Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak. Geleceği Geçmişten Geçmişi Gelecekten Kurtarmak. Denemeler



Benzer belgeler
SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Karl Heinrich MARX Doç. Dr. Yasemin Esen

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

Geleceği Geçmişten Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Dünyanın Halleri Üzerine Denemeler

İ Ç İ N D E K İ L E R

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ... iii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYOLOJİYE GİRİŞ

Temel Kavramlar Bilgi :

İktisat Tarihi

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Teröre karşı mücadele cephesi!

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI

Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

Teorik Bakış. Tarihte Bireyin Rolü Üzerine. Kapital'i Topraktan Çıkaranlar

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

29 Eylül 2010 Çarşamba (Canlı) DÜŞÜNCE KERVANI NDA FAŞİZM ÜZERİNE TARTIŞMALAR. CUMARTESİ SU TV. SAAT: (Tekrar)

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS Ön Koşul Dersler

ÜNİVERS ALIST TARİH. Prof. Dr. Karam Khella. Tarihin Yeniden Keşfi. Avrupa Merkezci Tarihsel Bilincin Yıkımı. Çeviren: İsmail KAYGUSUZ.

1: İNSAN VE TOPLUM...

Dersin Adı D. Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 IV Ön Koşul Dersler

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Nasıl Bir Deniz Feneriyiz?

Yayına Hazırlayan: Levent Ünsaldı Redaksiyon: Barış Bakırlı Dizgi: İsmet Erdoğan Kapak: Gabrielle Gautier Ünsaldı - Ali İmren

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ!

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*)

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ İKTİSDİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİŞLER BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI

Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız?

Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Sosyalizm. Giriş

11. SINIF ÜNİTE DEĞERLENDİRME SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

SÜRELİ YAYINLAR (DERGİ) KATALOGU YAYIN YERİ VE TARİHİ

Ürün Detayları EGO DS 11. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI. Eğitim doğamızda var

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 8. Hafta: Endüstri Sonrası Toplum ve Çağdaş Teoriler

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Editörler Prof.Dr. Ahmet Onay / Prof.Dr. Nazmi Avcı DİN SOSYOLOJİSİ

AŞKIN BULMACA BAROK KENT

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

İKİNCİ BİNYILIN MUHASEBESİ İÇİNDEKİLER

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ...

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

Tarihte, Günümüzde ve Devrimci Mücadelede Kadýnlar

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİFEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYELERİ TARAFINDAN YÜRÜTÜLEN PROJELER ( )

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER. Mustafa Serdar PALABIYIK

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

SOSYAL HAKLAR (Kısa ve Eleştirel Bir Bakış) Yard. Doç. Dr. Umut Omay

YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI

GERÇEK YAŞAM* Gençliği Yoldan Çıkarmaya Yönelik Bir Çağrı

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

Filistin'den özgürlüğe bedel çizimler

Önemli olanlardan başlar isek, Işık Ergüden 1970 li yıllardaki sol içi şiddet ortamını ilgili soruyu cevaplandırırken şöyle değerlendiriyor:

ENDÜSTRİYEL VE POST-ENDÜSTRİYEL DÖNÜŞÜM

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

Deniz Gezmiş Yaşasın Marksizm Leninizm

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

Editörler Prof.Dr.Mustafa Talas & Doç.Dr. Bülent Şen EKONOMİ SOSYOLOJİSİ

ÜNİTE:1. Toplumsal Yapıyı Açıklayan Kavram ve Kuramlar ÜNİTE:2. Türkiye de Kültür ve Kültürel Değişim ÜNİTE:3

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

Hak ihlalinin sosyal boyutları Prof. Dr. Ejder Okumuş Eskişehir Osmangazi Üniv. İlahiyat Fak. Hak-fedakârlık dengesi

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

TOPLUMSAL DAVRANIŞ KURALLARI ve HUKUK. Dr.Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

DERS ÖĞRETİM PLANI. İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Doktora

Editörler Prof.Dr. Mimar Türkkahraman & Yrd.Doç.Dr.Esra Köten SİYASET SOSYOLOJİSİ

Bu çalışmada Devrimci İşçi Sendikaları

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

Transkript:

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Geleceği Geçmişten Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Denemeler 415

Denemeler TÜM HAKLARI SAKLIDIR. BU KİTABIN TAMAMI YA DA BİR KISMI 5846 SAYILI YASA NIN HÜKÜMLERİNE GÖRE, KİTABI YAYINLAYAN KÖKSÜZ YAYINLAR IN VE YAZARININ İZNİ OLMAKSIZIN, ELEKTRONİK, MEKANİK, FOTOKOPİ YA DA HER HANGİ BİR KAYIT SİSTEMİ İLE ÇOĞALTILAMAZ, YAYINLANAMAZ, DEPOLANAMAZ. KÖKSÜZ YAYINLAR DİVANYOLU CAD. NO 54 ERÇEVİK İŞHANI 102 34110 EMİNÖNÜ TEL/FAKS:+90.(0)212.519 56 35 koksuz@yahoo.com.tr GELECEĞİ GEÇMİŞTEN GEÇMİŞİ GELECEKTEN KURTARMAK - DENEMELER BİRİNCİ BASIM OCAK 2010 ISBN 978-605-60414-2-6 Sayfa Düzeni ve Hazırlık: Köksüz Yayınlar Baskı: Mart Matbaacılık Sanatları Tic. ve San. Ltd Ceylan Sok. No 24 Nurtepe, Kağıthane İstanbul Tel: 0212.321 23 00 416

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Geleceği Geçmişten Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Denemeler Demir Küçükaydın 417

Denemeler Demir Küçükaydın 1949 da Balıkesir in Savaştepe ilçesinde doğdu. Lisede kompozisyon dersinde Anadilinizi neden seversiniz? sorusunu, Soru yanlış, anadilimi sevmek zorunda değilim diye yanıtladığı için okul değiştirmek zorunda kaldı. Soğuk demircilik mesleğini öğrendi. İzmir de TİP Karşıyaka İlçe örgütünde ve mensucat fabrikasında çalıştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünde okudu. 1968 üniversite işgallerine katıldı. Samsun-Ankara yürüyüşünde yer aldı. Deniz Gezmiş in önderi olduğu Devrimci Öğrenci Birliği ne girdi. Yapı İşçileri Sendikası nda İsmet Demir le çalıştı. Aliağa rafineri inşaatı örgütlenmesine katıldı. Dev-Genç in İstanbul yönetimine seçildi. Filistin e gitti, Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi nde askeri eğitim aldı. Dönerken sınırda yakalandı, işkence gördü. Nizip ve Antep cezaevlerinde 2,5 ay yattı. Çıkınca tekrar işçi örgütlenmelerinde çalıştı. Aliağa grevlerinin örgütlenmesinde yer aldı. Necmettin Giritlioğlu yanı başında öldürüldü. Dev-Genç davasından tutuklandı, beş ay hapis yattı. Çıkınca tekrar fabrika ve işçi örgütlenmelerinde çalıştı. TSİP i kuracak olanların çizgisine karşı çıktığı için tecrit edildi ve kendi başına örgütlenmeye başladı. TKP nin yeniden örgütlenmesi faaliyetlerine katıldı. Bunun organı Kıvılcım gazetesini çıkardı. Altı sayı sonra gazete kapatıldı ve tutuklandı. Gazetedeki yazılarından dolayı önce yüz üzerinden 36, sonra 17 yıla mahkûm oldu. On yıl hapis yattı. Hapiste teorik çalışmalar yapıp çeşitli kitap ve makaleler yazdı. Hapisten kaçmak için tünel kazmaya katıldı. Tünel yakalanınca tekrar ceza aldı. 1984 te Malatya E Tipi cezaevinden tahliye oldu. Mevcutlu olarak askere götürüldü. Tebdilihava alınca askerden firar etti. Fransa da politik mülteci oldu. Dördüncü Enternasyonal Fransız seksiyonunda (LCR) çalıştı. Almanya ya gitti ve Alman seksiyonunda (GİM) çalıştı. Ne Yapmalı dergisi ve Devrimci Marksist Tartışma Defterleri nin redaksiyonunda yer aldı. Ayrıca Almanca SoZ Magazin adlı teorik derginin redaksiyonunda çalıştı. Türkiye de Kuruçeşme Süreci diye bilinen tartışmalarına Avrupa da katıldı. Bu çalışmalarını Birlik mi Rekompozisyon mu adlı kitapta topladı. Hamburg da taksi şoförü olarak çalışmaya başladı. Özgür Gündem de haftalık denemeler yazmaya başladı. Sosyalizmin Sorunları dergisinin yayınında çalıştı. Bu dönemde yeni sosyal hareketler, Marksizm in devrimci ve eleştirel geleneğini sürdüren damarların (Kıvılcımlı, Troçki, Benjamin) sentezi, ulus teorisi, dünyanın siyah-beyaz bölünmüşlüğü, süreksiz devrim gibi teorik sorunlar üzerinde yoğunlaştı. Yabancılara yönelik Köxüz dergisi ve teorik Yeni Zamanlar da yazdı. İnternet yaygınlaşınca Demirden Kapılar sitesinde ve çeşitli forumlarda tartışmalara katıldı ve yazılarını yayınladı. Özgür Politika ve Özgür Gündem gazetelerinde yazarlık yaptı. 2001 de Kıvılcımlı Sempozyumu nun örgütlenmesine katıldı. Radikal demokrat çizgide bir politik dergi için girişimlerde bulundu. Bunlardan sonuç çıkmayınca halen yazarı olduğu Köxüz sitesinin kuruluşuna katıldı. Son yıllarda ulus, din, üstyapı teorileri alanında yoğunlaştı. Kitapları: Tersinden Kemalizm (Araf Yayınları-2004); Büyük Ortadoğu Projesi ve Sosyalist Strateji (Araf Yayınları-2005); Sosyalizmin Milliyetçilikle İmtihanı (Versus Yayınları-2007, derleme); Marksizmin Marksist Eleştirisi (Köksüz Yayınları-2009); Bir Devrimcinin Teorik ve Politik Otobiyografi si (Köksüz Yayınlar-2009) Ayrıca yayınlanamamış çok sayıda kitabı <www.koxuz.org> internet adresinden ücretsiz olarak indirilebilir. 418

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Annem ve Babama... 419

Denemeler 420

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak İçindekiler Önsöz... 1 Kıvılcımlı nın Mirası... 9 Hayat Hızlı Gideni Cezalandıracaktır...15 Politik Olan Özeldir...19 Geleceği ve Geçmişi Kurtarmak... 25 1 Mayıs ın Doğuşu, Bugünü ve Geleceği Üzerine Düşünceler...41 Türk Nedir?...51 Azınlıklar ve Demokrasi...55 Tarihin Laneti...59 Kötü Olabilme ve Yanlış Yapabilme Hakkı... 63 Hatalar Sizden Hızlı Koşarlar...67 Hayat ve Ölüm...71 1 Mayıs Düşünceleri...75 Taşralılık... 83 Kendiliğindenliğe Övgü... 87 Politik İslam Nedir?...91 Requiem ve 11 Eylül... 97 Kıyafet Kavgasının İlk Anlamı... 99 Umutsuzluk İlkesi...107 Doğu ve Batı...111 Eurovizyon, Modernleşme ve Demokratikleşme...115 421

Denemeler Bonapartizm...119 Sıfırın Değeri...125 Minima Politika...129 Almanların En İyisi Olarak Marks veya Yenilgide Zaferi Kutlamak...141 Fizikte Bunalım: Karanlık Madde ve Karanlık Enerji...155 Ararat...161 Kemalizm ve İslam...165 Sabetaycılar, Yahudiler, Anti-Semitizm ve Kemalizm...169 Doğu Toplumları ve Ütopya...177 Saçma Dünya...185 Polemik Yapmak ya da Unutulmuş Bir Politik Kültürün İzlerinin Ardında...189 Zina Özgürlüğü...197 Teori ve Politika...201 Şu Azınlıklar Tartışması... 205 Che nin Che Olmadan Önceki Yolculukları... 209 Türklüğü ve Ulusu Yeniden Tanımlamanın Farkı...215 Kürt Olduğu İçin Vurulan 5-C Öğrencisi Uğur un Anısına...215 Doğa ve Toplum...219 1905 Özel Görelilik ve Sürekli Devrim... 223 Kurban Bayramının Ekonomi Politiği... 227 Pardus Ulusal İşletim Sistemi...237 Avrupa Merkezcilik ve Çok Kültürlülük veya Çok Kültürlü Toplum Sloganı Niçin Gericidir?...247 Avrupa-Merkezcilik Nedir?... 248 Kültür Nedir?... 256 Kültürün Çok kültürlülük Bağlamındaki Anlamı...261 422

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Almanların En Meşhuru...267 Kuş Gribi (Tavuk Vebası), Globalleşme, Kapitalizm ve Ulusal Devletler...271 Ek 1 Basına ve Kamuoyuna... 284 Ek 2 Grip Kuş ve...... 289 Mal Varlıkları, Özel Hayat, Devlet Sırları, Ticari Sırlar...291 Marksist Kültür ve Uygarlık Kavramları ve Uygarlıklar/Kültürler Çatışması...301 Yaradılış Teorisi, Tanrı ve Ulusçuluk...311 Jakobenizm Nedir? Osmanlı da Kim Jakobendi? Bugün Kimdir?...315 Bir Anlık Gecikme...321 Bir Lâhza-i Teahhur...322 Da Vinci Şifresi nin Şifresi...325 Dünya Kupası nın Düşündürdükleri...331 Sol Neden Ofsayt ta?...335 Futbol Şampiyonası, Alman Politikası ve Sol...341 Spor ve Futbol Üzerine Değinmeler...353 İşçi Sınıfı ve Futbol...353 Uluslar, Spor ve Politika...354 Gerici Ulusçuluk ve Spor...359 Sosyalizm, Sosyalist Ülkeler ve Spor...362 Napolyon un Sözleri...362 Türkler, Güvercinler ve İnsanlar...367 İnsan Olmak, Demokrat Olmak ve Yenilgicilik...371 Türban ın Diyalektiği...375 Şu Ötekileştirmek Meselesi...387 Özür Dilemenin Sorunları ve Her Şeye Rağmen Niçin Kampanyaya Destek?... 403 Tarih ve Demokrasi... 409 423

Denemeler 424

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Önsöz Yirminci yüzyılın son çeyreğinde doğmak ve 90 larla sonu ilan edilen tarihin tek kutuplu muzaffer dünyasında devrimci Marksizm i savunmak. Ne Ekim Devrimi, Doğu Avrupa devrimleri, Sovyetler Birliği nin çözülüşü, ne de 68 sürecinin toplumsal hareketlenmesi, Kızıl Tugaylar, Deniz lerin idamı, Mahir lerin, Kaypakkaya ların katledilişi. Bunların hiçbirinde bir anlam bulmayan ve hiçbirine aşina olmayan yeni jenerasyonun imaj ve markalarla sınırlı dünyasında genç bir sosyalist olarak giderek yalıtılmak, yalnızlaşmak. Bir banka şubesinde güneşin doğuşundan batışına dek zamanını bilgisayardaki rakamlara harcayan bankacılar, kilometrelerce uzayan şehir trafiğinde saatlerini yitiren yolcular, bir ömür karın tokluğuna çalışıp ev sahibi olmaktan yoksun işçiler, oranı giderek artan işsiz, yoksul, aç, sefil yığınlar, yeryüzü ölçeğinde geri dönülemez etkiler yaratan eriyen buzullar, insanlığı pençesine alan depresyonun tescilli yeni ruh hastaları ve hastalıkları, işlenen akıl almaz nefret cinayetleri, göçmen karşıtlığı, ırkçı katliamlar, şoven yükseliş: İşte yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinden birkaç fotoğraf. Ancak sayılan bu irrasyonel olgulardan daha da vahimi, toplumun tüm bu olanları hayatın olağan bir parçasıymış gibi normalize etmesi ve meşrulaştırması. İşte benim 1984 lü çağım. Sanırım ne Hikmet Kıvılcımlı nın ne de Demir Küçükaydın ın yitik kuşağı, modern uygarlığımızın bugün giderek içinden çıkılamaz hale gelen 1

Denemeler çelişkilerle tükenme noktasına ulaşabileceğini tahmin ederdi. Zira zikretmekte beis yok ki uygarlığımız hiçbir dönem böylesine bir çürüme, yozlaşma, yabancılaşma ile kuşatılmamıştı ve daha fazla kâr hırsı gezegenimiz için hiç bu kadar yıkıcı ve kapsayıcı olmamıştı. Adaletsizliklere, eşitsizliklere ve sömürüye karşı hiçbir dönem böylesine bir kayıtsızlık ve dirençsizlik söz konusu değildi. Hiçbir dönem durum bu kadar umutsuzluk verici değildi ve hiçbir dönem toplumsal bilinç apolitizmle bu denli hadım edilmemişti. Onların kuşağında dışsal olan faşizm, evet, faşistler var ve onlarla savaşılmalı saikindeki faşizm bugünkü neoliberal dünyada içselleştirilip gündelik ilişkilerde neredeyse bir kurala dönüşmüş durumda. Toplum artık, bireylerin sıradan biraradalığından müteşekkilmiş gibi kurgulanırken birey de gemisini kurtaranın kaptan addedildiği bir bireycilik sarmalında kutsanıyor. Laissez faire (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) anlayışı devletlerin piyasaya müdahalesini dışlayan liberal bir hükümden, bireylerin örgütlenip devlete aşağıdan müdahalesini engelleyen ve alttakinin ezilmesi pahasına üste çıkabilmek için her şeyin mümkün, meşru ve mubah olduğu bir dünya görüşüne doğru tekabül ediyor. Paranın nasıl kazanıldığından çok nasıl harcanıldığının, neyin nasıl üretildiğinden çok neyin nasıl tüketildiğinin esas ölçüt olduğu bireyci bireyler toplamı: post-materyalist yaşam tarzlarının belirleyici hale geldiği transnasyonal bir marketing toplumu! Piyasa, kendisini bireylere tek gerçek özgürlük alanı olarak pazarlarken, birey üretim süreçlerindeki ezilen, sömürülen, aşağılanan konumunu yok sayan bir atomizasyon içinde aşiretsel, yöresel, cinsel, mezhepsel ve ulusal kimliklere bölünüyor, ayrıştırılıyor. Atomizasyon, çalışan ve sömürülen kitlelerin örgütlülüğünün ve dayanışmasının önüne set çekilmesinde, toplumdaki servet ve güç dengesizliklerinin manüple edilmesinde artık, evrensel bir anahtar haline geliyor. Thatcher ın buyurduğu üzere: Toplum diye bir şey yoktur: sadece bireyler ve devlet vardır!. *** Modern uygarlığımız yeryüzünü Foucault nun Panoptikon analojisindeki gibi görülmeden gözleyen gardiyanlarla görmeden görülen mahkûmların olduğu büyük bir hapishaneye dönüştürmüş durumda. Tahakküme dayalı iktidar, ilişkilerle, bireyleşmelerle, fikirlerle, süreçlerle tüm toplumsal yüzeyleri bio-politik olarak kapladı. İnsanlığın ve yeryüzünün siyasal geleceği henüz çeyrek yüzyıl öncesine dek ateşli tartışmalara konu olurken bizim jenerasyonumuz bugün dünyanın pek yakın bir gelecekte nasıl sonlanacağını tartışıyor, kıyamete bi- 2

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak limden dayanaklar, tarihten referanslar bulunuyor. Hollywood gişe rekorları kıran kıyamet senaryolu filmler çekiyor, kıyamet kitapları basılıyor, hep birlikte nasıl öleceğimiz konuşuluyor. Dünyayı değiştirme arzusu yerini dünyayla vedalaşma arzusuna bıraktı. Hegel in modern varsayımının aksine gerçek olan irrasyonele, rasyonel olan ise gerçek dışına dönüştü. Kurtuluş ve devrim fikriyatının yerini ölgün bir kanıksama kültürü aldı. Toplumsal sistemin radikal dönüşümüne dönük tahayyül, kitlesel bir sinizmin içinde paramparça oldu. Peki, ne oldu da geleceğe dönük kolektif inanç ve umut, ufkumuzun dışına taşındı? Lüksemburg un önceki yüzyılın başlarında Ya sosyalizm, ya barbarlık! diyerek attığı çığlık, ne oldu da Orwell in 1984 ünü aratmayan yüzyılımızın vahşi yeni dünya düzeni içinde boğuldu? Yeryüzümüzün neredeyse beşte üçü eşitlik ve özgürlük idealleriyle adına sosyalist denilen iktidarlarca fethedilmişken o görkemli idealler nasıl kendi acıklı taklitlerine dönüşüp çözündü? İşçilerle birlikte ve işçilerin kurtuluşu adına kurulan iktidarlar, örülen duvarlar, dikilen heykeller nasıl oldu da aynı işçilerce özgürlük ve kurtuluş adına yıkıldı? Dahası Aydınlanma projesinin adaleti, eşitliği, özgürlüğü modern toplum sözleşmesiyle evrensel ölçütlerde kurma gayeleri neden Batılı devletlerin beyaz erkekleriyle sınırlı kaldı? Spinoza nın doğa üretmez dediği başta etnik ve ulusal kimlikler neden insanın beşeri varoluşunun tek mutlak temeli olan emeğin yerini aldı? Ezilenler, öfkesini neden egemenlere karşı yöneltmiyor da kendi etnik bölünmüşlükleri içinde tüketiyor? Halklar açısından sınıfsal gerilimleri baltalayıp görünmezleştiren şovenizmle, devletler açısından hukuksal bir birim olarak yurttaşlığın askıya alındığı antidemokratik ulusçulukla, yeryüzümüz açısından katı bir apartheid rejimiyle somutlaşan bu ucube gidişatın önüne neden geçilemiyor? Bu soruları hususiyetle sormaktan imtina edip Enver Hoca nın ölüm yıldönümünde, bıraktığı komünist mirası anısına törenler düzenleyen ya da destalinizasyon siyaseti hasebiyle Kruşçev e veya Amerikan işbirlikçisi Gorbaçov a küfrederek reel sosyalizmin çözülüşünü açıklayan bir solu kelimenin en kibar anlamıyla yeterli bulmuyorum, tıpkı pek yakında vukuu bulacak devrimin öncüsü olduğunu addedip bizleri saflarına çağıran sol bir örgütü yine en naif tarifiyle mütenebbih bulmadığım gibi. Solun tarihsel trajedisi, bir bakıma kendi tarihsel trajedisini açıklamakta kaldığı kayıtsızlıkla alakalı olmakla beraber yalnız bununla sınırlı değildir. Nitekim ne Marksizm Endüstri Devrimi sürecinin ilk ve en ağır koşullarında Marx ın söylediklerinden ibarettir, ne de Leninizm Çarlık Rusya sının amansız sa- 3

Denemeler vaş koşullarını yaran devrimci kriz sürecinde ya da savaş komünizmi döneminde Lenin in yapıp ettiklerinden ibarettir. Dünyayı anlamak ve değiştirmek hususunda insanlığa güçlü bir rehberlik sunan Marksizm-Leninizm i kendilerinin de birçok defa ifade etmiş oldukları üzere tamamlanmış ve dokunulmaz olarak görüp mutlaklaştırmak, onları ilk sözü söylemiş olmak yerine son noktayı koymuş olarak değerlendirmek yanlıştır ki bu hem anti-tarihsel bir materyalizmle vücut bulan anakronizmle hem de bir bilim olarak tarihsel materyalizmin ideoloji derekesine indirgenmesiyle neticelenir. Demir Küçükaydın ın önem ve değerini de böyle açıklıyorum ve şöyle bir öyküyle benzerlik kurmak istiyorum. Türkiye İşçi Partisi nin genel başkanlarından ve Türkiye sosyalist hareketinin mihenk taşlarından biri olan Behice Boran, henüz Marksizm le tanışmamış bir üniversite öğrencisiyken gördüğü sosyoloji öğreniminin, kafasındaki birçok soruya yanıt bulamadığını fark etmiştir. Fenomenolojiden sembolik etkileşimciliğe, pozitivizmden işlevselci kuramlara dek gördüğü bir dizi yaklaşımın birbiriyle tutarsız ve varsayımlara dayalı mantığından rahatsız olan Boran, bu düşüncelerini okuldaki bir arkadaşına açar ve arkadaşı, Boran a bu çelişkileri gidermenin bir yolu olarak Marksizm den bahseder. Sosyolojinin dolduramadığı boşluklar, Boran ın Marksist kuramın derinliklerine inmesiyle yapboz gibi bir bir kapanır. Bundan sonra Marksizm, Boran ın uğruna hayatını adayacağı bir dünya görüşüne ve akademisyenliğinden men edilmesinden yıllarını cezaevinde tüketmesine dek bedelini fazlasıyla ödediği bir siyasal eylemliliğe dönüşür. Bu öykünün, kendi öykümle hatta Küçükaydın ın öyküsüyle de kesişen bir yanı var. Marx ın fikirleriyle belli bir düzeyde henüz lisedeyken tanışmış biri olarak üniversiteye sosyoloji öğrencisi olarak girdiğimde karşıma çıkan bir kısmı varsayımlara dayalı, birbiriyle tutarlılığı olmayan ve Boran ın dönemindekinden de bir hayli fazla olan çeşitli kuramlarla tanışma ve tartışma olanağı buldum: işlevselcilik, göstergebilim, psikanalitik kuram, feminist kuram, varoluşçuluk, fenomenoloji, eleştirel okul, postkolonyal kuram, post-yapısalcılık, dünya sistemi kuramı, tarihsel sosyoloji, şizo-analiz gibi birbirinden çok farklı dertleri olan ve birbirinden çok ayrı bakışlar sunan, çoğunun varlığı ve epistemolojisi Marksizm in yapıcı ya da yıkıcı eleştirisinde yatan bir yığın teori ve teorisyen. Sanki tüm sosyal bilimler tarihi, Marx tan ve onun doktriniyle kavgadan ibaretmiş gibi. Tamamlanmamış ve son noktayı koymamış bir düşünce sistemi olarak Marksizm in ele almadığı ya da yeterince ele almadığı edebiyat, dil, kültür, sanat, cinsellik, toplumsal cinsiyet, beden, öznellik, arzu, söylem, kimlik gibi pek çok konu yüzyıllık toplumsal teori tarihinin çok sayıdaki deği- 4

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak şik temsilcisi tarafından mercek altına alınıyordu; reddiyeden olumlamaya, yıkmaktan geliştirmeye uzanan bir değerlendirme cetvelinin belli bir noktasına denk düşerek. Üyelerinin her biri Marksizm den yola çıkan ve entelektüel çalışma alanlarındaki çeşitlilikle ilgi çeken Frankfurt Okulu ya da yazdıklarının çoğunu Marx a borçlu olduğunu söylemekten çekinmeyen, çağın kuşkusuz en görkemli entelektüel figürü olarak meydan okuyan çalışmalarıyla Foucault, metnin dışındaki gerçekliğin namümkünlüğünden, dilin yapıbozumundan söz edip Marx ın hayaletlerini geri çağıran Derrida, başta sermayenin farklı varyasyonları olmak üzere Marx ın kavramlarını keskin bir sosyolojik analizin içinden geliştiren Bourdieu, çağın yeni komünist manifestosunu yazmakla selamlanan Negri&Hardt, tüm felsefeleri Hegel e duydukları öfkeyle biçimlenmesine rağmen onun mirasını tersine çevirerek devam ettiren öğrencisi Marx tan ve yeni tür bir komünizmden söz edebilen Deleuze&Guattari ikilisi vs Düşünce dünyasındaki değişimlerin dışında politik eylemliliğin kendisinde de önemli değişimler vardı. Salt emek-sermaye çelişkisiyle birebir açıklanamayan ekolojik tahribat, etnik ayrımcılık, savaş ve şiddet, cinsiyetçilik, ataerkillik, heteroseksizm gibi kurumsallaşmış sorunlara karşı faillerinin kendi sesini devletlere karşı aşağıdan örgütlediği ve adına yeni toplumsal hareketler denilen etkili bir politik mücadele ve toplumsal muhalefet formu ortaya çıkmıştı. Tüm bu gelişmeler ister istemez şunu açığa çıkarmaktaydı: Marx ın epistemolojisinde, ontolojisinde ya da metodolojisinde nasıl bir boşluk vardı ki yirminci asır, sınıfsal olmayan toplumsal teori tartışmalarıyla, toplumsal mücadele biçimleriyle ve dejenere olmuş bürokratik devlet kastlarının sosyalizm adı altında modern burjuva uygarlığına eklemlenişlerinin dramatik öyküleriyle tamamlanmıştı. Katı olan her şeyin buharlaştığı modern dünyada ne oluyordu da Marksizm in adına yaslanan her hareket, her iktidar onun silik bir gölgesine dönüşüyordu. Feci düşüşün zafersi bir yükseliş olduğuna bir yüzyıl boyunca nasıl kanaat getirilebiliyordu. *** İşte tıpkı benim gibi ve benden kırk yıl önce gördüğü sosyoloji öğrenimi sürecinde Küçükaydın ın selefi Kıvılcımlı yı keşfedişi bu meseleleri dert edinen biri olarak benim Küçükaydın ı keşfedişime benzemektedir. Frankfurt Okulu başta olmak üzere Batı Marksist geleneği içindeki okumalarını Troçkist (Devrimci Marksist) gelenekle harmanlamakla yoldaşlarından epey bir mesafe kat eden Küçükaydın, perspektifine Kıvılcımlı nın dünyada neredeyse hiç bilinmeyen modern uygarlık öncesine ilişkin tarih tezlerini de 5

Denemeler katarak uluslararası anlamda tüm Marksistlerden ayrışmış biridir. Bu ayrışma, umutların tükendiği, ufukların köreldiği, bilinçlerin hadım edildiği böyle bir çağa denk düştüğünden Küçükaydın iki kere yalnızdır: hem inandığı dünya görüşünün bilinen ezberlerini o dünya görüşünün yeniden doğuşu adına bozduğundan hem de Adorno nun yanlış hayat doğru yaşanmaz aforizmasını andırır gibi çağın yanlışlığına fazla doğru geldiğinden. *** Elinizdeki kitap, Köksüz Yayınları tarafından basılan üçüncü Demir Küçükaydın kitabıdır. Küçükaydın, Marksizm in Marksist Eleştirisi başlıklı ilk kitapta görüşlerini yukarıda sözü edilen üç temel teorik sacayağının üstüne geliştirmişti. Marx ta çözüme kavuşturulmadan bırakılmış ve kökenleri yapı-fail gerilimine dek giden boşlukları teşhis ve tahlil etmekte izlediği özgün metoduyla Marksizm de üstyapı teorisinin noksanlığını tespit eden Küçükaydın, üretici güçlerle üretim ilişkilerinin düzeyi olarak dinin tüm üstyapının kendisi olduğunu ve devrimin bir dinden bir başka dine geçmek anlamına geldiğini, modern uygarlığın dininin de özel-politik alan ayrımı üstünden temellenen ulusçuluk olduğunu detaylı biçimde ortaya koymuştu. Bu tahlilin, yukarıda Marksist kaygılarla dillendirdiğim sorulara yönelik tatmin edici bir açıklama sunduğunu söylemekle yetinmeliyim burada. Elbette bunun postmodernlerce determinist, ekonomist, ilerlemeci ve Avrupa-merkezci olmakla yarı haklı olarak itham edilen Marksizm e yönelik tecrit koşullarını kırmakta çok güçlü bir olanak sunduğunu da. Bir Devrimcinin Otobiyografisi başlıklı ikinci kitap ise Küçükaydın ın söz konusu savunularını hangi tartışmaların içinden evrilerek geliştirdiğini Türkiye de pek alışık olmadığımız otobiyografi türüyle göstermesi bağlamında önemli. Bu, hem kendisinin bir devrimci olarak geçmişle hesaplaşması ve özeleştirisini hem de Türkiye sosyalist hareketinin tarihsel topografyasını sunması bağlamında özellikle de yeni muhalif jenerasyon açısından, ilgi çekici. Elinizde tuttuğunuz Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Denemeler başlıklı kitap ise çeşitli dönemlerde Politik İslam dan kuş gribine, ulusçuluktan futbola dek uzanan çeşitli güncel konulara ilişkin yazılmış zevkle okunabilecek denemelerden oluşmaktadır. Küçükaydın, her satırda aynı devrimci kaygıları taşımaktadır: tüm dünyayı kuşatan ulusçuluğun nasıl bir barbarlık olduğunu tariflemekte ve bu kuşatmayı yarmanın somut yollarını ortaya koymaktadır. Kabul, dili insanın kafasını tutup duvarlara vuran cinsten, şu postmodernlerin tabiriyle fazla büyük-anlatı cı, dolambaçsız, oto-didaktik, non- 6

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak poetik, fazla 68 li, fazla huysuz ve fazla ihtiyar; üslubu fazla kavgacı ve katı Ancak bunların hangisi gerçekliği kalbinden vuran sözlerine ve söylediklerinin ardındaki muazzam metodolojiye halel getirebilir? Önceki yüzyıl sosyalizmin ulusçulukla girdiği ensest ittifakın ortak kan bağından gelen bozuk ve patolojik mantığının zaferiydi. Şimdiki mesele, yeryüzü ölçeğinde tüm siyasetimize sirayet eden bu patolojinin daha sürüp sürmeyeceğidir. İnsanlık ya ulusçuluk denilen patolojinin pençesinde bölünüp yok olacak ya da bu patolojinin tecridi yoluyla komünizm bir Anka kuşu gibi özgürlüğü, eşitliği küllerinden yeniden yaratacaktır. Küçükaydın ın elinizdeki kitapla cisimleşmiş tüm çabası kuşkusuz bu barbarlığın görünümlerine dikkat çekmeyi ve bundan çıkış yollarını hangi somut program aracılığıyla bulabileceğimizi göstermektir. İyi okumalar Birol Dinçel Aralık, 2009. 7

Denemeler 8

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Kıvılcımlı nın Mirası Yüzyılın başında doğmak ve yetmişlerin başında ölmek!.. Gençliğinizde Ekim Devrimini yaşarsınız. Sadece o coşkuyu yaşamak bile bir devrimciye ezilenlere adanacak bir hayatı sürdürecek bir enerjiyi sağlamaya yeter. Ama tarihin ve talihin yüzüne güldüğü bir kuşaktansınızdır. 1929 larda Kapitalizm tarihinde gördüğü en büyük buhranla sarsılırken, Sovyetler büyük bir hızla kolektifleştirme ve sanayileşmeyi başarmaktadır. Daha sonra faşizmin yükselişiyle bir karanlık dönem başlarsa da, bu dönem bile kapkara değildir: İspanya umutları yeşertir. Sonra Stalingrad Zaferi. Bütün Doğu Avrupa nın Sosyalist Blok u kuruşu. Çin Devrimi. Küba Devrimi. Sputnik, Yuri Gagarin ve nihayet 1968 lerin bütün dünyayı saran devrimci kabarışı. Zaman zaman geriye çekilişler olsa da iyimserliği besleyen, zaferden zafere koşan bir dönemde yaşamışsınızdır. Umutla ölebilirsiniz. Hikmet Kıvılcımlı bu kuşaktandı. Yüzyılın ortasında doğmak; 60 ların devrimci kabarışıyla ezilenlerin yanında saf tutmak; 90 larda hâlâ şu rezil dünyada yaşamak. Belki bizler bile yine de şanslıyız. Hiç olmazsa 68 in havasını soluduk. Ya bizden sonraki kuşaklar? Yenilgiden ve çürümeden başka hiç bir şey görmediler ve öyle görülüyor ki daha uzun süre de göremeyecekler. Viktor Serge 30 ların sonu için çağın gece yarısı der bir yerde. Bugün o dönemin belki kısa bir güneş tutulması olduğu, ama asıl çağın gece yarısına daha yeni yeni girdiğimiz görülüyor. Bizler ve bizden sonrakiler böyle bir kuşaktanız. Hikmet Kıvılcımlı dan gelecek kuşaklara ne kalabilir? * * * Adanmışlık. İnsan hayatına anlam veren şey onun amacıdır. Sınıfsız, sömürüsüz, zulümsüz bir dünya için savaşmak ve bu savaşta hep ezilenlerin yanında saf 9

Denemeler tutmak. Böyle bir hayat için kendini adamak. Evet, bu gelecek kuşaklara kalabilecek bir niteliktir Kıvılcımlı dan, ama bazı kayıtlarla. Kıvılcımlı nın adanmışlığını sağlayan ruh hali ve gerekçeler bizlerin ve gelecek kuşakların adanmışlığının gerekçesi olamaz. Onlar insanları daha güzel bir dünya umudu için savaşa çağırıyorlardı, bizler ise daha da kötüsünü engellemek için, hiç bir umut kalmadığı için savaşa çağırmak ve savaşmak zorundayız. Kıvılcımlı ve kuşağı, çağrılarına bilimsel gerekçeler bulabiliyorlardı. Örneğin kapitalizmin ömrünü doldurduğunu, sosyalist bir toplum için nesnel koşulların var olduğunu söyleyebiliyorlardı. Bizler ise kapitalizmin ömrünü doldurup doldurmadığının önemli olmadığını; aksine eğer gençliğini yaşıyorsa bile insanlık için çok daha büyük bir tehlike olduğunu ve belki tam da ömrünü doldurmadığı için ona karşı savaşmak gerektiğini söylemek ve savaşmak zorundayız. Bizler ve gelecek kuşaklar adanmışlığı tamamıyla ahlaki bir tavır alışa bağlamak zorundayız. Bizler ve gelecek kuşakların devrimcileri Kıvılcımlı ve kuşağından farklı olarak Ezen var ezilen var, ben ezilenden yanayım. Tarihsel süreç ezilenlerin kurtuluşu için koşulları olgunlaştırmış mı, olgunlaştırmamış mı? Bunun hiç bir önemi yok. Hatta eğer olgunlaştırmamışsa ve kapitalizm eğer hala gençliğini soluyorsa tehlike daha büyüktür ve insanlığın yok oluştan kurtulabilmesi için daha büyük bir kendini adamışlık gerekmektedir demek ve öyle yapmak zorundayız. Kıvılcımlı ve kuşağı için devrimler tarihin lokomotifleri idi, bizler ve sonraki kuşaklar için imdat frenleridir. * * * Kıvılcımlı nın politik eyleminden gelecek kuşaklara bir tecrübe olmanın ötesinde, ibret verici bir örnek olmanın ötesinde pek bir şey kalacağı söylenemez. İnsanların son eylemleri bir bakıma onların vasiyetleri kabul edilebilir. Kıvılcımlı nın ölümünden önceki son iki eylemi İstanbul daki Sıkıyönetim Mahkemesine ve SBKP genel Sekreteri L. Brejnev e yazdığı mektuplardır. Bugün ne Sovyetler Birliği var, ne SBKP, ne de onlara şikâyet edilen TKP. Hepsi pazar ekonomisinin faziletlerini keşfetmekle meşguller. Sıkıyönetim Mahkemelerine yazdığı mektuplarda Kıvılcımlı, Ordu Genç liğinin Anti-emperyalizmi ni okşuyordu. O anti-emperyalizmin nereye vardığı, bugün en açık biçimde, İlhan Selçuk ve benzerlerinin, Kürt ulusunun yüzde yüz haklı direnişi karşısında takındıkları, anti-emperyalist gerekçeli şovenizmlerinde görülebilir. 10

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Hayatını sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya adamış ve bunun için hep ezilenlerin yanında saf tutmayı ilke edinmiş bir dava adamı için son iki politik eyleminin, gelecek kuşaklara yanılsamalardan başka bir şey anlatmayan bu anlamsızlığı ve yanlışlığı, ölümünden 21 yıl sonra ortaya çıkan bu manzara, ne acıdır ve tarih ne kadar acımasızdır. Kıvılcımlı nın politik tavır alışları aslında Üçüncü Enternasyonal in ve SBKP nin resmi çizgisinin damgasını taşımıştır daima. 1930 larda yazdığı Yol, Üçüncü Enternasyonal in Üçüncü Dönem politikalarının damgasını taşır ve radikalizmi de oradan gelir. Aynı Kıvılcımlı 1960 larda 20. Kongre sonrasının politik tezlerine uygun tavır alışlar geliştirir. Bu fark bugünlerin en yakıcı konusu Kürt Sorunu nda açıkça görülebilir. 1930 larda Kürt Sorunu nda işçi hareketine en büyük desteği görürken; Kemalizmi en ağır biçimde mahkûm ederken; 1960 larda bu yöndeki her girişimi emperyalizmin bir komplosu olarak değerlendirmek eğilimindedir. Fakat Kıvılcımlı SBKP politikalarının bir papağanı da değildir. O politikaları savunuşunda bile bir derinlik, bir orijinalite, radikal bir yan vardır. Kendi devrimci ve radikal eğilimleriyle savunduğu resmi politika arasında daima bir çelişki vardır. Bazı momentlerde bu çelişkiyi açığa da vurur, örneğin Çin Kültür Devrimi vesilesiyle yazdığı Kızıl Bekçiler ; Küba için yazdığı Küba Feleğe Meydan Okuyor yazılarında ya da kaçaklığından ölümüne kadar yazdığı anılarının son bölümünde olduğu gibi. Anılarının ilk bölümlerinde neredeyse Suriye de sosyalizm; Bulgaristan da komünizm varmış gibi değerlendirmeler yaparken; gerçekleri yakından gördükçe; ölümünün arifesinde Sovyetlerde bir devlet Sınıfları nın egemenliğinden; Troçki nin son günlerinde de iddia ettiği gibi Lenin in öldürülmüş olabileceğinden söz eder. Bir kopuşun arifesinde gibidir adeta, ama ömrü bu çelişkiyi aşmasına zaman bırakmadan biter. 1930 ların başında yazdığı Yol da, sosyalist teorinin (özellikle strateji, taktik, örgüt sorunlarında) uluslararası işçi sınıfının deneylerinin sis temleştirilmesi olduğu yolundaki Lenin in önermesini yazar. Fakat Kıvılcımlı nın eserlerine bakıldığında bu konuda bir tek bile orijinal eseri görülmez. Örneğin, 1933 te Almanya da tarihin gördüğü en büyük ve en moral bozucu işçi hareketi yenilgisi ve faşizmin iktidara gelmesi konusunda bir tek yazısı bile yoktur. Marksizm Bibliyoteği nden çıkan İspanya İç Savaşı ile ilgili kitap ise resmi Sovyet görüşünün popülarize edilmesinden başka bir şey değildir. [*] [*] Bu kitap Kıvılcımlı adıyla yayınlanmış olmasına karşın, yazarın o olmadığı daha sonra anlaşıldı. Kıvılcımlı bu kitabı kendi yapıtları arasında saymaz. 11

Denemeler Bu eksiklik ve çağı kavrayamayışın sırrı yine Yol un başka bir yerinde uluslararası işçi hareketinin deneylerini sistemleştirmeyi Üçüncü Enternasyonal in yaptığı dolayısıyla kendisine bu alanda yapacak iş kalmadığı şeklindeki önermededir. Kıvılcımlı çağı anlamak işini Sovyetlere havale etmiştir. Büyük bir iç huzuruyla da kendi ülkesi ve ülkesinin tarihsel toplumsal yapısına yönelmiştir. * * * Kristof Kolomb un temel önermesi (Dünyanın yuvarlak olduğu) doğru olmakla birlikte; çıkarsaması (sürekli batıya giderek Çin ve Hint e ulaşılacağı) yanlıştı. Ama bu yanlışa rağmen ve tam da bu yanlış nedeniyle keşfettiği yeni bir kıtaydı. Kıvılcımlı da çağın deneylerini Sovyetlere havale ederken yanlış yapıyordu, ama bu yanlışa rağmen ve biraz da tam bu yanlış nedeniyle kendi mücadele alanını, yani Türkiye yi anlamak için onun içinden çıktığı daha doğrusu bir türlü çıkamadığı Tarih i anlamak gerekir derken Tarih alanındaki en büyük keşiflere doğru yelken açıyordu. Doğa ve Toplum gibi bilim de hiç bir şeyi bedavadan vermez. Frankfurt Okulu felsefedeki ileriliğini, Politika ve Tarih konusundaki geriliğinin kefaretiyle ödemiştir. Troçkist geleneğin uluslararası işçi hareketinin deneylerini sistemleştirme çabası, Tarih ve Felsefe alanındaki geriliğin kefaretiyle ödenmiştir. Kıvılcımlı da Tarih alanında sağladığı başarıları politika ve felsefe alanındaki geriliğiyle ödemiştir. (Aslında birbirinden ayrı bu üç gelenek birbirinden bağımsızca, ama birbirini tamamlayıcı bir şekilde gelişmiştir. Dünya bunlardan ilk ikisini biraz olsun biliyor, ama henüz Kıvılcımlı yı bilmiyor.) Marks, nasıl Kapital de modern toplumun yüzündeki peçeyi kaldırma çabasına girdiyse, Kıvılcımlı da kapitalizm öncesi medeniyetlerin yüzündeki peçeyi kaldırmış ve onların hareket yasalarını bulmuştur. Bu muazzam keşif bir tek kavramla özetlenebilir: Tarihsel Devrimler. Bugün en kabadayı Marksiste devrim deyince sadece Hollanda ve İngiliz devrimlerinden bu yana gelen modern devrimleri sayar. Peki, bundan önce en az beş bin yıllık sınıflı toplumlar, uygarlıklar vardı, bu dönem boyunca devrimler olmamış mıdır? En kabadayı Marksistler bile bu soruyu sormamışlardır. Bu soruyu soran ve cevabını arayan bir tek Dr. Hikmet Kıvılcımlı olmuştur. Cevap: medeniyetlerin kuruluş ve yıkılışlarının ve bu kuruluş ve yıkılışlara yol açan barbar akınlarının aslında birer devrim olduğunun keşfidir. Bu devrimler modern devrimlerden farklı olarak bir sınıfın değil bir uygarlığın yıkılışına yol açarlar. 12

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Bu devrimlerin mekanizmaları Kıvılcımlı nın eserlerinde en ince ayrıntılarına kadar işlenmiştir. İşte gelecek kuşakların devrimcilerine Kıvılcımlı dan kalan en büyük miras bu Tarih çalışmaları, kısaca kendi adlandırmasıyla Tarih Tezi dir. O geçmiş tarih geleceğin devrimcilerine ne sunabilir? Çok şey. Bir kaçına değinelim. Marksizm, işçi hareketi bütün dünyaya yayıldıkça Avrupa Merkezli olmakla eleştirilmiştir. Bu eleştirinin görünüşte haklı bir yanı vardır da. Kıvılcımlı Tarihte Avrupa merkezliliğe kesin bir son vermiştir. Bugün giderek dünya çapında bir apartheit rejiminin gelişmesiyle, dünyanın siyahları kendilerini entelektüel kölelikten yani euro-sentrizmden kurtaracak güçlü bir tarih anlayışı bulacaklardır. Aynı zamanda Kıvılcımlı bir Marksist olduğu için Marksizmdeki euro-sentrizmin teorinin kendisinden doğan bir yapısal özelliği olmadığının da somut bir kanıtıdır ve o eleştirileri varlığıyla boş düşürür. Marksizm aydınlanmanın doğrusal gelişimci, iyimser ve teknik hayranı etkileri bakımından eleştirilmektedir. Bu eleştirinin de görünüşte haklı bir yanı vardır. Ama Kıvılcımlı nın Tarih Tezi ve incelemeleri varlığıyla bu eleştirileri boş düşürür. Tarih Tezi, antik Tarih boyunca tarihsel sürecin motorunun Teknik değil (çünkü binlerce yıl pek az gelişmiştir) insan olduğu önermesine dayanır. Tarih tezi doğrusal gelişimci anlayışlara ölüm darbesi vurur. Kapitalizme feodalizmden değil İlkel Sosyalizm den sıçranır. Ve nihayet Walter Benjamin in devrimlerin tarihin imdat frenleri olduğu yolundaki önermesi Tarih Tezi ni bilene hiç de yadırgatıcı gelmez; aksine bu önermenin kanıtlarını sunar. Kıvılcımlı nın mirası sadece bununla sınırlı da değildir. Modern toplumu anlamak; tüm öznelerin radikal kanatlarını birleştirebilecek; global bir program geliştirmeyi sağlayabilecek metodolojik bir katkı da yapmıştır. Bu katkı, modern kapitalizmin kapitalizm öncesi ve diğer toplumsal ilişkilerle kaynaşması ve bu kaynaşma sonucunda, somutta Marks ın kapital de ele aldığı saf ve soyut kapitalizmden çok farklı bir toplumsal ilişkiler ve güçler sisteminin ortaya çıkışına yol açmasıdır. Kıvılcımlı nın bu alandaki metodolojik katkısı 60 ların strateji tartışmaları içinde anlaşılamadan unutulup gitmiştir. Bu tartışmalarda iki taraf da kapitalizm geliştikçe kapitalizm öncesi ilişkileri tasfiye ettiği varsayımını paylaşıyor ve buna göre bir devrim stratejisi çiziyordu. Kapitalizm öncesi ilişkileri ağırlıklı görenler demokratik devrimi; diğerleri de sosyalist devrimi öneriyordu. Daha sonra Troçkistler gecikmiş olarak eşitsiz gelişmeden hareketle tam da demokratik görevler nedeniyle ve devrimin dinamiğiyle sosyalist devrim olacağını 13

Denemeler söyledilerse de bu temel varsayımı sorgulamadılar. Kıvılcımlı ise, onun sadece kapitalizm öncesi ilişkileri tasfiye etmekle kalmadığını, ama aynı zamanda onları güçlendirdiğini, yaşattığını ve ortaya basit şemalara sığmayacak bambaşka toplum ve sınıf ilişkileri çıktığını söylüyordu. Aynı metodolojik yaklaşımı ölümünden bir süre önce yazdığı bir bölümü yayınlanmış Türkiye nin Çok Katlı Sosyal Ehramı: Kadın Sosyal Sınıfımız adlı incelemesinde de geliştirir. Batı daki feminist hareket de Kıvılcımlı dan bağımsızca benzer bir metodolojik ilkeyi bulup geliştirmek zorunda kaldı. Kapitalizm sadece aileyi ve ev içi emeği tasfiye etmekle kalmaz, onu yeniden üretir, güçlendirir, değiştirir ve bir bütün olarak kendi de değişir. Kanımızca bu metodolojik ilke gelecekte tüm ezilenlerin hareketlerini ortak bir program ve teori etrafında birleştirebilmek için gerekli radikal, bütünsel ve eleştirel bir teorinin dayanması gereken temel bir yaklaşım olmalıdır. * * * Kıvılcımlı nın politik tavır alışları Tarih Tezi nin ya da metodolojik katkılarının mantıki bir sonucu değildir. Hele kimilerinin iddia ettiği gibi o politikalara teorik bir zemin bulma çabası hiç değildir. Öyle olsaydı, bilime bilim dışı kaygılarla yaklaştığı için alçak diye nitelenmesi gerekirdi. Kıvılcımlı nın tarih ve metodoloji alanındaki katkılarıyla ve bunların gerçekten devrimci özüyle politik tavırları arasında daima bir çelişki olmuştur. Resmi Sovyet görüşü ve bu görüşün Türkiye deki savunucuları bu çelişkiyi çok iyi sezdikleri için Kıvılcımlı nın gelecek kuşaklara miras kalacak bu esas eleştirel ve devrimci yanını yok saymaya, küçümsemeye hatta deli saçması gibi göstermeye çalışmışlardır. Aslında Kıvılcımlı nın tarih alanındaki katkılarıyla politikası arasında Hegel deki yöntem ve sistem çelişkisine benzer bir çelişki vardır. Nasıl Marks, Hegel in devrimci çekirdeğini, yöntemini benimsedi ise, gelecek kuşakların devrimcileri de Kıvılcımlı nın tarih çalışmalarında ihtiyaçları olan devrimci özü bulabileceklerdir. Ama öyle görülüyor ki, şimdi Kıvılcımlı yı anan ve geçmişin yükünü sırtında bir kâbus gibi taşıyan sosyalistler onun tutucu kabuğunda oyalanıyorlar. 11 Ekim 1992 Bu yazı Özgür Gündem gazetesi için yazıldı ve muhtemelen Kıvılcımlı nın ölümüne denk gelen günde yayınlandı. 14

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Hayat Hızlı Gideni Cezalandıracaktır İnsanın hiç bir zaman bugünkü kadar çok zamanı olmadı, ama hiç bir zaman da bugünkü kadar zaman sıkıntısı çekmedi. Geçen yüzyılda iş saatleri haftada 80 saati buluyordu; bugün birçok ülkede 48 saat yasalaşmış durumda, hatta birçok ileri ülkede 40 veya 35 saatlik iş haftaları giderek kural oluyor. Buna rağmen günümüzün insanının en büyük problemlerinden biri sürekli zaman kıtlığı çekmek; modern toplumda herkes zamanın çok süratli akıp gittiğinden şikâyetçi. Yeryüzündeki insan sayısından daha fazla üretilmiş tek sofistike tüketim aracı belki de saat. Modern şehirlerde hemen hiç bir büyük alan, istasyon, salon yoktur ki orada bir kocaman saat bulunmasın. Zamanı kontrol altına almak için yatırılmış bu muazzam emeğe rağmen insanın zamana köleliği giderek pekişiyor. Bir toplumun refah düzeyinin ve günlük yaşamdaki ortalama hızın artması insanların daha bol zamana sahip olmalarına değil; bir zaman kıtlığı içinde yaşamalarına yol açıyor. Modern toplumun en büyük sorunlarından biri zamansızlık. Son yılların en ilginç tarih ve sosyoloji araştırmalarının özellikle zaman kavramı üzerinde yoğunlaşmaları; Dali den M. Ende ye kadar birçok sanatçının insanın zamanın kölesi oluşunu estetik imgelerle ele almaları bu problemin yansımalarıdır. Yeni bir yıla giriş, zaman üzerinde düşünmek için bir fırsat olamaz mı? * * * Zaman fi ziksel bir kavram olarak, Newton un dışındaki herhangi bir nesneyle ilişkisi olmadan, doğası gereği eşit şekilli ve kendi kendine akan mut- 15

Denemeler lak, gerçek ve matematiksel Zaman ından Einstein ın değişken ve ancak uzay ve madde ile birlikte var olabilen rölatif zamanına doğru bir evrim geçirir. Fiziksel zamanın, sadece kavranışının değil, ama bizzat kendisinin de bir tarihi vardır ve bugünkü bilgi seviyesine göre zamanın tarihinin popüler bir özeti Stephen Hawking in Zamanın Kısa Tarihi nde bulunabilir. İnsanın Zaman duygusu, köklerini her ne kadar Termodinamiğin İkinci Yasası ndan (Entropi) alsa da, insanın zaman kavrayışının ve bilincinin bir de sosyolojik boyutu vardır ve sosyolojik bir olgu olarak zaman bilincinin ve kavramının tarihi fiziksel zamanın tarihinden hiç de daha az heyecan verici değildir. * * * Doğuşu ve yaygınlaşması topu topu bir kaç yüz yıllık bir geçmişi olan burjuva uygarlığının zaman kavrayışı doğrusal (Lineer) bir niteliktedir. Herkes ilkokuldaki dersliklerin duvarlarındaki bir ucu uzak bilinmeyen geçmişten gelen, diğer ucu bilinmeyen geleceğe giden bir doğrudan oluşan doğa ya da toplum tarihi şemalarını hatırlayabilir. Bilim kurgu film ve romanlarının en çok sevilen konularından biri olan zaman içinde ileri veya geri gidişler yine zamanın doğrusal bir yapısı olduğu varsayımına dayanır. Kapitalizm öncesi uygarlıklarda üretim her şeyden önce bir tarım üretimiydi ve bu nedenle doğanın ritmine bağlıydı. Mısır daki Nil taşkınları; Güneş in, Ay ın hareketleri; Mevsimler; hatta insanların hayatları sürekli tekrarlar değil miydi? Bu nedenle modern kapitalizmin doğuşuna kadar insanlığın zaman kavrayışı aslında doğrusal değil, dairesel ya da helezonikti. Modern kapitalizmin doğuşu ile birlikte, üretim doğanın ritminden kurtuldukça ve artı değerin kaynağı işgücü oldukça ve emek süreci ancak zamanla ölçülebilir bir süreç olarak ortaya çıktıkça; bu görünmez, elle tutulmaz şey i, Zaman ı, ölçmek ve birimlere ayırmak ihtiyacı doğdu. Doğal Zaman dan Mekanik Zaman a geçildi. Dairesel zaman fikrinin yerini dairesel çarklarla ölçülen ve birimlere ayrılan, ama doğrusal zaman fikri aldı. Denebilir ki, insanın hayatında dairelerin (tekerlek, çark vb.) önemi arttıkça zamanın dairesel kavranışının yerini doğrusal kavranışı almıştır. Kapitalizm öncesinde her uygarlığın kendine göre bir tarihi ve zamanı vardı. Modern kapitalizmin dünya ticaretine egemen olmasıyla birlikte Dünya Zamanı fikri (1884) doğdu ve kapitalizmin anavatanı İngiltere deki Greenwich rasathanesine göre bütün dünya bir tek zaman birimine bağlandı (1911) ve zaman dünya ölçüsünde standardize edildi. * * * 16

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Olabildiğince az zamanda uzun yol; olabildiğince az zamanda daha çok enformasyon; daha çok üretim. İnsanoğlu hiç bu kadar hızlı değildi, ama hiç bu kadar zamansızlık da çekmedi. Denizin ortasında susuzluktan ölürcesine bir enformasyon denizi içinde enformasyonsuzluktan boğuluyoruz. Kapitalizmin bayrağında tek slogan var: Daha Hızlı! Kapitalizmle ilk karşılaşan insanlar modern burjuva uygarlığının bu sürati ve dakikleşmesinin insan doğasına aykırı niteliğini seziyorlardı. Artizanlığın güçlü izlerini taşıyan Paris komünarları belki bu yüzden; burjuva devleti gibi saatleri de parçalamışlardı. Ama sosyalist harekette bu güzel gelenekler unutuldu. Sosyalistler burjuva zaman modeli ve idealinin en ateşli savunucuları oldular. Süratte burjuvaziyle yarışa girdiler. İngiltere ya da Amerikan tekniğine; yani o sürate, yani o zamansızlığa; zaman köleliğine ulaşmak tek hedef oldu. Bizler artık insanlara daha büyük süratler ve daha çok enformasyonlar; dolayısıyla daha az zaman değil; daha çok zaman; yani daha yavaş, daha ritmi düşük bir hayat ve üretim; daha değerli ve özgürce seçilmiş enformasyonlar vaat etmeliyiz. Doğrusal, programlanmış, neredeyse sonsuz küçüklere bölünmüş burjuva uygarlığının mekanik zamanına karşı; insan doğasına ve doğanın ritmine daha uygun; değişen, büyük birimli ve yumuşak bir zamanı ezilenlerin bayraklarına yazması gerekiyor. Bu gibi sorunları gündemine almayan, tartışmayan ve programına koymayan bir geri ülke devriminin; ne uluslararası kapitalizm karşısında dayanabilme ne de ona karşı bir zafer kazanabilme; yani ne insanlığın çoğunluğunu ne de zengin ve ileri ülkelerin ezilenlerini etkileme, yanına alma şansı yoktur. * * * Kemalizm, Batı uygarlığını zaman kültürüyle de örnek almıştı. Milâdi takvimden, alafranga saate ve radyo saat ayarına kadar insanların günlük hayatını belirleyen; kapitalist üretime uygun kültürel koşulları oluşturan tedbirler alındı. Biz sosyalistler Kemalizmi hiç bir zaman bu yönüyle eleştirmedik. Hatta eleştirimiz onun bu kültürel koşulları yeterince başaramaması yönünde yoğunlaştı. Türk solu sadece burjuva zaman kültürünü idealize etmek ve bayrağına yazmak hatasını işlemedi; küçük burjuva ve kapitalizm öncesi ilişkiler ortamı nedeniyle, örgütlerin çalışmasının büyük bir bölümünü, normal olarak kapitalizmin kendiliğinden gerçekleştirdiği, modern toplumun kültürünü 17

Denemeler üye ve taraftarlarına benimsetmeye harcadı. Örneğin randevulara zamanında gelmeyi, yani modern zaman kültürünü öğretmek örgütlerin daima önemli bir sorunu olmuştu. Bırakalım sosyalist olmayı, burjuva anlamda bile politik olmayan; özünde kültürel nitelikteki bu çalışmalar politik çalışmanın özü ve kendisinin yerini bile aldı. Bu nedenle sosyalistlerin faaliyetlerinin çok büyük bir bölümünü, Türkiye nin geri kapitalizminin bir türlü yeterince beceremediği, modern topluma uygun kültürel niteliklerle donatılmış insan yetiştirme çalışması aldı. Bir bakıma Tarih sosyalistleri Türk kapitalizmini güçlendirmek için kullandı. Bu anlamda Türk sosyalistleri sadece Burjuva Uygarlığını ve Kemalizmi eleştirmemekle kalmadılar; nesnel olarak Kemalizmin hedeflerine ulaşmasına hizmet eden, hem de Kemalizme rağmen hizmet eden, kültürel değişimin araçları oldular. * * * Ezilenler elbette ezenlere karşı savaşlarında, savaşın kendisinin dikte ettirdiği kurallara uymak zorundalar. Örneğin elbet dakik olmak zorundalar. Ama bunun insanın doğasına aykırı olduğunu bir an bile akıldan çıkar madan. Pratik çalışmada elbet: Hayat geç kalanı cezalandırır ya da Geç gelmenin faziletlerinden yararlanamayanlar, geç kalmanın reziletleri içinde bunalırlar ilkeleri geçerliliğini koruyacaktır. Ama tarihsel ve programatik düzeyde; burjuvazinin bayrağında daha hızlı yazdığına göre, bizim de bayrağımıza şunu yazmamız gerekiyor: Hayat hızlı gideni cezalandıracaktır! Ve de cezalandırıyor: Zamansızlıkla. Aralık 1992 18

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak Politik Olan Özeldir Kadın hareketinin ezilenlerin kavgasına yaptığı en büyük katkı, onun özel olan politiktir parolasında özetlenebilir. Bu parola sadece kadınların ezilen bir cins olarak mücadelesini bir politik mücadeleye dönüştürmenin olanaklarını sunmak ve dönüştürmekle kalmaz, ama aynı zamanda kapitalizme karşı radikal bir reddiye olarak, kadınların mücadelesini diğer ezilenlerin mücadelesiyle bağlamanın olanaklarını yaratır. Çünkü kapitalizm, aslında hiç bir şekilde birbirinden ayrılmayan insan hayatının çeşitli yönlerini, özel hayat, iş hayatı, politik hayat, kültürel hayat gibi, birbirine karşı su geçirmez bölümlere ve gettolara ayırır. Bu hayat ların her biri için, her biri diğeriyle çelişen ayrı ahlaklar ve normlar yaratır. Böylece bir fotoğrafçının hiç bir insani kaygı duymadan bir felaketi profesyonelce çekmesi; özel hayat ında çocukları seven bir politikacı veya askerin, politika ya da iş hayatı nda binlerce çocuğu öldürecek kararlara imza ya da çocukların başına bomba atabilmesi ve bütün bunları tam bir vicdan rahatlığıyla yapabilmesi, bu ayrımın zihinlerdeki gizli, alışılmış egemenliğiyle mümkündür. İş ya da politika hayatının normları, özel hayatın normlarından ayrılmış ve ona tamamen zıt normlar koyulmuştur. İş ya da politika hayatında sevginin duygunun yeri yoktur örneğin. Orada aklın kuralları geçerlidir. Akıl ise eni sonu kar ya da zaferi sağlamanın aracıdır. Böylece insani her 19

Denemeler şey sermayenin zaferine kurban edilir. Bu ayrım insanları sürekli değişen kimlikler ve roller içinde bir yaşam sürdürmeye zorlar. Kapitalist toplumda aslında her birey şizofrenik bir vakadır. En başarılı politikacıların, sanatçıların, savaşçıların ardında, zavallı, tükenmiş, kendisine bile saygısını yitirmiş insan posaları yatar. Bu şizofrenik duruma karşı durabilmenin bir yolu, tüm diğer alanları yok edip ya da onları tek başarılı olan alanın kurallarına tabi kılıp hayatı çölleştirmektir ya da bu bölümlenmeye karşı çıkmaktır. Ama karşı çıktığınız an, toplumun kurallarını anlamayan, tanımayan bir ruh hastası muamelesiyle akıl hastanesine tıkılırsınız ya da en hafifinden amatör görülürsünüz. Profesyonellik, bir işi ya da mesleği iyi bilmek anlamından çıkmış, her alanın kurallarını bilen, birinin normlarını diğerinin alanına sokmayan anlamını kazanmıştır. Yaralı bir insanı gören bir foto muhabiri, orada fotoğraf çekmeyi değil de, o yaralı insana yardım etmeyi düşünüyorsa, henüz bir amatördür. Geçici olarak hoş görülebilir belki, ama biraz ileri giderse, geri zekalı ya da uyumsuz damgası yiyip akıl hastanesine tıkılabilir. Kapitalizmle yüz yüze gelen henüz kapitalist olmamış toplumlardan gelen insanların modern burjuva uygarlığında anlamakta en çok zorlandıkları ve en çok uyum zorluğu çektikleri konu bu hayatın ve alanların parçalanmışlığı ve birbirinden soyutlanmışlığıdır. Modern sanatın en önemli eserleri bu bölünmüşlüğün yol açtığı durumları anlatır. İşte kadın hareketi özel olan politiktir parolasıyla, zihinlere egemenlik kurarak sermayenin düzenine en büyük desteği sağlayan bu ideoloji, en zayıf yerinden su almaya başlar. Bu ayrımın kendisi tartışma konusu olur. Ne var ki, şu ihtiyar diyalektiğe göre, her şey kendi zıddına döner. En şifalı ilaçlar, yerinde ve dozunda kullanılmazsa, en öldürücü zehir olurlar. Bunun tersi de doğrudur. Özel olan politiktir parolası da, tarihsel bir program ve radikal bir eleştiri olarak yüzde yüz doğru olan bu parola, eğer yerinde ve zamanında kullanılmazsa, bir zamanlar vulgar marksistlerin temel neden ekonomiktir dedikleri gibi, her duruma uygun her kapıyı açan sihirli bir anahtar haline getirilirse, kendi zıddına döner ve aslında özel olanı gizlemenin bir aracı haline dönüşür. Bu durum en çok küçük politikleşmiş gruplarda ve çevrelerde görülür. Her özgül çatışma, ayrılık, çelişki böyle tarihsel sosyolojik kavramların ardına gizlenerek açıklanmaya çalışılırsa, aslında baskıya karşı çıkmış bu parola bir baskı aracı haline dönüşür. Küçük grupların alanında, insanlar arası ilişkileri belirleyen, tarihsel ya da sosyolojik yasalar değildir, ya da şöyle diyelim, tarihsel ya da sosyolojik yasalara göre belirlenmiş küçük gruplara ilişkin yasalardır. Bir toplumdaki 20

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak değişimleri, belirli sınıfların eğilimlerini, belki üretici güçlerdeki, teknikteki ya da iktisadi ilişkilerdeki bir değişimle açıklayabilirsiniz, ama orada tabiri caiz ise, iktisadi, teknik, sınıf kuvvetleri geçerlidir. Ama küçük gruplardaki insanlar arası ilişkiler alanında, cinsel yönelimler, en basit doğrudan maddi ya da manevi çıkarlar, kültürel ya da duygusal yakınlıklar veya zıtlıklar çok daha belirleyicidir. Bu farklılık belki modern fizikten bir benzetmeyle daha iyi açıklanabilir. Modern fizik teorilerine göre evrende dört temel kuvvet bulunmaktadır: çekim kuvveti, manyetik kuvvet, güçlü ve zayıf kuvvetler. Aynı yüklü parçacıklar birbirini iterler. Ancak atomun çekirdeğinde, protonlar pozitif yüklü oldukları halde bir arada bulunurlar. Atom-altı alanda, artık başka kuvvetler geçerlidir. Atom-altında örneğin gravitasyon (çekim) kuvvetinin esamisi okunmaz. Etkisi rahatlıkla sıfır kabul edilebilir. Ama evrenin kaderi, galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin oluşumları ve hareketleri söz konusu olduğunda, orada son sözü gravitasyon söyler. Toplumda da böyledir, teknikteki gelişmeler, bunun yol açtığı toplumsal ilişkiler son duruşmada tarihsel gidişi belirler. Gravitasyon gibidir onlar. Tarihsel sürecin kaderini onlar belirler. Ama küçük gruplar alanına girince, tıpkı atom altı dünyada ya da çekirdek fiziğinde olduğu gibi, orada başka kuvvetlerin egemenliği vardır. Örneğin orada sınıfsal çıkarlar veya eğilimler değil de örneğin cinsel sempatiler ya da eğilimler çok daha belirleyici olur. İktisadi ilişkiler değil de, kişilerin en çim çiğ maddi çıkar beklentileri çok daha belirleyici olur. Davranışları belki ideolojiden çok modern toplumdaki yalnızlık korkusu belirler. Örnekler çoğaltılabilir. Bu noktaya niye geldik. Politik mücadelenin bir problemini açabilmek için. Kitlesel partilerde ya da örgütlerde, o örgütlerin davranışlarını ya da sorunlarını, değişimlerini, sosyolojik, gravitasyon kuvveti benzeri değişmeler belirler. Örneğin bir sosyalist partinin reformistleşmesi, pekâlâ, o partinin dayandığı sınıfın ya da tabakaların toplumsal konum ve çıkarlarındaki, dolayısıyla iktisadi ilişkilerdeki ve teknikteki değişmelerle açıklanabilir. Binlerce üyenin seçtiği delegelerin kongrelerde aldıkları kararları bu tür güçler belirler. Ama küçük bir grubun ya da çevrenin kararlarında, sempatilerin, antipatilerin, küçük hesapların öylesine büyük bir yeri ve ağırlığı vardır ki, o kararlar bir tarihsel, toplumsal eğilimle açıklanamaz. Küçük bir toplulukta, birkaç kişinin tavrının çoğu kez büyük bir ağırlığı olur. O tavırlar ise, tarihsel ya da sosyolojik ölçülerle bakıldığında rastlantısal denilecek durumlar tarafından belirlenir. 21