DERLEYEN Mehmet Hakan EKİCİ m.hakanekici@mynet.com m.hakanekici@hotmail.com. Bölüm Hedefi



Benzer belgeler
Açık Sistem Öğeleri

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

Mehmet ŞİŞMAN 8. Baskı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Yerel Yönetim Vizyonu. Emin Dedeoğlu , Eskişehir

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

EĞİTİM YÖNETİMİ BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ

Mehmet ŞİŞMAN 10. Baskı

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

Editörler Doç.Dr. Ahmet Yatkın & Doç.Dr. Nalan Pehlivan Demiral KAMU YÖNETİMİ

PROJE YAPIM VE YÖNETİMİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ ŞEYMA GÜLDOĞAN

Partilerin 1 Kasım 2015 Seçim Beyannamelerinde Mahalli İdareler: Adalet ve Kalkınma Partisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

KAMU İÇ KONTROL STANDARTLARI UYUM EYLEM PLANI REHBERİ. Ramazan ŞENER Mali Hizmetler Uzmanı. 1.Giriş

hemşehri hukuku: Hemşehri hukuku: Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliye

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...

1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK. Abdullah ATLİ

BAKANLIĞIMIZ İÇ KONTROL SİSTEMİ ÇALIŞMALARININ TAMAMLANMASI STRATEJİ GELİŞTİRME BAŞKANLIĞI

GİRİŞ. A. İç Kontrolün Tanımı, Özellikleri ve Genel Esasları:

T.C. ADANA BİLİM VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı SORU VE CEVAPLARLA KAMU İÇ KONTROL STANDARTLARI UYUM EYLEM PLANI

Politika; (Latince kökenli) Şehir yaşamı ve bu yaşamı düzenleme anlamındadır.

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I. Öğr. Gör. Sadi YILMAZ Prof. Dr. Ruhi SARPKAYA. iii

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI SN. ABDULLATİF ŞENER İN BASEL-II YE GEÇİŞE İLİŞKİN KONUŞMA METNİ. Değerli Basın Mensupları ve Konuklar;

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI

b. Mevzuat Çalışmaları ( Yasa ve Anayasa çerçevesinde yapılması gereken mevzuat çalışmaları )

YÖNETİMDE MERKEZDEN VE YERİNDEN YÖNETİM SİSTEMLERİ DOÇ.DR.HAKAN SUNAY A.Ü. SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

Yerel veya Bölgesel Kalkınma? Mevcut kaynakların en etkin ve verimli şekilde kullanımı/paylaşımı Koordinasyon ve güç birliği (daha az enerji ile daha

REKABET KURUMU, ÖZERKLİK VE İŞLEVSELLİK

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DÖNER SERMAYE İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜ HİZMET İÇİ EĞİTİM SUNUMU 02 MAYIS 2014

KAMU YÖNETİMİNDE ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

KAMU YÖNETİMİ. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI

Konuşmamda sizlere birkaç gün önce açıklanan İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı hakkında bilgi vereceğim.

DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS

Mevcut Durum ve Beklentiler. Programı

KADIN DOSTU KENTLER - 2

ŞEFFAFLIK VE ETİK KÜLTÜRÜN GELİŞTİRİLMESİ

Yerelleşme ve İyi Yönetişim

DİKMEN BÖLGESİ STRETEJİK GELİŞİM PLANI

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

Gençlerin Katılımına ilişkin Bildirgenin tanıtımı Gençlerin Yerel ve Bölgesel Yaşama Katılımına İlişkin Gözden Geçirilmiş Avrupa Bildirgesi

Eğitim Yönetimi ve Denetimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı (5 Zorunlu Ders+ 6 Seçmeli Ders)

TÜRK İŞGÜCÜ PİYASASI MESLEKİ EĞİTİM İSTİHDAM İLİŞKİSİ VE ORTAKLIK YAKLAŞIMI

İşlevsel veya Bölümsel Stratejiler. İş Yönetim Stratejileri : İşlevsel Stratejiler. Pazarlama: İşlevsel/Bölümsel Stratejiler

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Bilimleri Tezli Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı. Ders Kodları AKTS

KAMU YÖNETİMİ (İŞL202U)

T.C. İSTANBUL KALKINMA AJANSI

T.C AKDENİZ BELEDİYELER BİRLĞİ 2011 YILI ÇALIŞMA PROGRAMI

EĞİTİMİN SOSYAL TEMELLERİ TEMEL KAVRAMLAR. Doç. Dr. Adnan BOYACI

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi

DIŞ TİCARET ENSTİTÜSÜ

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

KARADAĞ SUNUMU Natalija FILIPOVIC

İşyeri Temsilcileri Rehberi

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

5. HAFTA PFS109 EĞİTİMDE PROGRAM GELİŞTİRME. Yrd.Doç. Dr. Yusuf ESER. KBUZEM. Karabük Üniversitesi

Gelişimsel PDR (1970- sonrası) Prof. Dr. Serap NAZLI Ankara Üniversitesi

EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI EĞİTİM PROGRAMLARI VE ÖĞRETİM BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI EĞİTİM ÖĞRETİM PLANI

AB MALİ YARDIMLARI VE TÜRKİYE

T.C. ANADOLU MEDENİYETLERİ BELEDİYELER BİRLİĞİ 2012 YILI FAALİYET RAPORU. EKLER: EK-1 : Üst Yönetici ve Harcama Yetkilisi İç Kontrol Güvence Beyanı

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

Okul Temelli Mesleki Gelişim Nedir?

YÜKSEKÖĞRETİM KALİTE KURULU BİLGİ NOTU

Bölüm 10. İşlevsel Stratejiler (Fonksiyonel/Bölümsel Stratejiler) İşlevsel veya Bölümsel Stratejiler. İşlevsel Stratejiler KURUMSAL STRATEJİLER

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK

T.C. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI Strateji Geliştirme Başkanlığı


TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

18- EĞİTİM, ÖĞRETİM VE GENÇLİK

Bir Belediyede Yönetişim Yapılanması. Gürcan Banger

İBRAHİM ARAP. e-posta: Tel: / : Dokuz Eylül Üni. Sosyal Bilimler Enst.

İş Yerinde Ruh Sağlığı

ŞEHİRCİLİK ARAŞTIRMA VE EĞİTİM MERKEZİ

BİRİM KALİTE GÜVENCESİ DEĞERLENDİRME RAPORU. Bilgi İşlem Daire Başkanlığı

Öğretmen Liderliği ÖĞRETMEN LİDERLİĞİ

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 26313

Sivil Yaşam Derneği. 4. Ulusal Gençlik Zirvesi Sonuç Bildirgesi

KAMU MALİ YÖNETİMİNDE SAYDAMLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN SAĞLANMASINDAKİ GÜÇLÜKLER VE SAYIŞTAYLARIN ROLÜ: EUROSAI-ASOSAI BİRİNCİ ORTAK KONFERANSI

Toplam Erkek Kadin Ermenistan Azerbaycan Gürcistan Kazakistan Kırgızistan Moldova Cumhuriyeti. Rusya Federasyonu

KIRSAL KALKINMA POLİTİKALARI VE YÖNETİŞİM. Prof.Dr.Bülent GÜLÇUBUK, Ankara Üniversitesi 13.Aralık.2012

İ Ç İ N D E K İ L E R

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN TEMEL İLKELERİ VE YASAL DAYANAKLARI

R KARLILIK VE SÜRDÜRÜLEB

ULUSAL EĞİTİM PPROGRAMI (UEP) NEDİR?

Sibernetik Sistemler. İç Mevzuatın Önemi ve «Doğru Ellerde Hazırlanmış İç Mevzuatın Kuruma» Faydaları

ÇALIŞMA YAŞAMININ GELECEĞİ GİRİŞİMİNDEN SORUMLU BİRİM 2017

Transkript:

DERLEYEN Mehmet Hakan EKİCİ m.hakanekici@mynet.com m.hakanekici@hotmail.com Bölüm Hedefi Bu bölümde eğitim, sosyal bir kurum ve bir sektör olarak ele alındıktan sonra, sistem, sosyal sistem ve açık sistem kavramları kısaca açıklanmış; dünyada eğitim sistemlerinin ve eğitimle ilgili bakanlıkların kuruluş ve işleyişiyle ilgili bazı genel bilgiler verilmiştir. Daha sonra da eğitim ve okul sistemlerinin örgütlenme ve yönetimine ilişkin yeni eğilimler özetlenmeye çalışılmıştır. Son olarak da Türkiye de kamu yönetiminde gündeme gelen yeniden yapılanma sürecinin, eğitim sistemi açısından bazı sonuçları tartışılmaya çalışılmıştır. Böylece bu bölüm sonunda öğrencilerin, Türkiye de ve dünyada eğitim sistemlerinin örgütlenme, yapı ve işleyişine ilişkin genel bir bakış açısı kazanmaları beklenmektedir.

1.1. Eğitim Kavramı Türkçe de eğitim kavramı kadar yaygın olarak kullanılmamakla birlikte bununla yakından ilgili olan terbiye, irfan, talim, tedris, maarif gibi kavramlar da vardır. Eğitim, aralarında anlam yönünden bazı farklılıklar olmasına karşılık, çoğu kere bütün bu kavramları kapsayacak şekilde kullanılmaktadır. Eğitim, beşikten mezara kadar hayatın her alanını ve anını kapsar. Toplumsal hayatta insanlar, evde, işyerinde, sokakta, sosyal öğrenme sürecinde birbirinden öğrenir. Bu süreçte herkes, diğerlerinden öğrendiği gibi aynı zamanda diğerleri için bir öğrenme kaynağı ve rol modelidir. İşte bu öğrenme ve öğretme sürecinin, amaçlı, sistemli, planlı, programlı ve düzenli bir biçimde gerçekleştirilmek istenmesi, eğitimin kurumsallaşmasını, eğitim ve okul sistemlerinin oluşmasını sağlamıştır. Böylece her toplum, sosyal mirası sürdürmek, toplumsal düzenlilik, süreklilik ve istikrarı sağlamak için eğitim sistemleri ve çeşitli eğitim kurumları oluşturmuştur. Eğitimle ilgili değişmez, ortak kabul gören bir tanım vermek mümkün değildir. Bu konuda yapılan çoğu tanımlar, eğitimin içeriğiyle ilgili olup değer yüklü tanımlardır. Yani yapılan çoğu tanımlar, yapısal işlevsel bir yaklaşımla eğitime belirli işlevler yüklemektedir. Söz konusu işlevler, belirli eğitim felsefeleri ve anlayışlarıyla da ilişkili olabilmektedir. Genel olarak eğitim, insani bir faaliyet olup insanın bütün yönleriyle geliştirilmesi olarak görülebilir. Öteden beri geleneksel bir yaklaşımla eğitim, bir toplumda insanların ortak değerler çevresinde bütünleştirilmesiyle erdemli bir toplum oluşturma süreci olarak tanımlanır. Günümüzde ise eğitim, sosyal, kültürel, politik, ekonomik boyutları olduğu kadar milli ve uluslar arası boyutları da olan bir konu ve sistem olarak ele alınmaktadır. Eğitim sistemlerinin oluşturulmasında da bu boyutların birlikte düşünülmesi gerekli görülmektedir. Buna göre eğitim, yaygın olarak toplumsal sistemin bir alt sistemi ya da sosyal bir kurum olarak ele alınıp çözümlenmektedir. 1.2. Sosyal Bir Kurum Olarak Eğitim Diğer sosyal kurumlar gibi eğitim de toplumu oluşturan bireyler arasında kültürel yönden ortaklıkları sağlamak amacına dönük sosyal bir kurum olarak tanımlanır. Sosyal kurumların, bireylerin hayatta karşılaşacakları bazı ortak yaşam sorunlarını çözmede ortak çözüm biçimini göstermesi, böylece davranışlarda bir benzerlik ve ortaklık sağlaması beklenir. Hemen her ülkede eğitim, en azından zorunlu eğitim, sosyal bir kurum ve bir hizmet alanı olarak kamu, yani devlet tarafından parasız olarak sunulmaktadır. Bunun önemli bir nedeni, eğitimin onu alanlar dışında birtakım sosyal dışsallıklarının da olmasıdır. Günümüzde eğitim, bir toplumun, sosyal, politik, ekonomik yönlerden gelişmiş ve kalkınmış bir ülke olabilmesinin temel etmenlerinden biri olarak görülmektedir.

Çağlar boyunca insanın eğitimi konusunda, farklı felsefeler farklı tezler ileri sürmüş; eğitim sistemleri ve okullarla ilgili çeşitli modeller geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Toplumların tarihinde herkes için zorunlu eğitimin söz konusu olmadığı dönemlerde, okul eğitiminden sınırlı bir kesim yararlanabilmiştir. İmparatorlukların dağılması ve milli devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte milli eğitim sistemleri gelişmeye başlamıştır. Böylece ortak milli amaçlar çevresinde ortak müfredata dayalı eğitim sistemleri ve okullar oluşturulmuştur. Hemen bütün toplumların tarihinde eğitimin kurumsallaşması, herkes için zorunlu eğitimin söz konusu olması ve eğitimin temel insan haklarından biri olarak görülmesi, yakın zamanlara rastlar. On dokuzuncu yüzyıl, milli eğitim sistemlerinin kuruluşunun başlangıcı olarak kabul edilirse, öncesinde milli devletler olmadığı dönemlerde milli eğitim sistemleri de söz konusu değildir. Zorunlu eğitim, modern zamanlarda modern devletle birlikte gündeme gelir. Modern devlet, eğitim hakkını sağlamak, korumak ve geliştirmek, eğitimsel gelişme ve başarı için programlar, öğretim yöntemleri ve diğer konularla ilgili bütün okullara uygulanabilir nitelikte ulusal norm ve standartlar oluşturmakla kendini sorumlu görmüştür. Milli eğitim, milli devletin inşasında olduğu kadar sürdürülmesinde de temel araç olarak görülmektedir. Günümüzde milli eğitim sistemi, milli devletlerin en temel ve en stratejik kurumlarından biri olarak kabul edilmektedir. Buna bağlı olarak ülkelerin olduğu kadar bireylerin geleceğini şekillendirmede de eğitim vazgeçilmez olarak görülmektedir. Bu bağlamda eğitimde bireysel amaçlarla milli hedefleri bütünleştirmek, çağın getirdiği yeni sorunlarla baş etmek, içinde yaşanılan kültürel krizi aşmak için eğitim sistemlerinde de sürekli arayışlar ve yeniden yapılandırma çalışmaları gündeme gelmektedir. Giderek toplumların karmaşıklaşması, işbölümünün ve uzmanlık alanlarının çeşitlenmesi, kapitalist ekonominin ve tüketim toplumunun gelişmesi, eğitim ve okul sistemlerinin de yeniden yapılandırılmasını gerekli kılmaktadır. Bu süreçte eğitim, liberal anlayışların da etkisiyle sosyal bir kurum olmanın ötesinde giderek ekonomiyle daha çok ilişkilendirilmeye ve bir sektör olarak görülmeye ve tanımlanmaya başlanmıştır. 1.3. Bir Sektör Olarak Eğitim Bugün hemen bütün ülkelerde eğitim sistemi ve eğitim kurumları olarak okullar, ekonomik kavramlarla tanımlanmakta, ekonomiyle daha çok ilişkilendirilmekte, eğitimin ekonomik amaç, işlev ve sonuçlarına daha çok önem verilmektedir. Esasen eğitimin ekonomik boyutuna olan ilgi çok da yeni olmayıp endüstrileşme sürecinde eğitimin daha çok teknik ve ekonomik işlevleri öne çıkmış; eğitim sistemleri endüstri toplumunun ve ekonomik sistemin insan gücü ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlenmeye çalışılmıştır. Böylece mesleki ve teknik eğitim önem kazanmıştır. Geleneksel olarak kar amaçlı olmayan sosyal bir girişim olarak tanımlanan eğitim, özel sektörün de bu alana yatırım yapması ve özel öğretim kurumlarının yaygınlaşmasıyla adeta bir sektör ve bir mal olarak görülmeye başlanmıştır.

Küreselleşen dünyada okullardan, vatandaş yetiştirmekten çok küresel ekonominin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmesi beklenmektedir. Eğitimle demokrat vatandaşlar yetiştirme yerine, bilgi ekonomisine uyum sağlayacak işgücü yetiştirme konusu önem kazanmıştır. Böylece eğitim kurumları, piyasa kavramları ile tanımlanmaya başlanmış, giderek eğitimin piyasalaşması konusu gündeme gelmiştir. Politik ve ekonomik alanlarda gündeme gelen neo libearal politikalara bağlı olarak eğitim alanında da neo liberal yaklaşımlar, üretim merkezli ideolojiye bağlı olarak eğitimde öğrencilerin ihtiyaçlarından çok performansı üzerinde yoğunlaşmakta, dolayısıyla eğitim politikaları, birey merkezli olmaktan çok piyasa merkezli biçimde oluşturulmaya çalışılmaktadır. Piyasa merkezli politikalar, diğer alanlarda olduğu gibi eğitimde de temel değer olarak rekabet çevresinde şekillenmektedir. 1.4. Bir Sistem Olarak Eğitim Sistem, birbiriyle ilişkili öğelerin, belirli amaçlara dönük olarak birlikte çalışmasına dayalı, aynı zamanda kendisi de daha büyük sistem ya da sistemlerin parçası olarak işlevde bulunan bir bütün olarak tanımlanır. Buna göre sistemler, alt sistemler ve üst sistemler olarak ayrılır. Alt sistemler, bütünü oluşturan parçalar; üst sistem ise bir sistemin bağlı olduğu büyük sistemler olarak tanımlanır. Örneğin, okul bir sistem olarak ele alındığında il, ilçe ve merkez örgütleri üst sistemler; okul içinde yönetim birimi, bölümler, sınıflar, okulun alt sistemleri olarak ele alınır. Sistemler, doğal sistemler ve insan yapısı sistemler; açık sistemler ve kapalı sistemler; mekanik sistemler ve biyolojik sistemler gibi değişik biçimlerde sınıflandırılır. Sistem yaklaşımı, öncelikle doğa bilimlerinde gündeme gelen, daha sonra örgütsel bilimlere ve bu bağlamda okula uygulanan bir yaklaşımdır. Buna göre eğitim sistemi de açık ve sosyal bir sistem olarak tanımlanmıştır. Toplumlar, yerleşik hayata geçtikten sonra, toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli kurumlar oluşturmuşlardır. Bunlar, toplumun ihtiyacı olan mal ya da hizmetlerin üretilmesi amacıyla oluşturulan yapılardır. Eğitim sistemi de işlevsel açıdan toplumsal ihtiyaçların bir kısmını karşılamak için oluşturulmuş bir yapı ve sistem olarak görülür. Eğitim sistemini oluşturan başlıca öğeler ise eğitim programları, insan gücü (öğretmenler, yöneticiler, uzmanlar), finansal kaynaklar, fiziksel kaynaklar ve teknolojidir. Bütün bu öğeler, belirli bir örgütlenme ve yönetim yapısı içinde bütünleştirilerek eğitim sistemleri oluşturulmakta, eğitim hizmetinin üretimi sağlanmaktadır. 1.5. Sosyal Sistemin Özellikleri Sosyal sistem yaklaşımı, insanlardan meydana gelen büyük küçük, formal informal, her türlü toplulukları ve örgütleri analiz etmede kullanılan bir yaklaşımdır.

Sosyal sistemler, insanlardan oluşan sistemler olarak görülüp büyük ya da küçük her türlü insan grupları, toplumlar, okullar, sosyal bir sistem olarak ele alınıp çözümlenebilmektedir. Sosyal sistemleri çözümlemek üzere çeşitli yazarlar tarafından bazı modeller geliştirilmiştir. Bunlar, eğitim sistemlerinin ve okulların, hatta okulun bir alt sistemi olarak sınıfın çözümlenmesinde de kullanılabilmektedir. Parsons ın toplumu açıklamaya dönük sosyal sistem çözümlemesinde, sosyal sistemin alt sistemleri olarak ekonomi, politika, din ve kültür gibi öğelerden söz edilmiştir. Bunun yanında yapısal öğeler olarak da roller, birliktelik, değerler ve normlardan söz edilmiştir. T. Parsons, herhangi bir sosyal sistemin yaşamını sürdürebilmesi için amaçlarını gerçekleştirme, alt sistemlerini bütünleştirme, çevresine uyum sağlama ve meşruiyet olmak dört işlevi yerine getirmesi gerektiğini belirtmiştir. Sosyal sistemle ilgili olarak geliştirilen bazı modellerden yola çıkarak şu özellikler sıralanabilir: 1.6. Açık Bir Sistem Olarak Eğitim Sistemi Açık sistemler, çevrelerine açık, çevreleriyle etkileşen sistemlerdir. Bunun tersi ise kapalı sistemdir. Eğitim sistemi, aynı zamanda açık bir sistem olarak tanımlanır. Açık sistemler, girdiler, işleme süreci, çıktılar, geri bildirim, çevre, denge, güç kaybı gibi öğelerden oluşur. Açık sistem yaklaşımı açısından eğitim sistemleriyle ilgili şu özellikler sıralanabilir:

1.7. Eğitim Sistemlerinin Örgütlenmesi Dünyada eğitim sistemlerinin örgütlenmesinde, ülkelere göre bazı yapısal farklılıklar olmakla birlikte genel olarak üç temel eğilimden söz edilebilir. Bazı eğitim sistemleri, örgütlenmede merkeziyetçi, bazıları yerel, bazıları ise hem merkeziyetçi hem de yerel özellikleri birlikte barındıran sistemler olabilir. Bunların her birinin diğerine göre üstünlükleri olabildiği gibi sınırlılıkları da olabilir. Dünyada gözlenen genel eğilim, örgütlenme ve yönetim açısından giderek merkeziyetçi eğitim sistemlerinden yerel eğitim sistemlerine doğru geçiş yönündedir.

1.8. Eğitim Sisteminin Oluşturulması ve Alt Sistemleri Sistem yaklaşımı açısından ele alındığında eğitim sistemleri, birtakım alt ve üst sistemlerden meydana gelmektedir. Türkiye eğitim sistemi, sistem yaklaşımı açısından ele alındığında üç düzeyden söz edilebilir: Farklı ülkelerin eğitim sistemleri, benzerlikler yanında, amaçlar, içerik, yapı, süreçler, kültür yönünden birbirinden farklılıklar gösterir. Dolayısıyla her ülkenin eğitim sistemi, o ülkenin özelliklerine ve koşullarına uygun olarak tasarlanmıştır. Ülkeler arasında çeşitli alanlarda gündeme gelen

karşılaştırmalı araştırmalara bağlı olarak ülkelerin eğitim sistemleri de karşılaştırmalı olarak incelenmektedir. Bu bağlamda bazı ülkeler kendi eğitim sistemlerini geliştirmek için diğer ülkelerin eğitim sistemlerinden yararlanmaktadır. Türkiye nin tarihine bakıldığında Osmanlı Devletinin yenileşme döneminden başlayarak eğitim sistemini geliştirmede Batılı ülkelerden yararlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Eğitim sisteminin yapısı, bu yapı içinde yer alan bazı öğeler (bakanlık yapısı, okullar, okul programları) zaman içinde çeşitli değişikliklere uğramıştır. Cumhuriyetten önce eğitimde Avrupa ülkelerinin etkileri baskın görünürken son yıllarda daha çok Anglo sakson ülkeler model alınmaktadır. Bunun son örneklerinden biri, eğitim fakültelerinde 1990 lı yıllarda gerçekleştirilen yeniden yapılanma çalışmalarıdır. Hemen her ülkenin, tür ve niteliği değişmekle birlikte eğitim sistemleriyle ilgili sorunları vardır. Yine hemen her ülkede, eğitimle ilgili sürekli tartışılan ve çözüm yolu aranan bazı sorunlar vardır. Bunlar arasında, eğitimin örgütlenmesi ve yönetimi, eğitimin amaçları ve kapsamı, öğretim yöntemleri, öğrenme teknikleri, eğitimin diğer toplumsal kurumlarla ya da alt sistemlerle (ekonomi, politika, din) ilişkileri vb. sayılabilir. 1.9. Eğitim Bakanlığı ve Eğitim Sistemleri Hemen bütün ülkelerde ilgili eğitimle bir ya da birden çok bakanlık vardır. Eğitim Bakanlığı nın örgütlenmesi, ülkelere göre farklılaşmaktadır. Bazı ülkelerde eğitim bakanlığı, eğitimin bütün alt sistemlerini kuşatmaktadır. Bazı ülkeler de ise iki ya da üç bakanlık arasında görev dağılımı yapılmaktadır. Bazı durumlarda eğitim bakanlığı dışında eğitimle ilgili ulusal düzeyde başka birimler de vardır. Örneğin Türkiye de üniversiteler, Bakanlıktan görece bağımsız ve özerk bir birim olarak Yüksek Öğretim Kuruluna bağlıdır. Giderek hemen bütün ülkelerde her alanda gündeme gelen merkeziyetçi olmayan örgütlenme ve yönetim biçimi, eğitim alanında da söz konusu olmaktadır. Bazı ülkelerde ise eğitim sistemlerinde merkeziyetçi yapı sürdürülmektedir. Bazı ülkelerde eğitimle ilgili politikaların belirlenmesinde ve uygulanmasında paydaş gruplarının etkileri giderek artarken bazı ülkelerde ise herhangi bir değişiklik gözlenmemektedir. Eğitim bakanlığının yapısının, eğitim sisteminin etkili bir şekilde işlemesinde ve işlevlerini gerçekleştirmesinde ne ölçüde belirleyici olabileceği, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Burada şu soru akla gelebilir: Eğitim sisteminin örgütlenmesinde ve yönetiminde diğerlerine göre daha etkili bir örgütsel yapı ve mekanizmalar var mıdır? Bu soruda üzerinde durulması gereken temel sorun, söz konusu yapı ve mekanizmaların, eğitimle ilgili politikaların oluşturulmasında, çevreye karşı ne ölçüde duyarlı ve sorumlu olduğudur. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, politika belirleyiciler, giderek artan taleplere ve baskılara hızlı bir biçimde cevap vermek, aynı zamanda eğitim politikalarının oluşturulmasında demokratikleşmeyi sağlamak sorunu ile karşı karşıyadır. Bu konuda temel belirleyici, eğitim bakanlığıdır. Yani bir ülkede eğitimle ilgili reformların, bakanlığa rağmen gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu nedenle bakanlık, gerek eğitim sistemini oluşturan alt sistemlerin koordinasyonunda ve etkili işlemesinde, gerekse eğitim sistemiyle sistem dışındaki paydaşlarla (aileler, öğretmen, meslek kuruluşları, medya, sivil toplum kuruluşları) ilişkileri düzenlemede belirleyici olmaktadır. Eğitimde gerçekleştirilecek bazı

reformlar da merkezi hükümetlerin kararıyla yine bakanlık aracılığıyla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Eğitim sistemlerinin yapı ve işleyişine ilişkin sorunlar, ulusal ve uluslar arası düzlemlerde yapılan çeşitli toplantılarda sürekli tartışılmaktadır. Eğitim sistemi ve eğitim bakanlığı, diğer alt sistemlerden soyutlanmış değildir. Eğitim politikalarının oluşturulup uygulanmasında, ekonomik, politik ve kültürel faktörler de belirleyici olmaktadır. Endüstri toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinde, teknolojik alanda meydan gelen olağan üstü gelişmeler ve küreselleşme süreci, ulusal eğitim politikalarının belirlenmesinde de göz önüne alınması gereken hususlar arasında yer almaktadır. Gelişmiş ülkelerde endüstriyel ekonomiden bilgi temelli ekonomiye geçilmektedir. Bu süreçte hizmet sektörü de önem kazanmakta, iş yaşamında önemli değişmeler gözlenmektedir. İşletmelerin yönetiminde bürokratik, hiyerarşik yapılardan yatay örgütlenme ve katılımcı yönetim anlayışına doğru bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu bağlamda takım çalışması, sorumluluk, bağımsızlık, özerklik, iletişim, yenilik gibi konular öne çıkmaktadır. Eğitimde giderek iş dünyası, aileler, öğrenciler, meslek kuruluşları, medya gibi yeni etmenler ve paydaşlar söz hakkına sahip olmaya başlamaktadır. 1.10. Eğitim Bakanlığının Yapısı ve İşlevi Eğitim bakanlığının çeşitli işlevlerinden söz edilebilir. Bu konudaki uygulamalar, ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte eğitim bakanlığının işlevleri, stratejik işlevler, pedagojik işlevler ve günlük rutin işlemler olarak üç başlıkta toplanabilir. Stratejik işlevler, eğitimle ilgili planlama, programlama ve güncelleme konularında stratejik kararlar vermeyi kapsar. Pedagojik işlevler, eğitim programlarının geliştirilmesi, öğretmenlerin eğitimi, ders kitaplarının hazırlanması, eğitimin denetimi gibi hususları kapsar. Günlük işlemler de gündelik rutinleri, yönetim ve eğitimle ilgili işlemleri kapsar. Eğitim bakanlığının yapı ve işleyiş yönünden güçlü ya da zayıf olmasında bazı belirleyiciler vardır. Güçlü bir örgüt ve yönetim yapısı oluşturmada temel gereklilikler şöyle sıralanabilir: Bakanlıkların gerçekleştirmek durumunda olduğu pedagojik işlevler, eğitimle ilgili teknolojilerle yakından ilgilidir. Eğitimle ilgili gerçekleştirilmek istenen çoğu reform girişimleri, teknolojik konularla yakından ilgilidir. Bu teknolojilerin nicel ve nitel amaçları, kapsamı ve bunların öğrenme süreçleri ile ilişkisi, üzerinde durulan bazı konulardır. Bu konular, aynı zamanda politik yönden duyarlı ve ulusal

değerlerle de yakından ilgilidir. Teknolojik uygulamaların aynı zamanda evrensel değerlerle de bütünleştirilmesi gerekli görülmektedir. Eğitim programlarının hazırlanması, eğitim araştırmaları, ders kitapları ve materyallerin hazırlanması gibi pedagojik işlevlerin yürütülmesinde bakanlıkların rolü, ülkelere göre farklılaşmaktadır. Bazı ülkelerde bu konularda merkeziyetçi, bazılarında ise yerel uygulamalara ağırlık vermektedir. Geri kalmış ülkelerde genelde eğitim bakanlığı, merkeziyetçi bir anlayışla örgütlenmiştir. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Ancak merkeziyetçi yapının beraberinde getirdiği bir dizi sorun da vardır. 1.10.1. Milli Eğitim Politikalarının Oluşturulması Eğitimle ilgili politikaların oluşturulması, öncelikle ulaşılabilir, uygun ve nitelikli bilgiyi gerektirir. Elde nitelikli ve doğru veriler olmadan hazırlanacak politikalar da sağlıklı olmaz. Politika belirleme ve karar verme sürecinde kullanılacak bu bilginin kapsamında şunlar yer alır: 1.10.2. Eğitim Bakanlığında Kapasite Geliştirme Eğitim bakanlığında kapasite geliştirmenin en önemli yolu, insan kaynaklarıdır. Bunların içinde en büyük kategoriyi de eğitimle doğrudan ilgili insanlar oluşturur. Bunlar, yöneticiler, öğretmenler, denetçiler, danışmanlar ve uzmanlar, program geliştirme uzmanları, yazarlar gibi uzmanlık alanlarından oluşur. Eğitimle ilgili insan kaynaklarıyla ilgili olarak günümüzde şu hususlar öne çıkmaktadır: Eğitim sisteminde insan kaynaklarıyla ilgili ikinci kategoriyi, doğrudan eğitimle ilgili olmayan personel oluşturmaktadır. Bunlar, genel yönetim işleri, personel yönetimi, finans ve bütçe yönetimi, planlama ve programlama, proje geliştirme ve yönetimi, okul inşa etme, bakım ve onarım gibi konularla ilgili

istihdam edilecek personeli kapsamaktadır. Bakanlık yapısının oluşturulmasında merkez, taşra ve okul düzeyinde sorumlulukların belirlenmesi de gereklidir. 1.11. Eğitim Sistemlerinin Dayandığı Felsefeler Ülkelerin tarihi, politik, sosyal, ekonomik, dini vb. yönlerden sahip oldukları özellikler, eğitim sistemlerinin yapı ve içeriğini etkiler. Buna göre ülkelerin eğitim sistemleri, farklı yönlerden ele alınıp çözümlenebilir. Her ülkenin eğitim sistemi, bir yönüyle o ülkenin yaşadığı tarihsel koşulların, olayların ve ihtiyaçların bir ürünüdür. Örneğin Batının (Avrupa nın) tarihinde geçmişte yaşanan bazı tarihi olaylar, gelişen bazı felsefi akımlar, sanat akımları, siyasi akımlar, eğitimle ilgili anlayış ve uygulamaları da etkilemiştir. Bunlar arasında, Fransız ihtilali, Rönesans ve reform hareketleri gibi olaylar; pozitivizm, realizm, natüralizm, pragmatizm, rasyonalizm gibi düşünce ve felsefe akımları; sanat ve kültürle ilgili klasizm, romantizm, realizm, sembolizm gibi akımlar, eğitim ve okul sistemlerini de etkilemiş, eğitim ve okulla ilgili çeşitli akımların doğmasına neden olmuştur. Geçmişten bugüne bu etkiler devam etmektedir. Örneğin bugün Alman eğitim sistemi daha çok normatif ve ideolojik, Fransız eğitim sistemi felsefi ve rasyonel, ABD eğitim sistemi ise daha çok pragmatik ve deneyci özellikleriyle tanımlanır. 1.12. Eğitim Sistemlerinde Yeniden Yapılanma ve Yerinden Yönetim Eğitim sistemlerinin örgütlenmesinde olduğu gibi yönetiminde de yaygın olarak merkeziyetçi yönetim, yerinden yönetim ve okul merkezli yönetim olmak üzere üç düzey gözlenmektedir. Bu düzeylerin yönetim sürecindeki etkileri ve yetkileri değişebilmektedir. Bunların her birinin eğitim sistemi içinde baskın olması yönünden üstün yanları olabileceği gibi sınırlılıkları da olabilmektedir.

Alan yazında yetki genişliği, yerinden yönetim, yönetimde yerelleşme, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi ifadeler farklı anlamlar ifade etmesine karşılık bazen eş anlamlı kullanılır. Yetki genişliği, merkezi yönetime ait bazı yetkilerin, merkezden taşra teşkilatlarına devredilmesini kapsar. Benzer olarak yerel otoritelerin güçlendirilmesi, merkezde toplanmış kimi yetkilerin, yerel yönetimlere devredilmesidir. Merkezi yönetim ise, yetki ve kaynakların tek merkezde toplanmasını ve hizmetlerin hiyerarşik bir yapı içinde merkez tarafından yürütülmesini kapsar. Yerinden yönetim de merkezi yönetimden görece ayrı bir tüzel kişiliğe sahip idari birimlerin bağımsız kararlar alıp uygulayabildiği sistemi ifade eder. 1.12.1. Merkeziyetçi Yönetimin Bazı Sakıncaları Merkeziyetçi anlayışla örgütlenme ve yönetimin bazı yararları yanından bazı sınırlılık ve sakıncaları şöyle sıralanabilir: Gelişmiş ülkelerde, özellikle geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren eğitim sistemlerinin örgütlenmesinde ve yönetiminde merkeziyetçilikten uzaklaşılarak yerel eğitim otoritelerinin, yerel yönetimlerin ve okulların yetkilendirilip güçlendirilmesi, eğitime geniş bir katılımın sağlanması çabaları yoğun olarak gündeme gelmeye başlamıştır. Yakın zamanlarda ise bu çalışmalar okulun yeniden yapılandırılması ve okul merkezli yönetim başlıkları altında yapılmaya başlanmıştır. Eğitimde yerelleşme ve katılım, katılımcı demokrasinin gelişmesine paralel bir çizgi izlemiştir. Yerinden yönetim uygulamalarından beklenen temel yarar, öğrenci başarısına olacak olumlu katkılardır. Yerinden yönetimle ilgili tek bir model olmayıp ülkelere göre modeller ve uygulamalar farklılaşmaktadır. Ancak bu tartışmalarda üzerinde durulan temel kavram katılımdır. 1.12.2. Eğitimde Merkeziyetçi Olmayan Yönetimin Yararları Eğitimde merkeziyetçi olmayan yönetimin çeşitli üstünlüklerinden söz edilebilir. Eğitimde yerinden yönetime geçişte beklenen bazı yararlar ve sonuçlar şunlardır:

1.12.3. Eğitimde Yerelleşmenin Olası Riskleri Eğitim sisteminde yerelleşmeden beklenen bazı yararlar yanında bir takın risklerden de söz edilebilir. Bunlardan birkaçı şöyledir : 1.13. Türkiye de Cumhuriyetten Önce Yerinden Yönetim Tartışmaları Türkiye nin tarihinde yerelleşme konusu, öteden beri tartışılan bir konudur. Osmanlı padişahlarından II. Mahmut tahta geçtiğinde merkezi otorite sarsılmış ve devlet zayıf düşmüştü. II. Mahmut, ilk sadrazamı olan Alemdar Mustafa Paşayı devletin otoritesini yeniden kurmak için görevlendirdi. Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa, Rumeli ve Anadolu ayanlarıyla bir anlaşma yaptı. Bu, anayasal özellikte bir anlaşma olan Sened i İttifak (1808) adı verilen bir anlaşma idi. Böylece ayanlar, merkezi hükümetin emirlerini dinleyeceklerine söz veriyorlardı.

Cumhuriyet ten önce Prens Sabahattin de Türkiye Nasıl Kurtulur? adlı kitabında adem i merkeziyetçi (merkezi olmayan) yönetimi savunmuştur. Gelişmiş ülkelerin bireycilik ve merkezi olmayan yönetim anlayışını benimsediklerini ileri sürmüştür. Bizde de birey merkezli bir toplum oluşturmayı ve merkeziyetçi olmayan bir yönetimin uygulanmasını savunmuştur. Ancak bu görüşler o zaman pek fazla taraftar bulmamış, bu durumun bazı sakıncalarından söz edilmiştir. Bu tartışmalar, o günden bugüne bitmemiş, sürekli gündemde olmuştur. 1.13.1. Türkiye de Cumhuriyetten Sonra Yönetimi Geliştirme Çalışmaları Cumhuriyetten sonra, özellikle 1960 lı yıllardan itibaren Türkiye de merkeziyetçi yönetimin sakıncaları sıkça tartışılmaya başlanmış, bu konuda çeşitli araştırmacılar tarafından araştırmalar yapıldığı gibi hükümetler tarafından da bazı çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar: 1960 larda Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesinde (MEHTAP) yerel yönetimlerin yeniden düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir. 1991 yılında Kamu Yönetim Araştırma (KAYA) projesinde de bazı yönleriyle (MEHTAP) ile örtüşen görüşler dile getirilmiştir. 1960 dan sonra hazırlanan Beş Yıllık Kalkınma Planlarından ilkinden başlayarak hemen bütün kalkınma planlarında ve Milli Eğitim Şuralarında kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gereği ifade edilmiştir. Bunların dışında gerek kamu yönetimi, gerekse Milli eğitim Sisteminin yapı ve işleyişiyle ilgili sorunlar, çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (2000 2005) da kamu yönetiminde yeniden yapılanma kapsamlı olarak ele alınmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının daha çok makro düzeyde konularla ilgilenmesi gereği ifade edilerek bu ana konular şöyle belirlenmiştir:

Bakanlığın bu konularla ilgili üst düzey bir karar organına dönüştürüleceği, böylece bürokrasinin azaltılacağı ve katılımın artacağı belirtilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı Merkez Teşkilatı 36 birim ve bağlı bazı kuruluşlardan oluşmaktadır. Bunların bir kısmı benzer görevleri yapmaktadır. Örneğin, orta öğretim kademesiyle ilgili birden çok genel müdürlük bunmaktadır. Giderek zaman içinde bakanlık yapısı, sürekli büyümüş, hantal bir hale gelmiştir. Dokuzuncu Kalkınma Planında (2007 2013) da eğitim sisteminin geliştirilmesi başlığı altında şu hedefler yer almaktadır: Kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi Taşra teşkilatlarına yetki ve sorumluluk devredilmesi Daha önceki kalkınma planlarında olduğu gibi Dokuzuncu Kalkınma Planında da eğitim sisteminin geliştirilmesine ve yeniden yapılandırılmasına yönelik stratejiler kapsamında bir dizi retorik yer almaktadır. Benzer ifadeler, Orta Vadeli Programda (2007 2009) da yer almaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı nın merkez teşkilatının yeniden örgütlenmesi gereği çeşitli araştırmalarda olduğu kadar bakanlık yetkililerince ve bakanlıkça yayımlanan bazı çalışmalarda sıklıkla ifade edilmektedir. Diğer kamu kurumlarında olduğu Milli Eğitim Bakanlığı nda da stratejik plan hazırlama süreci başlatılmıştır. MEB stratejik planının hazırlık çalışmaları, Strateji Geliştirme Dairesinin koordinatörlüğünde Ocak 2007 Aralık 2009 dönemini kapsayacak şekilde 01 Ocak 2007 tarihinde başlamıştır. Birinci aşamada MEB Stratejik Plan Hazırlık Programı oluşturularak DPT Müsteşarlığına gönderilmiştir. Burada da Bakanlık merkez örgütünün yeniden yapılandırılması ifadeleri yer almaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı merkez örgütünde yeniden yapılanma ihtiyacı her fırsatta ifade edilmesine karşılık bu konuda güçlü bir irade gözlenmemektedir. Bir yandan değişimin gereğini savunanlar olduğu gibi diğer taraftan buna karşı bir kesimin de açıkça olmasa da gizli bir direnç gösterdiği söylenebilir. Yapılan araştırmalarda da merkez örgütünde çalışanlar, alt kademelere yetki devrinin gereğini ifade etmelerine karşılık diğer yandan da astların buna uygun durumda olmadığını da ileri sürmektedirler. Bu konuda temel kaygılardan biri, sahip olunan mevcut güç ve statülerin elden gitmesi konusunda duyulan endişe olabilir. 1.14. Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Türkçe de kamu, bütün, ülkede yaşayan insanlar, halk, amme anlamlarında; yönetim ise, idare karşılığı olarak kullanılır. Bunların yanında kamu, resmi ve genel, açık, halka ait olanı da ifade eder. Başlangıçta İngilizce deki public administration karşılığı kullanılan Türkçe deki amme idaresi, daha sonra kamu idaresi, son olarak da kamu yönetimi biçiminde kullanılmaya başlanmıştır. Kamu yönetimi alanının teorik temellerinin oluşmasında yönetim alanında gündeme gelen çeşitli yaklaşımlar etkili olmuştur. Geleneksel kamu yönetimi anlayış ve uygulamalarında klasik yönetim teorileri içinde yer alan F. W. Taylor, H. Fayol ve özellikle de M. Weber in geliştirmiş oldukları

yaklaşım ve ilkelerin etkileri olduğu söylenebilir. Weber e göre devlet, belirli bir ülkede yasal olarak fiziki güç ve şiddet kullanma tekeline sahip insan topluluğudur. Devlet, tarihi süreç içinde, gerek siyasi, gerekse iktisadi yönden giderek büyük bir şirket ve işverene dönüşmüş, klasik devlet anlayışında yer alan iç ve dış güvenliği sağlama, vergiyi toplama ve adaleti sağlama görevlerinden uzaklaşarak her şeyi planlayan devlet anlayışına doğru bir değişme çizgisi izlemiştir. Bu bağlamda eğitim de modern devletin ödevleri kapsamında yer almıştır. Ancak modern devlet, giderek eğitime kaynak sağlama konusunda bütün ülkelerde ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu nedenle eğitimde özelleşme, hemen bütün ülkelerin gündeminde olan bir konudur. Bugün en devletçi sistemler olarak bilinen ülkelerde bile eğitim alanında hızla yayılan bir özelleşme gündeme gelmektedir. 1.15. Türkiye de Kamu Yönetiminin Örgütlenmesi Kamu yönetiminin örgütlenmesinde, dünyada genel olarak merkezden yönetim ve yerinden yönetim olmak üzere iki yol izlenmektedir. Bunların her biri de kendi içinde siyasi yönden yönetim ve idari yönden yönetim olmak üzere ayrılmaktadır. Ülkelere göre bu modeller, farklı biçimde uygulanmaktadır. Merkezi ve yerinden yönetimin her birinin kendini özgü üstünlük ve sakıncalarından söz edilir. Ancak dünyadaki genel eğilim, kamu yönetiminde olabildiğince merkeziyetçilikten uzaklaşma ve yerel yönetimleri güçlendirme yönündedir. Türkiye nin kamu yönetimi sistemi kendine özgüdür. Bu sistemde merkezi yönetimi oluşturan Cumhurbaşkanlığı, Bakanlar Kurulu, Bakanlıklar, merkez örgütünü; Milli Güvenlik Kurulu, DPT, Danıştay ve Sayıştay yardımcı kuruluşları; Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vd. bağlı kuruluşları oluşturmaktadır. Taşra örgütü ise, il, ilçe, bucak ve bölge olarak örgütlenmiştir. Coğrafi yönden yerinden yönetim kuruluşları ise, il özel idaresi, belediye ve köy dür. Bunların yanında işlevsel yerinden yönetim kuruluşları da üniversiteler, TRT, KİT ler ve meslek kuruluşları ndan meydana gelmektedir. Türk kamu yönetiminin temel özelliklerine bakıldığında, sistem yönünden Fransız kamu yönetimine benzer olup örgütlenme yönünden merkezi ve yerel/taşra düzeylerinde örgütlenmiş, merkeziyetçi ve hiyerarşik bir yapıdadır. Yetkiler, genelde merkezde toplanmıştır, yetki genişliği ilkesine bağlı olarak bazı yetkiler taşraya devredilebilmektedir. Yönetime halkın katılımı ise oldukça düşük düzeydedir. Türkiye de kamu yönetiminde öteden beri siyasiler, bürokratlar üzerinde egemen bir sınıf oluşturmuştur. Dolayısıyla bu iki grup arasında gizli bir egemenlik çatışması yaşanmaktadır. Dünyada çeşitli alanlarda meydana gelen değişmeler, devletin, bu bağlamda kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması konusunda tartışmaların yapılmasına neden olmaktadır. Geçen yüzyılın son çeyreğinde Batıda devletin görevleri ve işleyişine ilişkin yapılan bazı tartışmalar, kamu yönetiminin sorgulanmasına ve alternatif görüşlerin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bürokrasinin etkisiyle kamu yönetiminde egemen olan katı kuralcılık, hiyerarşi, hantallık, işlerin yavaş yapılması, verimsizlik, kırtasiyecilik, merkeziyetçilik vb. eleştirilmeye başlanmıştır. Buna alternatif görüşler, esnek ve merkezi olmayan örgüt yapısı, devletin küçültülmesi, yetkinin göçerimi, kamuya karşı sorumluluk, hesap verebilme, hizmette kalite, performans, etkililik, verimlilik vb. kavramlara

vurgu yapmaya başlamıştır. Yeni kamu yönetimi anlayışında, devletin görevlerinin de yeniden tanımlanması gerekli görülmektedir. Küresel gelişmelerin etkisiyle Türkiye de de kamu yönetiminin, çağın gereklerine uydurulabilmesi, toplumun değişen taleplerini zamanında karşılayabilmesi amacıyla 2003 yılı başında tartışılmaya başlanan "Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma ya da Reform Süreci, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun un kabul edilmesiyle bitmemiştir. Kamu Yönetimi Reformu, içinde birden çok yasanın yer aldığı bir pakettir. Buna göre konunun diğer bazı boyutlarını, Anayasa, Kamu Personeli Rejimi Mevzuatı, İl İdaresi ve Belediyelerin Görevleri Yetkileri ve Kaynaklarına İlişkin Düzenlemeler oluşturmaktadır. Bunların da ötesinde Kamu Reformu, kısaca Devletin Yeniden Yapılandırılması nı kapsamaktadır. Günümüzde devlet kavramı, yeniden yorumlanmakta, yeni tanımlarda güçler ayrılığı ilkesine bağlı olarak, anayasal, demokratik, hukuk devleti nitelendirmeleriyle birlikte, katılımcı, özgürlükçü, birey odaklı, liberal, tarafsız, laik, hakem, şeffaf, merkeziyetçi olmayan devlet nitelendirmeleri sıkça kullanılmaktadır. 1.15.1. Türkiye de Kamu Yönetiminde Reform Gerektiren Nedenler Türkiye de kamu yönetiminde reform gerektiren nedenler, genelde şu başlıklar altında toplanmaktadır: Yazılı ve görsel basında, akademik araştırma ve yayınlarda, kamu yönetiminde yeniden yapılanmanın çeşitli yönleri tartışılmış ve tartışılmaya devam etmektedir. Kamu yönetimine ilişkin yeni yasa, önceki reform çabalarından köklü bir biçimde ayrılarak, kamu yönetimi sisteminin, yerinden yönetim, vatandaşa saygı, stratejik planlama, liyakat, hesap verebilirlik, katılımcılık, şeffaflık, kaynakların etkin kullanımı, verimlilik gibi yeni yönetim anlayışının merkezini oluşturan temel ilke ve değerler üzerine inşa edilmesini öngörmektedir. Bu kanunla birlikte eşzamanlı olarak yeni İl Özel İdaresi Kanunu da kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

1.15.2. Kamudaki Yeniden Yapılanmayla İlgili Eleştiriler Kamudaki yeniden yapılanmayı eleştirenlerin öne sürdüğü bazı gerekçeler ise şunlardır: Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun, bunu eleştirenler tarafından özelleştirme ve sermaye lehine bir reform, neo liberal bir dönüşüm, siyasette ve yönetimde liberalleşme olarak değerlendirilmiştir. Kanun, idari sorunların çözümü yerine, bir kuşatma ve ulus devleti çökertme anlayışının bir parçası, daha ileri düzeyde ise bir takım uluslar arası kuruluş ve anlaşmalarla, batılı ülkelerin bir dayatması olarak yorumlanmıştır. Kanunu eleştirenlerin önemli bir kısmı, genel olarak merkezi yönetimin devamından yana bir tavır içinde görünmekte; alternatif, farklı bir model önermemektedir. Tasarıdan yana olan bazı görüşler ise, mevcut haliyle tasarının yetersiz olduğunu, daha fazlasının ise ancak anayasa değişikliği ile gerçekleşebileceğini belirtmektedir. 1.16. Yönetişimin Temel İlkeleri Yönetişim kavramı, neo liberal görüşlerin yaygınlık kazandığı 1990 lı yıllardan itibaren küreselleşme söylemiyle eşzamanlı olarak sıkça kullanılan bir kavram olmuştur. Yönetim kavramından türetilen yönetişim, yeni bir yönetme eylemi ve toplumun yeni bir yönetim anlayışı ile yönetilmesi anlamında kullanılmaktadır. Yönetişim, hükümet etme, yönetme anlamındaki İngilizce government kavramından farklı yeni bir kavramdır. Yönetim, hiyerarşik özellikteki bir yapıya dayanırken yönetişim, yönetim sürecinde yer alan bütün aktörler, gruplar, örgütler arasındaki etkileşimi ve katılımı vurgular. Kamu yönetimi açısından bu durum, yönetimin sadece devlet tarafından yürütülen bir süreç olmadığı, bu sürece özel sektör ve sivil toplumun da dâhil edilmesi gerektiğine vurgu yapar. Ayrıca yönetişim, daha geniş anlamda yönetme işlevinin ulus devletlerle sınırlı olamayacağını, uluslararası sermayenin ve küresel sivil toplum örgütlerinin de yönetme sürecine dâhil edilmesine vurgu yapar.

Yönetişim, devletin ekonomik ve sosyal alanlarda değişen rolüyle ilişkili olarak önem kazanmıştır. Hesap verebilirlik, meşruiyetin sağlanması, yönetimde saydamlık ve katılımcılık gibi kavramlar da yönetişimin kapsamında yer alan temel kavramlar olmuştur. 1990 lı yıllarda, dünya genelinde ulus devletlerin zayıflamasına karşılık sivil toplumun güçlenmesini, küresel demokrasinin bir yansıması olarak görme eğilimi güçlenmiştir. Sivil toplumun başlıca aktörlerinden sayılan hükümet dışı örgütlenmeler, kamu ve özel sektör örgütleri dışında kalan dini örgütlenmeler, vakıflar, dernekler, iş örgütleri, özel okul ve üniversiteler, kültürel vb. kuruluşlardan oluşmaktadır. Diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte uluslararası kuruluşlar, çokuluslu şirketler de küresel yönetişim kavramlaştırmasının özneleri olarak önem kazanmıştır. Ayrıca, yerel düzeyde de benzer bir yönetişim modeli önerilmektedir. Kent yönetimlerine ilişkin olarak yerel devlet, yerel düzeyde etkinlik gösteren sermaye ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan üç sektörlü bir model ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak yerel siyasetin de çoklu aktör modeline kayması gerektiği vurgulanarak, böylelikle yerel yönetimler, özel kesim, iş çevreleri ve sivil toplum örgütlerine göre yeniden tanımlanmaya başlanmıştır. İyi yönetişimin temel öğeleri ise hukukun üstünlüğü, şeffaflık, hesap verebilme, yönetimde ahlak, toplumu güçlendirme, etkin katılım, denetim, kalite, sorumluluk ve sınırlamalar, yerinden yönetim, rekabet ve piyasa mekanizmalarında işlerlik, e devlet olarak sıralanmıştır. 1.17. Eğitim Sistemlerinde Yerelleşme ve Okul Merkezli Yönetim Birçok ülkede 1980 li yıllardan itibaren eğitim ve okul reformu konusundaki çalışmalarla birlikte eğitim sistemlerinde ve okul yönetiminde katılım konusu, merkezi konulardan biri olarak gündeme gelmeye başlamıştır. Birçok eğitimci ve politika belirleyici, eğitimde kalite geliştirmeye okuldan ve sınıftan başlanması gerektiğine inanmaya başlamıştır. Buna göre eğitim sistemi ve okulun yapısında ve yönetim uygulamalarında yapısal reformların gereği ifade edilmeye başlanmıştır. Etkili okullar üzerinde yapılan araştırmalarda ulaşılan sonuçlar da bu çalışmaları desteklemiştir. Buna bağlı olarak okul merkezli program geliştirme, okul merkezli kadro sağlama, okul merkezli öğrenci danışmanlığı, okul merkezli bütçe ve buna benzer konular gündeme gelmeye başlamıştır. Ancak bu bağlamda bazıları gücün merkezden okullara dağıtılmasının eğitimde kaliteyi garanti etmeyeceğini ileri sürmüştür. 1.17.1. Eğitim Sistemlerinde Yerelleşme ve Okul Merkezli Yönetim Okul merkezli yönetim uygulamalarının okul, öğretmenler, öğrenciler ve veliler açısından bazı yararları üzerinde durulmaktadır. Bunlar arasında şu beklentiler yer almaktadır:

1.17.2. Okul Merkezli Yönetimin Kapsamı Okul merkezli ya da okula dayalı yönetim, eğitimle ilgili her türlü kararın okulda alınmasını ve uygulanmasını ifade eder. Okul merkezli yönetim, özerklik, bağımsızlık, yetki ve sorumluluk devri, katılım, demokratikleşme gibi kavramlarla tanımlanır. Buna bağlı olarak okulla ilgili çeşitli konular, söz konusu kavramlar ışığında yeniden yorumlanmakta ve tanımlanmaktadır. Merkezi olmayan yönetim, bilgi, teknoloji, güç, materyaller, insanlar, zaman ve finans yönlerinden yaklaşıldığında bir takım anlamları ifade eder. Bunların yanında merkezi olmayan yönetim, öğrencilerin okula kaydedilmesi, öğrencilerin değerlendirilmesi ve okul performanslarıyla ilgili yayınlanacak bilginin seçiminde, öğrencilerden alınacak harç gibi payların tayini konularında da okul merkezli karar vermeyi kapsamaktadır. Bu konular, farklı ülkelerde farklı şekillerde ele alınıp yorumlanmakta ve uygulanmaktadır. 1.17.3. Okul Merkezli Yönetimde Üst Sistemlerin Sorumluluğu Okul merkezli yönetim, okullarda olduğu kadar okulun üst sistemleri olarak okul bölgelerine, bölge eğitim müdürlüklerine yeni rol ve sorumluluklar yüklemektedir. Bu kapsamda okul müdürlerinin güçlendirilmeleri, okullarda oluşturulacak çeşitli kurulların okul yönetiminde, bölge ve okulla ilgili eğitim politikalarını belirlemesinde etkin rol üstlenmeleri beklenmektedir. Bu bağlamda okulla ilgili kurulla yönelik şu konular gündeme gelmektedir:

Okul merkezli yönetimde bölge eğitim yöneticilerinin rolü, okulla ilgili konularda belirleyici olmaktan daha çok destekleyici ve kolaylaştırıcı olarak görülmektedir. Okul merkezli yönetimle ilgili tek bir model yoktur. Farklı ülkelerde farklı modeller uygulanabilmektedir. Elbette her modelde olduğu gibi okul merkezli yönetim modellerinin de güçlü ve zayıf yönleri olabilir. Son yıllarda Türkiye de eğitimde merkeziyetçi yönetimin getirdiği bazı sorunlar tartışılmaktadır. Bu bağlamda teorik ve uygulamalı düzeyde okul merkezli araştırmalar yapılmaktadır. Uygulamada da eğitimde toplam kalite yönetimi, okul gelişim modeli, stratejik yönetim ve planlama, okul yönetimlerini geliştirme gibi uygulamalarla okullar güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda kamu yönetiminde yeniden yapılanma kapsamında yapılan tartışmalarda eğitimde yerelleşme konusu da gündeme gelmektedir. 1.18. Eğitim Sistemlerinde Demokratikleşme ve Yerinden Yönetim Demokrasi ve eğitim ilişkileri, geçen yüzyılın başından itibaren tartışılan bir konudur. Bu konudaki görüşler, aynı zamanda farklı teorik bakış açılarından beslenmektedir. Farklı yazar ve araştırmacılar, demokratik kurum ve uygulamaların geliştirilmesinde, eğitim ve okulun rolünü de farklı biçimlerde açıklamaya çalışmaktadır. Demokrasi kavramı üzerinde anlaşma sağlanmış ortak bir tanım olmadığı gibi ülkelere göre birbirinden farklı demokrasi modelleri ve uygulamaları vardır. Demokratik bir toplum söz konusu olduğunda başlıca değerler, eğitim hakkı, eğitimden yararlanma, eşitlik, adalet, tercih, katılım, özgürlük, ülke sevgisi, açıklık olarak ifade edilebilir. Eğitim ve demokrasi ilişkileri, genel olarak eğitimde demokrasi ve demokrasi için eğitim olmak üzere iki genel başlık altında toplanabilir. Daha ayrıntıda ise, eğitim sisteminin yapısında, okul ve sınıf yönetiminde, eğitim ve öğrenme sürecinde, öğretim yöntemlerinde, öğrenme içeriğinin yapılandırılıp öğrenilmesinde demokratikleşmeden söz edilebilir. Demokratik bir toplumda eğitim kurumlarından, bütün vatandaşların en etkili şekilde yararlanması beklenir. Eğitim sisteminin, bireylerin bireysel tercihler yapma ve kendi yaşamlarına ilişkin projelerini gerçekleştirme konusundaki girişimlerini desteklemesi beklenir. Burada öne çıkan iki konu, tercih ve katılımdır. Eğitimde demokrasi ve eğitim hakkı konusunda temel sorun, her şeyden önce eğitimle ilgili kurumların örgütlenme ve yönetim biçiminde, eğitimle ilgili politikaların oluşturulmasında ve eğitimle ilgili donanımın sağlanmasında katılımdır. Birçok ülkede eğitimin yönetiminde ve eğitim politikalarının oluşturulmasında merkezi olmayan yönetim anlayışı, devlet politikaları içinde yer almaktadır. Ancak

eğitimde merkeziyetçi olmayan yönetim, farklı yorumlara açık olup konunun çeşitli boyutları vardır. Bu konudaki uygulamalar, ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Buna bağlı olarak uygulamaların sonuçları da değişmektedir. Demokratik bir ülkede devletten beklenen, öncelikle ifade ve örgütlenme konularında özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Bu durum, sivil toplumun gelişmesi açısından önemlidir. Demokratik bir ülkede devlet, sivil toplum örgütlerini dinlemek ve dikkate almak durumunda olup eğitimle ilgili politikaların oluşturulmasında, başta öğretmen ve öğrenci örgütleri olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütlerinin katılımına fırsat verilmesi beklenir. Sivil toplum örgütleri, eğitimle ilgili fırsatların sağlanmasında, ulusal, uluslararası ve yerel boyutlarda yeni görüşlerin paylaşılmasında ve küresel vatandaşlık bilincinin gelişmesinde rol oynayabilirler. Ancak birçok ülkede sivil toplum örgütleriyle hükümetler arasında eğitim konusunda beklenen düzeyde bir koordinasyon ve işbirliği yoktur. Demokrasi ve eğitim ilişkileri, bu konuda yazılmış çok sayıda kitap ve makalede olduğu gibi ulusal ve uluslararası düzeylerde düzenlenen çeşitli toplantılarda da sürekli tartışılmaktadır. 2006 yılında Avustralya da düzenlenen 14. Uluslararası Demokratik Eğitim Konferansı nın eğitimle ilgili yeni tartışma temalarından bazıları demokratik eğitim, özgürleştirici eğitim, özerk okul, karar sürecine katılma gibi başlıklardan oluşmaktadır. 1.19. Eğitim Sisteminde Paydaşların Katılımı İnsan hakları açısından yaklaşıldığında, her bireyin eğitim hizmetini sağlayan kurumlar üzerinde bir etkileme ve kurumsal süreçlere katılma hakkına sahip olması gerekir. Eğitim yönetimi yönünden, merkeziyetçi olmayan yönetim, eğitimle ilgili karar süreçlerine makro ve mikro düzeylerde katılımı gerekli kılar. Karar süreçlerine katılım, demokrasinin gelişmesi açısından son derece önemlidir. Bu durum, ailelerin tercih hakkı, yerel toplum ve aile kültürüne saygı gibi yönlerden de önem taşır. Eğitimde merkeziyetçi olmayan yönetimin yararları yanında çeşitli risklerinden de söz edilir. Bu durumun, okullar arası rekabetin gelişmesi, okullar arasında bir tabakalaşmanın oluşması, sahip olunan kaynaklar yönünden farklılıkların meydana gelmesi gibi yollarla marjinal ve dezavantajlı grupların oluşmasına imkan sağlayacağı da ileri sürülmektedir. Eğitimde merkeziyetçi olmayan yönetim, temelde eğitim sisteminin daha etkili işlemesi, daha etkili öğrenmenin gerçekleşmesi içindir. Diğer yandan araştırmalarda eğitimde merkezi olmayan yönetimle öğrenmenin kalitesi ve öğrenci başarısı arasındaki ilişkilere yönelik yeterli kanıt bulunamamıştır. Bu tartışmalara bağlı olarak eğitimde merkezi olmayan yönetim, demokratik yönetim için yeterli görülmemektedir. Bununla birlikte eğitimde paydaşların katılımına fırsat veren bir eğitim ortamının oluşturulması da gerekli diğer bir koşul olarak görülmektedir. Demokratik bir eğitim sistemi, öğrenci, öğretmen ve ailelere karar süreçlerine katılma ve bu süreçleri etkileme fırsatı sağlar. Katılım, birçok konuda insan haklarının gelişmesinde temel konudur. Aynı zamanda yerel toplum, okul, sınıf, boyutlarında farklı paydaş gruplarının, eğitimde politika geliştirme, eğitimi planlama, yönetim, finans konularında katılımı söz konusudur. Bu paydaşlar, eğitimle ilgili yöneticiler, sivil toplum örgütleri, öğretmenler, aileler, öğrenciler ve eğitimle ilgili diğer görevlilerden oluşur. Ancak hemen hiçbir ülkede eğitim alanında tam bir katılım söz konusu değildir.

1.20. Eğitim ve Okulda Demokrasi ve Öğrenci Katılımı Okulda demokrasinin gelişmesinde okul yöneticileri önemli bir rol oynar. Okulun eğitim ortamı, herkese kapasitesini tanıma ve geliştirme, temel yaşam becerilerini geliştirme, vatandaşlık hak ve sorumluluklarını bilme fırsatı sağlamalı, sivil toplumu oluşturmaya katkıda bulunmalıdır. Avrupa nın çeşitli ülkelerinde, öğrencilerin haklarını düzenleyen çeşitli yasalar yanında okullarda demokratik ve katılımcı okul anlayışına dayalı çeşitli yapılanmalar (öğrenci konseyi, okul ve sınıf konseyi, öğrenci konferansı gibi) vardır. Türkiye de de öğrenci meclisleri, bu konuyla ilgili uygulamalar kapsamında yer alır. Okulda öğrenci katılımı, hem öğrencilerin gelişimi ve öğrenmesi, hem de demokrat vatandaşlık için gereklidir. Bu katılım, öğrenci konseyleri, okul yönetim kurulları gibi yollarla sağlanabileceği gibi sınıf yönetiminde de söz konusudur. Katılım, öğrencilerin bilişsel, sosyal, moral, duygusal, ruhi yönlerden gelişimi, bir takım beceri ve tavırlar geliştirmeleri açısından önemlidir. Demokratik açıdan öğrencilerin okulda katılma, bilgi edinme ve ifade gibi bazı bireysel hakları vardır. Bunların okul açısından çeşitli açılımları vardır. Örneğin bireysel, akran grubu, sınıf, okul, öğrenme içeriği, öğrenme yöntemleri, eğitim programı, okulun eğitim politikaları, okul dışı toplum yönlerinden çeşitli boyutlarda öğrenci katılımından söz edilebilir. Söz konusu katılım, parlamenter katılım, projelere katılım, problem çözmede katılım gibi çeşitli biçimlerde de gerçekleşebilir. Öğrencilerin katılımına dayalı uygulamalar, katılımcı okul ve sınıf yönetimi, katılımcı öğrenme, katılımcı okul yaşamı ve katılımcı sosyal yaşam olmak üzere çeşitli alanlarda söz konusu olabilir. Avrupa Konseyi tarafından geliştirilen bir proje kapsamında Avrupa okulları için demokratik okul kapsamında yaptırımcı olmamak üzere aşağıdaki standartlar geliştirilmiştir: Standartları görmek için tıklayın. 1.Okul toplumunun bütün üyeleri, güvenli ve barışçıl bir okulda öğrenme hakkına sahiptir. Herkes, pozitif bir öğrenme ve bireysel gelişim ortamının oluşturulmasına katkıda bulunma sorumluluğuna sahiptir. 2.Herkes, herhangi bir bireysel ayırımcılık yapılmaksızın eşit muamele görme hakkına sahiptir. Herkes, herhangi bir engelleme ve ayrımcılık riski taşımaksızın konuşma özgürlüğüne sahiptir. 3.Okul toplumunu oluşturan insanlar, herkesin bireysel hak ve sorumluluklarının farkında olduğundan emindir. 4.Demokratik okul, öğrenci, öğretmen, aileler ve okul toplumunun diğer üyelerinin temsil edilmesine dayalı demokratik seçim ve karar verme süreçlerine sahip olup bütün üyeler oy hakkına sahiptir. 5.Demokratik bir okulda çatışmalar zorlayıcı olmayan yöntemlerle, okul toplumunun bütün üyelerinin işbirliğine dayalı yapılandırılmış yollarla çözümlenir. Her okul, danışmanlık ve arabuluculuk yoluyla çatışmayı önleme ve çözme konusunda eğitim görmüş uzman personel ve öğrencilere sahiptir. 6.Okul, içinde yer aldığı bölgenin ve toplumun bir parçasıdır. Okulla ilgili problemlerin önlenmesinde ve çözümünde, bilgi değişiminde bölgesel paydaşlarla işbirliği sağlanır.

7.Her türlü baskı ve şiddet, öğrenci ya da okul toplumunun herhangi bir üyesi ile ilgili olmasına bakılmaksızın ivedi olarak araştırılır ve önlenir. 1.21. Demokratik Bir Kurum Olarak Okul Tarihi açıdan bugünkü okul ve eğitim sistemleri, gelişmiş Batılı ülkelerde 18. yüzyılın başlarından itibaren hükümetlerin kontrolünde bürokratik yapılar olarak gelişmiştir. Hükümetler, okul yaşamını bütün yönleriyle düzenlemeye başlamışlardır. Endüstrileşme sürecinde okullar, ekonominin ihtiyaç duyduğu işgücünün yetiştirildiği yerler olarak görülmüştür. 20. yüzyıl başlarında Avrupa da kendi kendini yöneten demokratik okul denemeleri olmuşsa da kalıcı yaygın model, bugünkü modern eğitim ve okul sistemleri olmuştur. Okul, kendine özgü yapı ve kuralları olan bir yer olarak farklı biçimlerde kavramlaştırılabilir: Bir insan topluluğu, bir öğrenme yeri, sosyal bir kurum, bir örgüt, otorite hiyerarşine dayalı bürokrasi, yasal bir kuruluş, bir işyeri vb. Yaygın bir görüşe göre demokrasi, okulda başlar. Okul, demokratik değer ve ideallerin içinde geliştiği ve yaşandığı bir yer olmalıdır. Okul toplumunu oluşturan üyeler, özgür diyalog sürecine bağlı olarak okul yaşamının sosyal gerçeklerini inşa etme sürecine katılmalıdır. Demokrasinin en temel bileşenlerinden biri sosyal adalettir. Son yıllarda eğitim ve demokrasi ilişkileri kapsamında yapılan tartışmalar, daha çok sosyal adalet kavramıyla ilişkilendirilmeye başlanmıştır. Adalet, en kısa tanımıyla bir toplumda sosyal statülerin ve malların dağılımını ifade eder. Uluslar arasında çeşitli yönlerden var olan bazı eşitsizlikler, ulusal boyutta da söz konusudur. Geniş anlamda adalet, işlerin tanımı, dağıtımı ve kültürel konularda, karar verme sürecinde güce sahip olmayı kapsar. Sosyal adalet, bir başka açıdan kurumsal egemenlik ve baskının ortadan kaldırılmasını ifade eder. Adaletin üç temel boyutu, kaynakların dağıtımı, tanınma/kabul görme ve idare edilme konularına ilişkin adalet olarak sınıflanabilir. Dağıtıma ilişkin adalet, hak ve görevlerin, kültürel ve sosyal kaynakların (kültürel ve sosyal sermaye) dağılımını kapsar. Eğitimle ilgili olarak adalet, eğitim sistemleri, eğitim kurumları, eğitim politikaları, eğitimle ilgili uygulamalar yönünden ele alınıp analiz edilebilir. Eğitimde sosyal adalet, öncelikle kaynakların dağılımıyla (okul binaları, donanım, öğretmen vb.) ilgili bir konudur. Ancak adalet, bunların ötesinde anlamlara sahiptir. Okul dışındaki eğitimle ilgili fırsatlara sahip olma konusundaki yapısal eşitsizlikler, okul içinde farklı kişilik ve değerlere sahip öğrenciler hakkındaki farklı beklentiler de bu kapsamda yer alır. Eğitimle ilgili bütün amaç ve politikalar, eşitlik, dayanışma, adalet gibi bir takım değerler üzerine oluşturulmalıdır. Eğitim sistemi, bireysel özelliklerinden bağımsız olarak herkesin eğitimden eşit olarak yararlanmasına fırsat vermelidir. Bu ilke, aynı zamanda adaleti de kapsamaktadır. Sosyal adalet ilkesi, demokratik bir eğitim sistemini, otokratik bir eğitim sisteminden ayırmak ve tanımlamak için yeterli değildir. Aynı zamanda bu kavram, eğitim sisteminin kalitesini tanımlamada da kullanılır. Eğer eğitimde herkese eşit fırsatlar sağlanmamışsa orada eğitimin kalitesinden de söz etmek mümkün değildir.