A.3. Töz Düalizmi Düalizmin temel tezinin zihin ve bedenin birbirinden bağımsız bir varlığa sahip olduğu yukarıda belirtilmişti. Bu bağımsız varoluşun doğası hakkında da farklı görüşler vardır. Zihin ve bedenin birbirinden bağımsız iki töz olarak varolduklarını savunan görüş töz düalizmi (substance dualism) olarak bilinir. Töz düalizminin en bilinen örneği Kartezyen Düalizm yani etkileşimciliktir. A.3.a. Etkileşimcilik Zihinsel olayların bedensel olaylara ve bedensel olayların da zihinsel olaylara sebep olabileceğine ilişkin tez etkileşimcilik (interactionism) olarak bilinir. 1 Zihinsel olanla fiziksel olan arasındaki bu etkileşim tek yönlü değil çift yönlüdür, ve bu çift yönlülük bazen psikofiziksel etkileşimcilik deyimiyle vurgulanır. Bu etkileşimin bilinen örnekleri sınırsızdır. Bununla birlikte, zihinsel olayların bedensel olayları etkilemesine örnek olarak şunlar verilebilir: Ağrılar irkilmelere, düşünceler yürek çarpıntısına veya bir insanın koşarak kaçmasına, duygular bir insanın ürpermesine sebep olabilir. Bedensel olayların zihinsel olayları etkilemesine de şu örnekler verilebilir: Acıyan bölgeye üflenmesi acının azalmasına, ışık parlamaları kalan-görüntülere (afterimage), müzik parçaları belirli duyguların ya da hatıraların canlanmasına, ve beynin elektriksel yoldan uyarılması kişide belirli düşüncelerin doğmasına sebep olabilir. 2 Etkileşimciliğin kurucusu Descartes dır. Dünyanın yalnızca iki tür töz içerdiğini savunan Descartes a göre bunlar, zihinsel tözler ve maddesel tözlerdir. Düşünebilen bir şey olmak, zihinsel tözün özünü oluşturur; mekanda yayılmış olmak ise maddesel tözün özüdür. Bu iki tözün bileşiminden oluşan insanda, bunlar birbirine o derece yakın ve sıkı bağlıdırlar ki, birine dair olaylar diğerine ait olayları etkileyebilir. Dolayısıyla insanda (ama yalnızca insanda) bu iki töz, karşılıklı etkileşen bileşenlerden mürekkep birlikli bir sistem oluştururlar. 1 Jerome A. Shaffer, Mind-Body Problem, Paul Edwards (ed.), Encyclopedia of Philosophy, 8 cilt, Londra ve NewYork, 1967, s.341 2 İbid. s.341
1 Etkileşimcilik karşılıklı psikofiziksel nedensel bir ilişkiyi varsaydığı için, zincirler arası nedensel olduğu söylenir. Bu durum aşağıdaki şekilde sembolik olarak anlatılmıştır. Buradaki ok işaretleri iki olay arasındaki nedensel ilişkiyi temsil etmektedir; okun kendisinden çıktığı olay, sebep; ok ucunun yöneldiği olay ise sonuçtur. Şekil 7 A.3.b. Paralelizm Descartes ın zihinsel olan ile fiziksel olan arasına çektiği keskin sınır, giderilemez sorunlara yol açmıştır. Etkileşimcilik, en başta, bizi madde ve enerjinin korunumuna ilişkin fiziksel ilkeyi terk etmeye zorladığı için kabul edilemez bulunmuştur. Zira, fiziksel olaylar zihinsel olayları doğurduğunda enerji varken yok olacak, ve zihinsel olaylar fiziksel olayları doğurduğunda da enerji yoktan yaratılmış olacaktır. Bunun dışında, hiç benzeşmeyen ve birbirinden büsbütün farklı olan zihinsel olaylar ve fiziksel olaylar arasında, asla nedensel bir bağlantının bulunamayacağı savunulmuştur. Zira, iki şey arasında, ister etkileşim olsun, isterse başka türden bir ilişkinin gerçekleşebilmesi için, bunların birbirlerine az da olsa benzemeleri gerektiği, yani bazı ortak özellikler paylaşmaları gerektiği öne sürülmüştür. İşte, paralelizmi ortaya çıkaran itici etki, nedensel etkileşimin doğurduğu bu tür karışıklıklar ve zorlukları engellemek arzusu olmuştur. Birbirinden büsbütün farklı
2 olaylar nasıl olur da birbirini etkileyebilir? Düalistlere göre zihin ve fiziksel nesneler nitelik bakımından birbirlerinden o kadar farklıdırlar ki zihinsel olanın fiziksel bir doğaya sahip olması düşünülemez. Kimi düalistler, örneğin Malebranche, zihinsel olanla fiziksel olanın birbiri ile nedensel olarak etkileşemeyecekleri sonucuna buradan kalkarak varır. 3 Nedensel etkileşimin imkansız olduğunu düşünen paralelistler, her zihinsel olayın bir fiziksel olay ya da olaylar grubu ile yine bir karşılıklı ilişki içinde bulunduğunu savundular. Ama bu ilişki, onlara göre her iki olayın daima eşzamanlı olarak tezahür etmesinden ibarettir. Buna göre, zihin ve bedenin birbiri ile nedensel olarak etkileşmediğini, ama insandaki zihinsel olaylarla fiziksel olayların birbiri ile ilişkili olduklarını savunan görüş psikofiziksel paralelizm ya da yalnızca paralelizm olarak bilinir. Paralelizmin bir türü, zihinsel olayların zihinsel etkileri ve fiziksel olayların fiziksel etkileri olabileceğini kabul eder, ama zihinsel olayların fiziksel etkileri veya fiziksel olayların zihinsel etkileri olabileceğini reddeder. Bu tür paralelizmin zincirler içi nedensel olduğu söylenir. Bu durum şekilde sembolik olarak anlatılmıştır. Burada nedensel-ilişki-okları yalnızca zihinsel olaylar arasında ve yalnızca fiziksel olaylar arasında vardır; zihin bölgesi ile beden bölgesi arasındaki sınırı aşan bir nedensel-ilişkioku yoktur. Şekil 8 3 Stephen Priest, Theories of the Mind, Penguin Books, London, 1991, s.5
3 A.3.c. Önceden Kurulmuş Uyum Paralelizmin bir başka türü, Leibniz e ait olan görüştür. Leibniz e göre zihinler, maddesel dünya ile etkileşim içindeymiş gibi görünürler. Fakat bu, söylendiği gibi, yalnızca bir görünüşten ibarettir. Zihinler ve zihinsel olaylara ilişkin diziler ile maddesel olaylara ilişkin diziler birbirine paralel ilerler. Sizin raptiyenin üzerine oturmanız (bir fiziksel olay) sizdeki acı duygusundan (bir zihinsel olay) önce gelir. Hiç şüphesiz, birincinin ikinciyi doğurduğuna dair apaçık bir izlenime sahipsinizdir. Bununla beraber böyle bir izlenime kapılmış olmanız yanıltıcıdır. Aynı şekilde, ayağa fırlamaya karar verdiğinizde ve bunun peşinden ayağa fırladığınızda, sanki sizin kararınız fırlamanıza sebep olmuş gibi hissedersiniz, ama işin aslı böyle değildir. 4 Zihindeki olaylar ile maddesel dünyadaki olaylar, sistematik bir müştereklik içinde değişirler, ancak zihinsel ve maddesel olaylar arasında nedensel bağlantılar bulunmaz. Öyleyse, zihinsel olay dizileri ile maddesel olay dizileri arasındaki bu evrensel ve sistematik birliktelik nasıl açıklanacaktır? Leibniz in bu soruyu cevaplamak için geliştirdiği düşünce önceden kurulmuş uyum (pre-established harmony) olarak bilinir: Leibniz, zihin ve bedenin işlemlerini mükemmel işleyen iki saatle karşılaştırmayı teklif eder. Aralarında önceden kurulmuş bir uyum olacak şekilde Tanrı, hem zihindeki zihinsel olayların hem de bedendeki fiziksel olayların nedensel zincirini başlatmıştır. Söz konusu uyum zihinsel ve fiziksel olaylara bir düzen verdiği için, bu bizi iki farklı olay türü arasında nedensel bir ilişkinin bulunduğuna inanmaya itmektedir. 5 Bilindiği gibi Leibniz bütün varlıkların bir bireysel töz olduğunu kabul eder. Bununla birlikte bireysel tözün temel özelliği olan, bölünmez-parçalanmaz birlik, ona göre ancak ruhta ya da zihinde bulunabilir. Öyleyse bütün bireysel tözler zihinsel doğada olmalıdır. Leibniz böylece ulaştığı zihinsel-bireysel-töz kavramına monad adını verdi. Diğer taraftan tözler arası ilişki düşüncesi, ona göre, bölünemez-basit-töz kavramı ile çelişkilidir. Dolayısıyla monadlar arasında hiçbir doğrudan nedensel 4 John Heil, Philosophy of Mind, Routledge, NewYork, 1998, s.27 5 Stephen Priest, Theories of the Mind, Penguin Books, London, 1991, s.5
4 etkileşim yoktur. Monadlar, Leibniz in terimini kullanırsak, penceresiz dirler 6 Bununla birlikte: Monadlar önceden-saptanmış uyumda birbirleri ile öyle bir yolda ilişkilidirler ki her biri tikel bir yolda bütün sonsuz dizgeyi yansıtır.... Leibniz e göre, etkileşimsiz monadların değişiklik ve değişmeleri arasındaki önceden-saptanmış bir uyum üzerine bu öğreti haksız bir kuram değildir. Hem anlaşılır hem de doğal olan biricik kuramdır ve giderek yüklemin kavramının öznenin kavramında kapsandığı gösterilerek apriori tanıtlanması bile olanaklıdır. Leibniz e göre, o zaman, Tanrı evrenin uyumunu şeylerin başlangıcında önceden-saptamıştır, ki ondan sonra Doğa fenomenlerinde her şey ruhların ve cisimlerin yasalarına göre kendi yolunda gider. 7 Önceden kurulmuş uyum düşüncesine uygun bir paralelizm, sembolik olarak, şekildeki gibi gösterilebilir. Bu şekilde iki uçlu oklar nedensel ilişkiyi değil, karşılıklı uyum ilişkisini göstermektedir. Şekil 9 6 Frederick Copleston, Felsefe Tarihi-Leibniz, çev. Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, İstanbul, 1996, s.49 7 İbid. s.50
5 A.3.d. Aranedencilik Zihin ve bedenin birbiri ile etkileşemeyecek kadar ayrı olmaları, ama diğer taraftan da, olağan deneyimin bize bu ikisinin sürekli etkileştiğini göstermesi karşısında, Kartezyenci konumlarını kaybetmek istemeyen kimi düşünürler bu sorunun çözümünü Tanrının müdahalesinde gördüler. 8 Bu düşünürler içinde önde gelenleri fransız Arnold Geulinex ve Nicolas de Malebranche dır. Aranedencilik (occasionalism) denilen bu görüşte, yaratıcı Tanrı, her şeyin gerçek sebebidir. Tanrı dışında, bize sebep gibi görünenler gerçek birer sebep olamazlar, bunlara vesile (araneden) demek gerekir. Bir anlamda, olayların ve nesnelerin birbirlerine kendi başlarına sebep olmalarının, Tanrının yaratıcı sıfatını zedeleyeceği varsayılmaktadır. Çünkü sebep, sonucu yaratan kaynak olarak değerlendirilmektedir. Tanrı bir şeyi yaratacağı zaman, başka bir şeyi bu yaratışına vesile yapar. Ben kolumu kaldırmak istediğimde, Tanrı benim isteğimi vesile kılar ve kolumu kaldırır, ya da bir nesne benim görüş alanım içine girdiğinde, bu olay, Tanrının benim zihnimde bir görsel izlenim yaratması için vesile olur. Zihinsel olaylar ve fiziksel olaylar birbirlerini asla etkileyemezler; zihinsel ya da fiziksel olsun bütün olaylar Tanrının nedensel etkinliğinin sonuçlarıdırlar. Leibnizci paralelizmde, birbirine paralel işleyen saatler arasındaki uyumun sebebi, saatlerin içsel işleyişi olarak kabul edilmişti. Aranedenciler bunu kabul etmezler; onlara göre, ne türden olursa olsun doğa olayları arasında gerçek bir nedensel bağlantı yoktur. Bir bilardo topunun bir diğerine çarparak onu hareket ettirmesi için bile Tanrının nedensel müdahalesi gerekir. Öyleyse, aranedenciliğin asıl itibarıyla, nedenselliğin doğasına dair bir görüş olduğunu söyleyebiliriz. 9 Zihinsel veya fiziksel olsun, nesneler ve olaylar arasında görülen ve nedensel olduğu iddia edilen ilişkiler, aslında nedensel değildirler. Bu ilişkiler, sebep yerine geçen belirli olayların sonuç yerine geçen başka olaylarla değişmez bir şekilde bağlı olmaları anlamında Tanrının bir alametidirler. Çünkü bir sebep tezahür ettiğinde, Tanrısal irade sonucun da tezahür etmesini ister, ya da buyurur. 8 Jerome A. Shaffer, Mind-Body Problem, Paul Edwards (ed.), Encyclopedia of Philosophy, 8 cilt, Londra ve NewYork, 1967, s.342 9 Paul Noordhof, Occasionalism, Ted Honderich (ed.), The Oxford Companion to Philosophy, Oxford University Press, NewYork, 1995, s.632
6 Nedenselliğe ilişkin bu eleştirel yaklaşım felsefe tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu yaklaşım bilimin ileri sürdüğü nedensel doğa yaslarının asılsız olduğunu savunur. Çünkü nedensel doğa yasaları, Tanrının kesintisiz müdahalelerinin görüntüsünden başka bir şey değildir. Nedenselliğe ilişkin bu görüşün aslında yeni olmayıp İslam düşüncesinde Batıdakinden daha eski bir geçmişi olduğu, ve adetullah adıyla anıldığı bilinmektedir. Yani hiçbir şey bir başka şeye sebep olamaz, doğada gözlenen düzenli nedensel yasalar, her şeyin gerçek sebebi olan Tanrının belli bir adet üzere etkinlikte bulunmasının normal bir sonucudur. Hume un meşhur nedensellik eleştirisinin, aranedencilikten ilham aldığı şüphesizdir. Nedensellikle ilgili bu tartışmalar faillik, eylem, özgür irade gibi kavramların ele alındığı ve zihin felsefesinin bir alt dalı durumundaki eylem felsefesi ile sıkı ilişkilidir. Aranedenciliğin şekille sembolik ifadesi aşağıdaki gibidir. Buradaki zihinsel ve fiziksel olaylara yönelen bütün nedensel ilişki okları Tanrıdan çıkmaktadır. Şekil 10
7 A.3.e. Üst Üste Binme Kuramı İşlevsel bakış açısından bir kişi olmak için, bir dizi belirli psikolojik kapasiteye sahip olmak, gerekli ve yeterlidir. Söz konusu kapasiteleri belirlemek için, olağan bilincin sahip olduğu kişi kavramına müracaat edilir. Bu bağlamda, Locke un kişi tanımı işlevseldir: Kendi kendisine yönelebilen ve akıl sahibi, kendisini farklı zaman ve yerlerde düşünen kendisi olarak tasavvur edebilen, düşünen zeki varlık. İşlevsel yaklaşım için, işlevsel koşullar sağlandığı sürece, bedensiz bir ruh da kişi olabilir. Diğer taraftan beyni zedelenmiş bir insan, ilgili kapasiteleri sergileyemediği için, kişi sayılmayacaktır. 10 Descartes, kişinin bir beden ve bir ruhtan oluştuğunu savunuyordu. P.F. Strawson a göre ise, kişi kavramı zihinsel özellikler ile özdeş değildir, ya da zihinselliğin bir türevi değildir. Kişi kavramı temel bir mantıksal düzeye ait olması anlamında, zihinsel özelliklere göre daha ilkel bir kavramdır. Çünkü biz, zihinsel halleri başkalarına isnat edebilmemiz koşuluyla, aynı özellikleri kendimize de isnat edebiliriz. Bu da, kişi kavramının zihinsel özelliklerden türetilemeyeceğini ve daha ilkel bir kavram olduğunu gösterir. Dünya bir kısmı saf maddesel olan, bir kısmı da kişiler olan iki tür töz içerir. Kişiler hem zihinsel hem de fiziksel özniteliklere sahip olan tözlerdir. Yani, kişilerin doğasına ilişkin bir özellik düalizmi söz konusudur. Zihinsel olan ile fiziksel olan arasındaki ayırım, niteliksel bir ayırımdır, ama aynı töz her iki niteliğe de sahip olabilir. Böyle tözlere kişi denmektedir. 11 Zihinsel ve fiziksel nitelikler, bir anlamda, kişi denen tözde üst üste binmişlerdir (overlapping). Strawson, maddesel cisimlere ve kişilere birer töz olarak eşit derecede ağırlık tanımaktadır. Kişileri maddesel cisimlerin bir türevi olarak görmez. Ona göre kişiler, hem fiziksel hem de psikolojik karakteristiğe sahip olma ayrıcalığını gösteren, varlığın temel ve indirgenemez bir kategorisini oluştururlar. Kişi, basitçe fiziksel bir şey değildir, ya da bir fiziksel bedenle bir zihnin bir araya gelmesiyle oluşmuş da değildir. 10 Quassim Cassam, Persons, Ted Honderich (ed.), The Oxford Companion to Philosophy, Oxford University Press, NewYork, 1995, s.655 11 Jerome A. Shaffer, Philosophy of Mind, The New Encyclopedia Britannica Macropedia, cilt 12, Encyclopedia Britannica Inc., USA, 1974, s.231
8 Psikofiziksel bir varlık olarak kişi kavramı, beden ve zihin kavramlarına göre kavramsal bir önceliğe sahiptir. 12 A.4. Epifenomenalizm Zihinsel ve fiziksel olaylar arasında bir nedensel ilişkinin bulunduğunu reddetmenin mümkün olmadığını kabul edenler, bu nedensel ilişkinin nasıl bir ilişki olduğunu açıklamak durumunda kaldılar. Geliştirilen çözüm epifenomenalizm olarak bilinir. 13 Bu görüş zihinsel olayların fiziksel sebepleri bulunduğunu kabul ederken fiziksel olayların zihinsel sebepleri olabileceğini reddeder. Yani zihinsel olan fiziksel olana nedensel olarak bağımlıdır. Huxley'in ünlü örneğinde olduğu gibi, nasıl fabrikanın üzerindeki duman fabrikadaki çalışan makinelere nedensel olarak bağımlı ise aynı şekilde zihinsel olan da fiziksel olanın bir "epifenomeni" ya da yan ürünü konumundadır. 14 Epifenomenalistlere göre, sözgelimi ağrının yüz ifadesini değiştiriyormuş gibi görünmesine rağmen, aslında belirli bir beyin hali hem ağrıyı hem de yüz ifadesindeki değişikliği doğurmaktadır. 15 Epifenomenalizm kimi zaman yanlışlıkla materyalizm olarak değerlendirilir. Karaciğerin safra salgıladığı gibi beynin de düşünce salgıladığı söylendiğinde, ya da zihin bir buharlı makinenin dumanı ile, perdede oynayan filmle, veya gölge oyunundaki gölgelerle kıyaslandığında, doğal olarak zihnin yarı-maddesel olduğunu düşünmeye yöneliriz. Oysa epifenomenalizm düalist bir kuramdır: Sıklıkla düşülen bir yanlışlık da epifenomenalizmin bir çeşit materyalizm olarak takdim edilmesidir. Nitekim bazılarına düalizmin doğru bir görüş olup 12 E.J.Lowe, Peter F. Strawson, Ted Honderich (ed.), The Oxford Companion to Philosophy, Oxford University Press, NewYork, 1995, s.854 13 Jerome A. Shaffer, Mind-Body Problem, Paul Edwards (ed.), Encyclopedia of Philosophy, 8 cilt, Londra ve NewYork, 1967, s.342 14 Stephen Priest, Theories of the Mind, Penguin Books, London, 1991, s.3-4 15 Jerome A. Shaffer, Philosophy of Mind, The New Encyclopedia Britannica Macropedia, cilt 12, Encyclopedia Britannica Inc., USA, 1974, s. 230
9 olmadığı sorulduğunda, bu görüşün elbette doğru olmadığını çünkü zihinsel hallerin beyin hallerinin nedensel bir sonucundan ibaret olduğunu veya buna benzer bir şeyler söylerler. Akıllarda yaygın olarak yeretmiş bir karışıklığın burada sözünü etmeğe değer. Diyelim ki zihinsel haller gerçekten de beynin fiziksel hallerinin birer nedensel sonucudurlar. Bu olgu, eğer gerçek bir olgu ise, düalizm rafa kaldırmayı gerektirmez. Çünkü maddesel olmayan bir zihin, beynin sebep olduğu kabul edilen zihin hallerinden önce de sonra da varolabilir. Bundan başka, eğer A ve B birbiriyle nedensel bir ilişki içinde ise buradan A ve B'nin birbirinden sayısal olarak farklı oldukları mantıksal sonucu çıkar: Yani A, B değildir ve B de A değildir. Sözü edilen olgu gerçek ise, yani eğer gerçekten zihinsel olaylar fiziksel olayların nedensel sonuçları iseler, bu durumda düalizmin yanlışlanması bir yana tam tersine onaylanması söz konusudur. Çünkü nedensel bağlantılar sadece birbirinden bağımsız varlıklar arasında mümkündür, ve epifenomenalizmin iddia ettiği gibi eğer zihinsel olanla fiziksel olan birbirine nedensel biçimde bağlı iseler o halde zihinsel olanla fiziksel olan birbirinden bağımsız ayrı varlıklardır. Kısacası böyle bir durumda zihinsel olaylar fiziksel olaylarla özdeş değildir ya da zihinsel olaylar fiziksel karakterde değildirler ama fiziksel olayların zihinsel sonuçları ya da etkileridirler. 16 Dünyanın nedensel olarak kapalı olduğunu savunan bilimsel tezlerle ters düşmemek için zihinsel olanın fiziksel olana müdahalesini reddeden epifenomenalistler, yine de zihinsel nedensellik sorunundan yakalarını kurtarmış sayılamazlar. Zira, fiziksel olanın zihinsel olana müdahalesinin nasıl gerçekleştiğini anlamak, bir öncekinden daha kolay değildir. A.5. Özellik Düalizmi Descartes in düalizmi, hem tözler düalizmini hem de özellikler düalizmini (property dualism) içeriyordu. Kartezyen düalizmi, sadece tözlere dair ikiciliğini 16 Stephen Priest, Theories of the Mind, Penguin Books, London, 1991, s.4
10 reddederek benimsersek, özellik düalizmine ulaşırız, bir başka deyimle zihinsel ve fiziksel özellikler düalizmine. 17 Diğer bir görüş ise, zihinsel olayları fiziksel olayların veya fiziksel nesnelerin özellikleri olarak görür. Böyle bir durumda bile bir türler düalizmi ile karşı karşıyayızdır: fiziksel nesneler ve onların zihinsel özellikleri düalizmi. 18 Özellik düalizmi, pek çok ontolojik fizikselcinin (dünyanın yalnızca fiziksel nesneler içerdiğini savunanlar) kabul ettiği bir yaklaşımdır. 19 Onlara göre, karmaşık fiziksel yapılar, şuur ve yönelimsellik gibi indirgenemez ve fiziksel-olmayan özelliklere sahip olabilir. Özellik düalizmi, beden ve zihinden bahsetmek yerine, birbirine indirgenemez farklı türdeki özelliklere (zihinsel ve fiziksel gibi) sahip kişi lerden bahsetmeyi yeğler. 20 Töz düalizmi, bedensiz varoluş, yani ölümden sonra hayat ihtimaline kapı açtığı halde, özellik düalizmi böyle bir ihtimale izin vermez. Bu görüş zihinsel nedensellik sorunundan da etkilenmez. Çünkü bir eylemin sebebi bir bakış açısından beyindeki bir fiziksel olay şeklinde betimlenebileceği gibi, bir başka bakış açısından da bir düşünce, bir heyecan ya da bir arzu şeklinde betimlenebilir. Özellik düalizminin çift yüz kuramına oldukça yaklaştığını belirtmek gerekir. A.6. Öznesizlik Öznesizlik görüşüne (no-ownership view) göre, deneyimler ve zihinsel hallerin ait oldukları bir öznenin bulunması zorunlu değildir. Zihinsel hallerin kendi başlarına öznesiz bir biçimde varolduklarını savunmak çelişkili değildir. Konuşma dilinde öznelere işaret eden şahıs zamirleri (ben, sen, o gibi) birinci-şahıs söz konusu olduğunda hiçbir şeye işaret etmezler; üçüncü-şahıs söz konusu olduğunda sadece fiziksel bedenlere işaret ederler. Moritz Schlick ve bir dönem Wittgenstein ın böyle bir 17 Jaegwon Kim, The Min-Body Problem, Ted Honderich (ed.), The Oxford Companion to Philosophy, Oxford University Press, NewYork, 1995, s.579 18 Stephen Priest, Theories of the Mind, Penguin Books, London, 1991, s.4 19 Jaegwon Kim, Physicalism in the Philosophy of Mind, Ted Honderich (ed.), The Oxford Companion to Philosophy, Oxford University Press, NewYork, 1995, s.679 20 Thomas Nagel, Dualism, Ted Honderich (ed.), The Oxford Companion to Philosophy, Oxford University Press, NewYork, 1995, s.207
11 görüşü savundukları ileri sürülmüştür. 21 Bu görüşü savunanların birinci amacı, fizikselolmayan benliklerin varlığına ilişkin iddiaları engellemekti. Bununla birlikte, sezgiye ters düşen bu aykırı görüş taraftar bulamamıştır. A.7. Yasalı ilişkisellik Yasalı ilişkisellik (nomic correlation) dediğimiz kavram, iki şey arasında karşılıklı bir ilişki varsa bunların belli bir ölçüte uygun olarak birebir karşılık getirilebileceğini söyler. Mesela, eğer iki şey yalnız ve yalnız aynı anda varoluyorlarsa bunlar karşılıklı ilişkilidirler. Ted Honderich in savunduğu yasalı ilişkisellik ise, karşılıklı ilişkinin bilimsel bir yasa olduğu iddiasıdır. 22 Söz konusu yasalı ilişkisellik zihinsel olaylar ile fiziksel olaylar arasındadır. Bu şu anlama gelmektedir: ne zaman bir zihinsel olay tezahür etse, bununla eşzamanlı olarak bir de sinirsel olay tezahür eder; ya da bunun tam tersi, ne zaman bir sinirsel olay tezahür etse, bununla eşzamanlı olarak bir de zihinsel olay tezahür eder. Zihinsel ve sinirsel olaylar yalnız ve yalnız aynı anda varolurlar, dolayısıyla yukarıda anlatılan biçimde karşılıklı ilişkilidirler. Honderich her sinirsel olayın bir zihinsel olayı gerektirdiğini söyler. Bir sinirsel olay gerçekleştiğinde bununla eşzamanlı bir zihinsel olayın gerçekleşmemesi düşünülemez. Bir sinirsel olayın tezahürü bir zihinsel olayın tezahürü için yeterli sebeptir. S bir sinirsel olay, Z de zihinsel bir olay ise Eğer S ise o halde Z dir önermesi doğrudur. Bu, bir tür belirlenimciliktir (determinism). Belirlenimciliğe göre, sebepler ilgili sonuçları zorunlu kılarlar. Dolayısıyla yasalı ilişkisellik, sinirsel olanın zihinsel olanı belirlediğini dile getirir. Pek çok determinizm türünde, sebep zaman olarak sonuçtan önce gelmektedir, ancak bu tür determinizmde bir zamansal öncelik söz konusu değildir. 21 Paul Snowdon, No-Ownership Theory, Ted Honderich (ed.), The Oxford Companion to Philosophy, Oxford University Press, NewYork, 1995, s.626 22 Stephen Priest, Theories of the Mind, Penguin Books, London, 1991, s. 124,125