DEVLET, DEMOKRASİ VE ANAYASA. - Demokratik Devletten Anayasal Demokratik Devlete-

Benzer belgeler
ANAYASA DERSĐ ( ) ( GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

DEVLET BÜTÇESİ KISA ÖZET KOLAYAOF

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

Türkiye nin Anayasa Yapımı Süreci

REKABET FORUMU HUKUK EKONOMİ-POLİTİKA

1: İNSAN VE TOPLUM...

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar)

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır.

OY HAKKI, SEÇİM ve SEÇİM SİSTEMLERİ

ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRUİYETİ

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER

1. İnsan Hakları Kuramının Temel Kavramları. 2. İnsan Haklarının Düşünsel Kökenleri. 3. İnsan Haklarının Uygulamaya Geçişi: İlk Hukuksal Belgeler

İ Ç İ N D E K İ L E R

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

İÇİNDEKİLER GİRİŞ ANAYASA HUKUKU HAKKINDA GENEL BİLGİLER BİRİNCİ BÖLÜM DEVLET

ANAYASA CEVAP ANAHTARI GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI Ocak 2019 saat 13.00

d. Devlet anlayışında meydana gelen değişmeler e. Savaş ve savunma harcamalarındaki artış b. Sivil toplum örgüt a. Tarafsız maliye b.

Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

MALİYESİ KISA ÖZET KOLAYAOF

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

2 Ders Kodu: KMY Ders Türü: Seçmeli 4 Ders Seviyesi Yüksek Lisans

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

ANAYASA GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Mali Hukuk Bilgisi Dersleri

Locke'un Siyasal Toplum Anlayışı

ŞİRKETLER TOPLULUĞUNDA HÂKİM VE BAĞLI ŞİRKETLERİN KONTROL ÖLÇÜTÜ

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

Yrd. Doç. Dr. TAHSİN ERDİNÇ Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi İNSAN ODAKLI DEVLET VE ÖZGÜRLÜK ÖNCELİKLİ ANAYASA

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri

MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Anayasa Hukuku HUK

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Türkiye de Seçim Sistemi TBMM de Eşit Temsili Sağlıyor mu?

ANAYASA MAHKEMESİ KARAR GEREKÇELERİNİN BAĞLAYICILIĞI SORUNU

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Mali Hukuk Bilgisi Dersleri

ANAYASA DERSĐ ( GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI)

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Temmuz2017 N201722

Bölüm 6 DEVLET KAVRAMI I. Devlet Terimi

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

SEÇİM SİSTEMLERİ SEÇİM SİSTEMLERİ

KAMU YÖNETİMİ. 9.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

Siyasal Partiler ve Seçim Sistemleri (KAM 314) Ders Detayları

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

Yrd. Doç. Dr. Engin ŞAHİN Fatih Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi KURUCU İKTİDAR. politik bir yaklaşım

KARŞILAŞTIRMALI SİYASAL SİSTEMLER

İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

"Milli egemenlik öyle bir nurdur ki onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, taç sahipleri mahvolur. Milletlerin tutsaklığı üzerine

TBMM DIŞİLİŞKİLER VE PROTOKOL MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı)

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 26313

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

Yeni Anayasa Nasıl Olmalı, Nasıl Yapılmalı?

ĐŞLETME BÖLÜMÜ ANAYASA HUKUKU DERSĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAV CEVAP ANAHTARI

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

Ümit GÜVEYİ. Demokratik Devlet İlkesi Çerçevesinde. Seçimlerin Yönetimi ve Denetimi

İKTİSAT BİLİMİ VE İKTİSATTAKİ TEMEL KAVRAMLAR

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

İlker Gökhan ŞEN. Doğrudan Demokrasi: Kurumlar, Hukuki ve Siyasi Sorunlar

Türk Anayasa Hukukunun Bilgi Kaynakları. Osmanlı Anayasal Gelişmeleri DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Kredi AKTS

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK

2012 yılı merkezi yönetim bütçesine bakış

1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK ANAYASA HUKUKU LAW

Anayasa Hukuku (Genel İlkeler) (LAW 107) Ders Detayları

Siyaset Sosyolojisi Araştırma Konusu Nedir Siyaset Nedir Siyasi Olan Devlet Nedir Devlet türleri Devletsiz siyaset olur mu

ORMANCILIK POLİTİKASI AMAÇ VE ARAÇLARI

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

SAĞLIK KURUMLARI MEVZUATI

ÜNİTE:1. Devlet Bütçesi Özellikleri ve İşlevleri ÜNİTE:2. Devlet Bütçe İlkeleri ÜNİTE:3. Devlet Bütçeleme Teknikleri ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2. Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3. Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası

İNSAN HAKLARI SORULARI

Ders Planı - AKTS Kredileri: II. Yarıyıl Ders Planı Kodu Ders Z/S T+U Saat Kredi AKTS Mikro İktisat Zorunlu

BAŞKANLI PARLAMENTER SİSTEM

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ANAYASAMIZI HAZIRLIYORUZ - 5-

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

Transkript:

DEVLET, DEMOKRASİ VE ANAYASA - Demokratik Devletten Anayasal Demokratik Devlete- Özlem ÖZKIVRAK Dilek DİLEYİCİ I. GİRİŞ Hemen her ülkede devletin faaliyet alanının aşırı ölçüde genişlediği, devletin hak ve yetkilerinin bireysel hak ve özgürlüklerle rekabet eder boyutlara ulaştığı günümüzde, bu gelişmelerin siyasal, sosyal ve ekonomik alanda yol açtığı olumsuz sonuçlar, optimal devlet arayışlarını da beraberinde getirmiştir. Devletin varlık nedeninin, üstlendiği görev ve sorumluluklar ile sahip olduğu hak ve yetkilerin kapsam ve sınırlarını tayin etmede, temel kriterlerden biri olduğu açıktır. İnsanlar neden doğal yaşam düzeninden siyasal düzene geçmişler ve zor kullanma tekelini devlet adı verilen kuruma bırakmışlardır? Ve sonrasında devletle vatandaşlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve devletin gücünü sınırlayan anayasalara neden gerek duyulmuştur? Demokrasi halkın halk tarafından halk için yönetimidir. Günümüzde hakim siyasal rejim demokrasi olduğuna göre, devletin kişilerin hak ve özgürlüklerini ihlal etmesi nasıl mümkün olabilmektedir? Bu soruların, çok açık ve anlaşılır, ancak kişiden kişiye değişen cevapları, günümüzde yoğun şekilde tartışılan devletin küçültülmesi ve hak ve yetkilerinin sınırlandırılması konusundaki farklı yaklaşımların da temelini oluşturmaktadır. II. NEDENLER VE SONUÇLAR: DEVLET, ANAYASA VE DEMOKRASİ 1. Devletin Varoluş Nedeni Devlet neden ve nasıl ortaya çıkmıştır? Devletin varlık nedenini üzerinde çok fazla tartışmaya gerek duymadan topluca yaşamaktan kaynaklanan ihtiyaçların 1

karşılanması şeklinde ifade etmek mümkündür. Topluluk halinde yaşamak insanın yapısı gereğidir. Ancak topluluk halinde yaşamak, her bireyin sahip olduğu zor kullanma gücünü diğerlerine karşı kullanma imkanının sınırsız olması halinde insanların can ve mal güvenliğini acımasız doğa koşulları yanında içinde yaşadığı topluluğun diğer fertlerine karşı da korumak gereğini doğuracaktır. Öyleyse açık bir kargaşayı gösteren böyle bir konumdan bireylerin üyesi oldukları topluluğun diğer bireylerinden gelecek tehlikelere karşı korunduğu, düzenli ve güvenli bir konuma geçmek için ne yapılmalıdır? Thomas Hobbes bunun için her bireye ait olan zor kullanma gücünün toplumsal iktidarı temsil edecek bir otoriteye devredilerek tek elde toplanması vasıtasıyla böyle toplumsal bir düzen oluşturmanın mümkün olabileceğini ileri sürmüştür(1). İşte bu noktada gücün tekelleştirilmesinin nasıl yapılabileceği sorusu akla gelmektedir. Gerçekten bir kişi ya da grup topluluktaki bireylerin zor kullanma gücünü onların rızası hilafına ele geçirerek iktidar kurumunu tesis edebilir. Ya da topluluğun üyesi olan her bireyin özgür iradesi ile gönüllü olarak böyle bir güç devrine izin vermesi söz konusu olabilir. John Locke, toplumu yöneten doğal yasalara bağlı olarak tek tek insanlardan oluşan toplumların, doğal bir düzen oluşturabileceklerini ve bunun tek şartının tüm insanları doğuştan özgür ve eşit kabul etmek olduğunu ileri sürmüştür(2). Böyle bir doğal düzen, insanların düzen öncesinde oldukları hayat, özgürlük ve mülkiyet hakkı şeklindeki doğal haklarını güvence altına almak için aralarında yaptıkları sözleşme ile oluşturdukları ve bu amaçla tek tek zor kullanma güçlerini gönüllü rızalarıyla devrettikleri siyasi bir yönetimi ifade etmektedir(3). Devletin görevi de bu doğrultuda gerektiğinde zor kullanma gücünü kullanarak insanların doğal haklarını korumak ve özel sözleşmelerin uygulanmasını sağlamaktır. Buna göre devletin görevi, varoluş nedeniyle sınırlandırılmış olmaktadır. Yani devlet doğal hakları koruduğu sürece meşrudur. Eğer devlet bu temel görevlerinin sınırlarını aşarak bireylerin doğal hakları ihlal etmeye başlarsa varlık nedenine aykırı davranmış ve meşruiyetini kaybetmiş olacaktır(4). Devletin varoluş nedeni ve biçiminin bu şekilde ele alınması ya da en azından normatif anlamda bu varsayımın kabulü, insanların evrensel olarak kabul edilen temel kişilik hakları dikkate alındığında oldukça tutarlı ve gerçekçi gözükmektedir. Gerçekten, 2

özgür, düşünen ve tercih yapabilen bir insanın rızası hilafına bir iktidar tesisini dayanak noktası olarak ele almak, hem geçmişte ortaya çıkan ve hem de gelecekte ortaya çıkması muhtemel uygulama ve gelişmeleri inkar etmek anlamına gelecektir. İnsanlar, toplumsal bir uzlaşma ve gönüllü rızalarıyla devleti oluşturdukları ve ona zor kullanma gücü tekeli verdiklerinde, insanların devletten bekledikleri doğal olarak bu gücü onların isteklerini yerine getirmek için kullanmasıdır. Üstelik insanların, isteklerinin devlet tarafından ne şekilde ve hangi sınırlar altında yerine getirileceği konusunda tek otorite olmaları da bu kabulün doğal sonucudur. Açıktır ki, hiç bir insan kendi aleyhine kullanılabilecek bir zor kullanma tekeli vererek bir kurum oluşturmaz. Ve bu nedenledir ki, devletin bir yandan güç ve yetkilerle donatılırken diğer yandan bu güç ve yetkileri kullanmada uyması gereken kurallarla sınırlandırılması gerekmiştir. Bu ise bir yandan anayasa uygulamasının kabulüne, diğer yandan yönetim biçimi olarak demokrasinin benimsenmesine çıkış noktası oluşturmuştur. 2. Anayasa ve Anayasacılık Herhangi bir siyasal sistemi değil, keyfi iktidarın sınırlandırılması amacıyla teşkilatlandırılmış bir siyasi toplumun çerçevesini ifade eden anayasa kavramı, Avrupa da mutlakiyetçiliğin gerilemesi ile birlikte devlet gücünün denetlenmesi için yararlanılabilecek teknikleri ifade etme arayışı sonucunda doğmuştur(5). Bu doğrultuda ilk defa Amerikalılar 1787 Anayasasını hazırlamışlardır. Bunu izleyen 1791 tarihli Fransız Anayasası da, esas olarak kralın iktidarını sınırlayan hukuki bir belge olarak anlaşılmaktaydı. Anayasalar, iktidarları sınırlayan, yasalardan üstün kurallardır ve anayasaların işlevi yurttaşların değil siyasi iktidarların tabi oldukları kuralları koymaktır(6). Bu doğrultuda anayasacılık sınırlı devlet demektir ve gerçekten anayasacılık en baştan itibaren sınırlı devlet düşüncesi ile birlikte gitmiştir(7). Anayasal devlet, devletin hukukla bağlı olduğu bir devlet olarak, hukuk devleti olarak kurulması gerektiğini ifade eder; dolayısıyla anayasal devlet ile hukuk devletinin amacı temelde aynı olup, hukuk devleti 3

ilkesi, anayasacılığın bir gereği olduğu kadar, anayasacılığın arkasında yatan temel düşüncelerden biridir(8). Anayasaların kendilerinden beklenen görevi yerine getirebilmeleri için sahip olmaları gereken ve genel kabul gören temel ilkeler ise, anayasanın üstünlüğü, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ve federalizm ilkeleri şeklinde sayılabilir(9). Burada son bir ilke olarak demokrasiyi sayabiliriz, ancak demokrasi tarihsel açıdan bakıldığında doğrudan anayasacılığın bir ilkesi olarak ortaya çıkmamıştır; çünkü anayasacılık esas itibariyle liberal siyaset doktrinin bir sonucu olup, devlet iktidarının sınırlandırılmasını esas alır(10). Oysa demokrasi iktidarın sınırlandırılmasıyla değil iktidarın kaynağıyla ilgilidir. Bu noktada öncelikle demokrasi kavramını açıklayarak, daha sonra anayasacılık ve demokrasi ilişkisine geri döneceğiz. 3. İdeal ve Gerçek Demokrasi Demokrasi, halk tarafından yönetimdir. Ancak; Demokrasi yalnızca halk tarafından yönetim olarak tanımlanmakla kalmamalı, aynı zamanda, Başkan Abraham Lincoln un ünlü ifadesi ile halk için idare, yani halkın tercihleri doğrultusunda yapılan bir yönetim olarak tanımlanmalıdır. İdeal bir demokratik yönetimde, halkın bütününün arzularına tam olarak uyan bir idare biçimi bahis konusudur. Böylesine halkın eğilimlerine tam olarak uyan bir yönetim hiç bir zaman olmamıştır ve belki de hiç olmayacaktır. Fakat bu, demokratik rejimlerin ulaşmayı düşledikleri bir ideal olarak kalabilir. Böyle bir demokrasi tipi, aynı zamanda, değişik rejimlerin demokratik duyarlılığını ölçmeye yarayacak bir ıskalanın son basamağını da oluşturabilir. Bu ideale kaba taslak yaklaşan ve Robert Dahl ın kendilerini demokrasilerden ayırt edebilmek için polyarchy adını verdiği gerçek demokrasilerin özelliği ise, tam bir demokratik duyarlılık değil, nispeten çokça bir yurttaş grubunun uzun bir zaman boyunca arzularına cevap verebilmesidir. (11) İlk aşamada halkın bir araya gelip sorunlarını tartıştığı ve kollektif kararları aldığı dolaysız bir yönetim biçimini ifade eden demokrasi, böylece ideal demokrasi anlamına yaklaşmakla beraber, zaman içinde devletlerin hızla artan nüfusları nedeniyle bazı 4

ülkelerde doğrudan demokrasinin bazı özellikleri görülebilmekle birlikte genel olarak demokrasi, devlet yönetiminin doğrudan vatandaşlar tarafından değil onların eşit ve serbest biçimde seçtiği temsilciler eliyle yapıldığı temsile dayanan demokrasi ye dönüşmüştür(12). Çağdaş Batılı Demokrasilerin çağımızda sergiledikleri görünüm, aşağıda açıklamaya çalışacağımız nedenlerle, ideal demokrasi bir yana gerçek demokrasi görünümüne bile oldukça uzaktır. Demokrasinin bir yönetim biçimi olarak kabul edilmesi ve geleneksel anlamda gerekli kurumlarla donatılması tek başına bir şey ifade etmemektedir. Bu açıdan demokrasinin bir yönetim şekli olarak ne ölçüde ideal anlamına yakın bir şekilde işlediğinin değerlendirilmesi gerekir. Son dönemlerde kullanılan anayasal demokrasi terimi, siyasi özgürlüğü garanti etmek üzere demokratik devleti anayasayla ve anayasacılığın teknikleriyle sınırlamak ve insan haklarını anayasal güvence altına almak anlamına gelmektedir ve bu durumda liberal anayasacılık la anayasal demokrasi kavramları aynı şeyi ifade etmektedir(13). Liberal demokrasi, halkı zorbalıktan korumak yani negatif özgürlüğü kurumsallaştırmak ve halk yönetimini uygulamaya geçirmek yani pozitif özgürlüğü kurumsallaştırmak şeklinde iki unsura dayanmakta olup, demokrasinin zorunlu ve tanımlayıcı unsuru negatif özgürlükleri korumaktır ve bu nedenle siyasi iktidarın sınırlanması ve denetlenmesiyle ilgilidir(14). Anayasal-liberal demokrasi kavramı, aslında demokrasinin açmazlarını gidermeye yönelik bir yaklaşımı ifade etmektedir. Anayasalar, zaten siyasi iktidarın gücünü sınırlamaya ve insan haklarını korumaya ilişkin hükümleri içermektedir. Üstelik demokrasi, halka kendi kendini yönetme hakkını vererek siyasi iktidarın kaynağını vatandaşlara dayandırmıştır. Bu durumda anayasal-liberal demokrasi, demokratik yönetimlerde siyasi iktidarın daha fazla sınırlandırılması ve insan haklarının daha fazla korunması gerektiği fikrini akla getirmektedir. Neden demokratik bir devlette anayasalarda ek sınırlamalara gerek duyulmaktadır? Bu sorunun cevabı bir yandan demokrasinin yapısından, yorumlanmasından ve uygulanmasından kaynaklanan sorunlar; diğer yandan devlet anlayışında dolayısıyla devletin görev ve yetkilerinde meydana gelen değişmeler ortaya konularak cevaplanabilir. 5

III. "DEMOKRATİK DEVLET"TEN "ANAYASAL DEMOKRATİK DEVLET"E: SORUNLAR NEREDE BAŞLIYOR? 1. Demokrasinin Sorunları Kollektif kararların oybirliği ile alındığı ve doğrudan demokrasilerin söz konusu olduğu durumlarda, siyasi iktidarın vatandaşı kendi isteği dışında bir zorlamaya tabi tutması söz konusu değildir. Vatandaşların oybirliği sisteminin uygulanması durumunda elindeki veto hakkı seçim sistemi ile siyasi iktidarı sınırlamada yeterli olacaktır. Ancak gerek temsili demokrasilere geçiş ve gerekse oybirliği ilkesinin uygulanması günümüz devletlerinde çok fazla maliyetli olması siyasi sürecin işlemesini sağlamak için bireylerin oybirliği kuralından vazgeçmelerine ve genel olarak çoğunluk kuralı ve özellikle basit çoğunluk kuralını benimsemelerine neden olmuştur. Bununla Demokratik idealin yaşama geçirilmesi ve özellikle oy verme imtiyazlarının hızla gelişmesi bakımından önem taşıyan 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında seçimle gelen kontrollerin tek başına devlet ve devlet yönetimindeki kimseleri belli sınırlarda tutmaya yeterli olduğu yolundaki yaygın inancın pek de gerçekçi olmadığı günümüzde açıkça anlaşılmış ve bu nedenle dikkatler gerek demokrasilerin gerekse çoğunluk kuralının açmazlarına yönelmiştir. Bu noktada öncelikle gerek temsili demokrasinin gerekse seçim kurallarının yapısında mevcut nitelikler nedeniyle yol açtığı sorunlara ve sonuçlarına bakalım. Demokrasinin üç açmazı şunlardır(15): (i) Demokrasi bir yandan görüş ayrılıklarının varlığını diğer yandan bu ayrılıkların belli bir ölçüde uzlaştırılmasını gerektirir. (ii) Demokrasi halkın temsiline ve halka karşı sorumluluğa dayanmalıdır, ama demokrasinin temsili niteliğinin devleti hareketsizliğe mahkum etmemesi de gereklidir. Siyasal partiler açısından bu durumu ifade edersek siyasal temsil birbirleriyle çelişen menfaatler adına konuşacak partilerin varlığını gerektirir, buna karşılık yönetilebilirlik partilerin çeşitli baskı ve menfaat gruplarından bağımsız hareket edebilmelerine ihtiyaç gösterir. Günümüzde siyasi partilerin çıkar gruplarının sözcüleri haline gelmeleri ve meşru siyasal kayırmacılık kanalları haline dönüşmeleri bu açmaza en uygun örnektir. (iii) Üçüncüsü, demokrasi halk tarafından yönetimi ifade ettiğine göre vatandaşların temsilcilerin görevlerine son verebilmeleri ve kendi rızalarına bağlı olarak yönetilmeleri gerekir. Ne var ki halkın hükümetin performansı konusunda kısa vadeli görüşe sahip 6

olmaları olasılığı çok yüksek olduğu için hükümetler genellikle seçimleri kazamaya yönelik politikalar izleme eğilimi göstermektedirler. Bu ise çoğu kez siyasal-sosyal ve ekonomik açıdan istikrarsız ve etkin olmayan bir yönetim demektir. Esasen demokrasinin bu zaaflarını gidermeye yönelik olan kuvvetler ayrımı ve federalizm kurumlarının da zaman içinde siyasi iktidarları sınırlamaya yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Buna en güzel örnek gerek kuvvetler ayrımı gerekse federalizm kurumlarının etkin bir şekilde uygulandığı ABD'nin anayasal demokrasi ve anayasal bütçe tartışmalarının en yoğun yaşandığı ülke olmasıdır. Demokrasilerde seçim sistemlerinin açmazını ise Rae şu şekilde açıklamaktadır(16): Tüm seçim sistemleri büyük partilerin artık temsiline küçük partilerin ise eksik temsiline yol açar. Bu eğilimin üç önemli yönünün ayırt edilmesi gerekir: 1) Bütün seçim sistemleri orantısız sonuçlar verme eğilimindedir, 2) Bütün seçim sistemleri seçimlere katılan partilerin etkin sayısına oranla parlamentodaki partilerin etkin sayısını azaltma eğilimindedir, 3) Bütün seçim sistemleri seçmen çoğunluğunun desteğini kazanamayan partiler için bir parlamento çoğunluğu imal edebilir. II. Dünya Savaşından sonraki dönemde basit çoğunluk kararı ile sonuçlanan seçimlerin bir çok durumda tutarlı sonuçlar vermediğini ortaya koyan çeşitli araştırmalar ve özellikle Black ve Arrow un 1950 lerin başında yaptıkları çalışmalar, anayasal kısıtlamalardan bağımsız olarak yapılan demokratik seçimlere olan inancı çok sarsmıştır(17). Duncan Black, almaşıklarla ilgili tüm bireysel tercihler tek bir zirve çıkacak şekilde sıralandığı takdirde çoğunluk ilkesinin sonucunun daima gruptaki "ortanca (medyan)" seçmenin tercihlerine karşılık geleceğini keşfetmiştir. Kenneth Arrow ise bireysel tercihlerden tutarlı toplumsal tercihlere ulaşmayı mümkün kılan bir kollektif karar ilkesinin bulunmadığını göstermiştir. Demokratik yönetimin eşit ve genel oy hakkına dayanan seçimler vasıtasıyla yapılması Rae'nin açıkça gösterdiği gibi halkın iradesinin parlamentoya tam olarak yansımasına izin vermediği gibi aslında temsilci seçimlerinde oluşan çoğunluk ile parlamentoda oluşan çoğunluk arasında da doğal bir köprü yoktur(18). 7

Çoğunluk kuralı ile ilgili başka bir önemli nokta çoğunluk olarak görünenin aslında çeşitli çıkarların temsilcisi azınlıkların toplamı olabilmesidir(19). Bir aday çeşitli azınlık oylarının toplamında oluşan bir oy çokluğu ile seçimi kazanabilir. Bu çoğunluğun aynı adaya oy vermek dışında hiç bir ortak yanı yoktur. Yasama organlarında ise milletvekilleri oy ticareti yaparak kendi seçmenlerine yönelik iki yasayı da çıkaracak çoğunluğu oluşturabilirler. Bu şekilde oluşan seçmen ve seçilen düzeyindeki geçici ve karşılıklı çıkarlara dayanan çoğunlukların aslında toplumun çoğunluğunu temsil etmedikleri açıktır. Diğer yandan çoğunlukçu demokrasinin çoğunlukların azınlıkları sömürmesiyle sonuçlanması çok mümkündür. Çoğunlukçu demokrasi, çoğunlukların yönetmesi, azınlıkların ise muhalefet etmesi anlamına gelir. Arthur Lewis bu hususu şu şekilde belirtmektedir(20): Bir karardan etkilenenlerin, o kararın oluşmasına doğrudan doğruya ya da seçilmiş temsilcileri aracılığıyla katkıda bulunması demokrasinin birincil anlamıdır. İkincil anlamı ise çoğunluğun iradesinin üstünlüğüdür. Ancak, kaybeden grubu karar verme sürecinin dışında tutmak açıkça demokrasinin temel anlamının ihlalidir. Çoğunluğun azınlığın isteklerini bertaraf ettiği ve azınlığı sömürdüğü yerde demokrasi idealinden ayrılır. Seçim sistemleri, siyasal haklar ve kuvvetler ayrımı ilkesinin uygulanması, parlamentonun üstünlüğü ve çoğunluğun iradesi vasıtasıyla devletin kontrol altına alınabileceği düşüncesi, Çağdaş Batılı demokrasilerde devletin geldiği konum ve sonuçlarının büyük sorunlar yarattığı günümüzde artık içtenlikle savunulamamaktadır. Bu doğrultuda demokrasi yerine anayasal/liberal demokrasi çağrısı da, devleti, anayasaları ve demokrasiyi gerçek işlevlerine döndürme çabasından ibarettir. 2. Devlet Anlayışının Değişmesi: Devlet-Ekonomi İlişkisinde Eski ve Yeni Dönem Demokratik devletin tarihinde siyasi iktidar ve ekonomi arasındaki ilişkileri düzenleyen başlıca iki model olduğu görülmektedir(21): Batı ülkelerinde hemen hemen 1. Dünya Savaşı nın sonuna kadar hakim olan liberal demokrasi modeli ve günümüz demokratik sistemlerine hakim olan sosyal demokrasi modeli. 8

İtalyan hukukçu Giovanni Bognetti bu iki modeli kısaca şu şekilde açıklamaktadır(22): Ondokuzuncu yüzyılda liberal düşünürler tarafından geliştirilen ve teoride kalmayıp hukuk yoluyla kurumsallaştırılarak sosyal yaşama geçirilen liberal demokratik devletin kurumlarının uyduğu ana fikir, sivil toplum ile devlet arasında mümkün ölçüde tam bir ayrılıktır ve kişilerden oluşan sivil toplum buna göre bireylerin serbestçe yapacakları hukuk kuralları ile kendi kendine örgütlenecek ve gelişecektir. Ekonomik malların üretim ve tüketiminde ana fikir ve araç mülkiyet ve sözleşmedir. Mülkiyet ve sözleşme mümkün olduğu kadar sınırlayıcı kuralların ve idari otoritenin sınırları dışında bırakılmıştır. Devlet, piyasanın dayandığı hukuki kurumların bekçisi, kanun koyucu olarak mülkiyetin ve sözleşmenin temel esaslarını belirleyici ve belirlenen kurallara uyulmaması halinde yargı yoluyla kuralları ihlal edenleri cezalandırıcı olarak sivil topluma belirli noktalarda bağlıydı. Ayrıca gerekli olduğu durumlarda sivil toplumun başaramayacağı sosyal hizmetleri sağlayıcı olarak da bir bağ söz konusuydu. Devletin dışarıdan girecek mallara sınırlar koyarak malların serbest dolaşımını sınırlandırması ya da içeride bazı kurallar koyarak pür piyasa özgürlüğünü sınırlandırması gibi düzenlemeler de mevcuttu. Ancak sınırlı sayıdaki ve istisnai nitelikteki bu piyasa müdahaleleri de esas olarak bireylerin bağımsız tercih ve kararlarına dayalı olup, sivil toplum bütün ihtiyaçlarının temininde yalnızca kendi inisiyatifine dayanmaktadır. Bu çerçevede devlet-sivil toplum ayrımına uygun olarak liberal siyasal sistemin ekonomiyle ideal ilişkisini belirleyen bir takım hususlar vardır: (i) Özel mülkiyet ve sözleşme ile ilgili hukukun istikrarı (ekonomik ilişkiler konusunda yasalarda veya mahkeme içtihatlarındaki ilkeleri değiştiren özel mevzuatın istisnailiği) (ii) Parada altın sistemi (iii) Devletin görevinin servetin yeniden dağıtımı olmadığı ilkesine dayalı vergi sistemi (gelir vergisi genel olarak nisbilik esasına dayanır) (iv) Devlet bütçesinin kesin sınırlarla belirlenmiş boyutları (kamu harcamaları brüt ulusal gelirin % 10-15 ini geçmez) (v) Bütçe denkliği (harcamaların esas olarak vergilerle karşılanması, borçlanmanın istisnai bir araç olması ve denk olmayan bir bütçeden sonra hemen denk bütçeye geçilmeye çalışılması). Sosyal demokrasilerde ise durum çok daha farklıdır. Piyasa veya genel olarak üretim araçlarının özel mülkiyeti ve özel girişim yine esastır. Ancak devlet liberal 9

demokrasidekinden farklı olarak piyasanın kendi başına gelişimi karşısında hareketsiz kalamaz. Piyasa ile ilgili hukuki kurumlar oluşturup, çalıştırılmaya başlanır. Modele göre devlet piyasayı düzenledikten sonra da ona sürekli müdahale eder. Bununla bir yandan düzenli şekilde en ileri ekonomik hedeflere varmaya çalışırken diğer yandan da adalet veya sosyal amaçlara varmaya çalışır. Çünkü piyasa kendi haline bırakıldığında bu amaçlara varamaz. Devletin bu müdahaleleri piyasa güçlerinin faaliyetlerini yasal olarak düzenlemek ya da bizzat mal ve hizmet üretmek ya da mali açıdan piyasayı canlandırmak gibi dolaylı yönlerden olabilir. Esasen aynı durum liberal demokrasiler için de geçerlidir. Fakat bu devlet müdahaleleri liberal demokrasilerde istisnai durumları işaret etmekte iken sosyal demokrasilerde sayıca önemli bir miktara ulaşmakta ve devlet piyasa güçleri yanında ve onlarla birlikte aktif bir şekilde faaliyette bulunmaktadır. Yani devlet de artık piyasadaki güçlerden biri olmaktadır. Liberal demokrat devletten sosyal demokrat devlete geçiş, diğer bir deyişle "bekçi ya da "jandarma devlet"ten "baba ya da iyiliksever/hayırhah" devlete geçiş olarak da ifade edilebilir. En başta devletin ekonomiye müdahalesini haklı gösteren temel neden piyasa başarısızlıklarının mevcut olduğu durumda Pareto etkin kaynak tahsisini gerçekleştirmek amacıdır. Ancak piyasa Pareto etkin olsa bile devletin ekonomiye müdahalesi için iki gerekçeye daha sahip olduğu farkedilmiştir(23). Birincisi, bilindiği gibi Pareto etkinliğin sağlanması gelir bölüşümü konusunda hiçbir şey anlatmamaktadır. Gerçekten ekonomi etkinliği sağlayabilir ancak bazı kişilerin yetersiz kaynaklarla yaşamak zorunda bırakan çok eşitsiz bir dağılıma yol açabilir. İkinci bir neden tüketicilerin tam bilgiye sahip olsalar bile kendileri için kötü kararlar alabileceği düşüncesine dayanmaktadır. Nasıl ki ebeveynler çocukları için neyin iyi neyin kötü olacağı konusunda onlardan daha iyi karar vereceklerine inanıyorlarsa devletin de vatandaşlarının en iyi çıkarının ne olduğunu onlardan daha iyi bildiği için müdahale etmesi şeklindeki paternalizm görüşüne dayanan baba devlet/hayırhah devlet, vatandaşları temel eğitim gibi erdemli mallar dediğimiz bazı mal ve hizmetleri tüketmeleri, uyuşturucu gibi bazılarını da tüketmemeleri konusunda zorlar. Gerçekten bu gibi mal ve hizmetlerde devlet müdahalesinin salt bilgi vermekten daha güçlü olması gerektiği açıktır. Ancak bu gruba dahil edilecek mal ve hizmetlerin 10

seçimi önemli bir sorun yaratmaktadır. Şöyle ki; her ne kadar devletin paternalist bir rol oynamasına değer durumlar olsa bile bunlarla böyle olmayanları ayırmak güçtür ve devletin paternalist olduğunun kabulü halinde özel çıkar gruplarının kişilerin nasıl hareket etmeleri ve neyi tüketmeleri (tüketmemeleri) gerektiği konusundaki görüşlerini hayata geçirmede devleti kullanacaklarından endişe duymak gerçekçi bir yaklaşımdır(24). Devlet anlayışındaki bu değişiklikler, doğal olarak devletin fonksiyonlarında da değişikliklere yol açmıştır. İç ve dış güvenlik, adalet ve diplomasi ile sınırlı devlet faaliyetleri giderek yarı-kamusal mallar, erdemli ve ek maliyet doğuran mallar ile sonuçta özel malları da kapsayan geniş bir alana yayılmıştır. Sonuçta devletin siyasal alandaki hak ve yetkileri ile bireyin siyasal hak ve özgürlükleri arasındaki yüzyıllardır süregelen mücadele, devletin ekonomiye müdahalesinin artması ile birlikte ekonomik alana da taşınmıştır. Tıpkı siyasal alanda olduğu gibi, ekonomik alanda da devletin ekonomik hak ve yetkileri ile bireylerin ekonomik hak ve özgürlükleri arasında yakın bir ilişki vardır. Devletin zor kullanma gücüne ve geniş yetkilere sahip olması, bireye karşı üstün duruma gelmesine ve bireyin siyasal ve ekonomik hak ve özgürlüklerini ihlal etme imkanlarının artmasına neden olmaktadır. Devletin ekonomik alandaki vergileme, borçlanma, para basma ve bütçe yapma şeklindeki hak ve yetkileri bir yandan devlete zaten bireylerin ekonomik faaliyetlerini önemli ölçüde etkileme ve kısıtlama imkanı sağlamakta iken, diğer yandan devletin ekonomideki payının günden güne genişlemesi bireylerin ekonomik faaliyet alanının iyice sınırlanmasına yol açmaktadır. Üstelik devletin elindeki güç ve yetkilerin ne şekilde kullanılacağı da üzerinde düşünülmesi gereken ancak kesin açıklaması olmayan bir husustur. Bu çıkarın kamu yararına kullanılması ya da kullanılması gerektiği tartışmasız kabul edilmektedir. Ancak bu noktada tarihsel süreç içinde birbiriyle çelişen tecrübeler karşısında Smith'in sorduğu şu soruyu bizim de kendimize sormamız gerekir(25): "Acaba toplum, toplumu yönetmesi için güvendikleri kişilerin fiilen kamu çıkarını izlediklerinden emin olabilir mi?" ve tecrübeler göstermiştir ki, devlet kamu çıkarı ile tutarlı politikalar izlerken, başka zamanlarda da bu çıkarlarla açıklanması savunulamayan politikalar da takip etmiştir. Sıkça görülen devleti yönetme mevkiinde olanların kamu çıkarının kaybı pahasına özel çıkarları peşinde koşuyor 11

olmasıdır. Kaldı ki iyi niyeti liderlerin dahi memleketlerini felakete sürüklediği sıkça görülmüştür. İki yüzyıl sonra, 20. yüzyılda Adam Smith'in bu sorusuna rahatlıkla aynı cevabı verebiliriz. "Devletin görevlerini yerine getirirken her zaman kamu çıkarının gözetileceğine dair bir garanti yoktur. Çünkü devlet, kendisine verilen görevleri devleti idare edenler eliyle yerine getirir. Kamusal mal ve hizmetlerin sağlanması devlet makamında yer alanların, siyasi iktidarı elinde tutanların sonuçta insanların sorumluluğundadır. Eski dönemlerin kralları, padişahları, sultanları ya da günümüzün devlet başkanları, bakanları, genel olarak parlamento çatısı altında toplanan politikacıları... Bizi yönetme yetkisini bencilliği, hırsları, çelişkileri olmayan makinelere ya da tamamiyle iyi ve üstün değerlere sahip olan meleklere değil insanlara bırakıyoruz." Öyleyse, ekonomik hayatın giderek ileri ve karmaşık bir hale geldiği, ekonomik hayat içinde devletin payının piyasa aleyhine arttığı yani devletin kişilerin gelirinin daha büyük bir kısmını onlara daha çok kamu hizmeti sunmak için aldığı, bu doğrultuda devletin kişilerin ekonomik faaliyetleri üzerinde daha etkili ve düzenleyici, artan bir hakimiyete sahip olduğu günümüzde devletin hak ve yetkilerini nasıl kullandığını daha sıkı bir denetime tutmamız gerekir. Yukarıda açıklanan tüm hususlarla birlikte düşünüldüğünde, halkın iradesini temsil ettiği varsayıldığı için demokratik bir devletin otokratik bir devletten daha güçlü ve dolayısıyla kişisel özgürlük için potansiyel olarak daha tehlikeli olduğunu söyleyebiliriz(26). Bu nedenle kişisel özgürlük ile sınırlı yönetim arasında çok sıkı bir ilişki olduğu açıktır. Kişisel özgürlüğe yönelik tehditler başlıca devletten/hükümetten gelir ve dolayısıyla devletin sınırlandığı ölçüde kişisel özgürlük vardır. Bu açıdan demokrasi devlet iktidarının halk elinde olması gerektiğine işaret eder ama iktidarın sınırlandırılması hakkında birşey söylemez. Bu unsur da bizatihi "demokrasi"yle değil, "anayasal demokrasi"yle bağlantılıdır(27). 12

IV. SONUÇ İnsanlar, can ve mal güvenliklerini sağlamak amacıyla, toplumsal bir uzlaşma ve gönüllü rızalarıyla devleti oluşturmuşlar ve ona zor kullanma gücü tekeli vermişlerdir. İnsanların devletten bekledikleri doğal olarak bu gücü onların isteklerini yerine getirmek için kullanmasıdır. Üstelik insanların, isteklerinin devlet tarafından ne şekilde ve hangi sınırlar altında yerine getirileceği konusunda tek otorite olmaları da bu kabulün doğal sonucudur. Açıktır ki, hiç bir insan kendi aleyhine kullanılabilecek bir zor kullanma tekeli vererek bir kurum oluşturmaz. Ve bu nedenledir ki, devletin bir yandan güç ve yetkilerle donatılırken diğer yandan bu güç ve yetkileri kullanmada uyması gereken kurallarla sınırlandırılması gerekmiştir. Bu ise bir yandan anayasa uygulamasının kabulüne, diğer yandan yönetim biçimi olarak demokrasinin benimsenmesine çıkış noktası oluşturmuştur. Anayasalar, iktidarları sınırlayan, yasalardan üstün kurallardır ve anayasaların işlevi yurttaşların değil siyasi iktidarların tabi oldukları kuralları koymaktır. Bu doğrultuda anayasacılık sınırlı devlet demektir ve gerçekten anayasacılık en baştan itibaren sınırlı devlet düşüncesi ile birlikte gitmiştir. Anayasaların kendilerinden beklenen görevi yerine getirebilmeleri için sahip olmaları gereken ve genel kabul gören temel ilkeler ise, anayasanın üstünlüğü, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ve federalizm ilkeleri şeklinde sayılabilir. Burada son bir ilke olarak demokrasiyi sayabiliriz, ancak demokrasi tarihsel açıdan bakıldığında doğrudan anayasacılığın bir ilkesi olarak ortaya çıkmamıştır; çünkü anayasacılık esas itibariyle liberal siyaset doktrinin bir sonucu olup, devlet iktidarının sınırlandırılmasını esas alır. Oysa demokrasi iktidarın sınırlandırılmasıyla değil iktidarın kaynağıyla ilgilidir. En genel tanımıyla demokrasi, halkın halk için, halk tarafından yönetimi ni ifade etmektedir. Ancak gerek doğrudan demokrasilerden temsili demokrasilere geçiş ve gerekse oybirliği ilkesinin uygulanmasının günümüz devletlerinde çok fazla maliyetli olması siyasi sürecin işlemesini sağlamak için bireylerin oybirliği kuralından 13

vazgeçmelerine ve genel olarak çoğunluk kuralı ve özellikle basit çoğunluk kuralını benimsemelerine neden olmuştur. Sonuçta, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında seçimle gelen kontrollerin tek başına devlet ve devlet yönetimindeki kimseleri belli sınırlarda tutmaya yeterli olduğu yolundaki yaygın inancın pek de gerçekçi olmadığı günümüzde açıkça anlaşılmış ve bu nedenle dikkatler gerek demokrasilerin gerekse çoğunluk kuralının açmazlarına yönelmiştir. Seçim sistemleri, siyasal haklar ve kuvvetler ayrımı ilkesinin uygulanması, parlamentonun üstünlüğü ve çoğunluğun iradesi vasıtasıyla devletin kontrol altına alınabileceği düşüncesi, Çağdaş Batılı demokrasilerde devletin geldiği konum ve sonuçlarının yol açtığı büyük sorunlar göz önüne alındığında artık içtenlikle savunulamamaktadır. Bu doğrultuda demokrasi yerine anayasal/liberal demokrasi çağrısı da, devleti, anayasaları ve demokrasiyi gerçek işlevlerine döndürme çabasından ibarettir. DİPNOTLAR 1) James Buchanan, Anayasaların Genelleştirilmiş Bir Ekonomik Teorisi, çev. Kemal Çelebi, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat, Yayına Hazırlayanlar Aytaç Eker-C. Can Aktan, İzmir-1991, s. 336. 2) Coskun Can Aktan, Ayça Eker, Ilk Çagdan Günümüze Iktisadi Düsünce Okullari, Prof. Dr. Nezihe Sönmez e Armagan, Izmir: 1997, s. 23. 3) Mustafa Erdogan, Anayasal Demokrasi 2. Baski, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1997, s. 21. 4) Erdoğan, a.g.e., s. 21. 5) Erdoğan, a.g.e., s. 14-15. 6) Kenan Bulutoğlu, Anayasanın İşlevi ve Temel Kamu Hizmetleri", Çağdaş Anayasalarda Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler, Uluslararası Seminer, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ekonomi Fakültesi, 5-6-7 Şubat 1982, İstanbul, s. 364. 7) Erdoğan, a.g.e., s. 23. 8) Erdoğan, a.g.e., s. 15. 9) Friedrich Schneider, Politik Anayasa, Ekonomik Anayasa ve Anayasal Bütünlük, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomik Anayasa Sempozyumu, Ankara: 28-29 Mayıs 1992, s. 20, 24. 10) Erdoğan, a.g.e., s. 26. 11) Arend Lijphart, vd., Çağdaş Demokrasiler Yirmibir Ülkede Çoğunlukçu ve Oydaşmacı Yönetim Örüntüleri, Çev. Ergun Özbudun-Ersin Onulduran, Türk Siyasi Vakfı ve Siyasi İlimler Derneği Ortak Yayını. Yale University Press, 1984, s. 1. 12) Lijphart, a.g.e., s. 1. 13) Erdoğan, a.g.e., s. 27. 14

14) Erdoğan, a.g.e., s. 179. 15) Erdogan, a.g.e., s. 186-188. 16) Lijphart, a.g.e., s. 105-106. Bu hususa ilişkin ayrıntılı açıklama ve örnekler için bkz. Lijphart, a.g.e., s. 106-112. 17) James Buchanan, Kamu Maliyesi ve Kamu Tercihi, çev. Turhan Yay, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat, Yayına Hazırlayanlar Aytaç Eker-C. Can Aktan, İzmir-1991, s. 13. 18) James Buchanan, Anayasal Reforma Muhalefetin Kaynakları, çev. Fevzi Devrim, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat, Yayına Hazırlayanlar AytaçEker-C.Can Aktan, İzmir-1991, s. 354. 19) Vural Fuat Savaş, Anayasal İktisat, İzmir: TAKAV Matbaacılık, 1993, s. 8. 20) Lijphart, a.g.e., s. 13. 21) Giovanni Bognetti, Liberal Demokrasilerde Ekonomik ve Sosyal Düzen, Çağdaş Anayasalarda Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler, Uluslararası Seminer, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ekonomi Fakültesi, 5-6-7 Şubat 1982, İstanbul, s. 87. 22) Bognetti, a.g.t, s. 88-90. 23) Joseph E. Stiglitz, Kamu Kesimi Ekonomisi, Ikinci Baski, çev. Ömer Faruk Batirel, Istanbul: Marmara Ün. Yayin No: 549, IIBF. Yayin No: 396, 1994, s. 99. 24) Stiglitz, a.g.e., s. 100. 25) Stiglitz, a.g.e., s. 77. 26) Erdoğan, a.g.e., s. 181. 27) Erdoğan, s. 182. KAYNAKÇA AKTAN, Coskun Can, ve Ayça Eker, Ilk Çagdan Günümüze Iktisadi Düsünce Okullari. Prof. Dr. Nezihe Sönmez e Armagan, Izmir: 1997. BOGNETTİ, Giovanni. Liberal Demokrasilerde Ekonomik ve Sosyal Düzen. Çağdaş Anayasalarda Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler. Uluslararası Seminer. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ekonomi Fakültesi. 5-6-7 Şubat 1982. İstanbul. BUCHANAN, James. Anayasaların Genelleştirilmiş Bir Ekonomik Teorisi. çev. Kemal Çelebi, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat. Yayına Hazırlayanlar: Aytaç Eker-C. Can Aktan. İzmir: 1991. BUCHANAN, James. Kamu Maliyesi ve Kamu Tercihi. çev. Turhan Yay, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat. Yayına Hazırlayanlar: AytaçEker-C.Can Aktan. İzmir: 1991. 15

BUCHANAN, James. Anayasal Reforma Muhalefetin Kaynakları. çev. Fevzi Devrim. Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat. Yayına Hazırlayanlar: AytaçEker-C.Can Aktan. İzmir: 1991. BULUTOĞLU, Kenan. Anayasanın İşlevi ve Temel Kamu Hizmetleri". Çağdaş Anayasalarda Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler. Uluslararası Seminer, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ekonomi Fakültesi. 5-6-7 Şubat 1982. İstanbul. ERDOGAN, Mustafa. Anayasal Demokrasi (Anayasa Hukukuna Giris). 2. Baski, Ankara: Siyasal Kitabevi, 1997. LIJPHART, Arend, vd., Çağdaş Demokrasiler Yirmibir Ülkede Çoğunlukçu ve Oydaşmacı Yönetim Örüntüleri. Çev. Ergun Özbudun-Ersin Onulduran. Türk Siyasi Vakfı ve Siyasi İlimler Derneği Ortak Yayını. Yale University Press, 1984 SAVAŞ, Vural Fuat Savaş. Anayasal İktisat. İzmir: TAKAV Matbaacılık, 1993. SCHNEIDER, Friedrich. Politik Anayasa, Ekonomik Anayasa ve Anayasal Bütünlük. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomik Anayasa Sempozyumu. Ankara: 28-29 Mayıs 1992. STIGLITZ, Joseph E. Kamu Kesimi Ekonomisi. Ikinci Baskı. çev. Ömer Faruk Batırel. Istanbul: Marmara Ün. Yayın No: 549, IIBF. Yayın No: 396, 1994. 16