26. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kongresi 13-16 Nisan 2016/İZMİR ÖNYAZI 2 DÜZENLEME KURULU 3 KONGRE BİLİMSEL PROGRAMI 4



Benzer belgeler
İÇİNDEKİLER. Duygusal ve Davranışsal Bozuklukların Tanımı 2

13 Nisan Çarşamba (Sabancı Kültür Merkezi) Prof. Dr. Nahit MOTAVALLI MUKADDES. Otizm Spektrum Bozuklukları 10:00-12:00. Prof. Dr.

13 Nisan Çarşamba (Sabancı Kültür Merkezi) Prof. Dr. Nahit MOTAVALLI MUKADDES. Otizm Spektrum Bozuklukları 10:00-12:00. Prof. Dr.

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

Duygusal ve Davran sal Bozukluklar n Tan m 2

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB)

OTİZM NEDİR? becerilerinin oluşmasını etkileyen gelişim bozukluğudur.

GEKA NİHAİ RAPOR TEKNİK BÖLÜM. 1. Açıklama

ÇOCUK PSİKYATRİSİ KONSÜLTASYON VE STAJ PROGRAMI

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA NÖROTİSİZM VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER UZM. DR. GÜLNİHAL GÖKÇE ŞİMŞEK

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI ENGELLİLER DANIŞMA VE KOORDİNASYON YÖNETMELİĞİ (1) BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

PATOLOJİ DERNEKLERİ FEDERASYONU ETİK YÖNERGE TASLAĞI. GEREKÇE: TTB UDEK kararı gereğince, Federasyon Yönetim

Otizm lilerin eğitim hakkı var mıdır? Nedir ve nasıl olmalıdır?

YÖNETMELİK. a) Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile 18 yaşını doldurmamış kişiyi,

BEBEK VE ÇOCUK ÖLÜMLÜLÜĞÜ 9

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Değerlendirme Notu Sayfa1

SİİRT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç

Araştırma Notu 15/177

SPOR KULÜBÜ HİZMET PROGRAMI

13 Nisan Çarşamba (Sabancı Kültür Merkezi) Prof. Dr. Nahit MOTAVALLI MUKADDES. Otizm Spektrum Bozuklukları 10:00-12:00. Prof. Dr.

HEMŞİRE İNSANGÜCÜNÜN YETİŞTİRİLMESİ VE GELİŞTİRİLMESİ

YEDİNCİ KISIM Kurullar, Komisyonlar ve Ekipler

Rekabet Kurumu Başkanlığından, REKABET KURULU KARARI

KAVRAMLAR. Büyüme ve Gelişme. Büyüme. Büyüme ile Gelişme birbirlerinden farklı kavramlardır.

İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ENGELSİZ ÜNİVERSİTE KOORDİNATÖRLÜĞÜ VE ENGELLİ ÖĞRENCİ BİRİMİ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI BİRİNCİ BÖLÜM

KÜRESEL GELİŞMELER IŞIĞI ALTINDA TÜRKİYE VE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ EKONOMİSİ VE SERMAYE PİYASALARI PANELİ

OCAK - NİSAN 2016 E-BÜLTEN

Halkla İlişkiler ve Organizasyon

İş Sağlığı İş Sağlığı nedir? Çağdaş İş Sağlığı anlayışı nedir?

25 Nisan 2016 (Saat 17:00 a kadar) Pazartesi de, postaya veya kargoya o gün verilmiş olan ya da online yapılan başvurular kabul edilecektir.

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 05 Kasım :07 - Son Güncelleme Perşembe, 05 Kasım :29

T.C AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK YÜKSEKOKULU HEMŞİRELİK BÖLÜMÜ DÖNEM İÇİ UYGULAMA YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayar Beceri, Kullanım ve Pedagojik İçerik Bilgi Özdeğerlendirmeleri: e-inset NET. Betül Arap 1 Fidel Çakmak 2

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL DERGİLER YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

ÇALIŞAN SAĞLIĞI BİRİMİ İŞLEYİŞİ Hastanesi

Proje Tasarım Esasları Prof. Dr. Akgün ALSARAN. Temel bilgiler TÜBİTAK Üniversite Öğrenci Projesi Hazırlama

PERFORMANS KRİTERLERİNE ÖRNEKLER:

Veri Toplama Yöntemleri. Prof.Dr.Besti Üstün

Yaşam Dönemleri ve Gelişim Görevleri Havighurst'un çeşitli yaşam dönemleri için belirlediği gelişim görevleri

Danışma Kurulu Tüzüğü

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim :19 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim :22

MUŞ ALPARSLAN ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ

YETİŞKİNLER DİN EĞİTİMİ Akdeniz Müftülüğü

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI PROJE FİŞİ

AİLELERİN YAŞADIKLARININ BETİMLENMESİ

Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü :18

2.000 SOSYOLOG İLE YAPILAN ANKET SONUÇLARINA DAİR DEĞERLENDİRMEMİZ. Anayasa nın 49. Maddesi :

Güç Artık İnternette! Power is now on the Internet!

UÜ-SK ORGAN VE DOKU NAKLİ PROSEDÜRÜ

ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİ

ÇEVRE KORUMA TEMEL ALAN KODU: 85

DÜNYA EKONOMİK FORUMU KÜRESEL CİNSİYET AYRIMI RAPORU, Hazırlayanlar. Ricardo Hausmann, Harvard Üniversitesi

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN. GYODER ZİRVESİ nde YAPTIĞI KONUŞMA METNİ 26 NİSAN 2007 İSTANBUL

I. EIPA Lüksemburg ile İşbirliği Kapsamında 2010 Yılında Gerçekleştirilen Faaliyetler

Acil Servis Çalışanlarına Karşı Şiddet. Keziban Uçar Karabulut

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ

SÜREÇ YÖNETİMİ VE SÜREÇ İYİLEŞTİRME H.Ömer Gülseren > ogulseren@gmail.com

Romatizmal Ateş ve Streptokok Enfeksiyonu Sonrası Gelişen Reaktif Artrit

İSG Yasası & Uygulamalar

Özet Metin Ekonomik Büyümenin Anlaşılması: Makro Düzeyde, Sektör Düzeyinde ve Firma Düzeyinde Bir Bakış Açısı

17-19 EYLÜL 2010 TARİHLERİ ARASINDA MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİN DE YAPILAN ADIM ÜNİVERSİTELERİ İDARİ GRUP TOPLANTI KARARLARI

ZİRVE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK ABD

Deprem Yönetmeliklerindeki Burulma Düzensizliği Koşulları

SOSYAL ŞİDDET. Süheyla Nur ERÇİN

Analiz aşaması sıralayıcı olurusa proje yapımında daha kolay ilerlemek mümkün olacaktır.

İçindekiler. 5 BİRİNCİ KISIM Araştırmanın Kavram sal ve Metodolojik Çerçevesi. 13 Çocuğun İyi Olma Hali

ARCHİ DANIŞMANLIK VE GAYRİMENKUL DEĞERLEME A.Ş. KALİTE GÜVENCE SİSTEMİ, GÖZDEN GEÇİRME RAPORU. Sayfa 1 / 7

YAZILI YEREL BASININ ÇEVRE KİRLİLİĞİNE TEPKİSİ

Bilgisayarla Tasarım I (GRT 207) Ders Detayları

HALK EĞİTİMİ MERKEZLERİ ETKİNLİKLERİNİN YÖNETİMİ *

6663 SAYILI KANUNLA SOSYAL GÜVENLİK YASALARINDA YAPILAN DÜZELMELER. Değerli Meslek Mesubumuz,

Akreditasyon Çal malar nda Temel Problemler ve Organizasyonel Bazda Çözüm Önerileri

TÜRK ECZACILARI TEMEL ULUSAL YETKİNLİK ÇERÇEVESİ*

Depresyon 1. Depresyon nedir? 2. Depresyon (çökkünlük) sanıldığı kadar sık mı? 3. Depresif belirtiler ile depresyon farklı mıdır?

KİŞİSEL GELİŞİM VE EĞİTİM İŞ GÜVENLİĞİ VE İŞÇİ SAĞLIĞI MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

SİİRT ÜNİVERSİTESİ 2015 MALĠ YILI. Döner Sermaye ĠĢletme Müdürlüğü FAALĠYET RAPORU

2. Kapsam: Bu prosedür erişkin ve çocuk hastanın yoğun bakım ünitesine kabul edilmesinden taburcu edilmesine kadar yürütülen işlemleri kapsar.

ANKARA EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI ULUSLARARASI BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU ÜÇÜNCÜ 3 AYLIK RAPOR

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi

ELEKTRONİK VE HABERLEŞME MÜHENDİSİ

BÜRO YÖNETİMİ VE SEKRETERLİK ALANI HIZLI KLAVYE KULLANIMI (F KLAVYE) MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

BASIN DUYURUSU 2001 YILI PARA VE KUR POLİTİKASI

KİTAP İNCELEMESİ. Matematiksel Kavram Yanılgıları ve Çözüm Önerileri. Tamer KUTLUCA 1. Editörler. Mehmet Fatih ÖZMANTAR Erhan BİNGÖLBALİ Hatice AKKOÇ

BİLGİ BELGE MERKEZİ VE YAYIN HİZMETLERİ

Giresun Üniversitesi Akademik Değerlendirme Ve Kalite Geliştirme Uygulama Yönergesi

YÖNETMELİK KAFKAS ÜNİVERSİTESİ ARICILIĞI GELİŞTİRME UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ

GAZİANTEP İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ TÜBİTAK 4006 BİLİM FUARLARI PROJE YÜRÜTÜCÜLERİ TOPLANTISI

c) Genel Müdürlük: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğünü,

BİREYSEL SES EĞİTİMİ ALAN ÖĞRENCİLERİN GELENEKSEL MÜZİKLERİMİZİN DERSTEKİ KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞ VE BEKLENTİLERİ

TMMOB FİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI 29. DÖNEM ÇALIŞMA PROGRAMI (TASLAK) ( )

T.C. NUH NACİ YAZGAN ÜNİVERSİTESİ YAZILIM KULÜBÜ TÜZÜĞÜ. BİRİNCİ BÖLÜM Kuruluş Gerekçesi, Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

HEMŞİRELİK BÖLÜMÜ İNTÖRN PROGRAMI UYGULAMA ESASLARI BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

TURKLAB BÜLTEN Ocak-Şubat-Mart. TURKLAB Olağan Genel Kurul Toplantısı

GİYİM ÜRETİM TEKNOLOJİSİ ÇOCUK DIŞ GİYSİLERİ DİKİMİ (CEKET- MONT- MANTO) MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

Üniversitelerde Yabancı Dil Öğretimi

MEGEP (MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ)

: Prof. Dr. Nurettin KALDIRIMCI : Kenan TÜRK, Dr. Murat ÇETİNKAYA, Reşit GÜRPINAR, Fevzi ÖZKAN, Dr. Metin ARSLAN, Doç. Dr.

EĞİTİM BİLİMİNE GİRİŞ 1. Ders- Eğitimin Temel Kavramları. Yrd. Doç. Dr. Melike YİĞİT KOYUNKAYA

Kaynaştırma Uygulamaları Yrd. Doç. Dr. Emre ÜNLÜ.

Resim 1: Kongre katılımı (erken kayıt + 4 günlük kongre oteli konaklaması) için gereken miktarın yıllar içerisindeki seyri.

Transkript:

İÇİNDEKİLER ÖNYAZI 2 DÜZENLEME KURULU 3 KONGRE BİLİMSEL PROGRAMI 4 KONUŞMA ÖZETLERİ 9 SÖZEL BİLDİRİLER 57 POSTER BİLDİRİLERİ 113 1

Değerli Meslektaşlarımız, Günümüz tıbbında bilimsel gelişmeler teknolojik ilerlemelerden aldığı güçle katlanarak artmaya devam etmektedir. Bu değişimden psikiyatri de doğal olarak etkilenmektedir. Genetikteki ilerlemeler, sinir bilimle ilgili çalışmalar bugüne kadar oluşan tüm ezberleri bozmakta ve pek çok yeni araştırma sorusuna yol açmaktadır. Çocukluk ve ergenlik dönemi özellikle gelişim ve nöroplastisitenin hızla ilerlediği dönemler olarak başta koruyucu psikiyatri ve daha yaygın önlemler açısından oldukça önemli görülmekte ve mercek altına alınmaktadır. Bunun yanısıra bugüne dek çocuk ve ergenlerde kullanılan tanı yöntemleri ve kategorileri eleştirilmekte, yeni tedavi modaliteleri "primum non nocere" ilkesi ile oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde en hızlı büyüyen anabilim dallarından biri olan çocuk ve genç psikiyatrisi her yıl üstün başarılı genç doktorları bünyesine katarak ilerlemektedir. Bütün bu yeniliklere ayak uydurmak bizim için kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu nedenlerle hızla bu gereksinimlerimiz doğrultusunda geçen yıl temellerimize dönülmüş ve araştırma, metodoloji kursları ile mevcut bilgi üretiminin artışına odaklanılmıştır. Projeler hızla devam ederken yenileri eklenmiş, artık ulusal epidemiyolojik verilerimizden söz eder duruma gelinmiştir. Şimdi yeniliklerde ve yenilenmelerde hız kesmeme zamanıdır. Bu nedenle bu yıl ana temamızı "yenilikler ve yenilenmeler" olarak belirledik. Çocuk ve genc psikiyatrisi alanındaki yenilikleri ve yenilenmeleri izlemeye sizi doğunun en batısı, batının en doğusunda medeniyetlerin kesiştiği noktada bulunan, üzerinde hayatın başladığı; ama hiç bitmediği bir şehire güzel İzmir`e davet ediyoruz. Bu güzel şehrin güzel atmosferinde 13 ile 16 Nisan 2016 tarihleri arasında hep birlikte olmak dileği ile hepinizi kongremize bekliyoruz. Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan Kongre Eş Başkanı Prof. Dr.Neslihan İnal Emiroğlu Kongre Eş Başkanı 2

ONURSAL BAŞKANLAR Prof. Dr. Nahit Motavallı Mukaddes İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Anabilim dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Füzün Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü KONGRE EŞ BAŞKANLARI Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan Prof. Dr. Neslihan İnal Emiroğlu KONGRE SEKRETERİ Doç. Dr. Gül Karaçetin KONGRE SEKRETER YARDIMCILARI Yard.Doç.Dr. Sevay Alşen Uzm. Dr. Ülkü Akyol Ardıç Uzm. Dr. Sibel Durak Uzm. Dr. Yusuf Öztürk SAYMAN Doç. Dr. İbrahim Durukan DÜZENLEME KURULU Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan Prof. Dr. Aynur Akay Prof. Dr. Neslihan Emiroğlu Doç. Dr. İbrahim Durukan Doç. Dr. Burak Baykara Doç. Dr. Gül Karaçetin Doç. Dr. Pınar Vural Doç. Dr. Özlem Yıldız Gündoğdu Yard.Doç.Dr. Sevay Alşen Uzm. Dr. Ülkü Akyol Uzm. Dr. Yusuf Öztürk Uzm. Dr. Sibel Durak 3

26. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Kongresi Bilimsel Programı 13 Nisan Çarşamba (Sabancı Kültür Merkezi) 4

5

6

7

8

KONUŞMA ÖZETLERİ 9

P/1 Multidisipliner otizm paneli Oturum başkanları: Prof Dr Elvan İŞERİ Doç Dr Burak BAYKARA 1- Prof. Dr. Semra Hız Kurul Otizm Spektrum Bozuklukları ve Nörolojik Sorunlar; 2-Prof. Dr. Elvan İşeri Otizm Spektrum Bozuklukları ve Metabolizma sorunları; 3-Prof. Dr. Fevziye Toros Otizm Spektrum Bozuklukları ve GİS Sorunları; 4-Doç. Dr. Burak Baykara Otizm Spektrum Bozuklukları ve Nörogörüntüleme; 5-Doç. Dr. Onur Burak Dursun Otizmdeki yenilikler günlük hayatta ne kadar uygulanabilir? P/2 Erişkin Duygudurum Bozukluklarında Araştırma Alanlarından Tanıya ve Tedaviye Yenilikler ve Yenilenmeler Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ali Saffet Gönül Duygudurum bozukluklarının nörobilişsel değerlendirmesin de güncellemeler. 1- Prof Dr. Ömer Aydemir Duygudurum Bozukluklarında Strese Yanıt 2- Prof Dr. Ayşegül Özerdem 10

Döngüsellikle Değişen Beyin 3- Prof. Dr. Ali Saffet Gönül P/3 Çocuk Psikiyatrisinin Geleceğinde Yeni Arayışlar Oturum Başkanları: Prof Dr. Mücahit Öztürk, Prof Dr. Aynur Akay 1- Prof Dr. Melissa Delbello: Çocukluk Çağı Duygudurum Bozuklukları ve Anksiyete Bozukluklarında Nörogörüntülemenin Geleceği 2- Prof Dr. Robert Findling: Pediyatrik psikofarmakoloji: Son Dönem Gelişmeler ve Ortaya Çıkan Güçlükler 3- Doç Dr. Rasim Somer Diler: Çocukluk Çağı Duygudurum Bozukluklarında Karma Özellikler: Avrupa ve ABD de Ortaya Çıkacak Bir Sonraki Güçlük İçin Hazır mıyız? P/4 Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneğinin 25. yılı. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu, Prof. Dr. Ayşe Avcı Prof. Dr. Bahar Gökler Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu Prof. Dr. Ayla Aysev P/5 Çocuk ve Ergenlerde Bilişsel Davranışçı Terapi Uygulamalarının Temel Prensipleri Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur PROF. DR. PHILIP KENDALL P/6 Geniş Otizm Fenotipi Kavramı 11

Oturum başkanı: Doç. Dr. Burak Baykara Konuşmacı Bilgileri 1- Doç. Dr. Sezen Köse Başlık: Geniş Otizm Fenotipi Kavramı ve Otizm Spektrum Bozukluğu Olgularının Ebeveynlerinde Geniş Otizm Fenotipi Özet: Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), kişiler arası etkileşim ve iletişimde süreğen yetersizlikler ve tekrarlayıcı, kısıtlı, basmakalıp davranış ve ilgilerin varlığı ile karakterize nörogelişimsel bir bozukluktur. İkiz ve aile çalışmalarında gösterildiği üzere OSB yüksek oranda kalıtsallığı olan önemli bir genetik komponente sahip olmakla birlikte halen davranışsal olarak tanımlanan bir bozukluktur. Bu nedenle gözlenen davranışların altında yatan mekanizmaların daha iyi anlaşılmasının OSB araştırmalarında kritik olduğu belirtilmektedir. Etiyoloji alanındaki çalışmaların OSB olan bireylerin tanı, müdahale ve desteklenme alanlarına da katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Yapılan çalışmalarda OSB nun kalıtsallığı ile birlikte, otizmi olan bireylerin akrabalarında otizm için karakteristik olan bazı özelliklerin daha hafif düzeyde bulunduğu gösterilmiştir. Bu özellikler geniş otizm fenotipi (GOF) olarak adlandırılmaktadır. Biyolojik ve davranış bilimlerindeki ilerlemeler GOF nin daha ayrıntılı incelenmesine olanak sağlamıştır. Bu sunumda GOF ni tanımlayan klinik, nöropsikolojik ve nöral substratları da inceleyen nörogörüntüleme çalışmalarını içeren aday fenotipik özellikler özetlenecek, otizm yatkınlığı ile ilgili kalıtılabilir endofenotipler vurgulanarak genler ve klinik otizm tanısı arasında köprü oluşturacak nörogelişimsel mekanizmalar tartışılacaktır. 2- Prof. Dr. Burcu Özbaran Başlık: Otizm Spektrum Bozukluğu Olgularının Kardeşlerinde Geniş Otizm Fenotipi ve Özel Öğrenme Bozukluğu Özet: Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), sosyal etkileşim, dil ve iletişim becerileri ve tekrarlayıcı, kısıtlı, basmakalıp davranış ve ilgilerin varlığı ile karakterize nörogelişimsel bir bozukluktur. Geniş otizm fenotipi, otizm tanısı almayan ancak otizm için karakteristik olan belirti alanlarında hafif düzeyde defisitleri olan bireyleri kapsamaktadır. Bu panelde Geniş Otizm Fenotipi kardeşler temel alınarak tartışılacak ve 'Özel Öğrenme Bozukluğu' tanısı ile geniş otizm fenotipi ortak noktalarına değinilecektir. 3- Prof. Dr. Bülent Kayahan Başlık: Şizofreni Otizm Spektrumunda Değerlendirilebilir mi? Özet: Şizofreni spektrum bozuklukları etiyolojisinde hastalık için özgün bir faktör henüz kesin ve net olarak tanımlanamasa da günümüzde nörodejeneratif ve nörogelişimsel olmak üzere iki önemli görüş 12

bulunmaktadır. Nörogelişimsel teori giderek güçlenmektedir. Otizm spektrum bozukluğu (OSB) da nörogelişimsel bir bozukluktur. Her iki bozuklukta da bazı klinik belirtilerde benzerlikler ve yürütücü işlevler ve sosyal bilişsel becerileri gibi nöropsikolojik becerilerde yetersizlikler gözlenmektedir. Bu sunumda OSB ve Geniş Otizm Fenotipi, 'Prodromal Şizofreni ve Çok Erken Başlangıçlı Şizofreni' bağlamında ele alınacak ve kesişen alanlarına değinilecektir. 4- Yard Doç Dr. Hande K. Çelebiler Başlık: 21.yüzyılda Otizm Kliniği: Genetikçinin yeri, yeni test ve tedavi stratejileri, Yale deneyimi ve Simons Simplex araştırması Özet: Gelişen genetik bilimi sayesinde günümüzde Otizm Spektrum Bozuklukları nın %30-40 ında altta yatan bir genetik etken bulmak mümkün olabilmektedir. Etkenler tek gen hastalıklarından, kromozom anomalilerine kadar geniş bir hastalık yelpazesini, testler de basit karyotiplemeden daha sofistike ve daha çok araştırma merkezlerinde yapılan tüm ekzom dizilemeyi kapsamaktadır. Bu yüzden hastalarda doğru testi isteyebilmek, test sonuçlarını hastaya açıklayabilmek ve genetik danışmanlık verebilmek için otizm spektrum bozukluklarında deneyimli bir genetikçiye ihtiyaç vardır. Son yapılan araştırmalarda sadece mikrarray yapılan çocukların %9.3 ünde, tüm ekzom dizileme yapılanların %8.4 ünde ve her ikisi beraber yapıldığında da %15,8 inde genetik bir etken bulunabildiği görülmüştür. Allta yatan genetik bir etken bulabilmek, hastalığın prognozunu daha iyi bilmek ve hastaya uygun tedavi yöntemleri seçmek açısından çok önemlidir. Örnek vermek gerekirse PTEN mutasyonu bulunan bireyler gelecekte mtor inhibitörlerinden fayda görebilirler. Frajil X de mglur5 antagonistleri ile tedavi başlamış ve hastaların davranış bozukluklarının ve entelektüel yetersizliklerinin bir miktar düzeldiği görülmüştür. Yale Üniversitesi Child Study Center a başvuran ve otizm spektrum tanısı alan her çocuk tıbbi genetik muayenesinden geçmektedir. Muayenede Otizm Dismorfoloji kriterlerine göre çocuklar incelenmekte, her çocuktan Frajil X ve karyotip istenmekte, uygun görülen hastalardan da mikroarray istenmektedir. Nörogenetik laboratuarında da artık biten Simons Simplex araştırması için ekzom sekanlama yapılmıştır. Simplex araştırması, 12 ayrı üniversitede, 2600 simplex aile üzerinde yapılmıştır. Simplex aile anne,baba ve otizmli bir çocuktan oluşmaktadır. Araştırmanın sonuçları çeşitli dergilerde yayınlanmıştır. Array-based comparative genomic hybridization (CGH) data 1.&Levy D.et al. Neuron 70, 886-897 (2011) PubMed, GEO data Single nucleotide polymorphism (SNP) genotype data 1.&Sanders S.J. et al. Neuron 70, 863-885 (2011) PubMed, Data only available through SFARI Base Whole-exome sequencing data 1.&Sanders S.J. et al. Nature 485, 237-241 (2012) PubMed, NDAR data 2.&O'Roak B.J. et al. Nature 485, 246-250 (2012) PubMed, NDAR data 3.&Iossifov I. et al. Neuron 74, 285-299 (2012) PubMed, NDAR data 4.&Iossifov I. et al. Nature 515, 216-221 (2014) PubMed, NDAR data 5.&Krumm N. et al. Nat. Genetics 47, 582-588 (2015) PubMed, NDAR data Whole-genome sequencing data 13

1.&Turner T. et al. Am. J. Hum. Genet. 98, 58-74 (2016) PubMed, Data available through SFARI Base (please reference accessionssfari_ssc_wgs_p [40 quad families] and SFARI_SSC_WGS_trioP [13 trio families]), variant calls for the 40 quad families are also available inndar. Gene-expression data in lymphoblastoid cell lines 1.&Luo R. et al. Am. J. Hum. Genet. 91, 38-55 (2012) PubMed, GEO data Bu araştırmaların bazılarını özetlemek gerekirse; 1- Otizm ile bağlantılı olduğu düşünülen CNTNAP2 nin ve diğer contactin associated protein lerinin otizm ile bağlantılı olmadığı 2- Babadan gelen de novo insersiyon ve delesyonların otizm spektrum bozukluklarına yol açtığı 3-15q11.2 bölgesindeki kopya sayısı değişikliklerinin otizm spektrum bozukluğu riskini arttırdığı 4- Midfetal derin kortikal projeksiyon nöronlarının otizm patolojisinden rol oynadığı bulunmuştur. Multifaktoriyel bir hastalık olan otizm spektrum bozukluğunun yönetimde multi disipliner bir yöntem izlemek ve klinik genetik uzmanlarını bu gruba dahil etmek hastalarımıza en doğru sağlık hizmetini sunabilmek açısından çok önemlidir. P/7 Bir Olgu Nedeniyle Çocuk Psikiyatrisinde Filisid Görülen Ailelerin Ele Alınması Oturum Başkanı: Prof Dr. Füsun Çuhadaroğlu 1- Prof Dr. Füsun Çuhadaroğlu Flisidin Tanıtımı Filisid, bir çocuğun bakım verenleri tarafından öldürülmesi anlamına gelmektedir. Çocuk cinayetleri sık rastlanan suçlardan olmamasına rağmen, gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin başta gelen nedenlerinden biridir. Bir ebeveynin kendi çocuğunu öldürmesi nadir görülen bir durum olsa da dramatik sonuçlara yol açmaktadır. Filisidin gelişimine yol açan aile dinamiklerinin ve ebeveynlere ait özelliklerin anlaşılması, risk altında olan ailelerin tanınması ve gerekli müdahalelerin yapılması önem taşımaktadır. Filisid şüphesi nedeniyle yönlendirilen olgularda ayrıntılı ve titiz bir değerlendirme süreci gerekmektedir. Çocuk sağlığı, çocuk ve ergen ruh sağlığı, erişkin ruh sağlığı ve adli tıp alanlarındaki uzmanlar ile sosyal hizmetler ve adli kurumlar gibi birçok disiplin değerlendirme sürecini birlikte yürütmektedir. Bu panelde ardışık olarak üç çocuklarını ani ölümle kaybeden bir aile, yapılan tıbbi ve hukuki araştırmalarda çocukların ölüm nedenlerinin belirlenememesi ve hayatta kalan tek çocuk olan 5 yaş 9 aylık kız çocuğun halen risk altında olması nedeniyle filisid olgusu olarak tartışılacaktır. Filisid şüphesi nedeniyle, tıbbi tetkiklerin yanısıra aile görüşmeleri, oyun değerelendirme ve terapileri ile izlenen bu olguda ailenin değerlendirme sürecindeki yaşanan zorluklar, aile dinamikleri, ebeveynlerin ruhsal değerlendirmesi, hayatta kalan çocuğun oyun aracılığı ile değerlendirilmesi ve takibi, sosyal hizmetler yaklaşımı, adli kurumlarla işbirliği ayrıntılı olarak aktarılarak bu tür olguları çok boyutlu olarak ele almanın ve multisdisipliner yaklaşımın önemi tartışılacaktır. 14

2-Buşra Sultan Aydos Bir flisid olgu sunumu Filisid, bir çocuğun bakım verenleri tarafından öldürülmesi anlamına gelmektedir. Çocuk cinayetleri sık rastlanan suçlardan olmamasına rağmen, gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin başta gelen nedenlerinden biridir. Bir ebeveynin kendi çocuğunu öldürmesi nadir görülen bir durum olsa da dramatik sonuçlara yol açmaktadır. Filisidin gelişimine yol açan aile dinamiklerinin ve ebeveynlere ait özelliklerin anlaşılması, risk altında olan ailelerin tanınması ve gerekli müdahalelerin yapılması önem taşımaktadır. Filisid şüphesi nedeniyle yönlendirilen olgularda ayrıntılı ve titiz bir değerlendirme süreci gerekmektedir. Çocuk sağlığı, çocuk ve ergen ruh sağlığı, erişkin ruh sağlığı ve adli tıp alanlarındaki uzmanlar ile sosyal hizmetler ve adli kurumlar gibi birçok disiplin değerlendirme sürecini birlikte yürütmektedir. Bu panelde ardışık olarak üç çocuklarını ani ölümle kaybeden bir aile, yapılan tıbbi ve hukuki araştırmalarda çocukların ölüm nedenlerinin belirlenememesi ve hayatta kalan tek çocuk olan 5 yaş 9 aylık kız çocuğun halen risk altında olması nedeniyle filisid olgusu olarak tartışılacaktır. Filisid şüphesi nedeniyle, tıbbi tetkiklerin yanısıra aile görüşmeleri, oyun değerelendirme ve terapileri ile izlenen bu olguda ailenin değerlendirme sürecindeki yaşanan zorluklar, aile dinamikleri, ebeveynlerin ruhsal değerlendirmesi, hayatta kalan çocuğun oyun aracılığı ile değerlendirilmesi ve takibi, sosyal hizmetler yaklaşımı, adli kurumlarla işbirliği ayrıntılı olarak aktarılarak bu tür olguları çok boyutlu olarak ele almanın ve multisdisipliner yaklaşımın önemi tartışılacaktır. 3-Gülin Evinç Flisid öntanısıyla izlenen ailede hayatta kalan çocuğun oyunla ele alınması Filisid, bir çocuğun bakım verenleri tarafından öldürülmesi anlamına gelmektedir. Çocuk cinayetleri sık rastlanan suçlardan olmamasına rağmen, gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin başta gelen nedenlerinden biridir. Bir ebeveynin kendi çocuğunu öldürmesi nadir görülen bir durum olsa da dramatik sonuçlara yol açmaktadır. Filisidin gelişimine yol açan aile dinamiklerinin ve ebeveynlere ait özelliklerin anlaşılması, risk altında olan ailelerin tanınması ve gerekli müdahalelerin yapılması önem taşımaktadır. Filisid şüphesi nedeniyle yönlendirilen olgularda ayrıntılı ve titiz bir değerlendirme süreci gerekmektedir. Çocuk sağlığı, çocuk ve ergen ruh sağlığı, erişkin ruh sağlığı ve adli tıp alanlarındaki uzmanlar ile sosyal hizmetler ve adli kurumlar gibi birçok disiplin değerlendirme sürecini birlikte yürütmektedir. Bu panelde ardışık olarak üç çocuklarını ani ölümle kaybeden bir aile, yapılan tıbbi ve hukuki araştırmalarda çocukların ölüm nedenlerinin belirlenememesi ve hayatta kalan tek çocuk olan 5 yaş 9 aylık kız çocuğun halen risk altında olması nedeniyle filisid olgusu olarak tartışılacaktır. Filisid şüphesi nedeniyle, tıbbi tetkiklerin yanısıra aile görüşmeleri, oyun değerelendirme ve terapileri ile izlenen bu olguda ailenin değerlendirme sürecindeki yaşanan zorluklar, aile dinamikleri, ebeveynlerin ruhsal değerlendirmesi, hayatta kalan çocuğun oyun aracılığı ile değerlendirilmesi ve takibi, sosyal hizmetler yaklaşımı, adli kurumlarla işbirliği ayrıntılı olarak aktarılarak bu tür olguları çok boyutlu olarak ele almanın ve multisdisipliner yaklaşımın önemi tartışılacaktır. 15

4-Ferda Karadağ Flisid olgusunda ailenin sosyal hizmetler boyutunda ele alınması Filisid, bir çocuğun bakım verenleri tarafından öldürülmesi anlamına gelmektedir. Çocuk cinayetleri sık rastlanan suçlardan olmamasına rağmen, gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin başta gelen nedenlerinden biridir. Bir ebeveynin kendi çocuğunu öldürmesi nadir görülen bir durum olsa da dramatik sonuçlara yol açmaktadır. Filisidin gelişimine yol açan aile dinamiklerinin ve ebeveynlere ait özelliklerin anlaşılması, risk altında olan ailelerin tanınması ve gerekli müdahalelerin yapılması önem taşımaktadır. Filisid şüphesi nedeniyle yönlendirilen olgularda ayrıntılı ve titiz bir değerlendirme süreci gerekmektedir. Çocuk sağlığı, çocuk ve ergen ruh sağlığı, erişkin ruh sağlığı ve adli tıp alanlarındaki uzmanlar ile sosyal hizmetler ve adli kurumlar gibi birçok disiplin değerlendirme sürecini birlikte yürütmektedir. Bu panelde ardışık olarak üç çocuklarını ani ölümle kaybeden bir aile, yapılan tıbbi ve hukuki araştırmalarda çocukların ölüm nedenlerinin belirlenememesi ve hayatta kalan tek çocuk olan 5 yaş 9 aylık kız çocuğun halen risk altında olması nedeniyle filisid olgusu olarak tartışılacaktır. Filisid şüphesi nedeniyle, tıbbi tetkiklerin yanısıra aile görüşmeleri, oyun değerelendirme ve terapileri ile izlenen bu olguda ailenin değerlendirme sürecindeki yaşanan zorluklar, aile dinamikleri, ebeveynlerin ruhsal değerlendirmesi, hayatta kalan çocuğun oyun aracılığı ile değerlendirilmesi ve takibi, sosyal hizmetler yaklaşımı, adli kurumlarla işbirliği ayrıntılı olarak aktarılarak bu tür olguları çok boyutlu olarak ele almanın ve multisdisipliner yaklaşımın önemi tartışılacaktır. 5-Dilşad Özdemir Olgunun tartışılması Filisid, bir çocuğun bakım verenleri tarafından öldürülmesi anlamına gelmektedir. Çocuk cinayetleri sık rastlanan suçlardan olmamasına rağmen, gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin başta gelen nedenlerinden biridir. Bir ebeveynin kendi çocuğunu öldürmesi nadir görülen bir durum olsa da dramatik sonuçlara yol açmaktadır. Filisidin gelişimine yol açan aile dinamiklerinin ve ebeveynlere ait özelliklerin anlaşılması, risk altında olan ailelerin tanınması ve gerekli müdahalelerin yapılması önem taşımaktadır. Filisid şüphesi nedeniyle yönlendirilen olgularda ayrıntılı ve titiz bir değerlendirme süreci gerekmektedir. Çocuk sağlığı, çocuk ve ergen ruh sağlığı, erişkin ruh sağlığı ve adli tıp alanlarındaki uzmanlar ile sosyal hizmetler ve adli kurumlar gibi birçok disiplin değerlendirme sürecini birlikte yürütmektedir. Bu panelde ardışık olarak üç çocuklarını ani ölümle kaybeden bir aile, yapılan tıbbi ve hukuki araştırmalarda çocukların ölüm nedenlerinin belirlenememesi ve hayatta kalan tek çocuk olan 5 yaş 9 aylık kız çocuğun halen risk altında olması nedeniyle filisid olgusu olarak tartışılacaktır. Filisid şüphesi nedeniyle, tıbbi tetkiklerin yanısıra aile görüşmeleri, oyun değerelendirme ve terapileri ile izlenen bu olguda ailenin değerlendirme sürecindeki yaşanan zorluklar, aile dinamikleri, ebeveynlerin ruhsal değerlendirmesi, hayatta kalan çocuğun oyun aracılığı ile değerlendirilmesi ve takibi, sosyal hizmetler yaklaşımı, adli kurumlarla işbirliği ayrıntılı olarak aktarılarak bu tür olguları çok boyutlu olarak ele almanın ve multisdisipliner yaklaşımın önemi tartışılacaktır. P/8 Sosyal Medya ve Ergen 16

Oturum Başkanı: Doç Dr. Pınar Vural 1-Uzm Dr. Hatice Gözde Akkın Gürbüz Ergenlerin sosyal medya kullanım alışkanlıkları ve Depresyon Sosyal medya yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen, yeni medya akımının en son versiyonudur. Ergenlerin büyük çoğunluğu hemen her gün ve en sık da sosyal ağlara girmek amacıyla çevrimiçi iletişim araçlarını kullanmaktadır. Ergenler kendilerinin gelecekte topluma uyumunu sağlayacak yeni sosyal ağlar oluşturmaya öncelik vermek için programlanmıştır. Akran gruplarında yer almak ve kabul görmek, duygusal ve cinsel bağlar kurmak bu sürecin önemli bir parçasıdır. Ergenlikte ortaya çıkan nöral değişikliklerin önemli bölümü ergenlerin bu sosyal yetkinliğe ulaşmasını sağlayacak biçimde sosyal durumları anlama, sosyal duygusal gelişim açısından yetkinlik kazanma amacına yöneliktir. Son on yılda sosyal ağ kavramı boyut değiştirmiş ve daha çok internet üzerinden etkileşime izin veren web tabanlı hizmetleri tanımlar haline gelmiştir. Çalışmalar çevrimiçi sosyal ağların ergenlerin günlük yaşamının ve gereksinimlerinin bir uzantısı olarak işlev gördüğü belirtmektedir. Bu bağlamda çevrimiçi sosyal ağlar yeni sosyal çevreler oluşturma, farklı kimlikleri araştırma ve deneyimlemeye izin vermekle birlikte; çevrenin kısıtlayıcı işlevinin yokluğu ya da zorluğu nedeniyle, çevrimiçi ağlar ergenin ruhsal gelişimine zarar verici tehditler de ortaya çıkarabilir. Sosyal ağlarda gençlerin karşı karşıya kaldığı olumsuz deneyimler siber- zorbalık, çevrimiçi örselenme, gizlilik sorunları, uygunsuz aşırı reklamlara maruziyet, cinsel kötüye kullanım ve Facebook Depresyonu şeklinde sayılabilir. Psikososyal problemleri olan bireylerin daha kötü sosyal yeterliliğe sahip olduklarına dair algıları olduğu, bu kişilerin online etkileşimi, yüz yüze konuşmaya göre daha az tehdit edici buldukları ve kendilerini daha yeterli hissettikleri belirtilmektedir. Depresyon ergenlerde yeti yitiminin oldukça fazla olduğu sık bir tablodur ve çevrimiçi ifadesi merak uyandırmaktadır. 2-Uzm Dr. Şafak Eray Ergenlerin Sosyal Medya Kullanım Alışkanlıkları ve Kişilik Özellikleri Sosyal ağ siteleri günlük hayatımızda gün geçtikçe daha fazla rol oynamaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde özellikle genç nüfus başta olmak üzere bireylerin sosyal ağ sitelerinde geçirmiş oldukları süre ve sosyal ağ sitelerine artan üyelik sayısı göz önüne alındığında yeni bir yaşam biçimine yöneliş olduğu görülebilir. Gençlik ve Spor Bakanlığının desteğiyle, 26 ilde 2 bin 57 kişiyle online yapılan "Sosyal Medya ve Gençlik" araştırmasında, her 3 gençten birinin günde en az 3 saatini sosyal medyada geçirdiği belirlenmiştir. Ergenler çevrimiçi sosyal ağlarda kendilerini ortaya koymakta, karşılaştıkları psikososyal sorunlara soysal ağlar üzerinde yardım arayışına geçmektedirler. Çalışmalar ergenlerin çevrimiçi duygusal ve sosyal ifadesinin günlük yaşamdaki bireysel özellikleri ile bağlantılı olduğunu düşündürmektedir. Kişilik, bireyin sahip olduğu ağın büyüklüğünü ve bileşimini etkilemesi beklenen önemli bir bireysel karakteristik olarak görülmektedir. Sosyal psikoloji yazını, bireylerin zaman içinde değişmeyen kalıcı bir takım eğilimlerinin kişilik özellikleri bağlamında davranışları açıklayabileceğini kabul etmektedir. Her ne kadar ergenlerde kişilik oluşumunun kalıcı şekilde tamamlandığını söylemek güç olsa da, davranışsal açıdan kişiliğe özgün özellikleri ve sosyal bağlarla olan etkileşimini gözlemek mümkün olmaktadır. Ergenliğin doğası da düşünüldüğünde; psikopatolojiye 17

yatkınlık, ruhsal kırılganlık, travmaya uğramaya açıklık gibi kişilik özellikleri ile de bağlantılı ruhsal sorunların çevrimiçi ifadesi ya da kolaylaştırıcıları merak konusu olmaktadır. 3-Uzm Dr. Muhammed Tayyib Kadak Ergenlik, Sosyal ağlar ve Zorbalık Siber zorbalık, elektronik ortamlarda çıkan bilinçli ve tekrarlayıcı agresyon olarak tanımlanabilir. Siber zorbalıkta hem mağdur hem de uygulayıcı 18 yaşının altında iken, diğer durumlarda uygulayıcı bir yetişkin olduğunda çevrimiçi örselenme ya da taciz olarak nitelendirilmektedir. Elektronik trend lerin değişimine göre siber zorbalığın ortaya çıkış biçimi de yıllar içinde değişkenlik göstermektedir. İlk yıllarda anlık mesajlar, daha sonrasında sohbet odaları, son yıllarda da sosyal ağlar elektronik tacizin aracı ve ortamı haline gelmişlerdir. 2000 li yılların başından 2010 lara kadar, çevrimiçi örselenmeye uğrayan çocukların oranı ikiye katlandığı bildirilmektedir. 10-18 yaşlar arasındaki çocukların %19 u kurban ya da uygulayıcı olduğu belirtilmektedir. Hem uygulayıcı hem kurban olan çocuk ve ergenlerin ağır internet kullanıcıları olduğu, kızlar ve erkeklerin benzer oranda uygulayıcı ve kurban olduğu bildirilmiştir. Siber ortamın doğası gereği sınır kaymanın güç oluşu, karşılaşılması olası zorbalıkların da sayısının artmasına neden oluyor gibi gözükmektedir. Siber zorbalık alt başlıklarına bakıldığında; sahte kimlikle çevrimiçi duygusal/romantik bir ilişki geliştirme, çete oluşturma, giriş yollarını kapama, aşağılayıcı, küçük düşürücü, tehtid edici mesajlar ve fotoğrafları çevrimiçi yayma, kışkırtma, başkası gibi davranma, küfretme, bilgisayarına sızma-dosyalarını kontrol etme, romantik ilişkiye dair agresyon, sahte facebook hesabı açma, fotoğraf vs paylaşma, arkadaş listesini tehtid etme, sexting (cinsel içerikli mesajlar), trolleme-bir öfke yanıtı oluşturmak için bilinçli olarak bir yanıt oluşturacak şekilde saldırgan gönderiler, mesajlar paylaşma, tehtid etme, korkutma, nefret söylemi şeklinde bir liste karşımıza çıkmaktadır. Bütün bu olumsuz çeşitliliğin içinde gençlerin ruhsal gelişimlerine engel olmadan, bir yandan onların özgürce araştırma yapmalarına destek olup öte yandan onları koruyabilmeyi başarmak bu alanda çalışanların son yıllarda önemli uğraşı haline gelmiştir. P/9 Çocuklar için Özel Gereksinim Raporu na (ÇÖZGER) Geçiş Konuşmacı Bilgileri Oturum Başkanı: Doç. Dr. Özlem Yıldız Gündoğdu Prof. Dr. İlgi Ertem ÇÖZGER felsefesi, geliştirilme süreci Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül Çocuk Ruh Sağlığı ve ÇÖZGER Uzm. Psk. Elçin Er 18

Devlet Politikaları ve Çözger Yürürlükteki Rapor Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik, yaklaşık 15 yıldır ana yapısı değişmeden yürülüktedir. 2006, 2010, 2012 yıllarında temelinde değişiklik yapılmaksızın yayınlanmıştır. Mevcut yönetmelik çocukların hak ve gereksinimlerine ulaşmalarında yarattığı engeller nedeniyle çağın gereğini karşılayamamaktadır. Bu engeller; Medikal modelin benimsenmiş olması, ağır özrülülüğün tanımının net olmaması, bilimsel ilkelere uygun olmayan özür oranlarının kullanılması, aile ve çocuğun etkin katılımına yer verilmemesi, damgalanma ve gizlilik hakkının korunmaması, uygulayıcı eğitiminin eksikliği nedeniyle, aynı duruma farklı yerlerde farklı raporların düzenlenmesi, hatalı % hesaplamaları, sekretarya hataları, ütüncül değerlendirmede eksiklik, apor kayıtlarının düzgün tutulmaması, mükerrer raporlar, 3 yaş altında rapor verilmemesi olarak özetlenebilir. Engelleri olan çocuklara özür oranları doğru olarak göstermeyen raporların verilmesi ya da mevcut yönetmeliğe gören uygun bir madde bulunamayıp rapor verilmemesi nedeniyle engelli bireyin gelişimi yeterince desteklenmeyecek ve bunun sonucunda bireysel, ailesel ve toplumsal zararlar doğacaktır ve bu da hukusal açıdan çok ciddi hak ihlalidir. Mevcut yönetmelik engelli çocukların ciddi hak kaybına neden olmaktadır. Bu hem hasta hakları hem de hekimlere yüklediği sorumluluk açısından sakıncalar doğurmaktadır. ÇÖZGER de, medikal model yerine biyopsikososyal model temel alınır. Gereksinim temelli rapor düzenlenir. Çocuğun ve ailenin aktif katılımının sağlanır. Sonuçta çocuğun ve ailenin hak kaybının önlenir. Panelde ayrıntılı olarak ÇÖZGER ile medikal modelden insan hakları modeline geçiş süreci ve alana katkıları sunulacaktır. P/10 Çocuk ve Ergenlerde Medya Kullanımı Oturum Başkanı: Doç Dr. Didem Öztop 1-Uzm Dr. Veysi Çeri Ekranlar Günlük hayatın vazgeçilmezleri arasına giren ve çocuklar ile gençlerin günün önemli bir kısmını karşısında geçirdikleri ekranlı cihazların ruhsallık ve sosyal yaşam üzerine etkileri güncel literatür ışığında gözden geçirilmektedir. 2-Uzm Dr. Fırat Hamidi Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Medya Kullanımı Sosyal medya kullanımı çocuk ve gençler için eşsiz bir sosyalleşme fırsatı sağlasa da bu durum berberinde kimi olumsuz uyaranlara maruz kalmayı da getirmektedir. Çocuk ve gençlerin günün önemli bir kısmını içinde geçirdikleri sosyal medyanın bu kişilerin ruhsal ve sosyal durumları üzerine etkisi literatür bilgisi eşliğinde gözden geçirilmektedir. 19

3-Uzm Dr. Sultan Seval Yılmaz Çocuk ve Ergenlerde İnternet Kullanımı Günümüzde neredeyse içine doğulan internet ve sanal dünyanın çocuk ve gençlerin ruhsal gelişimleri üzerine etkilerinin literatür bilgisi eşliğinde gözden geçirilmesi amaçlanmaktadır. 4- Yard Doç Dr. Zeynep Çubukçuoğlu Taş Erken Dönem Medya Maruziyetinin Psikogelişimsel Etkileri Günlük patrikte medya araçlarına maruziyetin bebeklik döneminde başladığı hatta kimi bebeklerin zamanlarının önemli bir kısmını bu araçların başında geçirdiği gözlenmektedir. Bu konuşmada bebeklik dönemindeki aşırı medya maruziyetinin bebeklerin psikososyal gelişimleri üzerine etkisinin gözden geçirilmesi amaçlanmaktadır. P/11 Oturum Başkanı:Prof. Dr. Nahit Mottovallı Mukaddes. PROF. DR. KATYA RUBIA SEMPOZYUM Dikkat Eksikliği ve Hiperaktvitie Bozukluğu nda Fonksiyonel MRI Nörofeedback Uygulamaları P/12 Çocuklarda öfke ve irritabiliteye yaklaşımda yenilikler Oturum Başkanı: Prof. Dr. Birim Günay Kılıç 1-Prof. Dr. Birim Günay Kılıç Gelişimsel bir fenomen ve psikiyatrik belirti olarak aşırı sinirlilik Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı İrritabilite hem normal gelişimsel bir fenomen hem de birçok psikiyatrik bozuklukta saptanan bir belirtidir. Majör depresif bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, karşıt olma karşı gelme bozukluğu için bir tanı ölçütü olan irritabilite yeni DSM-5 tanısı olan yıkıcı duygudurumu düzenleyememe bozukluğunun da kardinal belirtisidir. Bu sunumda erken çocukluk döneminde saptanan irritabilitenin farklı görünümleri ele alınacak ve gelişimsel psikopatolojilerdeki rolü üzerinde durulacaktır. 2-Doç. Dr. Savaş Yılmaz Ebeveynlik stilleri ve ebeveyn psikopatolojisinin çocuklarda öfke ve irritabilite üzerine etkileri 20

Özet: Öfke ve İrritabilite biopsikososyal nedenlerin etkisiyle ortaya çıkan ve birçok psikiyatrik bozuklukta görülen bir belirtidir. Ebeveynlerin özellikleri bu süreçte biopsikososyal nedenlerin tümünde etkisini hissettirmektedir. Ebeveynlerin genetik yapısı, mizacı, psikopatolojisi gibi bireysel özelliklerinin öfke ve irritabilite konusunda etkili olduğu bildirilmiştir. Buna ek olarak anne babanın çocuk yetiştirme stilleri ve ebeveynler arasındaki ilişkinin de çocuklardaki öfke ve irritabilite üzerinde etkili olduğu gösterilmiştir. Bu sunumda erken çocukluk döneminde görülen öfke ve irritabilitenin ebeveynlerle ilişkili nedenleri ele alınacak ve klinik değerlendirmedeki rolü üzerinde durulacaktır. 3-Doç. Dr. Ayhan Bilgiç Başlık: Öfke ve irritabilitenin nörobiyolojisi ve uyku bozuklukları ile ilişkisi Özet: Prefrontal kortekste yukarıdan aşağıya doğru kontrolü sağlayan sistemler agresyon ve irritabilitenin kontrolünde önemlidir. Prefrontal düzenleyici sistemlerdeki yetersizlikler ya da amigdala ve diğer limbik bölgelerdeki aşırı uyarılmışlık durumu bu kontrolü bozabilmekte ve agresyon ve irritabilitenin görülmesine neden olabilmektedir. Yetersiz serotonin salınımı, aşırı kateşolaminerjik stimulasyon, glutamaterjik ve gabaminerjik sistemlerdeki düzensizlikler bu döngülerdeki sorunlardan sorumlu tutulmaktadır. Bununla birlikte, günümüzde agresyon ve irritabilitenin nörobiyolojisi ile ilgili bilgilerimiz çok sınırlıdır. Uyku kalitesinin düşük olmasının prefrontal korteks ile amigdala ve ödül yolakları gibi limbik sistemler arasındaki iletişimi bozarak agresyon ve irritabiliteye yatkınlık oluşturabileceği düşünülmektedir Epidemiyolojik ve klinik çalışmalar gerek okul öncesi dönemde, gerekse okul çağı çocuklarında uyku problemlerinin emosyonel ve davranışsal sorunlar ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Bu sunumda agresyon ve irritabilitenin nörobiyolojisi ile ilgili bir gözden geçirme yapılacak ve uyku sorunlarının bu sisteme olası etkileri gözden geçirilecektir. P/13 Çocuk ve Ergenlerde Başağrısı ve Ruhsal Bozuklukların Birlikteliğinin Değerlendirilmesi Oturum Başkanı: Prof. Dr. Fevziye Toros 1-Prof. Dr. Fevziye Toros Çocuk ve Ergenlerde Başağrısı ve Ruhsal Bozuklukların Birlikteliğinin Değerlendirilmesi Baş ağrısı; ağrıya duyarlı yapıların çeşitli nedenlerle etkilenmesinden kaynaklanan, hoş olmayan bir duyumsamayı ifade eder. Başağrısı, çocuklarda da ağrıya yol açan durumlar içerisinde en sık görülenidir. Baş ağrıları ve psikiyatrik bozukluklar arasında güçlü bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Çok küçük yaşlardan itibaren primer baş ağrılarına psikiyatrik bozukluklar sıklıkla eşlik edebilmekte vepsikiyatrik hastalıklarınkomorbiditesi baş ağrısının kronikleşmesi için başlı başına bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedir.çocuk ve ergenlerde primer baş ağrılarında psikopatolojinin değerlendirildiği çalışmalarda; internalizasyon ve eksternalizyon problemlerinin kontrol grubuna göre fazla olduğu (sırasıyla %63 ve %27), gerilim tipi başağrısı grubunda internalizasyon (somatik şikayetler, depresyon, anksiyete) ve ekstrenalizasyon problemlerin (hiperaktivite, davranış problemleri) sıklığının sırasıyla %57 ve %25; migren grubunda ise %67 ve %28 olduğu bildirilmektedir.ayrıca,baş ağrısına psikiyatrik bozuklukların eşlik etmesi her iki bozukluğun tedavisini ve prognozunuda olumsuz etkilemektedir.dolayısıyla başağrısı değerlendirilmesinde multidisipliner bir yaklaşım ile bu 21

komorbiditenin ortaya koyulması ve erken dönemde müdahale edilmesi açısından önem arz etmektedir. Konuşmacılar, çocuklarda başağrısının genel özellikleri ve psikiyatrik durumlar ile ilişkisini sunacak, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu,posttravmatik stres bozukluğu ve obsesifkompulsif bozukluk ile başağrısı birlikteliği üzerine yapmış oldukları çalışmaları güncel literatür ışığında tartışacaktır. 2-Yard Doç Dr. Sevcan Karakoç Çocuk ve Ergenlerde Başağrısı ve Ruhsal Bozuklukların Birlikteliğinin Değerlendirilmesi Baş ağrısı; ağrıya duyarlı yapıların çeşitli nedenlerle etkilenmesinden kaynaklanan, hoş olmayan bir duyumsamayı ifade eder. Başağrısı, çocuklarda da ağrıya yol açan durumlar içerisinde en sık görülenidir. Baş ağrıları ve psikiyatrik bozukluklar arasında güçlü bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Çok küçük yaşlardan itibaren primer baş ağrılarına psikiyatrik bozukluklar sıklıkla eşlik edebilmekte vepsikiyatrik hastalıklarınkomorbiditesi baş ağrısının kronikleşmesi için başlı başına bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedir.çocuk ve ergenlerde primer baş ağrılarında psikopatolojinin değerlendirildiği çalışmalarda; internalizasyon ve eksternalizyon problemlerinin kontrol grubuna göre fazla olduğu (sırasıyla %63 ve %27), gerilim tipi başağrısı grubunda internalizasyon (somatik şikayetler, depresyon, anksiyete) ve ekstrenalizasyon problemlerin (hiperaktivite, davranış problemleri) sıklığının sırasıyla %57 ve %25; migren grubunda ise %67 ve %28 olduğu bildirilmektedir.ayrıca,baş ağrısına psikiyatrik bozuklukların eşlik etmesi her iki bozukluğun tedavisini ve prognozunuda olumsuz etkilemektedir.dolayısıyla başağrısı değerlendirilmesinde multidisipliner bir yaklaşım ile bu komorbiditenin ortaya koyulması ve erken dönemde müdahale edilmesi açısından önem arz etmektedir. Konuşmacılar, çocuklarda başağrısının genel özellikleri ve psikiyatrik durumlar ile ilişkisini sunacak, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu,posttravmatik stres bozukluğu ve obsesifkompulsif bozukluk ile başağrısı birlikteliği üzerine yapmış oldukları çalışmaları güncel literatür ışığında tartışacaktır. 3-Uzm. Dr.M. Özlem Kütük Çocuk ve Ergenlerde Başağrısı ve Ruhsal Bozuklukların Birlikteliğinin Değerlendirilmesi Baş ağrısı; ağrıya duyarlı yapıların çeşitli nedenlerle etkilenmesinden kaynaklanan, hoş olmayan bir duyumsamayı ifade eder. Başağrısı, çocuklarda da ağrıya yol açan durumlar içerisinde en sık görülenidir. Baş ağrıları ve psikiyatrik bozukluklar arasında güçlü bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Çok küçük yaşlardan itibaren primer baş ağrılarına psikiyatrik bozukluklar sıklıkla eşlik edebilmekte vepsikiyatrik hastalıklarınkomorbiditesi baş ağrısının kronikleşmesi için başlı başına bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedir.çocuk ve ergenlerde primer baş ağrılarında psikopatolojinin değerlendirildiği çalışmalarda; internalizasyon ve eksternalizyon problemlerinin kontrol grubuna göre fazla olduğu (sırasıyla %63 ve %27), gerilim tipi başağrısı grubunda internalizasyon (somatik şikayetler, depresyon, anksiyete) ve ekstrenalizasyon problemlerin (hiperaktivite, davranış problemleri) sıklığının sırasıyla %57 ve %25; migren grubunda ise %67 ve %28 olduğu bildirilmektedir.ayrıca,baş ağrısına psikiyatrik bozuklukların eşlik etmesi her iki bozukluğun tedavisini ve prognozunuda olumsuz etkilemektedir.dolayısıyla başağrısı değerlendirilmesinde multidisipliner bir yaklaşım ile bu komorbiditenin ortaya koyulması ve erken dönemde müdahale edilmesi açısından önem arz etmektedir. Konuşmacılar, çocuklarda başağrısının genel özellikleri ve psikiyatrik durumlar ile ilişkisini sunacak, 22

dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu,posttravmatik stres bozukluğu ve obsesifkompulsif bozukluk ile başağrısı birlikteliği üzerine yapmış oldukları çalışmaları güncel literatür ışığında tartışacaktır. 4-Uzm. Dr. Tuba Mutluer Çocuk ve Ergenlerde Başağrısı ve Ruhsal Bozuklukların Birlikteliğinin Değerlendirilmesi Baş ağrısı; ağrıya duyarlı yapıların çeşitli nedenlerle etkilenmesinden kaynaklanan, hoş olmayan bir duyumsamayı ifade eder. Başağrısı, çocuklarda da ağrıya yol açan durumlar içerisinde en sık görülenidir. Baş ağrıları ve psikiyatrik bozukluklar arasında güçlü bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Çok küçük yaşlardan itibaren primer baş ağrılarına psikiyatrik bozukluklar sıklıkla eşlik edebilmekte vepsikiyatrik hastalıklarınkomorbiditesi baş ağrısının kronikleşmesi için başlı başına bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedir.çocuk ve ergenlerde primer baş ağrılarında psikopatolojinin değerlendirildiği çalışmalarda; internalizasyon ve eksternalizyon problemlerinin kontrol grubuna göre fazla olduğu (sırasıyla %63 ve %27), gerilim tipi başağrısı grubunda internalizasyon (somatik şikayetler, depresyon, anksiyete) ve ekstrenalizasyon problemlerin (hiperaktivite, davranış problemleri) sıklığının sırasıyla %57 ve %25; migren grubunda ise %67 ve %28 olduğu bildirilmektedir.ayrıca,baş ağrısına psikiyatrik bozuklukların eşlik etmesi her iki bozukluğun tedavisini ve prognozunuda olumsuz etkilemektedir.dolayısıyla başağrısı değerlendirilmesinde multidisipliner bir yaklaşım ile bu komorbiditenin ortaya koyulması ve erken dönemde müdahale edilmesi açısından önem arz etmektedir. Konuşmacılar, çocuklarda başağrısının genel özellikleri ve psikiyatrik durumlar ile ilişkisini sunacak, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu,posttravmatik stres bozukluğu ve obsesifkompulsif bozukluk ile başağrısı birlikteliği üzerine yapmış oldukları çalışmaları güncel literatür ışığında tartışacaktır. 5-Yard Doç Dr. Veli Yıldırım Çocuk ve Ergenlerde Başağrısı ve Ruhsal Bozuklukların Birlikteliğinin Değerlendirilmesi Baş ağrısı; ağrıya duyarlı yapıların çeşitli nedenlerle etkilenmesinden kaynaklanan, hoş olmayan bir duyumsamayı ifade eder. Başağrısı, çocuklarda da ağrıya yol açan durumlar içerisinde en sık görülenidir. Baş ağrıları ve psikiyatrik bozukluklar arasında güçlü bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Çok küçük yaşlardan itibaren primer baş ağrılarına psikiyatrik bozukluklar sıklıkla eşlik edebilmekte vepsikiyatrik hastalıkların komorbiditesi baş ağrısının kronikleşmesi için başlı başına bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedir.çocuk ve ergenlerde primer baş ağrılarında psikopatolojinin değerlendirildiği çalışmalarda; internalizasyon ve eksternalizyon problemlerinin kontrol grubuna göre fazla olduğu (sırasıyla %63 ve %27), gerilim tipi başağrısı grubunda internalizasyon (somatik şikayetler, depresyon, anksiyete) ve ekstrenalizasyon problemlerin (hiperaktivite, davranış problemleri) sıklığının sırasıyla %57 ve %25; migren grubunda ise %67 ve %28 olduğu bildirilmektedir.ayrıca,baş ağrısına psikiyatrik bozuklukların eşlik etmesi her iki bozukluğun tedavisini ve prognozunuda olumsuz etkilemektedir.dolayısıyla başağrısı değerlendirilmesinde multidisipliner bir yaklaşım ile bu komorbiditenin ortaya koyulması ve erken dönemde müdahale edilmesi açısından önem arz etmektedir. Konuşmacılar, çocuklarda başağrısının genel özellikleri ve psikiyatrik durumlar ile ilişkisini sunacak, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu,posttravmatik stres bozukluğu ve obsesifkompulsif 23

bozukluk ile başağrısı birlikteliği üzerine yapmış oldukları çalışmaları güncel literatür ışığında tartışacaktır. P/14 Çocukluk çağı ruhsal bozukluklarının etyolojisinde yeni bir açılım: Nörotrofin hipotezi Oturum Başkanı: Doç. Dr İbrahim Durukan 1- Uzm.Dr.Caner Mutlu Nörotrofik faktörler ve işlevleri Dikkat Eksikliği Hiperaktivete Bozukluğunda Nörotrofik Değişimler Nörotrofinler, sinir sisteminde nöronların gelişiminde, farklılaşmasında, olgunlaşmasında, sinaptik plastisitede, nörotransmisyonun güçlendirilmesinde, reseptor duyarlılığının düzenlenmesinde, nöronal işlevin korunmasında önemli rolleri olan moleküllerdir. Önemi, 1998 yılında Nörotrofik faktör hipotezi ile ortaya atılmıştır. Bu kapsamda özellikle son 10 yılda olmak üzere norotrofinlerle ilgili yapılan araştırmaların sayısı gittikçe artmaktadır. Bu araştırmalar, çeşitli nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların etyolojik olarak anlaşılmasına ve dolayısıyla yeni tedavi seçeneklerinin geliştirilmesine önemli katkıda bulunmuştur ve bulunmaya devam etmektedir. Bu sunumda, nörotrofinler, sinir sisteminde rol aldıkları bölgeler, bu bölgelerdeki etkileri, işlevleri, işlevlerinin duzenlenmesi, ve işlevlerini etkileyen faktörlerin ele alınması, ve bu kapsamda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda nörotrofinlerin değişiminin ve rolünün ele alınması amaçlanmıştır. 2-Yard Doç. Dr.Sevay Alşen Depresyonda Nörotrofik Değişimler Nörotrofik faktörler arasında en iyi tanımlanmıș grup nörotrofinler olarak adlandırılan beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF), nöron büyüme faktörü (NGF), nörotrofin 3 (NT-3) ve nörotrofin 4 (NT- 4) ten olușan gruptur. Depresyon ile ilgili araștırmaların sonucunda BDNF nin diğer nörotrofik faktörlere göre daha fazla öne çıktığı görülmektedir. Depresyonda nöroplastisitenin bozulduğu hipotezi; stres ve depresyonun hipokampal hacim azalmasına ve limbik sistemde hücre kaybına yol açtığını gösteren preklinik ve klinik çalıșmalar tarafından desteklenmektedir. Depresyonun nörotrofin hipotezine göre, BDNF; plastisiteyi modüle etmesi, hücre ölüm döngülerini inhibe etmesi ve hücre hayatta kalımını sağlayan proteinleri artırması nedenlerinden dolayı majör öneme sahiptir.antidepresanların ise hipokampusta CREB ve BDNF yi aktive ettikleri ve bunun hipokampusu yüksek glukokortikoid seviyesi gibi stres verici uyaranlardan koruduğu saptanmıștır. Bu konuşmada depresyon ve depresyon varlığında nörotrofik faktörlerde gözlenen değişimler üzerinde durularak hem depresyonun hem de antidepresan yanıtının nörobiyolojisi üzerine odaklanılması amaçlanmaktadır. 3-Uzm.Dr.Nagihan Cevher Binici Bipolar Bozuklukta Nörotrofik Değişimler Son yıllarda Bipolar Bozukluk(BB) etyopatolojisi, duygudurumun düzenlenmesinde etkin olan beyin yapılarında nöroplastisitede bozulma ve hücre hayatta kalım süresinde azalmayla ilişkilendirilmektedir. Nörotrofik faktörler nöroplastisitesinin düzenlenmesinden sorumludur. Bilimsel yazın bu ailenin bir üyesi olan Beyinden köken alan nörotrofik faktör( BDNF) un BB etyolojisini aydınlatmada önemli 24

olduğunu göstermektedir. Erişkin BB örneklemli çalışmalar BDNF nin duygudurum dönemlerinde düştüğü, ötimik dönemlerde normale döndüğünü göstermektedir. Bu sonuçlardan yola çıkarak BDNF nin duygudurum dönemlerine özgü bir belirteç olabileceği öne sürülmektedir. Çocukluk çağında BDNF ile ilişkili çalışmalar kısıtlıdır. Ergenlerde yapılan çalışmalar BDNF düzeylerinin erişkin hastalara benzer şekilde düşük olduğunu ve tedavi sonrası bu düzeylerin normale döndüğünü göstermişlerdir. Nörotrofik faktör ailesinin en eski üyesi olan Nöron Büyüme Faktörü ( NGF) düzeylerini, BB erişkin örneklemde değerlendiren çalışmaların sayısı azdır ve çelişkili sonuçlar göstermektedir. Bu sunumda nörotrofik faktör düzeylerindeki değişim, bu değişim ile beyinde ortaya çıkan yapısal değişikliklerin ilişkisi, BB kullanılan ilaçların nörotrofik faktör düzeylerini etkisinin paylaşılması amaçlanmaktadır. 4-Uzm.Dr. Gonca Engin Özyurt Otizm Spektrum Bozukluklarında Nörotrofik Değişimler Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), erken tanı için henüz herhangi bir biyolojik belirtecin olmadığı nörodavranışsal bir sendromdur. OSB ile ilgili bir çok nörotrofik faktör araştırılmış ve araştırılmaya devam edilmektedir. BDNF ise sinaptik plastisiteyi, nöronal diferansiasyonu belirleyen nörotrofindir. BDNF nin; işlevselliği daha iyi atipik otizm tanılı olgularda, tipik otizm tanılı olgulara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Yine tipik otizm tanılı kızlarda erkeklere oranla BDNF nin daha da düşük olduğu gösterilmiştir. BDNF seviyesinin düşüklüğü nöroprotektif mekanizmalarda bozulmaları gösterirken; yüksek olması nöroprotektif etkinin daha iyi olduğunu göstermektedir. Nörodavranışsal belirtilerin ciddiyeti BDNF yanıtındaki farklılıklarla ilişkili olabilir ve OSB nda hedeflenen tedavinin sonuçlarını değerlendirmek BDNF iyi bir belirteç olabilir. 5-Doç.Dr.Ali Evren Tufan Şizofrenide Nörotrofik Değişimler Nöroplastisite; deneyim ya da çevresel uyaranlara bağlı olarak nöron yapısı ya da işlevlerindeki değişim olarak tanımlanmaktadır. Nöroplastisite, bireyin yaşamı boyunca oluşabilir ve öğrenmedeki hücresel değişikliklerden; hasar ve yaralanmaya yanıt olarak beyin korteksindeki bölgelerin yeniden düzenlenmesi gibi büyük çaplı değişikliklere dek farklı seviyelerde gerçekleşebilir. Şizofreni tanısı alan hastalar üzerinde yürütülmüş olan görüntüleme çalışmaları bu tanının yapısal beyin anormallikleri ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Görüntüleme çalışmalarında saptanan en belirgin değişikliklerin lateral ventriküllerde genişlemenin yanı sıra temporal (medial ve süperior) ve prefrontal gri madde hacimlerinde azalma olduğu kabul edilmektedir. Hayvan modelleri ve şizofreni tanısı alan kohortlar ile yürütülen araştırmalar bu tanıyı alan hastalarda sinir sistemi gelişiminin erken dönemlerinde sabit bir lezyonun bulunma olasılığını desteklemiş ve şizofreni için nörogelişimsel modelin ortaya çıkmasını sağlamıştır. P/15 Çocuklarda Obsesif Kompulsif Bozukluğun Bilişsel ve Davranışsal Modeli Oturum Başkanı: Doç Dr. Murat Coşkun Konuşmacı Bilgileri 1- ŞEYMA COŞKUN 25

Başlık: OKB'nin Bilişsel ve Davranışsal Modeli Özet: Obsesyon, kişide anksiyete oluşturan, inatçı, tekrarlayıcı ve rahatsız edici düşünce, imge ya da dürtülerdir. Kompulsiyonlar ise bu rahatsız edici düşün celerin oluşturduğu kaygıyı azaltmak ya da korkulan sonuçlardan korunmak veya kaçınmak için yapılan tekrarlayıcı davranış veya zihinsel eylemlerdir. Şimdiye kadar Obsesif Kompulsif Bozukluğun (OKB) etyolojisini aydınlatmak amacıyla birçok görüş öne sürülmüştür. OKB nin oluşumu ve devam etmesiyle ilgili olarak temelde bilişsel ve davranışsal olmak üzere iki modelin üzerinde durulmaktadır. OKB nin bilişsel modelinde abartılmış sorumluluk algısı, düşünce-eylem kaynaşması (DEK), mükemmeliyetçilik, düşüncelerin kontrol edilebilirliğine ilişkin inanç, abartılı tehdit algısı ve belirsizliğe tahammülsüzlük gibi inançlar yer alır. OKB nin abartılmış sorumluluk algısında, kişinin oluşturabileceği olası zarardan kendisini sorumlu tutması nedeniyle artmış anksiyete ve huzursuzluk ortaya çıkar. Bunun sonucunda da kişi algıladığı sorumluluğu azaltmaya yönelik yansızlaştırma çabası içine girer. Yansızlaştırma çabaları ritüeller, kaçınma davranışları, ruminasyonlar, kompulsiyonlar şeklinde olabilir. DEK da OKB etyolojisinde önemli bir yer tutan bilişsel bir yanlılıktır. Kişilerin istenmeyen, girici düşüncelerine özel bir önem vermesinin ve bu türden düşüncelerin felaketleştirilmesi ve yanlış yorumlanmasının OKB nin gelişimine ve devam etmesine neden olduğu belirtilmektedir. OKB nin davranışçı modelinde ise klasik koşullanmayla öğrenilen korkunun/anksiyetenin, edimsel koşullanma yoluyla artarak pekiştiği vurgulanmaktadır. Kişi, istenmeyen/rahatsız edici düşüncelerin ortaya çıkardığı duygulardan korunmak için kaçma/ kaçınma, tekrarlama gibi stratejiler kullanır. Kişinin anksiyetesi arttıkça bu stratejileri daha çok kullanır ve böylece kısır bir döngü ortaya çıkar. Bu döngünün kırılmasına yönelik girişimler de davranışçı terapi yaklaşımı olarak alıştırma ve tepkiyi engelleme girişimlerinin gelişmesine neden olmuştur. 2- HASAN BAYAR Başlık: OKB'de Dikkat Yanlılığı (Attentional Bias) Özet: Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) çocukluk çağında sık görülen psikiyatrik bozukluklardandır. Temel belirtileri obsesyon(takıntı) ve kompulsiyon(zorlantı) olan bu bozukluk hastaların yaşamlarında psikolojik, sosyal, akademik ve birçok alanda sorunlar yaşamalarına neden olur. OKB nispeten yaygın ruhsal bozukluk olmasına rağmen altında yatan nörobiyolojik mekanizma bilinmemektedir. OKB hastalarında bilişsel yanlılık ya da defisit olabileceğini düşündüren önemli kanıtlar bulunmaktadır. Özellikle OKB de dikkat yanlılığı olasılığı çok fazla ilgi toplamıştır. Dikkat yanlılığı, nötral uyaranlar ile karşılaştırıldığında tehdit olarak algılanan uyaranlara doğru dikkat kaynalarının yönlenderilmesidir. Dikkat yanlılığı ile yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, travma sonrası stres bozukluğu, belirli fobiler ve panik bozukluğu gibi birçok psikiyatrik bozukluk arasında tutarlı bir ilişki tespit edilmiştir. Anormal duygusal işleme hem anksiyete ve hemde depresif bozuklukların merkezinde yer alır. Bilgi işleme yanlılığı klinik anksiyete durumları için incinebilirlik ya da sürdürücü faktörlere katkıda bulunabilir. Çeşitli çalışmalarda depresif ve kaygılı hastalar negatif ya da tehdit uyaranlarına karşı daha fazla dikkat yanlılığı göstermiştir. Örneğin, duygusal Stroop testinde Anksiyete hastaları kontrollere göre tehdit anlamı taşıyan kelimeleri nötr kelimelerden daha yavaş adlandırmıştır. 26