ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER VE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN KALKINMASI ÜZERİNE ETKİLERİ



Benzer belgeler
Dünyada ve Türkiye de Doğrudan yabancı Sermaye Yatırımları

PAZAR BÜYÜKLÜĞÜ YATIRIM MALĐYETLERĐ AÇIKLIK EKO OMĐK VE POLĐTĐK ĐSTĐKRAR FĐ A SAL ĐSTĐKRAR

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

BASIN TANITIMI TÜRKİYE DE BÜYÜMENİN KISITLARI: BİR ÖNCELİKLENDİRME ÇALIŞMASI

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2006

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2008

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

MERCOSUR ÜLKELERİ - Ekonomik Genel Bilgi

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL

Türkiye de Yabancı Bankalar *

İHRACATTA VE İTHALATTA TL KULLANIMI

TÜRKİYE DIŞ TİCARETİNDEN İZMİR İN ALDIĞI PAYIN ANALİZİ

YURTDIŞI MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı

BAKANLAR KURULU SUNUMU

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği. Dünya da ve Türkiye de Ekonomik Görünüm

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

İZMİR TİCARET ODASI EKONOMİK KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OECD) TÜRKİYE EKONOMİK TAHMİN ÖZETİ 2017 RAPORU DEĞERLENDİRMESİ

İZMİR TİCARET ODASI AZERBAYCAN ÜLKE RAPORU

JAPON EKONOMİSİNİN ANA BAŞLIKLAR İTİBARİYLE ANALİZİ

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

2010 OCAK MART DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015)

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

UDY Akışları Önündeki Risk Faktörleri

TÜRKĠYE DÜNYANIN BOYA ÜRETĠM ÜSSÜ OLMA YOLUNDA

KÜRESEL OTOMOTİV OEM BOYALARI PAZARI. Bosad Genel Sekreterliği

FİNANSAL KURUMLAR PARA PİYASASI KURUMLARI

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

Ekonomi Bülteni. 14 Kasım 2016, Sayı: 44. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

-~-~ ~ \1 j \ ~ J j \ \J r~ J ;..\ ;::: rj J' ıj j \ \1 ;::: J..r.l :_)..r.l J :J. :.J --.1 J.l J..r.l J _.

Sanayi Devriminin Toplumsal Etkileri

T.C. Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğü Ankara

YENİ HÜKÜMET PROGRAMI EKONOMİ VE HAZIR GİYİM SEKTÖRÜ İÇİN DEĞERLENDİRME EKONOMİ VE STRATEJİ DANIŞMANLIK HİZMETLERİ 30 KASIM 2015

Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Tablo 1. En hızlı daralan ve büyüyen ekonomiler 'da En Hızlı Daralan İlk 10 Ekonomi

Berlin Ekonomi Müşavirliği Verilerle Türkiye-Almanya Ekonomik İlişkiler Notu VERİLERLE TÜRKİYE-ALMANYA EKONOMİK İLİŞKİLERİ BİLGİ NOTU

ANALİZ TÜRKIYE DE ILERI TEKNOLOJIYI KIMLER GELIŞTIRIYOR?

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2013

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

Tekstil-Hazır Giyim Gülay Dincel TSKB Ekonomik Araştırmalar Kasım 2014

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

BATI AFRİKA ÜLKELERİ RAPORU

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 24 Şubat 2016 Ankara

Ayakkabı Sektör Profili

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

CAM SANAYİİ. Hazırlayan Birsen YILMAZ T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi

Ekonomi Bülteni. 18 Temmuz 2016, Sayı: 28. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 15 Ağustos 2016, Sayı: 32. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

2015 YILI 2015 İLİŞKİLİ TARAF İŞLEMLERİ VE 2016 YILI YAYGIN VE SÜREKLİLİK ARZ EDEN İLİŞKİLİ TARAF İSLEMLERİ ÖNGÖRÜSÜ RAPORU

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

Türkiye nin kriz sürecinde AB pazarındaki performansı. Betam Araştırma Notu 10/82

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

GENEL EKONOMİK DEĞERLENDİRME

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

2015 HAZİRAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

2010 TÜRKİYE VE İZMİR ULUSLARARASI DOĞRUDAN YATIRIM GİRİŞLERİ DEĞERLENDİRMESİ

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

İktisat Tarihi

Kıvanç Duru 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Programı Değerlendirmesi

TÜRKİYE EKONOMİSİNE KATKILARI AÇISINDAN DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

SOSYAL POLİTİKA II KISA ÖZET KOLAYAOF

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 23 Aralık 2015 Ankara

Türkiye, 2012 yılında dünyada uluslararası doğrudan yatırım liginde iki basamak yükseldi

ULUSLARARASI DOĞRUDAN YATIRIMLAR DEĞERLENDİRME RAPORU

Büyüme, Tasarruf-Yatırım ve Finansal Sektörün Rolü. Hüseyin Aydın Yönetim Kurulu Başkanı

TORBALI TİCARET ODASI MOBİLYA SEKTÖR ANALİZİ


DÜNYA SERAMİK KAPLAMA MALZEMELERİ SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

6. Aile İşletmeleri Kongresi 10 Nisan Mustafa MENTE Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Sekreter

Aylık Dış Ticaret Analizi

2012 SINAVLARI İÇİN GÜNCEL EKONOMİ ÇALIŞMA SORULARI. (40 Test Sorusu)

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

Ekonomi Bülteni. 5 Aralık 2016, Sayı: 47. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

HİDROLİK PNÖMATİK SEKTÖRÜ NOTU

Hızlı Tüketim Ürünleri Perakendeciliğinde Dönüşüm ve Sektörün Geleceği. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

OCAK 2019-BÜLTEN 12 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

Toplam Erkek Kadin Ermenistan Azerbaycan Gürcistan Kazakistan Kırgızistan Moldova Cumhuriyeti. Rusya Federasyonu

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye

FİNANSAL SİSTEM DÜZENLEMELERİ VE EKONOMİK BÜYÜME

Transkript:

Dosya Konusu ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER VE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN KALKINMASI ÜZERİNE ETKİLERİ Kırklareli Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü ayfergedikli@yahoo.com ÖZET Bu çalışmada, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan iç tasarruf yetersizliği ve sermaye birikiminin finansmanı için kullanılan çok uluslu şirket kaynaklı doğrudan yabancı yatırımların kalkınma sürecine katkısı irdelenmeye çalışılmıştır. Bu konuda, kalkınma ve doğrudan yabancı yatırımlar arasında güçlü bir ilişkinin bulunduğu ve bu yatırımların gelişmekte olan ülkelerde kalkınmanın en önemli öğesi olduğunu savunanlar kadar, bu yatırımların hedef ülkenin ekonomik yapısını daha kötüleştirmekten öteye gidemediğini ifade eden görüşler de bulunmaktadır. Bu çerçevede, kalkınma perspektifinde, doğrudan yabancı yatırımların gelişmekte olan ülke ekonomileri üzerinde olumlu ve olumsuz yönleri değerlendirilmeye çalışılarak bu ülkelerde kalkınmaya yönelik bazı önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Çok Uluslu Şirketler, Kalkınma, Doğrudan Yabancı Yatırımlar. ABSTRACT This paper explores the linkage between development of developing countries which suffer from lack of local savings and capital formation and foreign direct investment (FDI) inflows which are brought by multinational companies. So far the evidence is rather mixed. Some authors argue that there is a robust relationship between FDI and development, and FDI can be considered as the key factor of development. Whereas some others insist that those investments even worsen the economical structure of the country. In this framework, benefits and side effects of FDI in developing countries are discussed in

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 97 development perspective. Also, for development of those countries, some suggestions are mentioned.. Key Words: Multinational Companies, Development, Foreign Direct Investment. GİRİŞ 18. yüzyılda İngiltere de yaşanan ilk sanayi devrimi ile başlayarak büyük umutlarla en az ikiyüz yıldan beri geliştirilmeye çalışılan küreselleşme süreci, küresel ticarette adalet ve entegrasyonu geliştirmek bir yana, dünyada toplumlar arasında gelişmişlik düzey farklılıklarını derinleştirmekten öteye gidememiştir. Sanayileşmiş ülkeler ile az gelişmiş bölgeler arasındaki bu bölünme, dünya ekonomisinin temel kriteri haline gelmiştir. Dünya sanayi dağılımına bakıldığında, gelişmiş dünya ile üçüncü dünya arasındaki uçurum derhal kendini belli eder. Dünya nüfusunun 1/6 ini oluşturan gelişmiş kapitalist ülkeler, dünyadaki imalat sanayinin %64 üne sahiptirler. Bu üretim seviyesine paralel olarak da dünya enerjisinin yarıdan fazlasını tüketmektedirler. Dünya nüfusunun hemen hemen 4/5 ünü oluşturan üçüncü dünya ülkeleri ise sınaî ürünlerin sadece %14 ünü üretir ve dünyada üretilen toplam enerjinin sadece 1/4 ini tüketir. Kimi yazarlara göre bu durum, gelişmiş ülkeler (GÜ) ile öteki coğrafya arasındaki gelişmişlik farkı nedeniyle, sanayileşmiş ülkelerin uluslararası ticarette aslan payını almalarını, hakkaniyete sığmayan bir eşitsizliği ve sömürülme nedeniyle giderek daha kötüleşen öteki dünyanın hazin halini ifade eder (Lall, 2009, s.466). 1960 lardan günümüze, sanayileşmiş dünya ile öteki dünya arasında yeni bir uluslararası iş bölümünün ortaya çıktığına yönelik yaygın bir kanı vardır. Zamanla, sömürge dönemindeki sanayileşmiş dünya ile hammadde üreten geri kalmış, mahkûm ülke ayrımı arasındaki derin izlerin silinmeye başlandığı yolunda kanıtlar da vardır. Bunun gelişmekte olan ülkeler (GOÜ ler) tarafından uygulanmaya konan dışa dönük, bir başka deyişle, ihracata dayalı politikalara bağlı olmasını savunanlar yanında, kapitalizmin gelişmesindeki uzun vadeli etkileri

98 ile açıklayan görüşler de ağırlığını korumaktadır. İkinci grup, bu durumu sanayi üretiminin düşük ücretli bölgelere kaydırılması ile açıklamaktadırlar. Dünya ölçeğinde düşük ücretle istihdam edilen işgücünün varlığı, işin parçalara bölünmesi ve emek sürecinin vasıfsızlaşması gibi bazı teknolojik gelişmelerle birleşmiş ve GÜ şirketlerinin üçüncü dünya daki üretim yerlerinde asgari bir eğitim sonrasında işçi istihdam etmesine olanak vermiştir. Diğer bir ifadeyle, ulusal kimliklerinden sıyrılarak çok uluslu kimlik kazanan şirketler (ÇUŞ ler), üretim yerlerini kendileri için en uygun noktaya taşıyarak karlarını maksimize etmeye çalışmaktadırlar. Özellikle 1980 li yıllardan sonra küreselleşme ile birlikte literatüre giren ÇUŞ kavramı, yeni gelişen şartlar altında küresel rekabetle başa çıkmaya çalışan ülkelerin strateji değiştirerek uluslararası yatırımları ülkelerine çekmenin anahtarı olarak görülmeye başlanmıştır. Dil, din, ırk, millet, kültür, sınır tanımayan bu küresel şirketler, emeğin ve kaynakların ucuz olduğu ülkelere yönelerek o pazarlara girmişler ve daha ucuza, daha nitelikli iş gücü bularak uluslararası platformda konumlarını sağlamlaştırmışlardır. ÇUŞ lerin dünya üzerinde etkisinin boyutlarını ifade etmek için kimi yazarlar, Soğuk Savaş ın önemini kaybettiği 21. yüzyılda dünya iktidarının bu şirketlerin eline geçeceğini belirtmişler, dünya ölçeğinde bir ticari yapılanma yetisini sağlayan teknolojik yenilenme kapasitesine sahip olan ve şubeleriyle birlikte 38.000 i bulan ÇUŞ in dünya ticaretinin 2/3 sini yönettiğinin altını çizmişlerdir. En güçlü 86 firmanın toplam satışları, neredeyse şu anki uluslararası toplumu oluşturan ulus devletlerin ihracatından fazladır. Sadece ABD, Almanya, Japonya, Fransa, İngiltere, İtalya, Kanada, Hollanda ve Belçika nın sayılabileceği 9 sanayileşmiş gücün ihracatları, Shell, Exxon, Toyota, Ford, Mitsubishi, Hitachi, CNN gibi dev ÇUŞ lerin toplam satışlarını geçebilmekte ve dünya ticaretinin %70 i bu girişimciler arasında gerçekleşmektedir. Günümüzde birçok ulusal ekonomi ve toplumun kaderine hükümetler veya parlamentolar değil, New York, Chicago, Londra, Singapur, Hong-Kong,

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 99 Tokyo, Frankfurt ve Paris teki uluslararası finans pazarlarında ve ÇUŞ lerin yönetimlerince karar verilmektedir. Uluslararası ticaret neredeyse ÇUŞ ler arasındaki anlaşma, yatırım ve ittifakların bir alt ürünü haline gelmiştir (de Rivero, 2003, s.42). Kimi yazarlara göre küresel üretimin büyük kısmının bu şirketlerce gerçekleştirilmesi, GÜ lerde sanayinin yer değişmesi ile birlikte istihdamı olumsuz etkilerken bu şirketlerin kontrol edilmesini ve vergilendirme güçlüklerini de gündeme taşımıştır. Bu küresel devinimlere ve ülkelerinin tüm bu üretim alanı aktarımına rağmen, Üçüncü Dünyanın sanayi üretimi içerisindeki payı görece yavaş bir artış göstermiş, 1969 1975 yılları arasındaki artışı 1975 1980 arası dönemde azalan bir trend takip etmiş, 1980 sonrası dönemde ise durgunluk görülmeye başlanmıştır. Ayrıca, GOÜ lerde yıllar içerisinde arttırılmaya çalışılan ihracatın GÜ lerin sanayilerine etkileri incelendiğinde, önemli GÜ piyasalarında satılan mamul malların %3 ünden azının GOÜ lerden geldiği görülmüştür. Bu da önemsenmeyecek kadar küçük bir orandır. Tüm bu söylenenlerin ötesinde, DYY ların büyük kısmı GÜ lere yapılmaktadır. 1980 lerin ortalarında Batı Avrupa ülkeleri ve Kuzey Amerika kaynaklı DYY ların 1/5 inden azının GOÜ lere yapıldığı görülmüştür. Üstelik bu oran yıllar içinde giderek daha da azalma eğilimindedir. Ayrıca, 1970 lerin sonlarında GOÜ lerdeki ABD kaynaklı imalat şirketleri, toplam satışlarının 4/5 inden fazlasını yerel pazarda gerçekleştirmiş, 1/10 inden azı ise ABD ve diğer GÜ lere ihraç edilebilmiştir (Jenkins, 2007, s.246). Tüm belirsizliklere rağmen, küresel dünyada kendine yer edinmeye çalışan, kalkınma ve teknolojide en az ikiyüz yıllık geri kalmışlığı kapatma gayretindeki GOÜ ler, bu eşitsiz rekabet ortamında kendilerine çıkar yol aramaya çalışmaktadırlar. Kalkınma için olmazsa olmaz faktörlerden olan iç tasarruf, sermaye birikimi ve yatırım(sızlık) ise bu ülkelerin bir türlü aşamadığı sorunları arasındadır. Zira teknoloji ve sermaye konusunda yetersiz durumdaki bu ülkeler, kendi başlarına değiştiremedikleri bu makûs talihi, yine rakiplerinin desteğiyle aşmanın

100 yollarını aramaya başlamışlardır. Özellikle son 20 30 yılda GOÜ lerde giderek artan ÇUŞ kaynaklı yabancı sermaye yatırımları, kimilerine göre can simidi iken, kimilerine göre de bu ülkelerin ekonomilerini olduğundan daha kötü hale getirmekten öteye gidememektedir. Bu farklı değerlendirmeler ışığında, bu makalede, ÇUŞ lerin GOÜ lere yönelik yatırımları irdelenerek, kalkınma ve yabancı sermaye arasındaki ilişki bağlamında doğrudan yabancı yatırımların GOÜ ekonomileri üzerindeki etkileri değerlendirilmeye çalışılmıştır. 1. KALKINMA VE SERMAYE BİRİKİMİ ARASINDAKİ İLİŞKİ İktisadi kalkınma olgusu, büyümenin bir uzantısı olarak, uluslararası iş bölümünde daha yüksek bir konuma ulaşma ve yaşam kalitesinin yükselmesi şeklinde tanımlanabilir. Kalkınma, ekonomik, sosyal, politik, kültürel, teknolojik gibi, birbirleriyle karşılıklı etkileşim içinde bulunan alanlarda yaşanan yapısal değişim sürecidir. İktisadi kalkınmanın gerçekleşmesi için aşağıdaki şartların sağlanması ve yapısal değişikliklerin gerçekleştirilmesi beklenir (Yeldan, 2002, s.24): 1- Sürdürülebilir büyüme 2- Üretim ve tüketim kalıplarının yapısal değişime uğraması 3- Teknolojik ilerleme 4- Sosyal, siyasi ve kurumsal modernleşme 5- Yaşam standartlarında geniş çaplı iyileşme Yapısal değişimin hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi ise, dikkatleri ekonomik faktörlere ve sermaye birikimine yönlendirmektedir. Özellikle az gelişmiş ve GOÜ lerde ortak payda durumunda olan yoksulluğun temel nedeni

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 101 olarak da bu ülkelerde yeterli sermaye birikiminin sağlanamaması gösterilmektedir. Bu anlamda sermaye birikimi, diğer faktörlerin de kalkınmayı engellemeyecek duruma gelmeleri veya destek olacak şekilde değişim gösterebilmeleri için kalkınma sürecinde olmazsa olmaz şart olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda sermaye birikimi; bir ülkede üretilen değerlerin tamamının tüketilmeyip bir kısmının tasarruf edilerek yatırımlara dönüştürülmesi süreci olarak tanımlanabilir. Yatırımlar sermaye stokunu arttırır, sermaye stoku ise üretim kapasitesinin genişlemesi demektir. Yatırım kavramı olarak kastedilen ise fiziki sermaye veya reel sermaye yatırımlarıdır (Berber, 2006, s.344). Öte yandan GOÜ lerde iç tasarruf yetersizliği dolayısıyla fiziki yatırımların yeterince yapılamaması, nüfusun yüksekliği yanında emeğin gerekli vasıflardan yoksun olması ve teknolojik yetersizlik gibi sorunlar üretimin kalkınma için yeterli seviyelere ulaşmasının önünü tıkar. GOÜ lerde özellikle kamu sektörünün artan borç stoku ve borç ödemelerinde ortaya çıkan dar boğazlar, özel sektör girişimlerine imkân tanımaz hale getirir. Ayrıca bu ekonomiler, büyüme hızı artışını gerçekleştirmek için giderek artan miktarda yabancı sermayeye ihtiyaç duyarken, bu sermayeyi temin etmek, ülkenin ekonomik ve siyasi durumu nedeniyle oldukça güç olabilir (Arıman, 2004, s.8). Sonuçta, sağlam temellere dayanmayan ekonomi politikaları, siyasi istikrarın sağlanması konusundaki zafiyet, güvensizlik ortamı, risk algılamasında yükselme ve geleceğin belirsizliği gibi GOÜ lerde sıkça rastlanan durumlar, hem yerel hem de yabancı girişimlerin ve yatırımların önünü keser. Hatta evvelce ülkeye gelmiş olan yatırımların, bu kargaşa ortamında risk almak yerine daha güvenli buldukları diğer ülkeleri tercih etmelerine yol açar (Yeldan, 2003, s.9). Yetersiz yatırım-kalkınamama sarmalı içerisinde kalan GOÜ ler ise bu faset daireden çıkabilmek için ülke içinde bir türlü sağlanamayan sermaye birikimini yabancı yatırımcılar için gerekli düzenlemeleri sağlayarak yurt dışından sağlama alternatifleri üzerinde durmaya başlar

102 ve ekonomiye özel yabancı sermaye ithaline gider. Bu noktada ise karşımıza yabancı yatırım kavramı çıkar. Ulusal sınırları aşarak farklı ülkelere yönelen yabancı fonlar, bu ülkelerde uygulanan siyasi ve ekonomik politikalar üzerinde etkili olabilmektedir. Ayrıca bu fonlar, hedef ülkeye giriş koşullarına bağlı olarak bölgesel ve demografik gelişmeler yanında büyüme, tasarruf, yatırım, tüketim, döviz kurları, cari işlemler dengesi ve enflasyon gibi makro ekonomik büyüklükler üzerinde farklı etkiler yaratabilmekte ve bu etkilerin çıkabileceği sosyal yansımalarla birlikte sermaye hareketleri ile kalkınma arasında bir ilişki kurulabilmektedir. Yabancı yatırımlar ayrıca, ekonomik katkıları yanında çevresel, sosyal ve çalışma standartları üzerinde de etkili olmaktadır. Özellikle yüksek büyüme hızı için yatırımları finanse edecek yeterli tasarruflara sahip olmayan ülkeler, yabancı tasarrufları ülkeye çekmeye çalışmaktadır. Bu ise dış borçlanmaya bir alternatif olarak ülkeye yabancı sermaye yatırımı ile mümkün olabilmektedir (Karluk, 2000, s.101). Bu noktada yabancı yatırımı çekmek isteyen ülkelerin iç pazar büyüklüğü, kalifiye ve verimli işgücü ile gelişmiş ve güçlü yerli sanayiye sahip oluşları yanında gelişmiş altyapı gibi özellikleri de yabancı yatırımlar için cazibe unsuru olabilmektedir (UNCTAD, 2003). GOÜ lerde bu türde bir ihtiyaç söz konusu iken GÜ lerde biriken sermaye fazlası, kendisine daha verimli ve daha karlı iş alanları arayışı içindedir. Biriken bu sermaye, kendisine en uygun alan olarak GOÜ leri tercih eder. Zira bir yandan yüksek getiri, ucuz işgücü ve kaliteli üretim için uygun ortam bulurken, diğer yandan da üretilen mallar için hazır pazar elde edilmesi bu tür yatırımları giderek daha cazip hale getirmiştir. Günümüzde dış finansman kaynaklarının yurtiçi tasarruflara katkısına ilişkin birbirine tezat görüşler belirtilmektedir. Bir görüşe göre, yabancı sermayenin bir ülkenin mevcut kaynaklarının toplam arzında bir artış yaratması ve böylece yurt içi harcamaların gelecekte boyutunu arttırması nedeniyle yabancı kaynaklar yurt içi

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 103 tasarruflara katkıda bulunmaktadır. Öte yandan GOÜ lere yönelik yapılan bazı ampirik çalışmalar, yabancı tasarruflar ile yurt içi tasarrufların birbirini tamamlayamadıklarını, bu tasarrufların yatırım ve büyüme için ek bir kaynak yaratmadığını göstermektedir (Yentürk, 1999, s.155 156). Ayrıca, yabancı sermaye girişlerinin yurt içi yatırımlar üzerinde etkisi de tartışmalı bir konudur. Sermaye hareketlerinin pek çok GOÜ de yatırımlarla ilintili olduğu yolunda bir kanaat bulunmakla birlikte, sermaye girişlerinin yatırımlarla olan ilişkisi, yerel ekonomilerin finans piyasaları ile bütünleşme düzeylerine, sermaye akımlarının kompozisyonuna ve ülkedeki yatırım koşullarına da bağlıdır. Yabancı sermaye girişlerinin yatırımlara dönüşmesinde beşeri sermaye, politik istikrar, yerel finansal piyasaların derinliği, yabancı yatırımlara yönelik teşvikler, vergi teşvikleri gibi pek çok faktör önemli rol oynar. Bu ikircikli durumuna rağmen, doğrudan yabancı yatırımlar, GOÜ ler için kısa vadeli spekülatif sermaye girişlerine göre çok daha tercih edilen ve dahası sermaye birikimi sorunu nedeniyle alternatifi de pek mümkün olmayan bir kalkınma enstrümanı olarak görülmektedir. 2. ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER VE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM KAVRAMLARI Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ ler), toplam maddi kaynaklarının en az %20'sinin dış ülkelerde olduğu ve karların en az %35'inin uluslararası faaliyetlerden elde edildiği çok uluslu kuruluşlardır (Artisien, 1985, s.5). Gittikleri ülkelerde şubeler açmaları ve daha fazla farklı milletten çalışan istihdam etmesi nedeniyle, giderek daha kompleks yapıya bürünen ÇUŞ ler, tek bir merkezden üretim yapıp uluslararası pazarlara ulaşmanın güçleştiğini fark etmişlerdir. Bu nedenle bizzat pazarlara yatırım yapmak daha rasyonel bir hal almıştır. Belirli bir merkezden yönetilen ve aynı anda çeşitli dünya ülkelerinde üretimde bulunan dev firmalar olan ÇUŞ ler, hedef ülkede ana merkezin direktifleri doğrultusunda yeni şirket kurarak, var olan şirketi satın alarak veya hedef

104 ülkedeki yerel sermaye ile ortak şirket kurarak yatırım yaparlar. Bu şekilde yabancı ülkede edinilen şirkete "yavru şirket" (subsidiary), "yabancı sermaye şirketi", "tabi şirket" veya "şube" denilir. Yavru şirket, genellikle ana şirketin elinde bulundurduğu teknoloji, ticari sırlar, yönetim bilgileri, ticaret unvanı gibi ayrıcalıklardan faydalanma imkânı elde eder. Karşılığında ise elde edilen karı kısmen veya tamamen ana şirkete transfer eder. Bir başka tanımlamayla ÇUŞ ler, genellikle ana ülkeden veya -şirket coğrafi bölgelere bölünmüşse- bölgesel merkezden kontrol edilen, hukuken bağımsız, ancak ekonomik olarak merkeze bağlı olup, ulusal kimliklerini büyük ölçüde kaybetmiş, en yüksek karı elde edebilmek üzere dünyanın farklı coğrafyalarında üretim faaliyetlerinin farklı kademelerini gerçekleştiren kuruluşlardırlar. ÇUŞ yatırımlarında kritik faktörlerden birisi karlılık olmakla birlikte, risk faktörü de bu firmalar için hayati önem taşır. Yatırımı etkileyecek riskler, yatırımın yapılacağı ülkeye ve zamana bağlı olarak değişmekle birlikte, ekonomik ve siyasi kaygılarla da risk algısı değişebilir (Seyidoğlu, 1996, s.567). ÇUŞ ler, IBM ve Coca-Cola gibi farklı ülkelerde fabrikaları, ofisleri ve farklı üretim ve pazarlama fonksiyonları olabileceği gibi, Boeing veya General Electric gibi sınır ötesinde temelde ihracat işlemleri yapan bir şirket de olabilir. Ayrıca, ÇUŞ lerin varoluş nedenleri çoğu GÜ kökenli monopolistik güçlerdir. Bu nedenle, teknoloji, finansman, bilgi ve donanım gibi gerekçelerle GOÜ ler tarafından talep edilen ÇUŞ ler, bu ülkelerde elde ettikleri büyük karlara ve ayrıcalıklara rağmen, bilgiyi paylaşmaktan kaçınırlar. UNCTAD verilerine göre 1998 yılında %90 ının merkezinin 14 kalkınmış ülkede olduğu 60.000 ÇUŞ tarafından kontrol edilen 500.000 ticaret zincirinin küresel cirosu 11.000 milyar dolarken, dünya mal ve hizmet ticareti için bu rakamın 7 milyar dolar olduğu açıklanmıştır. Bu durum, küresel GSYİH da uluslararasılaşmış üretim ağırlığının %9 dolayında olduğunu işaret etmektedir. 2003 Dünya Yatırım Raporu'na göre ise dünyada, 64.000 çokuluslu şirket ile

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 105 870.000 yan kuruluşu faaliyet göstermektedir. Bu dönemde bu şirketlerin küresel satışları 18 trilyon dolar olup, kendi ülkeleri dışında 53 milyon insanı istihdam etmektedirler (UNCTAD, 2003). ÇUŞ lerin bu tür küresel yatırımları sonucunda, yabancı ülkelerde edinilen servetlerin reel bir nitelik taşımasına ve bina, fabrika, arazi, tesis gibi fiziki değerler elde edilmesine doğrudan yabancı sermaye yatırımları denir. Başka bir tanıma göre, portföy yatırımları dışında kalan ve bir veya birden fazla uluslararası yatırımcının tamamına sahip olarak veya yerli bir firma ile ortaklık halinde gerçekleştirdiği yatırımlar, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıdır (DPT, 2000). Dolaysız yabancı sermaye yatırımları genellikle sanayi sektörüne yöneliktir. Ancak, özellikle turizm, bankacılık, sigortacılık, reklam ve tarım gibi çeşitli hizmet sektörlerine yönelik yabancı yatırımlar giderek artmaktadır. Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY), uluslararası bir sermaye hareketi veya kaynak transferi olmadan da gerçekleşebilmektedir. Son yıllarda yatırım yapılan ülkeye sermaye gelmediği ve yerel piyasalardan yatırım finansmanının gerçekleştirildiği durumlara da rastlanmaktadır. Ayrıca, daha önce kaynak transferi yoluyla gerçekleştirilen yatırımların sağladığı karlar, menşe ülkeye transfer edilmeyip, yeniden yatırıma döndürülerek yeni yatırımlara girme veya sermaye artırımına gitme şeklinde doğrudan yatırımlara da dönüşebilmektedir (Seyidoğlu, 1996, s.568). ÇUŞ ler hedef ülkeye herhangi bir sermaye yatırımında bulunmadan da girebilir. Bunun bir yolu, yabancı sermayenin ülkeye üretimde kullanılacak makine donatım ve fiziki üretim araçları şeklinde gelmesidir. Yabancı sermaye ayrıca, lisans, teknik bilgi, know how gibi gayri maddi haklar şeklinde de olabilmektedir(berber, 2006, s.392). ÇUŞ ler ayrıca, gittikleri ülkede üretim ve istihdam artışına katkı sağladıkları ölçüde o ülkede refah artışı, üretim ve tüketim düzeyi kalıplarında iyileşme olma söz konusudur. Ancak salt ithal-ikamesi sanayilerine

106 geldiklerinde ve girdi-ara mal-yedek parça biçiminde bir ithal sızıntısı yanında, kar transferi yaptıklarında net döviz çıkışı yaratırlar. Dış ticaretin serbestleştirildiği ortamlarda, salt ithal-ikamesine dönük yatırımların payı doğal olarak düşer. Ayrıca, mali piyasalarda istikrarsızlık yaratmak gibi bir risk de taşımazlar; tersine ülkelerin üretim yapısının bir parçası haline gelirler. Ancak, riskin yükseldiği ve karlılığın düştüğü dönemlerde ÇUŞ leri hedef ülkede tutmak oldukça güçtür. 1982 de borç krizi patladığında birçok ÇUŞ, Latin Amerika ülkelerini terk etmiştir. Öte yandan, ÇUŞ ler arasında imalat sanayi için gelenlerin diğer sektörlere göre daha fazla kalıcı olma ihtimali yüksektir. Bu bakımdan, küreselleşen sermaye hareketleri arasında, gittiği ülkeye katkısı açısından bu türde dolaysız yatırımlar, olumlu etkileri ile diğer tür sermaye akımlarından ayrı bir yerdedirler (Kazgan, 2005, s.186). ÇUŞ ler, tüm bu kar oranlarının yanında, küresel düzeyde yürütmekte oldukları faaliyetlerini, uluslararası kuruluşlar ve küresel anlaşmalarla da garanti altına almaya çalışmakta, risk unsurunu minimize etmeye çalışmaktadırlar. IMF gibi uluslararası kuruluşlar ve GATT da Uruguay toplantısında aldıkları kararlar neticesinde ÇUŞ ler tüm ulusal pazarlara girme hakkını elde etmelerinin yanında, ÇUŞ lerin teknolojilerini koruyan fikir mülkiyeti haklarıyla çok sıkı bir uluslararası sistem bu şirketlerin haklarını korumak üzere devreye sokulmuştur. Öte yandan sanayileşmiş 24 ülkeden oluşan OECD nin tasarladığı Çok Taraflı Yatırım Anlaşması (MAI) de ülkeler üstü yetkilerle donatılan ÇUŞ lerin gücünü ortaya koymuştur. Tasarı benimsenmemiştir. Zira tüm haklar ÇUŞ lere bırakılırken tüm sorumluluk ulus devletler üzerine bırakılmaya çalışılmıştır. Hatta tasarı ile ÇUŞ lerin mahkemeye başvurarak kaybetme durumunda oldukları kazançlarını hükümetlerden talep etme hakkı bile tanınmak istenmiştir (De Riverao, 2003, s.46). Küresel düzeyde yaşanan tüm bu süreçler doğrultusunda DYY ve ÇUŞ ler, kimilerine göre GOÜ lerin kalkınmasının anahtarı iken diğerlerine göre

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 107 emperyalizmin Truva atıdır. Bu noktada, DYY'ların katkılarını veya aksaklıklarını keskin çizgiler çizerek değerlendirmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Zira DYY ne abartıldığı gibi kalkınmanın sihirli aracı ne de trajediye dönüşen geri kalmışlığın küresel nedenidir. DYY taraftarlarına göre küreselleşme sürecinde bir ülke ne kadar çok yabancı yatırım çekebilirse, o kadar çok küresel üretimden ve gelirden pay alabilecek ve ülkenin/bireylerin refah seviyelerini arttırabilecektir. Oysa şu da bir gerçektir ki üretimin DYY vasıtasıyla küreselleşmesi sonucu genellikle rekabet oligopolist/kartelci çerçevede birkaç ÇUŞ arasında evrimini devam ettirmekte, fakat küresel rekabet gerçek anlamda artmamaktadır. Bu arada DYY artan oranda küresel üretimin yeniden yapılanmasında belirleyici olmaya devam ederken bir yandan da GÜ-GOÜ arasında uluslararası gelir dağılımı da yeniden şekillenmekte ve bu yeniden şekillenmede trend GÜ ve ÇUŞ ler lehine gelişme göstermektedir (Gürak, 2003, s.6). 3. ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE YATIRIM YAPMA GEREKÇELERİ 1970 li yıllarla birlikte bir kısım ABD, Avrupa ve Japonya firmaları tarafından, segmentasyon olarak adlandırılan üretim sürecini farklı GOÜ lerde parçalama süreci uygulanmasına gidilmiştir. Segmentasyon için, hem malın bölünebilir olması hem de bu parçaların kalifiye işgücüne ihtiyaç duymayan parçalardan meydana gelmesi gerekmekteydi. Bu nedenle ÇUŞ ler, bir kısım emekyoğun sanayi dallarını GOÜ lere kaydırmışladır. Delokalizasyon denilen bu süreçle, hem düşük ücretlerden ötürü katma değer içinde ücretlerin payı düşürülürken hem de kalifiye olmayan emek kullanıldığı için ödenen ücretler içinde kalifiye emeğin payı da azaltılmıştır. Yüksek düzeyde emek-yoğun sanayi mallarının ihracatında başarılı olmak için ücretler düşük tutulmak zorunda bırakılmıştır. Bu maliyetler sadece ücretlerin seviyesine değil, işin verimliliğine de bağlıdır. Emek yoğun mallar veya bir nihai malın emek yoğun

108 parçaları için ücretlerin daha düşük, sosyal giderlerin daha az, işçi haklarının daha kısıtlı, buna mukabil işçilerin beceri düzeylerinin yüksek olduğu ülkeler tercih edilmiştir. Bu olgu, firma içi ticaret yoluyla, GOÜ lerin 1970 li yıllardan itibaren büyük çaplı mamul ihracatçısı olmalarında önemli rol oynamıştır. İstihdamın belirtilen özelliklere sahip ülkelere kayması ise GÜ lerde sanayinin yer değiştirmesi olarak anılmıştır. Mikroelektronik devrimin sınai üretimde emek payını giderek azaltması, bu nedenle GOÜ ye yapılan dolaysız yatırımların göreli olarak azalacağı yolundaki beklenti gerçekleşmemiştir (Jenkins, 2007, s.250). Öte yandan, yatırım ikliminin uygun olması ÇUŞ lerin GOÜ leri tercih etmelerinde önemli bir diğer neden olmuştur. Yatırım ikliminin uygun olup olmaması, doğrudan işçi haklarının ne durumda olduğuyla ilgilidir. Eğer bu ülkede grevler yasaklanmışsa, sosyal harcamalar, sosyal politika uygulamaları çok düşük seviyedeyse ve siyasal iktidar bu durumu kısa ve orta vadede sürdüreceğine dair güvence veriyorsa, o ülkede yatırım iklimi de elverişli demektir. İklim koşulları bozulmaya yüz tutarsa fabrika, iklimin el verişli olduğu bir başka ülkeye taşınır. Bu tip kuruluşlar büyük teçhizat yatırımları gerektirmediği için bir ülkede işler kötü giderse bir diğerine taşınabilmek kolay olmaktadır. İşsizliğin giderek büyüdüğü, gelir dağılımı bozukluklarının giderek daha fazla derinleştiği, toplumun önemli bir bölümünün dışlandığı GOÜ lerde iklim koşullarının ÇUŞ lerin ve ileri kapitalist ülkelerin istedikleri doğrultuda tutmak ise hiç kolay değildir. Gerek alt yapı, vergi kolaylıkları, kar transferinde serbesti gibi koşullar, gerekse ÇUŞ lerin ileri kapitalist ülkelerin pazarında satmak üzere bazı sanayi ürünlerini GOÜ lere kaydırabilmeleri, ulaşım ve haberleşme teknolojisindeki gelişme ile mümkün olabilmiştir. Bir kısım sanayilerin GOÜ lere kaydırılmasının bir nedeni de çevrenin kirlenmesine sebep olmalarıdır. 1980 li yıllarda yükselen doğayı koruma akımının getirdiği yükler de ortaya çıkmıştır. Doğayı çok kirleten sanayi (başta kimya sanayi) bu konuda yasal kısıtlaması olmayan veya az olan GOÜ lere taşınmaya başlamıştır.

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 109 ÇUŞ ler çevre kirlenmesine neden olmaları sonucunda kendi ülkelerinde önemli kısıtlamalara ve kontrollere (dolayısıyla maliyet yükselmesine) maruz kalan bir kısım sanayiler, GOÜ lere transfer edilmiştir. Zira bu ülkelerde kendi ülkelerinden çok daha rahat koşullarda çalışma imkânı bulmuş, kontrol edilmeme ve çevre kirletmeleri dolayısıyla vergi, filtreleme vb maliyetlerinden de kurtulmuşlardır. Gerçekten de GÜ lerde yüksek maliyet taşıyan bu durum, GOÜ lerde zayıf yasal düzenlemeler nedeniyle, 1980 li yıllardan sonra bu sektörlerde yatırımların istikametini büyük ölçüde etkilemiştir. Aynı şekilde, yapısı gereği fazla yer kaplayan hantal bazı sanayiler de delokalizasyona tabi tutulmuştur. Tüm bu gerekçelerle bir kısım malların tamamını ya da bazı parçalarını GOÜ lerde üretip buradan ileri kapitalist ülkelere taşımak kolaylaşmıştır. Bu oluşumda GÜ lerin beklentileri ise şu şekilde sıralanabilir: Her şeyden önce bu süreç sayesinde verimliliği düşük sermaye, düşük ücretli ülkelere kaydırılarak verimlilik ömrü uzatılmıştır. Diğer yandan bu ülkelerde emekçi kitlelerin ve düşük gelir gruplarının kullandığı bir kısım tüketim malları GOÜ lerden ucuza sağlanarak bu ülkelerdeki ücret talepleri düşürülmek istenmektedir. Bu müdahalelerle ortalama kar oranlarının düşmesine yol açabilecek kaynakların önüne geçilmiştir. Ayrıca, bu türde bir ticari ilişki sayesinde, GOÜ lerin uluslararası mali kuruluşlara, özel bankalara ve Batılı devletlere olan borçlarını düzenli olarak ödemeleri sağlanmıştır. Dışa dönük stratejide, açıkça ifade edilmemekle birlikte yoksullaştırıcı bir ihracat pahasına GOÜ lerin borçlarını ödeyebilecekleri düşüncesi saklıdır. Bazı GOÜ lerde dışa dönük olarak geliştirilen hafif sanayi ürünleri ücretli kesimin ihtiyaçlarına cevap veren tüketim mallarıdır. Eşit olmayan değişim, dış ticaret hadlerinin GOÜ ler aleyhine bozulması ve sürekli devalüasyon nedeniyle bahsi geçen hafif sanayi ürünleri çok ucuz fiyatlardan ihraç edilmiştir. Üstelik benzer malları üreten çok sayıda GOÜ de ihracatı daha fazla yapmak adına birbirleriyle kıyasıya rekabet etmekten çekinmemiş ve

110 zaten az olan kar marjları daha da aşağılara çekilmeye çalışılmaktadır. Bu bilgiler ışığında, küresel ticarette GOÜ lerin çevre kirlenmesine yol açan ürünler ile hafif sanayi ürünleri ihraç ettiği yanılsamasına düşmek de mümkündür. Oysa 1981 yılına ait GATT raporu, GOÜ lerin üstün olmaları beklenen tekstil ihracatında da GÜ lerin lider durumda olduğunu ve bahsi geçen yılda ihracatın %33 ünün ve hazır elbise ihracatının yarısı da GÜ lerce yapıldığını göstermektedir. Aynı yıl GOÜ lerin tekstil ihracatındaki payı ise yaklaşık olarak %20, hazır giyim ihracatında ise %37 idi (Başkaya, 2001, s.152 155). 4. GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN ÇOK ULUSLU ŞİRKET KAYNAKLI DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM TALEP ETME GEREKÇELERİ Afrika ve Asya daki sömürgelerin II. Dünya Savaşı nı takip eden yıllarda ardı ardına bağımsızlıklarını ilan etmeleri, üçüncü dünya ülkeleri olarak adlandırılan bu ülkeleri GÜ ler ile aynı seviyeye getirmeye yetmemiş ve geride kaldıkları dünyayı yakalamak için planlı programlı sanayileşme çalışmalarının oluşturulmasına yol açmıştır. Siyasi bağımsızlık, ekonomik bağımsızlığı getirememiş, sınai üretim büyük ölçüde geleneksel sanayi merkezlerinde ve bildik teknolojilerle uygulanmaya devam edilmiştir (Jenkins, 2007, s. 211 212). Bu ülkelerin sanayileşmelerinin önündeki engellerden biri, Üçüncü Dünya ülkelerinde yerli pazarın küçüklüğü olmuştur. Birçok ülkenin nüfusu görece azdı ve nüfusun büyük çoğunluğu özellikle kırsal kesimde, büyük pazar oluşturmak için gerekli satın alma gücüne sahip değildi. İthal teknoloji kullanımı, sanayide istihdamın görece yavaş büyümesi anlamına geliyordu. Sanayi sektöründeki bu yetersizlik, insanların büyük çoğunluğunun görece düşük gelir sağlayan sanayi dışı istihdam alanlarında çalışmalarına neden oluyordu. 1960 larda bazı ülkeler yerli pazarlarını geliştirecek gruplar oluşturmaya çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardır. Bu engeller, bu ülkelerde kurulan yeni sanayilerin çoğu kez yüksek maliyetli ve etkin olmayan sanayiler olması sonucunu doğurmuştur. Sınaî

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 111 istihdam yavaş yavaş gelişmiş ve gelir dağılımında derin adaletsizlikler gözlenmiştir. GOÜ ler ayrıca kendi kendini yeniden üretemez hale gelen ithal ikameci sanayi yapısını, dış pazara özellikle de ileri kapitalist ülkeler pazarına açarak bir uyum sağlama çabası içine girmeleri nedeniyle ÇUŞ leri bir köprü olarak görmüşlerdir. Geçmişte yüksek gümrük duvarlarını aşamayan GÜ şirketleri ise, eskiyen teknolojiye ait donanımı bu korunmuş pazarlara taşıyarak hem gümrük duvarlarını üretim yoluyla aşmış hem de eski teknolojinin getiri süresini uzatarak kar haddini yükseltmeyi başarmıştır (Kazgan, 2005, s. 180 181). Üçüncü dünya ülkelerinin sanayi üretimindeki payı 1960 ların sonlarına kadar kabaca %10 civarında sabit kalmıştır. Bu tarihten 1980 yılına kadar yükselme eğilimi göstermiş, %13 düzeyinin üzerine çıkmıştır. 1980 lerde durağanlaşan oran, 1982 den sonra borç krizinin etkisiyle hafifçe azalmıştır. Bu ülkelerin sanayi ürün ihracatındaki payı da 1980 lerle birlikte artmaya başlamıştır. Bu durum kuşkusuz, dünya ticaretindeki yavaş büyümeye rağmen, borçlu ülkeler üzerinde borçlarını ödeyebilmek için ihracat üzerindeki baskıyı da yansıtmıştır (Jenkins, 2007, s.225). Öte yandan, Dünya Bankası (1987) verilerine göre sınai üretim bu ülkelerde mutlak rakamlar düzeyinde artış göstermekle birlikte, düşük gelirli kalkınmakta olan ülkelerin toplam sanayi üretimi içindeki payı 1965 de %7,5 e 1985 de %6,9 a düşmüştür. Bu dönemde sanayi üretim ihracatındaki payları da %2,3 den %2,1 e inmiştir. Hatta, küreselleşmeyle birlikte gelişen dış ticarette serbestleşme neticesinde, 1990 lı yıllar sonrası uygulamaya konan esnek üretim, düşük hatta sıfır stokla çalışma ve yüksek vasıflı işgücüyle yüksek teknolojili üretimin daha karlı olması, dolaysız imalat yatırımlarını GOÜ lerden GÜ lere kaydırma eğilimi yaratmıştır. Son 20 yılda yaşanan GOÜ lerin deneyimleri, DYY ların ihracat için önemli bir kanal olabileceğini göstermektedir. 1990 larda bazı Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi bazı durumlarda yatırım finansmanında da kısa dönemli bir rolü olmuştur. Bununla birlikte, toplam yurtiçi yatırımlara kıyasla DYY ların daha uzun dönemli katkıları

112 çoğu kez sınırlı kalmış ve zayıf teknolojik yayılma etkisi içermiştir. Çin in deneyimine göre, yabancı teknolojinin en fazla ihtiyaç duyulduğu belirli alanlara yönlendirilirse ve hedefe yönelik olursa DYY lar sanayileşmede olumlu rol oynamaktadır. Aynı zamanda yurt içi katma değerin artmasına, işgücünün öğrenme sürecine ve niteliğinin gelişmesine katkıda bulunabilir. Çin deneyimi ayrıca, uygun şekilde yönetildiğinde DYY ile yapılan ihracat teşviki sürecinin ithal ikamesine yol açabileceğini göstermektedir. Çin, özellikle elektronik ve telekomünikasyon sektörleri olmak üzere ithal girdiye dayanan çok sayıda sanayide montaj faaliyetine başlamış ve yurt içi parça üretimini ve parça ihracatını giderek arttırmıştır. Çin in mamul mal ihracatı içinde parça ihracatının oranı 1992-1993 de %6,4 iken 1997-1998 de %14,5 e ve DTÖ ne katıldıktan sonra 2002-2003 de %16,7 e yükselmiştir. Çin in toplam ithalat içinde parça ithalatı payı 1992 1993 döneminde %17,7, 1997-1998 de %23,2, daha sonra giderek azalarak 2002-2003 de %22,3 olmuştur. Singapur da DYY konusunda oldukça istekli ülkelerden biri olmuştur (Shafaeddin, 2009, s. 451). DYY dan önemli avantajlar elde etmiş bir diğer ülke olan Singapur ise, ÇUŞ lerin ülkeye gelmeleriyle birlikte, bu şirketlerin ülkeye getirdikleri rekabetçi varlıklardan azami fayda sağlamaya çalışmıştır. Hükümet, teknoloji edinme, bilgiyi öğrenme, hızla sanayileşme, çalışan nüfusun vasıflarını geliştirme ve gelirini yükseltme çabası içine girmiştir. Bu amaçla, sermaye, vergi muafiyetleri, altyapı, eğitim gibi konularında ÇUŞ lere her türlü desteği vermeye çalışmıştır. Belirli sektörlerde uluslararası üretim ağının bir parçası olmasına rağmen, hızla değişen yurtiçi koşullarında ve dünya piyasalarında rekabet edememeleri halinde hükümetten destek görmeyen ÇUŞ lere teslim edilmemiştir. Nitekim zamanla Singapur da birçok ÇUŞ, (özellikle düşük gelirli, emek yoğun üretim hatlarına ve basit elektronik parçalar ve tüketim malları vb süreçlerine sahip işletmeler) fabrikalarını kapatmış veya başka ülkelere fabrikalarını taşımışlardır. Singapur, yüksek teknolojiyi çekebilmek

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 113 adına, teknoloji transfer eden şirketlere önemli teşvikler de vaat etmiştir. İşgücü ve arazi maliyetleri yükselmeye başlayınca hükümet, ÇUŞ lerin alt düzey faaliyetlerini başka ülkelere, ileri düzey imalat ile diğer fonksiyonlarını Singapur da yapmaları konusunda teşvik etmiştir. Bu teşvikler, ÇUŞ lerin ASEAN ve Asya-Pasifik bölgelerini beslemek üzere bölgesel pazarlama, dağıtım, servis ve araştırma-geliştirme merkezleri kurmalarıyla sonuçlanmıştır. Son dönemde Singapur da yaklaşık olarak 4000 civarında yabancı şirketin neredeyse yarısı bölgesel merkez konumundadır. Bu bölgesel merkezlerin yaklaşık 80 tanesinin Singapur da yıllık ortalama harcaması 18 milyon dolar civarındadır (Lall, 2009, s.488 489). Tüm dünyada GOÜ ler tarafından ülkelerine daha fazla DYY çekmek için bazı düzenlemelere gidilmiştir. Bu tür girişimler, GOÜ ler için daha fazla istihdam, teknoloji transferi ve emeğin kalitesinde artış sağlar. Bu nedenle GOÜ ler DYY ları çekmek adına birbirleriyle kıyasıya rekabet etmekte ve verdikleri sözleri tutma konusunda son derece istekli davranmaktadırlar. Son 30 yılda ayrıcalıklı statülerinin keyfini süren ÇUŞ ler vergi imtiyazları, devlet garantileri, düşük ücret, devlet sübvansiyonları gibi avantajlardan istifade ederken, GOÜ lerin kendilerine dönük talep yüksekliğini görerek daha fazla imtiyazlar talep etmektedirler (Rajasekaran, 2002, s.2). Bu girişimler şu şekilde özetlenebilir (Gürak, 2003, s.6): a. Gelişmekte Olan Ülkelerde Düşük Ücret Politikası Uygulaması GOÜ lerde ÇUŞ yatırımlarını çekmek için diğer ülkelere göre daha düşük ücret politikası uygulamasına gidilebilmektedir. Sözleşme, sendika gibi konularda da ÇUŞ lehine düzenlemeler yapılmaya çalışılmaktadır. Öte yandan, ÇUŞ lerin GOÜ lerde ödediği ücret düzeyi o ülke ekonomisinde faaliyet gösteren diğer yerel firmalarla kıyaslandığında çok daha yüksek olabilir. Ancak GÜ lerdeki ücretlerle kıyaslandığında kârın katma değer içindeki oranının daha yüksek olduğu ortaya çıkar. Bu

114 durum ÇUŞ lerin üretim faaliyetlerini kendi ülkelerinde gerçekleştirmek yerine ucuz işgücünün bulunduğu ülkelerde gerçekleştirmesinin önemli göstergelerinden biridir. Bu farklılığa nakliye masrafları, vergi muafiyetleri, finansal destekler gibi diğer ekonomik unsurlar da eklenince ürünün bazı parçalarının (özellikle de emekyoğun olan kısmının) neden GOÜ lerdeki yavru firmalar tarafından üretiminin tercih edildiği daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır b. Eğitimli ve Vasıflı İşgücü DYY çekmenin en önemli araçlarından biri hiç şüphe yok ki ucuz ve kaliteli işgücüdür. Ancak, işgücünün ucuzlatılması adına, çalışanların haklarının kısıtlanması ve işgücünün kalitesizleşmesi, başka sorunları beraberinde getirir. 1994 yılında DTÖ nün kuruluşu sırasında ILO standartlarının tüm dünyada uygulanılması önerilmiş, ancak bu öneri birçok GOÜ tarafından reddedilmiştir. Buna gerekçe olarak da GÜ lere karşı mevcut ekonomik ve sosyal eşitsizlik koşulları altında, GÜ lerin standartlarını uygulayamayacak olmaları gösterilmiştir. Emek konusunun önemi Çin in DTÖ üyesi olmasıyla değişmiştir. Çin örgüte ilk katıldığında küçük bir planlı ekonomiye sahipmiş gibi görünmesinin yanında, kısa bir sürede uluslararası pazarda güçlü bir aktör olmanın yanında, büyümesine paralel olarak küresel DYY ları ülkesine çekmeyi de başarmıştır. Bunun yanında Çinli üretici ve ihracatçılar, çok düşük fiyatlarla dünya pazarlarına girmişlerdir. Bu gelişmeler karşısında, aynı coğrafyada bulunan yeni endüstrileşmeye başlayan Malezya, ucuz işgücü yoluyla belli sektörlerin gelişmesi için yeterli sermayenin çekilebileceğini düşünmüştür. Bunun yanında Malezya, cazip vergi teşvikleri, kazancın ana ülkeye götürülmesine izin verilmesi, sendikaların yasaklanması gibi tedbirler sayesinde daha fazla DYY çekmeyi hedeflemiştir. Bu türde kısıtlamalar sonucunda, Malezya da elektronik sektöründe çalışan işçilerin aldıkları ücretler, Singapur da çalışan emsallerinin 1/3 ine düşmüştür. Kadın işçi ve göçmen çalıştırılması da mevcut

Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınması Üzerine Etkileri 115 ücretlerin daha da aşağı çekilmesi yolunda baskıyı arttırmıştır. Malezya da halen 1.5 milyon göçmen işçi bulunmakta ve bunların yaklaşık olarak yarısının çalışma izni bulunmamaktadır. Bu durum DYY yapmak isteyen ÇUŞ ler için önemli bir tercih meselesi haline gelir. Zira ÇUŞ ler için önemli olan, maliyetleri aşağı çekmektir ki işçi ücretleri üretimdeki en önemli maliyet kalemlerinden birini oluşturmaktadır (Rajasekaran, 2002, s. 2). Oysa Fransa, Almanya, Japonya ve Norveç gibi birçok GÜ de ücretlerde artış yapılmasının işçilerin motivasyonunu arttırmasıyla birlikte verimlilik artışını da sağladığı bilinmektedir. Daha yüksek ücretler, verimlilik arttırılması konusunda bir baskı yaparken işçileri daha fazla çalışmaya, dolayısıyla verim artışıyla birlikte maliyetlerin aşağıya çekilmesi ve üretim sürecinin daha iyi işlemesine yol açacaktır. Üstelik daha yüksek standartların oluşması, işverenlerin daha yüksek kalitede ürün elde etmesini de sağlayacaktır. Bu durum ise uzun vadede daha etkin ve daha yüksek büyüme ve kalkınma demektir. Öte yandan sendikalar, gelir ve refahın daha adil şekilde dağılımının sağlanmasına verdikleri destek nedeniyle kalkınmanın önemli faktörlerinden biridir. Sendikalar ücretlerin yükselmesinde ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinde önemli rol oynar. Üstelik verim artışından elde edilen faydanın belli elitler arasında paylaşılması yerine, tüm nüfusa dağılmasına yardımcı olur. Verimlilik, büyüme ve kalkınma, emek piyasasının tarafsız olduğu konumdaki algılamanın tüm toplum katmanlarınca kabul edilmesi ile direkt ilişkilidir. Aksi durum, ekonomide en hafifinden durgunluğa yol açarken, Latin Amerika ekonomilerinde olduğu gibi, gelir ve zenginlik adaletsizliğinin derinleşmesine yol açar. Ayrıca, sosyal ve politik istikrarsızlığa yol açar ki bu durum kalkınma hamlelerinin tasarımını etkinsizleştirir. c. Teşvikler Yerel hükümetlerce uygulamaya konulan teşvikler de DYY ın ülkeye çekilmesinde önemli rol oynar. En çok başvurulan teşvikler şunlardır: