HEMŞİRELİK HİZMETLERİNDE MEDİKOLEGAL SORUNLAR Dr. Nur Birgen Adli Tıp Uzmanı ASG Adli Tıp Danışmanı 5.1.1961 tarihli ve 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun da, tıbbi hizmetler: İnsan sağlığına zarar veren çeşitli faktörlerin giderilmesi ve toplumun bu faktörlerin etkisinden korunması, hastaların tedavi edilmesi, bedeni ve ruhi yetenek ve melekeleri azalmış olanların ise alıştırılması için yapılan faaliyetler olarak belirlenmiştir (1). Sağlık personelinin, kusur veya ihmal ile standart uygulamayı yapmaması, bilgi veya beceri eksikliği ile yanlış veya eksik teşhiste bulunması veya yanlış tedavi uygulaması veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan ve zarar meydana getiren fiil ve durum, tıbbi uygulama hatası olarak tanımlanmaktadır (2). Tarihsel süreç içerisinde; tıbbi müdahalelerden ötürü sağlık çalışanlarının sorumluluğu konusunda ilginç düzenlemelere rastlanmaktadır. Örneğin; Hammurabi Kanunları, hekimin hatalı tutumunda önemli yaptırımlar getirmiştir. Hekim bir insanı öldürürse ya da gözünü kör ederse, hatalı ise elleri kesilmiştir (3). Mısır da bir hekim papirüslerde belirtilmiş klasik tanı ve tedaviyi uygulamışsa, sonuç ne olursa olsun sorumlu kabul edilmemiştir. Ancak, yeni bir yöntem uygulanmasında hasta öldüğü taktirde veya iyileşmezse hekim ölüm cezasıyla cezalandırılmıştır. (4) Roma İmparatorluğu ise hekimlerin sorumluluğunu devlete ihanet başlığı altında ihmal, acemilik, bilgisizlik gibi ağır kusurlar bölümünde incelemiştir. (4) Tıbbi ihmal adıyla anılan ilk Kanun 1883 yılında İngiltere de yürürlüğe girmiş ve tıp mesleğine giren her kişinin o mesleğe ait bilgi ve becerilerini geliştirmek zorunluluğu getirilmiştir. İlk kurban 1901 yılında Dr. Murray olmuştur (4). Hekimin modern anlamda sorumluluğunun başlangıcı; Hipokrat'la birlikte Antik Yunan'da başlamıştır. Hipokrat'a göre; "hekim hasta karşısında ihtiyatlı davranacak, kayıtsız kalmayacak, kadınlar üzerinde çocuk düşürücü operasyonlarda bulunmayacak ve hastasına zehir vermeyecektir.'' (5) İngiliz hekim Thomas Sydenham (1624-1689) ise, primum non nocere-önce zarar verme prensibini tıp literatürüne eklemiştir (5). Türk Hukuku'nda bu konuyla ilgili özel düzenlemeler bulunmamakta genel hükümler çerçevesinde konu düzenlenmektedir. Buna göre, sağlık çalışanlarının hukuki sorumluluklarını, üç ana başlık altında incelenmektedir: 1. Sağlık personelinin ceza hukuku yönünden sorumluluğu, 2. Sağlık personelinin medeni hukuk yönünden sorumluluğu, 3. Sağlık personelinin disiplin sorumluluğu. Bir hekimin tıbbi uygulamasının değerlendirilebilmesi için öncelikle müdahalenin hukuka uygunluğu araştırılmaktadır. Bir müdahalenin hukuka uygun olabilmesi için:
Müdahalede bulunan kişinin buna yetkili olması, Müdahalenin mesleğin gereklerine uygun yürütülmesi, Aydınlatma ve rıza, Rızanın bulunmadığı durumda genel sağlığın korunması gibi daha üstün bir kamusal yarar olması gerekmektedir. Tıp Fakültesi nden mezun olmamış kişinin hekimlik yapması, ebe olmayıp köyde doğum yaptırdığı için ebe olarak tanınan kişinin müdahalesi, eczacının enjeksiyon yapması gibi durumlarda müdahalede bulunan kişinin buna yetkili olmaması ortaya çıkmaktadır. Aydınlatma, müdahalenin hukuka uygun olmasının diğer bir şartıdır. 1982 Anayasası nda Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz şeklindeki kayıt, onamın önemini göstermektedir (6). 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun un 70. Maddesinde ise, Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler, yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatini alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. denilmekle hem onam yasal bir zorunluluk haline getirilmiş hem de yazılı ve sözlü onamın şekli belirlenmiştir (7). Hasta Hakları Yönetmeliği nin 15.Maddesinde ise, Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi isteme hakkına sahiptir. şeklinde kayıt bulunmaktadır (8). Dünya Tabipler Birliği nin Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi'nde hekimlerin, aklen salahiyetli hastalarından herhangi bir muayene veya tıbbı işlem için baskı altında olmadan ve bilgilendirilmiş onam almakla görevli oldukları ifade edilir (9). Bunun anlamı, kişilerin tıbbi tedaviyi kabul ettiklerinde olacakları veya tedaviyi reddetmenin sonuçlarını bilmek zorunda olduklarıdır. Baskı altında ya da yanlış bilgilendirme sonucu alınan onam geçerli değildir ve bu onama dayanarak hareket eden sağlık personeli tıp etiğine aykırı davranıyorlardır. Sağlık çalışanları, hastaları muayene etmeden önce muayenenin ve tedavinin amacını açıkça anlatmalıdırlar. İşlemin sonuçları hasta açısından ne kadar ağırsa, usulüne uygun bilgilendirilmiş onam almanın etik yükümlülüğü de o denli büyüktür. Muayene ve tedavi, kişilere sonuçları belirgin bir yarar sağlayacaksa, hastanın yapılacak işlem için işbirliği yaparak, örtülü onam vermesi yeterli olacaktır. Hemşirelik uygulamalarında yapılan işlemde hata olduğu düşünüldüğünde, Sağlık Bakanlığına, hastane idarelerine, Cumhuriyet Başsavcılıklarına, hukuk mahkemelerine başvuru olabilir. Sağlık Bakanlığı SABİM hattı, İl Sağlık Müdürlüğü, hastane idarelerine yapılan şikayetler idari soruşturma yoluyla sonuçlandırılabilmektedir. Adli makamlara başvuru olduğunda ise, iki yol izlenebilmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığına başvuru ile cezai soruşturma başlatılabilir; ki bu durumda sağlık personelinin ifadeleri alındıktan sonra tıbbi belgelerle birlikte dosya bilirkişi görüşü alınmak üzere gönderilmektedir.
Tazminat talebinde ise; Asliye Hukuk ya da Asliye Ticaret Mahkemelerine başvurular yapılmaktadır. Cumhuriyet Başsavcılıkları ve mahkemelerin teknik görüşüne başvurdukları resmi bilirkişiler; Adlî Tıp Kurumu, Yüksek Sağlık Şurası ve Üniversitelerin anabilim dallarıdır (10). Üniversitelerin anabilim dalları ve Adlî Tıp Kurumu hem ceza hem hukuk mahkemelerince gönderilen dosyalar hakkında görüş vermekte iken, Yüksek Sağlık Şurası sadece ceza mahkemelerince gönderilen dosyalar hakkında görüş verebilmektedir. Bilirkişi değerlendirmesinde, yapılan tıbbi işlem hukuka uygunsa, kişide ortaya çıkan zararın ne olduğu araştırılır. Zarar varsa, sağlık personelinin davranışı ile nedensellik bağı (illiyeti) olup olmadığına bakılır. İlliyet varsa, zararın komplikasyon mu hata mı olduğu incelenir. Komplikasyon ise; öngörülerek gerekli önlemlerin alınması, önleme rağmen ortaya çıkmışsa zamanında ve uygun şekilde tedavisi yoluna gidilip gidilmediği araştırılır. Ortaya çıkan zararın sağlık personelinin hatalı davranışı ile bağlantısı yoksa mutlaka bilirkişi raporunda belirtilmelidir. Hemşirelik hizmetleri sırasındaki suçlamalar, Hekim talimatlarına uymama, beklenmeyen bir klinik tablo ile karşılaşıldığında, hekimi zamanında haberdar etmeme, İlaç uygulama hataları (Yanlış ilaç, yanlış doz, yanlış seçenek, yanlış teknik) Kan transfüzyon hataları Bakım uygulama hataları (Düşmeyi engellemede yetersizlik, yetersiz izlem) Ameliyathane hemşiresinin malzeme sayımı hataları Enfeksiyonu engelleyici uygulamalardaki eksiklikler (El yıkama vs talimatlara uymama) Doğum travay takibinde yetersizlikler, Adli vaka bildirimi yapılmaması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Hemşirelerin Ceza Hukuku Yönünden Sorumluluğu: 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu nun 22. maddesinde taksirin tanımı yapılmıştır. Bu maddenin ikinci fıkrasında taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir şeklinde tanımlanmıştır (11). Kanunun gerekçesinde ise, Taksirli suçların belirgin özelliği, icrai veya ihmali şekilde olabilen iradi hareketin varlığı ve kanunî tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiş olmasıdır. Fakat bu öngörmemenin, "gerekli dikkat ve özen" yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla ortaya çıkması gerekir. Çünkü, gerekli dikkat ve özen gösterilmediği için kanunda tanımlanmış olan neticenin gerçekleşeceği öngörülmemiştir. Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün belirlenmesinde, failin kişisel yetenekleri göz önünde bulundurulmaksızın, objektif esastan hareket edilir. Nitekim toplum hâlinde yaşamanın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için, çeşitli alanlarda kişilerin dikkat ve özenli davranmalarıyla ilgili kurallar konmaktadır. İnşaat faaliyeti, sağlık
hizmetlerinin yürütülmesi ve trafik düzeniyle ilgili kurallar, dikkat ve özen yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir. Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir. Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder. Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir. denilmektedir. Bir uygulamanın istenilmeyen bir sonucu vardır; dikkat ve özen yükümlülüğü yerine getirildiğinde sağlık personeli bu zararlı sonucu engelleyebilecekken dikkatsiz, özensiz davranış nedeniyle hastasına zarar verdiyse, taksir kapsamında cezalandırılabilecektir. Tıbbî uygulama hataları taksir kapsamında ele alınmakta olup, taksirle zarar meydana getirilmesi durumunda sorumlu olan kişi T.C.K. nun 85 ve 89.maddesi kapsamında işlem görecektir. T.C.K. nun 85.maddesi taksirle eylem sonucu ölüm ortaya çıkması hallerini düzenlemektedir. Bu maddeye göre, taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. T.C.K. nun 89.maddesinin birinci fıkrasında ise, taksirle yaralamanın tanımı yapılmış ve Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. denilmiştir. Bu yaralamanın ağırlaşmış hali ise 89.maddenin ikinci fıkrasında, Taksirle yaralama fiili mağdurun; Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, Vücudunda kemik kırılmasına, Konuşmasında sürekli zorluğa, Yüzünde sabit ize, Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza yarısı oranında arttırılır.
89. maddenin üçüncü fıkrasında ise, Taksirle yaralama fiili mağdurun, İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, Duyularından veya organlarından birinin işlevini yitirmesine, Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, Yüzünün sürekli değişikliğine, Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine, neden olmuşsa birinci fıkraya göre belirlenen ceza bir kat artırılır. şeklinde tanımlanmıştır. Sağlık personelinin taksirli eylemi sonucunda yukarıdaki sonuçlardan hangisinin ortaya çıktığına bakılacak ve hakim takdirini buna göre yapacaktır. T.C.K. nun 89. maddesinde bilinçli taksir hali hariç taksirle yaralama suçlarının tümü şikayete bağlı suç haline getirilmiştir. Hatalı kan transfüzyonu sonucunda bir kişide yaşamsal tehlike oluştuğunda, eylemi gerçekleştiren hemşirenin T.C.K. 89. maddesinin ikinci fıkrasına göre cezalandırılması söz konusu iken, transfüzyon sonucu kişide iyileşmesi mümkün olmayacak düzeyde bir beden hastalığının kalması durumunda 89. maddenin üçüncü fıkrası hükümlerine göre ceza arttırılacaktır. Taksirli davranış dışında görevi kötüye kullanma nedeniyle de sağlık personeli hakkında ceza davası açılabilir. 257. Madde hükümlerine göre, (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Yine T.C.K. nun 280. Maddesinde Sağlık Mesleği Mensuplarının Suçu Bildirmemesi tanımlanmıştır. Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Burada sözü geçen sağlık mesleği mensubu deyimi, hemşireleri de kapsamaktadır. Hemşirelerin Medeni Hukuk Yönünden Sorumluluğu: Tazminat davaları ise, Borçlar Kanunu esaslarına göre açılmaktadır. 41. Maddede Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur. hükmü bulunmakta ve hizmet sırasında taksirli eylemi olan sağlık personelinin tazminat ödeyeceği belirtilmektedir (12). Türk Ceza Kanununda, her kişi eylemi nedeniyle ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulurken Borçlar Kanunu hükmüne göre müteselsilsen (silsile izleyerek) sorumludurlar. Yani hakim zararı tazmin ettirirken toplu olarak alabilir daha sonra zararı ödeyen diğer sorumlulardan bu zararın tazminini isteyebilir. Örneğin dava özel bir sağlık kuruluşu aleyhine açılmışsa,
tazminatı hastane yönetimi öder ancak bu zararın ortaya çıkışında sorumlu olan hemşire ise, kendisine rücu davası açarak bu tazminatı ödemesini talep edebilir. Ameliyat sırasında kullanılan malzemelerin sayımından ameliyathane hemşiresi sorumludur. Gazlı bez veya başka bir yabancı cismin batında unutulması nedeniyle yabancı cismin çıkartılması için gereken ikinci ameliyatın tüm giderleri, kişinin bu nedenle yaşadığı ıstıraba bağlı olarak tayin edilecek manevi tazminat, hemşirenin çalıştığı kurum tarafından ödense de kurumun bu tazminatı hemşireden talep etme hakkı doğacaktır. Maddi tazminat içinde çalışma gücü kayıpları, tedavi ve cenaze giderleri, destekten yoksun kalma gibi unsurlar yer alır. Manevi tazminat ise; kişinin yaşam ve sağlığı ile ilgili uğradığı kaybın yanı sıra onur, saygınlık, sır açıklanması gibi manevi değerlerin kaybında söz konusu olur. 1992-2002 yılları arasında 207 adedi Yüksek Sağlık Şurası ve 125 adedi Adli Tıp Kurumuna yansıyan hemşirelik hizmetleri ile ilgili şikâyetlerin araştırıldığı tez çalışmasında, en çok şikâyet edilen bölümün poliklinikler olduğu saptanmıştır (13). Suçlamaların özensiz davranış, bilgi ve beceri eksikliği, tedavi seçimi ve uygulamasında hata, teşhis hatası başlıklarını içerdiği görülmektedir (Tablo 1). Tablo:1 Hemşirelere yöneltilen suçlamalar (Nurhas Safran ın Tez Çalışmasından alınmıştır) Tıbbi hizmetler nedeniyle yapılan şikâyetlerden korunmak için: Kayıtların düzgün tutulması, Evrak, grafilerin arşivlenmesinde gereken özenin gösterilmesi, Yapılan her işlemin hastaya detaylı olarak anlatılması, Ortaya çıkabilecek komplikasyonlar konusunda uyarılması ve onamının alınması, Tıbbi işlem sırasında komplikasyonla karşılaşıldığında ilgili hekim ya da üst yönetime hemen bilgi verilmesi, İlaç uygulamalarının hekimlerin direktifleri doğrultusunda yapılması, Ameliyatlar sırasında malzeme sayımına dikkat edilmesi ve gerekli formların doldurulması Adli vakanın tespitine ve bildirimine dikkat edilmesi gerekmektedir.
Şikâyetlerden korunmada, yöneticilere de görev düşmektedir. Hasta güvenliği uygulama ve çalışmalarının, hemşirelerin bu konudaki yaklaşım ve bakış açılarına olan olumlu etkisi göz ardı edilmemeli, bu nedenle, çalışmalarda hemşireler aktif rol almalı, hasta güvenliği uygulamalarının düzenli kontrolü sağlanmalı ve hasta güvenliği konusunu tüm çalışanlar sahiplenmelidir. KAYNAKLAR: 1. Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun. UYAP Mevzuat Programı. Erişim: 26.03.2012 2. Alver C: İdari Yargılama Usulü Kanunu, Üçüncü Baskı. Ankara:Şafak Matbaacılık; 1993. s:45 3. Hammurabi Kanunları. www.canaktan.org/hukuk/insan_haklari/magna-carta/hamurabi.htm Erişim: 26.03.2012 4. Özdilek AO. Tıpta Yanlış Uygulama Sebebiyle Hekimlerin Hukuki Sorumluluğu. www.türkhukuksitesi.com/makale_300.htm Erişim:10.01.2012 5. Thomas Sydenham. www.britannica.com Erişim:10.01.2012 6. Armağan T: İdarenin Sorumluluğu ve Tam Yargı Davaları, Birinci Baskı. Ankara:Seçkin Kitabevi; 1997. S:25 7. 1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun. UYAP Mevzuat Programı. Erişim: 26.03.2012 8. Hasta Hakları Yönetmeliği. UYAP Mevzuat Programı. Erişim 10.01.2012 9. Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi. http://www.ttb.org.tr/td109/23.php3 Erişim:23.11.2010 10. Adli Tıp Kurumu Kanunu. http://www.atk.gov.tr 11. Öztürk İ: Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi. Birinci Baskı. Ankara:Seçkin Yayıncılık; 2005. s: 305-307 12. Borçlar Kanunu. UYAP Mevzuat Programı. Erişim: 23.03.2012 13. Safran N. Hemşirelikte Meslekî Uygulama Hataları. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Doktora Tezi, 2007