Şikâyetnâme sini Fuzuli, imparatorluğun Yükselme Devri diye adlandırılan Kanuni Sultan Süleyman zamanında yazdı III. Selim zamanında başlayan yenileşme hareketleri softalar ve yozlaşmış yeniçerilerin Din elden gidiyor!, İstemezük! teraneleri ile önlendi. III. Selim ve sonraki yenilikçi padişahlar ardı ardına halledildi. Ve bu dönem aydınlanmadan, çağdaşlaşmadan yana, yenilikçi padişahların halk tarafından aforoz edildikleri benzersiz bir 18. yüzyılda, III. Ahmet devrinde matbaanın gelişi, bu karanlığın aydınlanmısına yol açan ilk kıvılcım oldu. Tıpkı 300 yıl önce Avrupa da olduğu gibi. süreç olarak tarihe geçti. 18. yüzyılda, III. Ahmet devrinde matbaanın gelişi, bu karanlığın 27
aydınlanmısına yol açan ilk kıvılcım oldu; tıpkı 300 yıl önce Avrupa da olduğu gibi. Suavi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi, Ahmet Mithat Efendi, Tevfik Fikret, Ziya Gökalp, gibi şair ve yazarlar ile Mithat Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Süleyman Paşa gibi, aydın devlet adamları ve düşünürler Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde bizim yeniden doğuşumuzun / Rönesans ımızın temellerini attılar. Cumhuriyet in ilânı ile de yeniden doğuş 20. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşmiş oldu. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, aydınlardan hayatta kalanlar Hayatta en hakiki mürşit / yol gösterici ilimdir. diyerek ülkemizi çağdaş uluslar düzeyine yükseltebilmek için gerekli devrimleri gerçekleştirerek bir olmazı başardılar. Sanat, felsefe ve bilim tekrar yaşamımızın vazgeçilmezi oldu. Cumhuriyet in ilk yıllarında ülkemizin nüfusu 10 milyon, okur yazar oranı da %6 civarındaydı. Ülkemizin aydın gençleri yedek subay savaşları olarak da anılan Çanak- 28 Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, ülkemizi çağdaş uluslar düzeyine yükseltebilmek için gerekli devrimleri gerçekleştirerek bir olmazı başardılar. kale, I. İnönü, II. İnönü Savaşları ve Sakarya Meydan Muharebesi nde can vermiş; yetişmiş aydın insan gücümüz yok denecek kadar azalmıştı. Bu koşullarda gerçekleşti bizim yeniden doğuşumuz. Hiç de kolay olmadı. Halk yoksul ve cahildi. Gerçekleştirilen devrimler hemen benimsenip özümsenmedi. Karşı çıkanlar, baş kaldıranlar oldu istemezük! diye Yedek Subay Öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay ın başını kestiler Menemen de ayaklanan şeriatçılar gözlerini bile kırpmadan Keşke bütün bunlar geçmişte kalsaydı. Ama öyle olmadı. Geçmişte olduğu gibi Cumhuriyet in yüz yılların karanlığını aydınlatan ışığını söndürmek, ülkemizi yeniden Orta Çağ karanlığına sürüklemek isteyenler, Orta Çağ papazları gibi dini kullanarak halkı sömürmeyi amaçlayanlar bugün de var güçleriyle çabalamaktalar. Bunun böyle olacağını bilmişti o, Nazım ın deyişi ile sarışın bir kurda benzeyen dev. Bunun için gençlere emanet etmişti en büyük eserim dediği Cumhuriyet i:
"Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" Mustafa Kemal Atatürk 20 Ekim 1927 Bayramımız kutlu olsun tekinozertembd@gmail.com [1] İnsanlığın Kurtuluşu, Yazan: Hendrik Williem Van Loon, Çev: Nüvit Osmay. Üniversite Kitabevi. İstanbul, 1945 29