Üç Aylık Dergi Yıl 9, Sayı 34, Bahar 2004. İçindekiler



Benzer belgeler
Muhafazakâr Siyasetin Temelleri

Muhafazakârlık: Ana Temalar *

Muhafazakâr Düşüncede Toplum *

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

İçindekiler. 3-4 Takdim Muhafazakarlık: Ana Temalar. Doğu Bahçelerinde Batılı Bir Balaşın Huzur(suzluk)u: 59-66

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

İ Ç İ N D E K İ L E R

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Çağdaş Siyaset Kuramları (KAM 401) Ders Detayları

4 -Ortak normlar paylasan ve ortak amaçlar doğrultusunda birbirleriyle iletişim içinde büyüyen bireyler topluluğu? Cevap: Grup

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ

Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

İÇİNDEKİLER. Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

PROF. DR. TANEL DEMİREL

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir?

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Lisans Programı

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

Yakın Çağ da Hukuk. Jeremy Bentham bu dönemde doğal hukuk için "hayal gücünün ürünü" tanımını yapmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi

İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal

Temel Kavramlar Bilgi :

PROF. DR. TANEL DEMİREL ÖZGEÇMİŞ

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı)

Prof. Dr. Münevver ÇETİN

SWOT Analizi. Umut Al BBY 401, 31 Aralık 2013

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

DERS PROFİLİ. POLS 338 Bahar

Yaşam Boyu Sosyalleşme

BĠLĠŞSEL GELĠŞĠM. Jean Piaget ve Jerome Bruner. Dr. Halise Kader ZENGĠN

SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ

Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

AYIRAN SINIRLAR OLMADAN AVRUPA İÇİN PAYLAŞILAN TARİHLER

SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ (TAR222U)

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK SİYASİ TARİHİ I TST

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

DERS PROFİLİ. Asker-Sivil İlişkileri POLS 436 Bahar Yrd. Doç. Dr. Özlem Kayhan Pusane

A Framework for an Emancipatory Social Science

DERS PROFİLİ. Amerikan Siyaseti POLS 233 Güz Yrd. Doç. Dr. Ödül Celep

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Çağdaş Siyasal Düşünceler PSIR

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

İÇİNDEKİLER GİRİŞ ANAYASA HUKUKU HAKKINDA GENEL BİLGİLER BİRİNCİ BÖLÜM DEVLET

Bölüm 6 DEVLET KAVRAMI I. Devlet Terimi

İnsan-Merkezli Hizmet Tasarımı. 21. yüzyılda mükemmel hizmet deneyimleri yaratmak

DERS PROFİLİ. Türk Siyasi Hayatı POLS 401 Güz Yrd. Doç. Dr. Ödül Celep

KAYNAK: Birol, K. Bülent "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ

Editörler Prof.Dr. Mimar Türkkahraman & Yrd.Doç.Dr.Esra Köten SİYASET SOSYOLOJİSİ

İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

Economic Policy. Opening Lecture

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

DERS PROFİLİ. POLS 433 Güz Mehmet Turan Çağlar

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ

ÖZEL SEYMEN EĞİTİM KURUMLARI EĞİTİM ÖĞRETİM YILI REHBERLİK BÜLTENİ MESLEK SEÇİMİNİN ÖNEMİ

TÜRK HUKUK DÜZENİNİN YÜRÜRLÜK KAYNAKLARI (1) Dr. Öğr. Üyesi Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

İçindekiler. Değişim. Toplumsal Değişim. Değişim Eğitim ilişkisi. Çok kültürlülük. Çok kültürlü eğitim. Çok kültürlü eğitim ilkeleri

İnsanların tek başına yeteneği, gücü, zamanı ve çabası kendi istek ve ihtiyaçlarını karşılama konusunda yetersiz kalmaktadır.

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi

Cuma İzmir Basın Gündemi. Edebiyattan sinemaya, sinemadan sosyolojiye Türkiye de sosyal bilimler

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

ÖZGEÇMİŞ. Selçuk Üniversitesi, Karaman İİBF, Kamu Yönetimi Bölümü. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, İİBF, Kamu Yönetimi Bölümü

Tüketici Satın Alma Davranışı Tüketici Davranışı Modeli

DBY Ajans. This book has been supported by the Office of Scientific Research Projects of Istanbul Medeniyet University Istanbul, Turkey - March 2014.

ÇATIŞMAYI DÖNÜŞTÜRME SAFHASINDA REHABİLİTASYON SÜRECİ: KUZEY İRLANDA ÖRNEĞİ

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI

DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER

Transkript:

liberal Üç Aylık Dergi Yıl 9, Sayı 34, Bahar 2004 İçindekiler 3-4 Takdim Mustafa Erdoğan 5-10 Muhafazakârlık: Ana Temalar Bekir Berat Özipek 11-14 Muhafazakâr Siyasetin Temelleri Ömer Çaha 15-24 Muhafazakâr Düşüncede Toplum Murat Yılmaz 25-32 M. Çağatay Okutan 33-40 Ahmet Yıldız 41-48 Türk Muhafazakârlığının Kültürel ve Siyasî İmkân ve Sınırlılıkları Müfrit Dinciler ile Müfrit Devrimciler in Orta Yolu: Türk Muhafazakârlığında 1950 ler AK Parti nin Yeni Muhafazakâr Demokratlığı : Türkiye Siyasetinde Adlandırma Problemi H. Emrah Beriş 49-58 Kemalist Devrimden Muhafazakâr Kemalizme Bahadır Türk 59-66 Doğu Bahçelerinde Batılı Bir Bakışın Huzur(suzluk)u: A. H. Tanpınar ve Türk Muhafazakârlığı Tanel Demirel 67-72 Türkiye de Merkez Sağ ve Muhafazakârlık F. A. von Hayek 73-84 Neden Muhafazakâr Değilim? Sam Roggeven 85-90 Neden Liberal Değilim? Owen Harries 91-100 Muhafazakârlığın Anlamı Ömer Çaha 101-116 Selcen Kök 117-120 Muhafazakârlık İlyas Söğütlü 121-128 Taha Akyol ile Muhafazakârlık ve Muhafazakâr Olmak Üzerine Darülfünundan Üniversiteye: Cumhuriyet Türkiyesi nde İlk Üniversite Reformu (1933) Bilal Sambur 129-140 Şiddet Dindarlığımızın Doğal Bir Boyutu mudur? Mehmet Özden 141-154 Atatürk Döneminde Kemalist Metinler Şehabettin Yalçın 155-162 İnsan Haklarına Deontolojik Bir Bakış Erol Kuyurtar 163-174 Haklar İnan Keser 175-186 Kazım Seyhan Bedri Eryılmaz Polat Tuncer Birol Akgün 187-214 115-231 233-244 İnanç Bakımından Ötekileştirme Araçları Olarak Kitap Kapakları Gelişmiş Ülkeler ve Türkiye Uygulamasında Suç Önleme Stratejileri İttihatçı Cavid Bey 28 Mart Yerel Seçimleri ve Türkiye de Siyasetin Geleceği 1

liberal Üç Aylık Dergi Yıl 9, Sayı 34, Bahar 2004 Sahibi Publisher Liberte A. Ş. adına Özlem Çağlar Yazı İşleri Müdürü General Director Halûk Kürşad Kopuzlu Editör Editor Atilla Yayla Yardımcı Editörler Assistant Editors İhsan Dağı / Bekir Berat Özipek Yayın Kurulu Editorial Board Bahadır Akın, Sait Akman, Zühtü Arslan, Kürşat Aydoğan, Yavuz Atar, Ömer Çaha, Fuat Erdal, İrfan Erdoğan, Mustafa Erdoğan, Eser Karakaş, Lütfullah Karaman, Levent Korkut, Fuat Oğuz, Hüseyin Özgür, Ahmet Fazıl Özsoylu, Bekir Parlak, Reyhan Sunay, Metin Toprak, Mehmet Turhan, Murat Yılmaz, Nuri Yurdusev, Melih Yürüşen Uluslararası Danışma Kurulu Advisory Board Imad-Ad-Dean Ahmad, Asaf Savaş Akat, Ahmet Aslan, Cüneyt Ülsever, Mehmet Aydın, Norman P. Barry, Gary Becker, Hardy Bouillon, James Buchanan, Kâzım Berzeg, Norman Stone, Victoria Curzon-Price, Richard Epstein, Antony Flew, Ronald Hamowy, R. Max Hartwell, Ali Karaosmanoğlu, Chandran Kukathas, Leonard Liggio, Angelo Petroni, Ralph Raico, Suri Ratnapala, Charles K. Rowley, Pascal Salin Adres G.M.K. Bulvarı 108/16 Maltepe 06570 Ankara Türkiye Tel: (312) 230 87 03-230 37 19 Faks: (312) 230 80 03 www.liberal.org.tr e-mail: editor@liberte.com.tr Abonelik ABONET Tel: (212) 222 72 06-210 0110 Faks:(212)222 27 10 e-mail: abonet@abonet.net www.abonet.net Baskı Aydan Ofset www.aydan-ltd.com.tr Liberal Düşünce, hakemli bir dergidir. 2

Takdim, Liberal Düşünce nin elinizdeki sayısının ağırlıklı konusu muhafazakârlık. Muhafazakârlığın Türkiye de yeterince bilinmeyen bir yaklaşım olduğunu söylemeye gerek var mı, bilmem. Bunun bir sonucu, belki de bir sebebi, kendini muhafazakâr olarak etiketlendiren kimselerin çok az olması. Son zamanlarda durum değişiyor gibi görünmekle beraber, muhafazakârlığın sosyalizm, liberalizm, İslâmizm gibi güçlü kökleri bulunan ve memleketimizin kültür, fikir ve siyaset hayatını ciddî şekilde etkileyen bir yaklaşım, bir bakış açısı, bir tavır veya bir ideoloji hâline gelip gelemeyeceği henüz meçhul. Mevcut iktidar partisinin kendisini muhafazakâr demokrat ve benimsediği fikrî/ideolojik çizgiyi muhafazakâr demokrasi olarak adlandırmasının muhafazakârlığa duyulan ilgiyi artıracağı kesin. Nitekim, AK Parti nin bu yılın 10-11 Ocak ında İstanbul da düzenlediği ve Liberal Düşünce Topluluğu nun entellektüel organizasyonuna katkıda bulunduğu Uluslararası Muhafazakârlık ve Demokrasi sempozyumu hem bu canlanmanın bir neticesi oldu hem de canlanmayı teşvik etti. Bunun meyvelerinin bir kısmını Dergimizin bu sayısında bulacaksınız. Mustafa Erdoğan, Bekir Berat Özipek, Ömer Çaha, Murat Yılmaz ve Tanel Demirel in söz konusu sempozyumda sundukları tebliğleri bu sayımızda okuyabilirsiniz. Yazarlarımızın hem muhafazakârlığın teorik, fikrî, felsefî kökleri ve konumlarıyla ilgili bilgi aktarımlarından hem de Türk muhafazakârlığıyla ilgili tahlillerinden çok istifade edeceksiniz. Bu sempozyum tebliğlerini Çağatay Okutan, Ahmet Yıldız, Hamit Emrah Beriş ve Bahadır Türk ün yazıları tamamlıyor. Bu arkadaşlarımız muhafazakârlığın genel temalarından çok Türk muhafazakârlığı üzerine odaklanarak hem yeni bilgilere ulaşmamızı sağlıyor hem de güçlü analizleriyle ufkumuzu genişletiyorlar. Liberal Düşünce de telif yazılar kadar çevirilere de yer verdiğimizi; hatta bazen çeviri yazıların daha geniş yer işgal ettiğini biliyorsunuz. Bu sefer çeviriler ağırlıkta değil, sadece üç çevirimiz var, ama önemli oldukları kesin. İlk çevirimiz F. A. Hayek in artık klâsikleşmiş bir makalesi: Neden Muhafazakâr Değilim? Filozof bu yazısında muhafazakârlıkta gördüğü çıkmazları ele alıyor. Daha sonra, bir anlamda Hayek e cevap mahiyeti taşıyan bir yazı geliyor. Bu defa Sam Roggeven Neden Liberal Değilim? de Hayek in muhafazakârlığa yönelik eleştirilerinin bazılarını ele alıyor. Üçüncü çevirimiz Owen Harries in muhafazakârlığın modern yorumunu yapan hoş bir yazısı. Metin Boşnak ın güzel çevirisiyle okuyacağınız bu yazı, muhafazakârlıkla ilgili kavrayışınıza katkılarda bulunacak mahiyette. Bundan sonra gelen yazımız, Taha Akyol la yapılan mülâkat. Taha Bey, hepimizin bildiği gibi, sadece bir gazeteci değil aynı zamanda bir fikir adamı. Ve kendisinin bir muhafazakâr olduğunu eskiden beri söyleyen başlıca yazar. Arkadaşımız Ömer Çaha nın Taha Bey le gerçekleştirdiği mülâkat hem muhafazakârlıkla hem de 3

Taha Akyol un fikir dünyasıyla ilgili önemli ipuçları veriyor. Muhafazakârlıkla ilgili dosyamız Selcen Kök ün Bekir Berat Özipek in önemli çalışması Muhafazakârlık: Akıl, Toplum, Siyaset le ilgili değerlendirme yazısıyla tamamlanıyor. Dergimizin bu sayısının muhtevası bundan ibaret değil. Başka ilginç çalışmalar da var: İlyas Söğütlü Darülfünun tasfiyesine ışık tutuyor. Konusunun neredeyse ülkemizdeki tek uzmanı olan Bilal Sambur, dindarlığımızla şiddet ilişkisini tahlil ediyor ve şiddetin dindarlığımızın doğal bir boyutu olup olmadığını sorguluyor. Tarihçi Mehmet Özden arkadaşımız Menemenli Ethem Bey in bir kitabı üzerinden ilginç bir Kemalist metinler analizi gerçekleştiriyor. Sonraki iki yazımız iki genç ve değerli akademisyenin insan haklarıyla ilgili mühim çalışmaları. Şehabettin Yalçın insan haklarına deontolojik açıdan bakıyor. Buna çok ihtiyacımız var doğrusu. Erol Kuyurtar ise, birey hakları ve grup hakları kavramlarını ele alıyor, geniş bir literatür taraması yaparak bütün ilgili ciddî argümanları tek tek değerlendiriyor. Yine genç ve umut vaat edici akademisyenlerden İnan Keser, inanç bakımından ötekileştirme ilginç konusunu kitap kapakları çerçevesinde ele alıyor. B. Eryılmaz ve K. Seyhan suç önleme stratejileri açısından Türkiye ile gelişmiş ülkeleri karşılaştırıyor. Polat Tuncer, ünlü liberal iktisatçı Cavid Bey in hayatını ve fikirlerini özetleyen bir yazıyla dergiye katkıda bulunuyor. Ve son olarak, Birol Akgün, 28 Mart seçimlerini öncesi ve sonrasıyla tahlil ediyor. Liberal Düşünce nin bir sonraki sayısı faşizm/nasyonal sosyalizm üzerinde yoğunlaşacak. Eminim ilgi çekici bir sayı olacak. Katkıda bulunmak isteyenlere dergi sayfalarının açık olduğunu bir kere daha hatırlatmak isterim. Liberal Düşünce Topluluğu bu yılın Özgürlük Onur Ödülü ne Yargıtay eski başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk u lâyık buldu. Ödül, 12 Haziran da Ankara daki Özgürlük Yemeği nde takdim edilecek. Gelecek sayımızda Sami Selçuk la yapılan bir mülâkatı da bulacaksınız. Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar açık zihinli ve özgür günler dileriz. 4

Muhafazakârlık: Ana Temalar Mustafa Erdoğan * 1. Giriş Muhafazakarlık farklı siyasi-ideolojik pozisyonların hepsinin zaman zaman gösterdikleri bir özellik olmasının yanında, onun aynı zamanda bağımsız bir siyasi ideoloji olarak da incelenmesi mümkündür. Genellikle hızlı sosyal değişmeye direnme ve geleneksel normları destekleme eğiliminde olan bir siyasi felsefe olarak karakterize edilirse de, muhafazakarlığın tanımlanması ilk bakışta zannedildiği kadar kolay değildir. Bunun başlıca iki nedeni vardır: Birincisi, muhafazakarlığın gelenekle olan zorunlu bağıdır; ama her ülkenin geleneği farklıdır. Bu değişkenlik, genel bir tarz olarak değilse de, program içeriği bakımından standart bir muhafazakarlık tanımı yapmayı zorlaştırmaktadır. İkinci olarak, muhafazakarlık sistematik doktrin veya ideolojilere karşı kuşkucudur, bu da onun kendisini tutarlı ve sistematik bir ideoloji olarak kurmasını engeleyici bir etki yapmaktadır. 2. Gelenek Gelenek muhafazakarlığın temel referansıdır. Muhafazakarların geleneğe bağlılıkları, dışarıdan bakanlara körükörüne bir bağlılık olarak görünebilir. Oysa muhfazakarlar geleneği bir tür bilgi veya bilgelik kaynağı olarak görürnler; muhafazakar açısından gelenek toplumsal tecrübelerin bir muhassalasıdır. Onlara göre, geleneksel kurum ve normlar bir toplumun tarihsel tecrübesinin somutlaşmış birikimleri demektir ki bu bilgi veya birikim tek bir insan aklının spekülatif çabasıyla erişilemeyecek kadar engin ve derindir. Mesela, Edmund Burke 18. yüzyılda soyut akli ilkelerden hareket eden Fransız tarzı devrimlere karşı kurumların sürekliliğinin, denenmiş pratiklerin ve yerleşik tarzların önemini vurgulamıştı. Ayrıca, muhafazakarlar geleneğin sürekliliğinin toplumun kimliğinin omurgasını teşkil ettiğini düşünürler. Muhafazakara göre, bireye belli bir aidiyet hissi veren, onu köksüzlük duygusunun boşluğuna düşmekten koruyan ve kendi kimliğinin bilincine varmasını sağlayan gelenektir. Bundan başka, muhafazakar düşüncede gelenek toplumsal istikrarın da temeli olarak görülür. Yararlılığı tecrübeyle kanıtlanmış yerleşik usuller ve pratikler toplumu hem bir arada tutan hem de onun idamesini kolaylaştıran vazgeçilmez 5

kış 2004 dayanaklardır. Gelenek kişileri ve toplumu değişmenin yol açtığı belirsizliğin yarattığı güvensizlik hissinden kurtarır. Bundan dolayı, muhafazakarlar geleneksel kurumların yerine, akıl yoluyla soyut olarak tasarlanan yenilerini koyma girişiminin beklenmedik zararlı sonuçlar ortaya çıkaracağından endişe ederler. Gelenek soyut bir kategori değildir; o aile, dini kurumlar, kulüpler, üniversiteler, vakıflar vb. sosyal kurum ve topluluklarda ve belli toplumsal ahlak normlarında somutlaşan bir gerçeklik alanıdır. Bunlar hem topluma devlet karşısında bir ölçüde özerklik sağlarlar, hem de toplumu bir arada tutan normatif temeli oluştururlar. Muhafazakar yazarlar bu gibi ara kurumların bireylere siyasi otorite karşısında bir tür sığınak olarak hizmet etmeleri ve toplumun devletten nispi bağımsızlığını sağlamaları üstünde ısrarla dururlar. Bu geleneksel kurumlar arasında dinin önemli bir yeri vardır. Bununla beraber, muhafazakarlığın din üstündeki vurgusu dincilikten farklıdır veya en azından zorunlu olarak dincilik anlamına gelmez. Hatta, muhafazakar bir düşünürün, dinin toplumsal işlevinin takdir etmesi için dindar olması bile gerekmez.. Çünkü, muhafazakar, dini sadece bireysel bir kurtuluş ve manevi tecrübe olarak görmez, din aynı zamanda toplumsal bağları pekiştiren yanı dolayısıyla da toplumsal bütünlüğe ve toplumun kendisi olarak idamesine katkıda bulunur. Başka bir anlatımla, din önemli bir sosyal birleştirici veya bütünleştirici olması nedeniyle muhafazakarlarca değeri özel olarak takdir edilir. Buna karşılık, dincilik muhafazakarlıktan farklıdır. Her şeyden önce, dincilik özünde muhafazakar bir görüş değildir; çünkü o toplumu dini değerler doğrultusunda güç yoluyla yeniden düzenlemeyi öngörür. Dinciliğe muhafazakarlık denmesinin nedeni, onun sosyal reform planının nostaljik niteliğidir, ama bu ikisinin özdeş olduğu anlamına gğelmez. Kısaca, muhafazakarlık dincilikle değil, fakat dindarlıkla bağdaşabilen, fakat hatta zorunlu olarak dindarlık da olmayan bir ideolojidir. Geleneğe vurgu, belirttiğimiz gibi, muhafazakarlığın ülkeden ülkeye değişiklik göstermesinin de temel nedenidir. Mesela Avrupa kıtasında sosyal muhafazakarlık Bismark ın refah reformlarında (emeklilik ve sağlık sigortası) görüldüğü gibi- halkın sosyal durumuna paternalist bir ilgiyi yansıtır, başka bazı ülkelerde ise geleneksel değerlerin ve dini ahlakın teşvikini ve desteklenmesini ifade eder. Latin Amerika da, dozu zamanla azalmış olsa da, muhafazakarlar Katolik Kilisesi nden yana bir tutum içindedirler, dinle devletin ayrılmasına, yerlilerin haklarına ve kamu eğitimine karşıdırlar. Buna karşılık, Türkiye de muhafazakarlığın önemli özelliklerinden biri milliyetçi ve devletçi ideolojiyle sıkı bir ilişki içinde olmasıdır. Bu nokta, Türkiye de muhafazakarların ara kurumların değerini yeterince takdir edememeleriyle tutarlıdır. Öte yandan, özellikle ABD de muhafazakarlar 20. yüzyılda gitgide klasik liberallerin konumuna daha çok yaklaşmıştır. Esasen ABD nin geleneği baştan beri esas itibariyle liberal olduğundan, bu ülkenin muhafazakarlığında her zaman belirgin bir liberal renk var olmuştur. Nitekim, Amkerikan muhafazakarlığını ayırt eden temel özellik, onun merkezileşmiş, her şeyi kuşatan bürokratik devlete karşı oluşudur. Bu nispeten liberal renk kendisini bireysel özgürlüğe, sınırlı devlete ve serbest piyasaya taraftar olmak şeklinde göstermektedir. 6

Mamafih, Amerika da bile piyasa karşıtı ve güçlü devlet yanlısı muhafazakarlar hiç eksik olmamıştır. 3. Organik Toplum Muhafazakar düşüncede toplum çoğu zaman organik bir zatiyet olarak kavranır. Bu çerçevede gelenek bireyin toplumdan bağımsızlığını kabul etmeyen bir toplum tasavvuruyla doğrudan doğruya ilişkilidir. Organik toplum tasavvuru açısından, bireyler toplumun dışında var olamazlar, onların topluma ait olmaktan başka çareleri yoktur. Bundan dolayı, özgürlük de negatif bir şey olmaktan çok, toplumu bir arada tutan toplumsal ödev ve yükümlülüklerin bireyler tarafından gönüllü olarak kabul edilmesidir. Organik anlayışta, toplumsal gruplar bilinçli veya iradi bir sözleşmeden doğmazlar, aksine tabii bir şekilde oluşurlar. Başka bir ifadeyle, toplum tabii zaruretten doğar. Toplum bireyden önce vardır, bireyin karakterini ve kişiliğini esas itibariyle toplum şekillendirir. Bundan dolayı, ayrıca, siyasi otoritenin meşruluğu da bireysel tercihlerden türemez; otoritenin temeli toplumun kendine özgü geleneği veya konvansiyonudur. Organizma olarak toplum tasavvuruna göre, kendisini oluşturan bireylerden bağımsız bir kimlik veya bütünlük olan toplum yaşayan bir canlıdır; parçaları -tıpkı insandaki beyin, kalp, akciğerler ve karaciğer gibi- birbiriyle uyumlu olarak çalışan bir organizmadır. Bu organik toplumun herbir parçası (aile, kilise, iş dünyası, hükümet) bütünün, toplumun sağlığı nın idamesinde belirli görevler yerine getirir. Toplumun organik olması, onun bünyesinin ve kurumlarının tabii güçler tarafından şekillendirilmiş olduğu ve bundan dolayı toplumun dokusunun onun içinde yaşayan bireyler tarafından korunması gerektiği anlamına gelir. 4. Akıl Muhafazakar genellikle akılcı-sistematik düşüncelerden hoşlanmazlar. Çünkü, onlar soyut aklın kapasitesi konusunda kötümserdirler. Bunu, insanın kusurlu, mükemmel olmayan yapısının doğal bir sonucu olarak görürler. Başka bir anlatımla, muhafazakarların sistematik doktrinler karşısındaki şüpheci tavrı onların insanın entelektüel güçlerinin sınırlı olduğuna inanmalarından kaynaklanır. Muhafazakarlara göre, soyut akıl toplum meselelerinin kapsamlı bir bir çözümü için veya diyelim- toplumun yeniden inşası için güvenilir bir kılavuz değildir. Bu düşünce açısından, kurucu akılcılık insanoğlunun bir tür tekebbür iddiasıdır, bir haddini bilmezliktir. Kaldı ki, dünyayı soyut aklin rehberlik ettiği büyük projeler doğrultusunda dönüştürme girişimi, Fransız ve Rus devrimlerinin de gösterdiği gibi genellikle baskı ve terörle sonuçlanır. Bununla beraber, muhafazakarlık akıl karşıtlığı anlamına da gelmez.. Çünkü, muhafazakarlar beşeri meselelerin hallinde aklın rolünü büsbütün inkar etmez, aklın rehberliğindeki değişme ve ilerlemeye hepten karşı çıkmazlar. Onlar daha ziyade aklın toplumsal ve siyasi meselelerdeki olumlu veya iyileştirici rolünün sınırlılığını vurgularlar. Bunun birbirine bağlı iki nedeninden söz edebiliriz: İlk olarak, muhafazakar insan tabiatı hakkında kötümserdir. Bundan dolayı, insanın soyut akli ilkelerin kılavuzluğunda toplumu yeniden inşa etmeye çalışmak yerine, onun kötülük potansiyelini kurumsal mekanizmalarla sınırlamaya ve kontrol 7

kış 2004 altında tutmaya çalışması gerekir. Bu aynı zamanda, muhafazakarlığın yeryüzünde cennet vaat eden ideolojilere ve ütopya tasavvurlarına karşı olması demektir. İkinci olarak, insanın bilgisi eksik ve yetersizdir; insan hakikat i tam olarak bilemez, özellikle de geleceği hiç bilemez. Bundan dolayı, bilinemeyen veya öngörülemeyen bir geleceği pozitif olarak planlamak da mümkün değildir. Dolayısıyla toplumsal mühendislik çıkmaz ve zararlı bir yoldur. Bu konuda daha sağlıklı olan tutum, gelenekte somutlaşan bilgeliğe ve toplumsal kurumların kılavuzluğuna güvenmektir. 5. Muhafazakârlığın Şanssızlığı: Neo- Muhafazakârlık Son zamanlarda, muhafazakarlıkla ilgili tartışmaların daha ziyade neomuhafazakarlık olarak adlandırılan bir Amerikan doktriniyle bağlantılı olarak yapılması alışkanlık haline geldi. Muhafazakar düşünce şüphesiz zaman içinde kısmi değişikliklere uğramış ve bazı bakımlardan yenilenmiş olmakla beraber, ben yine de neo-muhafazakarlık la muhafazakarlığın çağdaş durumunu özdeşleştirmenin yanlış olduğu kanaatindeyim. Çünkü, her şeyden önce, neo-muhafazakarlık klasik muhafazakar doktrinle ilgili olmaktan çok, Amerika nın bugünkü statükosunun ideolojileştirilmesiyle ilgilidir. Bu ideolojinin özünü, bugünkü Amerikan siyasi kurumlarında somutlaşan şekliyle Amerikan değerleri nin insanlığın nihai-evrensel durağı olduğu düşüncesi meydana getirmektedir. Amerikan yöneticilerine kuvvet yoluyla demokrasi ihracı nı böylesine normal gösteren de budur. Amerika da neo-muhafazakarlık, esas itibariyle soğuk savaş döneminin antikomünizm atmosferinde ve muhafazakarlığın geleneksel değerlerinden bir ölçüde kopuk bir şekilde ortaya çıkmıştır. Geleneksel Amerikan muhafazakarlığı muhafazakar doktrinin ana değerlerini (insan tabiatı hakkında kötümserlik, devletin bireysel iradelerden türemediği anlayışı, ara kurumların önemi, düzen vurgusu, erdemin teşvikinin devletin görevi olduğu düşüncesi gibi) esas itibariyle paylaşmakla beraber, o özünde dış politikada izolasyonizmden yana olan, federal devlet karşısında eyalet haklarını vurgulayan ve refah devletine eleştirel bakan (yani, liberal temalara daha sempatik olan) bir muhafazakarlıktı(r). Soğuk şavaş döneminin özel şartlarının Amerikalılarda yarattığı hür dünya nın doğal lideri olduklarına dair inancın ve bunun yol açtığı nizam-ı alem ci dış politikanın ise bu anlayışla bağdaşmadığı açıktır. Nitekim, Amerikan muhafazakarlığı içinde bu geleneksel çizgiyi koruyan ve kendilerine paleomuhafazakarlar da denen grup neo-muhafazakar politikalara karşıdır. Paleomuhafazakarların karakteristik yanı baştan beri muhafazakar gelenek içinde yer almaları ve sağ-kanat Troçkistler olarak gördükleri neo-muhafazakarlara karşı olmalarıdır. Onların neo-muhafazakarlara karşı olmalarının temel nedeni, bu yeni grubun müdahaleci, hatta saldırgan (şahin) bir dış politikadan yana olması ve Amerika nın (İsrail in lehine olacak şekilde) bir emperyal siyaset izlemesini teşvik etmesidir. Oysa, paleo-muhafazakarlar dış politikada izolasyonizm taraftarı olup müdahaleciliğe karşı çıkarlar. Yine Amerika ya özgü bir durum da, orada klasik-liberal veya liberteryenlerin de genellikle muhafazakar olarak nitelendirilmeleridir ki bu nitelendirme genellikle onların kendileri hakkındaki algısına da uygun düşmektedir. 8

Liberteryenlerin iktisadi ve toplumsal hayatta -refah devletinin tasfiyesi ve uyuşturucu yasaklarının kaldırılması gibikimi ciddi değişmelerden yana olmalarına rağmen kendilerini muhafazakar olarak adlandırmalarının nedeni, onların Amerika nın karakteristik geleneksel değerinin Anayasa da da somutlaşmış olanbireysel özgürlük olduğunu düşünmeleridir. Irving Kristol e göre, bir neo-konservatif gerçeklerden hayal kırıklığına uğramış bir liberal dir. Neo-muhafazakarlığın fikir babaları olan Daniael Bell, Nathan Glazer, Irving Howe ve Irving Kristol ise büyük ölçüde Troçkist olan eski sol gelenekten gelmektedir. İlk önemli neo-konservatif grup genellikle İkinci Dünya Savaşı nı kuvvetle desteklemiş olan eski liberaller veya sosyalistlerdi. Bunlar, başlangıçta sivil haklar hareketini ve entegrasyonu desteklemiş olmakla beraber, 1960 lardaki Yeni Sol a ve Vietnam Savaşı ndan dolayı Amerika yı suçlayan liberal sola tepki olarak saldırgan bir militarizme kayan ve devlet programlarının başarısızlığına bir tepki olarak daha muhafazakarlaşmış bir grup eski sol-liberal entellektüellerdir. Neo-muhafazakar program, başlıca, ahlaki ve siyasi değerler üzerinde bir konsensüs yaratılması, piyasanın sosyal amaçların desteklenmesi için düzeltilmesi, toplumsal kurumların canlandırılması, çoğulcu bir siyasi sistemin ihyası ve uluslararası ilişkilerde Amerikan değerlerinin güçlü bir şekilde savunulması gibi unsurlardan oluşmaktadır. En belirgin yönleri, Amerika nın dış ilişkilerinde kendine güvenini yeniden kazanması üstündeki vurgularıdır. Dış politikada barışçı müzakerelere, diplomasiye ve silahların kontrolüne karşı olan bu hareket, ABD nin çıkarlarıyla uyuşmuyan iç ve dış siyasetler güden devletlere özellikle de Orta-Doğu devletlerine- karşıtlığıyla tanınmaktadır. Denebilir ki, muhafazakarlığın günümüzdeki en büyük şanssızlığı, muhafazakarlık denince hemen hemen herkesin aklına Michael Oakeshott un, Robert Nisbet in, hatta Russel Kirk ün adından önce, neo-muhafazakar politikaların ve Amerikan nizam-ı alem ciliğinin gelmesidir. 9

Muhafazakâr Siyasetin Temelleri Bekir Berat Özipek * Bir düşünce geleneği ve bir ideoloji olarak muhafazakarlık siyasete nasıl bakmaktadır, nasıl bir siyaset öngörmektedir ve onu rakibi olduğu siyasi ideolojilerden ayıran temel özellikleri nelerdir? Benim tebliğim, muhafazakar siyaseti tanımlayabilmek için gerekli olan bu soruların cevaplarını konu almaktadır. Muhafazakarlığın benimsediği siyaseti anlamak, her şeyden önce, onun siyasete bakışını belirleyen felsefi arkaplanı, insana, topluma ve dünyaya ilişkin temel ön kabullerini ele almayı gerekli kılmaktadır. Konuya ancak böyle yaklaştığımızda, ilk bakışta tutarsız görünen pek çok siyasi tutum alışın, tarihsel ve aktüel olarak geliştirilen muhafazakar siyasaların, onların iyi veya kötü olmasından bağımsız olarak, çoğu kez kendi içinde tutarlılık arzettiğini görebiliriz. Bunun için, muhafazakar epistemolojiden muhafazakar siyasete uzanan fikirler bütününü adım adım izleyecek olursak, ortaya şöyle bir mantık örgüsü çıkmaktadır: 1- Muhafazakarlara göre insan, mükemmel olmayan, sınırlı bir varlıktır; sınırlı bir akıl kapasitesine sahiptir ve tek başına içinde yaşadığı evrenin ve toplumun gizini çözebilecek bir bilgiye sahip olma kapasitesinde değildir. Dünya, tek başına bir insan aklının ihata edebileceğinden daha karmaşıktır. Muhafazakarlığın bu yaklaşımı, en temelde Aydınlanmanın rasyonalizmine yönelik bir eleştiriyi ifade etmektedir. Muhafazakarlığın bu yetkin olmayan (imperfect) insan kavrayışının dinî olan ve olmayan kaynakları vardır. Ama hepsinin ortak noktası, Aydınlanmanın iyimserliğinin aksine, insan aklının kurucu bir özne olamayacağıdır. 2- Buradan hareketle varılacak ikinci husus, sınırlı bir akıl kapasitesine sahip bir varlık olarak bireysel insanın, ideal bir toplum veya ideal bir dünya kurmak için gerekli bilgiye sahip olduğu iddiasının şüpheyle karşılanması gereğidir. Muhafazakârlar, beşerî bilginin, özellikle de onun sosyal ve siyasi dünyaya ilişkin boyutunun sınırlılığında ısrar ederek, insan mükemmel olmayışının bilişsel (cognitive) unsuruna vurgu yapmışlardır (Muller 1997:11-2). Müller e göre bu epistemolojik tevazu, kaynağını Hume un felsefî şüpheciliğinde, Burke veya Maistre deki beşerî bilginin sınırlılığına olan dini kökenli inançta veya Hayek ve Banfield deki bilginin zayıflığına ilişkin yaklaşımlarda bulmaktadır. 5

bahar 2004 3- Doğası veya yaratılışı gereği sınırlı bir varlık olarak bireysel insan, ancak bir toplum içinde gerçek anlamını bulabilir. Toplum ve onu oluşturan değer ve kurumlar ise, tek bir bireyin bilinçli dizaynının ürünü olmayıp, büyük ölçüde kendiliğinden bir süreç içinde oluşmuştur ve onlarda beşeri tecrübenin ürünü olan bir bilgelik vardır. Liberallerden farklı olarak muhafazakarlar, bireye metodolojik bakımdan kendisinden hareketle bir ideoloji oluşturulabilecek en gerçek ontolojik varlık gözüyle bakmazlar; onlara göre liberalizmin bireyi, ona gerçeklik kazandıran toplumsal aidiyetlerinden soyutlanmış fiktif bir varlıktır. Birey, ancak aile, din gibi kurum ve değerlerle ilişkisi ölçüsünde anlam kazanır. Burke e göre birey değil, ama tür bilgedir. Geçmişten geleceğe uzanan kurumlar, özellikle de aile, onun eksik yönlerini tamamlamaktadır. Thomas Fleming e göre ise, mükemmel olmayan insanı olgunlaştıran da, ona asıl kimliğini kazandıran da, ona bir geçmiş ve gelecek duygusu veren de odur. bireyler unutkandır, ama ailenin hafızası vardır (1990:13). 4- İnsanın mütevazı akıl kapasitesine, beşeri bilginin sınırlılığına ve toplumun, onu oluşturan bireylerin toplamından fazla bir bütün, bir organizma olduğuna ilişkin bu ön kabulleri, mantıksal olarak nasıl bir siyaset anlayışının izleyeceğini tahmin etmek güç değildir. Eğer insan, aile, gelenek ve din gibi kurum ve değerlerden bağımsız, salt akla dayanarak varolan dünyayı, insanı ve toplumu anlayabilecek bir akıl ve bilgi kapasitesine sahip değilse, bütün bir toplumu yeniden kurmayı öngören bir siyasetin zorunlu kıldığı bilgisel donanıma da sahip değil demektir. Muhafazakarlar, siyasette akla yer vermeye değil, rasyonalizme karşıdırlar. Bu yüzden, ideal bir toplum projesi çizerek, otorite aracılığıyla tüm toplumu o proje doğrultusunda dönüştürmeyi öngören rasyonalist siyaseti ve çoğu kez onunla doğrudan ilişkili gördükleri devrim düşüncesini onaylamazlar. Bu yaklaşım, Fransız Devrimini eleştiren ve bir devrim, makul ve iyi olan(a götüren) en son kaynaktır diyen Burke den, Sovyet Devrimini eleştiren çağdaş muhafazakarlara uzanan genel bir siyasi tercihi ifade etmektedir. Bu mantıksal çizgiyi kısaca özetleyecek olursak, insan sınırlı bir varlıktır, akıl ve bilgi kapasitesi de buna bağlı olarak sınırlıdır; tek başına aciz kalabilen bireysel insan, ancak onu içine alan ve kucaklayan kurum ve değerlerle anlam kazanır ve güçlü olabilir; bizler, tek başına bir insanın bilinçli tasarımının ürünü olmayan aile, din, gelenek gibi değerlerin anlamını, önemini ve gerekliliğini tam olarak bilemeyiz; değer verilmeyi ve muhafaza edilmeyi hak eden bu kurum ve değerlerde içkin olan bilgeliği gözardı ederek onları siyasi faaliyetin nesnesi durumuna getirmek, öngörülemeyen kötü sonuçlar doğurabilir; ve dolayısıyla siyaset sınırlı ve mütevazı bir etkinlik alanı olarak tesis edilmelidir. Muhafazakarlığın siyasette rasyonalizme yönelttiği eleştiriler, önyargının, ananenin, geleneğin ve otoritenin savunulmasını da beraberinde getirmektedir. Burke, insanın yaşamını saf akla göre düzenlemesini ve onunla uyuşmayan anane, gelenek ve otoritelerin reddedilmesini temel alan Aydınlanmacı ve rasyonalist yaklaşımı bu yüzden eleştirmektedir (Harbour 1982: 63-4). Muhafazakarlara göre hükümetin rolü, topluma tercihler empoze etme gücünü kapsamak olmayıp, barışı korumakla sınırlı dır (Sigler, 1968:21). Oakeshott (1975:42) a göre: 6

hükümetin görevi, kendisine tâbi olanlara başka inanç ve etkinlikler empoze etmek, onlara vasilik etmek veya onları eğitmek, başka bir yolla onları daha iyi veya daha mutlu kılmak, onları yönlendirmek, bir eylem için harekete geçirmek veya muhtemel bir çatışmaya meydan vermeyecek biçimde onları koordine etmek değildir; hükümetin görevi sadece kural koymaktır. Muhafazakarlığın doktriner olmayan ve pragmatik siyasete yaptığı vurgu, siyasette ilkelerin önemli olmadığı anlamına gelmemektedir. Burke e göre siyasette ilkeler önemliydi ve ilkelerini kaybeden bir devlet adamı, durumlar ve koşullar tarafından belirlenirdi; ama sonsuz derecede değişen ve farklılaşan bu durum ve koşulları göz önüne almayan bir siyasetçi de sadece hatalı değil, katıksız bir deli sayılırdı (Harbour 1982: 58-9). Bunun anlamı, siyasi eylemde teorinin önemli ve gerekli olduğu, ama onun pratik tarafından desteklenmesi gerektiğidir. Francis Canavan, Burke ün teori ve pratik arasındaki ilişkiyi böyle kurduğunu belirtir. Ona göre spekülatif akıl,... pratik sorunlara tam bir cevap sağlayamaz ve teori-pratik ilişkisine dair sorunlarla başa çıkmada insan aklının en önemli aracı basiret tir (Harbour 1982: 61-2). Muhafazakâr perspektiften bakıldığında, hükümet, insan doğasının yetkin olmayışından dolayı gereklidir; ancak bu yetkin olmayışa ilişkin ortak tespitten yola çıkan muhafazakârların vardıkları siyasî sonuçlar aynı değildir. Yarı-feodal ve monarşik rejimlerden etkilenen Kıta Avrupa sının Maistre ve Mosher gibi muhafazakâr düşünürlerinden farklı olarak Burke ve onu izleyen İngiliz muhafazakârlarının çoğu dengeli anayasa ve parlâmenter yönetimden yana olmuşlardır (Vincent, 1992:75). Bu yönüyle ve bu şekliyle muhafazakarlık, -ki ağırlıklı olarak Anglo-Amerikan dünyanın muhafazakarlığıdır- demokrasiyi kolaylaştırıcı bir nitelik taşımaktadır. Ama bu konuda iyimser genellemeler yapmakta acele etmemek gerekir; çünkü bu konuda homojen, yeknesak bir muhafazakarlık anlayışı yoktur; diğer ideolojilerde görülen demokratik ve anti-demokratik okuma biçimleri muhafazakarlık için de geçerlidir. Genellikle yöneltilen bir eleştiri, muhafazakarlığın otorite üzerine yaptığı ısrarlı vurgunun, demokrasi ilkesi bakımından olumsuz bir nitelik taşıyabileceğidir ve birey hakları söz konusu olduğunda özellikle liberaller tarafından muhafazakarlara yöneltilen eleştiriler haklılık payı taşımaktadır. Gerçekten de dünyanın birçok ülkesinde, aileyi, dini veya geleneği koruma adına paternalist ve illiberal siyasaların altında muhafazakar hükümetlerin imzası olabilmektedir. Bu eleştiriye ihtiyatla yaklaşan veya muhafazakarlığın otorite üzerinde yaptığı vurgunun onu mutlaka otoriteryenizme götürmeyeceğini savunan düşünürlere ve akademisyenlere göre ise, muhafazakârlığın otorite üzerindeki vurgusu, bu gücün kullanımının sınırlı olmadığı biçiminde yorumlanmamalıdır. Macridis (1988:80) in de belirttiği gibi muhafazakârlık, siyasal gücün bir kişinin veya grubun elinde yoğunlaşmasını destekle[yen], bireysel ve siyasal özgürlüklere karşı [olan], siyasal katılımın hemen hemen tüm biçimlerini reddede[n], baskı ve güç kullanımını kabul ede[n] otoriteryenizm le karıştırılmamalıdır. Çünkü siyasal otoritenin (devletin veya hükümetin) sınırlandırılması düşüncesi muhafazakârlığın en ısrarlı olduğu argümanlarındandır. Siyasal otorite, toplumdaki otorite türlerinden sadece birisidir ve etkinlik alanı diğer otoritelerin etki alanının sınırına gelince durmalıdır. 7

bahar 2004 İngiliz ve Amerikan muhafazakârlığının genel tutumu kanun hâkimiyeti yoluyla sınırlı devleti savunmak, doktriner ve dogmatik olandan hoşlanmamak (O Sullivan, 1994:53) olarak özetlenebilir. Bu tutumun en somut örneğini Burke ün yaşamında görmek mümkündür: Russell Kirk e göre, (s)iyasal gücün keyfî kullanımından duyduğu nefret Burke ü hayatında dört büyük kavganın içine sokmuştur. Bunlar, Amerikan kolonileriyle uzlaşma çabası, III. George un iktidarına karşı Rockingham Whig lerinin mücadelesine katılması, Warren Hastings davası ve silahlı doktrin e, yani jakobenizme karşı ateşli direnişi dir. Kısacası, muhafazakarlık içinde otoriteryen olduğu kadar, otoriteryen siyasalara kapıyı kapatan ve demokrasiyi daha sağlam ve güçlü kılan başka gelenekler de vardır ve Burke ten Russell Kirk e uzanan Anglo-Amerikan muhafazakarlığı, bu ikinci gruptaki ana rengi ifade etmektedir. Bu çerçevede varabileceğimiz sonuç, muhafazakar siyasetin, onun insana ve topluma ilişkin temel felsefi önkabullerinin doğal bir sonucu olduğu, bu çerçevede siyasetin sınırlı bir etkinlik alanı olduğu, hükümet etme faaliyetinin de ütopik toplum projelerine veya yeryüzü cenneti vadeden, kendisini yeni bir insan ve yeni bir toplum yaratma adına her şeye yetkili gören liderlere tâbi kılınamayacağıdır. Tarihten, dinden, gelenekten bağımsız rasyonalist siyasetin aksine muhafazakar, genellikle ılımlı ve tedrici değişimi öngören sınırlı bir siyaseti savunur. Siyaseti sınırlandırırken, bunu aile, gelenek, din ve önyargı gibi muhafazakar erdemler adına yapmanın güçlüğünü de yeniden vurgulamak gerekir; çünkü bunu yaparken, örneğin özgürlük ilkesi üzerinden liberal ve anti-liberal muhafazakarlık yorumlarına varmak ihtimal dahilindedir. Son olarak vurgulanması gereken, özellikle günümüzde dünyanın en büyük ülklerinde, örneğin ABD de egemen olan muhafazakar partilere ve anlayışlara bakarak, onların muhafazakar düşünce geleneğinin izlenmesi gereken çağdaş versiyonunu ifade ettikleri konusunda erken bir karara varmamak gerektiğidir. Bugün ABD siyasetinde egemen neo-muhafazakar akım, muhafazakarlık içindeki akımlardan sadece birisidir ve önemi, tarihin bu döneminde pratik siyasetteki hakim rengi temsil etmesinden gelmektedir. Bu akım, klasik muhafazakarlığın ılımlı ve sınırlı siyaset geleneğini daha çok söylem düzeyinde benimsemekte, ama somut düzeyde siyasete katı, çatışmacı ve abartılı roller yükleyebilmektedir. Neo- muhafazakarlığın dış politikada da çatışmacı ve barış karşıtı nitelik taşıdığını yaşadığımız bölgedeki son savaştan zaten biliyoruz. Dolayısıyla, muhafazakar siyaseti anlamaya çalışırken, onun farklı renklerini, farklı geleneklerini ve farklı duyarlılıklarını gözden kaçırmamak gerekir. Özellikle burada bir gelenek oluşturmaya çalışanlara bu konuda daha fazla sorumluluk düşmektedir. Kaynaklar Burke, Edmund, Reflections on the Revolution in France, Ed. Thomas H. D. Mahoney, Bobbs-Merrill, Indianapolis, Yedinci Basım, (Orijinal Basım 1790), New York, 1955 Fleming, Thomas, The Facts of Life, Chronicles, Vol. 14, No. 10, October 1990, ss. 12-15 Harbour, William R., The Foundations of Conservative Thought, University of Notre Dame Press, Notre Dame, 1982 Macridis, Roy C., Contemporary Political Ideologies -Movements and Regimes-, Harper 8

Collins Publishers, Dördüncü Basım, New York, 1992 Muller, Jerry Z. (Ed.), Conservatism -An Anthology of Social and Political Thought from David Hume to the Present-, Princeton University Press, Princeton, 1997 Oakeshott, Michael, Rationalism in Politics and Other Essays, Li-berty Press, London, 1991 O Sullivan, Noël, Conservatism, Contemporary Political Ideo-logies (Eds. Roger Eatwell and Anthony Wright), Pinter Publis-hers, London, 1994, pp. 50-77 Özipek, Bekir Berat, Muhafazakarlık: Akıl, Toplum ve Siyaset, Liberte Yayınları, Ankara, 2004. Sigler, Jay A., Political Thought of Michael Oakeshott, New Individualist Review, Vinter 1968, Vol. 5, No. 1, 17-22 Vincent, Andrew, Modern Political Ideologies, Blackwell, Oxford and Cambridge, 1992 9

Muhafazakâr Düşüncede Toplum Ömer Çaha * Muhafazakarlık söz konusu olduğunda genelde muhafazakar dünya görüşü, muhafazakar siyaset ve muhafazakar tutum gibi bir tasnif yapılır. Muhafazakar dünya görüşü, tanrı inancı, din ve maneviyatçılığı esas alırken; muhafazakar siyaset bu tür değerler üzerinden politika üretmeyi ön gören bir siyaset tarzıdır. Muhafazakar dünya görüşü ile muhafazakar siyaset arasında büyük ölçüde bir örtüşme, bir paralellik bulunur. Muhafazakar dünya görüşü, muhafazakar siyasetin ana çerçevesini ve ilham kaynağını oluşturur. Başka bir deyişle muhafazakar siyasetin hareket noktasının muhafazakar dünya görüşü olduğu söylenebilir. Oysa muhafazakar tutum, siyaset düşüncesi literatüründe genel olarak farklı bir muhafazakarlık türü olarak kabul görmektedir. Muhafazakar tutum, sadece muhafazakar dünya görüşünden beslenmez. Dünün devrimcileri, yarının muhafazakarları deyişi tam da bu tarz bir muhafazakarlığı anlatır. Bir boyutu, davranışlardaki tutuculukla ilgili olmakla birlikte, tutum muhafazakarlığı esas itibariyle iktidarı ve sistemi değişimin dışında tutmaya çalışan statükocu bir siyasete işaret eder. Statükocu siyaset, sadece muhafazakar dünya görüşüne sahip insanların ya da hareketlerin geliştirdiği bir siyaset tarzı değildir. Devrimci siyaseti benimseyen sosyal veya siyasal hareketler de zamanla statükocu bir tavır, bir tutum takınabilmektedirler. Bunun canlı örneklerini kendi ülkemizde fazlasıyla görmekteyiz. Dolayısıyla, muhafazakar tutum daha çok iktidar endeksli bir reflekse işaret eder. Siyasal iktidarı elinde bulunduranların hangi dünya görüşünden olursa olsun geliştirmiş olduğu korumacı refleksi tutum muhafazakarlığı olarak okumak gerekir. Bu çalışmada muhafazakarlıkla ilgili bu ayırıma ayrıntılı biçimde girmeden, genel olarak Avrupa da gelişmiş olan muhafazakar düşünce ve siyasetin altını çizdikten sonra muhafazakar düşüncede toplum üzerinde yoğunlaşmaya çalışacağız. Çalışmada ayrıca muhafazakar toplumun temel organları ve bu organların işlevine dikkat çekeceğiz. Muhafazakar düşünce ve siyaset menşei itibariyle Avrupa kaynaklıdır. Avrupa da gelişmiş olan modern siyaset düşüncesinin bir versiyonu muhafazakar düşüncedir. Bu düşünce üzerinden bir siyaset tarzı üretilmiş ve zamanla Avrupa daki bazı partilerin referans çerçevesini oluşturmuştur. Bu bakımdan muhafazakar düşüncede toplum 5

bahar 2004 gibi bir konuyu incelerken ister istemez bu düşüncenin anavatanına gitmek durumunda kalmaktayız. Muhafazakârlık ve Düşünsel Kaynakları Muhafazakarlık, modern siyaset düşüncesini ve politik tutumunu etkileyen üç önemli düşünce geleneğinden biri. On altıncı yüzyıldan itibaren Avrupa da gelişen üç düşünce geleneği muhafazakarlık, liberalizm ve sosyalizm olmuştur. Yirminci yüzyıl bu üç düşüncenin ve değişik yorumlarının siyaset sahnesinde sergilendiği bir yüzyıldı. Ancak yirminci yüzyılın sonuna gelindiğinde sosyalist düşüncenin yenilgiye uğradığını, muhafazakarlıkla liberalizminse ekonomiden, siyasete uzanan genişçe bir alanda önemli bir zafer kazandığını görüyoruz. Yirminci yüzyıl boyunca özellikle faşizm ve sosyalizme karşı stratejik müttefikler olarak birlikte hareket eden bu iki düşünce geleneği, yüzyılın sonunda giderek birbirine yaklaşarak ortak felsefî ve siyasî paydalar etrafında buluştular. Muhafazakarlığın demokrasiyle ilişkisi söz konusu olduğunda muhafazakarlığın liberalizmle kurduğu ortak noktalar kendiliğinden gündeme gelmektedir. Aslında muhafazakarlığın, demokratik sistem içinde hem demokrasiye katkıda bulunmasını, hem de demokrasiden yararlanmasını sağlayan yanı liberalizmle olan akrabalığıdır. Muhafazakarlığın liberalizmle buluşma noktası, reaksiyoner politik tutumdan çok; dünyaya, evrene, insana, topluma, devlete ve bilgiye bakışını belirleyen felsefî çerçeve olmuştur. Muhafazakarlığın, demokrasiyle uyumunu sağlayan husus da bu felsefî çerçevedir. Bu çerçevede analiz edildiğinde, muhafazakarlığın aslında Avrupa da Hıristiyan Demokrat partilere ilham oluşturan politik bir hareket olmanın ötesinde kapsamlı, köklü bir tarihsel arka plana olduğu görülür. Felsefî düzeyde muhafazakarlığı beşinci yüzyıldaki Kilise babalarından St Augustine a hatta daha da ileri giderek Antik Yunan da Aristo ya kadar götürmek mümkündür. Muhafazakarlığın bu iki kaynakla irtibatı ayrıntılı biçimde üzerinde durulması, tartışılması gereken bir konu. Ancak modern dünyada muhafazakar felsefenin en önemli kaynağı David Hume olmuştur. Hume un geliştirdiği bilgi felsefesi modern dünyadaki tüm muhafazakarların temel referansını oluşturmaktadır. Hume un bilgi felsefesi, çağdaşı ve siyasal liberalizmin fikir babası John Locke da olduğu gibi saf akla değil, tecrübe ye dayanır. Bilginin kaynağına ilişkin bu yaklaşım, görünürde iki kavram arasındaki yalın farklılık gibi görünmekte. Halbuki bu, evren, dünya, devlet, toplum, birey, siyaset, otorite gibi bir çok değere ilişkin bakış açısını belirleyen bir ayırım. Avrupa nın modernleşme döneminde bilgiyi saf akla dayandıran düşünürler, toplumların tüm tarihsel ve kültürel kazanımlarını bir kenara bırakan bir toplum ve devlet tasavvuru geliştirmişlerdir. Bu düşünce geleneğinde yer alan düşünürler, insanın tarihten, kültürden, dolayısıyla dinden, gelenekten, görenekten, alışkanlıklardan ve teamüllerden bağımsız işleyen bir akla sahip olduğunu kabul ederler. Buradan hareketle, bireylerin tüm bunlardan bağımsız biçimde toplumu ve devleti her defasında yeniden sil baştan yaratabilecekleri sonucuna varırlar. Avrupa da gelişen ve zamanla dünyanın değişik yerlerine yayılan tüm devrimci düşüncelerin kaynağı bu felsefî yaklaşıma dayanır. Halbuki bilgiyi tecrübeye dayandıran anlayış tarih, kültür, gelenek, görenek, alışkanlık, teamül, kısaca toplumun kolektif bilgisini esas alan bir dünya görüşü 6

geliştirmiştir. Hume un, tüm bilgilerimizin kaynağının tecrübe olduğuna ilişkin iddiası bütün bunlara kaynaklık eder. Mesela ateşin yakıcı olduğu bilgisi saf aklın bize anlattığı bir şey değildir. Biz zaman içinde ateşle temas ederek onun yakıcı olduğu bilgisine ulaşmışızdır. Tüm bilgilerimiz zaman içindeki deneyimlerle oluştuğuna göre, toplumsal ve siyasal değerlere ilişkin bilgilerimiz de böyledir. Böyle olunca içinde yaşadığımız toplumun tarihsel arka planı ve kültürel çerçevesinin dışına çıkamayız. Birey, toplum ve devletle ilgili politikaları geliştirirken tarihsel arka plan ile kültürel çerçeve içinde kalmalıyız. Başka bir deyişle bunlara ilişkin bilgilerimiz tarih ve kültürel arka plandan bağımsız olmamalı. Modern dünyada gelişmiş olan muhafazakarlığı iki ana kategoride değerlendirebiliriz: felsefî muhafazakarlık ve siyasî muhafazakarlık. Aslında bu iki muhafazakarlık tümüyle birbirinden farklı iki muhafazakarlık türü olmadığı gibi tümüyle birbirinin aynısı da değildir. Ancak ikisi arasında bir geçişkenlik ve etkileşim her zaman söz konusu olmuştur. Daha doğrusu siyasal muhafazakarlık kendisine dayanak olarak felsefî muhafazakarlığı esas almıştır. Felsefî muhafazakarlıkla siyasî muhafazakarlığın Avrupa daki serüveni birbirinden biraz farklı olmuştur. Değişik modernleşme anlayışları muhafazakarlığın Avrupa da farklı birer seyir izlemesine yol açmıştır. Felsefî muhafazakarlığın ana kaynağı İngiliz geleneğidir. İngiliz geleneği aynı zamanda daha özgürlük ve insan eksenli Anglo Sakson modernleşme anlayışının da yaşandığı bir gelenek. Bu geleneğin doğurduğu siyaset düşüncesi liberalizmdir. Dolayısıyla İngiliz anavatanlı muhafazakarlık büyük ölçüde liberalizm tarafından kuşatılarak tekamülünü sağlamıştır. Bunun, İngilizlerin dediği gibi vice versa sı yani tersi de doğrudur. Bu dünyada muhafazakarlık liberalizmin çekim alanı içinde kaldığı gibi, liberalizm de muhafazakarlığın çekim alanı içinde kalmıştır. Yirminci yüzyılın sonunda liberalizmle muhafazakarlık arasındaki felsefî ve siyasî buluşmanın arkasında aslında bu gelenek yer almaktadır. Anglo Sakson dünyadaki değişimler ve dönüşümler saf akıl eksenindeki dönüşümlerle sarmalanmadığı için burada değişim ile gelenek birbirinden kopuk şeyler olarak algılanmamıştır. Değişim, geleneğin zamanın şartlarına göre kendisini işlevsel yönde yenilemesi şeklinde algılanmıştır. Bu dünyada süreklilik ile değişim birbirlerini dışlamayan, aksine tamamlayan iki değer olarak kabul edilmiştir. Oysa siyasî muhafazakarlık, esas olarak İngiliz anavatanlı muhafazakar epistemolojiye dayanmakla birlikte Kıta Avrupa sındaki devrim eksenli değişimdönüşüm çabalarına karşı gelişen reaksiyoner bir duruşu ifade etmektedir. Siyasal liberalizmin ilk anavatanının Fransa olduğunu söyleyebiliriz. Fransız İhtilali bu tarz muhafazakarlığı siyaset sahnesine davet eden bir girişim olmakla birlikte, esasen burada gelişen siyasal muhafazakarlık Fransız aydınlanma anlayışına karşı bir reaksiyon olarak da ortaya çıkmıştır. Fransız İhtilali kadar on yedinci yüzyıl Fransa sındaki ütopik sosyalist arayışlar da buradaki muhafazakarlığı etkileyen tepki çekici arayışlar olmuştur. Fransız muhafazakarlığının fikir babası Fransız İhtilali ne karşı apansız duruşuyla bilinen Joseph de Maistre olmuştur. De Maistre nin muhafazakarlık anlayışı epistemolojik olarak Hume a kadar gitmekle birlikte esasında bir duruşu, bir reaksiyonu ifade etmektedir. Çünkü Fransız İhtilali buradaki tüm devrimci anlayışlara tercüman olmuş ve 7

bahar 2004 tarihsel arka planla, kültürel çerçeve adına ne varsa hepsine karşı meydan okumuştur. Reaksiyoner ve devrimci Fransız siyasal modernleşmesi doğal olarak burada reaksiyoner karakterli bir muhafazakarlığın doğmasına yol açmıştır. Fransız muhafazakarlığı epistemolojik bir yaklaşımla yetinmeyerek siyasal bir duruş sergilemiştir. Başta sosyalist devrimcilik, liberal bireycilik ve hümanist aydınlanmacılık olmak üzere devleti, otoriteyi, dini, geleneği ve toplumu deyim yerindeyse es geçen ya da ikincil planda önemseyen tüm yaklaşımlara karşı siyasal bir tavır takınmıştır. Özellikle Kiliseye karşı adeta savaş açan Fransız İhtilaline karşı Fransız muhafazakarları da savaş açmışlardır. Buradan hareketle Fransız muhafazakarlığının Anglo Sakson muhafazakarlığa göre daha konjonktürel ve daha pratik hayata yönelik olduğu söylenebilir. Kıta Avrupa sında gelişmiş olan muhafazakar düşünce Fransa daki reaksiyoner muhafazakarlıkla sınırlı değildir kuşkusuz. Muhafazakarlığın felsefî temelli bir de Alman versiyonu var. Alman kaynaklı muhafazakarlık, pratik bir siyaset tarzı olmaktan çok, Anglo Sakson muhafazakarlık gibi felsefî özellikler taşır. Alman muhafazakarlığı söz konusu olduğunda akla ilk gelen isim, devlet ve otorite üzerindeki hassasiyetiyle bilinen Hegel dir. Hegel, devleti toplumsal yaşamın tüm alanlarının merkezi haline getirmekle ve tüm yaşam alanlarını kuşatıcı devletin birer entegral parçası kabul emekle burada otorite ve hiyerarşi eksenli bir muhafazakar düşüncenin temelini atmıştır. Kıta Avrupa sındaki iki muhafazakar geleneğin tarihsel referansları ve ilham kaynaklarıyla ilgili şöyle bir tespitte bulunmak mümkün: Fransız muhafazakarlığı başta St Augustine olmak üzere Kilise otoriteleri üzerinden dinsel kaynaklara uzanır ve oradan esinlenir. O bakımdan kurgusunun merkezinde Tanrı, din, kilise ve gelenek gibi değerler daha fazla yer alır. Oysa Alman muhafazakarlığının tarihsel ilham kaynağı, devleti sosyal yaşamın merkezi olarak kabul eden Antik Yunan geleneğidir. Bu bakımdan buradaki muhafazakarlığın en temel değerleri devlet, otorite, hiyerarşi, pozitif hukuk gibi değerlerdir. Ancak şunu unutmamak lazımdır ki, bu iki muhafazakarlık geleneği de Anglo Sakson muhafazakarlığa göre otoriter özellikler taşırlar. Birisi otoriteyi metafiziksel ve aşkın bir devlet ile temellendirirken, biri din ve gelenekle temellendirir. Avrupa daki muhafazakarlığı üç ana hat üzerinden incelemenin karşımıza çıkardığı önemli bir sorun var. O sorun da muhafazakarlığın, sosyal demokrasi, sosyalizm, faşizm, liberalizm gibi düşüncelerin aksine çok varyasyonlu bir gelenek, daha doğrusu gelenekler oluşuyla ilgilidir. Başka bir deyişle, muhafazakarlığın dışındaki düşüncelerin temel değerleri, hedefleri, toplumsal ve siyasal projeleri, dolayısıyla net ve tanımlanabilir sınırları vardır. Bu değerler ve sınırlar toplumdan topluma muhafazakarlık kadar farklılık arz eden bir tarzda değildir. Oysa muhafazakarlık, değişik toplumların kendine özgü deneyimlerine açık olmaktan dolayı farklı karakterler taşıyan bir düşünce biçimidir. Bu tespiti göz önünde bulundurarak Türk muhafazakarlığına baktığımızda Avrupa daki muhafazakar çizgilerin hemen tümünü, hatta fazlasını Türkiye de görmekteyiz. Türkiye deki muhafazakarlık Anglo Sakson muhafazakarlık gibi liberal özellikler taşıyan bir noktadan, Alman ve Fransız geleneğindeki aşkın, kuşatıcı ve otoriter bir devlet anlayışına kadar uzanır. Türkiye deki 8

siyasal düşüncelerdeki karmaşa ve buğu muhafazakar gelenekte fazlasıyla bulunmaktadır. Bir yandan Türk liberal ve demokrasi düşüncesini destekleyen bir muhafazakar damar, bir yandan da demokrasiyle uyuşması ciddi kuşkular götüren otoriter bir muhafazakarlık anlayışı söz konusu olmuştur. Türkiye deki merkez sağ siyasetin daha çok liberal bir muhafazakar gelenekten, milliyetçi siyasetinse daha çok otoriter bir muhafazakarlıktan beslendiği görülmektedir. Milliyetçi siyaset deyince sadece sağdaki milliyetçi siyaset değil, aynı zamanda soldaki (merkez solda yer alan CHP ve DSP gibi) milliyetçi siyaset de otoriter bir muhafazakarlık anlayışından beslenmektedir. Fransız düşünür De Maistre mesela sağ milliyetçilere heyecan verirken, Alman düşünür Hegel de Türkiye deki sol milliyetçilere heyecan verir. Dolayısıyla Türkiye deki sağ milliyetçilerin toplumsal ve siyasal kurgusunda tanrı, din, örf, gelenek ve görenek kilit bir role sahipken; sol milliyetçilerin toplumsal ve siyasal kurgusunda devlet ve otorite merkezi bir öneme sahiptir. Muhafazakâr Düşüncede Toplum Çok varyasyonlu muhafazakar gelenek, insandan evrene uzanan geniş bir yelpazedeki her şeyle ilgili görüşler geliştirmiştir. Muhafazakarlığı analiz edenler genelde insan, toplum, düzen ve otorite olmak üzere dört noktadan hareketle analiz ederler. Muhafazakarların bu dört konuda ileri sürdükleri görüşler birbiriyle ilişkilidir. Başka bir deyişle, her bir alandaki görüşleri diğerleriyle bir şekilde örtüşmektedir. Ancak yukarıda altı çizilen üç muhafazakar geleneğinden her birinin ağırlık noktasının farklı olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir. Mesela İngiliz muhafazakar geleneği daha çok gelenek üzerinde dururken, Fransız muhafazakar geleneği daha çok millet, Alman muhafazakar geleneği ise daha çok devlet üzerinde durur. Ama bunların her birinin diğer muhafazakar konulara kayıtsız kalmadıkları söylenebilir. Toplum, muhafazakarların üzerinde hassasiyetle durdukları konulardan birini oluşturmaktadır. Hemen hemen tüm muhafazakar düşünürler toplum söz konusu olduğunda aynı temel noktaların altını çizerler. Bu ortak nokta da toplumun tanımıyla ilgilidir. Muhafazakarlara göre toplum, geçmişten gelip, geleceğe uzanacak olan ve kendisine hiç bir şekilde müdahale edilmemesi gereken organik ve canlı bir yapıdır. Bu tanım, muhafazakarların toplum söz konusu olduğunda altını çizdikleri temel değerleri barındıran bir tanımdır. Toplumun geçmiş arka planı; başka bir deyişle tarihselliği; organik, canlı, farklılaşmış ve kompleks bir yapı oluşu muhafazakarların altını çizdiği hususlar olarak bu tanımda yerini almaktadır. Muhafazakarlara göre toplum hem canlı hem de işlevsel açıdan farklılaşmış, mükemmel bir organizma gibidir. Onun gelişimi bir organizmanın gelişimine benzer. Değişik evrelerden geçer ve her evre kendisine yeni şeyler kazandırır. Toplumun, kendisini iç dinamiğiyle yenileme gibi bir özelliği vardır. Toplumlar zamanın koşullarına göre işlevi bitmiş değerlerini, kurumlarını ve süreçlerini yenileriyle takviye ederler. Bu bakımdan, toplum söz konusu olduğunda değişim kavramı da kendiliğinden girer devreye muhafazakarlarda. Toplum sürekli değişim geçiren bir organizma olduğu için bu organizmada değişime yönelik meydana gelebilecek suni müdahaleler toplumun yapısını bozar. Toplumun bir kurumuna ya da parçasına yapılan müdahale sadece onunla 9