SOSYAL ARAŞTIRMALAR VAKFI



Benzer belgeler
1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli

Uluslararası Ekonomi Politik (IR502) Ders Detayları

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

JAPON EKONOMİSİNİN ANA BAŞLIKLAR İTİBARİYLE ANALİZİ

ALAN ARAŞTIRMASI II. Oda Raporu

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - MALEZYA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55

Özet. Gelişen küresel ekonomide uluslararası yatırım politikaları. G-20 OECD Uluslararası Yatırım Küresel Forumu 2015

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK...

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

MAKİNA İMALAT SANAYİ SEKTÖR ARAŞTIRMASI ODA RAPORU

ULUSLARARASI EKONOMİK KURULUŞLAR (İKT206U)

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN KAMU ALTYAPI YATIRIMLARININ SERMAYE PİYASALARI ARACILIĞIYLA FİNANSMANI KONULU

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

TÜRKĠYE DÜNYANIN BOYA ÜRETĠM ÜSSÜ OLMA YOLUNDA

Orta Asya daki satranç hamleleri

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

Türkiye Ekonomisinde Dönüşüm

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL

Finansal Piyasalar ve Bankalar

Avrupa Birliği Lizbon Hedefleri ne UlaĢabiliyor mu?

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

Uluslararası Siyasi İktisat (IR211) Ders Detayları

2. Gün: Finlandiya Maliye Bakanlığı ve Birimleri

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

İÇİNDEKİLER. ÖN SÖZ...i GİRİŞ...1. Birinci Bölüm MİLLETLERARASI ÖRGÜT TEORİSİ

İZMİR TİCARET ODASI EKONOMİK KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OECD) TÜRKİYE EKONOMİK TAHMİN ÖZETİ 2017 RAPORU DEĞERLENDİRMESİ

YURTDIŞI MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ

2013/101 (Y) BTYK nın 25. Toplantısı. Üstün Yetenekli Bireyler Stratejisi nin İzlenmesi [2013/101] KARAR

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

ORMAN ENDÜSTRİ POLİTİKASI DERS 3

4. İslam İşbirliği Teşkilatı ( İİT ) Ülkeleri Düşünce Kuruluşları Forumu

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

5.1. Ulusal Yenilik Sistemi 2023 Yılı Hedefleri [2011/101]

Girişimciliğin Fonksiyonları

Politika Notu Nisan ve 2008 Krizlerinin Karşılaştırması. Müge Adalet Sumru Altuğ

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

İŞLETMELERİN EKONOMİDEKİ ÖNEMİ IMPORTANCE OF ENTERPRISES IN THE ECONOMY

İktisat Tarihi

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Günümüzde en önemli rekabet gücü. Araştırma ve Geliştirme AR-GE. Günümüzde en önemli Ar-Ge Nedir? Yrd. Doç. Dr. M. Volkan Türker

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

FİNANSAL YÖNETİME İLİŞKİN GENEL İLKELER. Prof. Dr. Ramazan AKTAŞ

İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN DIŞ PİYASALARDAKİ DURUMU

TURKCELL TEKNOLOJİ FİKRİ HAKLAR YÖNETİMİ

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

KAMU YÖNETİMİNDE ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR

Küreselleşme devam ediyo mu?

EKONOMİK KRİZİN EMEK PİYASALARINA ETKİLERİ

AVRUPA BİRLİĞİ HAYAT BOYU ÖĞRENME İÇİN KİLİT YETKİNLİKLER

DEMOKRASİ ve SİVİL TOPLUM (SBK256) 11. Hafta Ders Notları - 16/07/2018 Yrd. Doç. Dr. Görkem Altınörs

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

DTÖ DOHA MÜZAKERELERİ VE TARIM POLİTİKALARI. Prof. Dr. Ahmet ŞAHİNÖZ Başkent Üniversitesi

T.C AKDENİZ BELEDİYELER BİRLĞİ 2011 YILI ÇALIŞMA PROGRAMI

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

Türkiye de işsizler artık daha yaşlı

SPORDA STRATEJİK YÖNETİM. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

İSTANBUL SANAYİ ODASI 12. SANAYİ KONGRESİ. 30 Nisan 2014

Türkiye Ekonomisi 2000 li yıllar

Küresel Eğilimler ve Türkiye

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası

Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı. Dr. Vahdettin Ertaş. Finansal Erişim Konferansı. Açılış Konuşması. 3 Haziran 2014

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TÜRKİYE EKONOMİSİ TÜK

4. TÜRKİYE - İRAN FORUMU

Transkript:

SOSYAL ARAŞTIRMALAR VAKFI

SAV Sosyal Araştırmalar Vakfı ISBN 978-9944-5612-3-5 Sosyal Araştırmalar Vakfı 14 Yakın Tarih Dizisi - 1 Kapitalizmi Planlamak Türkiye de Planlama ve DPT nin Dönüşümü Ümit AKÇAY Birinci Basım: Eylül 2007 Yayına Hazırlayan Serap KURT Kapak Tasarım Savaş ÇEKİÇ Baskı Öncesi Hazırlık Ülkü GÜNDOĞDU Kapitalizmi Planlamak Türkiye'de Planlama ve DPT'nin Dönüşümü Ümit AKÇAY Baskı ve Cilt: Ezgi Matbaacalık Çobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sk. No: 10 Yenibosna/İSTANBUL Tel: 0 212 452 23 02 Sosyal Araştırmalar Vakfı İktisadi İşletmesi İstiklal Caddesi Balo Sk. Analin Ap. No: 17/2 Beyoğlu İstanbul Tel/Fax: 0 212 292 55 85-86 Web: www.sav.org.tr e-mail: merhaba@sav.org.tr Süheyla ve Tuncer e...

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR... 9 SUNUŞ... 11 TEŞEKKÜR... 13 BİRKAÇ SÖZ... 15 GİRİŞ... 19 1. BÖLÜM DÜNYADA İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA OLUŞAN SİYASAL ve EKONOMİK ATMOSFER... 23 1.1. ABD Hegemonyasında Gelişen Üretken Sermayenin Uluslararasılaşması Süreci... 23 1.2. Yeni Ulus Devletlerin Kapitalist Sisteme Entegrasyonları ve Kalkınma İktisadının Ortaya Çıkışı... 24 1.3. Planlama Yaklaşımının Ortaya Çıkışı... 28 2. BÖLÜM 1970 LERDEKİ KRİZ ve SONRASI... 33 2.1.1970 lerdeki Kriz ve Yeniden Yapılanma Süreci... 33 2.2. Planlama Yaklaşımındaki Değişimler... 39 3. BÖLÜM TÜRKİYE DE 1945 SONRASI SERMAYE BİRİKİM SÜREÇLERİNE ÖZET BAKIŞ... 46 3.1.Türkiye de 1945 Sonrası Sermaye Birikim Süreci... 46 3.2. İçe Dönük Birikim Modelinin Kurulması... 50 3.2.1. İçe Dönük Modelde DPT-Özel Kesim İlişkileri... 55 3.3. İçe Dönük Birikim Modelinin Krizi... 58 3.4. 1980 Dönüşümü ve Sonrası... 61 3.4.1. 1980 Dönüşümü Sonrasında DPT-Özel Kesim İlişkisi... 63 5

4. BÖLÜM DPT NİN YİRMİ YILLIK SERÜVENİ (1960-1980)... 66 4.1. 1958-1962 Dönemi... 66 4.1.1. DPT nin Kuruluş Dönemi (1958-1960)... 66 4.1.1.1. Kuruluş Kanununda DPT ve Planlama Mekanizması... 77 4.1.2. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planının Hazırlanması Dönemi ve İlk Plancıların İstifası (1960-1962)... 85 4.1.3. Yön Dergisi ve DPT ye Bakışı... 99 4.1.3.1 Yön Dergisi nin Planlama Kavramına Bakışı... 100 4.1.3.2. Yön Dergisi nin DPT ye Bakışı... 103 4.2. 1962-1980 Dönemi... 110 4.2.1. Ziya Müezzinoğlu Dönemi... 111 4.2.2. Memduh Aytür Dönemi... 114 4.2.3. Orhan Çapçı Dönemi... 119 4.2.4. Turgut Özal Dönemi... 124 4.2.5. Hüsnü Kızılyalı Dönemi... 130 4.2.6. İkinci Memduh Aytür Dönemi... 131 4.2.7. Kemal Cantürk Dönemi... 136 4.2.8. Mustafa Ernam Dönemi... 141 4.2.9. Bilsay Kuruç Dönemi... 145 4.2.10. İkinci Turgut Özal Dönemi... 150 5. BÖLÜM 1980 DÖNÜŞÜMÜ SONRASINDA DPT... 163 5.1. Hukuksal Yapıdaki Değişim... 165 5.1.1. 1980-1991 Dönemi... 166 5.1.1.1. Askeri Darbe Döneminde Yapılan Düzenlemeler... 166 5.1.1.2. 223 Sayılı KHK ile Yapılan Düzenleme... 167 5.1.1.3. 304 Sayılı KHK ile Yapılan Düzenleme... 169 5.1.1.4. 3701 Sayılı Yasa, 437 Sayılı KHK ve 470 Sayılı KHK ile Yapılan Düzenlemeler... 170 5.1.1.5. 1994 Yılında Yapılan Değişiklik... 171 5.2. 1980 Sonrasında Ekonomi Yönetimindeki Dönüşüm... 175 5.3. Plancıların Gözünden 1980 Sonrası DPT ve Planlama... 178 6. SONUÇ... 185 EKLER... 189 EK-1: Şefik İnan ın Hazırladığı Tasarıda Planlama Örgütü, 1960... 189 EK-2: Şinasi Orel in Hazırladığı Taslağın İlk Halinde Planlama Örgütü, 1960... 190 EK-3: 91 Sayılı Yasaya Göre DPT nin Örgütlenişi, 1960... 191 EK-4: 223 SAYILI KHK-1984... 192 EK-5: 540 SAYILI KHK-1994... 193 EK-6: DPT nin Personel Sayılarının Değişimi (1960-2004)... 194 EK-7: Dr. Attila Karaosmanoğlu ile görüşme, 26 Mart 2004, İstanbul... 195 EK-8: Prof. Dr. Bilsay Kuruç ile görüşme, 22 Aralık 2005, Ankara ve 16 Ocak 2006 İstanbul... 204 EK-9: Prof. Dr. Erdoğan Soral ile görüşme, 3 Mayıs 2004, Ankara... 227 EK-10: Prof. Dr. Ergun Türkcan ile görüşme, 2 Mart 2004, Ankara... 238 EK-11: İlhan Kesici ile görüşme, 22 Nisan 2004, İstanbul... 244 EK-12: Kemal Cantürk ile görüşme, 4 Mayıs 2004, Ankara... 256 EK-13: Prof. Dr. Oktar Türel ile görüşme, 4 Mayıs 2004, Ankara... 261 EK-14: Prof. Dr. Sevim Görgün ile görüşme, 9 Mart 2004, İstanbul... 278 EK-15: Tülin Candır ile görüşme, 22 Mart 2004, Ankara... 286 KAYNAKÇA... 293 Ad ve Konu Dizini...310 6 7

KISALTMALAR ABD : Amerika Birleşik Devletleri AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu AID : Agency for International Development (Uuslararası Kalkınma Örgütü) ANAP : Anavatan Partisi AP : Adalet Partisi AÜSBF : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi BBYKP : Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı BM : Birleşmiş Milletler CHP : Cumhuriyet Halk Partisi Çev. : Çeviren DB : Dünya Bankası DBYKP : Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı Der. : Derleyen DP : Demokrat Parti DPT : Devlet Planlama Teşkilatı DYP : Doğru Yol Partisi Ed. : Editör EİTİ : Elektrik İşleri Etüd İdaresi GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla HDTM : Hazine ve Dışticaret Müsteşarlığı IMF : International Money Found (Uluslararası Para Fonu) I. MC : Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti II. MC : İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti İBYKP : İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı KHK : Kanun Hükmünde Kararname KİT : Kamu İktisadi Teşebbüsü MBK : Milli Birlik Komitesi MESS : Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası METU : Middle East Tecnical University 8 9

MHP : Milliyetçi Hareket Partisi MSP : Milli Selamet Partisi NATO : North Atlantic Treaty Ornanization (Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü) ODTÜ : Orta Doğu Teknik Üniversitesi OECD : Organization for Economic Co-operation and Development (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) OEEC : Organization for European Economic Co-operation (Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü) PKvKK : Para ve Kredi Kurulu s. : Sayfa SHP : Sosyal Demokrat Halkçı Parti SKD : Sosyalist Kültür Derneği SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TODAİE : Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü TÜSİAD : Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği UNDP : Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ÜBYKP : Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı YPK : Yüksek Planlama Kurulu YTP : Yeni Türkiye Partisi YUK : Yapısal Uyum Kredisi SUNUfi Sosyal Araştırmalar Vakfı olarak Yakın Tarih dizisinden ilk kitabımızı yayımlıyoruz. Yakın Tarih alanı vakfımızın kuruluşundan beri temel çalışma eksenlerinden biridir (özellikle de 1974-1983 Dönemi ve Sosyalizm Deneylerinin Analizi). Bu konuda özgün çalışmalar yapmayı, yapılmış çalışmalara ulaşmayı ve yayımlamayı görev olarak algılıyoruz. Diğer kitap çalışmalarımızda olduğu gibi bu çalışmada da desteği yine yakın çevremizden aldık. Bize bu çalışmayı Sn. Mehmet TÜRKAY önerdi. Kitabın yazarı Ümit AKÇAY onun öğrencilerinden. Çalışmanın adı: KAPİTA- LİZMİ PLANLAMAK: TÜRKİYE DE PLANLAMA ve DPT NİN DÖNÜ- ŞÜMÜ Kitabın kapsamını anlatmak için önsözden ve yazarın kendi anlatımından yararlanacağız. Sn. TÜRKAY kitaba yazdığı önsözü aşağıdaki cümlelerle sonlandırmıştır. Bu cümleler kitabın neden diğer çalışmalardan farklı durduğunun anlatımıdır.... Ümit Akçay ın yaptığı bu çalışma, yukarıda en genel hatlarıyla önerilen yaklaşım biçiminin genel olarak Türkiye de kapitalist gelişme süreci, özel olarak da bu süreçde Devlet Planlama Teşkilatı nın yer ve işlevinin değerlendirilmesi üzerine yoğunlaşmış, sürecin karşılıklı etkileşimini ve diyalektiğini yakalamış bir bakma biçimine sahip olmakla, aynı konudaki diğer çalışmalardan önemli ölçüde farklılaşmaktadır. Bu farklılık, iki yönlü işlemektedir; birisi kapitalizmi veri kabul edip sorgulamayan yaklaşımların planlama konusundaki açmazlarını ortaya koymaktadır. Diğeri, kapitalizme eleştirel yaklaşıp, ancak kapitalist birikimi nihai olarak teknik bir süreç olarak görerek planlamayı bu süreçte sistemi yönetmeye dair bir araç olarak değerlendiren teknokratik yaklaşımların sınırlarına işaret etmekle önemli bir açılım getirmektedir.. Yazarın kendi söylemlerinden yola çıkarakta kitabın nelere vurgu yaptığını ve hangi bölümlerden oluştuğunu görebiliriz. 1960 yılından 2000 yılına kadar gelen süre içinde, planlı kalkınma kav- 10 11

ram ve pratiğinin sermaye birikim süreci temelinde ve DPT nin kurum tarihi çerçevesinde Türkiye de kapitalist toplumsal ilişkilerin gelişim sürecindeki yerinin ve işlevinin açığa çıkarılması, bu çalışmanın ana hedefidir.... Bu amaçla çalışmanın ilk bölümünde 1945 sonrasından uluslararası düzeyde planlama kavramının öne çıkmasının gerisinde yatan temel dinamiklere işaret edilmiş, ikinci bölümde 1970 li yıllarda dünya genelinde görülen kriz ve sonrasındaki yeniden yapılanma sürecinin, planlama kavramına yansımaları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise, bir sonraki bölümde ele alınacak olan, Planlı Kalkınma sürecinin ortaya çıkışının ve evriminin izlenmesinde, dönemin sosyo-ekonomik arka planının ortaya konması amacıyla, Türkiye nin 1945 sonrası sermaye birikim süreçleri, ana hatlarıyla değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümde DPT nin kuruluş sürecinde yaşananlar ile, 1980 yılına kadar kurumun siyasal iktidarla olan ilişkileri ele alınmış, son bölümde ise, 1980 sonrasında DPT nin yeniden yapılandırılması süreci değerlendirilmiştir.... Çalışmada kullanılan yöntem, ilgili dönemlere ait gazete ve dergi taraması ile 1960 lardan bugüne DPT de görev yapmış ve halen yapmakta olan, ayrıca görev yaptıkları dönemle ilgili temsil kabiliyeti olduğu düşünülen plancılarla mülakatlar yapılması şeklindedir. Yapılan dokuz görüşmenin tüm çözümleri, konuyla ilgili araştırmacıların farklı okumalar sonucunda değişik değerlendirmeler yapılabileceği düşüncesiyle çalışmanın sonuna eklenmiştir. Sosyal Araştırmalar Vakfı olarak, ülkemizde yapılan özgün Yakın Tarih çalışmalarını desteklemeyi kuruluşumuzdan itibaren önümüze görev olarak koyduk. Bu anlayış içinde desteklerimizi de sürdüreceğiz. Bu çalışmanın da birçok araştırmacı için kaynak kitap olacağını düşünüyor ve Ümit AKÇAY a bu değerli çalışması için teşekkür ediyoruz. Sosyal Araştırmalar Vakfı Yönetim Kurulu Teflekkürler; Bu çalışma esas olarak Marmara Üniversitesi ndeki Kalkınma İktisadı Yüksek Lisans Programı dâhilinde hazırladığım ve 2004 yılında tamamladığım teze dayanıyor. Türkiye de varolan akademik ortam, tabii ki hayatın diğer alanlarının dışında değil. Dolayısıyla son yıllarda içinde bulunduğumuz toplumsal kriz sürecinin kişilere yansıması olan bireycilikten, yalnızlaşmadan ve de eleştirel olmama halinden akademi de yoğun bir şekilde nasiplenmiş durumda. Ancak Kalkınma İktisadı Yüksek Lisans ve Doktora Programlarını yürüten sevgili hocalarım Fuat Ercan ve Mehmet Türkay a, varolan tüm bu olumsuz şartlara rağmen, klasikleşmiş bir hoca-öğrenci ilişkisinin yaşanmadığı, eleştirel düşünmenin ve toplumu anlama çabasının çok yoğun bir tempoda devam ettiği ve gittikçe ticarileşen ve yozlaşan akademik hayatta maalesef artık çok ender olarak görülebilecek bir ortamı yaşattıkları için teşekkür ederim. Burada belirtmeden geçemeyeceğim bir başka nokta ise, Küçükkuyu Çalışma Ortamı ve orada yaşanan paylaşım. Bu ortamı devam ettiren tüm arkadaşlara da samimiyetleri ve resmi-akademik ilişki dışında bir bilgi paylaşım biçimini hayata geçirdikleri için ayrıca teşekkür etmem gerekiyor. Oldukça verimli ve geliştirici bir çalışma ortamında bulunmanın sağladığı olanakları bir kenara bırakırsak, genel olarak devlet ve toplum-sınıf(lar) ilişkilerini çalışmak, özelde ise, bu ilişkilerin Türkiye de aldığı özgül biçimleri, olgular denizi içersinde kaybolmadan ve belli bir aks üzerinden ele almak, oldukça zorlu bir uğraş. Bu çerçevede Türkiye nin 1960 sonrası siyasal ve ekonomik atmosferinde önemli bir yeri olan planlama ve DPT üzerine bir çalışma yapmak, şüphesiz bazı güçlükleri beraberinde getirdi. Çalışma esnasında bu zorlukların aşılmasında sundukları katkılardan dolayı, kendileriyle mülakat yapılmasını kabul eden Dr. Atilla Karaosmanoğlu na, Prof. Dr. Sevim Görgün e, Sayın Tülin Candır a, Prof. Dr. Erdoğan Soral a, Sayın Kemal Cantürk e, Prof. Dr. Oktar Türel e, Prof. Dr. Ergun Türkcan a, Sayın İlhan Kesici ye ve Prof. Dr. Bilsay Kuruç a teşekkürü bir borç bilirim. Tez konusu olarak DPT yi seçmemdeki önaçıcı tavsiyeleri ve tez sürecinin her aşamasındaki önerileri ve yorumlarıyla bu çalışmayı yapılabilir kılan 12 13

danışman hocam Prof. Dr. Mehmet Türkay a teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca çalışmamın kitaplaşmasındaki emeklerinden ötürü Serap Kurt a ve SAV çalışanlarına teşekkür ederim. Son olarak, çalışmalarım süresince sabır ve güvenle beni destekleyen aileme ve varlığı ile bu çalışmaya büyük katkı yapan sevgili Özgün Akduran a teşekkür ederim. Ümit AKÇAY Kozyatağı, 2007 Birkaç Söz Kapitalist sermaye birikimi sürecinin Dünya ve dolayısıyla Türkiye de yaşadığı dönüşümün yansımalarını, sitemin bütünsel işleyişi gereği, birbirine bir şekilde bağlı ve bu anlamda birbirini etkileyen bir dizi süreç ve/veya bağlamda izlemek mümkündür. Söz konusu süreç ve/veya bağlamları görünür kılan, onlara tarihsel anlamlarını veren bu süreç ve bağlamlarda yer alan taşıyıcı kurumsallaşmalardır. Burada önemli olan, sürecin işleyişini ve dolayısıyla yönünü belirleyen yapısal, diğer bir deyişle esasa dair özelliklerin süreç içinde oluşan kurumsallaşmaların sınırlarını belirlemesi, diğer taraftan söz konusu kurumsallaşmaların birikim sürecinin gerektirdiği ilişkilerin hayata geçmelerini mümkün kılmalarıdır. Dolayısı ile kapitalist sermaye birikim sürecinin bütünsel işleyişinin değerlendirilmesinde uzun dönemli, bu anlamda yapısal olan eğilimlerin esas alınması, konjonktürel olanın bu çerçevedeki tarihsel yerine oturtulabilmesi için bir ön gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle bir çerçeveden bakma çabası, yaşanan süreci toplumsal bir işleyiş olarak sermaye birikimi aksında, kendi tarihselliği içinde değerlendirmeyi de mümkün kılacaktır. En genel çerçevesiyle işaret edilmeye çalışılan bu tarz bir bakma biçimi, Türkiye de kapitalist sermaye birikimi sürecinin değerlendirilmesine yönelik bu güne kadar yapılan çalışmaların önemli bir kısmında söz konusu olmamıştır. Bir dizi yöntemsel kabul nedeniyle pek fazla nüfuz edilemeyen söz konusu bütünsel bakma biçimini farklı kılan özellik ise, sürecin eş zamanlı bir biçimde hem referans olarak alınmasını, hem de işleyişin gerekli kısmının öne çıkarılmasını mümkün kılmasıdır. Dolayısıyla böyle bir bakma biçimi, bütünle uğraşırken parçayı, ya da sürece bakarken an ı görmezden gelme-ya da tersi- hatasına düşülmesini de büyük ölçüde engelleyecek bir çerçeveden değerlendirme yapılmasını da mümkün kılmaktadır. Ümit Akçay ın Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) üzerine yaptığı bu çalışma, söz konusu kurum üzerine bugüne değin yapılan çalışmalardan yu- 14 15

karıda vurgulanan bakma biçimini kullanıyor olması nedeniyle önemli ölçüde ayrılmakta ve farklılaşmaktadır. Söz konusu farklılık, süreci ve kurumu öncelikle sermaye birikimi sürecinin bütünsel işleyişi aksında değerlendiriyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bir anlamda sermaye birikimi sürecinin teknik değil toplumsal bir süreç olduğuna dair yapılan uyarı, bu çalışmanın belkemiğini oluşturmaktadır. Çalışmada da, gerekli yerlerde vurgulandığı gibi, kapitalist sermaye birikim süreci ve buna eşlik eden toplumsal dönüşümler bir dizi yeni ihtiyacı da beraberinde getirmektedir. Yeni olan ihtiyaçların karşılanma derecesi sürecin bütünsel ancak çelişki ve çatışmalarla işleyen yapısı gereği, farklı kurumsallaşmalar aracılığıyla mümkün olmaktadır. Burada önemli olan kapitalist sermaye birikiminin uzun erimli mantığının işlediğinin farkında olunmasıdır. Bu farkındalık, sermaye birikim sürecinin toplumsal niteliğinin göz önüne alınmasının önemine de işaret etmektedir aynı zamanda. Nihayetinde kapitalist sermaye birikimi, kapitalist temelde örgütlenmiş bir toplum yaratma ve sürdürme projesidir ve bu yanıyla toplumsal sınıfların kendi içlerinde ve kendi aralarında yaşadıkları çatışma, gerilim ve mutabakatlarla hayata geçmektedir. Bu anlamda, süreçte yer alan sınıflar ve devletin yer ve işlevleri ve bu aktörleri birbiriyle ilişkilendiren bağlam, diğer bir deyişle söz konusu aktörler arasındaki ilişkinin nasıl bir dolayıma sahip olduğunun işaret edilmesi kritik bir önem kazanmaktadır. Kısacası sınıflı bir toplumda devlet ve sınıflar arası ilişkinin tek yönlü bir belirleme ve/veya belirlenme ilişkisi olmaktan çıkartılıp, bir dolayım üzerinden okunması, sermaye birikim sürecinin toplumsallığını analize dahil etmeyi de mümkün kılacaktır. Bu durum ise, sermaye birikim sürecinin teknik ve bu anlamda toplumsal mühendislik yöntemleriyle yönlendirilecek bir süreç olmadığını da bize gösterecektir. Nitekim bu çalışmada ilgili yerlerde işaret edilen olgu ya da olaylar bu durumu bütün açıklığı ile göstermektedir. Diğer taraftan, kapitalist sermaye birikiminin dünya ölçeğinde işleyen mantığının ve dolayısıyla sahip olduğu uzun dönemli, genel eğilimlerin Türkiye deneyiminde izini sürmek, sürecin çelişkili ve gerilimlerle yüklü doğasını izleyebilmek, bu süreçte kritik bir öneme sahip DPT nin kuruluş ve kurumsallaşma süreciyle bu kurumsallaşmanın birikimin ihtiyaçları doğrultusundaki dönüşümünü izlemekle de mümkün olmaktadır. Bu anlamda bakıldığında, Türkiye de siyasi ve iktisadi yönlerinin belirgin bir biçimde birbirinden ayrı tutulduğu toplumsal tarih okumalarının en fazla yanlışa düştüğü bir dönem olan 1960 ların ve bu dönemin simgesi durumunda olan DPT nin tarihsel bağlamlarına oturtulması, sermaye birikiminin öncesi ve sonrasının anlaşılması açısından belirgin bir öneme sahiptir. Çalışmada detaylarıyla tartışılıp ortaya konduğu gibi, dünya ölçeğinde üretici sermayenin uluslararasılaşma dinamiğinin öne çıktığı ve belirleyici bir rol oynamaya başladığı sürecin gereksinimleriyle, Türkiye deki birikimin ticari sermayeden üretici sermaye olmaya dair yaşadığı dönüşüm sancısı bir anlamda birbirini tamamlayan, bir diğerinin ihtiyacına cevap veren bir sürece işaret etmektedir. Ancak bu süreç, öngörülebilir özelliklere sahip olmalıdır ve bunu sağlayacak olan kurum da DPT dir. Kapitalist birikimin sınıf içi ve sınıflar arası çelişik ve çatışmalı, bir diğer ifadeyle anarşik doğası, geçerli olan güç ilişkilerinin yönlendirdiği biçimde, sistemin yeniden üretimini de göz önüne alarak işlemiş ve DPT, birikim sürecinde maliyetleri toplumsallaştıran kar ı özelleştiren işlevini gerilimlerle de olsa, sürecin özellikleri ve gereksinimleri çerçevesinde yerine getirmiştir. Diğer bir deyişle bu çalışmada planlamanın, ulusal ortak iyi ye hizmet eden teknik bir araç olamama özelliği, devletin birikim sürecindeki yer ve işlevi doğrultusunda DPT aracılığıyla görünür kılınmıştır. Bu durum DPT nin asli işlevini yerine getirdiği anlamına gelmektedir elbette. Nitekim 1970 li yıllarda açığa çıkan kriz ve krizi yönetmeye ve aşmaya dönük olarak yaşanan süreç, tüm diğer kurumlar gibi DPT yi de etkilemiş ve DPT yeni birikim sürecinin gerekliliklerine cevap verecek biçimde dönüşmeye başlamıştır. Çalışmada ortaya konan bu süreç aynı zamanda sürecin yönlendiricisi olan sorumlu bürokratlarla yapılan görüşmelerden de izlenebilmektedir. Ümit Akçay ın yaptığı bu çalışma, yukarıda en genel hatlarıyla önerilen yaklaşım biçiminin genel olarak Türkiye de kapitalist gelişme süreci, özel olarak da bu süreçde Devlet Planlama Teşkilatı nın yer ve işlevinin değerlendirilmesi üzerine yoğunlaşmış, sürecin karşılıklı etkileşimini ve diyalektiğini yakalamış bir bakma biçimine sahip olmakla, aynı konudaki diğer çalışmalardan önemli ölçüde farklılaşmaktadır. Bu farklılık, iki yönlü işlemektedir; birisi kapitalizmi veri kabul edip sorgulamayan yaklaşımların planlama konusundaki açmazlarını ortaya koymaktadır. Diğeri, kapitalizme eleştirel yaklaşıp, ancak kapitalist birikimi nihai olarak teknik bir süreç olarak görerek planlamayı bu süreçte sistemi yönetmeye dair bir araç olarak değerlendiren teknokratik yaklaşımların sınırlarına işaret etmekle önemli bir açılım getirmektedir. Mehmet Türkay 16 17

G R fi Planlı Kalkınma kavramı ve pratiği, Türkiye de 27 Mayıs ı izleyen dönemin en önemli tartışma başlıklarından birini oluşturmuş ve 1980 li yıllara kadar ülkenin politik ve ekonomik gündemindeki önemini korumuştur. Devlet Planlama Teştilatı nın kuruluş sürecinde yaşanan, ilk plancı ekibin oluşturulması, plancıların Milli Birlik Komitesi ndeki genç subaylarla ve YÖN dergisi ile ilişkileri, birinci planın taslağında önerilenler ve bunların reddedilmesi ile gelen istifaları gibi başlıklar, 1960 lı yılları değerlendirme çabasında olan her sosyal bilimci için çözülmesi gereken bir bilgi yumağı olarak karşımıza durmaktadır. Dönemin özellikleri dikkate alındığında, 1960 1980 arasında yaşanan planlama tartışmalarının ne kadar geniş bir çerçeveyi kapsadığı daha iyi anlaşılacaktır. Buna göre bir yandan uluslararası alanda görülen soğuk savaş süreci ve kalkınma kavramının bu sürecin gereklerine göre yeniden tanımlanması, diğer yanda da ülke içinde kapitalist toplumsal ilişkilerin gelişmesiyle oluşan sosyal gerilimlerin had safhaya ulaşması, planlı kalkınma kavramının hem soldan hem de sağdan sahiplenilen bir kavram olarak alternatif önerilerinin odağında yer almasına neden olmuştur. Planlı Kalkınma sürecinin ve özellikle de 1960 lı yıllardaki planlama tartışmalarının anlamlandırılması açısından, solda geniş olarak ifadesini bulan ancak genel olarak açıktan referans verilmeden kullanılan Bağımlılık Okulu nun argümanları, kritik öneme sahiptir. Nitekim özel olarak DPT nin kuruluş döneminde YÖN dergisi ile plancılar arasındaki diyalogda görülen, genel olarak ise solun geniş kesimleri tarafından yaygın bir şekilde kullanılan ulusal kalkınma, ithal ikameci sanayileşme stratejisinin uluslararası sisteme (emperyalizme) muhalif bir pozisyon alış olduğu tezi, burjuvazinin ulusal olan kanadına yakınlık, planlama ve sanayileşme gibi kavram- 18 19

ların fetişleştirilerek kullanılması, Bağımlılık Okulu na özgü yorumun Türkiye solunda ne kadar yaygın olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır. Ancak planlamayı soldan sahiplenenlerin kafasında olan ile gerçekte yaşanan süreç arasında oluşan ciddi açı farkı, buna karşılık, 1960 ile 1980 arasında yaşanan 20 yıllık deneyimin ardından iyice gelişen ve 1980 ile birlikte artık uluslarasılaşma taleplerini dile getiren bir sermeyenin ortaya çıkması, planlı kalkınma sürecinin gerçekte ne ifade ettiğini ve hangi toplumsal kesimlerin çıkarları ile uyumlu olarak geliştiğini gözler önüne sermektedir. Devletin sermaye birikim sürecindeki yeri ve işlevinin ne olduğu, Türkiye de yaygın bir şekilde kullanılan güçlü devlet geleneği tezinin sınırları ve Kemalist çevrelerin farklı dönemlerde ısrarla vurguladıkları devletçiliğin kapsamı ve amacının ne olduğu soruları, bu çalışmanın arka fonunda varolan temel sorunsallardır. Bu temel sorunsallar akılda tutularak, sermaye birikim süreci temelinde ve DPT nin kurum tarihi çerçevesinde Planlı Kalkınma kavram ve pratiğinin Türkiye de kapitalist toplumsal ilişkilerin gelişim sürecindeki yerinin ve işlevinin açığa çıkarılması, bu çalışmanın ana hedefini oluşturmaktadır. Bu amaçla çalışmanın ilk bölümünde 1945 sonrasında uluslararası düzeyde planlama kavramının öne çıkmasının gerisinde yatan temel dinamiklere işaret edilmiş, ikinci bölümde 1970 li yıllarda dünya genelinde görülen kriz ve sonrasındaki yeniden yapılanma sürecinin, planlama kavramına yansımaları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise, bir sonraki bölümde ele alınacak olan, Planlı Kalkınma sürecinin ortaya çıkışının ve evriminin izlenmesinde, dönemin sosyo-ekonomik arka planının ortaya konması amacıyla, Türkiye nin 1945 sonrası sermaye birikim süreçleri, ana hatlarıyla değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümde DPT nin kuruluş sürecinde yaşananlar ile, 1980 yılına kadar kurumun siyasal iktidarla olan ilişkileri ele alınmış, son bölümde ise, 1980 sonrasında DPT nin yeniden yapılandırılması süreci değerlendirilmiştir. Çalışmada kullanılan yöntem, ilgili dönemlere ait gazete ve dergi taraması ile 1960 lardan bugüne DPT de görev yapmış ve halen yapmakta olan, ayrıca görev yaptıkları dönemle ilgili temsil kabiliyeti olduğu düşünülen plancılarla mülakatlar yapılması şeklindedir. Görüşülen plancılardan Dr. Atilla Karaosmanoğlu, DPT nin kuruluş döneminde yapılan çalışmalarda bulunmuş ve DPT nin ilk İktisadi Planlama Dairesi Başkanlığı görevini yürütmüş ilk plancılar arasındadır. Prof. Dr. Sevim Görgün, ilk planın hazırlık sürecinde DPT de uzman olarak çalışmış ve o dönem, üzerinde büyük tartışmalar yapılan toprak ve vergi reformu ile ilgili çalışmaları yürütmüştür. Tülin Candır, 1960 yılından bugüne (Haziran 2004) kadar DPT de çalışan tek plancı olma özelliği ile kurumun 40 yılını ve geçirdiği değişimleri içeriden gözlemleyebilmiştir. Prof. Dr. Erdoğan Soral, DPT nin ilk bölge planlaması çalışmasında 1962-1966 yılları arasında görev almış ve 1978 e kadar, Kalkınmada Öncelikli Yöreler Daire Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kemal Cantürk ise, 1972-1977 yılları arasında DPT Müsteşarı olarak görev yapmıştır. Prof. Dr. Oktar Türel, 1978-1979 döneminde DPT İktisadi Planlama Dairesi Başkanı olarak çalışmıştır. Prof. Dr. Ergun Türkcan 1978-1980 yılları arasında DPT İktisadi Planlama Dairesi Danışmanı olarak görev yapmıştır. Prof. Dr. Bilsay Kuruç ise, 1978-1980 yılları arasında DPT Müsteşarlığı görevinde bulunmuştur.son olarak mülakat yapılan plancı olan İlhan Kesici, 1991-1993 yılları arasında DPT Müsteşarlığı görevinde bulunmuştur. Yapılan dokuz görüşmenin tüm çözümleri, konuyla ilgili araştırmacıların farklı okumalar sonucunda değişik değerlendirmeler yapılabileceği düşüncesiyle çalışmanın sonuna eklenmiştir. 20 21

1. BÖLÜM Dünyada kinci Dünya Savafl Sonras nda Oluflan Siyasal ve Ekonomik Atmosfer 1.1. ABD Hegemonyas nda Geliflen Üretken Sermayenin Uluslararas laflmas Süreci İkinci Dünya Savaşı ABD nin mutlak ekonomik ve askeri üstünlüğü ile sonuçlanmıştır. Savaş bittiğinde ABD ekonomisi sanayileşmiş ülkelerin toplam sanayi üretimlerinin yarısından fazlasını tek başına gerçekleştirmektedir 1 (Jenkins, 2001, s. 218). 1938-1948 arasındaki dönemde ekonomik büyümeye bakıldığında, safi ulusal hasıla endeksinin Batı Avrupa da 100 den 87 ye düştüğü, aynı dönemde ABD de 165 e yükseldiği görülmekte ve ABD nin savaş sonrasındaki mutlak üstünlüğü açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır (Derwal, 1983, s. 30 dan aktaran, Türkay, 1994, s. 63). Savaş sonrası süreçte ABD nin askeri ve ekonomik üstünlüğü, uluslararası ortamı belirleme kabiliyetine sahip hegemonik bir güç haline gelmesini sağlamıştır. Buna göre hegemonik devletin en temel işlevi, devletlerarası ilişkileri örgütleyerek kendi ülkesinde temellenen sermayenin uluslararası değerlenme mekanizmalarının sağlanması için gerekli kurumsal çerçeveyi hazırlamasıdır (Keyder, 1981, s. 6). Yani hegemonik devletin işlevi, sermaye birikim sürecinin temel dinamikleri çerçevesinde, birikimin uluslararası koşullarını mümkün kılacak düzenlemeleri yapmaktır. Savaş sonrasında sermaye birikim sürecine yön veren temel dinamik ise, üretici sermayenin uluslararasılaşması eğilimidir 1 İkinci Dünya Savaşı ertesinde ABD nin üretim düzeyi, o dönemin ikinci en yüksek üretim düzeyine sahip olan İngiltere nin 7 katıdır(jenkins, 2001, s. 218). 22 23

(Keyder, 1976, s. 31). Buna göre 1930 lu yıllara kadar dünya ekonomisini ve dünya işbölümünü bir bütün içinde devam ettiren ve malların üretimini harekete geçiren temel dinamik ticaret sermayesi iken, II. Dünya Savaşından sonra üretici sermaye uluslararası bir nitelik kazanmıştır (Keyder, 1979, s. 31). Bu eğilimle beraber üretici sermaye, üretim kararlarını alırken artık dünya ölçeğinde hareket kabiliyetine sahiptir. 2 Savaş sonrası dönemde sermaye birikim sürecinin temel dinamiği olan üretici sermayenin uluslararasılaşma eğiliminin olanaklı hale getirildiği kurumsallaşma ise, 1944 yılında toplanan Bretton Woods konferansı ve sonrasındaki süreçle sağlanmıştır. Buna göre Bretton Woods 3 konferansı ile kurulan Uluslararası Para Fonu (IMF), dünya genelinde para sermaye hareketlerini düzenlemek, Dünya Bankası ise üretken sermayenin uluslararasılaşmasını kolaylaştırmak ve dünya genelinde sorunsuz bir biçimde hareketini olanaklı kılmak amacıyla kurulmuştur (Peker, 1996, s. 9). Bu dönemde Cenevre de yapılan çok taraflı görüşmelerde ise, Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) imzalanmış ve bu şekilde uluslararası ticaretin, yani ticari sermayenin uluslararası hareketinin genel koşulları düzenlenmiştir (Karluk, 1984, s. 106). Sonuçta, İkinci Dünya Savaşı sonrasında belirleyici güç olan ABD nin önderliğinde gerçekleştirilen tüm bu düzenlemelerle, uluslararasılaşan üretici sermayenin gereksindiği iktisadi-kurumsal çerçeve ve koşullar yaratılmış olmaktadır (Türkay, 1994, s. 65). 1.2. Yeni Ulus Devletlerin Kapitalist Sisteme Entegrasyonlar ve Kalk nma ktisad n n Ortaya Ç k fl İkinci Dünya Savaşı sonrası atmosferde ortaya çıkan bir diğer önemli gelişme de, soğuk savaş sürecinin başlamasıdır (Mandel, 1995, s. 209). Buna göre soğuk savaş, iki farklı iktisadi/toplumsal sitemin güç 2 İkinci Dünya Savaşından sonra gelişmiş ülkelerin ve de özellikle ABD nin ihracat hacmi büyük oranda artmıştır (Hirst ve Thompson, 2003, s. 48). Buna göre 1947-1949 arasında ABD dış yatırımlarının %90 ı üretken sermaye şeklindedir (Dobb, 2001, s. 41). 3 Bretton Woods ile kurulan sisteminin işleyişi ve yıkılması ile ilgili bakınız: (Türkcan, 1982, s. 67-91). ve nüfuz mücadelesi çerçevesinde şekillenmiştir. Bu süreçte ABD tarafından uygulamaya konan Marshall Planı ise, ortaya çıkan yeni dinamikler çerçevesinde, yeniden yapılanan sermaye birikim sürecinin koşullarının oluşturulmasında etkili olmuştur. Savaş sonrası dönemin özellikle ABD sermayesi açısından temel dinamiği olan, sermayenin uluslararası ortamda üretim yapma eğiliminin asıl amacı, ABD ekonomisinin savaş döneminde gösterdiği büyümenin 4 sürdürülebilmesi ve yeni değerlenme olanaklarının yaratılmasıdır. Arrighi ye göre, savaş döneminde görülen büyük gelişmeden sonra, Amerikan özel girişim bileşenleri, kaotik bir dünyada gelişim koşullarını yaratmak için güçsüzlerdi. Amerikan yurtiçi pazarlarının bağlılığı ve serveti ile dış pazarların parçalılığı ve yoksulluğu arasındaki temel zıtlığın üstesinden gelmeye hiç bir vergi desteği, sigorta planı ya da müdahale garantisi yeterli değildi. Bunlar, İkinci Dünya Savaşı ndan sonra paranın dünya ticaret ve üretim genişlemesine geri dönüşünü engelleyen kördüğümün yapısal kökenleriydi. Sonunda kördüğüm Soğuk Savaş ın icadıyla çözüldü (Arrighi, 2000, s. 437). Bir başka ifadeyle, Marshall Planı çerçevesine gelişen ABD yardımı, bir yandan Avrupa nın dolar açığını, bir yandan da Avrupa nın Amerika dan yapacağı ithalatı finanse etmeyi amaçlamaktadır (Peker, 1996, s. 11). Marshall Planı ile ulaşılmak istenen bir diğer hedef ise, savaş sırasında her yönden çöküntüye uğrayan Avrupa yı yeniden ayağa kaldırarak, Batı Bloğunu güçlendirmektir. Böylelikle hem Avrupa sermayesinin yeniden toparlanması sağlanacak, hem de ABD mallarına olan talebin sürekliliği garantilenmiş olacaktır (Keyder, 1981, s. 7). İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan soğuk savaş atmosferinde ortaya çıkan bir diğer sorun da, yeni ulus devletlerin/eski sömürgelerin hangi tarafta yer alacağıdır (Başkaya, 2000, s. 42). Bu noktada, yeni ulus devletlerin kapitalist sistem tarafından içerilmesi sorununa işaret eden Türkay a göre, 4 Baran ve Sweezy e göre ABD ekonomisinde görülen gelişme askeri harcamaların hızlı artışından kaynaklanmaktadır. 1929 yılında ABD nin askeri harcamaları GSMH sinin % 0.7 si iken, 1939 da % 1.4 e, 1957 de ise % 10.3 e çıkmıştır (Saybaşlı, 1992, s. 62). 24 25

Soğuk savaş, sistem içi çelişkileri tali kılan, her iki sistemin mümkün en geniş denetlemeye dönük stratejileriyle karşı karşıya geldikleri bir süreç olmuştur. Söz konusu karşı karşıya gelme ise büyük oranda yeni siyasal bağımsızlığını kazanmış eski sömürge/yeni ulus devletlerin üzerinden gerçekleşmekteydi. Soğuk savaşın bu rekabeti sözkonusu ülkeleri konjonktürel olarak önemli kılmıştı (Türkay, 2002a, s. 78). Bu çerçevede İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslaşma sürecine giren eski sömürgelerin önemi, bu dönemde sermaye birikiminin temel dinamiği olan üretici sermayenin uluslararasılaşmasının önündeki politik engellerin kaldırılması bağlamında anlam kazanmaktadır. Dolayısıyla...söz konusu dinamiğin objektif gereksinimi, uluslararası düzeyde para, mal ve sermayenin sorunsuz hareket edebileceği mümkün olan en geniş ve bütünleştirilmiş bir uluslararası sistemin oluşturulmasıdır (Türkay, 1994, s. 71). Yukarıda da ifade edildiği gibi İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD öncülüğünde gelişen yeniden yapılanma süreci, çözülmesi acil bir dizi sorunun ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir. Bu acil sorunların en önemlilerinden biri olan yeni ulus devletlerin kapitalist sisteme entegrasyonu meselesi ise, modernleşme kuramı çerçevesinde yeniden formüle edilen gelişme kavramının ve de gelişme iktisadının ortaya çıkışıyla çözümlenmeye çalışılmıştır. Trak ın değerlendirmesiyle, Literatürde genellikle modernleşme kuramı adı verilen bu yaklaşım, soğuk savaş ortamında, Amerikan dış politikasıyla çok sıkı ilişkiler içinde gelişiyor. Sosyal bilimlerin gelişmesinde politik ortamın önemli bir rol oynadığı biliniyor. Ama çok az kuram, modernleşme kuramı kadar açık bir biçimde, bir politika aracı olarak ortaya çıkmıştır (Trak, 1984, s. 58). Gelişme iktisadının ortaya çıkışı ile ilgili Huntington un yaptığı yorum ise, II. Dünya Savaşı ndan sonra, Amerikan bayrağının peşinden giden bilimsel faaliyet Sovyetler Birliği ne karşı Soğuk Savaşa katıldı; daha sonra da, Asya, Ortadoğu, Latin Amerika ve Afrika da genişleyen Amerikan varlığını izledi. Belli başlı üniversitelerde, bu ülkeler ve bölgeler hakkında Amerikalıların bilgi ve anlayışını arttırmaya yönelik bölgesel araştırma programları ortaya çıkıverdi. Büyük vakıfların aktif özendirme ve destekleriyle profesörler ve öğrenciler, o zamana kadar çok yabancı görünen ülkelere akın ettiler ve kısa zamanda belli ülkelerin ve bölgelerin siyasal rejimleri ve kuramları üzerinde muazzam bir kitaplık meydana getirdiler (Huntington ve Dominguez, 1985, s. 1 den aktaran, Ercan, 2001, s. 83). şeklindedir. Trak ve Huntington un yorumlarından da anlaşılacağı gibi, politik konjonktüre duyarlı bir şekilde ortaya çıkan ve gelişen kalkınma iktisadının temel önkabulleri ise şöyledir: 19. yüzyılda Batı Avrupa ülkelerinin yaşadığı tarihsel/top lumsal deneyim tekrarlanabilir ve bu anlamda da kalkınma hedefine ulaşılması mümkündür. Geleneksel/azgelişmiş toplumdan modern/gelişmiş topluma doğru çizilen gelişme süreci sonlu bir süreçtir ve geleneksel ile modern toplumlar arasında sadece bir tarihsel zaman farkı vardır. Geleneksel toplumlar, kendi içsel dinamiklerinden kaynaklanan nedenlerden ötürü tarihin gelişim sürecinden sapmışlardır. Geleneksel toplumlar, kendi gelişim süreçlerine bırakıldıklarında kalkınmaları mümkün değildir. Sözkonusu toplumlar ancak kendi içsel yapılarında olan engelleri tasfiye edip, kendilerinde bulunmayan özelliklerin sistematik müdahalelerle yaratılması sonucunda gelişebilirler (Türkay, 1994, s. 81-82). Görüldüğü gibi, gelişme iktisadının ortaya koyduğu yaklaşım çerçevesinde azgelişmiş olarak tanımlanan toplumların kalkınmaları için tek çıkış yolu, azgelişmişliği doğurduğu düşünülen durağan toplum yapısının sistematik müdahalelerle gelişmeye yönlendirilmesidir (Ercan, 2001, s. 90). Bir başka deyişle gelişme iktisadının merkezinde duran müdahale kavramı, aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı sonrasında entelektüel, pragmatik ve ideolojik düzeylerde öne çıkan anahtar kavram dır (Türkay, 1997, s. 29). Savaş sonrası atmosferde oluşan müdahale kavramı iki düzeyde formüle edilmiştir. Bunlardan ilki, uluslararası boyutta gerçekleştirilecek yardımlar çerçevesinde müdahalenin olanaklı kılınmasıdır. Gelişme iktisatçılarına göre azgelişmiş ülkelerin sermaye birikimini arttırmaları 26 27

için uluslararası kurumlardan ya da gelişmiş ülkelerden yapılacak yardımların önemi büyüktür. Bu çerçevede dönemin politik ortamından direkt etkilenerek oluşturulan gelişme iktisadının, azgelişmişlerin sorunlarına çözüm olarak önerdiği yollar, aynı zamanda 1940 lar sonrası Amerika sermayesinin ihtiyaçları ile de yakından ilintilidir. Başka bir ifadeyle, savaş sonrası dönemde hızlı sermaye birikimine giren ABD için, ürettiği mallara talep bulması sorunu, sermaye ihracını olanaklı kılan dış yardım vasıtasıyla büyük oranda çözülmüştür 5 (Ercan, 2001, s. 93). Bu çerçevede yapılan müdahalelerin yardım şeklinde formüle edilmesi, müdahalenin meşrulaşmasını sağlarken, aynı zamanda da müdahalenin muhatabı olan ülkelerdeki yönetici elit ya da sınıfların iktidarlarının meşruiyetini amaçlamaktadır (Türkay, 1997, s. 30). Savaş sonrası atmosferde oluşan müdahale kavramının ulusal düzeyde formüle edilişinde ise, karşımıza bilinçli devlet müdahaleleri ve planlama uygulamaları gelmektedir. 1.3. Planlama Yaklafl m n n Ortaya Ç k fl 6 Kalkınma iktisadının kurucularından olan W. A. Lewis, azgelişmiş ülkelerin durağan yapılarına müdahale edilerek değiştirilmesi ve de kalkınmanın koşullarının hazırlanması için planlamanın gerekliliğini önermektedir. Bu bağlamda Lewis, ekonominin sanayileşme doğrultusunda yönlendirilmesi ve sermaye birikim sürecinin hızlandırılması için devletin ekonomiye planlama kanalı ile müdahalesini savunmaktadır. Lewis e göre planlama, piyasanın belirlediği görünmez sosyal kontrolü, devlet kanalı ile görünür bir şekilde müdahale ile geliştirmektir (Lewis, 1949, s. 28 den aktaran, Ercan, 1995, s. 344). Lewis in ortaya koyduğu çerçevedeki planlama vurgusunun bir benzeri ise Meier de 5 Bu dönemde ABD Başkanı olan Kennedy, Dış yardım ABD nin dünya genelinde kontrol ve etkisini sürdürmesinin bir yöntemidir ve tamamen çökmüş ya da kominist bloğa girme yolundaki ülkeler göz önüne alındığında sürdürülmelidir (Kennedy, 1962 den aktaran, Ercan, 1995, s. 345) diyerek amaçlarını açıkça ortaya koymuştur. 6 Planlama yaklaşımının ortaya çıkışı, esas olarak SSCB de 1928-1929 yıllarında uygulanmaya başlanan beş yıllık planlarla gerçekleşmiştir (Küçük, 1978, s. 181). Sovyet planlamasının ortaya çıkışı için bakınız: (Huberman, 1995, s.304-328). Ancak bu bölümde, geç kapitalistleşen ülkelerdeki plan uygulamalarının ortaya çıkışı ele alınacaktır. görülmektedir. Meier planlamayı, piyasa fiyat sisteminin gediklerini onarabilecek bir mekanizma ve ulusal hedeflere ulaşmak için gerekli halk desteğini seferber etmenin aracı olarak değerlendirmektedir (Meier, 1984, s. 15 den Aktaran Peker, 1996, s. 12). Nurkse ise, azgelişmiş ülkelerin fakirliğin kısırdöngüsünü kırıp, ekonominin kendi kendini besleyen bir büyüme sürecine girebilmesi için gerekli olan başlangıç itkisinin yabancı sermaye ile sağlanacağını, dengeli büyüme sürecinin sürdürülmesi için ise, devlet müdahalesi ve planlamanın gerekli olduğunu ifade etmektedir (Nurkse, 1971 den aktaran, Türkay, 1997, s. 32). 1960 yılından itibaren Türkiye de yapılan planlama çalışmalarının danışmanlığını yapan Tinbergen ise, özellikle kaynakların etkin dağılımı ve iktisadi büyümeden elde edilen gelirin adil paylaşılması süreçlerinde planlamanın devreye sokulması gerektiğini ifade etmiştir (Tinbergen, 1952 den aktaran, Mıhçı, 1996, s. 69-70). Gelişme kuramcılarının bir diğer önemli ismi olan Hoselitz de azgelişmiş ülkelerin planlama yapmaları gerektiğini vurgulayarak, bu konuyu şöyle değerlendirmiştir: Batı Avrupa da kapitalist ekonomilerin gelişimi plansız bir takım hareketlerdi. Oysa iktisadi büyümeye yön vermek için bugün yapılan çabalar bilinçli olarak planlanmalıdır Bir başka deyimle, azgelişmiş ülkelerin hükümetleri, kalkınma planlaması yapmak ve bu planları kendi imkanları oranında gerçekleştirmek durumundadır (Hoselitz, 1970, s. 18 den aktaran, Türkay, 1997, s. 31). Gelişme iktisadının kurucularının planlama ile ilgili görüşlerinden de anlaşılacağı gibi, yaptıkları analizlerde devlet müdahalesi ve planlama, büyümenin başlatılması ve sürekliliği açısından merkezi bir yer tutmaktadır. Gelişme iktisatçılarının ortaya koydukları çerçevede, planlamanın nasıl yapılacağı ve kapsamı ile ilgili olarak Todaro, kapitalist ekonomilerdeki planlamanın, ekonomik büyümeyi yüksek istihdam ve istikrarlı fiyatlarla birlikte sağlamayı amaçlayan para ve maliye politikalarından ibaret olduğunu (Todaro, 1987, s. 3), kollektivist ekonomilerdeki planlamanın ise, ekonominin merkezi kararlar çerçevesinde düzenlendiği ve yapılan planların emredici nitelikte olduğunu ifade etmektedir 7 (Todaro, 1987, s. 4). Hamitoğulları ise, her ülkeye uygula- 7 Kapitalist ve sosyalist plan uygulamalarındaki metodolojinin incelenmesi için bakınız: (Mason, 1964). 28 29

nabilecek nitelikte, üniform bir plan teorisi ve ideal bir plan modeli mevcut değildir diyerek, azgelişmiş ülkelerin uygulaması gereken planlamanın kapitalist ve sosyalist planlamadan farklı olması gerektiğini ifade etmektedir (Hamitoğulları, 1966, s. 92). Yazara göre kapitalist ekonomilerde uygulanan planlar yaratıcı olmaktan çok, düzenleyici, yönlendiricidir, ancak azgelişmişlerin uygulaması gereken planların mevcut olmayanı yaratmak için kurucu nitelikte olması gerektiğine işaret etmektedir (Hamitoğulları, 1966, s. 109). Planlamanın ortaya çıkışı ile ilgili olarak yukarıda aktarılan görüşler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında sermaye birikim sürecinin temel dinamikleriyle uyumlu bir şekilde gelişen müdahale kavramının, ulusal düzeyde nasıl bir mantığa dayandığını açıklamaktadır. Diğer bir deyişle; Meşruiyetini içinde bulunulan konjonktürden alan ulusal ve uluslararası düzeylerde müdahale anlayışı, ulusal düzeyde planlama ve uluslararası düzeyde yardım pratiklerinde ifadesini bulmuştur bu bağlamda iç piyasanın yapılanma ve entegrasyonunun sistematik müdahalelerle ve planlama aracılığıyla sağlanması amaçlanırken, dış yardımlar hem bu amaca hizmet edecek hem de azgelişmiş ülkelerin uluslararası kapitalist sisteme içerilmelerini sağlayacak ilişkileri oluşturacaktır (Türkay, 1997, s. 32). Planlama yaklaşımları, yukarıda açıklanmaya çalışılan çerçevede formüle edilirken, aynı zamanda bir çok ülkede plan uygulamaları başlamıştır. 8 Gelişmiş kapitalist ülkelerde uygulanan planlama daha çok Keynesyen politikalar çerçevesinde şekillenirken, geç kapitalistleşen ülkelerde uygulanan planlamanın başlangıcında daha çok uluslararası kurumların önerilerinin etkili olduğu görülmektedir. Bu dönemde, Birleşmiş Milletlere bağlı bir çok eksper (Myrdal gibi), ayrıca Rostow, Buchanan, Williams ve hatta Viner gibi liberal iktisatçılar, az gelişmiş veya gelişme halinde bulunan memleketler için planlı kalkınmayı tavsiye etmektedirler (Talas, 1962, s. 8). Birleşmiş Milletler (BM) bu dönemde planlama faaliyetlerini kuvvetlendirmek için uluslararası bir 8 İngiltere, Fransa, Hindistan, Endonezya, Irak, Birmanya ve Filipinler de uygulanan planlamaların değerlendirilmesi için bakınız: (Soysal, 1958). Ayrıca Hollanda ve Norveç deki planlama mekanizması için bakınız: (Tuncer, 1963). Fransa daki ve Türkiye deki modelin karşılaştırması için bakınız: (Kerimoğlu,1963a, 1963b). gayret sarfedilmesi (BM, 1967, s. 1) gerektiğini belirterek, toplumsal olarak uzun vadede elde edilmek istenen sonuçlara ulaşılmasında planlamanın uygulanacak siyaset için son derece kıymetli bir yardım unsuru (BM, 1967, s. 2) olduğunu ifade etmektedir. BM bu çerçevede, yeteri kadar gelişmemiş olarak nitelendirdiği ülkelere, gelişmiş ülkelerdeki planlama deneyimlerinin aktarılması için teknik destek sağlayan çalışmalar yapmıştır (BM, 1967). Geç kapitalistleşen ülkelerde yapılan planlamalar ile ilgili 9 Dünya Bankası nın politikasını ise Peker, şöyle değerlendirmektedir: azgelişmiş ülke hükümetlerine verilen mesaj şuydu: Sanayileşme anlamında tanımlanan kalkınma arzu edilen bir amaçtır. Bu amacın acilen gerçekleşmesi gereklidir. Bu ise, büyük ölçüde dış yardımlara bağlıdır. Dış yardım ve yabancı sermaye girişi ise DB nin öngördüğü çerçevede genel bir kalkınma planının varlığına ve devlet müdahalesine bağlıdır (Peker, 1996, s. 15). Sonuç olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki süreç, ABD hegemonyası altıda gelişen ve dünya genelinde sermaye birikiminin temel dinamiği olan üretici sermayenin uluslararasılaşması eğilimi çerçevesinde şekillenmiştir. Bu dönemde azgelişmiş olarak tanımlanan ülkelerin kapitalist sisteme entegrasyonları bağlamında yapılan müdahalelerle de, sermaye birikiminin sürekliliği önündeki muhtemel engellerin kaldırılması amaçlanmıştır. Bu çerçevede yapılan müdahaleler, uluslararası düzeyde yardımlar ve ulusal düzeyde de devlet müdahalesi ve planlama olarak formüle edilmiştir. Böylece dünya genelinde sermaye birikim sürecinin olanakları yaratılmış ve kurumsallaşmaları sağlanmıştır. Bu bağlamda erken kapitalistleşmiş ülkelerde Keynesyen refah devleti politikaları 10 görülmüş, geç kapitalistleşen ülkelerde ise genellikle 9 Soyak a göre planlama uygulamalarının başlangıcında İngiltere ve Fransa nın sömürgelerinde ve kendilerine bağlı olan bölgelerde kalkınma planları uygulatmalarının etkisi olmuştur. Buna göre özellikle İngiliz hükümetinin 1940 yılında kabul ettiği Sömürgesel Kalkınma ve Refah yasası nda koloni hükümetlerinin süratle kalkınma planları yayınlaması istenmiştir (Soyak, 2004, s. 9). 10 Hayek, erken kapitalistleşmiş ülkelerde uygulanan sosyal devlet/refah devleti politikalarının öngördüğü devlet müdahalesi ve planlama uygulamalarını sert bir şekilde eleştirmektedir. Hayek, özellikle İngiltere de görülen planlama ve sosyal devlet uygulamalarının yalnız Cobden ile Bright in, Adam Smith ile Hume un ve hatta Locke ve Milton un fikirlerini değil, Hıristiyanlık, Kadim Yunan 30 31

planlama ile yönlendirilmeye çalışılan, iç pazar olanaklarına dayalı ithal ikameci modeller kurulmaya çalışılmıştır. Savaş sonrasında oluşan bu yapıyı/kurumsallaşmayı uluslararası keynescilik çerçevesinde değerlendiren Keyder e göre ise, uluslararası düzeyde yeniden dağıtım mekanizmalarının (özel veya resmi fonlar) varlığı sayesinde işleyen bu yapı, Avrupa nın ve azgelişmiş ülkelerin ABD den sağladıkları fonları, yine ABD den ithalat yapmak için kullandıkları sürece geçerlidir. Keyder ayrıca 1945 sonrası dönemin ticaret serbestliğinden çok sermaye hareketlerinin serbestliği ile tanımlanması gerektiği ni ve sermayenin serbestçe dolaştığı bir dünyada ticaret serbestliğinin ikincil olduğu nu ifade ederek, korumacılığın uluslararasılaşmış üretici sermaye için iç pazarda tekelleşme olanağı sağlayarak- elverişli bir ortam yarattığı na işaret etmiştir (Keyder, 1981, s. 8-10). Bir başka ifadeyle, Keynesyen anlayışın yönlendirdiği devlet müdahalesi, planlama ve korumaya dönük tasarruflar uluslararası sistemle uyum içinde işlemiştir (Türkay, 2000, s. 13). ve Roma nın kurduğu temeller üzerine yükselen garp medeniyetinin (Hayek, 1999, s. 18). simgeleri olan bireyciliği ve liberalizmi ortadan kaldıracağını ve bu yönelimin kölelik yoluna varacağını iddia etmiştir (Hayek, 1999). 2. BÖLÜM 1970 lerdeki Kriz ve Sonras 2.1. 1970 lerdeki Kriz ve Yeniden Yap lanma Süreci: İkinci Dünya Savaşı sonrasında belirginleşen ABD hegemonyası altında ve sermaye birikim sürecinin temel dinamikleri çerçevesinde uluslararası düzeyde oluşan ekonomik ve siyasal yapı/kurumsallaşma, 1970 li yıllara kadar görece istikrarlı bir gelişim çizgisi izlemiştir. Ancak 1970 li yıllarda ortaya çıkan kriz sonucunda, 1945 sonrasında oluşan hızlı büyüme ve yoğun birikim 11 sürecinin sonuna gelinmiştir. Buna göre krize yol açan temel etkenler şöyle sıralanabilir: Sermayenin organik bileşimindeki yükseliş: Genişleme döneminde karlılık beklentisi sonucunda uygulamaya konan teknolojik yenilikler nedeniyle sermayenin organik bileşimi bir süre sonra yükselmeye başlamıştır. Kullanılan teknolojiler: Genişleme döneminde uygulanan teknolojilerin üretkenliği arttırma kapasiteleri 1970 lerde sınırlarına ulaşmıştır. Sınıflararası güç ilişkileri: Genişleme dönemi boyunca örgütlü bir işçi sınıfı doğmuş ve sınıf mücadeleleri, emek üretkenliği artışını engellemiştir. Hammadde fiyatlarının yükselişi (Balkan, 1994, s. 44). Yukarıda sayılan etkenler çerçevesinde gelişen kriz ortamı, kar oranlarındaki düşme eğilimi ile belirginleşmiştir (Shaikh, 1985, s. 91). ABD hegemonyasının gerileyişi ve Bretton Woods sisteminin çö- 11 Yoğun birikim süreci kavramının, düzenleme okulu çerçevesinde açıklanması için bakınız: (Arın, 1985, s. 122-130). 32 33

zülmesi, dünya pazarının bölünmüşlüğü ve üretimin uluslararasılaşması ile ulusal politikalar arasındaki gerilimler gibi bazı dinamikler ise, yaşanan krizin daha da derinleşmesine neden olmuştur (Balkan, 1994, s. 45-46). Savaş sonrası dönemde görülen sabit sermaye yatırımlarının düzenli bir şekilde gelişmesi, üretim ve pazarlama alanında yaşanan gelişmeler, üretimin standartlaşması ve Keynesyen talep yönetimi politikaları ile devletin ekonomideki yeniden dağıtıcı işlevi, 1970 lerde görülen krize kadar görece istikrarlı bir büyümeyi sağladığı ölçüde, 1970 lerden sonra yaşanan krizin de temel nedeni olmuştur. Bir başka ifadeyle, savaş sonrası kurulan birikim modelinin, yalnızca bir kitle üretim sistemi değil, daha çok bütünsel bir yaşam tarzı olması ve kitle tüketimi ile desteklenen kitle üretiminin tüm toplumsal yaşamı örgütlemesi, aynı zamanda kriz mekanizmalarını da içinde taşımaktadır (Harvey, 1999, s. 158). Harvey e göre bu modeli en iyi tasvir eden kavram katılık tır. Yazara göre krize neden olan yapıda, kitle üretimi sistemlerinde yapılan uzun vadeli ve geniş ölçekli sabit sermaye yatırımlarının, tasarımda esnekliği büyük ölçüde engelleyen ve değişmez tüketici piyasalarında istikrarlı büyüme varsayımına dayanan katılığından kaynaklanan sorunlar vardır (Harvey, 1999, s. 165). Krizden çıkış için, sermayenin değersizleşmesini önlemek ve büyük ölçekli sabit sermaye yatırımları ile belli bir coğrafyaya bağlanan sermayenin hareketini sağlamak üzere oluşturulan stratejiler bütününü Harvey, esnek birikim 12 olarak tanımlamaktadır. Yazara göre yeni model, emek süreçleri, işgücü piyasaları, ürünler ve tüketim kalıpları bakımından esnekliğe yaslanır. Temel özelliklerinden biri, yepyeni üretim sektörlerinin, finans hizmetlerinde yepyeni yöntemlerin, yeni piyasaların ortaya çıkması ve hepsinden önemlisi ticari, teknolojik ve örgütsel yeniliklerin temposunun büyük ölçüde hızlanmış olmasıdır (Harvey, 1999, s. 170). 12 1970 krizi sonrasında ortaya çıkan esnekleşme sürecinin, emek piyasaları açısından çözümlenmesi için bakınız: (Öngen, 1996). 1970 krizi sonrasında sermaye birikim süreci açısından en önemli farklılık ise, uluslararası düzeyde gerçekleşen sermayenin toplam sosyal döngüsünün hacim ve hız olarak artmasıdır (Ercan, 1998, s. 28; Harvey, 1999, s. 180). Bu anlamda sermaye birikiminin ulaştığı yeni aşamada, değerin meta biçiminin üretiminin farklılaştığı (tek bir meta üretiminin farklı aşamalara ayrılması ve her bir aşamasının farklı mekanlarda gerçekleşmesi) ve değerin para biçiminin açığa çıkışının, dünya ölçeğinde entegre bir mekanizma (finansal yapıların artan oranda dünya ölçeğinde bütünleşmesi) ile gerçekleştiği görülmektedir. Ercan ın ifadesiyle yaşanan süreç şöyledir: Dünya kapitalizmini daha somut düzeyde tanımlayan olgu ise, az sayıda çok uluslu şirketin dünya ölçeğinde, üretken sermaye, para sermaye ve ticari sermayeyi kontrol etmeleridir. Üretken sermayenin uluslararasılaşmasının ötesinde, üretim faaliyetleri yeniden yapılandırılmıştır (Ercan, 2002, s. 49). Yukarıdaki açıklamalardan sonra sermaye birikiminin geldiği düzey ile ilgili yapılabilecek tespit, 1945 sonrasında belirginleşen üretken sermayenin uluslararasılaşması eğiliminin ve sermayenin toplam sosyal döngüsünün, 1970 lerde hacim ve hız olarak artması, bunun sonucunda ise para sermayenin öne çıkmasıdır. 13/14 Bu süreçte bireysel kapitalistler ya da çok uluslu firmalar büyük ölçekli sabit sermaye yatırımlarının gittikçe verimsizleşmesi ve sermayenin toptan değersizleşmesi tehlikesi karşısında, giderek para sermaye alanına kaymışlardır. 1970 sonrası kriz ortamında, krizden çıkış için sermaye birikim sürecinin uluslararası düzeyde yeniden yapılandırılması süreci başlamıştır. Bu anlamda Arın ın da işaret etti gibi, yeniden yapılanma süreci hiçbir zaman saf iktisadi mantığa dayanmaz: iktisadi ilişkiler siyasal ve ideolojik ilişkilerle desteklenir (Arın, 1985, s. 104). Buna göre temel yönelimi, bunalıma karşı bir dizi ekonomi-politikalarının üretilmesi yönünde olan Neo-liberal ideoloji, sermaye birikim sürecinin sürekliliğinin temini noktasında işlevlenmiştir (Ercan, 1997, s. 48; Savran, 1996, s. 49). 13 Yaşanan sürecin sermaye birikim süreci aksından ve sermaye içi bileşenleri gözeten dinamik bir ele alışı için bakınız (Ercan 1998; 2002). Globalleşme sürecinin, uluslararası düzeyde sermaye içi bileşenlere göre analizi için bakınız (Arın, 1992, s. 51-57). 14 1970 krizi sonrasında para sermayenin öne çıkışında, petrol krizi sonrasında OPEC ülkelerinde biriken fonların Avrupa piyasalarına akması, Bretton Woods sisteminin çökmesiyle para hareketlerin dizginsiz bir şekilde gelişmesinin önemli bir etkisi olmuştur. Bu konunun ayrıntılı bir analizi için bakınız: (Arrighi, 2000, 443-478). 34 35

Neo-liberal yaklaşımın önde gelen savunucularından olan Friedman, devletin ekonomiye müdahale ederek piyasanın doğal işleyişini bozduğunu, bu nedenle de devletin ekonomiye ait işlevlerinin kısıtlanması gerektiğini iddia etmektedir. Friedman a göre devletin çekilmesi gereken alanlar şunlardır: Tarım için taban destek fiyatları programları ve çiftçilik programları, İthalat tarifeleri ve kotalar, genel fiyat ve ücret kontrolleri, yasal olarak alt ve üst sınırı belirlenmiş faiz uygulamaları, radyo ve iletişimdeki devlet tekeli, belli mesleklerin ruhsatlarla sınırlandırılması, toplu konut programları, barış zamanında zorunlu askerlik uygulaması, kar amacıyla posta taşımanın yasaklanması, yolların devlet mülkiyetinde olması, ulusal parkların devlet tarafından düzenlenmesi (Friedman, 1988, s. 66-68). Bu çerçevede devletin hedeflerinin ve etkinlik alanlarının sınırlandırılması nı savunan Friedman a göre devletin başlıca işlevi şu olmalıdır: özgürlüğümüzü hem yurtdışındaki düşmanlara, hem de yurttaşlara karşı korumak, adalet ve düzenin sürekliliğini sağlamak, özel anlaşmaları uygulatmak ve rekabetçi piyasaları güçlendirmek (Friedman, 1988, s. 15). Bu bağlamda Neo-liberalizmi tanımlayan ana düşünce, piyasalar[ın] kaynakların etkin dağılımında, diğer tüm alternatif mekanizmalara göre çok daha etkin olduğu şeklindedir (Colclough, 1994, s. 7 den aktaran, Ercan, 1997, s. 49). Neo-liberal yaklaşım açısından temel sorun, üretken ya da spekülatif çok uluslu sermayenin dünya ölçeğinde yeniden yapılandırılması, yani hareket alanı önündeki engellerin kaldırılması olmuştur (Ercan, 1995, s. 356). 1970 sonrası krizi aşmak üzere kapsamlı politika önerilerinden oluşan Neo-liberal yaklaşım çerçevesinde ortaya atılan bir başka kavram da, küreselleşme dir. Neo-liberal küreselleşme olarak da adlandırabileceğimiz bu süreçle asıl olarak hedeflenen, para, üretken ve ticari sermayenin değer kaybetmesini önlemek için, dünya ölçeğinde bu sermayelerin değerlenme koşullarını hazırlamaktır (Ercan, 1998, s. 28). Küreselleşme olarak adlandırılan süreçte yaşandığı iddia edilen en önemli değişiklik ise, ulusal sınırların ve ulus devletlerin önemini yitirmesidir. Bir başka ifadeyle, küreselleşme süreciyle birlikte artık devletlerin kendilerini ekonomiyi yönetebiliyor diye tanımlamalarının imkanı kalmamış ve devletlerin elinden devletçilik yapma imkanı alınmıştır 15 (Keyder, 1996, s. 47). Bu bağlamda özellikle 1980 li yılların başından itibaren geliştirilen yapısal uyum politikaları ise, yeni geliştirilen bu paradigma çerçevesinde ülkelerin küreselleşmiş dünyaya entegrasyonu anlamında kullanılmaktadır (Güler, 1997, s. 74). Yapısal uyum programları, yaygın kanının aksine sadece azgelişmiş ülkelere yönelik uygulanan yaptırımları değil, sermaye birikim sürecinin geldiği aşamaya bağlı olarak ve verili güç ilişkileri çerçevesinde tüm ülkelerin bu sürece eklemlenmelerini ifade etmektedir (Ercan, 1997, s. 50). Bu anlamda yapısal uyum süreci ilk olarak gelişmiş ülkelerde başlatılmış, ve daha sonra gelişmekte olan ülkelere ithal edilmiştir (Ghai, 1995, s. 41). Yapısal uyum politikaları gelişmiş ülkelerde uygulanan liberal reformlar sayesinde hayata geçmiştir. Buna göre uygulanan liberal reformlar şöyle sıralanabilir: Bankacılık, döviz ticareti, borsa, ulaşım, iletişim ve kamu hizmeti gibi geniş bir yelpazede yer alan sektörlerde düzenlemelerin kaldırılması veya azaltılması kamu harcamalarının kısıtlanması ya da kaldırılması, sosyal güvenlik ve sosyal refah programlarında kesinti yapılması, aşamalı vergilendirmede indirim, tam istihdam politikalarını terki, sendikalara getirilen kısıtlamalar ve daha esnek emek piyasalarının yaratılması, kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi (Ghai, 1995, s. 48). Azgelişmiş ülkeler ise, 1970 lerdeki kriz sonrası yeniden yapılanma sürecine genellikle Dünya Bankası ve IMF nin koşullu kredileri süreciyle entegre edilmişlerdir. 16 Bu bağlamda IMF, azgelişmişlerin 1970 lerdeki yoğun borçlanmalarını 17 takiben ortaya çıkan borç krizi sürecinde, giderek önem kazanan bir kurum haline gelmiştir. IMF nin 15 1970 krizi sonrasında yaşanan değişimin küreselleşme olarak değerlendiren ve bunun sonucunda da ulus devletin ekonomiyi yönlendirme kabiliyetinin iflas ettiğini ifade eden Keyder in(1996) ortaya koyduğu yaklaşımın eleştirisi için bakınız: (Savran, 1996). 16 Bu noktada azgelişmiş ülkelerin yapısal uyum süreçleri, sadece uluslararası dinamiklerin dayatması sayesinde değil, yapısal uyuma maruz kalan ülkelerdeki belli donanıma erişmiş sermaye gruplarının uluslararası sisteme entegrasyonları yönündeki taleplerin bir araya gelmesiyle uygulanmaktadır (Ercan, 2003a, s. 650-651). 17 Azgelişmiş ülkelerin 1970 li yıllardaki yoğun borçlanmaları süreciyle ilgili bakınız: (Balkan, 1994; Arnaud, 1992; Gibson ve Tsakalatos, 2001, 173-211). 36 37

uluslararası alanda belirleyici olmasını sağlayan süreç ise, Baker Planı 18 çerçevesinde geliştirilen politikalardır. Buna göre Baker Planının ilk koşulu az gelişmiş ülkelerin, IMF nin istikrar politikalarına uymaları ve kurumun ülkeleri tek tek değerlendirme politikasını benimsemesidir. Bu koşullara uymayan ülkelere kesinlikle yeni kredi sağlanmayacaktır (Balkan, 1994, s. 124). Böylelikle yeni işlevlerle donatılan IMF, kendisinden borç alan ülkelerin izlediği para ve maliye politikalarını denetleme yetkisine sahip olmaktadır. Bu sayede IMF, borç verdiği ülkelerin borçlarını geri ödemeleri için Dünya Bankası nın öngördüğü yapısal uyum programlarının kabulünü şart koşmaktadır. Arın, 19 bu dönemde IMF nin değişen işlevlerini şöyle değerlendirmiştir: [IMF, 1980 lerin başında] klasik istikrar programlarının yeterli olmadığına karar verdi. Artık makroekonomik uyum yanında yapısal reform gerekiyordu. Ödeme güçlükleri, döviz kazanılmasında, ödemeler dengesizliklerinin aşılmasında ve sonunda borç ödeme kapasitesinin yükseltilmesinde iyileştirmeler sağlayacak şekilde iktisat stratejisinde köklü bir değişim ile mümkün olacaktı. Böylece, IMF den borç alabilmek için temel iktisat stratejisi nin değiştirilmesi koşulu getirildi (Arın, 1995, s. 548). 18 1985 yılında borç krizine çözüm getirmek üzere tasarlanan plan, o dönem ABD Maliye Bakanı olan James Baker tarafından hazırlanmıştır. Bu plan borçlu ülkelere büyümeyi sağlayacak bir program gibi sunulmasına karşılık, aslında, tamamen bankaların çıkarlarını korumaya yöneliktir. Baker, daha sonra Bush Hükümeti sırasında Dışişleri Bakanı olmuştur (Balkan, 1994, s. 124). 19 IMF,DB, UNİCEF, ILO ve UNCTAD ın geliştirdiği yapısal ve sosyal uyum politikalarının değerlendirmesi için bakınız: (Arın, 1995, s. 544-558). Azgelişmiş ülkelerin küreselleşme olarak ifade edilen sürece uyum sağlamalarında etkin olan bir diğer kurum ise, Dünya Bankası dır. Bu çerçevede Dünya Bankası, IMF ile birlikte yürütülen uyum sürecinde, daha çok orta ve uzun vadeli yapısal uyum anlaşmaları nın uygulanması noktasında işlevlenmiştir. Buna göre IMF-Dünya Bankası birlikteliği ile uygulanan istikrar ve yapısal uyum politikaları üç temel politikadan oluşmaktadır: 1. Harcama azaltıcı politikalar: Cari açığı ve enflasyonu ülke içi talebi kısarak azaltmayı hedefleyen politikalardır. 2. Harcama kaydırıcı politikalar: Devalüasyon sayesinde üretken kaynakların, uluslararası ticarete konu olan alanlara (ihracata yönelik sektörlere) kaydırılması hedeflenmektedir. Ticaretin ve fiyatların serbestleştirilmesi ile verimliliğin arttırılması, harcama kaydırıcı politikaları destekleyen tedbirlerdir. 3. Kurumsal ve siyasal reformlar: Bu reformlar temel olarak devletin küçültülmesi ve kamu sektörünün yeniden yapılandırılmasını amaçlamaktadır. Devletin küçültülmesi, daraltıcı para ve maliye politikaları ile kamunun etkinlik alanının daraltılması ve özelleştirme uygulamaları ile sağlanırken, kamu sektörünün yeniden yapılandırılması ise, kamu harcamaları ve kamu hizmeti reformları ve eğitim, sağlık gibi hizmetlerden yararlananların bedelini ödemeleri ilkelerine dayanmaktadır (Peker, 1996, s. 37-38). Neticede, 1970 lerdeki krizden sonra gerek gelişmiş ülkelerin, gerekse azgelişmiş ülkelerin dünya genelinde sürdürülen yeniden yapılanma sürecine entegrasyonları, Neo-liberal yaklaşım çerçevesinde ortaya konulan yapısal uyum politikaları sayesinde gerçekleşmiştir. 2.2. Planlama Yaklafl m ndaki De iflimler: 1945 sonrasında üretken sermayenin uluslararasılaşması temelinde gelişen sermaye birikim süreci, gelişmiş ülkelerdeki sosyal refah devleti politikaları, azgelişmişlerde ise ithal ikamesi ve planlı kalkınma uygulamaları ile varolmuştur. Bu çevrede 1945 sonrası varolan konjonktürde özellikle azgelişmiş ülkeler, ulusal ve uluslararası müdahale mekanizmaları sayesinde kapitalist sisteme entegre edilmiştir. Ancak 1970 lerdeki krizden sonra, özellikle devletin ekonomideki yerini sorgulayan ve serbest piyasada oluşan fiyat sisteminin en uygun kaynak dağılımını sağlayacağını öne süren Neo-liberal yaklaşım, bir önceki dönemde egemen olan Keynesyen yaklaşımın yerine geçmeye başlamıştır (Şaylan, 1994, s. 88-89). Bu çerçevede, Keynesyen yaklaşımın temelinde varolan müdahale kavramının uluslararası ve ulusal düzeylerdeki formülasyonları, Neo-liberal yaklaşım çerçevesinde yeniden düzenlenmiştir. Türkay a göre, müdahale anlayışının somutlaştığı ulusal ve uluslararası keynesci uygulamaların tasfiyesine yönelik bu düzenlemelerle kriz koşullarında uluslararası yardımlar yine bir denetim ve müdahale aracı olan borca 38 39