Türkiye ve Avrupa AB Üyelik Görüflmeleri Bafllang c ndan Sonra ve Yeni Alman Hükümeti ile Horst Bacia Sayõn Başkan, Bayanlar ve Bayar, Sevgili meslektaşlarõm! Türkiye konusunda bir suskunluk var. Bu suskunluk neredeyse korkutucu derecede. Almanya daki (ve Avrupa daki) günlük gazetelerin manşetlerinde, radyo ve televizyonlardaki haber programlarõnda son aylarda Türkiye neredeyse hiç gündeme gelmiyor. Özellikle bugün burada konuşacağõmõz konu ile ilgili olarak yok: Türkiye ve Avrupa. Umarõm bu teşhis, Alman medyasõnda Türkiye hakkõnda diğer aday ülkeler olan Bulgaristan veya Romanya ya oranla daha fazla haber çõk- 59
Türkiye ve Avrupa AB Üyelik Görüflmeleri Bafllang c ndan Sonra ve Yeni Alman Hükümeti ile tõğõ yönünde meslektaşõm Pazarkaya tarafõndan dün yapõlan tespitle bir çelişki oluşturmaz. Bir yõl önce Almanya da Türkiye nin Avrupa Birliğine üye olup olamayacağõ veya olmasõ gerekip gerekmediği konusunda hararetli tartõşmalar yapõldõ. Büyük bir enerji ve duygusallõkla yürütülen bu tartõşma, bugün büyük ölçüde sönümlenmiş durumda. Argümanlar değişti, karar -müzakere görüşmelerine 3 Ekimde başlanmasõna rağmen- ertelendi. Eğer Almanya daki politik manzarayõ belirli bir uzaklõktaki Brüksel den doğru olarak gözlemleyebiliyorsam, tanõnmõş politikacõlar arasõnda bu konuya düzenli olarak değinen yalnõzca bir tek politikacõ var. O da CSU-Başkanõ ve Bavyera Başbakanõ Edmund Stoiber. Şansölye Angela Merkel, son zamanlarda Avrupa Politikasõna ilişkin iki konuşma yaptõ. Bu konuşmalar retorik ve içerik bakõmõndan fazla iddialõ olmamasõna rağmen, yine de dikkatle incelenmelidir. 9 Mayõs ta, Schuman-Gününde Bayan Merkel Batõ Alman Radyosunun Avrupa Forumunda bir konuşma yaptõ. (Schuman-Gününde AB, kurucularõndan Robert Schuman õ anõyor.) 11 Mayõstaki ikinci konuşma, Parlamentoda bir hükümet beyanõydõ. Her iki metni de bir kez daha okudum. İlk konuşmada Türkiye den hiç söz edilmiyordu; daha doğrusu direkt olarak hiç söz edilmiyordu. Federal Şansölye, AB nin genişlemesi konusunda burada aynen alõntõ yapacağõm sadece şu iki cümleyi kullandõ: Genişleme konusu oldukça karmaşõk bir konudur, çünkü eğer entegrasyonu tamamen durdurmak veya geriletmek istemiyorsak, Avrupa nõn sõnõrlarõnõn nereden geçtiğini söylemek zorundayõz. Bir yandan güvenilir olmak -ki bu bir sorun değil- ve verdiğimiz sözleri tutmaya çalõşmak zorundayõz. Ancak öte yandan belirli ülkelere üyeliklerinin yakõn bir gelecekte mümkün olmadõğõnõ söylemek zorunda kalacağõz". 60
Horst Bacia Şansölyenin bu sözlerle neyi ifade etmek istediğini herkes kendisi çõkarabilir ve çõkarmalõdõr. Bu sözler çok yönlü anlamlar içermektedir - ve aynõ zamanda tipiktir. Federal Hükümetin -ve diğer 25 üye ülkenin- AB nin genişlemesi ve Türkiye nin üyeliğine ilişkin tavõrlarõ açõsõndan tipiktir. Avrupa nõn sõnõrlarõnõn nasõl belirleneceği, hangi vaatlerin tutulacağõ - Bayan Merkel, verilen sözlerin yerine getirilmeye çalõşõlacağõnõ söylemekle, bu cümleyi muğlaklaştõrõyor- ve hangi ülkelere üyeliklerinin yakõn bir gelecekte mümkün olmadõğõnõn söyleneceği konularõ, tartõşmalõ kalmaktadõr. Burada kesin bir ifade yoktur. Ancak: Anlaşõldõğõ kadarõyla, Avrupa nõn sõnõrlarõnõn belirlenmesi konusunda da Federal Şansölye hangi ülkelerin AB üyesi olamayacağõnõ belirtecek kadar ileri gitmemektedir. Hükümet açõklamasõ biraz daha nettir. Ancak Bayan Merkel burada da genişleme konusuna kõsaca değinmektedir. Burada açõkça ifade etmek istiyorum: Ne söz vermişsek bu konuda hep birlikte hareket ediyoruz- yerine getirilecektir." Üyelik müzakerelerinin tek yönlü bir yol olmadõğõ da önemlidir. Kriterlerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu husus Türkiye için olduğu kadar, Hõrvatistan için de geçerlidir. Burada birbirine bağlantõlõ işler söz konusu değildir. Sadece iki ülke katõlõm müzakerelerine aynõ günde başladõ diye, her ikisi de aynõ günde müzakereleri tamamlayacak diye bir kural yoktur. Her ülke, kendini yansõttõğõ şekliyle muamele görme hakkõna sahiptir". Federal Şansölyenin söylediği bunlar. Ayrõca Birbirine bağlantõlõ işler" ifadesi açõkça 2009 yõlõnda AB ye üye olmak ve Türkiye nin de hazõr olmasõnõ beklemek istemeyen Hõrvatistan için kullanõlmõştõr. Bayan Mer- 61
Türkiye ve Avrupa AB Üyelik Görüflmeleri Bafllang c ndan Sonra ve Yeni Alman Hükümeti ile kel in açõklamalarõndan, koşullarõ yerine getirdiği takdirde Türkiye nin üye olabileceği anlamõ da çõkmaktadõr. Bir konuyu açõklõğa kavuşturmak zorundayõz. İmtiyazlõ ortaklõk" kavramõ -bu kavram geçen sonbaharda Almanya daki Federal Parlamento seçimleri sõrasõnda birlik partileri tarafõndan tartõşõlmõştõr- her iki konuşmada da yer almamaktadõr. Bu bir yandan birlik partilerinin ve sosyal demokratlarõn oluşturduğu koalisyon hükümetinin içerisindeki disiplinden kaynaklanõyor olabilir. Ancak öte yandan, Türkiye nin AB ye katõlõmõ konusunda, destekleyenlerin, şüphecilerin ve kesinlikle karşõ çõkanlarõn katõlõm müzakerelerinin başlatõldõğõ 3 Ekim i 4 Ekim e bağlayan gece mevcut olan koşullarla birlikte yaşayabileceklerini göstermektedir. Zor bir doğumdu bu. O günkü olaylarõ tam olarak izleyebilenler hatõrlayacaklardõr. Katõlõm müzakerelerinin başlangõç tarihi olarak 3 Ekim, daha Aralõk 2004 te Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanlarõ tarafõndan tespit edilmişti. Buna rağmen, dõşişleri bakanlarõnõn müzakere çerçevesinin metni üzerinde anlaşmaya varabilmeleri için, AB nin çok zor aldõğõ kararlarda sõkça görüldüğü gibi, 2 ve 3 Ekim günleri gecede devam eden yorucu görüşmelerinin yapõlmasõ gerekmiştir. Bakanlar Konseyinin dönem başkanõ olarak en çok yorulan İngiliz dõşişleri bakanõ Straw, otuz saatlik görüşme sürecinde sadece üç saat uyuyabildiklerini belirtmiştir. Bakanlar, 3 Ekim Pazar günü öğleden sonra nihayet sonuç üzerinde anlaşmaya vardõklarõnda, Türk Hükümeti açõk bir biçimde zaman harcõyordu. Ankara da öncelikle müzakerelere aday olarak başlanmasõnõn gerçekten kabul edilip, edilmeyeceği değerlendirilmek isteniyordu. Dõşişleri Bakanõ Gül, ancak gece yarõsõnõ 25 dakika geçe müzakerelerin 62
Horst Bacia resmi açõlõşõna yetişmiştir. O sõrada sadece Londra da 3 Ekimdi. Straw yarõ şaka yarõ ciddi dönem başkanlõğõ saatinin geçerli olduğunu söylemiştir. Londra saatine göre müzakerelere tam zamanõnda başlandõ. Ancak o gece gelişmeler pek iç açõcõ değildi. Bu konuda şu söylenebilir: Koşulsuz ve kucak açõlarak birliğe alõnacak bir aday ülke, başka türlü karşõlanõrdõ. Özellikle küçük Avusturya, bütün gücüyle pişmiş aşa su katmaya çalõştõ. Genel yorgunluğa rağmen, Viyana Hükümeti son dakikaya kadar müzakere adayõnõn metninde üyeliğe ilişkin bir alternatife daha açõk bir biçimde atõfta bulunulmasõ konusunda õsrar etmiştir. İmtiyazlõ ortaklõk" kavramõnõn ise tek başõna destekçisi olmak istemiyordu. Ağustos ayõndaki seçimler sõrasõnda Bayan Merkel ve Bay Stoiber, AB nin Hõristiyan Demokrat ve Muhafazakar Parti ve Hükümet Başkanlarõna bir mektup yazarak, bu kavramõn müzakere çerçevesine dahil edilmesi için çaba sarf etmişlerdi. Kuşkusuz bu girişimle çok fazla taraftar toplayamadõlar. Ve kõsa süre sonra Avusturya nõn bu talebi nedeniyle 25 üye devlet içinde yalnõz kaldõğõ anlaşõldõ. Ancak Avusturya õsrarõnõ 3 Ekime kadar sürdürdü. Dõşişleri bakanõ Plassnik Müzakerelerin hedefi üyeliktir" cümlesinin çõkarõlmasõ için õsrarla mücadele etti. Fakat sonuçta bu cümle metinde kaldõ. Viyana hükümetinin boşa giden bu çabalar konusunda neden bu kadar mücadele ettiği, benim için de bir bilmece idi ve bugün de öyledir. Ayrõca Viyana Hükümeti, AB nin Türkiye ile hem üyelik, hem de üyeliğe ilişkin bir alternatif görüşmesini eşzamanlõ olarak nasõl yapabileceğini inandõrõcõ biçimde açõklayamadõ. Yoksa bu kendi ülkelerindeki kamuoyuna karşõ bir siyasi tiyatro muydu? Ya da resmen asla iti- 63
Türkiye ve Avrupa AB Üyelik Görüflmeleri Bafllang c ndan Sonra ve Yeni Alman Hükümeti ile raf edilmeyen birbirine bağlantõlõ işlerden birisi miydi? Çünkü Viyana daki hükümet, Avusturya için tarihsel ve coğrafi nedenlerden ötürü özel bir öneme sahip olan Hõrvatistan ile müzakerelere başlanmasõndan yanaydõ. Uzun gidiş gelişlerden sonra, sonuçta üye devletler tarafõndan müzakere adayõ ülkeler için tespit edilen metin, AB Komisyonunun 2004 sonbaharõnda tavsiye ettiği eski metne çok yakõn bir metin olarak kabul edildi. Ve bütün bunlar yeterince karmaşõktõr. Eski öneride bile, o zamandan beri alõnan her kararda gündeme gelen birkaç formülasyon vardõr. Buna göre Türkiye ile yapõlan katõlõm görüşmeleri Sonucu önceden garanti edilemeyen, ucu açõk bir süreçtir". Her ilerlemeyi Türkiye nin yapacağõ reformlarõn hõzõ belirleyecektir. Ayrõca topluluk müktesebatõnõn benimsenmesi sõrasõnda uzun geçiş süreleri, özel düzenlemeler ve bazõ durumlarda (işgücünün serbest dolaşõmõ gibi) süresi belli olmayan koruyucu hükümler getirilebilecektir. Müzakerelerin ancak AB 2014-2021 dönemine ait topluluk bütçelerinin finansal çerçevesi hakkõnda mutabakata vardõğõnda ve Türkiye nin AB üyeliğinin birliğe hangi mali yükleri getirebileceği hususu açõklõğa kavuştuğunda sona erdirilebilecek olmasõ, önemli olan bir diğer koşuldur. Bu müzakere konsepti ile Türkiye nin AB ye girişi bu da AB de kabul edilmiş bir yöntemdir- güncel politikanõn ufkunun dõşõna itilmektedir. Bu belirli bir rahatlama getirmektedir. Almanya daki politikacõlarõn - ve sadece oradakilerin değil- çok başka, acil sorunlarõ var ve bundan sonraki seçimleri düşünüyorlar. Türkiye konusu şimdilik gündemden çõkõyor. Bir sonraki gelişmelere kadar bu cephede sükunet hüküm sürecek. Alman-Türk ve Türk-Avrupa ilişkilerinde yakõn geçmişte hüküm süren fazla õsõnmõş havanõn belirli bir soğuma göstermesi, taraflarõn tü- 64
Horst Bacia mü için çok faydalõdõr. Türkiye şimdi en azõndan, koşullarõ yerine getirdiği takdirde AB ye gireceğine dair açõk güvenceyi kanõt gösterebilir. Bu iyi haber. Fakat bir de kötü haber var. Bunlar, Fransa ve Hollanda daki anayasa referandumlarõnõn başarõsõzlõğa uğramasõdõr. Türk dostlarõmõzdan çoğu belki de bu olumsuz halkoylamasõ sonuçlarõnõn korkutucu etkisinin bilincinde değildir. Sanõrõm, Avrupa bilincindeki bir şoktan söz edersek, abartmõş olmayõz. On yõllar boyunca üye ülkelerin halklarõnda var olan Avrupa entegrasyonuna karşõ olumlu tutum, olumsuza dönmüştür. Ve bunun nedeni açõkçasõ 1 Mayõs 2004 te aniden ve henüz hazmedilemeyen 10 ülkenin genişlemeye dahil edilmesidir. Şimdi herkes AB nin bir kabul sorunu olduğundan söz etmektedir. Ve politikacõlar gelecekte şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla halkõn düşüncesini dikkate almak zorunda kalacaklardõr. Avrupa nõn sõnõrlarõ ve AB kimliği sorunlarõ şimdi çok daha belirgin biçimde ortaya çõkmõştõr. Şimdiye kadar teknokratik yollarla otomatik olarak yeni üyelerin kabulü, gelecekte artõk mümkün olmayacaktõr. Bunu Bulgaristan ve Romanya şimdiden hissetmeye başladõlar. Bu haftanõn başõnda AB komisyonu her iki ülkenin de söz verildiği gibi 1 Ocak 2007 de birliğe katõlabileceklerini teyit etmiştir. Ancak bu ülkelere üyelik için öngörülen koşullarõ kesin bir biçimde yerine getirmeleri gerektiği de açõk bir dille bildirilmiştir. Bu kesin ölçüt Türkiye için de geçerlidir. Daha şimdiden bazõ üye ülkeler, sõrada bulunan müzakere konusunun ilk iki bölümüne - Bilim ve araştõrma" ve Eğitim ve kültür"- ek koşullarõn getirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Örneğin Fransa, Eğitim ve Kültür bölümüne siyasi katõlõm kriterlerinin de eklenmesi yönünde õsrar etmektedir. Bu çerçeveden bakõldõğõnda, öncelikle söz konusu olan Kürt kökenli T.C. yurttaşlarõnõn haklarõdõr. 65
Türkiye ve Avrupa AB Üyelik Görüflmeleri Bafllang c ndan Sonra ve Yeni Alman Hükümeti ile AB ile Türkiye ilişkilerindeki önemli kriz noktalarõndan biri olan ve halen çözüme kavuşturulmamõş olan Kõbrõs õn tanõnmasõ, sonbaharda ciddi bir sorun olarak ortaya çõkabilecektir. Genişlemeden sorumlu komiser Rehn, birbirini izleyen iki süreçten söz etmektedir. Aramõzda bulunan ve konunun ayrõntõlarõnõ bilmeyenler için bir kez daha kõsa bir açõklama yapmak istiyorum. Birliğin devlet ve hükümet başkanlarõ, müzakerelere başlamanõn ön koşulu olarak Türkiye den gümrük birliğinin 1 Mayõs 2004 te AB ye üye olan bütün ülkelere genişletilmesini öngören ve ortaklõk anlaşmasõnõn ek protokolünün imzalanmasõnõ daha Aralõk 2004 te istemişlerdir. Bu uzlaşmayla -ki Başbakan Erdoğan bunu uzun ikna çabalarõndan sonra kabul etmişti- Ankara, Lefkoşe deki Kõbrõs Rum Kesimi hükümetinin dolaylõ yollarla Kõbrõs Cumhuriyeti nin temsilcisi olarak tanõnmasõ yolunda altõn bir köprü inşa etmiş olacaktõ. Ancak Türk Hükümeti açõkça bu köprüden geçmek istemiyordu. Protokolün imzalanmasõ ile eşzamanlõ olarak geçen yõlõn Temmuz ayõnda bir açõklama yayõnlandõ ve bu açõklamada bu maddenin hiçbir biçimde" Kõbrõs Cumhuriyetinin tanõnmasõ anlamõna gelmediğinin altõ çizildi. Kanõmca bu büyük bir hata idi. Çünkü AB de bu açõklamaya bir karşõ açõklama yapmak zorunda kaldõ; farklõ bir şey de yapamazdõ zaten. Birlik bu açõklamasõnda ek protokolün şartsõz olarak uygulanmasõnda õsrarlõ olduğunu bildirdi ve Türkiye den liman ve havaalanlarõnõ Kõbrõs Cumhuriyetinin gemi ve uçaklarõna açmasõnõ talep etti. Bu taleplerin incelenmesi 2006 yõlõ içerisinde yapõlacaktõr. AB nin bu talepleri yerine getirilmezse -ki Türkiye bunlarõ yerine getirmeyi hiç düşünmemektedir- büyük bir tartõşmanõn çõkmasõ kaçõnõlmazdõr. Türk tarafõnda bu davranõşõn haklõ nedenleri olabilir. Fakat, 66
Horst Bacia Kõbrõs Rum Kesimi hükümetinin AB üyesi olduğu gerçeğinin de bilincinde olmak gerekmektedir. AB ortaklõk hakkõna kabule ilişkin müzakerelerin yürütüleceği 35 başlõğõn her birinde de üye devletlerin müzakerelerin başlatõlmasõna ve geçici olarak durdurulmasõna oybirliği ile karar vermeleri gerekmektedir. Bu durum Kõbrõs Cumhuriyetine müzakereleri istediği zaman bloke etme olanağõ vermektedir. Bana öyle geliyor ki, AB ile Türkiye ilişkilerinde gelecek yõllardaki en büyük zorluk mevcut belirsizlikten kaynaklanacaktõr: Türkiye bir taraftan sürekli olarak reform iradesinin varlõğõna ilişkin kanõtlar getirmek zorunda kalacaktõr. Öte yandan, bütün koşullarõ yerine getirse bile, Türkiye nin sonunda AB ye üye olup olmayacağõ kesin değildir. Gelecekte AB ye üye olacak adaylar (Hõrvatistan hariç) konusunda, sadece Fransa daki referandumun sonuçlarõnõ düşünmek yeterlidir. Başkan Chirac hatta bunun anayasaya kapsamõnda düzenlemesini bile sağlamõştõr. Türkiye bu çelişki ve gerilimleri uzun yõllar boyunca taşõmaya hazõr ve istekli midir? Çünkü esas sorun -Türkiye AB ye ait olsun veya olmasõnüye devletler arasõnda halen bir konsensüsün bulunmamasõdõr. Bu kararõ, bir Alman atasözünde dile getirildiği gibi, müzakerelerin başlamasõ ertelemiş, fakat ortadan kaldõrmamõştõr. 67