GENET İ K DERS NOTLARI



Benzer belgeler
Mutasyon: DNA dizisinde meydana gelen kalıcı değişiklik. Polimorfizm: iki veya daha fazla farklı fenotipin aynı tür popülasyonunda bulunmasıdır.

8. Sınıf Fen ve Teknoloji

10.Sınıf Biyoloji. Genetik. cevap anahtarı

A. EġEYĠN BELĠRLENMESĠ

Sınıf ; Çalışma yaprağı 4

GENETİK. Doç.Dr. Ercan ARICAN Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü

GENLER ARASINDAKİ ETKİLEŞİMLER

Mendel Genetiği, Kalıtım, Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji

KALITIMIN GENEL İLKELERI. Modern Genetik Eşeye Bağlı Kalıtım-1

Genler Kromozomlarda nükleusta

KALITIMIN GENEL İLKELERI. Mendel Genetiği Eksik baskınlık Eş baskınlık Çok alellilik Kontrol Çaprazlaması

CİNSİYETE BAĞLI KALITIM

II.DÖNEM BİYOLOJİ 10. SINIF ÇALIŞMA SORULARI (I )

AABB X aabb F1 ler daima AaBb

1. EKSİK BASKINLIK 2. EŞ BASKINLIK 3. ÇOK ALLELLİLİK 4. KONTROL ÇAPRAZLAMASI

MENDEL DIŞI KALITIM. Doç. Dr. Bengi ÇINAR KUL. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Genetik Anabilim Dalı

LABORATUVAR-6 KONU-2 Hücre - IV.Kromozomlar ve Genler

LYS ANAHTAR SORULAR #7. Kalıtım

GENLER ARASINDAKİ ETKİLEŞİMLER

FEN ve TEKNOLOJİ / KALITIM KALITIM İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

Fenotip: Bir canlının gözle görülebilen tüm özelliklerine fenotip adı verilir. Canlının dış görünüşüdür. Genotip ve çevre etkisiyle meydana gelir.

HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji AD Prof. Dr. Filiz Aydın

LABORATUVAR-6 KONU-2 Hücre - IV.Kromozomlar ve Genler

GENETİK I BİY 301 DERS 7

Kalıtım. Mendel in Çalışmaları

KALITIMLA İLGİLİ KAVRAMKAR

ÖĞRENME ALANI : CANLILAR VE HAYAT ÜNİTE 1 : HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM

1. BÖLÜM: GENETİK BİLİMİNE GİRİŞ 2. BÖLÜM: MENDEL VE KALITIMIN İLKELERİ

Ayxmaz/biyoloji. genotipine sahip organizma kaç çeşit gamet. yapılabilir? a. 4 b. 8 c. 16 d. 32 e. 64

3) Aşağıda verilen ifadelerden hangisi mayoz bölünmenin sebep olduğu faydalardan değildir?

10. Sınıf II. Dönem Biyoloji Dersi 1. Yazılı Sınavı

14 HhBbeeAa X HhBbEeAa genotipli bireylerin çaprazlanmasından oluşacak bireyler kaç farklı genotipte olabilir? A) 16 B) 54 C) 27 D) 11 E) 4

YAZILIYA HAZIRLIK TEST SORULARI. 10. Sınıf

LYS ANAHTAR SORULAR #6. Mitoz ve Mayoz Bölünme Eşeyli ve Eşeysiz Üreme İnsanda Üreme

HAFTA II Mendel Genetiği

*Bağlı genler: *Krossing over oranı ve kromozom haritası: BAĞLI GENLER VE KROMOZOM HARİTASI

KILAVUZ SORU ÇÖZÜMLERİ Fen ve Teknoloji

Eşem tayini ve eşeme bağlı kalıtım

ÖĞRENME ALANI: Canlılar ve Hayat 1.ÜNİTE: Hücre bölünmesi ve Kalıtım. Bir hücreden, birbirinin aynısı iki hücre oluşur.

ADIM ADIM YGS LYS Adım EVRİM

CANLILARDA ÜREME. Üreme canlıların ortak özelliğidir. Her canlının kendine benzer canlı meydana getirebilmesi üreme ile gerçekleşir

Populasyon Genetiği. Populasyonlardaki alel ve gen frekanslarının değişmesine neden olan süreçleri araştıran evrimsel bilim dalı.

Mendel Genetiği ve Uzantıları {Test(1-4)} Kan Grupları {Test(5-8)} Eşeye Bağlı Kalıtım {Test-(9-12)}

MEV KOLEJİ ÖZEL ANKARA OKULLARI 10. SINIF BİYOLOJİ DERSİ YAZ TATİLİ EV ÇALIŞMASI

DNA ve Özellikleri. Şeker;

ÜNİTE:1 CANLILARDA ÜREME, BÜYÜME VE GELİŞME

8. SINIF FEN ve TEKNOLOJİ

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji AD Prof. Dr. Filiz Aydın

KALITIM-2 MENDEL İN ÇALIŞMALARI SELİN HOCAYLA BİYOLOJİ DERSLERİ

ADIM ADIM YGS LYS. 91. Adım KALITIM -17 GENETİK VARYASYON MUTASYON MODİFİKASYON ADAPTASYON - REKOMBİNASYON

Mayoz Bölünmenin Oluşumu

Şekil 1. Mitoz bölünmenin profaz evresi.

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #21

HÜCRE BÖLÜNMESİ VE ÜREME. Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme 1

ÇAPRAZLAMALAR ve MENDEL KURALLARI

MAYOZ VE EŞEYLİ YAŞAM DÖNGÜLERİ

Bunları Biliyor musunuz? MİTOZ

KALITSAL MOLEKÜLÜN BİÇİMİ ve ORGANİZASYONU PROF. DR. SERKAN YILMAZ

ÖĞRENME ALANI : CANLILAR VE HAYAT ÜNİTE 1 : HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM

Canlılarda mitoz, amitoz ve mayoz olmak üzere üç çeşit bölünme görülür.

BÖLÜM 2 MODERN GENETİK UYGULAMALARI

HAFTA II Mendel Kanunları

DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

AMAÇ: Ökaryotik hücrelerin bölünme mekanizmasını ve kromozom morfolojilerini öğrenmek.

Bağlantı ve Kromozom Haritaları

Fen ve Teknoloji 8 1.ÜNİTE: HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM 2. KALITIM MENDEL İN ÇALIŞMALARI. ? Mendel in bezelye bitkisini kullanma nedenleri

GBM112-TEMEL GENETİK Allel olmayan geneler arası ilişkiler. Yrd Doç Dr Necmi BEŞER

KALITIMIN İZLERİ MBG 111 BİYOLOJİ I. Hazırlayan: Yrd.Doç.Dr. Yosun MATER. Yrd.Doç.Dr.Yosun MATER

*Canlıların canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine hücre denir.

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ SINIF DEĞERLENDİRME SINAVI - 1

Hardy Weinberg Kanunu

HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ. YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111

2KALITIM, GEN MÜHENDİSLİĞİ

BİYOLOJİ VE BİLİMSEL YÖNTEM... 1 Bilim ve Bilimsel Yöntem... 2

Fizik Antropoloji Anabilim Dalına ait dersler, Antropoloji Lisans Programı dahilinde verilmektedir. Fizik Antropolojiye Giriş.

Eksik baskınlık sığırlarda da görülür. Kırmızı bir sığır ile beyaz bir sığır çiftleştirilirse, meydana gelen yavrular demir kırı rengin de olur.

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ BİYOLOJİ

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD Prof.Dr. Filiz AYDIN

B unl a r ı B i l i yor mus unuz? MİTOZ. Canlının en küçük yapı biriminin hücre olduğunu 6. sınıfta öğrenmiştik. Hücreler; hücre zarı,


2n n. Kromozom sayısı. Zaman

KROMOZOM HARİTALARI ve MAYOZ BÖLÜNME HATALARI

KALITIM MENDEL VE GEN FİKRİ

Konu 4 Mendel Genetiğinin Uzantıları

Kromozom nedir? kromozom mikronla

Bir populasyonun birey sayısı, yukarıdaki büyüme eğrisinde görüldüğü gibi, I. zaman aralığında artmış, II. zaman aralığında azalmıştır.

Mitoz. - Mitozda 2 yavru hücre oluşur ve bunların genetik yapısı birbirinin ve ana hücrenin aynıdır.

BÖLÜM 2 MODERN GENETİK UYGULAMALARI

İNSANDA ÜREME, BÜYÜME VE GELİŞME

Bir çiftin dört çocuğunun kan grubu yukarıdaki gibidir. Buna göre aşağıdakilerden hangisi anne ve babanın kan gruplarından olamaz?

O Gelişim, organizmanın döllenmeden başlayarak bedensel, zihinsel, dil, duygusal ve sosyal yönden en son aşamaya ulaşıncaya kadar sürekli ilerleme

A) Her ikisi de doğru bilgidir. B) 1. doğru, 2. yanlış bilgidir. C) 1. yanlış, 2. doğru bilgidir. D) Her ikisi de yanlış bilgidir. 5.

MAHMUT ASLAN - FEN BİLİMLERİ ÖĞRETMENİ

Sayfa BİYOLOJİ VE BİLİMSEL YÖNTEM... 1 Bilim ve Bilimsel Yöntem... 2

Johann Mendel 1822 yılında, Orta Avrupa daki Heinzendorf köyünde, köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Ayxmaz/biyoloji. Şekil 2.

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #12

Rekombinasyon ve Bağlantı Analizi (Recombination and Linkage Analysis)

Aşağıda mitoz bölünme safhaları karışık olarak verilmiştir.

Transkript:

GENETİK DERS NOTLARI

Genetik (Kalıtım Bilimi): Genetik biliminin ele aldığı başlıca konular; canlının kendilerine özgü tüm karakterlerden sorumlu olan maddenin (genetik materyal=kalıtsal madde) yapı ve işlevinin ne olduğunu ve bireyin karakterlerini nasıl kazandığıdır. Genetiğin üzerinde durduğu bir diğer konuda bireylerin kendi sahip oldukları karakterleri döllerine nasıl aktardıklarıdır. Genetik kısaca; kalıtımı ve çeşitliliği inceleyen bir bilim dalıdır.

Mendel 1866 yılındaki Bitki Melezleri ve Çalışmalar adlı yayınında kalıtsal maddenin bireyin vücut hücrelerinin karışımı olmadığını tersine çok sayıda ve belli koşullarda yapıları değişmeyen birimlerden ibaret olduğunu, bu birimlerin dölden döle bağımsız olarak geçtiklerini ve yeni gruplanmalar yapabildiklerini ileri sürmüştür.

Canlılar hücre yapılarında görülen bazı farklılıklara göre 2 büyük gruba ayrılırlar: Bakteriler ve maviyeşil algleri kapsayan prokaryotik organizmalar (prokaryotes) ile gelişmiş hayvan ve bitkiler de dahil diğer tüm canlı gruplarını kapsayan ökaryotik organizmalar (eukaryotes). Prokaryotik organizmalarda hücre basit yapılıdır ve genetik açıdan da önemli bir özellik olarak nukleusları (hücre çekirdeği) bulunmaz. Ayrıca hücrelerde zarla çevrili hiçbir organel bulunmaz. Kalıtsal maddenin sitoplazma içinde bulunduğu bölgeye nukleoid adı verilir.

Ökaryotlarda kalıtsal maddenin büyük bir kısmı nukleusta, bir miktar da mitokondri ve kloroplastlarda taşınır.

Nukleus ve Kalıtsal Madde Kalıtsal maddenin, bölünme halinde olmayan hücrelerin nukleusunda (interfaz nukleusu) meydana getirdiği yapıya kromatin adı verilir. Kromatin kalıtsal materyal olarak DNA molekülünün özel bazı proteinlerle birlikte oluşturduğu kromatin iplikçiklerininden (kromonema) meydana gelir. Işık mikroskobu altında tanecikli, ağsı bir yapı halinde gözlenen kromatinin koyu renkli boyanmış bölgeleri heterokromatin daha açık renkli boyanmış bölgeleri ökromatin olarak adlandırılır.

Kromozomlar Kromatini oluşturan kromatin iplikçikleri hücre bölünmesi başladığında dönümler yapıp boylarını kısaltıp, çaplarını arttırarak kromozomları oluştururlar. Yani kromozom; yoğunlaşmış ve biçimlenmiş kromatin materyalidir. Kromozomlar genellikle sadece hücre bölünmesi sırasında belirgin cisimler olarak görülürler. Kromozom morfolojisinin incelenmesi için hücre bölünmesinde en uygun evreler metefaz ve anafazdır.

Yüksek yapılı bitki ve hayvanların eşey hücrelerinde her bir kromozom çeşidinden sadece 1 adet bulunur. Buna göre eşey hücrelerindeki kromozomlar o canlının haploid kromozom sayısını oluşturur. Eşey hücrelerindeki kromozom sayısına takım adı da verilir ve kısaca n harfiyle gösterilir. Eşey hücrelerinin dışında kalan vücut hücrelerinde (somatik hücreler) her bir kromozom çeşidinden 2 tane bulunur, bunlara homolog kromozom denir. Döllenme sırasında homolog kromozomlardan biri anadan diğeri ise babadan gelir. Bu hücrelerde taşınan kromozom sayısına diploid kromozom sayısı denir. İki kromozom takımı bulunduğundan kısaca 2n olarak gösterilir.

Otozomlar: diploid hücrelerde daima birer çift olarak bulunan ve biçimleri aynı olan kromozomlardır. Gonozomlar (eşey kromozomları): canlının eşeyine bağlı olarak biçimleri aynı veya farklı olabilen kromozomlardır. Örneğin insanda diploid kromozom sayısı olan 2n=46 nın 44 tanesi yani 22 çifti otozomlardır. Geri kalan bir çift ise gonozomdur ve kadınlarda iki tane X kromozomu ( =44+XX) erkeklerde ise bir X ve bir Y kromozomu ( =44+XY) bulunur. Kromozomların biçimi sentromerin bulunduğu yer olan primer boğum tayin eder.

Sentromeri ortada olan kromozomlara metasentrik, bir uca daha yakın olanlara submetasentrik, bir uca çok yakın olanlara da akrosentrik kromozomlar isimi verilir. Sentromeri tam uçta olan kromozomlara ise telosentrik adı verilir.

GENOTİP ve FENOTİP Kalıtsal molekülde bulunan ve organizmanın karakterlerinin tayininde rol oynayan kalıtsal birimlere gen adı verilir. Bir genin kalıtsal molekülde kapladığı fiziksel alan için lokus sözcüğü de kullanılmaktadır. Bir lokusda genin değişik biçimleri bulunabilir ve bunların her biri bir karakterin farklı şekilde belirmesine yol açar. Bir genin değişik biçimlerine allel adı verilir. (bazen gen veya allel deyimleri birbirine karışabilmekte ve gen deyimi çoğu kez allel yerine de kullanılmaktadır).

Allelleri göstermek için genetikte genetikte genellikle bazı simgeler kullanılır (A, a, aw, ac veya A, a1, a2, a3 veya A1, A2, A3.. gibi). Bazen kullanılan harfler, söz konusu genin sorumlu olduğu karakterin ilk veya ilk birkaç harfinden oluşur. Örneğin, sarı tohum renginden sorumlu olan allel için S harfinin kullanılması veya bir antibiyotik olan streptomisine karşı direnç sağlayan allelin strr biçiminde gösterilmesi gibi. Allel sayısı kaç olursa olsun diploid sayıda kromozom taşıyan bir organizma her kromozomdan birer çifte sahip olduğundan, bu allellerden sadece iki tanesini taşıyacaktır. Eğer diploid bir bireyin taşıdığı alleller birbirinin aynı ise (örneğin AA, bb, DD vb.) bu birey bir homozigottur.

Bazen birbirinin aynı alleller için identik (eş) deyimi de kullanılmaktadır. Buna göre bir homozigot identik genleri taşır. Buna karşılık eğer diploid bir bireyin taşıdığı alleller farklı ise (örneğin Aa, Bb, Dd vb.) bu birey bir heterozigottur. Heterozigot olarak bulunan allel çiftlerinin sayısına göre bireyler ayrı isimler de alırlar. Örneğin, tek bir gen (allel çifti) bakımından heterozigotlara monohibrid iki allel çifti bakımından heterozigotlara dihibrid, üç allel bakımından heterozigotlara trihibrid, daha çok sayıda allel çifti bakımından heterozigotlara genel olarak polihibrid denilmektedir.

Genotip ve Fenotip İlişkisi Bir organizmanın sahip olduğu genlerin toplamına genotip adı verilir. Bireyin genotipini oluşturan genler o bireyin kendine özgü karakterlerinin meydana gelmesinden sorumludurlar. Bir organizmayı oluşturan karakterlerin tümüne ise fenotip denir. Fenotip kavramı bir bireyin tüm iç ve dış morfolojik, fizyolojik karakterlerini kapsar.

Kalıtsal materyal fenotipik karakterlere ait bilgiyi taşır ve fenotip bu molekülün yönetiminde ortaya çıkar. Bir bireyin genotipi yaşamı boyunca normal olarak değişmediği halde ortam koşulları değişken olduğundan buna bağlı olarak bireyin fenotipi de zaman içersinde ve ortam koşullarına göre değişebilir. Buna göre fenotip genler arasındaki etkileşimler ve genlerle ortam koşulları arasındaki etkileşimler sonucu ortaya çıkar. Bu bakımdan bir bireyin fenotipi her zaman onun genetik yapısını tam olarak yansıtamaz.

Ortam Koşullarının Fenotipin Belirmesindeki Etkileri Ortam koşullarının fenotipi etkileme yeteneklerinin özelliği ve ölçüsü iki ayrı yaklaşımla anlaşılabilmektedir. Farklı genotipteki bireyleri aynı ortam koşullarında tutmaktır. Örneğin, bir türün değişik varyetelerine ait bireyler tamamen aynı koşullarda uzun süre bırakılsalar da, farklı genlere sahip olmalarından kaynaklanan farklı karakterlerin devam ettiği gözlenir. Fenotipin ortaya çıkışında temel etken genotiptir.

Diğer bir yaklaşım ise genotipleri aynı olan bireyleri (klon veya arı döle ait bireyleri) (bir bireyin eşeysiz üreme ile meydana getirdiği bireylerin topluluğuna klon denir ve klonu oluşturan tüm bireylerin genotipi aynıdır, herhangi bir karakter bakımından homozigot olan bir bireyin kendileşmesi veya kendisi ile aynı genotipte olan bir başak bireyle döllenmesi sonucunda meydana gelen döle arı döl denir) değişik ortam koşullarında tutmaktır. Örneğin, aynı genotipteki bitki tohumları iki gruba ayrılarak bir grup deniz düzeyinde diğer grup ise yüksek bir dağın tepesine ekildiğinde, bu iki bölge arasında nem, ışık, sıcaklık, yükseklik ve toprağın özellikleri bakımından büyük farklar olacaktır.

Fenokopi Bazen ortam koşulları etkisiyle bir organizmanın değişen fenotipi bir gen (veya genlerin) etkisiyle ortaya çıkan başka karakter (ler)i taklit eder, ama bu etki kalıtsal değildir. Böyle özelliklere sahip bireylere fenokopiadı verilir..

İnsanda Fenotip Üzerine Ortam Koşullarının Etkileri Tek yumurta ikizleri (monozigotik ikizler) üzerinde yapılan gözlemlerden yararlanılır. Bunlar tek bir döllenmiş yumurtanın bölünerek birbirinden ayrılması ve ayrılan hücrelerin gelişmelerini bağımsız olarak sürdürmeleriyle oluşan ikizler (veya ender olarak üçüzler, dördüzler vb.)dir. Böyle kardeşler tamamen aynı genotipe sahiptir ve bir klon oluştururlar Herhangi bir karakter bakımından ikizlerdeki fenokopik benzerliğin (veya farklılığın) ölçülmesinde basit bir yol bu karakterin ikizlerin birinde veya her ikisinde varlığını (veya yokluğunu) araştırmaktır. Eğer belli bir karakter ikizlerin her ikisinde de taşınıyorsa bu karakter bakımından uyumluluk söz konusudur yani fenotipleri aynıdır. Bunlara ek olarak tek yumurta ikizlerinin farklı koşullarda yetiştirilip gözlenmesi de büyük önem taşır.

GENLER ARASINDAKİ ETKİLEŞİMLER Fenotipin ortaya çıkmasında esas etkin rolü genotip oynadığına göre canlılarda karakterlerin belirmesinde genler arasındaki etkileşimler büyük önem taşır Bir karakterin fenotipte kendisini göstermesinde en basit yol, bu karakterin tek bir gen tarafından tayin edilmesidir. Buna karşılık çoğu kez bir karakterin belirmesinde birden fazla gen etkili olmaktadır.

Mendel in Çalışmaları ve Mendelizm Gregor Mendel (1822-1884) Avusturya nın Brünn (Çekoslavakya nın Brno) şehrinde doğdu. 1867 yılından itibaren çeşitli bezelye (Pisum sativum) varyetelerine ait tohumları toplamaya ve onları manastır bahçesinde yetiştirerek aralarındaki farkları incelemeye başladı. Organizmalar arasında yapılan döllenme (hayvanlarda çiftleştirme, bitkilerde tozlaştırma) çalışmalarına genetikte çaprazlama adı verilir. Genotipleri farklı iki bireyin çaprazlanmasına ise melezleme (hibridizasyon) denilir ve bu olay sonucunda meydana gelen birey melez (hibrid) olarak adlandırılır).

GENLER ARASINDAKİ ETKİLEŞİMLER Fenotipin ortaya çıkmasında esas etkin rolü genotip oynadığına göre canlılarda karakterlerin belirmesinde genler arasındaki etkileşimler büyük önem taşır. Bir karakterin fenotipte kendisini göstermesinde en basit yol, bu karakterin tek bir gen tarafından tayin edilmesidir. Buna karşılık çoğu kez bir karakterin belirmesinde birden fazla gen etkili olmaktadır.

Mendel in Çalışmaları ve Mendelizm Gregor Mendel (1822-1884) Avusturya nın Brünn (Çek Cumhuriyeti Brno) şehrinde doğdu. 1867 yılından itibaren çeşitli bezelye (Pisum sativum) varyetelerine ait tohumları toplamaya ve onları manastır bahçesinde yetiştirerek aralarındaki farkları incelemeye başladı. Organizmalar arasında yapılan döllenme (hayvanlarda çiftleştirme, bitkilerde tozlaştırma) çalışmalarına genetikte çaprazlama adı verilir. Genotipleri farklı iki bireyin çaprazlanmasına ise melezleme (hibridizasyon) denilir ve bu olay sonucunda meydana gelen birey melez (hibrid) olarak adlandırılır).

Çaprazlama denemeleri için Pisum sativum çok uygun bir materyaldir. Hermafrodit olan bu türde, anterler genellikle çiçek tomurcuk halindeyken patlar ve çiçek tam açılmadan önce tozlaşma olur. Bu nedenle Mendel in çalışmalarında kullandığı yöntemlerden biri olan kendileşme (bir bireyin kendi kendini döllemesine veya kendisiyle aynı genotipte olan bir bireyle çaprazlanması) güvenilir şekilde meydana gelir. 1. Mendel in çalıştığı saf soylardaki karakterler; 2. Tohum biçimi (düzgün veya buruşuk) 3. Tohum rengi (yeşil veya sarı) 4. Petal rengi (mor veya beyaz) 5. Meyva kabuğu biçimi (şişkin veya dar) 6. Meyva kabuğu rengi (yeşil veya sarı) 7. Çiçeklenme durumu (aksiyal veya terminal) 8. Gövde boyu (uzun veya kısa)

Çaprazlamadaki saf soylara ait bitkiler için ana-baba kuşağı (parental generation) anlamında kısaca P, bunların çaprazlanmasından meydana gelen birinci kuşak için (first filial generation) F1 simgesini kullanmıştır.

Bir Karakterin Döllere Geçiş Özellikleri ve Mendel in I. Yasası Mendel ilk çaprazlamalarında sadece tek bir karakter bakımından fark gösteren varyeteleri kullandı. Örneğin, sarı ve yeşil tohumlu varyeteler arasında karşılıklı (resiprok) çaprazlamalar yaptı. Yani, tohumları sarı ve yeşil olan bezelye bitkilerini dişi ve erkek olarak ayrı ayrı kullandı. Bu çaprazlamalarda sonucun değişmediğini, hangi varyetenin ana veya baba olduğuna bağlı olmaksızın ilk dölün ana ve babadan sadece birine (tohumları sarı olana) benzediğini ve dölün tüm bireylerinin bu karakter bakımından aynı olduğunu (izotip) gözledi.

Daha sonra kendileşmeye bıraktığı F1 dölü bitkilerinin dölünde (F2) renk açısından tek çeşitliliğin kaybolduğunu ve hem sarı hem de yeşil tohumlu bitkilerin bulunduğunu gözledi. F2 bireyleri ¾sarı ¼yeşil ¼saf sarı (homozigot) 2/4 saf olmayan sarı (heterozigot) ¼ saf yeşil (homozigot)

Bu sonuçlar Mendel e ana veya babaya ait olan ve F1 dölünde gizli kalan bir karakterin F2 dölünde yeniden belirmesinin bu fenotipe ait yeteneğin F1 de taşınmasını gerektirdiğini düşündürmüştür. Mendel F1 de ortaya çıkan karakter için dominant gizli kalan için ise resesif terimini kullanmıştır. Tek gen çifti bakımından heterozigot olan Aa genotipindeki F1 bireylerinde eşey hücreleri oluşurken bu gene ait alleller birbirinden ayrıldığı için iki farklı çeşitte eşey hücresi eşit oranda oluşur.

İki homozigot bireyin çaprazlanmasından elde edilen F1 dölü

Erkek ve dişi eşey hücrelerinin birleşmesi de rastgele olduğundan F2 dölünün bireylerinin genotipik oranları; ¼ AA: 2/4 Aa: ¼ aa biçiminde olur. AA ve Aa genotipleri aynı fenotipi verdiği için bu oran fenotipte 3:1 biçiminde gözlenir.

Mendel in I. Yasası (allellerin ayrışımı prensibi=bağımsız ayrışım prensibi) Bir genin allellerinden her biri eşey hücreleri oluşumu sırasında birbirinden ayrılır; bunun sonucunda meydana gelen eşey hücrelerinin yarısı bu allellerden birini, öbür yarısı ise diğerini taşır.

Birden Fazla Karakterin Döllere Geçiş Özellikleri ve Mendel in II. Yasası Mendel daha sonra iki karakter bakımından farklı bezelye bitkileriyle çaprazlamalar yaptı. Örneğin, düzgün ve sarı tohumlu bitkilerle buruşuk ve yeşil tohumlu bitkileri çaprazladığında, F1 dölünde düzgün ve sarı tohumlar elde etti. Böylece düzgünlük ve sarılık karakterlerinin dominant olduğunu bir kere daha doğruladı. F1 tohumlarından bazılarını ertesi yıl ekti, bunlardan meydana gelen bitkileri kendileşmeye bıraktı ve elde ettiği 556 tohumda (F2 dölü) biçim ve renklerine göre dört farklı grubun ortaya çıktığını izledi:

F1 de gizli kalan karakterlerin F2 de yeniden ortaya çıkmaları ve F2 de ana baba tiplerine ek olarak iki yeni tipin (tohumları yeşil ve düzgün olanlar ile sarı ve buruşuk olanlar) meydana gelmesi Mendel e ana-babada bir arada bulunan farklı karakterlerin birbirinden bağımsız olarak döle geçtiklerini düşündürdü. Mendel iki farklı karakterin bağımsız kalıtımı özelliğinin daha fazla sayıda karakterler içinde geçerli olduğunu saptamıştır. Bu önemli özellik de Mendel in II. yasasının temelini oluşturur.

Mendelin II. yasası (bağımsız dağılım prensibi): Farklı genlere ait allellerin eşey hücrelerinde bir araya gelmeleri birbirinden bağımsızdır ve rastlantıya bağlıdır.

Geri Çaprazlama Farklı karakterlerin birbirlerinden bağımsız davranışını denetlemek üzere melez bitkiler, resesif karakterleri taşıyan homozigotlarla çaprazlanır. Bir melezin (veya genotipi bilinmeyen bir bireyin) ana veya babayla (veya onlarla aynı genotipteki bireyle) çaprazlanmasına geri çaprazlama denir. Eğer melez birey söz konusu karakterleri bakımından bir resesif homozigot bireyle çaprazlanıyorsa, buna test çaprazlaması da denir.

Test çaprazlaması genotipi bilinmeyen bireyin özelliklerinin ortaya çıkarılmasına olanak verir. Çünkü böyle bir çaprazlamanın dölünde kendini gösteren karakterler doğrudan doğruya melezi eşey hücrelerinden gelen genlerin tayin ettiği karakterlerdir. Buna göre bir bireyin homozigot mu yoksa heterozigot mu olduğunu anlamak için o birey, taşıdığı karakter bakımından homozigot resesif olan bir bireyle çaprazlanır.

Geri çaprazlama (test çaprazlaması) bir bireyin birden fazla karakter bakımından melez olup olmadığının ve heterozigotluk derecesinin saptanmasında da kullanılabilir.

Karakterlerin Mendel yasalarına göre bir dölden bir sonrakine geçmesine Mendelizm denir. Mendel yasalarının temeli mayoz bölünmeye dayandığından, eşeyli üreme ile çoğalan tüm ökaryotlarda, alleller arasında dominantlık resesiflik ilişkisinin bulunduğu ve farklı karakterlere ait genlerin ayrı kromozomlarda taşındığı durumlarda karakterlerin kalıtımı Mendelizme uygunluk gösterir. Ayrıca bu yasaların gelişmiş organizmaların yanı sıra, yaşam çevrimlerinde daha çok haploid evrenin baskın olduğu veya her iki evrenin de eşit değerde olduğu basit yapılı canlı gruplarında da geçerliliği saptanmıştır.

BİR GENİN ALLELLERİ ARASINDAKİ ETKİLEŞİMLER Farklı allellerin birlikte bulundukları durumlardaki (heterozigotlarda) etkileşim biçimleri karakterlerin fenotipte ortaya çıkış ve kalıtım özelliklerini etkiler. Tam Dominantlık (A a) Mendel in çalışmalarında da değindiği gibi iki allel genotipte bir araya geldiğinde fenotipte etkisini gösterene dominant göstermeyene resesif adı verilir. Tam dominantlık ilişkisinin varolduğu örneklerde bir karakterin dölden döle geçişinde Mendel kurallarına uygun bir dağılım oranı gözlenir.

Tam Olmayan Dominantlık (Ekivalentlik) Bu özellikteki iki farklı allel bir arada bulunduğunda, yani heterozigotlarda fenotipte iki homozigotun arasında bir karakter gözlenir. Örneğin Mirabilis jalapa bitkilerinde çiçek renginden sorumlu olan genin iki alleli (K1 ve K2) arasında böyle biretkileşim söz konusudur. Kırmızı çiçekli (K1K1) bitkiler ile beyaz çiçekli bitkiler (K2K2) çaprazlandığında F1 dölü pembe (K1K2) olmaktadır. F2 dölünde ise ¼ kırmızı, 2/4 pembe ve ¼ beyaz çiçekli bitkiler meydana gelmektedir. Mendel yasalarına uygun kalıtımda gözlenen 3:1 ayrışımı 1:2:1 oranına değişmesinin nedeni K1 ve K2 allelleri arasında ekivalentliğin olmasıdır.

Kodominantlık (A1=A2) Bu tip etkileşimde allel genlerin fenotipte belirme kuvvetleri eşittir, bu nedenle heterozigot durumlarda her ikisi de etkilerini birlikte gösterirler. Böyle bir etkileşim genellikle, bir genin allellerinin aynı yapı veya fonksiyona ait değişik yapı taşlarının oluşumunu etkilediği durumlarda ortaya çıkar ve heterozigot durumda her iki yapı taşı da meydana gelir.

İnsanlarda M-N kan grubu sistemlerinden sorumlu olan genin allelleri arasında kodominantlık ilişkisi bulunur. İnsanda bu sistem bakımından 3 çeşit kan grubu söz konusudur. LMLM homozigotları M, LMLN heterozigotları MN ve LNLN homozigotları ise N kan grubundandır. Kan grupları kandaki alyuvarların (eritrositlerin) yüzeylerindeki özel antijenlerin varlığıyla belirlendiğinden LMLN genotipindeki bireylerde iki çeşit antijen de (M ve N antijenleri) bulunur. İnsanda benzer biçimde etkileşim, A-B-O kan grubu sistemindeki A ve B allelleri arasında da geçerlidir.

İnsanda kodominantlığın önemli diğer bir örneği orak hücreli anemi hastalığında bulunur. Dünyadaki insanların büyük bir çoğunluğu alyuvarların yapısında bulunan ve oksijen taşınmasında iş gören hemoglobin molekülünün normal tipine (hemoglobin A) sahiptir. Buna göre insanların çoğunluğunun hemoglobin bakımından genotipleri HbAHbA dır. Afrika daki bazı zenci topluluklarında gözlenen bir anemi olayına yol açan değişik bir hemoglobin tipi (hemoglobin S) saptanmıştır. Genotipleri HbSHbS olan kişilerde alyuvarların çoğu orak biçimini alır.

Bu hücreler kılcal damarları tıkayarak kan dolaşımını önemli ölçüde engellerler ve kanda oksijen taşınması işlevi tam olarak yapılamaz. Bunun sonucunda da böyle kişilerde normal oksijen basıncı koşullarında bile ölüme yol açabilen bir kronik anemi ortaya çıkar. Heterozigotlarda (HbAHbS) düşük oksijen basıncı bulunan yerlerde yaşadıkları zaman kanlarında hem normal hem de orak biçiminde alyuvarlar gözlenir.hba ve HbS allelleri arasında kodominantlık ilişkisi vardır.

Öldürücülük (Letalite) Bazı allellerin homozigot durumda bulunduğu zaman organizmanın ölümüne yol açmasıdır. Bireyin gelişmesine bir süre izin veren ve daha sonra öldürücü etkisini gösteren genlere yarı öldürücü (semi veya subletal) da denmektedir. İnsanlarda öldürücü etkilerin bazıları doğum öncesi kendini gösterir, bazıları ise daha geç (çocuklukta veya ergin bireyde) ortaya çıkar. Örneğin, kısa parmaklılığa (brakidaktili) neden olan dominant allel homozigot durumda öldürücüdür.

Bununla beraber Huntington koresi (kore hastalığı) adı verilen, sinir sisteminde bozulmaya bağlı olarak vücutta istem dışı sıçrama hali, giderek artan fiziksel ve zihinsel bozukluklarla kendini gösteren hastalığın etkileri yarı öldürücü bir dominant alleldir. Bu hastalığın belirtileri orta yaşlarda (35-40) başlar, belirtiler ortaya çıkmadan önce genellikle çocuk sahibi olunduğundan hastalık kuşaklar boyunca devam edebilir. Aynı şekilde retinoblastoma hastalığı da yarı öldürücü etkili bir dominant allel tarafından meydana getirilmektedir. Gözün retina kısmında tümör oluşumu ve görme yeteneğinin kaybolmasıyla kendini gösterir ve bu kişiler genellikle ergenlik çağından önce ölürler.

Katallellik (Multipl Allellezim) Aynı türe ait bireylerin oluşturduğu bir populasyonda genlerin çok sayıda alleli (allel serisi) bulunabilir. Bu durum, katallellik olarak tanımlanır. Bununla beraber, diploid bireylerde aynı çeşit kromozomlardan ikişer adet (homolog kromozomlar) bulunduğundan, bir genin allel sayısı kaç olursa olsun, diploid bireyde bunlardan sadece ikisi taşınabilir. Örneğin A geninin A1, A2, A3, An sayıda alleli varsa diploid bir bireyde bunlardan sadece ikisi bir arada bulunabilecektir (A1A2,A1A3,A2A3.vb).

İnsanlarda Kan Grubu Sistemleri İlk kez 1901 yılında Landsteiner bir bireyin kanındaki alyuvarlar ile başka bir bireyin kan serumu arasında meydana gelen reaksiyonlara göre, insanların kanları 4 farklı gruba ayrılmıştır. Bunlar; A, B, AB ve O kan gruplarıdır. Bernstein (1925) A-B-O kan grubu sisteminde bir genin üç allelinin (IA, IB, IO) rol oynadığını ve bunların dört farklı fenotipik grup oluşturduğunu gösterdi. A grubu (IAIA veya IAIO), B kan grubu (IBIB veya IBIO), AB kan grubu (IAIB) ve O kan grubu (IO). IA, IB ve IO allelleri bir katallel serisi oluştururlar. IA ve IB arasında kodominantlık ilişkisi söz konusudur; bunların her ikisi de IO alleli üzerinde dominanttır (IA=IB>IO).

M-N Sistemi M-N kan grubu sisteminde biri M (LM) diğeri N (LN) olmak üzere başlıca iki allel önemlidir. Bu iki allel insanda MM, MN veya NN şeklinde bulunabilir. M-N sisteminde A-B-O sistemindekinin aksine antikorlar insan serumunda doğal olarak bulunmaz. Rh Sistemi Landsteiner ve Wiener Rhesus macacus adı verilen bir maymun türünden aldıkları kanı tavşanlara enjekte ettiler ve onlarda bu maymunun kan hücrelerindeki antijene karşı antikorlar oluştuğunu gördüler. Avrupalıların %85 i Rh allelini, %15 i ise resesif rh allelini taşımaktadır. Rh lokusu için en az 30 farklı allelin bulunduğu bilinmektedir.

Rh ve A-B-O Uyuşmazlıkları Serumdaki antikorlar tarafından alyuvarların kümelendirilmesiyle oluşan aglütinasyon reaksiyonu annesinden farklı tipte antijene sahip memeli embriyosunun kanında da meydana gelebilir. A-B-O sisteminde A ve B antikorlarının kanda doğal olarak bulunmasına karşın Rh antijenine karşı antikorlar rh kanda doğal olarak bulunmazlar ancak Rh antijeni rh kan ile bir araya geldiği zaman immünolojik olarak oluşurlar. Eşler arasında Rh uyuşmazlığı olduğu zaman eritroblastosis fetalis denen ve yeni doğmuş veya henüz anne karnındaki bebek (fetus) lerde görülen bir hastalık ortaya çıkmaktadır. Bu hastalık fetusun alyuvarlarının devamlı bozulmasından (hemoliz) ileri gelen kansızlıktır.

Rh antijeninin bulunmasından sonra yapılan incelemelerde eritroblastosis fetalis gösteren çocukların %90 dan fazlasının kan grubunun Rh, annelerinin ise rh olduğu görülmüştür. rh grubundan olan bir kadının Rh grubundan bir erkekle evliliğinden doğacak çocuk Rh antijenine sahip olur. Fetusun gelişimi sırasında plesenta yoluyla Rh antijenleri annenin kanına geçer ve rh grubundan olan anne kanında ona karşı antikorlar (anti Rh) oluşur. Anti Rh antikorları tekrar plesenta yoluyla fetusa geçerek onun eritrositlerini bozar ve olay böylece tekrarlanıp durur.

Doku Uyuşmazlığı Eğer bireyler tek yumurta ikizleri değiller ise veya çok yüksek oranda genetik benzerlik göstermiyorlarsa aktarılan organ reddedilmektedir. Bu reddetme olayından, antikorların oluşumuyla meydana gelen bağışıklık reaksiyonları sorumludur. Genetik açıdan aktarılan dokuların kabul edilmesi veya reddedilmesiyle tanımlanan hücre-yüzey antijenleri üretiminden sorumlu genler doku uyuşmazlığı genleri olarak adlandırılırlar. Örneğin, farede doku uyuşmazlığı ile ilgili sadece 3 gen (A, B ve C) var sayılırsa ve bir fare saf soyunda genotip A1A1B1B1C2C2 ise bu soya ait bir fare aynı genotipteki farenin dokularını kabul eder. Buna karşılık örneğin A2A2B2B2C1C1 genotipindekinin dokularını reddeder

Bu iki soyun F1 dölü A1A2B1B2C1C2 ise ana ve babanın dokularını kabul eder ama onun dokuları ana ve baba tarafından reddedilir. İnsanda doku uyuşmazlığı temelde HLA (human lymphocyte antigens=insan lenfosit antijenleri) adı verilen bir sistemle tayin edilir. HLA sistemiyle ilişkili 4 ayrı genin aynı kromozomda (6. kromozom) bulunduğu saptanmıştır. 6. kromozomun sadece birindeki HLA allellerinin 20x40x8x12=75.000 den fazla genetik kombinasyon yapabilme olasılığı vardır. Diploid durumda ise bu olasılık milyonlara ulaşmaktadır. Bu polimorfizm başarılı organ ve doku aktarımlarında karşılaşılan zorlukların nedenini açıklayabilir.

Farklı Genlerin Allelleri Arasındaki Etkileşimler Canlıların fenotipinin ortaya çıkışı sırasında genlerin tayin ettikleri karakterler arasındaki ilişkiler gerçekte oldukça karmaşıktır. Genellikle, bir karakterin fenotipte ortaya çıkmasından birden fazla gen sorumludur ve bu durumda da farklı genlerin allelleri arasındaki etkileşimler rol oynar. Epistasi Bir karakterin ortaya çıkmasından sorumlu olan farklı genler arasında baskılayıcı etkilerin olmasıdır. Bu durum, bir genin allelleri arasındaki dominantlık-resesiflik ilişkisine benzer ve baskın etkili olan için epistat gen, çekilgen kalan hipostat gen terimleri kullanılır.

Epistasi bir gendeki resesif allelin homozigot halde bulunmasının bir başka gendeki dominant alleli baskılamasıyla (örneğin aabb durumunda aa nın B nin etkisini örtmesi gibi) meydana geldiği gibi iki farklı gendeki dominantlardan birinin diğerini örtmesi (örneğin AABB de A nın BB nin etkisini örtmesi gibi) şeklinde de ortaya çıkabilir. Yulaf bitkisinde tohum rengini tayin eden genler arasında epistasi biçiminde etkileşim söz konusudur. Bir dominant gen (S) tohumun siyah, diğer bir dominant gen (G) gri renkli olmasına yol açar. S geni G ye epistattır.

Mendel yasalarına göre beklenen 9:3:3:1 oranı 12:3:1 oranına değişmektedir.

Tamamlayıcılık (Komplemantasyon) Bir karakterin fenotipte belirmesinde allel olmayan genlerin birbirleri üzerinde etki yapmalarıdır. Böyle genler tek başına bulunduklarında etkilerini gösteremezler. Örneğin, Lathyrus odoratus da çiçeklerin erguvan renkli olmasında iki farklı gen rol oynar. Çiçeklerin renkli olabilmesi için bu genlere ait iki dominant allelin (A ve B) birlikte bulunması gereklidir.

Engelleyicilik (Baskılayıcılık) Bazı genlerin allelleri başka genlerin allellerinin fenotipte etkilerini göstermelerini engeller. Örneğin, bitkilerde çiçeklerin renkli olmasına yol açan bir dominant allelin (R) etkisi, bazen başka bir genin alleli (E) tarafından engellenebilir.

Eklenme (Addivite) Tek bir karakteri tayin eden fazla sayıda farklı gen çifti arasında tam olmayan dominantlık söz konusu ise, bunlar arasındaki en basit ilişkilerden biri, her allelin karakterin ortaya çıkmasında ölçülebilen bir katılımının olmasıdır (örneğin a=0, A=3, b=0, B=2 gibi). Bu şekildeki kalıtımlara eklemeli etkiler denir.çünkü karakterlerin fenotipte ortaya çıkması gen çiftlerindeki her bir allelin etkisinin birbirine eklenmesiyle tayin edilir. Bitki ve hayvanlarda bir çok karakterin eklemeli etkiye sahip çok sayıda gen tarafından tayin edildiği anlaşılmıştır. Böyle karakterlere kantitatif karakterler de denilmektedir.

Pleiotropi Bazen bir gen birden fazla karakteri tayin eder. Bir genin birden fazla karakterden sorumlu olması durumuna pleiotropi denir. Etkinlik (Penetrans) ve Etkinlik Derecesi (Ekspresivite) Bir gen hemen hiçbir zaman tek başına fenotipik bir karakteri belirlemez, çoğu kez başka genlerle ve ortam koşullarıyla bağlantılıdır. Bir gene yüklenen bir fenotip aslında başka etkenlere de bağlıdır ve bu etkenlerin bir çoğunun yapısı ve etki biçimi kesin olarak bilinmemektedir. Bu nedenle bir karakterden temelde sorumlu olduğu kabul edilen bir genin etkisi, dominant bile olsa, bulunduğu bireylerin hepsinin fenotipinde ortaya çıkmayabilir ve buna ek olarak ortaya çıktığı bireylerde de etkisinin derecesi farklı olabilir.

Etkinlik (Penetrans) Bir genin (veya gen kombinasyonunun) fenotipte kendini gösterme sıklığına etkinlik denir. Etkinlik sahip olduğu genotipi fenotipte gösteren bireylerin populasyondaki oranıyla tanımlanır. Bir genin etkinliği bu genin sorumlu olduğu karaktere sahip bireylerin sayısının populasyondaki o geni taşıyan birey sayısına oranlanmasıyla hesaplanır. Örneğin, bir populasyonda genotiplerinde bir tane A alleli taşıyanların (Aa heterozigotlarının) sayısı 100 ise ve bunların 70 i bu allele ait karakteri fenotiplerinde gösteriyorlar ise A allelinin etkinliği %70 dir. İnsanlardaki çok parmaklılık (polidaktili) özelliği bir genin dominant etkili bile olsa, her zaman fenotipte ortaya çıkmadığına ait iyi bir örnektir.

Etkinlik Derecesi (Ekspresivite) Bu kavram bir bireyde belli bir genotipin fenotipik olarak belirme derecesini veya boyutunu tanımlamakta kullanılır. Bir genin etkinlik derecesi etkin bir genin fenotipte meydana getirdiği etkinin derecesidir. Etkinlik derecesini açıklamak için de örnek olarak çok parmaklılık özelliği verilebilir. P geni etkin olsa bile, parmak sayısı beşten fazla olan bireylerde bu anormalliğin boyutu çok değişkenlik gösterebilir. Çok parmaklılık el ve ayakların her ikisinde veya sadece birinde ortaya çıkabilmekte, parmak sayısındaki artış ve fazla parmakların gelişim derecesi farklı olabilmekte, hatta bazen gözle görülemeyen bu fazlalık ancak rontgen çekimiyle anlaşılabilmektedir.

Eşey Belirlenmesi ve Eşeye Bağlı Kalıtım Eşey Belirlenmesi Erkek ve dişi biçiminde farklı eşey tipindeki bireylerin ortaya çıktığı organizmalarda döllenme olayı sonucunda meydana gelen bireyin eşeyinin ne olacağı temelde bireyin genotipi tarafından tayin edilir (genotipik eşey belirlenmesi). Bununla beraber ender bazı örneklerde eşeyin belirlenmesinde ortam koşullarının etkili olduğu bilinmektedir (fenotipik eşey belirlenmesi)

Fenotipik Eşey Belirlenmesi Doğada oldukça ender olarak, ortam koşullarının bir bireyin erkek veya dişi olmasını tayin edebildiği bilinmektedir. Bu tip canlılarda erkek ve dişiliğe yol açan genler birbirleriyle dengelidir ve bunların aktivitelerinin hangi eşey yönünde gelişeceği ortam koşulları tarafından belirlenir. Fenotipik eşey belirlenmesi denen denilen bu mekanizmanın iş gördüğü organizmalarda erkek ve dişi bireyler eşit oranlarda meydana gelmeyebilir. Yani erkek ve dişi eşey eşey oranları arasında dengesizlik bulunur.

9.1.2. Genotipik Eşey Belirlenmesi Doğada eşey tayini temel olarak bireyin genotipi tarafından kontrol edilir. Bu mekanizma sayesinde bir türün bireyleri arasında erkek ve dişilerin eşit oranlarda meydana gelmesi yani erkek ve dişi dengesi sağlanır. Eşey tayininde rol oynayan genleri taşıyan kromozomlara eşey kromozomu (gonozom, heterozom) adı verilir. Bazı organizmalarda eşey kromozomlarının biçimi birbirinden farklıdır. Biçimi birbirinin aynı olanlara homomorf gonozom, farklı olanlara ise heteromorf gonozom denir.

Diploid organizmalarda, bireylerde birer çift homomorf veya heteromorf gonozom bulunabilir. Buna göre de homomorf gonozomları taşıyan eşey homogametik eşey, heteromorf gonozomları taşıyana ise heterogametik eşey denilmektedir. Gonozomların dışında kalan ve her iki eşeyde de birbirinin aynı olan diğer kromozomlara somatik kromozom (otozom) adı verilir.

XX-XY Mekanizması: Bu mekanizmada dişi eşey homogametiktir. XX gonozomlarını taşır. Erkek eşey ise heterogametiktir, XY gonozomlarını taşır. İnsanda 2n=46 (23 çift) kromozom bulunduğuna göre kadında somatik hücrelerde 44 (22 çift) otozom ve XX gonozomları, erkekte ise 44 (22 çift) otozom ve XY gonozomları bulunur.

İnsanda Eşey Farklılaşması: Genetik Eşey Farklılaşması: Eşey kromozomlarında bulunan bazı genler tarafından belirlenir. Normal dişilerde iki X, normal erkeklerde de bir x ve bir Y kromozomu bulunur. Gonadal Eşey Farklılaşması: Eşey kromozomlarında bulunan ve eşeyi belirleyici genlerin etkisiyle embriyo gelişiminin belli bir evresinden itibaren erkek veya dişi gonadlar (eşey organları) meydana gelir. XY kromozomu taşıyan embriyolarda 6. haftada erkek gonadlar, XX kromozomu taşıyan embriyolarda ise 7. haftada dişi gonadlar gelişir.

Y kromozomunun varlığı veya yokluğunun insanda embriyonun dişi veya erkek biçiminde gelişmesini tayin ettiği anlaşılmıştır. Y kromozomunun bulunmadığı durumda yani XX embriyolarında dokular dişi gonadlar (ovaryum) halinde farklılaşırlar. Dış Genital Eşey Farklılaşması: Embriyonik gonadlar bazı hormonları meydana getirirler; bu hormonlar da dış genital organların gelişimine yol açar. XY embriyolarda, testislerdeki Leydig hücreleri androjen salgılamaya başlar, erkeğe özel dış genital organların ve Wolf kanallarının oluşumunu sağlarlar. XX embriyolarında ise ovaryumların salgıladığı östrojenler dişiye özel dış genital organların ve Müler kanallarının gelişiminde etkili olur.

İnsanda Eşey Farklılaşması Anormallikleri: Eşey hücreleri oluşurken mayoz bölünme sırasında bazı hatalar sonucu gonozomların eşey hücrelerine gidişinde olağan dışı durumlar olabilir. Mayoz sırasındaki başlıca hatalardan biri anafazda homologların birbirinden ayrılmaması (non-disjunction) ve birlikte aynı kutba çekilmeleridir. Bunun sonucunda XX taşıyan ve hiç gonozom taşımayan yumurtalar veya XY taşıyan ve hiç gonozom taşımayan spermler meydana gelebilir. Böyle gametlerin normal veya kendileri gibi meydana gelmiş anormal gametlerle döllenmeleri sonucunda çeşitli eşey anormallikleri ortaya çıkmaktadır.

Gonozom sayısındaki değişikliklerden kökenlenen ve tıpta çeşitli tipleri saptanan eşey anormalliklerinin başlıcaları şunlardır. 1.Klinefelter Sendromu: Bu bireyler XXY gonozomlarını taşırlar, yani kromozom sayıları 47 (44 otozom+xxy) dir. Genel olarak erkek görünümündedirler fakat testisler iyi gelişmemiştir ve olgun sperm üretemezler. Bu bireylerde kollar normalden uzundur, göğüslerinde kadınlardaki gibi gelişme eğilimi vardır ve çoğunda zeka geriliği görülür. X kromozomunun sayısındaki artışla zeka geriliği derecesi de artmaktadır.

2. Turner sendromu: Dişi eşeye ait fenotip gösteren bu kişilerde 45 kromozom vardır, eksik olan kromozom X gonozomlarından biridir; yani bu bireyler gonozom bakımından X0 dırlar (44 otozom+x). Bu tip insanların boyları kısa ve boyunları kalındır. Ovaryum ya hiç gelişmemiştir veya oldukça körelmiştir, menstruasyon meydana gelmez, ayrıca dişi eşeye ait sekonder karakterler de (göğüs gelişimi vb) gelişmemiştir.

3. Poli-X Dişi (Süper Dişi): Triplo-X yani 3 tane X gonozomu taşıyan dişilerdir. Böyle bireylerin eşey organları genellikle normal gelişmiştir. Somatik gelişimleri de normaldir. Bazılarında ise hafif zeka geriliği veya eşeyle ilgili karakterlerde gelişme bozukluğu gözlenmektedir. Bu bireylerde X sayısındaki artışa paralel olarak zeka düzeyinde gerileme olmaktadır. 4. XYY Erkek (Süper Erkek): İki adet Y kromozomu taşıyan bu erkeklerin bazılarında eşey organlarına air gelişme kusurları saptanmakla birlikte bunlar önemli anormallikler değildir.

Hepsi uzun boylu olan bireylerin ergenlik çağında yüzlerinde kuvvetli ergenlik sivilceleri bulunduğu bilinmektedir. XYY taşıyan kişilerle ilgili ilk gözlemlerden çıkan ilginç bir sonuç bunların suç işleme eğilimlerinin fazla olmasıdır. Doğrudan doğruya suçlular arasında yapılan kromozom analizleri ile XYY taşıdıkları belirlenen bireylerin şiddete başvurulan eylemlerden çok hırsızlık, yangın çıkarma, sahtekarlık gibi suçlar işledikleri anlaşılmıştır.

İnsanda eşey belirlenmesinde Y gonozomunun aktif rolü olduğu bilinmektedir. X kromozomu sayısı kaç olursa olsun bir tane Y kromozomunun taşınması, bazı gelişme kusurları bulunsa bile, erkek eşeyin meydana gelmesine yol açar. Ayrıca şimdiye kadar sadece Y kromozomu taşıyan bireylere (Y0) rastlanmamıştır. Buradan da dişiliğin meydana gelmesinde kuvvetli etkili olan X kromozomunun, aynı zamanda somatik gelişme için kesinlikle gerekli olan bazı genleri taşıdığı ortaya çıkmaktadır.

İnsanda Eşey Belirlenmesi, Eşey Anormallikleri ve Eşeye Bağlı Karakterlerle İlgili Analizler İnsanın eşeyini belirleyen ve eşey anormalliklerine tol açabilen gonozom sayısının saptanmasında basit bir yöntem eşey (seks) kromatini veya Barr cismi denilen yapının araştırılmasıdır. Barr cisminin dişi eşeydeki iki X kromozomundan birinin, yapısını tamamen yoğunlaştırıp, heterokromatin haline geçmesiyle meydana geldiği ve bu nedenle koyu boyandığı anlaşılmıştır.

Lyon a göre, memelilerde dişilerin X kromozomlarında bir tanesi embriyonik gelişim sırasında aktivitesini kaybeder, bunun sayesinde erkekte olduğu gibi eşey kromozomları ile otozom sayısı arasında denge sağlanır (Lyon hipotezi). Hangi X kromozomunun aktivitesini kaybedeceği rastlantıya bağlıdır ve bu süreç insan embriyosunun gelişiminde yaklaşık 16. günden sonra olmaktadır. Buna göre, embriyo gelişmesinin bu aşamasından sonra tek bir X kromozomundaki genler etkili olmaktadır.

Normal kadında tek bir seks kromatini cismi bulunduğu için, bu yapıdan eğer 2 tane gözleniyorsa o bireyin hücrelerinde 3X kromozomu bulunduğu anlaşılır. Bir erkeğin hücrelerinde seks kromatini cismi varlığının saptanması ise o bireyde eşey kromozomlarının XXY olduğuna işaret eder.

X/Otozom Oranı Mekanizması Bazı organizma gruplarında eşey belirlenmesinin X gonozomu sayısı ile otozom sayısı arasındaki oranla ilişkili olduğu anlaşılmıştır. Yani bu tip eşey tayininde Y gonozomunun aktif rolü yoktur, esas etki ve X ve otozomlarda taşınan genler arasındaki etkileşimden kaynaklanır.

XX-XO Mekanizması: Bazen bir türün evrimi sırasında Y kromozomu tamamen ortadan kalkmıştır. Bu gruplarda iki XX kromozomu taşıyan birey dişi, tek X kromozomu taşıyan ise erkek olmaktadır. ZZ-ZW Mekanizması: Bazı organizma gruplarında, XX-XY mekanizmasının aksine erkek eşeyin homogametik dişi eşeyin ise heterogametik olduğu bilinmektedir. Bu durumlarda gonozomlar için genellikle X yerine Z, Y yerine ise W harfi kullanılır. Buna göre erkekler ZZ, dişiler ise ZW gonozomlarını taşırlar. Hayvanlar arasında bazı balıklar, kuşlar (kümes hayvanları dahil) ve kelebekler bu mekanizmanın rol oynadığı mekanizmalardır. Bitkilerde ise Fragaria dişinin heterogametik olduğu bir örnektir.

Eşey Kromozomları Bileşimi: Hücrelerinde otozom-gonozom farklılaşması gösteren organizmaların büyük çoğunluğunda X kromozomundan bir veya iki tane bulunmakla beraber, bazı türler daha fazla sayıda X kromozomu taşırlar. Bu türlerde, dişi ve erkekler arasında kromozom sayısı bakımından büyük farklılıklar olabilir. Bazı türlerde de ya Y kromozomları ya da hem X hem de Y kromozomları çok sayıda bulunurlar. Buna ait bir örnek olarak kınkanatlı böceklerden Blaps polychesta da erkeklerin 18 otozomunun yanında 12X ve 6Y gonozomu taşırlar.

Erkeğin Haploid Sayıda Kromozom Taşıması: Bazen eşey tayininin organizmada bulunan kromozom takımı sayısıyla ilişki gösterdiği bilinmektedir. Örneğin, bal arılarında, eşek arılarında ve diğer sosyal böceklerde erkekler haploid, dişiler ise diploiddir. Eşeye Bağlı Karakterleri Kalıtımı Kromozomlarında otozom ve gonozom farklılaşması gösteren organizmaların bireyin hangi eşeyden olacağını belirleyen genler bulunur. Bunlara eşeyi belirleyen genler adı verilir. Gonozomlarda ayrıca, eşeyi belirlemekte hiçbir rolü olmayan fakat organizmanın herhangi başka karakterlerini etkileyen genler de vardır.

Dölden döle daima gonozomlarla taşınan bu genlerin meydana getirdiği karakterlere eşeye bağlı karakterler denilmektedir. X e bağlı bir gen bakımından dişi homozigot veya heterozigot, erkek ise hemizigot (bir genin veya genlerin tek kopyasını taşıyan organizma) olabilir. X e bağlı dominant bir karakter hem dişide hem de erkekte daima kendini gösterir. X e bağlı resesif bir karakter ise erkekte daima, dişide sadece homozigot durumda ortaya çıkar. Y kromozomundaki bir gen (holandrik) ise sadece erkek bireylerde ve daima hemizigot olarak taşınır, buna bağlı olarak da Y ye bağlı bir karakter sadece erkeklerde gözlenebilir.

X ve Y kromozomları arasında birbirinin homoloğu olan ve olmayan bölgelerin bulunduğu gözlemlerine ve bazı karakterlerin kalıtım biçimlerindeki özelliklerine dayanılarak uzun yıllar eşeye bağlı karakterlerin X ve Y kromozomlarının homolog olmayan bölgelerinde bulunan genler tarafından meydana getirildiği düşünülmüştür. Gonozomların homolog olan bölgelerinde taşınan genlere ait karakterlerin kalıtımının ise otozomlardaki genlerin meydana getridiği karakterlere benzediği kabul edilmiştir.

X e (Eşeye) Bağlı Kalıtım İnsanda X e Bağlı Kalıtım: İnsanda X e bağlı kalıtım gösteren karakterler arasında en iyi araştırılmış olanlarından biri hemofilidir. Hemofili kan pıhtılaşmasındaki kusur nedeniyle kanama durumlarında insanın yaşamını tehlikeye sokan bir hastalıktır. X kromozumunda bulunan ve hemofiliye neden olan genler yarı öldürücü (semiletal) ve resesiftir. Bu alleller homozigot halde bulunduğu zaman ancak bir süre bireyin gelişmesine izin verir, sonra ölümüne yol açar. Bu nedenle genellikle hemofilik kadınlara rastlanmaz. Hemofili genini heterozigot halde taşıyanlar ise normal görünüşlüdürler yani hemofili göstermezler; böyle kadınlara taşıyıcı adı verilir.

Y ye Bağlı Kalıtım İnsanda döllerde sadece erkek bireylerde gözlenen bazı karakterlere ait genlerin Y kromozomunda taşındığı (holandrik genler) uzun süre kabul görmüştür. Bu karakterlere ait ilk örneklerden biri İngiltere de Lambert ailesindeki kirpi derisi (ichthyosis hystrix) karakteridir. Bu karakter ilk kez, 1710 da doğan Edward Lambret te gözlenmiş ve döller boyunca sadece erkeklerde devam ettiği izlenmiştir.

Ayrıca kalıtım biçimindeki özellik nedeniyle ikinci ve üçüncü ayak parmaklarının birbirine bağlı olması (yapışık parmaklılık) kulak içinde çok sayıda uzun kılların oluşumu gibi bazı karakterlerin de holandrik genler tarafından meydana getirildiği kabul ediliyordu. Eşeyin Sınırladığı Karakterler Fenotipte ortaya çıkmaları hormonların varlığı veya yokluğuyla ilişki gösteren karakterlere eşeyin sınırladığı karakterler adı verilir. Dioik organizma gruplarında eşeylerden sadece birinde kendini gösterebilen bu karakterlere sekonder eşey karakterleri de denilmektedir.

Örneğin, ergin insande erkek ve dişi pelvis bölgesinin, süt bezlerinin, vücutta diğer bazı bölgelerin gelişiminde, kıllanmada ve seste görülen farklar sekonder eşey karakterleridir. Genetik açıdan dişi olan bir bireyden (tavuk) gelişiminin erken evrelerinde ovaryumlarının çıkarılması tüylerin ve teleklerin erkek bireydeki gibi gelişmesine, bunların erkek gibi davranmalarına, hatta testislerin belirmesine yol açmaktadır.

Eşeyin Etkilediği Karakterler Bazı karakterler otozomal genler tarafından meydana getirilmekle beraber, bunların fenotipte belirmesi veya belirme şiddeti eşey hormonlarına bağlıdır. Böyle karakterlere eşeyin etkilediği karakterler denir. İnsanda erken yaşta görülen saç dökülmesi bir dominant allel tarafından (B) meydana getirilmektedir. Bu genin etkisini göstermesi de erkeklik hormonlarının varlığına bağlıdır. Erkeklerde hem BB hem de Bb genotipleri dazlaklığa neden olduğu için erkeklerde dazlaklığa sık rastlanır. Dişilik hormonlarının bulunması halinde ancak BB genotipi dazlaklığa yol açar.

SİTOPLAZMİK K KALITIM Hücrede kromozomların dışında başka yerlerde de bir miktar kalıtsal madde bulunduğu bilinmektedir. Bu kalıtsal maddedeki genler için nukleus dışı gen, sitoplazmik gen gibi çeşitli adlar kullanılır. Bu genlerin döle geçişleri, hücre bölünmesindeki iğ oluşumuyla ilgili değildir. Kromozom ayrışımıyla ilgili olmadıkları için kalıtımları Mendel yasalarına göre değerlendirilemez, bu açıdan bunlara Mendellenemeyen genler da denilmektedir.

Ayrıca, döle geçişleri dişinin yumurta hücresi sitoplazması aracılığıyla olur, çünkü spermin sitoplazması yok denecek kadar azdır. Bu nedenle de genlerdeki bireyler bu genlere ait karakterleri bakımından analarına benzerler. Ökaryotlarda, kromozom (nukleus) dışı genler ya bazı organellerde (mitokondri ve kloroplast) ya da sitoplazmada bulunmaktadır. Prokaryotlarda da, esas genomun dışında daha ufak DNA moleküllerinde (plazmid) taşınan genler vardır.

Organellerdeki Genlerin Kalıtımı Kloroplasta Bağlı Kalıtım Kromozom dışı kalıtımın ilk örneği Correns tarafından 1909 yılında Mirabilis jalapa da kloroplast kusurlarının kalıtımında gösterilmiştir. Bu bitkilerin bazı dalları beyaz, bazı dalları alaca, bazıları da yeşil yapraklıdır. Yeşil yapraklı varyetenin çiçekleri, alaca yapraklı bitkilerin ile tozlaştırıldığı zaman elde edilen döl sadece yeşil yapraklı bitkileri içerir.

Yeşil yapraklı bir bitkinin polenleri ile alaca bitkinin beyaz dallarındaki çiçeklerin tozlaştırılmasından sadece beyaz yapraklı döl (bunlar yaşamaz), yeşil dallardaki çiçeklerden sadece sadece yeşil yapraklı döl elde edilir. Alaca dallardaki çiçeklerin bu çaprazlamada verdiği döl ise yeşil, alaca ve beyaz olmak üzere üç farklı tipi kapsar.

Baur un bu sonuçları açıklayıcı önerisine göre; alaca bitkilerin yapraklarında beyaz ve yeşil olmak üzere iki tip plastid bulunur. Bazı hücrelerde hem beyaz hemde yeşil plastidler vardır. Hücre bölünmesi sırasında plastidler yavru hücrelere rastgele paylaştırılır. Buna göre beyaz ve yeşil plastidleri bir arada taşıyan bir ana hücreden meydana gelecek yavru hücrelerin sadece beyaz plastidleri, sadece yeşil platidleri veya her ikisini birden alma olasılıkları vardır. Alaca bölgenin çiçeklerinde her bir yumurta hücresi bu üç olasılıktan birine sahip olur.

Hücresel Simbiyontlar Bazı canlılarda, öyle karakterler vardır ki bunları belirleyen genler hücrelerin sitoplazmasında bulunan virus veya bakterilere aittir. Hücre içinde simbiyont olarak yaşayan bu canlılar çoğalarak populasyonlar oluştururlar ve sitoplazma ile dölden döle geçerler. Örneğin Drosophila da karbondioksit (CO2) gazına duyarlılık karakteri sitoplazma içinde bir virus çeşidinin bulunmasına bağlıdır. Drosophila lar genellikle CO2 e oldukça dayanıklıdır. Bu gazın etkisiyle bayılsalarda açık havaya çıktıklarında ayılırlar.

CO 2 e aşırı derecede duyarlı olan bazı ırklar ise bu gazın düşük yoğunluklarına bile dayanamayıp ölürler. Bunların kendi aralarında eşleşmelerinden daima CO 2 e duyarlı bireyler meydana gelir. CO 2 e duyarlı bir dişi, normal bir erkekle çaprazlandığında dölün tamamı CO 2 e duyarlı sineklerden oluşur. Bu çaprazlamanın karşıtında ise hemen daima normal bireyler görülür. Böyle bir sonuç; bu virusların genelde yumurta, ender olarak spermler tarafından da taşınabilirliğine işaret etmektedir. Bu viruslara Sigma virusu adı verilmektedir.

Nukleustaki Genlerle Sitoplazma Arasındaki Etkileşimler Genotipik etkilerin ortan koşulları tarafından değiştirilebildiği bilinmektedir. Hücre içindeki ortamın etkisinin önemli bir kaynağını ise nukleusu çevreleyen sitoplazma oluşturur. Bireylerin hücrelerindeki yapı taşları farklı olabilir, buna göre de kromozomlarında aynı genleri taşıyan değişik bireyler sitoplazma farkı nedeniyle fenotipik farklılıklar gösterebilirler.

Maternal Etkiler Döllerde gözlenebilen fenotipik farklılıkların bir kısmı döllenme olayında ana ve babanın sitoplazmik katkılarının eşit olmayışından kaynaklanabilir. Zigotta, büyük ölçüde yumurta hücresi sitoplazması bulunur. Buna göre, iki ırkın (örneğin A ve B) bireyleri arasındaki karşılıklı çaprazlamalarda döllenmeye bir seferinde A genotipi kendi yumurta sitoplazmasıyla (X), diğerinde ise B genotipi kendi yumurta sitoplazmasıyla (Y) katılacaktır. Buna göre diploid zigotlarda iki çeşit genotipsitoplazma kombinasyonu (AB-X veya AB-Y) olacaktır.

Eğer, etkileşimde sitoplazma önemli ise AB-X ve AB-Y lerin fenotiplerinde farklılık görülür veya tam tersine genotipik farklılıklar aynı sitoplazma içinde örtülebilir ve örneğin AB- Y ve BB-Y bireyleri benzer fenotipte olabilirler. Bu tip etkiler yumurta sitoplazması aracılığıyla ortaya çıktığı için Maternal etkiler olarak adlandırılır. Maternal etkiler, annenin genetik özelliklerine bağlı olarak dölde kendini gösteren fenotipik etkilerdir. Böyle durumlarda aslında kromozomlarda taşınan genlerin dölün fenotipinde ortaya çıkmaları üzerinde anne bireyin genetik özelliklerine bağlı olarak yumurta hücresi sitoplazmasının etkisi söz konusudur.

Memelilerde maternal etkilerin varlığı geniş çapta tanımlanmıştır. Bu grupta dişiler sadece yumurta sitoplazması aracılığıyla değil aynı zamanda uterustaki ortam koşulları yoluyla da yavrunun embriyonik gelişimini etkiler. Örneğin, annenin kan grubu genotipi, Rh uyuşmazlığı nedeniyle fetusun gelişiminde ciddi zararlara yol açabilmektedir. Annenin şeker hastası veya fenilketonurialı olması da embriyoda bir takım kusurlar meydana getirebilmektedir.

Fenotip Üzerine Sitoplazmanın Etkisi Bazı örneklerde, bir karakter nukleustaki bir gen tarafından belirlense bile, bu genin etkisini gösterebilmesinin, içinde bulunduğu sitoplazmaya bağlı olduğu bilinmektedir. Buraya kadar verilen çeşitli örneklerden anlaşıldığı gibi organellerde taşınan genlere ait karakterlerin kalıtımında ve bazen de, sitoplazmadaki yapı taşlarıyla olan etkileşimleri, nukleustaki (kromozomlardaki) bazı genlere ait karakterlerin kalıtımında Mendel kurallarından sapmalar görülmektedir.

BAĞLANTI ve REKOMBİNASYON Çeşitli bitki ve hayvanlarla yapılan çaprazlamalarda bazı fenotipik karakterlerin birbirini izleyen döllerde bir arada ortaya çıktıkları gözlenmiştir. Yani bazı karakterlerden sorumlu olan genler dölden döle birlikte geçerler. 1903 yılında kalıtıma ilişkin kromozom teorisini öne süren Sutton, aynı zamanda bir organizmanın taşıdığı kromozom sayısının genlerinin sayısına göre çok az olduğunu işaret etmişti. Buna göre her bir kromozomda çok sayıda gen bulunur.

Mendel in bağımsız ayrışım ve dağılım kurallarının mayoz sırasında kromozomların hareket ve davranış özellikleriyle ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu ilişki nedeniyle farklı kromozomlarda bulunan genler dölde bağımsız dağılım gösterirler. Eğer bu genlerin her biri başka bir karaktere ait ise ve alleller arasında dominantlık-resesiflik ilişkisi varsa dölde, heterozigot gen çifti sayısına bağlı olarak, belli bir dağılım oranı görülür. Buna karşılık, eğer söz konusu genler aynı kromozomda bulunuyorlarsa durum değişir.