BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ HÜKÜMET VE LİDERLİK OKULU



Benzer belgeler
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

Patrikhane İle İlgili Bir Belge / Bir Uyarı

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

Tuba ÖZDİNÇ. Örgün Eğitim

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9

İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

ABD NİN KURULMASI VE FRANSIZ İHTİLALİ

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

İ Ç İ N D E K İ L E R

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İlahiyat Atatürk Üniversitesi 1979 Y. Lisans Tarih Atatürk Üniversitesi 1981 Doktora Tarih Atatürk Üniversitesi 1985

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU PLANI VE KAZANIM TESTLERİ

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

En İyisi İçin. Cevap 1: "II. Meşrutiyet Dönemi"

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Elveda Rumeli Merhaba Rumeli. İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa.

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV.

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

Lozan Barış Antlaşması

Öğretim Üyeleri-Öğretim Görevlileri

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Bir Megali İdea Operasyonu: Sıra Şimdi Rum Okullarının Binalarında

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin Arabuluculuk Kanunu Tasarısı Hakkındaki Görüşü - Arabulucu.com

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

1: İNSAN VE TOPLUM...

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

Atatürk ün Dış Politika Stratejisi: Hedefler ve Prensipler

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (BM)

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İKİLİ İŞBİRLİĞİ. çevre ve ormancılık alanında otuz üç (33) Ülke ile toplam otuz yedi (38) tane,

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE Önemli Bulgular Arka Plan

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Ümit GÜVEYİ. Demokratik Devlet İlkesi Çerçevesinde. Seçimlerin Yönetimi ve Denetimi

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ İKTİSDİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİŞLER BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

GÜNÜMÜZ BALKAN ORTODOKS KİLİSELERİNE GENEL BİR BAKIŞ

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

KIBRIS AKADEMİK DİYALOG

MİLLİ MÜCADELE TRENİ

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

İçindekiler. Hakkımızda Misyon Vizyon TKYD Üyelik Ayrıcalıkları Faaliyetler

I.DÜNYA SAVAŞI ve BALKANLAR

C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B

Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi

Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi I. Laboratuar (saat/hafta) Uygulama (saat/hafta) Teori (saat/hafta) AKTS. 1.YIL/ 1.yarıyıl Güz

Fener Rum Patrikhanesi nin Lozan sonrası statüsü

Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Ders Bilgi Formu

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

HOCAİLYAS ORTAOKULU. ÜNİTE 1: Bir Kahraman Doğuyor T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK-8

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ÝNTES ÝN AYLIK GELENEKSEL TOPLANTISI 01 HAZÝRAN 2001 TARÝHÝNDE ÝSTANBUL DA YAPILDI

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı)

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

Türkiye ve Avrupa Birliği

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

TOPLAM 30 TOPLAM 30 TOPLAM 30

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ

istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından sebepleri istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından gelişmesi istanbul'un fethinin türk

Katılımcı Demokrasi STK ları Güçlendirme Önerileri

Transkript:

BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ HÜKÜMET VE LİDERLİK OKULU

Genel Müdür: Genel Koordinatör: Derleyen: Dizgi-Grafik: Basım Yeri: Bilgi ve Sipariş İçin: Basım Tarihi: ISBN Numarası: i

İÇİNDEKİLER Önsöz 1 Türk-Yunan İlişkileri 3 Arzu GÜMÜŞKAYNAK Fener Rum Patrikhanesi ve Ekümeniklik 17 Betül CANAN Kıbrıs Vakıf Malları ve Annan Planı Toprak 33 Paylaşımı Fatih AKIN 1990 Sonrası Türkiye-İsrail İlişkileri 75 Gamze HELVACIOĞLU Cumhuriyet Döneminde Toprak ve Tarım Reformu 93 Çalışmaları Hamdiye Yüksel UĞURLU Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi 126 İnci SÖKMEN Türkiye de İnanç Turizmi 139 Merve KOÇOĞLU Türkiye-Kuzey Afrika İlişkilerinin Önemi 167 ve Geliştirilmesine Yönelik Öneriler Mevhibe Nalan Dümrol Türkiye de ve Dünyada Enflasyon 188 Murat Türk AB Otobüsü 215 Nilay Baycar ii

Elektronik Seçim ve Demokrasi 229 Osman Murat Elibol Türkiye nin Türki Cumhuriyetlerle İlişkisi 260 Rauf Bora Ersezen Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) 290 ve Türkiye nin Geleceği Sevgi Zülfikar Türkiye de Aydın Sınıf ve Toplum İlişkileri 321 Vedat Mol iii

ÖNSÖZ Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet ve Liderlik Okulu tarafından oluşturulan düşünce grubu 2005 yılı itibariyle çalışmalarına başlamıştır. İki senedir aktif çalışmalarını yürüten düşünce grubumuz bünyesinde, farklı mesleklerden, ihtisaslardan ve uzmanlık alanlarından kıymetli katılımcıları bulundurmaktadır. Düşünce grubunun kıymetli üyeleri daha evvelden Siyaset Okulu 1, Siyaset Okulu 2, Terör Okulu 1, Terör Okulu 2, Avrupa Birliği Çalışma Programı, Amerikan Araştırma Programı ve Küresel Liderlik Forumu gibi programlara katılıp birçok farklı konuda bilgi ve donanım sahibi olmuşlar ve bu programların akabinde, programlarda yapılan tartışmalarda çok farklı konularda Türkiye nin Sorunlarına Çözüm ve Öneriler adı altında bir sene süren uğraşlar neticesinde bir kitap biraraya getirmişlerdir. Değerli katılımcılarımız bir sene boyunca Türkiye nin içinde bulunduğu farklı sorunlara değinmiş, bunlara akılcı çözüm önerileri sunmuşlardır. 2005 yılında yayımlanan bu kitap oldukça beğeni toplamış ve birçok çalışmada da kullanılmıştır. 2006 yılı itibariyle çalışmalarına başlanan dış politika, uluslararası ilişkiler, ekonomi, kültür ve sosyoloji dallarında yapılan araştırmalar neticesinde Hükümet ve Liderlik Okulu düşünce grubu üyelerinin makalelerinin biraraya gelmesinden oluşan Yeni Bakış Açıları ve Perspektifler adlı kitap görüş ve beğenilerinize sunulmuştur. Bu çalışmalar, birincisinde olduğu gibi, muhtelif konularda incelemelere, toplanan bilgilere ve analizine dayanan bir çaba neticesinde oluşturulmuştur. Farklı meslek gruplarından ve farklı siyasi görüşlerden oluşan 1

Hükümet ve Liderlik Okulu düşünce grubu üyelerinin, ülkelerinin geleceğine dair yaptıkları bu çalışma çok büyük önem arzetmektedir. Ülkelerinin geleceği için, gördükleri sorunlara sadece seyirci kalmayıp, bunlara çözüm üreten ve bu çözümleri sadece sözle değil, yazılı da ifade eden, bir sene boyunca çalışmalar yapan üyelerimizin hepsine şükranlarımı sunarım. Bununla birlikte, böyle bir grubun oluşmasına vesile olan ve destekleyen Bahçeşehir Üniversitesi ailesine Türkiye nin önünü açacak projelere verdikleri destekten dolayı minnetlerimi sunmak isterim. Saygılarımla, Burak KÜNTAY Başkan Hükümet Ve Liderlik Okulu 2

TÜRK YUNAN İLİŞKİLERİ Hazırlayan Arzu GÜMÜŞKAYNAK 3

TÜRK YUNAN İLİŞKİLERİNE TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE BAKIŞ Türk-Yunan ilişkilerinin günümüze dek dostane olmayan bir anlayış çerçevesinde geliştiğini söylemek yanlış olmaz. İki ülke ve toplum arasında tarih boyunca var olan çatışma konularının güncel somut meselelerden önce tarihsel bir alt yapısı bulunmaktadır. İki ülke ortak bir tarihsel geçmişi paylaşmalarına karşın, bu geçmişin bıraktığı izlerin hiç de olumlu yanlarıyla ilişkilere yansımadığı, dolayısıyla, iki ülke ulusçuluğunun sürekli bir çatışma içerisinde bulunduğu söylenebilir. Hiç şüphesiz ilişkilerde tarih boyunca süregelen soğukluk ve hatta bazen çatışma ve düşmanlığa varan yaklaşımların psikolojik unsuru olarak, başta Yunanistan ın Osmanlı idaresinde bulunmuş olması, ardından da Yunanistan ın Anadolu yu işgal teşebbüsü gelmektedir. 18. yüzyıl içerisinde Osmanlı Devleti nin bir gerileme süreci içerisine girmiş olması, 1789 Fransız Devrimi nin etkileriyle birleşince Avrupa topraklarından hızla geri dönüş yaşanmaya başlamıştır. Bu bağlamda Balkanlar, ulus bilincinin etkilemiş olduğu ilk bölgeler olmuştur. Osmanlı merkezi yönetimi karşısında belirgin bir ekonomik ve yönetimsel serbesti kazanmış bulunan bölge halkları, bir yandan bu özelliklerini kullanarak diğer yandan da, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'dan atılmasında çıkarları açısından beklentileri bulunan İngiltere, Fransa ve Rusya gibi güçlerden destek sağlayarak Osmanlı yönetimine karşı ulusal ayaklanmalar başlatmışlardır. Yunanlıların ulusal uyanışı ise, bir yandan Ortodoks Kilisesi'nin etkisi ile ve eski Yunan kültürünün etkilerinin izlendiği bölgeler üzerinde Bizans İmparatorluğunun yeniden canlandırılması ülküsü üzerine kurulu olarak gelişirken, diğer yandan da, Fransız Devrimi'nin ideolojik çatısına 4

dayandırılmaya çalışılmıştır.[196] Özellikle, Avrupa ile bağlarını geliştiren Yunan ticaret burjuvazisi, sınıfsal etkinliğini ve gücünü kullanarak, kurulacak Yunanistan devletinin yönetiminde söz sahibi olmanın arayışı içinde olmuştur. Aslında Osmanlı nın Yunan yarım adasını fethetmesi o döneme dek var olamayan Yunan birliğinin temellerinin atılmasına sebebiyet vermiştir. Doğu Roma İmparatorluğu nun son dönemlerinde uyanmaya başlayan Helen bilinci, bir birlik anlayışının oluşmasına Osmanlı idaresinin bölgede kurduğu hakimiyet ve bunun neticesinde bölgede oluşan barış süreci neticesinde kavuşmuştur. Fransız İhtilali sonrasında filizlenmeye başlayan milliyetçilik düşüncesi başta Yunanlılar olmak üzere tüm Balkanlarda Osmanlı nın bozulmaya başlayan düzeninin de etkisiyle güçlenme imkanı bulmuştur. Osmanlı nın bozulan düzeniyle tüm reayada olduğu gibi Yunanistan da da köylünün ağırlaşmaya başlayan şartları ve o dönemlerde Yunanlıların deniz ticaretinde iyice artmış bulunan etkileri Yunan milliyetçiliğini tetikleyen unsurlar arasında yer alır. Neticesinde durum Osmanlı ya karşı bir Yunan ayaklanmasına ve bağımsızlığa kadar varacaktır. Yunan ayaklanması, İmparatorluk bünyesindeki diğer ulusal hareketlerin doğuşunu ve gelişmesini etkilemesi ve onlara başarılı bir örnek teşkil etmesi cihetiyle Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından birini oluşturur. Ancak aynı hareket Osmanlı sınırları içinde kalan Rumların itibarını sarsmış ve yükseliş süreçlerini yavaşlatmış, hatta durdurmuştur....osmanlı Rumlarının önemli bir kısmı yeni kurulan küçük Yunan Devleti ne fazla bir güven duymamışlar, çıkarlarının Osmanlı İmparatorluk kadrosu içinde daha iyi korunduğu inancı ile Osmanlı Devletine sadık kalmışlardır." Osmanlılar açısından bakılırsa aradaki dostça olmayan yaklaşımın temel sebeplerinden birisi Osmanlı nın Rusya ile olan mücadelesi sırasında Yunanlıların bu fırsattan yararlanarak Osmanlı yı zor dönemlerde vurmuş olması 5

sayılabilir. Bu dönemin neticesindedir ki Ruslar karşısında kan kaybetmiş olan Osmanlı Devleti Yunanistan a karşı kaybetmiş ve bağımsız bir Yunan devletinin kurulmasını kabul etmek zorunda kalmıştır. Yunanistan ile Türkiye arasındaki anlaşmazlık sürecinin temel psikolojik unsurunu ise esas olarak Yunan güçlerinin Anadolu yu işgali oluşturmaktadır. Bu hadise günümüze dek iki ülke ve toplumsal ilişkilerdeki güvensizliğe dayanan bakış açısının temel faktörünü oluşturmaktadır. Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti'ne kabul ettirilen barış, gerçekte bu devletin egemenliği altındaki toprakların İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan gibi emperyalist devletler tarafından parçalanmasını sağlamak üzere düzenlenmiş bir geçiş dönemi niteliğindedir. Bunun akabinde Anadolu'nun güney ve batısında yer alan toprakların İtalya ve Yunanistan arasında paylaşılması konusunda ortaya çıkan görüş ayrılıkları, giderek Anadolu'nun hızla işgal edilmesine yol açmıştır. İngiltere, bölgedeki çıkarlarının sağlama alınması ve korunması için Yunanistan'ın Anadolu'ya saldırmasına destek verirken bu ülkenin insan gücünden ve stratejik olanaklarından yararlanmak istemiş ve Anadolu'nun batı kıyısının ve özellikle İzmir ve çevresinin İtalya'nın eline geçmesini istemediğinden bu bölgelerin Yunanistan tarafından işgal edilmesine destek vermiştir. Sonuçta, Yunanistan Batı Anadolu nun işgalini "Megali İdea" olarak adlandırılan geleneksel dış politika ülküsünü gerçekleştirebilecek önemli bir fırsat olarak görmüş ve 15 Mayıs 1919'dan itibaren bölgeyi işgale başlamıştır. [204] Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir faktör Milli Mücadeleyi teşvik eden ve hatta başarı kazanmasında etken olan unsurlardan birisi Yunan işgalidir. Aynı dönemde, Amerikan ve İngiliz mandasının tartışılabildiği bir dönemde, Yunan işgali çok büyük tepki oluşturmuştur. Diğer işgal güçlerini oluşturan İngiliz, Fransız ve İtalyanlarla ilişkilere fazlaca yansımamış olan Mondros sonrası işgal, 6

Yunanistan la ilişkilerde son derece etkin olumsuz bir bilinçaltı doğurmuştur. Bunun gerçek sebebini Anadolu işgalinin İngiltere'nin desteklediği Sevr devamı bir proje olmaktan çok, gerçekte, Türk ve Yunan uluslarının karşılıklı olarak bir mücadelesine dönüşmesi oluşturur. Türkiye Cumhuriyeti nin kurulmasından sonra da iki komşu devlet arasında bir çok anlaşmazlık çıkmış ve buraya kadar açıklanmış bulunan sebeplerin doğurduğu bakış açısı içerisinde çoğu günümüze dek çözümlenemeden gelmiştir. Cumhuriyet döneminde Kıbrıs sorunu Türk-Yunan ilişkilerinin en çetrefillisini oluşturmuş, bu sebeple iki devlet savaşın eşiğine kadar gelmiştir. Bir diğer anlaşmazlık konusunu Ege Denizi oluşturmuş, bu sorun bağlamında kıta sahanlığı, kara sularının genişletilmesi, adaların silahlandırılması problemi, Ege deki statüsü belirsiz adacıkların sahiplenilmesi, hava sahası meselesi, NATO bünyesindeki bazı problemler çerçevesinde iki ülke arasındaki ilişkiler çoğunlukla olumsuzluk aksettiren bir şekilde devam ede gelmiştir. Türkiye-Yunanistan arasındaki ilişkilerde barışçıl çözümlere ve uzlaşmaya engel olan unsurlardan birisi iki ülke arasındaki sorunların çoğunlukla iç politik hesaplar ve amaçlar doğrultusunda her iki ülke politikacıları tarafından da araç olarak kullanılmış olmasıdır. İki toplum arasındaki güvensizlik iç politik hedefler için bazen suiistimal edilmiştir. Kamuoyu oluşturmak, iç sorunlardan ilgiyi uzaklaştırmak, zaman kazanmak yada ulusal dayanışma sağlamak gibi saiklarla zaman zaman politikacıların hareket etmeleri her iki ülke açısından da ilişkilerin ivme kazanmasına engel olmuştur. Bu gibi durumlar sorunların ciddiyet ve önemini gölgelemekle beraber çözümsüzlüğün keskinleşmesine de sebebiyet vermiştir. Hatta Kıbrıs konusunda olduğu gibi bazı meselelerin iç mesele haline dönüşmesine de katkıda bulunmuşlardır. 7

Yönetimlerin iç politika kaygılarıyla davranarak iki ülke arasındaki ilişkileri sarsacak olaylara sebep olmaları her iki ülke açısından da geçerlidir. Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerin bozulmasında oldukça önemli bir yere sahip olan Kıbrıs konusunun Yunanistan'da iç politika gündeminin bir parçası haline dönüşmesi ve Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleşmesi konusunun bir ulusal dava niteliği kazanması süreci dikkate alındığında, iç politika kaygılarının yoğun etkide bulunduğu görülmektedir. On-iki Adalar'ın Yunanistan'a bırakılması konusu da endişeleri tetikleyen ve kamuoyunun beklentilerini aşırı ölçüde etkileyen bir durum olmuştur. Türk-Yunan ilişkilerinde kilisenin etnik/dinsel ayrılıkları körükleyici bazı yaklaşımları da Yunanistan zaviyesinden ilişkilere olumsuz yaklaşımları tetikleyen unsulardan olmuştur. Kimi dini liderlerin Türkiye aleyhtarı hamasi söylemlere zaman zaman yönelmiş bulunmaları ilişkilere zarar verdiği gibi, yöneticileri de zor duruma düşürmüştür. Bunun bir örneği Kardak Kayalıkları Krizinin doğmasına yol açanıdır. Bir papaz Türkiye ve Yunanistan'ı sıcak bir atışmanın eşiğine getirmiştir. Neticede Osmanlı dönemi sırasında uzun zaman birlikte yaşanmasına rağmen iki ulus arasındaki ilişkiler yakın zamana kadar dostluktan düşmanlığa uzanan bir çizgide seyretmiştir. Ancak aradaki ilişkilerin son dönemlerde duygusal düşmanlıktan çok ortak menfaatler ve akılcılık ilkeleri doğrultusunda yönlenmeye başladığını söylemek mümkündür. Özellikle 1990 lardan sonra Türk-Yunan ilişkilerinde yeni sıkıntılar başlamakla beraber, yine bu dönemde her iki taraftan da farklı ve uzlaşma arayıcı yaklaşımların belirgin hale gelmesi söz konusudur. Bilhassa Yunanistan cephesinden bir siyaset değişikliğinin belirginleştiği açıkça görülmektedir. Bu değişimin esaslı sebebini her iki ülke için önemli olan Avrupa Birliği oluşturmaktadır. Bu dönemde Yunanistan ın AB ye uyum sürecini istikrara kavuşturmak için ılımlı yaklaşımlara 8

girdiği görülmektedir. Bu yeni yönelimde Türkiye ile olan uyuşmazlıkların esasları ön plana çıkarılmadan iki ülke arasında diyalog sürecini hızlandırarak işbirliğini arttıracak girişimler ağırlıklı olarak uygulamaya konulmaya çalışılmıştır. Yunanistan açısından bir başka gelişme de 2000 seçimleri döneminde Türk-Yunan ilişkileri bakımından en önemli değişiklik, iki ülke arasındaki uyuşmazlığın eskisinden farklı olarak, siyasi partiler arasında bir çekişme, propaganda konusu edilmemesi olmuştur. Bilhassa İsmail Cem Yorgo Papandreou arasında başlatılan ılımlı diyalog arayışları ve yakınlaşmalar Türk- Yunan ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesi sinyalleri vermiştir. Bu iki politikacı arasındaki yakınlaşmanın devam etmesi iki ülke arasındaki ilişkilere son derece olumsuz yansımış olan önyargı, yanlış algılama ve imaj problemlerinin bertaraf edilmesi açısından çok faydalı olmuştur. İKİ ÜLKE ARASINDAKİ TEMEL SORUNLAR Türkiye'nin Yunanistan la ilişkileri sadece bu iki ülkeyi değil, AB ve NATO çerçevesinde topluluk ve topluluk üyesi ülkeleri de etkileyici boyuttadır. Dolayısıyla, Yunanistan'la olan uyuşmazlıklar, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini yürütürken yoğun bir mücadele sergilemesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Coğrafi konumları gereği bir arada yaşamaya zorunlu olan Türkiye ve Yunanistan arasındaki uyuşmazlık, oldukça karmaşık bir sorunlar yumağı olarak karşımıza çıkmaktadır; bu sorunları şu başlıklar altında sıralamak mümkündür: - Kıbrıs sorunu - Türkiye ve Yunanistan daki azınlıklar sorunu - Ege Denizi ne ilişkin sorunlar - Avrupa Birliği ile ilişkili sorunlar - NATO çerçevesindeki sorunlar Bu sorunların bir kısmının çözümünde bazı gelişmeler kaydedildiği bir gerçektir. Nitekim Avrupa Birliği ne adaylık 9

konusunda Yunanistan ın ikna edilmiş olması yada NATO çerçevesindeki bazı konularda belli bir uzlaşmaya varılmış olması olumlu adımlardır. Ancak bunların 3. ülkelerin ikna çabalarıyla gerçekleştiğini de göz ardı etmemekte fayda vardır. Uluslararası gelişmeler doğrultusunda hareket etme çabası içerisinde olan Türkiye ve Yunanistan için öncelikli olarak aşılması gereken konuların başında dış politikalarını karşılıklı sorunların ipoteğinden kurtarmak gelmektedir. Ancak bu zor bir konudur. Yunanistan açısından olduğu gibi, Türkiye de, dış politikasını saptarken ve diğer ülkelerle diplomatik faaliyetlerini yürütürken Kıbrıs ve Ege Denizi'ndeki uzlaşmazlıkların etkisini göz önünde bulundurmak zorunda kalmaktadır. Öncelikli muhatap olarak Türkiye nin karşısında Avrupa Birliği bulunmakla beraber özellikle Kıbrıs sorunu şu an için hala iki ülke arasındaki en hassas konulardan biri olmaya devam edecek görünmektedir. İki ülkenin uzlaşma çabalarında duygusal faktörlerin eskisi kadar etkili görünmediğini söylemek mümkünse de, psikolojik faktörlerin yerini tam anlamıyla mantık esasına dayalı bir bakış açısına bıraktığını söylemek pek mümkün görünmüyor. Ancak bu noktada iki ülke arasındaki güvensizlik ve rekabet anlayışının yavaş yavaş zayıflar bir görünüme girdiği hissediliyor. SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE YAKLAŞIMLAR ÖNERİLER Türk-Yunan ilişkilerinde iletişim, uzlaşma ve diyaloğu engelleyen sebeplerin başında her iki toplumda da görülen önyargıların rolü yadsınamaz. Tarihi, milli ve dini faktörlerden kaynaklanan bu önyargıların tamamen haksız olduğu düşünülemez. Ancak güncel sorunların hallinde bu ön yargıların etkinliği çözüm yoluna ulaşma konusunda engel oluşturmaktadır. Bu sebeple en azından ön yargıları bertaraf edecek ortak bir yaklaşım tespiti öncelikli olmak zorundadır. 10

Her şeyden önce tarihsel bir sürece ve olaylara dayanan düşmanlık, güvensizlik ve çatışma esaslı karşılıklı politikalar yerine uzlaşma ve adil çözüm arayışlarına yönelmek yıllardır bekleyen sorunların çözümüne katkı sağlayacaktır. Bu romantik bir yaklaşım olarak görülse ve bu tarz bir yaklaşıma uluslararası ilişkilerde yer verilmese bile gerçekte öyle olmadığı görülecektir. 2000 li yıllara doğru iki ülke ilişkilerine hakim olmaya başlayan iyimser ve uzlaşma arayıcı, diyalogcu yaklaşımın devam ettirilmesi için her iki taraf da çaba sarf etmek mecburiyetindedir. Böyle bir yaklaşımın teslimiyetçilik ve saf iyimserlik olmadığı anlayışıyla bu tarz bir diyalog sorunlara çözüm arayışını kolaylaştıracaktır. Ancak bu tarz yaklaşımları zorlamanın mütekabiliyet esasına dayanacağı da açıktır. Türk-Yunan ilişkilerinde daima olumsuz anlamda etkili bir psikolojik faktör olan ve tarihi süreçten kaynaklanan güvensizlik ve negatif milliyetçi yaklaşımların bertaraf edilmesi gerekir. Bu, zaman isteyecek bir meseledir. Ancak diyalog yakınlaşmalarıyla gerçekçi bir şekilde sorunlara yaklaşılması çözümler için kolaylık sağlayacaktır. İki ülke arasındaki kimi stratejik anlaşmazlıkların varlığı göz önüne alındığında bu yaklaşımların kısa vadede sonuç doğurmayacağı ortadadır. Ancak uzun vadeli arayışlara yönelme konusunda faydalı ve kolaylaştırıcı olacağına da kuşku yoktur. Nitekim 1999 yılına kadar Türkiye nin başlıca problemi olan terörle ilgili olarak Abdullah Öcalan ı himaye eden Yunanistan (dış baskıların bir eseri olsa da) bu konuda son anda yaptığı hamlesiyle Türkiye ile çok büyük bir krizin eşiğinden döndüğü gibi, o tarihten sonra da ılımlı bir ilişki tarzına doğru yönelebilmiştir. Türkiye adına taviz kapısını aralamamak için Yunanistan la ilişkiler de 3. ülkelerin arabuluculuğundan ziyade iki ülke arasında aracısız olarak çözümde ısrarcı olmak, en azından önceliği bu aşamaya vermek denenmelidir. Türkiye açısından en önemli çıkmazlardan birisi de Kıbrıs konusunda yaşanmaktadır. Bu konunun çözümü Avrupa 11

Birliği ile Türkiye ilişkilerini etkileyecek bir mahiyettedir. Son görünümde bu konu Türkiye açısından Avrupa Birliği konusuna endeksli bir hal almış gibi görünmektedir. Türkiye nin Avrupa Birliği ne dahil edilmesi durumunda Yunanistan la olan sorunların büyük bir kısmının sadece teorikte kalacağı, fiilen sorun olmaktan çıkacağı söylenebilir. Bu noktada en önemli sorun hala Kıbrıs meselesi olarak kalacaktır ki, bu sorunun da Avrupa Birliği ne girişle eski şiddetini kaybedeceği düşünülebilir. Uluslararası ilişkilerde esas, aktörler arasında ahde vefanın bozulmaması ve karşılıklılık ilkesi üzerinde gelişmektedir. Bununla birlikte, aktörlerin sayısının arttığı ve çeşitliliğin söz konusu olduğu günümüz uluslararası toplumunda, bu aktörler arasında yaşamın her alanında yoğun bir ilişki ve çıkar etkileşiminin yaşandığı görülmektedir. Bu etkileşim, beraberinde, hala temel aktör durumundaki ulus devletlerin sisteme müdahalelerini ve sistemle olan bağlarını hangi ölçütlere öncelik vererek yürütecekleri sorusunu gündeme getirmektedir. Bu bakımdan ele alındığında, temel aktör durumunda olan ulus devletlerin ikili ve çok taraflı ilişkilerinde dış politikalarını belirlerken çok yönlü düşünmeleri gereği ortaya çıkmaktadır. Kısa dönemli çıkar paylaşımlarına ve işbirliklerine koşut olarak, aktörler arasında uzun dönemlere ertelenen farklı çıkar beklentilerinin ve amaçlarının bulunması da mümkündür. Dolayısıyla, uluslararası ilişkilerde dostluk ve işbirliğinin yanı sıra, uzlaşmazlık ve çıkar çatışmaları da sürekli olasılıklar arasında bulundurulmak zorundadır. Bu durum Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde de söz konusudur; iki ülke arasında pek çok sorunun bulunmasına karşın son dönemde ılımlı bir yakınlaşma nasıl yaratılabilmiş ise, bu ılımlılığın yerini bir anda soğuk savaş koşullarına bırakması da mümkündür. Bu ılımlı yakınlaşmanın sürmesi ise, büyük ölçüde uzlaşmazlığa taraf olan devletlerin politikalarını belirlerken sıfır toplamlı strateji ve taktiklerden kaçınmalarına bağlı olmaktadır. Bu ise, ulusların tarihinde yoğun çabalara ve zamana bağlı olarak şekillenebilecektir. 12

Dolayısıyla, Türkiye'nin ulusal dış politika stratejilerini belirlerken ulusal çıkarlardan hareketle, bölgesel ve uluslararası dengeleri etkileyebilecek politikalar izlemesi gerekmektedir. Bu bakımdan, ulusal güç kavramının, güç e atfedilen her alanda ülke gerçekleriyle bağdaşır bir şekilde analiz edilerek yorumlanması ve sistem içerisindeki diğer aktörlerle rekabet edebilecek, dengeleyebilecek, üstünlük sağlayabilecek şekilde geliştirilmesi gerekmektedir. Hiç kuşkusuz, bu durum özellikle uluslararası sistem içerisindeki diğer aktörlerle olan ilişkilerde bağımlılık ilişkisinin en aza indirgenmesi ve/veya en azından, bu bakımdan bir karşılıklılığın sağlanabilmesi ile mümkündür. Mevcut durumda bu bağımlılık ilişkisinin azaltılması hem Avrupa Birliği siyaseti güdülürken hem de ABD nin Orta Asya merkezli politikaları ve stratejileri ortadayken pek mümkün görünmemektedir. Türk-Yunan ilişkilerindeki yakınlaşmanın çok kısa sürede sorunların bütünüyle çözülmesini sağlayacağını düşünmek aşırı iyimser bir yaklaşım olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye, bir yandan yakınlaşmayı kolaylaştıracak politikaları üretirken, diğer yandan karşılaşabileceği kimi sorunlara da hazırlıklı olmak zorundadır. 13

KAYNAKÇA -Armaoğlu, Fahir; 20. yy Siyasi Tarihi, Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları, 1983. -Atatürk, Mustafa Kemal; Nutuk -Atatürk ün Dış Politikası I-II, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1994. - Aksu, Fuat; Türk Yunan İlişkileri, Ankara,2001 - Aktar, Cengiz; Dış Politika Makaleleri -Gürün, Kamuran; Savaşan dünya ve Türkiye, Ankara,1986 - Hatipoğlu, M. Murat; Türk yunan İlişkilerinin 1001 Yılı, Ankara,1988 - Oran, Baskın - Ortaylı, İlber; İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı; İstanbul, 2005 - Türsan, Nurettin, Yunan Sorunu, Ankara, 1987 - Uzunçarşılı, İsmail hakkı; Osmanlı Tarihi 14

HABİBE ARZU GÜMÜŞKAYNAK İstanbullu toptan perakende beyaz eşya gıda sektörü inşaat ve emlak işleriyle uğraşan tüccar bir ailenin kızı olarak 1957 yılında İstanbul Aksaray-Yenikapı Büyükada da doğdum. Oruç Gazi İlkokulu ndan sonra İstanbul Lisesi nde öğrenim gördüm. 1970 yıllarda 3 yıl Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra kendi ticari aile şirketlerimizin toptan, perakende satış, depo, mağaza ve market yöneticiliği gibi çeşitli bölümlerinde çalıştım, şirket müdürlüğü yaptım. Halen Suadiye de kendi ofisimde inşaat ve emlak müşavirliği yapan İstanbul Ticaret Odası üyesiyim. Bugüne kadar çeşitli kulüp ve sivil toplum örgütlerinde faal olarak kurucu, üye, yöneticilik ve başkanlık görevlerinde bulundum. Programlara katılıp sertifika aldım. Türkiye Yardım Sevenler Derneği İstanbul Merkezi nde merhum Türkan Eczacıbaşı ile çalıştım. Yer aldığım diğer dernek ve kuruluşlar: Saint Benoit Lisesi Okul Aile Birliğinde 8 yıl, Türkiye Yardım Sevenler Derneği Adalar Şubesi Kurucu Üyeliği ve on yıl başkanlık Ada Dostları Derneği Kurucu Üyeliği Türk Hava Kurumu Adalar Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği Türk Kadınlar Birliği Adalar Şubesi Kurucu üyesi Demokrat Merkez Parti Kurucu Üyeliği, İlçe Sekreterliği 1968-1973 Türk Yunan dernek çalışmaları. Yüzme, seyahat, dağ yürüyüşleri, adada yaşamak yaşamımın olmasa olmazı gibidir. Siyaset ve Liderlik Okulu 2 programına katıldığım 16 hafta boyunca: Soğuduğumuz siyaseti tekrar sevdiren, temiz, düzgün, şeffaf demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün hakim olduğu bir geleceğe ışık tutan bir toplum olmamız için alt yapının oluşmasını sağlayan bize (halka); 15

Bahçeşehir Üniversitesi nin kurucularına; Hukukun, demokrasinin, şeffaflığın üstünlüğüne inanmış Bahçeşehir Üniversitesi nin değerli hukukçu dekanı Sayın Süheyl BATUM a Politikada, siyasette, devlet kurumlarında (bürokraside) görev yapmış çeşitli görüş, düşünce sahibi kişileri ve bilim adamlarımızı bize yakınlaştıran, bizi aydınlatan, bundan sonra ülke siyasetinde statükodan uzak temiz toplumun gereği olan şeffaflık ve demokrasi ilkelerinin oluşmasına temel olacağına inandığım Hükümet ve Liderlik Okulu nun değerli başkanı Sayın Burak KUNTAY a, Bize makale gurubunda yardımcı olan Sayın Zafer EKMEKÇİOGLU na, teşekkürlerimi sunarım. 16

FENER RUM PATRİKHANESİ VE EKÜMENİKLİK HAZIRLAYAN Betül CANAN 17

ÖZET Makalede Fener Rum Patrikhanesi nin kuruluşundan bu yana izlediği süreç; Patrikhane nin Ekümenik unvanını alması, 20.y.y. a kadar geçen zaman, 1908-1923 arası, Lozan Antlaşması ve son olarak Patrikhane nin bugünkü halini alışı, çeşitli araştırmacıların da fikirleriyle desteklenerek anlatılmıştır. GİRİŞ M.S. 451 yılında ekümenik unvanı alan İstanbul Patrikliği bugüne kadar gerek siyasi gerek dini anlamda kendini tanıtmış ve tarihten bu yana da ekümenikliği her zaman tartışıla gelmiştir. Yüzyıllardan beri dünyanın odak noktası hatta merkezi olan İstanbul da, Bizans la başlayıp Osmanlı da gücünü sürdüren ve Türkiye Cumhuriyeti nde de bazı çevrelerin desteğini (yurtiçi ya da yurtdışı) alarak yoluna devam eden; Türkiye de resmi olarak Fener Rum Patrikhanesi, dünyada Konstantinopolis Ekümenik Patrikhanesi olarak anılan kurum (250 milyon mümine sahip olup Ortodoks dünyasının ruhani önderi konumunda olan) 1 Lozan Antlaşması ile düzenlenen son halinden sonra özellikle 2000 li yıllarda tartışma boyutunu daha da genişleterek ön plana çıkmıştır. Tarihi, yüzyıllara dayanan ve asıl sırrın da zaten tarihinde yattığı, bazı kimselerin ya da devletlerin ideolojileri uğruna kullandığı Fener Rum Patrikhanesi ni M.S. 37 yılından, günümüze genişleyen boyutuyla karşılaştırmalı bir şekilde inceleyelim. a) Ekümenik Unvanını Alma Süreci İstanbul da ilk kilisenin M.S. 37 yılında Aziz Andreas (Hristiyan geleneğine göre, İsa nın on iki havarisinden biri ve Petrus un kardeşidir. Anadolu nun Volga nehrine kadar geniş 1 www.megarevma.net/patrikhane.htm 18

bir alanda tebliğ çalışmalarını yürüttüğü ve çarmıha gerilerek öldürüldüğü belirtilmiştir.) 2 tarafından kurulduğu ileri sürülmüştür. 3 Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrıldıktan sonra, Doğu Roma İmparatorluğu nun başkentinin İstanbul olmasıyla kilise bağımsız bir piskoposluk haline gelmiş, yapılan değişiklikle kilisenin başında bulunan başpiskopos Yeni Roma ve Konstantinopol Başpiskoposu olarak isimlendirilmiştir. 4 İstanbul un imparatorluk içerisinde gerçek değerine kavuşması, İmparator Konstantin in başkenti Roma dan İstanbul a taşımasıyla başlamıştır. Bilindiği gibi Hristiyan dini, Roma İmparatorluğu bünyesinde resmen 313 Milano Fermanı ile tanınmıştır. Bu tarihe kadar kiliselerin teşkilatlandırılması ve teolojik tartışmalar gibi bütün dini faaliyetler gizlice yapılmıştır. Ardından Kadıköy de (Khalkidon) toplanan konsülle birlikte ekümenik sıfatını almıştır. 5 Ekümen kelimesi, Yunanca da, ikamet edilen dünya, bütün dünya anlamlarına gelmektedir. Bu kelime, günümüzde yakın dönemlere kadar genel konsülleri özel konsüllerden ayırt etmek için kullanılmıştır. Yine bu kelime, günümüzde Fener Rum Patrikhanesi tarafından siyasal içeriklerle doldurulmuş ve asıl anlamından saptırılarak farklı anlamlar yüklendirilmiştir. Günümüz Fener Rum Patrikhanesi, Kadıköy (Khalkidon) Konsülü nün ( M.S. 451 ) 28. maddesi ile birlikte ekümenik sıfatına haiz olduğunu iddia etmiş ve bu sıfatı dolayısıyla Ortodoks Kiliseleri içerisinde Primus Inter Pares denilen bir sistemle eşitler arasında birinci olduğunu öne sürmüştür. Ekümen sıfatını Fener Patrikhanesi nin tarihinde ilk kullanan Patrik Johan olmuştur. Fener Patrikhanesi nin ekümenik haiz olup olmayacağı gerek Hristiyan ilahiyatında gerekse de siyasal platformda uzun süre tartışma konusu yapılmıştır. Bu çerçevede Fener Patrikhanesi kendisini evrensel bir kilise, 2 Gündüz, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Ankara 1998, s. 32. 3 Yorgo Benlisoy; Elçin Macar, Fener Patrikhanesi, Ankara 1996, s. 19. 4 Yorgo Benlisoy; Elçin Macar, Fener Patrikhanesi, Ankara 1996, s. 19. 5 Yıldırım, Münir, Yunanistan ve Ortodoks Kilisesi, Ankara 2005, s.36 37. 19

Ortodoks Kilisesine mensup Hristiyanlar ın hamisi ve en büyüğü olduğunu vurgulamıştır. Fener Patrikhanesi nin siyasal bir tercihle almış olduğu bu sıfat başta Roma Kilisesi olmak üzere diğer kadim Hristiyan kiliseleri tarafından büyük tepki görmüş ve hiçbir zaman kabul edilmemiştir. Ayrıca Roma Kilisesi bu kararın alındığı konsül sürecini boykot ederek Roma ya geri dönmüştür. Hristiyan ilahiyatı açısından Fener Patrikhanesi ne verilen ekümenik statü, kutsal kilise kanunlarına ve kutsal kitaba aykırı görülmüş, dini bir statü olan ekümenik siyasi bir tasarrufla elde edilmiştir. Diğer taraftan kadim kiliselere göre Fener Patrikhanesi nin ekümenik olma iddiası, Hristiyan inancının kesin olarak şekillendiği ve bütün Hristiyan Kiliseleri tarafından tartışmasız olarak kabul edilen 1. İznik Konsülü (M.S. 325) kararlarını açıkça çiğneme anlamına gelmiştir. Hristiyan kilise geleneğine göre bir kilisenin ekümenik olma iddiası onun Apostolik yani herhangi bir havari tarafından kurulmasıyla mümkündür. Bu özellik de İstanbul Fener Patrikliği nde olmadığından ekümenik bir kilise olması mümkün değildir. Ekümenik kiliseler: I. İznik Konsülü nde (M.S. 325) belirtilmiş olduğu gibi Roma, İskenderiye ve Antakya Kiliseleri dir. Dolayısıyla Fener Patrikhanesi nin ekümenik olma iddiası I.İznik Konsülü kararlarına aykırı bir tavırdır. 6 (Bizans Kilisesi olarak anılan İstanbul Patrikliği nin başında imparatora bağlı bir piskopos olmakla birlikte kilise kendi içerisinde bazı organizasyon ve yönetim anlayışına sahip bulunmuş, yapı itibariyle demokratik bir görünüm arz edip hiyerarşinin oluşmasında seçim yöntemi tercih edilmiştir. Küçük bir piskopos bölgesinin din adamları, metropolitler, bölge piskoposları ve İstanbul Patriği Kutsal Sinod tarafından seçilmiş ve bu usul bir gelenek haline getirilmiştir. Kutsal Sinod un belirlediği üç kişi, İmparator a 6 Çelik, Mehmet, Fener Patrikhanesi nin Ekümeniklik İddiası nın Tarihi Seyri (325 1453 ), İzmir 2000, sayfa: 113. A. Hikmet Eroğlu, Ökümenik Hareketin Ortaya Çıkışı, DTA, Cilt: 1, Türkiye ve Ortodokslar, Ankara 2002, s. 100, 180 20