AİLE EĞİTİMİ DERSİ UZAKTAN EĞİTİM DERS NOTLARI 1.Hafta
1.AĠLE EĞĠTĠMĠ 1.1.GĠRĠġ Erken çocukluk dönemi boyunca anne-babalar gündelik yaşamın içinde çocuklarının araştırması çevreyle aktif iletişim içine girmeleri ve gözlemlerini taklit etmeleri yoluyla öğrenmeleri için sınırsız olanaklar sunarlar. Aile yaşantısı, çocuğun zamanının büyü bölümünün geçtiği ve gelişimi açısından doğal yaşantıların paylaşıldığı temel bir etkileşim ortamıdır. Okul, eğitim-öğretim görevini yerine getirirken, aile ortamının çocuk üzerindeki etkisine dayanmak ve ondan yola çıkarak hareket etmek zorundadır. Ailelerin öznel yapılarına duyarlı olma, aile içi ilişkilerin özgünlüğüne saygı duya ve aileleri geliştirici önerilerle destekleme eğitimcilerin vazgeçilmez görevleri arasındadır.
Aile katılımı anlayışının temel felsefesi, aile yaşamını güçlendirmek yoluyla çocuğun gelişimine katkıda bulunmaktadır. Anne-baba katılımı, anne-babaya konuya özgü becerilerin öğretilmesi, sosyal ve duygusal destek verilmesi, anne-baba ve profesyoneller arasında bilgi alış-verişi, ailenin okul içi etkinliklere katılması, uygun aile çocuk ilişkisinin gerçekleştirilmesi ve aileye toplumsal kaynaklara ulaşmada destek olma şeklinde çok boyutlu örgütlenmedir (Gürşimşek, Kefi Girgin, 2007; Hamamcı ve Köksal-Akyol, 2003). İyi bir toplumun temeli onu oluşturan ailelerde aranmaktadır (Yağbasan ve İmik, 2006).
1.2. Aile ve Topluluk Gelişim sürecindeki bir çocuk, ona bakım veren en yakın çevresiyle doğrudan etkileşim içindedir. Bu etkileşim, belli bir yapıdaki aile veya hane, ilişkiler dizisi, ekonomik ve toplumsal konum, uygulamalar, inançlar ve bilgi hazinesi bağlamında meydana gelir. Karşılıklı uyum süreci içinde gelişen çocuk, ailenin özelliklerinden etkilenir ve ailenin bu özelliklerini etkiler. Aileler çocuğun biyolojik katılım, mizacı, yaşı ve fiziksel durumunun belirlediği korunma, gıda, sağlık, sevgi, güvenlik, uyarım ve keşfetme ihtiyaçlarını karşılamadaki yetenekleri bakımından birbirlerinden oldukça farklıdır. Aynı zamanda çocuğun varlığı ve eylemleri de aile yapısını değiştirebilir, ilişkileri etkileyebilir, mevcut kaynaklar üzerinde talepte bulunabilir ve ailenin uygulamalarını ve bilgisini sınayabilir (Hamamcı ve Köksal-Akyol, 2003; Myers, 1996).
Karşılıklı uyum sürecinin parçası olarak okul öncesi yaştaki çocuğun topluluk üzerindeki etkisini görmek zor olsa da, bir etki bulunmaktadır. Bir çocuğun aileler ve bakım verenler kadar topluluğun da tepki verdiği belirli ve değişen gereksinimleri vardır. Gelişimsel süreç okul öncesi yılların ötesinde de devam ettiğinden çocuklar ile topluluğun karşılıklı uyumu daha doğrudan olur (Myers, 1996).
1.3. Aile Eğitiminin Tanımı Aile kavramının tarihsel süreç içinde ortaya çıkışına ilişkin kesin bir kanıt olmamasına karşın, çok eskilere giden bir yapı olduğunu söylemek mümkündür. Bu denli eski bir yapının tanımlanması ise içinde bulunduğu yüzyıla göre değişiklik göstermiştir (Cavkaytar, 2010).
Bu nedenle insanlık tarihi kadar eski olan aile kurumunun pek çok tanımı yapılmıştır. Tüm bu tanımlamaların içinden en geniş anlamıyla aile; bireyin küçük bir topluluk olarak doğduğu, en temel ihtiyaçlarının karģılandığı, çocuk için kendi küçük çevresinden topluma doğru uzanan bir körü görevi üstlenen toplum yaģamına hazırlandığı ve toplumu oluģturan en küçük birimdir (Tezel-Şahin ve Özyürek, 2010). Bir başka tanıma göre ise aile; Evlenme, kan veya evlat edinme bağları ile birbirine bağlanmıģ, aynı yerde yaģayan, aynı geliri paylaģan oynadıkları çeģitli roller çerçevesinde (karı-koca, ana-baba, evlatkardeģ) birbirine etki eden kendilerine özgü bir görgüyü yaģatıp sürdüren insanların topluluğudur (Temel, 2010, s.4)
Türk aile yapısı özel ihtisas komisyonu tarafından yapılan tanımlamada ise; ailenin kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan; bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum katılımlarının sağlandığı ve düzenlendiği temel bir birim olduğu ifade edilmiştir (Aktaran Gökdağ, 2002).
Bazı kaynaklar (Kılıç, 2010; Oktay, Gürkan, Zembat ve Unutkan, 2003)aileyi; çocuğun doğuştan üyesi olduğu en küçük toplumsal bir kurum olarak tanımlanmaktadır. Çocuk ilk toplumsal davranışları, aile üyeleri ile etkileşim kurarak ve onları taklit ederek öğrenir (Ömeroğlu-Turan, Tezel-Şahin, Turla ve Can, 1997).
Çocuğun doğduğu andan itibaren, çevresine uyma konusunda asıl sorumluluğu üstlenen, çevresindeki insanlardan çok ailedir. Erken çocukluk dönemi boyunca çocuk, en çok aile ortamı içerisinde var olur. Anne-babalar ise, çocuklarının bireysel öğrenmeleri başta olmak üzere tüm öğrenme yaşantıları üzerinde önemli bir sorumluluğu üstlenmektedir. Çocuğun aileden aldığı eğitim onun geleceğini şekillendireceği yıllarına temel teşkil etmektedir. Anne babanın en büyük emeli, öncelikle sağlıklı,mutlu, huzurlu birey olarak bağımsız ve yaşadığı topluma yararlı çocuklar yetiştirmektir.
Bunun gerekleşmesi için de anne-babaların çocuğu tanıması, onun gelişim özelliklerini, ilgi ve ihtiyaçlarını bilmesi, ilgi ve yeteneklerini geliştirmek için çocuğa yeterince kaliteli zaman ayırması gerekmektedir. Tüm bunlara dikkat etmeden yapılacak eğitim tesadüflere bırakıldığı için istenmeyen pek çok hatanın yapılmasına yol açabilmektedir. Çocuk yetiştirmenin rastlantıya bırakılmayacağı açıkça ortadadır (Tezel-Şahin ve Özyürek, 2010).
Anne-babaları, çocuklarının eğitimi için bilgi ve becerilerini geliştirmeleri gerekmektedir. Bu amaçla, günümüz şartlarında anne babalara verilecek eğitimin planlı ve sistemli bir şekilde yapılması zorunlu hale gelmiştir (Tezel- Şahin ve Özbey, 2007). Bu amaçla erken çocukluk döneminde ebeveynleri her yönüyle destekleyen, anababaların davranışlarına yön veren programlar ortaya çıkmış ve çocuğun eğitim sürecinde ebeveynin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bu ihtiyaçlarını gidermek için çeşitli programlara başvurulması zorunlu hale gelmiştir. Anne baba eğitimi; çocuğun bakımını üstelenen kişiyi desteklemek için zengin uyarıcılı bir ev ortamı sağlamak, ana-baba çocuk açısından iletişimi zenginleştirmek, çocuğun doğumundan okula başlayıncaya kadar olan sürede tüm gelişimlerine cevap vermek amacıyla düzenlenen öğrenme etkinlikleri kapsayan sürecin tamamıdır (Ömeroğlu-Turan, Tezel-Şahin, Turla ve Can, 1997).
1.4. Aile Eğitiminin Önemi Günümüzde bütün meslekler belirli bir eğitim sürecinden sonra işlev kazanmakta ve uygulanabilir hale gelmektedir. Doktorlar insan sağlığını tehtit eden hastalıkları nasıl tedavi edeceklerini, hukukçular kanunların nasıl uygulandığını, inşaat mühendisleri yolların ve binaların geometrisini, makine mühendisleri makinelerin nasıl kullanıp geliştirileceğini öğrenmekte ve bunları hayata geçirerek uygulamaya çalışmaktadır. Bütün bunların tamamı için enerji, zaman, emek ve para harcanmaktadır.
Ancak bugün toplumumuzda geleceğin yapıtaşı olan çocuğun nasıl eğitileceği, birey olarak kendisi ve topluma asıl faydalı olabileceği, geleceğinin planlamasında ebeveyne nasıl yardım edileceği hususunda hiçbir eğitim verilmemektedir. Oysa toplumdaki herkes tercih edip etmemesi söz konusu olmaksızın, eğitim almadan, hazırlıksız olarak yaşamlarının ortalama 20 25 yılını ebeveynlik mesleğinde geçirmektedir. Bu durum bazı meslekler için sorun teşkil etmemektedir ancak söz konusu çocuk olduğunda, anne-babalık mesleği deneme yanılma riskini göze alamaz (Çağdaş ve Şahin-Seçer, 2006).
Çünkü insan üzerinden yapılan hatanın maliyeti maddi bir hasarla ölçülemeyecek kadar büyüktür. Türkiye nin bazı sorunlarından biri artan nüfus ve bu nüfus artışının getirdiği büyüyen eğitim sorunlarıdır. Bu eğitim sorunlarının azaltılmasında ailelerin eğitime katılımlarını artırıcı önlemlerin alınmasına gerek duyulmaktadır. Bu da anne-babaların bu dönemde yalnız bırakılmaması anlamına gelmektedir çünkü bu dönemde ailelerin yalnız kalması belki de çocuğun eğitimine uzun yıllar başlamaması gibi bir sorunu ortaya çıkaracaktır (Cavkaytar, 2010).
Evde gerçekleşen doğal öğrenme ortamı, bir öğretmenin yapılandırabileceği tüm durumlardan daha zengin olanaklar sunabilmektedir. Erken çocukluk yılları boyunca anne-babalar günlük yaşam olayları içinde çocuklarının araştırması, çevreyle aktif etkileşim içine girmeleri ve gözlemlerini taklit etmeleri yoluyla öğrenmeleri için sonsuz olanaklar sunarlar (Gürşimşek, Kefi ve Girgin, 2007). Özellikle okul öncesi dönemde aile bireyleri, çocukların ilk öğretmenleri olmaktadır. Geniş aile kavramı ortaya geldiğinde ise ana-babaların yanı sıra evdeki diğer yetişkinler de yeri geldiğinde diğer çocuklarda öğretmen rolünü üstlenebilmektedir.
Yapılan bazı bilimsel çalışmalar (Hamamcı ve Köksal-Akyol, 2003; Kaya ve Gültekin, 2003; Oktay, Gürkan, Zembat ve Unutkan, 2003; Şahin, 2006) çocuğun doğumundan itibaren içinde yaşadığı sosyokültürel çevreden etkilendiği, sağlıklı ve olumlu yönde gelişimi için etrafındaki yetişkinlerden destek görmesinin önemli olduğu, çocukların doğuştan bir potansiyellerinin olduğu ve uygun çevre koşulları sağlandığında doğuştan ve var olan potansiyellerini en üst düzeye kadar geliştirebileceklerinin mümkün olduğunu göstermiştir.
Anne-babaları ebeveynlik becerileri konusunda eğitim almış çocukların bilişsel, sosyal, duygusal, psikomotor ve kişilik gelişimlerinin, ebeveynleri eğitim almamış çocuklara oranla çok daha iyi olduğu pek çok araştırma ile kanıtlanmıştır. Bu çocukların sonraki yıllarda da okul başarılarının daha üst düzeyde olduğu verilerin eğitim programlarından daha iyi yararlandıkları okula uyumları ile kendi benlik algılarının daha iyi olduğu görülmüştür. Ayrıca eğitim destek alan ebeveynlerin çocuklarına daha esnek davranma, destek olma ve kendi hayatlarını kontrol alma becerilerinde olumlu değişikler olduğu saptanmıştır (Yıldıran, 1938; aktaran, Temel, 2010).
Çocuğun tüm gelişim alanlarının desteklenmesi ve izlenebilmesi için iyi bir anne baba nasıl olunur öğrenilmesi gerekmektedir. Ebeveynlerin çocuk sahibi olmaya karar verdikleri andan itibaren gebelik, doğum, bebeklik dönemi gibi aşamalarda sorumluluk bilinciyle hazırlanmalarını farklı bakış açılarında hazırlanmış değişik eğitim programları bulunmaktadır bu çalışmaların bir bölümü ülkemizde sağlık ocağı ve Ana Çocuk Sağlığı Merkezlerince yürütülmektedir.
Fakat dünya üzerinde genellikle çocukların bakım ve eğitim sorumluluğu annenin mesuliyeti olarak görülmektedir. Önemli olan anne ile babanın birlikte yaşaması değil çocuğun eğitimine ve gelişimine birlikte olmalarıdır (Tezel-Şahin ve Özyürek, 2010). Aile çocuğun ilk sosyal deneyimlerini edindiği yerdir ve her ailenin bir yaşam rengi vardır. Çocuğun sosyal uyumu üzerindeki ilk etkilerinin son derece önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Koşulsuz bir sevginin, ilginin, hoşgörünün hakim olduğu demokratik aile ortamında büyüyen çocuklar, arkadaşları ve yetişkinlerle olan ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, daha kendine güvenli, daha yaratıcı fikirleri olan, özgür ve ifadesi güçlü olan çocuklar olmaktadırlar (Yavuzer, 1994) Aile temel fonksiyonu yalnızca çocuğun bedensel, duygusal ve sosyal yönden gelişimini sağlamak değildir. Çocukta sevgi, saygı, güven duygusu, kotuma ve şefkat eşliğinde tüm alanları desteklemek ve çocuklarına insani duyguları kazandırmaktır.
Aile çocuğa sağladığı zengin uyarıcı ortam ile onun zihin ve dil gelişimde de çok önemli bir rol oynar. Çocuğun doğuştan getirdiği potansiyelin ne kadarı kullanabileceği, çocuğun doğum öncesi ve doğum sonrası çevresinin sosyo ekonomik ve sosyo kültürel niteliği, beslenme, sağlık, geçirdiği deneyimler ve anne-babalanın çocuk yetiştirmeye ilişkin olumlu ya da olumsuz tutum ve davranışları gibi aile ortamı ile ilgili pek çok değişkene bağlıdır.
Erken çocukluk döneminde çocuğa sunulan koşulsuz bir sevgi ve güven ortamı zengin zihinsel uyarıcı bir çevre onun tüm alanlardaki gelişiminin temeli oluşturur (Çağdaş ve Şahin-Seçer, 2006), özellikler çocukların 5 yaşına kadar çocukların fiziksel, bilişsel, dil, sosyal ve duygusal gelişimleri en üst seviyede geliştirebilmektedir. Etkili ebeveynlik anne-babalığı yerine getirmek yanında çocukların bütün gelişimlerine destek olabilmek ve olumlu yönde etkileyebilmek, çocuğun içinde yaşadığı toplumun çevrenin şartlarını düzenleyebilmektedir.
Çocukların ilk eğitimcileri olan anne-babalar bu gelişimin desteklenmesinde önemli bir yere sahip olmakla birlikte ciddi bir sorumluluğunda bilincinde olmak zorundadırlar. Özellikle okul öncesi yaş çocuğuna verilecek çok yönlü eğitim önem taşımaktadır. Bu yüzden aile eğitimciler ve öğretmenler ile desteklenmedikçe verilen eğitimin etkileri kısa dönemli olmaktan öteye geçememektedir (Tezel-Şahin ve Özyürek, 2010).
Aile eğitimlerinin planlanmasında ve uygulamasında şartları elverişsiz koşullardan gelen çalışmalar, içerik ve programların üretilmesinde önemli değişikler olmuştur. Bu değişimin bir göstergesi ; bireyselleştirilmiş programlara standartlaşmış programlardan daha fazla ilgi olmasıdır. Ebeveyn programlarındaki uzmanların ve diğer personelin rolleri bugün alanda büyük ilgi gören bir konu teşkil etmektedir. Bir program literatürünün yeniden gözden geçirilmesi iş birliğini doğru bir eğilimi, ebeveyn ve program personeli arasında eşit ilişkileri tavsiye etmekte ve bunun faydaları üzerine odaklanmaktadır (Powell, 1989; Temel, 2010).
Ebeveyn-uzman ilişkilerinde geleneksel güç dengesindeki değişimini ilişkin algı 1960 ların insan hakları hareketi ve büyük sosyal programlarda ele alınmıştır. Özellikle: Erken katılım programlarının ilk aşamasında zararlı model yapısına eleştiri olarak; hedeflenen ailelerin elverişsiz çocuk yetiştirme ortamları sağlamaları belirtilmiştir Katılımcı ebeveynler için hazırlıklar, sosyal ve eğitim program yasalarında vurgulanmıştır Çocuk yetiştiren ailelerin özel konulardaki uzmanlığı Yetişkin değişim işlemi fikrinin adaptasyonu, program katılımında aktif roller içermektedir (Çağdaş ve Şahin-Seçer; 2006; Powell 1989)
Bugün ebeveyn desteği yerine, ebeveynler için tanımlanan programların etiketi ebeveyn eğitimi olmuştur. Ebeveynlere danışmanlık hizmeti sunan geleneksel ebeveyn eğitim programı ebeveynlerin tutum ve davranışlarını etkileyebilmektedir. Halbuki sosyal destek sağlayan ebeveyn destek yaklaşımı varsayımının pozitif bir fonksiyonu olabilmektedir (Powell, 1989) çünkü anne-babaların her ne şekilde olursa olsun çocuk gelişimi ve eğitimiyle ilgili bilgileri arttıkça, çocukları doğru yetiştirmeyle ilgili yeteneklerinin de artması çocuğun gelişiminin desteklenmesinin her yaşta önemli olduğunu göstermektedir (Tezel-Şahin ve Özyürek, 2010).
Ancak anne-baba eğitim programları hiçbir zaman okul öncesi eğitim kurumlarında verilen eğitimin yerini alamaz çünkü kuramsal okul öncesi eğitim modeli esastır. Erken çocukluk eğitiminden yararlanacak çocuklar için eğitim hedefleri belirlenirken sadece anne-babalar ya da çocuk hedef alınmamalıdır. Önemli olan hem anne babayı hem de çocuğu hedef alarak paralel bir eğitim sistemi oluşturmak ve okul öncesi kurumlarından faydalanma imkanı olmayan çocuklar için anne-baba eğitimini okul öncesi eğitime alternatif olarak düşünmek gerekmektedir (Çağdaş ve Şahin-Seçer, 2006).
1.5. Aile Eğitiminin Amacı Bireyin tüm yaşantısı çevresine uyum sağlama çabası içinde geçmektedir. Bu uyum çabası doğumdan başlayarak bir gelişim göstermektedir. Çocukların tüm gelişim alanlarında olduğu gibi sosyal ve duygusal gelişimlerinin de temeli büyük oranda ilk yıllarında atılmaktadır. Bu nedenle erken çocukluk yılları, yaşamın en kritik dönemini ifade etmektedir (Başaran, 2006; Merrell, 1999).
Çocuğun toplum içinde yer alma sürecine Sosyalleşme denmektedir. Çocuk dünyaya geldiğinde yalnızca reflekslere sahiptir ve sosyal tepkileri ise (sevgi, nefret, aşk, korku vb.)yaşamın içinde, zamanla öğrenir. Çocuğun yaşamının ilk yıllarında insanlarla olan ilişkisi onun sosyal ve duygusal tepkilerinin temelini oluşturmaktadır. Bu yüzden çocukluk yılları diye tanımladığımız yıllar çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde önemli ihtiyaçlarının karşılanmaması özellikle bebeklik yıllarında onun başkaları ile olan ilişkilerini ve gelecek yaşantısını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle çocuğun ilk yıllarında sosyal duygusal yönden doyum sağlayacağı ilişkiler kurulmalı, onun sağlıklı bir duygu durumu oluşturabilmesi için ise gereken özen ve ihtimam anne-babalar tarafından gösterilmelidir.
Yapılan tüm çalışmalar çocukların zengin uyarıcılar ve aktif olarak kullandıkları deneyimlerle elde ettikleri kazanımların daha sonraki öğrenmelerinde daha bilinçli ve başarılı olma şanslarını artırmakta olduğunu belirtmektedir (Kandır ve Başaran, 2006; Merrell, 1999). Çocuğun sosyal ve duygusal gelişimi çok önemli olduğundan, bu gelişim alanlarının bilinmesi, destekleyici eğitim programlarının planlanması ve uygulanması ve sonuçların değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır (Merrell, 1999).
Geçmiş ile çağımız arasıdaki hızlı toplumsal değişmeler çekirdek ailenin sosyalleştirme çalışmalarının önemini hiçbir şekilde azaltmamıştır. Aile, eskiden olduğu gibi, çocuğun ilk sosyalleşme yeridir. Çocuğun küçük yaşlarda geçirdiği bu sosyalleşme anne-baba ile ilişkileri ve özleşmesi sayesinde olmaktadır. Çocuk ilk davranış modellerini orada görmekte; bilgi, duygu ve davranış yeteneklerini ilk defa orada öğrenmekte ve kazanmaktadır. Çocuğun kişiliğinin özü ve dolayısıyla Sosyal karakteri, aile içinde uygulanan sosyalleştirme amaçları, metotları ve üsluplarıyla yönlenmektedir.
Ailenin sosyal- ekonomik ve sosyal-kültürel durumu onun sosyalleştirme çalışmalarını mutlaka etkilemektedir. Ailenin büyüğü, çocuğun kardeşleri arasında yeri, anne-baba arasındaki iktidar ilişkileri, ailedeki ölümler, boşanmalar, çocuğun öz veya üvey oluşu, babanın veya annenin genel ve mesleki eğitim durumu, ailenin aylık geliri, oturduğu ev, tüketim imkânları, evde bulunan kitle iletişim araçları vs. aile içinde çocuğun sosyalleşmesini belirlemektedir.
Çocuğun daha sonraki sosyalleşmesinde aile içinde edindiği deneyimlerin büyük önemi vardır. Bireyler ilk sosyalleşme dönemlerinde öğrendiği davranışları yaşamlarının sonraki dönemlerinde sık sık kullanmaktadırlar. Çocuğun yaşamının ilk 5 yılı içindeki başarı motivasyonu, onun daha sonraki yaşam başarılarını önemli ölçüde etkilemektedir. Sosyalleşmede çocuğun yaşam alanı, aile, komşular ve giderek genişleyen çevre çok önemli bir rol oynamaktadır (Ergün, 2009). Ana-babanın çocuklarına olumlu ve akla uygun bir şefkatten başka verebileceği nitelikli ve bilinçli bir eğitim ortamı onların geleceklerini planlarken hata yapmalarının önüne geçecektir. Ebeveynler için bundan daha önemli bir şey yoktur.
Çocuğa bakım veren kişilerin desteklenmesi ve eğitimi ve yaklaşımının amacı, çocuğun yakın çevresini bir başka çevre ile değiştirmeden, mevcut çevreyi zenginleştirmektir. Anne babalar ile diğer aile üyelerinin çocuğun bakımını ve çocukla ilişkilerini iyileştirecek tarzda eğitmek ve onlara güç vermektir (Myers,1996) Aile eğitimi ile aşağıdakiler amaçlanmaktadır ( Üstünoğlu, 1991; Aktaran Tezal-Şahin ve Özyürek, 2010):
Ebeveynlerin doğum öncesi ve doğum sonrası ocukların gelişimini ve eğitimi konusunda bilgilendirilmelerini sağlamak Ailelerin çocuk yetiştirme konusunda mevcut geçmiş bilgilerine dikte alarak ihtiyaçları olan konularda onlara rehberlik etmek Anne-babaları her yaşın gelişiminin özelliğine göre çocuklarını tanımalarına yardımcı olmak ve çocuğun gelişimini desteklemeye bilinçli olara katılmalarını sağlamak Anne-babaları çocuklarıyla neden-sonuç ilişkisine dayalı sözel iletişiminin önemi konusunda bilgilenmelerini sağlamak Anne-babaları çocuk yetiştirme tutumları konusunda bilgilendirmek ve onların hatalı tutumlarını değiştirmelerine yardımcı olmak
Ailenin çocuklarının hatalı davranışlarını ve alışkanlıklarını düzeltme ve değiştirme yollarını öğretmek Anne-babaları çocuk sağlığı, beslenmesi ve cinsel eğitim konusunda bilgilendirmek ve onlara bu konuda yardımcı olmak Anne-babaların öğrendikleri bilgileri uygulamalarına ve hayata geçirmelerine yardımcı olmak, Anne-babaları çocuk ve aile hakları konusunda bilinçlendirmek Aile bireylerinin tamamına sorun çözme konusunda beceri kazandırmak Anne-babaları çocuklarının eğitimine katılmalarını okul başarısını arttırabileceği konusunda bilinçlendirmek
Ailelere çocuklarını istenen özellikleri göre yetiştirmek için gerekli bilgileri vermek Ailelerin eğitiyle, ailedeki ve çevredeki diğer bireylere de ulaşarak eğitimin etkisini daha geniş kitlelere ulaştırmak Ebeveynlerin iyi anne baba olma yolunda kendilerine olan güvenlerini arttırmak. Dolaylı olarak farklı bir etkinlik ve eğitim ortamına giren anne babaların kişiler arası ilişkiler ve sosyalleşmelerine destek olmak Anne babalara çocuklarının bakım ve eğitimi ile ilgili yakın çevresi dışında güvenilir bilgi kaynağı sunmak Ailelere ev ortamını çocuk için daha güvenli ve uygun eğitsel bir ortam haline getirmeleri konusunda yardımcı olmak
Anne babalara kendi kendilerine karar alabilen sorumluluklarının bilincinde, özgüvenli, yaratıcı, girişimci, kendisinin ve başkalarının haklarına saygılı, duygu ve düşüncelerini ifade edebilen, kültürel değerlere saygılı, ruhsal ve bedensel yönden sağlıklı çocuklar yetiştirmek için gerekli bilgi, beceri ve tutumları kazandırmak, amaçlanmaktadır. Aile eğitiminin nihai hedefi çocuklarını değer duygusu ile yetiştirmeye gayret eden tüm ebeveynleri bilgilendirip ihtiyaçları konusunda yardımcı olmak ve onları desteklemektir (Şahin ve Özyürek, 2010).
Aile katılımı anlayışının temel felsefesi, aile yaşamını güçlendirmek yoluyla çocuğun gelişimine katkıda bulunmaktır. Aile katılımının amacı, aile-okul işbirliği yoluyla ailenin çocuğun eğitiminde daha etkin rol oynamasını sağlamaktır. Anne-babaya eğitim vererek ailenin okul öncesi eğitimine desteğini sağlamak çocukların büyüme ve gelişmelerine yardımcı olmak ve daha sonraki dönemlerdeki okul başarısını olumsuz yönde etkileyebilecek etkenleri azaltmak aile katılım anlayışının amaçları arasındadır (Gürşimşek, Kefi ve Girgin, 2007).
Bütün aile eğitim programlarının amaçları programın temel görüşlerine göre farklılık gösterse de aile eğitim programları çocuğun ilk ve en önemli eğiticisinin anne babası olduğunu kabul etmektedir. Bu nedenle aile eğitim programlarının temek amacının; anne babaların özgüvenini geliştirmek, olumsuz davranışlarını değiştirmek, anne babaları ve diğer aile üyelerini çocuğun bakımı, gelişimi ve eğitimi ile ilgili konularda desteklemek ve bu yolla ebeveyn çocuk iletişimini artırmaktır. Araştırmalar erken çocukluk dönemindeki aile eğitim programlarının ebeveyn çocuk ilişkisini olumlu yönde etkilediğini savunmaktadır (Kurtulmuş, 2003).