Her yıl arazi bölünmesinden, parsel küçülmesinden dolayı yaklaşık 8 milyar liralık kayba uğruyoruz, bu çok büyük bir ekonomik kayıp



Benzer belgeler
Tarım alanlarının bölünmesi 50 bin kişiye sorulacak

İl başkanlarına hükümetin tarım politikalarını anlattı

Mısır alım fiyatı açıklandı

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN BOLU

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN DÜZCE

TARIMSAL DESTEKLER DEVLET DESTEKLERİ BİLGİLENDİRME TOPLANTISI

1- EKER: Doktorların Kırmızı Ete Özür Borcu Var Hayvancılık Akademisi - AA

Hüsamettin GÜLHAN T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN GÜMÜŞHANE

TÜRKİYE DE TARIMIN GELECEĞİ ve AVANTAJLAR

GIDA ARZI GÜVENLİĞİ VE RİSK YÖNETİMİ

PANEL SONUÇ BİLDİRGESİ

2nci Ulusal Pamuk Zirvesi Türkiye de pamuk Üretiminin Geleceği Mart 2012, Şanlıurfa SONUÇ BİLDİRGESİ

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

Kuraklıkta Son Durum. Esin ERTEK TSKB Ekonomik Araştırmalar

TÜRKİYE VE DÜNYADA KANATLI SEKTÖRÜNÜN GENEL DURUMU

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN KARABÜK

2023 VİZYONU ÇERÇEVESİNDE TARIM POLİTİKALARININ GELECEĞİ

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

Bayraktar Kayıtdışı yüzde 53 ten yüzde 33 e düştü bu bir rekordur

Düzce Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen Düzce Fındık Çalıştayı İstiklal Konferans Salonu nda gerçekleştirildi

Başbakan Yıldırım, Milli Tarım Projesi toplantısında konuştu

Türkiye de hayvancılık sektörünün önündeki sorunları iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar;

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

2003 yılında tarımın milli gelirlerimizdeki payı yüzde 12,6 iken, 2006 yılında yüzde 11,2 ye indi.

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN KİLİS

TÜRKİYE DE TARIM FİNANSMANI KONFERANSI

Tarım Ekonomisi ve İşletmeciliği

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

DEĞİŞEN 5403 SAYILI TOPRAK KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNU VE İLGİLİ AB MEVZUATI NIN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

T.C. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN ELAZIĞ

AYDIN TİCARET BORSASI

Sağlıklı Tarım Politikası

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN ADIYAMAN

MANİSA TİCARET BORSASI

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN ELAZIĞ

BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (BAKA) KIRSAL KALKINMA DESTEKLERİ. Sadettin DİKMEN Şubat 2015

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

Ulusal ve Uluslararası Mali Destekler Konferansı / ERZURUM

2011 yılı dünya buğday üretimi, bir önceki yıla göre 42 milyon tonluk rekor bir artışla 695 milyon ton olarak gerçekleşmişti.

7 Haziran 2015 Seçim Beyannamesi TOPLUMSAL ONARIM VE HUZURLU GELECEK TARIM

MUĞLA İLİ TARIM VE HAYVANCILIK ÇALIŞTAYI SONUÇ RAPORU

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN KIRIKKALE

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN ANTALYA

AYDIN TİCARET BORSASI

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN BURDUR

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Ağustos 2013

Ürün Doğrulama ve Takip Sistemi kuruluyor

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

TÜRKİYE DE PAMUK ÜRETİMİ VE BAKANLIK POLİTİKALARI. Dr. Mehmet HASDEMİR Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü

Hububat alım fiyatları açıklandı

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN BAYBURT

T.C. Kalkınma Bakanlığı

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

T.C. BAŞBAKANLIK HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI BASIN DUYURUSU

ADANA İLİ TARIMSAL ÜRETİM DURUMU RAPORU

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

BAKANLAR KURULU TOPLANTISI ADALET BAKANI VE HÜKÜMET SÖZCÜSÜ ÇİÇEK, KOBİ LERİN BORÇLARININ YEN

TARIMSAL DESTEKLER. Burhan DEMİROK Daire Başkanı

TARIMSAL VERİLER Mart 2015

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN İZMİR

Mevcut Durum TARIM ARAZİLERİNİN DAĞILIMI

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN BATMAN

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye

GİTES TEKSTİL VE DERİ EYLEM PLANI

30 yıllık 2 / B sorunu bitecek. Herkes. rahat bir nefes alacak.

Tarım Sektöründe Bölgemizin ve İlimizin Yeri ve Önemi. Günnur BİNİCİ ALTINTAŞ

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

TÜRKİYE DE TARIMIN YAPISI DEĞİŞİYOR. Prof.Dr. Seyfettin Gürsel 1 ve Ulaş Karakoç 2. Yönetici Özeti

PAMUK RAPORU Şekil-1 Pamuk ve Kullanım Alanları (Kaynak;

TÜİK tarafında açıklanan verileri göre, Nisan 2012 döneminde sanayi üretim endeksi yıllık bazda % 1,8

Makro Veri. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre -5,6 puan olan dış ticaretin büyümeye katkısını daha yüksek olarak hesaplamamızdan kaynaklandı.

1926

TARIM ve GIDA GÜVENLİĞİ ve GÜVENCESİ - 1. Prof. Dr. Hami Alpas ODTÜ- Gıda Mühendisliği Bölümü-Ankara

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN ERZİNCAN

TEHLİKE SİNYALİ BAKLİYATTA ÜRETİM VERİYOR!

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 70

Hüsnü Özyeğin; YİSAD da konuştu Türk yöneticiler her yerde başarılı

KONYA-EREĞLİ TİCARET BORSASI TÜRKİYE DE VE İLÇEMİZDE HAYVANCILIK SEKTÖRÜ SORUNLARI

TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ İZMİR

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN AYDIN

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN ADANA

AYDIN TİCARET BORSASI

Tarım Sayımı Sonuçları

T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI DESTEK BİZDEN, ÜRETİM SİZDEN ERZURUM

BAKLİYAT DOSYASI. 4 TÜRKİYE ABD 240 Kaynak: FAO

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı

STRATEJİK ÜRÜN PAMUKTA TEHLİKE ÇANLARI

AYDIN TİCARET BORSASI

Umut Oran Basın Açıklaması

GIDA GÜVENLİĞİ VE YENİ TARIM POLİTİKASINA İLİŞKİN ÖNERİLER

KARS ŞEKER FABRİKASI RAPORU

AR&GE BÜLTEN. İl nüfusunun % 17 si aile olarak ifade edildiğinde ise 151 bin aile geçimini tarım sektöründen sağlamaktadır.


KAHRAMANMARAŞ SEMPOZYUMU 1239 KAHRAMANMARAŞ'TA SEBZE TARIMININ MEVCUT DURUMU, PROJEKSİYONLAR VE ÖNERİLER

AYDIN TİCARET BORSASI

BUĞDAY PİYASALARININ GENEL GÖRÜNÜMÜ VE LİSANSLI DEPOCULUK. 10 Mart 2018 ANTALYA

HATAY TARIM VİZYONU

2013 YILI DESTEKLEME BİRİM FİYATLARI

Avrupa Bölgesel Sosyal Güvenlik Forumu -1ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK:

Transkript:

BAYRAKTAR VE BERABERİNDEKİ TZOB HEYETİ, BAKAN EKER İ ZİYARET ETTİ TZOB Genel Başkanı Bayraktar, ziyarette; tarım kesimi için 2011 yılı Ağustos ayından itibaren kullandırılamayan Bankası kredilerinin 2012 yılında verilecek bölümünün bir an önce başlatılmasını beklediklerini ifade etti. >>Sayfa 4 Türkiye Odaları Birliği Aylık Yayını www.tzob.org.tr Yıl: 4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 ARAZİLERİN BÖLÜNMESİNİN ÖNLENMESİ ÇALIŞTAYI OCAK AYI ÜRETİCİ-MARKET FİYATLARI Bayraktar, yaptığı açıklamada, Türkiye Odaları Birliği olarak, üreticiden tüketiciye, halkın tamamını yakından ilgilendiren gıda fiyatlarındaki değişimleri takip etmeye ve kamuoyunu doğru bilgilendirmeye devam ettiklerine dikkati çekti. >>Sayfa 7 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TA- GEM) tarafından Tarım Arazilerinin Bölünmesinin Önlenmesi konulu çalıştay, Büyük Anadolu Oteli nde düzenlendi. >>Sayfa 2 BAKAN EKER: Her yıl arazi bölünmesinden, parsel küçülmesinden dolayı yaklaşık 8 milyar liralık kayba uğruyoruz, bu çok büyük bir ekonomik kayıp BAYRAKTAR: Tarım alanlarının küçük ve parçalı olması tarımsal üretimi kısıtlıyor; girdi maliyetlerini yükseltiyor; tarımsal üretimden alınan verimi düşürüyor, teknolojinin, modern araçların kullanılmasını güçleştiriyor TARIM VE BALIKÇILIK KREDİLERİ Bayraktar, yaptığı açıklamada, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, tarım ve balıkçılık sektörüne, 2010 Aralık sonu itibarıyla kullandırılan 22 milyar 811 milyon 166 bin liralık kredi miktarının 2011 yılı sonuna kadar 8 milyar 119 milyon 626 bin lira arttığını belirtti. >>Sayfa 9 BAYRAKTAR, EMD NİN KONUĞU OLDU BAYRAKTAR, EMD NİN KONUĞU OLDU Tarımda 2011 yılı olumlu geçti. Ancak bu durum, tarımda kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla miktarının Türkiye ortalamasının yaklaşık 3 te 1 inde kalması sorununu çözmemektedir. Türkiye Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Ekonomi Muhabirleri Derneği nin konuğu oldu. Dernek yöneticileri ve üyeleriyle Ankara Rixos Otel de akşam yemeğinde bir araya gelen Genel Başkan Bayraktar, tarım sektörünün genel değerlendirmesini yaptı, sorunları ve çözüm yollarını anlattı, soruları yanıtladı. Bayraktar ın, toplantıda dikkat çektiği konular >>Sayfa 5 ÇİFTÇİYE KREDİ MÜJDESİ Bayraktar: Çiftçilerin sıfır ve düşük faizli kredi kullanmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararı talep ve çabalarımız sonucu yayımlandı >>Sayfa 7 KIŞ İLAÇLAMASI UYARISI Erdemli Odası Başkanı Adnan Dölek, narenciye ve meyve üreticilerini kış ilaçlaması konusunda uyardı. >>Sayfa 15 BAYRAKTAR, TRT 1 E KONUK OLDU Bayraktar, son günlerde yaşanan ağır kış koşullarının tarıma etkisini değerlendirdi. Kar yağışının ülke genelinde etkili olduğunu bildiren Bayraktar, çiftçi için en büyük tehlike dondur dedi. >>Sayfa 6 AYIN SÜT SEKTÖRÜ AYIN AYIN AYIN ZİNCİRİN ÖNEMLİ HALKASI: SÜT SÜTTE MÜDAHALE SİSTEMİ MUTLAKA OLMALI SÜT SEKTÖR DEĞERLENDİRMESİ ÇİĞ SÜT PİYASASI AYIN

2 Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 ARAZİLERİN BÖLÜNMESİNİN ÖNLENMESİ ÇALIŞTAYI SESLENİŞ [ ] Çiftçilerimizin yasal temsilcisi Türkiye Odaları Birliği olarak, ülkemizin menfaati için, atılacak cesur adımları takdirle karşılayacağız ve yapılacak çalışmalara tam bir kararlılıkla destek olacağız Odalarımızın değerli mensupları, sevgili çiftçi dostlarım, Tarım sektörü açısından önemli yapısal sorunlarımızdan birini Çok parçalı arazi yapısı ile arazilerin miras yoluyla bölünerek küçük parçalara ayrılması, dolayısıyla da tarım alanlarının ekonomik kullanım sınırlarının altına düşmesi oluşturuyor. TÜİK verilerine göre, tarımsal işletmelerimizin yaklaşık 5 te 4 ü 100 dekardan, köylümüzün tabiriyle 100 dönümden daha az araziye sahip. Bu işletmelerin tasarrufunda bulundurduğu arazi ise toplam arazinin sadece 3 te 1 i. Çok parçalı arazi yapısı ekonomik üretimi engelliyor, girdi maliyetlerini yükseltiyor, tarımsal üretimden alınan verimi düşürüyor ve teknolojinin, modern araçların kullanılmasını güçleştiriyor. 1926 yılında İsviçre den aldığımız Medeni Kanunumuzun 1 Ocak 2002 de yürürlüğe giren 4721 sayılı Medeni Kanunla sistematiği hariç, komple değişmesine rağmen miras hukuku hükümlerindeki sorunlar dolayısıyla hala tarlalar bölünüyor. Bu sorunları aşma noktasında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız Tarım Arazilerinin Bölünmesinin Önlenmesi başlığıyla bir çalıştay düzenledi. Sayın Bakan Mehdi Eker ile bu çalıştaya katılarak çiftçinin tek ve en büyük yasal temsilcisi ve konunun doğrudan muhatabı Türkiye Odaları Birliği adına bu çerçevede yapılacak çalışmaları desteklediğimizi peşinen ilan ettik. Değerli arkadaşlarım, Çalıştayda bir kez daha uyarma gereği duyduk ki, arazilerin bölünmesine engel olunmazsa, çok yakın bir gelecekte tarım alanlarında üretim yapmak imkansız hale gelecek. Halihazırdaki durum asla sürdürülebilir değildir ve çözüm bulunamaması halinde çok daha büyük sorunlara yol açacak bu konular için Türkiye nin kaybedecek bir günü dahi yoktur. Toplantıda, tarımsal işletmelerin büyümesini, parçalı yapısının toplulaştırma ile giderilerek verimli birimler haline gelmesini istediğimizi, bu yolda üye sayımızın 5 milyon 400 binden 1 milyonun altına düşeceğinin ancak üretim ve verimliliğin yükseleceğinin, tarımın ülke ekonomisine katkısının artacağının bilincinde olduğumuzu vurguladık. Bu konuda ülkemizin menfaati için atılacak cesur adımları takdirle karşılayacağımızı ve tam bir kararlılıkla destek olacağımızı yineledik. Biliyorsunuz, üzerinde çok önemle durduğumuz bir konu da çalışmaları TBMM de devam eden ve kamuoyunda 2-B Arazileri olarak bilinen konunun yasa hazırlığı oluşturuyor. TZOB olarak bu konudaki görüş ve önerilerimizi değişik platformlarda açıkladık ve ilgililerle paylaştık. Tarımda kullanılan 2-B arazilerinde; emsal bedelde rayiç bedel yerine vergiye esas bedel alınması, taksit sayısının artırılması, peşinatın düşürülmesi bu arazileri yıllardan beri işleyen çiftçilerin satın alabilmesini sağlayacaktır. Şu uyarıyı yapmak üzerimizdeki bir sorumluluktur; bu arazileri işleyen çiftçilerin yerine başka kişilerin satın alması büyük huzursuzluklara neden olabilir. Ayrıca, orman sınırları dışına çıkarılan alanların ilgili yörenin orman köylüsüne ve kooperatiflerine bedelsiz bırakılarak bu tür araziler tarım için bir kazanç olarak değerlendirilmelidir Uzun süredir üzerinde durduğumuz ve çeşitli girişimlerde bulunduğumuz çiftçimizin sıfır ve düşük faizli kredi kullanmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararı, talep ve çabalarımız sonucu yayımlandı. Üreticilerimiz 1 Ocak 2012 tarihinden geçerli olacak şekilde, yayımlanacak tebliğin ardından sıfır ve düşük faizli kredi kullanabilecek. Çalışmalarımızın sonuç vermesi, kredi bekleyen üreticimizin mağduriyetini sona erdirmesi açısından sevindirici olmuştur. Odalarımızın tümüne çalışmalarında başarılar diliyor, üyelerimize ve bütün çiftçi dostlarına selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Ş. Şemsi BAYRAKTAR Türkiye Odaları Birliği Genel Başkanı TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Tarım Arazilerinin Bölünmesinin Önlenmesi Çalıştayı nın Türkiye nin kanayan yaralarından biri olan tarım topraklarının bölünmesini önleme açısından çok faydalı olacağına inandığını söyledi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) tarafından Tarım Arazilerinin Bölünmesinin Önlenmesi konulu çalıştay, Büyük Anadolu Oteli nde düzenlendi. Bayraktar, çalıştayın açılışında yaptığı konuşmada, çiftçinin tek ve en büyük yasal temsilcisi ve bu konunun direkt muhatabı Türkiye Odaları Birliği olarak yapılacak çalışmaları desteklediklerini ve arkasında olduklarını bildirdi ve şöyle konuştu: Türkiye İstatistik Kurumu nun verilerine göre, tarımsal işletmelerin yaklaşık 5 te 4 ü 100 dekardan, köylümüzün tabiriyle 100 dönümden daha az araziye sahip. Bu işletmelerin tasarrufunda bulunan arazi ise toplam arazinin sadece 3 te 1 i. Türkiye deki tarımsal işletmelerin küçük ve çok parçalı olması ekonomik üretimi engelliyor. Tarım alanlarının küçük ve parçalı olması tarımsal üretimi kısıtlıyor; girdi maliyetlerini yükseltiyor; tarımsal üretimden alınan verimi düşürüyor. Ayrıca teknolojinin, modern araçların kullanılmasını güçleştiriyor. Medeni Kanunu, 1926 yılında İsviçre den aldık. Gerçi bu kanun 22 Kasım 2001 de TBMM de kabul edilen ve 1 Ocak 2002 de yürürlüğe giren 4721 sayılı Medeni Kanunla sistematiği hariç, komple değişti ama buna rağmen miras hukuku hükümlerindeki sorunlar dolayısıyla hala tarlalar bölünüyor. Buradan uyarma gereği duyuyorum, miras hukuku yolu ile tarlaların bölünmesine engel olunmazsa, çok yakın bir gelecekte tarım alanlarında üretim yapmak imkansız hale gelecek. İşletmeler hem küçük hem de çok parçalı Türkiye de tarımsal işletmelerin %32,7 sinin 20-49 dekar arazi büyüklüğüne sahip olduğunu, bu işletmelerin, toplam arazilerin % 23,6 sını tasarrufunda bulunduğunu belirten Bayraktar, Tüm işletmelerin %78,9 u ise 100 dekardan daha az araziye sahip durumda. Yani ülkemizde işletmeler hem küçük, hem de çok parçalı. Tarımsal işletmelerin 5 te 1 i 100 dekar ve daha fazla işletme büyüklük gruplarında yer alıyor. Buna karşın bu işletmeler, toplam arazinin %65,7 sini tasarrufunda bulunduruyor dedi. Türkiye de tarım alanlarının genellikle dağınık parçalar halinde ve birbirinden elverişsiz sahalarla ayrılmış durumda olduğunu anlatan Bayraktar, şöyle devam etti: Tarım alanlarının parçalı bir görünüme sahip olmasında miras hukuku en önemli etken. Türkiye de tarım arazilerin bölünebilirliğiyle ilgili düzenlemeler 4721 sayılı Medeni Kanunun Tarımsal İşletmeler başlıklı 659. maddesinden 668. maddesine kadar olan bölümünde yer alıyor. Ayrıca bu kanuna dayanılarak çıkarılan Tarım işletmelerinin Yeterli Varlığa Sahip Olup Olmadığının Tespitine Dair Yönetmelik le de aynı konuda düzenlemeler yapıldı. İmtiyaz Sahibi TZOB Adına Genel Başkan Ş. Şemsi Bayraktar Genel Yayın Müdürü M. Nuri Şeyda Sorman Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ebru Mine Esen Görsel Yönetmen Mustafa Abadan Yayın Kurulu Vedat Koç Ömer Kaya Metin Türkyılmaz Mehmet Efe Salim Altay Prof. Dr. Mevhibe Albayrak Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu Doç. Dr. Erdoğan Güneş Dr. Özden Hiçbirol Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın Yönetim Yeri Türkiye Odaları Birliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe/ANKARA Tel: 312 231 63 00 (Pbx) Fax: 312 229 65 38-231 30 77 e-mail:tzob.basin@gmail.com tzobbasin@yahoo.com.tr Yapım Ajansı ajansala Kurumsal Yayıncılık - Pazarlama İletişimi 312 447 48 25 Baskı MRK Baskı ve Tanıtım Hizmetleri Uzayçağı Caddesi 1254. Sokak No: 2 Ostim / ANKARA Tel: 312 354 54 57 Basım Tarihi 27.04.2012 Dağıtım MNG Kargo Odaları aylık yayını basın ahlak kurallarına uymayı taahhüt eder. Yayımlanan yazıların sorumlulukları sahiplerine ait olup, birliğimiz görüşlerini yansıtmamaktadır. Dergide yayımlanan yazılar, kaynak gösterilmek koşuluyla, diğer yayın organlarında yayımlanabilir. Gönderilen yazılar iade edilemez.

Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 3 artışının getirdiği olumsuz etkilerini konuşmak, bunların ''Her yıl arazi bölünmesinden, parsel küçülmesinden nasıl çözüleceğini istişare etmek, çözümleri hayata geçirmek için bu çalıştayı düzenlediklerini anlattı. Bakan dolayı yaklaşık 8 milyar liralık kayba uğruyoruz, bu çok büyük bir ekonomik kayıp'' Eker, çiftçi kuruluşlarından, üreticilerden meslek odaları ve kuruluşlarına, özel sektörden kamuya, sivil toplum kuruluşlarından muhtarlıklara ve üniversitelere bütün toplum kesimlerinden insanlarla bu konuyu ayrıntılı bir şekilde tartışarak çözüm geliştirmek istediklerini kaydetti. Tarım arazilerinin bölünmesi konusunda mevcut miras mevzuatından kaynaklanan sorunlar olduğunu ve bunun 1926 yılına kadar dayandığını anlatan Eker, çalıştayda ortaya çıkacak çözüm önerileriyle ilgili tekliflerin tartışılacağını söyledi. Toplumun görüşlerini alacağız Bakan Eker, bu çalışmaya ilaveten bir anket çalışması yapacaklarını belirterek, köylerde çalışan 7 bin 500 ziraat mühendisi, veteriner hekim bulunduğunu bunlar aracılığıyla da toplum kesimlerinin görüşünü alacaklarını ifade etti. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker de çalıştayın açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye nin her yıl arazi bölünmesinden, parsel küçülmesinden dolayı yaklaşık 8 milyar liralık kayba uğradığını, bunun çok büyük bir ekonomik kayıp anlamına geldiğini bildirdi. Bakan Eker, ağır kış şartlarında, Türkiye nin değişik yerlerinden insanları bir araya getirerek bu toplantıyı düzenlemelerinin sebebinin tarımda çok önemli temel bir sorunu çözmek olduğunu belirtti. Eker, Türkiye de tarım arazilerinin bölünmesi, parçalanması, işletmelerin her geçen gün biraz daha küçülmesi, ölçek ekonomisinin kaybedilmesi, mevcut parsellerin etkin bir sulama ağından yoksun olması, mekanizasyon konusu ve bunun yarattığı maliyet Bu çerçevede 50 bin kişiyle yüz yüze anket yapacaklarını ve bu konuda insanların ne düşündüklerini, nasıl bir çözüm önerdiklerini soracaklarını Eker, şöyle devam etti: Neden buna gerek duyuyoruz? Bu sorun bugün ortaya çıkan bir sorun değil. Tarihsel bir sorun. 1926 dan bu yana yaklaşık 86 yıldır uygulanmakta olan bir mevzuatın tarım sektörü üzerine ortaya koyduğu sorunların birikimi var. Dolayısıyla toplumsal bir mesele haline gelmiş. Bunun üzerinde göreve geldiğimden bu yana çalışıyoruz. Çeşitli mesafeler kat ettik ama toplumun görüşlerini almadan onlarla istişare etmeden kendi geliştirdiğimiz çözüm önerisini dayatmak gibi bir durumun anlaşılmasını istemiyoruz. Bu mesele tek başına bizim değil, bütün çiftçilerimizin geleceğimizin meselesidir. Yarın bu memlekette çocuklarımız, torunlarımız tarım yapacaksa bizim bu sorunu çözmemiz gerekiyor. Bu kadar önemli, bu kadar acil. Medeni Kanunun 659. maddesine göre; miras yoluyla kalan ekonomik bütünlüğe ve yeterli tarımsal varlığa sahip tarımsal işletme, ehil mirasçılardan birinin talepte bulunması halinde bölünmeksizin, gelir değeri üzerinden talepte bulunan mirasçıya özgülenebiliyor. Şayet birden fazla mirasçı bir işletme için talepte bulunursa sulh hakimi, isteklilerin kişisel yetenek ve durumları ile eşlerinin yeteneklerini göz önünde tutmak suretiyle, işletmenin hangi mirasçıya özgüleneceğine karar veriyor. Bir işletme değerinde azalma olmaksızın birden çok yeterli tarımsal varlığa sahip işletmeye bölünebilecek nitelikte ise sulh hakimi bu işletmeyi, ehil olan ve talepte bulunan birden çok mirasçıya ayrı ayrı özgüleyebiliyor. Diğer taraftan, 3 Temmuz 2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesine göre, mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazileri belli alanın altında bölünemiyor, ifraz edilemiyor, payları üçüncü şahıslara satılamıyor. Ancak çay, fındık, zeytin gibi özel iklim istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler ile seraların bulunduğu alanlarda yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını gerekli kıldığı takdirde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın uygun görüşüyle daha küçük parseller oluşturulabiliyor. İşletmeler verimlilikten uzak Bayraktar, bütün bu yasal tedbirlere rağmen mirasçıların işletmeyi parçalamadan kendilerine özgülenmesi için mahkemeye gitmediğinden tarım arazilerinin bölünmesinin önüne geçilemediğini ve tarımsal işletmelerin güdük, verimlilikten uzak, cılız işletmeler haline dönüştüğünü kaydetti. Tarım topraklarının, miras hukukundan kaynaklanan olumsuzluklar nedeniyle üzerinde karlı işletmeler kurulmasına olanak vermeyecek ölçüde küçük parçalara ayrıldığını, bunun sonucunda, tarım alanlarının ekonomik kullanım sınırının altına düştüğünü bildiren Bayraktar, şunları söyledi: Örneğin ülkemizde 1950 yılında 2 milyon 527 bin olan tarım işletmesi sayısı, 2001 yılı itibarıyla 3 milyon 75 bin 516 işletmeye çıktı. Ortalama işletme büyüklüğü ise 77 dekardan 61 dekara geriledi. Peki, bu bizde böyle de dünyada nasıl diye bakacak olursak; girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde; 1950 yılında 15 milyon olan işletme sayısı, 1980 yılında 8,7 milyona, 1990 yılında 7,8 milyona düştü. Yani yarı yarıya azaldı. Birlik ülkelerinde 1950 yılında 68 dekar olan ortalama işletme büyüklüğü, 1980 yılında 160 dekara, 1990 yılında 165 dekara, 2007 yılında ise 220 dekara yükseldi. Ülkemizde 50 dekardan daha küçük arazisi olan işletme sayısı 1 milyon 959 bin 123 tür. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın verilerine göre parsel sayısı da 20 milyona ulaşmıştır. Gelinen bu noktada, halihazırdaki durumun asla sürdürülebilir olmadığını, çözüm bulunmaması halinde çok büyük sorunlara yol açacağını anlatan Bayraktar, şöyle devam etti: Türkiye nin kaybedecek bir günü dahi yoktur. Sorunu çözmek için derhal harekete geçilmelidir. Türkiye Odaları Birliği olarak, tarımsal işletmelerin büyümesini, parçalı yapısının arazi toplulaştırmaları ile giderilmesini, verimli birimler haline gelmesini istiyoruz. Bu yolda üye sayımızın 5 milyon 400 binden 1 milyonun altına düşmesini umursamıyoruz. Tam tersine, üye sayımızın 1 milyonun altına inmesiyle, üretimin ve verimliliğin yükseleceğini, tarımın ülke ekonomisine katkısının artacağını biliyoruz. Türkiye yi gelişmiş bir tarım ülkesi haline de getirebilecek bu yapı, miras hukukundaki değişikliklerin yanı sıra arazi toplulaştırılması ve kırsal kalkınmayla tarım dışı istihdam yaratılması yoluyla gerçekleşecektir. Bu açıdan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın yılda 1 milyon hektar arazi toplulaştırılması hedefini çok önemsiyor ve destekliyoruz. Miras hukuku ile ilgili yasa değişikliğine yönelik Tarım Arazilerinin Bölünmesinin Önlenmesi Çalıştayı nın yapılmasının önemli olduğunu, bu alandaki değişikliğin, arazi toplulaştırması ve kırsal kalkınmayla işletmelerin verimli işletmeler haline dönüşmesini sağlayacağını da biliyoruz. Buradan çıkacak kararlarla küçük parseller halinde birden fazla parçaya bölünmüş, değişik yerlere dağılmış veya elverişsiz biçimde şekillenmiş arazilerin, modern tarım işletmeciliği esaslarına göre ve ayrıca sulama hizmetlerinin getirilmesine en uygun şekilde birleştirilmesi, şekillendirilmesi ve düzenlenmesi, mevcut işletmelerin daha fazla küçülmesini önleyecek tedbirlerin alınması büyük önem taşımaktadır. Bayraktar, miras hukuku ile ilgili yasa değişikliğine yönelik Tarım Arazilerinin Bölünmesinin Önlenmesi Çalıştayı nın yapılmasının önemli olduğunu, uygulama halinde işletmelerin verimli işletmeler haline dönüşmesini sağlayacağını kaydetti ve şöyle konuştu: Türkiye Odaları Birliği olarak konunun öneminin idrakindeyiz, herkesten de bunu bekliyoruz. Bundan dolayı gerek taşrada uygulamanın içinde olması, gerekse miras hukukuyla ilgili sorunlara vakıf olmaları nedeniyle odalarımızın da ülke genelini temsil edecek şekilde bu çalıştaya katılmasını sağladık. Çiftçileri temsil eden odalarımızın toplantıya katılması, diğer tarım kesiminin paydaşlarıyla birlikte ortak aklın oluşmasını, sorunların tartışılarak en isabetli ortak paydada buluşulmasını sağlayacaktır. Bayraktar, Türkiye Odaları Birliği nin, tarım arazilerinin bölünmesini önleyeceğini ve sorunu çözecek çalışmaların, cesaret gerektirdiğinin farkında olduğunu bildirerek, Çiftçilerimizin yasal temsilcisi Türkiye Odaları Birliği olarak, ülkemizin menfaati için, atılacak cesur adımları takdirle karşılayacağız ve yapılacak çalışmalara tam bir kararlılıkla destek olacağız dedi.

4 Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 BAYRAKTAR VE BERABERİNDEKİ TZOB HEYETİ, BAKAN EKER İ ZİYARET ETTİ Türkiye Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, beraberindeki Odaları heyetiyle birlikte Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker i makamında ziyaret etti. Genel Başkan Şemsi Bayraktar ın yanı sıra; Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Kozoğlu, Samsun Terme Odası Başkanı Yetkin Karamollaoğlu, Akyazı Odası Başkanı Ali Şener Bayraktar, Sakarya Odası Başkanı Hamdi Şenoğlu, Sapanca Odası Başkanı Necati Başar, Söğütlü Odası Başkanı Recep Özlü, Söğütlü Belediye Başkanı Ertuğrul Özcan ve Söğütlü ye bağlı Levent Köyü nün Muhtarı Bilal Çavdar ın yer aldığı ziyarette, fındık üreticilerinin sektörle ilgili görüş, sorun ve çözüm önerileri aktarıldı, fındıkta alan bazlı destek ödemeleri, Çiftçi Kayıt Sistemi ile ilgili gelişmeler ve Bankası sıfır ve düşük faizli kredileri konuşuldu. ÇKS nin devri konusunda, alt yapının oluşturulmasının önemine işaret eden Eker, müşterek projelerle Türkiye Odaları Birliği ile pilot bölgelerden başlayarak işbirliğine prensipte hazır olduklarını bildirdi. Ziyarette, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ndan Bakan Yardımcısı Kutbettin Arzu, Müsteşar Vedat Mirmahmutoğulları, Müsteşar Yardımcısı Nihat Pakdil, TAGEM Genel Müdürü Masum Burak ile Bitkisel Üretim Genel Müdürü Talat Şentürk de hazır bulundular. TZOB Genel Başkanı Bayraktar, ziyarette; tarım kesimi için 2011 yılı Ağustos ayından itibaren kullandırılamayan Bankası kredilerinin 2012 yılında verilecek bölümünün bir an önce başlatılmasını beklediklerini ifade etti. Bayraktar, bazı bölgelerin fındık ekim alanı dışında bırakılmasıyla ilgili yaşanan ve kendilerine iletilen sorunlara da dikkati çekti; üreticilerin alan bazlı desteklemenin 2015 yılına kadar sürmesini arzu ettiklerini de aktardı. Bayraktar, şartları uymasına rağmen bazı üreticilerin destekten yararlanamadığına da işaret ederek, bu konuda sıkıntıların giderilmesi yönünde çalışma beklediklerini bildirdi. Bayraktar, Türkiye Odaları Birliği olarak pilot bölgelerden başlamak üzere Çiftçi Kayıt Sistemi ni (ÇKS) devralmak istediklerini de belirterek, bu konuda Bakanlık ile TZOB arasında bir çalışma grubu oluşturması teklifinde bulundu. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade eden Bakan Eker, fındıkta geçen yıl hem ihracatta hem de fiyat bazında rekora imza atıldığını, her alanda olduğu gibi fındık konusunda da gelişmelerin yakından takip edildiğini dile getirdi. Bakanlık olarak sektör temsilcilerinin görüşlerine önem verdiklerinin altını çizen Bakan Eker, bu tür diyalogların geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Söğütlü, Ferizli, Adapazarı ve Sapanca bölgelerinde fındık alanlarının belirlenmesi ve desteklenmesi konusunda yaşanan problemleri dinleyen Eker, fındıkta alan bazlı deskteklemeyle ilgili sorun yaşayan tüm üreticilerin sıkıntılarını gidermeye yönelik ilgili bakanlarla çalışma yaptıklarını ifade etti. Eker, Bankası nca kullandırılan sıfır ve düşük faizli kredilerle ilgili ekonomi yönetiminin çalışmalarını sürdürdüğünü de vurgulayarak, açıklamanın Şubat ayı sonuna kadar yapılabileceğini müjdeledi. BAYRAKTAR DAN TKK GENEL MÜDÜRÜ KUTLU YA ZİYARET Türkiye Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürü Abdullah Kutlu ya nezaket ziyaretinde bulundu. Genel Başkan Bayraktar, ziyarette yaptığı konuşmada, Tarım Kredi Kooperatifleri nin son dönemde bir ivme yakaladığını belirterek, TKK çıtasını yükseltiyor. Bu çıtayı siz ve yönetim kurulu üyelerinizle birlikte çok daha yukarılara çıkaracağınıza inanıyorum. İki kardeş kuruluşuz. Bu iki kurumu daha sık bir araya getirelim dedi. Genel Müdür Kutlu da çiftçiye hizmet eden iki kuruluş olarak birlikte yapılabilecek çok şey bulunduğunu ifade ederek, iki kurumun üreticiler adına büyük bir sinerji yaratabileceğine dikkati çekti. Kutlu, Sizinle her türlü birliktelik ve işbirliğine hazırız dedi; ziyaretten büyük memnuniyet duyduğunu ifade etti. Kutlu, iki kurumun Ankara ve Anadolu da gerçekleştireceği faaliyetlerde bir araya gelmekten mutluluk duyacaklarını da kaydetti. Görüşmede, TZOB Yönetim Kurulu üyeleri M. Latif Maskan ve Cevat Delil ile Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Necat Buğdaci de hazır bulundu.

Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 5 Türkiye Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Ekonomi Muhabirleri Derneği nin konuğu oldu. Dernek yöneticileri ve üyeleriyle Ankara Rixos Otel de akşam yemeğinde bir araya gelen Genel Başkan Bayraktar, tarım sektörünün genel değerlendirmesini yaptı, sorunları ve çözüm yollarını anlattı, soruları yanıtladı. Bayraktar ın, toplantıda dikkat çektiği konular şöyle: Tarımda 2011 yılı olumlu geçti. Ancak bu durum, tarımda kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla miktarının Türkiye ortalamasının yaklaşık 3 te 1 inde kalması sorununu çözmemektedir. Bunun çözümü, tarıma daha fazla kaynak aktarılması ve girdi maliyetlerinin düşürülmesiyle ilişkilidir. BAYRAKTAR, EMD NİN KONUĞU OLDU Kayıtdışı çiftçi destekleme ödemelerinden yararlanamıyor Tarımımızın önemli sorunlarından biri de envanterdir. Birliğimize kayıtlı yaklaşık 5 milyon 300 bin çiftçi bulunmaktadır. Bunlardan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi ne kayıtlı olan 2 milyon 800 bin çiftçi devlet destekleme ödemelerinden yararlanmaktadır. Tarım sektöründe %47 yi bulan kayıtdışılık nedeniyle sağlıklı bir üretim planlaması yapılamıyor. Sektörün bu önemli sorununu giderebilmek için Türkiye Odaları Birliği nin artık daha fazla sorumluluk alarak bazı görevleri üstlenmesi zorunluluk haline geldi. Türkiye genelinde 747 Odasının teknik kapasitesinin artırılarak Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) ve Çiftlik Muhasebe Veri Ağı (ÇMVA) gibi görevlerin yürütülmesinde ve diğer bazı sorunların çözümünde rol alarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın düzenleyici ve kontrol mekanizması olarak görevlerini sürdürebilmesinin sağlanması gerekiyor. Sektör 14,5 milyar dolarlık ihracat yaptı Tarım ve gıda birlikte düşünüldüğünde, sektör dış ticaret fazlası vermektedir. 2011 yılında gıda ve tarım 14,5 milyar dolarlık ihracat, 13,95 milyar dolarlık ithalat yapmış ve 589,2 milyon dolar dış ticaret fazlasıyla ekonomiye katkı sunmuştur. İhracat rakamı Türkiye İhracatçıları Meclisi rakamlarına göre 17,9 milyar dolardır. İstihdamda tarımın payı, 2005-2011 döneminde yıllara göre, %23,5 ile %25,7 arasında değişmiştir. Tarım, iş bulmanın çok zorlaştığı günümüzde 5 milyon 990 bin kişiye istihdam sağladı. Kadın çiftçide kayıtdışılık %96,1 TÜİK in 2011 yılı Kasım ayı istihdam verilerine göre, tarımda çalışan 5 milyon 990 bin kişinin 2 milyon 815 bini kadınlar oluşturuyor. Tarımda erkeklerde %73,3 olan kayıtdışılık oranı kadınlarda %96,1 i bulmaktadır. Tarım sektöründe kayıtdışılık oranı ise %84 tür. Toplam 3 milyon 112 bin ücretsiz aile işçisinin %86,3 ü tarımda çalışmaktadır. Ücretsiz aile işçisi olarak tanımlanan tarımda çalışan kadınların büyük bir çoğunluğunun (%96,4) kendine ait bir sosyal güvencesi bulunmamaktadır. Kadın çiftçilerin sigortalı olamama sorunu çözüldü Tüm bu sebeplere ek olarak 2 Ağustos 2003 tarihinden önce kadın üreticilerimizin aile reisi sayılmamasından kaynaklanan sigortalı olamama durumları bulunuyordu. Girişimlerimiz sonucu T.C. Emekli Sandığı ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 6270 sayılı kanunun 13. maddesiyle 5510 sayılı kanunun geçici 7. maddesine eklenen fıkrayla kanunda yapılan değişiklikle sorun çözülmüştür. Kadın çiftçilerle ilgili yapılabilecekler konusunda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve TZOB olarak işbirliği protokolü alt yapı hazırlıklarımız hızla devam etmektedir. Girdi fiyatları üretici fiyatlarından daha yüksek seviyede Bir diğer önemli konu tarımsal girdiler. Türkiye de tarımsal girdi fiyatları her yıl üretici fiyatlarından daha fazla artıyor. Neticesinde gübre kullanımı azalmakta, üründe kalite ve verim düşüklüğüyle birlikte çiftçinin ekonomik kaybına neden olmaktadır. Tarımsal girdi fiyatlarının kontrol edilerek, tarımın sürdürülebilirliği ve rekabetçi yapıya kavuşturulabilmesini sağlayacak düzeyde tutulması sağlanmalıdır. ÖTV ve KDV istisnası getirilmelidir Girdi desteklerine de dikkatleri çekmek istiyorum. Bilindiği üzere mazot bedelinin yaklaşık %30 unu Özel Tüketim Vergisi oluşturmaktadır ve %18 Katma Değer Vergisi yükü vardır. Bazı ülkelerde çiftçinin mazotu normal fiyatından çok daha ucuza kullandığı bilinmektedir. Üretim maliyetlerinin düşürülmesi için, çiftçimizin kullandığı mazota ÖTV ve KDV istisnası getirilmelidir. Arazi toplulaştırması zorunludur Bir diğer konu da tarım topraklarının, miras hukukundan kaynaklanan olumsuzluklar nedeniyle karlı işletmelerin kurulmasına imkan vermeyecek ölçüde küçük parçalara ayrılmış olmasıdır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan-lığı nın, toplulaştırma hedefini memnuniyetle karşılıyoruz. Bir taraftan arazileri toplulaştırırken, mevcut tarım topraklarının yeniden parçalanmaması için miras hukukunun da en kısa zamanda değiştirilerek, tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanmasının önlenmesi tarımımız için hayati önem taşımaktadır. TZOB olarak böyle bir düzenlemeyi destekleyeceğimizi daha önce de belirttik. Tarım ve gıdanın enflasyonu artıracağı idiası gerçeği yansıtmıyor Enflasyonu özellikle Ocak-Nisan döneminde tarım ve gıdanın artıracağı iddialarının gerçeği yansıtmadığını bir kez daha ifade etmek durumundayım. 2011 yılında tarımda enflasyon, Ocak-Şubat-Mart, gıdada ise tüm aylarda üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) altında kaldı. 2011 yılında TÜİK rakamlarıyla, Üretici Fiyatları Endeksindeki (ÜFE) artış %13,33, Tüketici Fiyatları Endeksindeki (TÜFE) artış, %10,45 oldu. ÜFE de tarımda enflasyon, 2011 yılında %10,54, gıdada %12, TÜFE de gıdada %12,21 e oldu. Sulama sorunlarının önüne geçilmelidir Tarımda tamamlanamayan konulardan biri de sulamadır. Ülkemizin ekili ve dikili alanları TÜİK in 2009 yılı verilerine göre, 24,3 milyon hektardır. Ama hala, Devlet Su İşleri nin (DSİ) 2009 verilerine göre, bunun ancak 5,4 milyon hektarı sulamaya açılmıştır. Bir diğer ifadeyle 3,1 milyon hektar (Belçika dan büyük) bir alan hala sulanamamaktadır. Türkiye, bütün olanaklarını kullanarak bu alanları sulamaya açmalıdır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan-lığı nın Yılda 1 milyon hektar arazi toplulaştırılması hedefine bağlı kalarak arazi toplulaştırılması çalışmalarının tamamlanması, işletmelerin optimal büyüklükte işletmeler haline getirildikten sonra sulama yatırımlarına girişilmesi, bu çerçevede Doğu Anadolu Projesi (DAP), Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Konya Ovası Projesi (KOP) gibi bölgesel sulama projelerinin ivedilikle bitirilmesi sağlanmalıdır. Gerek üreticilerimizin ve tüketicilerimizin menfaatleri, gerekse ülke hayvancılığımızın geleceği açısından ithalat uygulamalarının, sektör paydaşlarının bir araya geldiği bir platformda değerlendirilmesini ve bu eksende yeni yol haritasının belirlenmesini zorunlu görmekteyiz. Sütte bir diğer konu ise üreticinin yem alım gücüdür. 2011 yılına bakıldığında paritenin 0,7-0,8 oranına düştüğü görülmektedir. Yani üreticilerimiz açısından bugün itibariyle sürdürülebilir bir üretimden bahsetmek mümkün değildir. Süt üretiminin sürdürülebilir olabilmesi için öncelikle piyasada fiyat istikrarını sağlayıcı tedbirlerin alınması, süt desteğinin de artarak devam etmesi gerekmektedir. Güçlü alt yapısıyla kanatlı sektörü, son zamanlarda gerek üretimde, gerekse dış ticarette hızlı bir ivme yakalamış olup, hızla büyümeye devam etmektedir. Bugün yumurta üretimimiz 15 milyar adetlere, kanatlı eti üretimimiz ise 1,5 milyon tonlara yükselmiştir. Bugün itibarıyla yumurta ihracatımız 200 bin tonlara (250 milyon dolar değerinde), kanatlı eti ihracatımız da 200 bin tonlara (340 milyon dolar) yükselmiştir. Üreticilerin yüksek faiz oranlarıyla kredi kullanmasının önlenmesi ve tarımsal kredi kullanımının kontrol altına alınmasının sağlanması amacıyla sadece Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla uygulanan sübvansiyonlu kredi, diğer kamu bankalarını da kapsamalıdır. Ayrıca Bankası ve TKK üzerindeki fazla yük kaldırılmalı, üreticinin düşük faizli krediye ulaşması sağlanmalıdır. Standardizasyon ve desteklerin devamı Pamukta standardizasyon, kalite kontrolü ve depolama halen bir sorun olmaya devam etmektedir. Tek balya standardizasyonuna geçilmelidir. Destekleme sisteminde tek balya standardizasyonuna geçiş konusunda üretici teşvik edilmeli, eğitilmelidir. Pamuk için çıkarılan Lisanslı Depoculuk Yönetmeliği çerçevesinde ilgili alt yapının oluşturulması sağlanmalıdır. Çok pahalı olan pamuk hasat makinelerinin temininde KDV oranı %1 e düşürülmeli, ithalatta, ödemede ve kredilendirmede kolaylıklar sağlanmalıdır. Fındık üretim maliyetlerini düşürmek amacıyla 2009 yılının Haziran ayında açıklanan ve fındık stratejisi kapsamında fındık üreticilerine 3 yıldır ödenen dekara 150 lira olarak ödenen destekler 2011 de sona ermiştir. Fındık üreticisinin serbest piyasa şartlarında üretime devam edebilmesi, ancak üreticinin desteklenmesi ile mümkün olabilecektir. Bu sebeple fındıkta alan bazlı desteklerin devam etmesi ve primlerin zamanında ödenmesi üreticimiz açısından önem arz etmektedir. Bitki Pasaportu Sistemi ve Operatörlerin Kayıt Altına Alınması Hakkında Yönetmelik, 2011 Aralık ayında yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik, kayıt altına alınacak operatörlere bazı sorumluluklar ve cezai yaptırımlar getirmektedir. Birliğimiz ve odalarımızca gerekli eğitim verilmekle birlikte, çoğu odamızda teknik eleman yetersizliği nedeniyle tarım il müdürlükleri çiftçilerimize gerekli eğitimi vermelidir. Tarımsal danışmanlık desteği Türkiye de 8 Eylül 2006 tarihinde Resmi Gazete yayımlanan Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik ile getirilen sistemin, yerleşmesi ve geliştirilmesi yönünde önemli çalışmalar yapılmıştır. Çiftçi kayıt sistemi 2-B arazileri ile hazine arazilerinde üretim yapan ve ecrimisil ödeyen çiftçilerimizin de ÇKS ye kaydedilmesi ve desteklerden yararlandırılması gerekmektedir. En az 4-5 nesildir bu alanlarda üretim yapıldığı dikkate alınmalı ve bu arazilerin bedelleri tarımsal gelir durumu göz önüne alınarak belirlenmeli ve uzun vadeli krediyle hak sahiplerine devredilmelidir. Sertifikalı tohum kullanımı Tohumluk üretimi son yıllarda yapılan ıslah çalışmaları neticesinde gelişme göstermekte, üretim ve çeşitlerde artış sağlanmaktadır. Tohumda yerli hibrit sebze çeşitlerinin kullanım oranı %30 35 ler seviyesine ulaşmıştır. Bilindiği gibi, kaliteli ve yüksek verim elde etmenin yolu sertifikalı tohumluk kullanımından geçmektedir. Çiftçilerimizin sertifikalı tohumluk kullanımına özendirilmesi için verilen destekler artırılarak devam etmelidir.

6 Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 BAYRAKTAR, TRT 1 E KONUK OLDU Bayraktar, son günlerde yaşanan ağır kış koşullarının tarıma etkisini değerlendirdi. Kar yağışının ülke genelinde etkili olduğunu bildiren Bayraktar, çiftçi için en büyük tehlike dondur dedi. En son Hatay ve Söke de sel meydana geldiğini bildiren Bayraktar, Hatay da Suriye baraj kapaklarını da açınca maalesef sele yol açtı. Söke de su altında kalan alan 100 bin dekarın üzerinde. Sel, yem bitkileri ekili 10-15 bin dekar alanda hasara yol açtı dedi. Hayvansal üretimin %3, bitkisel üretimin %5 ini kapsamında bulunduran Tarsim in fevkalade önemli olduğunu, hayata geçirilmesi için çaba sarf ettiklerini belirten Bayraktar, tarla ürünlerinde don riskinin kapsama alınması gerektiğini, primlerin, %50 sini devlet karşılasa da çiftçiye ağır geldiğini, ekspertiz raporlarında da sorun bulunduğunu bildirdi. Bayraktar, sel yaşanan bölgelerde Tarım Kredi ve Bankası borçlarının ertelenmesinin önemli olduğunu kaydetti. Çiftçilerin 2011 yılı Ağustos ayından bu yana Bankası ndan düşük faizli kredi kullanamadığını, bunun için Bakanlar Kurulu kararı beklendiğini belirten Bayraktar, bunun çıkması, selden zarar gören çiftçilerin de yeni üretime hazırlanması gerektiğini vurguladı. TZOB Genel Başkanı Bayraktar Hazine arazisinde ecrimisil ödeyerek veya 2-B arazilerinde üretim yapanlar ile tapu tescili yaptırmayan 2 milyona yakın çiftçinin Çiftçi Kayıt Sistemi ne kayıt olamadığını, bütün bu çiftçilerin kayıt altına alınıp, desteklerden yararlanmasının sağlanması gerektiğini söyledi. Bayraktar, kayıtları artık Odalarının yapmasının istendiğini, TZOB olarak buna talip olduklarını bildirdi. Bayraktar, iklim şartlarının üretim ve ulaşımı zorladığını, böyle günlerde tarımsal ürün fiyatlarında artışlar olmasının doğal olduğunu, havaların ısınmaya başlamasının ardından fiyatların tekrar ucuzlayacağını söyledi. Tarımsal üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) 2011 in ilk üç ayında toplam ÜFE den yüksek çıktığını ama yılın tamamında toplam ÜFE nin altında kaldığını bildiren Bayraktar, üretici fiyatlarıyla market fiyatları arasındaki fiyat farkının yaş meyve sebzede %300 leri bulduğunu belirtti. Bütün bunların sebebinin örgütlenme zayıflığı olduğunu anlatan Bayraktar, 50 yıldır ekonomik örgütlenmenin sağlanamadığını, arz talep dengesinin kurulması ve üretici birliklerinin mali yönden güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti. ENFLASYONDA, TARIM VE GIDA FİYATLARI EZBERİ BOZULDU Bayraktar: ''2011 yılında enflasyon, tarımda Ocak-Şubat-Mart dışında, gıdada ise tüm aylarda ÜFE'nin altında kaldı'' Türkiye Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, enflasyonu özellikle Ocak-Nisan döneminde tarım ve gıda fiyatlarının artıracağı iddialarının gerçeği yansıtmadığını bildirdi. Bayraktar, 2011 yılında tarımda enflasyon, Ocak-Şubat-Mart dışında, gıdada ise tüm aylarda ÜFE nin altında kaldı. 2012 de de yıl sonu tarım ve gıda enflasyonun ÜFE artışının altında kalmaması için hiçbir gerekçe yok dedi. Enflasyon sepetinde ve insan hayatında gıda ve tarımın ağırlığının tartışılamayacağını, bunların en önemli kalemler olduğunu söyleyen Bayraktar, 2011 yılında genel olarak tarım ve gıda fiyatlarının müspet, enflasyonu aşağı düşürücü yönde ekonomiye olumlu katkıda bulunduğunu belirtti. Bayraktar, 2012 yılında da yıl sonu tarım ve gıda enflasyonunun üretici fiyat endeksi (ÜFE) artışının altında kalmaması için hiçbir gerekçenin olmadığını kaydetti. Enflasyonun tek sorumlusunu tarım ve gıda olarak gören anlayışın yanlış olduğunu, bu anlayışın girdi fiyatlarını da kontrol etmesi gerektiğini ifade eden Bayraktar, Çiftçimiz, gübre, mazot, yem gibi fiyatları enflasyonun çok üzerinde artan girdilere rağmen ürün fiyatlarının buna bağlı olarak yükselmediği sürdürülemez bir tabloyla karşı karşıyadır dedi. Enflasyonun sorumlusu olarak çiftçiyi görmek doğru değildir Gıda ve tarım fiyatlarının tüm dünyada önemli olduğunu vurgulayan Bayraktar, bunların Türkiye de de ekonomiyi ve toplumun tümünü en çok etkileyecek unsurlar olduğunu ifade etti. Enflasyonun sorumlusu olarak meyve sebze fiyatlarını ve çiftçiyi görmenin doğru olmadığını belirten Bayraktar, şöyle devam etti: Rakamlar da bunun böyle olmadığını kanıtlıyor. Gıda ve tarım fiyatlarındaki artış, yıl sonu ve yıllık ortalama itibarıyla üretici fiyatları endeksindeki (ÜFE) yükselişin altında kalıyor. 2011 de Ocak, Şubat ve Mart aylarında yıllık tarım enflasyonu, yıllık ÜFE deki artışın üzerinde seyretti. Bu 3 ay dışındaki 9 ayda yıllık tarım enflasyonu yıllık ÜFE deki artışın altında kaldı. Yıllık tarımsal ürün enflasyonu, özellikle 2011 yılının Ağustos ayında %2,34, Eylül ayında %2, ekimde ise %4,39 geriledi. 2011 yılı Ocak ayında yıllık ÜFE oranı %10,8 iken tarım fiyatlarındaki yıllık artış %14,95 olarak gerçekleşti. Şubat ta tarımda enflasyon yıllık %12,86, Mart ta 10,54 e düştü. Gıdada ise tüm aylarda yıllık gıda enflasyonu ÜFE yıllık rakamlarının altında kaldı. 2011 deki ilk 3 aydaki artışın sebepleri 2010 yılına don olaylarıyla başlandığını, arkasından bölgesel görülen sel afetleri ve aşırı yağışların ürün rekoltelerini önemli ölçüde etkilediğini hatırlatan Bayraktar, şunları kaydetti: TÜİK Tarım Ürünleri 2010 Yılı İkinci Rekolte Tahminleri ne göre tahılda %2,5, sebzede %3, meyvede ise %5 azalma oldu. Üretim, özellikle kışlık sebzelerde daha fazla azalma gösterdi. 2010 yılında üretimindeki azalma, domatesteki güve zararlısı sonucu domates fiyatlarındaki aşırı artış, buğday ve pamuk fiyatlarındaki artış 2011 yılı Ocak, Şubat, Mart ayları tarım fiyatlarının artmasında etkili oldu. Ayrıca, Aralık, Ocak ve Şubat ayları halkın en fazla tükettiği sebze ürünlerinin tarla üretiminin olmaması, çoğunlukla seralarda üretimin yapılması, yaşanabilecek afetlerle üretimin azalması, kışlık tarla sebzelerinin don, fırtına gibi risklerden daha fazla etkilenmesi, ülke içi ihtiyacın dışında ihracatın devam etmesi bu aylarda piyasaya giren ürün arzını azalttı, ihtiyaç tam olarak karşılanamadı. Bu durum kış döneminde tarım ürün fiyatlarının ÜFE rakamlarının üzerine çıkmasına neden oldu. Ancak bu sürenin 2011 yılı rakamlarından da görüldüğü şekilde 2 aylık kısa bir dönem olduğunu vurgulayan Bayraktar, 2010 yılının olumsuz etkilerinin azalması ve 2011 yılı Mart-Nisan aylarında ülke genelini etkileyecek afetlerin yaşanmamasıyla geçen yıl tarım fiyatlarında gerileme olduğunu söyledi. 2011 olumlu bir yıl oldu 2011 yılında bazı bölgelerde çeşitli riskler yaşansa da genel olarak ülke genelini olumsuz etkileyen afetlerin yaşanmadığı tarımsal ürünlerde verimlerin arttığı olumlu bir yıl olduğunu vurgulayan Bayraktar, bu durumun tarım fiyatlarına da yansıdığını 2011 yılının 9 ayında tarım fiyatlarının, ÜFE artış rakamlarının altında seyrettiğini kaydetti. Özellikle birçok tarım ürününün hasat dönemi olan Ağustos-Eylül-Ekim döneminde tarım fiyatlarının gerilediğine, üretici gelirlerinin azaldığına dikkati çeken Bayraktar, Aralık ayında bazı bölgelerde afetler yaşanmasına üreticinin zarar görmesine rağmen yıllık tarım fiyatları artışının, ÜFE deki yıllık artışın altında kaldığını belirtti. Bayraktar, Sonuç olarak, 2011 yılında genel olarak tarım ve gıda fiyatları menfi değil, müspet, enflasyonu aşağı düşürücü yönde ekonomiye olumlu katkıda bulundu dedi.

Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 7 OCAK AYI ÜRETİCİ-MARKET FİYATLARI Üretici fiyatları Üretici fiyatlarına bakıldığında 13 üründe fiyatların bir ay önceki fiyatlara göre değişmezken, 4 üründe azalma, 10 üründe ise fiyat artışları olduğunu bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: Kuru soğan, patates, armut, kuru fasulye, nohut, kırmızı mercimek, yeşil mercimek, pirinç, kuru kayısı, kuru üzüm, kuru incir, fındık, süt fiyatlarında değişim olmazken, fiyat düşüşü %16,6 ile en fazla domateste, en fazla fiyat artışı ise %61,7 ile sivri biberde görüldü. Yeşil fasulyedeki artış ise %51,5 e yaklaştı. Dana etinde %1, limonda %5,3, kuzu etinde %6,25 düşüş meydana geldi. Üretici ve market fiyatları arasında fiyat farkı tabii ki olacak. Ama fiyat farkı kuru soğanda %383,6, limonda %276,9, armutta %269,2, yeşil mercimekte %263,1, havuçta %251,6, pırasada %251,5 lere kadar çıktı TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bu yıl Ocak ayında hava sıcaklıklarının son yıllara göre fazla düşmesinin sıkıntıları artırdığını, üreticilerin de üretim şartlarını zorlaştırdığını bildirerek, Ocak ayında üretici fiyatlarına bakıldığında; 13 üründe fiyatların bir önceki aya göre değişmezken, 4 üründe azalma, 10 üründe ise fiyat artışları oldu dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, Türkiye Odaları Birliği olarak, üreticiden tüketiciye, halkın tamamını yakından ilgilendiren gıda fiyatlarındaki değişimleri takip etmeye ve kamuoyunu doğru bilgilendirmeye devam ettiklerine dikkati çekti. Bayraktar, üretici fiyatlarında, en fazla fiyat düşüşünün %16,6 ile domateste, en fazla fiyat artışının ise %61,7 ile sivri biberde görüldüğünü belirtti. Üretici ve market fiyatları arasında fiyat farkının olacağını ama bu farkın kuru soğanda %383,6, limonda %276,9, armutta % 269,2, yeşil mercimekte %263,1, havuçta %251,6, pırasada %251,5 lere kadar çıktığını bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: Bu yıl Ocak ayında ülkemizde hava sıcaklıklarının son yıllara göre fazla düşmesi ülke genelinde sıkıntıları artırdı, üreticilerimizin de üretim şartlarını zorlaştırdı. Hava sıcaklıklarının mevsim normallerinden daha fazla düşmesi, seralarda ısınma ve nakliye maliyetlerinin artmasına, işçilik faaliyetlerinin zorlaşmasına, serada yetiştirilen sebzelerde verim düşüklüğüne, tarlada yetiştirilen kışlık sebzelerde de don olaylarına neden oldu. Tarlada açıkta yetiştirilen sebzelerin donması sonucu üretimin düşmesi, seralarda ısınma maliyetlerinin artması bazı ürün fiyatlarında artışa neden oldu. Hava sıcaklıkların artmasıyla koşulların iyileşmesi bekleniyor Koşulların ağırlaşması serada ve tarlada yetiştirilen sebze fiyatlarını da etkilediğini bildiren Bayraktar, Ancak, üreticilerimiz bu şartlara rağmen üretime devam etti. Hava sıcaklıklarının önümüzdeki aylarda artmasıyla üreticilerimizi ve tüketicilerimizi zorlayan bu koşulların iyileşmesi bekleniyor dedi. Üretici ve market arasındaki fiyat farkı Ocak ayındaki, üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla kuru soğanda % 383,6 ile gerçekleştiğini bildiren Bayraktar, ürün grupları itibarıyla bakıldığında ise bu oranın yaş sebze ve meyvede % 383,6, kurutulmuş ürünlerde % 202,9, baklagillerde % 263,1, pirinçte % 210,9 a ve hayvansal ürünlerde % 175 lere kadar çıktığının görüldüğünü vurguladı. Market fiyatlarında 11 üründe azalma, 17 üründe artış Market fiyatlarına bakıldığında Ocak ayında, 1 üründe fiyat değişimi olmazken, 11 üründe azalma, 17 üründe ise fiyat artışı olduğunu belirten Bayraktar, Toz şeker fiyatlarında değişim görülmezken, fiyat düşüşü % 18,4 le en fazla domateste, en fazla fiyat artışı ise % 43,7 artışla sivri biberde görüldü dedi. Üretici ve marketlerde fiyatı en fazla artan iki ürün sivri biber ve yeşil fasulye oldu. Bu iki ürünle birlikte fiyatı artan diğer patlıcan, salatalık gibi ürünlerin bu mevsimdeki arzı, örtü altı üretimden sağlanıyor. Genel olarak, bu ürünlerde arzın sadece seralardan sağlanması fiyatlarda artışa yol açmaktadır. Ayrıca, bu yıl Ocak ayında mevsim normallerinin altında gerçekleşen hava sıcaklıkları, soğuk havalara karşı daha hassas olan sivri biber ve yeşil fasulyede verimlerin azalmasına neden oldu. Hava sıcaklıklarının azalması serada üretim yapan üreticilerin özellikle ısınma maliyetlerini artırmış bu durum ürün fiyatlarında artışa neden oldu. Kışlık sebzelerdeki fiyat artışının nedenleri Açık alanda üretimi gerçekleştirilen ıspanak, pırasa gibi kışlık sebzelerde fiyat artışının önemli nedeni düşük hava sıcaklılarının bu ürünlere zarar vermesinden kaynaklandığını bildiren Bayraktar, şöyle devam etti: Açık alanda kışlık sebze üretiminin yoğun olarak yapıldığı Bursa ilinde hava sıcaklıklarının normallerinin altına düşmesiyle kışlık sebzelerde donma meydana geldi. Havuçlarda da benzer durum söz konusu. Mandalinada görülen fiyat artışında ise hasadın sonlarına gelinmesi ayrıca aşırı yağışların mandalinaya zarar vermesine bağlı olarak piyasaya arz edilen ürün miktarındaki azalma etkili oldu. Üretici fiyatlarında düşüş görülen ürünlere baktığımızda, domatesteki fiyat düşüşlerinin nedenleri arasında, serada üretimi gerçekleştirilen domatesin bu aylarda üretiminin artması, ihracatın geçen yıla göre gerilemesi ve iç piyasada talebin azalması vardır. Limon fiyatlarının düşmesinde ise iç piyasada ürün arzının artması etkili olmuştur. Bayraktar, Çalışmalarımızın sonuç vermesi kredi bekleyen üreticilerimizin mağduriyetini sona erdirmesi açısından sevindiricidir. Yarım kalmış yatırımların tamamlanabilmesi, hayvancılığımız ve tarımsal üretimimiz için fevkalade önemli bulduğumuz bir konunun sonuçlanması çiftçimiz kadar ülkemiz için de yararlı olacaktır. Resmi Gazetede yayımlanan karar uyarınca, bu yıl, yatırım kredilerinde bazı konularda yatırım dönemi ve işletme dönemine ayrı faiz uygulanacak. Yatırım kredilerinde uygulanacak sübvansiyon oranları %25 ile %100 arasında değişecek. Tarımsal kredilerde, sıfır ve düşük faizli kredi kullanımında kredi üst limitleri aşılamayacak. Karara göre, 1 Ocak-31 Aralık 2012 tarihleri arasında bitkisel üretim, hayvansal üretim ve muhtelif konularda işletme ve yatırım kredi kullanabilecekler. ÇİFTÇİYE KREDİ MÜJDESİ Çiftçilerimiz, 1 Ocak 2012 tarihinden geçerli olacak şekilde, yayımlanacak tebliğin ardından sıfır ve düşük faizli kredi kullanabilecek Bakanlar Kurulu kararına göre tarımsal kredilere uygulanacak olan faiz oranlarının belirlenmesinde Bankası tarımsal kredi cari faiz oranı dikkate alınacak. Bankası sübvansiyonlu tarımsal krediler için uyguladığı cari faiz oranı, bugün itibariyle %10 seviyesinde bulunuyor. Düşük faizli krediler %0 ile %7,5 arasında değişecek. İndirim oranlarının uygulanmasında konularına göre % 25 ile %100 arasında indirim yapılmak suretiyle değişken faiz uygulanacak. Bu durumda düşük faizli krediler % 0 (sıfır) ile %7,5 arasında değişecek. İndirim oranları dikkate alındığında örneğin damızlık etçi sığır ve damızlık düve yetiştiriciliği, küçükbaş hayvan yetiştiriciliği ile modern basınçlı sulama sitemleri konularında kullanılacak işletme ve yatırım kredilerinde uygulanacak faiz oranı %0 (sıfır) olacak. Üreticilere kullandırılacak olan işletme ve yatırım kredisi limitleri konularına göre 35 bin lira ile 20 milyon lira arasında değişecek. Kredi vadeleri işletme kredilerinde 18 ayı, yatırım kredilerinde 7 yılı geçmemek üzere Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından kendi uygulamaları esas alınarak belirlenecek. Yatırım dönemi herbir üretim konusu için yapılacak olan projeksiyona bağlı olarak 24 ayı geçmemek üzere Bankası tarafından belirlenecek. Bankası veya Tarım Kredi Kooperatiflerine kanuni takipte borcu bulunan veya bu hesaplarda kayıtlı olan borçları yeniden yapılandırılmış kredi borcu olup geri ödeme süreci devam eden üreticiler bu karardan yararlanamayacaklar.

8 İhracatın yüz akı olarak lanse edilen motorlu kara taşıtı ve römorklar ile ulaşım araçlarında toplam 30,9 milyar dolar dış ticaret açığı verildiğini belirten Bayraktar, Gıda ve tarım ile tamamen tarıma dayalı, tekstil ve giyim eşyası 1996-2011 döneminde toplam 204,1 milyar dolarlık dış ticaret fazlası vermesi, tarımın ne kadar önemli olduğunu açıkça gösteriyor. Bu sektörlerde dış ticaret olmasa dış ticaret açığı 835 milyar dolara yükselecekti dedi. Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 DIŞ TİCARETİN YÜZ AKI GIDA VE TARIM Bayraktar, yaptığı açıklamada, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2011 yılında 589,2 milyon dolara inse de gıda ve tarım sektörünün dış ticaret fazlası vermeye devam ettiğini, bu açıdan genel dış ticaret dengesine olumlu etkisi bulunduğunu belirtti. Gıda ve tarımda, cari fiyatlarla, 1996-2011 döneminde, 115,1 milyar dolarlık ihracat yapılırken, ithalatın 92,5 milyar dolarda kaldığına dikkati çeken Bayraktar, bu dönemde meydana gelen 653,4 milyar dolarlık genel dış ticaret açığını, gıda ve tarımın verdiği fazlayla 630,9 milyar dolara indirdiğini vurguladı. Bayraktar, cari fiyatlarla, 1996-2011 döneminde ülkenin toplam ihracatının 1 trilyon 57,9 milyar dolara, ithalatının ise 1 trilyon 688,8 milyar dolara ulaştığını belirtti. Tarıma dayalı tekstil ürünlerinde 1996-2011 döneminde 121,1 milyar dolarlık ihracat, 56,4 milyar dolarlık ithalat, giyim eşyasında ise 131,4 milyar dolarlık ihracat, 14,6 milyar dolarlık ithalat olduğunu vurgulayan Bayraktar, tekstilde 64,7, giyim eşyasında ise 116,8 milyar dolarlık dış ticaret fazlası verildiğine işaret etti. Bayraktar, tarıma dayalı dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabıda 6,1 milyar dolarlık ihracata karşın 11,4 milyar dolarlık ithalat, mobilya hariç ağaç ve mantar ürünleri, hasır ve benzeri ile örülerek yapılan maddelerde ise 4,2 milyar dolarlık ihracat, 7,6 milyar dolarlık ithalat yapıldığını ve bu ürünlerde sırasıyla 5,3 ve 3,3 milyar dolarlık dış ticaret açığı verildiğini kaydetti. TZOB Genel Başkanı, 1996-2011 döneminde, motorlu kara taşıtı ve römorklarda 130,8 milyar dolarlık ihracat yapıldığını ancak ithalatın 147 milyar dolara yaklaştığını, diğer ulaşım araçlarında 22,3 milyar dolarlık ihracat, 37 milyar dolarlık ithalat yapıldığını bildirerek, Sadece motorlu kara taşıtı ve römorklarda 16,1 milyar doları aşkın dış ticaret açığı verildi. Diğer ulaşım araçlarını da katarsak açık 30,9 milyar doları buluyor. Şimdi hangi sektör ülke ekonomisine daha yararlı konusunu yeniden gözden geçirmek gerekir. Tarım, yaklaşık %90 yerli katkıyla yapılan bir faaliyet. Oysa otomotivde ithal girdi ülke için çok önemli bir kayıp noktası dedi. Son üç yıldır, toplam gıda ve tarım ihracatın genel ihracattan daha iyi bir seyir izlediğini, 2011 yılında da gıda, tarımdaki ihracat artışının %20,3 ile genel ihracat artışının üzerinde gerçekleştiğini ifade eden Bayraktar, şunları kaydetti: Genel ihracat, 2009 yılında %22,6 daralırken, gıda ve tarımda daralma %1,8 de kaldı. Artış, 2010 yılında genel ihracatta %11,5 olurken, tarım ve gıdada %12,6 yı buldu. Genel ihracatta, 2011 yılında %18,5 lik artışa karşın, tarım ve gıdada %20,3 ye ulaştı. Yalnız, 2010 ve 2011 yıllarında ithalattaki artışlar, ihracattaki artışları oldukça geride bıraktı. Genel ihracat, 2010 yılında %31,7, 2011 yılında %29,8, tarım ve gıdada ise sırasıyla %31 ve %39,3 arttı. Toplam dış ticaret açığı, 2011 yılında 105,9 milyar dolara yaklaştı. Tarım ve gıdada dış ticaret fazlası, 2010-2011 döneminde 2 milyar 77,1 milyon dolardan 589,2 milyon dolara düşse de fazlalığın devam etmesi mevcut ortamda önemlidir. BAYRAKTAR'DAN 2-B DEĞERLENDİRMESİ Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2-B arazilerinin, Aralık 1981 den önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanlarının Hazine adına orman dışına çıkarılması uygulaması olarak tanımlandığını bildirdi. Bayraktar: Türkiye genelinde 2-B arazilerinden bir kısmının sahipleri, zamanında parasını ödedikleri ya da mübadele nedeniyle devlet tarafından tapuları kendilerine verildiği halde, yıllardır vergisini ödedikleri arazilerinin yeniden bedelsiz olarak, orman kapsamına alınması nedeniyle hukuk mücadelesi başlattı. Daha sonra orman içine alınmış bu tapulu araziler 2-B yasası ile orman sınırları dışına çıkarılmış ancak bu çıkarma işlemi tapu sahibi adına değil hazine adına olması bu mağduriyetin sürekli hale gelmesine yol açtı. Böylece tapu ile malik oldukları ve zilyet ettikleri araziler önce orman yapılmış, sonra 2-B olarak hazine adına orman dışına çıkarılmış tapu sahipleri ise kendi tapulu arazilerinde işgalci olarak kalmıştır. 2-B arazileriyle ilgili Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı nın TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu nda 15 Şubat 2012 tarihinde görüşülerek Alt Komisyona havale edildiğini hatırlatan Bayraktar, şöyle devam etti: Alt Komisyon ilk toplantısını dün yaptı. Hazırlanan tasarının amacı; 31 Ağustos 1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 2 nci maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi öngörülmektedir. Söz konusu kanun tasarısının Hak sahibi, başvuru ve doğrudan satış başlıklı 6 ncı maddesinin 8 numaralı fıkrasında Taksitli satışlarda ise, satış bedelinin %20 si yapılan yazılı tebligat tarihinden itibaren en geç iki ay içinde, kalanı ise belediye ve mücavir alan sınırları içinde en fazla üç yılda altı eşit taksitle, belediye ve mücavir alan sınırları dışında ise en fazla dört yılda sekiz eşit taksitte faizsiz olarak ödenir hükmü yer almaktadır. 2-B arazilerinde tarımla uğraşan çiftçilerin çoğunun orman köylüsü olması, arazilerinin küçük olması dolayısıyla düşük gelirli, gelirleriyle ailesini zor geçindiren kişiler olduklarına işaret eden Bayraktar, devamlı surette desteklenmesi gereken bu kişilerin ödeme şartlarının ağırlığı nedeniyle tarım yaptıkları arazileri taksitle bile almalarının mümkün olmadığını kaydetti. Bu nedenle tarımda kullanılan 2-B arazilerinde, emsal bedelde rayiç bedel yerine vergiye esas bedel alınmasının, taksit sayısının artırılmasının, peşinatın düşürülmesinin, yıllardan beri bu arazileri işleyen çiftçiler tarafından arazilerin satın alınabilmesini sağlayacağını belirten Bayraktar, bu arazileri işleyen çiftçilerin alamaması veya başka kişilerin satın alacak olmasının büyük huzursuzluklara neden olabileceğine dikkati çekti. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, orman arazileri hakkında yıllardan beri süregelen sorunların temelinde, kadastro çalışmalarının hantal bir zeminde ilerlemesinin ve orman rejimi içinde bulunan herhangi bir yerin bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybedip kaybetmediğinin belirlenememesinin yattığını belirtti.

Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 9 Takibe düşme oranı Bankası nda yüzde 1,7 iken, Vakıfbank ta yüzde 3,7 yi, Yapı Kredi Bankası nda yüzde 5 i, Denizbank ta ise yüzde 7,2 yi buldu Bayraktar, yaptığı açıklamada, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, tarım ve balıkçılık sektörüne, 2010 Aralık sonu itibarıyla kullandırılan 22 milyar 811 milyon 166 bin liralık kredi miktarının 2011 yılı sonuna kadar 8 milyar 119 milyon 626 bin lira arttığını belirtti. Şemsi Bayraktar, 2011 yılı Aralık ayında sonu itibarıyla son 1 yılda yüzde 35,6 artarak 30 milyar 930 milyon 792 bin liraya ulaşan tarım ve balıkçılık sektörü kredilerinin, yüzde 68,9 unu kapsayan 21 TARIM VE BALIKÇILIK KREDİLERİ İller itibarıyla kredi kullanımı ve takipteki krediler 2011 yılı sonu itibarıyla il bazında kredi kullanımına bakıldığında 2 milyar 513 milyon 310 bin lira ile İzmir ilinin ilk sırada yer aldığının görüldüğünü bildiren Bayraktar, şöyle devam etti: İzmir i 1 milyar 776 milyon 521 bin lirayla İstanbul, 1 milyar 603 milyon 273 bin lirayla Adana, 1 milyar 581 milyon 263 bin lirayla Antalya takip ediyor. Konya da En az takipteki kredi ise 139 bin lirayla Bartın da. Bartın ın ardından en az takipteki kredi miktarı 312 bin lirayla Tunceli, 386 bin lirayla Sinop, 421 bin lirayla Bingöl, 467 bin lirayla Hakkari de görüldü. Artış oranlarına il bazında bakıldığında yüzde 89 ile Bingöl ün ilk sırayı yer aldığını bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: Bingöl ilinde 2010 yılında 17 milyon 222 bin lira kredi kullanılmışken, bu rakam 2011 yılında 32 milyon 543 bin liraya ulaşmış. Bingöl ü yüzde 81,2 ile Siirt, yüzde 77,3 ile Muş, yüzde 75,6 ile Kocaeli izliyor. Bir önceki yıla göre kredi kullanım artışı en az olan il ise Rize. Rize de 2010 yılında 79 milyon 742 bin lira kredi kullanımı söz konusu iken, 2011 yılında bu rakam 91 milyon 575 bin liraya yükselmiş ve yüzde 14,8 artmış. BDDK verilerine göre, 2011 yılında toplam tarım ve balıkçılık sektörü kredisinin yüzde 2,96 sının takibe düşmüş kredilerden oluştuğunu bildiren Bayraktar, milyar 322 milyon 838 bin lirasının Bankası tarafından kullandırıldığına dikkat çekti. Tarım ve balıkçılık sektörü kredilerinde Bankası nı 3 milyar 873 milyon lirayla Tarım Kredi Kooperatiflerinin (TKK) izlediğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerini 1 milyar 814 milyon 241 bin lirayla Denizbank izliyor. Denizbank, bankalar arasında ikinci sırada yer alıyor. Bu bankayı 1 milyar 28 milyon 66 bin lirayla Yapı Kredi Bankası ve 1 milyar 7 milyon 829 bin lirayla Türk Ekonomi Bankası (TEB), 851 milyon 811 bin lirayla Türkiye İş Bankası, 814 milyon 472 bin lirayla Vakıfbank, 714 milyon 588 bin lirayla Halkbank takip ediyor. 1 milyar 278 milyon 303 bin, Ankara da 1 milyar 243 milyon 948 bin, Manisa da 1 milyar 209 milyon 511 bin, Bursa da 1 milyar 181 milyon 132 bin, Mersin de 1 milyar 56 milyon 381 bin liralık kredi kullanılmış. En az kredi kullanan il ise 18 milyon 27 bin lirayla Hakkari. Hakkari nin ardından en az kredi kullanan iller 24 milyon 106 bin lirayla Bartın, 24 milyon 865 bin lirayla Şırnak, 29 milyon 184 bin lirayla Tunceli.Takipteki kredilerde 57 milyon 680 bin lirayla Ankara birinci oldu. Ankara yı 57 milyon 297 bin lirayla İzmir, 50 milyon 812 bin lirayla İstanbul, 50 milyon 389 bin lirayla Antalya, 46 milyon 216 bin lirayla Mersin, 34 milyon 331 bin lirayla Bursa, 31 milyon 967 bin lirayla Manisa, 31 milyon 424 bin lirayla Aydın, 30 milyon 912 bin lirayla Adana izledi. Bu orana göre 2011 yılında takibe düşen kredi miktarı 914 milyon 880 bin liraya yaklaşmıştır. Takibe düşmüş kredilerin oranı bankalara göre değişkenlik göstermektedir. Bu oran, 2011 yılında Bankası nda yüzde 1,7 iken, Vakıfbank ta yüzde 3,7 yi, Yapı Kredi Bankası nda yüzde 5 i, Denizbank ta ise yüzde 7,2 yi buluyor dedi. Tarım ve balıkçılık kredilerinde son üç aylık dönemde önemli bir artış olmadı Tarım ve balıkçılık sektörüne kullandırılan toplam kredi tutarının son üç aylık süreçte önemli bir artış göstermediğini ifade eden Bayraktar, şunları kaydetti: Bunun nedeni kredi kullandırımındaki aşırı artışın önüne geçmek için BDDK tarafından bankalara uyarı yapılmasıdır. 2011 yılı Ağustos ayında yapılan bu uyarı sonucunda bankalar tüm konularda kredi kullanımını sınırladı. Bu uyarı tarımsal kredileri de etkiledi. Özellikle Bankası, gerek BDDK uyarısı, gerekse kaynak yetersizliği nedeniyle 2011 yılı Ağustos ayından itibaren başta yatırım kredisi olmak üzere diğer konularda da kredi kullandırımını oldukça azalttı.

10 Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 SÜT SEKTÖRÜ AYIN AYIN AYIN AYIN AYIN ZİNCİRİN ÖNEMLİ HALKASI: Ülkemizde hayvancılıkta birçok yapısal sorun mevcuttur. Genel itibariyle bakacak olursak; Hayvanların ihtiyacı olan yem bitkisi gibi kaliteli kaba yem açığı sorunu hala gündemdedir. Islahtan da beklenen hedeflere bir türlü ulaşılamamıştır. İşletme sayısı çok fazla, işletme başına düşen hayvan sayısı gelişmiş ülkelere göre çok düşüktür. Hayvan başına verimler hala gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Hayvan hastalıkları ile etkin bir mücadele programı oluşturulamamış, sınırlardan kaçak hayvan girişlerinin önlenmesinde etkinlik sağlanamamıştır. Mevcut pazarlama yapısı üreticinin ürününü değer fiyatına satmasına katkı sağlamaktan uzaktır. Bunun sonucu olarak tüketici de ucuza gıda tüketememekte, aracı kesimin bozuk ve düzensiz pazarlama yapısından haksız kazanç sağlaması engellenememektedir. Üretici etkin ve güçlü bir örgütlenme çatısı altında toplanamadığı için üretimden pazarlamaya kadar ki aşamalarda yaşadığı sorunlara çözüm bulmakta yetersiz kalmaktadır. Bu durum üreticinin güçlü sanayiciler karşısında pazarlık gücünü düşürmektedir. Süt sektörü özelinde hayvancılığa değinecek olursak, yakın zamanda yaşanan süt krizleri neticesinde başlatılan ve devam eden et ithalatı süreci ileriye dönük planlamalarda ders alınması gereken dönemler olarak hep akıllarda kalacaktır. 2008 yılının son aylarında başlayan ve 2009 ortalarına kadar devam eden süt fiyatlarındaki düşüşler, bilindiği üzere ülkemize çok büyük bir bedele mal olmuştur. Bu dönemde süt fiyatları üretimin en düşük olduğu dönemlerde düşürülmüş, yem fiyatlarının aşırı yükselmesi neticesinde maliyet baskısına dayanamayan üreticiler binlerce damızlık hayvanı kasaba göndermek zorunda kalmış, birçok yatırım atıl duruma düşmüş, birçok üretici de üretimi terk etmiştir. Sonuçta bütün bu yaşananlar et üretimini de etkilemiş, yükselen et fiyatları nedeniyle ülkemiz ithalata kapılarını açmıştır. Bugün hala ithalatın devam ediyor olmasının ana sebeplerinden birisi o dönemde yaşanan olumsuzlukların etkisinin devam ediyor olmasıdır. Bir sığır doğduktan sonra süt verebilir hale en az 2 yılda gelebilmektedir. Yani bugün kesilen her damızlık hayvanın yerine yenisini ikame etmek için ya 2 yıl bekleyeceksiniz ya da ciddi paralar ödeyerek (kaldı ki bir çiftçi elindeki kaliteli hayvanları satmak istemez, o nedenle ithal edilen hayvanların çok kaliteli olduğunu söylemek çok da inandırıcı değildir) yenisini ithalatla dışarıdan getireceksiniz. Yani kesime sevk edilen her damızlık hayvanın en az iki yıllık bir emeğin yok olması anlamına geldiği herkes tarafından bilinmelidir. Ülke olarak eldeki damızlıkların iyi bir şekilde korunması, ıslah çalışmaları ile verim seviyelerinin yükseltilmesi, bunların yok pahasına elden çıkarılmasını engelleyici tedbirlerin alınması gerekmektedir. Neler yapılmalı? Eğer ülkemizde gerçek anlamda bir piyasadan bahsetmek istiyorsak ve hedefimiz de AB gibi gelişmiş ülkelerse, öncelikle onların uyguladıkları politikaların amaçlarını çok iyi bilmemizde fayda vardır. Bu nedenle süt sektörüne yönelik uygulanacak politikalarda amaçlarımız; Fiyat istikrarını temin etmek, Sektörün rekabet gücünü artırmak, Gıda güvenilirliğini ve güvenliğini sağlamak, Hayvan hastalıklarıyla mücadele etmek Bölgelerimize adapte olmuş verimli yerli damızlık sütçü hayvan ırklarını geliştirmek Hayvan refahına ve çevreye duyarlı üretimi teşvik etmek, Üreticilere diğer sektörlerde çalışanlarla eşdeğer bir yaşam standardı sağlamak olmalıdır. Bunun yanı sıra; Hayvancılık mutlaka tatminkar ölçülerde desteklenmeli, Islah çalışmalarına devam edilmeli, Süt piyasasında istikrarı sağlayıcı ve hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyucu tedbirler alınmalı, bu amaçla kurulması düşünülen müdahale kurumu bir an önce hayata geçirilmeli, Son altı ayda süt fiyatları Ulusal Süt Konseyi tarafından belirlenmektedir. Bu piyasa şartlarında fiyatların oluşmasını engellemektedir. Tuncer Başoğlu Türkiye Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi O yüzden ihaleler yaşanan olumsuzluklar da giderilerek tekrar düzenlenmeli, Sektör kayıt altına alınmalı, Özellikle süt işletmelerinde işletme düzeyinde bölgesel üretim planlamaları yapılmalı, büyükleri kuralım derken küçüklerin yok olmasını engelleyici tedbirler alınmalı, Damızlık hayvan ithalatına belli bir plan ve program çerçevesinde gerçekçi talep ve ihtiyaçlar belirlenerek izin verilmelidir.

Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 11 Levent Genç Türkiye Odaları Birliği Teknik Müşavir - Veteriner Hekim SÜT SEKTÖRÜ Türkiye İstatistik Kurumu istatistiklerine göre sanayiye aktarılan inek sütü 2010 yılında 6,745,011 ton iken 2011 yılında %4,87 artarak 7,073,739 ton olmuştur. 2011 yılında aylar itibariyle toplanan süt miktarının değişimine bakıldığında; Bir önceki yılın aynı ayına göre değişimin en fazla %13 ile Ocak ayında, en az değişimin ise -%3,1 ile Temmuz ayında yaşandığı görülmektedir. 2011 yılında sanayiye aktarılan inek sütü 7 milyon tonlarla, son yılların en yüksek rakamına ulaşmıştır. Bu durum 2011 yılında süt üretiminin önemli bir ilerleme kaydettiğinin de bir nevi göstergesi olarak değerlendirilebilir. Sanayiye aktarılan sütteki bu artışta en önemli faktör 2010 yılında yaklaşık 20 bin baş, 2011 yılında ise 69 bin baş olmak üzere son iki yılda yapılan yaklaşık 90 bin başa yakın damızlık gebe düve ithalatıdır. İthal edilen hayvanların bir kısmının 2012 yılında doğum yapacağı düşünüldüğünde, bu yıl da süt üretiminde ithal edilen hayvanlara bağlı bir artış beklenmesi kaçınılmaz görünmektedir. Sanayiye aktarılan sütte son yılların en büyük rakamına ulaşılmasına rağmen, ne yazık ki üretici süt fiyatlarında istenilen başarı sağlanamamıştır. Örneğin; 2011 Ocak- Şubat-Mart dönemi için belirlenen litrede 73 kuruşluk ihale fiyatı üzerinde anlaşılmasına rağmen, Şubat ve Mart aylarında çiğ süt fiyatı 64 kuruşa kadar düşürülmüş, bu durum domino etkisi yaparak bir çok ilimizde fiyatlar 50 kuruşlara kadar inmesine neden olmuştur. 2011 yılının son 3 ayında ve izleyen aylarda süt fiyatı 80 kuruşta sabitlenmiş olsa da yine de yem fiyatlarının yüksek seyretmesi bu artışı anlamsız kılmıştır. Yıllık bazda değerlendirildiğinde ise çiğ süt fiyatlarının litre fiyatının 2010 yılında 0,75 kuruş iken 2011 yılında %8 oranında azalarak 0,69 kuruşa gerilediği görülmektedir. Buna karşılık süt yeminin ton fiyatı 2010 yılında 529 iken 2011 yılında yaklaşık %30 oranında artarak 686 ye yükselmiştir. Gelişmiş ülkelere bakıldığında hemen hemen her ülkede 2011 yılında çiğ süt fiyatlarının yükseldiği görülmektedir. Örneğin ABD de 2010 yılında 27,08 Avro/100 litre olan çiğ süt fiyatı %18 oranında artarak, 2011 yılında 31,90 Avro/100 litre olmuş, Almanya da 30,95 Avro/100 litre olan fiyat %13 artarak 34,93 Avro/100 litre, İtalya da 35,17 Avro/100 litre olan fiyatlar %13 artarak 39,63 Avro/100 litre, Yeni Zelanda da ise 27,73 Avro/100 litre olan fiyatlar %13 oranında artarak 31,37 Avro/100 litre olmuştur. Sütte üreticinin yem alım gücü çok önemli bir konudur. Bundan dolayı süt/yem paritesi çok önemlidir. Bilim adamlarımız süt sığırcılığında süt/yem paritesinin 1,5 in altına düşmemesi, 2 civarında seyretmesi gerektiğini belirtmektedirler. Yani üreticimizin süt üretiminden para kazanabilmesi için 1 kilogram süt sattığında en az 1,5 kilogram yem alabilmesi gerekir. Türkiye ye bakacak olursak; paritenin genelde 1 ve 1,2 arasında değiştiği, 2011 yılına bakıldığında ise 0,7-0,8 oranına düştüğü görülmüştür. Üreticilerimizin sattıkları çiğ süt fiyatlarının, 2011 yılında ciddi oranda süttozu yapımı için piyasadan çiğ süt çekilmesine ve bu tedbire ilave olarak süttozuna ihracat desteği verilmesine rağmen düşmüş olması da üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Ayrıca tüm dünyada çiğ süt fiyatları yükselmişken, ülkemizde neden düştüğünün de sorgulanması gerekmektedir. Piyasaya yapılan bunca müdahaleye rağmen alım gücünün ilerleyen dönemlerde de böyle devam etmesi, sektörde ciddi sıkıntıların yaşanmasına neden olabilecektir. Sütte yakın zaman tehlikesi ve beklentilerimiz Ülkemizde Nisan-Mayıs gibi mevsimsel üretim artışlarının yaşandığı döneme yaklaştıkça üreticilerimizde sürekli bir tedirginlik yaşanmaktadır. Bu dönemde mevsimselliğe bağlı sütteki artış süt fiyatlarının düşmesiyle kendini göstermekte, yem fiyatlarındaki artışla birlikte ciddi maliyet baskısıyla karşı karşıya kalan üreticiler sürdürülemez üretim nedeniyle hayvanlarını kasaba sevk etme ve üretimden vazgeçme durumunda kalmaktadırlar. Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren Okul Sütü programının, sütün fazla olduğu döneme denk getirilmesi, yaşanması muhtemel fiyat düşüşlerinin önlenmesi açısından önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. 2012 yılında da devam edecek olan çiğ sütün değerlendirilmesine yönelik uygulamanın, piyasada üreticilerimizin fiyat düşüşlerini önlemeye yönelik olarak etkin bir şekilde hayata geçirilmesini, 2011 yılındaki gibi aksaklıklara müsaade edilmemesini temenni ediyoruz. 2011 yılında yapılan onca müdahaleye rağmen fiyatların düşmesi bu yıl alınacak tedbirleri üreticimiz açısından daha da önemli kılmaktadır. Bu yılki mevsimsel süt artış dönemine yetişemeyecek olsa da yine de ilerleyen dönemlerde etkili olacağına inandığımız Hayvansal Ürünler Piyasa Düzenleme Kurumu nun bir an önce kurularak hayata geçirilmesini temenni ediyoruz. Hayvancılığımız ve üreticilerimiz için faydalı olacağına inandığımız Hayvansal Ürünler Piyasa Düzenleme Kurumu nun oluşturulması çalışmalarında tüm sektör paydaşlarının görüşlerinin alınması ve tam bir mutabakat sağlanarak kurulumunun sağlanması büyük önem arz etmektedir. SÜTTE MÜDAHALE SİSTEMİ MUTLAKA OLMALI Çiğ sütün değerlendirilmesine yönelik destekleme ile ülkemiz süt üretiminin geliştirilmesi, kayıt altına alınması ve çiğ süt fiyatlarında istikrarın oluşturulması amaçlanmış bu uygulama 2010 ve 2011 yılında da devam etmiştir. Destekleme sistemi gelişmiş ülkelerde uygulanan piyasa müdahale sistemine benzetilse de tek benzerliğinin sadece piyasaya müdahale ediyor olmasıdır. Geçen yıl süt fiyatlarının düşmemesi için 75 milyon gibi bir destek süt tozuna verildi. Maalesef verilen bu destekle üreticilerimiz lehine istenilen sonuç alınamamıştır. Bu uygulama doğru bir uygulama Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği idi ama süt tozu desteğinin verilmesi noktasında Süt Üreticileri Birliği bu yapının içerisinde olmadığı için sanayicilerimiz kendi işletmeleri lehine sonuç alınabilecek şekilde bunu uyguladılar. Avrupa Birliği Ortak Piyasa Düzenine uyum sağlanması amacıyla, oluşturulacak Hayvansal Ürünler Piyasa Düzenleme Kurumu ile hayvansal ve su ürünleri piyasalarını izlemek, düzenlemek ve bu hususlarla ilgili gerekli tedbirleri almak amaçlanıyor. Bu amaçlar kapsamında kurulacak Müdahale Kurumu arz-talep-stok piyasa Sadece bürokrasinin olduğu bir müdahale sistemi topal olur. Topal bir yapıda yürümede sıkıntı oluşturur. fiyatı gibi bütün verileri değerlendirip gerçek anlamda piyasayı takip eder, gerektiğinde piyasaya girerek müdahale edecek aşırı fiyat dalgalanmaların önüne geçecek bir sistemle çalıştığı takdirde gerçek bir müdahale sistemi oluşmuş demektir. Kurulacak bu müdahale sisteminin amacına uygun hareket edebilmesi için, içinde ve karar mekanizmasında muhakkak üreticilerin olması gerekiyor. Süt üretici birliklerinin bu yapının içinde olması yaşanan bu aksaklıkların ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. Aksi takdirde süt tozu desteğinde ve süt piyasasında şimdi uygulanan yanlışa düşülmeye devam edilecektir. Süt tozu desteği bu gün süt fiyatını aşağıya çeken sanayiciye değil Süt Üretici Birliğine verilmelidir. Böylelikle sütün bırakıldığı alınmadığı aylarda üreticiden sütü, süt üretici birlikleri alır, süt tozu veya krema yapar arz fazlalığını ortadan kaldırır ve fiyatlarda bir istikrar oluşturur. Hükümetimiz ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızda üretici fiyatlarının düşmemesi için sürdürülebilir bir hayvancılığın bu ülkede uygulanması için bir takım destekler ortaya konuluyor. 2002 yılında hayvancılığa verilen destekleme miktarı 83 milyon lira. Bugün sadece okul sütü projesine, 7 milyon öğrenciye verilen destekleme yani bu kapsamda ayrılan rakam 90 milyon lira. Üreticinin bir şekilde süt fiyatının düşmemesi noktasında hükümetimizin, bakanlığımızın bir mücadelesi bir gayreti var. Bu proje önümüzdeki haftadan itibaren hayata geçiyor. Proje hayvancılık sektörü adına büyük önem arz etmektedir. Sadece okullarda çocuklarımızın süt içme projesi olarak baktığımız bir olgu olmamalı. Bunun üretici boyutu var, sanayici boyutu var, tüketim alışkanlığının kazandırılma boyutu var, sağlık boyutu var, eğitim boyutu var, sosyal boyutu var. Bu açıdan değerlendirdiğimizde gerçekten bir taşla 5 kuşun vurulduğu bir proje olarak bunu görmemiz gerekiyor. Biz bu projeyi destekliyoruz. Ben buradan sanayici arkadaşlara sesleniyorum. Bakın Türkiye değişirken üreticiler de değişiyor ve gelişiyor. Biz, sanayicilerle bir bütün olduğumuzu ve bütünün parçaları olduğumuzu her zaman bilerek hareket ediyoruz. Maalesef hükümet süt tozuna destek veriyor. Süt fiyatlarını düşürüyorsunuz. Hükümet, okul sütü projesini başlatıyor hem okul sütünden 90 milyon lira alıyorsunuz, ondan sonra süt fiyatlarını düşürmeye çalışıyorsunuz veya sütü bırakmaya başlıyorsunuz. Günü birlik politikalar ile hareket edilmemesi gerekiyor. İşte topal yürüyüş dediğim mesele bu. Bu yürüyüşte hayvancılık politikasını olumsuz yönde etkiliyor.

12 SÜT SEKTÖR DEĞERLENDİRMESİ Türk Toksikoloji Derneği *Ankara Üniversitesi Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü*Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 Günlük içilmesi önerilen süt miktarı ne kadardır? Sağlık açısından her bireyin ortalama günde iki su bardağı süt ya da süt ürünlerini tüketmesi önerilmektedir. ABD de bu önerinin 3 bardak olarak yapıldığı bilinmektedir. Avustralya da da 11-18 yaş arası grup için günde üç bardak (porsiyon) süt tüketimi önerilmektedir. Tüketimin erişkinler için az yağlı ya da yağsız süt olması yönünde öneriler bulunmaktadır. Günlük gereksinim çocukluk, ergenlik dönemi, gebelik, menopoz gibi özel dönemlerde değişmektedir. Çocukluk döneminde süt içimi kemik sağlığının korunması açısından son derece önemlidir. Okul sütü ne demektir? Uygulanması önerilmekte midir? Öğrenciler zamanlarının büyük bir bölümünü okullarda geçirmektedirler. Bu durum göz önüne alındığında, okullar çocukların sağlıklı yaşam davranışlarını kazanmaları açısından önemli kurumlardır. Okullarda çocukların ara öğün olarak süt içebilmelerinin sağlanması, özellikle günlük süt tüketiminin bir bölümünün karşılanması yönünden önemlidir. Özellikle ayak üstü beslenme alışkanlığının yaygınlaştığı ve çocukların istenmeyen içeceklere yöneldiği günümüzde, okullarda devlet tarafından yapılacak böylesi bir uygulama ile çocuklar ve üniversiteli gençler sağlıklı süt olanağına ücretsiz ve eşit biçimde ulaşabileceklerdir. Bu nedenle okul sütü uygulaması önerilmekte ve desteklenmektedir. Türkiye de süt üretiminin artırılması için öncelikler nelerdir? Ülkemizde süt üretiminin artırılması için, devlet tarafından süt hayvancılığı ve süt üreticilerinin örgütlenmesinin desteklenmesi ön planda tutulmalıdır. Türkiye de süt tüketimi yeterli midir? HAYIR. Türkiye de kişi başına tüketilen içme sütü miktarı gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Ülkemizde tüketim miktarı yıllık 24-26 litre (L) dolayındadır. Bu rakam pek çok Avrupa ülkesinde 100 L nin üzerindedir. 1974 Türkiye Ulusal Beslenme Araştırması sonuçlarına göre, süt ve yoğurt tüketimi kişi başına günlük 78.7 g iken, 1984 araştırmasında 69 g a düşmüştür. Dünyada 2000 yılında 216 milyon ton11 olan toplam süt üretimi 2009 yılı için 703 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Yalnızca inek sütü üretimi aynı yılda 587 milyon ton olmuştur. Ayrıca ülkemizde 2009 yılı kişi başına içme sütü tüketim miktarı 26 litre olarak gerçekleşmiştir. Türkiye de süt tüketiminin artması için neler yapılmalıdır? Tüketimin artırılması için sütün kaynağı olan hayvanların sağlıklı koşullarda beslenmesi; süt üretimini artırıcı politikaların kamu ve devlet politikası olması; sağlıklı süt üretimi içi gerekli koşul ve denetim mekanizmalarının sağlanması; üretimi sağlanmış sütün güvenli koşullarda tüketiciye ulaştırılabilmesi için denetim mekanizmalarının kurulması, çalıştırılması; kendilerine güvenli olarak ulaşmış sütün bireyler tarafından sağlıklı koşullarda saklanması, tüketilmesi gerekmektedir. Şekil 1 de görüldüğü gibi, süreç aslında sağlık ve diğer sektörlerin bütüncül bir yaklaşımına gereksinim duymaktadır. Yani, sağlıklı koşullarda üretim yapılamadığı zaman bireyin sağlıklı sütü tüketemeyeceği gibi, tam tersi durum da söz konusu olabilir. Sütün herkes için ulaşılabilir olması için ne(ler) yapılmalıdır? Sağlıklı beslenme temel bir insan hakkıdır. Bu temel kabul kapsamında devletin sağlıklı koşullarda üretimin sağlanması, süt tüketiminin artırılması, üretilen sütün bireylere, özellikle gereksinimi olan kişilere ulaştırılmasında sorumluluklarını özenle ve sürekli olarak yerine getirmesi çok değerlidir. Örneğin, okul sütü uygulamaları, her gün evlere/bireylere taze süt ulaştırılması öne çıkan önerilerdir. Devlet bu temel sorumluluğunu yerel yönetimler başta olmak üzere ilgili kurumlarla paylaşabilir. Süt çiğ olarak içilebilir mi? HAYIR. Sütün çiğ olarak içilmesi önerilmemektedir. Isıl işlem (kaynatma, pastörizasyon, sterilizasyon, UHT sterilizasyon) uygulamasına tabi tutulmayan çiğ süt tüketimi, sağlığa zararlı birçok bakterinin de vücuda alınması demektir. Sağlıklı ineklerin süt bezlerinden salgılanan sütte ilk aşamada zararlı hiçbir bakteri bulunmaz. Ancak, sütün salgılanmasından sonra hayvanlarda sütün geçtiği meme kanalları, meme ucu gibi yerlerde yaşayan bakteriler süte karışabilir. Ayrıca, sütün temiz olmayan koşullarda sağılması ve uygun olmayan sıcaklık derecelerinde saklanması gibi pek çok çevresel etken de, çiğ sütte insan sağlığına tehdit oluşturabilecek bakteri bulunmasına yol açabilir. Verem hastalığına yol açan mikrop, hamile kadınlarda düşüklere neden olan Brucella cinsi bakteri, bağırsaklarda ishalli hastalıklara yol açan, hatta ölüme neden olabilen E. Coli cinsi bakteriler, çeşitli enfeksiyonlara yol açan bakteriler (Staphylococcus aureus, Streptococcus agalactiae, vb), Q humması olarak adlandırılan hastalığa yol açan etken sütte bulunabilen mikroplardan bazılarıdır Sokakta satılan süt içile bilir mi? Sokak sütünün sağlık açısından risk oluştur maması için hangi koşulların sağlanması gerekir? Süt hayvanının yetiştirildiği ortamdan tüketiciye ulaşıncaya kadar olan zincirin her aşamasında hijyenik kurallara sıkı sıkıya uyularak elde edilen, hastalık yapan hiçbir mikroorganizma içermeyen, mililitresindeki bakteri sayısı en fazla 10.000 olan ve sıcaklığı 5 C civarındaki sertifikalı adı verilen çiğ süt güvenli sayılabilir. Ancak ülkemizde halen böyle bir uygulama bulunmamaktadır. Sokaktan alınan sütlerde rutin (olağan/sürekli) analiz yapılmadığı için, sütün bakteri yükü, hayvandan süte geçen antibiyotik kalıntısı ve zehirli (toksik) maddeler gibi unsurların olup olmadığı bilinmemektedir. Sokakta satılan süt, ev koşullarında uygulanabilecek kaynatma işlemiyle barındırdığı zararlı bakterilerden arındırılabilir, ancak içinde bulunabilecek diğer tehlike unsurları (örneğin, antibiyotik ve toksin) yok edilemez. Ayrıca evde uygulanan ısıl işlem, sütün içindeki B vitamini, C vitamini, folik asit gibi birçok önemli besin öğesinin kaybına neden olmaktadır. Sokakta satılan çiğ sütler, genellikle, hijyenik açıdan yetersiz altyapıya sahip işletmeler tarafından üretilmekte ve piyasaya sunulmaktadır. Bu gibi işletmelerde, sütün dayanıklılığını artırmak amacıyla içine karbonat, soda gibi maddeler katılabilmekte veya süte su karıştırılabilmektedir. Dolayısıyla, gerek kaynatma işleminin neden olduğu besin kaybı açısından ve gerekse süte katılan katkı maddeleri açısından sokak sütünün satın alınması önerilmemektedir. Sütün pastörizasyonu ne demektir? Pastörizasyon olanağı yok ise kaynatma nasıl yapılmalıdır? Pastörizasyon, sütün pastörizatör olarak adlandırılan kapalı sistemler içinde, kaynama derecesinin altındaki bir sıcaklık derecesinde, kontrollü olarak belirli bir süreyle ısıl işleme tabi tutulması ve derhal buzdolabı sıcaklığına soğutulması suretiyle gerçekleştirilen bir işlemdir. Endüstriyel koşullarda, pastörize süt üretiminde uygulanan sıcaklık-süre değeri, en az 72 C de 15 saniyedir. Sütün doğal ve besleyici değerine zarar vermeden 1-2 günden daha fazla dayanmasını sağlamak için, pastörizasyon sıcaklığının 78 C yi geçmemesi ve bu sıcaklıkta 20 saniyeden daha uzun süre bekletilmemesi önerilmektedir. Pastörizasyon işleminin sağladığı en önemli avantaj, kontrollü koşullarda gerçekleştirilen bir ısıl işlemle sütün içindeki patojen (hastalık yapan) bakterilerin tümüyle yok edilmesi ve diğer bakterilerin de güvenilir birdüzeye çekilmesi ve ısıl işlemden kaynaklanan besin kaybının minimuma indirilmesidir. Kimi kaynaklara göre, pastörizasyon olanağının olmadığı koşullarda, sütteki besin değeri kaybını en alt düzeyde tutacak ve sütteki zararlı bakterileri yok edecek bir kaynatma işlemi için kesin bir süre vermek mümkün değildir. Ancak bazı kaynaklarda güvenilirlik yönünden bu sürenin en az 10 dakika olması gerektiği belirtilmektedir. UHT süt ne anlama gelmektedir? UHT süt neden daha uzun süre dayanmaktadır? UHT, İngilizce Ultra High Temperature yani Ultra Yüksek Sıcaklık sözcüklerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Türkçe de UZUN ÖMÜRLÜ SÜT olarak anılmaktadır. UHT süt denildiğinde, ultra yüksek sıcaklıkta ısıl işleme tabi tutulmuş süt anlaşılmaktadır. Bu yöntemin prensibi, sütün sıcaklığının çok yüksek derecelere çıkarılması (135 C- 140 C) ve bu sıcaklık derecesinde çok kısa süre (2-5 saniye) bekletilerek sütte bulunan mikroorganizma ve sporların yok edilmesidir. UHT yönteminde kullanılan sıcaklıksüre değerleri sütün bozulmasına neden olan mikroorganizmaların tamamının öldürülmesini sağlamaktadır. Bu uygulama ile sütün içindeki bozulmaya neden olan maddeler (enzimler) de kontrol altına alınmakta ve süt neredeyse steril bir hal almaktadır. Ancak, UHT sterilize sütün pastörize sütten daha fazla dayanması için, sadece ısıl işlem uygulaması yeterli olmamaktadır. Süt bu uygulamadan sonra, tamamen steril koşullarda steril durumdaki ambalajlara doldurulmaktadır. Diğer taraftan, her çiğ sütün UHT süte işlenmesi mümkün değildir. UHT süt üretiminde mikrobiyolojik kalitesi çok yüksek çiğ süt kullanılması gerekir. Dolayısıyla, yüksek kalitedeki çiğ sütü, besleyici ve doğal niteliklerinde en az düzeyde değişim olacak şekilde ısıl işleme tabi tutarak elde edilen, sterilizasyondan sonra steril koşullarda, herhangi bir mikroorganizma bulaşmasına izin vermeden kutulara doldurarak üretimi tamamlanan UHT süt, içinde bozulma etkeni kalmadığı için daha uzun süre dayanmaktadır. UHT süte koruyucu katkı maddesi katı lıyor mu? UHT uygulaması ile sütün içinde sağlık açısından yararlı olan madde kayıpları olabilir mi? HAYIR, UHT tekniği ile sterilize edilen süt ürünlerinde herhangi bir koruyucu katkı maddesi kullanılmamaktadır. Ticari içme sütü üretiminde (pastörizas-

Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 13 yon, UHT), sütün temel besin öğelerinde (protein, yağ, karbonhidrat) önemli bir değişim olmazken, suda çözünen bazı vitaminlerde kayıplar oluşmaktadır. Bunlar kaynatma işlemiyle karşılaştırıldığında önemsenmeyecek düzeydedir. UHT süt kullanılarak yoğurt yapılabilir mi? EVET, yoğurt, kefir gibi fermente ürünler UHT süt kullanılarak rahatlıkla üretilebilir. Kaynatılmış sütle, pastörize ve UHT sütlerin besin değerleri arasında farklılık var mıdır? Sütün kaynatılması sonucunda, suda çözünen ve ısıya duyarlı vitaminlerde (B kompleksi vitaminler, C vitamini) fazla miktarda kayıp meydana gelmektedir. Pastörizasyon ve UHT (sterilizasyon) uygulamaları, kontrollü ısıl işlem uygulamaları olarak kabul edilmektedir. Bu uygulamalar, sütün doğal, biyolojik ve besleyici değerinde en az değişim yaratacak, fakat sütü mikrobiyolojik açıdan güvenli kılacak şekilde yürütülen işlemlerdir. Dolayısıyla, pastörize ve UHT sütlerin besin değeri birbirine yakın ve kaynatılmış sütten daha fazladır. Isı uygulaması ile sütteki mikroorganizmaları öldürülmesi sütü zararlı bir içecek haline getirir mi? H A Y I R. Aksine pastörizasyon ve UHT sterilizasyon gibi ısıl işlem uygulamaları, çiğ sütte bulunabilecek hastalık nedeni olan mikroorganizmaların yok edilmesini sağlayarak, süt tüketiminden kaynaklanabilecek zehirlenme ve salgın durumlarını en az düzeye indirger. Örneğin, Amerika da yapılan bir çalışmaya göre, 2000-2008 yılları arasında çiğ süt ve süt ürünlerinin tüketiminden kaynaklanan salgın sayısı 29 iken, ısıl işlem uygulanmış süt ve süt ürünlerinden kaynaklanan salgın sayısı sadece 2 dir. UHT süt ambalajlarının özellikleri nelerdir? Ambalajlamanın insan sağlığına zararlı herhangi bir etkisi var mıdır? UHT süt ambalajları, sütün bozulmasına neden olabilecek özellikle de ışık ve oksijen gibi çevresel faktörleri engellemek amacıyla tasarlanmış çok katmanlı ambalajlardır. Esas olarak karton olan ambalajın polietilen ve alüminyum folyo katmanları bulunmaktadır. Bu katmanlar, gıda kodeksine uygun materyallerden üretilmektedir. Dolayısıyla, bu güne kadar UHT süt ambalajlarının insan sağlığına zararlı olduğuna dair herhangi bir bulgu görülmemiştir. Hangi hayvanların sütleri tüketilebilir, en uygunu hangisidir? Süt teknolojisinde, esas olarak inek, koyun, keçi ve manda sütleri çeşitli süt ürünlerinin üretiminde hammadde olarak kullanılmaktadır. Ancak, içme sütlerinin tamamına yakını inek sütünden üretilmektedir. Süt protein alerjisi bulunan bireyler hariç, normal ve sağlıklı bireyler tarafından bu sütler rahatlıkla tüketilebilir. Keçi sütü de içme sütü olarak kullanılabilir. Süt şişmanlatır mı? Yağlı, yarım yağlı, yağsız sütlerden hangisi seçilmelidir? Süt, bileşiminde yer alan, protein, laktoz, kalsiyum gibi besin maddeleri nedeniyle besleyici değeri yüksek bir gıdadır. Diğer tüm gıdalarda olduğu gibi, sütten beklenen yararın sağlanabilmesi için de ölçülü miktarda tüketilmesinde (günde 2-3 bardak) yarar vardır. Tam yağlı sütte en az %3, yarım yağlı sütte %1.5 ve yağsız sütte de %1.5 in altında yağ bulunmaktadır. Bunların seçiminde tüketicinin damak zevki ön planda olmaktadır. Vücut ağırlığını kontrol altında tutmak isteyen bireyler yarım yağlı ya da yağsız sütleri tercih edebilirler. Ancak, sürekli yağsız süt tüketmenin A vitamini eksikliğine yol açabileceği de akılda tutulmalıdır. Sütün kaliteli olması ne anlama gelmektedir? Kaliteli çiğ süt üretimi; hayvan sağlığı, hayvan barınaklarının özellikleri, besleme, sağım koşulları, üretilen sütün soğutulması ve benzeri birçok faktörün bir bütünlük içinde uygulanması ile son derece zahmetli bir uğraştır. Süt ürünlerine işlenecek çiğ sütün sağlıklı hayvanlardan elde edilmesi ve gıda kodeksine uygun özellikler taşıması gerekir. Bu üretilecek süt ürünlerinin kalitesi açısından önemlidir. Herhangi bir teknolojik işlemden (pastörizasyon, UHT sterilizasyon) geçmeden tüketime sunulan süt sağlıklı süt olarak kabul edilemez. Kaliteli, güvenilir süt, tüketicilerin beklentileri doğrultusunda ve gıda kodeksine uygun olarak üretilen süttür. Tüketicilerin, sütü satın alırken, üretim iznine sahip bir işletme tarafından üretilmiş olmasına, ambalajlı ve ambalajının bozulmamış olmasına ve üzerinde etiket bilgilerinin (üretim, son kullanma tarihi, bileşimi vb.) bulunmasına dikkat etmeleri gerekir. Sütün sağlık açısından denetimi, izlenmesi ne anlama gelmektedir? Bu konuda mekanizmalar var mıdır? Ülkemizdeki çiğ süt üretimine ilişkin temel sorun, sağlıklı süt üretiminin yetersizliği ve denetimsizliktir. Ülkemizde, süt üreticilerinin örgütlenmesi istenilen düzeyde değildir. Yıllardan beri ihmal edilen bu konu, son yıllarda gelişme göstermiştir. Gelişmenin başlıca nedeni, süt üreticilerinin oluşturduğu birlikler ve kooperatiflerdir. Söz konusu birlikler, henüz istenilen düzeyde olmamasına karşın, kendi iç denetim mekanizmalarını kurmuşlar veya kurma çabasına girmişlerdir. Gelişmiş ülkelerde çiğ süt üretimi ve üretilen sütün kalite kontrolü üretici örgütleri tarafından yapılmaktadır. Ülkemizde ise, kalite kontrolü süt işletmeleri tarafından yürütülmektedir. Bu son derece hatalıdır. Pratik açıdan, işletmelerin tüm süt üreticilerini denetlemesi mümkün değildir. Özetle, süt birlikleri kurulmalı ve gerekli laboratuvar alt yapıları oluşturularak, tüm üyelerin sütleri kontrol edilmelidir. Kaliteli süt üretimi, kesinlikle üretici birliklerinin sorumluluğunda yürütülmelidir. İşlenmiş sütlerin kontrolünde ise; üretici firmalar kendi kalite denetimlerini yapmalı, piyasaya çıkmış ürünler ise Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın ilgili birimleri tarafından denetlenmelidir. Güvenli süt konusunda üreticinin ve tüketicinin kullanabileceği bir yöntem olabilir mi? Güvenli süt ürünleri konusunda tüketicinin ilk dikkat edeceği husus, süt ürününün yasal üretim iznine sahip firmalar tarafından üretilmiş olmasıdır. Tüketiciler ayrıca, etiket bilgilerini çok dikkatli okumalı ve ürünleri etiketlerine göre değerlendirmelidir. Firmalar, güvenilir ürünler yapabilmek için, iyi tarım uygulamaları (GAP), iyi hijyen uygulamaları (GHP), iyi üretim uygulamaları (GMP) gibi güvenilir gıda üretim sertifikalarına sahip olmalıdır. Ancak, yurttaşlara sütün kullanıma uygun olmaması konusunda bürokrasi veya Homojenizasyon ne anlama gelmektedir? Sütte ortalama olarak 2-4 mikrometre çapında tanecikler halinde bulunan süt yağı, süt bir süre kendi haline bırakıldığında yüzeyde toplanır. Süt yağının sütün üst yüzeyinde toplanarak kaymak tabakası oluşturmasını önlemek ve süt içerisinde eşit biçimde dağılmasını sağlamak amacıyla, çok küçük parçalara ayrılması işlemine homojenizasyon denir. Genellikle 50-70 C de ve 150 bar basınç altında gerçekleştirilen bu uygulama sonucunda, sütteki yağ tanecikleri çapı 1 mikrondan daha küçük olan tanecikler haline dönüştürülmektedir. Homojenizasyon işlemiyle sütün sindirimi de kolaylaşmaktadır. Bu işlem sayesinde, paketlenmiş sütün, saklama süresince kaymak tutması engellenmiş olur. Pastörize ve UHT sütün açılmadan ve açıldıktan sonra dayanma süresi nekadardır? Pastörize sütlerin raf ömrü, ambalajı açılmadan, buzdolabında saklandığı takdirde, laboratuvara gönderme yolunu seçtirmek uygulanabilir ve doğru değildir. Ambalajda, içindeki ürünün sağlık kurallarına uygun garantilerin yapıldığına dair beyan ve taahhüt belirtilmelidir. Aksi için, gerekli yasal yol bilgisi gösterilmeli, tüketici mağdur, çaresiz ve şaşkın bırakılmamalıdır. Diğer tüm koşullar uygun olsa bile ahırlarda yaşayan, doğal ortamlarda olamayan hayvanlardan sağlanan süt için sağlıklıdır denilebilir mi? EVET. Aksi durumda ahırda besicilik yapılmaması anlamı çıkar. Ancak, beslenme açısından meradaki hayvanın sütü tercih nedenidir. Ancak, kalabalık nüfusu olan toplumlarda, gereksinimi kesintisiz olarak karşılayabilmek için büyük çiftliklerde de sağlıklı yetiştirme koşullarına dikkat edilmesi durumunda sağlıklı hayvancılıktan söz edilebilir. Paketlenmiş sütlerin içindeki koruyucu vb. katkı maddelerinin etikette belir tilmesi bir gereklilik midir? Etikette hangi bilgilere yer verilmelidir? EVET, bir gerekliliktir. Ürünün bileşimi, katkı veya koruyucu madde bilgileri, üretim ve son kullanma tarihi gibi bilgilerin etikette yer alması yasal zorunluluktur. Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği nin Gıda Maddelerinin Genel Etiketleme ve Beslenme Yönünden Etiketleme Kuralları Tebliği ne göre, ürün etiketleri şu bilgileri içermelidir: İçindekiler (katkı maddelerini belirtecek şekilde) Net miktar Üretici ve paketleyici firmanın adı, tescilli markası, adresi ve üretildiği yer Son tüketim tarihi Parti numarası ve/veya seri numarası Orijin ülke Gerektiğinde kullanım bilgisi ve/ veya muhafaza şartları Hacim açısından %1.2 den fazla alkol içeren içeceklerde alkol miktarı Ancak, paketlenmiş UHT ve pastörizasyon yöntemleriyle elde edilmiş ürünlerde koruyucu vb. katkı maddeleri bulunmamaktadır. Bundan dolayı, süt ürünlerinin etiketlerinde bu tür katkı maddelerinin ismi geçmemektedir. 5 ile 7 gün arasındadır. Kimi 21 gün olarak da belirtilmektedir. Ambalajı açıldığında dayanma süresi kısalır, 1-2 gün arasında değişir. UHT sütler ambalajı açılmadan oda ısısında 3 ay saklanabilir. Ambalajı açıldıktan sonra, UHT sütler de buzdolabında saklamak koşuluyla bir hafta içerisinde tüketilmelidir. UHT süt ve pastörize süt ürünleri içilmeden önce kaynatılmalı mıdır? HAYIR. UHT ve pastörize sütler, sağlık tehdidi oluşturacak ve bozulmaya neden olabilecek mikroorganizmalardan zaten arındırılmıştır. Bu nedenle, bu ürünlerin tüketilmeden önce kaynatılmasına gerek yoktur. Süte zararlı kimyasal maddeler bulaşabilir mi? İçme suyu dahil her gıdaya zararlı kimyasal maddeler bulaşalabilir. Sütte bu maddelerin bulunmaması için alınacak önlemler başta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olmak üzere kamunun sorumluluğundadır. Her bireyin sağlıklı ve yeterli süt ve süt ürünlerine erişimi, biyoçeşitliliğin ve su kaynaklarının korunması için, endüstriyel tarımın olası olumsuz etkilerine karşı, kamu yararını ve sosyal devlet anlayışını ön plana alan, tüketici haklarına uygun anlayış temel olarak nasıl olmalıdır? Tarımda doğru politikaların uygulanması ile hem üretici, hem de tüketici için uygun tarım yapılabilir. Endüstriyel tarım yerine sürdürülebilir tarım, yani doğayla barışık tarım tercih edilebilir. Daha açık deyişle, toprağın işlenmesi, yeterli gübrenin verilmesi, araştırmalar doğrultusunda, bilimsel verilerin ışığında olumsuzlukların giderilmesi için sürekli değerlendirmelerin yapılması, eksiklerin/risklerin azaltılması yaklaşımı öne çıkarılmalıdır.

14 ÇİĞ SÜT PİYASASI Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 Hayvansal protein başta olmak üzere besin maddesi içeriklerinin zengin oluşu, süt ve kırmızı eti, insan beslenmesi açısından önemli bir gıda kaynağı yapmaktadır. Bu kapsamda, üretimdeki payının yüksek oluşu sığır türünü insanlık için her zaman önemli kılmaktadır. Hayvancılığı gelişmiş ABD ve AB (15) ülkeleri sığır eti ve sığır sütü üretimini uzun vadeli politikalarla desteklemektedirler. Günümüzde ve gelecekte insan nüfusunun beslenmesi ve gıda güvenliğinin oldukça önemli olduğu dikkate alındığında, uygulanmakta olan hayvancılık politikaları siyasal çerçeveden bağımsız olarak değerlendirilmekte, zenginleştirilerek devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Çiğ süt piyasa fiyatındaki gelişmeler, sığırcılık sektörü için anahtar bir rol üstlenmektedir. Geçmiş deneyimler ve bugün yaşanan gelişmeler, bu tespiti doğrular niteliktedir. Çiğ süt piyasasındaki mevcut sorunlar özetlenecek olursa, Süt ve kırmızı et üretim ile tüketimini ele alan asgari 5 yıllık ulusal çaplı sektörel bir politika eksikliği, Mevcut izlenen kısa vadeli uygulamalarda çiğ süt ve kırmızı et üretim ve tüketimlerinin birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmesi, Girdi fiyatlarının (karma yem, mazot, elektrik vb.) yüksek oluşu ve sürekli artması, ABD ve AB ülkeleri dikkate alındığında ülkemizde uygulanan hayvancılık desteklerinin henüz beklenilen seviyeye ulaşmamış olması, süte uygulanan desteklemelerin ise, çiğ süt fiyatında meydana getirilen düşüş nedeniyle yetiştiriciden çok sanayiciye yaraması, Süt konseyinin mevcudiyetinin yanı sıra devletin çiğ süt üretimine uygulamış olduğu desteklemelere rağmen çiğ süt fiyatında istikrarın sağlanamaması, Damızlık sığır ithalatının cazip hale gelmesiyle kurulan yeni işletme sayısındaki artış, buna bağlı olarak arz-talep dengesinin üretici aleyhine gelişme göstermesi, Sığırcılık sektörünün tek destekçisi konumundaki koyunculuk sektörünün gereken önemi görmemesi, keçi yetiştiriciliği ve manda yetiştiriciliğinin ise beklenenin çok altına düşmüş olması, Süt ve buna bağlı olarak kırmızı et piyasasında devam eden istikrarsızlık, köylü kesimi tarafından stratejik durumdaki hayvancılık sektörünün terk edilmesine yol açmaktadır. Mevcut yetiştiricilerin arkasından işi devam ettirecek yeni nesil yetiştiriciler gelmemesi en büyük tehlike olarak değerlendirilmektedir. Bahsi geçen sorunların çözümü için alınması gereken önlemler; Çiğ süt arzı Şubat - Mayıs aylarını kapsayan dönemde artış göstermekte, Haziran - Ocak aylarını kapsayan dönemde düşüş göstermektedir. Kaba yem kaynağı ile bağlantılı olarak sürülerde oluşan üreme seyri, çiğ süt arzındaki değişimi mevsimsel kılmaktadır. Plan ve politikaların oluşturulmasında bu husus dikkate alınmalıdır. Gerek çiğ süt arzı, gerek çiğ süt birim fiyatı ve gerekse yıl içindeki çiğ süt fiyat değişimi Türkiye nin coğrafik bölgeleri itibariyle farklılık arz etmektedir. Arz ve fiyat değişimlerinin bölgesel olarak takip edilmesi gerekmektedir. Kritik çiğ süt fiyatlarında meydana gelen gelişmelerin, çiğ sütün birim maliyeti dikkate alınarak coğrafik bölgeler bazında da takip edilmesi ve müdahale alımlarının bölgesel bazda yapılmasına ihtiyaç vardır. Çiğ süt birim fiyatları, genel itibariyle Şubat - Mayıs döneminde düşmekte, Haziran - Ocak döneminde artış göstermektedir. Fiyat değişimi de üretim seyrine bağlı olarak mevsimsel özellik arz etmektedir. Dahili işleme rejimi kapsamında yapılan müdahale alımları sonucu işlenen ürünlerin (süt tozu, peynir, tereyağı vb.) Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi ihracat odaklı olması sağlanmalıdır. Üretim fazlasının tekrar ülke içerisinde kullanılması üretim sektörüne zarar vermektedir. Bu nedenle denetim mekanizması güçlendirilmelidir. Diğer taraftan büyük sanayicilerin yanı sıra, ihracat olanağı olan ruhsatlı ve orta ölçekli mandıra ve işleme tesislerinin de destek kapsamına dahil edilerek, ürün yelpazesinin arttırılması ve ihraç edilen süt ürünü ton başına destek uygulanmasında fayda görülmektedir. Piyasadaki süt ürünlerine yönelik etkin bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır. Süt arzının yükseldiği dönemlerde süt tozu, tereyağı ve krema ithalatı durdurulmalıdır. Çiğ süt fiyatı, süt ve kırmızı et piyasa düzenini temin etmek bakımından sektörün denge taşı konumundadır. Politika ve girişimlerin Türkiye hayvancılığı adına sonuç vermesi, çiğ süt fiyat istikrarı ile paralellik arz etmektedir. Çiğ süt arzının yüksek olduğu dönemlerde paketlenmiş içme sütü tüketim kampanyalarına (okul sütü, asker sütü vb.) ağırlık verilmelidir. Tüketimin arttırılmasına yönelik olarak süt ve süt ürünlerinde uygulanmakta olan %8 lik KDV oranın %1 e düşürülmesine ihtiyaç vardır. Sütte kaliteye göre fiyatlandırma için gerekli veri altyapısı ivedi olarak oluşturulmalıdır. Ulusal Süt Konseyi daha işlevsel hale getirilmesi doğrultusunda mevzuat altyapısında düzenleme yapılarak, üretimden pazarlamaya kadar zincirin her halkasında beher litre veya kg ürün başına yapılacak kesintiler ile konseyin ekonomik gücü arttırılmalıdır. Konsey, fiyat istikrarını temin amacıyla müdahale alımları başta olmak üzere çiğ süt piyasa düzenini sağlama konusunda daha aktif hale getirilmelidir. Hayvansal Ürünler Piyasa Düzenleme Kurumu ivedi olarak hayata geçirilmeli ve kurumsal politikaların oluşturulması ve alınacak kararlarda sektörün etkilenen kesimlerinin katılımları sağlanmalıdır. ÇANAKKALE DE SÜT VE SÜTÜN ÖNEMİ Çanakkale Odası İlhan Ulus - Çanakkale Odası Başkanı Süt, içeriği ve beslenmedeki önemi nedeniyle insanlığın geçmişte olduğu kadar bugün ve gelecekte de üzerinde önemle duracağı biyolojik varlıktır. Sütün bu özelliği, insan beslenmesindeki yeri ve öneminin yanı sıra kırsal ekonomik üretim içerisindeki payı ve gıda sanayindeki ekonomik değerinden de ileri gelmektedir. Süt sanayisi Türkiye deki gıda sanayisinde önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye de gıda sanayinin %11 ini süt ve süt mamulleri oluşturmaktadır. Sütten elde edilen süt ürünlerinin birinci grubunu çiğ sütten elde edilen içme sütü oluşturmaktadır. Yoğurt ve ayran ikinci, peynirler (beyaz peynir, kaşar peyniri, çökelek, lor ve diğerleri) ise üçüncü alt gruptur. Sütün cinsine, kalitesine, katkı maddelerine ve yöresel özelliklere göre peynirler çok çeşitlilik arz etmektedir. Tereyağı dördüncü grubu, süt tozu beşinci, dondurma ise altıncı ve son grubu oluşturmaktadır. Çanakkale için sütün önemi Çanakkale ili çiğ süt üretimi açısından ülkemizde önemli bir yere sahiptir. İlimizin süt üretim deseni, koyun, keçi ve sığır varlığının büyük oranda süt tipi genotiplerden oluşmasından kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda ilimizde yıllık 412.884 ton inek sütü, 216 ton manda sütü, 17.123 ton koyun sütü ve 25.194 ton keçi sütü üretimi mevcuttur. Bugün itibarıyla Çanakkale de süt ve süt ürünlerinin işlenmesine yönelik olarak faaliyet gösteren toplam 68 adet firma bulunmaktadır. Çanakkale ilinde özellikle bitkisel üretime elverişli olmayan arazilerde koyun ve keçi yetiştiriciliği çiftçilerin temel geçim kaynağını oluşturmaktadır. İlde yaklaşık iki bin aile keçi yetiştiriciliğinden, dört bin aile de koyun yetiştiriciliğinden geçimini sağlamaktadır. Çanakkale ili açısından koyun ve keçi sütü başta Ezine peyniri üretimi olmak üzere, peynir helvası ve yoğurt üretimi amaçlı olarak pazarlanabilmektedir. Ezine peyniri Ezine peyniri tam yağlı, salamurada olgunlaştırılan peynirler grubundan olup beyaz peynir standardına uygun olarak üretilmektedir. Ezine peynirinin diğer beyaz peynirlerden en önemli farkı bu peynirin üretiminde kullanılan sütün belirli bir yöreden sağlanmasıdır. Ürünün kalitesi, geleneksel üretim metodu ve coğrafi kaynağı arasındaki sıkı bağı simgelemek için 24.02.2006 tarihinde Ezine Peynirini ve Mandıracılarını Koruma, Geliştirme ve Tanıtma Derneği, Türk Patent Enstitüsü ne başvuruda bulunmuştur. 05.08.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere de tüketiciler tarafından sevilerek tüketilen Ezine peyniri; Coğrafi İşaret tescil belgesine (Menşei işaretine) sahip bir ürüne dönüşmüştür. Ezine peynirinin tescil belgesindeki tanımlaması şu şekilde yapılmıştır: Ezine peyniri, Kaz Dağları nın kuzey ve batı kesimlerinde yer alan Ezine, Bayramiç ve Ayvacık ilçelerinin tamamı ile Çan ve Merkez ilçeye bağlı bazı köyleri kapsayan yörede üretilmektedir. Ezine peyniri, belirtilen bu coğrafyanın doğal bitki örtüsü ve su kaynaklarıyla beslenen keçi, koyun ve ineklerden elde edilen sütlerin mevsime göre belirli oranlarda karıştırılmasıyla elde edilmektedir. Bu oran keçi sütü için en az % 40, koyun sütü için % 45 55 ve inek sütü için de en fazla % 15 olmaktadır. Ezine peynirini diğer peynirlerden ayırt eden en önemli özelliği, koyun, inek ve keçi sütleri olmak üzere her üç tür sütün mevsimine göre belirli oranlarda karıştırılarak üretimde kullanılmasıdır. Ayvacık, Bayramiç, Ezine ve Merkez İlçelerimizde küçükbaş hayvan varlığının fazla olması, üretilen çiğ sütün Ezine peyniri yapımı amacıyla kullanımına olanak sunmaktadır. Biga, Çan ve Yenice ilçelerimizde ağırlıklı olarak süt sığırcılığı yapılmakta, yöremizde özellikle Biga ilçemiz Türkiye nin Hollanda sı olarak kabul edilmektedir. İlimiz bu anlamda gerek küçükbaş gerekse büyükbaş hayvan varlığı ile ülkemizin ihtiyaç duyduğu çiğ süt ve işlenmiş süt ürünleri ihtiyacının karşılanmasında büyük paya sahiptir.

Yıl:4 Sayı: 38 ŞUBAT 2012 15 ZİRAAT ODASI HİZMET AĞINI GENİŞLETİYOR Boğazlıyan Odası Boğazlıyan Odası Başkanı İsmet Alparslan, Odası olarak amaçlarının çiftçiye en iyi hizmeti vermek olduğunu söyledi. Başkan Alparslan, 2011 yılında hizmet ağını ve makina parkını güçlendirdiklerini belirterek, "Şimdi de Ticaret Borsası'nda 470 metrekarelik alanda kurulu depo ve arsayı çiftçimize kazandırdık. Bölgenin büyük ölçüde ihtiyaç duyduğu toprak analiz labarotuvarını hizmete açtık. Ayrıca Odamıza 20 adet holder, 2 traktör, 2 adet taş kırma makinesi, 2 adet patates ekim ve söküm makinasıyla de çiftçimizin hizmetindeyiz" dedi. Boğazlıyan çiftçisinin daha modern şekilde faaliyetini sürdürmesine öncülük etmek ve destek olmak amacıyla Oda'nın makine parkını güçlendirdiklerini ifade eden Başkan Alparslan, "Boğazlıyan ve bölge çiftçisine en iyi şekilde hizmet vermek adına hedeflerimizi bir bir gerçekleştiriyoruz. Yıl içerisindeki bir başka hedefimiz de, Odamıza müstakil bir selektör kazandırmak olacaktır" diye konuştu. KIŞ İLAÇLAMASI UYARISI Erdemli Odası Erdemli Odası Başkanı Adnan Dölek, narenciye ve meyve üreticilerini kış ilaçlaması konusunda uyardı. Dölek, Yönetim Kurulu üyeleriyle birlikte düzenlediği toplantıda, kış ilaçlamasının, kışı ağaçlar üzerinde geçiren, sanjose kabuklu biti, virgül kabuklu biti, erik koşnili, kırmızı örümcek, yaprak bitleri, ağ kurdu, yaprak büken, armut yaprak uyuzu gibi zararlılara karşı yapıldığını söyledi. Yaz sezonunda bahçede fazla zararlılarla karşılaşmamak için Ocak ve Şubat aylarında, genel olarak tüm hastalık ve zararlıların kontrol edilmesinde büyük öneme sahip olan kışlık yağlı ilaçlamaların mutlaka yapılması gerektiğini vurgulayan Dölek, Narenciye, şeftali, elma, kayısı, zeytin ve erik gibi ürünlerde uygun kışlık yağlı ilaçlarla bütün gövde ve yaprakların kuru yeri kalmayacak şekilde kaplama ilaçlama yapılmalıdır. Hastalık ve zararlılar kışı gövde üzerinde ve kabuk aralarında geçirirler. Bu yüzden kışlık ilaçlamaların mutlaka yapılması çok önemlidir dedi. Ürün çeşidine göre doğru ilacın doğru dozda ve doğru zamanda kullanımına dikkat edilmesi gerektiğini de hatırlatan Dölek, İlaç kullanımında üründe kalıntı bırakmayacak ve çevreye zarar vermeyecek şekilde özellikle şu an limon da kışlık ilaçlamanın yapılabilmesi için ürün hasadının yapılmış olmasına dikkat edilmelidir diye konuştu. İlaç kullanımlarının gerek çevre ve insan sağlığı gerekse ekonomik açıdan oluşturduğu olumsuzlukların göz ardı edilmemesi gerektiğine de dikkat çeken Dölek, şöyle konuştu; Kış ilaçlamasının yapılıp yapılmayacağına bahçede iyi bir incelemeden sonra karar verilmelidir. Kabuklu bitler hariç diğer zararlılar da mutlaka birkaçının bahçede mevcut olması durumunda kış ilaçlaması yılda bir yapılmalıdır. ZİRAAT ODASI KÖY OKULUNU BOYATTI Sarıgöl Odası Sarıgöl Odası, ilçeye bağlı Dindarlı köyü Ahmet Yoldaş İlköğretim Okulu binasını boyattı. Okula ayrıca öğrencilerin yararlanması için de projeksiyon cihazı hediye etti. Sarıgöl Odası Toplantı Salonu'nda düzenlenen bir törenle okul için yapılan harcamaların paraları Okul Aile Birliği Başkanı na teslim edildi. Sarıgöl Odası Başkanı Ali İhsan Ülgen, "Biz, Odası olarak, eğitimde üzerimize düşeni severek yapmaktayız. Sivil toplum örgütlerinin de eğitime gerekli yardımları yapmalarını istiyoruz. Öğrencilerimiz bizlerin çocukları, okullarımız da ilçemizin eserleridir. Buralara yapılan yardımlar çok önemlidir" dedi. Ülgen, Dindarlı Ahmet Yoldaş İlköğretim Okulu na 3 bin 300 tutarında yardımda bulunduklarını sözlerine ekledi. ARABANDA NOHUT ÜRETİMİ Araban Odası Gaziantep in Araban ilçesindeki çiftçiler, üretimindeki girdileri daha az masraflı olan nohut ekimine yöneldi. Araban Odası Başkanı Mehmet Doğan, çiftçilerin uzun yıllardır Araban ovasındaki arazilerinde pamuk, buğday, arpa, mercimek, mısır ve nohuttan oluşan hububat çeşitleri ile karpuz, kavun ve nar gibi değişik meyve türlerinden oluşan her türlü ürünü yetiştirmeye çalıştığını belirtti. Doğan, "Binlerce lira harcayarak yerin yüzlerce metre altına sondaj vurdurup çıkardığımız suyu, elektrik gücüyle arazilere dağıtarak sulu tarım yapmaya çalışıyoruz. Çiftçilerimiz geçmiş yıllarda gübre kullanarak sulu tarım yapılarak yetiştirdiği ürünlerden para kazanamadığı için geçen yıl ve bu yıl su ve gübresiz daha az masrafla yetişen nohuda yöneldi. Arabanlı çiftçilerimiz bu yıl daha fazla kazanç sağlamak için, daha masrafsız yetişen nohuda yöneldi. Dönem hesap dönemi" dedi.

TZOB Türkiye Odaları Birliği Ücretsiz Yaygın Süreli Gazetesidir Yıl: 4 ŞUBAT 2012 Sayı:38 Yönetim Yeri GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe/ANKARA Tel: 312 231 63 00 (Pbx) Fax: 312 229 65 38-231 30 77 www.tzob.org.tr