Güç-Fiil Anlayışı Aristo bundan önceki bahiste, madde için gerçekleşmesi gereken bir güç ve imkân, form için de maddedeki güç'ü gerçekleştiren bir prensip demişti. Şimdi form'un madde'de gerçekleşmesini temin eden diğer iki kavram, güç ve fiil kavramları üzerinde duralım: Güç (Kuvve) ve fiii, madde ve form gibi, birbirine bağlı, fakat zıttırlar. Madde'nin yoksun bulunduğu form'u kabule müsait olduğunu, önceki bahisten biliyoruz. Öyleyse Güç (Kuvve) nedir? Aristo'ya göre güç, fiile nisbetle hiç bir gerçekliği olmayan, fakat şu veya bu form'u alabilen imkândır. Meselâ tunç ve mermer bir bilok kuvvet olarak heykeli ihtiva eder, ama belli bir form'a sahip değildirler. Aristo Kuvve'yi "Güç-Pouvoir" ve "İmkân-Possibilte" olarak ikiye ayırmakta ve iki ayrı mânâ varmektedir. İlk ve en genel mânâsında kuvve, "Bir varlık veya bir şeyin, bir başka varlık veya başka şeyde, bir değişme yahut bir hareket meydana getirmek üzere sahip oldukları güçtür, kapasitedir." Yani o "Bir başka varlıkta veya başka varlık olarak aynı varlıkta hasıl olacak değişmenin prensibidir.'" 36 Meselâ inşa sanatı, inşa edilen şeyde mevcut değildir. Mimardaki bu güç, bu kabasite bir evi inşa etmeye yarayacak olan şeylere tesir eder. Bunun aksine bir güç olan iyileştirme sanatı, iyileşen adamda bulunabilir. Yani tabibin iyileştirme sanatı, bizzat kendisi hasta olduğu için, kendinde mevcuttur, fakat bu mevcudiyet onun bizzat tabip olması bakımından değil. Kuvvenin bu türü, tesirin failden esere geçmesiyle ve bir belirleme ile kendini gösterir. Aristo ikinci olarak güç'e "Bir başka varlık tarafından değiştirilmiş yahut hareket ettirilmiş bir değişme melekesi" manasını vermektedir. Gücün bu türüne pasif güç demek gerekir ki bunun Aristo'nun anlayışında önemli bir yeri vardır. Ateşin odunu yakıp yok etmesi olayında, odun pasif bir güc'e sahiptir. Buna göre birinci güc'e aktif güç demek gerekir. Aslında güç olmak bakımından aralarında fark yok sayılır. 1 Bunlar ancak bir manada farklıdırlar. Çünkü birisi eserde (Patien) bulunur ve şu veya bu etkene (L'agent) göre değişir. Diğeri ise failde bulunur. Meselâ ateşte yakma, insanda inşa etme gücünün bulunması gibi. Demek ki bunların ortak tarafı reel olan her hangi bir şeyin değişmesini ortaya koymalarıdır. Aristo kuvve(gizli gücü, imkânı)'yi bir de aklî, gayri aklî diye ikiye ayırır. Bu ayırım aslında pasif ve aktif kuvvelerin canlı ve cansız varlıklarda bulunuşuna göre yapılmıştır. Cansız varlıkları karakterize eden ve tek bir tesirin eseri olan kuvvet gayri aklî (İr- rationel), canlı varlıkları karakterize eden (Meselâ tabipte olduğu gibi) kuvve de aklî adını alır. Aklî (Rationel) olan kuvve, ruhta aslen mevcuttur. Meselâ tabip aynı zamanda hem hastalığın, hem de sıhhatin kuvvesidir. 2 Kuvve kendisinden veya bir başkasından bir hareket ve değişmeyi kabul etme güc'ü olduğuna göre, hareketi mümkün kılan da bu olmaktadır. 1 Aristo, Metaph., 1046 a 19 v.d. 2 Aristo, Metaph., 1046 b 1-7.
Aristo güc'ün zıddı olarak güc yokluğu ve imkânsızlığı kabul eder. 139 Bu da ister mutlak, ister tabiî olsun, kuvve'ye sahip olması gereken varlıkta bu güc'ün bulunmamasıdır. Bu takdirde de tabiatıyla ne hareket ne de değişme vuku bulacaktır. Aristo her kuvve'den bir kısmının (Meselâ mânâların) doğuştan, bir kısmının (Meselâ flüt çalma becerikliliği gibi) alışkanlıkla kazanıldığını, diğer bir kısmının da etüd yoluyla elde edildiklerini söyler. Sanata dair melekeler, meselâ mimarlık bu gruba gerer. Demek ki Aristo'ya göre alışkanlık ve düşünme ile kazanılan güçer için önceden bir egzersize ihtiyaç vardır. 3 Her ha- lü kârda bu çeşitli güc'leri gerçekleştirecek bir faile ihtiyaç olduğu ortaya çıkmaktadır. Failin tesiri ile ancak fiil ortaya çıkacaktır. Aristo, aklî ve gayri aklî güçler karşılaşınca, aktif gücün tesiriyle pasif gücün mutlaka gerçekleşerek fiile dönüşeceğini söyler ve gayri aklî olan her kuvvenin tek bir tesir meydana getirmesine karşılık aklî olan her kuvvenin zıtları meydana getireceğini, bu sebeple ikincisinde başka belli her unsurun bulunduğunu, bunun da arzu veya aklî seçme olduğunu, bunlardan fail olanın öbürünü arzu ederek ona yaklaştığını ve böylece onu tamamladığını ileri sürer, fiil'in meydana gelmesini arzu ve aktivite konusunun bulunmasına bağlar, bunu da kuvve(gizli gücün)'nin fiil'e dönüşmesi olarak vasıflandırır. 4 Demek ki Aristo, gücün fiil haline gelip harekete ve değişmeye sebep olmasını izah ederken, yine madde'nin form'u arzu etmesine dönmekte ve fiilleşmeyi yani varoluşu gaye ile izaha çalışmaktadır. Güç (Kuvve) durumu aydınlatıldıktan sonra, fiil'in ne olduğu meselesine geçebiliriz. Aristo'nun nazarında fiil, her şeyin güç halinde olmaksızın, gerçekten var olmasıdır. Meselâ Hermes'in ağaçta, yarım çizginin bütün çizgide güç (kuvve) halinde bulunması gibi. 142 Aristo fiil kavramının tam tarif edilmese de, misallerle daha iyi anlatılacağı kanaatında. Bunun için o bu hususta bir takım misaller verir. Onlardan bazıları şunlardır: Fiil inşa etme melekesi olan kimseye nisbetle inşa eden, uyuyana nisbete uyanık olan düşünme kabiliyeti olana nisbetle bilgisi olan kimse, bitirilmemiş şeye nisbetle bitirilmiş olan şey gibidir. 5 Burada Aristo, farklı münasebetlerin iki unsurundan birincisine fiil; ikincisine güç adını vermekte, böylelikle o fiili, bazan güç'e nisbetle hareket, ba- zan da maddeye nisbetle formel cevher (Susbtance) olarak almaktadır. 6 Aristo, güc gibi, fiili de ikiye ayırmaktadrı. Birisi içte mevcut (Mündemiç) fiildir ki Aristo'nun nazarında gerçek fiil budur. Diğeri geçişli (Transitif) ve imal edici fiildir ki bu sadece bir hareketten ibarettir. Yani failden fiili alan şeye aksiyonun tayin suretiyle geçmesidir. Aristo'nun bu iki fiil hakkındaki açıklamalarından anladığımıza göre, deneme içi (Mündemiç) fiil kendisinden başka gaye taşımaz ve faili mükemmeleştirir. 3 Aristo, a.e., 1047 b 30-35 v.d. 4 Aristo, a.e., 1048 a 5-10 v.d. 5 Metaph., 1048 b 1-4. 6 a.e., 1048 b 9.
Meselâ görüş, gayesini görmede bulur. Bu fiilin gayesi bizzat bilgidir; fiil faildedir; görmenin gören sujede olması gibi. Burada gaye durmaz. Geçişli aksiyon (Eylem) ise, failden (etkenden) ayrılan bir aksiyon olup bir dış eserde gerçekleşir. Bir evin inşa etmek fiilinde gerçekleşmesi gibi. Burada evin inşası bitince, inşa gayesi de sona erer. Meselâ zayıflama bitince gaye de sonra erer. Bu noktada Aristo, fiil ile hareketi ayırır. Ona göre zayıflama, etüd, yürüme, inşa gibi şeyler hareket olup, her hareket de tamamlanmamış fiildir. 145 Tamamlanmamış fiil hareket olduğuna göre. Aristo, bir mânâda tamamlanmamış hareketle fiili özdeş saymaktadır. Aristo, fiili tamamlanmış aksiyon olarak kabul ettiği için hareket noksan olmakta ve hareket fiili meydana getirmektedir. Bu bakımdan o, daha tam olan fiili enteleşi (Entelechie/yetkinlik) ile birlikte kullanmakta ve çoğu yerde ikisini bir tutmaktadır. Bu yüzden Aristo'da fiil ile enteleşi'yi biribirinden ayırmak, Tricot'un işaret ettiği gibi güçtür. Aristo'ya göre, enteleşi (Entelechie), fiil gibi varlığın sebebi olup bazan ilim bazan da onun ekzersizi anlamına gelir." 6 Bu anlamda meselâ ruh, bir enteleşi (Yetkinlik)dir; zira o kuvve halinde hayata sahip olan tabiî bir cismin ilk yetkinliği (Entelechit)dir. Bu bakımdan bazan o, bir başka şeyde bir tesir meydana getirme gücü, bazan da bir şeyin bir halden başka bir hale geçme imkânı olmakta, yahut Aster'in ifadesiyle "bir şeyin yetkinliğini (Kemal'ini) gerçekleştiren aktif prensip" veya fiil hali 7 anlamına gelmektedir. Aristo'da bir de hadiselerdeki sıra ve yerleri bakımından, güç ve fiil'in hangisinin önce olduğu meselesi de karşılaşıyoruz. Yalnız burada söz konusu öncelik-sonralığın öz ve tabiat bakımından olduğu unutulmamalıdır. Aristo bu husustaki araştırmasının sonunda önceliği fiil'e verir. O bu önceliğin sebeplerini açıklamadan önce bazı misallerle durumu aydınlatmağa çalışır. Meselâ harekette önce olan, ilk Muharrik'e (ilk kımıldatıcıya) daha yakın olan şeydir, bu anlamda çocuk, olgun insandan öncedir. 8 Çünkü kendisini meydana getirene daha yakındır. Mantık düzeninde öncelik külliye, duyulur âlemde ise ferdî'ye aittir. Madde, bileşik cevhere, yarım çizgi bütüne göre öncedirler; fakat yetkinlik'e göre sonradırlar. Bu anlayış çerçevesinde form da madde'ye göre önce olmaktadır. Aristo'da ezelî varlıklar daimi fiil halinde olduklarından 9 yok olabilen varlıklardaki cevhere göre öncedirler. Bu durumda madde ve form da ezelî olduğu için iki ezelîden öncelik form'a sonralık da madde'ye atf edilmiş olmaktadır. Aristo fiil'in önce, güc'ün sonra oluşunun sebeplerini bir kaç yönden ortaya koyar: Aristo, ilk olarak, fiil'in reel olmasından dolayı, kavram olarak önceliği fiil'e veriyor. Bunda da fiil'in bilgi yönünden de önce oluşuna, güc'ün ancak varolduğu ve onunla bilindiği fikrine dayanıyor. Meselâ, diyor, inşa kabiliyeti inşa etmekle bilinir, 7 E.V. Aster, Felsefe Tarihi Dersleri, s. 171. İst., 1943. 8 Metaph., 1018 b 20. 9 a.e., 1050 b 18 v.d.
görme fiili görebilme kabiliyetinden öncedir. Aristo, ikinci olarak, fiil'in zaman bakımından güc'den önce olduğunu ileri sürüyor. Meselâ tohum kendisinin meydana getireceği varlığa nisbetle öncedir. Fiil halindeki mevcut tohum olmasa tahıl olamaz. Aristo, bu düşüncelerinden, zamanca önce olan bir ilk motor'un (ilk hareket verenin) varlığına ulaşır ve onun fiil halinde önceden mevcut olduğunu savunur.' 50 Aristo üçüncü olarak, fiil'e önceliği, cevher ve öz bakımından verir. Çünkü, ona göre oluşta sonra gelen, form ve cevher bakımından öncedir. Kaldı ki onun anlayışında, cevher ve formun fiil olduğunu, 10 ilgili bölümlerde görmüştük. Bunun yanında, Aristo, oluşun bir gaye icabı hasıl olduğunu kabul ettiğinden ona göre fiil de bir gayedir 11 bir hedeftir, bu bakımdan da fiil yine öncedir. Robin bu üçüncü önceliğin gaye sebebe karşılık geldiği kanaatındadır. 12 Son olarak Aristo, varoluş bakımından da fiil'e öncelik verir. Yukarıda geçtiği gibi, başka varlıklara ihtiyaç duymadan var olan ezelî varlıklar, Aristo'nun düşüncesinde, tabiat ve var oluş'a göre öncedirler. Aristo bunları kendiliğinden var olan zarûrî varlıklar olarak kabul ettiğinden, bunlar daima fiil halinde olup öncedirler. Bunların en başında İlk Muharrik (ilk hareket ettirici) gelir. Aristo'ya göre O, sırf fiil'dir; çünkü kendisinde gerçekleşmemiş hiç bir unsur ve güç bulunmaz. Görülüyor ki Aristo, varlığın meydana gelişini izah ederken önceliği fiil'e vermekte ve bu anlayışla da varlıkların var oluşlarını bir sıraya tabi tutmaktadır. Aristo, sanılanın aksine, güc fiil'den önce olsaydı, hiç bir varlığın var olamıyacağının kabul edilmiş olacağını, bu takdirde yani fiil halinde hiç bir sebep olmazsa, reel olan şeylerin nasıl meydana gelmiş oldukları sualinin izahsız kalacağını iddia eder. Aristo'ya göre, güc'ün fiilden önce olduğunu kabul etmek demek, âlemin, her şeyin küllî bir karanlıktan ve varlık olmayandan yani yok- luk'tan meydana geldiğini 13 kabul etmek demektir. Şu halde Aristo, fiil'in güc'den önceliğini kabul etmekle, zarûrî olarak bir İlk Mu- harrik'in (ilk hareket ettiricinin) gerekli olduğunu, özden mahrum kalan cevherlerin yok olmamaları için, yok olmayan cevherleri önceden gerekli kıldığını, kuvve halindeki her varlığın fiil halinde bir başka varlığı nasıl gerektirdiğini izaha çalışmaktadır. Son olarak bir noktaya daha temas edelim: Fiil'in önceliğine ait Aristo'nun bu görüşleri, onu, âlemde kötülüğün olmadığı kanaatına götürmüştür. Aristo bu kanaatini potansiyel haldeki bir şeyin fenalığın üstünde olduğu, ezelî olan da potansiyel halde hiç bir kötü unsura sahip olmaması yüzünden bütün kötü elemanlardan âri (temizlenmiş) olduğu, "Kötünün tabiatı icabı kuvveden sonra" 155 geldiği şeklindeki düşüncelere dayandırır. Görülüyor ki Aristo, madde ve form gibi iki statik unsurun rollerini daha iyi izah imkânını bulmak, onlara bir dinamizm verebilmek için bunların yerine güc ve fiil kavramlarını kullanarak noksan olanı yetkin ile izaha çalışmakta, güc'ü de madde gibi 10 a.e., 1050 b 2. 11 a.e., 1050 a 9. 12 Robin, Aristote, s 86. 13 Metaph., 1072 a 20 v.d.
değişmenin bir prensibi saymakta, canlılardaki güc'ü aklî saydığından onların fiillerini akla ve iradeye bağlamakta doğuştan bazı güçleri kabul ettiğinden bir çeşit doğuştancılığı, bir kısım güçlerin alışkanlık ve etüd yoluyla elde edildiğini söylediğinden bilgide ampirizmin rolünü benimsemekte, aklî gücün kullanılması ile seçim ve iradeye önem vermekte, böylece güc'ün fiil'e dönüşmesinde aklî seçimin önemini ortaya koymaktadır. Aristo deneme içi gücü (içkin) gerçek fiil kabul etmekle, felsefesinin deneme içi karakterini belirlemekle güc'ün gerçekleşmesinin deneme içi karakterini belirtmekle, güc'ün gerçekleşmesinde fiil'e gaye nazarıyla baktığından var oluşu fizik olmaktan çok metafizik olan bir kavramla açıklamayı tercih etmekte, ente- leşi ile fiil'i bir tutmakla varlığın daima yetkinliği gaye edindiğini anlatmakta, fiil'e öncelik tanımakla varlıkarı zaman bakımından bir sıraya tabi tutmakta, aynı zamanda gayeye de öncelik tanımış olmakta, mükemmelin noksanı yetkinleştirmeği amaç edindiğini, yetkinden noksana doğru bir geçişi kabul ettiğini ifade etmekte, yetkin olanı fiilî var oluşun gerçek sebebi saymakla "Yoktan hiç bir şeyin meydana gelmeyeceği" esasını benimsemekte, fiil haline gelişte gaye sebebi itici güç olarak kullanmakta olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz Şimdi Aristo'nun yokluk anlayışını görelim.