1.ünite: Sanat Metinlerinin Ayırıcı Özellikleri. Zaman: Her olay gibi fabldaki olay da bir zaman diliminde geçer. Kronolojik zaman kullanılır.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "1.ünite: Sanat Metinlerinin Ayırıcı Özellikleri. Zaman: Her olay gibi fabldaki olay da bir zaman diliminde geçer. Kronolojik zaman kullanılır."

Transkript

1 1.ünite: Sanat Metinlerinin Ayırıcı Özellikleri 2.ünite: Sanat Metinleri Fabl Masal- Hikâye (Öykü)- Roman- Tiyatro -Şiir 3. ünite: Sözlü Anlatım: Konferans - Açık Oturum - Sempozyum - Forum - Münazara 4.ünite: Bilimsel Yazılar 1.ünite: Sanat Metinlerinin Ayırıcı Özellikleri Sanat eserlerinin ortaya çıkmasının birçok sebebi vardır. Sanatçı kendini diğer insanlara anlatabilmek için çeşitli yollar denemiştir çağlar boyunca. Kendini anlatma çabası, sanatçının zihninde ortaya çıkmış, bu isteği giderebilmek için de çeşitli yollar denemiştir. İşte onun bu denediği yollar daha sonra sanatların ve sanat eserlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Edebiyatta bir gelenek vardır. Sanatçılar, yaşadıkları çağın duygu, düşünce vb. anlayışlarını içine doğdukları toplumda hazır bulduklarından, geleneksel olarak yüzyıllarca işlenen bir edebiyat geleneğine de sahip olacaklardır. Sanatçılar, yaşadıkları döneme göre değerlendirilirler sözü de bu anlamda doğrudur. Sanatçı, yaşadığı dönemin değer yargıları, duygu ve düşüncelerine göre değerlendirilirler. Bir milletin ilerleyip yükselmesi için sanat ve bilim alanında yenilik düşüncesine açık olmaları gereklidir. Bir millet sanat ve bilim alanında ilerleyebiliyorsa, o millet daima yükselebilir. SANAT METİNLERİ Okuyucuya estetik zevk vermek amacıyla yazılır. Güzellik esas alınarak yazılmıştır. Bilgilendirme amacı yoktur. Okuyucuda merak uyandırır. Dil sanatsaldır, üslup kaygısı vardır. Öyküleyici ve betimleyici anlatım türleri kullanılır. Kişi, zaman, mekân, tarih değiştirilebilir. Olaylar gerçek ya da kurmacadır. Gerçekler kurgulanarak anlatılır. Hayallere ve mecaz anlatımlara yer verilir. Samimi, süslü ve mecazlı dil kullanılır. Dil şiirsel işlevde kullanılır. ÖĞRETİCİ METİNLER Okuyucuya vermek amacıyla yazılır. Kurgu değildir, gerçekler dile getirilir. Gerçeklik ön plandadır. Açıklayıcı anlatım türüyle kaleme alınır. Sade bir dille yazılır, üslup kaygısı yoktur. Sanat kaygısı taşımaz. Dil göndergesel işlevde kullanılır. 2.ünite: Sanat Metinleri Fabl Masal- Hikâye (Öykü)- Roman- Tiyatro Şiir 1- FABL Kişileri genellikle hayvan, bitki ve cansız varlıklar olan, ders verir nitelikli, kısa masalımsı öykülere fabl denir. Karga İle Tilki Bir dala konmuştu karga cenapları; Ağzında bir parça peynir vardı. Sayın tilki kokuyu almış olmalı, Ona nağme yapmaya başladı: -Ooo! Karga cenapları, merhaba! Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz! Gözüm kör olsun yalanım varsa. Tüyleriniz gibiyse sesiniz, Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın. Keyfinden aklı başından gitti bay karganın. Göstermek için güzel sesini Açınca ağzını, düşürdü nevalesini. Tilki kapıp onu dedi ki: Efendiciğim, Size güzel bir ders vereceğim: Her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir, Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir. Karga şaşkın, mahcup, biraz da geç ama, Yemin etti gayrı faka basmayacağına. La Fontaine den çeviri "Fabl" sözcüğünün kökeni Latince "hikâye" manasına gelen "fabıla"dır. Fakat bu sözcük zamanla bir ahlâk ilkesi veya davranış kuralını anlatan kısa sembolik (simgesel) bir hikâye türünün adı olmuş Bu tür hikâyelerin, kahramanları çoğunlukla hayvanlardır. Hikâye kahramanı bu hayvanlar, kendi özelliklerini korumakla birlikte insan gibi konuşurlar. Esasen "fabl" bu özelliği nedeniyle masalımsı eserler arasında yer alır. Fabllar hem nazım, hem nesir biçiminde olurlar. Fablın sonunda her zaman bir ahlâk dersi (kıssadan hisse) vardır. Bu ders kısa, açık ve doğru olmalıdır ve mutlaka öykünün doğal bir neticesi gibi görülmelidir. Fabllar teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur. Fabllarda öğretici (didaktik) bir amaç güdülür, gündelik hayatla ilgili dersler ve öğütler verilir. Okurlar çoğu zaman verilen dersin veya öğüdün ne olduğunu anlamakta zorluk çekmezler. Çünkü bu ders veya öğüt eserin bir yerinde, çoğu defa sonunda, bir atasözü ya da özdeyiş biçiminde açıkça belirtilir. Fabllarda basit ahlâk ilkelerine değinildiği gibi insanların birçok kusurlu yönüne de dikkat çekilir. Fabllarda soyut konular, olay plânıyla hem somutlaştırılarak hem de hareket kazandırılarak işlenir. Olaylar bizi güldürürken eğitir. İnsanlar arasında geçen iyi-kötü, cesur-korkak, dürüstikiyüzlü, gözü tok-aç gözlü... vb. çatışmalar; bu niteliklerin yakıştırıldığı hayvan kahramanlar arasında geçmiş gibi gösterilir. Fabllar aracılığıyla kanaatkârlık, özveri, yardımseverlik, iyi niyet gibi olumlu davranışlar çocuğa kazandırılabilir. Özellikle 8-12 yaş grubu çocuklar fabl okumaktan ve dinlemekten büyük zevk alırlar. Kanaatkârlık, tamahkârlık, kıskançlık, paylaşımcılık gibi çocuklar tarafından anlaşılması güç kavramların somut olaylarla anlatılması sebebiyle çok önemli bir eğitim aracı olarak kabul edilmelidir. Kişilerin ve çocukların yakınlık duyduğu sevdiği varlıklar olduğu için fabllar, çocukların ilgisini çeker. Öykülemenin kısa oluşu da çocukların fabllara duyduğu ilginin bir başka sebebidir. Sıkmadan verilen öğütler, bu nedenle çocukların eğitiminde yararlı olur. Fabllar eğlendirici ve sevimlidirler. Dramatizasyona uygun oluşları anlatımlarındaki hareketliliği eyleme dönüştürmeye yardımcı olur. Böylelikle yaşayarak öğrenmeye uygundurlar. Fabllar olay anlattıkları için bir başka şiiri okumaktan ya da ezberlemekten daha çok çocukların ilgisini çeker. Fabllar insan belleğinde çok kolay saklanabilen ve ortaya çıkarılabilen özelliklere sahip olduğu için sözlü gelenek içinde de yaşatılabilmektedir. Bütün uluslarda ortak bir nitelikte olan fabllar basit, pratik ahlâk ilkeleridir. Fablın dört öğesi vardır: kişiler, olay, zaman, yer. Kişiler: Fablın konusu olan olay, kişileştirilmiş en az iki hayvanın başından geçer. Bunlardan biri iyi ahlâklı bir tipi, diğeri kötü ahlâklı bir tipi canlandırır. Fabllarda ikinci derecede kişiler çok azdır, bazen yoktur. Kişi betimlemesi yoktur. Kahramanlar arasında tilki varsa biz onu kurnaz insan yerine koyarız; aslan varsa cesaretine güvenen biri yerine koyarız. Kısa olay bile bütün yönleriyle değil, yalnızca fabla konu olan yönüyle tanımlanır. Derinlemesine duygu çözümlemelerine yer verilmez. Fabllarda bir de anlatıcı kişi vardır. Bu kişinin de betimlemesi yapılmaz, cinsiyeti verilmez. Anlatıcı kahramanları izler, dersini alır. Böylece dinleyen ile aynı görüşü paylaşır. Olay: Fablın konusu insan başına gelebilecek her hangi bir olaydır. Olay, kahramanın eyleme dönüşmüş beğenme, istek, özlem, öfke, korku... gibi tutkuya dönüşmüş duygularından doğar. Fablın gövdesini bir olay oluşturur, asıl önemli olan fablın anlatılış nedenidir. Buna "ders" denir. Yer: Tasvir yapılmaz fakat çevre çok iyi verilmelidir: Orman, göl kenarı, yol... gibi. Olayın geçtiği yer olayla birlikte değişebilir. Zaman: Her olay gibi fabldaki olay da bir zaman diliminde geçer. Kronolojik zaman kullanılır. Fabl dört bölümdür: Serim, düğüm, çözüm, öğüt. Serim: Olayın türüne, çıkarılacak derse göre kişileştirilmiş hayvanlar ve çevre tanıtımının yapıldığı bölümdür. Düğüm: Olay o çevrede verilmek istenen derse göre gelişir. Kısa ve sık konuşmalar vardır. Hemen birkaç konuşma ile olay düğümlenir Çözüm: Olay beklenmedik bir sonuçla biter. Fablın en kısa bölümüdür. Öğüt: Ana fikir bu bölümde öğüt niteliğinde verilir. Bu bölüm kimi zaman başta, kimi zaman sondadır. Kimi zaman da sonuç okuyucuya bırakılır. Fabl Türünün Gelişimi Batıda ve dünyada ilk fabl yazarı olarak Frigyalı Aisopos (Ezop) gösterilir. Ezop un M.Ö yılları arasıda yaşadığı ve baskıcı bir yönetim yüzünden düşüncelerini küçük hayvan hikâyeleri ile anlattığı söylenmektedir. Ezop'un fablları MÖ 300 yılında derlenerek yazıya geçirilmiştir. Doğuda ilk fabl örneklerine eski Hint edebiyatında MÖ 200 yıllarında Pançatantra masallarında rastlamak mümkündür. Ancak çok daha sonraki yüzyıllarda (MS ) ortaya çıkan bu eserin yazarının kim olduğu ve hangi yıllar arasında yaşadığı henüz bilinmemektedir. Bu türün diğer örneği ise MS 300 yılında Beydaba tarafından meydana getirilmiştir. Beydaba, Kelile ve Dinme adlı eserini Debşelem adlı Hint hükümdarı zamanında yazmış ve ona sunmuştur. La Fontaine, Ezop un ve Beydaba nın Latinceye çevrilmiş eserlerinden ve yine kendisinden önce yaşamış, Phaedrus, Planudes, Edmund Spenser gibi şairlerden yararlanarak Fabl türünde usta eserler meydana getirmiştir. Fars edebiyatında yüzyılda yaşamış ve toplumsal eleştirileriyle ilgili eserler kaleme almış olan ünlü mizahçı Ubeyd-i Zakanî ve 11/16. yüzyılda hayatını sürdürmüş olan Muhammed Bakîr Meclisî nin Fare ile Kedi (Muş u Gurbe) adlı eserleri vardır. Sadî nin Gülistan ve Bostan adlı eserlerinde hayvan hikâyelerini anlatan bir çok örnek mevcuttur. James Thurber ve İngiliz George Orwell çağdaş fabl yazarlarıdır. Türk Edebiyatında Fabl Türkçedeki ilk örneği Hârnâme'dir. Hârnâme den bir bölüm Bir eşek var idi zaif ü nîzar Yük elinden katı şikeste vü zâr Gâh odunda vü gâh suda idi Dün ü gün kahr ile kısuda idi Ol çeker idi yükler ağır Ki teninde tü komamıştı yağır Dudağı sarkmış u düşmüş enek Yorulu arkasına konsa sinek Kargalar derneği kulağında Sineğin seyri gözü yağında Arkasından alınca palanı Sanki it artuğıydı kalanı Bir gün ıssı eder himayet ana Ya'ni kim gösterir inayet ana Aldı palanı vü saldı ota Otlayurak biraz yürüdü öte Gördü otlukta yürür öküzler Odlu gözler ü ger(i) lü göğüsler Boynuzu bazısının ay big Kiminün halka halka yay bigi 1

2 Ahmet Mithat, Kıssadan Hisse adlı eserini ahlakî gaye güderek yazmıştır. Bu eserde yazar, Ezop tan, La Fontaine den yapmış olduğu çevirilere ve kendi yazmış olduğu fabllara yer vermiştir Recaîzade Mahmut Ekrem, La Fontaine den Horoz ile Tilki, Kurbağa ile Öküz, Karga ile Tilki, Meşe ile Saz, Ağustos Böceği ile Karınca gibi bir çok çeviriler yaparak bu alanda Türk Edebiyatına katkıda bulunuştur Ali Ulvi Elöve Çocuklarımıza Neşideler, adlı şiir kitabında La Fontaine, Victor Hugo, Lamartine den yaptığı çevirilerin yanında, yine bunlardan esinlenerek yazdığı fabl türü şiirlere de yer vermiştir. Nabizade Nazım ın Bir Sansar ile Horoz ve Tavuk adlı eseri vardır. Tarık Dursun K. La Fontaine, Ezop ve Krilov dan çeviriler yapmış ve fabllar yazmıştır. Nurullah Ataç, Orhan Veli Kanık, Ömer Rıza Doğrul, Kemal Demiray, M. Fuat Köprülü, Vasfi Mahir Kocatürk, Siracettin Hasırcıklıoğlu, Sebahattin Eyüboğlu fabl türü ile ilgilenmiş çeviri yapmış, araştırmalarda bulunmuşlardır. Batı edebiyatı standartlarında ilk fabl yazarımız olarak İbrahim Şinasi bilinir. 2- MASAL Olağanüstü olayların, olağanüstü kahramanlar aracılığı ile anlatıldığı, zaman ve mekân kavramları ile sınırlı olmayan sözlü anlatım türüne masal denir. Olağanüstü konular vardır Kahramanlar olağanüstü özelliklere sahiptir Yer ve zaman belirsizdir.masallarda bir öğüt çıkarılabilir.kalıplaşmış bir tekerleme ile başlar [ Bir varmış bir yokmuş, develer tellal iken vb. ].Masallarda olağanüstü varlıklar bulunabilir [ Cin, Peri, Cadı, Ejderha vb. ] Masallar kalıplaşmış tekerleme ile biter [ Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine vs. ] Masallar halk arasında anlatılan, sonradan bir yazar tarafından yazıya geçirilen, düz yazı şeklinde oluşturulmuş anonim bir türdür. Anonimdir. Kuşaktan kuşağa, ağızdan ağıza dolaşarak yaşadığı için şifâhîdir. Yani sözlü haldedir. Genellikle nesir şeklindedir. İstisna olarak bazı masallarda manzum parçalara da rastlanabilir. Masallar fıkra ve efsaneye göre uzun, destan ve halk hikâyesine göre kısadır. Masalların belirli yerlerinde klişe sözler (formeller) yer alır. Genellikle halka hitap ettiği için sade bir dil kullanılır. Masallar öyle bir gür kaynaktır ki bu kaynaktan birçok bilim yararlanır. Masallar bir millet için zengin hazinelerdir. Milletlerin seciyeleri, ülküleri masallarda gizlidir. Halk medeniyetinin izlerini masallardan çıkarmamız mümkündür. Sonradan özellikle folklor araştırmacıları tarafından halk arasından derlenerek yazıya geçirilir. Eflatun Cem Güney in derlemeleri gibi. Masallarda yer ve zaman belli değildir. Masallarda çevre Kafdağı, Yedi Derya Adası, Yedi Yerin Altı ve Üstü gibi büsbütün hayalî ve gerçek dışı ülkelerdir. Zaman ve olaylar çok hızlı bir şekilde ilerler masalda. Masallarda genellikle iyilik-kötülük, doğrulukhaksızlık, adalet-zulüm, alçakgönüllülük-kibir... gibi zıt durumların temsilcisi olan kişilerin mücadelelerinden veya insanların ulaşılması güç hayallerinden söz edilir. Masallarda olaylar ve kahramanlar tamamen hayal ürünüdür. Kahramanlar insanüstü özellikler taşır ve tek boyutludur. Yani iyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür. Masal sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Çünkü masallarda amaç, eğiticiliktir. Dinleyenlere bir konuda ders vermek, öğütte bulunmak için söylenir masallar. Masallarda sembolize tipler vardır: Keloğlan: zekâ ve şans. Köse: kötülük. Hızır: maneviyat. Üvey anne: kötülük. Üvey kız kardeş: kıskançlık. At: güç. Cadı: kötülük. Tilki: kurnazlık. Vezir: kötülük... Masalların kahramanlarını insanlar; padişah, tüccar, Keloğlan, oduncu, köse hayvanlar; at, tilki, güvercin, karga, âlet ve eşya; dağ, taş, mağara, kuyu, seccade, ayna, fasulye, soyut yaratıklar; dev, cin, peri, yalın düşünceler; akıl, zekâ, iyilik, kötülük, güzellik olabilir. Masallar sözlü ürünlerdir, bu nedenle masalların anlatımı önemlidir. Çünkü dinleyeni masal dünyasına çekebilmek, anlatıcının ustalığına bağlıdır. Masalların dili halkın konuştuğu dildir. Masallarda uzun betimlemeler ve psikolojik tahlillere yer verilmez. Masallar genellikle tek bir olaydan meydana geldiği için öteki edebiyat türlerine göre daha kısadır. Masallar üç bölüme ayrılır. Birincisi "döşeme" denen başlangıç bölümüdür. Bu masala giriş kısmında, konuyla ilgisi olmayan sözler vardır: "Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellâl iken, pire berber iken..." Bu kısımla masalı anlatan kişi, dinleyicilerin dikkatini tamamen kendine çekmeye çalışır. "Asıl masal" denen ikinci bölümde asıl olay ya da olaylar zinciri anlatılır. Kendi içinde giriş, gelişme, sonuç bölümleri vardır. "Dilek" denen üçüncü ve son bölümde başlangıçta olduğu gibi yine bir tekerleme vardır. Başlangıca göre buradaki tekerleme kısadır. Anlatıcı masalı güzel bir dilekle sonuca bağlar. Dilek kısmı kalıplaşmış birkaç sözden oluşur: "Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.", "Onlar ermiş muradına, darısı buradakilerin başına." Türk masalları tarihin bilinmeyen bir devrinden beri sözlü gelenekte yaşamaktadır. Bu masalların toplanıp yazıya geçirilmesi 19. yüzyıldan sonra olmuştur. Türkiye'de halk ağzından derlenmiş en eski masal kitabı "Billur Köşk"tür. Cumhuriyet devrinde Pertev Nail Boratav, Ziya Gökalp, Tahir Alangu ve Eflatun Cem Güney masal üzerine çalışmalar yapmışlardır. Masallar, halk masalları ve sanat masalları olarak ikiye ayrılabilir: Halk masalları toplumun değer yargılarını, anlayışını, kültürünü, dünya görüşünü yansıtan anonim ürünlerdir. Sanat masalları ise toplumda görülen aksaklıkları yermek, bir düşünceyi ortaya koymak gibi belli bir amaca yönelik olarak yazılan masallardır. Dünya edebiyatında Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları, Türk edebiyatında ise Keloğlan Masalları çok tanınmıştır. Masallarla destanlar birbirine yakın ürünlerdir. Bunların benzer ve farklı yönleri vardır. Masallar tamamen hayal ürünüdür. Destanlar ise toplumların tarihlerinde yaşadıkları çok önemli ve İz bırakan olaylardan beslenir. Masallar evrenseldir. Destanlar ise ulusaldır. Masallarda iyi insan, kötü insan gibi evrensel konular işlenirken, destanlarda bir toplumun tarihine ait ulusal değerler aktarılır. Masal ile hikâye olay kaynaklı edebî metinler olması bakımından benzerlik gösterir. Hikâye, doğaüstü unsurlara yer vermediği oranda masaldan farklıdır. Ayrıca hikâye, anlatımı bakımından da masaldan ayrılır. Halk masallarına benzetilerek ve aynı zamanda içlerine özel bir dünya görüşü konarak, belli yazarlar tarafından meydana getirilen masallara "yapma masal" denir. Halk masallarında tek düşünce bir olayın hikâye edilmesidir. Sanat masallarında ise hususî bir gaye ile yazım söz konusudur. Bir fikrin, düşüncenin ortaya konulması, hiciv yapılması gibi gayeler bunlardandır. İngiliz yazar Oscar Wilde, Danimarkalı Andersen ile Fransız Lafontaine bu tür masallarıyla tanınırlar. Bunlara sanat masalları da denir. Yazarı belli olan masallardır. Türk Edebiyâtında Mustafa Rûhi Şirin, Cahit Zarifoğlu gibi yazarlar sanat masalı yazanlar arasındadır. 3-HİKÂYE (ÖYKÜ) Yaşanmış izlenimi oluşturan ya da yaşanabilecek şekilde tasarlanmış olayları kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içinde anlatan türe hikâye denir. Hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccacio'dur. XVI. Yüzyılda yazdığı "Decameron" adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiştir. Rönesans'ın etkisiyle de XIX. Yüzyıl edebiyatının en yaygın türü olmuştur. 19. yüzyıl sonlarında başlayıp günümüze doğru daha da gelişen hikâye, özellikle Alphonse Daudet ve Guy de Maupassant gibi Fransız yazarlarının tekniğiyle tekâmüle ulaşmıştır. Bu iki yazar "realist" akımın yetiştirdiği zamanın ileri gelen romancılarındandır. Fransız hikâyeciliği Guy de Maupassant'ın izinden gelişmiştir. Amerika edebiyatında özellikle mizahî hikâyeleriyle Mark Twain, O. Henry ve bunları takiben John Steinbeck, Batılı ünlü hikâyecilerdendir. Küçük öykü türünde Amerikan edebiyatından Hemingway bu türün ustası olarak kabul edilir. Alman edebiyatında, küçük öykü yazarları olarak Borchert ve Böll vardır. Hikâyenin Genel Özellikleri Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer bazı anlatı türlerinden ayrılır. Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle düş ürünü olabilir, ya da son derece gerçekçidir. Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla yaratılan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir. Eski Yunan daki fabllar, Bin Bir Gece Masalları öykünün habercileridir. Ama öykü ancak 19. yüzyılda romantizm ve gerçekçilik akımlarının yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebildi. Hikâyenin Unsurları Olay Kişiler Yer (mekân) Zaman Dil ve Anlatım: Hikâyenin dili açık, akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü ve tamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır. Hikâyede Plân: Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerin adları farklıdır. Bunlar: Serim: Hikâyenin giriş bölümüdür. Bu bölümde olayın geçtiği çevre, kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır. Düğüm: Hikâyenin bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür. Çözüm: Hikâyenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür. Ancak bütün hikâyelerde bu plân uygulanmaz, bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur. Bu bölümler okuyucu tarafından tamamlanır. Hikâye Çeşitleri Hikâye, hayatın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. Bu büyüteç altında kimi zaman olay bir plan içinde, kişi, zaman, çevre bağlantısı içinde hikâye boyunca irdelenir. Kimi zaman da büyütecin altında incelenen olay değil, hayatın küçük bir kesiti, insan gerçeğinin 2

3 kendisidir Bu da öykünün çeşitlerini oluşturur. Buna göre üç hikâye türü yaygındır: 1. Olay (Klasik Vak'a) Hikâyesi: Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant ( Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için " Maupassant (Mopasan) Tarzı Hikâye" de denir. Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekin'dir. 2. Durum (Kesit) Hikâyesi: Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır. Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için "Çehov Tarzı Hikâye" de denir. Bizdeki en güçlü temsilcileri, Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra'dır. 3. Modern Hikâye: Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir. Hikaye kahramanının birey olarak vasıfları, düşünceleri, hayalleri, kurguları, eşyaya, insanlara, hayata bakış açıları ön plana çıkarıldığı için Bireyi Birey Olarak Ele Alan Hikâyeler olarak da adlandırılır. Hikâyede bir tür olarak 1920'lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Franz Kafka'dır Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner'dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları, felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer. Türk Edebiyatında Hikâye Türk Edebiyâtında Halk Hikâyeleri, Masallar, Mesnevîler, Destanlar hikâye öğelerini içermekteydi. Dede Korkut Hikâyeleri önemli kültürel bir eserimizdir. Fakat Batılı tekniklere uygun öyküler bizde 19. asrın sonlarından itibaren görülür. Bizde, destanlar, halk hikâyeleri ve masallarla eski bir temeli olan bu tür, XIV. ve XV. Yüzyılda "Dede Korkut Hikâyeleri" ile çağdaş hikâye tekniğine yaklaşmıştır. XIX. yüzyılda Tanzimat'la gelen yeniliklerle birlikte batılı anlamda ilk örneğini Ahmet Mithat Efendi "Letâif-i Rivâyât (1870) adlı eserini yazarak vermiş; "Kıssadan Hisse" ile bu türü geliştirmiştir. Emin Nihat'ın Müsâmeretnâme adlı eseri de ö dönemin önemli hikâyesidir. (1873) Bu kitapta toplanan hikâyelerin kuruluşu, işlenişi "Binbir Gece Masalları"na benzer. Sami Paşazade Sezai, "Küçük Şeyler" adlı eseriyle modern hikâyeyi oluşturmuştur. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bağımsız bir tür olma özelliğini ise Milli Edebiyat döneminde Ömer Seyfettin'le kazanmıştır. 4. ROMAN Yaşanmış izlenimi oluşturan ya da yaşanabilecek şekilde tasarlanmış olayları; bazen de tamamen hayal ürünü olan fantastik olayları yer, zaman, çevre ve insan unsurlarına dayanarak, geniş bir bakış açısıyla ve uzun soluklu olarak anlatan yazı türüne roman denir. Roman terimi, Roma İmparatorluğu içindeki halkların kullandığı bozulmuş Latince ile yazılan ilk destan ve halk öykülerine verilen isimdi. Bu terim, sonradan belli bir türün adı olmuştur. Dünya edebiyatında ilk roman örneğini Rabelais, Gargantua adıyla vermiştir. Romanın modern manada başarılı olarak kabul edilen ilk örneğini 16. asırda İspanyol yazar Miguel de Cervantes Don Kişot adlı eseriyle vermiştir. 17. yüzyılda Klasik akım içinde ortaya çıkan tek romancı ise Madame De La Fayette tir. Bu yüzyılda İngiltere de Daniel Defoe Robenson Cruze yu, Jonathan Swift Guliver in Gezileri ni yazmıştır. Bu türün olgunlaşmış örnekleri ise 19. yüzyılda verilmeye başlanmıştır. Roman, bir tür olarak karakteristik özelliklerini romantizm ve realizm akımları sayesinde 19. yüzyılda kazanmıştır. 20. yüzyıldaki sosyal ve teknolojik gelişmeler romana da yansımıştır. Türk edebiyatında önceki yüzyıllarda roman türüne benzer edebî eserler mevcuttur. Bunlar: Halk Hikâyeleri Meddah Hikâyeleri Dinî Kıssalar Destanî Hikâyeler Mesnevîler Türk Edebiyâtında romanın bağımsız ve Avrupaî(Batılı) bir tür olarak yazılması Tanzimat dönemine rastlar. Roman bizde önce çeviri eserlerle tanındı. Bu çevirilerden ilki Yusuf Kamil Paşa nın Fenelon dan yaptığı Terceme-i Telemak tır. Victor Hugo nun ünlü romanı Sefiller (Les Miserables) Hikâye-i Mağdurin adıyla çevrildi. Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi nin Arapça tercümesinden naklettiği Robinson Cruoze 1864 te yayınlanır. Teodor Kasap, Alexander Dumas dan Monte Cristo yu, Lesage den Topal Şeytan ı Türkçe ye tercüme etti. Recâizade Mahmud Ekrem Bey, Chateaubriand dan Atala yı dilimize aktardı. Ahmet Vefik Paşa, Voltaire den Hikâye-i Feylesofiye-i Mikromegas isimli eseri ve Lesage dan Gil Blas adlı eseri dilimize kazandırdı. İlk Türk romanı Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir. Sami'den sonra Ahmed Mithat romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulundu. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türüne en yakın ilk Türk romanıdır. Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları işledi. Halit Ziya Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Aşk-ı Memnu (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biridir. 1910'dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar'ın Vurun Kahpeye, Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu romanları bu dönemin örneklerindendir. Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı. Köy ve kent romanları ayrımı da bu dönemle ilgilidir. Türk Edebiyâtında roman ile ilgili ilk olma özelliğine sahip eserler şu şekildedir: İlk çeviri roman: Yusuf Kamil Paşa/ Fenelon dan Çevirdiği Telemak /1859 İlk yerli roman: Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ü Fitnat (1872) Batılı tekniğe uygun ilk roman: Halit Ziya Uşaklıgil/Aşk-ı Memnu İlk köy romanı: Nabizade Nazım / Karabibik İlk psikolojik roman: Mehmet Rauf / Eylül İlk asıl realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem / Araba Sevdası İlk natüralist roman: Nabizade Nazım/ Zehra İlk kadın romancımız: Fatma Aliye Hanım İlk edebî roman: İntibah, Namık Kemal İlk tarihî roman: Cezmi, Namık Kemal İlk macera romanı örnekleri: Ahmed Midhat Efendi, Hasan Mellah, Dünyaya İkinci Geliş Romanlardaki olaylar, bir plâna uygun olarak anlatılır. Bu plân şöyledir: Giriş (Serim): Roman olayının başı, burada verilir. Gelişme (Düğüm): Roman olayının gelişip, açıldığı bölümdür. Sonuç (Çözüm): Romandaki olayın açıklığa kavuştuğu, düğümün çözüldüğü bölümdür. Anlatmaya bağlı metinlerin yapısını oluşturan unsurlar olay örgüsü, kişi, mekân, zaman olarak sınıflandırılır. Bunları kısaca açıklayalım: 1. Olay: Metin kişilerinin başından geçenlere olay denir. Ana hatlarıyla tek bir olay ele alınır. Bazen bu temel olaya bağlı küçük çaplı yan olaylar da olabilir. Ele alınan olayların gelişiminde mantıksal bir sıra izlenir. Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olay örgüsü çıkarılır ve olay örgüsünün gündelik hayattaki geçeklikle ilişkisi tespit edilir. Olay Örgüsü: Metinlerde olay, ya metindeki kişiler arasında cereyan eden ilişkiler ya da kahramanın iç çatışmaları sonucu ortaya çıkar. Metindeki olay sadece somut gerçeklik değildir. Hayal, tasarı, izlenim ve benzeri hususlarda olay örgüsü çerçevesinde değerlendirilir. Olay örgüsü çıkarılırken bu hususlar dikkate alınmalıdır. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olay örgüsünün her zaman aynen yaşanması mümkün değildir. Olay okuyucuda ya da dinleyicide estetik kaygı uyandırmak amacıyla düzenlenir. Oysa günlük hayatta yaşanan olayların anlatılmasında estetik değil gerçeklik dile getirilmektedir. 2. Kişiler: Anlatılan olayları veya durumları yaşayan kişilerdir. Kahramanın kendine özgü ayırt edici özellik taşımasına karakter denir. Karakter, anlatmaya bağlı metinlerde toplumsal bir tabakayı değil de sadece kendini temsil eden kahramandır. Karakter, anlatı metinlerinde kendi İç dünyası, şahsiyeti, başkalarına benzemeyen yüzü ile görülür. Karakter başka kahramanlarla benzer/ ortak davranışlar gösterse de bunları dışa vuran duygulan, tepkileri, sözleri ile diğer kahramanlardan ayrılır. Anlatmaya bağlı metinlerde olayın merkezinde bulunan, ait olduğu toplumsal sınıfın veya zümrenin özelliklerini üzerinde taşıyan, benzerlerinin niteliklerini abartılı bir biçimde üzerinde toplayan kişilere "tip" denir. Tip, anlatma metinlerinde temsilcisi olduğu toplum katmanını başat özellikleriyle yansıtır. Buna göre romanda görülen tip ile toplumsal katman içinde yer etmiş olan gerçek kişiler arasında büyük benzerlikler bulunur ve bundan dolayı eser, okuyucuda gerçeklik duygusu uyandırır. Alıcı, metni okuyunca, yazarın, çevresindeki kişileri anlattığını sanır. Bu bakımdan her birey bir karakterdir; fakat tip değildir. Tipler belirli bir zümreyi belirgin özellikleriyle temsil eden kişilerdir. Yani kıskançlık, cimrilik, korkaklık, vb. özellikleri taşıyan kişiler birer tiptir. Bazı metinlerde insan olan kahramanın yerini bir hayvan veya cansız bir varlık da alabilir. Olaylardaki rolüne göre kişiler iki gruba ayrılır: Birinci dereceden kişiler: Olayların akışında birinci derecede rol oynayan kişilerdir. İkinci dereceden kişiler: Olayların akışında çok az veya dolaylı olarak etkisi olan kişilerdir. 3

4 Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken kişiler birinci ve ikinci kişiler belirlenir. Bu kişilerin fiziki ve ruhi portreleri ortaya konur, karakter ve tip olanlar tespit edilir. Bu kişilerin olay içerisindeki görevleri tespit edilir. 3. Mekân: Anlatmaya bağlı edebi metinlerde ele alınan olay belli bir yerde(mekânda) geçer. Bu yer, okul, hastane, bahçe, sokak olabileceği gibi insanın iç dünyası da olabilir. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olayın daha iyi anlaşılabilmesi için yer ya da çevre, betimlemelerle tanıtılır. Ancak betimleme yaparken gereksiz ayrıntılara girmemek gerekir. Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olayın geçtiği mekânlar özellikleriyle birlikte tanıtılır. 4. Zaman: Olayların başlaması ile bitmesi arasındaki sürece zaman denir. Olaylar bu zaman dilimi içerisinde gerçekleşir. Bazı metinlerde olay veya durum son durumdan başa doğru gelişebilir. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde iki türlü zaman vardır. Birincisi olayların yaşandığı, kişilerin içinde bulunduğu şimdiki zamandır. Buna gerçek zaman denir. İkincisi romandaki kişilerin geçmişini hatırlaması üzerine geçmişten içinde bulunan ana kadar geçen zamandır. Buna kozmik zaman denir. Anlatıcı Bakış Açıları 1. Hâkim Bakış Açısı: Anlatıcı, olayların içinde yer almaz, olaylara müdahale etmez. Olaylara geniş bir açıdan bakar. Anlatıcı her şeyi bilen konumundadır; kahramanların zihinlerinden geçenleri, duygularını, iç dünyalarını geçmişte yaşadıklarını, gelecekte olacakları onların en gizli bilgilerini bütün ayrıntılarıyla bilir. Yazar, roman kahramanlarından daha fazlasını bilir. Anlatım üçüncü kişinin ağzından yapılır. "Eve nasıl gideceğini düşünüyordu. Babasının kızacağından endişe ediyordu. Bu düşünceler içindeyken aklına bir fikir geldi." 2. Kahraman Bakış Açısı: Anlatıcı, romanın kahramanlarından biridir. Yazar, olayları kahramanın bakış açısından anlatır. Anlatıcının bildikleri; kahramanın anlattıkları, gördükleri, duydukları ve bildikleri ile sınırlıdır. Olaylar, birinci kişinin ağzından verilir. "Eve gittim. Babam beni görünce çok sevindi. Sana bir sürprizim var!'dedi. Doğum günüm için aldığı hediyeyi bana verdi." 3. Gözlemci (Müşâhit) Bakış Açısı: Olaylar üçüncü kişinin ağzından anlatılır. Fakat anlatıcı, olayların içinde yer almaz. Olayları yansız bir şekilde anlatır, gözlemci konumundadır. Yazarın bildikleri, kahramanın bilgilerinden daha azdır. Bu bakış açısıyla yazılmış romanlarda gizli bilgilere, duygulara, hayallere ve kişilerin iç dünyasındaki çatışmalara anlatıcının bakış açısıyla yer verilmez. "Eve gitti. Babası onu görünce çok sevindi. Ona bir sürprizi olduğunu söyledi. Doğum günü için aldığı hediyeyi ona verdi." Roman Türleri A. Akımlarına ya da Üslubuna Göre Romanlar: Edebiyat akımlarına göre romanlar "romantik, realist, naturalist, estetik, izlenimci, dışavurumcu, toplumcu, yeni roman" olarak sıralanabilir. B. Konularına Göre Romanlar: Konularına göre romanlar ise "sosyal roman, tarihî roman, macera romanı, tahlil romanı, duygusal roman, egzotik roman, oluşum romanı, didaktik roman, köy romanı, lirik roman, pastoral roman, otobiyografik roman, aşk romanı, bilimkurgu romanı, belgesel roman " olarak isimlendirilebilir. Bunları kısaca açıklayıp örneklendirelim: 1) Tarihî romanlar: Tarihteki olay ya da kişileri konu alan romanlardır. Yazar tarihi gerçekleri kendi hayal gücüyle birleştirerek anlatır. Valter Scolt - Vaverley Gogol - Toros Bulba Victor Hugo - Nöturdam de Paris Namık Kemal - Cezmi Tarık Buğra - Küçük Ağa Kemal Tahir - Yorgun Savaşçı, Devlet Ana 2) Macera Romanları: Kahramanların başından geçen hareketli olayların anlatıldığı romanlardır. Alexander Dumas - Monte Kristo Kontu, Üç Sihaşörler Ahmet Midhat - Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Dünyaya İkinci Geliş Polisiye Romanlar: Macera ve heyecan duygularını artıran romanlardır. Edgar Allen Poe - Morgue Sokağı Cinayeti Arthur Connan Doyle - Sherlock Holmes Agatha Cristie - Şark Ekspresinde Cinayet Ahmet Midhat - Esrâr-ı Cinâyât (İlk Türk Polisiye Romanı) Cingöz Recai-Server Bedii mahlaslı Peyami Safa Egzotik Romanlar: Yabancı ülkelerin toplumsal özelliklerini, geleneklerini anlatan romanlardır. Refik Halit Karay - Nilgün Pierre Loti - İzlanda Balıkçısı Sosyal Romanlar: Ekonomik bunalımlar, sınıfsal çelişkiler, köyden kente göç gibi toplumsal sorunları konu edinen romanlardır. Victor Hugo - Sefiller Sami Paşazade Sezai - Sergüzeşt Ahmet Midhat - Felatun Bey ile Rakım Efendi Recaizade Mahmud Ekrem - Araba Sevdası 6) Psikolojik Tahlil Romanları: Roman kahramanlarının psikolojisini tahlillerle anlatan romanlardır. Madame De Le Fayette - Princesse De Cleves (Dünyanın ilk psikolojik roman örneği) Peyami Safa - Dokuzuncu Hariciye Koğuşu 7) Biyografik Roman: Topluma mal olmuş bir kişinin yaşamını, yaşadığı döneme katkılarını anlatan romandır. Oğuz Atay: Bir Bilim Adamının Romanı Mehmed Emin Erişirgil: İslâmcı Bir Şairin Romanı /Mehmet Akif Mehmed Emin Erişirgil: Bir Fikir Adamının Romanı/Ziya Gökalp İskender Pala: Od, Şah ve Sultan, Mihmandar, Bülbülün Kırk Şarkısı 8) Otobiyografik Roman: Yazarın kendi hayatını konu edindiği romanlardır. Mark Twain-Tom Sawyer'in Maceraları Orhan Kemal - Avare Yıllar, Baba Evi 9) Gotik Roman: Nehir Roman ya da Irmak Roman: Bir kişinin, bir toplumun hayatındaki gelişmeleri ya da tarihi bir olayı birden fazla cilt halinde anlatan romanlardır. Tarık Buğra nın Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara da, Firavun İmanı romanları birbirinin devamıdır. Nihal Adsız ın Bozkurtlar, Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor romanları da seri haldedir. Mustafa Necati Sepetçioğlu:...Ve Çanakkale 1(Geldiler)...Ve Çanakkale 2(Gördüler)...Ve Çanakkale 3(Döndüler) (Sepetçioğlu nun bütün romanları zincirlemedir.) 5. TİYATRO (OYUN) Yaşamda görülen olayları sahnede canlandırma sanatına ve bu amaçla yazılmış eserlerdir. Bunlar Göstermeye Bağlı Edebî Metinler grubunda yer alır. Göstermeye bağlı edebi metinlerin tümüne genel olarak tiyatro, drama veya dramatik edebiyat denilir. Diyaloglara, hikâye ve romanlarda sadece olay kahramanlarının konuşmaları sırasında yer verilir. Ancak, tiyatro metinleri bütünüyle diyaloglardan oluşur. Anlatmaya bağlı edebi metinler olay örgüsü çevresinde bütünleşirdi. Tiyatroda ise olay örgüsünün yerini perde ya da sahne alır. Biz buna dramatik örgü adını veririz. Dünya edebiyatında tiyatronun başlangıcı Eski Yunan'da düzenlenen törenlere kadar dayanır. Türk edebiyatında modern anlamda tiyatro Tanzimat'la birlikte başlar. İlk tiyatro eserimiz Şinasi'nin "Şair Evlenmesi" adlı tek perdelik komedisidir. Sahnelenen ilk tiyatro eserimiz ise Namık Kemal'in "Vatan yahut Silistre"dir. Fakat Türk tiyatrosu denilince sadece Batılı tarzdaki tiyatroları dikkâte almak eksik bir tanımlama olur. Çünkü Türk tiyatrosunun temelleri çok daha eskilere kadar gider. Bizim kültürümüz ve edebiyatımız da en az Batılı edebiyatlar kadar zengindir ve tarihin derinliklerine kadar uzanır. Onun için önce bize ait olan tiyatrolardan başlayalım. Buna göre edebiyatımızda tiyatro türü iki ana başlıkta incelenebilir: A. Geleneksel Türk Halk Tiyatrosu Geleneksel tiyatrolarımız doğaçlamadır. Yani oynanırken, o anda üretilir ve kulaktan kulağa, ustaçırak yoluyla yayılır. Doğaçlamanın geleneksel Türk tiyatrosundaki özgün adı tuluattır. Doğaçlamaya dayalı esnek yapılı metinlere dayalı yapılan tiyatroya da tuluat tiyatrosu denmektedir. Ne var ki tuluat tiyatrosu da, ortaoyunu gibi gelişip olgunlaşamadan daha emekleme çağında, kurumsallaşamadan tarihe karışmıştır. Geleneksel Türk tiyatrosunun bütün öğeleri gerek karagöz, gerek ortaoyunu, gerek meddah, gerekse diğer öğeler hepsi ama hepsi temelde halk tiyatrosu geleneği çatısı altında birleşirler. Geleneksel Türk tiyatrosu kaynaklarının büyük bölümü, yazıya geçirilemeden, diğer bir değişle derlenip toparlanmadan unutulmuştur. 1. Karagöz: Seyirlik halk oyunlarından olan Karagöz, bir gölge oyunudur. Oyunda Karagöz cahil halk tipini; Hacivat ise aydın tipini temsil eder. Geleneksel Türk Tiyatrosu ürünlerindendir. Manda ve deve derisinden yapılan resimlerin, bir ışık yardımıyla sahnedeki perdeye yansıtılmasıyla oluşur. Bir gölge oyunudur. Bu nedenle bazı kaynaklarda Hayal-i Zıl şeklinde de adlandırılır. Karagöz; okumamış, hazır cevap, söylenenleri ters anlayan ve buna göre cevaplar veren kaba bir adamdır. Hacivat ise aydın ve yarı aydın kişileri temsil eder. Karagöz oyununda bütün konuşmalar perdenin arkasındaki tek kişi tarafından yapılır. Figürleri oynatan kişi de hayali ya da hayalbaz olarak adlandırılır. Karagöz oyununun oynatıldığı perdeye hayal perdesi denir. Karagöz oyunu dört bölümden oluşur: Giriş: Sahneye göstermelik denen bir resim konulur. Muhavere: Karagöz ve Hacivat ın karşılıklı konuşmaları Fasıl (Asıl oyun) Bitiş: Oyunun sonunda hatalar için özür dilenen ve bir sonraki oyunun yerinin belirtildiği bölümdür. 4

5 Karagöz oyunundaki tipler ana hatlarıyla şöyle tasnif edilir: Asıl Tipler: Karagöz, Hacivat Şive taklitleri yapan tipler: Kastamonulu, Kayserili, Bolulu, Eğinli, Arap, Acem, Arnavut, Laz, Kürt, Rumelili, Muhacir, Ermeni, Yahudi, Rum, Frenk Hasta Tipler: Beberuhi, Tiryaki, Kekeme, Altıkulaç, Sarhoş, Deli Diğer Tipler: Çelebi, Köçek, Zenne Günümüzde Karagöz, eski metinlere yenileri de eklenerek, usta-çırak ilişkisiyle yetişen karagöz ustaları tarafından oynatılarak yaşatılmıştır. Karagözün çıkış yeri olduğuna inanılan Bursa'da her yıl festivaller yapılmaktadır. Aynı kentte birde Karagöz Derneği faaliyetlerini sürdürmektedir. Karagöz Köyden kente göçmüş ama henüz kentleşmemiş günümüz insanlarının bir ilk örneğidir. Karagöz'de Keloğlan gibi yerine göre saf, yerine göre kurnaz, çoğu kez iyi niyetli, nüktedan, hazırcevap ve komik bir halk tipidir. Hacivat ise tersine, tam bir kent tipidir. Kentli bilgisi, görgüsü, kibarlığı, çelebiliği ona aittir. Komedi de zaten bu zıt tiplerin çatışmalarından doğar. Karagözün belli başlı tipleri (tasvirleri): Beberuhi, Matiz, Tuzsuz Deli Bekir, Karagözün Karısı, Karagözünoğlu; azınlık tipleri olarak da: Rum, Ermeni, Laz, Çerkez, Kürt, Arap, Acem, Bolulu, Kastamonulu ve Kayserili, Zenne vb.dir. Karagöz aslında eski bir İstanbul haritasıdır. Eski İstanbul'da çoğunluk başka başka azınlıklar, Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli bölgelerinden gelen insanlar, semt-semt bir arada yaşıyorlardı. İşte Karagöz tipleri de farklı farklı semtlerden alınmış farklı farklı tiplerden oluşuyordu. 2. Orta Oyunu: Seyircilerle çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat) yoluyla oynanan bir oyundur. Pişekâr ve Kavuklu oyunun temel kişileridir. Halkın ortak malıdır. Yani diğer geleneksel tiyatro türleri gibi bu da anonimdir. Oyunların güldürme unsurları karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır cevaplılık, yanlış anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir. Oyunun oynandığı yuvarlak ya da oval alana palanga denir. Ortaoyununun diğer tipleri de Karagöze çok benzer. Tuzsuz Deli Bekir in yerini burada Efe almıştır. Matizin(esrarkeş) yerini Kambur ya da Cüce almıştır. Bölgesel tipler: Karadenizli, Rumelili, Çerkez, Kürt, Arap yerlerini korumuştur. Azınlık tipleri olan Rum, Ermeni, Yahudi de Karagözden aynen alınmıştır. Ortaoyununun ilginç yönü, Osmanlı zamanında bu oyunlarda kadın rollerini zenne adı verilen erkek oyuncuların oynamasıdır. Oyunda Karagöz ile Kavuklu nun; Pişekâr ile Hacivat ın bütün özellikleri aynıdır. Karagöz ile Ortaoyunun farkı ise, Karagöz ün perdede, Orta Oyun un meydanda oynanmasıdır. Yani Orta Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz de tasvirlerin gölgesi oynatılır. Ortaoyunun bölümleri Karagöz oyununa benzer: Mukaddime (Giriş): Zurnacı, Pişekâr havası çalar. Pişekâr çıkar ve izleyiciyi selâmladıktan sonra zurnacıyla konuşur. Bu konuşmada, oynanacak oyunun adı bildirilir. Daha sonra zurnacı Kavuklu havasını çalar. Kavuklu ile Kavuklu arkası oyun alanına girer. Kavuklu ile Kavuklu arkası arasında kısa bir konuşma geçer. Sonra bu kişiler birden Pişekâr'ı görüp korkarlar ve korkudan birbirlerinin üstüne düşerler. Muhavere (Söyleşme): Bu bölüm Kavuklu ile Pişekâr'ın birbirleriyle tanıdık çıktıkları tanışma konuşmasıyla başlar. Kavuklu ile Pişekâr'ın birbirinin sözlerini ters anlamaları bir gülmece oluşturur ki buna arzbâr denir. Arzbârdan sonra tekerleme başlar. Tekerlemede Kavuklu, başından geçen olağan dışı bir olayı Pişekâr'a anlatır. Pişekâr da bunu gerçekmiş gibi dinler, sonunda bunun düş olduğu anlaşılır. Fasıl (Oyun): Oyunun asıl bölümü, belli bir olayın canlandırıldığı fasıl bölümüdür. Orta oyunu fasılları genellikle iki paralel olay dizisinde gelişir. Dükkân dekorunda gelişen olaylarda genellikle Kavuklu bir iş arar. Pişekâr'ın ona iş bulmasıyla olaylar gelişir. Dükkâna gelip giden çeşitli müşterilerle ilgili oyunlar da vardır. İkinci olaylar dizisi yeni dünya denilen ev dekorunda geçer. Zenne takımının, Pişekâr aracılığıyla ev araması ve bir eve yerleşmesi biçiminde olaylar gelişir. Bitiş: Oyunun son bölümüdür. Pişekâr, izleyicilerden özür dileyerek gelecek oyunun adını ve yerini bildirir. Oyunu kapatır. 3. Meddah: Geleneksel tiyatro içinde yer alan Meddah hikâyelerinde rol alan bütün kişileri, hikâyeyi anlatan ve meddah adıyla anılan tek kişi canlandırır. Hikâye anlatmak olan meddahlık bir taklit yapma sanatıdır. Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bir sanatkârda toplanmış bir temaşadır. Meddah bir sandalyeye oturarak dinleyicilerine hikâyeler anlatır. Meddahın anlatışını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikâyeler ve efsaneler oluşturur. Meddahın aksesuarını bir mendil ile bir sopa (baston) oluşturur. Meddah, ortaoyunundaki bütün tipleri, kılıktan kılığa girerek, sesini değiştirerek, küçük aksesuarların da yardımı ile sahnede canlandırır. Genellikle güldürücü, ahlâkî ve edebi sonuç çıkarılacak hikâyelerine klişeleşmiş râvıyân-ı ahbar ve nâkılân-ı âsar ve muhaddisân-ı ruzigâr şöyle rivayet ederler ki şeklinde söz başı ile başlar, daha sonra kahramanları sayıp hikâyesini anlatır. Meddah hikâyenin kahramanlarını kendi yöresinin dili ve şiveleri ile konuşturan insandır. 4. Köy Seyirlik Oyunları: Köy seyirlik oyunları, adı üzerinde seyirlik oyunlardır. Tıpkı ortaoyunumuzda olduğu gibi bu oyunlar da genellikle köyün ortasında, köy meydanında oynanır. Seyirciler çepeçevre oyuncuları çevreler. Oyuncu seyirci ayrılığı hem vardır hem yoktur. Oyuncuları oyuna seyirciler hep beraber hazırlar. Bir tas, bir şapka, bir baston, bir deve, bir sopa, bir tüfek olabilir. Sırası gelen oyuncu seyirci içinden çıkarak oyuna katılır, oyundaki görevi bittikten sonra yeniden seyircilerin arasına karışır. Köy seyirlik oyunlarında da ortaoyununda ve meddahta olduğu gibi doğaçlamaya büyük önem verilir. Aksesuar çok önemlidir. Köy yerinde çokça bulunan nesneler oyun içerisinde oyuncunun kullanımıyla bir başka anlam kazanırlar. Örneğin kadın kılığına giren erkeklerin kadın giysisi içine yerleştirdiği iki balkabağı, kadın göğüsleri oluverir seyircinin gözü önünde. Her yörenin kendine has oyunları olur. Eski düğünlerde, eğlencelerde, panayırlarda ve köy seyirlik oyunlarda bir oyunun içerisinde ya da bağımsız olarak kukla oyunlarının oynatıldığına dair pek çok belge ile karşılaşıyoruz. Halk hikâyelerimizde keloğlan, gölge tiyatromuzda karagöz, ortaoyununda Pişekar'ın geleneksel kukla tiyatromuzdaki karşılığı ibiştir. El kuklası kategorisine giren ibiş, ortaoyununda olduğu gibi, burada da konağın kahyasıdır. Her önüne gelene eğilmekten sallabaş olur, her eğilişte şapkası başından düşer. vs. El kuklasının yanı sıra kukla tiyatrosunun, ip kuklası, bez kuklası gibi çeşitleri vardır. Halk oyunlarında kullanılan "çatal adam kuklası" çok ilginçtir. Oyuncu, arkasına yerleştirilen oyuncu boyutundaki manken kuklayı, oyuncunun elleri ve ayakları ile kuklanın elleri ve ayakları arasında bağlanan iplerin yadımı ile hareket ettirir. Böylece oyuncu hangi hareketi, figürü yaparsa, kukla da iplerin yardımı ile aynı hareketi yaparak sahnede aynı dansı oynayan iki halk oyuncusu illüzyonu yaratılır. Anadoludaki kukla çeşitlerine son olarak da kaşık kuklası eklenebilir. Kaşık kuklası, büyük tahta kaşıklara insan sureti çizmekle ve onları süsleme ile yapılır. B. Modern Türk Tiyatrosu Geleneksel Türk Tiyatrosunun kültür ve edebiyat tarihimizdeki yeri daha eskilere dayandığı için önce onu ele aldık. Şimdi de batılılaşma sürecine girdiğimiz 19. asırdan itibaren edebiyatımızda etkilerini göstermeye başlayan modern tiyatronun özelliklerini ve çeşitlerini görelim. Modern tiyatronun temelleri eski İyonya(Yunan) kültürüne dayandığı için burada öncelikle eski Yunan daki ve daha sonra aynı kültürü devam ettirme iddiasında olan Batı edebiyatındaki tiyatro türleri hakkında bilgi vermek gerekir. Eski Yunan da ve sonrasında Avrupaî Edebiyat ta görülen tiyatro türleri şunlardır: 1. Trajedi: Seyirciye, hayatın acıklı yönlerini göstermek, ahlak ve erdemi anlatmak için yazılmış manzum eserlerdir. Özellikleri: Konusunu seçkin kimselerin hayatından ya da mitolojiden alır. Kahramanları tanrılar, tanrıçalar ve soylu kimselerdir. (Eski Yunan da krallar ilahlaştırılırdı ve çok tanrılı inanç sistemi hâkimdi.) Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez. Eser baştan sona kadar ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer. 5

6 Çirkin olaylar, seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez, sahne arkasında gerçekleştirilir. Bu olaylar haberciler tarafından sahnede aktarılır. Üç birlik kuralına uyulur. (Yer, zaman, olay) Oyunda koroya yer verilir. Ünlü trajedi yazarları; Eski Yunan; Aiskhylos, Eurupides, Sophokles. Fransız; Corneille, Racine. 2. Komedi: İnsanların ve olayların gülünç yönlerini ortaya koymak, izleyenleri güldürmek ve düşündürmek amacıyla yazılmış tiyatro eseridir. Özellikleri: Konusunu, yaşanılan hayattan ve günlük olaylardan alır. Kişiler halktan ve yüksek zümreden her çeşit insan olabilir. Her türlü söze şakaya yer verilir. Kişilerin her türlü davranışları sahnede gösterilir. Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur. Manzum olarak yazılır. Üç birlik kuralına uyulur. Türün yazarları, Yunan-Aristophanes, Fransız- Moliere. 3. Dram: Hayatı olduğu gibi acıklı ve gülünç yönleriyle sahnede göstermek için yazılan tiyatro eseridir. Özellikleri: Hayatı olduğu gibi yansıtır. Trajedi ve Komedi kaynaşmıştır. Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır. Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur. Olaylar, çirkin dahi olsa sahnede gösterildiği gibi kişiler hangi sınıf ve halktan olursa olsun dramda yer alır. Modern tiyatroya ait olan şu kavram ve terimleri de bilmek gerekir: Adapte: Yabancı bir eseri yer adları, şahıs adları, deyimleri, gelenek ve görenekleriyle yerli hayata uygulayarak çevirme; uyarlama. Adaptasyon: Adapte etme. uyarlama. Yabancı bir eserdeki öge ve özellikleri yerlileştirme. Aksesuar: Tiyatro sahnesinde kullanılan eşya. Dekor için yararlanılan şeyler. Aksiyon: Roman, hikâye, tiyatro vb. türlerde konuyu genişleten asıl olaylar. Genel anlamıyla hareket. Aktör: Erkek tiyatro sanatçısı. Aktrist: Kadın tiyatro sanatçısı. Akustik: Tiyatro, konser salonu ve benzeri kapalı yerlerin, sesleri bozmadan yansıtabilme özelliği. Antik tiyatro: Eski Yunan - Lâtin tiyatrosu. Dekor: Tiyatroda, sahneyi eserin konusuna göre döşeyip hazırlamada kullanılan eşyanın toplu adı. Üç çeşit dekor vardır: realist dekor, şairane dekor, stilize dekor. Diksiyon: Tiyatro ve benzeri edebiyat türlerinde dilin müzik karakterini başarı ile yaşatabilme yeteneği. Diyalog: İki kişi arasında karşılıklı konuşma. Döşeme: Türk Halk Edebiyatında "başlangıç" karşılığı kullanılan bir kelime. Dramatize etmek: Bir olayı, duyguyu, düşünceyi canlandırarak anlatmak; (mec.) bir vak'ayı olduğundan daha acıklı bir şekle sokmak. Dublör: Tiyatroda ve sinemada bir rolün yedek oyuncusu. Entrik unsur, Entrika: Roman, hikâye ve tiyatro türlerinde, olayların okuyucuda ya da seyircide merak uyandıracak şekilde birbirine dolanması. Fars: Komedinin, sanat yönü az, kaba bir türü. Fasıl: Bölüm. Tiyatroda perde karşılığı kullanılmıştır. Perde=Fasıl=Epizot: Üçü de aynıdır. Apar: Oyuncunun rol gereği seyircinin duyacağı biçimde; ama öbür oyuncuların duymadığı var sayımıyla düşüncelerini söylemesi. Figüran: Oyunlarda, konuşmayan ya da çok az konuşan, tamamlayıcı roldeki oyuncu. Jest: Tiyatro sahnesinde, sanatçıların bütün el, kol, ayak ve benzeri beden hareketleri. Koro: Eski Yunan tiyatrosunda bir grup erkek ve kadından kurulu şarkıcılar topluluğu. Oynanan eserin konusuna da katılırlar ve eserdeki olaya karşı, toplumun duygu ve düşüncelerini temsil ederlerdi. Hayvanlar, ağaçlar, bulutlar yerine sembol olarak kullanıldıkları da olmuştur. Kostüm: Tiyatroda sanatçıların giydiği oyuna uygun kıyafet. Kulis: Tiyatroda, sahnenin arkasında bulunan kısım; sahne arkası. Makyaj: Tiyatro ve sinemada sanatçıların yüzlerinde boya ve başka maddelerle yapılan tuvalet ve değişiklikler. Mimik: Bir duygu veya düşüncenin kaş, göz. ağız, yüz hareketleriyle anlatılması. Mizansen: Bir tiyatro eserinin sahneye konması, sahneye göre düzenlenip uygulanması. Monolog: Tek kişinin konuşması. Tek kişilik taklitli bir komedya türü. İnsanın içinden kendisiyle konuşması. Muhavere: Konuşma. Tiyatro, roman, hikâye, fabl, röportaj ve benzeri türlerde kahramanların konuşmaları. Pandomim: Jestler, yüz ifadeleri ve kostümler yoluyla duyguları, düşünceleri anlatmaya yarayan tiyatro çeşidi. Perde: Tiyatro eserinde bir perdenin açılmasından kapanmasına kadar geçen bölüm. Piyes: Tiyatro eseri. Reji: Sahneye koyma ve yönetme işi. Rejisör: yönetmen. Rol: Sahne sanatlarında, oyuncuların, eser kişilerini sahnede canlandırmaları. Dördüncü Duvar: Sahnenin seyirciye açılan yanı. Sahne: Tiyatro. Tiyatro sahnesi. Tiyatro eserinde bir perdelik bölümün, dekor bakımından değişik olan küçük kısımları. Bir perdelik bölüm içinde, kişilerin girip çıkmasıyla değişen topluluk, meclis. Sahne eseri: Tiyatro eseri, piyes. Senaryo: Tiyatroda yazılı metin. Sinemada filmin konusunun yazılı şekli. Suflör: Tiyatroda, kuliste durarak oyunculara sözlerini fısıltıyla söyleyip hatırlatan yardımcı. Şakşak: Orta oyununda Pişekâr'ın elinde bulunan kapalı yelpazeye benzer bir gürültü aracı. Vuruşlarda ses çıkarır. Tablo: Tiyatro eserlerinde, perdeden daha küçük bölümlerin her biri. Bir perde çeşitli lablolara bölünmüş olabilir. Temaşa: Tiyatro. Temsil: Bir tiyatro eserinin oynanması. Tirat: Sahnede kişilerin birbirlerine karşı söyledikleri uzun sözler. Trajik: Korku, sıkıntı, şiddetli heyecan veren veya korkunç, kötü, sonu ölümle neticelenen. Trajikomik: Hem acı, hem gülünç olayların anlatıldığı tiyatro. Olaylar gülünç ama olay kahramanları acınacak hâlde verilir. Tulûat: Tiyatro türlerinden biri. Sanatçılar, oynadıkları eserin konusuna bağlıdırlar; ama oyundaki sözleri içlerinden geldiği gibi söylerler. Yazılı esere uymak mecburiyetleri yoktur. Perdeli orta oyunu da denir. Replik: Oyunda kendisine söylenen söze verilen sözlü karşılık. Üç birlik kuralı: Tragedyada uyulması gerekli üç temel kural. Bu kurallar şunlardır: 1. Zaman birliği (vak'anın en çok 24 saat içinde geçmesi), 2. Yer birliği (vak'anın aynı yerde geçmesi), 3. Vak'a birliği (eserin bir tek ana vak'a çevresinde gelişmesi). 6. ŞİİR Şiiri sabit bir biçimde tanımlamak zordur. Çünkü şiirin her şair tarafından farklı bir şekilde düşünülmesi ve yazılması söz konusudur. Fakat kaynaklarda geçen genel bir tanımı biraz daha genişleterek buraya aktaralım. Duygu, hayal ve düşüncelerin düzenli olarak, çekici bir dille, çoğu kez, yeniden anlamlandırılmış ya da çok anlamlı kelimeler kullanılarak, kimi zaman ahenkli mısralar içinde kimi zaman da sadece iç ahenkle yetinilerek dile getirilmesidir. Konusuna Göre Şiir Türleri Lirik Şiir: Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir. Okurun duygularına, kalbine seslenir. Eskiden Yunanlılarda lir denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır. Tanzimat döneminde de bir saz adı olan rebab dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir. Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer. Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın Sesini duyan olur, sana göz koyan olur Anmasınlar adını candan anan dudaklar Annen bile okşasa benim bağrım taş olur Epik Şiir: Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Kahramanlık, savaş, yiğitlik konuları işlenir. Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır. Daha çok, uzun olarak söylenir. Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir. Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır. Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle --- Benden selam olsun Bolu beyine Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır Ok gıcırtısından gürzün sesinden Dağlar seda verip seslenmelidir Didaktik Şiir: Bir düşünceyi, bir bilgiyi aktarmak amacıyla yazılan şiirlerdir. Bunlar okurun aklına seslenir. Duygu yönü az olduğundan kuru bir anlatımı vardır. Kafiye ve ölçülerinden dolayı akılda kolay kaldığından, bilgiler bu yolla verilir. Manzum hikâyeler, fabllar hep didaktik özellik gösterir. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz Şahsın görünür rutbe i aklı eserinde --- Âtîyi karanlık görerek azmi bırakmak Alçak bir ölüm varsa emînim budur ancak! Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir Davransana eller de senin, baş da senindir. Ye s öyle bataktır ki düşersin, boğulursun Ümide sarıl sımsıkı, seyret n olursun. Pastoral Şiir: Doğa şiirlerini, çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir. Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur bunlarda. Eğer şair doğa karşısındaki duygulanmasını anlatıyorsa idil, bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatırsa eglog adını alır Hülyana karışmasın ne şehir ne de çarşı Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an Mademki kara bahtın adını koydu çoban --- Avludan geçtiğini gördü gelinin Suya gidiyordu öğle güneşinde Ardında bebesi yalınayak Geride Karabaş Tozlu yoldan Söğütlerin oradaki çeşmeye Yalağında bulutlar yıkanan çeşmeye 6

7 Satirik Şiir: Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Sosyal biz bozukluk eleştirilebilir. Bir kişi yerilebilir. Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur. Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi verilir. Benim bu gidişe aklım ermiyor Fukara halini kimse sormuyor Padişah sikkesi selam vermiyor Kefensiz kalacak ölümüz bizim --- Hâli ıslâh edecekler, diyerek kaç senedir, Bekleyip durduğumuz zübbelerin tavrı nedir? Geldi bir tanesi akşam, hezeyanlar kustu! Dövüyordum, bereket versin, edebsiz sustu. Bir selâmet yolu varmış... O da neymiş: Mutlak, Dîni kökten kazımak, sonra, evet, Ruslaşmak! Al okut, Avrupa tahsîli desinler, gönder Sonra bir bak ki: Meğer karga imiş beslediğin Yürüyor dîne beş on maskara, alkışlanıyor Nesl-i hâzır bunu hürriyyet-i vicdan sanıyor. Müslümanlar o sebepten bu sefalette imiş. Ki kadın «sosyete» bilmezmiş, esarette imiş! Din için, millet için iş görecek alçağa bak: Dîni pâmâl edecek, milleti Ruslaştıracak! Bunu Moskof da yapar, şimdi rızâ gösterelim; Başka bir ma'rifetin varsa haber ver görelim! Dramatik Şiir: Aslında bu şiir türü konusuna göre yapılan bir sınıflandırmaya dâhil değildir. Dramatik şiir tiyatronun şiir formatında, biçiminde yazılması ve sahnede şiir şeklinde diyalogların kullanılmasıdır. Tiyatroda kullanılan şiir türüdür. Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi. Bu durum dram tiyatro türünün (19. yy.) çıkışına kadar sürer. Bundan sonra tiyatro metinleri çoğunlukla düz yazıyla yazılmaya başlanır. Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür. Başlangıçta trajedi ve komedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç kere çıkmıştır. Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir. Çünkü bizim Batı ya açıldığımız dönemde (Tanzimat Dönemi) Batı da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda. Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır. Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur. Abdülhak Hamit Tarhan gibi... ŞİİR İNCELEME YÖNTEMİ Şiirleri zihniyeti, ahenk özellikleri, dil ve sanat zevki, yapısına, tema, gerçeklikle ilişkisi, ait olduğu şiir geleneği, içinde sakladığı anlamları bakımından inceleriz. 01_Şiir ve Zihniyet 02_Şiirde Ahenk 03_Şiir Dili 04_Şiirde Yapı 05_Şiirde Tema 06_Şiirde Gerçeklik ve Anlam 07_Şiir ve Gelenek 08_Yorum 09_Metin ve Şair 10_Şiir ve Manzûme Bunları sırayla ele alalım: 01_Şiir ve Zihniyet Bu şiir Yunus Emre ye aittir. Bu şiiri tasavvuf kültüründen, o yıllarda Anadolu da tekkelerde yaşatılan ve anlatılan zihniyetten bağımsız yorumlarsak Yunus Emre yi doğru anlamamış oluruz. 02_Şiirde Ahenk Bir şiirde ahenk özellikleri derken şiiri şu açılardan inceleyebiliriz: Ölçü (hece ölçüsü ve aruz ölçüsü), kafiye çeşitleri, redif, kafiye örgüsü Şiirde ahenk; ustaca kullanılan ses akışı, söyleyiş, ritim, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır. Ölçü: Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır. a. Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır. Hece ölçüsü millî ölçüdür. Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır. 7 li, 8 li, 11 li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır. Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir. Hece ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez. Hece ölçüsünde duraklar şu şekildedir: Farklı ölçüler de vardır. Her şiirde durak olmayabilir. b. Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler açık, sonu ünsüzle ya da uzun ünlüyle(â, î, û) biten heceler kapalı hecedir. Bir dizenin en son hecesi, isterse ünlü ile bitsin, her şartta kapalı kabul edilir. Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar. Şiir incelemesinde açık heceler. (nokta) ile kapalı heceler (çizgi) ile gösterilir. O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la ya cak Fe i la tün Fe i la tün Fe i la tün Fe i lün / / / / / / Seni görmek / müteazzir /görinür böy/le ki eşk / / / Sana bakduk/da dolar dî/de-i giryâ/numuza c. Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19. yüzyıl sonlarından itibaren görülmüştür. Uyak (Kafiye) ve Redif: Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir. Dize sonlarındaki ses benzerliklerine kafiye denir. Kafiye ( uyak ), sadece ses benzerliğidir; uyakta anlam benzerliği aranmaz. Kafiyeler dize sonlarında aranmalıdır. Bu ses benzerlikleri bir veya birden çok sese dayalı benzerliklerdir. Uzun sesler (â, û, î) çift ses değerinde kabul edilmiştir. Sesteş kelimelerin mısra sonlarında kullanılması da kafiye oluşturur. Evlerinin önü çardak Elifin elinde bardak Sanki yeşil başlı ördek Yüzer Elif Elif diye Yürü bre Dadaloğlu'm yürü git Dertli dertli Çukurova yolun tut Bunda suçun varsa Hakka tövbe et De ki gayrı bizim iller iniler Orhan zamanından kalma bir duvar Onunla bir yaşta ihtiyar çınar Bizim mahalle de İstanbul un kenarı demek Sokaklarında yürünmez ki yüzme bilmeyerek Bir hazan akşamı indimdi sahile ben Vardı, mavi sular üstünde beyaz bir yelken Bir dize işittim yine ey şûh-ı dil ârâ Bir hoşça da bilmem ne demek istedi ammâ Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak 7

8 Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk, Soğuk bir mart sabahı.. Buz tutuyor her soluk Niçin kondun a bülbül Kapımdaki asmaya Ben yârimden vazgeçmem Götürseler asmaya Bilmem ki yaz mı gelmiş Niçin açmış gül erken Aklımı kayıp ettim Nazlı yârim gülerken Redif: Dize sonlarındaki yazılışları, anlamları ve görevleri aynı olan sözcük veya eklere redif denir. Redifler kafiyeden sonra gelir. Dize sonlarında her zaman redif olmayabilir. Dizelerde önce kafiye ( uyak ) bulunur; daha sonra da varsa redif aranır. Redif fark edildiyse, işaretlenir ve daha sonra kafiyeler de belirlenebilir. Doğru söylerim halk razı değil Eğri söylerim Hak razı değil. Bizim elde bahar olur, yaz olur. Göller dolu ördek olur, kaz olur. Sevgi arasında yüz bin naz olur. Suçumu bağışla, ben sana kurban. Uzaktan gelirken derin akisler, Kapadı geçtiğim yolları sisler. Tutuştu içimde birikmiş hisler; Gönlümü o kadar temiz bıraktı. Uyak Çeşitleri a. Yarım Uyak: Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir. Ecel büke belimizi Söyletmeye dilimizi Hasta iken hâlimizi Soranlara selam olsun b. Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir. Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin; İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler Tak, tak ayak sesimi aç köpekler işitsin Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler Aşk işte böyledir bir içen dâimâ içer Mahfîce başlayan giderek bî-riyâ içer Beytin birinci mısraında dâimâ kelimesindeki â sesi ile birinci mısraında bî-riyâ kelimesindeki â Sesi arasında sadece ses benzerliği vardır. Uzun seslerin çift ses değerinde olması kuralı gereği -â sesi tam kafiye oluşturuyor. Mısra sonlarındaki içer kelimeleri tamamen aynı kelimedir. O halde redif olur. c. Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir. Uzun â, uzun û, uzun î ünlüleriyle birlikte en az bir ünsüz birlikte kafiye oluşturursa zengin kafiye meydana gelir. Dört asırdır inerek câmie nûr üstüne nûr Yerde bulmuş yaşayanlar da, ölenler de huzûr Bir alem ki, gökler boru içinde Akıl almazların zoru içinde Üst üste sorular soru içinde d. Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan; fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir. Örnek: Kalem böyle çalınmıştır yazıma Yazım kışa uymaz kışım yazıma Bu beyitteki yazıma sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır. NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur. Güle naz Bülbül eyler güle naz Girdim bir dost bağına Ağlayan çok gülen az. Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç! Uyak Düzeni (Şeması) ve Çeşitleri Şiirler uyaklanış bakımından dörde ayrılır: a. Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir. Hiç anılmaz olmuş atalar adı Beşikte bırakmış ana evladı Kırılmış yetimin kolu kanadı Zulüm pençesinden aman kalmamış b. Çapraz uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir. Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum Yolumun karanlığa saplanan noktasında Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum c. Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna sarma veya sarmal uyak denir. En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü Titrek elleriyle gererken yayı Her yandan bir merak sardı alayı Ok uçtu, hedefin kalbine düştü Aliterasyon ve Asonans: Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir. Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir. a a a b a b a b a b b a Aliterasyon ile asonans Türkçenin ses özellikleri gereği birlikte olur. Aliterasyon varsa asonans da olur. Senin kalbiden sürgün oldum ilkin Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği ü harfi ile asonans, s harfi ile aliterasyon yapılmıştır. Dest-busı arzusuyla ölürsem dostlar Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle 03_Şiir Dili Şiir şairin muhayyilesinde hayat bulur. Kelimeler, yani dil göstergeleri sınırlıdır; fakat hayal gücü ile derûnî hisler fazlasıyla yoğundur. Kelimelerin yalın halleriyle hayal gücü ile derûnî hisleri ifade etmeye yetmediği durularda şair kelimeler üzerinden yeni anlam buluşları gerçekleştirir. Doğal dil dediğimiz günlük konuşma dili bazen insanın duygu, düşünce, hayal, coşku ve heyecanlarını anlatmaya yetmediği bir durumlarda şiir dili devreye girer. Şair dildeki kelimelere yeni anlamlar yükler. Böylece duygu ve düşüncelerine bir derinlik kazandırmış olur. Bunu yaparken de imge den yararlanır. İmge, şiirde anlama ulaşma yolunu daha etkili ve canlı hale getiren bir zihinde canlandırma biçimidir. Bir bakıma bir hayal yaratmadır. Şiirin kullandığı asıl malzeme insan yaşantısı olduğu için bu yaşantıyı şiirleştirmek işi imgeye düşer. O zaman şair kullandığı sözcüklerle algıların zihindeki bazı resimlerle eşleşmesini sağlar. Bunu başarabilen bir imgeye de biz iyi imge diye-biliriz. Yapraktan saçını yerlere saçmış Sonbahar ağlıyor ayaklarında KÖŞE Sen geldin benim deli köşemde durdun Bulutlar geldi üstünde durdu Merhametin ta kendisiydi gözlerin Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu Bulutlar geldi altında durduk Konuştun güneşi hatırlıyordum Gariptin yepyeni bir sesin vardı Bu ses öyle benim öyle yabancı Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı Dişlerin öpülen çocuk yüzleri Güneşe açılan küçük aynalar Sert içkiler keskin kokular dişlerin İçinden geçilen küçük aynalar Ve güldün rengarenk yağmurlar yağdı İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı Şiirlerdeki bu imgeler edebî sanatları oluşturmuştur. EDEBÎ SANATLAR (SÖZ SANATLARI) Özellikle Divan şiirinde olmak üzere Türk şiirinde söz sanatlarına büyük önem verilmiştir. Yeni şiirimizde redif, kafiye, ölçü gibi şekil unsurları yerine anlama veya şiirin hissedilmesine önem verilirken eski şiirimizde bu şekil özelliklerinin yanında iç özelliklere de önem veriliyordu. Anonim halk şiirinde, Âşık şiirinde, Dinî-Tasavvufî şiirde, ama özellikle Divan şiirinde anlamı yoğunlaştırmak, az kelimeyle çok şey ifade etmek; kalıplaşmış 8

9 mecazlarla, mazmunlarla, kelime oyunlarıyla, kısa bir şiiri sayfalarca açıklama, yorumlama, irdeleme ihtiyacı hissettirecek kadar yoğun ve derin anlamlı bir hâle getirmek büyük bir maharet sayılmış ve gerçekten mükemmel söyleyişler, hayaller, anlamlar yakalanmıştır. MECAZLAR 1. Mecaz Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlamlarla yapılan edebi sanattır. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılmasına denir. Mecazda benzetme amacı güdülür, kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Kız senin sebebine / Yanar yüreğim yanar Konuşulanlara kulak verirsen kazançlı çıkarsın (dikkatli dinlersen) Bugün yine ağırdan alıyor. 2. Mecaz-ı Mürsel Benzetme amacı güdülmeden bir sözün, aralarındaki ilgi dolayısıyla bir başka söz yerine kullanılmasıdır. Bu sanatta benzetme amacı olmaz. İç-dış, parçabütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yerolay, netice-olay gibi ilgiler vardır. yani bunlardan biri söylenerek diğeri kastedilir. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl (bayrak) Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek. (yağmur; çünkü yağmur bereket getirir) Ayağını çıkarmadan girebilirsin. (ayakkabı) Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor. (Ankara daki siyasiler) Orhan Veli yi okur musun? (eserlerini) Sobayı yakmak. (içindeki odunu) Feneri yakmak. (içindeki fitili) Sınıf ayağa kalktı. (öğrenciler) Anadolu hepinize hınç, şüphe ve emniyetsizlikle bakıyor. (Anadolu halkı) O günlerde Konya nın nasıl yaşadığını ve ne düşündüğünü bilemiyoruz. (Konya halkı) 3. Teşbih (Benzetme) Aralarında türlü yönlerden benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden zayıf olanı nitelikçe daha üstün olana benzetme sanatıdır. Benzetmede dört öğe bulunur: benzeyen (zayıf olan) benzetilen (üstün olan) benzetme yönü benzetme edatı Bunlardan ilk ikisi temel öğe; son ikisi yardımcı öğedir. Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli Garibanlar yolunuyor kaz gibi Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem Gül yüzünde güller açar Geceleri gölgem yollarda donar Kar gibi kürürüm kendi gölgemi Gözlerimiz kurşun elimiz bıçak Severken öldürdük güzellikleri Şiir bir cennet bahçesi Girmeyene anlatılmaz Şiir toprak kokusudur Şiir damla damla sudur Yarin dudağından getirilmiş Bir katre alevdir bu karanfil Benzetme öğelerinin kullanılışına göre benzetme, çeşitlere ayrılır: a. Tam Benzetme (ayrıntılı benzetme) Benzetme unsurlarının tümü kullanılarak yapılan benzetmedir. Ali aslan gibi cesurdur Cennet kadar güzel vatanımız var. b. Teşbih-i Beliğ (Uz Benzetme) Benzetme unsurlarından ikisi, temel öğeler, kullanılarak yapılan benzetmedir. Dudaklarının arasından inci dişleri kendini gösteriyordu. Kad kıyâmet, gamze âfet, zülf fitne, hat belâ Çihre gü,l sîne semen, çeşm-i mukahhal nergis Ceylan gözlüm. Sırma saçlım Gül yüzünde güller açar. O adam tilkinin biridir. c. Kısaltılmış Benzetme Benzetme yönü söylenmemiş benzetmelerdir. Sen de baban gibisin. Nokta kadar ağzı vardı. d. Pekiştirilmiş Benzetme Benzetme edatı bulunmayan benzetmelerdir. Aşk pırıl pırıl, ilâhî bir mumdur. Yumuşak bir el olmuştu saçlarımda rüzgâr Akşam, yol gibi gezer. Sükûn su gibi dolar. e. Yaygın Benzetme Benzeyenle benzetilen arasındaki birden fazla özellikleri sıralayarak ve en sonunda her iki öğe de söylenir. Feminin rengi aks edip tenine Yeni açmış güle misal olmuş... Giriyor göz yumunca rüyama Benziyor aynı kendi hülyama Bu tasavvur dokundu sevdama Ah böyle gezer mi hiç canan Gül değil arkasında kanlı kefen Sen misin, sen misin garip vatan Yukarıdaki dizelerde vatan sevilen bir kadına benzetiliyor. Kadın ile vatan arasındaki ortak özellikler sayıldıktan sonra asıl öğe, yani vatan açıklanıyor. 4. İstiare Bir sözü benzerlik ilgisiyle kendi anlamı dışında kullanmaktır. Yani bir kelimeyi kendisine benzeyen başka bir varlığın yerine kullanmaktır. Benzetmenin asıl öğelerinden (benzeyen -benzetilen) biriyle yapılan benzetmedir. İkiye ayrılır: a. Açık İstiare Kendisine benzetilen öğe ile yapılır. Benzeyen öğe kullanılmaz. Gökyüzünün kandilleri (yıldız) yanmıştı Bir med zamanı gökyüzü kurşunla (bulut) örtülü Havada bir dost eli (rüzgâr) okşuyor tenimizi Doya doya sevemedim kuzumu (çocuk) Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın Ey gonca (sevgili) bu cemiyeti her dem mi sanırsın İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece Aslanlarımız bu maçta da iyi mücadele etti. b. Kapalı İstiare Benzeyen öğe ile yapılır, kendisine benzetilen söylenmez. Ama benzerlik yönü ya söylenir ya da anlaşılır. Her kapalı istiarede aynı zamanda bir teşhis sanatı görülür. Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi. (insan; boynu bükük, tanıyor) Yüce dağların başında Salkım salkım olan bulut (üzüm; salkım salkım) Bükün boynunuzu bayraklar bükün. (insan; bükün boynunuzu) Çamlar hüzünlü, yollara düşmüş söğüt çınar (insan; hüzünlü, yollara düşmüş) Yedi yıl süren hikâyemizi dinlemiş ihtiyar çınardan. (insan; ihtiyar) c. Yaygın İstiare Benzeyenle kendisine benzetilen arasındaki birden çok benzerlik ilgisi sırasıyla anlatılarak benzetme yapılırsa buna yaygın istiare (temsili istiare) denir. Ama iki unsurda biri söylenir. Bu yönüyle yaygın benzetmeden ayırt edilir. Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Burada insan (ruh) bir "sessiz gemi"ye benzetilmiş, dünya da bir "liman" olarak değerlendirilmiştir. 5. Teşhis ve İntak (Kişileştirme ve Konuşturma) İnsan dışındaki varlıkların insana özgü davranışlarla anlatılması sanatına teşhis; onları konuşturma sanatına da intak denir. Her intakta bir teşhis sanatı mutlaka vardır; ama her teşhiste bir intak sanatı da olmak zorunda değildir. Düşünür ağaçlar aylarca gelecek baharı Çevre yanın lâle sümbül bürümüş Gelin olup süslendin mi yaylalar Öldüğü gün gök ağlamıştı. Ben gidersem sazım sen kal dünyada Gizli sırlarım aşikâr etme Lâl olsun dillerin söyleme yada Garip bülbül gibi âh ü zâr etme Sordum sarı çiçeğe Annen baban var mıdır Çiçek eydür: -Derviş baba, Annem babam topraktır Gördü bir bal arısın sivrisinek Dedi böyle ona fahreyleyerek: Var mı bir bencileyin nefs-i nefis 6. Kinaye Bir sözün, hem gerçek hem de mecaz anlamlarını düşündürecek bir biçimde kullanılması sanatına kinaye denir. Kinayede sözün mecaz anlamı daha ön plandadır. Deyimlerin çoğunda kinaye vardır. Tuttuğunu koparan ihtiyarlardan biriydi. (hem gerçekten tuttuğunu koparacak kadar kuvvetli, hem de başladığı işi bitiren biri.) Onun kapısı her zaman açıktır. (hem gerçekten kapısı açık, hem de herkesi her zaman kabul edebilir.) Cep delik cepken delik, Kol delik, mintan delik, 9

10 Yen delik, kaftan delik Kevgir misin be kardeşlik. Burada cep delik sözü kinayeli olarak kullanılmıştır. Gerçek anlamının yanında cebinde para olmaması anlamına gelir. Önemli olan da bu anlamdır. Şu karşıma göğüs geren Taş bağırlı dağlar mısın Taş bağırlı söz grubu, dağların özellikle taşlardan oluşması yönüyle gerçek anlamda kullanıldığı gibi, acımasız ve merhametsiz anlamlarını da yüklenir; bu da mecaz anlamdır. Burada asıl kastedilen mecaz anlamdır. 7. Tariz Söylenen sözün gerçek veya mecazi anlam dışında büsbütün tersini kastetmektir. Alaylı, iğneleyici, küçük düşürücü bir dille yapılır. Aman ne kadar erken geldiniz. (Çok geciken birine dendiğinde tariz olur.) Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden Eski eş'arda (şiirlerde) dürbin ile mana görünür. Yeni şiirde mana gibi külfet yoktur. Burada mana külfetinin yeni şiirde olmayışı olumlu bir şey gibi söyleniyor, ama yeni şiirin anlamdan yoksun olduğu kastediliyor. On kadın dövse yorulmaz İhsan Bey. Gücü yeter herkese yiğitten gayrı Burada da adam övülür gibi gösteriliyor, ama asıl amaç onun acımasız olduğunu söylemektir. ANLAMLA İLGİLİ SANATLAR 1. Tevriye Bir sözün birden fazla anlama gelecek biçimde kullanılması sanatıdır. Bu sanatta sözün bütün anlamları gerçektir. Ama yakın anlam söylenip uzak anlam kastedilir. Bu kadar letafet çünkü sende var Beyaz gerdanında bir de ben gerek ben: 1. kişi zamiri ve vücuttaki koyu renkli leke (kastedilen, ikincisi, yani uzak olan) Avazeyi bu aleme Davud gibi sal Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş Bana Tahir Efendi kelp demiş İltifatı bu sözde zahirdir. Maliki mezhebim benim zira İtikadımca kelp tahirdir. Tahir sözcüğü hem temiz demektir hem de Tahir Efendi"nin kendisidir ve her iki anlam da gerçektir. Yakın olan ama kastedilmeyen anlam temiz dir. Uzak olan ama kastedilen anlam ise Tahir Efendi dir. Dedim dilber niçin sararıp soldun Dedi, çektiğim dil yarasıdır. Dil yakın: gönül; uzak: söz, konuşma organı Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül el yakın: organ, uzak: yabancı Verdim gönül o gül-ruhun aline aldanıp Etmezdi kimse eylediğim rengi ben bana al yakın: kırmızı; uzak: hile Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar Rencîde olur dîde-i huffâş ziyâdan 2. Hüsn-i Talil (Güzel Sebep Gösterme) Gerçek nedeni herkes tarafından bilinen bir olayı daha güzel bir nedene bağlayarak anlatma sanatıdır. Ateşten kızaran bir gül arar da Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi Ey sevgili sen bu ilden gideli Yaprak döktü ağaçlar, coştu gökyüzü Tarihini aksettirebilsin diye çehren Kaç Fatih in altın kanı mermerle karışmış Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdir muttasıl Başını taşdan taşa urup gezer avare su 3. Mübalâğa Bir durumu, nesneyi, varlığı olduğundan daha az veya fazla göstermeye mübalağa denir. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda Dağda yaprak kalmadı Yarama bağlamaktan Alem sele gitti gözüm yaşından Akdeniz in dalgası gönlüm kadar taşmadı Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzar-ı firakız Ateş kesilir geçse saba gülşenimizden Merkez-i hake atsalar da bizi Küre-i arzı patlatır çıkarız Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın Gömelim gel seni desem tarihe sığmazsın Sekizimiz odun çeker Dokuzumuz ateş yakar Kaz kaldırmış başın bakar Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müthiş tipidir; savrulur enkaz-ı beşer Bir ah çeksem dağı taşı eritir Gözüm yaşı değirmeni yürütür 4. İstifham Cevap almak için değil de dikkat çekmek için soru şeklinde söyleme sanatıdır. Hani Yunus Emre ki kıyında geziyordu? Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu? Nerede kardeşlerin cömert Nil yeşil Tuna? Giden şanlı akıncı, ne gün gider yurduna? 5. Tezat Zıtlık ilişkisi içinde olan kavramları, hayalleri, düşünceleri bir araya getirme sanatıdır. Aynı varlığın birbirine zıt iki yönü bir arada ifade edilir veya birbirine zıt iki varlık veya kavram arasında ilgi ve benzerlik kurulur. Dil bilgisi bakımından zıt olan kavram ve kelimeleri bir arada kullanmak sadece tezattır; tezat sanatı değildir. Kanı ol gül gülerek geldiği demler şimdi Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz (Mahir Baba) İçimde kor donar, buzlar tutuşur. Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten (Namık Kemal) Çeşm-i âşıkda imtizac etmiş Âb u âteş olup beraber dost Adûlar kahkaha eyler; gürûh-ı dostân ağlar. Burada adû-dost ve kahkaha-ağlamak arasında tezat var demek yerine, düşmanların gülmesi ile dostların ağlaması arasında tezat var demek daha mantıklı olur. 6. Nida Duygulanma ve heyecanlanma sonucu seslenme sanatıdır. Ünlemlerle ya da ünlem ifade eden cümlelerle yapılır. Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı! Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak! 7. Tecahül-i Arif (tecahül-i ârifane) Anlatımı çekici kılmak için şairin bildiği bir şeyi bilmezlikten gelmesidir. Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mahım Kurbanın olam var mı benim bunda günahım? Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allah ım bu çizgili yüz? Ecel tuzağını açamaz mısın Açıp da içinden kaçamaz mısın Azat eyleseler uçamaz mısın Kırık mı kanadın kolların hani 8. Tekrir Anlatımı çekici kılmak için bazı kelimelerin veya kelime gruplarının cümle içinde veya arka arkaya gelen cümlelerde tekrarlanmasıyla yapılan edebi sanattır. Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince Nefesten yumuşak yağan bu yağmur Bu yağmur, bu yağmur bir gün dinince Aynalar yüzümü tanımaz olur (Necip Fazıl). Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır (Necip Fazıl) Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz. (Yunus) 9. Telmih Herkesçe bilinen bir kişi, bir olay veya inanışa şiirde işaret etme sanatına telmih denir. Gözyaşı döksem Nuh tufanına denk Vefasız Aslı ya yol gösteren bu Kerem in sazına cevap veren bu Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi 10. Sehl-i Mümteni Söylenmesi kolay gibi görülen fakat aslında zor söylenebilen anlatımlardır. Yunus Emre de çok görülür. Beni bende demen bende değilem Bir ben vardır bende benden içerü 11. İham İki ya da daha fazla anlamı olan bir kelimeyi bir dize ya da beyit içinde bütün anlamlarını kastederek 10

11 kullanma sanatıdır. Kelimenin her iki anlamı da diğer kelimeler tarafından desteklenmelidir. Kinayeden ve tevriyeden farklıdır. Kinayede gerçek ve mecazlı anlamları bir arada kullanılıp mecazlı anlamı kastedilir. Tevriyede ise gerçek anlamların hepsi söylenip uzak anlamı kastedilir. Bâkî çemende hayli perişan imiş varak Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan Burada rüzgâr ın zaman ve yel anlamlarının ikisi de geçerlidir. İham-ı tenasüp ve iham-ı tezat olmak üzere iki türü vardır. İham-ı tenasüpte gerçek anlamlardan biri kastedilmez. Ama dizede bu söylenmeyen gerçek anlamla tenasüplü başka kelime(ler) bulunur. Rind olan cam alır eline müdam Lâle veş nev-bahara katlanmaz. Müdam ın iki anlamı vardır: sürekli ve şarap, burada şarap anlamı söylenmemiş. Ama onunla ilgili olarak cam (kadeh) kelimesi kullanılmış. İham-ı tezatta ise dizede, söylenmemiş gerçek anlamla tezat olabilecek başka kelime(ler) kullanılır. Ay geçer görmeziz ol mihr-i cihan-arayı Elimizden ne gelir taliimiz yar değil Burada ay ın iki anlamı vardır: zaman dilimi ve gökteki uydu. İkinci anlam söylenmemiş ama onunla tezatlı olan mihr (güneş) kelimesi kullanılmış. 12. İstihdam Bir sözcük ya da deyimi hem gerçek hem de mecazlı anlamıyla kullanmaktır. Bahar erdi açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey hem gül Biri sahn-ı gül-istandan biri sahn-ı gülistanda. (dey: kış) Burada açılmak ın gerçek anlamı çiçeklerin açması, mecazlı anlamı ise uzaklaşmaktır. 13. Mugalâta-i Maneviye Birden fazla anlamı olan sözcük ve deyimleri beytin genel anlamını birkaç türlü açıklayabilecek şekilde kullanmaktır. Düşmese ağzımdan ol şirin-dehanın lebleri Vasf-ı lâ lin durmasam zikr eylesem yaranıma Birincisi: O tatlı ağızlının dudaklarını dilimden düşürmeyip lâ le benzeyen o dudakları dostlarıma durmadan anlatsam. İkincisi: O tatlı ağızlının dudaklarını öpmek ve emmek amacıyla ağzıma alsam ve bırakmasam. Dudağının tadını dostlarıma sürekli anlatsam 14. Tenasüp Şiirde anlamca ve çeşitli yönlerden ilgili olan kelimeleri bir arada kullanma sanatıdır. Bir elinde gül bir elde cam geldin sakiya Hangisin alsam gülü yahud ki camı ya seni Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten (Namık Kemal) Burada hürriyet ile kurtulmak; esir ile esaret arasında tenasüp var. Bir şâhda iki gonce-i gül Birbirlerine olurdu bülbül. Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabib Kılma derman kim helâkim zehri dermanındadır. (Fuzulî) Burada geçen dert, ilâç, tabip, derman, zehir kelimeleri tıbba ait kelimelerdir. 15. Leff ü neşr Birinci dizede söylenen birkaç kelimenin tenasüplü veya tezatlı olanlarını ikinci dizede kullanma sanatıdır. Aşağıdaki birinci örnek leff ü neşr-i müretteb e (düzenli, simetrik), ikincisi ise leff ü neşr-i müşevveş e (çapraz veya karışık) örnektir: Ârızın yadıyla nemnâk olsa müjgânım nola Zâyi olmaz gül temennasıyla vermek hâra su Gülşene nergis ü gül hayli letâfet verdi Şimdi açıldı dahi yüzü gözü gülzârın 16. Sihr-i helal Bir sözcüğün ya da sözün hem kendinden öncekilerle hem de sonrakilerle birleştirildiğinde ayrı ayrı anlamlar ifade edecek şekilde kullanılmasıdır. Gül ile har nedim oldu yar ile ağyar Budur hikâyet-i devr-i zamane ey bülbül Gül ile har nedim oldu nedim oldu yar ile ağyar 17. Rücu Söylenen bir sözü yalanlamadan geri çevirip onun yerine daha güçlü ve onu kanıtlayıcı bir düşünceyi söylemektir. Kaddin libas-ı surh ile afet değil midir Afet değil kızılca kıyamet değil midir 18. Kat Sözü, etkili kılmak ve arkasının kendiliğinden anlaşılmasını beklemek üzere yarıda kesmektir. Garibim; Ne bir güzel var avutacak gönlümü, Bu şehirde Ne de bir tanıdık çehre; Bir tren sesi duymaya göreyim İki gözüm İki çeşme... (Orhan Veli) Bir yer ki sevenler sevilenlerden eser yok Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok Yok... Yok... (Faruk Nafiz) 19. Terdid Sözü, karşısındakini merakta bırakacak, ilerisinin ne olacağını sezdirmeden sürdürdükten sonra, beklenmedik ve çarpıcı bir şekilde sonuca bağlamaktır.... Geldiler beklenen çiftler ormana Duruyor iki genç, ne hoş, yan yana Bir kurşun kadına bir de çobana Çınlasın yıllarca orman be Ali Görünce uzanmış yar kucağına Boynunu dolamış zülfü bağına Kurşunu kahpeye atacağına Kendine çevirdin... Aman be Ali! (F. Nafiz; Ali) 20. İrsal-i mesel Sözü inandırıcı ve etkili kılmak için atasözü veya atasözü değerinde özlü sözlerle örnekler vermektir. Ziya Paşa nın terkib-i bendinde çokça görülür. Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir (Z. Paşa). Allâh a sığın şahs-ı halîmin gazabından Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir.(z. Paşa) Geldimse ne var ben şuara bezmine ahir Âdet budur ahirde gelir bezme ekâbir Kirpikleri uzundur yârin hayâle sığmaz Meşhur bir meseldir: Mızrak çuvala sığmaz Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın Sırtı pek kimseye ahvâl-i şitâ yaz görünür 21. İktibas Söze, anlamı pekiştirmek amacıyla ayet, hadis ya da bunlardan parçalar almaktır. Hâk-i pâyin olduğum gördü dedi kâfir rakîb Taş ile bağrın dövüp yâ leytenî küntü türâb Kendinizi yalnız hissederseniz şâyed Unutmayın ki yalnızca Allahu s-samed O na güven, O na dayan dua et O na Kimsesizlerin kimsesi, sarıl Kur an a 22. İstidrak Birini över gibi görünüp yermek ya da yerer gibi görünüp övmektir. İkiye ayrılır: 1. Yererek övme: Yerer gibi görünüp övmektir. Dehrde anlamayıp bilmediği ola meğer Tama u buğz u nifak u hased ü gadr u sitem. Burada bir şeylerden anlamadığını söyleyerek önce yerer gibi görünüyor, ama sonra saydıkları kötü şeyler olduğu için övmüş oluyor. 2. Överek yerme: Över gibi görünüp yermektir. Hüsnüne hiç diyecek yok amma Nigehi ok gibi işler cana Burada güzel olduğu söylenerek över gibi yapılıyor, ama sonra bakışının sertliğinden bahsedilerek yeriliyor. SÖZLE İLGİLİ SANATLAR 1. Cinas Ses bakımından (okunuş ve yazılışları) aynı veya birbirine çok yakın; fakat anlamları ayrı olan kelimelerin bir arada kullanılmasına cinas denir. Genellikle cinaslı kafiye olarak kullanılır. Sesteş kelimeler cinas için en uygun olanlardır. Gayet çoktur değil benim yaram az Bana yardan gayrı cerrah yaramaz Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya Ben yarimden geçmezem götürseler asmaya Şah verdi, filiz sürdü, sinemde yara dalı Şu cihanda gülmedim, yaradan yaradalı Kısmetindir gezdiren yer yer seni Göğe çıksan akıbet yer yer seni Dûş olup bir taze yare Cana açtım bir taze yara (End. Vasıf) Yokken güneşin eşi semada Bir eş görünürdü şemse mada (suda) (İsmail Safa) Bir evde dü zen (iki kadın) olsa o evde düzen olmaz. (Fuat Paşa) Eyleme vaktini zayi, deme kış yaz, oku yaz. (Sünbülzade Vehbi) 2. Aliterasyon Bir mısrada veya cümlede aynı sesin veya hecenin tekrar edilerek ahenk sağlanması sanatıdır. Dest-busı arzusuyla ölürsem dostlar Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su Not: Bu arada altı çizili seslere de dikkat. 11

12 Öldük ölümden bir şeyler umarak Bir büyük boşlukta bozuldu büyü Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle (Edip Ayel) 3. Akrostiş Her dizenin ilk harfini, yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda bir kelime çıkacak şekilde düzenlemektir. Nasıl ağlar hazan erince yapraklar İntizâr ile bî-mecâl sararıp düşerken Hayâli kaplar ufku geçen yıldızın Artık sade hâtırâsı kalacaktır Leylaklarda müteessir solan beyazın 4. İştikak Aynı kökten türemiş kelimeleri bir arada kullanmaktır. Arapça kelimelerle yapılır. Ey beni lutfuyla yoktan var eden Rabb-i gafûr Mağfiret kıl eyledikte azm-i iklîm-i bekâ "gafûr" ve "mağfiret" (Ey beni iyiliğiyle, rahmetiyle yoktan var eden, bağışlayıcı merhametli Allah, sonsuzluk dünyasına, âhirete gittiğimizde bizi bağışla, bize merhamet et) Karşısında nice erbâb-ı denaât titrer Hâkim-i mahkeme-i hükm-i cezâdır kalemim 5. Akis Bir dize ya da cümlenin anlamlı iki parçasından birini önce ötekini sonra söyleyerek, yani dizeyi ters yüz ederek aynı anlamda bir dize ya da cümle meydana getirmektir. Didem ruhunu gözler gözler ruhunu didem Kıblem olalı kaşın kaşın olalı kıblem 6. Kalb Bir kelimenin harflerinin yeri değiştirilerek yapılan cinastır. Arapça harflerle yapılır. Divan şiirine mahsustur. Mûr gibi emrine kılmış itâat halk-ı Rûm Râm olupdur nitekim Mûsâ ya ey şeh sihr-i mâr Mûr: Karınca, Rûm: Anadolu, Râm: İtaat etme, Mâr: Yılan 7. İade Bir beytin son kelimesi sonraki beytin ilk kelimesidir. Ey güzellik göğünün mâh-ı münevver kameri Şâd kıl gönlümü gün gibi tulû et seherî Seherî aşk ile meydâna girip seyr edeyim Ola ki peyk-i sabâdan ere yârin haberi Haberi olsa anın yoluna cân verdiğime Bana rahm eyleyüben eyleye idi nazarı 8. Leb Değmez Zâtî Dudakların birleşmeyeceği şekilde harfler seçilerek yapılan sanattır. İçinde b, p, f, m, v gibi dudak ünsüzleri bulunmayan sözcüklerle yazılan şiire lebdeğmez denir. Lebdeğmez sanatına uygun şiir söyleme Halk edebiyatında saz şairleri arasında daha yaygındır. Âşıklar söylenen sözden alırsa İnsanlar içinde hastan sayılır Hakikat dersini özden alırsa Yaratan Tanrı ya dosttan sayılır (Selmani) Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi Hatta o karanlık, aysız geceler Ahmet Kutsi Tecer Çekil izzetle, uzlet kûşesinde, Aziz ol, derd-i şöhretden cüdâ ol Ahmed Remzi Akyürek Ateşe yakar cihanı aşk ile narın senin Ah ettin arşa dayandı ah ile zarın senin Nas içinde destan oldun düştün dilden dillere Yar elinden serserisin ya hani arın senin. 04_Şiirde Yapı Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimlerine beyit, kıt a, bent, mısra gibi isimler verilir. Dize, beyit, dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni, tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir. Nazım Birimi Bir şiirde anlam bütünlüğünü sağlayan en küçük birime nazım birimi denir. Türk edebiyatında değişik dönemlerde farkı nazım birimleri kullanılmıştır. Mısra (dize): Coşku ve heyecanı dile getiren metinlerde, yani şiirde yapıyı meydana getiren her bir satıra mısra ya da dize denir. Mısra anlamlı en küçük nazım birimidir. Bu, bir şiirin parçası olabileceği gibi, kendi içinde bağımsız bir bütün de olabilir. Bir şiirin içinde her yönüyle en güçlü, güzel, akılda kalan ve dikkat çeken mısraya mısra-ı berceste denir. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi Kanuni Beyit: İki mısradan meydana gelen nâzım parçasına beyit denir. Divan edebiyatında gazel, kaside gibi nazım şekilleri beyitlerden meydana gelir. Bir söz dedi canan ki keramet var içinde Dün giceye dair bir işret var içinde Bent: Bir şiiri meydana getiren bölümlerden her birine bent denir. Beyit ve dörtlükte dize sayısı bellidir, ancak bentlerde dize sayısı değişebilir. Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün Onu saçlarından topladığın belli Bir leylak bahçesisin karşımda Böyle kucağında kalsa daha iyi Bir vazoya bırakıp gidiyorsun Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki Önce renkleri gidiyor arkandan Nesi varsa gidiyor soyunarak Dörtlük (kıta): Dört dizeden oluşur Bir gece misafirim olsan yeter Dolar odama lavanta kokusu Soğur sevincinden sürahide su Ay pencereden durup durup güler Bu nazım birimleri Türk edebiyâtında farklı dönemlerde ve edebî oluşumlarda ayrı ayrı ya da hep birlikte kullanılmıştır. Bu da, şiir geleneklerini oluşturmuştur. Bunlara Şiir ve Gelenek konusunda yer verilecektir. 05_Şiirde Tema Şiir, ses ve anlam kaynaşması sonu-cunda ortaya çıkan birimlerin(mısra, beyit, bent ) bir duygu, düşünce, hayal etrafında bir arada bulunma-sıyla oluşur. Şiirdeki, bazen de şiir birimindeki bu duygu, düşünce ve hayal temayı oluşturur. Konu, somuttur. Tema, soyuttur. Bir sanat eserinin merkezinde yer alan temel duygu ve düşünce demektir. Bir eserin teması, onun konusu değildir. Tema, konunun çok özel bir biçimde işlenmiş ayrıntısıdır. Tema kişi, olay, mekan, zaman kavramlarıyla, tasvir, öyküleme gibi tekniklerle somut hâle getirilir. Temanın bu şekilde somutlaştırılmış haline konu denir. Şiirde tema kimi zaman bir aşk, ayrılık acısı, ölüm korkusu gibi bireysel duygular kimi zaman da başka insanlar için üzüntülerin yer aldığı toplumsal konuları da içerebilir. Uçun kuşlar uçun doğduğum yere Şimdi dağlarında mor sümbül vardır Ormanlar koynunda bir serin dere Dikenler içinde sarı gül vardır Bu dizelerde yurt özlemi vardır. Şair, yurt özlemi çektiğini kuşların doğduğu yere uçmasını istemesinden, dağlarının güzelliklerinden söz etmesinden anlıyoruz. Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur. Ve gönül Tanrısına der ki: Pervam yok verdiğin elemden; Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden Cahit Sıtkı TARANCI Şiirin konusu: İnsanın hayata bağlı olması. Şiirin teması: Bütün zorluklara rağmen hayat güzeldir. Önemli olan, yaşanan olumsuzluklarına rağmen hayatı sevmektir. Mert dayanır, namert kaçar Meydan gümbür gümbürlenir Şahlar şahı divan açar Divan gümbür gümbürlenir Yiğit kendini öğende Oklar menzilin döğende Şeşper kalkana değende Kalkan gümbür gümbürlenir Ok atılır kalesinden Hak saklasın belâsından Köroğlu'nun narasından Her yan gümbür gümbürlenir Köroğlu Şairin şiirde iletmek istediği mesaj yiğitlik ve yiğitliğin gücüdür. Şair savaş tasvirleriyle yiğitliği somutlaştırmıştır. 06_Şiirde Gerçeklik ve Anlam Sanat ya da edebiyat, bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır. ifadesinden hareketle şiirde de gerçeğin değiştiğini söyleyebiliriz. Şiirdeki gerçeklik, somut bir anlayışla sınırlı değildir. Bu gerçeklik, insanın sadece yaşadıklarıyla değil; sezgileri, tasarıları ve izlenimleriyle de ilgilidir. Şair, şiirinin her okuyanda farklı duygular uyandırmasını amaçlar. Bu nedenle kelimelere yeni anlamlar yükler. Bu anlamları okuyucu kendisi hisseder. Bu şekilde şiirde farklı bir gerçeklik ortaya çıkar. 12

13 AT Bin gemle bağlanan yağız at şaha kalkıyor Gittikçe yükselen başı Allah a kalkıyor Son macerayı dinlememiş varsa anlatın Zaptetmek isteyenler o mağrur, asil atın Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri Bir gün başında kalmayacak seyisleri Son şanlı macerasını tarihe anlatın Zincir içine bağlı duran kahraman atın Gittikçe yükselen başı Allah a kalkıyor Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor (Faruk Nafiz Çamlıbel) Faruk Nafiz Çamlıbel in bu şiiri temsili istiarenin en ünlü örneklerinden biridir. Bu şiirde Türk ulusu at a; atın şahlanışı halkın düşmana başkaldırmasına; atın ağzına gem vurulmak istenmesi ulusal bağımsızlığın yok edilmeye çalışılmasına; seyis ise yurdu işgal eden düşmana benzetilmiştir. Şiirde betimlenen at, çeşitli yönlerden Türk ulusunu temsil etmiştir. Şiirde, daha yerinde bir ifadeyle sanatta gerçeğin dönüştürülmesi söz konusudur. Ancak bu dönüştürme bilimden, felsefeden ve gündelik hayattan daha farklıdır. Gerçeği ve gerçekliği görme, algılama ve kavramada kusurlu ve eksik olanların söz konusu dönüştürme işinde başarılı olamayacakları ortadadır. Şiire özgü gerçekliğin temelinde yaşanan gerçeklik ve onun prensipleri vardır. Ancak buna bireysel yaklaşım söz konusudur. Birey, yaşadıklarıyla, sezgileriyle, tasarılarıyla, izlenimleriyle gerçekliği algılar ve kendine göre dönüştürür. Şiirde de doğal olarak, yazıldığı dönemde her türlü bilimsel ve pratik gerçeklikten yola çıkılarak, daha üst seviyede kapsayıcı bir gerçeklik kurulur. Bu kuruluşta, kişinin sezgileri, tasarıları, hayalleri, bilinçaltı zenginlikleri bir araya gelir. Şiirsel gerçek, bireyin her türlü yetenek ve kazanımıyla her şeyi ve her hâli anlama, yorumlama ve değerlendirmesi sonucu ulaşılan bir üst gerçekliktir. Bunun için onda düşünce, sezgi, tasarım, coşku, izlenim vb. bir aradadır. Şiirsel gerçeğin ifade aracı da imge ve sestir. Şiir öğretmeyi, anlatmayı, göstermeyi ikinci plana iter; çağrıştırmayı ön plana çıkarır. Çok defa kelimeler ses, söyleyiş ve anlamlarıyla kendi anlamlarının dışında başka şeyleri çağrıştırırlar. Çağrışım da kişiden kişiye değişir. Zaten şiirde dil, şiirsel işleviyle kullanılır. Böylece de yeni ve farklı bir iletişim aracı oluşur. Bu geniş anlamıyla edebî metindir. Şiir ise sözü edilen özelliklerin daha uygun görüldüğü ve yaşandığı metin türüdür. Anlam; bir dil biriminin ilettiği, uyandırdığı, düşündürdüğü, sezdirdiği, çağrıştırdığı kavram, tasarım, düşünce ve sezgidir. Öyleyse şiirde anlam üzerinde durulurken şiir metninin ilettiği kavram ve bilgiden değil o metnin düşündürdüklerinden, sezdirdiklerinden, çağrıştırdıklarından söz etmek gerekir. Bu da dilin şiirsel işleviyle gerçekleşen iletişimin özelliğidir. Bunun için şiirde yan anlam değerinden söz etmek gerekir. Yan anlam da sözlüklerde yazılmaz. İfadenin, söyleyişin coşkusu, çağrışım ve duygu değeri üzerine kurulur. Yan anlam, geniş ölçüde dil göstergelerinin duygu değerine ve çağrışıma dayanır. Şiir dili doğal dilden hareketle böyle bir anlam yaratmak ve iletmek üzere düzenlenir. Şiir dili, doğal dilden hareketle kurulan yeni bir dildir derken şiirdeki anlamın da ilk anlamdan bir sapma olduğunu söylemiş oluruz. Bu anlam da öğretmez, göstermez, çağrıştırmaz, hissettirir ve sezdirir. Bunun için şiirde yan anlam üzerinde durmak gerekir. Bu da dil birliklerinin ifade ettikleri duygu ve çağrışım değerinden gücünü alır.. İnsanlar, gerçek hayatta var olan nesneleri, olayları duyu organlarıyla algılar; bu algılama insan bilincinde çeşitli işlemlerden geçer ve bireye göre farklı şekillere, durumlara dönüşür. Böylece "imge" oluşur. Şiirde bütün imgeler, gücünü gerçeklikten alır. YAŞARKEN Ağaçların daha bu bahçelerde Bütün yemişleri dalda sarkıyor; Umutların mola verdiği yerde Geceler bir nehir gibi akıyor. ( Ahmet Muhip Dıranas ) Yukarıdaki kıtada "bahçe" sözüyle belirli bir bahçe değil dünyadaki güzellikler ifade edilmiştir. "Bahçe, ağaç, yemiş, daha, bütün, sarkıyor" sözleri birlikte dörtlüğün ilk dizesine yeni bir anlam değeri kazandırıyor. Bu yan anlamdır. "Bolluk, bereket, güzellik, zenginlik" kelimeleriyle ilgili her türlü anlamı ve hayali düşündürür. Umutlar mola vermez, insan mola verir, dinlenir. Mola vermede; ara verme, akışı durdurma söz konusudur. Umutların mola vermesi", kısa bir sürede olsa insanın umutsuzluğa düşmesi yerine kullanılmıştır. Burada yolculukta verilen moladan söz edildiği "yerde" kelimesiyle belirtilir. "Gece, nehir ve akıyor" kelimeleri yalnızlığı, bir benzetmeyi değil, birlikte umutsuzluğun getireceği her türlü tehlikeyi çağrıştırır 07_Şiir ve Gelenek Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur. Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır. Halk ve aydın, tarihi akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır. Bir toplumda kuşaktan kuşağa iletilen kültürel değerlere, alışkanlıklara bilgi, töre ve davranışlara gelenek denir. Düğün geleneği, mevlid geleneği, bayram geleneği gibi. Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur. Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır. Halk ve aydın, tarihi akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır. Örneğin Murat Çobanoğlu, geleneği Türk edebiyatının başlangıç tarihine dayanan halk edebiyatının bir temsilcisidir. O, dörtlüklerle ve hece vezniyle şiir kozasını oluştururken içinde yaşadığı kültürel ortamın etkisiyle farklı kavramlara ve kelimelere yer vererek geleneğin içinde özgünleşmiştir. Türk edebiyatında üç şiir geleneği vardır: 1. Halk Şiiri Geleneği ve Özellikleri Halkın içinden yetişmiş ve çoğu okur-yazar olmayan sanatçılar tarafından oluşturulmuştur. Şiirler, sade bir halk Türkçesiyle söylenmiştir. Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır. Hece vezni kullanılmıştır. Kafiyeye önem verilmiştir. Aşk, tabiat, tasavvuf, yiğitlik gibi konular işlenmiştir. Şiirler hazırlıksız olarak söylenmiştir. Genellikle yarım kafiye kullanılmıştır. Gelenek usta-çırak ilişkisiyle bugüne kadar gelmiştir. Koşma, semai, varsağı, destan, ilahi, nefes, mani, türkü gibi nazım şekilleri vardır. Halk şiiri geleneğinin en güçlü temsilcileri Karacaoğlan, Âşık Seyrani, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Erzurumlu Emrah ve Gevheri dir. Bu geleneğin son dönem temsilcileri arasında Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Âşık Reyhani, Âşık Şeref Taşlıova ve Âşık Mahzuni nin önemli bir yeri vardır. Avşar Elleri Kalktı göç eyledi avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimdir Arap atlar yakın eyler ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir Belimizde kılıcımız kirmani Taşı deler mızrağımın temreni Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir Dadaloğlum yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir (Dadaloğlu) 2. Divan Şiiri Geleneği ve Özellikleri Divan edebiyatı, saray ve çevresinde gelişen ve aydın zümreye hitap eden bir edebiyattır. Klasik Türk Edebiyatı ismiyle de anılır. Bu döneme ait şairlerin, şiirlerini topladıkları divan adı verilen birer defterleri vardır. Her şairin bir divanı olduğu için, divan edebiyatı ifadesi daha yaygındır. Divan şiirinin dilinde Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar sıkça görülür. Bu dönemin Türkçesine Osmanlı Türkçesi denir. Nazım birimi beyittir. Aruz vezni kullanılmıştır. Şiirlerde aşk, tabiat, din, tasavvuf gibi genellikle ferdi konular işlenmiştir. Şiirlerde konu bütünlüğüne ve bütün güzelliğine değil, beyit güzelliğine yer verilmiştir. Yani en güzel şiiri yazmak değil, en güzel beyti yazmak amaçlanmıştır Kaside, gazel, mesnevi, murabba, terkib-i bend, rubai, şarkı gibi nazım şekilleri vardır. Gazel - Nedim Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kâfir Aman dünyayı yaktın ateş-i sıızan mısın kâfir Nedir bu gizli gizli ahlar çak-i giribanlar Aceb bir şuha sende âşık-ı nalan mısın kâfir Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kâfir Niçin sık sık bakarsın öyle mirat-ı mücellaya Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir Nedim-i zarı bir kâfir esir etmiş işitmiştim Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kâfir 3. Modern Şiir Geleneği ve Özellikleri Bu şiir geleneğinde şiirde ölçünün, nazım biriminin ve kafiyenin şart olmadığı savunulmuş ve ölçüsüz ve kafiyesiz şiirlerin örnekleri verilmiştir. Sanatlı söyleyişin yerine yalın ve tabii söyleyiş benimsenmiştir. Her türlü konu işlenmiştir. Nazım birimi kullanılmamıştır. Serbest şiir tarzı benimsenmiştir. Şiirlerde sözcük dizilişi ve iç ahenk ön plandadır. Anlatamıyorum - Orhan Veli KANIK Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum. 13

14 Bu şiir geleneklerinde yer alan nazım şekilleri ve türleri hakkında kısaca bilgiler verelim. NAZIM ŞEKİLLERİ Kafiye örgüsüne ve mısra sayılarına göre manzumelerin aldığı biçime, sundukları görünüme nazım şekli denir. Türk edebiyatının değişik dönemlerinde kullanılan nazım şekilleri şunlardır: İslamiyet Öncesi Türk Şiiri Nazım Şekilleri Koşuk: Sığır denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir. Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir. Sagu: Yuğ adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir. Destan: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür. Halk Şiiri Nazım Şekilleri Anonim halk edebiyatı nazım şekilleri: Mani: Başta aşk olmak üzere hemen her konuda, 7 li hece ölçüsüyle söylenir, tek dörtlükten oluşur. Kafiye örgüsü aaxa biçimindedir. Asıl anlatılmak istenen son iki dizede verilir. Düz, kesik, cinaslı, yedekli, artık mani gibi çeşitleri vardır. Ninni: Annenin çocuğunu uyutmak için kendine özgü bir ezgiyle söylediği şiirlerdir. Belli bir kafiye ölçüsü olmadığı gibi, çoğu zaman dizeler arasında tam bir ölçü birliği de görülmez. Matta ninnilerin dörtlükler halinde olmayanları da vardır. Türkü: Ezgi eşliğinde söylenir. Genellikle hece vezninin 7, 8 ve 11 li kalıplarıyla söylenir. Her kıta türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bent ile nakarattan meydana gelir. Nakarat her bendin sonunda tekrarlanır. Bu kısım bağlama veya kavuştak diye de bilinir. Ezgilerine göre, kırık havalar (usullü ezgiler), uzun havalar (usulsüz ezgiler) olmak üzere; konularına göre çocuk türküleri, tabiat türküler, aşk türküleri, kahramanlık türküleri, askerlik türküleri; yapılarına göre mani kıtalarından kurulu türküler, dörtlüklerle kurulu türküler olmak üzere çeşitleri vardır. Ağıt: Ölen kişinin ardından duyulan acıları dile getiren şiirlerdir. Âşık edebiyatı nazım şekilleri: Koşma: 11 li hece ölçüsüyle aşk, ayrılık, gurbet, sevgi, doğa, yiğitlik gibi geniş çerçeveli konular işlenir. Genellikle 3 ila 5 dörtlükten oluşur ancak daha fazla dörtlükten oluşanları da vardır. Kafiye düzeni abab, cccb, dddb şeklindedir. Son dörtlükte şairin mahlası bulunur. Konularına göre güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama adlı türleri vardır. Semai: Koşma ile aynı konular işlenir. Kafiye düzeni koşma ile aynıdır. 8 li ölçüyle söylenir. 3-5 dörtlükten oluşur. Koşmadan ezgisi, dörtlük sayısı ve ölçüsü bakımından ayrılır. Varsağı: Toros Dağları ve Adana civarında yaşayan Varsak boylarının söyledikleri şiirlere denir. Kafiye düzeni koşmadaki gibidir. 8 li ölçüyle söylenir. Bre, behey, hey sözleri sıklıkla kullanılmıştır. En az 3, en fazla 5 dörtlükten oluşur. Hayattan ve talihten şikâyet gibi konular işlenir. Destan: 11 li hece ölçüsüyle söylenir. Kafiye düzeni koşma ile aynıdır. Ayaklanma, kıtlık, savaş, hastalık gibi toplumsal konular işlendiği gibi bireysel konuların işlendiği destanlar da vardır. Dörtlük sayısında sınırlama yoktur. Tekke-tasavvuf edebiyatı nazım şekilleri/türleri: İlahi: Tekke edebiyatının ana nazım türüdür. 7, 8 ve 11 li hece ölçüsüyle söylenir. Fanilik, Allah sevgisi, nefsin öldürülmesi temel konusudur. En büyük ustası Yunus Emre dir. Nefes: İlahilerin konularının Bektaşilerce söylenmesi sonucu ortaya çıkmış türdür. Deme: Alevi tekkelerinde tören sırasında makamla ve sazla söylenen şiirlerdir. Nutuk: Tekke edebiyatında pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir. Devriye: Evrendeki canlı cansız her şeyin Allah tan geldiğini ve yine ona döneceğini ifade eden devir kuramını yansıtan şiirlerdir. Şathiye: Dinî ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir. İnançlardan teklifsizce, alaylı bir dille söz eder gibi söylenen şiirlerdir. Divan Şiiri Nazım Şekilleri Beyitle kurulan nazım biçimleri: Gazel: Güzellik, aşk, kadın, şarap gibi konuları işler. Araplardan Farslara, onlardan da Türklere geçmiştir. İlk beytine matla son beytine makta denir. Makta beytinde şairin mahlası kullanılır. En güzel beytine beytü l-gazel ya da şah beyit denir. Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna yek-ahenk gazel denir. Bütün beyitler aynı söyleyiş güzelliğine sahip ise buna yek-âvâz gazel denir. aa, ba, ca da şeklinde örgülenir. En az 5 en fazla 15 beyitten oluşur. Kaside: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlere denir. En az 33 en fazla 99 beyitten oluşur. Kafiye düzeni gazelle aynıdır. İlk beytine matla, son beytine makta, şairin adının bulunduğu beyte taç beyit, en güzel beytine beytü lkasid adı verilir. Altı bölümlerinden oluşur. Nesib, kasidenin giriş bölümüdür. Girizgâh, konuya giriş niteliğinde olan bölümdür. Methiye, övülecek olan kişinin yüceliklerinin sıralandığı bölümdür. Fahriye, şairin kendini övdüğü kısımdır. Tegazzül, şair bu bölümde bir gazele yer verir. Dua bölümünde, övülen kişinin başarısı için Allah a dua edilir. Konularına göre değişik isimler alır: Allah ın birliğini anlatan kasidelere tevhit, Allah a dua etmek ve yalvarmak için yazılanlara münacaat, herhangi bir şahsı övmek için yazılanlara methiye, Peygamberleri övmek için yazılanlara naat, birini eleştirmek için yazılanlara hicviye, ölen birinin arkasından yazılanlara mersiye denir. Mesnevi: Beyit sayısı sınırsızdır. Konu sınırlaması yoktur. Genellikle savaş, aşk, tarihi olaylar, dinî olaylar gibi konular işlenir. Her beyiti kendi arasında kafiyelidir. Uyak düzeni aa, bb, cc, dd, ee şeklinde devam eder. Beş mesneviden oluşan eserlere hamse denir. Müstezat: Gazelin özel bir biçimine denir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanır. Kısa dizelere ziyade adı verilir. Kıt a: Genellikle iki beyitten oluşur. 9 ila 10 beyte kadar yazılanları da vardır. Matla ve mahlas beyti yoktur. xa, xa, xa biçiminde örgülenir. Felsefî, tasavvufî bir fikir, bir hayat görüşü, bir nükte, bir kişiyi övme ya da yerme, bir olayın tarihi kıtanın konusu olabilir. Dörtlüklerle kurulan nazım biçimleri: Rubai: Tek dörtlükten oluşur. aaxa biçiminde örgülenir. Aruzun belli kalıplarıyla yazılır. Hayatın anlamı ve hayat felsefesi, dünyanın nimetlerinden yararlanma ve ölüm gibi konular işlenir. İran edebiyatına ait bir türdür. Tuyuğ: Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir. aaxa biçiminde örgülenir. Tek dörtlükten oluşur. Felsefi konular işlenir. Mahlas kullanılmaz. Şarkı: Besteyle okunmak için yazılır. Dörtlük sayısı 3 ile 5 arasında değişir. Birinci dörtlükte 2. ve 4. dizeler diğer dörtlüklerde 4. dizeler aynen tekrarlanır. Buna nakarat denir. Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı bir türdür. Aşk, sevgi, günlük hayat gibi konular işlenir. Halk deyişlerine ve söyleyişlerine yer verilir. Murabba: Dört dizelik kıtalardan oluşur. Dörtlük sayısı 3-7 arasında değişir. Her konuda yazılır, aaaa, bbba, ccca biçiminde örgülenir. Bentlerle kurulan nazım biçimleri: Terkib-i bent: Bentlerle kurulmuş olan bir nazım şeklidir. Her bent 7 ile 10 beyitten oluşur. Bent sayısı 5 ile 15 arasındadır. Bentleri birbirine bağlayan beyitlere vasıta beyti denir. Şairin toplumsal ve felsefi konulardaki düşünceleri konu olarak işlenir. Terci-i bent: Terkib-i bente benzer. Yalnız burada bentler arasındaki vasıta beyti aynen tekrarlanır. Konu olarak daha çok Allah ın kudreti, kâinatın sırlan ve kainatın zıtlıkları gibi konulara yer verilir. Musammat: Bendlerden kurulu nazım biçimlerine (murabba, muhammes, müseddes, müsebba, müsemmem, mütessa, muaşşer, terbi, tahmis, taşdir, tesdis, tesbi, tesmin, tes-i, taşir, terkibi bend ve terci-i bend) verilen genel addır. Divan Edebiyatı Nazım Türleri 1. TEVHİT VE MÜNACÂT: Tanrının birliğini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhit, Tanrıya yapılan yalvarış ve yakarışları anlatan şiirlere de münacât denir. Daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır. 2. NAAT: Hz. Muhammed i övmek için yazılan şiirlere denir. Bunlar da daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır. 3. MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlerdir. Genellikle terkib-i bent biçimiyle yazılmıştır. (Bu türün, Eski Türk Edebiyatı ndaki adı sagu, Halk Edebiyatı ndaki adı ise ağıttır). 4. METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazılmıştır. 5. HİCVİYE: Bir kimseyi ya da bir dönemi yermek için yazılan şiirlerdir. 6. FAHRİYE: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları şiirlerdir. Batı Edebiyatından Alınan Nazım Şekilleri Sone: 14 dizeden oluşur ve daha çok lirik konular işlenir. Kafiye örgüsü şöyledir: abba abba ccd ede Her türlü konu işlenebilir. Son dize, duygu yönünden en baskın dizedir. Edebiyatımıza Servet-i Fünun Döneminde. Fransız edebiyatı etkisiyle geçmiştir. Terza-rima: Üçer mısralık bentlerle yazılmış bir nazım şeklidir. Bent sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. Kafiye şeması şöyledir: aba bcb cdc ded e. Triyole: 10 dizeden oluşur. Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır, ab aaaa bbbb biçiminde örgülenir. 08_Yorum Okuyucun metni kendi birikimlerine, özelliklerine, kültürüne, zevkine ve hayal gücüne göre anlamlandırmasına yorum denir. Güzel bir yorum için: Öncelikle şiirin yapısal özelliklerini, dil ve üslubunu, temasını belirlememiz gerekir. Sonra şiirin yazıldığı dönemin şartlarına ve şairin zihniyetine (edebi kişiliğine) bakmamız gerekir. Şiirin bağlı olduğu geleneğin özelliklerini bilmemiz gerekir. Şiirin çok anlamlı bir metin parçası olduğunu unutmamız gerekir. Şiirde Anlam: Anlam, iletişim sırasında iletinin alıcıda uyandırdığı her türlü etkidir. Her anlam bir bağlamda oluşur ve farklı bağlamlarda farklı algılanabilir. Her şiirin anlamı birbirinden farklıdır ve şiiri her okuyan farklı bir şekilde anlamlandırır. 14

15 Bir şiirin çeşitli zamanlarda, farklı kişilerce değişik yorumlanabilmesi şiirin çok anlamlılığındandır. Okurun bilgi, kültür seviyesi, zevk ve anlayışı, ruh hâli, yaşı, yaşadığı ortamı şiiri farklı anlamlandırmasında etkilidir. Bir şiiri yorumlarken şunlara dikkat etmek gerekir: Şiirin yazıldığı dönemin şartlarına, Şairin edebî kişiliğine, Şairin bağlı olduğu geleneğin özelliklerine, Şiirin çok anlamlı olduğuna. Şiirler çok anlamlılığını sözcüklere yüklenen yeni anlamlarla kazanır. Bu şekilde farklı yorumlanabilen, yoruma açık metinlere açık metin denir. Açık metinlerde, duygu, düşünce, olay ayrıntılarıyla anlatılmaz, boşluklar bırakılır; okuyucu bu boşlukları kendi istek ve beklentilerine göre yorumlar. Yorumlama yapılırken şiiri meydana getiren parçalar arasında ilişki kurulmalı, her parçanın bütün içindeki işlevi belirlenmelidir. 09_Metin ve Şair Şairin hayatı ve sanat anlayışı hakkında bilgi sahibi olmamız bize o şiiri yorumlamada bir fayda sağlayabilir; ama şiirin her mısrasında hayatıyla bağlantı kurmaya çalışmak o şiirden sanat zevki almamızı engeller. Kaldı ki sanatkâr çok uzak çağrışım değerleri oluşturabilir. Bir şiirde şairden çok şiirdeki anlama yoğunlaşmamız gerekebilir. Bununla birlikte bütün güzel sanat eserleri gibi şiir de bir sanatçının ürünüdür. Her eserle onun mimarı arasında az ya da çok bir ilişki olabilir. Bir şairin mizacı, tecrübeleri, kültürel birikimi, sanat zevki ve dünya görüşü eserine yansıyabilir. Sanatçının yaşadığı dönem şiirin dil zevkine, temasına, yapısına, anlatım biçimine yansır. Şiir sanatçının hayatının ve ruh halinin yansıması olmamakla birlikte bunların değiştirilip dönüşmesiyle oluşan, dille ifade edilen bir güzel sanat etkinliğidir. Bir şiir, onu kaleme olan şairin izlerini taşır. Şairin kişiliği, kültür birikimi, dünya görüşü, sanat ve hayat anlayışı şiirin oluşumunda etkilidir. Şairle ilgili bu özellikleri bilmek, şiiri yorumlamamıza yardımcı olur. Bir şiir bire bir şairin hayatını anlatmaz, bu yüzden bir belge değildir. 10_Şiir ve Manzûme Dilde biri nazım diğeri nesir olmak üzere iki anlatım biçimi vardır. Nazım, ölçülü ve uyaklı anlatım biçimidir. Manzume: Ölçü ve kafiye gözetilerek, nazım biçiminde yani dizeler halinde yazılan metinlere manzume denir. Manzumelerin sanat değeri taşıyanlarına da şiir denir. Manzume ve şiir arasındaki farklar: Manzumede anlatılanlar düz yazıyla ifade edilebilirken şiirde anlatılanlar düz yazıyla ifade edilemez. Manzumelerde bir olay örgüsü varken şiirlerde olay örgüsü yoktur. Manzumelerde sözcükler genelde gerçek anlamda kullanılırken şiirde çok anlamlılık vardır. Şiirler manzumelere göre çağrışım yönünden daha zengindir. Manzum hikâye: Nazmın nesre yaklaştırılmasıyla ortaya çıkan bir türdür. Önemli özelliklerinden birisi metinde karşılıklı konuşmaların yer almasıdır. Bu tarzı edebiyatımızda ilk kez Servet-i Fünuncular denemiştir. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy bu türde başarılı örnekler vermişlerdir. KÜFE - Mehmet Akif Ersoy Beş on gün oldu ki, mu'tâda inkıyâd ile ben Sabahleyin çıkıvermiştim, evden erkenden. Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek: Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek! Adım başında derin bir buhayre dalgalanır Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır! Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil, Selâmetin yolu insan için bu, başka değil! Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak, Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak, - Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden, Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden- O sâl-hûrde, harab evlerin saçaklarına, Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına Delilimin koca bir şey takıldı... Baktım ki: Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski. Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin? Derken; On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden, Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye: Tekermeker küfe bitâb düştü ta öteye. - Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha! O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın Göründü: -Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın! Ne istedin küfeden, yavrum? Ağzı yok dili yok, Baban sekiz sene kullandı...hem de derdi ki:"çok Uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz..." Baban gidince demek kaldı, adetâ öksüz! Onunla besleyeceksin ananla kardeşini. Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini? Dedim ki ben de:- Ayol dinle annenin sözünü! Fakat çocuk bana haykırdı, ekşitip yüzünü: - Sakallı, yok mu işin. Git cehennem ol şuradan? Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan? Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti... - Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi? Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken... - Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam ben... Adın nedir senin oğlum?- Hasan - Hasan, dinle. Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle. Benim de yandı içim anlayınca derdinizi... Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi. O bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kardeşini, Yetim bırakmayarak besleyip büyütmelisin. - Küfeyle öyle mi? - Hay hay! Neden bu söz lâkin? Kuzum ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak? Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak. - Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini... - Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini: "Hasan, dayım yatı mekteplerinde zabittir; Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir... Koyardı mektebe... Dur söyleyim" demişti hani? Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni! Söz anladım ki uzun, hem de pek uzun sürecek; Benimse vardı o gün pek çok işlerim görecek; Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan. Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan? * Metinde duygu, ses akışıyla birlikte verilmiştir. * Her iki dizede bir değişen redif ve uyaklarla ve aa, bb, cc... uyak düzeniyle ses akışı sağlanmıştır. * Ritim, aruz ölçüsüyle sağlanmıştır. * Sözcükler ağırlıklı olarak gerçek anlamıyla kullanılmıştır. * Metinde anlatılanlar yaşanması mümkün olan olaylardır. Gerçek hayattan yapılan gözlemler bire bir anlatılmıştır. Metni düz yazıya çevirmek mümkündür. "Ben on gün önce, alışmış olduğum gibi, sabahleyin evden erkenden çıkıvermiştim. Bizim mahalle, İstanbul'un kenarı demek, sokaklarında yüzme bilmeyerek gezilmez..." Görüldüğü gibi metin düz yazı şeklinde anlatılmaya da uygundur. Metnin olay örgüsü: 1. Şairin mahallede yürümesi 2. Değneğe küfenin takılması 3. Hasan ve annesiyle konuşmaları 4. Hasanın okumak istemesi 5. Şairin oradan ayrılması * Metinde yaşanmış veya yaşanabilecek olaylar anlatıldığı için olay örgüsünü çıkarabiliriz. * Bu metinde amaç, doğal gerçekliği bulunan bir konuyu anlatmaktır. Bu yüzden metnin anlatım yönü güçlü, çağrışım yönü zayıftır. * Metinde somut anlamlılık ön plandadır. * Bu metin yapı bakımından "manzum hikâye" özelliği gösterir. SİTEM ( Bedri Rahmi Eyüboğlu ) Önde zeytin ağaçları arkasında yâr Sene 1946 Mevsim Sonbahar Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim Dalları neyleyim Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim Yâryâr Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar Değirmen misali döner başım Sevda değil bu bir hışım Gel gör beni darmadağın, Tel tel çözülüp kalmışım Yâryâr Canımın çekirdeğinde diken Gözümün bebeğinde sitem var Şiirde, duygu ses akışıyla birlikte verilmiştir. Sözcüklere yan anlamlar yüklenmiştir. Bireysel duyguların yansıtıldığı bir gerçeklik vardır. Bu gerçeklikte çağrışım ön plandadır. Bu sebeple metin yapı bakımından "şiir" özelliği taşımaktadır. Dizeleri cümleler şeklinde yazıp şiiri düz yazıya çevirmeye çalışalım: "Önde zeytin ağaçları, arkasında yâr var. Sene 1946, mevsim sonbahar. Önde zeytin ağaçları neyleyim, dalları neyleyim, yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim." Görüldüğü gibi ses akışıyla ve çağrışımlarla sağlanan duygu yönü, şiir, düz yazıya çevrilince bozuluyor. Çağrışım yönü güçlü olan şiirlerin düz yazıyla ifade edilmesi zordur ve anlam kaybına sebep olur. Sitem adlı şiirin olay örgüsünü çıkaramayız. Çünkü şiirlerde olaylar değil, olayların karşısındaki bireysel seziş, duyuş ve hayal dile getirilir. Bu şiirde amaç, bireysel duygunun anlatılmasıdır. Şiirde, duygu anlatıldığı için soyut yönü ağır basar, çağrışım yönü güçlüdür, anlam çok yönlüdür. Manzume: ** Ölçülü ve uyaklı manzum parçalardır. ** Öğretici konular ve akılda kolay kalması istenen düşünceler bu nazım şekliyle yazılır. ** Estetik kaygı taşımazlar. ** Çağrışım yönü ve imgeleme zayıftır. ** Manzum hikâyeler birer manzumedir. Manzum Hikâye: ** Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir. ** Mensur hikâyelerdeki gibi olay, yer, zaman, kahramanlar vardır. ** Daha çok ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir. ** Ölçü ve uyağa dikkat edilir. ** Anlam, alttaki dizelerde devam eder. ** Karşılıklı konuşmalara yer verilir. ** Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir. ** Bu nazım şekli edebiyatımıza Tanzimat Dönemi'nden sonra girmiştir. Manzume ve Şiir Arasındaki Ayırıcı Özellikler: ** Şiirde anlatılanları düz yazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düz yazıyla ifade edebiliriz. ** Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır. ** Şiirde bireysellik duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir. ** Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır. ** Manzumeler genellikle didaktik metinlerdir. 15

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog KONYA KARAMAN BÖLGESİ BOŞANMA ANALİZİ 22.07.2014 Tarihsel sürece bakıldığında kalkınma,

Detaylı

CÜMLE BİRİMLERİ ANALİZİNDE YENİ EĞİLİMLER

CÜMLE BİRİMLERİ ANALİZİNDE YENİ EĞİLİMLER CÜMLE BİRİMLERİ ANALİZİNDE YENİ EĞİLİMLER Henriette GEZUNDHAYJT Türkçeye Uygulama: R. FİLİZOK Geleneksel Dil bilgisi ve Yapısal Dil bilimi Geleneksel dil bilgisi, kelime türlerini farklı ölçütlere dayanarak

Detaylı

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Din Öğretimi Genel Müdürlüğü İMAM HATİP VE ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ TEFSİR OKUMALARI DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Din Öğretimi Genel Müdürlüğü İMAM HATİP VE ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ TEFSİR OKUMALARI DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Din Öğretimi Genel Müdürlüğü İMAM HATİP VE ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ TEFSİR OKUMALARI DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI ANKARA, 2015 1 T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Talim ve Terbiye Kurulu

Detaylı

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ 1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ 1. GİRİŞ Odamızca, 2009 yılında 63 fuara katılan 435 üyemize 423 bin TL yurtiçi fuar teşviki ödenmiştir. Ödenen teşvik rakamı, 2008 yılına

Detaylı

DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1 TÜRK MİTOLOJİSİNDE ÖNEMLİ RENKLER DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1 RENKLER Türk mitolojisinde renklerin sembolik anlamları ilk olarak batılı Türkologların dikkatini çekmiş ve çalışmalarında bu hususa işaret etmişlerdir.

Detaylı

KLASİK MANTIK (ARİSTO MANTIĞI)

KLASİK MANTIK (ARİSTO MANTIĞI) KLASİK MANTIK (ARİSTO MANTIĞI) A. KAVRAM Varlıkların zihindeki tasarımı kavram olarak ifade edilir. Ağaç, kuş, çiçek, insan tek tek varlıkların tasarımıyla ortaya çıkmış kavramlardır. Kavramlar genel olduklarından

Detaylı

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları. HASTA İŞİ İnsanların içlerinde barındırdıkları ve çoğunlukla kaçmaya çalıştıkları bir benlikleri vardır. O benliklerin içinde yaşadıkları olaylar ve onlardan arta kalan üzüntüler barınır, zaten bu yüzdendir

Detaylı

OSMAN HAMDİ BEY ÜLKEMİZE MÜZECİLİK

OSMAN HAMDİ BEY ÜLKEMİZE MÜZECİLİK OSMAN HAMDİ BEY ÜLKEMİZE MÜZECİLİK 2009 8.SINIF SBS SINAV SORUSU 6. Yukarıdaki tablo 1906 yılında Osman Hamdi Bey tarafından yapılmıştır. Tablonun adı Kaplumbağa Terbiyecisi dir. Bu tabloyla ilgili aşağıdaki

Detaylı

MADDE 3 (1) Bu Yönetmelik, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 14 ve 49 uncu maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.

MADDE 3 (1) Bu Yönetmelik, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 14 ve 49 uncu maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır. AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU EĞİTİM, ÖĞRETİM VE SINAV YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin amacı Ağrı İbrahim Çeçen

Detaylı

Topoloji değişik ağ teknolojilerinin yapısını ve çalışma şekillerini anlamada başlangıç noktasıdır.

Topoloji değişik ağ teknolojilerinin yapısını ve çalışma şekillerini anlamada başlangıç noktasıdır. Yazıyı PDF Yapan : Seyhan Tekelioğlu seyhan@hotmail.com http://www.seyhan.biz Topolojiler Her bilgisayar ağı verinin sistemler arasında gelip gitmesini sağlayacak bir yola ihtiyaç duyar. Aradaki bu yol

Detaylı

SÜREÇ YÖNETİMİ VE SÜREÇ İYİLEŞTİRME H.Ömer Gülseren > ogulseren@gmail.com

SÜREÇ YÖNETİMİ VE SÜREÇ İYİLEŞTİRME H.Ömer Gülseren > ogulseren@gmail.com SÜREÇ YÖNETİMİ VE SÜREÇ İYİLEŞTİRME H.Ömer Gülseren > ogulseren@gmail.com Giriş Yönetim alanında yaşanan değişim, süreç yönetimi anlayışını ön plana çıkarmıştır. Süreç yönetimi; insan ve madde kaynaklarını

Detaylı

Veri Toplama Yöntemleri. Prof.Dr.Besti Üstün

Veri Toplama Yöntemleri. Prof.Dr.Besti Üstün Veri Toplama Yöntemleri Prof.Dr.Besti Üstün 1 VERİ (DATA) Belirli amaçlar için toplanan bilgilere veri denir. Araştırmacının belirlediği probleme en uygun çözümü bulabilmesi uygun veri toplama yöntemi

Detaylı

ÖZEL VEGA OKULLARI OYUN SANDIĞIM SORGULAMA ÜNİTESİ BÜLTENİ DİSİPLİNLERÜSTÜ TEMA

ÖZEL VEGA OKULLARI OYUN SANDIĞIM SORGULAMA ÜNİTESİ BÜLTENİ DİSİPLİNLERÜSTÜ TEMA ÖZEL VEGA OKULLARI OYUN SANDIĞIM SORGULAMA ÜNİTESİ BÜLTENİ DİSİPLİNLERÜSTÜ TEMA KENDİMİZİ İFADE ETME BİÇİMİMİZ: Düşünceleri duyguları, doğayı, kültürü, inançları, değerleri keşfetme ve ifade etme yollarını

Detaylı

KİTAP İNCELEMESİ. Matematiksel Kavram Yanılgıları ve Çözüm Önerileri. Tamer KUTLUCA 1. Editörler. Mehmet Fatih ÖZMANTAR Erhan BİNGÖLBALİ Hatice AKKOÇ

KİTAP İNCELEMESİ. Matematiksel Kavram Yanılgıları ve Çözüm Önerileri. Tamer KUTLUCA 1. Editörler. Mehmet Fatih ÖZMANTAR Erhan BİNGÖLBALİ Hatice AKKOÇ Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 18 (2012) 287-291 287 KİTAP İNCELEMESİ Matematiksel Kavram Yanılgıları ve Çözüm Önerileri Editörler Mehmet Fatih ÖZMANTAR Erhan BİNGÖLBALİ Hatice

Detaylı

Cümlede Anlam İlişkileri

Cümlede Anlam İlişkileri Cümlede Anlam İlişkileri Cümlede anlam ilişkileri kpss Türkçe konuları arasında önemli bir yer kaplamaktadır. Cümlede anlam ilişkilerine geçmeden önce cümlenin tanımını yapalım. Cümle, yargı bildiren,

Detaylı

KÜLTÜR VE SOSYAL İŞLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI ŞEHİR TİYATROLARI VE SİNEMA ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ 2014 2015 SANAT SEZONU FAALİYET RAPORU

KÜLTÜR VE SOSYAL İŞLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI ŞEHİR TİYATROLARI VE SİNEMA ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ 2014 2015 SANAT SEZONU FAALİYET RAPORU KÜLTÜR VE SOSYAL İŞLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI ŞEHİR TİYATROLARI VE SİNEMA ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ 2014 2015 SANAT SEZONU FAALİYET RAPORU A. ŞEHİR TİYATROLARI ve SİNEMA ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ HAKKINDA GENEL BİLGİ Bağlı Olduğu

Detaylı

KAVRAMLAR. Büyüme ve Gelişme. Büyüme. Büyüme ile Gelişme birbirlerinden farklı kavramlardır.

KAVRAMLAR. Büyüme ve Gelişme. Büyüme. Büyüme ile Gelişme birbirlerinden farklı kavramlardır. KAVRAMLAR Büyüme ve Gelişme Büyüme ile Gelişme birbirlerinden farklı kavramlardır. Büyüme Büyüme, bedende gerçekleşen ve boy uzamasında olduğu gibi sayısal (nicel) değişikliklerle ifade edilebilecek yapısal

Detaylı

EĞİTİM BİLİMİNE GİRİŞ 1. Ders- Eğitimin Temel Kavramları. Yrd. Doç. Dr. Melike YİĞİT KOYUNKAYA

EĞİTİM BİLİMİNE GİRİŞ 1. Ders- Eğitimin Temel Kavramları. Yrd. Doç. Dr. Melike YİĞİT KOYUNKAYA EĞİTİM BİLİMİNE GİRİŞ 1. Ders- Eğitimin Temel Kavramları Yrd. Doç. Dr. Melike YİĞİT KOYUNKAYA Dersin Amacı Bu dersin amacı, öğrencilerin; Öğretmenlik mesleği ile tanışmalarını, Öğretmenliğin özellikleri

Detaylı

Sayın Valim, Sayın Rektörlerimiz, Değerli Hocalarımız ve Öğrencilerimiz Ardahan Üniversitesi Değerli öğrenciler, YÖK Kültür Sanat Söyleşileri

Sayın Valim, Sayın Rektörlerimiz, Değerli Hocalarımız ve Öğrencilerimiz Ardahan Üniversitesi Değerli öğrenciler, YÖK Kültür Sanat Söyleşileri Sayın Valim, Sayın Rektörlerimiz, Değerli Hocalarımız ve Öğrencilerimiz Ardahan da, Ardahan Üniversitesi nde sizlerle birlikte olmaktan memnuniyetimi bildirerek sözlerime başlamak isterim. Hepinizi sevgi

Detaylı

TEŞEKKÜR Bizler anne ve babalarımıza, bize her zaman yardım eden matematik öğretmenimiz Zeliha Çetinel e, sınıf öğretmenimiz Zuhal Tek e, arkadaşımız

TEŞEKKÜR Bizler anne ve babalarımıza, bize her zaman yardım eden matematik öğretmenimiz Zeliha Çetinel e, sınıf öğretmenimiz Zuhal Tek e, arkadaşımız 1 2 TEŞEKKÜR Bizler anne ve babalarımıza, bize her zaman yardım eden matematik öğretmenimiz Zeliha Çetinel e, sınıf öğretmenimiz Zuhal Tek e, arkadaşımız Tunç Tort a ve kütüphane sorumlusu Tansu Hanım

Detaylı

Autobiographie - Istanbul - Orhan Pamuk

Autobiographie - Istanbul - Orhan Pamuk Languages Fetullah Icyer Autobiographie - Istanbul - Orhan Pamuk Otobiografik metinler ve bir ders modeli Seminar paper İÇİNDEKİLER Sayfa İçindekiler 1 Giriş 2 1. Kitap Üzerine İncelemeler 3 1.1. İlk

Detaylı

İçinde x, y, z gibi değişkenler geçen önermelere açık önerme denir.

İçinde x, y, z gibi değişkenler geçen önermelere açık önerme denir. 2. Niceleme Mantığı (Yüklemler Mantığı) Önermeler mantığı önermeleri nitelik yönünden ele aldığı için önermelerin niceliğini göstermede yetersizdir. Örneğin, "Bazı hayvanlar dört ayaklıdır." ve "Bütün

Detaylı

Minti Monti. Kızak Keyfi. Kızak Bir Kış Eğlencesi KIŞIN SOKAK Yeni Yıl Kartı Hazırlayalım Kar Hakkında Neler Biliyorsun?

Minti Monti. Kızak Keyfi. Kızak Bir Kış Eğlencesi KIŞIN SOKAK Yeni Yıl Kartı Hazırlayalım Kar Hakkında Neler Biliyorsun? Minti Monti Çocuklar için eğlenceli poster dergi Ücretsizdir Kış 2014 Sayı:12 ISSN: 2146-281X Kızak Keyfi Kızak Bir Kış Eğlencesi KIŞIN SOKAK Yeni Yıl Kartı Hazırlayalım Kar Hakkında Neler Biliyorsun?

Detaylı

SİRKÜLER. 1.5-Adi ortaklığın malları, ortaklığın iştirak halinde mülkiyet konusu varlıklarıdır.

SİRKÜLER. 1.5-Adi ortaklığın malları, ortaklığın iştirak halinde mülkiyet konusu varlıklarıdır. SAYI: 2013/03 KONU: ADİ ORTAKLIK, İŞ ORTAKLIĞI, KONSORSİYUM ANKARA,01.02.2013 SİRKÜLER Gelişen ve büyüyen ekonomilerde şirketler arasındaki ilişkiler de çok boyutlu hale gelmektedir. Bir işin yapılması

Detaylı

KİM OLDUĞUMUZ. Bireyin kendi doğasını sorgulaması, inançlar ve değerler, kişisel, fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal sağlık, aileleri,

KİM OLDUĞUMUZ. Bireyin kendi doğasını sorgulaması, inançlar ve değerler, kişisel, fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal sağlık, aileleri, 3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (09 Eylül 2013 25 Ekim 2013 ) Sayın Velimiz, Sizlerle daha önce paylaştığımız gibi okulumuzda PYP çalışmaları yürütülmektedir. Bu kapsamda; PYP disiplinler üstü temaları ile

Detaylı

Öğrencilerimiz TED Kayseri Kolejinde Ulusal Sorunları ve Çözümleri Tartıştılar

Öğrencilerimiz TED Kayseri Kolejinde Ulusal Sorunları ve Çözümleri Tartıştılar 2013 / 2014 SAYI: 04 Öğrencilerimiz TED Kayseri Kolejinde Ulusal Sorunları ve Çözümleri Tartıştılar Haftanın Bazı Başlıkları Sağ ve Sol Beynin Şifreleri Öğrencilerimiz TED Kayseri Kolejinde Ulusal Sorunları

Detaylı

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN. GYODER ZİRVESİ nde YAPTIĞI KONUŞMA METNİ 26 NİSAN 2007 İSTANBUL

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN. GYODER ZİRVESİ nde YAPTIĞI KONUŞMA METNİ 26 NİSAN 2007 İSTANBUL SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN GYODER ZİRVESİ nde YAPTIĞI KONUŞMA METNİ 26 NİSAN 2007 İSTANBUL Sözlerime gayrimenkul ve finans sektörlerinin temsilcilerini bir araya

Detaylı

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ BURS YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ BURS YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ BURS YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç: Madde 1. (1) Bu yönergenin amacı, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesinin önlisans, lisans ve lisansüstü

Detaylı

Rekabet Kurumu Başkanlığından, REKABET KURULU KARARI

Rekabet Kurumu Başkanlığından, REKABET KURULU KARARI Rekabet Kurumu Başkanlığından, REKABET KURULU KARARI Dosya Sayısı : 2015-1-69 (Önaraştırma) Karar Sayısı : 16-02/30-9 Karar Tarihi : 14.01.2016 A. TOPLANTIYA KATILAN ÜYELER Başkan Üyeler : Prof. Dr. Ömer

Detaylı

1.3. NİTEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ... 2 1.1. GİRİŞ... 2 1.2. NİTEL ARAŞTIRMALARDA GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK SORUNLARI... 2

1.3. NİTEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ... 2 1.1. GİRİŞ... 2 1.2. NİTEL ARAŞTIRMALARDA GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK SORUNLARI... 2 İÇİNDEKİLER 1. NİTEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ... 2 1.1. GİRİŞ... 2 1.2. NİTEL ARAŞTIRMALARDA GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK SORUNLARI... 2 1.3. NİTEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ... 2 1.3.1. ÖRNEK OLAY (DURUM ÇALIŞMASI) YÖNTEMİ...

Detaylı

Puslu Manzaralar. Yazar Volkan DURMAZ Cuma, 16 Ağustos 2013 09:35 - Son Güncelleme Cuma, 16 Ağustos 2013 09:44 1 / 9

Puslu Manzaralar. Yazar Volkan DURMAZ Cuma, 16 Ağustos 2013 09:35 - Son Güncelleme Cuma, 16 Ağustos 2013 09:44 1 / 9 1 / 9 2 / 9 "Ağır ağır hiçliğe giden bir salyangozum." Yazar: Volkan Durmaz Yunan Yönetmen Theo Angelopoulos un 1988 yapımı filmi Landscape in the Mist-Puslu Manzaralar [1], belirsizlik içerisinde beliren

Detaylı

Ortaköy. yeni yıl. 22:00'da ise sahneye. Belediyesi'nin. dedi. Ortaköy. giren çocuklar da vardı. Çocuklar,

Ortaköy. yeni yıl. 22:00'da ise sahneye. Belediyesi'nin. dedi. Ortaköy. giren çocuklar da vardı. Çocuklar, 2 OCAK 2013 Ortaköy'de yeni yıl Belediyesi'nin organizasyonunda, Ortaköy Meydanı'dna kutlamalar için özel platform kuruldu. Boğaz manzarasında yeni yıla girecek vatandaşlar, yılbaşı kutlamalarına erken

Detaylı

Anaokulu /aile yuvası anketi 2015

Anaokulu /aile yuvası anketi 2015 Anaokulu /aile yuvası anketi 2015 Araştırma sonucu Göteborg daki anaokulları ve aile yuvaları ( familjedaghem) faaliyetlerinde kalitenin geliştirilmesinde kullanılacaktır. Soruları ebeveyn veya veli olarak

Detaylı

Halkla İlişkiler ve Organizasyon

Halkla İlişkiler ve Organizasyon Halkla İlişkiler ve Organizasyon A. ALANIN MEVCUT DURUMU VE GELECEĞİ Halkla İlişkiler ve Organizasyon Hizmetleri alanı, küreselleşen dünya içinde kurum ve kuruluşlar için bir ihtiyaç olarak varlığını hissettirmektedir.

Detaylı

VATAN İŞLERİNDE CÜR ETKARLIKLARIM

VATAN İŞLERİNDE CÜR ETKARLIKLARIM 1 2 VATAN İŞLERİNDE CÜR ETKARLIKLARIM 3 VATAN İŞLERİNDE CÜR ETKARLIKLARIM Zağnos Kültür ve Eğitim Vakfı Genel Yayın No.10 ISBN 975 94473 6 3 Kapak tasarım: Şule İLGÜĞ - ilgug75@hotmail.com Baskı Yeri:

Detaylı

ZAĞNOS VADİSİ KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ

ZAĞNOS VADİSİ KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ ADANA KENT SORUNLARI SEMPOZYUMU / 15 2008 BU BİR TMMOB YAYINIDIR TMMOB, bu makaledeki ifadelerden, fikirlerden, toplantıda çıkan sonuçlardan ve basım hatalarından sorumlu değildir. ZAĞNOS VADİSİ KENTSEL

Detaylı

MAKÜ YAZ OKULU YARDIM DOKÜMANI 1. Yaz Okulu Ön Hazırlık İşlemleri (Yaz Dönemi Oidb tarafından aktifleştirildikten sonra) Son aktif ders kodlarının

MAKÜ YAZ OKULU YARDIM DOKÜMANI 1. Yaz Okulu Ön Hazırlık İşlemleri (Yaz Dönemi Oidb tarafından aktifleştirildikten sonra) Son aktif ders kodlarının MAKÜ YAZ OKULU YARDIM DOKÜMANI 1. Yaz Okulu Ön Hazırlık İşlemleri (Yaz Dönemi Oidb tarafından aktifleştirildikten sonra) Son aktif ders kodlarının bağlantıları kontrol edilir. Güz ve Bahar dönemindeki

Detaylı

J. MELLAART ÇATALHÖYÜK Ü BULUNCA, TARİH DEĞİŞTİ

J. MELLAART ÇATALHÖYÜK Ü BULUNCA, TARİH DEĞİŞTİ J. MELLAART ÇATALHÖYÜK Ü BULUNCA, TARİH DEĞİŞTİ J. Mellaart, M.Ö. 7000 e uzanan Çatalhöyük ü 1958 de keşfetti. Çatalhöyük, tarım yapılan ilk köylerden biri olduğu için dünya tarihi yeniden yazıldı. James

Detaylı

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Değerlendirme Notu Sayfa1

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Değerlendirme Notu Sayfa1 Sağlık Reformunun Sonuçları İtibariyle Değerlendirilmesi 26-03 - 2009 Tuncay TEKSÖZ Dr. Yalçın KAYA Kerem HELVACIOĞLU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Türkiye 2004 yılından itibaren sağlık

Detaylı

TÜRK HALK TİYATROSU TÜRLERİ

TÜRK HALK TİYATROSU TÜRLERİ TÜRK HALK TİYATROSU TÜRLERİ KARAGÖZ Karagöz, bir gölge oyunudur. Bu oyun deriden kesilen ve tasvir adı verilen birtakım şekillerin (insan, hayvan, bitki, eşya vb.) arkadan ışıklandırılmış beyaz bir perde

Detaylı

ÇİÇEK GRUBU 2013-2014 EĞİTİM DÖNEMİ EKİM AYI BÜLTENİ 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI DÜNYA HAYVANLAR GÜNÜ DÜNYA ÇOCUK GÜNÜ DÜNYA EL YIKAMA GÜNÜ KULELER Atatürk ün hayatını öğrenme Atatürk ün ülkemize kazandırdıkları

Detaylı

Devleti tarihsel bağlamında iki ayrı örnekte incelemek. Prof. Dr. İlyas DOĞAN, Sivil Toplum Anlayışı ve Siyasal Sistemler, Astana Yayınları, 2013

Devleti tarihsel bağlamında iki ayrı örnekte incelemek. Prof. Dr. İlyas DOĞAN, Sivil Toplum Anlayışı ve Siyasal Sistemler, Astana Yayınları, 2013 Devleti tarihsel bağlamında iki ayrı örnekte incelemek Prof. Dr. İlyas DOĞAN, Sivil Toplum Anlayışı ve Siyasal Sistemler, Astana Yayınları, 2013 Devlet tarihi bir gerçekliktir İşbölümünün en basit düzeyde

Detaylı

Araştırma Notu 15/177

Araştırma Notu 15/177 Araştırma Notu 15/177 02 Mart 2015 YOKSUL İLE ZENGİN ARASINDAKİ ENFLASYON FARKI REKOR SEVİYEDE Seyfettin Gürsel *, Ayşenur Acar ** Yönetici özeti Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan enflasyon

Detaylı

İZMİR TİCARET ODASI MİDİLLİ İŞ VE İNCELEME GEZİSİ 14-15 HAZİRAN 2013 DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER VE ULUSLARARASI ORGANİZASYONLAR MÜDÜRLÜĞÜ

İZMİR TİCARET ODASI MİDİLLİ İŞ VE İNCELEME GEZİSİ 14-15 HAZİRAN 2013 DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER VE ULUSLARARASI ORGANİZASYONLAR MÜDÜRLÜĞÜ İZMİR TİCARET ODASI MİDİLLİ İŞ VE İNCELEME GEZİSİ 14-15 HAZİRAN 2013 DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER VE ULUSLARARASI ORGANİZASYONLAR MÜDÜRLÜĞÜ Hazırlayanlar: Gündem Kont, Mine Güneş, Ahmet Toprak Dış İlişkiler

Detaylı

Bu doğrultuda ve 2104 sayılı Tebliğler dergisine göre Türkçe dersinde şu işlemlerin yapılması öğretmenden beklenir.

Bu doğrultuda ve 2104 sayılı Tebliğler dergisine göre Türkçe dersinde şu işlemlerin yapılması öğretmenden beklenir. Kök Kavramı Örneklerle Konu Anlatımı 1 TÜRKÇE DERSİNDE ATATÜRKÇÜLÜK 2104 sayılı Tebliğler dergisinde yayımlanan Temel Eğitim ve Orta Öğretim Kurumlarında Atatürk İlke ve İnkılaplarının Öğretim Esasları

Detaylı

Bütün hayvanlar eşittir, ama domuzlar daha

Bütün hayvanlar eşittir, ama domuzlar daha Zehranaz DÖNMEZ 21301276 Şube:17 Başak Berna Cordan 09.12.14 Bütün hayvanlar eşittir, ama domuzlar daha eşittir! George Orwell, Hayvan Çiftliği adlı eserinde sembolizmi kullanarak, hak ve özgürlüklerde

Detaylı

Ek 1. Fen Maddelerini Anlama Testi (FEMAT) Sevgili öğrenciler,

Ek 1. Fen Maddelerini Anlama Testi (FEMAT) Sevgili öğrenciler, Ek 1. Fen Maddelerini Anlama Testi (FEMAT) Sevgili öğrenciler, Bu araştırmada Fen Bilgisi sorularını anlama düzeyinizi belirlemek amaçlanmıştır. Bunun için hazırlanmış bu testte SBS de sorulmuş bazı sorular

Detaylı

SİİRT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç

SİİRT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç SİİRT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin amacı; Siirt Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama

Detaylı

Olasılık ve İstatistik Dersinin Öğretiminde Deney ve Simülasyon

Olasılık ve İstatistik Dersinin Öğretiminde Deney ve Simülasyon Olasılık ve İstatistik Dersinin Öğretiminde Deney ve Simülasyon Levent ÖZBEK Fikri ÖZTÜRK Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi İstatistik Bölümü Sistem Modelleme ve Simülasyon Laboratuvarı 61 Tandoğan/Ankara

Detaylı

YÖNETMELİK ANKARA ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİL EĞİTİM VE ÖĞRETİM YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

YÖNETMELİK ANKARA ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİL EĞİTİM VE ÖĞRETİM YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar 24 Mart 2016 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı : 29663 YÖNETMELİK ANKARA ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİL EĞİTİM VE ÖĞRETİM YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin

Detaylı

ANALOG LABORATUARI İÇİN BAZI GEREKLİ BİLGİLER

ANALOG LABORATUARI İÇİN BAZI GEREKLİ BİLGİLER ANALOG LABORATUARI İÇİN BAZI GEREKLİ BİLGİLER Şekil-1: BREADBOARD Yukarıda, deneylerde kullandığımız breadboard un şekli görünmektedir. Bu board üzerinde harflerle isimlendirilen satırlar ve numaralarla

Detaylı

MÜDÜR YARDIMCILARI HİZMET İÇİ EĞİTİMİ

MÜDÜR YARDIMCILARI HİZMET İÇİ EĞİTİMİ MÜDÜR YARDIMCILARI HİZMET İÇİ EĞİTİMİ 1-2 Kasım 2013 tarihlerinde TED Okulları nda görev yapan müdür yardımcılarına yönelik olarak Antalya da bir hizmet içi eğitim gerçekleştirilmiştir. 25 TED Okulu ndan

Detaylı

HAM PUAN: Üniversite Sınavlarına giren adayların sadece netler üzerinden hesaplanan puanlarına hem puan denir.

HAM PUAN: Üniversite Sınavlarına giren adayların sadece netler üzerinden hesaplanan puanlarına hem puan denir. YGS / LYS SÖZLÜĞÜ OBP (ORTA ÖĞRETİM BAŞARI PUANI): Öğrencinin diploma notunun diğer öğrencilerin diploma notlarına oranıdır. En az 100 en çok 500 puan arasında değişen bu değer, öğrencinin başarısı okulun

Detaylı

Endüstri Mühendisliğine Giriş. Jane M. Fraser. Bölüm 2. Sık sık duyacağınız büyük fikirler

Endüstri Mühendisliğine Giriş. Jane M. Fraser. Bölüm 2. Sık sık duyacağınız büyük fikirler Endüstri Mühendisliğine Giriş Jane M. Fraser Bölüm 2 Sık sık duyacağınız büyük fikirler Bu kitabı okurken, büyük olasılıkla öğreneceğiniz şeylere hayret edecek ve varolan bilgileriniz ve belirli yeni becerilerle

Detaylı

Cümlelerin mantıksal özellikleri

Cümlelerin mantıksal özellikleri Cümlelerin mantıksal özellikleri Cümleler (önermeler) arasındaki mantıksal ilişkiler Gerektirme ör. P Q Bu bir köpektir. Bu bir hayvandır. Can arıyı öldürdü. Arı öldü. Tüm köpekler mordur. Köpeğim mor.

Detaylı

Sayın Bakanım, Sayın Rektörlerimiz ve Değerli Katılımcılar,

Sayın Bakanım, Sayın Rektörlerimiz ve Değerli Katılımcılar, Sayın Bakanım, Sayın Rektörlerimiz ve Değerli Katılımcılar, Orman ve Su İşleri Bakanımız Sn. Veysel Eroğlu nun katılımları ile gerçekleştiriyor olacağımız toplantımıza katılımlarınız için teşekkür ediyor,

Detaylı

YETİŞKİNLER DİN EĞİTİMİ Akdeniz Müftülüğü

YETİŞKİNLER DİN EĞİTİMİ Akdeniz Müftülüğü YETİŞKİNLER DİN EĞİTİMİ Akdeniz Müftülüğü YETİŞKİNLER DİN EĞİTİMİNİN TANIMI Yetişkinler din eğitimi kavramını tanımlayabilmek için önce yetişkinler eğitimini tanımlayalım. En çok kullanılan ifade ile yaygın

Detaylı

BAŞLARKEN Okul öncesi yıllar çocukların örgün eğitime başlamadan önce çok sayıda bilgi, beceri ve tutum kazandığı, hayata hazırlandığı kritik bir dönemdir. Bu yıllarda kazanılan bilgi, beceri ve tutumlar

Detaylı

YERLEŞİM ALANLARINDAKİ BİTKİLERİN İŞLEVLERİNİN İZMİR KENTİ GERÇEĞİNDE İRDELENMESİ. Prof. Dr. İlçin ASLANBOĞA

YERLEŞİM ALANLARINDAKİ BİTKİLERİN İŞLEVLERİNİN İZMİR KENTİ GERÇEĞİNDE İRDELENMESİ. Prof. Dr. İlçin ASLANBOĞA 487 YERLEŞİM ALANLARINDAKİ BİTKİLERİN İŞLEVLERİNİN İZMİR KENTİ GERÇEĞİNDE İRDELENMESİ Prof. Dr. İlçin ASLANBOĞA Kentsel mekanlarda yaşayan toplumlar yitirdikleri doğal çevrelerin özlemini çevrelerindeki

Detaylı

BAŞINI BİRAZ DAHA YUKARI KALDIR

BAŞINI BİRAZ DAHA YUKARI KALDIR BAŞINI BİRAZ DAHA YUKARI KALDIR 1 Aralık 2008 de hilal şeklini almış ay ile Venüs yıldızı birbirlerine o kadar yaklaştılar ki, tam bir Türk Bayrağı görüntüsü oluştu. Ay ve Venüs ün bu hali bana hemen Üsküp

Detaylı

KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI (KOSGEB) KOBİ VE GİRİŞİMCİLİK ÖDÜLLERİ UYGULAMA ESASLARI

KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI (KOSGEB) KOBİ VE GİRİŞİMCİLİK ÖDÜLLERİ UYGULAMA ESASLARI KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI (KOSGEB) KOBİ VE GİRİŞİMCİLİK ÖDÜLLERİ UYGULAMA ESASLARI BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1- Bu uygulama

Detaylı

OKUL ÖNCESİ KİTAPLARI - 7. PARMAKKIZ Andersen ISBN 978-975-07-0762-9

OKUL ÖNCESİ KİTAPLARI - 7. PARMAKKIZ Andersen ISBN 978-975-07-0762-9 OKUL ÖNCESİ KİTAPLARI - 7 PARMAKKIZ Andersen ISBN 978-975-07-0762-9 Tasarım: Erkal Yavi Tasarım Uygulama: Gelengül Çakır Baskı ve Cilt: Türkmenler Matbaası 1. Basım: 2007 3. Basım: Eylül 2011 Can Sanat

Detaylı

Tasarım ve Planlama Eğitimi Neden Diğer Bilim Alanlarındaki Eğitime Benzemiyor?

Tasarım ve Planlama Eğitimi Neden Diğer Bilim Alanlarındaki Eğitime Benzemiyor? Tasarım ve Planlama Eğitimi Neden Diğer Bilim Alanlarındaki Eğitime Benzemiyor? Doç.Dr. Nilgün GÖRER TAMER (Şehir Plancısı) Her fakülte içerdiği bölümlerin bilim alanına bağlı olarak farklılaşan öznel

Detaylı

Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi. Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü PROJE HAZIRLAMA ESASLARI

Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi. Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü PROJE HAZIRLAMA ESASLARI Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü PROJE HAZIRLAMA ESASLARI Yrd.Doç.Dr. Kemal ÜÇÜNCÜ Orman Endüstri Makinaları ve İşletme Anabilim Dalı 1. Proje Konusunun

Detaylı

Dil ve Oyun. Günlük İşlerinizi Yaparken Konuşma ve Oynama

Dil ve Oyun. Günlük İşlerinizi Yaparken Konuşma ve Oynama Dil ve Oyun Günlük İşlerinizi Yaparken Konuşma ve Oynama Biliyor muydunuz? Günlük ev işlerinizi yaparken çocuğunuza konuşmak veya şarkı söylemek çocuğunuzun yeni kelimeler ve alışkanlıklar öğrenmesine

Detaylı

01 OCAK 2015 ELEKTRİK AKIMI VE LAMBA PARLAKLIĞI SALİH MERT İLİ DENİZLİ ANADOLU LİSESİ 10/A 436

01 OCAK 2015 ELEKTRİK AKIMI VE LAMBA PARLAKLIĞI SALİH MERT İLİ DENİZLİ ANADOLU LİSESİ 10/A 436 01 OCAK 2015 ELEKTRİK AKIMI VE LAMBA PARLAKLIĞI SALİH MERT İLİ DENİZLİ ANADOLU LİSESİ 10/A 436 ELEKTRİK AKIMI VE LAMBALAR ELEKTRİK AKIMI Potansiyelleri farklı olan iki iletken cisim birbirlerine dokundurulduğunda

Detaylı

MEGEP (MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ)

MEGEP (MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ) T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI MEGEP (MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ) HALKLA İLİŞKİLER VE ORGANİZASYON HİZMETLERİ ALANI ANKARA 2007 ÖĞRENME FAALİYETİ -19 HALKLA İLİŞKİLER VE

Detaylı

Fizik I (Fizik ve Ölçme) - Ders sorumlusu: Yrd.Doç.Dr.Hilmi Ku çu

Fizik I (Fizik ve Ölçme) - Ders sorumlusu: Yrd.Doç.Dr.Hilmi Ku çu Fizik I (Fizik ve Ölçme) - Ders sorumlusu: Yrd.Doç.Dr.Hilmi Ku çu Bu bölümde; Fizik ve Fizi in Yöntemleri, Fiziksel Nicelikler, Standartlar ve Birimler, Uluslararas Birim Sistemi (SI), Uzunluk, Kütle ve

Detaylı

2.000 SOSYOLOG İLE YAPILAN ANKET SONUÇLARINA DAİR DEĞERLENDİRMEMİZ. Anayasa nın 49. Maddesi :

2.000 SOSYOLOG İLE YAPILAN ANKET SONUÇLARINA DAİR DEĞERLENDİRMEMİZ. Anayasa nın 49. Maddesi : 2.000 SOSYOLOG İLE YAPILAN ANKET SONUÇLARINA DAİR DEĞERLENDİRMEMİZ Anayasa nın 49. Maddesi : A. Çalışma Hakkı ve Ödevi Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,

Detaylı

Öncelikle basın toplantımıza hoş geldiniz diyor, sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle basın toplantımıza hoş geldiniz diyor, sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Gümrük Ve Ticaret Bakanı Sn. Nurettin CANİKLİ nin Kredi Kefalet Kooperatifleri Ortaklarının Borçlarının Yapılandırılması Basın Toplantısı 24 Eylül 2014 Saat:11.00 - ANKARA Kredi Kefalet Kooperatiflerinin

Detaylı

2012-2013 EĞİTİM DÖNEMİ KELEBEK GRUBU HAZİRAN AYI BÜLTENİ

2012-2013 EĞİTİM DÖNEMİ KELEBEK GRUBU HAZİRAN AYI BÜLTENİ 2012-2013 EĞİTİM DÖNEMİ KELEBEK GRUBU HAZİRAN AYI BÜLTENİ YAZ MEVSİMİ TATİL BABALAR GÜNÜ V Yaz mevsimi panosu hazırlama. Yaz mevsiminde meydana gelen değişiklikleri söyleme. Yaz mevsiminin meyve ve sebzelerini

Detaylı

ORTAÖĞRETİM. Öğretmenin. Ders Notları

ORTAÖĞRETİM. Öğretmenin. Ders Notları ORTAÖĞRETİM TARİH Öğretmenin Ders Notları II ORTAÖĞRETİM 9. SINIF TARİH (Öğretmenin Ders Notları) EDİTÖR Turgut MEŞE YAZAR Faruk KARA Bütün hakları Editör Yayınevine aittir. Yayıncının izni olmaksızın

Detaylı

İŞLETMENİN TANIMI 30.9.2015

İŞLETMENİN TANIMI 30.9.2015 Öğr.Gör.Mehmet KÖRPİ İŞLETMENİN TANIMI Sonsuz olarak ifade edilen insan ihtiyaçlarını karşılayacak malları ve hizmetleri üretmek üzere faaliyette bulunan iktisadi birimler işletme olarak adlandırılmaktadır.

Detaylı

Türk Dili II (MEP184) Yazar: Doç.Dr.Mehmet Mehdi Ergüzel S1

Türk Dili II (MEP184) Yazar: Doç.Dr.Mehmet Mehdi Ergüzel S1 Türk Dili II (MEP184) Yazar: Doç.Dr.Mehmet Mehdi Ergüzel S1 SAKARYA ÜNİVERSİTESİ Adapazarı Meslek Yüksekokulu Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Sakarya Üniversitesi ne aittir. "Uzaktan Öğretim"

Detaylı

YAZILI YEREL BASININ ÇEVRE KİRLİLİĞİNE TEPKİSİ

YAZILI YEREL BASININ ÇEVRE KİRLİLİĞİNE TEPKİSİ YAZILI YEREL BASININ ÇEVRE KİRLİLİĞİNE TEPKİSİ Savaş AYBERK, Bilge ALYÜZ*, Şenay ÇETİN Kocaeli Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü, Kocaeli *İletişim kurulacak yazar bilge.alyuz@kou.edu.tr, Tel: 262

Detaylı

Tasarım Psikolojisi (SEÇ356) Ders Detayları

Tasarım Psikolojisi (SEÇ356) Ders Detayları Tasarım Psikolojisi (SEÇ356) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Uygulama Laboratuar Kredi AKTS Saati Saati Saati Tasarım Psikolojisi SEÇ356 Seçmeli 2 0 0 2 5 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili

Detaylı

Dünya Çavdar ve Yulaf Pazarı

Dünya Çavdar ve Yulaf Pazarı Dünya Çavdar ve Yulaf Pazarı Dünyada çavdar ve yulafın üretimi, buğday, pirinç, mısır ve arpa gibi diğer tahıl ürünlerine kıyasla son derece sınırlıdır. Yılda ortalama 14-15 milyon ton dolayında olan dünya

Detaylı

AİLELERİN YAŞADIKLARININ BETİMLENMESİ

AİLELERİN YAŞADIKLARININ BETİMLENMESİ 134 AİLELERİN YAŞADIKLARININ BETİMLENMESİ ÇİZELGE 122 Ailelerin Çocuğunuzda Bazı Sorunlar Olduğunu Nasıl Anladınız? a) Yürümede gecikme olduğunda 8 16 b) Görme bozukluğu fark edildiğinde 1 2 c) Hastanede

Detaylı

3. İnşaat Mühendisliği eğitimi : İnşaat mühendisliği veya genelde mühendislik eğitimi için başlangıç noktası olarak 1747 yılı kabul edilmektedir.

3. İnşaat Mühendisliği eğitimi : İnşaat mühendisliği veya genelde mühendislik eğitimi için başlangıç noktası olarak 1747 yılı kabul edilmektedir. 3. İnşaat Mühendisliği eğitimi : İnşaat mühendisliği veya genelde mühendislik eğitimi için başlangıç noktası olarak 1747 yılı kabul edilmektedir. Bu tarihte Fransa da mühendis Jean Rodolphe Perronet e

Detaylı

Pelitcik ve Sarıkavak Köyleri-Çamlıdere (04 Ekim 2009) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

Pelitcik ve Sarıkavak Köyleri-Çamlıdere (04 Ekim 2009) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr) Pelitcik ve Sarıkavak Köyleri-Çamlıdere (04 Ekim 2009) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr) 04 Ekim 2009 Pazar günü, Ahmet Bozkurt un öncülüğünde Fotoğraf Sanatı Kurumu tarafından organize

Detaylı

SOSYAL-EĞİTİM-BEŞERİ BİLİMLER

SOSYAL-EĞİTİM-BEŞERİ BİLİMLER III. ULUSLARARASI KOP BÖLGESEL KALKINMA SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ (22-24 Ekim 2015 Aksaray Üniversitesi) KOP Bölgesi üniversiteleri arasında eğitim-öğretim, araştırma-geliştirme ve toplumsal hizmet gibi

Detaylı

KELÂMÎ MEZHEPLER VE FIRKALAR. Adem Sezgin UZUN 1

KELÂMÎ MEZHEPLER VE FIRKALAR. Adem Sezgin UZUN 1 e-makâlât Mezhep Araştırmaları, VII/1 (Bahar 2014), ss. 261-265. ISSN 1309-5803 www.emakalat.com KELÂMÎ MEZHEPLER VE FIRKALAR Ali Rabbânî Gülpâyigânî, Önsöz Yayıncılık, İstanbul 2014 456 sayfa, Adem Sezgin

Detaylı

ETE KEMĐĞE BÜRÜNMÜŞ ŞĐĐRLER: OSMANLININ GÖRSEL ŞĐĐRLERĐ

ETE KEMĐĞE BÜRÜNMÜŞ ŞĐĐRLER: OSMANLININ GÖRSEL ŞĐĐRLERĐ ETE KEMĐĞE BÜRÜNMÜŞ ŞĐĐRLER: OSMANLININ GÖRSEL ŞĐĐRLERĐ Arş. Gör. Halil Sercan KOŞĐK Özer Şenödeyici, Osmanlının Görsel Şiirleri, Kesit Yayınları, Đstanbul 2012, 199 s. Görme, John Berger in de belirttiği

Detaylı

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL İN HİKÂYELERİ ARACILIĞIYLA VAKA KURULUŞUNA BİR YAKLAŞIM. Hakan SAZYEK

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL İN HİKÂYELERİ ARACILIĞIYLA VAKA KURULUŞUNA BİR YAKLAŞIM. Hakan SAZYEK HALİT ZİYA UŞAKLIGİL İN HİKÂYELERİ ARACILIĞIYLA VAKA KURULUŞUNA BİR YAKLAŞIM Hakan SAZYEK Roman ve hikâye gibi tahkiyeye dayalı eserlerde itibarî (fictive, kurmaca) bir âlemin varlığı söz konusudur. Yazar,

Detaylı

İNOVASYON GÖSTERGELERİ VE KAYSERİ:KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ. Prof. Dr. Hayriye ATİK 16 Haziran 2015

İNOVASYON GÖSTERGELERİ VE KAYSERİ:KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ. Prof. Dr. Hayriye ATİK 16 Haziran 2015 İNOVASYON GÖSTERGELERİ VE KAYSERİ:KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ Prof. Dr. Hayriye ATİK 16 Haziran 2015 Sunum Planı Giriş I)Literatür Uluslararası Literatür Ulusal Literatür II)Karşılaştırmalı Analiz III)

Detaylı

Üniversitelerde Yabancı Dil Öğretimi

Üniversitelerde Yabancı Dil Öğretimi Üniversitelerde Yabancı Dil Öğretimi özcan DEMİREL 1750 Üniversiteler Yasası nın 2. maddesinde üniversiteler, fakülte, bölüm, kürsü ve benzeri kuruluşlarla hizmet birimlerinden oluşan özerkliğe ve kamu

Detaylı

Akreditasyon Çal malar nda Temel Problemler ve Organizasyonel Bazda Çözüm Önerileri

Akreditasyon Çal malar nda Temel Problemler ve Organizasyonel Bazda Çözüm Önerileri Akreditasyon Çal malar nda Temel Problemler ve Organizasyonel Bazda Çözüm Önerileri Prof.Dr. Cevat NAL Selçuk Üniversitesi Mühendislik-Mimarl k Fakültesi Dekan Y.Doç.Dr. Esra YEL Fakülte Akreditasyon Koordinatörü

Detaylı

Özelge: 4632 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi kapsamında vakıf/sandıklardan bireysel emeklilik sistemine yapılan aktarımlarda vergilendirme hk.

Özelge: 4632 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi kapsamında vakıf/sandıklardan bireysel emeklilik sistemine yapılan aktarımlarda vergilendirme hk. Özelge: 4632 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi kapsamında vakıf/sandıklardan bireysel emeklilik sistemine yapılan aktarımlarda vergilendirme hk. Sayı: 64597866-120[94-2014]-131 Tarih: 28/08/2014 T.C. GELİR

Detaylı

Psikolojiye Giriş. Gözden geçirme oturumları. Evrim ve Akılcılık Ders 10. Pazartesi, 26/02, 16.00-18.00 Salı, 27/02, 18.00-20.00

Psikolojiye Giriş. Gözden geçirme oturumları. Evrim ve Akılcılık Ders 10. Pazartesi, 26/02, 16.00-18.00 Salı, 27/02, 18.00-20.00 Gelecek Çarşamba Yapılacak Sınav (olası dağılım) Psikolojiye Giriş Evrim ve Akılcılık Ders 10 Giriş: 4 Beyin: 9 Freud: 9 Skinner: 9 Bilişsel Gelişim: 9 Dil: 9 Algı/Dikkat: 9 Bellek: 9 Aşk: 7 Evrim: 4 Akılcılık:

Detaylı

T.C ATAŞEHİR ADIGÜZEL MESLEK YÜKSEKOKULU

T.C ATAŞEHİR ADIGÜZEL MESLEK YÜKSEKOKULU T.C ATAŞEHİR ADIGÜZEL MESLEK YÜKSEKOKULU 2015-2016 EĞİTİM ve ÖĞRETİM YILI MERKEZİ YERLEŞTİRME PUANIYLA YATAY GEÇİŞ İŞLEMLERİ (EK MADDE-1 E GÖRE) ve BAŞVURULARI Yükseköğretim Kurumlarında Ön lisans ve Lisans

Detaylı

ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU

ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU Hazırlayan Sosyolog Kenan TURAN Veteriner Hekimi Volkan İSKENDER Ağustos-Eylül 2015 İÇİNDEKİLER Araştırma Konusu

Detaylı

FOTOĞRAF SANATI KURUMU 4. ÇAMLIDERE KÖY GEZİSİ 5 Nisan 2009

FOTOĞRAF SANATI KURUMU 4. ÇAMLIDERE KÖY GEZİSİ 5 Nisan 2009 FOTOĞRAF SANATI KURUMU 4. ÇAMLIDERE KÖY GEZİSİ 5 Nisan 2009 Hazırlayan: Sümer ÖZVATAN sumerozvatan@yahoo.com Ahmet BOZKURT önderliğinde iki araç ile yola çıktık. Bu defa rotamız Çamlıdere ilçesinin güneyi.

Detaylı

TEKNOLOJİ VE TASARIM

TEKNOLOJİ VE TASARIM TEKNOLOJİ VE TASARIM YAPIM KUŞAĞI SINIFLAR ODAK NOKTALARI 7. SINIF Üretiyoruz 8. SINIF Üretelim Tanıtalım Öğrencinin: Adı Soyadı: Aslı KARTAL Sınıf, No: 7/C, 2729 Yahya KARAKURT Teknoloji ve Tasarım Öğretmeni

Detaylı

Milli Gelir Büyümesinin Perde Arkası

Milli Gelir Büyümesinin Perde Arkası 2007 NİSAN EKONOMİ Milli Gelir Büyümesinin Perde Arkası Türkiye ekonomisi dünyadaki konjonktürel büyüme eğilimine paralel gelişme evresini 20 çeyrektir aralıksız devam ettiriyor. Ekonominin 2006 da yüzde

Detaylı

DENEY 2: PROTOBOARD TANITIMI VE DEVRE KURMA

DENEY 2: PROTOBOARD TANITIMI VE DEVRE KURMA A. DENEYİN AMACI : Protoboard kullanımını öğrenmek ve protoboard üzerinde basit direnç devreleri kurmak. B. KULLANILACAK ARAÇ VE MALZEMELER : 1. DC güç kaynağı, 2. Multimetre, 3. Protoboard, 4. Değişik

Detaylı

SOSYAL ŞİDDET. Süheyla Nur ERÇİN

SOSYAL ŞİDDET. Süheyla Nur ERÇİN SOSYAL ŞİDDET Süheyla Nur ERÇİN Özet: Şiddet kavramı, çeşitli düşüncelerden etkilenerek her geçen gün şekillenip gelişiyor. Eskiden şiddet, sadece fiziksel olarak algılanırken günümüzde sözlü şiddet, psikolojik

Detaylı

İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayar Beceri, Kullanım ve Pedagojik İçerik Bilgi Özdeğerlendirmeleri: e-inset NET. Betül Arap 1 Fidel Çakmak 2

İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayar Beceri, Kullanım ve Pedagojik İçerik Bilgi Özdeğerlendirmeleri: e-inset NET. Betül Arap 1 Fidel Çakmak 2 İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayar Beceri, Kullanım ve Pedagojik İçerik Bilgi Özdeğerlendirmeleri: e-inset NET DOI= 10.17556/jef.54455 Betül Arap 1 Fidel Çakmak 2 Genişletilmiş Özet Giriş Son yıllarda

Detaylı

İSTEK ÖZEL KAŞGARLI MAHMUT LİSESİ

İSTEK ÖZEL KAŞGARLI MAHMUT LİSESİ İSTEK ÖZEL KAŞGARLI MAHMUT LİSESİ MAYIS, 2016 MESLEK SEÇİMİ VE KARİYER PLANLAMADA VELİNİN ROLÜ PSİKOLOJİK DANIŞMA VE İÇİNDEKİLER: Meslek Seçiminin Önemi Meslek Nedir? Kariyer Meslek Seçiminde Dikkat Edilecekler

Detaylı

2 Gemi Kiralama ve Demuraj-Dispeç Hesapları

2 Gemi Kiralama ve Demuraj-Dispeç Hesapları GĠRĠġ Dünya ticareti insanlığın gereksinimleri, yaşam kalitesi ve refahı için vazgeçilmez bir unsurdur, dünya ticaretinin vazgeçilmezi ise ulaşım sistemleridir. Ulaşım sistemleri içinde, çok uzun, kıtalar

Detaylı

İNGİLTERE DE ÜNİVERSİTE PLANLAMA VE BÜTÇELEME ÖRGÜTÜ

İNGİLTERE DE ÜNİVERSİTE PLANLAMA VE BÜTÇELEME ÖRGÜTÜ İNGİLTERE DE ÜNİVERSİTE PLANLAMA VE BÜTÇELEME ÖRGÜTÜ University Grants Committee (UGC) Çeviren : Doç. Dr. M. ÂDEM UGC, üniversitenin parasal gereksinmeleri konusunda Hükümete danışman olarak Temmuz 1919'da

Detaylı