Diğer taraftan kalkınarak refah devleti olmak isteyen ülkelerinin küresel ekonomiye daha fazla entegre olmasını savunmaktadırlar. Onlara göre küresel ekonomi, bilginin, teknolojinin, malların ve hizmetlerin, sermaye ve fikirlerin akışının hızlanması demektir. Eleştirdikleri husus, ülkelerinin piyasalara ulaşmada her zaman yeterince imkâna sahip olmamasıdır. KÜRESELLEŞME 2 Küreselleşme Yanlısı Görüşler Küreselleşme taraftarları, küreselleşme karşıtlarını küreselleşmenin zararlarını büyütenler ve sadece küreselleşmenin getirdiği değişimlerden korkanlar olarak tanımlamaktadırlar. Diğer taraftan geçiş ekonomilerinin (Sosyalizmden piyasa ekonomisine geçiş yapan ekonomiler) küreselleşme sürecine daha yakından katılması konusundaki beklentileri üç noktada toplanmaktadır. Sistem reformlarının kalitesi ve yapısal politikalar, yapısal dönüşüm reformları, yabancı sermayenin yatırım ortamının kabiliyeti ve dış âlemle karşılıklı ekonomik faaliyetlere açık ve liberal bir yaklaşımdır. Dolayısıyla başarılı ve etkin bir ekonomik dönüşümün en önemli gereksinimleri, toplumun sabretme gücünün patlama noktasına varmasını beklemeden, hükümetlerin makroekonomik istikrarı başarabilme kabiliyetini gösterebilmesi ve zaman içinde kapsamlı politikaların maksimum tutarlılıkla hazırlanarak uygulanmasıdır. 1
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin performanslarının bu kadar farklı oluşu, tamamıyla küreselleşme sürecinin bir sonucundan ziyade, her ülkenin geçiş öncesindeki ekonomik durumunun ve liderlerinin sağlam ekonomik politikaları istikrarlı bir şekilde uygulama kabiliyetlerinin farklı oluşuna bağlıdır. Uluslararası piyasalarla açık ve liberal karşılıklı etkileşme olmaksızın, küresel eğilimleri başarılı gayretlerle yakalayabilmek mümkün değildir. Örneğin, Rusya ve Yeni Bağımsız Devletler in WTO gibi çok taraflı ticaret sistemlerine katılmaları, onların pazar uyumlu reform süreçlerinin daha tutarlı olmasına yol açabilir. Bu husus, geçiş öncesinde bazıları GATT ve WTO üyesi olan Orta ve Doğu Avrupa daki ekonomilerin, onları geçişe yönlendiren yaşanmış tecrübeleriyle de desteklenmektedir. Ekonomik Büyüme Yararı Gelişmekte olan ülkeler açısından en önemli unsurlardan biridir. Öncelikle küreselleşme ticareti arttıracak, dolayısıyla ticaretten sağlanacak kazancı arttıracaktır. Etkin olarak faaliyette bulunmayan endüstrileri daha etkin çalışmaya zorlamıştır. Dışsal faaliyetler az gelişmiş ülkelerde yeni endüstrilerin oluşumunu sağlayarak yabancı sermayenin söz konusu ülkeler içine akışını sağlamıştır. Bunun ortaya koyduğu sonuç ise ülke içerisinde tarife fabrikalarının oluşmasıdır. Küreselleşmenin büyümeye olan bir diğer katkısı ise her ülkenin ayrı olarak başaramadığı optimal kaynak dağılımı ve tam istihdamın beraber sağlanmasıdır. Bu bağlamda küreselleşme sayesinde az gelişmiş olarak kabul edilen birçok ülke gelişmiş üretim merkezlerine dönüşecek ve çağı yakalayarak gelişen ülkeler seviyesine ulaşacaklardır. Küreselleşmenin, ekonomik büyüme, teknolojik birikim ve teknolojik gelişme, rekabet, istihdamın arttırılması, ülkeler ve bölgeler arasındaki mesafeyi kısaltması yerleşmiş oligopolleri parçalama gibi faydalarının olduğu savunulmaktadır. Hatta küreselleşmenin çoğulcu demokratik sistemleri yaygınlaştırma gibi siyasal faydaları da söz konusudur. Bu noktada küreselleşmenin diğer yararları şu şekilde incelenebilmektedir. Bunlar ekonomik büyüme, rekabet, ölçek ekonomileri ve uluslar arası finans alanlarında ki başarılarıdır. Küreselleşme yeni ekonomik hareketlerin oluşturduğu yeni bir gerçektir. Bu gerçek ülkeler arasında karşılıklı pazar ve politik ilişkilerinin değişimine aynı zamanda büyümesine sebep olmuştur. Diğer taraftan hızlı teknolojik değişim ve dünya mali piyasalarının bütünleşmesi, düşük işlem ve bilgi maliyetleri yoluyla prodüktivite artışına ve büyümeye yol açmıştır. Böylece düşük maliyetler, piyasaların artan etkinliği, yüksek verimlilik ve düşük gümrük duvarları yeni yatırım imkânlarını arttırmıştır. Bu sayede coğrafi uzaklık, mal ve hizmetlerin sağlanmasını sınırlayan bir faktör olmaktan çıkmıştır. 2
Dış Ticaret ve Ekonomik Canlanma Küreselleşmenin bütün dünya ülkelerini birleştirerek geniş bir kent yarattığı, bu kentte tüketicilerin tüketim tarzlarının, kurumların, grupların, yaşantıların birbirleri ile benzeştiği, ekonomi ve ticarette milli devletlerin etkinliğinin ve denetimlerinin azaldığı, uluslararası şirketlerin belirleyici oldukları bir pazar ortaya çıkmaktadır. Bu pazarda emek, mal, hizmet ve sermayenin önündeki bariyerler ortadan kalkmaktadır. Ulaşım ve iletişimin hızla geliştiği, teknoloji sayesinde dünyanın her yerinde üretim ve pazarlamanın mümkün hale geldiği, mali piyasaların dünya ölçeğinde bağımsız ve olağanüstü güç olduğu tam rekabet ortamına ulaşılmaktadır. Ayrıca uluslar arası ticaret milli ekonomik refahı da arttırmaktadır. Bütün bunların ışığında hız kazanarak artan dış ticaret beraberinde ekonomiyi de canlandırmaktadır. Diğer taraftan rekabet hem sanayileşmiş ülkelerde, hem de gelişmekte olan ülkelerde hemen hemen aynı seviyeye ulaşmıştır. Bu noktada son yirmi yıl içinde birçok gelişmekte olan ülkenin, özellikle gelişen piyasa ekonomilerinin dünya ticaretine ve küresel ekonomiye aktif olarak katılmaktadırlar. Ayrıca gelişen piyasa ekonomilerinde Asya ekonomilerinin varlığı kendini giderek daha fazla hissettirmektedir. Rekabet dolayısıyla bu devletlerin dünya ticaretindeki payları önemli ölçüde artmıştır. Rekabet Küreselleşme yerleşik oligopolleri parçalayarak rekabetin yolunu açmaktadır. Finansal sektörün dışında yatırım için gelen yabancı sermaye bazen ana ülkedeki bir şirketin şubesini açarak, özelleştirme yoluyla eski kamu kuruluşlarını satın alarak, dikey ya da yatay bütünleşme metodunu kullanarak, ortaklıklar kurarak ya da tümden satın almalarla reel sektörde rekabete yol açmaktadır. Banka birleşmeleri veya banka şubelerinin açılması gibi yıllarca mali piyasalarda daha çok rekabete itilmekte dolayısıyla firmalar verimli ve etkin çalışmaya zorlanmaktadır. Bu yüzden gelişen rekabet firmaları daha kaliteli mal ve hizmet üretimine teşvik etmektedir. Ayrıca küreselleşme istikrar, risk alma, bankacılık sisteminin denetimi ve düzenlenmesi, piyasa disiplini, mevduata devlet garantisi ve bilinçli zararları önleme gibi bazı kavramları yeniden tanımlamıştır. Çok Uluslu Şirketlerin Güçlenmesi Günümüzde şirketler hem dış ülkelere mal satmakta, hem de dış ülkelerden kaynak kullanmaktadır. Özellikle, ihracat yaparak ve faaliyetlerini düşük maliyetli bölgelere kaydırmak kaydıyla dış ekonomik ilişkiler kurmaktadırlar. Bu yeni ekonomik düzende güç, çok uluslu şirketlere geçmektedir. Böylece şirketler birleşmekte ve daha güçlü bir konuma gelmektedirler. Ülkelerin pazarları çok uluslu ekonomik firmaların rekabetine sahne olmaktadır. Hemen hemen tüm ülkelerde yerli üreticiler ve girişimciler arasındaki rekabet mücadelesine yabancılar da katılmakta ve bu süreçte ülkeler, dünya standartlarında mal, hizmet ve bilgi üreten toplumlar olmaya doğru yol almaktadırlar 3
Küreselleşme Karşıtı Görüşler Küreselleşme taraftarlarının karşısında yer alan bu görüşler literatürde kuşkucular olarak yer almaktadır. Bu küreselleşme karşıtı görüşlerin başında küreselleşmenin kapitalizmden beslenen bir olgu olduğu ve kapitalizmin genel teorisi içinde ele alınmasıdır. Bu bağlamda sonuçları açısından değerlendirildiğinde bu süreci savunanlar kadar karşı çıkanların varlığı da bir hakikattir. Küreselleşme karşıtı görüş açısına göre burjuva kar elde etmek zorundadır. Bunun için üretim yapmalı, ürettiklerinin tamamını piyasaya sürmeli ve satabilmelidir. Bu nedenle burjuva kendisine uygun her yere gidebilmeli mal satışını gerçekleştirebilmelidir. Yani yerel pazarlamanın yerini küresel pazarlama almaktadır. Böylece başarılı ve tanınmış maker lar oluşmaktadır. Tabi bu pazarlarda lobi düzeni de meydana gelmektedir. Bu pazarlara giriş edebiyat ve sinemayla yapılmaktadır. Dünya nın dört bir yanına ulaşma gücü arttıkça kar etme ihtimali de aynı doğrultuda artmaktadır. Burjuva bu imkâna, ulaşım teknolojisinde yaşanan gelişmelerle kavuşmaktadır. Amerika nın keşfi, Asya nın yeni deniz yollarının bulunuşu, modern endüstriye yeni pazar yollarını açmıştır. 18. yüzyılda buhar gücünün kullanımı, telefon telgraf gibi iletişim araçlarının icadı burjuvanın aradığı fırsatları ayağına getirmiştir. Bu şekilde çoğalan yeni ürünler, yeni tercihler, yeni istekler ve yeni alışkanlıklar doğurmuştur. Kendi kendine yeterliliğin yerini karmaşık ilişkiler almış ve yeni evrensel bağlar gelişmiştir. Bu konjonktür sadece maddi ürünler ile sınırlı değildir. Kültürel ürünler, fikir ve bilgi alış verişi de aynı oranda ülkeler çapında yaygınlaşmıştır. Küreselleşme olarak bilinen ekonomik liberalizasyon ve teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak ülkelerin ve insanların gittikçe birbirlerine yakınlaşmasına rağmen gelir farklılıkları dünyanın en göze çarpan gerçeklerinden birisidir. Bazı çevrelere göre küreselleşme eşitsizliğe neden olmaktadır. Modern teknoloji ve ekonomik liberalizasyon yoksulu daha da yoksul yapmamıştır. Fakat zenginlerin daha da zengin olmasına yardımcı olmuştur. 4
Ayrıca ekonomide, siyasette ve bilimde küreselleşme taraftarları gelecek için pembe tablolar çizmiş olsalar da ancak bugünkü durum yaşanan dünya düzeni fakirle zengin arasındaki uçurumu giderek büyütmekte hatta kavuşamayacak kadar açmaktadır. Bu noktada piyasaya daha fazla nüfuz edebilmek için rekabetin sürekli artan boyutta olması ve haşinleşmesi nedeniyle bazı firmalar piyasa uyum problemi yaşamaktadır. Dolayısıyla alta kalanın canı çıksın mantığını oluşturan bu rekabet türü söz konusu firmaların piyasadan silinerek yok olmasına neden olmaktadır. Küreselleşme bu doğrultuda toplumların hümanist değerlerini de yok etmektedir. Küreselleşmeye her şeyiyle karşı çıkanların kendilerini haklılaştırmak için ileri sürdükleri görüşlerden bir diğeri ise şöyledir; Afrika da 20-30 sene önce kişi başına kullanılan su, örneğin, Almanya da kullanılandan daha fazlaydı. Yine Afrika da, küreselleşme öncesinde hiç açlık, kıtlık yaşanmamıştır. İnsanlar İsviçrelilerden daha iyi beslenmiştir. Keza, küreselleşme öncesinde Afrika da ne ülkeler arasında savaşlara ne de iç savaşlara şahit olunmuştur. Bütün bu felaketler küreselleşmenin etkisiyle ortaya çıkmıştır. Diğer bir görüş ise şu şekildedir; küreselleşmenin maksadı, azgelişmiş ve gelişme sürecindeki dünya ülkelerinin her türlü kaynağının küresel güçler tarafından sömürülmesi ve bu ülkelerin her alanda teslim alınmasıdır. Ayrıca silah sanayi açısından çok ileriye giden küresel güçlerin insanlığa büyük tahribatlar verebileceği de bir ihtimaller dâhilindedir. Örneğin ABD nin uzayda patlamaya yönelik yaptığı bir bombanın dünyadaki tüm iletişim sistemlerini çökertebileceği teorisyenler tarafından belirtilmektedir. Bu bombanın yapılış amacı dünyayı yüz yıl geriye götürmektir. Fransızların AB nin anayasasını kabul etmemeleri de küreselleşmeye karşı gösterdikleri tepki olarak değerlendirilebilmektedir. Yine Fransa da, 26 yaşından küçüklerin gerekçe gösterilmeden işveren tarafından işten çıkarılmasına yönelik olan istihdam yasası, protesto gösterilerine sebep olmaktadır. Oluşan bu tepkilerin asıl sebebi küreselleşme olgusunun amacını aşarak vahşi kapitalizme doğru yol almasıdır. Küreselleşmenin başlangıcında gelişmiş ülkeler himayeci politikalara başvurduklarından, kalkınmakta olan ülkelerin ürünlerinin piyasalara girmesini engellemişlerdir. Diğer taraftan geçiş ekonomilerinin (Sosyalizmden piyasa ekonomisine geçiş yapan ekonomiler) küreselleşme sürecine daha yakından katılması konusundaki beklentileri üç noktada toplanmaktadır. Sistem reformlarının kalitesi ve yapısal politikalar, Yapısal dönüşüm reformları, Yabancı sermayenin yatırım kabiliyeti ve dış âlemle karşılıklı ekonomik faaliyetlere açık ve liberal bir yaklaşımdır. 5