İMPLANT ÜSTÜ PROTETİK TEDAVİ ÖNCESİ REZONANS FREKANS ANALİZİ UYGULAMASI



Benzer belgeler
TDB AKADEMİ Oral İmplantoloji Programı Temel Eğitim (20 kişi) 1. Modül 29 Eylül 2017, Cuma

Diagnostik Görüntüleme ve Teknikleri

ENDODONTİK TEDAVİDE BAŞARI VE BAŞARISIZLIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ

İMPLANT. Prof. Dr. Ahmet Saraçoğlu

İMPLANT VAKALARININ SINIFLANDIRILMASI

Biyolojik Biyomekanik İmplant Başarısızlığı İmplant Başarısızlığı Krestal Kemik Kaybı Protez Komplikasyonları Mekanik Süreçler

PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ ANABİLİM DALI

DENTAL İMPLANTLAR VE YÜKLEME PRENSİPLERİ BİTİRME TEZİ. Stj. Diş Hekimi Zehra Damla DALMIŞ. Danışman Öğretim Üyesi : Prof. Dr.

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI TIPTA UZMANLIK KURULU. Protetik Diş Tedavisi Uzmanlık Eğitimi Müfredat Oluşturma ve Standart Belirleme Komisyonu.

İmplantın Uygulanabilirliği İmplantlar belirli bir kalınlığı ve genişliği olan yapılardır. Bu nedenle implant öngörülen bölgede çene kemiğinin

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

İMPLANT YERLEŞTİRME VE YÜKLEME PROTOKOLLERİ

Tanı ve Tedavi Planlaması. Prof.Dr. Kıvanç Kamburoğlu Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Ana Bilim Dalı

ÜST ÇENE ÖN BÖLGEDE TEK DİŞ EKSİKLİĞİNDE İMPLANTLARIN YERİ VE ÖNEMİ

diastema varlığında tedavi alternatifleri

BETATOM EMAR GÖRÜNTÜLEME VE TANI MERKEZİ DENTO MAKSİLLO FASİYAL RADYOLOJİ BİRİM

Dersin Kodu Dersin Adı Z/S T U K DPE 603 Fiziksel, psikolojik, sosyal gelişim ve davranış

Biyomekatronik Sistemler. Kemik Uzatma Sistemleri. Erhan AKDOĞAN, Ph.D.

Kanser Hastalarında Dental Yaklaşım. Dr.Kıvanç Bektaş-Kayhan İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş, Çene Cerrahisi Anabilim Dalı

FLEP OPERASYONU ve YARA İYİLEŞMESİ. Prof.Dr.Yaşar Aykaç

YÜZEY ÖZELLİKLERİ. Rahatınız Bizim Hedefimizdir

ABUTMENTLARIN ÖZELLİKLERİ VE DİŞETİYLE UYUMU

Sürekli Araştırma ve Yüksek Uzmanlık BTLock, bir grup implantolog tarafından 1995 yılında kurulmuştur. O günden bu yana firmamız orijinal ve etkili

TUKMOS PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ KOMİSYONU 1.DÖNEM ÜYELERİ

İmmediyat Fonksiyon ile birlikte Anterior Diş Eksikliğinin Tedavisi

DÖNER ALETLERİN KANAL TEDAVİSİNDE KULLANIMI

Genel Bilgiler. Hastalar için önemli hususlar

FONKSİYONEL OKLÜZAL MORFOLOJİ. Dr. Hüsnü YAVUZYILMAZ

Estetik ve konvansiyonel diş hekimliği adına tüm dental tedaviler için alt yapı ve teknolojik olarak hazırız.

BASAMAKLI DİŞ PREPARASYONU

GÜVENLE GÜLÜMSEMEK YAŞAM KALİTESİDİR

İMPLANT ÜSTÜ PROTEZLER YÜKLEME KAVRAMLARI

ORTODONTİ ANABİLİM DALI

PROF. DR. TÜLİN TANER

Sabit Protezler BR.HLİ.011

İMMEDİAT YÜKLEME VE OSSEOENTEGRASYONA ETKİSİ

Dental Kemik Cerrahisinde İleri Teknikler. Prof. Dr. Mustafa Sancar Ataç Doç. Dr. Seda Özturan. Kadavra Uygulamalı Dental Cerrahi Kursları DKC 01

TARİHÇE BÖLÜMLER. Fakültemiz Klinik Bilimler Bölümü altında hizmet veren sekiz Anabilim Dalı bulunmaktadır.

Talaş oluşumu. Akış çizgileri plastik deformasyonun görsel kanıtıdır. İş parçası. İş parçası. İş parçası. Takım. Takım.

ALT TOTAL İMPLANT ÜSTÜ PROTEZLERİN AĞIZ İÇİNDE FARKLI TEKNİKLERLE BİRLEŞTİRİLMESİ

5/8/2018. Windsor Probe Penetrasyon Deneyi:

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 2. SINIF RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ TEORİK DERS PROGRAMI

İMMEDİAT YÜKLEME DENKLEMİ KONUSUNDA ARAŞTIRMALAR

Periodontoloji nedir?

İMPLANT ÜSTÜ HAREKETLİ PROTEZLER BİTİRME TEZİ

İMPLANT ÜSTÜ PROTEZLERDE ÖLÇÜ ALMA YÖNTEMLERİ BİTİRME TEZİ. Stj. Dişhekimi Esra OCAK. Danışman Öğretim Üyesi: Doç. Dr. Cenk CURA

ZİNEDENT ÜRÜN GARANTİ FORMU

Görev çubuğu. Ana ölçek. Şekil 1.1: Verniyeli kumpas

DERİN KAPANIŞ VAKALARINDA ORTODONTİK VE ORTOPEDİK TEDAVİ. Derin Örtülü Kapanışın Tanımı ve Etyolojisi

Hareketli Protezler BR.HLİ.008

Yüzey Pürüzlülüğü Ölçüm Deneyi

MODE DENTAL IMPLANT SYSTEM

ORTODONTİ. Dersin Kodu Dersin Adı Z/S T U K DOR 603 Ortodontik tanı yöntemleri, Fonksiyonel analiz,


PERİODONTAL HASTALIK VE TEDAVİSİNİN DİĞER DİŞ HEKİMLİĞİ ALANLARI İLE İLİŞKİSİ PERİODONTOLOLOJİ-PROTEZ

KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM

Dişlerin Ark İçerisindeki ve Karşılıklı İlişkileri. Prof. Dr. Mutahhar Ulusoy

ORAL İMPLANTOLOJİDE PRİMER BAŞARISIZLIK

İMPLANT DESTEKLİ PROTEZLERDE OKLUZYON PRENSİPLERİ

Bicon Kısa İmplantlar implant konumlandırma imkanlarını azamiye çıkarır ve greft işlemi ihtiyacını asgariye indirir. 6.0 x 5.7mm. 4.5 x 6.

Evet. Seri kullanıma girdikten sonra değişik implant tipleri üretilmiştir. Ancak günümüzde en popüler olan implant tipi 'vida' şekilli olanlardır.

FARKLI İMPLANT YAPILARININ ÜST YAPI SEÇENEKLERİNİN PROTETİK TEDAVİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI

AYNI YÖREDE BULUNAN 242 BİREYİN PROTETİK MUAYENE BULGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Alt santral-lateral diş kök kanal tedavisi. Alt kanin diş kök kanal tedavisi. Üst molar diş kök kanal tedavisi. Alt molar diş kök kanal tedavisi

Ortodonti. İlk Muayene zamanı:

Sınıf II Div 1 Anomaliler ve Tedavi Prensipleri

İNŞAAT MALZEME BİLGİSİ

Bilgi ve Kayıt İmplantüstü Protez Kursu. Uygulamalı Kurs

SPİNAL ÇÖZÜMLER. KARMED SAĞLIK ÜRÜNLERİ SAN.VE TİC.LTD.ŞTİ T: F:

RECIST. Response Evaluation Criteria In Solid Tumors

İMPLANT ÜST YAPILARI

Çene Eklemi (TME) ve Yüz Ağrıları Merkezi

Alper ERKEN Metalurji Mühendisi, MBA

İMPLANT ÜSTÜ PROTEZLER

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI TIPTA UZMANLIK KURULU. Periodontoloji Uzmanlık Eğitimi Müfredat Oluşturma ve Standart Belirleme Komisyonu

RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ

PROTEZ VİDASI

T. C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ ANABİLİM DALI

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

SPRİNG KÖPRÜ (Vaka Raporu)* Yavuz BURGAZ** Hüsnü YAVUZ YILMAZ * **

DERYA ÇÖNE. Radyoterapi Teknikeri Kozyatağı Acıbadem Hastanesi Radyoterapi Bölümü

Çalışma Ortamında Kişisel Maruziyet ve Ortam Ölçümleri

AMBULASYONA YARDIMCI CİHAZLAR

NucleOSS DENTAL İMPLANT SİSTEMİ CERRAHİ EL KILAVUZU

Prof. Dr. Gökhan AKSOY

MAK 4026 SES ve GÜRÜLTÜ KONTROLÜ. 12. Hafta Pasif Gürültü Kontrolü-devam

DENTAL İMPLANT ESTETİĞİNDE PLATFORM SWİTCHİNG İN ÖNEMİ

Omurga-Omurilik Cerrahisi

PAZARTESİ İZMİR GÜNDEMİ

Yapısal Analiz Programı SAP2000 Bilgi Aktarımı ve Kullanımı. Doç.Dr. Bilge Doran

FORAMEN APİKALE'NİN DİŞ KÖKLERİNİN ANATOMİK APEKSLERİYLE İLİŞKİSİ. Tayfun ALAÇAM*

EGE ÜNİVERSİTESİ EGE MYO MEKATRONİK PROGRAMI

Tıbbi Cihaz Klinik Araştırmaları

Hücre Biyoloji Laboratuarı Güz dönemi Alıştırma Soruları (Dr.Selcen Çelik)

GELİŞİMSEL KALÇA DİSPLAZİSİ PROGNOZU VE GÖRÜNTÜLEME. Dr. Öznur Leman Boyunağa Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Radyoloji Bilim Dalı

DAHA HIZLI, DAHA PRATİK. LABORATUVAR İÇ VE DIŞ KALİTE KONTROLLERİNİN UYGULAMASI VE TAKİBİ

BİR PSEUDOPROGNATİ VAKASININ PROTETİK YOLLA TEDAVİSİ

MALZEME ANA BİLİM DALI Malzeme Laboratuvarı Deney Föyü. Deneyin Adı: Malzemelerde Sertlik Deneyi. Deneyin Tarihi:

Transkript:

T.C. Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı İMPLANT ÜSTÜ PROTETİK TEDAVİ ÖNCESİ REZONANS FREKANS ANALİZİ UYGULAMASI BİTİRME TEZİ Stj. Diş Hekimi İsmail CHAKKI Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Celal ARTUNÇ İZMİR-2010

ÖNSÖZ İmplant Üstü Protetik Tedavi Öncesi Rezonans Frekans Analizi Uygulaması konulu mezuniyet tezimin hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyerek bana bu çalışmayı hazırlamamdaki desteklerinden dolayı Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanımız Sayın Prof. Dr. Celal ARTUNÇ a, eğitim hayatım boyunca bana daima destek olan aileme çok teşekkür ederim. İzmir, 2010 Stj.Dt. İsmail CHAKKI

İÇİNDEKİLER 1.GİRİŞ...1 2.GENEL BİLGİLER.2 2.1. Dental İmplantlar..2 2.2. Dental İmplantların Sınıflandırılması 3 2.2.1. Kemikle Olan İlişkisine Göre Dental İmplantlar...3 2.2.2. Kullanılan Materyale Göre Dental İmplantlar...4 2.2.3. Proteze Verdiği Desteğe Göre Dental İmplantlar...4 2.3. Sert ve yumuşak dokuların implant tedavisi için uygunluğu.9 3. DENTAL İMPLANT UYGULAMALARINDA STABİLİZASYON 11 3.1. Primer Stabilite.11 3.1.1. Sekonder Stabilite..12 3.2. Dental İmplantlarda Yükleme Protokolleri...12 3.2.1. İmmediat (Derhal) Yükleme Protokolü..14 3.2.2. Erken Yükleme Protokolü..19 3.2.3. Geç (Klasik) Yükleme Protokolü...20 3.3. İmplant Stabilitesinin Belirlenmesinin Önemi..22 3.4. İmplant Stabilitesi Belirleme Yöntemleri..23

3.4.1. Klasik Yöntemler 23 3.4.1.1. Perküsyon.24 3.4.1.2. Mobilite 24 3.4.1.3. Tork Testi.25 3.4.1.4. Radyografik İncelemeler..26 3.4.2. Modern Yöntemler..28 3.4.2.1. Periotest 29 3.4.2.1.1. Çalışma Prensibi 30 3.4.2.1.2. Güvenilirlik 31 3.4.2.2. Osstell...31 3.4.2.2.1. Klinik Kullanım.35 3.4.2.2.2. Çalışma Prensibi 36 3.4.2.2.3. Değer Aralığı.39 3.4.2.2.4. Klinik Yorumlar 39 3.4.2.2.5. Güvenilirlik 42 3.4.2.2.6. Cihaz İle İlgili Çalışmalar..42 4. TARTIŞMA...45 5. SONUÇ.53 6. ÖZET 54

KAYNAKLAR 55 ÖZGEÇMİŞ.65

1.GİRİŞ Diş eksikliklerinin rehabilitasyonu diş hekimliği uygulamalarında çok geniş bir yere sahiptir. Eksik dişlerin meydana getirdiği estetik, fonksiyonel, fonetik ve psikolojik problemler bu eksikliklerin çeşitli protetik yöntemlerle tedavisi ile çözümlenebilmektedir. Bu yöntemler her ne kadar diş eksiklikleri sonucu ortaya çıkan sorunlara çözüm getirseler de hiçbir zaman doğal dişlerin yerini tutamamaktadırlar. Sabit protetik restorasyonlar da tek diş eksiliği için komşu dişlerin preparasyonunun gerekliliği, total veya parsiyel hareketli protezlerdeki retansiyon ve stabilite yetersizliği gibi problemler diş eksikliklerinin tedavisine kısıtlamalar getirmektedir. Dental implantlar günümüzde total veya parsiyel diş eksikliklerinde son derece yaygın kullanım alanı bulan gereçlerdir. Tek diş eksikliklerinde komşu dişlerin preparasyonun gerekmemesi, arka sonsuz, hatta total dişsiz vakalarda bile sabit protetik tedaviye olanak sunması gibi birçok üstünlüğü günümüzde implantolojinin bir bilim dalı olarak son derece büyük ilerlemeler kaydetmesini sağlamıştır. Dental implantların yerleştirilmesinden sonra implantın çene kemiği içinde sağlıklı bir şekilde kalabilmesi için belli bir stabiliteye sahip olması gerekmektedir. Bunun içinde implantın stabilitesinin ölçülmesi için çeşitli araştırmalar yapılmıştır. İmplantın stabilitesinin objektif ve non-invaziv bir şekilde ölçülmesi için geliştirilmiş olan cihazlardan biri de Osstell (Integration Diagnostics AB, Götoborg, Sweden) dir. Bu tezin amacı Osstell cihazının güvenirliğinin araştırmalar ile değerlendirilmesidir.

2.GENEL BİLGİLER 1960' larda Branemark ve arkadaşları tarafından yürütülen çalışmalar dental implant uygulamalarının başarı ve popülaritesinin temelini oluşturur. Bu çalışmalar sağlıklı kemik dokusu ile yük taşıyan implant yüzeyi arasında sürekli, yapısal ve fonksiyonel bir bağlantının, başarılı şekilde oluşturulabileceğini göstermiştir (1). İmplantoloji alanındaki ilerlemeler sayesinde diş kayıplarında uygulanan geleneksel protetik tedavi yöntemlerinde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Artık, implantoloji alanında mükemmel sayılabilecek iyileşme sürecinin elde edildiği kabul görmektedir. Bu başarı, standardize edilmiş hassas cerrahi teknikler, geliştirilen makro ve mikro implant yüzey özellikleri ve sistem haline getirilmiş planlama yöntemleri ile sağlanmıştır. İmplant parçalarının fiyatının düşmesi, yöntemi uygulayan diş hekimi sayısının artması ve medyanın da büyük katkısıyla implant uygulamalarına talep giderek artmaktadır. İmplant uygulamaları mali durumu yeterli az sayıda hastaya yönelik özel bir tedavi olmaktan çıkarak, geniş hasta kitlelerini hedef alan standart bir tedavi yöntemi haline geldiği bildirilmektedir (2). 2.1. DENTAL İMPLANTLAR İnsanoğlu yüzyıllardan beri fonksiyonel ve estetik nedenlerle kayıp dişlerin yerini doldurmak için çeşitli yöntemler geliştirmiştir. Bu yöntemlerden birisi de dişsiz boşlukların implant ile onarılmasıdır. İmplantlar kelime anlamı olarak tedavi ve fonksiyon amacı ile vücut içerisine ve canlı dokulara yerleştirilen cansız maddelerdir. Dental implantlar ise kemiğin içine, üzerine ya da mukozaya yerleştirilen ve dişin yerini tutması amaçlanan yapılardır (3). İmplantlar ile tedavi yaklaşımının en büyük amacı; fonksiyon, fonetik, estetik ve psiko-sosyal bütünlüğün yeniden kazanılması olarak sıralanmaktadır (4). 2

Cerrahi işlemden sonra kemik-implant yüzeyi arasındaki bağlantının değişik oranlarda temasla sonuçlandığı ve bu ara yüzeyin, implant yuvası hazırlanırken ortaya çıkan hematomla karışık kemik artıkları ile normal kemik dokusu içerdiği tespit edilmiştir. Kemiğin direk olarak titanyum yüzeye yapışması ise, osseointegrasyon kavramını gündeme getirmektedir (5). Osseointegrasyon, kemik dokusu ve dental implant yüzeyi arasındaki yapısal ve fonksiyonel bağlantı olarak tanımlanmaktadır (6). Osseointegrasyonun oluşabilmesi için geçmişten günümüze, bilimsel çalışmalar ile desteklenmiş bir klasik protokol oluşturulmuştur. Bu protokole göre: 1) Titanyum ya da tantalyum gibi biyolojik anlamada uyumlu bir metal kullanılmalıdır. 2) Atravmatik bir cerrahi teknik uygulanmalıdır. 3) İmplantın primer stabilizasyonu sağlanmalıdır. 4) Mandibulada 3-4 ay, maksillada 4-6 ay yük iletimi olmadan postoperatif cerrahi iyileşme süreci olmalıdır (1,5). 2.2. DENTAL İMPLANTLARIN SINIFLANDIRILMASI Dental implantlar günümüzde, kemik ile olan ilişkilerine göre, kullanılan materyale göre ya da proteze verdiği desteğe göre sınıflandırılmaktadır. 2.2.1. Kemikle Olan İlişkisine Göre Dental İmplantlar 2.2.1.1. Subperiostal implantlar 2.2.1.2. Endossöz implantlar 2.2.1.3. Transmandibular implantlar 2.2.1.4. İntramukozal implantlar 2.2.1.5. Endodontik implantlar 3

2.2.2. Kullanılan Materyale Göre Dental İmplantlar 2.2.2.1. Cerrahi vitallium 2.2.2.2. Titanyum 2.2.2.3. Hidroksil apatit kaplı titanyum 2.2.2.4. Plazma spreyi ile kaplanmış (TPS) titanyum 2.2.2.5. Yüzeyi asit ile işlenmiş (SLA) titanyum 2.2.3. Proteze Verdiği Desteğe Göre Dental İmplantlar 2.2.3.1. P1 sınıfı implant destekli protez 2.2.3.2. P2 sınıfı implant destekli protez 2.2.3.3. P3 sınıfı implant destekli protez 2.2.3.4. P4 sınıfı implant destekli protez 2.2.3.5. P5 sınıfı implant destekli protez Resim 1: Subperiostal implantlar (7) 4

Resim 2: Çeşitli silindirik implantlar (7) Resim 3: Bikortikal implant (7) Resim 4: Blade implant türleri (7) 5

Resim 5: Bir blade implantın radyografik görüntüsü (7) Resim 6: P1, P2, ve P3 sınıfı implant destekli protezler resimde izlenmektedir (8) 6

Resim 7: P4 ve P5 sınıfı implant destekli protezler resimde izlenmektedir (9). gerekir: Bir implantın başarılı sayılması için şu kriterlerin hepsini yerine getirmesi * Fonksiyonel (Çiğneme ve konuşma) * Psikolojik (Ağrı ve rahatsızlığın olmaması, olumlu estetik sonuç) * Fizyolojik (Osseointegrasyonun sağlanması ve devamlılığı, dokularda patolojik cevap oluşturmaması) (10). Yapılacak olan implantın başarılı olmasında pek çok faktör etkilidir. Bunlar; 1) İmplant endikasyonu ve planlamasının doğru yapılması, 2) Sert ve yumuşak dokuların implant tedavisi için uygunluğu, 3) Uygulama metodu ve ekibin yeterliliği, 4) İmplant materyalinin uygun özelliklere sahip olması, 7

5) Uygulanacak protetik tedavilerin planlamasının doğru yapılması, 6) Yüklemenin zamanında ve uygun şekilde yapılması, 7) Postoperatif dönemde hastanın göstereceği özen. (6) İmplant tedavisi için endikasyon ve kontrendikasyonlar şu şekilde sıralanabilir; Endikasyonlar: 1) Hareketli protezin tutuculuğunun yetersiz olduğu vakalar 2) Hareketli protezde stabilitenin sağlanamayacağı durumlar hastalar 3) Hareketli protez kullanımından fonksiyonel olarak rahatsız olacak 4) Psikolojik olarak hareketli protez kullanımını reddeden hastalar 5) Hareketli protezin stabilitesini bozan parafonksiyonel alışkanlıklar durumlar 6) Ağızdaki mevcut dayanakların sayısının ve dağılımının yetersiz olduğu 7) Sabit protezlerde kullanılacak dayanağın olmadığı durumlar 8) Ortodontik ankraj amaçlı olarak 9) Komşu dişlerin sağlıklı olduğu tek diş eksikliği 10) Diş agenezisi 11) Konservatif tedavi isteği ( hastanın sağlıklı dişlerine müdahale edilmemesi isteği ) 8

Kontrendikasyonlar: Major kontrendikasyonlar: 1) Major psikiyatrik bozukluklar 2) Kontrol edilemeyen sistemik hastalıklar 3) Alkol ve ilaç bağımlılığı 4) Hastanın yaşı (büyüme çağındaki genç hastalar) Göreceli kontrendikasyonlar: 1) Yetersiz kemik hacmi ve/veya kötü kemik kalitesi 2) Yetersiz interoklüzal aralık 3) Risk taşıyan hastalar (radyoterapi almış, ileri periodontal hastalığı olan, sigara kullanan, bruksizmi olan, ciddi osteoporoz şüphesi olan hastalar) (10). 2.3. Sert ve yumuşak dokuların implant tedavisi için uygunluğu: İmplant tedavisi öncesi sert ve yumuşak dokular dikkatlice incelenmeli, herhangi bir patoloji olup olmadığı saptanmalıdır. İmplant bölgesindeki anormal frenulumlar, kas yapışıklıkları, bu bölgede var olabilecek lezyonlar elimine edilmelidir. Eğer keratinize yumuşak doku yetersizse ve yeterli protez desteği oluşturamayacak ise o bölgede greft kullanılarak istenilen kalitede doku oluşturulmalıdır. Tedavi öncesi hastanın kemik yüksekliği ve genişliği belirlenmelidir. Bu amaçla panoramik, bilgisayarlı tomografi, multiplanar radyografiler alınarak çeneler üç boyutlu olarak incelenebilir. İmplant uygulanacak bölgenin gerçek boyutlarının bilinmesi bizim açımızdan çok önemli olduğundan bu 9

amaçla alınan ve magnifikasyon miktarı panoramik filme göre daha az olan bilgisayarlı tomografilerin yararı tartışılmazdır. Deneyimler implant tedavisi için anterior maksillada ve mandibulada en az 7 mm lik, posterior mandibulada da mandibuler kanalın üzerinde en az 10 mm lik kemik yüksekliğinin olması gerektiğini göstermektedir. Minimal kemik genişliği de 6 mm olmalıdır. Kret yüksekliğinin ve genişliğinin yetersiz olduğu vakalarda alveoler distraksiyon uygulanarak istenilen özellikte kretler oluşturulabilmektedir. (3,10). 10

3. DENTAL İMPLANT UYGULAMALARINDA STABİLİZASYON İmplant stabilitesi, kemik ve implant yüzeyi arasındaki kontak miktarına bağlıdır. Bu yüzden primer ve sekonder stabilite değerlendirilmelidir. İmplant stabilitesi, kemik ve implant yüzeyi arasındaki kontak miktarına bağlıdır. Bu yüzden primer ve sekonder stabilite değerlendirilmelidir. 3.1. Primer Stabilite Mekanik bir parametre olup cerrahiden hemen sonra gözlenen stabilite diye de tanımlanmaktadır. Primer stabilitenin: İyileşmenin ve osseointegrasyonunun oluşabilmesi İyileşme sırasında implant-doku arasındaki kaçınılmaz fonksiyonel kuvvetlerin optimal stress dağılımına izin verebilmesi icin gerekli olduğu tespit edilmiştir. Primer implant stabilitesinin temel olarak da 3 faktörle ilişkili olduğu belirtilmektedir: 1. Lokal kemik miktarı ve kalitesi 2. İmplantın geometrisi (uzunluğu, çapı, tipi) 3. Yerleştirme tekniği ve kullanılan sisteme özgü cerrahi protokol (frez boyutu ile implantın uyumu) Yapılan incelemelerde; eğer implant yerleştirildiği anda yeterince stabil değilse, iyileşme sürecinde mikro hareketin meydana gelebileceği bunun sonucunda da normal iyileşme düzeninin bozularak, implant etrafında fibröz doku kapsülü oluşabildiği ileri sürülmüştür. Bunun da implantın mobilite kazanması ve osseointegre olmaması ile sonuçlanacağı belirtilmiştir. Primer stabilite için gerekli 11

şartlardan ikisi, kemik-implant kontakt miktarı ve bunlar arasındaki sıkıştırıcı stres olarak sıralanmıştır (12). 3.1.1. Sekonder Stabilite Sekonder stabilite, iyileşme süreci içinde implant-doku arasındaki kemiğin rejenerasyonu ve remodele olması ile elde edilen durum olarak tanımlanmaktadır. Ara yüzde kemik oluştuktan sonra (osseintegrasyon) implant üst yapısının, gelen yükleri dayanaklar arasında etkin bir şekilde dağıtması gerektiği ortaya konmuştur(12). Primer stabilite, implant iyileşmesi için gerekli iken, sekonder stabilitenin fonksiyon sırasında oluşan kuvvetlerin karşılanması için gerekli olduğu açıklanmıştır (6, 12, 13). İmplant iyileşmesinin, neredeyse dogma olacak şekilde kabul görmüş klasik gereklerinden birisi de, mandibuler implantlarda 3 ay, maksiller implantlarda ise 6 ay, yüklenmeden gecen bekleme suresidir. Ancak sonuç restorasyonu kısa sürede tamamlamanın, hastalar üzerindeki olumlu sosyal ve psikolojik etkileri, iyileşme periyodunu kısaltmanın; hatta implantları immediat olarak yerleştirip yüklemenin imkanlarının araştırılmasını zorunlu kılmıştır. Bu amaçla öncelikle yükleme protokolleri hakkında genel bir bilgi edinilmelidir. 3.2. Dental İmplantlarda Yükleme Protokolleri İmplantlar üzerine statik ya da dinamik olarak uygulanan kuvvete yükleme denir. Yüklemenin az ya da çok olması durumlarının her ikisinde de kemikte rezorbsiyon olabilmektedir. Cerrahi sonrası aşırı yükleme sonucu oluşabilecek mikro 12

hareketin, ara yüzde osseointegrasyon yerine fibröz tamire yol açabildiği ileri sürülmüştür (14). Klinik çalışmalar, implant çevresindeki kemik kaybının yükleme ile bağlantılı olabileceğini göstermiştir. Sonlu eleman modelleri ve fotoelastik teknikler kullanılarak yapılan invitro deneyler, lateral veya oblik yüklemeler sonrası, özellikle implant çevresindeki kemiğin boyun bölgelerinde, stres yoğunlaşmalarının oluştuğunu göstermiştir. Aynı zamanda kemiğin yapısının da bu stres dağılımını etkilediği bulunmuştur (15). Kemiğin yüklemeye karşı verdiği cevabı araştıran çalışmalarda, yükleme ile ilgili belirli değişkenler belirtilmiştir: Yükleme tipi (dinamik veya statik) Yükleme yönü Yükleme miktarı Yükleme süresi İmplant (materyal, şekil, yüzey özellikleri) Kemik (miktarı ve kalitesi) Mukoza (mukositis, peri-implantitis) (14). Brunski nin teorisine göre 100 μm lik bir hareket, iyileşmenin osseöz integrasyon yerine fibröz integrasyona gittiği seviyedir. Yine çalışmalarda, 150 μm ya da daha fazla hareketin fibröz bağlantı oluşturduğu bildirilmiştir. Günümüzdeki inanış ise, 50 μm ye kadar olan mikro hareketin, iyileşme sürecinde osseointegrasyonun oluşmasını engellemediğidir (16). Erken yükleme başarısızlığı özellikle düşük yoğunluklu kemikte sıklıkla bildirilen bir komplikasyondur. 13

Erken cerrahi başarısızlık olarak tanımlanabilecek durumlar: Primer stabilizasyonun olmaması Sürekli, önüne geçilemeyen ağrı ve enfeksiyon İyileşme döneminde radyografide implant çevresinde saptanan radyolusensi İmplant uzunluğunun yarısından fazla destek kemik kaybı Kontrol edilemeyen eksudasyon Uygun olmayan açılama ve yerleştirme Yükleme protokollerini, yerleştirme protokollerinden ayırarak incelemekte yarar vardır. Çünkü dişlerin kaybı sonrası yerleştirme zamanına göre farklılık gösterebilen implantların yüklemesi temel olarak literatürlerde 3 şekilde sınıflandırılmaktadır: 1) İmmediat (Derhal) Yükleme Protokolü 2) Erken Yükleme Protokolü 3) Geç (Klasik) Yükleme Protokolü Klasik bilgiler yüklemenin cerrahiyi takiben 3-6 ay içinde olmasını savunur. Klasik Yükleme Protokolü olarak adlandırılan bu uygulama, geçmişte başarının sağlanmasında olmazsa olmaz bir on şart olarak sunulmaktaydı. Ancak araştırmalarda immediat olarak yerleştirilen implantların immediat yüklemeleri ile ilgili uygulamalara giderek artan bir ilgi vardır (17, 18, 19). 3.2.1. İmmediat (Derhal) Yükleme Protokolü Branemark tarafından ortaya konulan iki fazlı iyileşme protokolünün en büyük dezavantajı tedavi süresinin uzunluğu olarak görülmektedir. Yaklaşık 6 ay kabul edilen bu sürenin 5 ayında osseointegrasyonun oluşması beklenmektedir. Bu 14

sürenin kısaltılıp kısaltılamayacağı ise, günümüzde hala araştırılan bir konudur. Ancak bu konuda etik prensipler nedeniyle, tedavinin prognozunu etkilemeyecek çalışmaların planlamasının zor olduğu ortaya konmuştur (1). İmmediat yükleme, implantların ilk 2 gün içinde yüklenmesi esasına dayanır. İmmediat yüklemeye yönelik ilk çalışma Ledermann ın mandibuler overdenture ları stabilize etmek amacıyla TPS yüzeyli vida şeklindeki implantları immediat olarak yüklemesidir. Çalışmanın protokolü, bikortikal ankrajı sağlayacak 3-4 implantı mandibulanın anterior bölgesine yerleştirmesi şeklindeydi. İmplantlar aynı gün splintlenerek yüklenmiş ve çalışma sonunda yüksek başarı elde edilmiştir (20). Ledermann, benzer başka bir çalışmasında 138 hastaya yerleştirilen 476 implantı 81 ay takip etmiş ve çalışma sonunda 42 implant kaybederek % 91,2 lik başarı oranına ulaşmıştır (21). Ledermann ı takip eden birçok araştırıcı mandibuler overdentureları immediat yüklemiştir. Çalışmaların çoğu anterior mandibulada yapılmış ve tüm implantların klinik olarak stabil olması göz önünde bulundurulmalıdır. Benzer şekilde, maksiler overdenture ların da belirli şartlar altında başarılı bir şekilde immediat olarak yüklenebileceği sonucuna varılmıştır (22, 23, 24, 25). İmplant üstü köprülerin immediat yükleme prensiplerinin ilk olarak Schnitman ve arkadaşları tarafından açıklanmasından sonra, günümüze kadar konuyla ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Bu amaçla dişsiz çenelerin, implantlar ile tedavileri için hemen hemen tüm markalar, immediat yüklenen tasarımlar geliştirmiştir (26, 27, 28). 15

Günümüzde özellikle tek diş restorasyonlarında immediat yüklemenin başarılı bir prosedür olabileceği desteklenmekte, hatta taze çekim soketine yerleştirilen implantların immediat yüklemesinin başarısından söz edilmektedir (29). Alışılmış iki aşamalı teknik ile karşılaştırıldığında, tek basamaklı immediat uygulamaların avantajları sayılacak olursa: İmmediat fonksiyon ve estetik sağlaması Geçici protez yapımına gerek kalmaması İkinci basamak cerrahi işleme ihtiyaç olmaması Estetik sonuca katkıda bulunacak olan komşu papilin korunması Hasta-hekim iletişimini olumlu yönde etkilemesi Tedavi süresinin kısalması (29, 30, 31). Buna karşın, immediat yüklemenin fibröz iyileşmeye neden olabileceğini gösteren çalışmalar da vardır. Schnitman, tüm ark protezleri için Branemark implantları kullanarak yapmış olduğu immediat yükleme uygulamalarında 10 yıl içinde % 90 ın altında bir başarı oranı ile karşılaşmıştır. Bu hastalarda ki başarısızlıkların çoğu posterior bölgede gerçekleşmiştir. Balshi ve Wolfinger ise, immediat yüklenen Branemark implantlarında başarının % 80 civarında olduğunu bildirmişlerdir (1, 32, 33). Bunun yanı sıra kontrol edilmiş deneysel ve klinik çalışmalar, tek basamaklı cerrahi prosedürün iki basamaklı orijinal Branemark sistemine uygun olabileceğini açıkça göstermiştir (27). Özellikle tam dişsiz hastalarda, mandibulanın interforaminal bölgesine uygulanan implantlarla ilgili çalışmalar yoğunluk kazanmaktadır. Lekholm ve 16

Zarb ın sınıflandırmasına göre Sınıf I, II ve III kemik kalitesine sahip hastalarda yerleştirilen 4 implantın yeterli desteği sağlayabileceği belirtilmekte ve implantların ark üzerinde U şeklinde bir barla rijit bir şekilde bağlanması önerilmektedir. Bu şekilde arttırılan stabilite ile implantların osseointegrasyonu tehlikeye atabilecek kuvvetlerle karşılaşmayacağı sonucuna ulaşılmıştır (16). İmmediat yükleme uygulanan hastalardaki krestal kemik kaybının, cerrahi sonrası başlangıç kemik remodelasyonundan daha fazla olduğu bildirilmektedir. İlginç bir şekilde, kemik kaybı ölçümleri için alınan implant üzerindeki referans noktaları her raporda farklılık gösterse de birçok yazar sonuçlarını Albrektsson ve arkadaşlarının başarı kriterleri ile karşılaştırmaktadır. Bu kriterlere göre, implantın başarısı için marjinal kemik kaybı ilk yılda 1,5 mm ve daha sonraki yıllarda da 0,2 mm den daha az olmalıdır (34, 35). Birçok çalışmada yapılan klinik gözlemlerin ve araştırmaların doğrultusunda immediat yüklemenin kuralları şu şekilde sıralandırılmaya çalışılmıştır: -İmmediat yükleme için, mandibulada en az 5, maksillada ise 8 implant en iyi şekilde dağıtılıp çift taraflı splintleme etkisi yaratacak şekilde planlanmalıdır. -İmmediat yüklenecek implantların uzunluğu en az 10 mm olmalıdır. -Yerleştirme torku 40 N/cm den fazla ve primer stabilitesi yüksek olan implantlar yüklenmelidir. -Uzunluğu ve yerleştirme torku istenen değerleri vermeyen implantlar yüklenmemelidir. -Vida tutuculu, rijit metal dokumlu pasif geçici protezler daha başarılı olacaktır. 17

-Geçici protezlerde kanat uzantılarından kaçınılmalıdır. -Geçici protezler iyileşme döneminde çıkarılmamalıdır (36). -Osstell cihazı ile yapılan RFA ölçümünde 54 ve üzeri ISQ değeri veren implantlar immediat olarak yüklenebilir (37). Yapılan bir çalışmada, bu koşulların çoğunu gerçekleştiren ve immediat olarak yüklenen 140 implantın 136 sının (% 97) 8-24 aylık takip periyodunda osseointegre olduğu bulunmuştur (36). Tüm bu olumlu sonuçlara rağmen çalışmalarda peri-implant doku yanıtı ile ilgili yeterli veri olmadığı da ortaya konmuştur (38). Ayrıca immediat yüklemede gözden kaçırılmaması gereken şu risklerin bulunduğu bildirilmiştir: Yoğunluğu (densite) az kemik yapı Hasar görmüş çekim soketi Okluzal yüklemenin miktarı ve tipi Sigara Bruksizm ve clenching (36). Başarıya ulaşmak için de, immediat yükleme endikasyonlarında şu sıralamanın izlenebileceği belirtilmiştir: a) Total mandibula b) Parsiyel mandibula c) Tek diş eksikliği d) Maksilla (39). 18

3.2.2. Erken Yükleme Protokolü Literatürde immediat ve geç yükleme arasındaki zaman aralığına rastlayan dönem için ayrı bir adlandırma yapılmaktadır. Erken yükleme olarak adlandırılan bu kavramın ayrı başlıkta değerlendirilmesinde yarar vardır. Erken yükleme temel olarak, cerrahiden sonraki 2. gün ile 3 aylık dönem arasında yüklenmeyi esas almaktadır. Çalışmalarda erken yüklemenin, yara iyileşmesine karşı yapılan bir meydan okuma olarak değerlendirilebileceği belirtilmektedir. Hemen hemen bütün çalışmalarda, implantlarda ölçülen stabilitenin en düşük olduğu dönemin bu aralıkta olması da, bu durumu açıklamaktadır (40). Ancak çalışmalar incelendiğinde, implant üstü overdenture tarzı protezlerde, karşımıza farklı kavramların çıktığı görülmektedir. Literatüre giren bu yeni sınıflamaya göre; implant cerrahisini takiben yapılan yüklemelerin hepsi erken dönemde olmakla beraber, değişik isimler alırlar. Bunlar: Erken Progresif Yükleme: Bu protokol, implantların yerleştirmesini takiben overdenture tarzı hazırlanan protezlerin 1-2 hafta suresince hastalara kullandırılmamasını veya kullandırılsalar bile, implantlar üzerine hiçbir kuvvet gelmeyecek tarzda içlerinin boşaltılmasını önerir. Erken progresif yükleme protokolünde, implant dayanaklarının ve tutucu parçaların (topuz şeklinde ya da bar tutucular) dahil olduğu kalıcı protezlerin yapımı 3-4. ayda gerçekleştirilir (40). Erken Fonksiyonel Yükleme: Bu protokol, ilk 2 haftalık dönem için erken progresif yükleme ile benzerlik göstermektedir. Erken fonksiyonel yüklemenin farkı ise; implant dayanaklarının ve tutucu parçaların 3. haftada yerleştirilmesidir (40). İmmediat-Erken Yükleme: İmmediat-Erken yükleme protokolü, dental implantlarda cerrahi ile aynı gün yapılan immediat yüklemeden ayrılmaktadır. Bu 19

protokol, cerrahi işlemi takiben yaklaşık 5. günde, hazırlanan overdenture tarzı protezlere tutucular yerleştirilerek implantların yüklenmesini esas alır (40). 3.2.3. Geç (Klasik) Yükleme Protokolü Sekonder stabiliteyi arttırmanın bilinen ve denenmiş en güvenli yolu, yükleme öncesi implant-kemik iyileşmesine yeterince izin vermektir. Bu yöntem Branemark ve arkadaşlarının 1977 yılında ortaya koyduğu çift basamaklı cerrahi tekniğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Uzun yıllardır uygulanan klasik yükleme protokolünün kabul görmüş ön şartlarından birisi, implantların yerleştirildikten 3-6 ay sonra yüklenmesidir. (1, 5). Endosseoz dental implantların doku-implant ara yüzeyindeki etkileriyle ilgili yapılan çalışmaların sonuçlarına göre; yükleme öncesi minimum bekleme süresi mandibula için 3 ay, maksilla için 6 ay olarak açıklanmıştır (41). Klinik sonuçlar, klasik yüklenen gömülü ya da açık iyileşmiş implantların her ikisinin de yüksek başarı oranı gösterdiğini bildirmektedir. Ancak gömülü implantların açılması için ikinci bir cerrahi operasyon gereklidir. Daha sonra da dişetinin iyileşmesi için belli bir süre beklenilmesi önerilmektedir. Ancak bu durumun toplam tedavi süresini uzattığı ve ayrıca iyileşme periyodu boyunca konvansiyonel protez kullanmanın da zor olduğu vurgulanmıştır (16, 42). Yapılan klinik ve invitro çalışmalar, primer stabilite ile kemik yoğunluğu arasında doğru ilişki olduğunu göstermiştir. Friberg ve arkadaşları, aynı yüzey özelliği ve geometriye sahip implantlar ile yaptıkları çalışmada bütün implantların primer stabilite ve kemik kalitesine bakmaksızın yerleştirmeyi takiben 20. haftada birbirlerine yakın oranlarda osseointegre olduklarını bulmuşlardır (43). 20

Sennerby ise, kemik kalitesi nedeni ile düşük primer stabilite gösteren implantların, yoğun kemiğe yerleştirilenlere oranla daha uzun bir iyileşme periyodu gerektirdiğini bildirmiştir (5). Pham ve arkadaşları, tek bir tip implant kullandıkları çalışmalarında maksiler implantların mandibuladakilerden daha fazla başlangıç kemik kaybına uğradığını ve daha geç iyileştiğini bildirmişlerdir (44). Misch ve arkadaşları, yine tek bir implant markası ile yaptıkları çalışmalarında, I. basamak cerrahi ile II. basamak cerrahi arasında kemik kaybını ölçmüşlerdir. Çalışmada krestal kemik seviyesindeki kayıp miktarı 0,21 mm olarak bulunmuştur (35). İmplant dayanaklarının sıkıştırma tork değeri, sisteme göre değişmekle birlikte ortalama 30 N/cm olarak belirtilmektedir. Bu kuvvet ile kemiğe, özellikle de kret bölgesine sıkıştırma kuvveti uygulanmaktadır. Yükleme öncesi implantların dayanak yerleştirme sırasında karşılaşacakları kuvvetin dışında, yerleştirme sonrasında kullanılacak geçici protezler nedeniyle de olumsuz kuvvetlerle karşılaşabilecekleri belirtilmektedir. Hazırlanan geçiş protezleri çoğunlukla yüksek profillidir ve çiğneme esnasında karşılaştıkları kuvvetler, genellikle kaslar ya da dil tarafından iletilmektedir. Bu nedenle klasik yükleme uygulanacak implantlar üzerinde kullanılan geçici protezlerin primer okluzal kontaklarının giderilmesi önerilmektedir (35). Ayrıca iyileşme döneminde kaçınılmaz olan kemik kaybının, birçok faktörden etkilendiği belirtilerek, bunun daha çok bakteriyel kontaminasyon ve strese bağlı oluştuğu vurgulanmıştır (35). 21

İyileşme döneminde kullanılan hareketli protezler tarafından oluşan mikro düzeydeki hareketin, kemik ve/veya implant kaybına yol açabildiği ortaya konmuştur. Bu istenmeyen durumdan sakınmak için, geç yükleme yapılacaksa, hastanın diş destekli köprü veya hareketli geçici protezlerini cerrahi sonrası 1 hafta kullanmaması gerektiği belirtilmektedir. Ayrıca geçici olarak kullandırılan hareketli protez kaidesine 2-3 haftada bir yumuşak astar maddeleriyle besleme yapılması da önerilmektedir (45). Bu dönemdeki kemik kaybını açıklayan bir başka teori de kemik kaybını, oral epiteli alttaki kemikten ayıran bağ dokusunun bulunması zorunluluğuyla ilişkilendirir (35). Sonuç olarak, ITI (Consensus Conferance Introductory Section), 2008 Konsensus kararları neticesinde implantların cerrahi yerleşimini izleyen 1 hafta içindeki yüklemeler anında yükleme olarak, izleyen 1 hafta 2 ay arası yüklemeler erken yükleme ve 2 ay sonraki yüklemeler ise konvansiyonel yükleme olarak tanımlanmıştır. 3.3. İmplant Stabilitesinin Belirlenmesinin Önemi ulaşmada: İmplantların stabilitelerinin belirlenmesi, yapılacak olan sonuç restorasyona İmplantların hangi zaman diliminde yüklenebileceğini göstermesi İyileşme döneminde stabilitenin dolayısı ile osseointegrasyonun boyutunun belirlenmesi İmplant üstü protetik uygulamaları takiben ortaya çıkan stabilite azalması ile klinisyenleri aşırı yükleme konusunda bilgilendirmesi 22

Dolaylı olarak benzer implant sistemlerinin başarısı konusunda fikir edinilebilmesi acısından önemlidir. 3.4. İmplant Stabilitesi Belirleme Yöntemleri Daha basit ve daha başarılı osseointegrasyon tekniğinin gelişimi; ilgili parametrelerin değerlendirilmesi için, deneysel modelleri ve teknikleri gerektirmektedir. Kemik içindeki implant stabilitesini değerlendirmek için birçok deneysel ve klinik yöntem geliştirilmiştir. Günümüzde ise dental implantların klinik stabilitelerinin belirlenmesinde kullanılan yöntemler şu şekilde ayrılabilir. KLASİK YÖNTEMLER MODERN YÖNTEMLER Perküsyon Periotest Cihazının Kullanımı Radyografi Osstell Cihazının Kullanımı Tork Testi Mobilite 3.4.1. Klasik Yöntemler Rutinde kullanılan klasik stabilite yöntemleri olan mobilite, perküsyon ve radyografi gerekli hassasiyeti gösteremediğinden genel olarak kabul görmemiştir (46, 47). 23

3.4.1.1. Perküsyon Perküsyon, subjektif bir değerlendirme yöntemi olarak kabul edilmektedir. Rutin uygulamaya girmiş olan bu basit işlem, ayna ya da sond gibi bir el aletinin arkası ile implant üzerine yapılan hafif vuruşa ve ortaya çıkan sesin değerlendirilmesine dayanır. Genel olarak yöntemi kullanan bir klinisyenin, oluşan rezonansa göre yorum yaptığı söylenebilir. Geçmişten günümüze kabul görmüş olan kanı, eğer perküsyonda künt bir ses çıkarsa mobilite olmadığı ve implantın stabil olarak kabul edilebileceği; sesin hafif olması durumunda da implantın osseointegre olmayıp, fibröz dokuyla çevrelendiği şeklindedir. Yine yöntemin stabilite belirlemede standart kriterleri olmadığı şeklinde yorumlar yapılmıştır. Birçok çalışmada, perküsyonun güvenilir kabul edilememesinin nedenleri şu şekilde sıralanmıştır: _ İnsan kulağının rezonans frekansını ve oluşan tonun genişliğini belirlemede yeterince hassas olmadığı _ Ayna sapının implanta yeterli enerjiyi iletemediği _ Uygulama kuvvetinin, klinisyenden klinisyene değişiklik gösterdiğidir (46, 48, 49). 3.4.1.2. Mobilite 1938 yılından beri, doğal diş mobilitesinin değerlendirilmesinde Miller İndeksi en geniş kabul görmüş kriterdir. Ancak doğal dişler için bu indeks hassasiyet eksikliği ve klinik değişiklikler hakkında sınırlı bilgi vermesi nedeniyle çok anlamlı olmayan bir yöntem olarak değerlendirilmiştir. Genel olarak bakıldığında mobilitenin şu açılardan önemli olduğu ileri sürülmüştür: _ Oluşan osseointegrasyonun miktarını belirlemesi 24

_ Enflamasyonun varlığını göstermesi _ Fonksiyonel aşırı yüklemeleri işaret etmesi _ İmplantı çevreleyen ilk bağlantı dokusunun miktarını yansıtması (46). Mobilite, enflamasyon nedeni ile ortaya çıktıysa; küretaj, antibiyotik, gargara gibi iyileştirmeye yönelik şartların bir an önce sağlanması gerektiği literatürlerde yaygın olarak kabul görmüştür. Erken teşhis edilebildiği bazı durumlarda geri dönüş mümkün olabilse de, ileri durumlarda osseointegrasyonun kaybına neden olabileceği bilinmektedir (46). Kemik-implant ankrajını inceleyen radyografik yorumlar yetersiz olduğu için, geçmişten günümüze implant mobilitesinin ancak 2. basamak cerrahide değerlendirilebileceği kabul görmüştür. Mobilite, osseointegrasyon oluşmadığının belirtisi olarak kabul edildiğinden, implantta mobilite varlığı durumunda implantın çıkartılmasının düşünülebileceği bildirilmiştir (50). Objektif bir bulgu sayılabilecek mobilite belirlenirken değişik faktörler devreye girmektedir. Bunlar uygulanan kuvvetin miktarı, yönü, pozisyonu gibi klinik koşullar olarak sıralanmış ve ölçümleri ya da tekrarlanmaları güç olarak değerlendirilmiştir. Klinik teknikler karşılaştırıldığında, invitro mobilite ölçüm sistemlerinin ancak bilinen bir kuvvet ile çizgisel hareketler uygulanırken standart sağlayabileceği şeklinde yorum yapılmıştır (46). 3.4.1.3. Tork Testi Johansson ve Albrektsson, tavşan kemiğinde deneysel implantların stabilite ve fiksasyonunu, geliştirdikleri tersine hareketli tork testi ile değerlendirmişlerdir. Bu 25

testin temelini, implantı gevşetecek yönde implant kemik bağlantısı kopana kadar tork kuvveti uygulamak olarak açıklamışlardır (5). Bazı araştırmacılar, implant yüzeyinde kemik oluşumu ve olgunlaşmasını yorumlayan tek testin, tork testi olduğunda hemfikirdirler. Bu test ile ölçülenin, implant-kemik arası yüzeyin tolere edebileceği maksimum makaslama kuvveti olduğu belirtilmiştir. Bu ölçümün derecesinin, implantın geometrisi kadar implant ve çevre dokular arasındaki bağlanmanın kalitesine de bağlı olduğu vurgulanmıştır (51). Tork testi, teknik biyouyumluluk çalışmalarında ve farklı materyal-yüzey modifikasyonlarında kemik-doku yanıtını açıklamak amacıyla hala kullanılmaktadır. Ancak invivo kullanımının zor olması ve insan çalışmalarında etik nedenlerle kulanılamaması yöntemin en büyük dezavantajları olarak belirtilmektedir (5). 3.4.1.4. Radyografik İncelemeler İmplant üstü protetik uygulamalarda radyografilerin: _ Cerrahi öncesi teşhis ve planlamada bölgedeki kemik yoğunluğunu belirlemek için _ İyileşme sürecinde osseointegrasyonu gözlemlemek için _ Restorasyonun uyumu, marjinal kemik seviyesi ile komşu diş-implant çevresi patolojileri belirlemek için kullanılabileceği belirtilmiştir (50,52). Birinci basamak cerrahiden sonra, implant-kemik arasında translusent alanlar gözlenebileceği ve bu nedenle alınan radyografilerle bölgedeki kemik yoğunluğunun ve marjinal kemik kaybının takip edilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Adell ve arkadaşları, paralel teknikle alınmış ve doğru banyo edilmiş radyografilerde, implant 26

yivleri referans alınarak marjinal kemik kaybının ölçülebileceğini iddia etmişlerdir. Yapılan birçok çalışmaya göre de, marjinal kemik kaybı ilk yıl içersinde dikey yönde 1-1,5 mm arasında değişmektedir (50). Klasik radyografi takviminin; dayanak bağlantısını ve protezi yerleştirme sırasında alınan filmler ile başlayarak; 1, 3, 5, 7, 10, 15 ve 20. aylarda daha sonra da beşer yıllık takip radyografileriyle devam etmesi gerektiği belirtilmiştir. Yine çalışmalarda longitudinal başarıyı ve stabiliteyi ölçmek için en güvenilir yöntemin, radyografik muayene ve mobilite testi olduğu iddia edilmiştir (50). Radyografik yöntemlerin en önemli kısıtlamasının, hekime sadece mezyal ve distal bölgeler hakkında fikir verebilecek iki boyutlu görüntüler sağlaması olduğu belirtilmiştir (12, 49, 52). Mayfield ve arkadaşları, şartlara bağlı olarak bukkal ve lingual bölgeye ait bilgilere her zaman ulaşılamadığını ve anatomik yapıların superpozisyonları nedeniyle de yanıltıcı veriler elde edildiğini bildirmişlerdir. Bunun yanında radyografik tekniklerle yapılan çekimlerin yüksek radyasyon riskine bağlı olarak etik bir sorun oluşturduğu vurgulanmıştır (46, 52, 53). Ayrıca implant doku ara yüzeyindeki kemik kalitesinin klinik olarak belirlenmesinde non-invaziv metot olan radyografik incelemeler, ister panoramik ister periapikal olsun standardize edilme güçlüklerinden dolayı eleştirilmektedirler (48). Son dönemde ise implant stabilitesi için, rutin uygulamalardaki boyun bölgesi kemik kayıplarından çok, implant yerleştirilen bölgedeki kemik yoğunluğunun önemini gösteren çalışmalar da bulunmaktadır. Çalışmalarda özellikle periapikal radyografilerin implant çevresindeki kemiği 2 boyutlu olarak yansıtacağı için, bu 27

radyografiler üzerinde yapılacak milimetrik ölçümlerin yeterli olmayacağı belirtilmektedir (54). Çoğu çalışmada kullanılan periapikal filmlerin standardizasyonunu sağlamak için Rinn Film tutucusu (Rinn Corp. Elgin 3) adlı özel bir aperey kullanılmış ve bu apareyin ısırma plağı üzerine polivinil siloksan ölçü materyalinden yapılan ısırma bloğu eklenmiştir. Standart çekim parametreleri ve geliştirme prosedürleri ile elde edilen radyografik bulguların yüksek kalitede olması ve bilgisayarda kemik seviyesindeki değişiklikler acısından incelenip analiz edilmesi gerektiği vurgulanmıştır (1). 3.4.2. Modern Yöntemler Daha hassas mobilite ölçümleri çeşitli implant-bağlantı tipleri için zaman/integrasyon eğiminin belirlenmesine izin verir. Son yıllarda, implant mobilite miktarının belirlenmesinde belli bir kriterin geliştirilmesi için çok sayıda çalışma yapılmıştır. Schnitman ve Shulman, herhangi bir yöndeki 1 mm' den az hareketin kabul edilebilir olduğunu bildirirken; Cranin ve ark., ile Alberktsson ve ark., klinik test sırasında implantın hareketsiz olması gerektiğini bildirmişlerdir. McKinney ve ark., ise, bukkolingual, mezyodistal ve vertikal yönde 1mm' den az mobilitenin kabul edilebilir olduğunu savunmuşlardır (34, 52). Birçok araştırıcı implantlardaki mobiliteyi belirlemek için değişik metotlar geliştirmeye çalışmışlardır. Ancak geliştirilen metotların birçoğu rutin klinik uygulamalarda kullanılacak kadar pratik değildir ve genellikle araştırmalarda kullanılmaktadır (46). 28

3.4.2.1. Periotest Periotest (Resim 8) cihazı, ilk olarak 1980 li yıllarda Siemens tarafından Tubingen Üniversitesinde geliştirilmiş, günümüzde ise Gulden Medizintechnik (Periotest device, Medizintechnik Gulden, Bensheim, Germany) tarafından üretilmektedir (55). Geliştirilme amacı doğal dişi çevreleyen periodontal dokulardaki destek azalmasını sayılabilir verilerle ölçmek ve mobilite açısından değerlendirmektir (12,55). Günümüzde Periotest Klasik (Resim 9) ve ölçülen verilerin saklanmasına olanak sağlayan Periotest S (Resim 10) olmak üzere, 2 ayrı tipi bulunmaktadır (56). Resim 8: İlk Periotest Cihazı Resim 9: Periotest Klasik (Periotest, 2002) (Periotest, 2006) (55) 29

Resim 10: Periotest S (Periotest, 2006) (56) 3.4.2.1.1. Çalışma Prensibi Periotest, elektro mıknatıslar yardımıyla diş üzerine doğru hızlandırılan metal ucu bulunan bir perküsyon çubuğundan ve buna bağlı bir değerlendirme cihazından oluşmaktadır. Diş ya da implant ataşmanına hafifçe vurmak için mikrokomputerize ölçüm parçalarından yararlanılır (46, 55, 56). İleriye yürütme düğmesi sayesinde elektronik olarak kontrol edilebilir ve tekrarlanabilir perküsyonu sağlar. Perküsyon çubuğunun ucundaki başlık saniyede 4 ve toplam 16 kere olacak şekilde implant ya da diş üzerinde darbeler oluşturur ki bu da cihaz tarafından elektronik dalgalar olarak algılanır (46,55). Metal çubuğun diş ya da implant yüzeyine kontak süresi piyasemenin içindeki bir akselerometre tarafından ölçülür. Vurucu ucun kontak süresi, dişin ya da implantın mobilitesine bağlı olarak cihazın programına kaydedilir ve bu değerler cihazın kendi referans PTV değerleri ile karşılaştırılır (12). Perküsyon çubuğu, diş ya da implant yüzeyi ile temas ettiğinde yavaşlar. Bu yavaşlama süresi stabil yapılarda daha kısadır. Milisaniyelerle ölçülen direnç, diş ya 30

da implant ataşmanı ile perküsyon çubuğunun başlangıç teması ve çubuğun '0' derecesini gösterdiği nokta arasındaki zaman aralığıdır. '0' değerine ulaşıldığında çubuğun hareketini sağlayan elektro mıknatısların kutupları tersine döner ve çubuğun piyasemen içine tekrar sarılmasına neden olur (46). 3.4.2.1.2. Güvenilirlik Literatürden elde edilen bulgulara göre periotest, implant stabilitesinin teşhisinde güvenilir bir alettir (6,52). Yine de cihazın, implantın stabil olduğu ancak horizontal kemik kaybı olan bazı durumlarda güvenilir ölçümler yapamadığı ve kemik kaybı derecesi çok fazla olmadıkça da bunu belirleyemediği belirtilmektedir. Ayrıca ilerlemiş kemik kaybı olan implantın teşhisinde eksik kalabileceği çünkü kemik kaybı gerçekten son döneme girmedikçe cihazın değerlerinin değişmediği tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra, cihazın krater şeklindeki kemik defektinin belirlenmesinde de hata yapabildiği ortaya konmuştur. Rezolusyon düşüklüğü, zayıf hassasiyet, operatör değişkeninden etkilenme gibi özellikler, cihazın ortaya koyabileceklerinin sınırlı olmasına neden olur (12, 52). 3.4.2.2. Osstell Meredith ve ark., 1996 yılında osseointegrasyonun invivo olarak ölçülmesinde yeterli bir metodun bulunmadığını gözlemlemişler ve klinik diş hekimliğinde kullanılan invaziv olan ve olmayan ölçüm tekniklerini değerlendirmişlerdir. Sonuç olarak implant stabilitesinin değerlendirilmesinde iki parametrenin kullanılabileceğine karar vermişlerdir. Bunlardan ilki marjinal kemik seviyesidir ve kemik seviyesindeki azalma ilerleyen patolojiyi göstermektedir. 31

İkincisi ise, implantın çevre dokular içindeki stabilitesidir ki bunun da üç parametreden etkilendiğini belirtmişlerdir: 1. İmplant parçalarının kendi aralarındaki rijidliği: Bu parçaların geometrilerine, titanyumun fiziksel özelliklerine ve parçaların birbirleri ile olan uyumuna bağlıdır. 2. İmplant-kemik arayüzeyinin dayanıklılığı: İmplant yüzeyi ve çevre kemik arasındaki bağlantıya bir diğer deyişle osseointegrasyon miktarına bağlıdır. 3. Kemiğin kendisinin dayanıklılığı: Bu da kemik yoğunluğuna, dolayısıyla kortikal/trabeküler kemik oranına göre belirlenir. Araştırıcılar bu değişkenleri ölçerek başarısızlık olasılığını ve implant yük taşıma kapasitesini belirlemek için bir skala geliştirilmesini gündeme getirmişler ve en uygun yöntem olarak da Rezonans Frekans Analizi (RFA) denen vibrasyon ölçütünü kullanmayı tercih etmişlerdir (49, 57). Konvansiyonel tekniklerin çoğu zaman yetersiz kalması ve tasarım değişikliklerine uğrayan implant markalarının klinik başarılarını ortaya koyabilecek invaziv olmayan yöntemlere ihtiyaç olması böyle bir cihazın gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu fikirler doğrultusunda implant stabilitesinin objektif ve non-invaziv bir şekilde ölçülmesi için geliştirilen cihaza Osstell (Integration Diagnostics AB, Götoborg, Sweden) adı verilmiştir (49). Daha sonraları Osstell adıyla geliştirilen bu cihaz üzerinde bazı değişiklikler yapılmış ve Osstell Mentor (Integration Diagnostics AB, Götoborg, Sweden) adı altında piyasaya sürülmüştür (51). 32

Resim 11: Osstell Mentor (49) Resim 12: Osstell (Klasik) (51) Resim 13: Osstell ISQ Resim 14:Smartpeg (Osstell 2010) (49) 33

Osstell ISQ, son olarak tasarlanan cihazdır. Kullanım kolaylığı ve boyutunun daha da küçültülmüş olması hekime büyük kolaylık sağlar. Setinde bulunan kendine ait Smartpeg i de uyumlu olduğu implant markalarında kullanılabilir. Ayrıca her implant firması, bu doğrultu da kendi implant dizaynlarına göre smartpeg üretmektedir. Ölçümler arkadan aydınlatmalı ekranda görüntülenir. Cihaz üzerinde 400 ölçüme kadar saklama olanağı vardır. Data Manager yazılımı ile bilgisayarda hastaya dair bilgileri ve ölçüm sonuçları saklanabilir. Ölçümler entegre aktarım ünitesi sayesinde bilgisayara aktarılabilir. Araştırmalar cihazın avantajlarını şöyle sıralamaktadır: 1- Yükleme zamanını bildirir: Osstell, hekimin yerleştirilen implantın stabilitesini ve kemik kalitesini ölçmesini sağlar. Ayrıca implantın yükleme zamanı hakkında bilgi verir. 2- Hatalardan kaçınmayı sağlar: Osstell diş hekiminin implant çevresindeki iyileşmeyi ve değişiklikleri ölçmesini sağlar. Bu şekilde güvenli bir restorasyon için uygun zaman belirlenebilir. Ayrıca olası hatalar önceden belirlenip gerekli önlemler alınabilir. Bu özellik direkt olarak klinik başarısızlıkların sayısını da azaltır. 3- İmplant performansını değerlendirir: Osstell implantın klinik performansının ölçülmesini sağlar ve böylece implant sistemleri arasında seçim yapılabilir. 4- Hasta takibini kolaylaştırır: Osstell diş hekiminin hasta kayıtları ile beraber tutabileceği ölçümler elde etmesini sağlar. Bu, hasta takibinde ve yasal uygulamalarda yararlı olacaktır (49, 58, 59, 60). 34

3.4.2.2.1. Klinik Kullanım Cihaz ile ilgili yapılan birçok çalışmada ve cihazın üreticileri tarafından belirtilen kullanım amaçları sayılacak olursa: 1- Cerrahi sırasında elde edilen primer implant stabilitesinin ölçülmesini sağlar. Bu, standart ya da immediat yükleme protokolünün hangisinin tercih edileceği hakkında hekime bilgi verir. 2- Yerleştirme sırasında risk grubuna giren hastaların belirlenmesini sağlar. Düşük primer stabilite, implantın prognozunun zayıf olduğunu ve başarısız olabileceğini gösterir. 3- Cerrahi sonrası düzenli yapılan ölçümler ile osseointegrasyonun gelişiminin takip edilmesine yardımcı olan bir yöntemdir. Ancak bunu sadece açık iyileşme protokolüne uyan sistemler ile sağlayabilir. Protez yapımını takiben ortaya konan periyodik ölçümler sırasında implant stabilite değerlerinde değişiklik olması halinde yükleme şartlarının tekrar değerlendirilmesine ve gerekli düzenlemelerin yapılarak stabilite kaybının önlenmesine olanak tanır. 4- Zamanla dayanıklılıkta oluşan değişimleri gözlemler. Radyografide gözlenmesi üç ayı bulan fibröz doku oluşumu veya marjinal kemik kaybı gibi potansiyel problemli implantların İmplant Stabilite Böleni (Implant Stability Quotient-ISQ) değeri ile bir an önce belirlenmesi mümkündür. Eğer problemin nedeni fonksiyonel aşırı yükleme ya da kırılmış komponent ise restorasyonun kaybından önce bir şeyler yapılabilir. 5- Performans ve ISQ değerlerinin kesin diagnostik kayıtlarını sağlar. Kayıtlar dental implant uygulayan hekimlere, yükleme konusunda karar verirken en az yanlış 35

anlaşılmayı sağlayacak bir iletişim kurulmasını sağlar. Yani implant stabilitesi için bir terminolojik standardı getirir. 6- Cihazın kullanılması, her bir ölçüm için yaklaşık iki dakikalık zaman harcanmasını gerektirir. İşlem sırasında hastanın hiçbir şey hissetmemesi hastaların işlemi kabulünü de kolaylaştırır. 7- Hastalara yeterli osseointegrasyonu sağlanamayan implantların, bulundukları yerden neden çıkartılmaları gerektiğini açıklamaya yardımcı olur. 8- Radyografinin gösteremediği bölgeler de dahil olmak üzere marjinal kemik seviyesindeki kayıpların veya kazançların ölçülmesini sağlar. 9- Klinik olarak başarılı ve başarısız olan implantların ayırt edilmesini ve de elde edilen verilerin sağlıklı bir şekilde monitörize edilmesini sağlar (49, 58, 60, 61). 3.4.2.2.2. Çalışma Prensibi Osstell (Klasik) implant ya da desteğe bağlanan, elektronik diyapozon gibi davranan küçük bir transdüktor ün kullanımını içerir. Cihazın çalışma prensibi kısaca, özel tasarlanan transdüktor ün düşük bir aralıkta gerçekleşen (1mm yer değiştirmeden daha az) vibrasyonuna dayanır. Transdüktor, diğer tarafta frekans yanıt çözümleyicisine bağlanarak ölçümler yapmaktadır. Yanıt ölçümleri rezonans frekansı (Hertz) ve oran olarak belirtilir. Transdüktor, sistemin en temel parçası olan küçük elektronik bir devredir. İmplantın gövdesine ya da desteğe vidalanarak tutturulur ve diğer ucu cihaza bağlanır. Paslanmaz çelik veya titanyumdan yapılır ve küçük bir köprü içerir. (49, 58, 62). 36

Resim 15: Transdüktörün implanta bağlanmış şekilde görüntüsü (49). Osstell cihazı grafik görüntüleme yapabilen bir ekrana sahiptir. 15 saatlik kullanım süresi vardır ve şarj edilebilir güç kaynağıyla çalışır. Transdüktör ün otoklavda sterilize edilebilmesi cihazın cerrahi sırasında kullanılmasına da olanak sağlar. Sonuçlar cihazın ekranına grafik olarak yansıdığı gibi rakamsal olarak da ISQ değeri şeklinde belirtilir. Cihazın hafızası bilgisayara veri aktarımı yapmadan 32 ayrı ölçümü saklayabilecek kapasitededir. Transdüktör fabrikasyon olarak programlanan frekans cevap çözümleyicisi yoluyla uyarılır ve mikro hareket gösterir. Cihazın kullanılan birçok implant markası ile uyumlu transdüktör leri bulunmaktadır. Cihaz tarafından gönderilen impulslar transdüktor üzerinden frekans dalgaları ile iletilir. Daha sonra iletilen bu frekans dalgalarına göre cihaz yorum yapar (49). Günümüzde, artık Osstell (Klasik) üretilmemektedir. Yeni geliştirilen Osstell Mentor cihazı ise, benzer prensiplerle çalışır ve aynı şekilde implant ya da dayanaklar üzerinden ölçüm yapabilir. Ancak daha önceki modelden farklı olarak, Smartpeg adı verilen ve markaya uygun tasarımda üretilmiş özel kablosuz 37

transdüktor leri vardır. Ölçüm öncesi aynı şekilde implanta ya da dayanağa uygun bu parça vidalandıktan sonra cihaz kullanılır. Cihazın ucu belirli mesafeden tutulur ve cihaz smartpeg üzerine gönderdiği rezonans frekans dalgalarına göre bir değerlendirme yapar (51). Resim 16: Smartpeg Resim 17: Osstell Mentor ve Smartpeg (Osstell, 2006) (51) Resim 18: Osstel ISQ ve Smartpeg (Osstell 2010) (49) Özet olarak Rezonans Frekans Test metodu; transdüktor ün veya smartpeg in vibrasyonuna dayanan, implantta ise minimum hareketin olmasından esas alan bir yöntem olarak açıklanabilir (62). 38

3.4.2.2.3. Değer Aralığı Cihazın frekans aralığı 4500-8500 Hertz arasında, rezolusyonu ise 10 Hertz' dir. Bunun da aşırı hassas ölçümler yapılmasını sağladığı ileri sürülmektedir. Eğer rezonans frekans değerleri ilk 6 haftalık iyileşme sırasında 500-1000 Hz' e düşerse, bu implantın üzerindeki yüklemenin kaldırılması gerektiği savunulmaktadır. Geniş klinik testler, rezonans frekans sonuçlarını değerlendirmek için bir skala oluşturulmasını sağlamıştır. Rezonans frekans değerleri ISQ denilen bir indekse çevrilmiştir. Bu skala 0'dan 100'e kadardır. İndeksin, klinik uygulamalardaki ölçümlerden bir sonuç oluşturulmasını kolaylaştırdığı belirtilmektedir. Cihaz ile yapılan ölçümlerde ulaşılabilen ISQ örnekleri (Resim 19, 20, 21) aşağıdaki şekillerdeki gibi olmaktadır (51). Resim 19: Yüksek ISQ Resim 20: Normal ISQ Resim 21: Düşük ISQ (Osstell, 2006) (51). 3.4.2.2.4. Klinik Yorumlar Rezonans frekans değerinin; 39

implant özellikleri, kemik seviyesi, kemik kalitesi, basit / bikortikal ankraj ile implant - kemik ara yüzeyindeki dayanıklılıktan etkilendiği belirtilmiştir. Cihaz ile yapılan ölçümlerle, primer stabilite seviyesine ek olarak osseointegrasyon ve kemik oluşumunun da zamanla değerlendirilebileceği bildirilmiştir. Kemiğin implant yerleştirilmesi sırasında oluşan başlangıç sıkıştırmasından sonra gevşediği, bunun da implantın yerleştirilmesini takiben bir kaç saat içinde RFA ile ölçülebileceği tespit edilmiştir (60). Cihazın üreticileri tarafından yapılan yorumlara göre ISQ değerleri, zaman içinde implantı çevreleyen marjinal kemik seviyeleri değiştikçe çeşitlilik gösterecektir. Eğer kemik seviyesinde bir azalma varsa buna bağlı olarak ISQ değerinde de bir azalma görülecektir. Ayrıca ISQ nun kemik yüksekliğinde oluşan değişiklikleri ve dayanıklılıktaki değişiklikleri birbirinden ayırdığını, bunun da iki parametreden hangisinin klinik olarak daha önemli olduğunun belirlenmesini sağlayacağı ileri sürülmektedir. Sekonder stabilitenin ise, ISQ değerlerinin artmasıyla gözlenebileceği belirtilmektedir. Başlangıç kemik-implant kontağının yüksek olduğu durumlarda iyileşme sırasındaki artışın az olacağı ve örneğin yumuşak kemikte iyileşme sürdükçe ISQ değerlerinin daha fazla artacağı ortaya konmuştur. Periyodik ölçümler arası değerlerde farklılık görülmediği zaman, implantın etrafındaki marjinal kemik 40