UZUN ONSEKİZİNCİ YÜZYIL İNGİLTERESİ VE YAZARAK VAR OLAN KADINLAR Doç.Dr. N. Sibel GÜZEL Celal Bayar Üniversitesi Yayınları Yayın No: 0009 2013
Celal Bayar Üniversitesi Yönetim Kurulu'nun 2013/09 sayılı ve XXIX no'lu kararı ile basılmıştır. UZUN ONSEKİZİNCİ YÜZYIL İNGİLTERESİ VE YAZARAK VAR OLAN KADINLAR Doç.Dr. N. Sibel GÜZEL Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü Kapak Tasarım: Beril YILDIRIM Baskı - Cilt : Celal Bayar Üniversitesi Rektörlük Matbaası -MANİSA 1. Baskı - 2013 ISBN: 978-975-8628-34-6 Bu kitabın Türkçe yayın hakları kitabın hukuki yayımcısına ait olup her hakkı saklıdır. Hiçbir bölümü ve paragrafı kısmen veya tamamen ya da özet halinde, fotokopi, faksimile veya başka herhangi bir biçimde çoğaltılamaz, dağıtılamaz yeniden elde edilmek üzere saklanamaz. Normal ölçüyü aşan iktibaslar yapılamaz ancak normal ve kanuni iktibaslarda kaynak gösterilmesi zorunludur.
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... iii BİRİNCİ BÖLÜM SOSYAL, KÜLTÜREL VE POLİTİK YAŞAMI İLE UZUN ON SEKİZİNCİ YÜZYIL 1.1..On Sekizinci Yüzyılın Farklı Bakış Açılarıyla Tanımı... 1 1.2. On Sekizinci Yüzyıl İngilteresi nin Politik Yapısı... 3 1.3. On Sekizinci Yüzyıl İngilteresi ve Sosyal Ortam... 5 1.4. Yüzyılın Kayda Değer Keşif ve Buluşları...10 1.5. Yüzyıla Damgasını Vuran Düşünceler...13 1.6. On Sekizinci Yüzyıl ve Yazılı Medya...23 1.7. On Sekizinci Yüzyılın Kadını ve Erkeği...29 1.8. On Sekizinci Yüzyıl Toplumunun Kabul Görmeyen Kadın ve Erkek Rolleri...33 İKİNCİ BÖLÜM UZUN ON SEKİZİNCİ YÜZYIL İNGİLTERESİ NDE EDEBİYAT 2.1. On Sekizinci Yüzyıl Şiiri, İşlevi ve Geçirdiği Değişimler...36 2.2. On Sekizinci Yüzyılda Tiyatrolar ve Oyun Yazımı...41 2.3. On Sekizinci Yüzyıl ve Roman Yazımı...47 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM UZUN ON SEKİZİNCİ YÜZYIL İNGİLTERESİ NDE KADIN YAZARLAR 3.1. Dönemin Belli Başlı Kadın Şairleri...57 3.2. On Sekizinci Yüzyıl Tiyatrolarında Kadın Oyuncu ve Oyun Yazarları...71 3.3. Düzyazı ve Yüzyılın Belli Başlı Kadın Yazar ve Romancıları...79 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM DÖNEMİ YANSITAN ÜÇ KADIN: MARGARET CAVENDISH, CHARLOTTE LENNOX VE ANNA LAETITIA BARBAULD 4.1. Margaret Cavendish(1623-1673)...95 4.2. Charlotte Lennox (1730?- 1804)...112 4.3. Anna Laetitia Barbauld (1743-1825)...134 i
SONSÖZ... 148 Kaynaklar... 150 Gazete, Dergi ve Sözlükler:... 161 ii
ÖNSÖZ Robert Darnton tarihçilerin ölülerle konuşmaktan zevk aldıklarını söyledikten sonra Eğer kaybettiğimiz dünyalarla tüm bağımızı koparırsak iki boyutlu, bugün ile sınırlı bir evrende yaşamaya mahkûm oluruz, bu da yaşantımızı sığlaştırmaktır, der (v). On sekizinci yüzyıl İngilteresi ni en doğru resmi ile sınıfa getirebilmek, en uygun metinlerle öğrencilere sunmak yüksek öğretim kurumlarında çalışan bizlerin görevi. Ama en başta akılda tutulması gereken şudur ki tek bir on sekizinci yüzyıl değil birçok on sekizinci yüzyıllardan bahsedebiliriz. Kuşkusuz, her dönem belki de farkında olmadan geçmişten beklentilerini öne çıkarır ve kendi geçmişini yaratır. Araştırmacılar da öyle. Asıl sorun ancak bir araştırmacı kendi yarattığı geçmişi harita çizer gibi sınırlayıp şekillendirdiğinde ortaya çıkar. Sonuçta bu sınırları belirlenmiş harita bir başka araştırmacının sınırları belirlenmiş haritasına benzemeyecek ve hangisinin daha doğru olduğu konusu ortaya çıkacaktır. On sekizinci yüzyıl İngiliz edebiyatını Yeni Eleştiri döneminin dört ayrı araştırmacısı, benimsedikleri kuramın getirdiği özgüvenle 1950-60 lı yıllarda oluşturmaya giriştiklerinde de böyle olmuştur. R.S.Crane, W.K.Wimsatt, Earl Wasserman, Reuben Brower hem Yeni Eleştiri kuramını birbirlerinden farklı yorumlamışlar hem de on sekizinci yüzyıl kanonunu birbirlerinden çok farklı oluşturmuşlardır. Bugün için farkları öncelikle Whig (Liberal) ya da Tory (Geleneksel) görüşte olmalarına bağlanmaktadır (Lipling 25). Clement Hawes, The British Eighteenth Century and Global Critique isimli çalışmasında günümüzün ırkçılık, ulusçuluk, sömürgecilik kavramları ışığında on sekizinci yüzyılı tekrar değerlendirmeye girişmemiz gerektiğini vurgular. Ancak, Hawes da örneklerinde çok sınırlı bir çalışma sunar. Jonathan Swift ve Samuel Johnson dışındaki yazarları hesaba katmaz. Adı geçen beş yazarın hiçbirini bir feminist ya da bir sömürge sonrası bakışıyla okuduğumuzda başarılı bulmamız mümkün değildir. Çünkü oluşturdukları kanonlar içinde ne kadınsı seslere ne de proleter yazarlara yer vermişlerdir. Sonuçta, her iii
araştırmacının geçmişe biraz ön yargılı baktığını, her yapılan araştırmanın da on sekizinci yüzyılı biraz değişik yorumladığını kabul etmek gerekecektir. Bizler ise on sekizinci yüzyılı en çok ilerleme, gelişme fikirlerini öne çıkarmasıyla biliyoruz. Barbarlığın uygarlıkla alt edilmesi, batılın aydınlanmayla yok edilmesi, insanlığın yararına olan kurumların oluşturulması gibi sonuçta bu ileriye bakan, iyimserlikle bakan tarihin liberal kanadının görüşü on sekizinci yüzyıl dönemine Aydınlanma Dönemi denmesini kabule yol açtı ve kazanan taraf oldu. Oysa dönem içinde pek çok değerli sayılan yazarın modern düşüncelere karşı eski değerlerin yanında saf tutarak mücadele ettiklerini ve aydınlanmaya karşı çıktıklarını da okuyoruz ama sonunda onların da tarihsel gelişimin ister istemez etkisinde kaldıklarını ve kendilerini değişime zorladıklarını da biliyoruz. Bu dönemi tanımlarken Isaac Newton nasıl fen bilimlerinde çığır açmışsa John Locke da insan topluluğunun yasalarını oluşturmada çığır açmıştır ve bunlar da doğa bilimlerine paralel yeni buluşlar ve tanımlamalarla sürüp gidecektir görüşü benimsenmiştir. Toplumun geliştirilmesine olan gereksinimin farkında olmak sıradan insanlar arasında da yaygındır. Bunun en güzel örneği romanların tür olarak öne çıkmasında görülebilir. Roman, İngilizcesi the novel, new (yeni) kökünden gelir ve news (haber) getirmesiyle açıklanabilir. Bu yüzyılın okuyucusu başka hayatları anlatırken, okuyucunun onların deneyimlerinden yararlanmasını sağlayan, kendisine haberi, yeniliği getiren, yaşamında yol gösteren roman türüne fazlasıyla ilgi göstermiştir. Yüzyıl içinde, özellikle 1780 sonrası basılan ve okunması çeşitli yollarla yaygınlaştırılan roman sayısının fazlalığı nedeniyle bunu kesinlikle söylemek mümkündür. Özgürlük, insan hakları, sorgulama ve inanç özgürlükleri, halk iradesiyle yönetilmek, yasalar önünde eşitlik, otoriteden çok deneyimlerimize ve aklımıza dayanan muhakemeler yapmak, yasalar önünde eşit olmak on sekizinci yüzyılda hep canlı tutulan idealler olmuşlardır. On sekizinci yüzyıl bu idealleri yaşatabilmiş midir? 1876 yılında Leslie Stephen tarafından yazılan History of English Thought in the Eighteenth Century (On sekizinci Yüzyılda İngiliz Düşünce Tarihi) isimli kitap bu soruları soruyor ve aldığı cevaplarda bu yüzyılın çoğunlukla savunduğu ideallerle uyumlu olmadığı sonucuna varıyor. Stephen bu durumda kendisini anne babası söz verdiği ilkelere uymayan bir çocuk gibi hissettiğini söylüyor. Günümüz yazarlarından Lawrence Lipling de, Avrupa nın en iyi düşünen kafaları sorunlara kalıcı çözümler önerseler de İngilizlerin maddeciliği ve sağduyu yoksunluğu nedeniyle, yüzyıl içinde pek çok toplum yararına düşüncenin uygulamaya konamadığından yakınıyor (18). iv
Aslına bakılırsa günümüzdeki pek çok sorun bu yüzyılda ilk kez ortaya dökülmüş ve çözümler tartışılırken toplumun tepkileri kaydedilmiştir. On sekizinci yüzyıl kuşağı tüketim alışkanlıklarından hayvan haklarına gösterdiği tepkilere kadar neredeyse bir laboratuar ortamında irdelenmiştir. On sekizinci yüzyılı inceleyen akademisyen, sömürgeciliği haklı gösteren metinleri de bulur, cinsler ayrımında katı davranılmasının nedenlerini de; yazarların hayatlarını nasıl kazandıklarını da öğrenir, yaşlıya nasıl davranılması gerektiğini de, suçluya nasıl adalet getirileceğini de. Bu yüzyıl cevapları o denli net ortaya koymuştur ki yirminci yüzyılın bu geçmiş değerlerle hala da kuşatılmış olmasına şaşmamak gerekir. Ancak bulunan cevaplar net olsa da, uygulama tutarsızlıklarla doludur. Onun içindir ki, bugünün okuyucusu Dryden politikaları, Richardson romanları, Burke nin Paine ile olan tartışma metinlerini okurken bazı konuların uygulamada hiç de değişmediğine tanık olmaktadır. Günümüz on sekizinci yüzyıl araştırmalarının en önemli özelliği bugünün okuyucusunun antolojilerde yer alan ana metinlere değil de zamanında basılmaya bile değer bulunmamış ya da çok sert eleştiriler almış ama şimdilerde okumaya değer bulduğu hatta eksiksiz bir on sekizinci yüzyıl resmine ulaşabilmek için öne çıkardığı metinlere de yönelmesidir. Böyle bir çalışmaya örnek Amerikalı akademisyen Landry nin Londra alt tabaka kadın yazarlarının şiirlerini ortaya çıkarmasıyla yapılmıştır. The Muses of Resistance: Laboring-Class Women s Poetry in Britain,1739-1796 (Direnişçi Periler: İngiltere nin İşçi Sınıfı Kadınlarının Şiirleri, 1739-1796) basıldıktan ve Landry nin deyimiyle bu kadınlara tüketim ekonomisi içinde Pazar değeri tanındıktan sonra günümüz okuyucusunun on sekizinci yüzyıla bakışının aynı kaldığı düşünülemez. Bu kadınların hayatlarında ne aristokrat büyükannelerine duydukları hayranlık vardı ne de yazdıklarıyla o dönemin küçük burjuva entelektüelleri arasına karışma hırsı. Ancak yazmaktan ve gelecek kuşaklara belli sorunları iletmekten, bir gün olur okunuruz düşüncesiyle, vazgeçmediler. Kısaca söylemek gerekirse on sekizinci yüzyıllar yazılmayı sürdürüyor. Bu çalışma da yapılanlardan sadece bir tanesidir. Çalışmada, birinci bölümü oluşturan sosyal, kültürel ve politik yaşamı ile Uzun On sekizinci Yüzyılı sunabilmek hiç de kolay olmadı. Öncelikle, tanıtılan dönemin uzun terimiyle verilmesi, son yirmi yılda yazılan on sekizinci yüzyıl çalışmalarının ortak önceliğidir. Dönemi, on yedinci yüzyılın son yıllarını da kapsayacak şekilde, 1688 Muhteşem Devrimi ile başlatmak önemlidir. Çünkü İngiltere, tarihinde yaşamadığı kadar özgürlüğü 1688 sonrası elde eder. İlk kez kralın yetkilerine koşut oluşturabilecek bir parlamentonun sürdürülebilmesi ve siyasi partilerin hakları, soylu sınıf tarafından v
onaylanır. Kurulan iki partinin pek çok toplumsal sorunu tartışmaya açmasıyla, kamuoyu görüşleri şekillenecektir. Dönemin 1832 yılına kadar uzatılması ise, duygusallık, kadın ve çevre sorunlarına hassasiyet, bireysel düşünce gibi kavramlar on sekizinci yüzyıl içinde oluşmaya başlasa da, 1832 yılından başlayarak romantizm başlığı altında betimlenir olacaktır. Bir başka deyişle yeni bir adlandırmaya bu tarihten sonra geçilecektir. Sosyal, Kültürel ve Politik Yaşam başlığı altında ele alınan dönemin keşif ve buluşları, yazılı medyanın konumu, kadın ve erkekte rol modeller gibi alt başlıklar, edebi metinleri değerlendirmede okuyucuya yardımcı olacağı düşünülen kültürel ya da alt kültürel zeminlerdir. Günümüz kültürel materyalist kuramcıları Jonathan Dollimore ve Alan Sinfield in edebi metinleri daha iyi anlamak adına, yan metin olarak çok daha fazla ayrıntı incelemeyi önerdiklerini hatırlarsak, bu bölümün hayli alçakgönüllü bir derleme olduğu düşünülebilir. İkinci bölüm, uzun on sekizinci yüzyıl içinde edebi türlerin genelde toplum içinde nasıl kabul gördüğüne ayrılmıştır. Bu bölümde üç ana tür, şiir, oyun yazarlığı ve roman alt başlıklarında toplanıyor olsa da, dönemin türlerinin günümüz türlerinden farkı vurgulanmıştır. On sekizinci yüzyıl şiiri günümüz konularıyla kıyaslanamayacak çeşitlilik sunmaktadır. Çalışma koşullarını anlatırken Stephen Duck ın tarımda yaşananlardan şikâyeti, Mary Collier ın ona ev işlerini kadın gözüyle anlatarak karşılık vermesi, adeta meydan okuması çok keyifli örneklerdir. Grainger, görünüşte kolonilerde yetiştirilen şeker kamışını betimler ancak, bir taraftan da kölelik kurumunu sorgular. John Philips elma ağaçlarının güzelliğini, ürünün şaraba dönüştürülmesini konu etmektedir ancak çok ayrıntılı betimlemeleri günümüzde elma türleri ve şarap yapımı konusunda tarımda rehber kitap olarak basılmaktadır. Alaycı destanlar ve Alexander Pope döneme ait çok bilinen konular olduğu için, bu bölümde özellikle az bilinen ve kanon içinde yer almayan şiirler seçilmiş ve tarafımdan çevirileri yapılarak okuyucuya sunulmuştur. Tiyatroya gidebilen kişi sayısının yüzyıl içinde gösterdiği büyük artış, Londra dışında yerleşimlerde de tiyatroların açılmış olması, İrlanda tiyatrosunun kendi kimliğini oluşturmaya başlaması, bu yüzyılın dikkat çeken gelişmeleridir. Kadınlar, 1688 sonrası kralın tanıdığı özgürlükle sahneye çıkabilmiş ancak, hemen arkasından sahnede sanatçıya gösterilmesi gereken hürmet, tartışmaların odağına yerleşmiştir. Parası olan izleyicinin sahne arkasına müdahil olabildiği durumlar önlenmeye çalışıldığında tepkiyle karşılanmış ve Dublin de Kelly isyanlarını başlatmıştır. Toplumda yaratılan vi
huzursuzluk, ancak ortak sağduyu ile önlenmiş ve dönemin izleyicisi bir bakıma sanata ve sanatçıya saygı konusunda sınavdan geçmiştir. Tiyatro sahnelerinin yapısındaki değişiklikler, konu seçiminde oyun yazarlarına yapılan müdahaleler bu bölümün diğer alt başlıklarını oluşturmaktadır. Dönemde yazılan romanlar, günümüzde tür olarak sınırları belirlenen romanlardan farklıdır. Bu bölümde, günümüz eleştirmenlerince roman olarak kabul görse bile, döneminde kendisi için bu terimi kullanmaktan sakınan örneklerle; kendisini roman olarak betimleyen ancak, bizim romans, tarihçe, biyografi diye değerlendirebileceğimiz örneklere yer verilmiştir. Dönemin veba salgını, İngiltere nin yeni koloniler elde etme serüveni ve kadının toplumda değişen konumuna yazılan metinlerde nasıl yer verildiğinin cevabıda, bu bölümde seçilen roman örnekleri içinde aranmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümü, dönemin öne çıkan kadın yazarlarını yazdıkları türlere göre tanıtmayı hedeflemiştir. Her ne kadar yazan kadınlar tek bir tür ile yetinmeyip, diğer türleri denemişlerse de, yazarın en tanındığı ya da hayatını kazanabildiği tür esas alınmıştır. Kadın şairler üç gurupta değerlendirilmiş, 1688 devrimi sonrası kendisini kraliçelerinin gölgesinde güvencede hissedenler ilk gurubu oluşturmuştur. İkinci gurup kadın şairler sadece saray çevresinden değil, hemen her kesimden gelenlerdir. Doğal olarak, konularında sosyal sorunlara ağırlık vermiş, yaşadıkları sıkıntıları, anneliğin ve ev sorumluluğunun zorluklarını dizelere dökmüşlerdir. Üçüncü gurupta ele alınan isimler daha eğitimli, daha bilinçli şairlerdir. Felsefe ve doğa bilimleriyle ilgilenmiş, şiir kitaplarını yayımlatarak para ve saygınlık kazanabilmişlerdir. Kadın oyun yazarları, Aphra Behn ve sonrası kuşak olarak iki bölümde incelenebilir. Behn, söz ustalığı ve konularında cesaretiyle önceleri sevilmiş, ancak, toplumda orta sınıfın söz sahibi olması ve saray çevresi değerlerinin terk edilmesi sonucu, özellikle çağdaşı erkek yazarlar tarafından acımasızca eleştirilmiştir. Toplum, 1730 lu yıllara geldiğinde söylemlerde denge ve mantık aramaktadır. Sonuçta, Katherine Philips, Delarivier Manley, Mary Pix, Elizabeth Inchbald gibi oyun yazarları restorasyon tiyatrosu geleneğini terk ederek, topluma doğru mesaj verebilecekleri örneklere yönelmişlerdir. Nesir yazan kadınlar bölümünde, astrolojik takvim hazırlayan da dini kitaplar yazanlar da vardır. Kurmaca metin türü için, yüzyıl içinde kadın yazarların cesaretlendirilmiş olduğu söylenemez. Ancak, dönem sonuna doğru üretilen ve vii
yayımlanan kurmaca metin sayısının, diğer tüm türlerin önüne geçtiğini gözlemleriz. Öğretici unsurlara ağırlık veren, kadını alçak gönüllü ve zayıf gösteren metinler çoğunluktadır. Mary Wollstonecraft ın söylemi dönemin yazılan kurmaca metinlerine tek karşıt ses olarak yükselir ve kadınları güçlü, bilgili olmaya, aşırı duygusallıktan uzak durmaya davet eder. Çalışmanın son bölümü, sözü edilen pek çok kadın yazar içinden üç tanesini seçerek tanıtmayı hedeflemiştir. Bu seçimde hem yazarların yaşadıkları dönem, hem içinde geliştikleri ortam hem de yazdıkları türler etken olmuştur. İlk örnek Margaret Cavendish, uzun on sekizinci yüzyıl döneminin hemen başında yazmıştır. Soylu, çevresinde ve kendisinden hayli büyük bir dükle yaptığı evliliğinde dönemin değerlerine göre kadın yaşantısında hiç eksiği yoktur. Oysa Cavendish, hep daha fazla bilgiye ulaşmak, hep daha fazla yazarak var olmak çabasında olmuştur. Bilim kurgu türünde yazdığı ve çalışmaya örnek alınan Blazing World (Parıldayan Dünya) dışında pek çok tiyatro oyunu yazmış, Sociable Letters (Dostça Mektuplar) derlemesiyle bizi on sekizinci yüzyılın başında yaşamış soylu kadınların iç dünyasına davet etmiştir. Döneminde hırsı ve şöhret merakı nedeniyle eleştirilen ve fazla sevilmeyen Cavendish, bazen hayallerimizi ateşleyen, bazen güldürüp düşündüren metinleriyle para kazanmayı hedeflemeden de var olabilen kadın yazar örneğidir. Charlotte Lennox, uzun on sekizinci yüzyılın tam ortasından bir örnektir. Kuzey Afrika da doğması ve ailesiyle Amerika kıtasında geçirdiği yıllar onu farklı bir konuma yerleştirir. Lennox, çağdaşı kadınlara göre hayatta daha deneyimlidir. Yaptığı evlilik onu tam bir orta sınıf kadını yapmıştır. Yaşadığı koşullardan hoşnut olmaması, doğal yetenekleri ve iyi eğitimi edebiyat dünyası içinde olması konusunda kendisini adeta zorlar. Çevirileri ve roman yazımı yanı sıra eleştirmenliği de denemiştir. Shakespeare Illustrated, Shakespeare in hangi klasik eserlerden yararlanarak eser ürettiğini ispatlamaya girişen bir tezdir. Female Quixote romanı, Cervantes in Don Kişotçuluk kavramını tartışmaya açmıştır. Yazdığı pek çok romanı halen editörlerce düzenlenip gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen Lennox, on sekizinci yüzyıl toplumunun kadın yazarlara ne denli acımasız olabildiğinin de tanığıdır. Son kadın yazar, Anna Laetitia Barbauld, dönemin sonundan seçilmiştir. İyi ve özenli bir eğitim olanağına kavuşmuş, isteği doğrultusunda gençlere eğitmenlik yapmış, oldukça ileri yaşa kadar evlenmemeyi seçmiştir. Çoğunlukla şiirleriyle tanınmıştır. Alaycı destan türünü kadın yaşamına uyarlaması, bu konuda kendisini Alexander Pope ile yarışabilecek güçte hissetmesi onun en dikkat çeken özelliğidir. viii
Politik konulara duyarsız kalamamış, gereğinde şiirleriyle iktidarı eleştirebilmiştir. Çocuk eğitimine katkıda bulunmak için yayımlattığı ve sahibi bulunduğu eğitim kurumunda da okutulan çocuk kitapları, günümüz eğitimcilerinin de dikkatini çekmektedir. Barbauld, bu çalışmada seçilen diğer kadın yazarlara göre yaşamı süresince maddi ve manevi olarak en başarılı olandır. Roman antolojisi oluşturması için yayımcısı tarafından seçilmiş ve dönemin erkekler tarafından hazırlanan antolojileriyle kıyaslandığında kadın yazarlara daha fazla yer ayıran British Novelists serisini günümüz okuyucusuna kazandırmıştır. Barbauld, romantik dönem İngiliz edebiyatına geçiş sancılarını da yaşayan on sekizinci yüzyıl neo-klasik dönem yazarları kuşağında yer alır. ix