B RKAÇ SÖZ. Foreword / Par l éditeur

Benzer belgeler
AXEL OLRİC İN EPİK YASALARI IŞIĞINDA SALUR KAZANUN EVİ YAGMALANDUGI BOYU BEYAN EDER İSİMLİ HİKÂYENİN OKUNMASI

AXEL OLRİC İN EPİK YASALARI IŞIĞINDA SALUR KAZANUN EVİ YAGMALANDUGI BOYU BEYAN EDER İSİMLİ HİKÂYENİN OKUNMASI

FOLKLORDA YENİ SIÇRAMALAR: KUANTUM FOLKLOR

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (20 Ekim Aralık 2014 )

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Temel Kavramlar Bilgi :

9. SINIF ÜNİTE DEĞERLENDİRME SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

Nasıl Bir Deniz Feneriyiz?

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

BULUNDUĞUMUZ MEKAN VE ZAMAN

BULUNDUĞUMUZ MEKAN VE ZAMAN

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

FOLKLOR (ÖRNEK: 2000: 15)

Çoğuldizge Kuramı. Ünal Yoldaş* Giriş

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

İYİ VE KÖTÜ NÜN KÖKENLERİ

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

9. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI / DİL VE ANLATIM

MADDE 2) DESTEKLENECEK ETKİNLİKLERİN NİTELİKLERİ VE SAĞLANACAK DESTEKLER

FAKÜLTE İNSAN KAYNAKLARI KOMİSYONU

4. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (9 Mayıs- 17 Haziran 2016 )

Çocuk Dergiciliği Alanında Türkiye den İki Örnek Bilim Çocuk ve Meraklı Minik

fizik güncesi ALBERT EINSTEIN DAN 10 HAYAT DERSİ Haftalık E-bülten MARMARİS KAMPÜSÜ

9. SINIF ÜNİTE DEĞERLENDİRME SINAVLARI LİSTESİ / TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI BOYUNUN AXEL OLRĐC ĐN EPĐK YASALARI ÇERÇEVESĐNDE ĐNCELENMESĐ Ali KARADAVUT *

1.SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. (26 Mart - 04 Mayıs 2018 )

Kültür Bilimi ve Yönetimi

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN ve ZAMAN

Somut Olmayan Kültürel Miras. İrem ALPASLAN

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

Elektrik, Plastik Cerrahi ve Prometheus: İlk BK Romanı Frankenstein 18 Ocak2014. Ütopyadan Distopyaya, Totalitarizm ve Anksiyete 25 Ocak 2014

Mitlerin Sınıflandırılması DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

Bilimsel Araştırma Yöntemleri II

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu :Üniversite Derece Alan Üniversite Yıl Türk Lisans. Halk Atatürk Üniversitesi Türk Halk Hacettepe Üniversitesi 1971

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Elveda Rumeli Merhaba Rumeli. İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa.

Tablo 11 - Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Temel Alanı

4. SINIF - 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Öğretim Yılı

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYELİĞİNE YÜKSELTİLME VE ATANMA YÖNERGESİ (İLKELER VE KRİTERLER)

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...III

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

İÇİNDEKİLER. Gelişim Kuramları 22 Eylem Kuramı ve Toplumsal Yapılandırmacılık 28

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ

2018 YGS Konuları. Türkçe Konuları

KANATLI KELİMELER UÇUŞAN HİKAYELER

IB İLK YILLAR PROGRAMI (PYP) NEDİR? F M V Ö Z E L I S P A R T A K U L E I Ş I K İ L K O K U L U

Somut Olmayan Kültürel Miras (SOKÜM) İhtisas Komitesi. Prof. Dr. Öcal OĞUZ Komite Başkanı

Gülün Tam Ortası Bilişsel Yazınbilim ve İkinci Yeni nin Bilişsel Temelleri Murat Lüleci ISBN: Baskı Ocak, 2019 / Ankara 100 Adet

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL YAYIN VE ÇALIŞMALARI TEŞVİK PROGRAMI YÖNERGESİ

Köy Seyirlik Oyunlarında İnsan, Doğa ve Topluluk İlişkisi

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

2010 / SINIF DENEME SINAVLARI FORMATI

Ürün Detayları EHO DES 9. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI. Eğitim doğamızda var

Yaşam alanları ihtiyaca ve koşullara göre değişiklik. gösterir. BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

Sanatta Doğa ve İnsan İlişkisi

YÜKSEK İHTİSAS ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL YAYIN VE ÇALIŞMALARI TEŞVİK PROGRAMI YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Genel Hükümler Amaç ve Kapsam Madde 1 (1) Bu

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. ( 26 Mart-04 Mayıs 2018 )

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

KAYNAK: Çınar, İkram "Çocuk Edebiyatı ve Yayıncılığı" Eğitişim Dergisi. Sayı: 22 (Mart 2009).

GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYELİĞİNE YÜKSELTME VE ATAMA YÖNERGESİ

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...7 KISALTMALAR...11 GİRİŞ...13

ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ

Tablo 3 Filoloji Temel Alanı

ATOM MODELLERİ BERNA AKGENÇ

SENATO 2013 /5-XV BİTLİS EREN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYELİĞİNE YÜKSELTİLME VE ATANMA İLKELERİ YÖNERGESİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ YÖNETİM KURULU KARAR ÖRNEĞİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ. BİLİM ve HİZMET TEŞVİK ÖDÜLLERİ YÖNERGESİ

ÜNİTE:1. Dil Nedir? ÜNİTE:2. Dil Kültür İlişkisi ÜNİTE:3. Türk Dilinin Gelişimi ve Tarihsel Dönemleri ÜNİTE:4. Ses Bilgisi ÜNİTE:5

ISBN

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

DİNİ GELİŞİM. Bilişsel Yaklaşım Çerçevesinde Tanrı Tasavvuru ve Dinî Yargı Gelişimi

YUNUS GRUBU MART AYI BÜLTENİ

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS Ön Koşul Dersler

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

2.SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

Tablo 11. Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Temel Alanı Not: Kod

Öykü Bir Çiftçi İki Memuru Nasıl Besledi? saltıkov şçedrin (aslı idil kaynar) Şiir Fotoğraf rıdvan salih

SINIF. Yayın Planı

Ünitemi Planlama. Modül 2

ZfWT Vol 10, No. 2 (2018) 281-

Dersin Adı D. Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 IV Ön Koşul Dersler

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

SANATSAL DÜZENLEME ÖĞE VE İLKELERİ

Tablo 8 Mimarlık, Planlama ve Tasarım Temel Alanı

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir?

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. ( 27 Mart-12 Mayıs 2017 )

Transkript:

B RKAÇ SÖZ Foreword / Par l éditeur Merhaba Sevgili Okur, Yeni bir sayıyla yine karşınızdayız. Dergimizin ilk sayısının yayımlanışının 19. yılında elde ettiğimiz bir başarıyı, -bir yıl geç de olsa- 20. yayın yılında sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Millî Folklor, Türk sosyal ve insani bilim çalışmalarının uluslararası ve küresel bilgi paylaşım alanlarında saygın, güvenilir ve erişilebilir olması için bugüne kadar gösterdiği titizliği bundan sonra daha enerjik ve daha güçlü bir şekilde sürdürecektir. MİLLÎ FOLKLOR A&HCI TE Millî Folklor, dünyanın ve Türk üniversite sisteminin saygınlığını ve güvenilirliğini onayladığı ISI veritabanlarına dayalı Web of Science kapsamındaki atıf indekslerinden biri olan Arts & Humanities Citation Index (A&HCI) tarafından 2007 yılında yayımlanan 73. sayısından itibaren kaydedilmeye başlanmıştır. TÜBİTAK-ULAKBİM in Web of Science Veri Tabanlarında Yer Alan Türkçe Dergiler Listesi nin Ağustos 2008 de güncellenen verilerine göre Millî Folklor, büyük çoğunluğu fen ve sağlık, bir kaçı ise eğitim bilimleri alanında yer alan 45 Türkçe dergi arasında sosyal ve beşeri bilim alanından oluşuyla farklılık yaratmaktadır. Bilindiği üzere, ISI Veritabanlarında yer alan dergi ve makaleler, gerek ülkelerin gerekse üniversitelerin bilimsel gelişmişliklerinin hesaplanmasında uluslararası bir ölçüt olarak da kullanılmaktadır. Bu nedenle uluslararası ölçütlerde bilimsel bilgi üretimini özendirmek amacıyla gerek TÜBİTAK-ULAKBİM gerekse Üniversiteler, öğretim elemanlarının atanma ve ödüllendirilmelerinde ISI Veritabanlarına çeşitli biçimlerde başvurmaktadır. Bunların başında TÜBİTAK-ULAKBİM tarafından geliştirilen Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik Programı(UBYT) gelmektedir. Dergimiz bu programa 2007 yılından itibaren Grubu: C, İndeks Türü: Sosyal(SOC) olarak girmiştir. Diğer yandan Üniversiteler de bu kapsamdaki yayınları çeşitli maddi veya manevi ödüllendirme yöntemleriyle teşvik etmektedir. Gerek ulusal gerekse uluslararası düzeylerdeki bütün bu ödüllendirme ve teşvik programlarının Millî Folklor un bugüne kadar sergilediği bilimsel ve akademik tavrı güçlendireceği ve Türk sosyal ve beşeri bilim çalışmalarının daha saygın, daha güvenilir ve daha etkin bir konuma gelmesine katkı sağlayacağı doğal bir beklentidir. Millî Folklor çalışanları olarak bizler bu yolda devam etme kararlılığındayız. DİĞER İNDEKLER Millî Folklor, sosyal ve beşeri bilim çalışmalarını kaydeden bütün ulusal ve uluslararası indekslerin hepsinde yer almak için gerekli girişimlerini sürdürmektedir. Bilindiği üzere bugüne kadar dergimiz Cambridge Scientific Abstracts (CSA), International Bibliography of the Social Science (IBSS), Modern Language Association of America (MLA), Türkologischer Anzeiger (TA), Ulrich s Periodicals Directory (UPD) veritabanlarında 1990 lı yıllardan beri yer almaktadır. GÜZ ÜN GENÇ SAYISI Millî Folklor, baharın ve yazın bittiği, ağaçların yapraklarını döktüğü, göçmen kuşların daha sıcak yerlere doğru uçup gittiği, kara kışın habercisi güz mevsimini folklorun çiçeklendiği bir bahar sayısı olarak yayımlama geleneğini sürdürmektedir. 55, 59, 63, 67, 71 ve 75 sayılarımız gibi bu sayıyı da akademik çalışmalarını tamamlayarak henüz Dr unvanını almamış olan genç halkbilimcilerin yazılarına ayırdık. Her biri son derece özgün tartışma alanları açan bu makaleler arasında, Evrim Ölçer Özünel in Kuantum Folklor temalı yeni bir folklor algısını vurgulayan manifesto nitelikli yazından sonra, Dede Korkut konusuna ayrılmış bir dosya bulacaksınız. Nuriye Gülmen ve Aslıhan Aksoy Sheridan ın makalelerinden oluşan bu dosya, Dede Korkut metinlerine getirilen yeni okuma önerileri olarak dikkat çekmektedir. Türk folklorunun üzerinde en çok belge üretilen alanlardan biri olan âşık edebiyatı konusundaki dosyamızda yer alan A. Utku Günaydın, Aslı Uçar, Nagihan Gür ve Aslıhan Aksoy Sheridan a ait dört makale, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan ve Köroğlu özelinde âşık edebiyatına yeni okuma önerileri getiriyor. Bilindiği üzere, kent folkloru, Millî Folklor un öteden beri üzerinde dur- http://www.millifolklor.com

duğu bir konudur. Seda Uyanık, Nefise Abalı ve Selcan Gürçayır a ait üç makale bu konuya farklı boyutlardan bakıyor. Türk folklor çalışmalarında fazlaca gündeme gelmeyen fakelore sorunu, Oğuz Güven ve F. Işıl Şimşek tarafından Karagöz ve Nasrettin Hoca özelinde tartışılıyor. Folklorun bir edebi tür olan romanla ilişkisi M. Sait Aydın ve Sıla Akdeniz e ait iki makalede ele alınıyor. Bu dosyaların yanında Aysun İmirgi ve Seval K. Ünver in çevirisi, Petek Ersoy un tanıtma yazısı ve Leila Samadi Rendi nin Nevruz u Kutlayan Ülkelerin Çok Uluslu Nevruz Dosyası Hazırlama 2. Toplantısı nın Sonuç Raporu ile ilgili haber yazısını bu sayıda okuyabileceksiniz. SOKÜM ÜN BÜYÜK TOPLANTISI İSTANBUL DA 17 Ekim 2003 tarihinde UNESCO Genel Konferansı nda kabul edilen ve 2006 yılında yürürlüğe giren Somut Olmayan Kültürel Mirasın (SOKÜM) Korunması Sözleşmesine göre taraf devletlerin katıldığı seçimle oluşturulan ve Türkiye nin üyesi ve Eylül 2007-Kasım 2008 arasında başkanlığını yürüttüğü Hükümetlerarası Komite, üçüncü olağan toplantısını 04-08 Kasım 2008 tarihlerinde İstanbul da gerçekleştirecektir. Komite nin gündeminde yer alan en önemli konular arasında Temsili ve Acil Koruma listelerine eleman yazımı ile ilgili süreçler oluşturmaktadır. 1972 Sözleşmesine göre oluşan Dünya Miras Alanları gibi, her taraf devletin başvuruları Komite tarafından karara bağlanacak ve uluslararası alanda korunması gereken somut olmayan kültürel miras listeleri oluşturulacak. Dergimiz, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu nun karar, katkı ve destekleriyle Türkiye nin ev sahipliği yaptığı ve 192 UNESCO üyesi ülkeden yaklaşık beş yüz civarında katılımcı beklenen bu önemli toplantının SOKÜM ün korunması ve geliştirilmesi çalışmalarına önemli katkılar sağlayacağına inanmaktadır. HASAN ÖZDEMİR ARMAĞANI Daha önceden duyurduğumuz üzere, 2008 yılının Aralık ayında yayımlanacak olan 80. sayımız Prof. Dr. Hasan Özdemir armağanı olarak yayımlanacaktır. Bu duyuru armağan sayıya katılmak isteyenler için çağrı niteliğinde olup başka bir yöntemle yazı talep edilmemektedir. BİLGE SEYİDOĞLU ARMAĞANI Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi ve Türk halkbilimi çalışmalarının önemli isimlerinden değerli hocamız Prof. Dr. Bilge Seyidoğlu üniversitesindeki resmi görevinden emekli olmuştur. Emekli olan halkbilimi hocalarına armağan sayı hazırlama geleneğimiz çerçevesinde 2009 yılı Aralık ayındaki 84 sayımız Bilge Seyidoğlu armağanı olarak yayımlanacaktır. e-milli folklor Daha önceki sayılarımızda duyurduğumuz gibi dergimiz uzunca bir süredir internette... www.millifolklor.com adresinden dergimizde yayımlanan bütün makalelere hiçbir ücret ödemeden ulaşabileceksiniz. Eğer kültür çalışmaları sizin uzmanlık alanınız değilse, eğer basılı kâğıdın gelenekselliği sizin için önem taşımıyorsa, eğer dergi koleksiyonu yapmak gibi bir hobiniz yoksa... artık Milli Folklor u satın almak zorunda değilsiniz. e-milli folkloru güle güle tıklayın. YAYIMLANACAKTIR YAZILARI Bilindiği üzere, dergimiz daha önce almış olduğu karar doğrultusunda, hakemlik süreçlerini tamamlamış ve yayın sırasına alınmış olsa bile, hiçbir yazıya hiçbir gerekçeyle yayımlanacaktır içerikli yazı vermemektedir. Bu nedenle dergimize yazı gönderecek meslektaşlarımızın bu ilkemizi göz önüne almalarını önemle hatırlatırız. 20. YIL 2008 de 20. yılını kutlayan dergimizin yayın politikalarının ele alınacağı geniş katılımlı yuvarlak masa toplantısının hazırlık çalışmalarını sürdürüyoruz. Bu toplantıda yayıncı, hakem, yazar ve okur buluşmasını hedefliyoruz. Bu toplantının sonuçlarını yine bu sayfalarda sizlerle paylaşacağız. 80. sayıda görüşmek üzere M. Öcal OĞUZ Yayın Yönetmeni http://www.millifolklor.com

FOLKLORDA YENİ SIÇRAMALAR: KUANTUM FOLKLOR New Leaps In Folklore: Quantum Folklore Evrim ÖLÇER ÖZÜNEL* ÖZ Bu makalede öncelikle folklorun bir disiplin olarak kurumsallaşması tarihsel olarak ele alınmıştır. Ardından sosyal bilimler ve fen bilimlerinin ayrışma süreci mitos ve logos ikiliği bağlamında değerlendirilmiştir. Yapılan bu değerlendirmelerin sonucunda sosyal bilimleri ve fen bilimlerini yeniden aynı noktada buluşturan bir gelişme olarak görülebilecek Kuantum fiziği yasalarının, folklor disiplini ile ilişkisi örnekler verilerek gösterilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak Kuantum fiziği yasalarının folklor disiplinine uygulanabilirliği ortaya konmuştur. Anahtar Sözcükler Kuantum Fiziği, Folklor, Mitos, Logos, Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri ABSTRACT This paper deals, firstly, with the institutionalization process of folklore as an academic discipline from a historical point of view. Then the paper evaluates the separation process of social and natural sciences in the context of the duality between mitos and logos. As a result of these, the paper views quantum physics as a crucial advancement remerging social and natural sciences on the same platform and demonstrates the relevance of quantum physics to folklore using a variety of examples. As a conclusion, it is observed that the scientific quantum laws are easly applicable to the folklore as a social sciense discipline. Key Words Quantum Physics, Folklore, Mythos, Logos, Social Sciences, Natural Sciences Geleceği kestirmenin en iyi yolu onu icat etmektir. Alan Kaye Folklorun geçmişi kadim zamanlara dayanır. Buna karşın, bir disiplin olarak macerası 19. yüzyılın uluslaşma süreci içinde gelişmiştir. Folk (halk) ve lore (bilim) kelimelerini yan yana getiren ilk araştırmacı William J. Thoms olmuştur. Özünde Anglo Saxon bir dirilişi 1 meşrulaştırma çabası olarak da yorumlanabilecek bu girişim, folkloru bir sosyal bilim disiplini olarak kurumsallaştırmıştır. Bu yolla meşruiyet kazanan folklor, dönemin büyük imparatorluklarının parçalanma süreçlerinde de araçsallaştırılmıştır. Örneğin, Peter Burke nin vurguladığı gibi, Osmanlı nın çöküş döneminde Yunanlılar ve Sırplar halk şarkılarını derleyerek uluslaşma süreçlerini hızlandırmışlardır. Benzer şekilde, Rus işgaline karşı olan, Polonyalı Hugo Kollataj, hapishanedeyken halk kültürünü araştırma projeleri hazırlamıştır; bu yolla da, 1830 daki Golebiowski nin Lud Polski (Polonya Halkı) ayaklanmalarına destek olmuştur (26-27). Bu ve benzeri daha birçok örnek dönemin politik duruşuna koşut biçimde, bir disiplinin hakim paradigma içersine nasıl yerleştirildiğini gösterir. Daha önce ürünleri köy lerde aranan folklor, yirminci yüzyıla gelindiğinde, köy ve kent ayrımının silikleşmesiyle birlikte, merkezini köyden kente ya da köykent lere kaydırmak durumunda kalmıştır 2. Yüzyılın sonlarına doğru, ku- * Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Edebiyatı Doktora Öğrencisi evrimolcer@gmail.com http://www.millifolklor.com http://www.millifolklor.com

ramsal temellerini köy ve kent ayrımları üzerine inşa etmiş olan folklor, diğer pek çok sosyal bilim disipliniyle aynı kaderi paylaşarak bir arayış içine girmiştir. Bu arayışın bir bölümü, neyin yerel neyin evrensel ya da hangisinin sözlü hangisinin yazılı olduğu konusunda duyulan şüpheden kaynaklanmıştır. Tüm bu şüphe, folklorun merkezdeki rolünü hızla zayıflatmıştır. Bir başka deyişle, bir zamanlar sözlü ve köylü ortamlarda kendine yer bulan bu disiplin, modern toplumlarda yükselişe geçen yazılı ve kentli mekânlarda ne yapacağını bilememiştir. Günümüzde ise, folklor ürünlerinin incelenmesinde kullanılabilecek yeni teorilerin varlığından söz etmek mümkün görünmektedir. Bu teorilerin arasında Kuantum fiziği de bulunmaktadır. Kuantum fiziği fen bilimleri alanında köklü değişimlere neden olmuştur ve bu değişim teknoloji aracılığıyla günlük yaşamımıza şimdiden girmiş bulunmaktadır. Leke tutmayan kumaşlar, klasik ampullerin yerini alan led tabanlı ürünler ve daha pek çok yenilik bu bakış açısıyla üretilmiştir. Yaşanan bu köklü değişim tıpkı bir zamanlar Newton fiziğinde olduğu gibi, sosyal bilimlere de yansıyacaktır. Kuantum mekaniği daha şimdiden, sosyal bilimlerin psikoloji, çevreci eleştiri gibi pek çok alanında geçerlik kazanmış bir kuram olarak kaşımıza çıkmaktadır. Aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacak olan Kuantum fiziğinin bakış açılarımızda yaratacağı köklü değişim, folklor disiplininin yeni açılımlar sağlamasına katıda bulunabilecek özelliktedir. Bu noktada Kuantum fiziği ve folklor arasındaki ilişkiyi çözümlemeden önce folklorun tarihsel gelişimi ile ilgili bilgilere yer vermeye devam etmek uygun olacaktır. Daha önce vurgulandığı gibi, yerelin ve küreselin, sözün ve yazının, köyün ve kentin homojenleşmesi, hem akılların karışmasına neden olmuş hem de beraberinde yeni arayışlar getirmiştir. Dinler tarihçisi Karen Armstrong, matbaanın icadıyla toplu ve ezberden okumanın yerini sessiz ve bireysel okuma nın aldığını söyler. Ona göre bu durum bir yandan kutsal yazılara verilen önemi arttırırken diğer yandan, insanların kutsal metin anlayışını değiştirmiştir. Okumalar toplu olarak ve bir ritüel anlayışıyla gerçekleştirilmediğinden herkesin kendine ait yorum yapmasına izin verir hale gelmiştir; hatta bu yorumlar kutsal metinlerin dindışı bir bağlamda ele alınmasını da kolaylaştırmıştır (86). Matbaanın icadının ardından modernleşmeyle birlikte, köyün toplu kuttören ve gelenekleri, yerini kentin bireysel gündelik yaşam pratiklerine ve kutsal olandan uzaklaşan yaşam biçimine bırakmıştır. Daha sonraları, gezegendeki küresel hareketlilik, yerel kültürün cemaat anlayışını parçalamıştır; ardından da bu parçalanmış cemaati kesinkes bir bireycilik anlayışıyla karşı karşıya getirerek geçirgenliği karmaşık bir ortam yaratmıştır. Her üç dönüşümde de birey aşamalı olarak merkez e konumlandırılmıştır. Bireyin bu biçimde merkezileşmesi kendi kuttörensel pratiklerini oluşturmuştur. Örneğin akşam işinden evine dönen çağdaş bir kentli, ilk olarak televizyonunun başına geçip haberleri izlemek isteyebilir. Bu onun kendi kendine ve kutsal olmayan bir alanda gerçekleştirdiği bir ritüel olarak değerlendirilebilir. Aynı bağlamda, geleneksel bayram kutlamaları da örnek olarak verilebilir. Köy de hep beraber sabah namazı ile başlayan ve birlikte devam eden bayram kutlamaları kent ortamında değişim gösterebilir. Kentli insan için bu tür bayramlar öncelikle tatil ve seyahat anlamı taşır hale gelebilir. http://www.millifolklor.com

Böylelikle, merkeze yerleştirilen birey ve merkezden ötelenen toplu olma halleri birbirlerine zıt yaşam biçimleri olarak sunulur. Önüne geçilmez bir boşluk ve karmaşayı beraberinde getiren bu durumun ardından, toplu olarak yapılan eylemler bireyselleşmiştir. Eylemlerdeki bireyselleşme folklor ürünlerinin de bireyselleşmesine neden olmuştur. O güne değin folklor üretimlerinin insanlar arasındaki bağı gelenek aracılığıyla sürekli ve sağlam kıldığı söylenebilir. Ne var ki tersine dönen bu süreç sonrasında insanlardaki birlik ve bütünlük duygusunun, aşamalı olarak erozyona uğradığını gözlemek de mümkündür. Aidiyet duygusu aşınan insanların bundan sonra bir tek olma, bir başına kalma anlayışına yazgılı kılındıkları söylenebilir. Bu da hem halkın hem de halkbilimcilerin kavramsal algı boyutlarının değişmesine neden olmuştur. Sözü edilen bu sıkıntılı durumun hem bilim dünyasında hem de gündelik yaşamda insanları yeni arayışlara yöneltmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda her disiplin kendi çıkış yolunu bulmak için denemeler yapmıştır. Örneğin, sosyal bilimlere yeni açılımlar sağlamak amacıyla bir araya gelen Gulbenkian Komisyonu, sosyal bilimlerin yeniden yapılanması üzerine yayımladığı raporunda çarpıcı veriler ve belki de bugüne kadar gözden kaçmış ayrıntılar ortaya koymuştur. Gulbenkian Komisyonu tarafından, sosyal bilimlerin kuşaktan kuşağa aktarılmış, tarihin bir aşamasında yazıya geçirilmiş sözlü bilgeliğin bugünkü mirasçısı olduğu (11) kabul edilmiştir. Bu durum, önceleri söz le ve söz lü olanla yakından ilgilendiği için ötelenen folklor disiplini açısından bir terfi olarak nitelendirilmelidir. Bu terfi kısmen de olsa, sınırlayıcı folklor teriminden, görece kapsayıcı kültürel çalışmalar terimine kayışı da beraberinde getirmiştir. Elbette, sosyal bilimlerdeki bu değişim ve dönüşüm kıpırtılarını tek başına değerlendirmek yanıltıcı sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, sosyal bilimlerin çıkış arayışlarını fen bilimleriyle sıkı bir ilişki içersinde ele almak gerekir. Öncelikle sosyal ve fen bilimlerinin köklerinin bir olmasına karşın nasıl ayrıştığını ve bu sürecin sonuçlarını irdelemek uygun olacaktır. Sosyal bilimler ile fen bilimleri arasındaki ayrımın izlerini belki de, logos ile mitos arasına kara kedi giren zamanlara dek sürmek gerekir. On altıncı yüzyıldan itibaren bilgi ve kanıtlanabilir gerçekler her şeyden üstün tutulmuş, kadim bilgilerin uydurulmuş hikâyelerden ibaret olduğu varsayılmaya başlanmıştır. Mitos insanlar üzerindeki gücünü yitirdikçe hem gündelik hayata yansıyan pratikleri unutulmuş, hem de mitosun güvenirliği sorgulanmaya başlanmıştır. Mitos insanlara, yeniden doğum inancıyla, tanrı ile insan arasında ilişki kuran yönüyle ilk olmuş olanın hep olabileceği güvencesini veriyor; bu yolla yaşamın sürekliliğini garanti ediyordu. Örneğin, bir ilahide Teng tengri keldi/teng tengri özi keldi 3 (Arat 8) ifadelerine rastlanmaktadır. Burada ilahiyi söyleyen kişinin, yapacağı her hareketin tanrı tarafından kutsandığını söyleyerek kendini ve davranışlarını tescil ettiğini görmek mümkündür. Bu söyleyiş, hitap ettiği toplulukla arasında sıkı bir güven bağı kurmasına da yardım etmektedir. Öte yandan logos, ölüm ve son ilişkisini kesin biçimde ortaya koyar ve ilk olmuş olanın değişkenliğinden, ispat edilmesi gerekliliğinden ve denenmesi gerektiğinden söz eder. Bu noktada, Tanrıyı yeryüzüne indirerek her hareketini onaylatan anlayışın geçerliliğini yitirdiği gözlemlenebilir. Onun yerine artık yeryüzünde insan davranışlarını onaylayan ve belirleyen başka kurum- http://www.millifolklor.com

lar oluşturulmuştur. Logosla mitosun bu zorlu karşılaşması sonucunda insanlık, mitosun kutsalla iç içe huzurlu ortamından uzaklaşarak kendini logosun kutsalın güvencesinden yoksun, meraklı ama bir o kadar da tekinsiz ortamına bırakmıştır. Karen Armstrong un da vurguladığı gibi, bu dönemde Batılılar, modern öncesi uygarlıkların bildik davranışı olan geçmişe bakmak yerine, ileriye bakmaya başlamışlardır (84). Elbette hep ileriye baktığını ve ilerlediğini düşünen bu yaklaşımın kendi içinde bazı çıkmazları olduğunu da vurgulamak gerekir. Armstrong a göre logosun yaşamı bu denli değiştirmesi Batılı toplumların yaşam tarzlarında bir devrim yaratmıştır. Ne var ki bu devrim, insanoğluna hiçbir zaman ihtiyacı olan önemi vermemiştir. Bunun sonucunda daha on altıncı yüzyılda eski mitolojik düşünce biçimi parçalanıp yerini alacak yeni bir şey ortaya çıkmayınca, duyarsız umutsuzluğun, ürperten zihinsel kötürümlüğün ve acizlikle karışık öfke duygusunun giderek belirginleştiği görülmüştür (85). Gene Armstrong un yorumuna göre, Nicolas Copernicus un yaptığı büyük keşif, mit inanırları için oldukça rahatsız edicidir. Rahatsızlık ise, mitin insanları o güne kadar evrenin kendisiyle kaplı olduğuna inandırmış olmasından kaynaklanmıştır. Oysa bu keşfin ardından insanoğlu, ufacık bir yıldızın çevresinde göze bile çarpmayan bir gezegenin kıyısında yaşadığını öğrenmiştir. İnsanlık bundan sonra bir daha kendi algısına güvenmemiştir, çünkü durağan gibi görünen yeryüzünün aslında hızlı bir hareket halinde olduğu ispat edilmiştir (86). Artık kutsal anlayışı ve inancı hem, bir Hadisi Kudsi ye göre, Evrenlere sığamadım, ama inanan kulumun gönlüne sığdım diyen Allah algısından, hem de Baba, Oğul, Kutsal Ruh üçlemesinden uzakta yeni bir çerçeveye oturtulmak zorunda kalmıştır. Bu noktadan sonra hemen hemen tüm kutsal arayışların mantıklı bir açıklamasının olması, zorunlu hale gelmiştir. Bu nedenle, Armstrong un bilimsel gelişmenin miti nasıl ters yüz ettiğini gösteren yukarıdaki örneği daha önce sözünü ettiğimiz mitos-logos ayrılığının önemli bir dönüm noktası gibi görünmektedir. Bu ve benzeri bilimsel gelişmelerin ardından mitoloji, üstünlüğünü ve inanırlığını yitirerek uydurmanın ve gerçek üstünün alanına kaymış, iktidarını bilim ve akla bırakmıştır. Armstrong, bu oyundan galip ayrılan asıl ismin Isaac Newton (1642-1727) olduğunu düşünmektedir (86). Ona göre Newton, hem kendini hem de diğer insanları, dünyayla ilgili eşi görülmedik ve güvenilir bilgiler verdiğine, keşfettiği kozmik sistemin gerçeklerle örüldüğüne, evrenin çapraşık makinesini var eden büyük bir Makine olan Tanrının varlığını kanıtladığına inandırmıştır (87). Gerçekten de Newton ve ardılları tüm dünyayı buna inandırarak sosyal bilimler de dâhil olmak üzere birçok alanı etkilemeyi başarmışlardır. Ne var ki, Armstrong un da vurguladığı gibi bilimin insana gereken içsel değeri vermeyişi ya da bu konuda tatmin edici bir eylemde bulunmayışı bir süre sonra içsel kaoslar oluşmasına yol açmış ve insanlığı toplu arayışlara sürüklemiştir. Yirminci yüzyılın son dönemecine gelindiğindeyse öncelikle fizik alanında sarsıcı gelişmeler yaşanmıştır. Einstein ın görecelik kuramının ardından Kuantum fiziği, atom altı parçacıkların dünyasıyla ilgilenmeye başlamıştır. Bunun sonucunda da derece ilginç bulgular elde edilmiştir. Kuantum fiziği üzerine araştırmaları bulunan Danah Zohar, Kuantum Benlik adlı çalışmasında Marx ın tanımladığı mutlak tarih yasalarının, Darwin in evrimci mücadelesi- http://www.millifolklor.com

nin ve Freud un karanlık insan ruhunun şiddetli güçlerinin tümünün ilhamlarını Newton un fizik kuramından aldıklarını bu sayede de her birimizin kendimizi Newton un aynasından gördüğümüzü söyler (12-13) ve kalıplaşmış düşüncelerin değişebilmesinin güçlüğünü şu biçimde dillendirir: Eski entelektüel alışkanlıklar zor ölür. Newtoncu fiziğin uzay, zaman, madde ve nedensellik kategorileri gerçekliği algılayışımıza öyle derin kök salmışlardır ki bunlar yaşamın akla gelen tüm yanlarını şekillendirirler ve onların gerçekleriyle dalga geçen bir dünyayı asla hayal edemeyiz. (19) Zohar ın eski entelektüel alışkanlıklar hakkındaki yorumu dikkat çekicidir. Kökleri derinlerde olan alışkanlıkların dönüşümü uzun bir süreç gerektirir. Ancak, Kuantum fiziği olarak adlandırılan bakış açısının sanıldığı kadar yeni bir gelişme olmadığı da düşünülmektedir. Örneğin Kuantum fiziğinin önemli isimlerinden araştırmacı Niels Bohr kuram hakkında şunları söyler. Atom kuramı ile ilgili paralellikleri aramak istiyorsak, insanı, varoluşun büyük dramı sırasında hem seyirci hem de aktör olarak ele alan Buddha, ve Lao Tzu gibi düşünürlerin karşılaştıkları sorunlara yönelmemiz gerekecektir (Capra 22). Bu ifadeler Kuantum fiziğinin mitos ve logos arasındaki bütünlüğü gösterebileceğine dair bir işaret olarak yorumlanabilir. Bu noktada Kuantum fiziği ile folklor disiplini arasındaki ilişkiye dönmek uygun olacaktır. Öncelikle Kuantum fiziğinin yasaları hakkında bilgi vererek bunların folklorla ilişkisi belirtilecektir. Kuantum fiziği holistlerin holografik bir evren tasarımına yakın bir evren tasavvur eder. Holistler, evrenin bölünmez bir bütünlük 4 olduğunu söylerler. Aynı biçimde evrenin birlik ve bütünlüğünü her zaman vurgulayan İslam ın tasavvuf anlayışı da bu bakış açısıyla değerlendirilebilecek pek çok örneğe sahiptir. Holografik evren anlayışına göre evren her zaman genişlemektedir. Kur an ayetlerinden Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz (Zariyat Suresi, 47) ayeti, bunu açık biçimde ifade eder görünmektedir. Zohar da holistik evren tasavvurunun temellerinin hem Doğu ya hem de Batı ya dayandığını belirtmektedir. Zohar bunu göstermek için Budizm in Elmas Sutra sını örnek olarak gösterir. İndra nın evinde öyle bir inci ağı oluşturulmuş ki bir tanesine baktığınızda diğer bütün incileri onun içinde görebilirsiniz. Dünyadaki her nesne de sadece kendisi değildir, diğer her nesneyi içerir ve aslında diğer her bir nesne olur (Zohar 78). Yüzyıllar öncesine ait bu Elmas Sutrası nın çağımızın evren algısı için bir dayanak olarak gösterilmesi konumuz açısından iki bağlamda önem taşımaktadır. İlki yukarıda sözü edilen mitos ve logos ayrımının çağımızda yeniden silikleştiğine dair sağlam bir örnek oluşturmasıyla ilgilidir. İkincisi de, asıl işi kültürel kodların şifrelerini çözmek, insanın ilk olmuş olanı arama merakını incelemek, makrokozmostan mikrokozmosa uzanan sözlü, yazılı ya da siber iletişim biçimlerini çözümlemek olan folklor disiplininin söz konusu gelişmeler karşısında nerede duracağı ile ilgilidir. Kuantum fiziğinin, logosla mitosu bu denli yaklaştırdığı bir noktada, folklor için bilimsel çalışma yöntemlerinin nasıl şekilleneceği sorusu önemlidir. Folklor kuramlarının motif tespitleri, ur form arayışları, tanım çabaları, ölçü ve uyak anlayışlarının ötesine geçerek Kuantum fiziğinin yansımalarına yaklaştırılması gerektiğini söylemek mümkündür. Bunun nasıl olacağı ise halkbilimcilerin önünde heyecan verici bir biçimde durmaktadır. Bu alanda 10 http://www.millifolklor.com

yapılacak yeni keşifler geçmişte kalmış, bozulmuş gibi görünen geleneksel değerlere de itibarını iade edecektir. Örneğin, Kuantum fiziğinin çıkış sorularının ilginç bir biçimde mit olgusuna gönderme yaptığını belirtmek gerekir. Zohar a göre, Newton fiziğinin esas sorusu Herhangi bir şey nasıl olur? iken, Kuantum mekaniğinin Bohr-Heisenberg yorumundaki en büyük soru, Herhangi bir şey nasıl varolur? (25) sorusudur. Mit araştırmacısı Mircea Eliade de miti tanımlama denemesinde mitin bir yaradılış öyküsü olduğunu ve bir şeyin nasıl yaratıldığını, nasıl varolmaya başladığını açıkladığını (16) söyler. İki soru arasındaki şaşırtıcı benzerlik bizi, mitin geçmişte kalmış, hayal ürünü, uydurma olduğunu söyleyen anlayışı sorgulamaya yönlendirmektedir. Tüm bunların yanı sıra, yapılan sorgulama Newtoncu fiziğin bir yansıması olarak gelişen kimi kuramlara bakışımızın değişmesi gerektiğini de hatırlatmaktadır. Folklor ve Kuantum fiziği arasındaki bağa dair verilebilecek bir başka örnek de Kuantum fiziğinin şey ler arasındaki ilişki hakkında öne sürdükleridir. Kuantum fiziği evrendeki ilişkiler ağının çözümlenmesi üzerine odaklanır. Zohar a göre hem belirsiz dalgacık/parçacık ikiliği kavramı hem de sanal geçişlere dayalı hareket kavramı şeyler arasındaki ilişkiyi algılamamızda bir devrim habercisidir (51). Ayrıca, ilişkinin yeni kuantum mekaniksel kavramı dalga/parçacık ikiliğinin doğrudan sonucunu ve bütün uzay ve zamana yayılmış gibi davranan madde dalgası (ya da olasılık dalgası) eğilimini izler (51). Bu ilke Kuantum mekaniğinin tamamlayıcılık ilkesidir. Kuantum mekaniğinin bu yayılmacı ikiliği halkbilimcilerin uzun yıllardır kafa yordukları sözlü kültür ürünlerinin yayılma sorunsalına yaklaşımımızı kökten değiştirebilecek veriler içermektedir. Kültürel ürünlerin yayılma yolları ve süreklilikleri, birbiriyle olan ilişki biçimlerine göre konumlanır. Aynı zamanda da yayılma alanlarında izledikleri güzergâhın belirsizliği kafa karıştırıcıdır. Birbirleriyle hiç ilişki kurmamış, sınır komşusu olmamış iki toplumun aynı mite gönderme yapması ya da aynı masalı başka kılıklarda anlatmış olması halk bilimcilerin yorucu sorunları arasında yer almıştır. Kuantum fiziğinin yayılma alanı düz çizgisel bir alanda olmak zorunda değildir. Atom altı parçacıkların yayılması sıçrayarak da gerçekleşebilir. Yani Kuantum yasalarına göre iki şey in birbiriyle ilişki kurması için yan yana olması gerekmez. Yayılma düz bir çizgide ilerlemek zorunda da değildir. Bu da bize, dünyanın apayrı yerlerinde birbirlerinden habersiz bir biçimde aynı güneş mitlerini anlatan toplumları, ya da ulu ağaçlara tanrısallık atfeden birbirinden habersiz insanları hatırlatır. Benzer biçimde, dünyanın neresine giderseniz gidin bir masalda, romanda, bilgisayar oyununda ya da sinema filminde karşımıza çıkan yaşlı bilgeyi, kurnaz adamı, bakire kızı ve de tanrısal kahramanı bir kez daha gözden geçirmemize zemin hazırlar. Kuantum fiziğinin bir diğer ilkesi de belirsizlik ilkesidir. Belirsizlik ilkesi hakkındaki tartışmaların çoğu Schrödinger in Kedisi olarak bilinen deney etrafında biçimlenir. Bu kedi paradoksu kısaca şu biçimde aktarılabilir: Schrödinger bir kutunun içinde radyoaktif bir kaynak, radyoaktif parçacıkların varlığını kaydeden bir detektör, siyanür gibi zehir taşıyan cam bir şişe ve canlı bir kedi hayal etmemizi istiyordu. Kutu içindeki düzenek öyle ayarlanmıştır ki, radyoaktif maddenin içindeki http://www.millifolklor.com 11

atomlardan birinin bozunup da detektörün bir parçacık kaydetme olasılığının sadece yüzde elli olmasına yetecek bir süre içinde bu detektör açık durur. Eğer detektör böyle bir olayı tespit ederse o zaman cam kırılır ve kedi ölür; aksi halde kedi yaşar. Bizim kutuyu açıp bakmadan bu deneyin sonucunun ne olduğunu bilme imkânımız yoktur. (Gribin 210) Bu deney bize gerçek ona baktığımız zaman oluşur ya da gerçek bizim ona bakışımıza bağlı olarak oluşur 5 gibi belirsiz olasılıkları gösterir. Kuantum fiziğinin belirsizlik ilkesinin halk bilgeliğinde kendine yer bulduğunu gözlemek de mümkündür. Bu ilke kendini en açık biçimde iki sözün biri yalan biri gerçek (eki sözdün biri calgan biri çın) (Kırgız Atasözleri 118) diyen atasözünde, ya da herkese sen de haklısın sen de diyen Nasrettin Hoca fıkralarında ifade eder görünmektedir. Elbette kültürel ürünler incelendiğinde buna benzer pek çok örnekle karşılaşmak mümkündür. Kültür kodları halkın belleğinde taşınarak günümüze ulaşır. Bu kodların ana aktarım araçlarından biri de sözdür ve sözü edilen kültürel kodlar uzunca bir süre anonimliğini korumuştur. Anonim olanın dağılış ve yayılış biçimi kuantum fiziğinin bize verdiği dalgacık teorisine uygun görünmektedir. Kuantum bakış açısına göre elektronlar dalgacık olarak hareket ettiğinde bir sinerji ortaya çıkarırlar ve 1+1= 2 olmaktan çıkarak bir başka boyuta taşınır. Bu sinerji hem zaman içinde yolculuğa hem de çoklu olmaya elverişlidir. Bu da bize sayısız eş ve benzer metinleri olan kültür ürünlerini hatırlatır. Sözlü kültür, yayılmacı ve anonim olma özellikleriyle de kuantum fiziğini kapsar görünmektedir. Kültürel kodlardaki anonim oluş ve yayılmacılık şimdiye kadar elbette fark edilmiştir. Ne var ki, bu farkındalık kültür ürünlerinin yalnızca gerçek üstü bir alanda serbest bırakılmasına ya da bilinçdışı alanlara ötelenmesine engel olamamıştır. Aynı farkındalık kuantum yasalarınca her iki olasılığı da değerlendirmektedir. Kuantum yasaları bu sıçramaları, yaşadığımız madde dünyasının içine çekmeyi başararak her şeyin burada ve şu anda bizimle birlikte olduğunu ötelere ya da aşağılara gitmeye gerek olmadığını ispatlama çabasındadır. Newton fiziğinde de ışığın hem dalga hem de parçacık özelliği bulunduğu kabul görmektedir ancak, parçacıkların daha temel olduğu kabul edilmiş ve her bir parçacığın maddeyi oluşturduğu düşünülmüştür. Kuantum fiziği içinse, hem dalga hem de parçacık aynı derecede temel unsur sayılır ve bu ilkeler birlikte var olarak tamamlanır (Zohar 22). Kuantum fiziğinin hem/hem de anlayışının temelinde ışığın hem dalgacık hem de parçacık olarak kabul edilebilirliği ilkesi yatmaktadır. Newton fiziğinin yaklaşımı ise ya/ya da anlayışına sahiptir. Bu yaklaşım tek bir doğru olduğunu kabul eder. Kuantum fiziği ise, olasılıkları sınırlamaz hem/hem de anlayışını kullanarak kapsayıcı bir olasılıklar ağı sunar. Bu bakış açısı kültürel incelemeler için de geçerli olabilir; özellikle, karşılaştırmalı kültürel çalışmaların benimki en özgün olandır anlayışından uzaklaştırılmasını sağlayabilir. Kültür elbette ki millî ve özgün olabilir. Ne var ki, kültür ürünleri hiçbir öğeyi ötekileştirmeden incelenmelidir. Ait olunan toplumun ürettiği kültürel kodları çözümlemek için diğer kültürleri ötelemeyi tercih etmek bu ürünlerin derinlerindeki bilgeliğin anlaşılmasına engel olacaktır. İnsanın nihai emeli, varoluşundan bu yana kendini ve yaşadığı dünyayı anlamlandırma çabası olmuştur. Bunu göz önüne aldığımızda 12 http://www.millifolklor.com

kültürel bilgelik kodlarının çözümlenmesi hususunda bilim insanlarına düşen görev de önem kazanmaktadır. Vurgulanması gereken diğer bir nokta da Kuantum fiziğinin hem işleyiş hem de işlev bağlamında kültür olgusuyla ilgilenen pek çok bilim insanı için ilgi çekici bir yönünün daha olduğudur. Bu durum, bilim insanlarının şüphecilikleri ile ilişkilendirilebilir. Kuantum fiziğine şüpheyle yaklaşan bir bilim insanı tüm bu gelişmeleri ispatlanmamış veriler olarak değerlendirebilir. Söz konusu yaklaşım bir başka açıdan da şu biçimde ifade edilebilir. Şüpheci bilim insanı Tüm bu gelişmeler, yaratılışın ve varoluşun sırrını çözmeye programlanmış insan zihninin, yeni binyılın başlarında, daha önce mitosu öteleyerek oluşturduğu paradigmayı parçalayarak varoluş bilgisini tekrar arama heyecanı olarak değerlendirilmelidir diyebilir. Bu durumda, öncesinde tanrıyı ve yüce yaratıcı fikrini bezelye taneciklerine hapseden logosun, bugüne gelindiğinde fikir değiştirerek O nu evrenin her köşesine sıçratmaya yöneldiği de iddia edilebilir. Olup bitenlere bu pencereden bakan bir halkbilimci için bile gelişmeler kayıtsız kalınmayacak kadar heyecan vericidir. Bu bağlamda, kuantum yasaları ve bu yasaların sosyal bilimlere yansıyışı, yeni bir yaratılış mitinin başlangıcı olarak da görülebilir. En azından bir mit yaratım sürecinin canlı tanıkları olmak, günümüz halkbilimcileri için önemli olmalıdır. Bu savlar temelsiz, naif hatta belki de ayakları yere basmayan hayalperest hevesler olarak değerlendirilebilir ya da mistik bir arayış olarak da görülebilir. Ne var ki bilim insanının olmazsa olmazı, bilimsel merak ve kuşku sonsuz seçeneği olan evrenin önüne sınırlı ve kalıplaşmış düşünceler koymamıza engel olmaktadır. Dahası, sosyal ve entelektüel meşruiyeti tek başına sahiplenmeye çalışan eski paradigmanın sarsılması, bilimsel ilerlemenin de kapılarını aralayacaktır. Buna olan bilimsel inancımız düşüncelerimizi dile getirmemizi kolaylaştırmaktadır. NOTLAR 1 Bu ifade Raymond Williams ın Anahtar Sözcükler adlı çalışmasından esinlenilerek kullanılmıştır. 2 Bu konuda Prof. Öcal Oğuz un Neden Kültür Araştırmaları? başlıklı yazısına bakılmalıdır. 3 Tan tanrı geldi / Tan tanrı kendisi geldi 4 Bkz. David Bohm, Wholeness and the Implicate Order. (aktaran Donah, Zohar). Kuantum Benlik içinde (78). 5 Schrödinger in Kedisi ile ilgili ayrıntılar için, bkz. Zohar, Donah. Kuantum Benlik. (40-41) KAYNAKLAR Arat, Reşit Rahmeti. Eski Türk Şiiri. Ankara: TTK Yayınları, 1991. Armstrong, Karen. Mitlerin Kısa Tarihi. çev. Dilek Şendil. İstanbul: Merkez Kitaplar, 2005. Burke, Peter. Yeniçağ Başında Avrupa Halk Kültürü. çev. Göktuğ Aksan. Ankara: İmge Yayınevi, 1996. Capra, Fritjof. Fiziğin Taosu. çev. Kaan H. Ökten. İstanbul: Arıtan yayınevi, 1991. Eliade, Mircea. Mitlerin Özellikleri. çev. Sema Rifat. İstanbul: Om Yayınevi, 2001. Gulbenkian Komisyonu. Sosyal Bilimleri Açın: Sosyal Bilimlerin Yeniden Yapılanması Üzerine Rapor. çev. Şirin Tekeli. İstanbul: Metis Yayınları, 1996 Goodstein, David ve Judith R. Feynman ın Kayıp Dersi. Gezegenlerin Güneş Sistemindeki Hareketi. çev. Zekeriya Aydın. Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2003. Gribbin, John. Schrödinger in Kedisinin Peşinde. Kuantum Fiziği ve Gerçeklik. çev. Nedim Çatlı. İstanbul: Metis Yayıncılık, 2005. Oğuz, Öcal. Neden Kültür Araştırmaları? Milli Folklor. Bahar, sayı 70, 2006. s. 4-7 Şavk, Ülkü Çelik. Kırgız Atasözleri. Ankara: TDK Yayınları, 2002. Weinberg, Steven. Atomaltı Parçacıklar. Bir Keşif Serüveni. çev. Zekeriya Aydın. Ankara: TÜBİ- TAK Popüler Bilim Kitapları, 2005. Williams, Raymond. Anahtar Sözcükler. çev. Savaş Kılıç. İstanbul: İletişim Yayınları, 2005. Zohar, Donah. Kuantum Benlik. çev. Seda Kervanoğlu. İstanbul: Doruk Yayıncılık, 2003. http://www.millifolklor.com 13

AXEL OLRİC İN EPİK YASALARI IŞIĞINDA SALUR KAZANUN EVİ YAGMALANDUGI BOYU BEYAN EDER İSİMLİ HİKÂYENİN OKUNMASI Reading the Story Called Salur Kazanun Evi Yagmalandugı Boyu Beyan Eder by the Epic Laws of Axel Olric Nuriye GÜLMEN* ÖZ Dede Korkut Oğuznameleri nin sözlü kültüre mi yoksa yazılı kültüre mi ait olduğu tartışmalı bir konudur. Bu çalışmada, Oğuznamelerin ikincisi olan Salur Kazanun Evi Yagmalandugı Boyu Beyan Eder isimli hikâye Axel Olric in belirlediği Halk Anlatılarının Epik Yasaları na göre okunacak ve bu hikâyenin sözlü kültüre ait olup olmadığı tartışılacaktır. Anahtar Sözcükler Dede Korkut Oğuznâmeleri, Axel Olric, Halk Anlatıları ABSTRACT It is a controversial issue whether the stories in The Book of Dede Korkut belong to oral culture or writing one. In this paper, the second story in The Book of Dede Korkut called Salur Kazanun Evi Yagmalandugı Boyu Beyan Eder is analyzed according to the rules that Axel Olric determines as The Epic Laws of the Folk Narratives and it will be discussed whether this story belongs to oral culture or not. Key Words The Book of Dede Korkut, Axel Olric, Folk Narratives Bu çalışmada Dede Korkut Oğuznâmeleri nden ikincisi olan Salur Kazanun Evi Yagmalandugı Boyu Beyan Eder isimli hikâye Axel Olric in belirlediği halk anlatılarının epik kuralları na göre okunacaktır. Axel Olric in ilk olarak 1909 da yayımladığı Halk Anlatılarının Epik Kuralları isimli yazısı 1975 yılında Türkçeye çevrilmiş, bu kuralların uygulama alanı bulduğu iki çalışma Millî Folklor dergisinde yayımlanmıştır (Adıgüzel 26). Birincisi Tarık Özcan ın, epik kuralları Oğuz Kağan Destanı na; ikincisi de Sedat Adıgüzel in Akbuzat Destanı na uyguladığı çalışmalardır. Bu iki çalışmada da destanların Olric in epik kurallarıyla büyük ölçüde örtüştüğü sonucuna varılmıştır. Axel Olric Halk Anlatılarının Epik Kuralları başlıklı çalışmasında halk anlatılarının birbirine çok benzer içeriklere sahip oluşunu şöyle vurgular: Halk anlatılarıyla ilgilenen herhangi bir kimse uzaktaki bir halkın edebiyatını okuyunca, bu halk ve onun geleneksel anlatıları o kimseye şimdiye kadar tamamen yabancı olsa bile, bu anlatılarla daha önce karşılaşmış gibi bir duyguya kapılır. Olric bu görüşünü de [i]lkel insanın ortak zihin özelliği[ne] ve bu özelliğe uygun olan doğa kavramı ve ilkel mitoloji[ye] bağlar (177). Olric, halk anlatıları arasındaki bu benzerliğin ortak kurallarını belirlemek için hangi toplumlara ait anlatılardan yola çıktığını makalede açıkça belirtmemiştir ancak, bunların tüm Avrupa halk edebiyatına ve hatta daha uzaklara * Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi, gulmen@bilkent.edu.tr http://www.millifolklor.com 14 http://www.millifolklor.com 14

bile uygulanabil[eceğini] söylemektedir (178). Burada kuralların uygulama alanını Avrupa ve hatta daha uzaklar a ait anlatılar olarak belirlemesi iki açıdan sakıncalıdır: Birincisi bu saptama belirsizdir. Tüm Avrupa halk edebiyatı ve daha uzak olan yerlerle kastedilen açık değildir. Açık olsa bile bu kuralların neden buralara uygulanabileceği ama başka yerlere uygulanamayacağı belirtilmemiştir. Diğer yandan, eğer Halk Anlatılarının Epik Kuralları ndan bahsediyorsak, bunun tüm halk anlatılarına uygulanabilir olduğunu iddia ediyoruz demektir. Değilse, Avrupa halk anlatılarının epik yasaları gibi daha sınırlı bir başlıkla yola çıkmak doğru olacaktır. Olric in makalesinin eksik olduğunu düşündüğümüz bu yanı çalışmamız açısından bir sorun teşkil etmemektedir. Makalede hangi toplumların anlatılarından yola çıkarak bu yasaları belirlediğine dair kesin bir bilgi olmasa da uygulama alanının öncelikle Avrupa olduğunu söylemesi ve yasaları belirlemede kullandığı örneklerin de bize gösterdiği, Olric in Avrupa merkezli bir çalışma yaptığıdır. Bu çalışmanın sonucu bize Avrupa halk anlatılarından yola çıkılarak saptanmış kuralların Anadolu da üretilmiş bir anlatıya uygulanabilir olup olmadığını gösterecektir. Eğer uygulanabiliyorsa birincil amacımız olan Dede Korkut Oğuznamelerinin sözlü kültüre ait olup olmadığı sorusuna cevap vermiş, diğer yandan da Olric in kurallarının daha geniş bir coğrafyada uygulama alanı bulduğunu saptamış olacağız. Axel Olric adı geçen çalışmasında sadece masalları ya da mitleri değil genel olarak halk anlatılarını içine alan sage adını verdiği daha geniş bir kategori üzerinde çalışmayı uygun bulduğunu belirtir. Sage yi belirleyen on iki kural saptar. Biz de Dede Korkut Oğuznameleri nde yer alan Salur Kazanun Evi Yagmalandugı Boyu Beyan Eder isimli hikâyeyi bu on iki kurala göre okuyarak, bu hikâyenin halk anlatısı olup olmadığı sorusuna cevap bulmaya çalışacağız. Olric e göre ilk kural Giriş ve Bitiriş Kuralı dır. Buna göre Sage birdenbire başlamaz ve birdenbire bitmez. [.] Sage durgunluktan coşkunluğa doğru giderek başlar ve çoğu zaman başlıca kişilerinden birinin başına gelen bir felaketi içeren sonuç olayından sonra coşkunluktan durgunluğa doğru giderek biter (178). Salur Kazanun Evi Yagmalandugı Boyu Beyan Eder isimli hikâyede, anlatının birdenbire başlamayışını ve birdenbire bitmeyişini, durgunluktan coşkunluğa ve tekrar durgunluğa doğru gidişi bulmak mümkündür. Hikâye, Salur Kazan ın tanıtılması ve Oğuz beylerine verdiği bir ziyafette şarabın etkisiyle beylere avlanmayı teklif etmesiyle başlar. Oğuz beyleri atlarına binerler ve hep birlikte avlanmaya giderler. Onlar avdayken casusların bunu düşmanlara bildirmesiyle düşmanlar gelir; Kazan ın evini yağmalar, karısını, annesini, oğlunu esir alır; Kazan ın atlarını ve develerini götürürler. Hikâyede coşku Salur Kazan ın avlanmaya gitmesiyle başlar ve sondan biraz önce Kazan ın Şökli Melik le karşılaşması sırasında beylerin yardıma gelmesi ve düşmanları yenilgiye uğratmasıyla biter. Kazan, Şökli Melik i alt eder; kaybettiği her şeyi geri alır ve yurduna döner. Hikâye Dede Korkut un söylediği Oğuzname ile biter. Hikâyede, başlangıçta Salur Kazan ın betimlendiği ve beyleri avlanmaya davet ettiği kısım durgunluktan coşkunluğa; sonda, http://www.millifolklor.com 15

Kazan ın evine döndükten sonra yaptıklarının anlatıldığı kısım coşkunluktan durgunluğa geçişi gösterir. Axel Olric özellikle hikâyenin birden bire bitmemesi üzerinde durur. Uzun anlatılarda hikâyenin, olay çözüldükten yani coşkunluk sona erdikten sonra birkaç durak noktasının ardından bittiğini, kısa anlatılarda ise en az bir durak noktası bulunduğunu belirtir (178). Bu hikâyede durak noktası Kazan ın evine dönmesinden sonra yaptıklarının anlatıldığı kısımdır: Altun tahtında [oturdı], yene evini dikti. Karaca Çobanı imrahur eyledi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldı. Kırk baş kul kırk kırnak oglı Uruz başına azad eyledi. Cılasun koc yiğitlere kıla ölke verdi, şalvar, cübbe, çuka verdi (66). Ayrıca her hikâyenin sonunda Dede Korkut un hikâyede geçen olaylarla ilgili özlü bir Oğuzname söylemesi de hikâyenin birdenbire bitmediği tezini destekler. İkinci kural, Yineleme Kuralı dır. Olric, [e]debiyatta yinelemeden başka konuya önem kazandıracak birçok araç [olduğunu], [ ] buna karşılık halk anlatıları[nın] tam anlamıyla ayrıntılara inme tekniğinden yoksun [olduğunu] ve zaten pek ender olan tasvirler[in] de çok kısa oldukları için konuya önem kazandıran etkili bir araç olmadıklarını belirtir ve geleneksel sözlü anlatımımızda yalnız bir seçenek vardır; yineleme diye ekler (180). Bu hikâyede Olric in söylediği anlamda yinelemelere rastlanmamaktadır. Hikâyede olaylar birer kere olur. Kazan, avlanmaya gider, kâfirler Kazan ın evini yağmalar, Karaca Çoban kâfirlerle savaşır, Kazan avda kötü rüya görür, yurduna döner, Karaca Çoban ı bulur, Karaca Çoban la kâfirleri bulmaya giderler, kâfirler Borla Hatun a zarar vermek ister, Borla Hatun kâfirlerden kendisini saklamayı başarır, kâfirler oğlunun etini yedirme yoluyla onu bulmaya çalışır, bu sırada Kazan ve Karaca Çoban gelirler, savaşmaya başlarlar, Oğuz beyleri gelirler, hep birlikte savaşırlar, Şökli Melik i yenerler, evlerine dönerler. Burada herhangi bir kişinin bir şeyi üç kez yapması ya da aynı şeyi üç farklı kişinin yapması söz konusu değildir. Tekrarlar, daha çok olmuş bir olayın tekrar anlatılması şeklinde gerçekleşmektedir. Mesela hikâyenin ana heyecan unsuru olan, kâfirlerin Kazan ın yurduna saldırması; evini yağmalaması, karısını, annesini, oğlunu, kırk ince belli kızı almaları; atlarını, develerini götürmeleri önce şöyle anlatılmaktadır: Altun ban evlerin kafirler çapdılar. Kaza benzer kızı gelini çağrışdurdılar. Tavla tavla şehbaz atlarını bindiler, katar katar kızıl develerini yetdiler. Agır hazinesini, bol akçasını yagmaladılar. Kırk ince bellü kızıyla Boyı Uzun Borla Hatun yesir getdi. Kazan Beg in Karacuk olmuş anası kara deve boynında asulı getdi. Han Kazanun oglı Uruz Beg üç yüz yigidilen eli baglu, boynı baglu getdi. Eylik Koca oglı Sarı Kulmas Kazan Begün evi üzerine şehid oldı. (51) Bu sıralanan olaylar daha sonra kâfirlerin kendi aralarında konuşmalarında; Kazanun tavla tavla şehbaz atlarını binmişüz, altun akçasınu yagmalamışuz, kırk yigidilen oglı Uruzı tutsak etmişüz, katar katar develerini yetmişüz, kırk ince belli kızılan Kazanun helalını tutmuşuz. (51) şeklinde, kâfirlerin Karaca Çoban la konuşmalarında; Kazan Begün dünlügi altun ban evlerini biz yıkmışuz, Tavla tavla şehbaz atlarını biz binmişüz, 16 http://www.millifolklor.com

Katar katar kızıl devesini biz yetmişüz, Karıcuk anasınu biz getirmişüz, Agır hazine, bol akçasını biz yagmalamışuz, Kaza benzer kızı gelini biz yesir etmişüz, Kırk yigidilen Kazanun oglunı biz getürmişüz, Kırk ince bellü kızıla Kazanun helalını biz getürmişüz. (52) şeklinde ve son olarak da Karaca Çoban ın Kazan la konuşmasında; Karıcuk anan kara deve boynında asulı geçdi, Kırık ince bellü kız ile helalun Boyı Uzun Borla Hatun Aglayuban şundan geçdi, Kırk yigidilen oglın Uruz Başı açık, yalun ayak Kafirlerün yanınca tutsak getdi, Tavla tavla şehbaz atlarun kafir binmiş, Katar katar kızıl develerün kafir binmiş, Altun akça, bol hazineni kafir almış. (56) şeklinde tekrar edilmektedir. Yukarıdaki örnekler, tekrarların Olric in söylediği anlamda halk anlatılarının ihtiyaç duyduğu bir form olduğu tezini desteklemektedir. Olaylar bir kere hikâyenin anlatıcısı tarafından, üç kere de hikâyedeki kahramanlar tarafından birbirlerine anlatılmaktadır. Axel Olric üçüncü kural olarak yineleme kuralıyla bağlantılı olan Üçler Kuralı nı belirler. Ona göre [y]ineleme hemen her zaman üç sayısına bağlıdır (180). Bu hikâyede üç kişinin aynı şeyi yapması ve en sonuncusunun akıllıca davranmasına halk anlatılarındaki en küçük kardeş yani en sondan gelenin en akıllı olması gibi örnek verilebilecek bir sahne vardır. Salur Kazan Oğuz beylerine avlanmayı teklif ettiğinde, Deli Tundar ile Kara Budag sırasıyla, [b]eli, Han Kazan, maslahatdur ve [a]gam Kazan, maslahatdur cevaplarını verirler. Üçüncü kişinin cevabı anlatıcı tarafından diğerleriyle kıyaslanarak verilir: Anlar eyle de gec At Agızlu Aruz Koca iki dizinün üstüne çökdi, eydür: Agam Kazan, sası dinlü Gürcistan azgında oturursın. Ordun üstine kimi korsın?. Hikâyede üçler kuralına verilebilecek tek örnek budur. Bu sahne de, görüldüğü gibi merkezî bir yerde bulunmamaktadır. Bu hikâyede karşımıza en çok üç ve kırk sayısının çıkması da anlamlıdır. Üc yerde tepe gibi taş yığdı (52), üc günlük yol (54), üc yelekli kayın otlar (66), üc yaşar tana derisi (61), üc keçi tüyünden sapanı (61), kırk ince belli kız, kırk yigid, kırk gün kırk gece düğün (66) kullanımları bu sayıların Türk halk anlatılarında kalıplaşmış kullanımlarını göstermektedir. Bunların dışında on iki bin, yedi, beş, seksen, doksan, dokuz, üç yüz, altı yüz, yedi bin gibi sayılar da hikâyede geçmektedir. Dördüncü kural Bir Sahnede İki Kuralı dır. Bu kurala göre bir sahnede aynı zamanda ortaya çıkan kişi sayısı en fazla iki olmalıdır. Axel Olric e göre bu katı bir kuraldır ve halk anlatılarında aynı zamanda birden fazla kişinin konuşmasına yer verilmez (182). Salur Kazanun Evi Yagmalandugı Boyu Beyan Eder isimli hikâyede bu kuralın işlediği görülmektedir. Konuşmalar bazen karşılıksız bazen karşılıklıdır. Karşılıksız konuşmalar kahramanların bitki ve hayvanlarla konuşmasından kaynaklanmaktadır. Konuşmalar kısa diyalog ya da soru cevap şeklinde değildir. Bir http://www.millifolklor.com 17

kişi bütün söyleyeceklerini söyler, karşısındaki de ona cevap verir. Kâfirler ve çoban, çobanla Kazan, Kazan la Şökli Melik, Borla Hatun la Uruz karşılıklı konuşurlar. Kazan ın ve oğlu Uruz un bitki ve hayvanlarla konuştuğu sahneler de vardır. Konuşmaların kime yöneldiği konuşan kişi tarafından hemen ilk cümlede belli edilir. Mesela çoban, Salur Kazan la konuşmasına [ö]lmişmiydün yitmişmiydün, a Kazan? diye, Salur Kazan da ona verdiği cevapta konuşmasına [a]gzun kurusın çoban! diye başlar. Bütün konuşmalar tek taraflı olanlar da karşıdaki kişiye hitapla başlamaktadır. Beşinci Kural Zıtlık Kuralı dır. Bu kurala göre Sage de her zaman kutuplaşma vardır. Kuvvetli bir Thor un karşısında mutlaka akıllı bir Odin veya kurnaz Loki bulunmaktadır. Hüzünlü bir kadının yanında neşeli ve ferahlatıcı biri oturacaktır. Bu temel zıtlık, epik yapısının önemli bir kuralıdır (182). Bu hikâyede zıtlık kuralının da işlediği görülmektedir. Sahnelerde karşı karşıya gelen kişiler birbirlerine zıt tiplerdir. Bu zıtlık genellikle, iyi-kötü; zalim-madun ilişkisi üzerinden kurulmuştur. İlk konuşma kâfirlerle Karaca Çoban arasındadır. Kâfirler kötü, zalim ve korkaktırlar. Karaca Çoban, Kazan ın koyunlarını tek başına üç yüz kâfirden koruyacak kadar cesur ve beceriklidir. Kâfirler, ona koyunları verdiği takdirde onun için Şökli Melik ten beylik isteyeceklerini söylerler ama çoban bu teklifi kabul etmez ve onları yener. Başka bir sahne Borla Hatun la oğlu Uruz arasındadır. Burada Borla Hatun oğlundan etini yemek için izin istemektedir. Aksi takdirde kâfirler onun Borla Hatun olduğunu anlayacaklar ve ona kötülük edeceklerdir. Uruz cesurca annesine etini yemesini, kendisini kâfirden saklamasını salık verir. Borla Hatun bunun üzerine ağlayıp dövünmeye başlar. Burada da yiğit oğul ile merhametli anne arasında bir zıtlık vardır. Diğer bir sahne de Şökli Melik le Salur Kazan arasındadır. Burada da Şökli Melik kötü; salur Kazan iyidir. Kazan iyilikle sadece annesini vermesini ister Şökli Melik ten ama Şökli Melik kabul etmez ve savaşmayı seçer. Örneklerden de anlaşıldığı gibi zıtlık kuralını bu hikâyede bulmak mümkündür. Altıncı kural İkizler Kuralı dır. Bu kurala göre, [i]ki kişi aynı rolde ortaya çıktığında bunların ikisinin de küçük ve zayıf olarak betimlendiğini görürüz (183). Olric burada ikizler kelimesinin geniş anlamda ele alınması gerektiğini belirtir. Anlatıda mutlaka gerçek ikizlerin bulunması gerektiğini düşünmemeliyizdir. Bu, ikinci derecede gelen tiplerin çift olarak ortaya çıkmaları şeklinde de görülebilir. Ancak bu hikâyede aynı işleve sahip iki tip bulmak mümkün değildir. İkizler kuralı Salur Kazanun Evi Yagmalandugı Boyu Beyan Eder isimli hikâyede işlememektedir. Yedinci kural, İlk ve Son Durumun Önemi dir. Bu kural da üçler kuralına bağlıdır. Olric, ilk ve son durumun önemi kuralını üç kardeşten önce ya da sonra gelen arasındaki önem ve duygudaşlık kurma ilişkisi bağlamında değerlendirmektedir. Bu hikâyede üçler kuralı ana kahramanlar üzerinde işlememektedir. Dolayısıyla ilk ve son durumun önemi kuralını da aramak yersiz olacaktır. Sekizinci kural, Tek Çizgi Kuralı dır. Axel Olric bu kuralla ilgili şunları söyler: Çağdaş edebiyat [ ] çeşitli entrika çizgilerini birbirine dolayıp karıştırmaktan hoşlanıyor. Buna karşılık halk 18 http://www.millifolklor.com