SAĞLIK BAKANLIĞI. Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi. 2.Göz Hastalıkları Kliniği. Şef: Prof. Dr. Suphi Acar

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "SAĞLIK BAKANLIĞI. Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi. 2.Göz Hastalıkları Kliniği. Şef: Prof. Dr. Suphi Acar"

Transkript

1 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Göz Hastalıkları Kliniği Şef: Prof. Dr. Suphi Acar DİKİŞLİ VE DİKİŞSİZ LİMBAL-KONJOKTİVAL OTOGREFTLİ PTERJİUM AMELİYATLARININ KARŞILAŞTIRILMASI UZMANLIK TEZİ Dr. Mehmet Hanifi ÖZKAN İSTANBUL 2009

2 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Göz Hastalıkları Kliniği Şef: Prof. Dr. Suphi Acar DİKİŞLİ VE DİKİŞSİZ LİMBAL-KONJOKTİVAL OTOGREFTLİ PTERJİUM AMELİYATLARININ KARŞILAŞTIRILMASI UZMANLIK TEZİ Dr. Mehmet Hanifi ÖZKAN TEZ DANIŞMANI Op. Dr. Mehmet Şahin SEVİM İSTANBUL 2009

3 TEŞEKKÜR Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Göz Hastalıkları Kliniği nde almış olduğum uzmanlık eğitimim sırasında katkılarını hiçbir zaman benden esirgemeyen, başta klinik şefim sayın Prof. Dr. Suphi ACAR olmak üzere 1.Göz klniği şefi sayın Doç. Dr. Ahmet Fazıl NOHUTÇU, kliniğimizin değerli uzmanları Sayın Op. Dr. Ömer Feyyaz KADIOĞLU ve Sayın Op. Dr. Mehmet Şahin SEVİM e, asistan arkadaşlarıma, hemşire hanımlara ve yardımcı personelimize sonsuz saygı ve teşekkürlerimi sunarım. Çalışmamda yer alan hastalarıma sağlıklı bir ömür diler şükranlarımı sunarım. Saygılarımla, Dr. Mehmet Hanifi ÖZKAN I

4 DİKİŞLİ VE DİKİŞSİZ LİMBAL-KONJOKTİVAL OTOGREFTLİ PTERJİUM AMELİYATLARININ KARŞILAŞTIRILMASI ÖZET Amaç: Pterjium cerrahi tedavisinde, dikişli ve dikişsiz limbal-konjonktival otogreft yöntemlerini operasyon süresi, ameliyat sonrası hasta şikayetleri, nüks ve maliyet açısından karşılaştırmaktır. Materyal ve Method: Birincil nasal pterijium tanısı alan 29 hastanın, 29 gözüne otogreftli pterijium ameliyatı endikasyonu konulmuştur. İki hasta, anketleri değerlendiremedigi için ve kontrollere gelemedigi için çalışmadan çıkarılmıştır. Rastgele olarak belirlenen 13 göze fibrin yapıştırıcı, diğer 14 göze ise 7/0 vikril dikiş kullanılarak limbal-konjonktival otogreftli pterjium ameliyatı yapılmıştır.hasta şikayet anketleri karşılaştırılmasında Mann Whitney U testi,demoğrafik özelliklerin değerlendirilmesinde t-testi kullanılmıştır. Operasyon süresi kaydedilmiştir. Her hasta 9 ay izlenmiş sonrası nüksler değerlendirilmiştir. Bulgular: İki grup yaş ve cinsiyet açısından karşılaştırıldığında anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Her iki grup arasında ameliyat sonrası 1.gün ağrı şikayeti anketlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Ağrı ve batma şikayeti açısından 3.gün, 1.hafta, 2.hafta ve 4.haftada; kızarıklık açısından iki grup arasında 3.gün, 1.hafta, 2.hafta ve 4.haftada anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0.05). Işık saçılması ve sulanma şikayetinde gruplar arasında 3. gün, 1. hafta, 2. hafta ve 4. hafta şikayetleri açısından anlamlı fark bulunamamıştır (p>0.05). Komplikasyon ve nüks açısından iki grup arasında anlamlı bir fark yoktur (p>0.05). Operasyon süresi dikişsiz grupta ortalama 11.2 dakika, dikişli grupta 18,4 dakika olarak hesaplanmıştır. Sonuç: Pterjium cerrahisinde fibrin yapıştırıcı ile otogreftin transplantasyonu güvenli ve yan etkisi olmayan bir yöntemdir. Nüks oranı dikişli transplantasyonlara göre farklı degildir. Fibrin yapıştırıcı ameliyat süresini çok kısaltmaktadır.hastalarda ameliyat sonrası daha az şikayet oluşmakta ve ameliyat maliyeti fazla olmasına karşın hastalar gündelik hayatlarına daha erken dönmektedirler. II

5 İÇİNDEKİLER SAYFA TEŞEKKÜR ÖZET İÇİNDEKİLER KISALTMALAR DİZİNİ TABLOLAR, ŞEKİLLER VE GRAFİKLER DİZİNİ I II III VI VII 1.GİRİŞ 1 2.GENEL BİLGİLER Konjonktiva anatomi ve fizyolojisi Sklera anatomi ve fizyolojisi Limbus anatomi ve fizyolojisi Kornea anatomi ve fizyolojisi Korneanın fonksiyonları Refraksiyon Saydamlık Dehidratasyon Geçirgenlik Prekorneal göz yaşı film tabakası Pterjium Pterjium epidemiyolojisi Pterjium etiyolojisi Pterjium anatomi ve biomikroskopisi Pterjium histopatolojisi 19 III

6 Pterjium kliniği Pterjium tedavisi Medikal tedavi Argon lazer Cerrahi tedavi Avülsiyon yöntemi Pterjium başının transplantasyonu Limbal oluk oluşturulması Açık sklera yöntemi Radyasyon tedavisi Amniyotik ajanlar Konjonktival greft Limbal otogreft Amniyon zar transplantasyonu Lameller keratoplasti Fototerapotik keratektomi Fibrin yapıştırıcı Tarihçe Mekanizma Terminoloji Elde edilmesi ve saklanması Sınıflandırma Fibrin yapıştırıcının kullanıldığı branşlar Oftalmolojide fibrin yapıştırıcı kullanımı Konjonktival otogreft ile pterjium eksizyonunda kullanımı 42 IV

7 Amniyon Membran transplantasyonunda kullanımı Korneal cerrahide kullanımı Laser-assisted In Situ Keratomileusis (LASIK) Epitelyal içe büyüme ve Flep ayrılması Katarakt Ameliyatında kullanımı 44 3.GEREÇ ve YÖNTEM Cerrahi teknik 45 4.BULGULAR 49 5.TARTIŞMA 53 6.SONUÇ 58 7.KAYNAKLAR 59 V

8 KISALTMALAR DİZİNİ UV AntiVEGF 5-FU mm ml mg D BUT Ig DNA RNA HSV HPV HCV HBV HİV GAG HLA TGF IL TDP LASIK AMT HCL FDA NaCl : Ultraviole : Vasküler endotelyal büyüme faktörü antikoru : Fluorourasil : Milimetre : Mililitre : Miligram : Dioptri : Gözyaşı kırılma zamanı : İmmunglobin : Deoksiribonükleik asit : Ribonükleik asit : Herpes simpleks virüsü : Human papilloma virüsü : Hepatit C virüsü : Hepatit B virüsü : İnsan immun yetmezlik virüsü : Glikozaminoglikan : İnsan lökosit antijeni : Transforme edici büyüme faktörü : İnterlökin : Taze donmuş plazma : Laser-assisted In Situ Keratomileusis ( lazer eşlikli korneanın yerinde şekillendirilmesi ) : Amniyon membran transplant : Hidrojen klorür : Amerikan Ilaç Denetim Kurumu : Sodyum klorür VI

9 TABLOLAR DİZİNİ TABLO NO ve ADI SAYFA Tablo 1 Konjonktivanın anatomik kısımları 3 Tablo 2 Konjonktivanın mikroskobik kısımları 4 Tablo 3 Korneanın mikroskobik katları 8 Tablo 4 Doku Yapıştırıcıların Sınıflandırılması 40 Tablo 5 Demografik özellikler 49 Tablo 6 Dikişli ve Dikişsiz Gruplarda Ameliyat Sonrası Nüks ve Komplikasyon Açısından Değerlendirilmesi 51 Tablo 7 Ameliyat Sonrası Görünüm Evrelendirmesi (220) 55 ŞEKİLLER DİZİNİ ŞEKİL NO ve ADI Şekil 1 Korneal invazyon 19 Şekil 2 Bowman tabakasının yıkımı, anormal elastin yapan fibroblast, goblet hücreleri, değişen limbal bazal epitel hücreleri 21 Şekil 3 Fibrin yapıştırıcı şırıngası 39 Şekil 4 Pterjium eksizyonu ve fibrin yapıştırıcının kullanımı 47 Şekil 5 Fotoğraf 2 (olgu 1-1.gün) 52 Şekil 6 Fotoğraf 3 (olgu 2-1. gün) 52 GRAFİKLER DİZİNİ GRAFİK NO ve ADI Grafik 1 1.gün ağrı şikayeti( x:hasta sayısı(n), y:ağrı tarifi) 49 Grafik 2 Ağrı ve batma şikayetleri 50 Grafik 3 Kızarıklık şikayeti 50 Grafik 4 Ortalama operasyon süreleri. 51 VII

10 1.GİRİŞ Pterjium, üst ve alt kapak arasında konjonktivadan korneaya ilerleyen kanatsı fibrovasküler yapıdır (1). Pterjium (pterygion=yunanca'da kanat) yüzyıllar önce Hipocrates, Galen ve Celcus tarafından tanımlanmış bir klinik tablodur. Bu anormal oluşum sıklıkla nasal yerleşimlidir. Bazen hem nasal hem temporal bölgede aynı anda pterjium gelişebilir (duble pterjium) veya nadiren sadece temporal bölgeden de kaynaklanabilir. Pterjiumun korneada oluşturduğu hasar ve lezyon, limbal epitelin, derin tabakalarının zedelenmesi ile oluşmaktadır (2). Bu histopatolojinin ise ultraviole (UV) ışınlarla, pozitif korelasyon gösterdiği daha önce bilinse de sıcak, kuru, rüzgarlı, tozlu ve dumanlı çevrelerde de sıklığının arttığı saptanmıştır. Ayrıca bu hastalarda kalıtsallık ve viral etmenlerden de söz edilmektedir (3-5). Bu gözlerde bazal ve refleks gözyaşı salgısı miktarının azaldığı, gözyaşı film tabakası stabilitesinin bozulduğu bildirilmiştir (6,7). Bunların hepsine rağmen, etiyolojide kesin sınırlar çizilememiştir. Semptomları; yanma, irritasyon, sulanma, yabancı cisim hissi, fotofobi, dışa bakışta diplopi olmakla beraber semptom vermeden de ortaya çıkabilir. Semblefaron ve estetik kusurlar gelişebilir. Ayrıca göz yaşı tabakasının refraktif yüzeyinin bozulması ve kornea üzerinde oluşan çekintiye bağlı kurala uygun ve düzensiz astigmatizmanın indüklenmesi ile yada görme aksının kapanmasına bağlı görme azalması gibi şikayetler oluşturabilir (8-10). Tedavisinde lubrikan ve suni göz yaşları denenmiş ancak yukarıdaki faktörler göz önüne alındığında, tahmin edileceği gibi, tedavi kalıcı ve yeterli olmamıştır. Astigmatizma büyüklüğünün pterjium büyüklüğü ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu yüzden Erbium YAG lazer ile ablasyon ve excimer lazer ile korneal yüzeyi pürüzsüzleştirme girişimleri uygulanmış ama ana patolojiyi bertaraf etmediğinden yararlı olmamıştır (11-13). SiklosporinA ve antivegf ler denenmekte yine tek başlarına tedavi için yeterli olmayacağı aşikar gibi görünmektedir. Önceleri de denenen β radyasyon terapisi, thiotepa, 5-FU ve mitomycin C ameliyat sonrası dönemde gözü tehdit eden komplikasyonlara neden olabilmektedirler. Sklerayı açıkta bırakma ve primer eksizyon sık nüks sebebiyle artık terk edilmektedir. Geçtiğimiz 1

11 yıllarda bazı araştırmacılar otolog oral mukoza transplantasyonları ile rekonstrüksiyon yapmakta, bazıları da daha ileri gidip matriks metalloproteinazların rollerini sunup değişik tedavi yolları için bize ışık tutmaktadır (14,15). Otolog limbal-konjonktival greft transplantasyonu hem güvenli olması hem de daha az zarar veriyor olması açısından şuan için iyi bir yöntem olarak görülmektedir (16,17). Otolog limbal-konjonktival greftte dikişe bağlı korneal irritasyon, konjonktivada granülomatöz yabancı cisim reaksiyonu, peribulber anestezi gerekliliği, dikiş alımı sırasında yeni iyileşmiş epitelin tekrar hasarlanması gibi dezavantajları bulunması nedeniyle dikiş reaksiyonlarını azaltmak için dikiş materyali yerini tutabilecek doku yapıştırıcısı geliştirilmiştir. Bizim çalışmamızın amacı, dikişli ve dikişsiz otolog limbal-konjonktival greft transplantasyonu ameliyatlarının karşılaştırılmasıdır. 2

12 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Konjonktiva Anatomi ve Fizyolojisi Konjonktiva, kapakların iç kısmını ve göz küresinin kornea dışındaki ön kısmını örten mukozal bir yapıdır. Konjonktiva anatomik olarak beş kısımdan oluşur (Tablo 1) (18). Tablo 1. Konjonktivanın anatomik kısımları 1. Palpebral konjonktiva 2. Forniks 3. Karinkül 4. Plicata semi lunaris 5. Bulber konjonktiva 1. Palpebral konjonktiva : Göz kapaklarının iç yüzeylerini örten kısımdır.üç bölümü vardır. 1.a.Marjinal konjonktiva: Kapak serbest kenarından başlar tars konjonktivasıyla devam eder. Çok katlı keratinsiz epitel ile kaplıdır. 1.b.Tarsal konjonktiva: Çok damarlı ve alttaki tarsa sıkıca yapışıktır. Silindirik epitel ile kaplıdır. 1.c.Orbiter konjonktiva: Yüzey papiller oluşumlar gösterir; altta müler ve levator kasları vardır. Silindirik epitel ile kaplıdır. 2. Forniks: Göz küresi hareketlerinin serbestçe olmasını sağlar. Alt, üst, iç ve dış bölümlerden oluşmuştur. 3. Karinkül: Alt ve üst kapakların iç açıda birleştiği yerdir. Plicata semi lunarisin iç kısmındadır. Çok katlı yassı epitel ile kaplıdır.yapısında sebum, krause bezi, kıl folikülleri vardır 3

13 4. Plicata semi lunaris: Karinkülün dış kısmında konjonktival bir kıvrım şeklindedir. Alt ucu alt forniksin ortasına uzanır. 5. Bulber konjonktiva: İki bölümden oluşur. 5.a.Skleral konjonktiva: Göz küresinin sklerasını örter. Altındaki tenon kapsülüyle yapışıklığı olmadığından cerrahi girişimlerde kolaylıkla disseke edilir. Yapısındaki silindirik epitelyum altındaki kalın substantia propria, epitelyumun göz küresi üstünde kaymasını sağlar. 5.b.Limbal konjonktiva: Kornea çevresinde 3 mm lik genişliktedir. Altındaki tenon kapsülüne sıkıca yapışmıştır. Limbusda, kornea ve konjonktiva epitelyumları birbiriyle devam derler. Kornea bazali altındaki Bowman zarı, limbusa gelmeden sonlanır. Limbusda kornea ile konjoktiva arasındaki sınır düzenli değildir. Kornea, konjonktiva içine parmak uçları gibi girintiler yapar (Vogt ve Busacca palisadları). Bu girintiler limbusda saat 6 da ve esmerlerle yaşlılarda, çok belirgindir (19). Konjonktiva mikroskobik olarak iki kısımdan oluşur (Tablo 2). Tablo 2. Konjonktivanın mikroskobik kısımları 1.Epitel 2.Lamina propria Dışta epitel, içte ise lamina propria tabakası bulunur. Epitel konjonktivanın farklı bölgelerinde değişik özellikler gösterir. Epitel tabakasında ayrıca bazal hücreler arasında melanositler ve tüm konjonktivada Langerhans hücreleri bulunmaktadır. 4

14 Özellikle palpebral konjonktiva ve inferionazal bulber konjonktivada yoğun olarak bulunan müsin salgılayan goblet (çanak) hücreleri bulunur (19). Epitelin yüzeyinde bulunan mikrovilli ve mikropili adı verilen yapıların üzerini glikokaliks ve hidrofilik özellikteki müsin tabakası örtmektedir. Gözyaşının konjonktiva üzerinde tutulmasında bu yapıların büyük önemi vardır. Korneadan farklı olarak konjonktiva epiteli organize bir bazal membrandan yoksundur. Substantia propria üzerinde gevşek olarak bulunmaktadır. Konjonktiva epitelinin kök hücrelerinin kaynağı belirsizdir. Forniksin konjonktiva epitelinin, goblet hücrelerinin, bulber ve palpebral konjonktivadakilere kıyasla proliferasyon yeteneklerinin daha fazla olduğu gösterilmiştir. Lamina Propria, epitelden bir bazal membran ile ayrılır. Üstte lenfoid tabaka altta fibrovasküler tabaka olmak üzere iki tabakadan oluşur. Lenfoid tabakada gözün immünitesinde önemli rol oynayan lenfositler, mast hücreleri ve makrofajlar bulunur. Lenfoid doku, insanda doğumdan 3 ay sonra gelişir. Fibrovasküler tabakada damarlar, lenf yolları ve sinirler mevcuttur. Krause ve Wolfring denilen yardımcı gözyaşı bezleri de bulunmaktadır. Konjonktiva palpebral arterlerlerin oluşturduğu arka tarsal pleksüsdan ve ön siliyer arterlerden beslenir. Arka tarsal pleksüs tarsal konjonktivayı, forniksi ve arka konjonktival dalı ile limbusa 4 mm mesafeye kadar olan bulber konjonktivayı besler. Ön siliyer arterler limbusta korneaya doğru ilerleyerek yüzeyel ve derin episkleral perilimbal pleksusu oluşturur ve sklerayı delerek irisin büyük arter çemberine dal gönderir. Bulber konjonktivanın venleri episkleral venöz pleksusa, palpebral konjonktivanın venleri orbita venlerine dökülür. Konjonktivanın sinirsel uyarımı nervus trigeminusun oftalmik ve maksiller dallarından sağlanır. Konjonktiva lenfatikleri medialde submandibular, lateralde preauriküler lenf bezlerine boşalır. Konjonktiva yabancı cisimlere, eksojen mikroorganizmalara karşı önemli bir 5

15 bariyerdir. Konjonktiva epiteli biyokimyasal ve histolojik olarak kornea epitelinden çok farklıdır. Kornea saydam, düzenli, kırıcılık özelliği olan damarsız bir yapı iken konjonktiva opak, düzensiz ve vaskülerizedir. Konjonktiva epitelinde bulunan goblet hücreleri gözyaşı film tabakasında bulunan müsinin önemli kaynağıdır. Tüm oküler yüzey hücrelerinin % 5-10 nu goblet hücreleri oluşturmaktadır (20). Karbonhidratlar, aminoasitler ve diğer besinler konjonktival damarlardan kolayca temin edilmektedir. Az miktarda glikojen bulunur. Glikolik, trikarboksiasetikasit ve solunum zinciri enzimlerini yüksek oranda bulundururken düşük oranda heksoz monofosfat aktivitesine sahiptir (21). Kornea epiteli olmadığında konjonktiva epiteli 1mm/sa hızla korneal stromayı kapatabilir (22). Bir kez kapattığında konjonktival özelliklerini 4-5 hafta sonra kaybetmektedir (23). Bu histolojik görünüm konjonktiva epitelinin kornea epiteline transdiferansiyasyonu olarak adlandırılmaktadır. Ancak transdiferansiye epitel kornea epiteline eşit değildir (24). Metabolik seviyesi, enzim aktivitesi, protein profili haftalar sonra bile kornea ile karşılaştırılamaz (24). Bu epitel travmaya karşı dayanıksızdır, kolayca vaskülarize olur ve konjonktiva benzeri bir görünüm almaktadır Sklera Anatomi ve Fizyolojisi Sklera önde kornea arkada optik sinir ile devam eder ve 22 mm çapında göz küresini oluşturur. Arka yüzünde optik sinir liflerinin ve 23 tane kısa siliyer arterlerin geçtiği elek şeklinde lamina cribrosa tabakası bulunur. Dış yüzünde tenon kapsülü ve konjonktiva, iç yüzünde uvea vardır. Arka kutupta 1-1,35 mm, ekvatorda 0.5 mm, kasların yapışma yerinde 0.3 mm, kornea çevresinde 0.8 mm dir. Skleranın dış yüzünde episklera iç yüzünde ise lamina fusca bulunur. Episklera fibröz elastik dokudan oluşmuştur. Lamina fusca uvea kromatofor hücrelerinden dolayı koyu renklidir. Sklera %75 kollajen lifler, %25 elastik liflerden oluşur. Sklera hücre yönünden fakirdir. Kollajen, proteoglikan, glikozaminogikan, glikoprotein ve az sayıda da fibroblast bulunur. Sklera damarsızdır ve dışarda episklera içerde ise koroidden beslenir. 6

16 Episklera duyu sinirleri bakımından zengindir. Trigeminusun oftalmik dalı tarafından innerve olur. Sklera göz küresine şekil verir ve travmalara karşı korur. Su oranı %65 olan sklerada bu oran %40 a düştüğünde saydamlaşır. Elastin ve kollajenden oluşan mukopolisakkaritler diğer önemli elementlerdir. Sklera göz içi basıncının etkisi altındadır. Basıncın sürekli yüksek olduğu durumlarda sklerada uzama olur ve basınç düşer Limbus Anatomi ve Fizyolojisi Konjonktiva ve skleradan korneaya geçiş bölgesidir. 1-2 mm genişliğindedir. Çok katlı yassı konjonktiva epiteli korneanın çok katlı skuamoz epiteline dönüşür. Korneadan konjonktiva içine doğru parmak şeklindeki girintilere Vogt Palizadları denir. Stromal kollajenin yapısı bozularak hem kornea hem de sklera kollajenin özellikleri birarada görülür. Kan damarları, sinirler ve mast hücreleri yönünden zengindir. Bowman membranının yerini düzenli kollajen lifler ve amorf madde alır. Descement dar bantlara ayrılır ve trabekülün katlarını çevreler. Limbus içinde iki önemli anatomik yapı, trabeküler ağ ve Schlemm kanalı bulunur. Ön silyer arterden kaynaklanan konjonktiva damarları limbusun kanlanmasından sorumludur. Limbusta kornea epitel hücrelerinin yenilenmesini ve beslenmesini sağlayan kök hücreleri bulunur. Göz kapağı hareketi ve bulber basınç limbusta çok katlı skuamoz epitel oluşumu için uyarı oluşturur. 7

17 2.4. Kornea Anatomi ve Fizyolojisi Kornea saydam, avasküler bir dokudur. Horizontal uzunluğu mm, vertikal uzunluğu 9-11 mm dir. Kalınlığı santralde 0.57 mm periferde 0.7 mm dir. Gözün toplam kırıcılığının üçte ikisini oluşturur. Hava-gözyaşı +44D, gözyaşı kornea +5D, kornea-aköz 6D olup toplam kırıcılığı +43 D dir (25). Kornea damarsız bir yapı olduğundan beslenmesi aköz hümorden glikoz difüzyonu ve gözyaşı film tabakasından oksijen difüzyonu ile olur. Ayrıca korneal limbustan da destek alır (25). Kornea vücudumuzun en fazla sinir sonlanmasına sahip dokusudur. Sinir sonlanması konjonktivadan 100 kat daha fazladır. Trigeminal sinirin oftalmik dalı ve uzun siliyer sinirler tarafından sağlanır. Uzun siliyer sinirler perilimbal bölgenin innervasyonunu sağlar, derin stromada korneaya penetre olurlar ve öne doğru ilerleyerek epitel altında pleksus oluştururlar. Korneaya girer girmez myelinini kaybeder (25). Mikroskopik olarak dıştan içe doğru epitel, bowman membranı, stroma, descement membranı ve endotel olarak adlandırılan yapılardan oluşur. Tablo 3. Korneanın mikroskobik katları 1. Epitel 2. Bowman membranı 3. Stroma 4. Descement zarı 5. Endotel 8

18 Korneanın mikroskobik katları Tablo 3 de gösterilmiştir. Aşağıda ayrıntılı olarak korneanın mikroskobik katları anlatılacaktır. 1. Epitel Kornea epiteli kornea kalınlığının %10 (0.05 mm) unu oluşturan çok katlı skuamoz epiteldir. Epitel ve gözyaşı film tabakası düzgün bir optik yüzey sağlar. Tek sıra bazal hücreler, 2-3 sıra kanat hücreler ve en yüzeyde 2-3 sıra yüzey hücreleri bulunur. Bazal hücreler bazal membrana hemidesmozomlarla yapışmış tek katlı küboidal hücrelerdir. Bazal membran ile bazal hücreler arasındaki hemidesmozomlardaki anomaliler tekrarlayan korneal erozyonlar veya persistan epitel defektlerine neden olabilir. Bazal hücreler mitotik aktiviteye sahiptir. Bazal hücrelerin üstünde ince kanat benzeri kanat hücreleri bulunur. Keratin adı verilen tonoflaman yönünden zengindir (25). Yüzey hücreler ince poligonal hücrelerden oluşur. En üstteki hücreler mikrovillus ve mikroplikatalara sahiptir. Bu sayede müsin absorbsiyonunu artıracak şekilde yüzey alanı genişler. Yüzey hücreler arasında bulunan sıkı bağlantılar (tightjunction) gözyaşının stromaya geçişini önler. Yedi ile ondört günde farklılaşarak gözyaşı film tabakasına dökülür (25). Kornea epiteli mikroorganizma, yabancı cisim, solüsyonlar ve ilaçlara karşı bariyer oluşturur. Saydam ve düzgün bir optik yüzey sağlar. Normalde kornea periferinde bulunan, antijenin işlenmesinde görevli dendritik hücreler (Langerhans hücreleri) bulunur. Kornea epiteli sürekli kendini yenileyen bir yapıya sahiptir. Bu yenilenme limbustaki kök hücreler ve bazal kornea epiteli ile olmaktadır. Hall ve Watt farklı dokuların kök hücrelerinin üç ortak özelliğe sahip olduğunu göstermiştir (26). 1. Kök hücreleri insanın tüm yaşamı boyunca gelişen ve sınırlı olmayan kendi kendini yenileme özelliğine sahiptir. 2. Kök hücreler asimetrik bölünme özelliğine sahiptir. Bir kardeş hücre kök hücre olarak kalırken diğeri farklılaşır. 9

19 3. Bir kez farklılaşma başlayınca bu geri dönülmez bir süreçtir. Kan hücreleri gibi bazı dokularda kök hücreleri pluripotenttir ve kök hücreler birbirinden farklı hücrelere farklılaşır. Korneanın çok katlı epitelinde kök hücreler unipotenttir. Kök hücreler uzun ömürlü olup asimetrik yapıda bölünme özelliğine sahiptir. Bu asimetrik hücre bölünmesi sonucu ortaya çıkan iki hücreden biri kök hücre olarak kalırken diğeri bazal korneal epitel olarak farklılaşır. Bazal korneal epitel daha sonra kısmen farklılaşmış hücrelere ve en son suprabazal korneal epitel haline gelir. Hem kısmen farklılaşmış hücreler hem de tam farklılaşmış hücreler bölünme yeteneğine sahiptirler. Geçici çoğalan hücreler tetikleyici korneal hücreler olarak kabul edilebilirler. Limbal kök hücreler düşük mitotik aktiviteli ve yavaş siklusa sahip iken, geçici çoğalan hücreler kısa ömürlü olup uzun siklusa sahiptir. Farklı dokularda çok katlı epitelin kök hücrelerinin yeri değişir. Dil papillasında bazal hücre tabakasında konnektif doku içinde derinde yerleşir (27). Kornea epitelinin kök hücrelerinin limbusta olduğuna dair günümüzde yapılan çalışmalar bu hipotezi doğrular niteliktedir. 1. Hücre siklusları yavaştır. H- Timidin çevre hücrelerden daha uzun süre tutulu kalır (28). 2. Korneaya spesifik 64 kd keratin antikorlarını bağlamazlar (29). 3. Kornea ve konjonktivaya bağlanmayan alfa-enolaz olarak bilinen 4G10.3 antikorunu bağlarlar (30). 4. Nadir olarak görülen kornea tümörleri birincil olarak limbustan kaynaklanır (31). Epitel bazal membranı, bazal epitel hücreleri tarafından salgılanır ve tip IV kollajen, laminin diğer proteinleri içermektedir. Bazal membran ve bazal hücreler arasında hemidesmozom denilen bağlantılar bulunur. Bu bağlantılardaki anormallikler tekrarlayan korneal erozyonlar veya persistan epitel defektlerine neden olur. Bazal membran hasarlanmadan 6 hafta sonra yeniden oluşur. Bu sırada yeni oluşan bazal membran stromaya çok zayıf olarak bağlıdır. 10

20 2. Bowman Tabakası Stroma ön bölümünde yer alan kısa kollajen liflerden oluşan hücre içermeyen bir yapıdır. Yenilenme yeteneği olmadığından yaralanması skar oluşumuna neden olur. Epiteldeki patolojilerin stromaya yayılmasını önler. 3. Stroma Stroma asellüler bowman tabakası altında kollagen ve proteoglikanların oluşturduğu ekstraselüler matriksten oluşur. Kornea kalınlığının %90 nını oluşturur. Keratositler stromanın ana hücreleridirler. Yassı ve uzun olup sürekli sindirilir ve yeniden sentezlenirler. Ekstrasellüler matriks, tip I,V,VI kollajen, dekorin ve lumikan adı verilen proteoglikanlar içerir. Bu matrikse gömülü kollajen liflerin kafes şeklindeki dizilimi korneanın saydamliğını sağlar. Kornea transparandır, çünkü kafes şeklindeki yapıyı oluşturan birimler görülebilen ışığın dalga boyundan küçüktür. Kornea stromasının %78 oranında su içermesi saydamlığın devamında önemlidir. Epitel tabakasının sağlam yapısı ve endotelyal pompa fonksiyonu korneal hidrasyonun kontrolünden sorumludur. 4. Descement Membranı Descement membranı kornea endotelinin bazal membranıdır. Doğumda 3 mikrometre, erişkinde mikrometre kalınlığındadır. İridokorneal açıya 2 mm uzaklıkta son bulur. Öndeki stromaya komşu kısım embriyoner hayatta kollajen lifler ve glikoproteinlerden oluşmuştur. Endotele komşu kısım doğumdan sonra endotel hücreleri tarafından salgılanır. Bu kısım hasar sonrası endotel tarafından tekrar salgılanır. 5. Endotel Tek katlı hekzagonal hücrelerin birbirine sıkıca bağlanarak mozaik patern oluşturdukları tabakadır. Rejenerasyon yeteneği yoktur. Defektif alan hücrelerin genişleyip yayılması ile kapatılmaya çalışılır. Doğumda 4000/mm² olan hücre sayısı erişkinde 2500/mm² ye iner. Hücre sayısı 400/mm² ye düşerse korneal ödem oluşur. 11

21 Korneanin fonksiyonları Refraksiyon Kornea, yapısındaki fibrillerin homojen, paralel ve sıkı dizilimi nedeniyle saydamdır. Kornea ön yüzü eğrilik yarıçapı yatay meridyende 7.8 mm, dikey meridyende 7.7 mm dir. Arka yüzün kurvatürü ise 6.8 mm dir Saydamlık Stromada fibriller eşit uzaklıkta ve birbirine paraleldir. Saydamlığın devam edebilmesi için korneayı çevreleyen sıvıların osmotik basınçlarının en az interstisyel sıvı basıncı kadar olması gereklidir Dehidratasyon Korneanın %75-80 i sudur. Stromadaki glikozaminoglikan yapının osmotik gücü sayesinde izotonik ortramlarda bile su tutabilir Geçirgenlik Epitel tabakası hidrofobik olduğundan hidrofilik maddeler için bariyerdir. Hidrofilik yapıdaki stroma lipofilik maddeler için bariyer oluşturur. Endotel ise lipofilik olduğundan stromadan aköz hümöre hidrofilik maddelerin difüzyonunu önler Prekorneal Gözyaşı Film Tabakası Lipid, aköz ve müsin olmak üzere üç tabakadan oluşur. 7 mikrometre kalınlığındadır. Düzgün bir optik yüzey sağlar. Sağlıklı epitelin devamında önemlidir. Göz kapağının rahat hareketini sağlar (32). Lipid tabaka Meibomian, Zeis ve Moll bezlerinden salınır, buharlaşmayı geciktirir. Aköz tabaka lakrimal bez, krause ve Wolfring bezlerinden salınır. Toplam volümü 6.5 mikrolitredir. NaCl, glikoz, üre, enzim, proteinler, immünglobulin, kompleman ve albumin içerir. Musin tabaka goblet hücrelerinden salınır. Gözyaşı film tabakasının kornea yüzeyinde stabilitesini sağlar. Epitel hücre membranındaki mikrovilluslara tutunur. Kornea epitelini hidrofilik hale getirerek yeterince ıslanmasını sağlar. 12

22 2.5. Pterjium Pterjium epidemiyolojisi Pterjium güneşli, sıcak, tozlu iklimlerde, tropikal ve subtropikal bölgelerde daha yaygındır. En fazla 37 kuzey ve 37 güney enlemler arasında görülür. Bu, ekvatora yakın yerlerde UV radyasyona daha fazla maruz kalmaya bağlanmıştır (33, 34-38). Pterjium 15 yaş altında nadiren görülür, yaşla birlikte insidans artmaktadır(34). Pterjium erkeklerde kadınlardan iki kat daha sık görülür. Bu insidans farklılığının erkeklerin daha çok dış ortamlarda bulunmasına bağlanmış, nitekim kapalı ortamlarda çalışanlar arasında ve benzer yaşam tarzı olan gruplarda cinslere göre prevalans dağılımı eşit olarak bulunmuştur (33, 34-37). Büyük çoğunluğu sporadik olarak ortaya çıkan pterjiumun, kuşaklar boyunca ailesel geçiş gösterdiği de bildirilmiştir (34). Başlangıç yaşı farklılık gösterebilen, düşük penetrasyonlu otozomal dominant kalıtım şekli tanımlanmıştır. Ancak bu vakalarda lezyonun kalıtılmasından ziyade gözün çevresel uyarılara hassasiyetinin kalıtılmasının sonucu gibi görünmektedir (33, 39). Pterjium insidansı değişik ırklarda ve mesleklerde farklılık gösterebilmektedir. Venezuella'da bazı topluluklarda yüksek bulunmuştur. Çeşitli meslek gruplarında, örneğin kaynakçılarda, kırsal alanda ve dış ortamlarda çalışanlarda, marangozlarda diğer meslek gruplarından daha sık görüldüğü bildirilmiştir (36, 41, 42, 43). 13

23 Pterjium etiyolojisi Pterjium etiyolojisi hala tartışmalı bir konudur. Pterjiumun coğrafik dağılım göstermesi, interpalpebral mesafeye yerleşmesi çevresel faktörler üzerinde durulmasına neden olmuştur. Sıcaklık, kuru atmosferik koşullar, rüzgar, toz ve benzeri faktörler pek çok yazar tarafından suçlanmıştır (Fuchs,1892; McReynolds, 1914; Flynn, 1944; Anderson, 1954; Redmond, 1956) (33). Kuru iklim, lakrimal sekresyon azalması ve kimyasal irritanların tetikleyici faktörler olduğu ileri sürülmüştür. Ancak kuruluk ve toz potent etiyolojik faktörler olarak görülse de nemli bölgeler olan Carribean Adaları, Louisiana, ve bazı Pasifik Adalarında sık görülmesini açıklayamamaktadır (33, 35, 36, 40, 42, 44). Son zamanlarda güneş ışığı ve UV ışığına maruz kalmanın pterjium gelişimi ile ilişkili en önemli faktör olduğu ileri sürülmüştür. Nitekim deneysel çalışmalarda yüksek doz ultraviyole maruziyeti keratite yol açarken; daha düşük doz uzun süre uygulandığında epitelyal hiperplazi, Bowman membranında dejenerasyon, yüzeyel korneal vaskülarizasyona yol açtığı izlenmiştir (33). Geniş spektrumlu UV maruziyeti (UVB: ve UVA1-2: nm) etiyopatogenezde etkili bulunmuştur. UV'nin pterjium etiyolojisindeki etkisi Avustralya kırsal bölgesinde ve Japon kaynakçılar arasında yapılan çalışmalarla desteklenmiştir (35, 42). Avustralya'da yapılan bir çalışmada yerliler arasında yerli olmayan halktan daha sık ve yerli olmayan kadınlarda erkeklerden daha az bulunmuştur. Bunun sebebinin yerli olmayan kadınların dışarıda daha az vakit geçirmesine bağlanmıştır. Japon işçiler arasında yapılan çalışmada ultraviyole ışığa daha fazla maruz kalan kaynakçılarda daha sık olduğu bulunmuştur. Ancak her iki çalışma da okuler irritasyona yol açabilecek diğer çevresel faktörleri ekarte edememektedir (35-38, 43, 44). Ultraviyole teorisi ile ilgili yeni kanıtlar ultrastrüktürel çalışmalardan gelmektedir. Pinguekula ve pterjiumun önemli bir kısmının elastodisplazi ve elastodistrofiden kaynaklandığı gösterilmiştir (38, 40). Bu yapıların derinin solar dejenerasyonuna benzer şekilde aktinik olarak hasar görmüş fibroblastlardan kaynaklandığı varsayılmıştır. Nitekim deneysel bir çalışmada Pterjium ve normal konjonktiva histolojik olarak incelenmiş, Pterjium örneklerinde subepitelyal konnektif dokuda elastin daha fazla miktarda bulunmuştur. Bu örneklerden elde edilip kültür ortamında çoğaltılan fibroblastlar UV-B radyasyonuna maruz bırakıldığında pterjium kaynaklı 14

24 fibroblastlarda normal konjonktiva kaynaklı fibroblastlardan daha fazla sayıda mutasyon geliştiği gözlenmiştir (45). Ancak Hindistan'daki pterjium olgularında elastotik dejenerasyonun sık olmadığı bildirilmiştir (46). Hilgers, palpebral aralıkta uzun süre güneş ışınına maruz kalan korneal proteinlerin denature olarak antijenik özellik kazandığı, antikor geliştiği ve tekrarlayan inflamatuar sürecin fibrovasküler proliferasyonu stimüle ettiğini öne sürmüştür (34). Bununla birlikte yüksek UV maruziyeti olmayan yüksek enlemlerde Eskimolar arasında (65 kuzey enlemde %8,6) ve Norveç'de yüksek pterjium prevalansı bildirilmiştir (38). Pinguekulanın neden olduğu limbal elevasyonun gözyaşı filminde kırılmaya neden olarak komşu dokuda kuruluk ve dellen oluşumuna neden olduğu, buna bağlı olarak da inflamasyon ve vaskülarizasyonu başlattığı bildirilmiştir (47). Ancak pterjium olgularında dellen oluşumuna nadiren rastlanılmaktadır.ayrıca pterjium başının yanında görülebilen demir çizgisi (Stocker çizgisi) korneal kuruluktan ziyade gözyaşı göllenmesinin işaretidir. Pterjium oluşumuna karşı kalıtımsal bir yatkınlık görülebilmektedir. Lezyonun başlangıç yaşına göre farklı formlarda kendini gösterebilen,muhtemelen otozomal dominant inkomplet kalıtım gösteren vakalar tanımlanmıştır (39). Bununla birlikte çevresel faktörler, meslek, ön segment özellikleri veya çevresel uyarılara reaksiyon eğiliminin lezyonun kendisinin kalıtımsal özellik göstermesinden daha muhtemel görünmektedir (34, 38, 40). Pterjium etiyolojisinde öne sürülen diğer bir husus, gözyaşı fonksiyonlarında bozulmadır. Gözyaşı fonksiyonlarında bozulma gösteren çalışmalar olduğu gibi normal olduğunu bildiren çalışmalar da vardır. Ergin ve ark., Schirmer, gözyaşı kırılma zamanı (BUT) ve mukus fern testlerinin normal olduğunu bildirmiştir (48). Ishioka ve ark. BUT'da anlamlı bir kısalma, Schirmer-II ve fern testinde istatistiksel anlamı olmayan azalma bildirmişlerdir (49). Goldberg ve ark., ise kuru gözle Pterjium arasında ilişki olmadığını bildirmiştir (50). İmmunolojik mekanizmalar da etiyolojide öne sürülmüştür. Pterjium spesmenlerinde özellikle IgE ve daha az oranda IgG tespit edilmiş, lenfosit, plazmosit infiltrasyonu gözlenmiştir (51, 52). Diğer bazı çalışmalarda pterjium 15

25 spesmenlerinde mast hücreleri tespit edilmiştir (53, 54). Buradan hareketle tip1 ve tip 4 immün reaksiyonlar etiyopatogenezden sorumlu tutulmuştur (52). Pterjium nüks özelliği, tedavisinde destekleyici radyoterapi, antimitotik ilaçların kullanılması ile neoplazilere benzerlik gösterir. Tümör hücrelerinin ve premalign hücrelerin bir özelliği olan heterozirosite kaybı ve mikrosatellit instabilitesi pterygium örneklerinde gösterilmiştir (55, 56). Buradan hareketle, pterjium örneklerinde onkoproteinlerin ve neoplastik karakteri olduğu bilinen virüslerin aranması gündeme gelmiştir (57, 58, 59). Herpes simpleks virüslerin çok basamaklı bir onkojenik transformasyona neden olduğunu gösteren kuvvetli göstergeler mevcuttur. İn vivo olarak kimyasal karsinojenlerin etkisini kuvvetlendirerek karsinogenezise yol açtığı gösterilmiştir. Diğer DNA tümör virüslerinin aksine viral gen parçaları tümörlerde tespit edilememiştir. Transformasyona uğramış hücrelerde virüs DNA'sı tespit edilememiş olması "vur ve kaç" (hit-and-run) hipotezini gündeme getirmiştir. HSV'nin hem nokta mutasyonuna hem de,özellikle replikasyonu sağlayan bölgelerde olmak üzere, gen yeniden düzenlenmesine (rearrangement) neden olduğu gösterilmiştir (60, 61). Yukarda bahsedildiği gibi pterjiumun neoplazilere benzeyen özelliklerinden hareketle pteygiumda HSV birkaç çalışmada araştırılmış ve bunlardan bir tanesinde pterjium örneklerinde %22 oranında pozitiflik izlenirken normal kontrol konjonktivalarında sıfır pozitiflik bildirilmiştir. Bu değer istatistiksel olarak anlamlıdır (59). Bir diğer çalışmada ise pterjiumlarda (%26,1) ve kontrollerde (%10) HSV-1 pozitifliği gözlenmiştir. İki grup arasındaki fark istatistiksel olarak marjinal düzeyde anlamlıdır (p<0,5)(62). HSV ganglion hücrelerinde olduğu gibi non-nöral dokuda da latent formda kalabilir. HSV-1'in hayvan modellerinde kronik kapak ve konjonktival lezyonlara yol açtığı gösterilmiştir, insanda da kronik blefarit ve konjonktivit yapabilmektedir. Ancak bu kronik inflamatuar cilt ve konjonktival lezyonların patogeneze olan etkisi tam olarak anlaşılamamıştır (59). HSV'nin pterjium dokusunda daha sık olması bu teori yanında, çevresel irritanların etkisi ile gangliondaki virüslerin aktive olması ile açıklanabilir (skin trigger theory) (63). Pterjium dokusunun tümörlere benzeyen özelliklerinden dolayı HPV ile olan ilişkisi de araştırılmıştır. Değişik serilerde değişik oranlarda (%0-73,9) pozitiflik bildirilmiştir (58, 59, 62, 64, 65). Biri hariç diğer tüm çalışmalarda oranlar 16

26 istatistiksel olarak anlamlıdır. Serilerde oranlar arasında görülen farklılıklar araştırılan antijenin tür veya tip spesifik antijenler oluşu ile ve kullanılan tekniğin hassasiyeti ile ilgili olması muhtemeldir. Moleküler genetik çalışmalar da HPV'nin onkojenik özelliği olduğunu ortaya koymuştur. HPV'nin özellikle hücrenin mitotik siklusunu düzenleyen bazı mekanizmaları inaktive ettiği gösterilmiştir. Özellikle Rb ve p53 proteinleri en çok etkilenenlerdir. Hücre proliferasyonu p53 proteinin sıkı kontrolü altında gerçekleşir. HPV tarafından p53 expresyonunun değiştirilmesi hücreyi mutajenlerin etkisine açık hale getirmektedir. Bunun da konjonktiva epitelindeki hücresel proliferasyon ve apoptozis dengesini bozuyor olabileceği düşünülmüştür. Pterjium dokusunu örten epitelde p53 immünoreaktivitesinin araştırıldığı birkaç çalışmada yüksek oranda pozitiflik bildirilmiş, dolayısıyla da p53 immünoreaktivitesinin pterjium etiyopatogenezinde rol oynayabileceği öne sürülmüştür (58, 62, 66-68). Oysa Onur ve arkadaşları, 38 pterjiumdan sadece 3'ünde p53 pozitifliği tespit etmişlerdir (69). Dushku ve arkadaşlarına göre ise Pterjium örneklerinde p53 pozitifliği ve apoptozis tespit edilmesi p53 mutasyonuna bağlıdır ve bunun pterjium patogenezinde rolü vardır (58). Oysa Chowers ve arkadaşları aynı görüşü paylaşmamaktadır. Serilerinde pterjiumların yarısında p53 pozitif bulunmuştur (57). Aksini idda eden çalışmalar olmakla birlikte P53 pozitifliği ile pterjium arasında ilişki kuvvetle muhtemel olduğunu öneren çalışmalar çoğunluktadır. Ancak pterjium dokusunun artmış proliferatif aktivitesini gösteriyor olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Çevresel irritanların, iklim koşullarının ve ultraviyole maruziyetinin pterjium oluşumuna olan etkileri artık hemen hemen kabul görmüş gerçeklerdir. Son zamanlarda dikkatler daha çok etiyopatogenez üzerine yoğunlaşmıştır. Özellikle hücre proliferasyonu ve apoptozis olaylarını düzenleyen onkogenler etkili görünmektedir. HPV'nin etkisini onkogenlerin expresyonunu değiştirerek gerçekleştirdiği düşünülmektedir. HSV'nin ise etki mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. 17

27 Pterjium anatomisi ve biomikroskopisi Pterjiumun yerleşimi sıklıkla nazalde (%91), arasıra bilateral (duble pterjium) daha nadir olarak temporal bölgede bulunmaktadır (70). Kapak aralığında bulunan pterjium, genelde üçgen veya kuş kanatı şeklindedir, üçgenin apeksi korneanın santraline bakacak şekilde horizontaldir (72). Baş kısmı korneaya sıkıca, gövdesi zayıf olarak yapışmaktadır (71, 72). Bu özelliği pterjiumları psödopterjiumlardan ayırmakta yardımcıdır. Pterjiumu genel anlamda ilk kez 1876'da Winter, gerçek ve pseudo- pterjium olmak üzere iki formda tanımlamıştır. Gerçek pterjium, konjonktivanın korneayı aktif olarak invaze ettiği dejeneratif ve hiperplastik bir doku; pseudo- pterjium ise, inflamatuar bir süreç sonucu inflame konjonktivanın kornea kenarındaki ülsere uzanıp yapıştığı ve pasif olarak korneaya doğru çekildiği bir doku olarak tanımlanmıştır. Bu ikisi arasındaki en önemli fark pterjiumun limbus ve korneaya tamamen yapışık iken, pseudopterjiumda limbusu atlayıp sadece korneaya tutunması ve böylece altından bir probun rahatlıkla geçirilebilmesidir (70, 73). Birincisi sadece palpebral aralığın medial veya lateralinde yer alırken, ikincisi kornea çevresinde herhangi bir lokalizasyonda yerleşebilir. Pterjium gövdesi kalınlık ve vaskülarizasyon olarak değişim göstermektedir. Aktif büyüme sırasında kalınlığı ve vaskülarizasyonu artmaktadır (72). İlerlemiş pterjiumlarda baş kısmı oküler yüzeyden kabarık ve yoğun şekilde vaskülarizedir. Epitel ile kaplanmış bağ doku çıkıntısı şeklindeki pterjium, büyüme yönüne uzayan taban ve lateral loblardan ibarettir (73). Pterjiumun önündeki başlık, kornea epitelinde yarım ay şeklinde, gri avasküler bir leke olarak görülmektedir (70, 72). Aktif pterjiumlarda, bu bölgede epitelde floresein ile boyanan mikroülserasyonlar bulunabilir (70). Kronik, artık ilerlemeyen vakalarda pterjiumun önünde Bowman membranı hizasında Stocker çizgisi olarak adlandırılan ince sarı-yeşil yarım ay şeklinde demir birikintisi oluşabilmektedir (70,72). Pterjium başında konjonktiva ve kornea epitel arasında keskin geçiş bulunmaktadır (70). 18

28 Pterjium histopatolojisi Pterjium bulber konjonktivada fibrovasküler proliferasyon ile başlayıp, korneaya invazyon gösteren, elastik dejenerasyon ve hiperplazi ile seyreden dejeneratif bir bozukluktur (71). Son bilgiler bize göstermiştirki pterjium, konjonktival epitelyumdan değil limbal epitelyumdan gelişmektedir (74, 75) yıllarında Dushku N. ve ark., imminohistokimyasal yöntemlerde limbal bazal epitelyal hücreleri, konjontivadan korneaya sentripedal olarak ilerledigini tespit etmişlerdir (77, 78). Son yıllarda ultraviyole-b nin TP53 tümör durdurucu geni için genetik değişime neden olduğunun bilinmesinden bu yana, pterjiumda, limbal tümörlerde ve pingeakualada bu ikisinin geliştiği merkezde anormal TP53 ekspresyonu çalışıldı (79). Pterjium başında, Bowman tabakası ve epitelyal bazal membran arasında ilerleyen fibroblastlar görülmektedir ve bu bölgeye ayrıca damarlar ve bağ dokusu, Bowman membranını bozarak ve kaldırarak girmektedir (72). Birincil ve tekrarlayan pterjiumun değişmiş limbal epitelyal bazal hücreleri vimentin ekspresyonu ile kornea invazyonu yaptığı tespit edildi (77, 78) (Şekil 1). Şekil 1. Korneal invazyon 19

29 Pterjium bulunan gözlerde santral kornea kalınlığı normal gözlerdeki gibidir(80). Pterjiumun korneada en erken yaptığı değişiklik Bowman membranında küçük veziküllerdir ve ilerlemiş ptejiumda Bowman membranı lezyonun kapladığı bütün bölgelerde yıkılmıştır (76). Kornea stromasının yüzeysel lamellerinde, kollajen ve elastik liflerde dejenerasyon ile birlikte çok sayıda fissür ve stromanın içinde küçük kist şeklinde konjonktiva adacıkları bulunabilmektedir. Bu oluşumların biyomikroskoptaki görüntüsüne Fuchs adacıkları denmektedir ve başlığın önünde kornea epitelinin altında gri opasiteler şeklinde görülebilirler (113). İmpresyon sitolojisi ile pterjiumun tam önündeki oküler yüzey morfolojisinin her zaman anormal olduğu gösterilmiştir. Pterjium epitel hücrelerinde % 73.2 oranında skuamöz metaplazi görülmektedir. Pterjium üzerindeki değişikliklere göre daha az ilerlemiş skuamöz metaplazi, ayrıca inferior konjonktiva ve klinik olarak sağlıklı interpalpebral konjonktivada da görülebilir (81). Ayrıca %5 oranında keratinizasyon ve %10 oranında artmış deskuamasyon gösterilmiştir (80). Pterjium üzerindeki epitel hafifçe displastik olabilmektedir (72). Pterjium yüzeyinde %87.5 oranında müsinöz hiperplaziyi gösteren artmış goblet hücre yoğunluğu bildirilmektedir (81). Korneanın üzerindeki bir lezyonda goblet hücresi bulunması o lezyonun konjonktiva kaynaklı olduğunu göstermektedir (82). Sonuç olarak pterjium bulunan gözlerde en azından pterjiumun hemen yanındaki dokuda ya da başka görüşe göre bütün bulber konjonktivada yüzey değişiklikleri mevcuttur (73, 82). Korneal stromadaki değişiklikler epiteldekine göre daha fazladır. Buna göre değişime uğramış bütün doku eksize edildikten sonra rekürrens oranının azalacağı düşünülmektedir (79). Pterjium stroması plazma hücrelerinden zengindir. İntersellüler maddede kollajen fibriller geniş elastoid bantlar oluşturmaktadır (83). Pterjium stromasının vaskülarizasyonu artmıştır (72, 84). Çoğu fenestrasyonlu olan sinuzoid kapillerlerin endotel hücreleri çoğu zaman dejeneratif değişiklikler sergilemektedir ve damarların bazal membranı katı kadar kalın olabilmektedir (83). Chan ve ark. indosiyanin yeşili ön segment anjiyografisi ile pterjiumun kanlanmasının anterior konjonktival dolaşımdan kaynaklandığını göstermişlerdir. Çalışmalarında olguların %66.7 sinde pterjiyumda yüzeysel ve düz tek bir besleyici damar bulmuşlardır. Bu damar sonra pterjiyumun radyal damarlarını oluşturmak için dallanmaktadır. Altında bulunan episkleral damarlarla bağlantı 20

30 görülmemiş,%33.3 oranında pterjium başında avasküler zonlar görülmüştür (85). Seifert ve ark. transmisyon elektron mikroskopisi kullanarak rutin eksizyondan sonra pterjiumun vasküler durumunu incelemişlerdir, yer yer hemen epitelin altında ya da epitelin içine doğru ilerlemiş kapillerize papillalar şeklinde kapiller sıraları görmüşlerdir. Subepitelyal damarlar amorf bir madde ve kalın bir bazal lamina ile kaplanmıştır. Epitelin içinde %42.3 oranında tek tek kapiller görülmüştür. Kapillerin etrafında pterjium stroması ile bağlantı yapan aralıklar olabilmektedir. Bu aralıklarda ve perivasküler aralıklarda fibroblastlar görülebilmektedir. Fibroblastlar ayrıca pterjium başındaki stromada bulunmaktadır ve pterjiumun invazivitesi ile ilgili olabilmektedir (84). Pterjiumların büyümesi herhangi bir anda durabilmektedir. Bu durumda enjeksiyon azalmakta,başlığı büzüşmekte ve santral damarların regresyonu görülmektedir. Artan involsiyon ile birlikte başı ve gövdesi düzleşmekte ve tortüöz damarların sayısı azalmaktadır (70, 72). Oküler yüzeyi inceleme imkanı veren ve invazif olmayan bir yöntem olan impresyon sitolojisi, ilk kez 1977 yılında Egbert tarafından tarif edilmiştir (86). Topikal anestezi altında küçük parçalara kesilmiş nitroselüloz filtre kağıdı ile oküler yüzeye hafifçe basılarak ya da millipor filtresi kağıdı ile yapılmaktadır (86, 87). Klinik limbal kök hücre yetmezliği şüphesi, impresyon sitolojisi ile doğrulanabilir (88). Limbal hasarda kornea üzerinde oluşan konjonktivalizasyon, konjonktival goblet hücrelerinin varlığı ile doğrulanmaktadır. İmpresyon sitolojisi limbal hasarın tanısı ve takibi için uygun bir yöntemdir (89). Pterjium epitelinin morfolojisi ve sitokeratin ekspresyonu böylece incelenebilmektedir ve immünhistokimya ve elektron mikroskopi de eklenebilmektedir. Özellikle pterjiumun baş kısmında skuamöz metaplaziye benzer epitel kümeleri ve etrafında goblet hücreleri gösterilmiştir ve bu da pterjiumların epitelden kaynaklandığı düşüncesine uymaktadır (90). (Şekil 2) 21

31 Şekil 2. Bowman tabakasının yıkımı, anormal elastin yapan fibroblast, goblet hücreleri, degişen limbal bazal epitel hücreleri. Pterjium ve pingeakula oldukça karakteristik histolojik görünüm paylaşır (91). Dört özellik belirgindir: 1. Substantia proprianın subepitelyal bağ dokusunun hiyalinizasyonu; 2. Diffüz veya lobüler eozinofilik granüler materyal birikimi ile birlikte fibroblast ve diğer hücrelerin sayısında artış; 3. Hiyalinize bölgenin hemen komşuluğunda veya altında elastik boyalarla güçlü boyanan kalınlaşmış ve tortuöz liflerin miktarında artış (elastotik materyal) 4. Eozinofili veye bazofili gösterebilen hiyalinize ve granüler alanlarda konkresyonlar (92). Elastotik dejenerasyon terimi ilk olarak Weigert ve Verhoff un pterjium ve pingeakuladaki elastik doku boyaları ile boyanan lifleri tanımlamaları ile kullanılmıştır (93). Fakat nonproteolitik enzim elastaz ile inkübasyonları elastoliz delili göstermemiştir (94). Hogan ve Alvarado elastotik materyalin birincil olarak dejenere kollajenden, sekonder olarak daha önceden var olan elsatik liflerden ve 22

32 anormal fibroblastik aktivite ile zemin maddeden türediğini göstermiştir (95). Son çalışmalarda ultrastriktürel analiz, elastotik materyalin içeriğinin büyük bir kısmının sekonder dejenerasyona uğrayan (elastodistrofi) yeni sentezlenmiş elastik doku prekürsörleri ve elastik liflerin anormal olgunlaşma formları ( elastodisplazi) olduğunu göstermiştir (92). İmmünohistokimyasal boyamalar özellikle tip 1-4 kollajenin yavaş salınımını göstermiştir (96). Liflerin elastaz sindirimine uğramamasının sebebi enzimlerin özel olarak normal elastini parçalaması olabilir (97). Histolojik ve ultrastriktürel olarak pterjium ve pingeakula cildin aktinik dejenerasyonuna benzer. Aktinik dejenerasyonun elastik doku prekürsörleri salgılayan radyasyon aktif fibroblastlardan kaynaklanan dejeneratif değişikliklerin sonucu olduğuna inanılmaktadır (91). Pterjium ve pinguekulada aynı proçes etkin olabilir (92). Bowman tabakasını saran dokudaki aktive fibroblastlar, pterjiumun çapının transmisyon elektron mikroskopisi ile gösterilir. Fibroblastlar Bowman tabakasını ve değişken miktarda yüzeyel stromayı parçalar ve hasarlarlar (97). Hücrelerin invazyonu pterjium başının korneaya sıkı yapışmasını açıklar ve damar yapısı ve hacmine katkıda bulunur (98). Tenon kapsülü pterjiyum ile episklera arasında interpoze olduğundan pterjiumun kalınlaşmış gövdesi skleraya yapışık değildir. Akantozis, parakeratozis, hiperkeratozis ve hatta nadiren sukuamöz hücreli karsinom pterjium yüzeyinde görülebilen sekonder epitelyal değişikliklerdendir. Pterjium cerrahi olarak uzaklaştırıldıktan sonra tekrarlayabilir. Rekürren kitle klinik olarak eksizyon sahasından doğan eleve fibrovasküler doku büyümesi olarak görünür (93). Bu proçesin prekürsöründen farklı olarak UV ile bağlantısının olmadığı düşünülüyor (96, 100). Spencer, rekürren pterjium terimine karşıdır. Çünkü subepitelyal dokular gerçek pterjiumun karakteristik dejenere bağ dokusunu içermez. Cameron nüksü ciltteki keloide benzetir (93). Damarların cerrahi hasara yüksek cevabında anjiyogenez faktörleri yer alabilir (101). Pterjiumda biyokimyasal ve morfolojik değişikliklere immünolojik değişiklikler eşlik eder (92). Pterjiumun nongoblet epitelyal hücreleri normal konjonktival epitelin mukus glikoproteinlerinde görülenden farklı şeker artıkları içeren anormal mukus glikoproteinleri sentezler (102). Pterjiumdaki GAG lar normal konjonktiva GAG larından çok daha fazla nötral şeker ve sialik asit içerir. 23

33 Hidroksiprolin aminoasitide pterjiumda normal dokuya kıyasla daha yüksek oranda bulunur (96, 103, 104). Pterjiumun immünfloresan boyaması tüm örneklerde Ig G ve Ig E gösterirken, kontrol guruplarının hiçbirinde görülmemiştir. Böylece toz, polen gibi antijenlerin pterjium gelişimine katkıda bulunabileceği tip 1 hipersensitivite reaksiyonu olasılığı artmıştır (105) Pterjium kliniği Pterjiumlar ard arda gelişen iki fazdan oluşmaktadır. İkinci dekadda görülen konjonktival fazda, zaman zaman iritasyon, yanma, hiperemi ve yabancı cisim hissi şeklinde şikayetler ve orta derecede konjonktival ve subkonjonktival ödem ile nazal konjonktivada dilate kapillerler ortaya çıkmaktadır. Ardından konjonktivadan kaynaklanan, tamir ve skarlaşma mekanizmaları ile oluşan ve lakrimal tabakayı bozan, mikroülserasyon ve irritasyonu arttıran fibröz bir halka belirmektedir. Mikroülserasyonların tamiri, yeni damarların invazyonunu ve konjonktivanın korneaya progresyonunu stimule etmektedir (70). Pterjiumlar; yanma, irritasyon, lakrimasyon, yabancı cisim hissi ve fotofobi yaratabilmekle beraber genekde asemptomatiktir. Göz yaşı tabakasının refraktif yüzeyinin bozulmasına ikincil olarak, kurala uygun ve düzensiz astigmatizmanın indüklenmesi ile yada görme aksının invazyonu ile görme keskinliği azalabilmektedir. Ayrıca daha çok rekürren pterjiumlar, oküler hareket kısıtlılığı yaratarak dışa bakışta diplopi, semblefaron ve estetik kusur oluşturabilmektedirler. Semblefaron oluşumunun ve dışa bakışta diplopi yapan glob restriksyonunun nedeni, subkonjonktival fibrovasküler dokunun fornikslerdeki bağ dokusu ile ve iç rektus kasının kapsülü ile kuvvetli adhezyonundandır (106, 107). Gözyaşı kırılma zamanı normaldir. Pterjiumun önünde %46 oranında Stocker çizgisi bulunmaktadır ve bu çizgi %13 oranında Hutson-Stahli çizgisinin devamında olmaktadır (80). Mekanik irritasyon nedeni ile pterjium iltihaplanabilir ve kronik rahatsızlık, yabancı cisim hissi, ağrı, sulanma, fotofobi, kaşıntı, konjonktivada hiperemi ile ödem ve konjonktiva veya korneanın floresein ile boyanması görülebilmektedir (108, 109). İltihabi pterjiuma sık rastlanmaktadır. Çoğu kez kendiliğinden iyileşsede, medikal tedavide %0.1 lik İndometazin ve %0.1 lik Florometolon etkili bulunmuştur (109). 24

T.C SAĞLIK BAKANLIĞI

T.C SAĞLIK BAKANLIĞI T.C SAĞLIK BAKANLIĞI Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim vearaştırma Hastanesi Göz Kliniği Şef: Prof.Dr. Ömer Kamil DOĞAN PRİMER PTERJİUM CERRAHİ TEDAVİSİNDE SERBEST KONJONKTİVAL OTOGREFT (Uzmanlık Tezi) Dr.

Detaylı

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA İYİLEŞMESİ Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Akut Yara: Onarım süreci düzenli ve zamanında gelişir. Anatomik ve fonksiyonel bütünlük

Detaylı

Epidermal bazal hücrelerden veya kıl folikülünün dış kök kılıfından köken alan malin deri tm

Epidermal bazal hücrelerden veya kıl folikülünün dış kök kılıfından köken alan malin deri tm BAZAL HÜCRELİ KARSİNOM Epidermal bazal hücrelerden veya kıl folikülünün dış kök kılıfından köken alan malin deri tm Nadiren met. yapar fakat tedavisiz bırakıldığında invazif davranış göstermesi,lokal invazyon,

Detaylı

Kornea Laser Cerrahisi

Kornea Laser Cerrahisi Kornea Laser Cerrahisi Doç.Dr.Dr.. Akif Özdamar Refraktif Cerrahi / Kategori Lameller Keratomileusis Lasik İntrakorneal Ring Segment Refraktif Cerrahi / Kategori İnsizyonel Radyal keratotomi Astigmatik

Detaylı

Paratiroid lezyonlarında USG ve Sintigrafinin Karşılaştırılması

Paratiroid lezyonlarında USG ve Sintigrafinin Karşılaştırılması Paratiroid lezyonlarında USG ve Sintigrafinin Karşılaştırılması Op. Dr. Savaş Baba, Doç. Dr. Barış Saylam,Op. Dr. Hüseyin Çelik, Op. Dr. Özgür Akgül,Op. Dr. Sabri Özden, Ass. Dr. Deniz Tikici, Ass. Dr.

Detaylı

Amiloidozis Patolojisi. Dr. Yıldırım Karslıoğlu GATA Patoloji Anabilim Dalı

Amiloidozis Patolojisi. Dr. Yıldırım Karslıoğlu GATA Patoloji Anabilim Dalı Amiloidozis Patolojisi Dr. Yıldırım Karslıoğlu GATA Patoloji Anabilim Dalı Tanım Amiloid = Latince amylum (nişasta, amiloz) benzeri Anormal ekstrasellüler protein depozisyonu Fizyolojik eliminasyon mekanizmaları

Detaylı

Özofagus Mide Histolojisi

Özofagus Mide Histolojisi Özofagus Mide Histolojisi Sindirim kanalını oluşturan yapılar Gastroıntestınal kanal özafagustan başlayıp anüse değin devam eden değişik çaptaki bir borudur.. Ağız, Farinks (yutak), özafagus(yemek borusu),

Detaylı

Sinir Kılıfı Tümörleri. Doç. Dr. Halil KIYICI 2016

Sinir Kılıfı Tümörleri. Doç. Dr. Halil KIYICI 2016 Sinir Kılıfı Tümörleri Doç. Dr. Halil KIYICI 2016 Sinir Sistemi Merkezi (santral) sinir sistemi (MSS): beyin ve omurilikten oluşur kafatası - omurga kemikleri ve kemik altındaki pia örtüsüyle kaplıdır

Detaylı

FİBRİNOJEN DEPO HASTALIĞI. Yrd.Doç.Dr. Güldal YILMAZ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Ankara

FİBRİNOJEN DEPO HASTALIĞI. Yrd.Doç.Dr. Güldal YILMAZ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Ankara FİBRİNOJEN DEPO HASTALIĞI Yrd.Doç.Dr. Güldal YILMAZ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Ankara H. K., 5 yaşında, Kız çocuğu Şikayet: Karında şişlik Özgeçmiş: 8 aylıkken karında

Detaylı

ADIM ADIM YGS LYS Adım DUYU ORGANLARI 3 GÖRME DUYUSU VE GÖZ

ADIM ADIM YGS LYS Adım DUYU ORGANLARI 3 GÖRME DUYUSU VE GÖZ ADIM ADIM YGS LYS 159. Adım DUYU ORGANLARI 3 GÖRME DUYUSU VE GÖZ GÖRME DUYUSU VE GÖZ Vücudumuzdaki görme duyusu göz organında bulunur. Vücudumuzda göz içerisinde; Reseptör Mercek Sinirler görmeyi sağlayan

Detaylı

Anormal Kolposkopik Bulgular-1 (IFCPC, 2011)

Anormal Kolposkopik Bulgular-1 (IFCPC, 2011) Anormal Kolposkopik Bulgular-1 Genel Değerlendirme Lezyonun lokalizasyonu T/Z içinde veya dışında Saat kadranına göre yeri Lezyonun büyüklüğü Kapladığı kadran sayısı Kapladığı alan yüzdesi Grade-1(Minör)

Detaylı

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri DOKU Dicle Aras Doku ve doku türleri Doku Bazı özel görevler üstlenmiş hücre topluluklarıdır. Bir doku aynı yönde özelleşmiş hücre ve hücreler arası maddelerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. İntrauterin

Detaylı

GÖZ HIRSIZI GLOK M (=GÖZ TANSİYONU)

GÖZ HIRSIZI GLOK M (=GÖZ TANSİYONU) Op.Dr. Tuncer GÜNEY Göz Hastalıkları Uzmanı GÖZ HIRSIZI GLOK M (=GÖZ TANSİYONU) HASTALIĞINI BİLİYOR MUSUNUZ? Glokom=Göz Tansiyonu Hastalığı : Yüksek göz içi basıncı ile giden,görme hücrelerinin ölümüne

Detaylı

Göğüs Cerrahisi Kuthan Kavaklı. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine

Göğüs Cerrahisi Kuthan Kavaklı. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Kuthan Kavaklı Göğüs Cerrahisi Akciğer Kanserinde Anamnez ve Fizik Muayene Bulguları Giriş Akciğer kanseri ülkemizde 11.5/100.000 görülme sıklığına

Detaylı

ENDOTEL YAPISI VE İŞLEVLERİ. Doç. Dr. Esra Atabenli Erdemli

ENDOTEL YAPISI VE İŞLEVLERİ. Doç. Dr. Esra Atabenli Erdemli ENDOTEL YAPISI VE İŞLEVLERİ Doç. Dr. Esra Atabenli Erdemli Endotel, dolaşım sistemini döşeyen tek katlı yassı epiteldir. Endotel hücreleri, kan damarlarını kan akımı yönünde uzunlamasına döşeyen yassı,

Detaylı

ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ

ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ İdrar oluşturmak... Üriner sistemin ana görevi vücutta oluşan metabolik artıkları idrar yoluyla vücuttan uzaklaştırmak ve sıvı elektrolit dengesini korumaktır. Üriner

Detaylı

DEJENERATİF RETİNA HASTALIKLARI. Dr Alparslan ŞAHİN

DEJENERATİF RETİNA HASTALIKLARI. Dr Alparslan ŞAHİN DEJENERATİF RETİNA HASTALIKLARI Dr Alparslan ŞAHİN Periferik retina dejenerasyonları Dejeneratif miyopi Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu Periferik retina dejenerasyonları Retina periferinde ora serrataya

Detaylı

Glomerül Zedelenmesi -İmmunolojik Mekanizmalar-

Glomerül Zedelenmesi -İmmunolojik Mekanizmalar- Glomerül Zedelenmesi -İmmunolojik Mekanizmalar- Dr. Lale Sever 9. Ulusal Çocuk Nefroloji Kongresi, 24-27 Kasım 2016 - Antalya Glomerülonefritlerin pek çoğunda (patogenez çok iyi bilinmemekle birlikte)

Detaylı

NAZOFARENKS KARSİNOMUNDA CLAUDIN 1, 4 VE 7 EKSPRESYON PATERNİ VE PROGNOSTİK ÖNEMİ

NAZOFARENKS KARSİNOMUNDA CLAUDIN 1, 4 VE 7 EKSPRESYON PATERNİ VE PROGNOSTİK ÖNEMİ NAZOFARENKS KARSİNOMUNDA CLAUDIN 1, 4 VE 7 EKSPRESYON PATERNİ VE PROGNOSTİK ÖNEMİ Dinç Süren 1, Mustafa Yıldırım 2, Vildan Kaya 3, Ruksan Elal 1, Ömer Tarık Selçuk 4, Üstün Osma 4, Mustafa Yıldız 5, Cem

Detaylı

11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU

11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU 11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU DUYU ORGANLARI Canlının kendi iç bünyesinde meydana gelen değişiklikleri ve yaşadığı ortamda mevcut fiziksel, kimyasal ve mekanik uyarıları alan

Detaylı

(ZORUNLU) MOLEKÜLER İMMÜNOLOJİ I (TBG 607 TEORİK 3, 3 KREDİ)

(ZORUNLU) MOLEKÜLER İMMÜNOLOJİ I (TBG 607 TEORİK 3, 3 KREDİ) T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TIBBİ BİYOLOJİ VE GENETİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL (ZORUNLU) MOLEKÜLER

Detaylı

Amaç: Temel refraksiyon açıklaması ve myopi, hipermetropi ve astigmatizmatizma izahıve nasıl düzeltilebildiklerini anlatmak.

Amaç: Temel refraksiyon açıklaması ve myopi, hipermetropi ve astigmatizmatizma izahıve nasıl düzeltilebildiklerini anlatmak. DÖNEM 3 DERSLERİ.. GÖZÜN ANATOMİ VE FİZYOLOJİSİ GÖZ MUAYENE YÖNTEMLERİ KIRMA KUSURLARI VE TEDAVİSİ ŞAŞILIK VE TEDAVİSİ GÖZ YAŞI YAPISI, DRENAJ VE HASTALIKLARI KIRMIZI GÖZ GLOKOM OPTİK SİNİR VE GÖRME YOLLARI

Detaylı

LENFOİD SİSTEM DR GÖKSAL KESKİN ARALIK-2014

LENFOİD SİSTEM DR GÖKSAL KESKİN ARALIK-2014 LENFOİD SİSTEM DR GÖKSAL KESKİN ARALIK-2014 Lenfoid Sistem Lenfositlerin, mononükleer fagositlerin ve diğer yardımcı rol oynayan hücrelerin bulunduğu, yabancı antijenlerin taşınıp yoğunlaştırıldığı, Antijenin

Detaylı

ANORMAL TRANSFORMASYON ZONU: ASETİK ASİTİN ETKİSİ NEDİR?

ANORMAL TRANSFORMASYON ZONU: ASETİK ASİTİN ETKİSİ NEDİR? ANORMAL TRANSFORMASYON ZONU: ASETİK ASİTİN ETKİSİ NEDİR? Dr. Murat DEDE GATA Kadın Hast. Ve Doğum AD Jinekolojik Onkoloji Ünitesi Serviks Epiteli Skuamoz epitel: Ektoserviks Kolumnar epitel: Endoserviks

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Dönem T+U Saat Kredi AKTS. Sinir Sistemi TIP 204 2 103+40 9 10. Kurul Dersleri Teorik Pratik Toplam

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Dönem T+U Saat Kredi AKTS. Sinir Sistemi TIP 204 2 103+40 9 10. Kurul Dersleri Teorik Pratik Toplam DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Dönem T+U Saat Kredi AKTS Sinir Sistemi TIP 204 2 103+40 9 10 Kurul Dersleri Teorik Pratik Toplam Anatomi 42 16 58 Fizyoloji 39 18 57 Histoloji ve Embriyoloji 12 4 16 Biyofizik

Detaylı

DEJENERATİF RETİNA HASTALIKLARI Dr Alparslan ŞAHİN Periferik retina dejenerasyonları Dejeneratif miyopi Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu

DEJENERATİF RETİNA HASTALIKLARI Dr Alparslan ŞAHİN Periferik retina dejenerasyonları Dejeneratif miyopi Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu DEJENERATİF RETİNA HASTALIKLARI Dr Alparslan ŞAHİN Periferik retina dejenerasyonları Dejeneratif miyopi Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu Periferik retina dejenerasyonları Retina periferinde ora serrataya

Detaylı

KIRMIZI GÖZ DOÇ.DR.ÖZCAN OCAKOĞLU CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ

KIRMIZI GÖZ DOÇ.DR.ÖZCAN OCAKOĞLU CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ KIRMIZI GÖZG DOÇ.DR..DR.ÖZCAN OCAKOĞLU CERRAHPAŞA A TIP FAKÜLTES LTESİ KANLANMA TİPLERİ YÜZEYEL DERİN MİKST LOKALİZASYON PERİFER MERKEZİ YAYĞIN NEDENİ KONJ.DAMARLANMA SİLİYER ARTER HERİKİSİ ETYOLOJİ YÜZEYEL

Detaylı

KRONİK AMR TEDAVİ EDİLMELİ Mİ? EVET DR. ÜLKEM ÇAKIR ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

KRONİK AMR TEDAVİ EDİLMELİ Mİ? EVET DR. ÜLKEM ÇAKIR ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ + KRONİK AMR TEDAVİ EDİLMELİ Mİ? EVET DR. ÜLKEM ÇAKIR ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ + RENAL ALLOGREFTİN UZUN DÖNEM SAĞKALIMI 1 yıllık sağkalım %95 5 yıllık sağkalım %80 10 yıllık sağkalım %50 USRDS,

Detaylı

ENDOTEL VE BİYOKİMYASAL MOLEKÜLLER

ENDOTEL VE BİYOKİMYASAL MOLEKÜLLER ENDOTEL VE BİYOKİMYASAL MOLEKÜLLER Endotel Damar duvarı ve dolaşan kan arasında tek sıra endotel hücresinden oluşan işlevsel bir organdır Endotel en büyük endokrin organdır 70 kg lik bir kişide, kalp kitlesix5

Detaylı

29 yaşında erkek aktif şikayeti yok. sağ sürrenal lojda yaklaşık 3 cm lik solid kitlesel lezyon saptanması. üzerine hasta polikliniğimize başvurdu

29 yaşında erkek aktif şikayeti yok. sağ sürrenal lojda yaklaşık 3 cm lik solid kitlesel lezyon saptanması. üzerine hasta polikliniğimize başvurdu 29 yaşında erkek aktif şikayeti yok Dış merkezde yapılan üriner sistem ultrasonografisinde insidental olarak sağ sürrenal lojda yaklaşık 3 cm lik solid kitlesel lezyon saptanması üzerine hasta polikliniğimize

Detaylı

TIBBİ TERMİNOLOJİ 3. GÖZE İLİŞKİN TERİMLER Yrd. Doç. Dr. Perihan ŞENEL TEKİN P. ŞENEL TEKİN 1

TIBBİ TERMİNOLOJİ 3. GÖZE İLİŞKİN TERİMLER Yrd. Doç. Dr. Perihan ŞENEL TEKİN P. ŞENEL TEKİN 1 TIBBİ TERMİNOLOJİ 3 GÖZE İLİŞKİN TERİMLER Yrd. Doç. Dr. Perihan ŞENEL TEKİN P. ŞENEL TEKİN 1 A. Anatomik Terimler Göz görme organıdır. Tıp dilinde Bulbus oculi veya ophthalmos adıyla bilinen göz, göz çukuru

Detaylı

Bağ doku. Mezodermden köken alır. En Yaygın bulunan dokudur ( Epitel, Kas, Kemik sinir)

Bağ doku. Mezodermden köken alır. En Yaygın bulunan dokudur ( Epitel, Kas, Kemik sinir) Bağ doku Mezodermden köken alır En Yaygın bulunan dokudur ( Epitel, Kas, Kemik sinir) Bağ dokunun Fonksiyonları Diğer organ ve dokuların Fonksiyonal ve yapısal desteğini sağlar. kan damarları aracılığı

Detaylı

MEMENİN PAGET HASTALIĞI. Doç. Dr. M. Ali Gülçelik Ankara Onkoloji Hastanesi

MEMENİN PAGET HASTALIĞI. Doç. Dr. M. Ali Gülçelik Ankara Onkoloji Hastanesi MEMENİN PAGET HASTALIĞI Doç. Dr. M. Ali Gülçelik Ankara Onkoloji Hastanesi Meme başındaki eritamatöz ve ekzamatöz değişiklikler ilk kez 1856 da Velpeau tarafından tariflenmiştir. 1874 de ilk kez Sir James

Detaylı

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ 15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ İyonlaştırıcı radyasyonların biyomoleküllere örneğin nükleik asitler ve proteinlere olan etkisi hakkında yeterli bilgi yoktur. Ancak, nükleik asitlerden

Detaylı

OTOİMMUN HASTALIKLAR. Prof.Dr.Zeynep SÜMER

OTOİMMUN HASTALIKLAR. Prof.Dr.Zeynep SÜMER OTOİMMUN HASTALIKLAR Prof.Dr.Zeynep SÜMER İmmun tolerans Organizmanın kendinden olan antijeni tanıyarak bunlara karşı reaksiyon vermemesi durumuna İMMUN TOLERANS denir Otoimmunitenin oluşum mekanizmaları

Detaylı

Kalın Barsak Mukoza. Villi yoktur Kıvrımlar yoktur. Distal bölümde (Rectal) vardır DR. OKTAY ARDA

Kalın Barsak Mukoza. Villi yoktur Kıvrımlar yoktur. Distal bölümde (Rectal) vardır DR. OKTAY ARDA Dr. Oktay Arda 2 Kalın Barsak Mukoza Villi yoktur Kıvrımlar yoktur Distal bölümde (Rectal) vardır 3 Kalın BarsakGuddelri Uzundur Çok sayıda: Goblet Hücresi Absorbsiyon Hücresi Silindirik Kısa, düzensiz

Detaylı

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ 05-06 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 0: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ Ders Kurulu Başkanı: / Başkan Yardımcıları: / Histoloji Embriyoloji Yrd. Doç. Dr. Bahadır Murat Demirel / Üyeler: / Tıbbi / Dersin AKTS

Detaylı

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! Lenfödem, lenf sıvısının dolaşımındaki yetersizlik yüzünden dokular arasında proteinden zengin sıvı birikimine bağlı olarak şişlik ve ilerleyen

Detaylı

KONJONKTİVA HASTALIKLARI

KONJONKTİVA HASTALIKLARI KONJONKTİVA HASTALIKLARI Konjonktivanın Anatomisi Konjonktiva klinik olarak üç bölüme ayrılır: a. Palpebral konjonktiva: Mukokütanöz birleşimden başlar. Tarsal plakalara sıkıca yapışıktır. b. Forniks konjonktivası:

Detaylı

Hücre Nükleusu, Nükleus Membranı, Nükleus Porları. Doç. Dr. Ahmet Özaydın

Hücre Nükleusu, Nükleus Membranı, Nükleus Porları. Doç. Dr. Ahmet Özaydın Hücre Nükleusu, Nükleus Membranı, Nükleus Porları Doç. Dr. Ahmet Özaydın Nükleus (çekirdek) ökaryotlar ile prokaryotları ayıran temel özelliktir. Çekirdek hem genetik bilginin deposu hem de kontrol merkezidir.

Detaylı

SERT DOKUNUN SULU (KĠSTĠK) LEZYONU. Dr Arzu AVCI ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ PATOLOJİ KLİNİĞİ 17 Kasım 2011

SERT DOKUNUN SULU (KĠSTĠK) LEZYONU. Dr Arzu AVCI ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ PATOLOJİ KLİNİĞİ 17 Kasım 2011 SERT DOKUNUN SULU (KĠSTĠK) LEZYONU Dr Arzu AVCI ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ PATOLOJİ KLİNİĞİ 17 Kasım 2011 OLGU 9 Y, K Sağ humerus proksimali 2 yıl önce kırık Doğal iyileşmeye bırakılmış

Detaylı

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK 1 2 Lokomotor sistemi oluşturan yapılar içinde en fazla stres altında kalan kıkırdaktır. Eklem kıkırdağı; 1) Kan damarlarından, 2) Lenf kanallarından, 3) Sinirlerden yoksundur.

Detaylı

Epitel hücreleri glikokaliks denen glikoprotein örtüsü ile çevrilidir. Epitel hücrelerinin birbirine yapışmasını sağlar. Epitel hücrelerinin üzerine

Epitel hücreleri glikokaliks denen glikoprotein örtüsü ile çevrilidir. Epitel hücrelerinin birbirine yapışmasını sağlar. Epitel hücrelerinin üzerine EPİTEL DOKU EPİTEL DOKU Birbirine bitişik hücrelerden yapılmıştır. Hücreler arası madde çok azdır. Ektoderm, mezoderm ve endoderm olmak üzere her üç embriyon yaprağından köken alır. Epitel dokusu mitoz

Detaylı

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar Kalp kası beyinden sonra en fazla kana gereksinim duyan organdır. Kalp kendini besleyen kanı aortadan ayrılan arterlerden alır. Bu arterlere koroner

Detaylı

MAKULA HASTALIKLARI. Prof.Dr. Solmaz AKAR

MAKULA HASTALIKLARI. Prof.Dr. Solmaz AKAR MAKULA HASTALIKLARI Prof.Dr. Solmaz AKAR MAKULA HASTALIKLARI Makula arka kutupta yaklaşı şık k 5mm çapında oval bölgedir. b Ksantofil pigmenti içerir. i Birden fazla ganglion tabakası vardır MAKULA HASTALIKLARI

Detaylı

KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI (KOAH) TANIMI SINIFLAMASI RİSK FAKTÖRLERİ PATOFİZYOLOJİSİ EPİDEMİYOLOJİSİ

KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI (KOAH) TANIMI SINIFLAMASI RİSK FAKTÖRLERİ PATOFİZYOLOJİSİ EPİDEMİYOLOJİSİ KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI (KOAH) TANIMI SINIFLAMASI RİSK FAKTÖRLERİ PATOFİZYOLOJİSİ EPİDEMİYOLOJİSİ ÖĞRENİM HEDEFLERİ KOAH tanımını söyleyebilmeli, KOAH risk faktörlerini sayabilmeli, KOAH patofizyolojisinin

Detaylı

GÖRME ALANINDAKİ GLOKOMATÖZ DEFEKTLER. Dr. Oya Tekeli Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları AD, Ankara

GÖRME ALANINDAKİ GLOKOMATÖZ DEFEKTLER. Dr. Oya Tekeli Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları AD, Ankara GÖRME ALANINDAKİ GLOKOMATÖZ DEFEKTLER Dr. Oya Tekeli Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları AD, Ankara Görme alanı testi gözün rutin muayenelerindendir Glokom, nöro-oftalmolojik hastalıklar,

Detaylı

Dev Karaciğer Metastazlı Gastrointestinal Stromal Tümör Olgusu ve Cerrahi Tedavi Serüveni

Dev Karaciğer Metastazlı Gastrointestinal Stromal Tümör Olgusu ve Cerrahi Tedavi Serüveni Dev Karaciğer Metastazlı Gastrointestinal Stromal Tümör Olgusu ve Cerrahi Tedavi Serüveni Dr. Koray TOPGÜL Medical Park Samsun Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü/ SAMSUN 35 yaşında erkek hasta, İlk kez 2007

Detaylı

FARKLI PTERJİYUM CERRAHİ TEKNİKLERİNDE GÖRÜLEN NÜKS ORANLARI

FARKLI PTERJİYUM CERRAHİ TEKNİKLERİNDE GÖRÜLEN NÜKS ORANLARI T.C ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖZ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI FARKLI PTERJİYUM CERRAHİ TEKNİKLERİNDE GÖRÜLEN NÜKS ORANLARI Dr. Ebru (BİLGİÇ) ESEN UZMANLIK TEZİ TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. T. Reha

Detaylı

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ İNFLAMASYON VE ONARIM İNFLAMASYON Yaralanmaya karşı dokunun vaskülarizasyonu yolu ile oluşturulan bir seri reaksiyondur. İltihabi reaksiyon.? İnflamatuar

Detaylı

KARACİYER SAFRA KESESİ. Dr. Oktay Arda

KARACİYER SAFRA KESESİ. Dr. Oktay Arda KARACİYER SAFRA KESESİ Dr. Oktay Arda K.C. Ana Fonksiyoları Safra Yapımı Yağ Sindirimi İçin Önemli Bir Sıvı? Metabolizmasında Önemli Rol: Lipid Karbonhidrat Protein DR. OKTAY ARDA 2 K.C. Ana Fonksiyoları

Detaylı

DÖNEM 1- A, 3. DERS KURULU (2015-2016)

DÖNEM 1- A, 3. DERS KURULU (2015-2016) DÖNEM 1- A, 3. DERS KURULU (2015-2016) DERS SAATİ DERS ADI DERS KONUSU DERSİ VEREN ÖĞRETİM ÜYESİ 4. DK 1. Hafta 07 Aralık Pazartesi Mikrobiyoloji Mikrobiyolojinin tarihçesi ve mikroorganizmalara genel

Detaylı

Multipl Endokrin Neoplaziler. Dr. Tuba T. Duman-2012

Multipl Endokrin Neoplaziler. Dr. Tuba T. Duman-2012 Multipl Endokrin Neoplaziler Dr. Tuba T. Duman-2012 Multipl Endokrin Neoplaziler Klinik gözlemlerle, endokrin bezleri içeren neoplastik sendromlar tanımlanmıştır. Paratiroid, hipofiz, adrenal,tiroid ve

Detaylı

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı Hücrenin fiziksel yapısı HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücreyi oluşturan yapılar Hücre membranı yapısı ve özellikleri Hücre içi ve dışı bileşenler Hücre membranından madde iletimi Vücut sıvılar Ozmoz-ozmmotik basınç

Detaylı

Temelde akılda tutulması gereken nöbetlerin iki çeşit olduğudur parsiyel (yani beyinde bir bölgeye sınırlı başlayan nöbetler jeneralize (beyinde

Temelde akılda tutulması gereken nöbetlerin iki çeşit olduğudur parsiyel (yani beyinde bir bölgeye sınırlı başlayan nöbetler jeneralize (beyinde EPİLEPSİ Basitleştirilmiş şekliyle epilepsi nöbeti kısa süreli beyin fonksiyon bozukluğuna bağlıdır, ve beyin hücrelerinde geçici anormal deşarjlar sonucu ortaya çıkar. Epilepsi nöbetlerinin çok değişik

Detaylı

Göz Fonksiyonel & Klinik Anatomisi ve Fizyolojisi

Göz Fonksiyonel & Klinik Anatomisi ve Fizyolojisi Göz Fonksiyonel & Klinik Anatomisi ve Fizyolojisi Sağlık Bilimleri Fakültesi İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Temel Anatomi ve Fizyoloji Dersi SBF 122 Öğr.Gör.Dr. Nurullah YÜCEL Fonksiyonel & Klinik Anatomisi

Detaylı

SİNOVİTLER. Dr. Güldal Esendağlı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji AD 16 Ekim 2015

SİNOVİTLER. Dr. Güldal Esendağlı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji AD 16 Ekim 2015 SİNOVİTLER Dr. Güldal Esendağlı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji AD 16 Ekim 2015 Sinovyal Dokunun Non-tümöral ve Tümör-benzeri Lezyonları Non-tümöral Lezyonlar Reaktif Tümör-benzeri Lezyonlar

Detaylı

KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM

KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM DOKU YENİLENMESİNDE OTOLOG ÇÖZÜM TÜRKİYEDE TEK DENTAL PRP KİTİ KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM YENİLENMEK KENDİ İÇİMİZDE ONARICI DOKU YENİLENMESİNİ HIZLANDIRAN YENİLİKÇİ

Detaylı

MENİSKÜS ZEDELENMELERİ

MENİSKÜS ZEDELENMELERİ MENİSKÜS ZEDELENMELERİ Diz eklemi uyluk (femur) ve kaval (tibia) kemikleri arasında kusursuz bir uyum içinde çalışır. Bu uyumun sağlanmasında, diz içerisinde yer alan menisküs denilen yarım ay şeklindeki

Detaylı

HİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin

HİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin HİSTOLOJİ DrYasemin Sezgin HİSTOLOJİ - Canlı vücudunu meydana getiren hücre, doku ve organların çıplak gözle görülemeyen (mikroskopik) yapılarını inceleyen bir bilim koludur. - Histolojinin sözlük anlamı

Detaylı

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI Organizmalarda daha öncede belirtildiği gibi hücresel ve humoral bağışıklık bağışıklık reaksiyonları vardır. Bunlara ilave olarak immünoljik tolerans adı verilen

Detaylı

OKÜLER YÜZEY HASTALIKLARINDA AMNĐYON MEMBRAN TRANSPLANTASYONU

OKÜLER YÜZEY HASTALIKLARINDA AMNĐYON MEMBRAN TRANSPLANTASYONU TÜRKĐYE CUMHURĐYETĐ ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ TIP FAKÜLTESĐ OKÜLER YÜZEY HASTALIKLARINDA AMNĐYON MEMBRAN TRANSPLANTASYONU Dr. Nurettin BAYRAM GÖZ HASTALIKLARI ANABĐLĐM DALI TIPTA UZMANLIK TEZĐ DANIŞMAN Doç.

Detaylı

Şaşılık cerrahisi onam formu

Şaşılık cerrahisi onam formu Göz kaymasının düzeltilmesi hasta açısından isteğe bağlı yapılan bir cerrahi o lup zorunlu değildir. Şaşı doğan bebeklerde en iyi düzeltme zamanı 6 ay ile 18 ay arasındadır. Erken yapılan cerrahi iki gözün

Detaylı

PEDİATRİK YAŞ GRUBUNDA EPİFORA VE ENDOSKOPİK DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ

PEDİATRİK YAŞ GRUBUNDA EPİFORA VE ENDOSKOPİK DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ PEDİATRİK YAŞ GRUBUNDA EPİFORA VE ENDOSKOPİK DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ Dr. Fulya YAYLACIOĞLU TUNCAY Doç. Dr. Onur KONUK GÜTF GÖZ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI İÇERİK NAZOLAKRİMAL SİSTEM -ANATOMİSİ -EMBRİYOLOJİSİ

Detaylı

ULUSAL KONGRESİ. Türk Veteriner Jinekoloji Derneği. 15-18 Ekim 2015. Liberty Hotels Lykia - Ölüdeniz / Fethiye - Muğla AMAÇ

ULUSAL KONGRESİ. Türk Veteriner Jinekoloji Derneği. 15-18 Ekim 2015. Liberty Hotels Lykia - Ölüdeniz / Fethiye - Muğla AMAÇ KÖPEK MEME TÜMÖRLERİNDE TEDAVİ SEÇENEKLERİ AMAÇ Yaşam kalitesini ve süresini uzatmak Nüks veya yeni tümör oluşumlarını engellemek Yrd.Doç.Dr. Nilgün GÜLTİKEN Metastaz oluşumunu engellemek Tümör dokusunda

Detaylı

Kan ve Ürünlerinin Transfüzyonu. Uz.Dr. Müge Gökçe Prof.Dr. Mualla Çetin

Kan ve Ürünlerinin Transfüzyonu. Uz.Dr. Müge Gökçe Prof.Dr. Mualla Çetin Kan ve Ürünlerinin Transfüzyonu Uz.Dr. Müge Gökçe Prof.Dr. Mualla Çetin Olgu-şikayet 2 yaş, erkek hasta, Kahramanmaraş Tekrarlayan akciğer ve cilt enfeksiyonları, ağızda aftlar ve solukluk. Olgu-Öykü Anne

Detaylı

KOLOREKTAL KARSİNOMA VE ÖNCÜ LEZYONLARINDA MİKROSATELLİT İNSTABİLİTESİNİN İMMÜNHİSTOKİMYASAL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

KOLOREKTAL KARSİNOMA VE ÖNCÜ LEZYONLARINDA MİKROSATELLİT İNSTABİLİTESİNİN İMMÜNHİSTOKİMYASAL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ KOLOREKTAL KARSİNOMA VE ÖNCÜ LEZYONLARINDA MİKROSATELLİT İNSTABİLİTESİNİN İMMÜNHİSTOKİMYASAL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Seher YÜKSEL 1, Berna SAVAŞ 2, Elçin KADAN 3, Arzu ENSARİ 2, Nazmiye KURŞUN 4 1 Gümüşhane

Detaylı

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ Kan, kalp, dolaşım ve solunum sistemine ait normal yapı ve fonksiyonların öğrenilmesi 1. Kanın bileşenlerini, fiziksel ve fonksiyonel özelliklerini sayar, plazmanın

Detaylı

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer Solunum sistemi farmakolojisi Prof. Dr. Öner Süzer www.onersuzer.com 2 1 3 Havayolu, damar ve salgı bezlerinin regülasyonu Hava yollarının aferent lifleri İrritan reseptörler ve C lifleri, eksojen kimyasallara,

Detaylı

III-Hayatın Oluşturan Kimyasal Birimler

III-Hayatın Oluşturan Kimyasal Birimler III-Hayatın Oluşturan Kimyasal Birimler MBG 111 BİYOLOJİ I 3.1.Karbon:Biyolojik Moleküllerin İskeleti *Karbon bütün biyolojik moleküllerin omurgasıdır, çünkü dört kovalent bağ yapabilir ve uzun zincirler

Detaylı

Polipte Kanser. Dr.Cem Terzi. Dokuz Eylül Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Kolorektal Cerrahi Birimi

Polipte Kanser. Dr.Cem Terzi. Dokuz Eylül Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Kolorektal Cerrahi Birimi Polipte Kanser Dr.Cem Terzi Dokuz Eylül Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Kolorektal Cerrahi Birimi Polip ve polipoid karsinoma POLİP Epitelyal yüzeyden kaynaklanan çıkıntı HİSTOLOJİK POLİP TİPLERİ

Detaylı

BAĞ DOKUSU. Gevşek Bağ Dokusu Sıkı Bağ Dokusu (Düzenli, Düzensiz) Özelleşmiş Bağ Dokusu

BAĞ DOKUSU. Gevşek Bağ Dokusu Sıkı Bağ Dokusu (Düzenli, Düzensiz) Özelleşmiş Bağ Dokusu BAĞ DOKUSU BAĞ DOKUSU Gevşek Bağ Dokusu Sıkı Bağ Dokusu (Düzenli, Düzensiz) Özelleşmiş Bağ Dokusu Yağ Dokusu Kan Dokusu Müköz Bağ Dokusu Destek Bağ Dokusu Kıkırdak Dokusu (Hiyalin, Elastik, Fibröz) Kemik

Detaylı

BELKİDE BİYOLOJİNİN EN TEMEL KONUSU EN ZEVKLİ KONUSUNA BAŞLAYALIM ARKADAŞLAR!!!

BELKİDE BİYOLOJİNİN EN TEMEL KONUSU EN ZEVKLİ KONUSUNA BAŞLAYALIM ARKADAŞLAR!!! DERS : BİYOLOJİ KONU: HÜCRE BELKİDE BİYOLOJİNİN EN TEMEL KONUSU EN ZEVKLİ KONUSUNA BAŞLAYALIM ARKADAŞLAR!!! Canlıların canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimidir.( Virüsler hariç) Şekil: Bir hayvan

Detaylı

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar Prof.Dr.Mitat KOZ 1 İskelet Kasının Egzersize Yanıtı Kas kan akımındaki değişim Kas kuvveti ve dayanıklılığındaki

Detaylı

HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ. YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111

HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ. YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111 HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111 asli.memisoglu@deu.edu.tr KONULAR HAYVAN HÜCRESİ HAYVAN, BİTKİ, MANTAR, BAKTERİ HÜCRE FARKLARI HÜCRE ORGANELLERİ

Detaylı

ABSTRACT ANAHTAR SÖZCÜKLER / KEY WORDS

ABSTRACT ANAHTAR SÖZCÜKLER / KEY WORDS I ÖZ Bu çalışmada Kepez/AYDIN dan Haziran 2005 tarihinde toplanan 10 yetişkin L. stellio nun (5, 5 ) sindirim kanalının bir bölümünü oluşturan ince barsak ve kalın barsağının genel histolojik yapısı ortaya

Detaylı

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD Prof. Dr. Filiz Aydın

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD Prof. Dr. Filiz Aydın İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD Prof. Dr. Filiz Aydın Mitokondri, ökaryotik organizmanın farklı bir organeli Şekilleri küremsi veya uzun silindirik Çapları 0.5-1 μm uzunlukları 2-6 μm Sayıları

Detaylı

KOR EA EPİTEL İYİLEŞMESİ DE İ SA A E SÜTÜ Ü ETKİSİ

KOR EA EPİTEL İYİLEŞMESİ DE İ SA A E SÜTÜ Ü ETKİSİ BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖZ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI KOR EA EPİTEL İYİLEŞMESİ DE İ SA A E SÜTÜ Ü ETKİSİ UZMA LIK TEZİ Dr. Esra Hülya SUVERE DA IŞMA ÖĞRETİM ÜYESİ Doç. Dilek D. ALTI ÖRS A KARA

Detaylı

MEME KANSERİNDE GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ

MEME KANSERİNDE GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ MEME KANSERİNDE GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ Dr. Filiz Yenicesu Düzen Laboratuvarı Görüntüleme Birimi Meme Kanserinde Tanı Yöntemleri 1. Fizik muayene 2. Serolojik Testler 3. Görüntüleme 4. Biyopsi Patolojik

Detaylı

Cerrahi ve Lenfödem Riski. Prof. Dr. Semih GÖRGÜLÜ

Cerrahi ve Lenfödem Riski. Prof. Dr. Semih GÖRGÜLÜ Cerrahi ve Lenfödem Riski Prof. Dr. Semih GÖRGÜLÜ i. Lenfatik sistem - genel bilgiler ii. Lenfödem nedir? Sunum Planı iii. iv. İnsidans Tanısal yöntemler v. Risk faktörleri vi. Risk yönetimi vii. Beklentiler

Detaylı

Radyasyona Bağlı Hücre Zedelenmesi. Doç. Dr. Halil Kıyıcı 2015

Radyasyona Bağlı Hücre Zedelenmesi. Doç. Dr. Halil Kıyıcı 2015 Radyasyona Bağlı Hücre Zedelenmesi Doç. Dr. Halil Kıyıcı 2015 Radyasyon nedir? «Yüksek hızlı partiküller ya da dalgalar şeklinde yayılan enerji» Radyasyon kaynakları 1- Doğal kaynaklar 2- Yapay kaynaklar

Detaylı

PROSTAT BÜYÜMESİ VE KANSERİ

PROSTAT BÜYÜMESİ VE KANSERİ PROSTAT BÜYÜMESİ VE KANSERİ PROSTAT BÜYÜMESİ Prostat her erkekte doğumdan itibaren bulunan, idrar torbasının hemen altında yer alan bir organdır. Yaklaşık 20 gr ağırlığındadır ve idrar torbasındaki idrarı

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DERS NOTU FORMU

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DERS NOTU FORMU ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DERS NOTU FORMU DERSİN ADI: Enfeksiyöz ve Alerjik Konjonktivitler DERSİ VEREN ÖĞRETİM ÜYESİ: Prof. Dr. Nilüfer Yalçındağ DÖNEM: 5 DERSİN VERİLDİĞİ KLİNİK STAJ: Göz Hastalıkları

Detaylı

Slayt 1. Slayt 2. Slayt 3 YARA İYİLEŞMESİ YARA. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger. Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir.

Slayt 1. Slayt 2. Slayt 3 YARA İYİLEŞMESİ YARA. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger. Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Slayt 1 YARA İYİLEŞMESİ Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger Slayt 2 YARA Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Slayt 3 Akut Yara: Onarım süreci düzenli ve zamanında gelişir. Anatomik

Detaylı

HÜCRE MEMBRANINDAN MADDELERİN TAŞINMASI. Dr. Vedat Evren

HÜCRE MEMBRANINDAN MADDELERİN TAŞINMASI. Dr. Vedat Evren HÜCRE MEMBRANINDAN MADDELERİN TAŞINMASI Dr. Vedat Evren Vücuttaki Sıvı Kompartmanları Vücut sıvıları değişik kompartmanlarda dağılmış Vücuttaki Sıvı Kompartmanları Bu kompartmanlarda iyonlar ve diğer çözünmüş

Detaylı

Normal Doku: Erken ve geç etkilerin patogenezi Yeniden ışınlamada doku toleransı

Normal Doku: Erken ve geç etkilerin patogenezi Yeniden ışınlamada doku toleransı Normal Doku: Erken ve geç etkilerin patogenezi Yeniden ışınlamada doku toleransı Klinik Radyobiyoloji Kursu 19-20 Şubat 2010 Ankara Dr. Mine Genç minegenc@gmail.com Radyasyona bağlı doku reaksiyonlarını

Detaylı

Birincil IgA Nefropatisinde C4d Varlığının ve Yoğunluğunun Böbrek Hasarlanma Derecesi ve Sağkalımı ile Birlikteliği

Birincil IgA Nefropatisinde C4d Varlığının ve Yoğunluğunun Böbrek Hasarlanma Derecesi ve Sağkalımı ile Birlikteliği Birincil IgA Nefropatisinde C4d Varlığının ve Yoğunluğunun Böbrek Hasarlanma Derecesi ve Sağkalımı ile Birlikteliği 32. Ulusal Nefroloji, Hipertansiyon, Diyaliz ve Transplantasyon Kongresi Dr. Cihan Heybeli

Detaylı

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONLARI TİP I TİP II TİPII TİPIII TİPIV TİPIV TİPIV İmmün yanıt IgE IgG IgG IgG Th1 Th2 CTL Antijen Solübl antijen Hücre/

Detaylı

EKSTRASELÜLER MATRİKS

EKSTRASELÜLER MATRİKS EKSTRASELÜLER MATRİKS Doku organisazyonu: Hücrelerin bağlanması 1- Hücre-matriks bağlantıları: ekstraselüler matriks tarafından hücrelerin bir arada tutulması 2- Hücre-hücre bağlantılar: hücrelerin birbiriyle

Detaylı

Membranoproliferatif Glomerülonefriti Taklit Eden Trombotik Mikroanjiopatili Bir Olgu

Membranoproliferatif Glomerülonefriti Taklit Eden Trombotik Mikroanjiopatili Bir Olgu Membranoproliferatif Glomerülonefriti Taklit Eden Trombotik Mikroanjiopatili Bir Olgu Sevcan A. Bakkaloğlu, Yeşim Özdemir, İpek Işık Gönül, Figen Doğu, Fatih Özaltın, Sevgi Mir OLGU 9 yaş erkek İshal,

Detaylı

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu Travma ve cerrahiye ilk yanıt Total vücut enerji harcaması artar Üriner nitrojen atılımı azalır Hastanın ilk resüsitasyonundan sonra Artmış

Detaylı

Akciğer Karsinomlarının Histopatolojisi

Akciğer Karsinomlarının Histopatolojisi Akciğer Karsinomlarının Histopatolojisi Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Akciğer karsinomlarının gelişiminde preinvaziv epitelyal lezyonlar; Akciğer karsinomlarının gelişiminde

Detaylı

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Hastalıkların tedavisinde kat edilen yol, bulaşıcı hastalıklarla başarılı mücadele, yaşam koşullarında düzelme gibi

Detaylı

Göğüs Cerrahisi Alkın Yazıcıoğlu. Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi

Göğüs Cerrahisi Alkın Yazıcıoğlu. Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Mediastenin Nadir Görülen Tümörleri Tüm mediastinal kitlelerin %10 dan azını meydana getiren bu lezyonlar mezenkimal veya epitelyal kökenli tümörlerden oluşmaktadır. Journal of linical and nalytical Medicine

Detaylı

DOĞU KARADENĠZ BÖLGESĠNDE HEYELAN

DOĞU KARADENĠZ BÖLGESĠNDE HEYELAN DOĞU KARADENĠZ BÖLGESĠNDE HEYELAN Heyelan ya da toprak kayması, zemini kaya veya yapay dolgu malzemesinden oluşan bir yamacın yerçekimi, eğim, su ve benzeri diğer kuvvetlerin etkisiyle aşağı ve dışa doğru

Detaylı

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün; Epilepsi bir kişinin tekrar tekrar epileptik nöbetler geçirmesi ile niteli bir klinik durum yada sendromdur. Epileptik nöbet beyinde zaman zaman ortaya çıkan anormal elektriksel boşalımların sonucu olarak

Detaylı

Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem. Prof.Dr.Mitat KOZ

Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem. Prof.Dr.Mitat KOZ Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem Prof.Dr.Mitat KOZ Mikrodolaşım? Besin maddelerinin dokulara taşınması ve hücresel atıkların uzaklaştırılması. Küçük arteriyoller her bir doku

Detaylı

SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi vücutta, kas kontraksiyonlarını, hızlı değişen viseral olayları ve bazı endokrin bezlerin sekresyon hızlarını kontrol eder

SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi vücutta, kas kontraksiyonlarını, hızlı değişen viseral olayları ve bazı endokrin bezlerin sekresyon hızlarını kontrol eder SİNİR SİSTEMİ SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi vücutta, kas kontraksiyonlarını, hızlı değişen viseral olayları ve bazı endokrin bezlerin sekresyon hızlarını kontrol eder. Çeşitli duyu organlarından milyonlarca

Detaylı

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI D.P.Ü. KÜTAHYA EVLİYA ÇELEBİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR PROF. DR. AHMET HAKAN VURAL OP. DR. GÜLEN SEZER ALPTEKİN ERKUL OP. DR. SİNAN ERKUL

Detaylı

Hücre Zedelenmesi. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin

Hücre Zedelenmesi. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin Hücre Zedelenmesi Dr. Yasemin Sezgin yasemin sezgin Hastalık bilimi anlamına gelen patoloji hastalıkların altında yatan hücre, doku ve organlarda meydana gelen yapısal ve fonksiyonel değişiklikleri inceler

Detaylı