BRUKSİZMLİ OLGULARDA UYKU BOZUKLUKLARININ GENEL PSİKOPATOLOJİSİ VE YAŞAM KALİTESİ İLİŞKİSİNİN ARAŞTIRILMASI

Benzer belgeler
DİŞ HEKİMLİĞİNE BAŞVURAN OLGULARDA UYKU KALİTESİ, UYKU BOZUKLUKLARI, GENEL YAŞAM KALİTESİ VE BRUKSİZMLE İLİŞKİSİ

Çene Eklemi (TME) ve Yüz Ağrıları Merkezi

ENDODONTİK TEDAVİDE BAŞARI VE BAŞARISIZLIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Tedaviye Başvuran İnfertil Çiftlerde Kaygı, Öfke, Başa Çıkma, Yeti Yitimi Ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi

BRUKSİZİM VE ALEKSİTİMİ

Psoriazis vulgarisli hastalarda kişilik özellikleri ve yaygın psikiyatrik tablolar

Obsesif KompulsifBozukluk Hastalığının Yetişkin Ayrılma Anksiyetesiile Olan İlişkisi

T.M.E. FONKSİYON BOZUKLUĞU AĞRI SENDROMUNA DİŞHEK. FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ ARASINDA RASTLANMA SIKLIĞI* Cihan AKÇABOY** Sevda SUCA** Nezihi BAYIK***

HEMODİYALİZ HASTALARINDA HASTALIK ALGISI ÖLÇEĞİNİN KLİNİK SONUÇLAR İLE İLİŞKİSİ

DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeği Türkçe Formunun güvenilirliği ve geçerliliği (11-17 yaş çocuk ve 6-17 yaş anne-baba formları)

Çift uyumu-psikolojik belirtiler ilişkisi

KAS FASYA FONKSİYONU BOZUKLUĞU (MPD)

İnfertil çiftlerde bağlanma ve mizaç özellikleri tedavi başarısını etkiler mi? Stresin aracı rolü

İnsomni. Dr. Selda KORKMAZ

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA TEMEL İNANÇLAR VE KAYGI İLE İLİŞKİSİ: ÖNÇALIŞMA

Kronik Böbrek Hastalarında Eğitim Durumu ve Yaşam Kalitesi. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği, Prediyaliz Eğitim Hemşiresi

Uykuda Hareket Bozuklukları. Hüseyin Yılmaz Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Uyku Bozuklukları Merkezi

Gebelikte Ayrılma Anksiyetesi ve Belirsizliğe Tahammülsüzlükle İlişkisi

Çiğneme Kasları ve Çiğneme Fizyolojisi. Prof.Dr.Nurselen TOYGAR

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

BİRİNCİ BASAMAKDA PSİKİYATRİ NURAY ATASOY ZKÜ TIP FAKÜLTESİ AD

Dişlerin Ark İçerisindeki ve Karşılıklı İlişkileri. Prof. Dr. Mutahhar Ulusoy

Bir Üniversite Hastanesinin Yoğun Bakım Ünitesi Hemşirelerinde Yaşam Kalitesi, İş Kazaları ve Vardiyalı Çalışmanın Etkileri

Melek ŞAHİNOĞLU, Ümmühan AKTÜRK, Lezan KESKİN. SUNAN: Melek ŞAHİNOĞLU. Malatya Devlet Hastanesi Uzman Diyabet Eğitim Hemşiresi

ŞİZOFRENİ HASTALARINDA TIBBİ(FİZİKSEL) HASTALIK EŞ TANILARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

PROF. DR. TÜLİN TANER

Yetişkin Psikopatolojisi. Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bornova İZMİR

Sınıf II Div 1 Anomaliler ve Tedavi Prensipleri

Uykuyla İlişkili Hareket Bozuklukları. Dr. Kemal HAMAMCIOĞLU

Mizofoni: Psikiyatride yeni bir bozukluk? Yaygınlığı, sosyodemografik özellikler ve ruhsal belirtilerle ilişkisi

Açıklama Araştırmacı: YOK. Danışman: YOK. Konuşmacı: YOK

HOŞGELDİNİZ. Diaverum

Periodontoloji nedir?

14 Aralık 2012, Antalya

AĞRIİLE HUZUR EVİ OLUR MU? DR. FİLİZ ŞÜKRÜ DURUSOY

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları

Bir Üniversite Kliniğinde Yatan Hastalarda MetabolikSendrom Sıklığı GŞ CAN, B BAĞCI, A TOPUZOĞLU, S ÖZTEKİN, BB AKDEDE

Prof. Dr. Hatice GÖKALP Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı

Prof. Dr. Gökhan AKSOY

SANAYİDE ÇALIŞAN GENÇ ERİŞKİN ERKEKLERİN YAŞAM KALİTESİ VE RİSKLİ DAVRANIŞLARININ BELİRLENMESİ

Prediyaliz Kronik Böbrek Hastalarında Kesitsel Bir Çalışma: Yaşam Kalitesi

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

İnmede Tedavisi BR.HLİ.102

OBEZİTE Doç. Dr. Erdal Vardar 46. UPK

Üniversite Öğrencilerinde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Belirtileri

Buse Erturan Gökhan Doğruyürür Ömer Faruk Gök Pınar Akyol Doç. Dr. Altan Doğan

DİSFONKSİYONEL İŞEME (İŞEME FONKSİYON BOZUKLUĞU) NEDİR?

HEMODİYALİZ HASTALARINDA HUZURSUZ BACAK SENDROMU, UYKU KALİTESİ VE YORGUNLUK ( )

Prof Dr Gökhan AKSOY

Baş ağrısı, başta ve bâzen de boyun veya sırtın üst kısmında gerçekleşen ağrılara verilen ortak isimdir. Yaygın ağrı şikâyetlerinden biridir ve hemen

Orta yaş kadınların çoğu için psikososyal ve fiziksel semptomlarla ilişkili olarak reprodüktif dönemin sonu ve menopozun başlangıcını gösterir

Şebnem Pırıldar Ege Psikiyatri AD.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Doğum Mevsimi İlişkisi. Dr. Özlem HEKİM BOZKURT Dr. Koray KARA Dr. Genco Usta

Ruhsal Travma Değerlendirme Formu. APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır

Uyku Fizyolojisi Uyku Hijyeni Obstrüktif Uyku-Apne Sendromu

DERİN KAPANIŞ VAKALARINDA ORTODONTİK VE ORTOPEDİK TEDAVİ. Derin Örtülü Kapanışın Tanımı ve Etyolojisi

Bilişsel Kaynaşma ve Yaşantısal Kaçınmayla Aleksitimi İlişkisi: Kabullenme ve Kararlılık Penceresinden Bakış

Prof.Dr. Hatice ÖZYILDIZ GÜZ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Psikiyatri ABD

AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ TANILI ÇOCUKLARIN İDAME TEDAVİSİNDE VE SONRASINDA YAŞAM KALİTELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Emine Zengin 4 mayıs 2018

PSİKOZ İÇİN RİSK GRUBUNDA OLAN HASTALARDA OBSESİF KOMPULSİF VE DEPRESİF BELİRTİLERİN KLİNİK DEĞİŞKENLER VE BİLİŞSEL İŞLEVLERLE İLİŞKİSİ

Uyku skorlama-2 (Temel EEG grafo elemanlar)

BİR PSEUDOPROGNATİ VAKASININ PROTETİK YOLLA TEDAVİSİ

İnfertilite ile depresyon ve anksiyete ilişkisi

Epilepsi ayırıcı tanısında parasomniler. Dr. Hikmet YILMAZ CBÜ Tıp Fakültesi Nöroloji AD, Manisa

Son 2 yıl içinde ilaç endüstrisiyle kongre sponsorluğu dışında bağlantım olmamıştır.

Gerilim tipi baş ağrısı erişkin yaşta % oranında yaygın görülür.

Özgün Problem Çözme Becerileri

HAFİF TRAVMATİK BEYİN HASARI (mtbi) ve GENEL TEDAVİ İLKELERİ

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD

Serhat Tunç 1, Yelda Yenilmez Bilgin 2, Kürşat Altınbaş 3, Hamit Serdar Başbuğ 4 1

Biyolojik Biyomekanik İmplant Başarısızlığı İmplant Başarısızlığı Krestal Kemik Kaybı Protez Komplikasyonları Mekanik Süreçler

PARKİNSON HASTALIĞI. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

SAĞLIK ÇALIŞANLARIN GÜVENLİĞİ VE ETKİLEYEN FAKTÖRLER (TÜRKİYE NİN GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE BEŞ FARKLI HASTANE ÖRNEĞİ)

DSM V madde kullanım bozuklukları için neler getiriyor? Prof. Dr. Yıldız Akvardar

10 soruda makalelerde sık karşılaştığımız epidemiyolojik terimler Uzm. Dr. Tolga Binbay

ACOG Diyor ki! HER GEBE TAKİP SÜRECİNDE EN AZ BİR KEZ PERİNATAL DEPRESYON AÇISINDAN TARANMALIDIR. Özeti Yapan: Dr. Semir Köse

ORTODONTİ. Dersin Kodu Dersin Adı Z/S T U K DOR 603 Ortodontik tanı yöntemleri, Fonksiyonel analiz,

Dersin Kodu Dersin Adı Z/S T U K DPE 603 Fiziksel, psikolojik, sosyal gelişim ve davranış

Üniversite Hastanesi mi; Bölge Ruh Sağlığı Hastanesi mi? Ayaktan Başvuran Psikiyatri Hastalarını Hangisi Daha Fazla Memnun Ediyor?

FARKLI BRANŞTAKİ ÖĞRETMENLERİN PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ. Abdulkadir EKİN, Yunus Emre YARAYAN

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;

T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE GÜNDÜZ AŞIRI UYKULULUK HALİ VE DEPRESYON ŞÜPHESİ İLİŞKİSİ

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri

Assessment of bruxism awareness and related various factors in young adults

HEMODİYALİZ HASTALARININ HİPERTANSİYON YÖNETİMİNE İLİŞKİN EVDE YAPTIKLARI UYGULAMALAR

Erişkin Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu nda Prematür Ejakülasyon Sıklığı: 2D:4D Oranı İle İlişkisi


MANDİBULA HAREKETLERİNİN OKLÜZAL MORFOLOJİYE ETKİLERİ

GİRİŞ. Bilimsel Araştırma: Bilimsel bilgi elde etme süreci olarak tanımlanabilir.

HEMŞİRE TARAFINDAN VERİLEN EĞİTİMİN BESLENME YÖNETİMİNE ETKİSİ

[BİROL BAYTAN] BEYANI

Doç. Dr. Fatih Öncü. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI STAJI

THOMAS TÜRKİYE PPA Güvenilirlik, Geçerlilik ve Standardizasyon Çalışmaları Özet Rapor

BİYOİSTATİSTİK. Genel Uygulama 1. Yrd. Doç. Dr. Aslı SUNER KARAKÜLAH

Şizofreni ve Bipolar Duygudurum Bozukluğu Olan Hastalara Bakım Verenin Yükünün Karşılaştırılması

TİTREŞİM. Mekanik bir sistemdeki salınım hareketlerini tanımlayan bir terimdir.

Transkript:

T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI BRUKSİZMLİ OLGULARDA UYKU BOZUKLUKLARININ GENEL PSİKOPATOLOJİSİ VE YAŞAM KALİTESİ İLİŞKİSİNİN ARAŞTIRILMASI BİTİRME TEZİ Stj. Diş Hekimi Melike ÇAKIR Danışman Öğretim Üyesi: Doç. Dr. Şebnem PIRILDAR İZMİR-2011

ÖNSÖZ Tez çalışmamda yardımlarını ve desteklerini esirgemeyen değerli hocam Sayın Doç. Dr. Şebnem Pırıldar a, hayatım boyunca hep yanımda olan ve beni her zaman destekleyen aileme ve Dr. Umut Kırlı ya yardımlarından dolayı sonsuz teşekkür ederim. İZMİR,2011 Stj. Diş Hekimi Melike ÇAKIR

İÇİNDEKİLER 1. Giriş 1 2. Genel Bilgiler...1 2.1. Bruksizmin Tarihçeşi..1 2.2. Bruksizmin Tanımı.2 3. Sınıflandırma..3 3.1. Gerçekleştiği Zamana Göre 3 3.2. Etiyolojisine Göre...3 3.3. Motor Aktivite Tipine Göre 3 3.4. Geçmişte Vay Olup Olmamasına Göre...4 4. Epidemiyolojisi..4 5. Etiyolojisi...4 5.1. Okluzal Teori..5 5.2. Sistemik Faktörler...5 5.3. Psikiyatrik Etkenler.6 6. Belirti ve Tanısı..8 6.1. Dişlere Etkisi...8 6.2. Periodonsiyuma Etkisi 9 6.3. Çiğneme Kasları Üzerine Etkisi 10 6.4. Temporamandibuler Eklem Üzerine Etkisi..11 6.5. Baş Ağrısı Üzerine Etkisi.12 6.6. Psikolojik ve Alışkanlıksal Etkileri..13 7. Bruksizm ve Uyku...14 8. Amaç...16 9. Hipotezler 17

10. Materyal ve Yöntem...17 11. Bulgular..20 12. Tartışma...25 13. Sonuç...27 14. Kaynaklar.28

1. GİRİŞ Günümüzde çok sık rastladığımız yaygın olgulardan biri olan bruksizm dişleri sıkma, gıcırdatma, birbirine vurma gibi fonksiyon dışı teması anlatmak için kullanılan bir terimdir (1). Bruksizm yaygın olmasına rağmen patolojik bir rahatsızlık olarak düşünülmez. Çoğu insan bu alışkanlıklarından haberdar bile değildir. Yaş gözetmeksizin hemen her yaşta meydana gelebilmektedir ve gün geçtikçe bruksizm şikayetiyle başvuran hasta sayısında artış olmaktadır. Bruksizmin önemi dişlerde, alveol kemiği ve yumuşak dokulardaki kayıplar; geriye dönüşsüz temporamandibuler eklem hasarı, ciddi baş ve yüz ağrısı gibi yıkıcı nitelikte sağlık sorunlarına yol açabilir (2). Çoğu hasta bruksizmden dolayı bu şikayetlerinin meydana geldiğini bilmez çünkü bu alışkanlık çoğunlukla gece meydana gelmektedir. Bu noktada tanı çok önemlidir. Rahatsızlığın tedavi kısmında ise uyguladığımız tedaviden daha önemli olan hastanın bruksist olmasının altındaki asıl sebebi bulmaktır. Bruksizm etiyolojisinde birçok teori bulunmaktadır. Bizim yaptığımız çalışmadaki amaçsa bruksizmli olgularda bruksizmin uyku üzerindeki etkisi, genel psikopatolojisi ve bruksizmin genel yaşam kalitesiyle arasındaki ilişkinin bulunmasına yöneliktir. 2. GENEL BİLGİLER 2.1 BRUKSİZM TARİHÇESİ

Darwin in tezine göre acı çeken insan ağzını sıkıca kapatır veya dudakları gerilir, dişler birbirine kenetlenir ve gıcırdatılır (3). Hathaway, Lavigne ve Montplaisir (1995) bruksizme matematiksel bir tanım vermeye özen gösterdiler ve dişler arasındaki teması içeren çenenin sürekli ve ritmik kasılma bütünü dediler (3). 1931 de Frohman alt çene hareketlerini belirtmek için fazla yada az biçimde dişlerdeki fonksiyon bozukluğu (difonksiyonel) ya da parafonksiyonel sıkıştırmanın maksimum interküspitasyon pozisyonunda devam etmesini belirtmek için bruksizm terimini kullanıyorlar (3). 1970 deki Fransızca Tıp ve Biyoloji sözlüğünde; dişlerin bozulma yada sallanmasına sebep olan, karşıt dişler arasındaki uzun süreli ve şiddetli oğuşturma bruksizmdir. Patolojik ve bilinçsiz bu olay ya uykuyla birlikte ya da uyanma aşamasında kendini gösterir (3). Amerikan Uyku Bozuklukları Akademisi (ASDA) gece olan bruksizmi uyku süresince vuku bulan periyodik hareketlerle kendini gösteren bir orofasial parafonksiyon olarak tanımlıyor. Bruksizm o zaman bir parasomni (parasomnie) olarak sayılır. Köken olarak parasomni terimi uyku yanında anlamına gelmektedir (3). Böylece 20.yy boyunca birçok klinik formda tanıtılan ve farklı disiplinlere başvurulan adlandırma gelişimini ve bu tanımlar arasındaki farklar görüldüğü için, bruksizmin bir kompleks konsept olarak kalması izlendi. 2.2 BRUKSİZMİN TANIMI Bruksizm ve Bruksomani terimleri birçok yıldan beri çenelerin gıcırdatma ve sıkıştırma olaylarını belirtmek için kullanıldı.

Güncel olarak bruksizm terimi Amerikan Diş Hekimliği Oluşumu nun tanıttığı gibi, bruksomani ve maniak (mania, Yunancada delilik anlamına gelir) aşamasında bulunan durumlara mahsus olan bruksoman terimlerinden en çok kullanılanıdır(4). Bu açıklamamızda sadece bruksizm terimini kullanacağız ve bruksistler (bruksizm hastaları) den bu durumu tanıtan semptomu belirlemek için bahsedeceğiz. 3.SINIFLANDIRMA Bruksizm çeşitli kriterlere göre sınıflandırılabilir (5): 3.1 GERÇEKLEŞTİĞİ ZAMANA GÖRE: Diurnal bruksizm: Birey uyanıkken gerçekleşir. Nokturnal bruksizm: Birey uyurken gerçekleşir. 3.2 ETİYOLOJİYE GÖRE: Temel birincil idiopatik bruksizm: bilinen herhangi bir neden yoktur. İkincil bruksizm: Hastalıklarda ikincil (koma, nöbet, serebral palsi), tıbbi ürünler (antipsikotik ilaç, kardiyoaktif ilaç.. gibi), yasa dışı ilaçlar (amfetamin, kokain, extasy.. gibi) nedeniyle görülen bruksizm. 3.3 MOTOR AKTİVİTE TİPİNE GÖRE: Tonik: Kasların kasılması 2 saniyeden fazla sürmüştür. Fazik: Çiğneme kaslarının tekrarlayan kasılmalarının eleltromiyografik aktiviteleri sonucudur. Kombine: Tonik ve fazik atakların alternatif görünümüdür.

Nokturnal bruksizm ataklarının yaklaşık %90 ı fazik veya kombine ataklar şeklindedir, diurnal bruksizmde ise aksine tonik tipi görülmektedir. 3.4 GEÇMİŞTE VAR OLUP OLMAMASINA GÖRE: Geçmişte görülmüş olan bruksizm Mevcut bruksizm Klinik olarak daha çok diurnal ve nokturnal bruksizm şeklindeki sınıflandırmayı kullanmaktayız. 4.EPİDEMİYOLOJİSİ Bruksizm sık görülen bir parafonksiyondur. Bruksizm prevelansı genel olarak çocuklarda %14-20 arasında, 18-29 yaş arası genç nüfusta %13, yetişkinlerde %9, 65 yaş üzerinde ise %3 tür(6-7).diurnal bruksizmde istemsiz çene kası kasılması ve dişleri sıkma ön planda olup; dişleri birbirine sürtme ve/veya diş gıcırdatma daha seyrektir. Bu tip genellikle gerginlik ve anksiyete durumlarında ortaya çıkar ve toplumun yaklaşık %20 sinde görülür (8-9). Nokturnal bruksizm, erişkin nüfusun yaklaşık %8 inde [%5-10] görülür; ancak kişi farkında olmadığı için gerçek sıklığını bilmek zordur. Her iki cinste eşit olarak rastlanır. Genç yaşta daha sıktır, yaş ilerledikçe azalır (10). 5. ETİYOLOJİSİ Bruksizmin etiyolojisi hala tartışılan bir konudur. Günümüzde yapılan çalışmalar sonucunda bruksizmin oluşumunun ve patogenezinin multifaktöriyel oluşum hipotezine dayalı olduğu yaygın bir gerçeklik kazanmıştır.

Bruksizme ilişkin teoriler; okluzal, sistematik ve genetik olmak üzere gruplandırılabilir. 5.1 OKLUZAL TEORİ Okluzal düzensizliklerin bruksizmi harekete geçirdiği ve düzeltilmesi ile bruksizmin hafifletilebildiği veya tamamen ortadan kaldırılabileceğini savunan teoridir. Fakat son yıllarda art adra çıkan çalışmalar sonucu geçerliliğini yitirmiştir. Deneysel olarak okluzal bozukluk oluşturularak bruksizmin meydana getirilemeyeceği ve bu bozuklukları düzeltmenin nokturnal bruksizmi durduramadığı saptanmıştır (11-12). Öte yandan okluzal sorunu olan birçok kişide bruksizm bulunmazken, okluzal sorunu bulunmayanların bruksizm sorunu olabildiği görülmüştür (13). Okluzal özellikler artık nokturnal bruksizmde önemli bir etiyolojik faktör olarak düşünülmemektedir. 5.2 SİSTEMİK FAKTÖRLER Sistemik faktörlerde genetik, bazı kullanılan madeeler (ecstasy, alkol, kafein, tütün) ve ilaçlar (örneğin selektif seratonin geri alım inhibitörleri, benzodiazepinler, dopaminerjik ilaçlar), nörofizolojik etkenler (merkezi nörotransmitter, uyku yapısı, otonom sinir sistemi) gibi etkenler yer almaktadır. Bruksizme genetik yatkınlık bulunduğuna ilişkin kanıtlar mevcuttur; bruksizmlilerin çocukları diş gıcırdatmaya daha eğilimli bulunmuştur (14). Bruksizmin daha az görülen nedenleri arasında amfetamin ve terapötik dozlarda L-Dopa kullanımından söz edilmektedir (15). Bir amfetamin türevi olan fenfluramin kullanımınında bruksizmle ilişkili olabileceğinden söz edilmiştir (16). Kamen (1975), geç diskinezili hastalarda bruksizm gözlendiği bildirmektedir. Yine, alkolün bazı olgularda bruksizmi arttırdığı bildirilmiştir (17). Tütün kullanımının ağrı eşiğini arttırdığı ve bruksizmi tetiklediği yönünde bazı çalışmalar da mevcuttur.

Satoha ve ark. (1973), nokturnal bruksizmin bir uykudan uyanma bozukluğu olduğuna ilişkin kanıtlar bulunduğunu, çünkü EEG, solunum ve kalp atım hızında değişikliklerin eşlik ettiğini bildirmişlerdir (18). Bruksizm sık olarak hastanın uykunun derin bir basamağından hafif bir basamağına geçtiği sırada meydana gelir ve yine sık olarak hastanın adını seslenerek, dolayısıyla da hastayı uyandırarak tetiklenebilir. Bilimsel veriler halen zayıf olmasına rağmen, epinefrin, norepinefrin, dopamin, seratonin ve gama-aminobütirik asit(gaba) gibi maddelerin, ritmik çiğneme kas aktivitesi (RMMA) oluşumu ile ilişkili olabileceğini göstermektedir (19). Günümüzde santral sinir sistemindeki çeşitli nörotransmitterlerin, özellikle dopaminerjik sistemdeki düzensizliklerin, afferent ve efferent talamik ve /veya striatopallidal yollardaki işlev bozukluğunun, hareketlerin koordinasyonunda rol oynayan bazal gangliyonların rolü üzerinde durulmaktadır (20). 5.3 PSİKİYATRİK ETKENLER Bruksizmin psikiyatrik etkenlere olan ilişkisi hala araştırılan geniş bir konudur. Stres, ankisiyete, major depresyon, şizofreni ve daha birçok psikiyatrik problemle bağlantısı literatüre konu olmuştur. Birkaç araştırmacı stresin nokturnal bruksizme neden olan ana faktörlerden biri olduğunu öne sürmüştür. Rugh ve Solberg (1975), bruksizmin ve stresli geçen günlerde görüldüğünü belirtmişlerdir (21). Ohayon ve Lii (2001); İngiliz, Alman ve İtalyan populasyon örnekleri üzerinden yürütülen epidemiyolojik bir çalışmada bruksizmin çok stresli yaşam tarzı olanlarda görüldüğünü göstermiştir (22). Başka bir araştırmada Ahleberg ve ark.ları; 1339 çalışanı olan Finlandiya lı medya kuruluşunda bruksizm görülme sıklığına yüksek ölçüde iş yerindeki stresin neden olduğunu belirtmiştir. Ayrıca bruksizm görülme sıklığının mesleki sağlık ve diş

hekimi ziyaretleri ile de bağlantılı olduğu görülmüştür. Bu da göstermiştir ki, normal iş hayatında sürekli strese maruz kalmak bruksizme neden olabilir (23). Finlandiya lı medya kuruluşunun 30-50 yaş arası çalışanlarında (n=211) yapılan takipli bir çalışma tekrar göstermiştir ki, psikososyal faktörler ve algılanan stres inkar edilemez bir etkendir. Aynı çalışma sigara kullanımının da bruksizm görülme sıklığı ile doğru orantılı olduğunu göstermiştir. Sigara kullanımı kişinin ağrı eşiğini yükseltmekte ve bruksizmi tetikleyebilmektedir (23). Japonya da Nakata ve ark. larının (24) yaptığı başka bir epidemiyolojik çalışmada da fabrika çalışanları arasında (1944 erkek ve 736 bayan) psikolojik iş stresi ve nokturnal bruksizm arasındaki ilişki saptanmaya çalışılmıştır. Çalışma sonuçları, Japon erkek işçilerden oluşan populasyonda iş stresi ve nokturnal bruksizm arasında ılımlı bir ilişki göstermiştir. Yapılan ikili çalışmalar aşırı hırslı karakter ve alışkanlıklar ile nokturnal bruksizm arasında bir bağlantı olduğunu göstermiş ki bu da stresli yaşam tarzı ile ilişkilidir (25). Bir psikometrik çalışmaya göre bruksizmi olan hastalarda yüksek derecede stres algısına rastlanmıştır. Bruksizm hastalarında yapılan idrar katekolamin incelemesinde; idrarda epinefrin ve dopamin seviyesinin stresle birlikte arttığı görülmüştür ve aynı zamanda uyku sırasındaki yüksek m. Masatter aktivitesi ile idrar epinefrin seviyesi arasında doğru orantı olduğu görülmüştür (26). Farelerle yapılan hayvanlı deneylerde de bu ilişki doğrulanmıştır. Bruksizmi olan ve olmayan hastaların bazı kişilik ve emosyonel özellikleri ile ayrıldıkları saptanmıştır. Bruksizmli hastalarda ağır psikopatolojik rahatsızlıklar ender olarak bulunmakla beraber, kişilik özelliklerinin stres düzeylerini yüksettiğinden söz edilmektedir. Bruksistlerin daha agresif hostil, anksiyöz ve hiperaktif olmaya eğilimli oldukları saptanmıştır(27).

6. BELİRTİLERİ VE TANISI 6.1 DİŞLERE ETKİSİ Okluzal Aşınma: Tek bir diş veya belirli bir bölgeyle sınırlanabildiği gibi bütün dişleri de içerebilen anormal aşınma bruksizmin en belirgin klinik işaretidir. Bu aşınma fizyolojik gezinmelerin oluşturduğu aşınma yüzeylerine uymayıp normal fonksiyon hareketleri ile ulaşılmayan bölgelere kadar uzanırlar. Düz, aşırı derecede aşınmış parlak ve keskin kenarlı yüzeyler kesin olarak bruksizm işaretidir. Ciddi vakalarda aşınma dişin en geniş bucco-lingual boyutuna kadar devam eder, böylece vertikal boyutta önemli ölçüde azalma gözlenir. Aşınma, kesici dişlerde; insizal, molar dişlerde; tüberkül tepelerinde meydana gelen fasetler ile ortaya çıkar. Weski ve ark. ı; premolar bölgesindeki gıcırdatma fasetleri sentrik ilişkinin, molarlar bölgesindeki aşınmalar ise artikülasyonun dengede olmadığını gösterir demektedir(28). Gıcırdatma kuvvetleri dikeyden çok lateral yönlü olduklarından genellikle daha aşındırıcıdır. Bu aşınmanın miktarı bruksizmin miktarı, şiddeti, sıklığı, yönü, süresi ve tipine bağlıdır. Bu aşınma fasetlerinin karşıtı bulunabilir ve bruksizmin yönünü tanımlamakta kullanılabilir. Diş kırılmaları: Dişlerin çatlaması, kırılması bruksizmin bir diğer dental işaretidir. Tüberküllerin kırılması herhangi bir işlem görmemiş dişlerde olabileceği gibi tüberkül altındaki dentinin çürük gibi nedenlerle temizlenmemesi ya da herhangi bir restorasyonla zayıflatılması sonucu oluşabilir. Diş Mobilitesi: Diş mobilitesinin en büyük nedeni bruksizmdir. Aşınma sonucu genişlemiş okluzal tablalar kuvvetlerin direkt olarak destekleyici yapılara yönelmesini sağlayamaz ve mobilite kaçınılmaz olur. Aşırı okluzal engellemelerin lateral hareketleri esnasındaki çarpmaları da mobiliteyi hızlandırır, geceleri dişleri gıcırdatan hastaların özellikle sabahları dişleri

şiddetli bir mobilite gösterebilir. Dişlerde künt bir perküsyon alınır, dişler palpasyonda ağrılıdır. Diş Pulpasındaki Değişiklikler: Pulpa hiperemi ile birlikte özellikle soğuk hassasiyeti bruksizmde söz konusu olabilir. Bazende pulpa nekrozu görülebilir. Cooke (1982); bruksizmin pulpitise neden olabileceğini ancak reaksiyonun reversibl tedavisi görmüş pulpasız bir dişin bruksizmle travmatize olduğunda belli belirsiz pseudo-pulpalgia semptomları gösterdiğinden bahsetmiştir (29). 6.2 PERİODONSİYUMA ETKİSİ İlk kez Karolyi, diş sıkmasıyla oluşturulan çiğneme kaslarındaki hipertonik ve spastik durum ile lezyonlar arasında ilişki kurulmuştur. Boyens (1940); 100 periodontal hastanın 78 inde bruksizm oluştuğunu rapor etmiştir (30). Thomson ve ark. ları (1994), 516 hastada bruksizm ile periodontal hastalık arasında bir ilişki kaydedememiştir. Bazı araştırmalar periodontal hastalığın tek nedeninin bruksizm olduğunu saptamıştır ve deneysel literatürlerde bu duruma destek olmuştur. Bazı araştırmacılar ise bu duruma kesinlikle karşı çıkmışlardır. EMG çalışanlarında Eschler izotermik kas kasılmasının periodontal hastalığın tek nedeni olamayacağını ileri sürmüştür. Ramfjord (1961), periodontal hastalığın çene kaslarının kuvvetli kasılmasını arttırdığını ve bunun da bruksizme zemin hazırladığını belirterek, Eschler in bulgularını bu şekilde yorumlamıştır. Diğer taraftan bazı araştırmalarda ise periodontal hastalıkta bruksizmin rolü minimaldir demektedir. Sugarman ve ark.ı (31);bruksizmin cep oluşturmadığını ve üstteki gingival dokuları etkilemediğini öne sürmüştür. Periodontal hastalığın ortaya çıkması için iki ayrı lezyon oluşması gerekir; bunlardan birisi marjinalde (gingival kısımda), ikincisi ataşman (sement, alveol kemiği, periodontal ligament) kısmında olması gerekmektedir. Bruksizm sadece ataşman kısmını etkileyerek periodontal hastalığa

yardımcı etmen oluşturur. Bu düşünce çoğu araştırmacı tarafından desteklenmiş ve bruksizmin kendi başına periodontal lezyonu başlatmayacağını bununla beraber var olan periodontal olayı alevlendireceğini ve yardım edeceği düşüncesi üzerinde durmuşlardır. Alveol kemiğinin rezorbsiyonu bruksimin yaygın semptomu olarak düşünür. Orban ve Gottliep, alveol kemik rezorbsiyonu tanımladıkları hastalarda alveol kemik yıkımından travmatik oklüzyonu sorumlu tutmuşlardır. Gupta ve ark. ları (1990), bu klinik gözlemleri deneysel çalışmalarla desteklediler. Farelerde bruksizme benzer kuvvetler mekanik olarak dentisyon üzerine verildiğinde yukarıdaki bulgular bulunmuştur(32). Histolojik olarak alveol kemiğinin osteoporozisini ortaya çıkarmıştır. Bruksizm aynı zamanda alveol kemiğinin erimesiyle birlikte buradaki dişlerin sallanmasına neden olur. Bu tür çalışma Muhleman ve ark. ları (1965) tarafından yapıldı. Bir anormal mekanik stres 4 saat içerisinde diş mobilitesinin artmasına neden olur. Stres ortadan kaldırıldığı zaman mobilite azaldı. Aynı araştırıcılar 24 saatlik bir kayıtla diş sıkan ve gıcırdatanların diş mobilitesinde %30 oranında bir artış gösterdiler. Gece koruyucusu ile dişlerdeki kronik mobilite önemli ölçüde azalmaktadır. O leoru ve ark. ları (1966), 3 bruksist ve 4 bruksist olmayan kişi üzerinde yaptıkları çalışmada 30 günlük sürede diş mobilitesi bruksist olanlarda olmayanlara oranla daha fazla olduğu bulunmuştur(33). 6.3 ÇİĞNEME KASLARI ÜZERİNE ETKİSİ Kronik bruksizm, çiğneme kaslarının hipertrofisinin ana nedeni olarak kabul edilir. Fazlasıyla gelişmiş özellikle masseter kasları şişkin görünür ve mandibula köşeleri özel görünümdedir. Ahlegren ve ark. ları (1969); hasta (erkek, 14-18 yaş arası) üzerinde yaptıkları gözlemde, ikisinde bruksizmden dolayı oluşmuş iki taraflı ve birinde de tek taraflı hipertrofi bulmuşlardır. Elektromiyografik yolla saptanan en

büyük kas geriliminin aynı yaştaki normal bireylerin iki katı olduğu bulunmuştur. Aynı zamanda hastaların çiğneme kaslarının iki katı güçle çiğneme fonksiyonuna katıldıkları bulundu. Kas biyopsisi yapılan kasların lif çapının normal büyüklüğünün iki katı olduğu saptandı(34). Elektromyografik olarak, bruksizmli bireylerde dinlenme konumunda massater kas aktivite düzeyi genellikle normal sınırlarda bulunurken, anterior temporal kasta artma gözlenir. Farklı şekilde fonksiyon sırasında temporal kasın elektromyografik aktivitesi normal bulunurken masseter kasın aktivitesinin azalmış olduğu izlenir. Çene hareketleri değerlendirildiğinde, alışılmış (habitual) ve yönlendirilmiş (nöromuskuler) kapanış yolları arasında farklılık olduğu, bir diğer deyişle bruksizmli bireylerin alt çenelerinin daha posteriorda konumlandığı saptanmıştır(19). Diş sıkan bireylerle bruksizmli bieyler arasında ağız ve yüz görünümleri arasında belirgin farklar oluşmaktadır. Diş sıkan bireylerde masseter kasın hipertrofik görünümü bruksizmli bireylere oranla daha azdır, dişlerde daha seyrek aşınma yüzeylerine rastlanır ve spee eğrisinde herhangi bir düzensizlik gözlenmez ve genellikle ideal dizilimli diş arkı izlenir(19). 6.4 TEMPORAMANDİBULER EKLEM ÜZERİNDE ETKİSİ Bruksizm temporamandibuler eklem bozukluklarının etyolojisinde önemli bir etken kabul edilir. Arnold ve ark. ları (1971), TME şikayetli hastalarının %60 ının oral alışkanlık gösterdiğini, bunların özellikle en fazla bruksizm olduğunu saptamıştır(35). Bruksizmin yarattığı TME bozuklukları literatürde görülmektedir. Başlangıç devrelerinde hastalar, eklemde tıkırdama, çene kilitlenmesi, çiğneme hareketlerinde kısıtlanma, çiğnemede ve çeneyi açıp kapamada zorluklar, yan eklem çıkıklarından şikayet etmişlerdir.

6.5 BAŞ AĞRISI ÜZERİNE ETKİSİ Bruksizm mandibuler lokomotor sisteminden doğan yüz ve baş ağrıları yaratabilir. Genellikle hasta tarafından farkına varılan, subjektif tek belirti çiğneme ve öğütme basınçlarından doğan ağrıdır. Çoğu bruksist uyanırken çenelerinde yorgunluk veya ağzı normal zamanlarda da dişlerin çok duyarlı olmasından şikayetçidir. Bazı araştırmacılar lokalize edilemeyen baş ağrılarını bruksistlik kuvvetlere, diğerleri ağrıyı çiğneme kaslarına ve TME bağlamaktadır. Ağrı maksilla ve mandibuladan boyuna ve kulak çevresine yayıldığı saptanmıştır. Ağrı değişkendir. Bunun değişim sırası kısa sürede küntden orta ve şiddetli hale dönüşebilir. Ya aralıklı ya da devamlı olabilir; çiğnerken, ısırırken, esnerken, konuşurken meydana gelebilir. Christensen (1971), çenelerinin sağ tarafında 30 dakika bruksizm hareketi yaptırdığı bruksist olmayan bireylerde ağrının esasını araştırdı. Bununla ilgili yaptığı bir çalışmada 9 kişiden 8 i şakaklarında, yanaklarında veya göz çukurunun üstünde, TME de ve dişlerinde bruksizm hareketi başlatıldıktan ortalama 2 saat sonra az veya orta derecede ağrıları bildirirler. Ağrı ;kesici, bunaltıcı ve künt olarak tanımlanmış çene hareketleriyle veya soğukta geldiği bildirilmiş ve araştırmacı tarafından nonnevraljiform facial ağrı olarak sınıflandırılmıştır.massater kaslarının iç basıncı deneysel bruksizmden önce ve sonra kaslarının iç basıncı deneysel bruksizmden önce ve sonra ölçülmüştür.sağ massater kası iç basıncı deneysel bruksizmden öncekinden çok fazla artmıştır ve sol massater kasın iç basıncından fazladır.araştırmacı, bruksizmin yarattığı yüz ağrısının ağrı ve reseptörleri üzerine bası yapan kaslar içerisindeki interstisyel sıvının artmasına bağlı olabileceğini ileri sürmüştür. Bu açıklama deneysel bruksizmden sonra ağrı duymadığını söyleyen 9. deneğin internal basıncının düşük olduğu bulunmuş olmasıyla desteklenmiştir. Bununla beraber

Christensen in çalışmaları bruksizm alışkanlığını temsil edemez.çünkü hastaların 45 dakika içinde 30 dakika bruksizm hareketleri yaptırmıştır.(36)bu bruksistlerin saate ortalama 40 saniye gıcırdatma hareketleri yaptıklarını rapor eden Reding ve arkadaşlarının bulgularına taban tabana zıttır.(37) Bu konuyla ilgili olarak Kardachi ve ark. ları (1978);kronik bruksizm 3 sekelinden birisinin çiğneme kaslarından köken alan yüz ağrılarının olduğunu belirtmiştir.(11) 6.6 PSİKOLOJİK VE ALIŞKANLIKSAL ETKİLERİ Önceki çalışmalarda kişilik değişikliklerinin bruksizmi başlatmaktan sorumlu olduğu sanıldı.ilgili bilgilerden neden anlaşılamasa bile, bruksizmin bireyin alışkanlıksal psikolojik fonksiyonlarını etkileyebileceği olasıdır. Örneğin; bruksizm veya TME sorularına bağlı trismustan yakınan bir birey normal sosyal yaşamından uzaklaşabilir..jones (1971), yaptığı araştırmada sürekli sıkıntı,ağrı ve rahatsızlığın (bruksizme bağlı olabilir) hastanın sinirlerini bozduğunu belirtmiştir. (38) Yapılan araştırmalar bruksizmin birey üzerinde pek çok etkilerinin olduğunu ve bu etkilerin hafiften şiddetliye doğru değiştiğini göstermektedir. Hastalarda klinik tanı,yukarıda açıklandığı gibi semptomların olmasıyla ve bulgular bruksizm alışkanlıklarıyla uyumluysa konur.bu tahmin özellikle nokturnal bruksizmde klinik tanı aracı ve testleriyle de onaylanmalıdır.(psg,emg,eeg) (5) Nokturnal olumsuz etkileri çoğu zaman kalıcıdır.(dişlerde aşınma,dişlerde veya restorasyonlarda kırılmalar,çürük etkenli olmayan servikal lezyonlar,dilde izler,linea alba), klinik olarak hastada bruksizmin şu anda veya geçmişten kalma sekeller olup olmadığını tespit etmek güçtür. (39) Hastanın muhtemel problemi nokturnal bruksizm ise bu durum için tavsiye istiyorsa, tanı sürecinde mutlaka hasta bir dizi soru içeren anket doldurarak uygulayıcıyı yönlendirmelidir. Yine de bu soruların

belirli sınırlamaları olduğu, bruksizm hakkında kararsız yönde bir sonuç verdiği akılda bulunmalıdır ve aslında çoğu kez nokturnal bruksizmi hastanın uyku partneri algılar çünkü çoğu kısım bruksizm hastaları sadece dişlerini kenetler, gıcırdatmadıkları için ses çıkmaz (5). Klinik olarak, dental aşınma bruksizmin ilk işaretidir, fakat bruksizmin o anda varlığından dolayı veya daha önceden mevcut olan bir lezyon olup olmadığını tespit edemeyiz. Ayrıca yaş, cinsiyet, oklüzyon, mine sertliği, diet, asidik yiyecek alımı, izotonik ve karbonik içecekler, tükrük akışı ve bazı sindirim bozukluklarının varlığı (subklinik gastrofaringeal reflü) dişlerdeki aşınmalar üzerinde oldukça etkilidir. Günümüzde kullanılan teşhis cihazlarının araştırma projelerinde kullanımı günlük klinikte kullanımından daha faydalıdır. Ayrıca bunların yüksek maliyeti bir yana, nokturnal bruksizmin tanımlanmasındaki değişkenliklere artı olarak uygulamadaki değişikliklerin sıkıntısı (hastanın bilmediği bir ortamda uyuması, cilde yapıştırılan sensörler, kablolar) testlerin istenilen geçerliliğini ortadan kaldırır (19). Bu nedenle PSG genellikle kompleks olgularda tanı (epilepsi, uyku sırasında kompleks hareket bozuklukları) ve araştırma amaçlı kullanılır (5). Tanı temel olarak hekimin klinik değerlendirmesine bağlıdır. 7. BRUKSİZM VE UYKU Yetişkinlerde ortalama uyku süresi 7 ile 8 saat arasındadır. Psikolojik olarak kişiye göre 3 ile 12 saat arası değişebilir. Uyku süresine göre 4 yada 5 devreden oluşur. Bunlar kendi içinde de birçok değişikliği barındıran derin uyku ve paradoksal uyku devreleridir. İlk iki üç devre ağır ve derin uykudan oluşurken, son devreler daha uzun süreli paradoksal uyku bölümleri içerir. Bruksizm uykunun her devresinde görülür. Fakat genellikle derin uyku devresinde görülür. Uyku boyunca çene kaslarının iki tip ritmik hareketi vardır:

Birincisi kapama kaslarının tekrarlanan kabarmaları ile karakteriza edilmiştir ve elektromiyografik aktiviteleri düşüktür. İkincisi de kaldırma ve didaktör kaslarının geniş ve fazik aktivitelerini gösterir. Bunlarda geniş kas gerginliklerine ve kaldırma kaslarının güçlü aktivitelerine neden olur. Bu güçlü kas hareketleri de dar, sınırlı fakat değişmez çene hareketlerine neden olur. Birinci tip hareketler toplumun yaklaşık %56 sında rastlanır. Fakat bruksizm belirtisi olarak görülmez. İkinci tip hareketlerde toplumun %6 sında görülür. Ve bu gerçek bruksizm belirtilerinin görüldüğü orandır. Güçlü ve fazik kas aktiviteleri olgularında yükselen bir frekans söz konusudur. Ritmik çene kasları hareketleri toplumun %60 dan fazlasında görülmektedir. Frekans olarak bruksizmden 3 kat daha önemlidir. Bruksist olmayan kişilerde daha fazla bir genişilik sergilenmektedir. Lavigne (clin. Neurophysiol. 2002) ye için bu çene kaslarının ritmik aktiviteleri bruksistlerde 8 defa daha fazla görülmektedir (41). Gece boyunca uyku esnasında yutkunmayla beraber görülen istem dışı dişsel temaslar tamamen normal refkexler olarak kalmıştır. Bununla beraber bu temasların süresi ve şiddeti asemptomatik ve bruksist kişiler arasında değişmektedir. Bruksist kişilerin bu temasları patolojik bir olaydır. KYDD ve Daly (1985) e göre uyku esnasında bruksist kişilerde dişsel kontaktların süresi 15-45 dakikanın üzerindedir. Bu ortalama 11,4 dakikalık bir zamana denk düşüyor. Bruksist olayanlarda bu süre 3,1 dakikadır. Bu net bir fark ve istatistiki açıdan önemlidir (42). Daha üst seviyede betimlenmişkortikal aktivitelerin değişiminden sonra, bruksizm hastası otonom aktivitelerde değişiklik sergiler. Bu da bruksizm ile mikrouyanıklıklar arasındaki bağlantıyı güçlendirir.

BRUKSİZMLİ OLGULARDA UYKU BOZUKLUKLARININ GENEL PSİKOPATOLOJİSİ VE YAŞAM KALİTESİ İLİŞKİSİNİN ARAŞTIRILMASI 8. AMAÇ Araştırmamızın amacı; Ege Üniversitesi Diş Hekimli Fakültesi kliniğine dental tedavi için başvuran bruksizmli hastalarda uyku bozuklukları, genel psikopatoloji ve yaşam kalitesi düzeyi hakkında veriler sağlanması ve aralarındaki ilişkinin değerlendirilmesidir. 9. HİPOTEZLER 1)Bruksizm hastalarında uyku bozuklukları sıktır. 2) Bruksizm hastalarında genel psikopatoloji sıktır. 3)Bruksizm hastalarının genel yaşam kalitesi ve bunun alt ölçekleri olan bedensel sağlık, psikolojik sağlık,sosyal ilişkiler,çevresel sağlık puanları daha düşüktür. 4)Uyku kalitesi bozuk olan bruksizm hastalarının genel yaşam kalitesi ve genel psikopatolojisi, uyku kalitesi iyi olan bruksizm hastalarına göre daha kötüdür.

10. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırmamız Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi kliniğine başvuran ve bruksizm tanısı almış 51 hastada ardışık olarak yapıldı. İçleme kriterleri 18-65 yaş arasında olmak, daha önceden klinikte intraoral ve ekstraoral dental muayene ile bruksizm tanısı konmuş olmak ve E.Ü. Diş Hekimliği Fakültesi ne düzenli olarak tedavi için geliyor olmak, dışlama kriterleri ise; herhangi bir psikotrop sağaltımı almış olmak, çalışmaya katılmayı istememekti. Araştırmamızda hastalardan Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi(PUKI), Belirti Tarama Listesi (SCL-90-R),Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi İndeksi Kısa Formu Ulusal Versiyonu (WHOQOL-BREF(TR)) ölçekleri verilerek doldurmaları istenmiştir.psqi, SCL-90-R, WHOQOL-BREF(TR) şöyle tanımlanmaktadır: 1- Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi(PUKI) Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi(PSQI), 1989 yılında Buyyse ve arkadaşları tarafından,psikiyatri uygulamaları ve klinik araştırmalarda,uyku kalitesinin değerlendirilebilmesi için geliştirilmiştir.puki deki maddeler uyku bozukluğu olan hastaların klinik gözlemlerinden, uyku kalitesi ile ilgili literatürde belirtilmiş diğer ölçeklerden ve PUKI ile ilgili 18 aylık bir klinik izlenim döneminden yararlanılarak düzenlenmiştir. PUKI global skorunun 5 den büyük oluşu uyku kalitesinin kötü olduğuna işaret eder. Bu ölçeğin ülkemiz için geçerlik ve güvenirlik araştırması 1996 yılında Ağargün ve ark. tarafından yapılmış, ölçeğin Crohnbach s alfa güvenilirlik katsayısı 0.804 olarak bulunmuştur. PUKI son bir ay içerisindeki uyku kalitesini değerlendirir. PUKI nin içerdiği toplam 24 sorudan 19 tanesi öz bildirim sorusudur. Son 5 soru eş veya oda arkadaşı tarafından yanıtlanır ve puanlamaya katılmaz. Öz bildirim sorularından sonuncusu

(19. soru) bir eş veya oda arkadaşının bulunup bulunmadığı ile ilgilidir ve puanlamaya katılmaz. Öz bildirim soruları uyku kalitesi ile ilgili değişik faktörleri içerir. Bunlar süresinin, uyku latensinin ve uyku ile ilgili özel sorunların sıklık ve şiddetinin tahmini ile ilgilidir. Puanlamaya katılan 18 madde 7 bileşen şeklinde gruplandırılmıştır. Her bir bileşen 0-3 üzerinden puanlandırılır. 7 bileşenin toplam puanı PUKI global skorunu verir. Toplam puan 0-21 arasında değerlendirilir ve puanın yüksek oluşu kötü uyku kalitesine işaret eder. Kesme noktası 5 tir ve 5 puanın üzeri kötü uyku kalitesi olarak değerlendirilir. 2) Belirti Tarama Listesi (SCL-90-R) Belirti Tarama Listesi (Symptom Check List-90-R) SCL-90-R Derogatis ve arkadaşları (1977) tarafından geliştirilmiştir. Ölçek, bir psikolojik belirti tarama listesi olarak farklı hasta grupları ile normal örneklem gruplarında kendini anlatma (self-report) yaklaşımı içinde kullanılan bir ölçme aracıdır. Hopkins Symptom Check List (HSCL) den yararlanılarak geliştirilmiş olan SCL-90-R bireylerdeki psikolojik belirtilerin ne düzeyde bulunduğunu ve bu belirtilerin hangi alanlarla ilgili olduğunu ölçen bir araçtır. Bu amaçla araç, psikolojik belirti ve yakınmaları içeren 90 maddeyle 10 ayrı belirti boyutunda (somatizasyon, obsesif-kompulsif davranış, kişilerarası duyarlık, depresyon, kaygı, öfke, düşmanlık, fobik reaksiyon, paranoid düşünce, psikotizm, uyku ve yeme bozuklukları) değerlendirme yapmak üzere yapılandırılmıştır. Orijinal ölçeğin iç tutarlığının 0.77 ile 0.90 arasında, güvenirliğinin ise 0.78 ile 0.90 arasında değiştiği rapor edilmiştir (Derogatis ve ark. 1977). SCL-90-R, alt boyutları ayrılmaksızın bir bütün halinde ve her durumun (maddenin) son bir ay içinde kişiyi ne ölçüde huzursuz ve tedirgin ettiğini

değerlendirmelerini isteyen bir yönergeyle uygulanan 5 li likert tipi bir ölçektir. Her madde hiç/çok az/orta derecede/ oldukça fazla/ileri derecede seçeneklerine göre cevaplanmakta ve sırasıyla 0,1,2,3,4 puan verilerek puanlanmaktadır.ölçekte boş bırakılanlar hariç tüm maddelere verilen puanların ortalaması Genel Belirti Düzeyi ni (Global Symtom Index) GSI verir. Bireyin ölçekten aldığı puanın yüksekliği, bireyin daha ileri düzeyde psikolojik belirtilere sahip olduğu anlamına gelmektedir. Çalışmamızda GSI kesim puanı yaygınlıkla önerildiği şekilde 1.00 olarak alınmıştır. Ölçek dilimize çevrilerek geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. Dağ (1991) ın yaptığı çalışmalarda ölçeğin tümünün Cronbach Alfa iç tutarlılık katsayısı 0.97 bulunmuştur. 3)Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi İndeksi Kısa Formu Ulusal Versiyonu (WHOQOL-BREF(TR)) WHOQOL-BREF (TR) WHOQOL-100 ölçeğinin kısa formudur.whoqol 100 den 24 bölümün her biri için birer soru alınarak ve genel sağlık ve yaşam kalitesine ilişkin iki soru eklenerek oluşturulmuştur. Bu ölçek halen 4 boyut halinde puanlanır; 1.Boyut: Bedensel Sağlık 2.Boyut: Psikolojik Sağlık 3.Boyut:Sosyal İlişkiler 4.Boyut: Çevresel Sağlık alanıdır. WHOQOL-100 ve WHOQOL-BREF "kişinin algıladığı yaşam kalitesini" konu edinir. Bu ölçeğin geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Eser ve arkadaşları tarafından 1999 yılında gerçekleştirilmiştir. Ölçeğin herhangi bir kesim noktası bulunmamaktadır. Çalışmamızda istatistiksel değerlendirmelerde SPSS for Windows 15.0 programı

kullanılmış ve analizler Ege Üniversitesi Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim Anabilim Dalı nda yapılmıştır. İstatistiksel analizlerde Mann-Whitney, Shapiro Wilk, Wilcoxon, Pearson Ki Kare, Fisher s Exact Test kullanılmıştır. 11. BULGULAR Tablo 1. Olguların sosyodemografik özellikleri Yaş Ortalaması 34,7 11.67 Eğitim Durumu Eğitim almamış %2 n=1 ilkokul-ortaokul %9,8 n=5 Lise ve eşdeğeri %31,4 n=16 yüksek %56,9 n=29 Medeni Durum Bekar %49 n=25 Evli %41,2 n=21 Evli gibi yaşıyor %3,9 n=2 Ayrı yaşıyor %2 n=1 Boşanmış %3,9 n=2 Eşlik Eden Hastalık Öyküsü Var %25,5 n=13 Yok %74,5 n=38 Araştırma kapsamında alınan hastaların yaş ortalaması 34.7 olarak bulunmuştur. Genel eğitim düzeyi yüksektir. Hiç eğitim almamış sadece bir kişi (% 2) bulunurken, yüksek eğitim gören hasta sayısı 29 (% 59)dur. Hastaların %49 u bekar, iki

kişi(%3.9) evli gibi yaşadığını belirtmiş, %41.2 si evli, 3 kişi de (%5.9) ayrı yaşıyor ya da boşanmıştır. Hastaların %25.5 i araştırma sırasında ek bir hastalığının olduğunu belirtmiştir. Tablo 2. Olguların SCL 90-R, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) global skoru ve WHOQOL-BREF(TR) e göre puanları SCL 90-R <=1 %51 n=26 >1 %49 n=25 Pittsburgh Global Skoru 0-5 %43,1 n=22 6-21 %56,9 n=29 Ortalama Standart Sapma Çevresel 61,0 11,9 Alan Sosyal 68,4 23,1 WHOQOL BREEF Alan Ruhsal Alan Bedensel Alan 69,6 26,4 69,3 19,7 Araştırma kapsamında alınan hastaların %49 unda belirti tarama listesi (SCL-90- R) ölçeğine göre genel belirti düzeyi (GSI) puanları 1 in üzerinde saptanmıştır. Araştırma grubumuzun GSI ortalaması 0.87 olarak bulunmuştur. Hastaların

%56.9 unda PUKI Global Skoru beşin üzerinde bulunmuştur. Beşin üzerindeki skorlar kötü uyku kalitesine işaret eder. Hastaların Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi İndeksi Kısa Formu Ulusal Versiyonuna (WHOQOL-BREF(TR)) göre yaşam kalitesi alt ölçek puanları ortalaması yüz üzerinden çevresel alanda 61, sosyal alanda 68,ruhsal alanda 69 ve bedensel alanda 69 olarak saptanmıştır. Hastaların çevresel sağlık kalitesi puanları diğer alt ölçek puanlarına göre daha düşüktür. Tablo 3. Olguların uyku kalitesi ve SCL 90-R puanları arasındaki ilişki SCL90-R GSI puanları P Pittsburgh Global Skoru 0-5 6-21 <=1 >1 13 9 p>0.05 13 16 p>0.05 Pittsburgh global skoru 0-5 arasında olan hastalar (uyku kalitesi iyi olan) 6-21 arasında olan hastalarla (uyku kalitesi kötü olan) karşılaştırıldığında SCL 90-R ye göre genel psikopatoloji oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. (p> 0.05)

Tablo 4. Olguların uyku kalitesi ve eşlik eden hastalık öyküsü ilişkisinin araştırılması Eşlik eden hastalık Pittsburg Global Var Yok Skoru p 0-5 %27,3 %72.7 >0.05 n=6 n=16 6-21 %24.1 %75.9 >0.05 n=7 n=22 Hastaların araştırma sırasında herhangi bir hastalığının olup olmamasıyla uyku kaliteleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. (p>0.05)

Tablo 5. Olguların WHOQOL BREF (TR) yaşam kalitesi indeksi alt ölçek puanları ile SCL 90-R ve Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi arasındaki ilişki WHOQOL BREF (TR) Bedensel Alan Ruhsal Alan Sosyal Alan Çevresel Alan SCL 90 -R Pittsburgh Global Skoru Korelasyon -,191,496 Katsayısı p,496,000 (**) Korelasyon -,203 -, 129 Katsayısı p,152,368 Korelasyon,025 -, 043 Katsayısı p,860,765 Korelasyon -,275 -, 269 Katsayısı p,051,056 Araştırmaya alınan hastaların SCL90-R genel belirti düzeyine (GSI) göre genel psikopatolojileri ile WHOQOL-BREF (TR) yaşam kalitesi alt ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKI) global skoru ile WHOQOL-BREF (TR) yaşam kalitesi alt ölçek puanlarından sadece bedensel sağlık alt ölçek puanıyla istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p<0.01) Hastaların bedensel alanda yaşam kalitesi puanları düştükçe Pittsburgh Uyku kalitesi indeksi puanları artmakta, yani uyku kaliteleri kötüleşmektedir.

12. TARTIŞMA Araştırmalarımız ve incelediğimiz literatürler sonucu bruksizm hastalarının genel psikopatolojileri, uyku ve yaşam kaliteleri ve bunların birbiriyle ilişkileri hakkında veriler sağlanmıştır. Hastalarımızın yaş ortalaması 34.7 olarak bulunmuştur ve % 67 si 20-40 yaş arasındadır. REDİNG ve arkadaşlarının yaptığı araştırmalar sonucunda bruksizmin en sık 20-40 yaş diliminde görüldüğü literatürüyle uyumludur.(38) Hastalarımızın genel eğitim seviyesi yüksektir. %88.3 ü lise ve üzeri eğitim durumuna sahiptir. Bu durum eğitim seviyesinin bruksizmi arttırabileceği şeklinde yorumlanabilir. Fakat bu eğitim seviyesine sahip insanların sağlık hizmetlerine daha kolay ulaşabiliyor olması da sonuçları etkileyebilecek bir faktördür. Bu konuda daha ayrıntılı araştırmalara ihtiyaç vardır. Hastalarımızın %49 u hiç evlenmemiş, iki kişi(%3.9) evli gibi yaşadığını belirtmiş, %41.2 si evli, 3 kişi de (%5.9) ayrı yaşıyor ya da boşanmıştır. Bu verilerle bruksizm için medeni durumun bir risk faktörü olduğunu söylemek güçtür. Araştırma kapsamında alınan 51 hastanın %49 unda belirti tarama listesi (SCL- 90-R) ölçeğine göre genel belirti düzeyi (GSI) puanları 1 in üzerinde saptanmıştır. Araştırma grubumuzun GSI ortalaması 0.87 olarak bulunmuştur. Dağ İ. 1990 yılındaki çalışmasındaki 50 kişilik kontrol grubunun GSI ortalaması 0.86 olarak bulunmuştur.(39) Buna göre araştırma grubumuzun genel psikopatoloji ortalaması normal populasyon kadardır. Bayar G.R nin 2011 de yaptığı çalışmaya göre bruksizmli hastaların genel psikopatoloji oranı artmıştır.(40) Bu konuda daha büyük ölçekli çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.

Araştırma kapsamında alınan hastaların %56.9 unda PUKI Global Skoru beşin üzerinde bulunmuştur yani uyku kalitesi bozuktur. Literatürde uyku kalitesi ile bruksizm ilişkisini araştıran bir çalışma bulunmamaktadır. Bruksizm hastaları Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi İndeksi Kısa Formu Ulusal Versiyonuna (WHOQOL-BREF(TR)) göre yaşam kalitesi alt ölçek puanları ortalaması yüz üzerinden çevresel alanda 61, sosyal alanda 68,ruhsal alanda 69 ve bedensel alanda 69 olarak saptanmıştır. Bu ölçek kişinin algıladığı yaşam kalitesini konu edinir. Hastalar yaşam kalitelerindeki en önemli azalışı çevresel sağlık alanında tariflemektedir. Pittsburgh global skoru 0-5 arasında olan hastalar (uyku kalitesi iyi olan) 6-21 arasında olan hastalarla (uyku kalitesi kötü olan) karşılaştırıldığında SCL 90-R ye göre genel psikopatoloji varlığı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Bununla birlikte Pittsburgh global skoru artışının SCL 90-R GSI puanlarını arttırdığı ve bu ilişkinin istatistiksel olarak anlamlılık boyutuna ulaştığı görülmüştür. Bu konuda daha çok sayıda örneklemli araştırmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Araştırmamıza alınan bruksizm hastalarının eğitim durumu, medeni durumu, araştırma sırasında ek bir hastalığının olup olmaması uyku kalitesini etkilememiştir. Araştırmamızdaki bruksizm hastalarının genel psikopatolojileri, uyku kaliteleri ve yaşam kaliteleri birbirleriyle karşılaştırıldıklarında uyku kalitesi ile bedensel sağlık arasında dikkati çeken bir negatif korelasyon görülmektedir.yani uyku kalitesi kötü olan hastaların bedensel sağlık puanları anlamlı olarak düşmektedir. Aynı ilişki diğer yaşam kalitesi alt ölçekleriyle saptanmamıştır. Olasılıkla uyku bozukluğu olan hastalar uzun dönemde bedensel sağlıklarıyla ilgili kayıplar yaşamaktadırlar. Ayrıca WHOQOL-BREF (TR) yaşam kalitesi alt ölçek puanları (bedensel sağlık, psikolojik

sağlık, sosyal ilişkiler, çevresel sağlık) kendi aralarında tutarlılığa sahiptir. Herhangi bir alanda yaşam kalitesinde azalma hisseden bireyler, diğer alanlarda da yaşam kalitelerini kötü bulmaktadırlar. Biyopsikososyal modele göre sağlığın bir bütün olduğu genel geçer bir savdır. 13. SONUÇ Bruksizm hastalarının çoğunluğunu 20-40 yaş arası genç ve yüksek eğitimli popülasyon oluşturmaktadır. Bu popülasyonda hipotezimizle uyumlu olarak uyku bozukluğu daha sık, yaşam kalitesi daha düşüktür. Genel psikopatoloji ise beklediğimizin aksine yüksek bulunmamıştır. Ayrıca uyku bozukluğu olan bruksizm hastalarının da genel psikopatolojisi daha yüksek bulunmamıştır. Uyku bozukluğu olan bruksizmli bireyler uyku kalitesi iyi olan bireylerle karşılaştırıldıklarında bedensel sağlık alanında anlamlı bir fark saptanmıştır. Olasılıkla bruksizmli bireylerin uyku bozukluğu uzun dönemde bedensel sağlıklarında kötüleşmeyle sonuçlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında bruksizmli hastaların uyku bozukluklarını saptamak ve tedavi etmek, hastalığın gidişi ve uzun dönem komplikasyonlarının önlenmesi açısından yararlı olacaktır. Literatürde bruksizmin yaşam kalitesi, uyku kalitesi ve genel psikopatojiyle ilişkisini araştıran çalışma sayısı azdır. Bu açıdan daha büyük ölçekli çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.

KAYNAKLAR 1. Oral K., Bal B. Bruksizm Yeditepe Klinik Dergisi. 2006, 1(2):20-25. 2. Kuloğlu M., Ekici O. Yeni Symposium Dergisi. 2009, 47(4): 218-224. 3. Lalaque J-F., Brocard D. Bruxisme at fonctions manducatries. Real. Clin. 2005, 16(1): 21-28. 4. Nadler S.C. Bruxism a classification: critical review J. Am. Dent. Assoe. 1957, 54:615-622. 5. Lavigne G.J., Khoury S., Abe S., Yamaguchi T., Raphael K. Bruxism physiology and pathology: an overview for clinicians. J Oral Rehabil. 2008, 35(7):476-94. 6. Abe K., Shimakawa M. Genetic and developmental aspects of sleeptalking and teeth-grinding. Acta Paedopsychiatr. 1966, 33(11):339-44. 7. Oeksan J.P., Phillips B.A., Berry D.T., Cook Y., Paesani D., Galante J. Nocturnal bruxing events in helthy geriatric subjects. J Oral Rehabil. 1990, 17(5):411-8. 8. Lavigne G., Kato T. Usual and unusual orofacial motor activites associated with tooth wear. Int J Prosthodont. 2003, 16 Suppl: 80-2; discussion 89-90. 9. Winocur E., Gavish A., Voikovitch M., Emodi-Perlman A., Eli I. Drugs and bruxism: a critical review. J Orofac Pain. 2003, 17:99-111. 10. Bader G., Lavigne G. Sleep bruxism; an overview of an oromandibuler sleep movement disorder. Sleep Med. Rev. 2000, 19: 150-155. 11. Kardachi B.J., Bailey J.O., Ash M.M. A comparision of biofeedback and occlusal adjustment on bruxism. J Periodontol. 1978 Jul, 49(7):367-72. 12. Bailey J.O., Rugh J.D. Effect of occlusal adjustment on bruxism as monitored by nocturnal EMG recordings [abstract 199]. J Dent. Res. 1980, 59:317. 13. Egermark-Eriksson I., Carlsson G.E., Ingervall B. Prevalance of mandibular dysfunction and orofacial parafunction in 7-, 11-, and 15 years old Swedish children. Eur J Orthod. 1981, 2: 163-172. 14. Abe K., Shimakawa M. Genetic and developmental aspects of sleeptalking and teeth-grinding. Acta Paedopsychiatr. 1966, 33(11):339-343. 15. Magee P.N. Metabolism of Dimethylnitrosamine by Human Liver Slices in Vitro. Nature Journal. 1970, 228:173-174.

16. Brandon F. Unusual effect of fenfluramine. British Medical Journal. 1969, 4:557. 17. Hartman A. Alcohol and bruxsizm. England Medical Journal. 1979, 301:333-334. 18. Satoha T.,.haradaa S. Electrophysiological study on toooth-grinding during sleep. Electroencephalography and Clinical Neurophysiology. 1973, 35(3):267-275. 19. Lavigne G.J., Guitard F., Rompre P.H., Montplaisir J.Y. Variability in sleep bruxism activity over time. J Sleep Res. 2001, 10(3): 44. 20. Bader G., Lavigne G. Sleep bruxism; an overview of an oromandibuler sleep movement disorder. Sleep Med. Rev. 2000, 4: 27-43 21. Rugh J.D., Solberg W.K. elektromyographic studies of bruxist behaviour before and during treatment. J Calif Dent Assoc. 1975, 3: 56-59. 22. Ohayan M.M., Li K.K., Guilleminault C. Risk foctors for sleep bruxism in the general population. Chest Journal. 2001, 119: 53-61. 23. Aghlberg J., Savolainen A., Rantala M., Lindholm H., Kononen M. Reported bruxism and biopsychosocial symptoms: a longitudianal study. Community Dent. Oral Epidemiol. 2008, 36: 201-209. 24. Nakata A., Takahashi M., Ikeda T., Hojuo M., Araki S. Perceived psychosocial job stres sn sleep bruxism among male and female workers. Community Dent Oral Epidemiol. 2008, 36: 201-209. 25. Hicks R.A., Chancellor C. Nocturnal bruxism and type A-B behaviour in college students. Psychol rep. 1987, 60: 1211-1214. 26. Clark G.T., Rugh J. D., Handelman S.L. Nocturnal massater muscle activity and urinary catecholamine levels in bruxers. J Dent Res. 1980, 59: 1571-1576. 27. Olkinura M. A psychosomatic study of bruksizm with emphasis on mental strain and familiar predisposition factors. Proc Finn Dent Soc. 1972, 68(3): 110-23. 28. Weski O., Contreras R. Befunde und Vorgarge im Interradikularraum mehrwurzeliger Zahne. Vjschr Zahnheilk. 1924, 229:46. 29. Ingle J.I., Jaeger B., Friction J.R. Differential diagnosis and treatment of oral and perioral pain, Ed 3rd, USA: Lea & Febiger, 1985, S.312.

30. Boyens, P.J. Value of autosuggestion in the teraphy of bruxism and other biting habits. J. Am. Dent. Assoc. 1940, 27: 1773. 31. Sugarman M.M., Sugarman E.F. Bruksizm and occlusal treatment-diagnosis and treatment. Nortwest Dent. 1970, 49(4):216-24. 32. Gubta B.N. Occupational Diseases of Teeth. Oxford journal. 1990, 40(4):149-152. 33. O Leary T.J., Rudd K.D., Nabers C.D. Factors affecting horizontal tooth mobility. Perodontics Journal. 1966, 4: 308. 34. Ahlegren J., Omnell K., Sonesson B., Toremalm N.G. Bruxism and Hypertrophy of the Massater Muscle. Practica Oto_Rhino_Laryngologica. 1969, 31: 22-29. 35. Arnold H., Gessel M.D., Marvin M., Alderman D.D.S. Management of Myofacial Pain Dysfunction Syndrome of the Temporomandibuler Joint by Tension Control Training. Psychosomatics. 1971, 12:302-309. 36. Vesterdaard Christensen L. Facial pain and internal pressure of massater muscle in experimental bruksizm in man.archieves of Oral Biology.1971,16(9):1021-1031 37. Reding G.R., Zepelin H.,John E.,Zimmerman S.O., Vernon H.S. Nocturnal Teeth- Grinding: All-Night Psycophysiologic Studies. Journal of dental research.1968,47:5786-797 38. Reding G.R.,Rubright N.K., Zimmerman S.O Incidence of Bruxizm.J. Dent Res. 1966;45: 1198-1204 39. Dağ İ. (1990) Kontrol odağı,stresle başa çıkma stratejileri ve psikolojik belirti gösterme ilişkileri.yayımlanmamış Doktora Tezi.H.Ü.Sosyal Bil. Enst.,PDR A.D 40. Bayar GR, Tutuncu R, Acikel C. Psychopathological profile of patients with different forms of bruxism. Clin Oral Investig. 2011 Jan 8. 41. Lavigne G.J., Rompre P.H., Guitard F., Sesle B.J., Kato T., Montplaisir J.Y. Lower number of K- complexes and K-alphas in sleep bruxism: a controled quantitative study. Clin. Neurophysiol. 2002; 113: 686-693. 42. KYDD W.L., Daly C. Duration of nocturnal tooth contacts during bruxing. J. Prosthet. Dent. 1985: 53(5): 717-721.