pecya Bağlanma Kuram ı ve Psikopatoloji Olcay TÜZÜN *, Kemal SAYAR **



Benzer belgeler
REHBERLİK SERVİSİ. Anne-Babalar Okula Hazır Mıyız?

ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI RUHSAL DEĞERLENDİRME FORMU. Temel Yakınmalar. . Üniversitesi Çocuk Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk Koruma Birimi

Bağlanma Nedir? Bağlanma, kişinin kendisi için önemli gördüğü bir başkasına (bağlanma figürü) karşı geliştirdiği güçlü duygusal bağlardır.

1. BÖLÜM ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ

Sürdürülebilir sosyal güvenli in önündeki zorluklar

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

ORTAOKULU YILILI SERVİSİ EĞİTİM ÖĞRETİM PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK. t artma rir. şiddeti BANU ŞENER PHACI HACI ŞAKİR MELİHA NİLÜFER ÖZ

ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE. Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç

Soru: Tanrı tasavvuru ne demektir?

Zeka Gerilikleri Zeka Geriliği nedir? Sıklık Nedenleri

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

ÖNSÖZ... IX III

Yaşam Dönemleri ve Gelişim Görevleri Havighurst'un çeşitli yaşam dönemleri için belirlediği gelişim görevleri

GEBELİĞİN ÇİFTLERİN CİNSELYAŞAMINA ETKİSİ

pecya Erzurum Yetiştirme Yurdunda Kalan Gençlerde Ruhsal Belirtiler Da ğıl ımı * İsmet KARAPINAR ** SUMMARY ÖZET

DANIŞANLAR İÇİN DEĞERLENDİRME ANKETİ:

pecya Huzur Evinde Kalan Ya şl ıların Psikososyal Yönlerinin incelenmesi Nurgül BÖLÜKBA Ş *, Hatice ARSLAN *

OKUL KORKUSU. Çocuğum okula gitmek istemiyor. Okul saati yaklaştığında huzursuzlanıyor. Karnı veya başı ağrıyor, midesi bulanıyor.

Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi (TLDP) Eğitimi Modül-I Ağustos 2016 İbrahim Sarı MD, MSc

Annenin Psikolojisi İle İlgili Distosi

ÜMRANİYE REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

Otizm Spektrum Bozukluğu. Özellikleri

Durumunuz: Bunlar hamile Bir tedavi ihtiyacı veya Bakım geçici hastalık düşmek Çocuğun ve ev

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim :19 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim :22

Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM

Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

KLİNİK PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Andropozun temel nedeni testosteron hormonunun azalmasıdır.

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ

Doç. Dr. Fatih Öncü. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

BAĞLANMA ve TERAPİ DE BAĞLANMA YRD.DOÇ.DR.ESRA PORGALI ZAYMAN İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ AD

T.C. IZMİR BÜYÜKŞEHIR BELEDİYE BAŞKANLIĞI SATINALMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI HİZMET ALIMLARI ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNERGE

EMDR GÖZ HAREKETLERİ İLE SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN İŞLEME. (Eye Movement Desensitization and Reprossesing)

ACİL ÇALIŞANLARI İÇİN STRES YÖNETİMİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...III ÜNİTE: 1. PSİKOLOJİ VE GELİŞİM PSİKOLOJİSİ15

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

Bebeklikten Ergenliğe Gelişimsel Psikopatoloji (PSY 319) Ders Detayları

SPOR KULÜBÜ HİZMET PROGRAMI

Hamileliğe başlangıç koşulları

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULU PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK SERVİSİ EYLÜL 2012 VELİ BÜLTENİ ÇOCUKLARDA OKUL KORKUSU

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA NÖROTİSİZM VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER UZM. DR. GÜLNİHAL GÖKÇE ŞİMŞEK

1. Hafta İlişkilerin Önemi

İÇİNDEKİLER. Duygusal ve Davranışsal Bozuklukların Tanımı 2

GÜDÜLENME. Doç.Dr. Hacer HARLAK - Psikolojiye Giriş I

5 Yaş : En sevdiğim arkadaşım Yaş : Kurallar ve törenler 9-11 yaş : Kuvvetlenen Arkadaşlık Bağları

KADINLARDA MASTEKTOM N N PS KOSOSYAL ETK LER

İÇİNDE COŞKU VE KAYGIYI BİRLİKTE BULUNDURAN BİR ÇİFT GÖZ KENDİ BAŞINA YENİ VE BİLİNMEZ BİR SERÜVENE BAŞLAMANIN HEYECANINI VE KORKUSUNU TAŞIYAN BİR

Yetişkin Psikopatolojisi. Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bornova İZMİR

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

Mükemmel Kardeş ve Kıskançlık. Dr.Şenay KILINÇEL

25 y ld r iddetli migren a lar ya ayan anne, diyetinden sadece 2 g day ç kararak sa kl hayat na sonunda geri döndü.

1. ÜNİTE İÇİNDEKİLER EĞİTİM PSİKOLOJİSİ / 1

Cümlede Anlam İlişkileri

ÇOCUK OKULA NASIL HAZIRLANIR?

Ruhsal Bozukluklar ile İlgili Sık Görülen Yanlış İnançlar ve Gerçekler. Osman SEZGİN

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın belirtileri ve etkileri Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önlemek için yapmamız gerekenler

AİLE EĞİTİM PROGRAMLARI (AÇEV)

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları

Kurbanlar & Failler. Kurban-Fail Bölünmesinin Psikodinamiği. Istanbul, 6 Nisan (c) Prof. Dr.

ADÖLESAN SAĞLIĞININ KORUNMASI VE GELİŞTİRİLMESİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

1. İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİ 1.1.SOSYAL GELİŞİM 1.2.BİLİŞSEL GELİŞİM

Travmaya Maruz Kalmɩş Çocuklarda Saldɩrganlɩk. Victoria Condon and Panos Vostanis

Psikoloji. İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilimdir.

Demans ve Alzheimer Nedir?

Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarını anlamak için aile tutum modeli ni bilmek yararlı bir yaklaşımdır.

OKAN EĞİTİM KURUMLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ

Kişilik Psikolojisi (PSY 401) Ders Detayları

Depresyon 1. Depresyon nedir? 2. Depresyon (çökkünlük) sanıldığı kadar sık mı? 3. Depresif belirtiler ile depresyon farklı mıdır?

Sağlık Psikolojisi-Ders 8 Stres

Aile Avukatlığı ve Aile Rehberliği

İş Sağlığı İş Sağlığı nedir? Çağdaş İş Sağlığı anlayışı nedir?

Taylan Özgür Demirkaya

AFYONKARAHİSAR MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ VELİ GRUP REHBERLİĞİ PROGRAMI.. KASIM 2012

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ

Okul Reddi İle Okuldan Kaçma Arasındaki Farklar

PSİKİYATRİDE KÜLTÜREL FORMÜLASYON. Prof. Dr. Can Cimilli DEÜTF Psikiyatri AD

Ara rma, Dokuz Eylül Üniversitesi Strateji Geli tirme Daire Ba kanl na ba

Örgüt Psikolojisine Giriş (PSY 313) Ders Detayları

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Dr. Çağlayan Üçpınar Nisan 2005

Çocuğum Krup Oldu! Türkischer Elternratgeber Krupp. Doktorunuzla birlikte çocuğunuza nasıl yardımcı olabilirsiniz.

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI KLİNİĞİ YATAN HASTA DEĞERLENDİRME FORMU

Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi SOSYAL FOBĐ

Bağımlılık-Bağımsızlık. Prof. Dr. Sibel ERKAL İLHAN

GEBELİĞİN PSİKO-SOSYAL VE KÜLTÜREL BOYUTU

B E Y K E N T Ü N İ V E R S İ T E S İ S O S Y A L B İ L İ M L E R E N S T İ T Ü S Ü İ Ş L E T M E Y Ö N E T İ M İ D O K T O R A P R O G R A M I

GERİATRİ DR. HÜSEYİN DORUK

Çekirdek belirtileri açýsýndan duygulaným alanýnda. Birinci Basamakta Depresyon: Tanýma, Ele Alma, Yönlendirme. Özet

ERGENİM BEN!!! Nereden Çıktı Bu Sınav?

SOSYAL FOBİ. Sosyal fobide karşılaşılan belirtiler şu şekilde sıralanabilir.

ÖZEL EMİNE ÖRNEK İLKOKULU DEĞERLER EĞİTİMİ. Sorumluluk Duygusu Nedir; Nasıl Kazandırılır?

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI AİLE İÇİ ŞİDDET

Psikopatolojiye Giriş (PSY 301) Ders Detayları

MİKRO İKTİSAT ÇALIŞMA SORULARI-10 TAM REKABET PİYASASI

Gebeliğiniz süresince Doğum Öncesi Bakım Hizmetleri;

Ertesi gün hastaneden taburcu olma vakti gelmi ti. Annesi odaya gelerek Can haz rlarken, babas hastane lemlerini yap yordu. Vitaboy hastaneden ç kman

HASTALIK VE HASTANEYE YATMANIN ÇOCUK VE AİLEYE ETKİSİ

Klinik Psikoloji (PSY 402) Ders Detayları

Masterson Yaklaşımı Eğitimi Kişilik Bozukluklarının Psikanalitik Psikoterapisi

Transkript:

Olcay TÜZÜN *, Kemal SAYAR ** ÖZET Anne-bebek ili şkisi ve bu ili şkinin niteliği özellikle analitik perspektifin odak noktas ı olan konulardan bir tanesidir. Post-Freudyen psikanalizin gelişmesinde büyük önemleri olan Melanie Klein ve Winnicott, teorilerinin bir bölümünde bu konuyu ele alm ışt ır. Onların yan ı s ıra diğer analistlerden araşt ırmac ı kimli ği ile ayrılan John Bowlby ve daha çok deneysel ara ştırmalar yapan Mary Ainsworth de erken dönem anne-bebek ili şkisi ve bu ili ş- kinin niteliği üzerine çeşitli gözlem ve ara ştırmalar yürütmüştür. Bu yaz ıda bağlanma kuramı ve psikopatolojideki anlam ı tartışılacaktır. Anahtar kelimeler: Bağlanma kuram ı, John Bowlby, Mary Ainsworth, ba ğlanma tarzları, psikopatoloji Düşünen Adam; 2006, 19(1):24-39 ABSTRACT Attachment Theory and Psychopathology The relationship between mother and infant and its quality is one of the fundamental subjects of analytical perspective. Winnicott and Klein, who are of great importance to the development of post-freudian psychoanalysis, dealt with this subject, in part of their theories. Besides them, Bowlby, who is different from many analysts with his identity as an investigator, and Mary Ainsworth, who especially worked experimentally, conducted observation and research on the early period of mother and infant relationship and its quality. Here, in this article we review the attachment theory and its relevance in terms of psychopathology. Key words: Attachment theory, John Bowlby, Mary Ainsworth, attachment patterns, psychopathology Bebeklik dönemi olarak tan ımlanan 0-2 ya ş aras ı, çocuğun, fiziksel, zihinsel ve duygusal yönden en h ızl ı geli ştiği dönemdir. Bu nedenle bu dönemde çocuğun sadece fiziksel gereksinimlerinin giderilmesi yeterli de ğildir. Henüz becerilerinin yeterli derecede geli şmemi ş olmas ına bağlı olarak bebeğin, kendisine bak ım veren kişiye bağımlı olduğu görülür, bu bağımlıl ık sürecinde bak ım verenle kurdu ğu birebir ili şki ise, onun zihinsel ve duygusal geli şimi için son derece önemlidir. Bebe ğin, biyolojik yetersizli ği dikkate al ındığında, bak ım verenine kar şı bir bağlanman ın olu şmas ı kaç ınılmazd ır. Bağlanma terimi ise, bebeklerle anne-babalar ı ya da bak ım verenleri aras ında kurulan, duygusal olarak olumlu ve yard ım edici bir ili şkinin varl ığını ifade eder. ( 1 ). Yenido ğan ın bu dönemde sosyal gereksinimini kar şılamak için ba şvuracağı ki şi kendisiyle ilgilenen ki şiden ibarettir ki, bu ki şi genellikle anne olmaktad ır. Anne, çocuğun bağlanma gereksinimini tatmin etti ği bir "öteki" olarak da adland ırılabilir. İlk y ıllarda anne ile * Klinik Psikoloji Master Öğrencisi, İstanbul Üniversitesi, Psikolog ** Bak ırköy RSSHH 13. Psikiyatri Klinigi, Klinik, Şefi 24

kurulan bu bağ, çocu ğun kişiliğinin önemli bir kısm ını oluşturmakta ve bu özellikler hayat boyu deği şime kar şı bir direnç göstermektedir (3). Bu ili şkinin daha derinlemesine incelenmesi ve hem çocuklarda, hem de yeti şkinlerde görülen psikopatolojik tablolarla ba ğlantisinin kurulmas ında temel a şama ise, Bowlby'nin "Ba ğlanma Kuram ı"n ı ortaya koymas ıdır. Bowlby, çocuk psikanalisti olmas ı nedeniyle çocukluk döneminde psikopatolojiye neden olan etkenlerle ilgilenmi ştir. Ancak, Bowlby, bir terapist olmaktan çok, öncelikle bir teorisyendir. 1930-1950 y ıllar ı aras ındaki psikanalitik grupta aktif olarak çal ışm ış olmas ına rağmen, kendisini aslen bir ara ştırmac ı olarak görmü ştür. Psikanalitik yönelimin temel ö ğelerinden bir tanesi olan rüya analizleri, bu dönemde Bowlby 'nin çal ışmalar ında hiçbir şekilde yer almamaktad ır ve bunun yerine ruhsal dünyadan daha çok gözlemlenebilir davran ışı incelemektedir. Di ğer analistlerden farkl ı olarak ara şt ırmac ı bir bilim adam ı olarak çal ışm ış ve hayvan ara şt ırmaları, sistem teorisi, bili ş - sel psikoloji ve davran ışç ıl ık ile ilgilenerek, bu alanlar ı Freud'un motivasyonla ilgili erken dönem teorisinden edindi ği bilgilerle birle ştirmi ş- tir. Üretti ği `Bağlanma Kuram ı" ise, her ne kadar çe şitli geli şim disiplinlerinin eklektik bir karışım ı ise de, Freudyen analitik temele oturmaktad ır ve önceliği çocuğun duygusal geli şimine vermi ştir. Bağlanma kuram ı bir çocuk psikanalizidir, teoriye ve psikoterapi uygulamalar ına da önemli katk ılarda bulunmu ştur (2,11)_ Kuram ın temel noktas ı ise, annenin bebeğine dış dünyay ı inceleyebilece ği ve gerekti ğinde emniyet duyguları içinde geri dönü şler yapabilece ği güvenilir bir ortam olu şturmas ıd ır. Harlow, annenin bebeklik döneminde, açl ık, susuzluk gibi temel gereksinimleri kar şılayan olmas ı nedeniyle, anne ve çocuk aras ında bir bağ - lanma olu ştuğunu ileri sürer ki, bu da Bowlby'nin ara şt ırmalar ın ın temel noktas ın ı olu şturur. 1958 y ıl ında Harlow'un ö ğrencileriyle beraber maymunlar üzerinde yürüttükleri çal ışmalarda kullan ılan bir ö ğe de anne yoksunluğudur. Kurulan deney düzene ğinde, maymunlardaki temel güdüyü anlamak için onlara iki seçenek verilmi ştir, ya kuma ş kapl ı bir yere t ıııııanacaklar ya da demirden ve rahats ız bir yere t ırman ıp süt içeceklerdi. Maymunlar demir çubuğa t ırman ıp süt içtikten sonra h ızla kuma ş kapl ı yerlerine dönmü ştir. Bu sadece beslenmenin değil rahatl ığın da önemli oldu ğunu göstermektedir. Bir ba şka ara ştırmada ise, rhesus maymun bebeklerine ı sıtılm ış demir ve kuma ş kapl ı soğuk bir yer haz ırlanm ıştır. Maymunlar ın ı s ıtılm ış demirleri tercih ettikleri gözlenmi ştir, bu deneyle de s ıcakl ık faktörü önem kazanm ışt ır ve Harlow'un annenin sadece fiziksel gereksinimleri sağlamad ığı ayn ı zamanda rahatl ık ve s ıcakl ık sağladığı yönündeki görü şlerini de desteklemi ştir. Harlow daha sonra anneden uzak ve sosyal yoksunluk içinde büyütülen rhesus maymunlar ın ı da incelemi ştir ve bu maymunlar ın daha sonra sosyal ilişkilerinde yetersiz oldu ğunu gözlemlenmi ştir. Sosyal ili şkilerdeki yetersizlik ise içe kapanma, ili şki kurmada beceriksizlik ve cinsel donukluk olarak tan ımlanmışt ır. Aynı zamanda çocuklar ına kar şı ilgisiz olduklar ı da görülmü ştür. Sonuç olarak Harlow'a göre anne-çocuk aras ında olu şan kar şıl ıkl ı sevgi bağın ın ileriki ya şantıya olan en büyük katk ı s ı, daha sonra di ğer insanlarla kurulan tüm ili şkilerde güven duygusunun olu şmas ıdı r (1,11) Bowlby'e göre anne ve çocuk aras ında kurulan güvenli bir bağlanma ili şkisi çocu ğa sağl ıklı psikolojik geli şim olanağı sağlar. Rhesus maymunlarında gözlenen bu ba ğlanma ili şkisi ile insanlardaki ilk bağlanma süreçleri aras ında bir benzerlik oldu ğuna inanan Bowlby, yanl ış geli şmi ş ya da dönem dönem kesintilere u ğram ış bağlanma ili şkilerinin ki şilik problemlerine ve zihinsel 25

hastal ıklara yol açaca ğın ı iddia eder. Örne ğin, ona göre, güvensiz bağlanma biçimleri nevrotik bir ki şiliğin geli şmesine zemin olu şturur ( 1 ). Bu noktada kuram ı ç ıkış noktas ından ba şlayarak daha ayr ıntıl ı bir şekilde incelemek, ba ğlanma sürecinin ki şilik problemlerinin ve ruhsal hastal ıkların temelindeki yerinin daha rahat anla şılmas ını sağlayabilir. Bağlanma teriminin kuramla ştırılmas ı, neo-analitik perspektife mensup teorisyenler taraf ından gerçekle ştirilmi ştir. Bu durumda bağlanma teorisinin klasik Freudyen teoriden ayr ılan baz ı özellikleri oldu ğu söylenebilir, bu özelliklerin neler olduğunun tespit edilmesi ise, kuram ın içeri ğinin daha iyi anla şılmas ın ı sağlayacakt ır; Margaret Mahler, Heinz Kohut, Karen Horney ve John Bowlby, neo-analitik perspektifin ilk ve en önemli kurucular ıdır, bu kuramc ılar, bilinçd ı- şın ın as ıl yönetici güç olarak ilan edilmesi ve cinselliğin insan hayat ında merkezi bir konumda olmas ı noktalar ında Freud ile fikir ayr ılığına dü şer. Bu yeni perspektife göre, benlik (ego) sadece altbenliğin (id), bir anlamda da bilinçd ışı - n ın, gereksinimlerini kar şılayan bir yap ı değil, kendi gereksinim ve hedeflerini kendisi belirleyebilen bağıms ız bir varl ıkt ır. Benliğin altbenlikten bağıms ız olan gereksinimleri ise, insan ın sosyal yönünü de vurgular, insan doğumundan sonra sosyal ili şkilere gereksinim duyan, Aristo'nun deyi şiyle, "sosyal bir hayvan"d ır. İşte tam da bu bak ış, neo-analitik perspektifin psikososyal yönünü vurgular. Bu psikososyal yön ise, kaynağını erken dönem anne-bebek ili şkisinden al ır (3). Mahler, yenidoğan ın anne ile "psikolojik erime" halinde olduğunu söyler. Ona göre, bu birli ğin kopmas ı ve bireyselle şme ki şilik geli şiminin ta kendisini olu şturmaktad ır. Fakat Mahler burada çok önemli bir çeli şkiden söz eder; ayr ılma-birle şme çeli şkisi. Bağıms ız bir benlik geli ştirme arzusu, anne taraf ından korunma arzusu ile sürekli bir çat ışma halindedir ve çocukluktaki bu temel çeli şki, insanlar üzerinde hayat boyu etkisini sürdürecektir. Bu etkinin varl ığını sürdüreceği düzlem ise, büyük çoğunluğu hayat ın ilk alt ı y ıl ında olu şan özbenlik alg ısıd ır. Annenin çocuğa davran ışlan, yani bağıms ızlaşt ırma ve koruma davran ışların ın miktar ı, çocuğun kendisi hakk ında yorumlar yapmas ına ve bunlar ı içselle ştirmesine yol açacakt ır (3). Üç ya ş civar ında olu şturulan anne imgesi, yaln ız kendimizi değil, hayat ın geri kalan ında karşım ıza ç ıkan tüm "ötekileri" anlamam ız için de bir platform olu şturur. Öyle ki, Mahler'e göre, çocuk diğer insanlara bakarken anne imaj ının yaratt ığı mercekleri kullan ır. Kohut ise, benzer bir noktay ı "referans noktas ı" mecaz ı ile aç ıklar. Ona göre, do ğu ştan büyüklenmeci özelliklere sahip insan, anne baban ın narsisistik gereksinimlerinin kar şılanmas ı oran ında sosyal ortama uyum Sağlar ve bu tatmin boyutunu, di ğer insanlardan beklentisini belirleyen bir referans noktas ı olarak kullan ır (3 ). Nesne ili şkilerini yorumlayan di ğer bir teorisyen olan Horney ise, "temel endi şe"den söz eder. Horney her yenido ğan ın anne babas ı tarafından terk edilme 'korkusunu sahip oldu ğunu, bu anksiyetenin boyutunun da ailedeki güven ve huzur ortam ına bağl ı olarak deği şiklik gösterdiğini söyler. Çocu ğun bu temel anksiyete ile ba ş etme yöntemi (reddedici tav ır, büyüklenmecilik veya boyun e ğici tav ır) ki şinin ileriki dönemlerinde ikili ili şkilerindeki yakla şım ını belirler (3,6) Bowlby ve Ainsworth Bowlby'e göre bağlanman ın çocuk aç ısindan yaşamsal bir de ğeri vard ır. Hayvanlarla yapt ığı gözlemlerden anneye yap ışman ın veya takip et- 26

menin bebe ğin yaşama şans ını artt ırd ığı sonucuna varan Bowlby, insanlarda ba ğlanman ın bunun ötesinde bir i şleve sahip oldu ğunu vurgular. İnsan hayat ı için bağlanman ın üç temel i şlevi vard ır; dünyay ı ke şfederken geri dönülebilecek güvenli bir liman olma, fiziksel gereksinimleri karşılama, hayata dair bir güvenlik duygusu geliştirebilme şans ı. Bowlby, bu gereksinimler yeterli düzeyde kar şılanmad ığı takdirde, çocukta olu şan özbenlik alg ısıyla bağlant ıl ı olarak patoloji geli şebilece ğini öne sürer. Bu süreci ise, "çal ışma modelleri" olarak adland ırd ığı ilkeye dayandırır. Bu ilke asl ında, Mahler, Kohut ya da Horney'nin vurguladığı süreçlerden farkl ı değildir, buna göre; anne taraf ından bir ölçüde kar şı - lanan güvenlik duygusu çocu ğun dünyay ı alg ı- lay ışın ı belirler (5,6) Ainsworth ise ba ğlanma teorisinin i şlemsel tan ı- mını yapan kuramc ıdır. Kanadal ı bir psikolog olan Ainsworth 1960'l ı y ıllar ın ba şlar ında, Bowlby ile birlikte çal ışan ve onun görü şlerini paylaşan bir psikolog olmas ına rağmen, zaman içerisinde John Hopkins Üniversitesi'nde bebekler üzerinde yapt ığı çalışmalarda Bowlby 'nin iddia etti ğinden daha fazlas ın ı içeren sonuçlar bulmu ştur. İçinde bulunduğu zaman diliminde çok da al ışılmış olmayan bir yöntemi izlemi ştir. Öğrencileriyle birlikte ev ziyaretleri yaparak çocukları ve annelerini daha yak ından gözlemlemi ş ve baz ı temel alanlarda (beslenme, a ğlama, göz temas ı, gülümseme vb.) annenin çocu ğun ihtiyaçlar ına olan yan ıtlar ın ı incelemi şlerdir. On ikinci haftada bebek ve anne laboratuvara al ınmış ve Ainsworth'un "garip durum (strange situation)" olarak adland ırdığı deney uygulanm ış - t ır. Bu deneyde, bebek sekiz dakika boyunca bir yabanc ıyla annesinden ayr ı kal ır. Bu süreçte iki an çok önemlidir; anneden ayr ılma ve anneyle bulu şma an ı. Bu iki anda verilen tepkiye göre bebek iki ana bağlanma tarz ından birine dahil edilir; emniyetli ya da emniyetsiz. Emniyetsiz bağlanma da karars ız (ambivalant/iki de ğerli) ve kaç ıngan olarak ikiye ayr ılmaktadır. Emniyetli bağlanmaya sahip çocuklar anne giderken normal bir gerilim ya şarlar, anne geri döndü ğünde ise mutlu ve sevinçli bir kar şılama içine girerler. Karars ız bağlanma tarz ındaki çocuk ise anne giderken a şırı bir üzüntü ve ayr ılamama davran ışı gösterirken, anne geri döndü ğünde anneye öfkeli ve reddedicidir. Kaç ıngan çocuklarda ise, ayrılış an ı sakin ve neredeyse tepkisizken, bulu ş - ma anneyi reddedici ve uzakla ştırıc ı özelliktedir (5,11) Ainsworth'un tan ımladığı bebek ile anne aras ında olu şan güvenli bağlanma çocuğun psikolojik geli şiminde ciddi bir öneme sahiptir ve annenin s ıcak, duyarl ı, gereksinimi gidermeye haz ır ve bağlanabilir olma özelliklerini ta şımas ıyla ilgilidir. Emniyetli ba ğlanma, duygusal sağlığın bir kaynağı olarak görülür, çocu ğa "ötekinin" onun için orada olaca ğı ile ilgili güven verir ki, bu da onun ilerleyen ya şam ında tatmin edici ili şkiler kurma kapasitesine zemin olu şturur (11) Deney sonuçlar ına bağl ı olu şturulan grupland ırmay ı ise, sadece çocu ğun duygu durumuna ba ğ- lamak ise yanl ış bir değerlendirme olur. Çocuğun do ğu ştan getirdiği özelliklerinin yan ı s ıra çevre ile etkile şimine bağl ı olarak kazand ığı kişilik özellikleri de son derece önemlidir. Öyle ki, emniyetli bağlanmaya sahip çocuklar ın annelerin çocu ğun ağlamalar ına duyarl ı, çabuk güldürebilen ve de farkl ı gereksinimlerine uygun tepkiler verebilen annelerdir. Karars ız bağlanan çocuklar ın annelerinin ise, genellikle tepkilerinde tutars ız olduklar ı saptanm ışt ır. Mesafeli, duygusal olarak zor ula şılan ve ihmalkâr olan annelerin çocuklar ın ın ise kaç ıngan bağlanma tarz ına sahip olduğu bulunmu ştur. Fakat bu ili şkilerin ili şkisel olu şu, aralar ındaki neden-sonuç ili şkilerinin varl ığın ı garanti etmez. Çocuğun mizac ı da üçüncü değişken olarak bağlanma 27

tarz ına katk ıda bulunabilir (3,5) Bağlanma tarzlar ı kendisini peki ştiren bir özellige de sahiptir. Di ğer bir deyi şle, var olmalar ı - na neden olan karakteristik özellikleri kendi devaml ı l ıklarını da sağlay ıc ı niteliktedir. Öyle ki, eri şkin hayatta da bu ba ğlanma tarzlar ın ın uzant ılar ını gözlemleyebiliriz. Hazan ve Shaver 1990'da yapt ıklar ı araştırmalarda, karas ız bağ - lanma tarz ına sahip deneklerin ikili ili şkilerde aşır ı uçlarda, a şırı k ıskançl ık ve tutku içeren, tak ıntı l ı dü şüncelerle dolu, manevi benze şme ve birle şme talep eden ili şkilerde yer ald ıklar ını ortaya ç ıkarm ışt ır. Buna benzer olan kaç ıngan bağlanma tarz ına sahip deneklerin ise, i ş hayat ı - n ı sosyal ortamdan kaçmak için araç olarak kullandıklar ı göze çarpm ışt ır (3 ). Bu ara ştırmalar bağlanma tarzlar ının bir çe şit ö ğrenme olarak da yorumlamam ıza neden olabilir. Buna göre, örne ğin, karars ız bağlanma tarz ı - na sahip ki şiler annelerinden ö ğrendikleri tutars ız ili şki kurma tarz ın ı ilerideki ili şkilerinde de kullan ırlar. Ayn ı şekilde kaç ıngan bağlanma tarz ına sahip ki şiler, çocukken kulland ıklar ı reddetme ve kaçma yöntemlerini büyüdüklerinde de kullan ır, çünkü Horney'in söz etti ği temel endi şe ile baş etme metodu olarak bunlar ı seçmi ş - lerdir ya da seçmek zorunda kalm ışlardır (7). Bağlanma tarzlar ı ayn ı zamanda ergenlikte psikopatolojiye yol açan faktörlerden bir tanesidir. Brown ve Wright' ın ara ştırmas ında psikopatoloji gösteren ve psikopatoloji göstermeyen örneklemlere bak ıldığında, psikopatoloji göstermeyen grubun % 73,3'ü emniyetli ba ğlanma tarz ına sahipken, psikopatoloji gösteren grubun sadece % 13,3'ünün emniyetli ba ğlanmaya sahip olduğu görülmü ştür. Karars ız bağlanmas ı olan ergenlerin sorunlar ın ı abartarak ilgi çekmeye çal ıştığı, kaç ıngan ergenlerin ise, sorunlar ını görmezden gelmeye meyilli oldu ğu belirtilmi ş - - tir. Bu duruma bağl ı olarak, anksiyete, depresyon, dü şünce bozukluklar ı ve sosyal kabul görme gereksinimi; karars ız bağlanma tarz ına sahip olan ergenlerde di ğer gruplara göre daha çok görülmektedir. Bu bağlanma tarz ı ayn ı zamanda s ın ır ki şilik bozuklu ğuna sahip ergenlerde daha s ık görülür. Bunun yan ında, davran ım bozukluğu, madde kötüye kullan ımı ve bunlara bağl ı olarak, antisosyal ki şilik bozukluğu, kaç ıngan bağlanma tarz ına sahip ergenlerde daha s ık görülen psikopatoloji kategorilerdir (7). Bowlby ve Winnicott Bowlby, ara ştırmac ı kimliği ile psikanalitik paradigman ın sorular ına cevap vermek için gözlemlenebilir davran ışla ilgilenmi ştir. Bağlanma ister güvenli, ister güvensiz; kaç ıngan ya da karars ız olsun, gözlemlenebilir, ölçülebilir, de ğerlendirilebilir ve ili şkilendirilebilir niteliktedir. Winnicott ise, üstün becerileri olan bir klinisyen olmakla birlikte, kulland ığı soyut aç ıklamalara bağ l ı olarak "anla şılmas ı zor" bir kuramc ıdır. Bowlby ile ayn ı problemlerle ilgilemektedir fakat bunu ruhsal dünyan ın perspektifinden yapmaktad ır. Winnicott, çocuklarla ve psikopatolojik aç ıdan ağır vakalarla çal ışmıştır. Bu durum onun özellikle "kendilik" ve "kendilik duygusunun geli şimi" ile ilgilenmesine yol açm ışt ır (2,10) Bowlby ve Winnicott' ın bebek-anne ili şkisine ve burada neyin yanl ış gidebileceğine ili şkin görü şleri oldukça benzerdir. Winnicott'a göre "çevreye tutunma" anne taraf ından sağlan ır. Anne büyüyen çocu ğun gereksinim ve arzular ı- na empati gösterebilir. Çevreye tutunmadaki temel görev, bağlanma ve koruma olmakla beraber Bowlby'nin görü şlerine z ıt olacak biçimde Winnicott bunun etiyolojik terimlerden çok varolu şsal terimlerle aç ıklar (2). 28

Ayrıca, çocukluk dönemi psikopatolojilerinden bir olan çalma davran ışına ili şkin olarak Bowlby ve Winnicott oldukça benzer aç ıklamalar yapm ışt ır. ifade biçimlerinde ve odak noktalar ında ise baz ı farklar göze çarpmaktad ır; Bowlby için çalma davran ışı bir sosyolojik fenomendir, erken çocukluk dönemindeki kesintiye uğram ış ya şantılarla ve anneyle ayr ılmaya olan bir hesapla şmadır. Winnicott ise, çalma davran ışının kendisini sembolik bir anlatım yolu olarak görür. Çal ınan nesne, kay ıp anne imaj ının yerine geçer ve annenin yoklu ğu ile olu şan duygusal eksiklik aras ında bir köprü i şlevi görür. Buradaki fark, Bowlby'nin davran ışı aç ıklamaya çal ışırken, Winnicott' ın davran ışın anlamıyla ilgilenmi ş olmas ıdır (2). Winnicott'a göre, iyi bir anne, çocu ğu ile empati kurarak, çocu ğun nesne devaml ılığı bilgisinin hangi basama ğına ula ştığın ı anlar ve böylece, ondan ne kadar süre için ayr ı kalabileceğini bilir. Winnicott bunu şu cümlelerle ifade etmi ştir; "Anne bilir ki; çocu ğunu, çocuğun annenin yaşad ığı ve ona yak ın olduğu fikrini koruyabileceğinden daha uzun süre (dakika, saat, gün) yaln ız b ırakmamal ı, ondan ayr ılmamal ıdır. Eğer anne, çocuktan çok uzun bir süre uzak olmak zorunda olduğunu biliyorsa, çocu ğun tekrar anneyi kabul edebilmesi için, çocu ğuna kavu ştuğu s ırada annenin de bir terapiste dönmesi, bir terapist gibi davranmas ı gerekir."( 2). Winnicott'a göre, kendilik alg ısının temelini olu şturan deneyimler ba şlang ıçta zaman ve mekânda da ğın ık olan, henüz bütünle şmemi ş deneyimlerdir. Kendili ğin bütünle şmesi ise, annenin çocuğuna sağladığı ortama bağl ı olarak, anneçocuk ili şkisinin içinde geli şir. Çocu ğun zaman içinde bütünle şmi ş bir alg ısımn olmas ı ve kendilik duygusunu geli ştirebilmesi ise, annenin ona sunduğu "kucaklay ıcı ortam" sayesinde olur. Annenin çocukla ilgili bütünle şmi ş tasa- rımlarını sayesinde çocuk giderek kendi bütünlüğünü kavramaya ba şlayacakt ı r (10) Burada önemli bir di ğer kavram ise, Winnicott'a göre çocu ğun yaln ız kalabilme kapasitesini geli ştirmesidir. Buna göre, annenin görevi, sadece, çocu ğun gereksinimlerini an ı an ına karşılamak değildir, çocu ğun kendi ba şına durabildiği sakin dönemleri ve yaln ızl ık deneyimleri gereksiz uyaranlarla bölünmemelidir. Annenin bu süreyi talepsiz geçirerek çocu ğun yaln ız deneyimine e şlik etmesi kendilik alg ısının geli şimi aç ıs ından gereklidir. Çocu ğun anneyle ileti şime geçti ği ilk dönemde tüm güçlülük duygusu iyice yerle ştikten sonra, bu yan ılsaman ın kademeli olarak k ırılmas ı yoluyla, çocuk tüm güçlülük deneyimlerinden gerçeklik ilkesine do ğru bir geçi ş yapar. Bu noktada gereksinimleriyle her şeyi yaratan art ık kendisi değildir, ortada bir d ış dünya bu dış dünyan ın getirdi ği gereklilikler, zorluklar ve zorunluluklar vard ır. Bu geçi şi kolaylaştıran öğe ise, annenin kaç ınılmaz olarak gerçekle şen yetersizlikleridir. Bu asgari düzeydeki örselenmeler sayesinde çocuk bir d ış dünyan ın olduğunu ve onun getirdi ği gerçeklikleri fark eder (10) Bowlby ise, hayat ın ilk aylar ı için iki anne betimler. Birincisi, çocu ğu etkilenmelerden korur, yedek ego gibi i şlev görür ve yava ş yavaş onun kendi egosunun geli şmesine yard ım eder. Winnicott bunu sevgi ve duyulara hitap eden, bir arada var olu şu öneren "kapsayan anne" olarak adland ırır. Burada Winnicott' ın "kapsayan anne" kavram ı ile neyi kast etti ğine bak ıldığında "tutma" kavram ı ile kar şılaşılır, bu kavramla ise, annenin psikolojik tepkilerinin yenido ğan üzerinde çok çe şitli etkiler b ırakabilece ğini ifade eder. Buna göre, her şeye bir ta şk ınl ık ve heyecan gösterebilen yenido ğan bebeğin bu anksiyetesinin kendisine bak ım veren ki şi tarafından yatışt ır ılmas ı gerekmektedir. Annenin bu dö- 29

nemde çocu ğun yan ında olmamas ı kal ıc ı ve zararl ı sonuçlar b ırakabilecek bir durumdur. Anne "yeterince iyi" olmal ı, yani, çocu ğa gerçeklik ilkesinin yans ıtabilmeli, bunu yaparken de iç ve d ış s ın ırlar ı belirleyebilmeli, çocu ğunun gereksinimlerinin ne oldu ğunun fark ında olmal ı ve yaşad ığı endişeleri yatıştırabilmelidir. Aksi durumda, çocu ğun heyecanlar ı kald ırabileceği düzeyin üstüne ç ıkt ığında, anne "kapsayan" görevini yerine getiremezse, çocukta nevroza varan psikopatolojilerin görülmesi olas ıd ır (11) Çevreleyen annenin yaratt ığı bu uyumlu ortamdan sonra ise, diğer a şamada çocuk kendisinde iki uçlu duygular olu şturmaya ba şlayan, yani ayn ı zaman diliminde hem sevilen, hem de nefret edilen "nesnel anne" ile ili şki kurmaya ba ş - lar. Annenin bu a şamadaki cevaplar ı ise, çocuğun ileriki ya şam ında izlenebilir niteliktedir ve dikkat çekici bir nokta olarak, çok üstüne dü ş - me, ihmal kadar tehlikeli bir nokta olabilmektedir, kendine tutunma, parçalanma, sahte benliğin geli şimi gibi savunmac ı davran ışlar ın geli şimine neden olabilir. Sahte benlik bir savunma yap ılanmas ı olarak Winnicott' ın tan ım ına göre, büyüklenmeci, yineleyen biçimde kendinden memnun, yeterli vb. özelikleri ta şıdığını iddia eden nitelikte olabilir ki, bu durum Winnicott'a göre kendiliğinden geli şen bir durum olmaktan çok annenin ruhsal durumuna bir yan ıt olarak geli şmektedir (10,11) Bowlby'nin tarif etti ği birinci anne Winnicott' ın çevreleyen anne tarifine denktir ve güvenli bir temel sağlayan ki şidir. Tarif etti ği ikinci anne ise, bebeğin, güvenli bir ortam olu ştuktan sonra ke şifsel oyuna girebildi ği anneye denktir. Winnicott' ın oyun teorisinde, annede bebekte bir tümgüçlülük duygusu yaratmaya yönelik bir empatik duyarl ı l ık olduğunu görürüz. Mesela, bebek ac ıkınca meme belirir, sanki orada bir sihir vard ır. Ancak, Winnicott uzun süre bu dü şüncesiyle diğer teorisyenlerden farkl ılaşan biri olmu ştur. Sonuç olarak, Bowlby'nin teorisini takip edenlerin vurgusu ke şfin doğas ınad ır (10,11) Bowlby ve Klein Klein, bebe ğin içsel ya şantısını o güne kadar duyulmam ış yollarla tart ışan ilk analisttir. Dürtü kuram ın ı, Freud'un ölümünden sonra ciddi bir biçimde ele alan say ı l ı ki şiden biridir ve böyle yaparak, sevgi ve nefret aras ındaki bağlant ı ve bu duygular ın meydana getirdi ği iki değerliliğe ili şkin Freud'un görü şlerini tekrar harekete geçirmi ştir. Klein, bebe ğin kurdu ğu ilk ili şkinin annenin memesi ile olduğuna inan ır ve sevgi ve nefret duygular ın ın ilk aşamada buna yans ıtıldığını iddia eder. Buna göre çocu ğun yans ıtma mekanizmas ı ve sapk ın güçlerle fantezileri bozma gücü, ya şanan gerçekli ğe rağmen içselle ştirilen annenin farkl ı olabileceğini, bu yolla bu yolla gerçek ile fantezinin birbirinden ayr ılm ış olabilece ğini söyler (1 1) 1935 y ılında ise, Klein, teorisine "depresif konum" kavram ın ı eklemi ştir. Klein' ın depresif pozisyonu, Winnicott' ın terminolojisinde, "ilgi basama ğına" denk dü şer. Buna göre, Winnicott' ın terimleriyle "kapsayan anne" ve "nesnel anne" bir araya gelir. Kapsayan olan ı, gerektiğince kusurludur, çünkü bir anne mükemmel bir şekilde daima duyarl ı olamaz, verdi ği bakımda zaman zaman kesilmeler, aksamalar olacakt ır. Çocuk buna nesnel anneye yönelmi ş öfke ve saldırganlıkla cevap verir. Anne yine de hayatta kalan olur ve çocu ğunu sevmeye devam eder, bu yolla da dengeyi tekrar yap ıland ırm ış olur. Çocuk fark eder ki, anne onun üzülmesine izin vermekle beraber, onu sevendir de. Klein' ın deyimiyle çocuk bu noktada nefret etti ğini yok etmek isterken, kendisine bak ım vereni de korumak çabas ındad ır ve depresif pozisyonu olu ştu- 30

ran ruhsal bir ac ı içine girer. Bowlby için ise, iyi anne çocu ğun agresif, şiddetli sald ırılar ına dayanabilendir, bu duygular d ışa vurulduğunda ve işlendiğinde anla şmazl ıklar ba şar ılı bir şekilde çözüme kavu şur. Endi şeli bağlanan ve güvenli bağlanman ın eksikliğini ya şayan çocuk ise, ç ı- k ışı olmayan bir döngüye kap ılabilir, kendini k ızg ın hisseder ve zaman ından önce gerçekle şen ayr ılmadan dolay ı bağlanma figürüne sald ırmak isteyebilir. Bununla birlikte, misilleme korkusu nedeniyle buna cesaret edemez ya da ba ğlanma figürünü uza ğa itemez. Böylelikle endi şe ve öfke duygular ın ı bastırmak zorunda kal ır, güvensizlik algısı yükselir, ilgisizlik beklentisi artar. Duygusal ifadede yetersizlik olur. Özsayg ı s ında azalma ile birlikte, yak ın ili şkilerde korkunç sorunlar kendisini gösterebilir (2,11,15) Bağlanmay ı Etkileyen Faktörler ve Ba ğlanman ın Psikopatolojisi Bağlanma süreciyle ilgilenen pek çok kuramc ı, ki şinin eri şkin hayat ında diğer insanlarla kuracağı ili şkilerin niteliğini ve insanlardan beklentilerini belirleyenin, bu ki şinin yaşam ın ın erken dönemlerinde annesiyle kurdu ğu bağlanma ili ş - kisi olduğu kabul eder. Anne ve çocu ğun, özellikle korku dolu duygulan ımlar ve stres alt ındayken birbirlerine sa ğlad ıkları rahatl ık ve destek bağlanmay ı olu şturur. Bağlanma, her iki tarafın da birbirlerinin gereksinimlerini kar şılamas ına bağl ı olarak geli şen bir süreç oldu ğu için iki tarafl ı bir ilişkidir. Yenido ğan bebe ğin, yaşam ını sürdürmeye yönelik olarak beslenme, temizlenmek, ısınmak, korunmak gibi baz ı temel gereksinimleri vard ır ve bu gereksinimlerinin karşılanmas ı için bir bak ıcıya muhtaçt ır. Çocuğa bakan ki şi ise, anne - baba ya da bak ıc ı- bunu yaln ızca bir görev olarak alg ılamakla kalmaz, bu eylemlerden mutluluk ve tatmin de sa ğ - larlar. Bu etkile şim de onlar ın aras ındaki ba ğı giderek güçlendirir. Ancak, bu ba ğlanman ın olu şmas ında bebe ğin baz ı davran ışları özellikle etkili olur. Bebe ğin, anne- babas ıyla ileti şimde kullandığı ve hayat ının ilk dokuz ay ında geli ş- tirdiği davran ışlarına bağlanma davran ışlar ı denir. Emme, sokulma/uzanma, bak ış, gülümseme, ağlama bebeğin başl ıca bağlanma davran ış - lar ıd ır ( 19 ). Başar ıl ı bir bağlanmaya katk ıda bulunan di ğer etkenlere bak ıldığında ise, genel olarak şu özellikler göze çarpar: Fennel ve ark. (1974) yaptikları bir deneyde iki anne grubundaki anne davran ışlarını incelemi ş ve şu sonuçlar ı bulmu şlard ır: Birinci gruptakiler, bebeklerine do ğumdan sonraki ilk üç günde yo ğun etkile şime girmelerine izin verilen annelerdi. İkinci gruptakiler ise, bebeklerine do ğumda çok k ısa süre bakan ve bir daha ancak kimlik saptama amac ıyla saatler sonra bakan, sonra onlar ı ancak her dört saatte bir yirmi dakikal ık emzir ıne s ıras ında görebilen annelerdi. Bir ay ve bir y ıl sonra bebekleriyle erkenden uzun süreli temas kurmu ş olan anneler onlara daha bağl ı görünüyordu'. Çocuklar ını onlardan ay ırd ıklar ında özlediklerini daha s ıklıkla belirtmi şlerdi ve onlar hakk ında daha fazla konu şma gereksinimi duyuyorlard ı. Ayn ı anneler bebeklerin muayenesinde doktorlara kat ılmaya, ağlad ıklarında onlar ı yat ışt ırmaya ve onlarla konu şmaya eğilim gösterdiler (8). Ana babalar da bebekleriyle etkile şimlerinde bireysel farkl ılıklar gösterir. Stern ve ark. (1973), bebekleri bir ya şındayken en iyi uyumu gösteren iyi uyumlu annelerin ki şiliklerinde farkl ılaş - malar olabileceğini, ancak ortak noktalar ın ı sorumluluklar ına yakla şım tarzlar ı olduğunu bulmu şlar, bu anneler çocuk merkezli olmaya e ğilim gösteriyor ve duygusal olarak da bebekleriyle ilgili görünüyorlard ı. Çocuk odakl ı bak ım, ana-babalar ın uygun eyleme karar verirken bebeklerinden ald ıklar ı ipuçlarına güvendikleri daha kendiliğinden olmaya yönelik bak ımd ır. 31

Ana-baba odakl ı bak ım da, yeti şkinlerin gereksinmelerine ve programlar ına ve bazen de "yetkin" ana baba olma ve "yetkin" bir çocu ğa sahip olma zorlamalar ın ı içeren bir ebeveyn tutumudur (8,12). Bağlanma sürecini olumsuz etkileyebilecek etkenler ise şöyle tan ımlanabilir: Anne babalar ile çocuk aras ındaki ili şkiyi tehdit edebilecek faktörlerden birisi a şırı ağlamadır. Robinson ve Moss (1970), gebeli ği s ıras ından Çocu ğunun doğumunu co şkuyla bekleyen genç bir anneyi anlat ır. Ancak, ilk ay ında a şır ı ağlayan ve kucağa al ınmaya tepki göstermeyen bu bebek, daha sonra ise gülümsemede ve göz temas ı kurmada geç kalm ış t ı ve ilerlemesi genel olarak yava şt ı, bak ım istekleri ise sürekliydi. Üç ay ın sonunda anne engellendi ğini, sevilmedi ğini, uygun olmad ığın ı hissetmi ş ve annenin bebe ğini reddetti ği görülmü ştü. Benzer şekilde, Bell ve Ainsworth (1972), bir ara şt ırmada bebeklerin anneleri a ğlad ıklar ına aldırmadıkları zaman daha fazla a ğladıklar ını bildirmektedir. Bebekleri a şırı ağladıklarında anneler onlar ı b ırakmay ı tercih ediyor ve onlara ald ırm ıyor görünüyorlard ı. Böylece, annelerin bebeklerini yat ışt ırma çabalar ının yararsiz göründüğü bir k ıs ırdöngü ortaya ç ıkm ış, anneler bak ımlar ın ı geri çekmi şlerdi. Daha fazla ağlama annenin daha fazla geri çekilmesine neden oluyor gibi görünüyordu. Baz ı bebekler ise olağand ışı davran ışlar gösterir, ana babalar ise ipuçlar ın ın yorumlamay ı ya da bu davran ışlar kar şı s ında soğukkanl ılıkların ı korumay ı son derece güç bulabilirler. Bebekteki bu davran ışlar ana baba-bebek ili şkisinin bozulmas ına neden olabilir. Bir başka nokta, ana babalar ın, görünümlerini bozan ciddi bedensel kusurlar ı olan bebeklerle ba şa ç ıkamamas ıd ır. Ço ğu zaman, onları terk etmekten, yaln ızca çok az bak ım vermeye kadar deği şik yollarla bebeklerini reddedebilirler. Ebeveynin bebe ği reddetmesi bedensel kusurlar d ışında ba şka nedenlerle de görüle- bilir. Reddedilme her çocu ğu etkiler, ama ne kadar etkileyece ği çocuğun duruma olan tepkisine bağl ıd ır. Bir çocuk davran ış sorunlar ı ve al ınganl ık geli ştirebilir, bir ba şkas ı diğer ebeveyni ile güçlü bir ili şki kurmay ı deneyerek durumu dengeleyebilir (13,14) Ancak, nedeni her ne olursa olsun, anne-bebek bağlanmas ında yaşanan kesilmeler ve aksamalar bebeğin hem içinde bulundu ğu dönemde, hem de sonraki ya şant ı s ında baz ı psikolojik zorlanmalar ya şamas ına, kimi zamanda psikopatoloji tablolarının ortaya ç ıkmas ına neden olabilmektedir. Çocukluk döneminde ya şanan ruhsal rahats ızl ıklar, genel olarak üç ba şl ık alt ında toplan ır ki, bunlar; bebeklik depresyonu, ayr ılma bunalt ıs ı bozukluğu ve tepkisel bağlanma bozukluğudur. Bebeklik depresyonu: Anne-bebek ili şkisinin k ısa ya da uzun süreli kesilmesine ba ğl ı olarak iki önemli hastal ık tablosu halinde tammlanmaktad ır, k ısa süreli anne yoksunlu ğu (anaklitik depresyon) ve uzun süreli anne yoksunlu ğu (psişik hospitalizasyon). Sptiz'in yapt ığı yaka çal ış - malar ıyla gündeme gelen bu sendromlarda hastaneye de ği şik süreler için yatan, bu süre içerisinde annesi ile görü şmeyen ve hastaneye ilk yatış ve anneden ilk ayr ılma sürecinde ruhsal yönden gayet sağlıkl ı olan, ne şeli, güler yüzlü, çevresindeki uyaranlara ve insanlara kar şı ilgili, i ştah ı yerinde, kilosu normal olan çocuklara ait video kay ıtlar ı vard ır. Kay ıtlar zaman içinde de devam etmi ş ve anneden ayr ıl ık süreci uzad ıkça (bir hafta, bir ay, üç ay gibi) bebeklerin hem ruhsal, hem de davran ışsal alanda kay ıplar ya şamaya ba şlad ığın ı gözlemlemi şlerdir. Bu çocuklar giderek çevresindeki uyaranlara daha az tepki vermeye ba şlamakta, onlarla ilgilenen insanları umursamamakta, ne şeli, güler yüzlü hallerinin yerini küskün bir tav ır almakta, giderek kilo kayb ının ve yeti yitiminin de ba şlad ığı bir süre- 32

cin içine girilmektedir (1,11) A) K ısa Süreli Anne Yoksunlu ğu: Annenin üç ay içinde geri dönmesi ile belirtilerde olumlu geri dönmelerin ya şanabildiği hastal ık tablosunu tan ımlamaktadır. Çocuk anneden ya da bak ım verenden ilk ayr ıldığında uzun süreli ve şiddetli ağlamalar gösterir, kesilen ağlama nöbeti yan ına bir yabanc ın ın gelmesi ile tekrar ba şlar. Sustuklar ında yüzlerinde yorgun ve küskün bir ifadenin varl ığı belirgindir. "Protesto dönemi" olarak adland ırılan bu dönemi, yemenin giderek azald ığı, kilo kayb ın ın başladığı, fiziksel geli şiminin yava şladığı, kurma ve ishal gibi şikayetlerin görülebildi ği dönem izler. Annenin yokluğunun 2. veya 3. haftas ında durgunluk ba şlar ki, bu dönem "depresif dönem" olarak adland ırıl ır. Eğer iki ay içerisinde anne dönmezse çocuktaki duygusal tepkiler giderek k ısıtl ı hale gelir ve donuk bir hal al ır. Uyaranlara kar şı ilgisizliğin de olduğu bu dönem "içe kapanim dönemi" olarak adland ırı - lır. Annenin üç ay içinde dönmesiyle bebekte belirtiler giderek azal ır. Ancak, Bowlby bu evrenin anneye kar şı iki değerli (ambivalan) hisleri içerdiğini düşünmü ştür, çünkü çocuk anneyi istemektedir, ancak kendisini terk etti ği için ona öfke duymaktad ır. Anne döndü ğü zaman, ilgisini kesmi ş evrede olan çocuk reddedici davran ış gösterir. Anne unutulmam ıştır fakat terk edildiğinden dolay ı anneye öfke duyar ve yeniden bunu ya şayaca ğım korkusunu duyar. Bu çocukların baz ıları yeti şkinlik dönemlerinde; duygusal ili şki olu şturmakta s ın ırl ı, az veya hiç duygulanamama ve duygusal çekilme ile karakterize duygusuz ki şilikler geli ştirebilir. Üç ay ı geçen anne yoksunlu ğunda ise belirtilerde geri dönü ş - ler olmas ı beklenmez ve iyile şme gerçekle şmez. Alt ı aydan küçük olan çocuklarda anaklitik depresyonun görülmeyi şi anne-çocuk ili şkisinin henüz yerle şmemi ş olmas ıyla ilişkilendirilir, baz ı çocuklarda çok yo ğun yaşanmas ı, baz ılar ında ise bu tablonun görülmeyi şi ise anne-bebek bağının güçlü ya da zay ıf olmas ıyla ilgilidir. (1,4) B) Uzun Süreli Anne Yoksunlu ğu (yuva hastalığı, psişik hospitalizasyon); yaşam ın ın ilk y ıllarında aileden ayr ılan ve bak ım evlerine verilen çocuklarda görülen bir sendromdur. Buradaki tek neden anne yoksunlu ğudur. Anne ya da anne yerine geçen bir yeti şkinle kurulan birebir ili şkiden yoksun olan çocuk duyusal ve duygusal geli şim olanağından da yoksun kalmaktad ır. Bu çocuklar; genel olarak uyaranlara güç ve geç cevap verirler, çevreye kar şı ilgileri oldukça azalm ışt ır. Oturduklar ı yerde sallanma, çi ğner gibi yapma benzeri kal ıplaşmış hareketleri vard ır, bunlar çocu ğun kendini uyarmak için yapt ı- ğı hareketlerdir. Ayr ıca parmak emme, sallanma gibi bedensel haz kaynaklar ına s ık ba şvururlar. İleri durumlarda yalanc ı zekâ gerilikleri görülür ve ço ğu zaman kal ıc ı olmaktadır. İlk ya şlarda yuvaya verilen çocuklar 3-4 ya şlarında tekrar evlerine dönseler bile zekâlar ı normale dönmeyebilir. Bu çocuklara verilen beslenme ve bak ım ko şullar ı ne kadar iyi olursa olsun ölüm ve hastalanma oranlar ı ebeveynleriyle ya şayan çocuklara göre yüksek bulunmaktad ır. Ek olarak, yürüme, konu şma ve tuvalet e ğitimleri geridir. Boylar ı ve kilolar ı kronolojik ya şlar ının altındad ır ( 1 ). K ısa süreli ve uzun süreli anne yoksunlu ğu sendromlar ı DSM-IV'te tan ımlanmamaktad ır. Daha önce DSM-III'te ise, reaktif ba ğlanma bozuklu ğu (attachment disorder) ba şlığı alt ında s ı- nıfland ırılm ıştır ( 1 ). Bebeklerde bu tür ruhsal problemlerin yan ı s ıra duygusal ve zihinsel geli şimlerinin incelenmesi için çe şitli gözlem gruplar ı olu şturulmaktad ır. Türkiye'de de aktif olarak çal ışmalar ın ı sürdüren bu gruplar ın temel i şleyi şi, gözlemcinin be- 33

beği doğal ev ortam ında gözlemlemesi ve bu gözlemlerin tart ışıld ığı grup oturumlar ına kat ılmas ı şeklinde iki bölümden olu şmaktad ır. Gözlemci, daha önceden belirlenen aileyi bebe ğin doğumundan iki ya şına dek düzenli olarak haftada bir kez, bir saat süreyle ziyaret eder. Bu gözlem, bebeğin doğumundan sonra ev ortam ındaki fiziksel ve duygusal geli şiminin ve ailesi ile kurduğu ili şkilerin gözlenmesini içerir. Daha sonra yap ılan gözlemler grup içerisinde tart ışı - l ır. Bu tart ışmalar ın klinik düzeyde pek çok yarar vard ır; gözlemci bir yandan bebe ğin sözel olmayan -ço ğunlukla oyuna dayal ı- davran ışlarını anlamlandırabilme yetisini geli ştirirken, diğer yandan konu şamayan çocu ğun anla şılmas ını da sağlar (20 ). Türkiye'de bu çal ışma İstanbul Üniversitesi Geli şim Psikolojisi Anabilim Dal ı 'nda "Bebek ve Aile Gözlemleri Boylamsal Proje" ad ı altında yürütülmektedir. Ayr ıca, yine baz ı özel psikoloji merkezlerinde de "Tavistock Modeli"ni kullanan bebek gözlem gruplar ı vardır. Ayr ılma Anksiyetesi Bozuklu ğu: DSM-IV'te "Bebeklik, Çocukluk veya Ergenli ğin Diğer Bozukluklar ı" başlığı alt ında tan ımlanmakta olan bu bozukluk, genellikle 1-3 ya şları aras ındaki çocuklarda s ıkl ıkla görülen bir durumdur. Ancak, bu korkular ın çoğu rahats ızl ık düzeyinde olmay ıp çocuğun sosyal ili şkileri geni şledikçe sönen bir yap ıdadır fakat ayr ılma bunalt ıs ındaki şiddet ve süreklilik çocu ğun uyumunu bozacak seviyelere de ç ıkabilir. Ba ğland ıklar ı ki şiden ayr ıld ıklarında kendilerinin ya da ba ğland ıklar ı ki şilerin ba şlar ına kötü bir şey gelece ğine ili şkin sürekli ve a şırı bir kayg ı yaşarlar. Bu bozuklu ğu olan çocuklarda kaybolmaktan, ebeveynlerine bir daha kavu şamamaktan korkmak gibi belirtiler görülür. Tek ba şına bir yere gitmek ya da evden uzakla şmak istemezler, zorunlu kald ıklarında huysuzla şırlar. Okula gitmek, kampa kat ılmak gibi evden uzakla şmas ına neden olan her şeye kar şı tepkilidirler. D ışarıda bir yerde gece kalamazlar, tek ba şına odada oturamazlar. "yap ışkan" davran ışlar gösterirler ve ba ğland ıkları ki şiyi "gölge" gibi takip ederler. Uykular ı çoğu zaman problemlidir, uyku zaman ı zorlan ır, uyuyana kadar yan ında birisinin kalmas ını isterler. Yataklar ın ı odas ın ın kap ısına göre ayarlayabilir, ebeveynlerinin odas ına girmesi engellenmi şse, kap ın ın önünde uyumay ı deneyebilirler. Korkularını yans ıtan felaket içerikli rüyalar görebilirler. Ayr ılık zaman ı geldiğinde ya da bunun beklentisi içinde olduklar ında, kar ın ağrıs ı, ba ş ağr ıs ı, mide bulantı s ı, çarp ınt ı, halsizlik, ba ş dönmesi gibi bedensel yak ınmalarda art ış gösterebilirler (1,4,9) Ayr ılma anksiyetesi bozuklu ğu sebebiyle okul reddi dahil okula devam etme ili şkili problemler s ıkl ıkla kliniğe gelen durumdur. Asl ında, okula devam etme konusunda çocu ğun gösterdi ği kararl ıl ık onun kronik hale gelmi ş olan stresle başa ç ıkabilme yetisinin de bir göstergesidir. Okula ilk ba şlan ılan dönemde çocuklar ın % 80'inde çe şitli derecelerde okula uyum güçlü ğü gözlenmektedir. 6-8 ya ş aras ı çocuklarda, tek çocuk olanlarda ve ebeveynlerine a şır ı bağıml ı olan çocuklarda bu belirtiler daha s ık görülmektedir. Çocuk birden bire okula gitmek istemeyebilir, ailenin onu zorlamas ı ise çocukta panik duygusunun artmas ına neden olur. Çocuk bulant ı, kusura, kar ın ağrıs ı gibi belirtiler geli ştirebilir. Baz ı çocuklar ısrarlar sonucu okula gitseler bile yoldan geri dönebilirler ya da okuldan kaçmaya çalışabilirler. Okul fobisinin ba şlang ıcı kimi zaman çok belirgin değildir. Çocukta i ştah ın azalmas ı, okula kar şı ilginin kaybolmas ı, ödevlerini yapmak istememesi gibi belirtiler ba şlar, uykular ı düzensizle şebilir ve sonunda bir gün okula gitmek istemediğini söyler. Nedeni soruldu ğunda okula, öğretmenine ya da arkada şlar ına dair şikâyetler iletebilirler ancak bunlar ço ğu zaman gerçek nedenlere i şaret etmez. Bu çocuklar ev- 34

lerinde genelde rahatt ırlar ancak çok şiddetli vakalarda ev içinde bile huzursuz olduklar ı gözlenebilir. Okul korkusunun görünen nedenleri ne olursa olsun temel neden anneden ayr ılma korkusudur ve bu bir aile nevrozuna i şaret etmektedir. Aile bireylerinin birbirine bağlı ve bağıml ı olduğu bir yap ılanma söz konusudur, biri ötekine veya kendisine bir şey olacağı korkusu yaşar. Be ş temel aile etkile şimi en s ık görülenlerdir (1,4) ; a) Anne- baba çocuğa okulda bir şey olacak diye korkmaktad ır. b) Anne ya da baba kronik anksiyeteden yakınmakta ve kendilerine bir şey olacağından korkmaktad ırlar. c) Anne-baba genel tutumlar ında çocu ğun kendilerine bağl ı ve bağıml ı kalmas ını istemekte ve desteklemektedir. d) Çocuk kendi yoklu ğunda anne ya da babas ına bir şey olacağından ya da kendisini b ı- rak ıp gidece ğinden korkmaktad ır. e) Çocuk anne ve babas ının yokluğunda kendisine bir şey olacağı korkusundad ır ( 1). Okul korkusu geli ştiren çocuklar ın ki şilik özelliklerine bak ıldığında ise, bunlar ın daha çok uslu, uyumlu diye bilinen, ba şarı kayg ılı, onay bekleyen, ailesine bağımlı çocuklar oldu ğu görülmektedir. Genelde strese neden olabilen bir etken hastal ığı ba şlat ır (ailede hastal ık, sosyoekonomik kriz, kay ıp, göç, karde ş doğumu vb.) ( 1 ). Okul fobisinde iki ana e ğilim karşıl ıkl ı rol oynar; 1. Okul ile ili şkili kaç ınma davran ışlar ı. 2. Rahat ve güvenli ği sağlayacak durumlar ı aktif olarak arama (4), Okul fobisi farkl ı biçimlerde ortaya ç ıkabilir, tan ınmas ın ı kolayla ştırmak amac ı ile verilebilecek bilgiler ise şunlard ır: Çocuk okula gitmeden öncesi nedensiz şikâyetler öne sürebilir, okula gitmeye kar şı isteksizlik, gitmemek için yalvar- ma, tart ışma ve cezaland ırmaya ra ğmen okula gitmeyi reddetme görülebilen durumlard ır. Okula gitmek için evden ayr ılma vakti geldiğinde ise, a şırı anksiyetenin ve panik bulgular ının gözlenmesi olas ıdır, bedensel yak ınmalar öne sürebilir. Çocuk s ıkl ıkla okulda duramaz, bazen de yarı yolda geri döner. Anne-baba çocu ğu okula götürdü ğü zaman, ayr ılık an ı dramatik bir tabloya benzeyebilir. Erkek ve k ız çocuklar ayrılma anksiyetesinden e şit oranda etkilenmekle beraber ergenlik öncesi ayr ılma belirtileri k ızlarda daha s ık gözlenmektedir. Ayr ıca, bu çocuklarda saptanan bir di ğer özellik okula devam etmek için ortalama zekâ seviyesi (IQ) kontrol gruplar ıyla e şit veya beklenenden daha iyi olmas ıdır. Okul fobisi sosyoekonomik düzeyi orta seviyede olan ailelerde daha çok görülmektedir. Bu çocuklar ın annelerinin 1/5'i bir psikiyatrik bozukluğa sahip oldu ğu bulunmu ştur. Ebeveynler endi şeli veya depresif özellikler göstermektedir. Küçük çocuklarda s ıklıkla akut ba şlang ıçl ı olur. Fakat daha büyük çocuk ve ergenlerde başlang ıcı daha gizildir. Ayr ılma anksiyete bozuklu ğunun en s ık rastland ığı grup, ergenlik öncesi-erinlik dönemi çocuklar ıdır. Kaza, hastal ık veya ameliyat geçirme, kamp veya okul için ilk kez evden ayr ılma, okul arkada şın ın gidi şi veya kayb ı, çocu ğun bağlı olduğu akrabalar ın hastal ı- ğı veya ölümü tetikleyici nitelik gösterebilir, olaylar çocukta tehdit olu şturur ve endi şenin aç ığa ç ıkmas ın ı kolaylaşt ır ır. Ev d ışındaki arkadaş grup aktivitelerine kat ıl ımında azalma tipik olarak görülen bir özelliktir. Çocuk annesine yapışabilir, onu kontrol etmeye çal ışabilir, direngen ve kavgac ı bir tutum sergileyebilir. Bu ya ş grubunun klinik incelemelerinde, depresif belirtiler, baz ı davran ış problemleri veya ender olarak bir psikotik hastal ık görülebilmektedir. Belirtileri, i ştahs ızl ık, bulant ı, kusma, bay ılma, baş ağrısı, karın ağrı s ı, anlaşılmaz halsizlik, ishal, vücut ağr ıları ve ta şikardi gibi somatik şikâyetlerle gölgelenebilir. Şikayetler okul öncesi 35

Bağlanma Kurami ve Psikopatoloji veya okulda ba şlayabilir. Fakat eve gelmesini ard ından belirtileri çabuk iyile şir (4). Çocuk okul korkusu ço ğunlukla sinirli bir öğretmen, s ınavda ba şar ı s ızl ık korkusu, kendisine kötü davranan bir arkada ştan korku gibi yüzeydeki bir nedenle aç ıklamaya çal ışabilir. Bunlar kimi zaman da doğruluk pay ına sahiptir. Ancak, unutulmamas ı gerekir ki, genelde bu korkunun kökeninde, duygusal ili şki kurduğu kimselerin veya kendisinin ba şına bir şey gelmesinde ve böylece kendisi için çok önemli bu ki şiden ayr ılma korkusu vard ır. Korku duygusu gerçekte bir ayr ılma anksiyetesidir. Okul çocu ğu veya ergen, içinde bulunduğu durumda, normalde 24 ayl ık bebeklerin korkusunu ya şamaktad ır. Okul fobisinin sa ğalt ım ı s ıras ında çocuk okula gitmedi ğinden dolay ı suçlanmamal ıd ır. Çocu ğun güveni kazan ıld ıktan sonra ona okula gitmesi gerekti ği, okula gitmediği takdirde zamanla derslerinden geri kalma korkusunun da eklenece ği anlat ılmal ıd ır. Çocuklarda davran ış ve oyun terapileri etkili olurken ailelerle de kronik anksiyete, ba ğl ıl ık ve bağıml ılık problemlerinin çal ışılmas ı etkili sonuçlar vermektedir (1,4) Bebeklik ya da Küçük Çocukluk Döneminin Tepkisel Bağlanma Bozuklu ğu: Bu bozuklu ğun genel özellikleri; 5 ya şından önce ba şlamas ı ve çocuğun geli şimine uygun olmayan bir şekilde uygunsuz toplumsal ili şkiler kurmas ıdır. Toplumsal etkile şimlerde ve ili şki kurmada yetersizlik göze çarpan bir özelliktir, bu durumda çocuk rahatlat ılma çabalar ına direnç gösterebilir, kaç ıngan bir tav ır ya da donuk bir uyan ıkl ılık sergileyebilir. E ğer bir bak ım evindeyse, bak ım evine kar şı karışık duygulan ımlar göstermesi olas ıdır (9). Öte yandan bu bozuklu ğa sahip çocuklarda uy- gun seçici ba ğlanmalar görülmez ve bunlar ın yerine belirli da ğınık bağlanmalar ın varl ığı dikkat çekicidir. Örne ğin çocuk görece yabanc ı olduğu ki şilere kar şı bir yakınl ık gösterebilir ve/veya bağlanacağı kişilerin seçimini "geli şigüzel" yapabilir. Bozuklu ğun nedenleri aras ında çocuğa patolojik bir bak ımın verilmi ş olmas ı önemli rol oynar. Buna göre; çocu ğun rahat ının sağlanmas ı, te şvik edilmesi ve sevgi gösterilmesi gibi temel duygusal gereksinimleri sürekli görmezlikten gelinmesi ve/veya çocu ğun temel fiziksel gereksinimlerinin sürekli görmezlikten gelinmesi ya da kal ıc ı bir bağlanman ın olu şmas ını önler şekilde birincil bak ım verenin s ık s ık deği şmesi gibi faktörler etkili olabilmektedir. (9). Yeti şkin yaşam ına bak ıldığında ise, özellikle depresyonun, agorafobinin ve s ın ır kişilik bozuklu ğunun ayr ılma anksiyetesi ile yak ın ili şkisi vard ır. Freud'un 1917'de melankoli ile kay ıp aras ındaki ili şkiye yapt ığı yorumlar daha sonra ara şt ırmalar taraf ından doğrulanm ışt ır. Depresyon ile çocukluk dönemi kay ıplar ı aras ında kurduğu bağlant ı üzerinde tart ışmaya meyil vermeyecek şekilde do ğrulamışt ır. Kan ıtlara dayan ılarak söylenebilir ki, annenin erken dönem kayb ı, özellikle buna ilgisizlik ya da bak ımda aksamalar e şlik ediyorsa, ki şi yeti şkin ya şam ında zorluklarla kar şılaştığında depresyona çok daha aç ık hale geliyor. Harris ve Bifulco (1991), annelerinin çocukluk döneminde kaybetmi ş bir grup kad ınla yapt ıklar ı çal ışmada sosyolojik ve psikolojik deği şkenleri incelemi ş ve tahmin edildiği üzere depresyon oranlar ın ı (üç kad ından biri) bu kayb ı ya şamayan kad ınlara göre (on kad ından biri) daha yüksek bulmu şlard ır. Agorafobide ise, Bowlby teorisini endi şeli bağlanma üzerine oturtur. Agorafobiyi, okul fobisine benzer görür, o da ayr ılma anksiyetesinin bir çe şididir. Kontrol gruplarıyla kar şıla şt ırıld ıklarında agorafobiklerin çocukluk döneminde aile uyu ş - mazl ıklar ın ın s ıkl ığının artt ığına ili şkin kan ıtlar 36

aktarmaktad ır. Hastalığın üç olas ı model üzerine oturdu ğunu söyler; anne çocuk aras ındaki roller tersine dönmü ş olabilir, hasta annesiyle ayr ıyken, annesine kötü bir şey olacağından korkabilir ya da tersi biçimde anne korumas ından yoksun oldu ğu durumda kendi ba şına kötü bir şey gelece ğinden korkabilir (2,16) Fobik bozukluklarda teorinin ve tedavinin merkezinde, ac ı dolu duygular ın ve korkutucu deneyimlerin bast ır ıldığı ve yüzle şmek yerine ki şinin onlardan kaç ındığı fikri vard ır. Bowlby'nin varsay ımına göre; büyük olas ıl ıkla fobik yeti şkinler, ilk olarak örselenmeye maruz kalm ışlard ır; bunlar ebeveynin intihar giri şimine tan ıkl ık etmek, cinsel kötüye kullan ımın mağduru olmak gibi olaylar olabilir. Sonras ında da s ıkl ıkla özellikle cinsel kötüye kullan ımlarda olduğu gibi "unutmay ı" tercih eder. Çocu ğu endi şeli yapan olaylar, çocu ğun onunla yüzle şmesini ve üstesinden gelmesini sağlayacak olan zihinsel şemalarla bağlantıland ırılmaz. Yeti şkinlerde de bireysel deneyimler şok edici ya da kafa kar ıştırı - c ı olduğunda, genellikle pani ğin belirtilerine odaklan ıl ır fakat neyin onlar ı sarstığına odaklanılmaz. Böyle durumlarda ise, bili şsel terapinin korkulan uyarana maruz kalmay ı gerektirmeyen, ke şifsel formu desteklenmektedir. Bu terapi ki şiyi kendini ke şfetmeye yüreklendirirken, duygulann ve ili şkilerin de uyanmas ın ı ve böylece anlaml ı bir yolla birbirine bağlanmas ını Sağlar (2). S ın ır ki şilik bozukluğu ise, ayr ılma endişesiyle yakın bağlant ıl ı konulardan bir tanesidir. S ınır kişilik bozuklu ğu genel olarak şu belirtilerle tanimlan ır: Dengesiz ki şiler aras ı ilişkiler, idealize etme ve bölme mekanizmalar aras ındaki sert geçi şler, dengesiz duygu durum, kendine zarar vermeye yönelik davran ışlar (kas ıtl ı kendine zarar verme, madde kötüye kullan ımı), öfke patlamalar, amaçlar, arkada şl ıklar ve cinsel yönelimde karars ızl ık, bo şluk ve can s ıkıntıs ı duygular ı (2). Deneysel çal ışmalar bu hastalar ın, çocukluklarında yüksek seviyede duygusal ihmal ve örselenmeye maruz kald ıklarını göstermektedir. Örneğin, Bryer (1987) S ın ır Ki şilik Bozuklu ğu tan ı s ıyla yatmakta olan hastalar ın %86's ında cinsel istismar öyküsü bulmu ştur. Bu oran di ğer yatan psikiyatrik hastalarda % 21'dir. Herman' ın yaptığı bir ara şt ırmaya göre ise, ayaktan tedavi gören s ın ır kişilik bozukluğu hastalar ının % 81'nin aile için şiddete tan ıkl ık ettiğini, bu oran ın ın ayaktan tedavi gören di ğer psikiyatrik hastalarda ise, % 51 oldu ğunu bulmu ştur. Bu yolla örselenmeye maruz kalanlar ın olay s ıras ında yaşların ın alt ıdan küçük oldu ğu durumlar s ın ır ki şilik bozukluğunda % 51 'ken, di ğer tan ılarda % 13'tür (2,17). Bu hastalarla yap ılan psikanalitik çal ışmalar, aktar ım-kar şı aktar ım ili şkisinde s ıklıkla meydana gelen yans ıtmal ı özde şim süreçlerinin önemini vurgular. Terapist, hastan ın duygular ı için bir hazne olarak kullan ılabilir ve bu yolla, hastan ın öfke, konfüzyon, korku ve i ğrenme duygular ı ile doldurulabilir, bu durum deneyimsiz terapistler için beklenmediktir ve tolere edilmesi zordur. Ayr ıca, hasta terapide oldukça somut yolu kullanabilir ve terapistine büyük ölçüde bağıml ı hale gelebilir. "Kurtar ıc ı nesnesiyle" bütünleşme halinde olabilece ği durumlar ararken, diğer zamanlarda sadistik ve reddedici olabilir. (2). Bu hastalara ba ğlanma teorisi aç ı s ından bak ıldığında, konuya ili şkin iki neden göze çarpar; birincisi s ınır yap ılarda son derece özgül olan ba ğ- lanmadaki bocalamalarla ilgilidir. Bu soru aile ve/veya e şleriyle olan y ıkıc ı ili şkilerinde neden ısrar edici oldu ğu sorusuyla da ili şkilidir. Bu noktada telden anne taraf ından büyütülen rhesus maymunlar ında görülen bir tak ım davran ışları an ımsamak yard ımc ı olacakt ır. Fiziksel travmaya maruz kalan maymunlar, örselenmeye neden olan objeye daha s ıkı tutunuyordu. Ba ğlanma 37

Bağlanma Kuram ı ve Psikopa ıoloji teorisine göre, korkmu ş bir çocuk ba ğlanma figürünü arayacakt ır ve eğer negatif bir döngüde bağlanma nesnesi ayn ı zamanda travma nesnesi ise, travma, daha fazla travma tarafindan güvenlik aray ışına yol gösterecektir. (2). İkinci olarak, s ın ır yap ıların kavramla şt ırmas ına göze çarpan öneri Fonagy'nindir (1991). S ın ır deneyimi, kendisinin zihinselle ştirme (mentalisation) kapasitesi olarak adland ırdığı terimlerle anlat ır. S ınır hastalarda bu kapasitenin eksik olduğunu söyler. Bununla demek istedi ği, bu hastaların kendilerinin ya da di ğerlerinin (özellikle duygularla ili şkili olanların) yeterli içsel temsillerine sahip olmadığıd ır. Benzer bir fikir, Main 'nin "metakognisyon" dü şüncesinde vard ır, dü şünme üzerine dü şünebilme, dü şünceye yans ıyabilme yetene ğini kasteder. Bu noktada anlatılmak istenen ise, çocu ğun tolere demedi ği heyecan ve ac ıların ın bağlandığı ki şiyle yans ıtmalı özde şime gitmesine yol açabilece ğidir. Çocuk için, istismarc ı ebeveyn donuk bir tetiktelik ile yap ışılan, tutunuland ır (2,18) Bowlbiyen bak ış aç ıs ı, S ınır Ki şilik Bozuklu ğu (SKB) tedavisi için birkaç sakl ı anlam ı barınd ırmaktadır. Hasta öncelikle güvenli ba ğlanman ın eksikliğini yaşar. A şırı uçlar ında, karars ız ya da kaç ıngan bağlanma olas ıdır. Hasta, geçmi şte yak ın ili şkilerinin gerektirdi ği örselenmesine kar şı bir savunma olarak terapide herhangi bir duygusal ilişkiyi kabul etmeye kar şı direnir, terapisti de rahats ız eden bir duygu içinde b ırak ır. Seçenek olarak, hasta de ğerli ya şam ı için, terapiye yap ışabilir ve terapisti, onlar ın hayat ın ı yönetme gereksinimi konusunda suçluluk ve boğulmu ş - luk duygular ıyla b ırakabilir (2). Bu iki durum aras ında bocalamalar da olabilir. Terapist bir oturumda gerçekten ilerleme kaydettikleri duygusuna kap ılırken, bir sonraki seansta kayg ı s ız, duygusuz bir hastayla kar şılaşa- bilir ve bir önceki yakla şım bir yan ılsama gibi görünebilir. Terapist kendini, kilitlenmi ş, "felç olmu ş" gibi hissedebilir, görünü şe göre hasta için bir değeri olmadığın ı dü şünebilir ve eğer ilgisini kesmeyi denerse a şırı dirençle kar şılaşabilir. Terapistin burada as ıl yapmas ı gereken, tutarl ı kalmakt ır; hastan ın duygusal deği şimlerine karşı, güvenilir, sorumlu ve dengede kalmak, s ıkl ıkla hemen göze çarpan yollarla yap ılan samimiliğin cezaland ırıc ı ve travmatik deneyimlerinin tekrar ı için bilinçsiz bask ılarına kar şı uyan ık olmakt ır (2). Zihinselle ştirmenin veya sembolizasyonun herhangi bir kan ıt ı, k ırılgan ve gelip geçici olmakla beraber, umut verici bir i şaret olarak al ınmal ıdır. Bu de ğişik biçimler alabilir; oturumdaki komiklik, bir şiir ya da rüya anlatma, kendinin ya da di ğerlerinin fark ındal ığına dair kan ıt, spor ya da hobi gibi d ışar ıya yönelik ilgiler vb. hepsi araşt ırma için yeni olu şan bir kapasitenin ba ş- lang ıcın ı gösterir bu ruhsal dünyada ve terapide güvenli temelin olu şmakta oldu ğuna i şaret eder. Tutarl ılık esas olmakla beraber, terapistin öznelliğine bağlı olarak şiddetli aktarımsal bask ın ın altında hatalar ın olmas ı kaç ın ılmazd ır. Eğer uygun olan ele al ın ırsa, bunlar hastan ın erken dönem kay ıplar ın ı ve travmas ın ı tekrar ya şamas ına fırsat sağlayabilir. Winnicott, tümgüçlü terapistlere de şunu hat ırlat ır: "Biz hastalar ımıza kusurlarla yard ım edeceğiz.". Son olarak, bu hastalarla çal ışan terapistlerin yapmas ı gereken belki de en önemli şey, bu hastalardaki bağlanma yönündeki geli şimlerin asla küçümsenmemesi gerektiğidir (2). KAYNAKLAR 1. Öztürk MO: Ruh sağl ığı ve bozukluklan, Nobel Tıp Kitapevleri, s:566-570, Ankara, 2002. 2. Holmes J: John Bowlby&Attachment Theory. s:127, 137-140, 185-196, Routledge, 1997. 3. Carver C, Scheier M: Perspectives on psychology, Cambridge University Press, 1998: 281-282. 38

4. www.gata.edu.tr/dahilibilimler/cocukruh/akb. htm (17.09.2004) "Okul Reddi-Ayr ılma Anksiyetesi Bozuklu ğu". 5. Eder R, Mangelsdorf S: The emotional basis of early personality development: Implications for the seif concept, Handbook of Personality Psychology, 1997. 6. 011endick TH, Byrd DA: Anxiety disorders. In: Michel Harsen, Vincent B. Van Hasselt (Eds) Advanced Abnormal Psychology s: 231 New York: Kluwer, 2001. 7. Brown LS, Wright J: The relationship between attachment strategies and psychopatology in adolesence, psychology and psychopatology 76:351-367, 2003. 8. Gander MJ, Gardiner HW (Yay ıma Haz ırlayan: Prof. Dr. Bekir Onur): Çocuk ve Ergen Geli şimi, İmge Kitabevi, Ankara, s:214-233, 2001. 9. DSM-IV-TR tan ı ölçütleri başvuru el kitab ı, Hekimler Yay ın Birli ği, Ankara, s. 67-69. 10. Winnicott DW: Oyun ve gerçeklik, Metis Ötekini Dinlemek Yay ınlar ı, S:10-11, 1998. 11. Karen R: Becoming attached, Oxford University Press, New York, s: 6,17-24, 41, 43, 94, 107, 1998. 12. Stern GG: A factor analtyic study of the mother-infant dyad, the competent infant, ed. LJ Stone, New York, Basic Books, 1973. 13. Robinson JP, Moss HA: Patterns and determinants of maternal attachment, Journal of Pediatrics 77: 976-985, 1970. 14. Bell RQ, Ainsworth MD: Infant cryug and maternal responsiveness, Child Development 43: 1171-1190, 1972. 15. Klein M: The selected melanie klein, (ed.) J Mitchell, London, Penguin, 1986. 16. Harris T, Bifulco A: Loss of parent in childhood, attachment style and deprivation in adulthood, in attachment across the life cycle, (ed) CM Parkers, J Steveson-Hinde, P Marris, London, Routledge, 1991. 17. Bryer J, Nelson B, Miller J, Krol P: Childhood sexual and physical abuse as factors in adult psychiatric illness, American Journal of Psychiatry, 144: 1426-1430. 18. Fonagy P: Thinking about thinking: Some clinical and theoretical considerations in the treatment of a Borderline Patient, International Journal of Psycho-Analysis, 72: 639-656. 19. http://tr.wikipedia.org (25.04.2006) "Ba ğlanma Kuram ı " 20. www.cgrsder.org.tr (05.06.2006), "Haberler" Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Dergisi: 9(3), 2002. 39