On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve depresyon şiddeti ile risk faktörleri arasındaki ilişki



Benzer belgeler
Obsesif KompulsifBozukluk Hastalığının Yetişkin Ayrılma Anksiyetesiile Olan İlişkisi

Gebelikte Ayrılma Anksiyetesi ve Belirsizliğe Tahammülsüzlükle İlişkisi

PSİKİYATRİK BOZUKLUKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ*

Prof.Dr. Hatice ÖZYILDIZ GÜZ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Psikiyatri ABD

ÖĞRETMEN ADAYLARININ PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ

BİRİNCİ BASAMAKDA PSİKİYATRİ NURAY ATASOY ZKÜ TIP FAKÜLTESİ AD

Samsun da altı yıllık bir psikiyatri muayenehane çalışmasının değerlendirilmesi. Evaluation of psychiatric office studies for six years in Samsun

Clayton P, Desmarais L, Winokur G. A study of normal bereavement. Am J Psychiatry 1968;125: Clayton PJ, Halikes JA, Maurice WL.

İnfertilite ile depresyon ve anksiyete ilişkisi

HEMODĠYALĠZ HASTALARININ UMUTSUZLUK DÜZEYLERĠ

Son 2 yıl içinde ilaç endüstrisiyle kongre sponsorluğu dışında bağlantım olmamıştır.

Bariatrik cerrahi amacıyla başvuran hastaların depresyon, benlik saygısı ve yeme bozuklukları açısından değerlendirilmesi

Birinci Trimester Gebelerde Depresyon ve Anksiyete Bozukluðu

Uzm.Dr., Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye

Serhat Tunç 1, Yelda Yenilmez Bilgin 2, Kürşat Altınbaş 3, Hamit Serdar Başbuğ 4 1

EĞİTİM VEREN BİR DEVLET HASTANESİ PSİKİYATRİ POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN HASTALARIN TANI GRUPLARINA GÖRE SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ

Ruhsal Travma Değerlendirme Formu. APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır

Suç işlemiş bipolar bozukluklu olgularda klinik ve suç özellikleri: BRSHH den bir örnek. Dr. Tuba Hale CAMCIOĞLU

KANSER HASTALARINDA ANKSİYETE VE DEPRESYON BELİRTİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ UZMANLIK TEZİ. Dr. Levent ŞAHİN

GİRİŞ İki uçlu bozukluk: Manik episod Depresif episod Ötimi (iyilik hali) Kronik gidişli Kesin ilaç tedavisi gerektirir (akut episod ve koruyucu

Şizofreni ve Bipolar Duygudurum Bozukluğu Olan Hastalara Bakım Verenin Yükünün Karşılaştırılması

PSİKOZ İÇİN RİSK GRUBUNDA OLAN HASTALARDA OBSESİF KOMPULSİF VE DEPRESİF BELİRTİLERİN KLİNİK DEĞİŞKENLER VE BİLİŞSEL İŞLEVLERLE İLİŞKİSİ

BİPOLAR YAŞAM DERNEĞİ Bipolar II Bozukluk

Tedaviye Başvuran İnfertil Çiftlerde Kaygı, Öfke, Başa Çıkma, Yeti Yitimi Ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi

Psoriazis vulgarisli hastalarda kişilik özellikleri ve yaygın psikiyatrik tablolar

Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi SOSYAL FOBĐ

Sivas İl Merkezindeki Kadınlarda Postnatal Depresyon Prevalansı Ve Risk Faktörleri

Ayşe Devrim Başterzi. Son iki senedir ilaç endüstrisi ve STO ile araştırmacı, danışman ya da konuşmacı olarak herhangi bir çıkar çatışmam yoktur.

ACOG Diyor ki! HER GEBE TAKİP SÜRECİNDE EN AZ BİR KEZ PERİNATAL DEPRESYON AÇISINDAN TARANMALIDIR. Özeti Yapan: Dr. Semir Köse

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

POSTPARTUM BAŞLANGIÇLI DEPRESYONDA GİDİŞ VE SONLANIM

Tip 1 diyabetli genç yetişkinlerin hastalığa psikososyal uyumları ve stresle başa çıkma tarzları

Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi

Çekirdek belirtileri açýsýndan duygulaným alanýnda. Birinci Basamakta Depresyon: Tanýma, Ele Alma, Yönlendirme. Özet

Kronik Böbrek Hastalarında Eğitim Durumu ve Yaşam Kalitesi. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği, Prediyaliz Eğitim Hemşiresi

14 Aralık 2012, Antalya

Bir Üniversite Kliniğinde Yatan Hastalarda MetabolikSendrom Sıklığı GŞ CAN, B BAĞCI, A TOPUZOĞLU, S ÖZTEKİN, BB AKDEDE

Çalışma Hayatının İki Büyük Korkusu: İşsizlik ve İş Güvencesizliği Two Big Fear of Working Life: Unemployment and Job Insecurity

HEMġEHRĠ ĠLETĠġĠM MERKEZĠ ÇALIġANLARIYLA STRES VE KAYGI DURUMLARI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME

Üniversite Hastanesi mi; Bölge Ruh Sağlığı Hastanesi mi? Ayaktan Başvuran Psikiyatri Hastalarını Hangisi Daha Fazla Memnun Ediyor?

Dr. Oğuzhan Zahmacıoğlu Yeditepe Üni. Tıp Fak. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı

AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ TANILI ÇOCUKLARIN İDAME TEDAVİSİNDE VE SONRASINDA YAŞAM KALİTELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Emine Zengin 4 mayıs 2018

Þizofreninin klinik özelliklerini anlatan kitap ya

Mizofoni: Psikiyatride yeni bir bozukluk? Yaygınlığı, sosyodemografik özellikler ve ruhsal belirtilerle ilişkisi

Sizofrenide Yasam Kalitesi. Prof. Dr. Köksal Alptekin, Dokuz Eylül Univ. Tip Fak. Izmir-TURKEY (SAYKAD 2004)

Yetişkin Psikopatolojisi. Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bornova İZMİR

Kadın ve Erkek Psikiyatri Kapalı Servislerinde Fiziksel Tespit Uygulamasının Klinik Özelliklerle İlişkisi

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Doğum Mevsimi İlişkisi. Dr. Özlem HEKİM BOZKURT Dr. Koray KARA Dr. Genco Usta

RATLARDA ANNE YOKSUNLUĞU SENDROMUNA ZENGĠNLEġTĠRĠLMĠġ ÇEVRENĠN ETKĠSĠ. Serap ATA, Hülya İNCE, Ömer Faruk AYDIN, Haydar Ali TAŞDEMİR, Hamit ÖZYÜREK

Özel Bir Hastane Grubu Ameliyathanelerinde Çalışan Hemşirelerine Uygulanan Yetkinlik Sisteminin İş Doyumlarına Etkisinin Belirlenmesi

TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE GÜNDÜZ AŞIRI UYKULULUK HALİ VE DEPRESYON ŞÜPHESİ İLİŞKİSİ

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARILARI ÜZERİNE ETKİ EDEN BAZI FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI (MUĞLA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F ÖRNEĞİ) ÖZET ABSTRACT

14 YAŞ VE ÜZERİ BİREYLERİN ANKSİYETE VE GENEL SAĞLIK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ

Bilişsel Kaynaşma ve Yaşantısal Kaçınmayla Aleksitimi İlişkisi: Kabullenme ve Kararlılık Penceresinden Bakış

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

Madde Bağımlılığı Olan Hastaların Ebeveynlerinde Psikiyatrik Hastalıklar. Yard. Doç.Dr. Suat Ekinci

Orta yaş kadınların çoğu için psikososyal ve fiziksel semptomlarla ilişkili olarak reprodüktif dönemin sonu ve menopozun başlangıcını gösterir

RUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU

Açıklama Araştırmacı, danışman, konuşmacı: Herhangi bir maddi ilişki yoktur.

Kalyoncu A., Pektaş Ö., Mırsal H., Yılmaz S., Serez M., Beyazyürek M.

Şebnem Pırıldar Ege Psikiyatri AD.

AĞRIİLE HUZUR EVİ OLUR MU? DR. FİLİZ ŞÜKRÜ DURUSOY

PSİKİYATRİDE KÜLTÜREL FORMÜLASYON. Prof. Dr. Can Cimilli DEÜTF Psikiyatri AD

ÇOCUK VE GENÇLERDE DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI

Bir Üniversite Hastanesinin Yoğun Bakım Ünitesi Hemşirelerinde Yaşam Kalitesi, İş Kazaları ve Vardiyalı Çalışmanın Etkileri

ALZHEİMER ve HALK SAĞLIĞI. Doç. Dr. Suphi VEHİD

EŞIK-ALTI DEPRESYON VE DEPRESİF BOZUKLUK: GENEL MEDİKAL VE MENTAL SAĞLIĞA ÖZGÜ HASTALARIN KLİNİK ÖZELLİKLERİ*

TEŞHİS İLİŞKİLİ GRUPLAR VERİLERİNİN İSTATİSTİKSEL ANALİZİ

İnfertil çiftlerde bağlanma ve mizaç özellikleri tedavi başarısını etkiler mi? Stresin aracı rolü

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA NÖROTİSİZM VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER UZM. DR. GÜLNİHAL GÖKÇE ŞİMŞEK

daha çok göz önünde bulundurulabilir. Öğrencilerin dile karşı daha olumlu bir tutum geliştirmeleri ve daha homojen gruplar ile dersler yürütülebilir.

İNTİHAR DAVRANIŞI ÖNCESİ VE SONRASI ÖLÇME / DEĞERLENDİRME ÇG.

Dr. Aytuğ Balcıoğlu Çankaya Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürü

Dr.ERHAN AKINCI 46.ULUSAL PSİKİYATRİ KONGRESİ

ÖZET Amaç: Yöntem: Bulgular: Sonuçlar: Anahtar Kelimeler: ABSTRACT Rational Drug Usage Behavior of University Students Objective: Method: Results:

Diyabetes mellituslu hastaların depresyon ve anksiyete düzeylerinin belirlenmesi

ÖZGEÇMİŞ ADVİYE ESİN YILMAZ. 1. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl. Doktora Klinik Psikoloji ODTÜ Y. Lisans Klinik Psikoloji ODTÜ 2002

Çift uyumu-psikolojik belirtiler ilişkisi

Dr. İkbal İnanlı Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği

HEMODİYALİZ VE PERİTON DİYALİZİ UYGULANAN HASTALARIN BEDEN İMAJI VE BENLİK SAYGISI ALGILARININ KARŞILAŞTIRILMASI

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

Doğum sonrası anksiyete bozukluğu için riskli dönem. Sıklığı?? Klinik seyir??

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları

Bölüm: 11 Manik Depresyona Özel İlaç Fikri

POSTPARTUM DEPRESYON VE ALGILANAN SOSYAL DESTEĞİN MATERNAL BAĞLANMAYA ETKİSİ

Manisa da Kırsal Bir Bölgedeki Yaş Evli Kadınlarda Depresif Belir Yaygınlığı ve Aile İçi Şiddetle İlişkisi

HOŞGELDİNİZ. Diaverum

EGZERSiziN DEPRESYON TEDAVisiNDEKi YERi VE ETKiLERi

15 YAŞ ÜZERİ KADINLARDA ANKSİYETE SIKLIĞI VE GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Cage Testi ile Alkol Kullanýmý Üzerine Epidemiyolojik Bir Çalýþma #

KRONİK SOLUNUM HASTALIKLARINDA PSİKOSOYAL DEĞERLENDİRME VE TEDAVİ

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA TEMEL İNANÇLAR VE KAYGI İLE İLİŞKİSİ: ÖNÇALIŞMA

MARMARA COĞRAFYA DERGİSİ SAYI: 19, OCAK , S İSTANBUL ISSN: Copyright

The Study of Relationship Between the Variables Influencing The Success of the Students of Music Educational Department

Premenstrüel disforik bozuklukta semptomatolojinin adet döngüsüyle ilişkisi

ANKARA ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİNDE ÇALIŞAN DOKTOR VE HEMŞİRELERİN TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ

İNFERTİL ÇİFTLERDE, İNFERTİLİTE TEDAVİSİ ESNASINDA ERKEKLERDEKİ PSİKOSOSYAL DURUMUN İNCELENMESİ

aslolan kendine zarar vermemek Horace Wells in ayak izleri sağlık çalışanlarının sağlığı ve refahı


Özkıyım girişimi nedeni ile acil servise başvuran hastalarda hazırlayıcı etkenler 1

Transkript:

208 On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve... On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve depresyon şiddeti ile risk faktörleri arasındaki ilişki Bülent KAYAHAN, 1 Ender ALTINTOPRAK, 1 Sürel KARABİLGİN, 2 Özgür ÖZTÜRK 1 ÖZET Amaç: On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansının saptanması ve depresyon puanları ile psikososyal stres faktörleri ve sosyodemografik özellikler arasındaki ilişkinin araştırılması. Yöntem: Bu çalışmada İzmir/ Çiğli/Balatçık Mahallesi Sağlık Ocağı Bölgesi nde yaşayan 15-49 yaş arası kadınlar örneklem grubu olarak seçilmiştir. Örneklem grubu olarak seçilen 232 kadına sosyodemografik özellikler, psikososyal stres faktörleri ve depresif belirtileri saptamak amacı ile bir form ve Beck Depresyon Envanteri (BDE) verilmiştir. BDE puanı 14 ve üzerinde olan ve kabul eden kadınlarla Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ) kullanılarak psikiyatrik görüşme yapılmıştır. Sonuçlar: Çalışmaya alınan 232 kadından 119 u BDE den 14 ve üzerinde puan almıştır. Bu kadınlardan 88 i psikiyatrik görüşme yapılmıştır. Seksen sekiz kadından 60 ına depresyon tanısı konmuştur. Bu örneklem grubunda depresyon prevalansı %25.8 (60/232) olarak bulunmuştur. Depresyon puanları özellikle son bir yıldır evlilik sorunu yaşayan ve önceden depresyon geçirmiş olan kadınlarda anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Tartışma: Önceden depresyon geçirmiş olma ve son bir yıl içinde evlilik sorunu yaşama risk faktörleri olarak kadınlarda daha ciddi depresyon görülme riskini artırmaktadır. (Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4:208-219) Anahtar sözcükler: Depresyon, kadın, cinsiyet, psikososyal stres faktörleri, sosyodemografik özellikler The relationship between risk factors and depression scores, and depression prevalence among women between 15-49 years age ABSTRACT Objective: Investigation of sociodemographic features, psychosocial stress factors, depression scores and depression prevalence among women between 15-49 years age is aimed in this study. Methods: The study group was chosen among 15-49 years age women who live in İzmir/Çiğli/Balatçık Health Office Catchments Area. Two hundreds and thirty-two women who were enrolled to the study were given BDI to search depressive symptomatology, stress factors and sociodemographic features. The women whose BDI scores were over 14 were taken to psychiatric interview using HDRS. Results: One hundred and nineteen of 232 women who were enrolled to the study got 14 or over points from BDI. Eightyeight of these 119 women were taken to psychiatric interview. Sixty of 88 women were diagnosed as depressive. Thus the depression prevalence in the study group was found as 25.8% (n=60). Depression scores are significantly higher among women who has marital problems during last year and who has a depressive episode before. Discussion: The history of a depressive episode and marital problems during last year increase the risk of severe depression among women. (Anatolian Journal of Psychiatry 2003; 4:208-219) 1 Uzm.Dr., Ege Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri Anabilim Dalı, 2 Dr., Ege Üniv. Tıp Fak. Tıp Eğitimi Anabilim Dalı, İZMİR. Dr. Bülent KAYAHAN, Ege Üniversitesi Tıp Fak. Psikiyatri Anabilim Dalı, Bornova/İZMİR E-posta: bkayahan@yahoo.com Anatolian Journal of Psychiatry 2003; 4:208-219

Kayahan ve ark. 209 Key words: Depression, women, psychosocial stress factors, sociodemographic features GİRİŞ VE AMAÇ Bazı ruhsal bozuklukların kadınlarda, erkeklerden daha yüksek sıklıkta görüldüğü ve psikiyatri polikliniklerine daha çok başvurdukları bilinmektedir. Toplumun kadına verdiği değer, aile içi aşırı sorumluluk, edilgenlik gibi özellikler sadece bozukluk düzeyinde değil, belirti düzeyinde de görülmektedir. Bu açıdan kadınların ruhsal bozukluklar ve belirtiler yönünden bir risk grubu oluşturabileceği düşünülmektedir. 1 Davranışçı ve feminist teorilere göre, kadınların ruhsal durumu erkeklere göre olaylardan daha fazla etkilenebilir özelliktedir. Bu durum kadınların bulundukları konumdaki güçsüzlüklerden kaynaklanmaktadır. Sosyal konumlarındaki güçsüzlük kadınların yaşamlarında önemli konularda kontrolü ellerinde daha az tutmaları ve olumsuz olaylarla daha sık karşılaşmalarına neden olmaktadır. Özel yaşamlarındaki sorunlar, iki cinsiyet arasındaki ilişkide iş yükü ve eşitsizlikler kadınların depresyondan daha fazla etkilenmelerinde rol oynamaktadır. Kadın erkekten daha az para kazanmasına rağmen, yaşamdaki sorumlulukları erkekten daha fazladır. Ev işleri, çocuk bakımı ve aile büyüklerinin bakımı genellikle kadının sorumluluğu olarak algılanmakta, bu durum gittikçe artan bir stres oluşturmakta, artan iş yükü ve genel stres, kadında tükenmişlik sendromu ve depresif belirtilere yol açmaktadır. 2 Kadınlar açısından diğer bir durum, eşleri ve ailelerine karşı kendilerini yeterince ifade edememeleridir. İlişkilerinde yumuşak ses tonu kullanarak, düşüncelerini ve istekleri sessizce dile getirebilirler. Düşünce ve istekler konusunda sesleri yükselmeye başladığında, ya duymazlıktan gelinir ya da değer verilmez. 2 Bu olumsuz koşullar kadınlarda nasıl depresyon oluşmasına neden olmaktadır? Depresyonun davranışsal ve kognitif teorilerine göre, çevreleri ve olaylar üzerindeki kronik kontrol eksikliği kadında, kendisinden ve çevresinden olan beklentide artışa yol açmaktadır. Bu durum daha sonra düşük motivasyon, pasiflik, kendine güven kaybı, çevreyi kontrol edememe, beklenti düzeyinin artması, öğrenilmiş çaresizlik, kendi kendine yardım edememe gibi depresif belirtilerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 2 Türk toplumunda ise, kadın küçük yaşlardan itibaren erkeklerden daha değersiz olduğunu öğrenip düşük düzeyde bir benlik kavramı edinmektedir. Erkeklerden daha farklı bir sosyalleşme sürecinden geçen kadın baskı ve kontrol altında bulunmaktadır. Sonuç olarak daha tutucu, dindar, daha az başarı güdüsüne sahip bir kişilik yapısı meydana gelerek geleneksel rol beklentilerine uymaktadır. 3 Cinsiyetin depresif belirtilere etkisi, Nolen-Hoeksema, Grayson ve Larson tarafından yapılan longitudinal bir çalışmada araştırılmıştır. 2 25-75 yaşları arasındaki 1100 erişkinle bir yıl arayla görüşülmüştür. Kronik gerginlik, kontrol eksikliği, derin düşünce durumları depresyon yönünden incelenmiştir. Kronik gerginlik, yakın ilişkilerde destek eksikliği, sorumluluk yükü, ev işlerinde eşitsizlik, çocuk bakımında eşitsizlik ve diğer ailevi gerginlikler olarak belirtilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, cinsiyet farklılığı, derin düşünme, kontrol ve kronik gerginlik üzerinde etkilidir. kronik gerginliğin, depresif belirtiler üzerinde dolaylı etkisi vardır. Derin düşünme ve kontrol eksikliği depresif belirtiler üzerine doğrudan etkilidir. 2 Kadınlarda depresyon üzerine yapılan araştırmalarda odaklanan diğer konular ergenlik dönemi ve üreme ile ilgili olaylardır. Sorumluluklar ve beklentiler dramatik olarak değişmeye başladığı zaman, kadınlarda depresyon insidansı ergenlik döneminde yüksek düzeyde görülmeye başlamaktadır. Ergenin bu dönemde yaşadıkları, kişilik kazanma, cinsiyetin ön plana çıkması, ilk defa aileden ayrılma ve tek başına karar verme, diğer fiziksel, entellektüel ve hormonal değişikliklerdir. Bu değişiklikler, genellikle erkekler ve kadınlar için farklıdır ve kadınlarda depresyon ile daha sıkı ilişkilidir. 4 Kadınların üreme ile ilgili olayları, menstruel siklus, hamilelik, hamilelik sonrası dönem, çocuk sahibi olamama ve menopoz dönemidir. Bu olaylar bazı kadınların duygu durumlarında dalgalanmalara yol açmaktadır. 4 Psikiyatrik morbidite ve depresyon oranlarının doğumu izleyen dönemde önemli ölçüde arttığına ilişkin yaygın kanı, son 20 yılda veri tabanına dayalı olarak yapılan çalışmalarla giderek pekişmiştir. Komplikasyonsuz doğumları izleyen ilk üç ay içinde ve bazılarına göre ilk iki yıl içinde kadınlarda psikiyatrik hastane başvurularında belirgin bir Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4:208-219

210 On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve... artış olmaktadır. 5 İnfertilite problemi olan kadınlar, genç yaşta anne olan kadınlar depresyon için yüksek derecede risk grubunu oluşturmaktadır. 4 Menopozda görülen depresyon, diğer yaş gruplarında görülen depresyondan farklı değildir. Yaşam değişikliklerine bağlı oluşan depresyonda, geçmişte yaşanan depresif epizodların da etkisi vardır. "Boş yuva sendromu"nda, çocuklar evi terk ettiğinde kadınlar amaçlarını ve kimliklerini kaybettiklerini düşünerek depresif belirtiler gösterebilirler. Özellikle toplumumuzda menopoz anksiyetesinin temelinde seksüel yetmezlik, yalnızlık ve izolasyon duygusu yatmaktadır. 4 Yapılan bir çalışmada premenopozal dönemdeki kadınların %44.8'i gebelikten korunma yöntemlerini bilmedikleri, bunun da sakat çocukların doğmasına neden olduğu saptanmıştır. Premenopozal dönemde adet düzensizlikleri nedeniyle kadın sık sık gebe kalma korkusu yaşamakta, bu da kadının depresif durumunu artırmaktadır. Kılıç'ın yaptığı bir araştırma, premenopozal devredeki depresif belirtilerin postmenopozal devreye göre daha yüksek çıktığını göstermektedir. 6 Toplumda ruhsal bozuklukların demografik özelliklerle ilişkisi psikiyatrik epidemiyolojinin ilgi alanı içindedir. Bir bozukluğun yaygınlığı, dağılımı, nedenleri, risk gruplarının saptanması gibi konular koruyucu ruh sağlığı için olduğu kadar, bir ülkenin ruh sağlığı politikasının belirlenmesi için de gereklidir. Bunları sağlayacak en iyi çalışmalar alan çalışmalarıdır. Bu çalışmada 15-49 yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve risk faktörleri ile depresyon ve depresyonun şiddeti arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmış ve bu çalışma örnekleminden yola çıkarak ülkemizdeki kadınlarda depresyonun yaygınlığı, sosyodemografik özellikler ve risk faktörleri ile depresyon ve depresyonun şiddeti arasındaki ilişkinin saptanmasıyla, elde edilecek bulguların bu alanda çalışan klinisyenlere yardımcı olacağı düşünülmüştür. YÖNTEM VE GEREÇ Araştırma İzmir de Çiğli ilçesine bağlı Balatçık Mahallesi Sağlık Ocağı Bölgesi nde 15-49 yaşları arasındaki kadınlar örneklem grubu seçilerek yapılmıştır. Sağlık Ocağı ndan alınan verilere göre (2001 yılı Haziran ayı Ev Halkı Tespit Fişi sonuçlarına göre) Balatçık Mahallesi nde 15-49 yaşları arasındaki kadınların sayısı 3423 dür. Her biri için evrendeki sayı belli olan gruplarda örneklem sayısı formülünden, önceden yapılmış toplum tabanlı çalışmalarda bulunan depresif belirtilerin prevalansı %20 kabul edilerek, %95 güven aralığında, yanılma payı 0.05 kabul edilerek evrenden seçilecek örneklem sayısı 232 olarak hesaplanmıştır. Veri toplanması amacı ile bir Anket Formu (N Erdoğan tarafından geliştirilip uygulanan sosyal, ekonomik ve kültürel yapıyı değerlendirmeye yönelik kırsal kesim araştırması görüşme formu ) araştırmacılar tarafından modifiye edilerek kullanılmıştır. 7 Demografik bilgiler, sosyokültürel ve ekonomik durum, kadınların üreme fonksiyonlarına ilişkin bilgiler, kronik hastalıklar ve depresyon risk faktörleri ile ilgili soruların yer aldığı 90 sorudan oluşan bir anket hazırlanmış; buna ek olarak Beck Depresyon Envanteri (BDE) ve Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ) kullanılmıştır. BDE, toplum tabanlı çalışmalarda ve klinik araştırmalarda en çok kullanılan araçlardan biridir. 8 Depresyonda görülen vegetatif, duygusal, bilişsel ve motivasyonel alanlarda ortaya çıkan belirtileri ölçmeye yarayan 21 maddeden oluşan envanterin amacı, depresyonun derecesini objektif olarak sayılara dökmektir. Depresyon tanısı koymak için kullanılmaz. Nedeni, DSM-IV e göre depresyon tanısı koyabilmek için, depresyona özgü semptomların iki haftadır sürüyor olması gerekirken, BDE son bir haftalık durumu ölçmektedir. BDE de kilo alımı, aşırı uyuma, psikomotor ajitasyon ya da gerileme gibi belirtiler sorulmamakta, DSM-IV için önemli olan hastanın hastalık öncesi durumu, işlevi ile ilgili bilgiler alınmamaktadır. Kişilerin depresif belirtilerinin yükselmesi, depresyon tanısı konması için tek kriter olmadığı gibi, söz konusu depresif belirtiler geçici olabilir, klinik depresyon yerine genel psikolojik stresi yansıtıyor olabilir. 9 Bu yüzden bu çalışmada BDE den 14 ve üstünde puan alan kadınlarla psikiyatrik görüşme yapılmış ve depresyon tanısı psikiyatrik görüşme ile konmuştur. Görüşmeye alınan bütün kadınların da depresif belirtileri HDDÖ ile derecelendirilmiştir. Örneklem grubuna seçilen 232 kadına bir tıp doktoru tarafından Beck Depresyon Envanteri ve Anket Formu verilmiştir. Örneklem kapsamında yer alan 232 kişi ile görüşüldükten sonra BDE puanı 14 Anatolian Journal of Psychiatry 2003; 4:208-219

Kayahan ve ark. 211 ve üstünde olan kişiler, psikiyatrik görüşme için sağlık ocağına çağrılmıştır (BDE nin kesme puanı, Beck ve Beamesderfer, 1974 tarafından toplum tabanlı çalışmalarda 13, klinik araştırmalarda 21 olarak belirlenmiştir. 10 Yüz on dokuz kişiden psikiyatrik görüşmeyi kabul eden 88 kişi Balatçık Sağlık Ocağı nda iki psikiyatrist tarafından HDDÖ kullanılarak değerlendirilmiştir. Her bir kişi ile bir psikiyatrist tanı görüşmesi yapmış ve HDDÖ ile değerlendirmiştir. İstatistiksel değerlendirme Çalışma verileri SPSS for MS Windows 10.0 programı kullanılarak bilgisayarda analiz edilmiştir. Psikiyatrik görüşmeyi reddeden ve kabul eden kadınların BDE puanları ortalamalarının karşılaştırılmasında bağımsız gruplarda t-testi, sosyodemografik durumlar ve psikososyal stres faktörleri ile HDDÖ ortalama puanları arasındaki ilişkinin araştırılması için bağımsız gruplarda t-testi ve Mann-Whitney U testleri kullanılmıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların son menstrüel siklus durumları ile HDDÖ ortalama puanlarının karşılaştırılmasında tek yönlü Kruskal Wallis Varyans Analizi kullanılmıştır. BULGULAR Tablo 1. Araştırmaya katılan kadınlarda BDE ne göre depresif belirti dağılımı Sayı % Depresif belirti yok (BDE puanı 13 ve ) 113 48.7 Depresif belirti var (BDE puanı 14 ve ) 119 51.3 Toplam 232 100 Tablo 2. Araştırmaya katılan kadınların psikiyatrik görüşmeyi kabul edip etmeme durumunun dağılımı Sayı % Görüşmeyi kabul edenler 88 37.9 Görüşmeyi kabul etmeyenler 31 13.4 Depresyon belirtisi göstermeyenler 113 48.7 Toplam 232 100 Psikososyal stres faktörleri ve sosyodemografik özelliklerle psikiyatrik görüşme yapılan kadınların HDDÖ ortalama puanları arasındaki ilişki araştırıldığında, psikososyal stres faktörü olarak son bir yıl içinde evlilik sorunu yaşayan kadınların ortalama HDDÖ puanı, son bir yıldır evlilik sorunu yaşamayan kadınlara göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (Son 1 yıldır evlilik sorunu olmayan kadınların ortalama HDDÖ puanı=10.80, son bir yıldır evlilik sorunu olan kadınların ortalama HDDÖ puanı=16.18, p=0.0014, Mann-Whitney U testi). Ayrıca özgeçmişinde depresyon öyküsü olan kadınların ortalama HDDÖ puanı, özgeçmişinde depresyon öyküsü olmayan kadınlara göre anlamlı olarak yüksek Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4:208-219

212 On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve... Tablo 3. Psikiyatrik görüşme ile depresyon tanısı konan kadınlarda HDDÖ ne göre depresyonun şiddeti Sayı % Hafif depresyon 22 25.0 Orta derecede depresyon 18 20.4 Ağır depresyon 20 22.7 Depresyon tanısı konmayan 28 31.9 Toplam 88 100 Tablo 4. Araştırmaya katılan 15-49 yaş kadınlarda depresyon prevalansı Sayı % Depresyon yok 141 60.7 Depresyon var 60 25.8 Psikiyatrik görüşmeye gelmeyenler 31 13.3 Toplam 232 100 Tablo 5. Araştırmaya katılan kadınlardan psikiyatrik görüşmeyi reddedenler ile BDE nden alınan puanlar arasındaki ilişki HDDÖ n X ± SD Puan aralığı Test, p BDE Uygulatan 88 22.63 ± 8.25 13-53 t= - 0.6649 puanı Uygulatmayan 31 21.51 ± 8.29 13-51 p= 0.518 bulunmuştur (Özgeçmişinde depresyon öyküsü olmayan kadınların ortalama HDDÖ puanı=10.06, özgeçmişinde depresyon öyküsü olan kadınların ortalama HDDÖ puanı=15.04, p=0.002, Mann- Whitney U testi). Anatolian Journal of Psychiatry 2003; 4:208-219 Diğer tüm psikososyal stres faktörleri ve sosyodemografik durumlar açısından psikiyatrik görüşme yapılan kadınların ortalama HDDÖ puanı karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Bu yüzden burada tüm istatistiksel değerlendirilmelerin sonuçlarının belirtilmesine gerek duyulmamıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ Bütün kadınlar depresyon açısından risk altındadırlar. Depresyonun kadında daha sık görülmesinin nedenleri daha çok sosyokültürel faktörlerle ilgilidir. Sosyalleşme süreci içinde kadına ve erkeğe yüklenen roller, beklentiler, sunulan doyum yolları,

Kayahan ve ark. 213 Tablo 6. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınlarda sosyodemografik durum ve psikososyal stres faktörlerinin görülme oranı Psikososyal Stres Faktörleri Var Yok Sosyodemografik Özellikler Sayı % Sayı % Evli olma 69 78.4 19 21.6 Meslek sahibi olma 16 18.1 72 81.9 Çalışıyor olma 13 14.7 75 85.3 Eşin çalışıyor olması 58 65.9 30 34.1 Düzenli gelir sahibi olma 64 72.7 24 27.3 Sosyal güvence olması 52 59 36 41 Çocuk varlığı 67 76.1 21 23.9 Adet düzensizliği yaşama 27 30.6 61 69.4 Adetten kesilmiş olma 13 14.7 75 85.3 Boşanmış olma 12 13.6 76 86.4 Aile içi şiddet olması 18 20.4 70 79.6 Baskın ebeveyn varlığı 31 35.2 57 64.8 Üvey ebeveyn varlığı 8 9 81 91 15 yaşından önce ebeveyn kaybı yaşamış olma 14 15.9 74 84.1 Özgeçmişte hastalık öyküsü 25 28.4 63 71.6 Özgeçmişte depresyon öyküsü 25 28.4 63 71.6 Ebeveynde depresyon öyküsü 17 19.3 71 80.7 Son bir yılda evlilik sorunu 11 12.5 77 87.5 Son bir yılda aile sorunu 64 72.7 24 27.3 Son bir yılda çocuk sorunu 26 29.5 62 70.5 Son bir yılda sağlık sorunu 39 44.3 49 55.7 Son bir yılda ekonomik sorun 37 42 51 58 Son bir yılda iş sorunu 24 27.2 64 72.8 Son bir yılda yer değiştirme sorunu 6 6.8 82 93.2 Son bir yılda kayıp yaşama 20 22.7 68 77.3 Eş/çocuk kaybı yaşamış olma 15 17 73 83 Arkadaş kaybı/ayrılık yaşamış olma 28 31.8 60 68.2 Emeklilik/çocukların evden ayrılması 9 10.2 79 89.8 Alkol kullanma 1 1.1 87 98.9 Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4:208-219

214 On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve... Tablo 7. Diğer sosyodemografik durum ve psikososyal stres faktörleri Sosyodemografik Özellikler Sayı % Eğitim durumu Okur yazar değil 12 13.8 Okur yazar 5 5.6 İlkokul mezunu 47 53.4 Ortaokul mezunu 8 9.1 Lise-yüksekokul mezunu 16 18.1 Çocuk sayısı 1 çocuk 10 11.3 2 çocuk ve fazlası 57 64.7 Menstrüel siklus durumu Menstruasyon görmüyor 13 14.8 Premenstrüel dönemde 16 18.2 Postmenstrüel dönemde 48 54.5 Menstruasyon görüyor 11 12.5 Kişilik özellikleri İçedönük 46 52.2 Dışadönük 42 47.8 çare arama davranışları erkeğe daha fazla özgürlük tanırken, kadını bir çok yönden sınırlamaktadır. 11 Majör depresyon için kadınlar erkeklerden daha fazla risk altındadır. Majör depresyon ve distimi kadınları erkeklerden iki kat daha fazla etkilemektedir. Dört kadından birinde ciddi derecede depresyon görülmektedir. 4 Balatçık Sağlık Ocağı Bölgesi nde yapılan bu çalışmada da, araştırmaya katılan 15-49 yaşları arasındaki kadınların BDE'ne göre %51.3'ünde depresif belirti bulunmuş ve kadınların %25.8'ine psikiyatrik görüşme sonrasında DSM-IV kriterlerine göre kesin depresyon tanısı konmuştur. Psikiyatrik görüşme yapılan 88 kişinin depresif belirtilerinin şiddeti HDDÖ ile değerlendirildiğinde %22.7'sinde majör depresyon, %20.4'ünde orta şiddette depresyon, %25'inde hafif şiddette depresyon saptanmıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %78.4 ü evlidir. Son bir yılda evlilik sorunu yaşayan kadınların oranı da %12.5 olarak bulunmuştur. Evli olmak, bekarlara göre duygulanım bozukluğu rölatif riskini 2.8 kat artırmaktadır. Buna göre, evlilik kadınlar Anatolian Journal of Psychiatry 2003; 4:208-219 için bir stres faktörüdür. Evlilik, erkekleri kadınlardan daha fazla depresyondan korumaktadır. Mutsuz evliliklerde kadınlar erkeklerden üç kat fazla depresif belirti göstermektedir. BDÖ kullanılarak 60 evli çift üzerinde yapılan bir araştırmada, kadınların depresyon puan ortalamaları erkeklerden daha yüksek bulunmuştur. 12-14 Bu çalışmada psikiyatrik görüşme yapılan ve evli olan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=69, HDDÖ=12.15), ile evli olmayan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=19, HDDÖ=9.00) arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Ancak son bir yıl içinde evlilik sorunu yaşayan kadınların ortalama HDDÖ puanı (n=11, HDDÖ=16.18), son bir yıl içinde evlilik sorunu yaşamayan kadınların ortalama HDDÖ puanı (n=77, HDDÖ=10.80) ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %76.1 i çocuk sahibi ve bunların da %89.7 si iki veya daha fazla çocuk sahibi olarak bulunmuştur. Aşkın ve arkadaşlarının majör depresyon tanısı konmuş 133 hasta üzerinde yaptıkları araştırmada hastaların %63.5'inin üç ve daha fazla çocuğa sahip olduğu bulunmuştur. Depresif belirtilerin kadınlardaki riski, küçük çocuk sahibi anneler arasında daha yüksektir ve evdeki çocuk sayısı ile artmaktadır. Genç anneler ve daha fazla çocuğu olanlarda daha fazla depresyon gelişebilmektedir. 13 Bu çalışmada çocuğu olan kadınların (n=67, HDDÖ=11.89) çocuğu olmayan kadınlara göre (n=21, HDDÖ=10.14) ortalama HDDÖ puanları arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Aynı şekilde iki veya daha fazla çocuğu olan kadınların (n=57, HDDÖ=11.54) bir çocuğu olanlara (n=10, HDDÖ=13.90) göre ortalama HDDÖ puanları arasında da anlamlı fark saptanmamıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %13.8'i okuryazar değil, %5.6'sı okuryazar, %53.4'ü ilkokul mezunu, %9.1'i ortaokul mezunu, %18.1'i lise ve yüksekokul mezunudur. Çetin ve arkadaşları tarafından Trabzon ilinde yapılan çalışmada eğitim düzeyi ile depresyon prevalansı arasında anlamlı ilişki saptanmış, depresyonun en sık okur-yazar olmayan populasyonda ortaya çıktığı, eğitim düzeyi arttıkça depresyon görülme oranının azaldığı bulunmuştur. 15 Bu çalışmada da depresif belirtileri olan ve depresyon tanısı konmuş kadınların %72.8 - inin düşük eğitim düzeyinde olduğu saptanmıştır (Okur yazar değil/okur yazar/ilkokul mezunu). Ancak düşük eğitim düzeyindeki kadınların ortalama HDDÖ puanı (n=70, HDDÖ=11.87) ile orta-

Kayahan ve ark. 215 okul-lise ve yüksekokul mezunu olan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=18, HDDÖ=9.94) arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %81.9 unun meslek sahibi olmadığı ve %85.3 ünün çalışmadığı bulunmuştur. Çetin ve arkadaşları tarafından Trabzon'da yapılan bir çalışmada depresyon prevalansı %42.9 ile en yüksek düzeyde ev hanımlarında tespit edilmiştir. 15 The Hospital Anxiety and Depression Scale kullanılarak hastaneye başvuran hastalarda yapılan bir çalışmada depresif belirti prevalansı %48.3 saptanmış ve işsiz kadınların, işsiz erkeklerden daha düşük düzeyde depresif belirti gösterdiği bulunmuştur. 16 Bu çalışmada meslek sahibi olan ve çalışan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=16, HDDÖ= 12.75; n=13, HDDÖ=12.38) ile meslek sahibi olmayan ve çalışmayan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=72, HDDÖ=11.19; n=75, HDDÖ=11.32) arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %41 inin sosyal güvencesinin olmadığı, %34.1 inin eşinin düzenli olarak çalışmadığı ya da hiç çalışmadığı, %27.3 ünün düzenli gelirinin olmadığı saptanmıştır. Çetin ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada sosyal güvencesi olmayanların %47.2'sinde depresyon mevcutken, sosyal güvencesi olanlarda bu oran %29.9'dur. 15 Sosyoekonomik düzeyi düşük olan gruplarda, genel yaşamsal olanaklardaki kısıtlılık (gelir düzeyindeki düşüklük, işsizlik riski) hem doğrudan hem de dolaylı yollarla (Örneğin, sağlık hizmetlerine ulaşımı güçleştirerek) sağlık üzerine olumsuz etkide bulunmaktadır. Hem sosyo-kültürel düzeyin, hem de kötü maddi yaşam standartlarının birbirinden bağımsız olarak ruhsal sağlığı olumsuz etkilediğine ilişkin bulgular vardır. 17,18 Daha ağır yaşam koşulları, sosyal dezavantajlarla karşı karşıya kalma ve olumsuz durumlarla başa çıkmada daha az kaynağa sahip olmak alt sosyoekonomik durumdakileri zorlamaktadır. Uzun süre bu koşullarda yaşamak sosyal becerileri de etkilemektedir. Alt sınıf bireylerinin sınırlı yaşam deneyimleri, sosyal gerçekliği algılamalarını sınırlamakta, bu da depresyon ile başa çıkma yetilerinin gelişimini engellemektedir. 11 Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların ve sosyal güvencesi olmayan (n=36, HDDÖ=11.72), eşi çalışmayan (n=30, HDDÖ=12.09), düzenli geliri olmayan kadınların ortalama HDDÖ puanları ile sosyal güvencesi olan (n=52, HDDÖ= 11.30), eşi çalışan (n=58, HDDÖ=12.17) ve düzenli geliri olan (n=64, HDDÖ=10.81) kadınların ortalama HDDÖ puanları arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %14.7 sinin adetten kesilmiş olduğu, %30.6 sının adet düzensizliği olduğu bulunmuştur. Ayrıca psikiyatrik görüşme sırasında kadınların %18.2 sinin premenstruel dönemde olduğu saptanmıştır. Kadın ruh sağlığı için çok önemli iki bozukluk olan, depresyon ve premenstrüel sendrom arasında ilişki kuran çalışmalar, premenstrüel sendromun depresyon için bir risk olabileceğini ortaya koymaktadır. Yapılan çalışmaların çoğunda anksiyete ve depresyon gibi duygulanım belirtilerinin klinik görünüme egemen olduğunun gösterilmesi ve bazen kısa süreli bir depresif bozukluğu andıran seyri, depresyonla aralarında özel bir ilişki olabileceğini göstermektedir. Endicott ve arkadaşları tarafından premenstrüel sendromlu kadınlarda yapılan çalışmada majör depresyon prevalansı %60 olarak bulunurken, Dejong ve arkadaşları majör depresyon prevalansını %30 olarak bildirmiştir. 19 Bu çalışmada psikiyatrik görüşme sırasında premenstrüel dönemde olduğunu bildiren kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=16, HDDÖ=13.18) ile diğer menstruasyon dönemlerindeki kadınların (Menstruasyon görmüyor postmenstrüel menstruasyonda) ortalama HDDÖ puanları (n=13, 48, 11; HDDÖ=12.38, 10.45, 12.36) arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Menopoz döneminde kadınlarda sıcak basmaları ve terleme artışı gibi vazomotor düzensizlik sonucu gelişen belirtilerin yanında depresyon, huzursuzluk, sinirlilik ve uykusuzluk belirtilerinin de görülebildiği bildirilmiştir. 4,20 Bu çalışmada psikiyatrik görüşme yapılan ve menopozda olduğunu bildiren kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=13, HDDÖ=12.38) ile menopozda olmayan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=75, HDDÖ=11.32) arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Yine menstruasyon düzensizliği yaşayan kadınların ortalama HDDÖ puanları ile (n=27, HDDÖ=10.85), menstruasyon düzensizliği yaşamayan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=61, HDDÖ=11.75) arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %13.6 sının boşanma sorunu yaşamış olduğu bulunmuştur. Ancak boşanma sorunu yaşamış olan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=12, HDDÖ=14,83) ile boşanma sorunu yaşamamış kadınların ortalama Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4:208-219

216 On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve... Psikiyatrik görüşme yapılan %28.4'ünün önceden önemli bir hastalık geçirmiş olduğu bulunmuştur. Depresyon dışında hastalık geçiren kadınların %23.8'inin kardiyovasküler sistem hastalığı, %22.1'inin santral sinir sistemi hastalığı ve %13.6'sının böbrek hastalığı geçirdikleri saptanmıştır. Depresyonun gelişiminde sorumlu tutulan etkenlerden biri de bedensel hastalıklar ve bunların sağaltımıdır. Levenson ve arkadaşları genel hastanelerde yatan hastaların %22-33'ünde, ayaktan hastaların ise %6-20'sinde depresif belirtiler saptamıştır. Klinik bakımdan tanı koyduracak şiddette depresyon, bedensel hastalığı olanların %15'inde görülmektedir. Bu durum, bedensel hastalığın depresyon için bir neden olmaktan çok, ortaya çıkarıcı bir etken olduğunu göstermektedir. 24 Tıbbi hastalıklarla depresyon arasındaki ilişki karmaşıktır. Bedensel hastalıkların bazılarının doğrudan, bazılarının stres etkeni olarak ikincil depresyona yol açtığı bilinmektedir. 29 Bu çalışmada önceden hastalık geçiren kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=25, HDDÖ=12.24) ile önceden hastalık geçirmeyen kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=63, HDDÖ=11.17) arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %28.4'ünde önceden geçirilmiş depresyon öyküsü saptanmıştır. Psikososyal stres faktörlerinin ilk depresyon atağında, takip eden depresyon ataklarına göre daha fazla rol oynadığı Kraepelin den beri bilinmektedir. Hastalığın gidişi boyunca depresif atakların ortaya çıkması artarak otonomi kazanır ve çevresel stres faktörleri ile daha az bağlantılı olmaya başlar. Hayvan elektrofizyolojik modellerinde bu durum kindling hipotezi olarak adlandırılmıştır. Tek epizot depresyon geçiren kişilerin yaklaşık %50-60 ının ikinci epizod geçirme riski vardır. İki depresyon atağı geçiren kişilerin üçüncü bir atak geçirme olasılığı %70 tir. Üç depresif atak geçirenlerin dördüncü bir atak geçirme olasılığı ise %90 dır. Kindling fenomenine göre, önceden geçirilmiş atak sayısına göre yeni atak geçirme olasılığı daha yüksektir. 30 Bu çalışmada önceden geçirilmiş depresyon öyküsü olan kadınların ortalama HDDÖ puanlarının (n=25, HDDÖ=15.04) önceden geçirilmiş depresyon öyküsü olmayan kadınlara (n=63, HDDÖ=10.06) göre anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %19.3 ünde ebeveynlerde depresyon öyküsü saptanmıştır. Ailede duygudurum bozukluğu öyküsünün varlığı depresyon için önemli bir risk etkeni oluşturmaktadır. Gershon ve arkadaşları literatürdeki çeşitli çalışmaların sonuçlarını bir arada değerlendirerek aile üyeleri için risk aralığını %5.1-%17.5 olarak bildirmiştir. Andreasen ve arkadaşları ise, aile görüşmelerinden aldıkları veriler doğrultusunda unipolar depresyon için birinci dereceden akrabalar için hastalanma riskini %14.3-%28.4 olarak saptanmıştır. Kupfer ve arkadaşları birinci dereceden akrabaların hastalığa yakalanma riskinin unipolar depresyonda %20.7; bipolar depresyonda %1.1 olduğunu bulmuşlardır. Bu durum, ailede benzer hastalık olmasının, hastalık oluşumu için zemin hazırladığını düşündürmektedir. 24 Sullivan'- nın 18-44 yaşları arasındaki kadınlarda yaptığı bir çalışmada, klinik düzeyde depresyonu olan kadınların ailelerinde depresyon öyküsü yüksek düzeyde bulunmuştur. 31 Bu çalışmada ebeveynlerinde depresyon öyküsü saptanan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=17, HDDÖ=11.52) ile, ebeveynlerinde depresyon öyküsü saptanmayan kadınların ortalama HDDÖ puanları (n=71, HDDÖ=11.46) arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınların %17'sinde eş/çocuk kaybı, %31.8'inde yakın bir arkadaş kaybı veya ayrılığı yaşandığı bulunmuştur. Emekli olma/ çocukların evden ayrılması gibi yeni yaşam olaylarıyla karşılaşma %9 olarak bulunmuştur. Kayıp yaşayan kişilerde depresif belirtilere yüksek oranda rastlanmaktadır. Kadın ve erkek dullardan oluşan, 328 kişiyi kapsayan bir çalışmada yaşanan kayıptan 2 ay sonra %20 majör depresyon, %11 depresif belirti; 13 ay sonra %12 major depresyon, %10 depresif belirti saptanmıştır. Kayıp sonrası görülen depresyonda, önceden geçirilmiş depresyon öyküsünün önemli bir risk faktörü olduğu belirtilmektedir. 32 Bu çalışmada eş/çocuk kaybı yaşamış (n=15, HDDÖ=12.33), arkadaş kaybı/ayrılığı yaşamış (n=28, HDDÖ=12.85) ve yeni yaşam olayı yaşamış (n=9, HDDÖ=8.88) olan kadınlarla, eş/çocuk kaybı yaşamamış (n=73, HDDÖ=11.30), arkadaş kaybı/ayrılığı yaşamamış (n=60, HDDÖ= 10.83) ve yeni yaşam olayı yaşamamış (n=79, HDDÖ=11.77) kadınların ortalama HDDÖ puanları arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Psikiyatrik görüşme yapılan kadınlara kişilik özellikleri sorulduğunda %52.2'si kendisini içedönük, %47.8'i dışadönük olarak tanımlamışlardır. Kişilik özellikleri de depresyon için risk etkeni olabil- Anatolian Journal of Psychiatry 2003; 4:208-219

Kayahan ve ark. 217 mektedir. Bireyin yaşamı boyunca stresle başa çıkmasında ve kişiler arası ilişkilerinde güçlük yaratan nevrotik, bağımlı, obsesif, içedönük, kendine güveni az, girişken olmayan, kaygılı, karamsar kişilik özellikleri üzerinde depresyonun daha çok geliştiği bildirilmektedir. 24 Bu çalışmada, kendini içe dönük olarak tanımlayan kadınların ortalama HDDÖ puanı (n=46, HDDÖ=12.26), kendini dışa dönük olarak tanımlayan kadınların HDDÖ puanı (n=42, HDDÖ=10.61) ile karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmamıştır. Psikososyal stres faktörleri ve sosyodemografik özelliklerin depresyonla ilişkisi ve depresyonun şiddeti üzerindeki etkisi birçok çalışmayla desteklenmiştir. Psikososyal stres faktörlerine odaklanan çalışmalar evlilik ve anneliğin kadınlarda depresyon riskini artırdığını bulmuştur. 33 Hirshfeld ve Cross depresyonun şiddeti ve evli olma arasında pozitif bir ilişki bulmuşlardır. 34 Brown ve Harris evde çocukların varlığı ile kadınlarda daha yüksek şiddette depresyon arasında anlamlı olarak bağlantı olduğunu göstermişlerdir. 35 Barnow ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada kadınlarda depresyonun şiddeti, evlilik durumu, evdeki çocuklar ve eğitim düzeyi ile anlamlı olarak bağlantılı bulunmuştur. Eğitim düzeyi hem tek başına, hem de evli olma ve çocuk sahibi olma ile beraber kadınlarda depresyonun şiddetini anlamlı olarak etkilemektedir. 36 Diğer bir çok çalışmada da her iki cinsiyette yaşam olayları ve sosyal destek ile depresyonun şiddeti arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. 37-41 Bizim çalışmamızda depresif belirtileri yüksek (BDE den 14 ve üstü puan alan) ve psikiyatrik görüşme ile depresyon tanısı konan kadınlarda sosyodemografik özellikler ve psikososyal stres faktörlerinin görülme oranı tanımlanmıştır. Bu oranlar literatür bilgileri ışığında tartışılmıştır. Çalışmamıza alınan kadınlarda depresyonun şiddeti ile sosyodemografik özellikler ve psikososyal stres faktörleri arasındaki ilişkiye bakıldığında ise, daha önce depresyon geçirmiş olma ve son bir yıl içinde evlilik sorunu yaşamış olma ile depresyon şiddeti arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Bu kadınlarda depresyonunun şiddeti anlamlı olarak daha yüksek olarak bulunmuştur. Literatürdeki bulguların aksine çalışmamızda evli olma, eğitim düzeyi ve evde çocukların varlığı ile kadınlardaki depresyonun şiddeti arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır. Çalışmamızda sosyodemografik özellik olarak evli olma değil, psikososyal stres faktörü olarak son bir yıl içinde evlilik sorunu yaşamış olma ile depresyonun şiddeti ile anlamlı olarak bağlantılı bulunmuştur. Çalışmamızda çoğu psikososyal stres faktörü ile kadınlardaki depresyonun şiddeti arasında ilişki bulunamamıştır. Bu durum ancak, psikososyal stres faktörlerinin -kişilik özellikleri ve başa çıkma mekanizmaları ile beraber- psikiyatrik hastalıkların gidişi ve şiddeti üzerine etki etmekten çok, psikiyatrik hastalığın ortaya çıkmasına neden olduğunu gösteren çalışmalarla açıklanabilir. 42,43 Bununla beraber bu çalışmanın bazı kısıtlılıkları bulunmaktadır. BDE den 13 ve altında puan alan kadınlarla psikiyatrik görüşme yapılmamıştır. Bilindiği gibi, BDE ile depresyon dışlanamamaktadır. Ayrıca psikiyatrik görüşme yapılan 88 kadından 60 ına depresyon tanısı konmuştur. BDE den 14 ve üstünde puan alan ve psikiyatrik görüşme yapılan 28 kadına depresyon tanısı konmamıştır. Yine çalışmaya alınan kadınların tamamının İzmir in sosyoekonomik, kültürel ve eğitim düzeyi düşük bir bölgesinden olması, örneklemimizin muhtemelen genel populasyondaki 15-49 yaş arası depresif kadınları temsil etmediğini göstermektedir. Bu alanda yapılacak yeni çalışmalarda genel populasyonu daha çok temsil eden bir örneklemle çalışılması ve örneklemin tamamı ile psikiyatrik görüşme yapılması daha sağlıklı sonuçlar için uygun olacaktır. Sonuç olarak bu çalışmanın sonuçları sosyodemografik özellikler ve psikososyal stres faktörleri ile kadınlardaki depresyon ve depresyonun şiddeti arasındaki ilişki hakkında bilgilerimize katkıda bulunmuştur. KAYNAKLAR 1. Aydemir Ö, Köroğlu E: Psikiyatride Kullanılan Klinik Ölçekler. Ankara, Hekimler Yayın Birliği, 2000, s.109-110. 2. Nolen-Hoeksema S, Grayson C: Explaining the gender difference in depressive symptoms. J Personal Soc Psychol 1999; 77:1061-1072. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4:208-219

218 On beş-kırk dokuz yaşları arasındaki kadınlarda depresyon prevalansı ve... 3. Kağıtçıbaşı Ç: Sosyal değişme bağlamında psikolojik araştırmaların yeri. 1.Ulusal Psikoloji Kongresi, 1980. 4. NIH 00-4779: Depression: What every women should know? 1995. 5. Edwin M: Atypical depressive symptoms in seasonal and non-seasonal mood disorders. J Affect Disord 1997; 44:39-44. 6. Wilhelm K: Examining sex differences in the impact of anticipated and actual life events. J Affect Disord 1998; (48): 37-45 7. Erdoğan N: Bakırçay bölgesi kırsalında toplumsal yapı ve toplumsal değişme. Proje No. 92 EDE 009. Ege Üniversitesi Araştırma Fon Saymanlığı, İzmir, 1997. 8. Schotte CKW: Construct validity of the Beck Depression Inventory in a depressive population. J Affect Disord 1997; 46:115-125. 9. Savaşır I, Şahin NH: Bilişsel-Davranışçı Terapilerde Değerlendirme: Sık Kullanılan Ölçekler. Ankara, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, 1997, s.23-33. 10. Beck AT, Beamesderfer A: Assessment of depresssion: the depression inventory. Mod Probl Pharmacopsychiatry 1974; 7:151-169. 11. Ünal S: Psikiyatrik hastalıklarda bağımlı değişkenler. IV. Anadolu Psikiyatri Günleri, 1996, s.53-57. 12. Kaygısız A, Alkın T: Konversiyon bozukluğundaki ruhsal bozukluk eş tanılarının değişkenlerle ilişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi 1999; 10:40-49. 13. Aşkın R: Depresyon El Kitabı. Konya, 1999, s.9-25, 158-159. 14. Kastro R, Kozacıoğlu G: Evlilik uyumu ve depresyon. 9. Anadolu Psikiyatri Günleri, 2000, s.663-669. 15. Çetin İ, Bilici M, Bekaroğlu M, Köroğlu MA, Uluutku N: Sağlık ocaklarına başvuran hastalarda depresyon yaygınlığı ve depresyonun sosyodemografik değişkenlerle ilişkisi. 35. Ulusal Psikiyatri Kongresi ve Uluslar Arası Kros-Kültürel Psikiyatri Uydu Sempozyumu, Trabzon, 1999. 16. Aşkın R, Karaca S, Turan M, Kuloğlu M, Herken H: Depresyonlu hastalarda sosyodemografik özelliklerin klinik belirtiler ve tedavi yanıtı ile ilişkisi. IV. Anadolu Psikiyatri Günleri.1996:273-281 17. Ostler K, Thompson C, Kinmonth AK, Peveler RC, Stevens L, Stevens A: Influence of socio-economic deprivation on the prevalence and outcome of depression in primary care. Br J Psychiatry 2001; 178:12-17. 18. Belek İ: Genel sağlık anketi ile ölçülen ruhsal sorunlar ve sosyodemografik eşitsizlikler. Türk Psikiyatri Dergisi 1999; 10:163-172. 19. Özer H, Kırpınar İ: Depresif bozukluklu ve kontrol grubu kadınlarda premenstrüel sendrom taraması. Düşünen Adam 1997; 10:16-19. 20. Casper R, Yen S, Wilkes M: Menopausal flushes: a neuroendocrine link with pulsatile luteinizing hormone secretion. Science 1979; 205: 823 21. Barrow S, Linden M, Lucht M, Freyberger H-J: The importance of psychosocial factors, gender, and severity of depression in distinguishing between adjustment and depressive disorder. J Affect Disord 2002; 72:71-78. 22. Kendler SK, Thornton LM, Prescott CA: Gender differences in the rates of exposure to stressful life events and sensitivity to their depressogenic effects. Am J Psychiatry 2001; 158:4. 23. Ağargün MY, Kara H: Panik bozukluğu olan hastalarda çocukluk dönemi separasyon öyküsü: depresyon ve normal kontrollerle karşılaştırmalı bir çalışma. IV. Anadolu Psikiyatri Günleri, 1995, s.237-241. 24. Ünal S, Özcan E: Depresyonda hazırlayıcı, ortaya çıkarıcı ve koruyucu etkenler. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2000; 1:41-48. 25. Kendler KS, Karlowski LM, Prescott CA: Causal relationship between stressful life events and the onset of major depression. Am J Psychiatry 1999; 156:837-841. 26. İlhan Ö, Sayıl I: Ankara nın Mamak ilçesinde yapılan bir alan çalışması: Zorlayıcı yaşam olayları ve ruhsal bozukluklarla ilişkisi. Kriz Dergisi 1999; 7:1-6. 27. Ceran A, Uzun Ö: Depresyonda yaşam olayları. 35. Ulusal psikiyatri Kongresi ve Uluslar Arası Kros- Kültürel Psikiyatri Uydu Sempozyumu, Trabzon, Tam Metin Kitabı, 1999, s.147-149. 28. Dixit A, Crum RM: Prospective study of depression and the risk of heavy alcohol use in women. Am J Psychiatry 2000; 157:751-758. 29. Oğuzhanoğlu N: Tıbbi durumlar ve depresyon. Duygudurum Bozuklukları ve Depresyon 2001; 3:116-125. 30. Kendler SK, Thornton LM, Gardner CO: Stressful life events and previous episodes in the etiology of major depression in women: an evaluation of the kindling hypothesis. Am J Psychiatry 2000; 157:1243-1251. 31. Sullivan PF, Wells JE, Joyce PR, Bushnell JA, Mulder RT, Oakley-Browne M: Family history of depression in clinic and community samples. J Affect Disord 1996; 40:159-168. 32. Zisook S, Paulus M, Schuchter SR, Judd LL: The many faces of depression following spousal bereavement. J Affect Disord 1997; 45:85-95. 33. Paykel ES: Depression in women. Br J Psychiatry 1991; (Suppl.):22-29. 34. Hirschfeld RMA, Cross CK: Epidemiology of affective disorders. Psychosocial risk factors. Arch Gen Psychiatry 1982; 39:39-46. Anatolian Journal of Psychiatry 2003; 4:208-219

Kayahan ve ark. 219 35. Brown GW, Harris T: Social Origin of Depression. A Study of Psychiatric Disorders in Women. London, Tavistock, 1978. 36. Barnow S, Linden M, Lucht M: The importance of psychosocial factors, gender, and severity of depression in distinguishing between adjustment and depressive disorders. J Aff Dis 2002; 72:71-78. 37. Cooke DJ: Depression: demographic factors in the distribution of different syndromes in the general population. Soc Psychiatry 1982; 17:23-28. 38. Wiklund I: Prognostic importance of somatic and psychosocial variables after a first myocardial infaction. Am J Epidemiol 1988; 10:786-795. 39. Wilson KG, Kraitberg NJ, Brown JH, Bergman JN: Electroconvulsive therapy in the treatment of depression: the impact on length of stay. Compr Psychiatry 1991; 32:345-354. 40. Zlotnick C, Shea MT, Pilkonis MA, Elkin I: Gender, type of teratment, dysfunctional attitudes, social support, life events, and depressive symptoms over naturalistic follow-up. Am J Psychiatry 1996; 153:1021-1027. 41. Lara ME, Leader J, Klein DN: The association between social support and course of depression: is it confounded with personality? J Abnorm Psychol 1997; 106:478-482. 42. Hautzinger M: Altersverteilung depressiver episoden in zwei gemeindestischproben. Psychiatr Prax 1984; 11:196-1999. 43. Salokangas RK, Poutamen O: Risk factors for depression in primary care. Findings of the TADEP project. J Aff Dis 1998; 48:171-180. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4:208-219