PERİNATAL ASFİKSİLİ OLGULARIN RETROSPEKTİF İNCELENMESİ

Benzer belgeler
BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

Yrd. Doç. Dr. Duran Karabel

Yoğun Bakımda Nörolojik Resüsitasyon

GEBELİK ve BÖBREK HASTALIKLARI

PRETERM-POSTTERM EYLEM

KAN VE SIVI RESÜSİTASYO N -1 AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ACİL TIP ANABİLİM DALI Dr.İlker GÜNDÜZ

Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde İzlenen Olgularda Akut Böbrek Hasarı ve prifle Kriterlerinin Tanı ve Prognozdaki Önemi. Dr.

Beyin Kan Akımı B.O.S. ve Beyin Metabolizması. Dr Şebnem Gülen

Antepartum İntrauterin Hipoksinin Öngörüsü

The Fetal Medicine Foundation

Hasar Kontrol Cerrahisi yılında Rotonda ve Schwab hasar kontrol kavramını 3 aşamalı bir yaklaşım olarak tanımlamışlardır.

ACOG diyor ki APGAR SKORU. Özeti yapan: Dr. Yasemin Doğan

GEBELİK SIRASINDA MATERNAL VE FETAL SAĞLIĞIN YÜKSELTİLMESİ

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul

AKUT SOLUNUM SIKINTISI SENDROMU YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SHMYO İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜ YRD DOÇ DR SEMRA ASLAY 2015

Hepatik Ensefalopati. Prof. Dr. Ömer Şentürk

HİPOKSİK-İSKEMİK ANSEFALOPATİ (HİE)

Arş. Gör. Zeynep Kırıkkaleli

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

Fetal tedavide amniyoinfüzyon ve amniyodrenaj

Arter Kan Gazı Değerlendirmesi. Prof. Dr. Tevfik Ecder İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı

Olgular. Kan Gazı Değerlendirilmesi Sunum planı. AKG Endikasyonları

Magnezyum (Mg ++ ) Hipermagnezemi MAGNEZYUM, KLOR VE FOSFOR METABOLİZMA BOZUKLUKLARI

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;

HEMORAJİK İNME. Yrd. Doç. Dr. Aysel MİLANLIOĞLU Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji ABD

Kardiyovasküler Hastalıklarda Çekirdekli Kırmızı Kan Hücrelerinin Tanısal Değeri

Kafa Travmalı Hastaya Yaklaşım. Dr. İ. Özkan Akıncı İTF Anesteziyoloji A.D.

Gebelik ve Trombositopeni

GEBELİK VE PULSATİL AKIM EŞLİĞİNDE KARDİYOPULMONER BAYPAS

Şok hastasına yaklaşım, kan ve sıvı resüsitasyonu. Dr. Murat ORAK Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı

FETAL İYİLİK HALİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. Doç. Dr. KEMAL ÖZERKAN

SEREBRAL TROMBOZLU ÇOCUKLARDA KLİNİK BULGULAR VE TROMBOTİK RİSK FAKTÖRLERİ

İNTRAUTERİN BÜYÜME KISITLILIĞI VE OLİGOHİDRAMNİOS OLGULARINI NE ZAMAN DOĞURTALIM? DR. AYTÜL ÇORBACIOĞLU ESMER

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

Bu Ünitede; Şokun Tanımı Fizyopatoloji Şokta sınıflandırma Klinik Özellikler Tedavi anlatılacaktır

Anestezi Uygulama II Bahar / Ders:9. Anestezi ve Emboliler

Multipl organ yetmezliği ve refrakter hipotansiyon

Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi. Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı

Karotis ve Serebrovasküler Girişimlerde Komplikasyonlar ve Önlenmesi. Doç Dr Mehmet Ergelen

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı

METABOLİK DEĞİŞİKLİKLER VE FİZİKSEL PERFORMANS

Konvülsiyon tanımı ve sınıflandırması Epilepsi tanım ve sınıflandırması İlk afebril nöbet ile başvuran çocuğa yaklaşım Epileptik sendrom kavramı

ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ

EPİLEPSİLİ HASTAYA GEBELİK DÖNEMİNDE OBSTETRİK YAKLAŞIM

Nonimmun Hidrops Fetalis Tanı ve Yaklaşım. Prof. Dr. Acar Koç Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

Yrd. Doç. Dr. Murat Sarıtemur Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD 2014

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

ACS de yeni biyolojik markırlar MEHMET KOŞARGELİR HNH 2014-DEDEMAN

DÖNEM 4 PEDİATRİ STAJI DERS PROGRAMI B GRUBU (12/11/ /01/2019) 14/11/2018 Çarşamba

Hipertansif Hasta Gebe Kalınca Ne Yapalım?

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem. Prof.Dr.Mitat KOZ

Sunu planı. Solunum yetmezliği NON-İNVAZİV MEKANİK VENTİLASYON NIMV

SİYANOZ. Doğal ışıkta en iyi görülür Siyanozun en iyi görüldüğü yerler; Tırnak dipleri Dudaklar Dil Müköz membranlar Konjuktiva

Beyin Kan Dolaşımı ve İskemi Patofizyolojisi

Amniyotik Sıvı Dinamiği Fetal Monitorizasyondaki Önemi Doç. Dr. Derya EROĞLU Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD

ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK

Gebelerde Rubella (Kızamıkçık) Yrd.Doç.Dr.Çiğdem Kader

İNTRAPARTUM FETAL DEĞERLENDİRME

Kan Akımı ml/dk. Kalp Debisi DOLAŞIM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ VII. Dr. Nevzat KAHVECİ

Anestezi ve Termoregülasyon

Prof.Dr.Abdullah SONSUZ Gastroenteroloji Bilim Dalı Eğitim yılı

Çeşitli nedenlerle oluşabilen karaciğer fibrozisi hemen daima geri dönüşümsüzdür.

Fetal Monitorizasyon. Prof.Dr.Tufan BİLGİN

Yirmi dört yaşındaki annenin G3P2Y2 38 haftalık sezaryanla 3270 g doğan bebeğinin, doğar doğmaz ağladığı, annesini aktif olarak emdiği, genel

SEPSİSTE YENİ TANIMLAMALAR NE DEĞİŞTİ? Doç. Dr. Murat Hakan Terekeci

Gebelikte yeni gelişen Proteinüri ve Böbrek fonksiyon bozukluğu

Kafa Travmalarında Yönetim

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Çocuk Nefroloji BD Olgu Sunumu 24 Ekim 2017 Salı

Ektopik Gebelik. Doç. Dr. Şule Akköse Aydın U.Ü.T.F Acil Tıp AD ATOK

Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi

MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ. Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D.

Membranoproliferatif Glomerülonefriti Taklit Eden Trombotik Mikroanjiopatili Bir Olgu

APGAR ve Fetal Kan ph sı ile Serebral Palsi Arasında Bir İlişki Var mı? Prof.Dr.Esin Koç Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Yenidoğan Bilim Dalı

FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

Hücre Zedelenmesi. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin

Bradiaritmiler. Sinüs Bradikardisi. Birinci Derece AV blok. Birinci Derece AV blok. Bradisritmiler

EGZERSİZDE VE SONRASINDA ATP - CP

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

SOLUNUM SIKINTISI OLAN TERM YENİDOĞANA YAKLAŞIM

Nöroloji alanında güncel gelişmelerin olduğu konularda seminer Nöroloji Uzmanlık Öğrencileri tarafından sunulur.

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

Küçük Damar Hastalığı; Semptomatoloji. Kürşad Kutluk Dokuz Eylül Üniversitesi 27 Mayıs 2017, İzmir

TIPTA UZMANLIK EĞİTİMİ GİRİŞ SINAVI (TUS) (Sonbahar Dönemi) KLİNİK TIP BİLİMLERİ TESTİ 25 EYLÜL 2016 PAZAR ÖĞLEDEN SONRA

T.C. DÜ Tıp Fakültesi / Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Nörolojisi

PERİNATAL HERPES VİRUS İNFEKSİYONLARI. Uzm.Dr.Cengiz Uzun Alman Hastanesi Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları

Hipokalsemi. Prof.Dr.Enver ŞİMŞEK Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilimdalı

TANIM ANİ KARDİYAK ÖLÜM ANİ KARDİYAK ÖLÜM (AKÖ) NEDİR? ŞU ANKİ RESÜTASYONDAKİ TANI ALMIŞ KARDİYAK HASTALIĞI OLAN VEYA OLMAYAN KİŞİLERDE KISA

İÇ HASTALIKLARINDA YOĞUN BAKIM Prof. Dr. Sabriye DEMİRCİ

KAN AKIMININ KONTROLÜ. 1- Otoregülasyon veya Miyojenik Regülasyon 2- Metabolik Regülasyon KAN AKIMININ LOKAL KONTROLÜ DOLAŞIM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ IV

Hazırlayan: Hatice Şentürk Acıbadem Bursa Hastanesi Klinik Eğitim Hemşiresi Hazırlanma Tarihi: 01/08/2016

Resüsitasyonda HİPEROKSEMİ

Spor yaralanmaları sportif aktivite sırasında meydana gelen yaralanmaların genel adıdır. Normal yaşamda yaralanmalar sıklıkla dış etkilerle

Doppler Ultrasonografi ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ

* Kemoreseptör *** KEMORESEPTÖR REFLEKS

En iyi yöntem inmeden korunma Risk faktörlerinin belirlenmesi

Travmatik Beyin Yaralanması Doç Dr Özlem GÜNEYSEL Dr Lütfi Kırdar Kartal EAH Acil Tıp Kliniği

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

Transkript:

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI DR.LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 1. ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI KLİNİĞİ Klinik Şefi: Doç. Dr. Ayça VİTRİNEL PERİNATAL ASFİKSİLİ OLGULARIN RETROSPEKTİF İNCELENMESİ UZMANLIK TEZİ Dr. Nuriye Ayça GÜL İstanbul-2006

ÖNSÖZ Hastanemiz Başhekimlerine, Uzmanlık eğitimim süresince ve tez çalışmamda üstün bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım; ayrıca çalışma disiplini, hoşgörüsü, sabrı, etik ve insancıl davranışlarını yaşamım boyunca kendime örnek alacağım sayın hocam Doç. Dr. Ayça VİTRİNEL e sonsuz saygı ve şükranlarımı sunarım. Yetişmemde büyük emeği geçen, her zaman sevgi ve desteğini gördüğüm 2.Çocuk Kliniği Şefi Doç Dr. Gülnur TOKUÇ a, kısa süreli de olsa birlikte çalışma imkanı bulduğum Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Şefi Dr. Asuman ORÇUN a, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği Şefi Doç.Dr. Orhan ÜNAL a ve Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Şefi Dr. Serdar ÖZER e teşekkürlerimi sunarım. Asistanlık sürem boyunca sıcak ve dostça bir çalışma ortamını paylaştığım ve her türlü destek ve yardımlarını gördüğüm tüm klinik uzmanlarıma, Dr. Turgut AĞZIKURU, Dr. GÜLAY ÇİLER ERDAĞ ve 1. Çocuk Kliniği Şef Yardımcısı Yasemin AKIN a en içten sevgi ve saygılarımı iletirim. Eğitim süreci boyunca göstermiş olduğu örnek davranışları ve çalışkanlığıyla yolumuza ışık tutan, her konuda desteğini bizlerden esirgemeyen Dr.Serdar Cömert e tezimin tamamlanmasında da gösterdiği yardım ve emek için sonsuz sevgi ve teşekkürleri bir borç bilirim. Tezimin hazırlanmasındaki yardımlarını, dostluk ve arkadaşlıklarını unutamayacağım sevgili asistan arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım. Tezimin istatistiklerinin hesaplanmasında büyük bir sabır ve titizlikle yardımcı olan Dr. Burcu Tümerdem Çalık ve Emre İşçi ye teşekkür ederim. Son olarak varlıklarıyla bana güç veren, sonsuz sevgi ve özverileriyle güçlüklerin üstesinden gelmemde desteklerini esirgemeyen aileme sevgi ve teşekkürlerimi sunarım. Dr. Nuriye Ayça GÜL 2

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ-----------------------------------------------------------------------------------------------------1 İÇİNDEKİLER--------------------------------------------------------------------------------------------3 GİRİŞ-------------------------------------------------------------------------------------------------------4 GENEL BİLGİLER---------------------------------------------------------------------------------------5 PERİNATAL ASFİKSİ--------------------------------------------------------------------------------5 TARİHÇE---------------------------------------------------------------------------------------------5 İNSİDANS-------------------------------------------------------------------------------------------6 ETYOLOJİ-------------------------------------------------------------------------------------------6 PATOFİZYOLOJİ-----------------------------------------------------------------------------------9 NÖROPATOLOJİ VE KLİNİK YANSIMALARI---------------------------------------------15 TANI-------------------------------------------------------------------------------------------------23 TEDAVİ---------------------------------------------------------------------------------------------28 PROGNOZ------------------------------------------------------------------------------------------32 MATERYAL-METOD----------------------------------------------------------------------------------35 BULGULAR---------------------------------------------------------------------------------------------36 OLGULARIN DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ----------------------36 PERİNATAL ASFİSKSİLİ OLGULARDA RİSK FAKTÖRLERİ----------------------------37 OLGULARIN SARNAT & SARNAT EVRELERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ--40 EKSİTUS OLAN OLGULARIN İNCELENMESİ----------------------------------------------48 TARTIŞMA-----------------------------------------------------------------------------------------------50 ÖZET------------------------------------------------------------------------------------------------------55 SUMMARY----------------------------------------------------------------------------------------------57 KAYNAKLAR-------------------------------------------------------------------------------------------59 3

GİRİŞ Sağlıklı bir nesilin temeli, bireylerinin sağlıklı olmasına bağlıdır. Bireyin sağlıklı olmasının temel şartı ise antenatal, natal ve postnatal dönemlerde bebeğin zarar görmemesi ve hipoksiye maruz kalmamasına bağlıdır. Ülkemizde antenatal takibin yetersiz olması; doğum kliniklerinde, kapasitenin üzerinde hasta sayısı ve teknik olanakların yetersiz olması nedeniyle travayın izlenmesindeki yetersizlikler; yenidoğan reanimasyonu konusundaki bilgi ve deneyim eksikliği, yenidoğan ünitesindeki teknik yetersizlikler, öte yandan toplumdaki kültür seviyesinin düşüklüğü, evde doğumların sıklığı sonucu perinatal asfiksi yenidoğanlarda ciddi sorunlar yaratmaya devam etmektedir. Perinatal asfiksi, yenidoğan ve çocuklarda akut mortalite ve kronik sekellerin (serebral palsi, epilepsi, mental yetersizlik vs.) en başta gelen nedenidir. Yeterli antenatal takibin yapılması, sık doğumların engellenmesi, riskli gebeliklerin yakın takibe alınması, doğumların uygun koşullarda yaptırılması, yenidoğan bebeğe gerektiğinde erken resusitasyonun yapılması ve riskli yenidoğanların yakın takibi ve erken tedavisi ile morbidite ve mortalitenin çok azalacağı açıktır. Biz bu çalışmamızda hastanemiz yenidoğan servisine 7 yıllık süreçte perinatal asfiksi tanısı ile yatırılan hastalarda risk faktörlerini ve bu hastaların epidemiyolojik özelliklerini ve asfiksi ile ilişkilerini inceledik. 4

GENEL BİLGİLER PERİNATAL ASFİKSİ Anoksi, çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilen tam oksijen eksikliği olarak tanımlanır. Hipoksi, arteryal oksijen konsantrasyonunun normalin altında olmasıdır. İskemi ise hücreler ve organlara normal fonksiyonlarını sağlayabilecek kan akımının Yetersizliğidir(1). Perinatal asfiksi; hipoksi ve iskeminin bir arada görüldüğü bir süreç olup; anne, fetus ve plasentadan oluşan biyolojik ünitenin fonksiyonlarının veya postpartum pulmoner gaz değişiminin bozukluğuna bağlı olarak; fetus veya yenidoğanda hipoksemi, hiperkapni ve asidoz ile birlikteki klinik depresyon tablosu olarak tanımlanabilir(3). Klinik göstergelere göre asfiksi; düşük apgar skoru, kord kanında asidoz ve hipoksik iskemik ensafalopati ye bağlı yenidoğanda ortaya çıkan klinik bulgudur(48). Hipoksik İskemik Ensafalopati ( HİE ), perinatal asfiksinin en ağır sonucudur. Yenidoğanda hayatın erken dönemlerinde solunumun başlama ve sürdürülmesinde güçlük sonucunda, öncelikle beynin oksijensiz kalmasına bağlı olarak kas tonusu ve reflekslerde baskılanma, bilinç düzeyinde bozulma ve çoğunlukla konvülziyonla karakterize bir sendromdur(4). TARİHÇE İlk kez 1862 yılında J.W.Little tarafından yapılan çalışmalarda anormal perinatal olaylarla, bunu izleyen nörolojik bozukluklar ve serebral hasar arasında ilişki olduğuna dikkat çekilmiştir(5,6). İzleyen yıllarda prenatal olaylar (Freud 1898, Collier 1923) ve perinatal olaylar (Crotrs ve Paine 1959) üzerine çeşitli klinik çalışmalar yapılmıştır(6). Sarnat&Sarnat ın 1970 li yıllarda yaptıkları çalışmalar sonucunda perinatal asfiksi tanımlamaları ve evrelemeleri çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. 1980 li yıllarda özellikle Hill ve Volpe nin fizyopatoloji ve nöropatoloji üzerinde yaptığı çalışmalar (Hill ve Volpe, 1982; Hill ve Volpe, 1984; Volpe, 1987) ışığında denemelerine kadar gelinmiştir. günümüzdeki yeni tedavi 5

İNSİDANS Asfiksinin insidansı genellikle gebelik yaşı ve doğum ağırlığıyla değişmekle birlikte çeşitli kaynaklarda %1-1.5 arasındadır(7,8,9,10,59). Gestasyon yaşı 36 haftadan küçük bebeklerin %9 unda büyüklerin ise %0.2-0.9 unda görülür(8,9,12,32). Diabetik veya gebelik toksemili anne bebeklerinde insidans yüksektir. Diabetik anne bebeklerinde perinatal asfiksi insidansı %27 olarak tanımlanmıştır(11,13). İntrauterin gelişme geriliği olan, makad doğumu olan veya postmatür bebeklerde de insidans artmıştır(7,14,15). Genel olarak bakıldığında 1.2/ 1000 canlı doğumda HİE geliştiği ve 0.3/1000 canlı doğumda nörolojik sekel görüldüğü bildirilmektedir(11). Ülkemizde perinatal asfiksi insidansı yönünden güvenilir değerler yoktur. Gelişmekte olan ülkelerde insidansının 26.5/1000 (canlı doğum) a kadar çıkabildiğini gösteren yayınlar vardır(16). ETYOLOJİ Asfiksiye yol açan hipoksi ve iskemi nedenleri şu şekilde özetlenebilir: Perinatal Dönemde Hipokseminin Başlıca Sebepleri 1) İntrauterin dönemde plasentadaki gaz değişimde bozukluk 2) Natal ve/veya postnatal solunum yetersizliği 3) Persistan fetal dolaşım veya konjenital kalp hastalığına sekonder ciddi sağ sol şant Perinatal Dönemde Ciddi İskeminin Başlıca Sebepleri 1) Serebrovasküler otoregülasyonun kaybına ya da kardiyak yetersizliğe sebep olan herhangi bir olayın sonucu oluşan hipoksemi 2) İntrauterin asfiksi, hipoksemi, hiperkapni ve asidoz Perinatal asfiksinin patogenezinde antepartum, intrapartum ve postpartum sebeplerin sıklığını sayısal olarak ifade etmek zordur. Bu konuda çeşitli kaynaklarda farklı sayılar verilmekle birlikte genel olarak bakıldığında asfiksiyel yaralanmaların % 90 ının antepartum ve intrapartum dönemde geliştiği söylenebilir(11). Brawn ve arkadaşlarının asfiktik bebekler üzerinde yaptıkları geniş bir çalışmada; olayın %51 nin antepartum, %40 nın intrapartum ve %9 ununda postpartum oluştuğu gösterilmiştir. Low ve yardımcılarının perinatal ölümlerde yaptıkları otopsi çalışmalarında; olayın %10 nun antepartum, %40 nın antepartum ve intrapartum, %16 sının intrapartum, % 34 ünde neonatal dönemde ortaya çıktığı bulunmuştur(48). 6

Neonatal Asfiksi İle İlişkili Faktörler 1) Antepartum Faktörler Maternal diabet Gebeliğin indüklediği hipertansiyon ( Gebelik toksemisi) Servikal yetmezlik Kronik hipertansiyon Kollajen vasküler hastalıklar Rh sensitizasyonu, anemi Önceki ölü doğumlar İkinci veya üçüncü trimesterde kanama Kardiyovasküler hastalık Konvülsif hastalık Multiple gestasyon Yaşlı primiparite Maternal enfeksiyon İlaç tedavisi ( Örn: Reserpin, Lityum, Magnezyum, Adrenerjik blokan ajanlar ) Alkol narkotik alışkanlığı 2) İntrapartum Faktörler Müdahaleli doğum ( Sezaryan, forceps ve vakum uygulaması ) Anormal prezentasyon Prematüre doğum Uzamış doğum ( Özellikle ikinci evrenin uzaması ) Hızlı doğum Bozuk fetal kalp paterni Mekonyum ile boyalı amniyotik sıvı 7

Kötü kokulu amniyotik sıvı Erken memran ruptürü Kord prolapsusu Ablatio plasenta Plasenta previa Anneye narkotik verilmesi 3) Postpartum Faktörler Ağır anemi (hemolitik hastalığa veya şiddetli kanamaya bağlı ) Solunum yetmezliği ( pnömoni, aspirasyon sendromu, serabral hasar, anesteziye bağlı) Doğumsal kalp hastalığı ( geniş PDA, fallot tetralojisi, pulmoner stenoz, triküspit atrezisi, damar transpozisyonu ) Kardiyovasküler kollaps ( sepsis, masif kan kaybı, adrenal kanama ) Tekrarlayan apne nöbetleri Konjenital anomaliler Normal doğum eylemi sırasında uterus kontraksiyonları ile her bebek geçici bir hipoksemi, hiperkapni, respiratuar ve metabolik asidozdan oluşan hafif asfiksi epizodu yaşar. Ancak sağlıklı fetus bunu tolere eder. Doğum eylemi sırasında asfiksi oluşturacak beş temel mekanizma vardır (8,9,10,17). 1) Doğum ağrıları sırasında umblikal kordun sıkışması gibi durumlarda umblikal kan akımının kesilmesi sonucu fetal asfiksi 2) Ablatio plasenta gibi plasentanın ayrılması nedeniyle plasentadan değişimin yetersizliğinden doğan fetal asfiksi 3) Plasentanın anne tarafındaki perfüzyonunun yetersizliğine (örneğin maternal hipotansiyon ) sekonder fetal asfiksi 8

4) Normal doğum eyleminin geçici ve aralıklı hipoksisini tolere edemeyen etkilenmiş fetustaki asfiksi 5) Akciğerlerde solunum işleminin yerine getirilememesine bağlı yenidoğan asfiksisi PATOFİZYOLOJİ Perinatal asfiksinin patofizyolojisinde primer olay plasentada yetersiz gaz değişimi veya postnatal olaylar nedeniyle pulmoner düzeyde ventilasyon olayının bozulmasıdır. Bunun sonucunda oksijen ve karbondioksit değişimi bozulmakta böylece arteryel hipoksemi, hiperkarbi ve asidoz gelişimi başlamaktadır(3,11). Asfiksiye bağlı beyin hasarının patogenezinde 2 olay vardır; asfiksiden dolayı oluşan patofizyolojik değişiklikler, hipoksik-iskemik hücre hasarının mekanizması ve santral sinir sistemi içindeki ölüm. Doğum hasarlarını anlamakta serebral kan akımında asfiksiden dolayı oluşan değişimler 1.derecede önem kazanır. Asfiksiyi takiben beyine daha fazla kan akımı olsun diye kardiak out-put tekrar düzenlenir. Sonuçta %30 ile %170 arasında serebral kan akımı artar. Serebral kan akımındaki bu artış lokal olarak serebral vasküler direncin düşmesi ile uyarılır. Sistemik olarak da hipertansiyon ile uyarılır. Asfiksinin sonuçlarının ortaya çıkma hızı ve şiddeti serebral vasküler cevabı tanımlar. Asfiksi şiddetli ise hızlı gelişir. Serebral vasküler direncin artması nedeniyle serebral kan akımı artması beklenirken azalır. Hipoksik iskemik olay uzamışsa hemostatik mekanizma bozulur kardiak out-put azalır, sistemik hipertansiyon gelişir ve serebral kan akımı azalır(48). Normal beyin damar yapısı; azalmış serebral perfüzyonu, küçük damarları hızla dilate ederek kompanse eder. Böylece serebral kan akımı korunur (kan basıncı normal sınırlarda kaldığı süre içinde geçerlidir). Sistemik kan basıncındaki değişmelere rağmen serebral kan akımındaki istikrar otoregülasyon olarak isimlendirilir. Yenidoğan da endotele bağlı kan basıncındaki değişime cevap olarak büyük serebral kan damarları otoregülasyonda arteriollerden daha önemlidir. Serebral arteriyal tonusun konturolunde bir çok kimyasal madde önemlidir. Nitrik oksit vasküler endoteldeki Ca ++ a bağlı K + kanalı üzerinden vasküler dilatasyon yapar, endotelin-1 ve prostanoidler ise vasokonstriksiyonda rol oynarlar. Hipoksi, hiperkarbi ve hipoglisemi ile birlikte otoregülosyonu olumsuz etkilerler. Hipoksi sonucu otoregülosyon bozulunca serebral arteriollerin perfüzyonu; basınç değişikliğine ve CO 2 konsantrasyonuna verdiği cevapta değişir, buda basınçtan bağımsız serebral kan akımına neden olur(48). 9

Preterm bebeklerde otoregülasyon çok düşük olmasına rağmen ortalama sistemik basıncın çok yakınındadır ve serebral perfüzyon ortalama arteryel basınç 24 ile 39 mmhg arasında korunur. Hipotansiyon en alt limiti aştığında preterm bebek bu kan basıncındaki düşmeyi kompanse edemez. Arteryal sistemdeki bu başarısızlık serebral kan akımında aşikar azalmaya neden olur(48). Sebebi ne olursa olsun asfiksiyal beyin hasarı; perinatal asfiksideki global asfiksi, kardiak arresten sonraki hipoperfüzyondaki hasar ve vasküler oklüzyon sonucu ortaya çıkan fokal iskemik hasar, hepsinde aynıdır(48). Asfiksiyal beyin yaralanmasındaki beyin hasarının mekanizması tamamen açıklanamamıştır. Volpe, asfiksiyal hasarı fizyolojik açıdan gözden geçirdiği bir çalışmasında, hipotansiyonla birlikte vasküler otoregülasyonun ortadan kalktığını ve serebral kan akımının azaldığını, bu durumun da doku nekrozuna ve sonuçta serebral ödem oluşumuna neden olduğunu ifade etmiştir 11. Lupton ve arkadaşlarının klinik ve görüntüleme yöntemlerini kombine ederek yaptıkları çalışmada, asfiktik term bebeklerin intrakranial basınçları Bilgisayarlı Tomogrofi (BT) ile uyumlu olarak gözlenmiş, buda Volpe nin çalışmasını doğrulamıştır(48). Doku nekrozu serebral ödeme ilerler. Maksimum doku nekrozu ve serebral ödem 36-72 saat sonra görülür. Yine de doku şişmesinin belli bir sınıra kadar serebral kan akımını sınırlayarak 2.derece ödeme neden olduğu da bilinmektedir. Serebral ödemin en erken fazı sitotoksik bileşimi yansıtır, fakat vazojenik komponent ödemi karakterize eder ve ağır doku hasarına eşlik eder(48). Perinatal asfiksi sonrası artmış intrakranial basınç çok sık rastlanılan bir komplikasyon değildir. Lupton ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada asfiktik bebeklerin % 22 sinde görülmüştür(48). 10

Tablo I: Asfiksiye Sekonder Gelişen Sistemik ve Serebral Olaylar Erken Orta Geç Kardiovasküler Nabız Nabız Nabız Oksijen asit baz dengesi Kan basıncı Hipoksi Hiperkapni Kan basıncı Anoksi Hiperkapni Kan basıncı (şok) Anoksi Ağır asidoz Serebrovasküler Serebral kan akımı Metabolik asidoz Serebral kan akımı Serebral glukoz alımı Serebral iskemi Serebral glukoz alımı Serebral metabolizma Enerji dengesi normal Glikoliz Laktat Glukoz Laktat Fosfokreatin + ATP Nöron ölümü 11

Son birkaç yılda, santral sinir sistemindeki hücre ölümüne, daha da eğilinmiş ve moleküler ve hücresel açıdanda bakılmıştır. 2 farklı faz tanımlanmıştır. 1.Faz ; reperfüzyon ve reoksijenasyon sırasında oluşur. 2.Faz saatler sonra başlar, bu süre 72 saati bulabilir. 1.Faz esnasında asfiksi, NAD ın hızlı bir şekilde NADH a dönüşmesine sebep olur. Enerji ihtiyacı karşılanamayınca aerobikten anaerobik metabolizmaya kayma olur, bu da glikolizin hızlanmasına neden olur ve laktat üretimi artar. Aynı anda Trikarboksilik asit siklüs (TCA) ara ürün konsantrasyonu azalır ve yüksek enerjili fosfat üretimi azalır. Bu değişiklikler fosfokreatinde hızlı düşmeye ve beyin ATP konsantrasyonunda yavaş azalmaya neden olur. ATP konsantrasyonunda azalma ile çeşitli iyon pompaları (özellikle Na + -K + pompası, yüksek hücre içi K + konsantrasyonunu ve düşük hücre içi Na + konsantrasyonunu korumada en önemli trasporttur) görevlerini yerine getiremezler. İyon pompasının fonksiyonu kaybolduğunda nöronal membran değişmeye başlar. Bazı nöronlar hiperpolerize (örneğin CAI ve CA3 hipokampal nöronlar) diğerleri ise depolarizedir (örneğin dantale granül hücreleri). Eğer anoksi devam ederse, bütün hücreler hızlı ve belirgin depolarisazyona uğrarlar ve membran potansiyeli tamamen kaybolur. İntrasellüler ve eksrtasellüler ph da ki azalmalar membran potansiyelindeki değişmelere öncülük eder, hipoksi laktat üretimini ve intrasellüler asidozu uyarır. Ekstrasellüler ph da ki azalma; intrasellüler H + iyonunun ve intrasellüler laktatın birlikte veya ayrı ayrı sızması sonucudur. Nöronal membran potansiyeli kaybolduğu anda çok fazla belirgin iyon değişiklikleri olur. Bunlar hücre içine Na +, Cl - ve Ca ++ girişi ve hücreden K + çıkışıdır. Hücre içi Ca ++ yükselir, ekstrasellüler K + önemli miktarda artar ve ekstrasellüler Ca ++, Na + ve Cl - azalır. Glutamatın ekstrasellüler konsantrasyonunda önemli miktarda artış vardır, bu nörotransmitter salınımında artma ve reuptake in azalması sonucu oluşur. Sonuç nöronal eksitatör reseptörlerin aşırı uyarılmasıdır. Eksitatör amino asitlerin artmasındaki diğer mekanizmalar da açıklanmıştır. Bunlar Martin ve arkadaşları tarafından gözden geçirilmiştir. Laktat ve yüksek enerjili fosfattaki daha önce anlatılan değişiklikler, asfiktik bebeklerde proton ve 31 P MR spectraskopi ile gösterilebilir. Olayın başlangıcındaki fosfokreatin deki azalma resusitasyon ile tersine çevrilebilir. Fakat 24 saat sonra yavaş 2. derece azalma takip eder. İntrasellüler ph ve diğer hücresel enerji durumunun belirteçleri sıklıkla yaşamın ilk 1 gününde normal kalır(48). 12

ŞEKİL I:SİTRİK ASİT SİKLUSU Glukoz (kan) Pentoz monofosfat Şantı Glukoz (beyin) Heksokinaz Glukoz-6-fosfat Glukoz-1-fosfat Fruktoz-6-fosfat Fosforilaz Fosfofruktokinaz Glikojen Fruktoz-1,6-difosfat Laktat +H + NADH NAD + Piruvat Piruvat dehidrogenaz kompleks Keton cisimcikleri Asetil-CoA Yağ asidi, Kolesterol Asetil kolin Aspartat Oksalaasetat Sitrik asit İzositrat Glutamat Fumarat siklüsü Alfa-ketoglutarat Suksinat CO 2 NADH, FADH 2 Elektron transport sistemi H 2 O ATP O 2 13

Asfiksial nöronal hasara neden olan birçok sebepten, en dikkat çekeni ve belkide en önemli olan eksitotoksisitedir. Hipoksi esnasında ekstrasellüler glutamaddaki artma, gulutamad reseptörlerinin aşırı uyarılmasına ve hücre ölümüne neden olur. Eksitotoksinlerin nasıl hücre ölümünü uyardıkları tam olarak açıklanamamıştır. Ratman ve Olney; uzamış nöronal depolarizasyonun hem hızlı hem de yavaş hücre ölümüne neden olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hızlı hücre ölümü, fazlaca Na ++ un glutamada bağlı iyon kanalları yoluyla içeri girmelerinden dolayı oluşur. Bu da Cl - un nöronlara girmesine neden olur. Artmış intrasellüler Cl -, daha fazla katyonun hücre içine girmesini indükler bu elektronötroliteyi korumak içindir. Cl - ve katyon girişi suyu hücre içine çeker ve sonuçta osmatik lisis oluşur. En önemlisi Ca ++ girişi ile olur. İntrasellüler Ca ++ daki sürekli artış toksik kaskad ı uyarır, buda nekrozun neden olduğu hücre ölümünün en son aşamasıdır.. Bu kaskad ın birçok içeriği vardır; birçok katabolik enzimlerin aktivasyonu (özellikle fosfalipazlar, proteazlar ve endonükleazlar), sonucunda membran fosfolipitlerinin bozulması ortaya çıkar. Buna ek olarak fosfolipaz A 2 nin aktivasyonu ve poliansature yağ asitlerinin salınımı özellikle araknoid asid, serbest radikallerin oluşumundan dolayı doku hasarını uyarabilir. Kalsiyum ayrıca nitrik oksid sentazı aktive eder, nitrik oksid oluşumu artar ve bu da hücre ölümüne neden olur. Nöronal hasara neden olan postasfiksial hasarı bloke etmeyi amaçlayan birçok strateji önerilmiştir. Fakat bu noktada hiçbirinin klinik yönden anlamı olmamıştır(48). Asfiksial hasar ve hücre ölümünün 2.Fazı, uygunsuz asidozun uyarılması olarak belirlenmiştir. Gluckman ve arkadaşlarının görüşüne göre bu faz, klinik olarak postasfiksiyal konvulziyonların ortaya çıkmasıyla tanınır. Postasfiksiyal apopitozu başlatan faktörler yoğun araştırma altındadır, bunların; serbest radikaller, inflamatuar sitokinlerin artmış konsantrasyonu ve artmış etkinliği, endojen büyüme faktorlerine artan cevap veya bunların konsantrasyonundaki değişme olduğuna inanılmaktadır. Asfiksi ayrıca çeşitli gen transkripsiyonunda hem hızlı hemde gecikmiş değişikliğe neden olur. Bu genler; c-fos, c-jun ve bazı sıcak şok proteinleridir. Bu maddelerin apopitozun genişliğinde önemli etkilerin olduğu düşünülmektedir. Olaya hipoglisemi ve intrasellüler asidozun iştirak etme sebebinin, acaba laktik asid birikiminden dolayı mı yoksa ATP hidroliz ürünlerinden dolayımı olduğu henüz tam olarak aydınlatılamamıştır(48). Reoksijenasyon ile serebral perfüzyonda rebaund olur. Asfiktik yenidoğanda doku hasarının genelinde postiskemik mikrovasküler perfüzyonun bozulması ve yoğun perfüzyonun rolu henüz açıklanamamıştır(48). 14

Asfiksinin beyindeki karbonhidrat mekanizmasına etkileri şu şekilde özetlenebilir: Beyine glikoz girişi ( Hızlanmış glikoz kullanımı) Glukojenoliz (Fosforilaz aktivasyonu ( camp)) Glikoliz Fosfofruktokinaz aktivasyonu ( camp, ADP, Pi, ATP, fosfokreatin) Beyin glukozu ( Glukoz kullanımı>glukoz girişi) Laktat üretimi ve asidoz Anaerobik glikoz (Bozulmuş piruvat kullanımı) Fosfokreatin H + üretimi ATP, ADP Oksidatif fosforilasyon NÖROPATOLOJİ VE KLİNİK YANSIMALARI Asfiksial nöronal hasar sonrası ortaya çıkacak nöropatolojik özellikler yenidoğanın gestasyonel yaşı ile yakından ilişkilidir. Gestasyon yaşı 36 hafta ve üzerinde olanlarda serebral korteks ve subkortikal gri madde etkilenirken; gestasyon yaşı 36 haftadan küçük olanlarda periventriküler beyaz madde yapılarındaki etkiler daha belirgindir(11). Matür Yenidoğan da Daha Sık Görülen Lezyonlar 1. Selektif nöronal nekroz 2. Parasagittal serebral hasar 3. Status marmaratus 4. Fokal veya multifokal iskemik serebral nekroz Prematür Yenidoğan da Daha Sık Görülen Lezyonlar 1. Periventriküler lökomalazi 2. Periventriküler hemorajik lezyonlar 3. Selektif nöronal nekroz 15

4. Fokal veya multifokal iskemik serebral nekroz MATUR YENİDOĞANLARDA NÖROPATOLOJİ VE KLİNİK KORELASYON Selektif Nöronal Nekroz Asfiksial nöronal hasarın en sık karşılaşılan tipi selektif nöronal nekrozdur. Hem term hem de pretermlerde görülür. Nöropatolojik görünümü nöron ve astrosit kaybı şeklindedir. Sıklıkla serebral korteks, talamus, serebellar korteks, beyin sapı ve ön boynuz hücrelerinde tespit edilir. Serebral korteks ve talamustaki lezyonlar bilinç düzeyinde azalma ile; yine serebral korteks, diensefalon ve orta beyin yapılarındaki zedelenmeler konvülsiyon ile; korteks, serebellum ve spinal kord lezyonları kas tonusu ve koordinasyon bozukluklarıyla; beyin sapı zedelenmesi ise ekstraoküler kas bozuklukları, görme kaybı, solunum ve emmeyutma bozukluklarıyla kliniğe yansırlar(10,11,21,22). Parasagittal Serebral Hasar Term infantlarda sık karşılaşılan lezyonlardan birisidir. Nöropatolojik görünümü, iyi diferansiye olmuş hücrelerin (örneğin kortikal nöronlar, purkinje hücreleri) ölümü şeklindedir. Posterior serebrum denebilecek serebral korteksin parasagital bölgesinde, ön orta ve arka serebral arterlerin beslediği serebral korteks ve subkortikal beyaz maddede görülür. Genellikle sistolik kan basıncındaki ani düşüş sonucu oluşur. Sıklıkla bilateral ve simetriktir. Üst ekstremitede daha belirgin olacak şekilde proksimal güçsüzlük ve hipotoni şeklinde kliniğe yansır(10,11,21,22). Ölümle sonuçlandığı sık olur(49). Status Marmaratus Daha nadir görülen bir nekroz tipidir. Bazal ganglia ve talamusta görülür. Nöropatolojik görünüm nöron kaybı, kapiller proliferasyon, gliazin ve hipermiyelinizasyon şeklindedir. Bu makroskopik olarak damarlı bir mermer görünümü verdiği için status marmaratus adı verilmiştir. Daha nadir görüldüğü için klinik yansımalar çok iyi bilinmemekle birlikte entellektüel bozukluk, koreoatetoz, distoni ve tremorlara sebep olabilmektedir (10,11,21). Fokal veya Multifokal İskemik Serebral Nekroz Bu gruba serebral infarksiyon, porensefali (fokal yada multifokal nekrozların doku kaybı ile belirlenen şekline denir), hidrosefali ve multikistik ensefalomalazi girer. En sık görülen şekli serebral infarksiyonlardır a. İnfarksiyonlar sık olarak tek taraflıdır ve en sık orta serebral arter tutulur(49). Tromboembolizm ve kortikal venöz trombozlara bağlı fokal vasküler tıkanma sonucunda gelişir. Matür yenidoğanlarda sıklıkla orta serebral arterin 16

beslediği bölgelerde yaygın infarktlar oluşur. Bu infarktlara bağlı klinik lezyonlar, kistik kavitasyon olarak karşımıza çıkar. Bu lezyonlar yenidoğan döneminde asemptomatik olabildiği gibi fokal konvülsiyonlara ve hemiparaziye sebep olabilir. Uzun dönemde, orta serebral arterin etkilenmesine bağlı üst ekstremitelerde güçsüzlük daha belirgindir(11,21). Tablo II: Nöropatolojik Lezyonların Yerleşimi Ve Klinik Sonuçları Hasar Şekli Serebral Hasarın Topografik Yerleşimi Neonatal Dönemde Nörolojik Bulgular Selektif Nöronal Nekroz Parasagital Serebral hasar Status Marmaratus Fokal ve Multifokal Serebral Hasar Periventriküler Lökomalasi Serebral korteks Stupor, koma Bazal ganglia Konvülsiyon Talamus Hipotoni Retiküler formasyon Hipertoni-Distoni Beyin sapı çekirdekleri Okülomotor bozukluklar Emme-yutma bozukluğu Serebral korteks Üst ekstremitelerin Subkortikal beyaz madde üst kısımlarında Superomedial (parasagittal) tonus azalması konveksiteler Posterior>Anterior serebrum Putamen Bilinmiyor Globus pallidus talamus Serebral korteks Konvülsiyon Subkortikal beyaz madde (genellikle fokal) (genellikle tek taraflı ve Hemiparezi vasküler dağılım boyunca) (bilateralse quadriparezi) Periventriküler beyaz madde Alt ekstremitelerde güç kaybı Uzun Dönemli Sekellerin Nörolojik Özellikleri Mental retardasyon Spastik quadriparezi Konvülsiyon Koreoatetoz Bulber- psödobulber palsi Hiperaktivite Dikkat bozukluğu Atonik quadriparezi Spastik quadriparezi Entellektüel bozukluk Koreatetoz Mental retardasyon Spastik quadriparezi Spastik hemiparezi veya quadriparezi Entelektüel bozukluk Spaktik dipleji Entelektüel bozukluk Görme kaybı 17

PREMATÜR YENİ DOĞANLARDA NÖROPATOLOJİ VE KLİNİK KORELASYON Periventriküler Lökomalazi (PVL) Perinatal asfiksi li prematürelerde sık görülen lezyonlardan biridir. Periventriküler beyaz cevher prematürelerde serebral arterlerce en fazla beslenen bölge olduğundan, bu bölgede koagülasyon nekrozu ve infarkt tespit edilir. İnfarkt alanı içinde %25 sıklıkla kanama oluşur ve bu sıklıkla ciddi intraventriküler kanamaya yolaçar. PVL nin patolojik sonuçları lezyonun boyutlarıyla değişir. Hafif olgularda gliozis ve miyelinizasyonda azalma gösteren küçük alanlarla birlikte ventriküler dilatasyon tespit edilirken; şiddetli olgularda multikistik ensefalomalazi görülebilir. PVL nin kısa dönemdeki klinik bulguları tam bilinmemekle birlikte alt ekstremitelerde kas tonusunda ve gücünde azalma tespit edilebilir. Uzun dönemde klasik olarak alt ekstremitelerde spastik dipleji veya nadiren quadripleji gelişir. Ağır lezyonlarda üst ekstremitede de kuvvet kaybı görülebilir. Yine ağır lezyonlarda entellektüel bozukluk ve optik sinir tutulumuna bağlı görme bozuklukları izlenebilir(11,21). Periventriküler Hemorajık Lezyonlar Preterm yenidoğanlarda intraventriküler kanamadan sonra periventriküler bölgede izlenen, parankim zedelenmesidir. Genellikle lateral ventrikülün lateralinde ya da dorsalinde yer alır ve tek taraflıdır. Kliniğe lezyonun büyüklüğü ile ilişkili olarak epilepsi, mental bozukluklar, hemiparazi ya da quadripleji şeklinde yansıyabilir(11,21). Selektif Nöronal Nekroz Termlerde serebral ve serebellar korteks, talamus ve beyin sapı etkilenirken pretermlerde yoğun olarak spinal kord etkilenir. Bunun dışında hipokampusun subikulumunda, ventral ponsta, inferior ulnar nükleusta ve serebellumda da yer yer bu tip nekroza rastlanabilir. Klinikte bilinç düzeyinde baskılanma, konvülsiyon, primitif reflekslerde bozukluk ve tutulum yerine göre, beyin sapı fonksiyonlarında anormallik şeklinde bulgu verebilir. Fokal Veya Multifokal İskemik Serebral Nekroz Preterm yenidoğanlarda oldukça nadir görülen lezyonlardır. Çok sayıda küçük damarın tıkanmasıyla oluşan dağınık, minik infarkt alanları mevcuttur ve bunlar sıklıkla multikistik ensefalomalaziye yol açabilecek kontraksiyonlarla sonlanırlar. Klinikte fokal konvülsiyonlara sebep olabilirler. KLİNİK 18

Perinatal asfiksi sonrasında klinik bulgular asfiksinin şiddeti, süresi, nörolojik tutulumun şiddeti ve yeri, diğer sistemlerin etkilenme dereceleri ve yerleri, infantın gestasyon yaşı ile ilişkilidir. Perinatal asfiksinin en önemli sonucu ensefalopati tablosu olduğundan ilk etapta, nörolojik bulguların değerlendirilmesi büyük önem taşır. Term yenidoğanlarda yapılacak iyi bir nörolojik muayene ile serebral hasarın şiddetini tahmin etmek mümkün olabilmekteyken, preterm yenidoğanlarda bunu yapmak son derece güçtür (28-32.gestasyon haftalık preterm bebeklerde Cheyne-Stokes solunumu normal, hipomotilite normal veya mutlak patolojik olmayacağı bilinmelidir). Preterm yenidoğanların nörolojik muayeneleri kendine özgü özellikler taşıdığından burada term yenidoğanlara ait bulgulardan söz edilecektir. Term infantlarda asfiksiyi takiben görülen santral sinir sisteminin primer bulguları konvülziyonlar, apne, solunum arrestini içeren anormal solunum paterni, huzursuzluk, postür ve hareket bozuklukları, anormal okülomatör ve pupiller cevap, yaygın hipotoni, ön fontanelde bombeliktir. Konvülziyonlar orta veya şiddetli ensefalopatinin majör bir bulgusudur. Konvülziyonlar genellikle ilk 24 saat içinde başlar; pik zamanı ise 6-12 saattir(24). Term bebeklerde konvülziyon şekli mültifokal-klonik veya fokal olarak gelişebilir. Eğer serebral fokal nöronal nekroz varsa, konvülziyon şeklinin de fokal olarak gelişmesi beklenir, ama bu da kural değildir. Preterm bebekte deserebre postür benzeri nöbetlerin yanı sıra tonik nöbetler daha sık beliren şekillerdir(49). Hasarın şiddeti ne kadar fazla ise konvülziyonun başlangıcı da o kadar erken olur. Nadiren çok şiddetli tutulumun olduğu bebeklerde serebral korteksin oldukça suprese olması veya epileptiform aktivite sağlanamayan yaygın zedelenme nedeniyle konvülziyon oluşmayabilir. Konvülziyonlar ilk günlerde giderek sıklaşabilir ve anti epileptik ilaçlara dirençli olabilir. Genellikle 2-5 gün sonra konvülziyonlar durur veya en azından şiddetinin azalması sonucu ilaçlarla kontrol altına alınabilir. Konvülziyona ek olarak yaşamın ilk 72 saatinde asfiktik yenidoğanlarda bir takım nörolojik bulgular gelişir. İlk defa 1976 yılında Sarnat kardeşler tarafından tanımlanan bu klinik nörolojik durum diğer araştırmacılar tarafından gözden geçirilerek, asfiktik yenidoğanların başlangıçta değerlendirilmesinde ve prognozun tahmin edilmesinde yardımcı olabileceği konusunda fikir birliğine varılmıştır (24). Tablo - III te Sarnat&Sarnat Evrelemesi özetlenmiştir. Tablo III: Term Infantlarda Perinatal asfiksi Evrelemesi 19

(Sarnat&Sarnat Evrelemesi) Bulgular Evre 1 Evre 2 Evre 3 Bilinç düzeyi Hiperalert Letarjik Stupor, koma Adale tonusu Normal Hipotonik Flask Postür Normal Fleksiyon Desebre Tendon refleksleri Hiperaktif Hiperaktif Yok Miyoklonus Var Var Yok Moro refleksi Güçlü Zayıf Yok Pupiller Midriazis Miyozis Eşit değil, ışık refleksi az Nöbetler Yok Sık Deserebrasyon EEG Normal Nöbet aktivitesine İsoelektrik hatta burst göre değişen düşük supresyonu voltaj Semptomların süresi <24 saat 2-14 gün Günler-haftalar Sonuç Yaklaşık %100 %80 normal, Yaklaşık %50 si ölür. normal semptomlar 5-7 günden fazla olursa anormal Yaşayanlarda yüksek morbidite Hafif derecede asfiksi yaşamış bir infantın fizik muayenesinde genellikle sempatik hiperaktiviteye bağlı hiperirritabilite, derin tendon reflekslerinde artma ve abartılı Moro refleksi tespit edilir. Bu semptomlar genellikle 24 saatten uzun sürmez. Orta derecede asfiksi yaşamış bir infant genellikle letarjik görünümdedir; hipotoniktir ve derin tendon refleksleri azalmıştır. Genellikle konvülziyon da görülür. Volpe doğum sonrası asfiksi sürecini, 12 şer saatlik dilimler şeklinde 72 saat ve sonrası bölümler olarak inceler. Ağır derecede asfiksi yaşamış infantın bulguları, birbirini izleyen dönemler halinde değişir. Bu sınıflamaya göre doğumdan sonraki ilk 12 saatte infant stupor veya koma halindedir; periyodik solunum veya irregüler soluma haraketleri vardır. Işığa pupil yanıtı normaldir ve spontan diskonjige göz hareketleri mevcuttur. Diffüz bir hipotonisite ile birlikte yenidoğan refleksleri baskılanmıştır. Ağır asfiksi yaşamış infantların %50-60 ında ilk 6-12 saat içinde konvülziyon görülür. İzleyen 12.-24. saatlerde bilinç düzeyi bir miktar gelişme gösterebilir ancak şuur açılmaz. İnfantta genel bir hiperirritabilite mevcuttur. %15-20 infantta konvülziyonlar bu dönemde başlar ve status epileptikus gelişebilir. Beyin sapı bozukluğuna bağlı olarak apneik 20

nöbetler gelişebilir ve infant solunum desteğine ihtiyaç duyabilir. Motor güçsüzlük beklenmekle birlikte, bu dönemde değerlendirilmesi zordur. 24 üncü saatten sonra beyin ve beyin sapı fonksiyonları giderek bozulur; infant derin komaya girebilir ve beraberinde solunum arresti de izlenebilir. Pupil refleksi ve okülosefalik refleks alınamaz. 24-72 saatlik bu dönemde ölümler sıktır. Eğer infant 72 saat boyunca hayatta kaldıysa, izleyen gün ve haftalar içinde olumlu gelişmeler göstermesine rağmen şuuru tam açılmaz ve hafif bir stupor hali devam eder. Ekstremiteler genellikle hipotoniktir (nadiren hipertonisite görülebilir); emme yutma hareketleri zayıf ve koordinasyon bozuk olduğundan sıklıkla beslenme problemleri ile karşılaşılır. Kafa çiftlerinin kaslarla ilgili olanlara (V, VIII, IX, X, XII) ait belirtiler saptanabilir 49. Bu hastaların klinik seyri değişkendir. İyileşme miktarını ve süresini tahmin etmek son derece zordur. Bu yüzden en az bir yıl yakın takipleri önerilmektedir 11,21. Asfiktik doğan bebeklerin yaklaşık %60 ı nörolojik bulgulara ek olarak diğer sistem tutulumlarına ait belirtiler gösterdiklerinden ve ek olarak asfiksi sırasında hayati organların korunması amacıyla dolaşım sisteminde yeni bir dağılım olduğundan (diving refleksi) söz edilmişti. Bu refleks dahilinde kalp, beyin ve adrenal bezlere daha fazla kan gönderebilmek amacıyla, diğer organlarda oluşan vazokonstrüksiyon, bu organlarda fonksiyon bozukluklarına yol açabilmektedir. 1) Solunum Sistemi: Vazokontrüksiyona bağlı olarak pulmoner vasküler rezistans artar. Persistan fetal dolaşım, pulmoner hipertansiyon, pulmoner ödem ve pulmoner kanama gelişebilir. Ayrıca intrapartum asfiksinin sürfaktan yapımını inhibe ettiği ve özellikle prematürelerde respiratuar distres sendromunu arttırdığı bilinmektedir. Diğer yandan bu bebeklerde mekonyum aspirasyonu pnömonisi riski de artmıştır (1,19,23,24). 2) Kardiyovasküler Sistem: Ağır asfikside miyokardiyal iskemiye bağlı olarak konjestif kalp yetmezliği, hipotansiyon ve kardiyojenik şok gelişebilir. Bunlara ek olarak triküspit yetmezliği ve mitral yetmezliği de gelişebilir (1,11,19,23,24). 3) Böbrek Fonksiyonları: Asfiksiye bağlı vazokonstrüksiyonu takiben renal kanlanmanın azalmasına sekonder akut tübüler ve/veya kortikal ve/veya medüller lezyon ve bunun sonucunda böbrek yetmezliği görülebilir. Bazı olgularda geçici oligüri görülürken (<24 saat) bazılarında oligüri kalıcıdır (>36 saat). Üre, kreatinin düzeyleri genellikle yükselmiştir 1,4,9, 23. Yapılan çalışmalarda idrarda β 2 mikroglobulin 21

artışının perinatal hipoksinin tanısında ve prognozunun tahmininde kullanılabileceği gösterilmiştir (2,9,19). 4) Gastrointestinal Sistem Fonksiyonları: Karaciğerde asfiksiye bağlı hepatosit kaybı olduğu ve özellikle ilk 3-4 günde ALT, AST, LDH yükselmesi; ayrıca hipoglisemi, koagülasyon tetkiklerinde uzama olabileceği; safra kesesi distansiyonuna bağlı kolestatik sarılık ve barsak iskemisine bağlı nekrotizan enterokolit tablolarının gelişebileceği de bilinmektedir. 5) Hematolojik Sistem Fonksiyonları: Ağır asfiktik yeni doğanlarda K vitaminine cevap vermeyen DIC gelişebilmektedir. Ayrıca asfiktik yenidoğanlarda rastlanan trombositopeninin, trombositlerin dolaşımdaki ömrünün kısalmasına ve kemik iliğinde yapımının azalmasına bağlı olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, asfiktik yenidoğanlarda kord kanında çekirdekli eritrosit sayısında artış görülmektedir (19,23,24). 6) Metabolik Değişiklikler: Ağır asfikside görülen miks asidoza ek olarak hipoglisemi, hipokalsemi, hiponatremi,hiperamonemi sıklıkla beklenen metabolik değişikliklerdir. Ayrıca atriyal natriüretik hormon sekresyonu, serumda ksantine türevleri, serum laktik dehidrogenaz yüksekliği izlenebilir. Hipoglisemi karbonhidrat metabolizmasındaki değişikliklere; hiponatremi uygunsuz ADH salınımına bağlıdır. Hipernatreminin artan protein katabolizması ve hipoksiye sekonder gelişen karaciğer fonksiyon bozukluğuna bağlı olduğu düşünülmektedir. Ksantin türevleri ve ürik asit artışı ise asfikside artan pürin yıkımı ile açiklanmaktadır. Hipoksiye ilk metabolik cevabın anaerobik glikoliz olduğu ve bu yolla yeterli ATP elde edilemediği, asfiksinin patofizyolojisinde detaylı olarak anlatılmıştı. Sonuç olarak yeterli ATP yapımı olmayınca hücre içindeki enerjiden zengin fosfatlar parçalanmaya başlar. Hücre içinde adenozin, inozin ve hipoksantin düzeyi artar 2,11,24,33. Hipoksantinin, ksantin oksidaz aracılığıyla parçalanması sonucu bir yandan serbest oksijen radikalleri oluşurken öbür yandan ksantin ve ürik asit meydana gelir. Böylece asfiktik yenidoğanların kan ve idrarlarında ürik asit düzeyi artmış olarak izlenebilir(34,35) 7) Endokrin Değişiklikler: Asfiksiye yanıt olarak katekolamin, glukokortikoid, renin, vazopresin ve eritropoetin sentezinde hızlı bir artış olur. Ayrıca ağır asfiksi sonucunda adrenal bezlerde kanama olabildiği de bilinmektedir. Nadir de olsa çift taraflı kanamaya sekonder adrenal yetmezlik de karşılaşılabilecek sorunlar arasındadır. Tablo IV: Perinatal Asfiksinin Sistemik Etkileri 22

Sistem Santral sinir sistemi Pulmoner sistem Kardiyovasküler sistem Gastrointestinal sistem Renal Endokrin Metabolik Hematolojik Deri Etki Hipoksik-iskemik ensefalopati, beyin ödemi, infarkt, intrakranial kanama, hipotoni, hipertoni, konvülsiyonlar Pulmoner hipertansiyon, surfaktan yıkımı, mekonyum aspirasyonu, masif pulmoner hemoraji Triküspit yetmezlik, miyokard nekrozu, şok, hipotansiyon Nekrotizan enterokolit, hepatik disfonksiyon Oligüri, akut renal yetmezlik, akut tubüler nekroz, idrar çıkışında gecikme, asfiktik mesane sendromu, renal ven trombozu Uygunsuz ADH salınımı sendromu, adrenal hemoraji, adrenal yetmezlik, pankreatik yaralanma Metabolik asidoz, hipoglisemi, hipokalsemi, hiponatremi Trombositopeni, DIC, polisitemi, beyaz küre hücrelerinde sola kayma Subkutanöz yağ nekrozu TANI Tanı temel olarak detaylı hikaye ve fizik muayeneye dayanır. Gebelik ve doğumun komplikasyonları, fetal kalp monitörizasyon sonuçları, fetusun asit-baz durumu, bebeğin 1., 5., ve 20. dakikalardaki APGAR skoru, doğumu takiben kan ph değeri, amniyotik sıvıda mekonyum varlığı ve plasental histoloji tanıda değerli ip uçlarıdır. Asfiksinin tanısında altın standart erken postnatal dönemde bebeğin klinik nörolojik durumunun değerlendirilmesidir. Ancak infantın değerlendirilmesi hipoglisemi, hipokalsemi gibi metabolik bozuklukları, transient miyokardiyal iskemi, karaciğer ve/veya böbrek disfonksiyonu, akut tübüler nekroz gibi hipoksik iskemik olayın diğer organlara etkisini de içermelidir. 1)APGAR Skorlaması: İlk kez 1953 yılında Dr.Virginia Apgar tarafından tanımlanmış olup doğumdan sonra 1., 5. (ve nadiren 10. ve 20.) dakikalarda değerlendirilir. Bebeğin doğum sonrasındaki değerlendirilmesinin en basit yoludur. Doğumda bebeğin ne kadar canlandırılmaya gereksinim duyduğu ve yeniden canlandırma çabalarına nasıl cevap verdiği hakkında oldukça doğru bir bilgi verir. Ancak düşük APGAR skoru asfiksi için spesifik değildir. Prematürite, annenin kullandığı ilaçlar, doğumda kullanılan anestezikler, travma, enfeksiyonlar, nöromusküler sistemi etkileyen konjenital anomaliler ve kardiyopulmoner bozukluklar düşük APGAR skoruna neden olabilir. Son yılarda yapılan çalışmalarda, APGAR skorunun diagnostik değerinin umblikal arter ph veya baz defisiti gibi biyokimyasal indekslerle karşılaştırıldığında düşük olduğu; doğumda belirgin asidozu olan infantların %25-75 inin normal APGAR skoruyla 23

değerlendirildiği gösterilmiştir. Ayrıca APGAR skorunun sadece bebeğin o anki durumunu yansıttığı vurgulanmış, intrapartum asfiksinin çocuk üzerindeki uzun süreli ve kalıcı nörolojik disfonksiyon hakkında yeterli bilgi vermediği, tek başına prognozla ilişkisinin zayıf olduğu bildirilmiştir(8,25,58,61,62). Buna karşın düşük APGAR skorunun süresinin uzaması, mortalite ve yaşayanlarda nörolojik morbidite olasılığında artış ile ilişkilidir. Term infantlarda 1. dakikada 0-3 arasındaki APGAR skoru, 20 dakika içinde düzelmediğinde mortalite % 5.6 dan %59 a yükselir (8,11,24). APGAR skoru ve prognoz arasındaki ilişki Tablo - V te özetlenmiştir. Tablo V: APGAR Skoru ve Prognoz İlişkisi APGAR Skoru (0-3) 1. Yıl Ölüm Oranı (%) Serebral Palsi (%) 1. dakika 3 1 5. dakika 8 1 10. dakika 18 5 15. dakika 48 9 20. dakika 59 57 2)Lomber Ponksiyon: Perinatal Asfiksili her yenidoğana lomber ponksiyon yapılmalıdır. BOS basıncının ölçümü, hücre sayımı (özellikle eritrosit sayımı) ve protein-glukoz düzeyleri, intrakranial basınç artışı, intrakranial kanama ve erken menenjit gibi asfiksi nin klinik özelliklerini taklit edebilecek durumların ayırıcı tanısını sağlar(2,11). 3)EEG: Perinatal Asfiksi deki EEG değişiklikleri hasarın ağırlığıyla ilgili değerli bilgiler verir. Hafif asfiksi de EEG genellikle normaldir. Orta derecede asfiksi de inisial değişiklik, delta ve düşük teta dalgalarında ılımlı voltaj supresyonları ve frekansta düşmedir. Sonra bu dalgaların yoğunluğu azalır. Düşük amplitüdlü yavaş aktivite, sıklıkla temporal bölgede kendisini gösterir. Uyanıklık sırasında periyodik patern vardır ve bu patern 1-3 saniye süreli burstler yapan 50-200 µv luk polimorf, keskin ve yavaş dalgalardan oluşur. Sonra bu dalgalar 3-6 saniye süreli düşük amplitüdlü delta ve teta dalgalarıyla yer değiştirir. Şiddetli perinatal asfiksi de periyodik patern daha da deprese olur. Serebral nöronal nekrozlu infantta EEG izoelektrik olarak izlenebilir(24, 77). Özet olarak, seri çekilen EEG kayıtları olayın şiddetini göstermede ve hasarın ilerleyişini izlemede yararlıdır. 4)Bilgisayarlı Tomografi (BT): BT ağır nöronal nekrozdaki diffüz kortikal hasarı, status yaratan bazal ganglion ve talamus hasarı, periventriküler lökomalazi, fokal ve multifokal 24

iskemik beyin nekrozu hakkında önemli tanısal bilgiler verir. BT özellikle asfiktik olaydan 1-2 hafta sonra, diffüz kortikal nöronal hasar tayininde en değerli yöntemdir. Prematürelerde, immatür beynin su içeriğinin yüksek, myelin içeriğinin düşük olması nedeniyle gri ve beyaz cevher ayrımı BT de zor olabilir. MRI bu hastalarda daha yararlı olabilir. BT ayrıca talamus ve bazal ganglionlardaki hipoksik iskemik hasarıda gösterebilir. Ancak bu lezyonlarda da USG ve MRI daha yararlıdır. Özet olarak neonatal dönemde BT nin zamanlaması tanı için önemlidir. Akut dönemde lezyonları BT ile ayırt etmek güçtür. Ancak günler yada haftalar sonra vasküler dağılımdaki azalma belirgin ortaya çıkacağından BT nin değeri artacaktır. Parasagittal serebral hasar dışındaki tüm nöropatalojik değişiklikler ve hemorajik komplikasyonlar BT ile görüntülenebilir (2,11). 5)Ultrasonografi (USG): Kranial ultrasonografi yüksek etkili, non-invaziv ve ucuz olması nedeniyle sık tercih edilen bir tanı aracıdır. Major nöropatolojik lezyonlardan, bazal ganglion ve talamus lezyonları, periventriküler lökomalazi (PVL), fokal ve multifokal iskemik beyin hasarının ayrımında son derece yararlıdır. PVL özellikle hemorajik ise daha iyi görüntülenir. Ancak kortikal, parasagittal ve beyin sapı lezyonları çok sınırlı veya çok periferal yerleşimli olabileceğinden selektif nöronal hasarın tanımlanmasında yetersiz kalabilir. USG yenidoğanda fokal ve multifokal beyin lezyonlarını iyi tanımlar. İnfarktlar, porensefali, hidrosefali ve multikistik ensefalomalazi ayırt edilebilir. Akut infarktın ilk haftasındaki ultrasonografik değerlendirme, vasküler dağılımda özellikle orta serebral arter bölgesinde ekodensite görünümü kapsar. Akut dönemde etkilenen bölümde vasküler pulsasyon kaybı doppler USG ile de gösterilebilir. BT çoğu kez bu aşamada normal olarak saptanır. Özet olarak USG bazal ganglion ve talamus lezyonları, intraventriküler hemoraji, PVL, fokal veya multifokal iskemik beyin hasarı ayrımında son derece değerlidir. Periventriküler beyaz cevher hasarının akut ve subakut manifestasyonlarının ayrımında kranial USG, BT den üstündür(11,24). 6)Manyetik Rezonans (MR): Yenidoğanda hipoksik iskemik hasarın tanısında en iyi görüntüleme yöntemidir. Asfiksiyal nöronal hasarın tüm spektrumu saptanabilir. Parasagittal serebral hasar MR ile diğer herhangi bir görüntüleme yönteminden çok daha iyi görüntülenebilir. PVL nin akut döneminde BT ile sıklıkla şüpheli sonuçlar alınırken, MR ile kesin tanı konulabilir. Fokal serebral iskemik lezyonlar, hemorajik komplikasyon olsun ya da 25

olmasın MR ile açıkça görüntülenebilir. Selektif nöronal nekrozun kortikal nöronal atrofisi de açıkça görüntülenebilir. Özet olarak, MR hipoksik iskemik lezyonların tespitinde en fazla bilgi verici olan görüntüleme tekniği olmakla birlikte, pahalı oluşu ve her yerde bulunmayışı nedeniyle kullanımı sınırlı kalmaktadır. Ayrıca kimi zaman prematüre infantlar ve ağır asfiktik yenidoğanlar için USG gibi klinik koşulları daha az sıkıntılı ve portabl görüntülme yöntemleri daha değerli olabilir(11,24). 7)Technetium Scan ve SPECT: Perinatal asfiksisi olan yenidoğanda beyin hasarının topografisi Technetium Scan ile elde edilir. 99 T-pertechnate hasarlı bölgeden kan beyin bariyerini geçer ve dışardan gamma dedektörüyle kaydedilerek hasarın topografisinin kaba bir hayali elde edilir. Status marmaratusa sebep olabilecek talamus ve bazal ganglion hasarını gösterebilmesi açısından da önemlidir. Pek çok klinikte bu yöntem SPECT in yerini almıştır. SPECT başlıca 99m Tc-heksametilprolipilenaminoksin ve 123 I iodoanfetamin ile serebral perfüzyonun bölgesel paternini ölçmek için kullanılır. Hasar alanları azalan bölgesel perfüzyon ile işaretlenir. Özet olarak Technetium scan ler daha büyük rezolüsyonlu oldukları için daha iyi topografik bilgiler verir. Asfiktik infantların değerlendirilmesinde SPECT lerin kullanımı sınırlıdır(11,24). 8)Uyarılmış Potansiyeller: Uyarılmış beyin sapı potansiyelleri (BAER), görsel uyarılmış potansiyeller ve somotosensör uyarılmış sensörler perinatal asfiksisi nin tanı, izlem ve prognoz tayininde kullanılmaktadır. Anoksik beyin hasarı olan çocukların BAER lerinde en sık görülen anormallik son kısım amplitüd cevabının ve interpeak latansın azalmasıdır. Neonatal peryottaki inatçı defisitler beyin hasarı ile doğru orantılıdır (11,24). 9)Metabolik Parametreler (Laboratuar Bulguları): a.renal: Perinatal asfiksiye sekonder akut renal yetmezliğin erken tanısı, doğumdan hemen sonra tubuler proteinlerde (özellikle β 2 mikroglobulin, retinol bağlayıcı protein, myoglobulin) artma, ayrıca BUN ve kreatinin artışı ve hematuri, idrarda laktat/ kreatinin artışı ile konur(24,63). b.kardiyovasküler: Asfiktik yenidoğanda kreatin fosfokinaz MB (CPK-MB) izoenzim fraksiyon artışı, kardiyomegali, EKG de ST çökmesi ve T negatifliği, doppler 26

ekokardiyografide olguların %25 inde hem sağ hem de sol ventrikuler fonksiyon bozukluğu, yüksek akımlı triküspit regürjitasyonu görülür. c.pulmoner: Akciğer grafisinde mekonyum aspirasyon pnömonisi, bazen pulmoner venöz konjesyon görünümü, respiratuvar distres sendromu bulguları gözlenir. d.gastrointestinal: Gaitada redüktan madde pozitifliği, serum transaminaz seviyelerinde artış, kanama testlerinde uzama izlenebilir. e.kas ve Yumuşak Doku: Serum kreatinfosfokinaz MM (CPK-MM) izoenzim artışı görülür. f.tablo-vi:perinatal Asfiksi Tanısında Kullanılabilecek Parametreler Biyokimyasal Parametre Kreatin Kinaz (beyin spesifik: BB) Hipoksantin AST Eritropoetin Beta endorfin Laktat Laktat dehidrogenaz (LDH) Hidroksibiturat dehidrogenaz Fibrin, Fibrinojen yıkım ürünleri Askorbik asit Nöron spesifik enolaz (NSE) Ürik asit Vücut Sıvısı Kan, BOS Kan, İdrar Kan Kan Kan Kan, BOS BOS BOS BOS BOS BOS Kan, İdrar g.hematolojik: Yaygın damar içi pıhtılaşması, pıhtılaşma faktörlerinde azalma, trombositopeni, kord kanında normoblast sayısında artış görülür. h.metabolik: Hipoglisemi, hipokalsemi, hiponatremi, serumda ksantin türevleri, serum laktik dehidrogenaz yükselmesi, serum ve idrarda ürik asit yükselmesi izlenebilir. i.diğer Biyokimyasal Bulgular: BOS ta nöron spesifik enolaz ve miyelin bazik protein artışı, BOS ta glial fibriller asidik protein yükselişi, idrarda laktat/kreatinin oranında artış ve kanda S 100 proteininde yükseliş gösterilmiştir(24,63,77) TEDAVİ İntrauterin Asfiksinin Önlenmesi Antenatal dönemde çeşitli risk faktörlerine sahip gebeler yakın izleme alınmalı; fetus intrapartum peryotta elektronik tekniklerle görüntülenmeli; gerekirse kan gazları monitorize 27