Evrim çalışmalarında dev bir adım; Maymun İnsansı Ardipithecus Ramidus Barış Yelkenci İnsanın evrimine ilişkin çalışmalar ilerledikçe, atalarımıza ait çok değerli bilgiler edinmekteyiz. Haftalık time dergisinde bu konu hakkında yazılar yayımlayan Michael D. Lemonick ve Andrea Dorfman, yeni bulunan fosil kalıntılarının geçmişi, 5.8 milyon yıla uzandığı haberini verdiler. 23-06-2001 tarihli dergide verilen haber, insanlık tarihinde dev bir adım olarak nitelendi. Bulunan fosiller, maymun insansı (insaymun) türünde, iki ayak üzerinde durabilen ve yürüyebilen canlılara ait. Paleontologlar için Etiyopya, Kenya ve Tanzanya, çalışmaların yoğun bir şekilde sürdürüldüğü bölgedir. Bu bölgenin tarih içinde geçirdiği jeolojik değişimler, insanlığın evrimsel sürecinde yaşanan farklılaşmaları anlamamıza rehberlik eder. Bu bölge hakkında bilgi verirsek; Etiyopya yı ortadan ikiye bölen geniş ve derin vadi, günümüzde son derece ıssız, kurak ve çorak bir bölgedir. Vadiyi oluşturan Awash nehri boyunca uzanan ağaçlar haricinde, bölgedeki bitki örtüsü çayırlıktır. Senede iki kez sağanak yağmurlar neticesinde oluşan sel baskınları ile gelen tortular bölgenin yüzeyini tümüyle kaplar. Volkanik dağların varlığı zaman içinde vadinin yüzeyini yer yer kayalık hale sokmuştur.
Deprem ve volkanik patlamalar gibi tektonik kuvvetlerin etkisi ile günümüzdeki betimi kazanan bölge, 6 milyon yıl önce tamamen farklıydı. Rakım, günümüze göre 1400 metre daha fazlaydı. Yüksekliğin iklimi yumuşatması yanında bitki örtüsünü etkilemesi söz konusuydu. Bugünün aksine verimli ağaçlarla örtülü bölge vahşi hayata imkân sağlıyordu. Ayrıca, iklimin bol yağışlı olmasına neden oluyordu. Burası Primative fillerin, dev ayıların, atların, gergedanların, domuzların, sıçanların ve maymunların yanı sıra günümüzde nesli tükenmiş türlerin yaşamlarını sürdürdüğü geniş bir araziydi.
Bu bölgede yaşayan canlılar arasında bir tür vardı ki, hemcinslerinden farklı özellikler sergilemeye başladı. Milyonlarca yıldır evrimleşemeyen maymunlardan farklı olarak iki ayak üzerinde hemen hemen dik durup yürüyebiliyorlardı. Bunun sağladığı avantajlar ile emekleyen kuzenlerinin (maymun) gerçekleştiremediği işleri kolayca yapabildiler. Bu denli değişimin perde arkasında dış beyin kabuğunun yani korteksin gelişmesi vardır. Bir çok medeniyete ve gelişmiş teknolojilere imzasını atan insan familyasının bugününe varması yaklaşık 6 milyon senedir kortekste var olan evrimin sonucunda mümkün olabilmiştir. Tabi ki burada anlatılanlar evrimin kabataslağıdır. İnsanın evrimi görüşü onlarca yıldır bilim adamlarının genelince kabul görmüş fakat hiç kimse insanlığın evrimsel yoldaki ilk adımı ne zaman attığını ve buna neyin neden olduğunu kesin bir ifade ile dile getirememiştir. Haziran 2001 içinde yapılan yeni bir keşfin raporu insanlık evriminde izlenecek yolda farklı bir bakış açısı doğurdu. Paleontologlar arasında yeni ümitler uyandıran açıklamalar klasik anlayışla cevabı verilemeyen soruları da yarattı.
Bugün gezegenimizde insan türü tektir. Şu anda insanın evrimine ilişkin edinebildiğimiz basit bilgiler ışığında geçmişte de tek bir insan türü bulunuyordu; gelecekte de bu böyle kalacak. 1974 yılında Etiyopya nın çorak Afar vadisinde bulunan ve adına Lucy verilen yarı insansı maymun 3,2 milyon yıl önce Afrika da belirdi. Daha sonra değişim geçirerek maymunsu görünümünden kurtulup günümüzün insan türü kabul edilen Homo Sapien ler ortaya çıktı. Neanderthal olarak bilinen tuhaf yan bir kolun dışında, ilk insansı maymundan modern insana kadar gelişim sürecinde, bir önceki türün gelişerek daha az türün yerini aldığı görüldü. Klasik anlayış bu düşüncenin ürünüdür. İnsanın evrimi konusunda uzmanlaşan bilim adamları, bu teorinin uzun süredir geçerliliğini yitirdiğinin farkındalar. New York taki Doğa Tarihi Müzesi nden antropolog Ian Tattersall başarılı hayvan türünün evrimi, her zaman deneme-yanılma sürecinden geçer. Ne düşünürsek düşünelim, insanlar da bu kuramın dışında tutulamaz. Milyonlarca yıl önce insansı maymunlardan ayrılan bir türden geldiğimiz doğru. Ancak, bundan sonraki gelişmelere göz atıldığında, ilkellikten mükemmelliğe giden yolda sağlam, düzgün, tutarlı bir yol izlediğimiz söylenemez. İnsanın evrimi bir şampiyonanın elemelerine benzemektedir. Tarih öncesi dönemde, ilk başlardaki zaman diliminde soyağacımızda çeşitli insansı türler bulunmaktaydı. Hepsi bu evrim yarışında birinci gelebilmek için birbirleriyle kıyasıya bir rekabet içindeydiler. Derken devreye başka bir tür, yani Neanderthal ler, hayatta kalmak için mücadeleye başladı. Neanderthal ler bu yarışın son versiyonunu temsil ediyor. Dünyamızı başka insan türü ile paylaşmak işimize gelmediğinden, Neanderthal lerin 30,000 yıl önce evrimsel bir sapma ile ortadan kaybolmasından bu yana, yarışı tümüyle tek başımıza sürdürüyoruz diyor.
Evrim konusunda ki her keşif çoklu insan türü fikrini daha pekiştirdi.1994 yılından bu yana, soyağacımıza dört yeni insan türünün katıldığı ortaya çıktı (sonuncusu üç ay önce ilan edildi).türlerin ortaya çıkışı 800.000 yıldan başlayarak 4.4 milyon yıl öncesine kadar dayanmaktadır. Amerikan ve Etiyopyalı bilim adamlarının da yer aldığı uluslararası ekibin üyelerinden Yohannes Haile-Selassie, eski insan atasının görünümünün nasıl olacağını ortaya koyan kanıtları buldu. Şempanze boyutlarındaki yaratığın Etiyopya nın ormanlarında yaşadığı ve 5.8 ila 5.2 milyon yıl önceki döneme ait kalıntılar olduğu anlaşıldı. Bilinen önceki kayıtlara göre 0,5-1 milyon yıl daha eski olan bulguların bizlere şempanzelerin insansılara ayrıldığı evrimsel yolda ilk adım olduğunu gösteriyor. Ohio Kent State Üniversitesinden antropolog C. Owen Lovejoy son gelişmeyi Bu döneme ait bir fosile sahip oluşumuz, özellikle şempanzelerden ayrılma noktasına çok yakın olması gerçekten heyecan verici. Darwin teorisinin insanların neden ve nasıl iki ayağı üzerinde durması yönündeki açıklamaları insanlar arasında spekülâsyona yol açmıştır. Oysa bu buluş paleontologlar açısından bir rüyanın doğru çıkması. şeklinde değerlendiriyor. Yohannes Haile-Selassie, kendi buluşunun çok özel bir şey olmadığını sadece ilkel eko sistemin gelişimini ve işleyişini daha iyi anlamamıza yönelik bir ip uçlarını içerdiğini
söylüyor. Yohannes, Alayla diye adlandırılan yerde tezi için yeterli omurgalı kemiği toplamak amacıyla araştırma yaparken, volkanik kayaların arasında bir çene kemiği olduğunu fark etti. Sıradan bir kemik olarak düşündüğü bu parçayı bir yıl kadar çalışma odasının bir köşesinde sakladı. Bu çene kemiği ile ilişkili olduğunu düşündüğü bir dizi kemik parçası bulduğunda ciddi analizler yaptı. Kemik volkanik kayanın arasında sandviç gibi sıkışıp kalmış ve hiç bir dış etkiye maruz kalmamıştı. Argon-Argon tarih belirleme yöntemi ile kesin bir tarih belirlendi. Sonuçlar şaşırtıcıydı. Fosillerin diğer primative hayvanlarla birlikte insangil familyasına ait oldukları jüri kararı ile belirlendi. Fosillerin büyük bölümünün 5.6 milyon ile 5.8 milyon yıl yaşında olduğu, aralarında bulunan bir adet ayak parmağının ise birkaç yüz bin yıl daha genç olduğu açıklandı. Fosil parçalarının anatomik detayları, özellikle de dişler, Haile-Selassie nin yeni insan atası bulduğunu doğruluyordu. Maymunsulara özgü alçak köpek dişi ve yüksek ilkel azı dişlerinin varlığına rağmen, genel karakteristik özellikleri sadece insangillere ait olduğunu gösteriyor. Dişler şekil olarak şimdiye dek bilinen tüm fosil ve modern maymunlardan farklı yönleri de içeriyor. Fosildeki dişlerin aşırı yıpranmış olduğu belirlendi.
Haile nin tez danışmanı paleontolog Tim White ın yaptığı açıklamada maymunların hepsi üst köpek dişlerini çiğneme işlemi için kullanırken dişin giderek aşındığı açıklamasını yaptı. İnsangillerin ise dişlerinde bu tarz aşınmaların görülmediğini sözlerine ekledi. Fosilin arka dişlerinin, bir şempanzeden daha büyük, ön dişlerinin ise daha dar olması; beslenirken çeşitli lifli yiyecekleri tercih ettiklerini gösteriyor. Şempanzelerin ise yapraklar ve meyveleri tercih ettikleri bilinir. Haile Selassie yeni bulduğu kemik ve dişleri Ardipithecus ramidus ile karşılaştırıldığı zaman (4.4 milyon yıl yaşındaki homonid (=insangil) Orta Awash bölgesinde 1990lı yılların başında bulundu) iki tür arasında çok büyük benzerlik olduğu fark ediliyor. Fakat, yaşlı olanın dişleri maymunlarınkinden farklı iken, karakteristik diş sayıları kesinlikle maymunsularla aynı sayıda. Genç insangil (Ardipithecus ramidus) lerden de fazla sayıda dişe sahiptir. Bu ikinci ve kolaylıkla gözlenebilen farklılık Haile Selassie nin yeni insan atası bulgusunu sınıflama kararını aldırdı. Ramidus un alt sınıfı ya da çeşidi olan tür Ardipithecus ramidus kadabba olarak isimlendirilmiştir.(afar dilinde Ardi=Yer, zemin, Ramid= kök ve Kadabba=temel, aile atası anlamına gelir) Bilim adamları daha genç olan Ardipithecus ramidus u (4,4 milyon yaşında) Ardipithecus ramidus ramidus olarak yeniden isimlendirmişlerdir.
Haile ve arkadaşlarının yeterli kemik toplayamamaları nedeniyle mevcut kemikler, kadabba nın fiziksel görünümü hakkında net bir fikir vermeye yardımcı olamıyor. Var olan bilgi, dik durduklarında 120 cm. boyunda oldukları. Kadabba nın yakın akrabası olan A. Radimus ile benzer boyda, Lucy den ise %20 daha uzun oldukları yolundadır Kadabba nın beyin, kol ve bacak oranları şempanzelerle büyük benzerlik gösterir. Fakat Bir şempanze ya da modern maymun dört ektremite (kol ve bacak uzantıları) üzerinde rahat yürürken, Kadabba dik olarak durup yürüyebilir. 2,5 cm boyundaki ayak parmağı da bu tezi doğrulamaktadır. İnsansı maymunlardan kopma Evrimsel süreçte insangil familyası, izlediği yolda önlerine çıkan engelleri aşabilmesi, yepyeni özelliklerin kazanılması ile mümkün olmuştur. İklim, coğrafya, vahşi hayvanlar, beslenme ihtiyaçları gibi faktörler değişimi kaçınılmaz kılmıştır. Güçlü olanın güçsüzü alt ettiği
gezegenimizde en güçlü olmanın savaşı, tarih öncesi devirlerden günümüze kadar devam etmiş ve gelecekte de bu böyle devam edecektir. Australopithecus anamensis Yazımın birinci bölümünde araştırma ekibinden Yohannes Haile-Selassie nin bulduğu kısmi iskeletlerin önemli bilgileri içerdiğini yazmıştım. Şu ana kadar insangil familyasına ait bulunan en eski kemik olması (5,8 milyon yıl) daha genç türlerle karşılaştırılmasını imkan kılar. Kafatası kemiklerinin çok ezilmesine rağmen yeni türün A. Afarensis ve australopithecines ten daha küçük bir beyne sahip olduğu görülür. Dolayısıyla bu daha ilkel bir form olduğunu gösterir. İskelet üzerinde yapılan çalışmaların yoğunluğu özellikle Ardipithecus ramidus kadabba ın nasıl dolaştığı yönündedir. Çünkü paleontologlar atalarımızı insansı maymundan ayıran en önemli değişimin iki ayak üzerinde durmaları ve yürümeleri olduğuna inanıyor. Jeolojik, coğrafi ve iklim değişiklikleri sonucu doğu ve güney Afrika daki sık ormanlar, açık alanlar haline gelince, atalarımız, iki ayak üzerine dikilerek pek çok avantaj elde etti. Öncelikle ufku daha geniş izleyerek, düşmanlarına karşı üstünlük kazandılar. Bunun yanı sıra vücut alanlarını güneşe göre küçülttükleri için sıcaktan daha iyi korunmuş oldular. Ayrıca yiyecek toplamak ve taşımak için ellerini boşaltarak uzun süreli yiyecek depolama fırsatını yakaladılar. 1999 yılında Kenya ulusal Müzesi nden Meave Leakey ve Pennsylvania State Üniversitesinden Alan Walker başkanlığındaki ekibin Kenya Turkana Gölü yakınlarında buldukları fosillerin 4.2 milyon yaşında olduğu ileri görüldü. Bu fosiller pek çok açıdan A. Afarensis e benzemekle birlikte daha ilkeldi. Ekip bu yeni türe anamensis adını verdi. (anam Turkana dilinde göl anlamına gelmektedir). Bu türünde iki ayak üzerinde yürüyebildiği yapılan araştırmalarda gözlendi. Fakat bugünkü modern insanların alışılagelmiş bir dik yürüme değildi. Lakey Bunlar bizim gibi dik yürüyemiyorlardı. Bir kere bacakları bizden kısaydı. Yürüme şekillerini bugün tarif etmemiz mümkün değil. Çünkü günümüzde hiç bir yaratık bu şekilde yürümüyor. şeklinde açıklamıştır
Ayrıca anamensis lerin A. Afarensis lerin doğrudan atası olduğuna inanmaktadır. Bu da A. anamensis in insanın doğrudan atası olduğu anlamına geliyor. Paleontologlar A. Ramidus ramidus un Australopithecus anamensis lerin doğrudan atası ve A. ramidus kadabba nın A. Ramidus ramidus un doğrudan atası mı sorusunun cevabını vermek için henüz erken olduğunu ifade ediyor. Şunu eklemek gerekir ki bu güne kadar ulaşılan bulgular insangil familyasının bu yönde evrimselleştiği yönündedir. Her geçen gün ortaya yeni türler bulunuyor. Bulunan yeni türlerin varlığı türler arası eksik halkaların tamamlanmasını sağlıyor. Australopithecine ler 2 milyon yıllık geçmişleri ile, evrimin en başarılı örmeklerinden biridir. Ancak doğa her zaman her şeyin daha iyisini oluşturmaya endeksli olduğu için, en başarılı tür bile yerini daha iyisine bırakmak zorunda kalır. Bundan 3 ile 1.9 milyon yıl önce Australopithecus un farklı kolları, Afrika nın doğu ve güney bölgelerinde boy göstermeye başladı. Bunlara A. africanus, A. aethiopicus, A. robustus ve A. boisei adı verildi.
Afrika da Sterkfontein Mağarası Bu türlerin nasıl ortaya çıktığı ve aralarındaki ilişkinin türü ve nasıl evrim geçirdikleri konusu henüz net değil. Fosil kalıntıları pek çok soru ile dolu. Doğu Afrika da yaşam sürdüren insansı türlerinin güney Afrika da boy gösterememesi veya bunun tam tersi durum cevap verilmesi en güç sorulardan biridir. Ancak güney Afrika da Sterkfontein Mağarası nda bulunan çok iyi korunmuş bir iskelet bu konuda cevapsız kalan tüm soruları cevaplayacak bir kanıt. Henüz iskelet tümü ile topraktan çıkartılmadığı için bilinen hangi türe ait olduğu yada yeni bir türemi sahip olduğu konusunda kimse bir şey söyleyemiyor. Evrim konusunda karşı çıkılan en can alıcı konu, şimdiye kadar bahsetmiş olduğum insansı türleri ile Homo olarak adlandırılan ve günümüzün modern insan türünü de içeren sınıf arasında hiç bir bağ bulunmamasıdır. İnsansı formlarının gerek anatomik gerekse fiziksel görünümlerinin çok farklı olması, ara geçiş formları olması gerektiğini düşündürmektedir. Eğer evrim keskin geçişlerin oluşumuna izin vermiyorsa o halde yumuşak geçişler sırasında var olan ara sınıfların var olması gerekir. Günümüze kadar varlığını koruyan fosil kalıntılarının da bulunması gerekir.
Australopithecus garhi Yaklaşık 2 sene önce White önemli bir açıklama yaparak Etiyopya nın Middle Awsh bölgesindeki Bouri köyü yakınlarında bulunan kafatasının, autralopithecine ile Homo arasındaki kayıp halkayı tamamladığı müjdesini verdi. Çıkartılan kafatası, yüz, alın ve dişlerin yerleşimi açısından A. afarensis ten daha gelişmiş, ancak ilk insandan daha ilkel bir yapıya sahipti. A. garhi (Afar dilinde Garhi sürpriz anlamında kullanılmaktadır) 2.5 milyon yıl yaşındaki bu kafatası en son A. afarensis ile türümüzü bilinen en eski fosili arasında yer alıyor. Bu kalıntının yanında bazı hayvan
kemiklerine rastlandı. Bu hayvanların taştan yapılmış bazı özel aletlerde öldürüldüğü anlaşılıyor. A. garhi dik yürümenin yanında taştan yapılmış aletleri yapıp kullanabilme özelliğine sahip türlerdi. Bu durum, evrimde, zaman içinde dik yürümenin yanında yeni bir takım özelliklerin kazanıldığını açıklıyor. Beslenme alışkanlıklarının lifli bitkilerden enerji yönünden zengin yağ oranı yüksek hayvansal gıdalara dönüşmüştür. Özel avlanma silahlarının yapımı ve daha gelişmiş bir beynin ürünü olduğu anlaşılan avlanma teknikleri, garhi lerin ne denli yetenekli olduklarını sergiliyor. İnsan atalarının iki ayak üzerinde dikilmesini izleyen 2 milyon yıl içinde, bazı önemli gelişmeler yaşandığı artık biliniyor. Australopithecus Garhi Fosil Diş Buluntular Alet üretip, kullanabilen insansılar çevrelerine daha hakim savaşçı özellikler kazandıkça artık ana vatanı olan Afrika yı terk edip, dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Bu gelişmelerin yaratıcısı olan beyin yüksek enerjili gıdalar aldıkça gelişimin sürecini hızlandırmaya başladı.üreticilik farklı yönlere kaymaya başladı (Maden kullanımı, tarım, ateş vs.). A. afarensis in evrim geçirerek Homo ya dönüşmesi gibi, Homo soyundan gelen bir tür de rakiplerinin önüne geçerek modern insanı oluşturdu. Pek çok bilim adamı Homo erectus un, H.
Habilis, H.rudolfensis, H. Ergaster gibi türleri geçerek yarışı kazandığına inanıyor. H. Erectus lar 1.8 milyon yıl önce Afrika dan Çin ve Endonezya ya göç eden ilk insansılardır. Bu süreç içinde henüz anlaşılamayan bir nedenden dolayı erectus iki kola ayrılıyor. Neanderthal ler ve Modern insanlar (Homo sapien). Evrimin en tuhaf kolu olarak kabul edilen neanderthal lerin genetik yapı olarak Homo sapienler le benzerlikleri var mı? Homo sapienlerle aynı dönemde Avrupa da yaşamış bu tür nasıl bir anda ortadan silindi? Homo sapien ile Homo Neanderthal arasında genetik alışveriş oldu mu? Tüm bu merak edilen sorulan cevabını bir sonraki bölümde bulabilirsiniz. Evrimin kör noktası: Neanderthal ler ve Genetik veriler İnsan evriminin ve kökeninin bilimi olan insan paleontolojisi, fosil atalarımızın arkeolojik katmanlar arasında bulunan kalıntılarını inceler. Fosil kalıntıların yanında insan izi taşıyan nesnelerin yaşlarını karbon 14 yöntemi ve Argon-Argon yöntemleriyle belirleyerek o dönemin yaşam kültürleri hakkında bilgi edinmeye çalışırlar. Paleoantropologlar bir fosilin tarih içindeki yerini belirlemeye çalışırken morfometrik ölçütlerle yani çeşitli insan tipleri üzerinde yürütülen karşılaştırmalı incelemelerden ve günümüzde genetik analiz yöntemlerinden yararlanılır. Temel amaç insan familyasının kökenine inmek ve evrimsel süreç içinde eksik kalan halkaları tamamlamaktır. Türümüz olarak kabul edilen Homo sapiens sapiens in, pek çok nitelik edinerek ortaya çıkması için yüzlerce milyon yılın geçmesi gerekmiştir. İnsangiller familyasının ilk temsilcileri olan Australopithecus ların ortaya çıkışı yaklaşık dört milyon yıl önce olmuştur. Genetikte DNA analizlerinin yapılmasından önce atalarımız hakkında kesin şeyler söyleyebilmemiz çok güçtü. Somut bilgi ancak fosiller üzerinde yapılan çalışmalar ile sınırlıydı. İşte günümüzün modern bilimlerinden biri olan genetik mühendisliği evrim çalışmalarının daha sağlıklı yürütülmesi ve daha somut verilerin elde edilmesinde köprü görevi yapmaktadır. Bu konuda yapılan ilk önemli çalışma, moleküler biyologların insan ve şempanze DNA ları arasındaki farkı hesaplaması ve zaman içindeki genetik değişimin hızının ortalamasını almalarıdır. Değişimin ivmesine göre geriye doğru hesaplama yoluyla, büyük insansı maymunun ve insansı türün 6 ile 4 milyon yıl önce ortak bir atadan geldiği matematiksel sonuçlarla doğrulandı. Ancak bu senaryoyu destekleyecek herhangi bir fosil daha ele henüz geçirilmemişti. O gün bilinen en eski insansı tür, Australopithecus afarensis=afar maymunu, 3.6 milyon yıl öncesine dayanmaktaydı. Bu türe en iyi örnek 1974 yılında Doğu Afrika da izlerine rastlanan ve Lucy adı verilmiş küçük bir iki ayaklı fosil iskelettir.
Homo antecessor Bu çalışmalardan devamında,1995 yılında Eritre nin Buia bölgesindeki kazılarda elde edilen bir kafatası bir ilke imzasını attı. Kafatası hem Homo erectus hem de Homo sapien özellikleri taşıyordu. Kuzey İspanya nın Atapuerca dağlarındaki iki kazıda inanılmayacak kadar zengin bir fosil hazinesi bulundu. Gran Dolina adı verilen ilk kazıda 800.000 yıllık insansı fosiller bulundu. İspanyol bilim adamlarına göre bunlar yeni bir türe ait. Homo antecessor (Latince de kaşif veya öncü anlamına gelmektedir) adı verilen bu türün ilkel bir çenesi ve çıkık kaş kemiği modern insanın özelliklerini çağrıştırmaktadır. Bu kazının yapıldığı bölgeden bir kilometre ötedeki kazı alanında ise 300.000 yaşında olduğu tahmin edilen 33 insansı fosili bulundu. Bunların Neanderthal evriminin ilk dönemlerine ait olduğu düşünülüyor. Homo neanderthalis Neanderthal ler konusunda yapılan çalışmalar paleontologlar olsun diğer bilim adamlarını olsun şaşırtmaya devam ediyor. Homo erectus un iki kolundan biri olan neanderthaller evrimin
anlaşılmaz en tuhaf koludur. Kör nokta diye de tanımlanan bu tür hemcinsleri Homo sapien lerden gerek fiziki görünümleri gerekse beyin yapıları yönünden farklıdırlar. Güçlü kas yapısı, kalın iskelet yapısı, bodur boyu ve 1300-1610 cm3 hacimli az gelişmiş beyin yapıları ile ilkel görünümleri, dikkati çeken farklılıklardır. En eski Neanderthal fosili 200.000 ve en yaşlı Homo sapien ise 100.000 yaşındadır Neanderthaller 200.000-30.000 yılları arası yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Yaklaşık 100.000 yıl önce Homo sapien Neanderthal kuzenleriyle ilk kez karşılaşınca ne oldu? Bu konu henüz spekülasyona açık. Bizim türümüz dünyadaki tek tür olarak yaşamını sürdürürken, Neanderthal ler yavaş yavaş silinip gitti. Pek çok arkeolojik kazıda Homo sapien ler ile Homo neanderthalensis in Avrupa nın pek çok bölgesinde aynı anda yaşadığı anlaşıldı. Ancak bu iki grubun barış içinde yaşadıkları anlamına gelmiyor. Ancak o dönemde nüfus bu kadar yoğun olmadığı için, iki grubun karşılaşma olasılığı epey düşüktü. Neanderthal lerin nasıl yok olduğuna ilişkin ortaya pek çok varsayım atılıyor: Bunlardan biri Neanderthal lerin bizimle kaynaşarak özelliklerini yitirmeleri ve zamanla yok olmalarıdır. Belki de hepimizin DNA larında bir parça Neanderthal bulunuyor. İki yıl önce moleküler biyologlar bu varsayımı test ettiler. Neanderthal fosilinden alınan DNA yı, modern insanın DNA sı ile karşılaştıran bilim adamları, iki türün karıştığına ilişkin en ufak bir ize rastlamadılar. Ancak Portekiz de geçen aralık ayında keşfedilen başka bir iskelet bu varsayımı yeniden gündeme getirdi. Portekiz Arkeoloji Enstitüsünün gerçekleştirdiği kazıda, 24.500 yaşında olduğu tahmin edilen 4 yaşında bir çocuk fosili bulundu. Fosilin hem modern insanın hem de
Neanderthal özellikleri taşıdığı görüldü. Kimi bu çocuğun Neanderthal adamı ile modern insanın bir gecelik macerasının ürünü olduğunu söylerken, kim de çocuğun Neanderthal adamı ile hiç bir ortak özellik taşımadığını ileri sürdü. Başka bir kurama göre de bu iki grup birbirleriyle hiç karşılaşmadan, birbirleri üzerinde üstünlük kurmadan, yaşayıp gitmiş olabilirler. Güçlü bir olasılık ise geniş çaplı salgın hastalık, bağışıklık sistemi zayıf olan ve modern insanlardan farklı DNA molekülüne sahip insansı yapıyı (Neanderthaller) yeryüzünden silmesidir. Homo sapienlerin ölmemesinin nedeni ise bu hastalığı etkileyecek gen yapısının bulunmamasıdır. Portekiz deki araştırmaya katılan arkeolog Ian Tattersall ;a göre, modern insanın ortaya çıkmasından 50.000 yıl sonra beynimizi tümüyle farklı bir şekilde kullanmaya başladık. Örneğin, Neanderthal ler geride dini inançlarına, kullandıkları dile ilişkin hiçbir iz bırakmadılar. Oysa Homo sapien ler 40.000 yıl önce, mağara resimleri ve kadın heykelcikleri ile ne denli yaratıcı olduklarını ortaya koyarak arkalarında silinmeyecek bir iz bırakmışlardı. Bütün bunlar bir tek şeyi kanıtlıyordu: simgesel düşünce. Tattersall, İnsan Olmak adlı eserinde bu oluşumu şöyle anlatıyor: Sanat, simgeler, müzik, işaretler, dil, gizem duygusu, farklı malzemeleri kullanarak üç boyutlu şekiller yaratmak, zekâ kullanımı gibi kavramlar Neanderthal lere çok yabancıydı. Bunun yanında Neanderthal ler, ölülerini gömme adetlerine ve Homo erectus tan miras kalan ateşi kullanma yetilerine sahiptiler. Prehistorik Fransa da Cro Magnon insanı Homo saphien lerin beyin hacimleri ile karşılaştırıldığında 1200-2000 cm3 hacimleri ile sapienler daha büyük beyine sahip oldukları görülmektedir. Lucy nin beyin hacmi 380-550 cm3 di. Bu ölçü ile evrimsel süreçte beyin hacminin giderek arttığı ve korteks bölgesinde yeni yapılanmaların meydana geldiğini görmekteyiz.
Neanderthal lerden sonra Cro-magnon adı verilen bir tür görülmüştür. 1868 yılında Fransa nın Les Eyzies bölgesinde bir taş sığınakta bulunmuştur. Bu tür kubbe şeklinde kafatasına ve geniş bir alna sahiptir. Beyin hacmi ortalaması 1600 cm3 ile sapien lerden küçük bir miktar fazla hacme sahiptirler. Günümüzde bu tür Polonya, Macaristan, Afrika nın farklı bölgelerinde ve Fransa nın Salute ve Dordonya bölgelerinde hala yaşadığı kabul edilmektedir. Kaynaklar: Time 23 haziran 2001 tarihli sayısı Time Ağustos 1999 tarihli sayısı http://kozmopolitaydinlar.wordpress.com/category/4-insanin-evrimi/