ÇOĞULCULUĞUN MEYDAN OKUMASI



Benzer belgeler
ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1 (2012), ss

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

ABD BAŞKANLIK SİSTEMİ Hacı Dede Hakan KARAGÖZ

KARŞILAŞTIRMALI SİYASAL SİSTEMLER

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

DÜNYADA DİN EĞİTİMİ UYGULAMALARI

Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

1: İNSAN VE TOPLUM...

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

İ Ç İ N D E K İ L E R

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

IFLA İnternet Bildirgesi

İNSAN HAKLARı. Kısa Tarihi ve Felsefi Temelleri. Doç. Dr. Doğan Göçmen Adıyaman Üniversitesi-Felsefe Bölümü Adıyaman Üniversitesi 10 Aralık 2010

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü

1. İnsan Hakları Kuramının Temel Kavramları. 2. İnsan Haklarının Düşünsel Kökenleri. 3. İnsan Haklarının Uygulamaya Geçişi: İlk Hukuksal Belgeler

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

Türkiye nin Anayasa Yapımı Süreci

ALMANYA BÜYÜK LOCASININ LAİKLİK İLE İLGİLİ SUNUSU. Günümüzdeki durum

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ

ETİK VE MÜHENDİSLİK ETİĞİ

İÇİNDEKİLER GİRİŞ ANAYASA HUKUKU HAKKINDA GENEL BİLGİLER BİRİNCİ BÖLÜM DEVLET

ÜYE ROBERT CAROLAN TARAFINDAN BİLDİRİLEN KARŞIOY VE MUTABIK GÖRÜŞ YAZISI

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

ÖZGEÇMİŞ Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası nın Kurduğu Hükümet Rejimi (1998)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

OY HAKKI, SEÇİM ve SEÇİM SİSTEMLERİ

ALMAN FEDERAL ANAYASA MAHKEMESİ BAŞÖRTÜSÜ DAVASI NI KARARA BAĞLIYOR

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

bireysel özgürlük dayanışma eşit haklar öz saygı katılım

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ

İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır.

Freedom of Thought, Conscience & Religion Case study

ANAYASA MAHKEMESİ KARAR GEREKÇELERİNİN BAĞLAYICILIĞI SORUNU

2005, yıl:1, sayı:4, ss de yayımlanmıştır.

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

Ümit GÜVEYİ. Demokratik Devlet İlkesi Çerçevesinde. Seçimlerin Yönetimi ve Denetimi

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

Cumhuriyet Halk Partisi

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

ETİK DEĞERLER VE DÜRÜSTLÜK

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNDE ÖZEL OKULLAR Murat YALÇIN > muratmetueds@yahoo.com

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ..i. İÇİNDEKİLER.iii. KISALTMALAR..ix GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM DEMOKRASİ - VESAYET: TEORİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri

ÇOCUK HAKLARI HAFTA 2

Dr. SALİH OKTAR. TÜRK CEZA KANUNUNDA ÇOCUK DÜŞÜRTME VE ÇOCUK DÜŞÜRME SUÇLARI (TCK. m )

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TOPLUM VE HUKUK

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

Üretimde iş bölümünün ortaya çıkması, üretilen ürün miktarının artmasına neden olmuştur.

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm AZINLIK KAVRAMI BAŞLARKEN... 1

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

Cansu KOÇ BAŞAR ROMA STATÜSÜ BAĞLAMINDA İNSANLIĞA KARŞI SUÇLARDA DEVLET POLİTİKASI

ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRUİYETİ

Avrupa da Yerelleşen İslam

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

Tabu diyorum çünkü bu konuda iki sınırlama var. Yasal yasaklar (5816 nolu Atatürk ü koruma yasası) ve Atatürkçülerin duyarlılığı.

OSMANLI TARİHİ II.ÜNİTE 8.KONU: REFORM

İÇİNDEKİLER KISIM I PSİKOLOJİK DANIŞMA ETİĞİ İÇİN GENEL ÇERÇEVE. 1. Bölüm: Etiğe Giriş: Temel Kavramlar

OLGUN AKBULUT ANAYASAL DİNSEL ÇOĞULCULUK

MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ

KANUNİLİK İLKESİ BAĞLAMINDA CEZA VE CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUNDA YORUM

İNSAN HAKLARI HUKUKU

Nisan Tedarikçi Davranı Kuralları

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

ÜNİTE 1: Sosyal Düzen Kuralları ÜNİTE 2: Hukuk Kurallarının Yaptırımı ÜNİTE 3: Hukuk Kurallarının Geçerlilik,Yürürlük ve Uygulama Sorunu ÜNİTE 4:

Tablo 4. Ders Programı 13 Ekim 2015 tarihli Akademik Kurul da değiştirilmiş metin BİRİNCİ YIL

Türkiye de Zorunlu Din Dersi Uygulaması

Dış Paydaş Toplumsal Katkı Araştırması Anketi Sonuçları

SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN)

İlker Gökhan ŞEN. Doğrudan Demokrasi: Kurumlar, Hukuki ve Siyasi Sorunlar

MİLLETLERARASI TİCARİ TAHKİMDE HAKEMLERİN BAĞIMSIZLIK YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Ekonominin Kapsamı. ve Yöntemi PART I INTRODUCTION TO ECONOMICS. Prepared by: Fernando & Yvonn Quijano

Kamu Hürriyetleri (LAW 210) Ders Detayları

GERÇEK OLMAYAN VEKÂLETSİZ İŞ GÖRME VE MENFAAT DEVRİ YAPTIRIMI

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

SİNOP SPASTİK ÇOCUKLAR DERNEĞİ RESEARCH ON ETHICAL PROBLEMS ON EDUCATION IN TURKEY TÜRKİYE DE EĞİTİM SEKTÖRÜNDEKİ ETİK PROBLEMLER ARAŞTIRMASI

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı Adalet Meslek Etiği Dersleri

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

İLTİCA HAKKI NEDİR? 13 Ağustos 1993 tarihli Fransız Ana yasa mahkemesinin kararı uyarınca iltica hakkinin anayasal değeri su şekilde açıklanmıştır:

Transkript:

ÇOĞULCULUĞUN MEYDAN OKUMASI Beş Demokraside Kilise ve Devlet Stephen V.Monsma J.Christopher Soper Çeviren Bilal SAMBUR İçindekiler Önsöz 1. Giriş 2. Birleşik Devletler: Katı Ayırımcılık 3. Hollanda: İlkeli Plüralizm 4. Avustralya: Pragmatik Plüralizm 5. İngiltere: Yarı Resmi Kurumsallık 6. Almanya: Ortaklık ve Otonomi 7. Plüralist Demokrasilerde Kilise ve Devlet ÖNSÖZ Devlet ve kilise kurumları arasında uygun bir ilişkinin ne olması gerektiği konusunda Amerika toplumu derin bir bölünmüşlüğü tecrübe etmektedir.her yıl Yüksek Mahkemenin önüne kilise-devlet ilişkileri konusunda onlarca dava dosyası gelmektedir.bu davalar Amerika toplumunda kilise-devlet ilişkileri konusunda varolan keskin bölünmenin bir aynası gibidir.amerika Birleşik Devletler inde kilise devlet ilişkilerini tartışırken aklımıza diğer Batı demokrasilerinin kilise ve devlet arasındaki gerilimleri nasıl çözdüğüne dair karşılaştırmalı bir analiz yapmak geldi. Bu karşılaştırmalı analizin Amerika politikasında artık kalıcı hale gelmiş bu konunun anlaşılmasına yeni bir katkı getireceğini umut etmekteyiz. Bu kitap Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda, Avustralya, İngiltere ve Almanya de uygulanan kilise-devlet politikalarını karşılaştırmalı olarak ele almaktadır.biz bu kitabın Amerika Birleşik Devletler inde yapılan bu politik tartışmayı çözeceğini düşünmüyoruz. Beklentimiz bu kitabın tartışmaya farklı bir perspektif getirmesidir. Beş ülke üzerine yaptığımız çalışmanın ilerleyen bölümlerinde bu ülkelerdeki modern kilise-devlet ilişkilerine dair uygulamaların her ülkenin özgün tarihiyle ve dinin kamu hayatındaki yerine dair kültürel öngörüleriyle büyük ölçüde ilgili olduğunu görmek bizi çok şaşırttı.bu kitap çalışmaya konu olan beş ülkeden herhangi birinde varolan kilise-devlet uygulamasının bir savunması değildir fakat her ülkenin

hikayesini anlatırken ülkelerin özgün tarihleri konusunda hassas olmaya çalıştık. Aynı zamanda yapmış olduğumuz bu çalışmada beş ülkenin kilise-devlet tecrübeleri arasında görmüş olduğumuz benzerlikler bazı genel sonuçlara ulaşabileceğimize bizi ikna etmiştir. Bu ülkelerin tecrübelerinden çıkarılacak dersler özellikle şimdi çok önemlidir.modern dünyada dini plüralizmin gelişen yeni biçimleri dini gruplar arasında gerilimlere neden olmaktadır ve çalışmamıza konu olan ülkelerin kilisedevlet modellerine meydan okumaktadır.ayrıca refah devletinin büyümesi idareyi toplumun din dahil bütün özelliklerine katılmaya yönlendirmiştir ve bu durum dini ve politik kurumlar arasında geçmişte varolan ilişkileri zayıflatıp tehdit etmektedir. Yaşanılan bu çatışmalara verilecek cevabın şu olması gerektiği konusunda biz ikna olmuş durumdayız: Kilise-devlet ilişkileri konusunda devletin takip edeceği politika bütün dini gruplar arasında, dini gruplar ve seküler perspektifler arasında tarafsız olmaya dayanmalıdır ve bu tarafsızlık politikası her ulusun doğal bir karakteristiği olan dini plüralizmi desteklemelidir. Biz devletin bazı dini grupları ve pratikleri destekleyip diğerlerini desteklememe ya da dine yardım etmeyip dini görüşlere karşı seküler perspektifleri desteklemesi şeklindeki kilise-devlet politikasıyla devletin gerçek anlamda tarafsızlığını gerçekleştiremeyeceğine inanmaktayız. Bu iki politika biçimi devletin tarafsızlığı kriterini ihlal etmektedir. Her ülkenin takip edeceği kilise-devlet politikasının özünü devletin tarafsızlığı ölçüsü oluşturmalıdır. Çalışmamıza konu olan beş ülkenin uygulamalarının bu ölçüye ters düştüğü durumlarda biz onların uygulamalarına karşı eleştirel bir tavır takındık. Bu ülkelerin herbirinin tarafsızlığı gerçekleştiren ve bizim kendi tecrübelerinden dersler çıkardığız modeller olmasını umut ediyoruz. Bu kitap için yaptığımız araştırma boyunca birçok kişiden yardım ve dayanışma gördük. Çalışmamıza konu olan ülkelerde görüşme yaptığımız onlarca kişiye teşekkür etmek istiyoruz. Onlar zamanlarını ve bilgilerini bizimle cömertçe paylaştılar, ülkelerindeki kilise-devlet uygulamaları konusunda değerli fikirler sundular ve onlar bize göstermiş oldukları misafirperverlikle bizim daimi destek kaynağımız oldular. Metnin değişik kısımlarını okuyup değerli önerileriyle çalışmaya katkıda bulunan şu kişilere teşekkür etmek istiyoruz: J.B.Balkenende, Sophie van Bijsterveld, Gary Bouma, Stanley Carlson-Thies, Lothar Coenen, Michael Hogan, Cees Klop, Frans Koopmans, George Moyser, Jorgen Rasmussen, Gerhard Robbers ve Jerry Waltman. Almanya da birçok kişi ile görüşmemizi

sağlayan Lothar Coenen e yardımları için teşekkür etmek istiyoruz. Kitaptaki hataların bütün sorumluluğu bize aittir. Editörümüz Stephen Wrinn metnin baştan sona dışarıdan biri tarafından okunmasını sağlayarak onun faydalı önerilerini bize ulaştırdı. Çalışmaya konu olan ülkelere yaptığımız gezilerin masraflarını kaşılayan Amerika Politika Bilimi Derneğine ve Pepperdine Üniversitesine teşekkür borçluyuz. Son olarak çalışmamız boyunca bize gösterdikleri sevgi, destek, ilgi ve sabır için ailelerimize teşekkür borçluyuz: eşlerimiz Jane ve Mary, çocuklarımız Katharine ve David ile Martin ve Kristin. Onlar bu kitabın kendilerine ithaf edilmesini fazlasıyla hakettiler. BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ Din ve devletin kilise ve devlet- insani kurumlar arasında çok güçlü ve köklü bir yeri vardır. Din ve devletin uygun bir şekilde birbiriyle nasıl ilişkilendirileceği sorusu eski dönemlerden günümüze kadar tartışılmaktadır.plato Yasalar (Laws) isimli kitabında bu soruyu tartışırken ortaçağda kral Henry IV ve Papa Gregory VII arasındaki çatışmanın temelini bu soru oluşturmaktaydı. Günümüzde kamusal politikaların yapımında dini grupların üstleneceği uygun rolün ne olması gerektiği konusunda bu soru çerçevesinde tartışmalar yapılmaktadır. Dünyamız din ve devlet ilişkisi konusunda bir tartışma yetersizliğine şahit olmamıştır. 1 Din insan varlığının çok derin ve dominant bir özelliğidir.insan toplumlarında dinin önemli roller oynamadığı örnekleri bulmak çok zordur ya da bu tür örnekler çok nadirdir.din gibi devlette insan toplumlarının hakim bir özelliğini oluşturmaktadır. Hükümet ya da politik çerçevelerden yoksun bir insan toplumu bulmak çok zordur.insan toplumlarında kilise ve devletin kalıcı varlığı ve gücü insan toplumlarını sürekli şu soruyla yüzyüze bırakmıştır: İnsan hayatının din ve devlet boyutunu birbiriyle nasıl ilişkilendirmeliyiz? Bu kitap beş batılı liberal demokrasinin Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda, Avustralya, İngiltere, Almanya- bu soruyla ilgili tavırlarını keşfetmeyi amaçlamaktadır.bu beş ülke başarılı ve istikrarlı demokrasiler olmalarına rağmen bunların kilise-devlet ilişkisi sorusuna göstermiş oldukları yaklaşımlar birbirinden farklıdır.özellikle Amerika Birleşik Devletler inde kilise-devlet konuları ateşli tartışmalara neden olmaktadır.birleşik Devletler de kilise-devlet konularının tek bir 1 Kitabımızda kullandığımız kilise (church) kelimesi dinin değişik tezahürlerini ifade etmektedir.

boyutuyla ilgilenen çıkar grupları vardır.kongre her sene kilise-devlet ilişkileriyle - devlet okullarında ibadet tartışması başkanlık kampanyalarının düzenli konusudurilgili temel anayasal ilkeleri değiştirme mücadelesine sahne olmaktadır. Yüksek Mahkeme her sene kilise-devlet davaları konusunda kararlar vermektedir.verilen kararlar konusunda derin görüş ayrılıkları vardır. Araştırmamıza konu olan diğer demokrasilerde ise kilise-devlet ilişkisine dair yeni konular ortaya çıkmaktadır. Kilise-devlet ilişkisi konusunda bu ülkelerde ortaya çıkan yeni sorunlar batılı ve Hırıstıyan olmayan ciddi sayıdaki bir kitlenin bu ülkelere göçünün sonucunda ortaya çıkmıştır.bu ülkelere batılı ve Hırıstıyan olmayanların göçü büyük bir dini çoğulculuk yaratmıştır. Avrupa Birliği nin yeni insan hakları standartları ortaya koymasından sonra bu dört demokrasiden üçü yeni kilise-devlet sorunlarıyla karşılaşmaktadır.bu kitap beş Batı demokrasisinde kilise-devlet ilişkisiyle ilgili yaklaşımları mukayese etmektedir.amacımız kilise-devlet ilişkileri konusunda bütün demokrasilere ve özellikle Birleşik Devletler e bireylerin din özgürlüğünü ve dinin toplumda oynayacağı rolü destekleyen bir klavuz sunmaktır. Bu ülkelerde kilise-din ilişkilerini araştırmanın yeni bir önemi vardır çünkü devletin yaptığı birçok aktivite ve programın özel organizasyonlara devrinden bahsedilmektedir. Bu özel organizasyonların çoğu dini hayır kurumlarıdır. Batılı hükümetler özel dini organizasyonların toplumda daha geniş roller üstlenebileceklerini düşündükçe kilise-devlet ilişkisi ile ilgili sorularda büyümektedir. Devletin yapmış olduğu bazı aktivite ve programlar dini nitelikli özel kurumlara devredildiği takdirde -devlet finansmanıyla- bu özel kurumlar dini niteliklerini kaybedebilirlermi? Özel organizasyonların dini nitelik ve oryantasyonlarını kaybetmeleri gerekiyormu? Özel dini organizasyonların devlet destekli programlardan dışlanmaları-amerika da ilköğretim okullarıyla ilgili uygulamada olduğu gibi- bir diskriminasyon biçimi değilmidir?bu sorular yeni değildir.yeni olan şudur: Hükümetler sağlık, eğitim ve diğer hizmetleri özel kurumlara devretmeyi esas alan kamusal politikalar oluşturma eğilimi içine girdikçe bu sorular üzerinde geçmişte olduğundan daha çok durulmasıdır. Giriş bölümünde araştırmamızın konteksini demokratik politikalarda kilisedevlet ilişkileriyle ilgili sürekli olarak ortaya çıkan üç temel soruyu ele alarak ortaya koyacağız.ilerleyen bölümlerde beş ülkenin bu soruları nasıl cevapladığını inceleyeceğiz.gelecek bölümde temel din özgürlüğünü amaç olarak belirleyeceğiz. Bu amaç ışığında beş ülkenin kilise-devlet ilişkileri konusundaki yaklaşımlarının

zayıf ve güçlü taraflarını değerlendireceğiz.üçüncü bölüm kilise-devlet ilişkileri konusundaki üç modeli tasvir edecektir.son bölüm bu beş ülkenin niçin bu çalışma için seçildiğini açıklayacaktır. Üç Soru İstikrarlı ve başarılı demokrasilerde bile kilise-devlet ilişkisiyle ilgili sorular çok tartışmalıdır. Tarihin değişik dönemlerinde olduğu gibi günümüzde de demokratik toplumların yüzleşmek zorunda olduğu üç temel soru vardır. Birinci soru şudur: Toplumsal refah ya da normlara zıt olan din motifli davranışlara demokratik bir idare nereye kadar izin verebilir? Bir grubun dini özgürlüğünü kullanması sonucunda toplumsal hayatın işlevselliği kesintiye uğruyorsa ya da diğer insanların sağlık ve güvenliği tehlikeye giriyorsa toplumun geniş kesimlerinin refahı için dini özgürlük iddialarından vazgeçilmesi gerektiği konusunda genel bir fikir birliği vardır.birçok Batı demokrasisi bu temelden hareketle dini özgürlükler konusunda tavır geliştirmektedir. Örneğin Batılı demokrasiler dini gömme pratiklerinin normal sağlık standartlarına uygun yapılmasını ve dini törenlerin uygun zaman ve büyüklükte gerçekleştirilmesini şart koşmaktadırlar.fakat bu tavır birçok soruyu beraberinde getirmektedir. Dini motifli davranışların sınırlaması için hükümetin kullandığı kamusal sağlığa ve güvenliğe tehdit oluşturma gerekçesi ne kadar ciddidir?hükümete dini motifli pratikleri yasaklama ya da sınırlama hakkı veren toplumun normal işlevinin kesintiye uğraması durumu ne kadar önemlidir? Sorunun toplumsal normları ihlal eden dini gruplarla ilgili bir boyutu da vardır.modern demokrasiler dini plüralizmi ne kadar benimserse benimsesinlerdini inancın gereği olarak insanın kurban edilmesine izin veremezler.dini özgürlük adına insanın kurban edilmesine izin verilmesi toplumu birarada tutan insan hayatına saygı gibi bir değerin ihlal edilmesine neden olacaktır. Din özgürlüğünü benimsemiş demokratik toplumlar insan için vazgeçilmez olan kesin norm ve değerlerden vazgeçemezler ve dinin onların ihlal edilmesinin temeli olarak kullanılmasına izin veremezler. Bu durumlarda din geniş toplum kesiminin değerlerine uymak zorundadır.dini gruplar bu değerleri ihlal ettikleri takdirde onlara karşı yasal güç ve yaptırım kullanılacaktır.politik düzen bazen belirli dini pratikleri yasadışı yapabilir ya da onları cezalandırabilir. Din adına yapılan pratiklerden hangisine izin verilip verilmeyeceği konusu önemli soruları beraberinde getirmektedir. İnsanın kurban edilmesi konusundaki yasaklama kabul edilebilir fakat poligami gibi bir konuda nasıl tavır takınacağız-

ondokuzuncu yüzyıl Amerika sında bu konu çok hararetli bir şekilde tartışılmıştı-? Kadının sünnet edilmesine günümüzde ne diyeceğiz?kadının sünnet edilmesi bazı Afrika kültürlerinde dini ritüel olarak uygulanmaktadır. Batıda yaşayan Afrikalıların bu ritüeli yapmalarına izin mi verilmelidir?batı toplumlarındaki Müslüman okullar Batının reddettiği değer ve tavırları öğrettikleri zaman toplumda kadının rolüyle ilgili konular gibi- ne yapacağız? Bunlar önemsiz sorular değildir. Dini özgürlük temel bir özgürlüktür.birçok Amerikalı dini özgürlüğe birincil özgürlük olarak atıfta bulunmakta ve onun için dini özgürlük Haklar Düzenlemesindeki yerinden çok daha fazla şeyi ifade etmektedir. Din savaşlarının korkunçluğu ve heretiklerin ateşte yakılması din özgürlüğünün öneminin canlı tanıkları olarak hatırlanmaktadır. Din özgürlüğüne hiç kimse lütuf olarak bakamaz ve onu kenarından bile olsa çiğneyemez. Din özgürlüğü kadar toplumsal birlik ve refah da önemlidir.bir toplumu toplum yapan temel aynı bölgedeki insanların karışımından fazla bir şeydir.bir toplumu toplum yapan şeyler toplumsal refahın gelişmesi için kişilerin göstermiş olduğu ortak çabalardır; insanların kendilerini toplum olarak ifade etmesini sağlayan ortak değerler, mitler ve hatıralardır. İnsanlar kendilerini toplumun bir üyesi olarak gördükleri zaman ortak işler yapılabilir, daha geniş yararların elde edilmesi için fedakarlıklarda bulunulabilir ve insanlık kültürünün diğer temel ihtiyaçları gerçekleştirilebilir.toplumun ortak değer ve inançları sarsıldığı zaman ya da bazı kişilerin pratikleri diğer insanların hayatını kesintiye uğrattığı zaman toplum bütünlüğünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır: Böyle bir durumda artık dayanışmanın olması mümkün değildir ya da barbarizm ve iç savaş durumları kaçınılmaz hale gelmektedir.saygı ve medenilik bağları sarsıldığı zaman ortaya ne kötülüklerin çıkacağının en çarpıcı sembolü Saraybosna dır. Söz konusu olan toplumsal bütünlükten daha fazla bir şeydir.birçok teorisyen özgür demokratik idarelerin kesin içsel değerlere ve zihin alışkanlıklarına sahip bir nüfusa dayanması gerektiğini öne sürmektedirler.clinton Rossiter şunu yazmaktadır: Özgürlük için mükemmel bir idare planından daha fazla şeye ihtiyaç vardır. Barışçıl itaati güçlendiren ve toplumu ayakları üstünde tutan bir şeye ihtiyaç vardır.demokratik idare kesin bir ahlaki temel olarak şu unsura dayanmak zorundadır: Erdemli insanlar. 2 Erdemli insanların varlığı bir demokrasinin başarıyla işlemesinin şartı olarak kabul edildiği takdirde bütün hareketlerin dini olanlar dahil- erdem ve

etik hissini toplumda inşa etmeyi ve kişilere diğerlerinin haklarına saygıyı öğretmeyi kendilerine amaç edinmeleri gerekmektedir. Sağlıklı bir demokrasi için bu şarttır. Erdem, etik ve başkalarının haklarına saygı değerlerini zayıflatan her hareket demokrasi için bir tehdit oluşturmaktadır. Demokrasinin kendisini koruması kamusal erdem ve etiği kesintiye uğratan dini hareketlere dini özgürlük ve koruma verilmemesi anlamına mı gelmektedir? Kısacacı din özgürlüğünün, ortak değer ve inançların, kamu güvenliği ve sağlığının büyük bir önemi vardır.idarenin toplumsal refaha ve normlara aykırı olan davranışlara ne kadar izin verebileceği -bu dini inançlar temelinde meşru kılınmış olsa bile- sorusunun çözümlenmesi ne kadar önemli şeyleri kaybedebileceğimiz gerçeğiyle bizi yüzyüze getirmektedir; bu durum çözümü hiç de kolaylaştırmamaktadır. Bu bizi demokratik idarelerin günümüzde din ve toplum ilişkisi konusunda yüzleşmek zorunda kaldığı ikinci temel soruya yöneltmektedir: Devlet toplumu birarada tutan ortak değer ve inançları desteklemek için üzerinde konsensüs sağlanmış dini inanç ve gelenekleri teşvik edip yaygınlaştırmalımıdır? Bu soru birinci sorunun pozitif versiyonudur. Belirli ortak değerler toplumsal bütünlük ve demokratik idare için önemli olduğu takdirde hükümet bu değerlere karşı olan ya da bu değerleri kesintiye uğratan dini pratik ve hareketlere karşı olmalımıdır?hükümetler ortak değerlerle uyum içerisinde olan üzerinde konsensüse varılmış dini değer ve sembolleri pozitif tarzda teşvik etmelimidir?ondokuzuncu yüzyıl Amerika sında kamu okulları çok önemliydi çünkü bu okullar bilgi ve sanat öğretmenin yanında değer ve inançları da öğretiyorlardı.horace Mann ve New England okul reformcuları demokrasinin eğitimsiz çiftçilere ve yabancı göçmenlere karşı korunmasında kamu okullarını anahtar araç olarak görüyorlardı. Bundan dolayı Kutsal Kitap okumaları, dualar ve ahlak dersleri kamu okulları müfredatının bir parçasını oluşturmaktaydı.kamu okullarına üzerinde konsensüse varılmış sivil bir din damgasını vuruyordu. Çünkü devletin bu çeşit bir dini desteklemesinin ve propagandasını yapmasının önemli olduğu düşünülüyordu. Günümüz İngiltere sinde Anglikan kilisesi ulusal birlik, onur ve ahlakın bunlar özgür ve demokratik bir idare için önemli olan değerlerdir- esin kaynağı olarak görülmektedir.fakat devlet bu çeşit bir dini desteklediği zaman 2 C.Rossiter, Seedbed of the Republic, New York : Harcourt, Brace &World, 1953, 447. Ayrıca bkz.:

herkes için geçerli olan dini özgürlük normunu ihlal etmiş olmuyor mu? Herşeyden önce farklı azınlık inançlarını benimseyen birçok insan mevcuttur ya da konsensüsel sivil dinin dışladığı seküler nitelikteki dünya görüşlerini kabul eden kişiler vardır.bu insanlar devletin konsensüsel sivil dini desteklemesini kendi inaçlarının ya da seküler dünya görüşlerinin zayıflatılması olarak görebilirler. Endüstrileşmiş ve şehirleşmiş Batılı demokrasilerde hayatın temel gerçeğinden üçüncü temel soru ortaya çıkmaktadır: Modern devletin hayatın bütün alanlarını kapsayacak şekilde genişlemesi.ekonomiden sağlığa, radyo-televizyon bandrolü ve düzenlemesinden tarihsel alanların korunmasına modern yönetici devlet hayatın her alanını düzenleme, destekleme ve servisler sunma konusunda çok aktiftir.devletin aktif olduğu alanlar dini grupların da aktif olduğu alanlardır.bu bizi şu soruya yöneltmektedir: Devlet ve din aynı alanlarda faaliyet gösterdiğine göre devletin bir dini diğeri üzerinde avantajlı ya da dezavantajlı konuma düşürüp düşürmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz? Devlet bütün vatandaşlardan seküler okulları ve geleneksel dini okulları finanse etmek için vergi toplamaktadır. Fakat bu vergiler seküler ve geleneksel dini okullar için harcanırken ana eğilimin dışındaki yeni dini inançlar ışığında eğitim veren okullara hiçbir maddi kaynak ayrılmamaktadır.bu durum bazı dinlere avantaj sağlarken diğer dinleri avantajsız konuma düşürmüyor mu?ya da devlet kendi seküler sosyal hizmet programlarını ve diğer seküler organizasyonların faaliyetlerini finanse ettiği zaman devlet desteği almayan fakat aynı hizmet alanlarında faaliyet gösteren dini organizasyonlar dezavantajlı duruma düşmüyor mu? Ya da devletin dini kendi faaliyet alanlarına sokup dinin faaliyetlerini finanse etmesi durumunda bu diğer din ve seküler inanç yapıları karşısında bir dinin yanında olmak değilmidir? Modern devlet hizmetler alanına girdikçe, onları düzenleyip ve finanse ettikçe bütün dini ve seküler gruplar arasında devletin tarafsız olmasıyla ilgili sorunlarda artış meydana gelmektedir. İlerleyen bölümlerde araştırmamıza konu olan beş devletin kilise-devlet ilişkisine dair prensip ve uygulamalarının bu üç soruya nasıl karşılık geldiğini analiz edeceğiz. Temel Amaç Önceki bölümde ortaya koyduğumuz üç sorunun cevaplarını ileride tartışırken din konularında idarenin nötr olması gerektiği (neutrality) şeklindeki amacı J.Q.Wilson, The Moral Sense, New York : Free Press, 1993.

desteklediğimizi ifade etmek istiyoruz.nötraliteyi idarenin hiçbir spesifik dinin ya da bütün olarak ne dinin ya da seküler inanç sistemlerinin ne lehinde ne aleyhinde olması olarak tanımlıyoruz.idari dini nötralite devletin vatandaşların dini tercihlerine herhangi bir inanç sistemi lehine ya da aleyhine avantajlar ya da dezavantajlar oluşturmak suretiyle müdahele etmemesiyle gerçekleşir.din konularında devletin nötr olması fikrini ifade etmek için Douglas Laycock asli tarafsızlık (substantive neutrality) terimini kullanırken Stephen Monsma pozitif tarafsızlık (positive neutrality) ifadesini kullanmaktadır. 3 Laycock a göre devlet hiçbir dini inanç ya da inaçsızlık sisteminin pratize edilip edilmemesi, ona uyulup uyulmaması konusunda teşvik edici ya da teşviksizlik şeklinde bir tavır takınmadığı takdirde asli tarafsızlık yerine getirilmiş olacaktır. 4 Bu amacın kilise-devlet ilişkilerini yapılandırmak için ileri sürülen spesifik araç ve teorilerin üstünde hakim kilise, çoğulcu yapı, hiçbir dine yardım etmeme, kilise ve devletin birbirinden ayrılması, dinin değişik ifade biçimlerine devletin finansal destek sağlaması gibi- bir önceliğe sahip olduğunu düşünmekteyiz.bütün bu teori ve araçlar ele aldığımız bu beş demokraside şu ya da bu şekilde uygulanmıştır.fakat biz bu teori ve uygulamaların hiçbirinin bizatihi amaçlar olarak ele alınması gerektiğini düşünmüyoruz. Bütün dini gruplara, sistem olarak din ve seküler dünya görüşlerine karşı idari tarafsızlık uygun amaç olarak benimsenmelidir.spesifik kilise-devlet prensip ve teorilerinin ya da bu prensip ve teorilerin uygulama araçlarının değerlendirilmesinde bu uyulması gereken standart olmalıdır. Amerika Yüksek Mahkemesi yargıçlarından Potter Stewart ın şu sözleri tarafsızlık idealini çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir: Anayasamız Yahudi, Agnostik, Hırıstıyan, Ateist, Budist ya da Özgür düşünceli (Freethinker) olan herkesin özgürlüğünü korumaktadır. Herkes ibadet ve dua edip etmemeye, inanıp inanmamaya kendi bilincine göre karar vermektedir. İdare bu konuda hiçbir sınırlama ya da zorlamada bulunmamaktadır. 5 3 Bkz.: D.Laycock, Formal, Substantive, and Disaggregated Neutrality Toward Religion, DePaul Law Review, 39, 1990, 1001-6. S.Monsma, Positive Neutrality, Westport, Conn.: Greenwood, 1993, Beşinci Bölüm. S.V.Monsma, When Sacred and Secular Mix: Religious Nonprofit Organizations and Public Money, Lanham, Md.: Rowman & Littlefield, 1996, Altıncı Bölüm.Hükümetin dini tarafsızlıkla ilgili bu idealinin nötralite olmadığını not etmemiz lazımdır.bu yaklaşım belirli bir tip dini nötraliteyi gerçekleştirme amacındadır ve belirli değer ve fikirleri yansıttığından dolayı Erastian ve Aydınlanmacı liberal düşünceden farklılık göstermektedir. 4 Laycock, Formal, Substantive, and Disaggregated Neutrality Toward Religion, 1001. 5 Bkz.: Abington School District v. Schempp, 374 US, 319-320, 1963.

İnanç ve inançsızlık konularında idari tarafsızlık ideali büyük ölçüde Batı toplumundaki liberal geleneğin kapsamı içerisinde bulunmaktadır. Fakat bu ideal bazı açılardan liberal gelenekten farklı açılımlar gösterebilmektedir.liberal gelenek Batıda onsekizinci yüzyıl Aydınlanmasının ürünü olarak ortaya çıkmış olup Fransız Devriminin somut tezahürü haline gelmiştir. Ondokuzuncu yüzyılda güçlü bir sosyal ve politik hareket haline gelen liberal gelenek ele aldığımız beş demokraside günümüze kadar aktif bir güç olmayı sürdürmektedir. 6 Genel olarak bugünkü Batı toplumunun liberal olduğunu söyleyebiliriz. Bireysel haklara evrensel olarak saygı gösterilmektedir (teori ve pratikte), soyluluğa dayalı sınıfsal gruplara politik ayrıcalıklar tanınmamaktadır, tek kişi-tek oy prensibi norm olarak uygulanmaktadır, politik liderler serbest ve rekabetçi seçimler sonucunda seçilmektedir. Bu prensiplerin uygulanması anlamında seçtiğimiz beş demokrasinin hepsinin liberal demokrasi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak liberalizmin daha spesifik bir felsefik hareket ya da teori olarak görülmesi mümkündür.bu anlamdaki liberalizme genelde Aydınlanma Liberalizmi diye atıfta bulunulmaktadır.aydınlanma Liberalizmi onyedinci yüzyıl din savaşlarının korkunçluğuna, soyluluğa dayanan ayrıcalıklara, otoriteryan idareleri destekleyen dini kurumların tutucu yapısına tepki göstemiştir. Liberaller insan aklına büyük güven duymuşlardır. Liberallere göre insanlar ekonomik, politik ve dini sınırlamalardan kurtuldukları takdirde akıllarını kullanmak suretiyle özgür ve müreffeh bir toplum için gerekli olan erdem ve kurumlar hakkında konsensüse varacaklardır.dinin spesifik tezahürlerinin otorite ve hurafelere dayandığı düşünülmüş ve dinin politik alana girmesi çok tehlikeli görülmüştür çünkü dinin politik alana girmesi toplumu bölebilmekte ve politikleşen din bir grubun politik düzeni kullanarak diğer gruplar üzerine iradesini empoze etmesinin temeli olabilmektedir.öte yandan insan aklının temel konsensüsel dini inançları keşfedebileceği iddia edilmiş ve bunun özgür ve müreffeh bir toplumun kurulmasında yeterli olacağı düşünülmüştür.aydınlanma liberalizmi tehlikeli parçalayıcı bir güç olarak dinin spesifik tezahürlerinin politik alandan yasaklanmasını öngörürken öte yandan dinin rasyonel ve konsensüsel tezahürlerinin kamusal alanda pozitif ve birleştirici bir rol oynayabileceğini kabul etmektedir. 6 Aydınlanma liberalizmi ve Batı toplumu üzerindeki etkisi için bkz.: P.Gay, The Enlightenment: An Interpretation, New York : Knopf, 1966. H.A.May, The Enlightenment in America, New York : Oxford University Press, 1976.

Aydınlanma liberalleri katı bir şekilde kilise ve devletin birbirinden ayrılmasından yanaydılar. Onlar bu ayırım sayesinde spesifik bir dinin empoze ettiği bölünmelerden devletin uzak tutulacağına ve dinin özel alanda gelişmeye devam edeceğine inanmışlardır. Dini inanç bireylerin özel hayatlarında serbestçe ifadelendirebilecekleri bir şeydir ve onun devletle bir ilişkisi yoktur. Bundan dolayı devlet dini konularda nötr kalmalıdır. Devlet hiçbir dine ne yardım etmeli ne de hiçbir dini engellemelidir.devlet sadece görev, dürüstlük, sorumluluk ve saygı gibi rasyonel konsensüsel dini konuları desteklemeli ve belirlemelidir. Rasyonel konsensüsel dini konular üzerinde dindarlar ve makul olan dinsizler bir anlaşma sağlayabilirler.din konularında devletin tarafsızlığı ve kilise ile devletin birbirinden ayrılması prensiplerini Aydınlanmacı liberaller katı bir şekilde savunmuşlardır.bu Aydınlanmacı liberallerin dini özgürlüğü tamamen negatif bir özgürlük olarak gördükleri ve din özgürlüğünü dini uygulamaların devletin sınırlamalarından tamamen bağımsız olması olarak anladıkları anlamına gelmektedir.insanların din konularında özgür olmaları için devletin dini konulardan uzak durması gerekli görülmüştür. Aydınlanma liberalizmi var olan kilise otoriteleriyle hep gerilim içerisinde olmuştur. Kilise otoritelerinin liberallerin teorik iddialarına ve bu iddiaların sonuçlarına direnmeleri sürpriz değildir.bu Aydınlanma liberalizminin anti-klerikel bir doğaya sahip olduğu anlamına gelmektedir. Fransız Devriminin otoriteryan monarşiye olduğu kadar kilise kurumuna ve sosyal sınıf ayrıcalıklarına da karşı olduğu gerçeği günümüzde sıklıkla unutulmaktadır. Araştırmamızda ele aldığımız beş demokrasinin hepsinin geçmişinde güçlü Aydınlanmacı liberal hareketler vardır ve herbirine özgü kilise-devlet ilişkisine dair hikaye Aydınlanmacı liberaller ve karşıtları arasındaki mücadelenin farklı bir hikayesinden başka bir şey değildir. İlerleyen bölümlerde bu konu üzerinde tekrar duracağız. Din konularında devletin tarafsızlığı fikri Batı toplumlarının genel gücü olan liberalizm geleneğinin bir parçasıdır. Fakat bu fikir Aydınlanma liberalizminin inanç ve faraziyelerinden önemli ölçüde farklılıklar göstermektedir. Aydınlanma liberalizmi birbiriyle ilişkili üç temel iddia üzerine dayanmaktadır: Kişilerin dini inanç ve pratiklerine müdahele etmeden din tamamen özel alana bırakılmalıdır, bütün dini elementlerden arındırılmış kamusal alan farklı inanç ve inaçsızlık sistemleri arasında nötr bir bölge haline gelmelidir, idari sınırlamalar olmadan dini

özgürlüğün gelişmesi mümkündür, din ve dindışı grupların sahip olduğu avantajları eşitlemek için pozitif idari icraatlara gerek yoktur. Günümüzde bu iddialar yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır.robert Bellah ve arkadaşları şöyle yazmaktadırlar: Din özellikle de Kutsal Kitap dini bütün hayatla ilgilenmektedir-sosyal, ekonomik, politik, özel ve kişisel konuların hepsiyle.- Kutsal Kitabın dili Amerika nın kamusal ve politik söyleminin bir parçasını oluşturmaktadır. Ayrıca kiliseler geçmişten günümüze kamusal hayatı etkilemeye devam etmektedirler. 7 Araştırmamıza konu olan beş Batı demokrasisinde dini gruplar sosyal politika konularıyla yakından ilgilenmekte eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmetleri sunmada aktif davranmaktadırlar.dinin güçlü bir kamusal yüzü olduğu ve onunda devlet kadar eğitim ve diğer hizmetlere katıldığı gerçeğinin farkına varmamız devleti din konularında tarafsız yapmanın tek yolunun dini tamamen özel alana inhisar etmek olduğunu öne süren Aydınlanmacı liberal inancın eksikliğini görmemize olanak sağlayacaktır.eğer durum bu ise kamusal alanın dini elementlerden arındırılmasını ve hiçbir dinin tanınmaması ve desteklenmemesi için din özgürlüğünü geliştirecek herhangi bir pozitif adıma gerek olmadığını savunan yaklaşımın sorgulanması bir gereklilik haline gelmektedir.biraz önce yapmış olduğumuz idari tarafsızlık tanımını kilise ve devletin katı bir şekilde ayrılması açısından yapmamıştık.biz tanımımızı bütün inanç sahiplerinin ve inançsızların eşitliği açısından yapmıştık.biz nötraliteyi idarenin herhangi bir dini ya da seküler inanç sistemi lehine ya da aleyhine vatandaşların tercihlerine müdahele etmemesi olarak algılamaktayız.devlet dine ne avantaj sağlamalı ne de engel olmalıdır.biz devletin desteğini herhangi bir dinden çekerek konsensüsel dine devlet desteğinin sağlanması ya da dinin uygulanmasında bütün idari kısıtlamaların kalkmasının zorunlu bir şekilde tarafsızlığı gerçekleştireceğini düşünmemekteyiz. Üç Model Beş demokraside uygulanan kilise-devlet ilişkilerine kuşbakışı olarak baktığımızda bile herbirisinin farklı kilise-devlet politikalarına sahip olduğunu görebilmekteyiz.bu ülkelerdeki kilise-devlet ilişkilerine daha sistematik bakmamız ve yoğun olarak yapmış olduğumuz gözlemlerimizi organize etmemiz için modern Batı demokrasilerinde uygulanan kilise-devlet politikalarını üç model açısından düşünmemiz yararlı olacaktır.

Birinci model kilise ve devletin katı bir şekilde birbirinden ayrılmasıdır.bu modelin kökleri Aydınlanmanın toplum ve siyasetle ile ilgili görüşlerine kadar gitmektedir-din ve siyaset birbirinden tamamen ayrı insani faaliyetler olarak görülmekte ve her ikisinin mutlaka birbirinden ayrı tutulması gerektiği varsayılmaktadır.-bu model dini kişisel ve özel bir konu olarak görmekte ve onu kişisel tercih ve davranışa terk etmenin en iyi şey olacağını düşünmektedir.din ve politika birbiriyle karıştırıldığı takdirde devletin dini inanç ve pratikleri dikte etmesi ya da dinin devleti kendi amaçları için araç olarak kullanması- hem din hem siyaset bundan zarar görecektir.devlet dini konularda tarafsız olmalıdır ve tarafsızlık ancak din ve siyasetin birbirinden uzak tutulmasıyla başarılabilir.bu modeli savunanlar din ve siyaset birbirine karıştırıldığı takdirde ortaya ne korkunç sonuçların ortaya çıkabileceğine örnek olarak onyedinci yüzyıl din savaşlarını, günümüzdeki Bosna- Hersek çatışmasını ve Ortadoğuyu örnek olarak vermektedirler.araştırmamızda incelediğimiz beş demokrasi arasında Amerika Birleşik Devletleri din-devlet ayırımı modelini en katı bir biçimde uygulayan ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. İkinci model kilise-devlet ayrılığı modelinin zıddıdır- hakim bir konuma sahip resmi kilise modelidir. Bu modele göre devlet ve kilise ortak amaçlarını geliştirmek için bir işbirliği biçimi oluşturmuşlardır. Kilise ve devlet istikrarlı ve müreffeh bir toplumun dayandığı iki direk olarak görülmektedir.devlet kiliseye tanınma, barınma ve finansal destek sağlamaktadır. Kilise ise buna karşılık devlete meşruluk, gelenek ve kabul edilme atmosferini ulusal birlik ve amaçla beraber sunmaktadır. Günümüz modern demokrasilerinde politik istikrar ve dini zenginlik için kilise ve devletin işbirliği yapmış olması zararsız ve geleneksel bir şey olarak görülmektedir. Modern dünyada bu geleneksel ilişki biçiminden çok canlı ve dinamik bir kilise-devlet modeline ihtiyaç duyulmaktadır. Dini kurumun formel ya da informel bir çok biçimi olabilir.formel kilise kurumlarının olduğu yerde devlet tek bir kiliseyi ya da mezhep grubunu desteklerken diğer dini gruplara ise tölerans göstermektedir. Fakat diğer dini gruplar devlet nazarında hakim konumdaki formel kilise kadar önemli bir yere sahip değildirler.dini kurum yapısı informel de olabilir. Burada devlet bir kilisenin yanında olabilir ve kilise de varolan politik düzeni destekleyebilir. Fakat bu iki durumun olmasında formel ve yasal şartlar etkili olmayıp bir dinin ya da geleneğin kültürel 7 R.Bellah, R. Madsen, W.M.Sullivan, A. Swindler ve S.M.Tipton, Habits of Heart, New York : Harper

ve sayısal ağırlığı gibi informel nedenler etkin olmaktadır.kilise kurumuna tek bir kilise hakim olabileceği gibi ona birçok kilise sistemine dayalı bir yapı da hakim olabilir.kilise kurumunun birçok kiliseden oluştuğu durumlarda devlet tek bir kilise yerine birçok kilisenin lehine bir tavır almakta ve onların hepsiyle çalışma yoluna gitmektedir.burada devlet genele hitap eden bir dini (religion-in-general) 8 geliştirmeyi arzulamaktadır. Devlet burada spesifik bir dinin yanında yer almamaktadır. O sadece kendisini ve geleneklerini savunan sivil bir dini desteklemektedir. Çalışmamıza konu olan beş demokrasi arasında sadece İngiltere resmi bir kilise kurumuna sahiptir. Bazıları Almanya da informel çoğulcu bir dini yapının olduğunu söylemektedirler. Üçüncü model plüralist ya da yapısalcı plüralist modeldir. 9 Bu model topluma birbiriyle rekabet eden ya da birbirini tamamlayan kısımlardan oluşan bir birim olarak bakmaktadır. 10 Eğitim, iş, sanat, aile, din ve hükümet toplumsal aktiviteler alanını oluşturmaktadır.bu alanların hepsinin kendilerine özgü aktiviteleri ve sorumlulukları vardır. Bunlar faaliyet ve sorumluluklarını yerine getirebilmek için otonomi ve özgürlüğe sahiptirler.plüralist model liberal ayırımcılar gibi dini diğer alanlardan ayırmamakta ya da dinin diğer alanlarla çok az ilişkisi olduğunu düşünmemektedir. Plüralist model dinin hayatın bütünü üzerinde etkisi olduğunu kabul etmektedir.plüralistler dinden ayrı seküler perspektif ve inançların olduğunun ve bunların da toplumda din kadar önemli roller oynayabileceğinin farkındadırlar. Plüralizm özgür bir toplumun farklı ihtiyaçlarını karşılayan farklı kurumların benimsediği değişik dünya görüşlerine devletin politik saygı duyması anlamına gelmektedir. 11 İdare toplumdaki farklı dini ve seküler dünya görüşleri arasında taraf olmamaktadır.devlet onların hepsine eşit ve adil davranmaktadır. Burada adaletten kasıt hiçbir dünya görüşüne avantaj ya da dezavantaj sağlamadan hepsine özgürlük verilmesidirhollanda bu modeli bilinçli olarak takip eden bir ülkedir. Almanya her ne kadar çoğulcu informel yapı modelinin bazı özelliklerini gösterse de- ve Avustralya bu modelin bazı özelliklerine sahiptirler. & Row, Perennial Library, 1986, 220. 8 Bu terim Martin Marty ye aittir. Bkz.: M.Marty, The New Shape of American Religion, New York : Harper & Row, 1958, 2, 31-44. 9 Bu model için bkz.: C.H.Esbeck, A Typology of Church-State Relations in Current American Thought, içinde L.Lugo, (ed.), Religion, Public Life, and the American Polity, Knoxville : University of Tennessee Press, 1994, 15-18. Monsma, Positive Neutrality, 137-71. 10 J.G.Francis, The Evolving Regulatory Structure of European Church-State Relationships, Journal of Church and State, 34, 1992, 782. 11 Esbeck, A Typology of Church-State Relations, 15.

İlerleyen bölümlerde beş ülkedeki kilise-devlet ilişkilerini tasvir edeceğiz ve bu üç model açısından onları sınıflamaya çalışacağız. Fakat bu ülkelerden hiçbiri üç modelden herhangi birinin saf bir örneğini oluşturmamaktadırlar. Beş İstikrarlı Demokrasi Bu kitabın modern, liberal ve istikrarlı olma niteliklerine sahip beş Batı demokrasisinin kilise-devlet ilişkilerinin doğurduğu sorulara nasıl karşılık verdiklerini araştırma amacında olduğunu söylemiştik. Araştırmamız için seçtiğimiz beş ülkenin üç nedenden dolayı amaçlarımıza uygun düştüğüne inanmaktayız. Birinci neden bu ülkelerin hepsinin istikrarlı bir demokrasiye sahip olması ve din özgürlüğünü benimsemiş olmalarıdır.almanya nın geçmişinde Nazi rejimi olmasına ve Doğu Almanya nın baskıcı komünist rejimden yeni kurtulmasına rağmen Batı Almanya -Doğu Almanya onun bir parçası olmuştur- elli yıldan beri liberal Batı demokrasilerinin bir parçası olarak kabul edilmektedir.olgun ve başarılı demokrasilerin kilise-devlet ilişkilerine dair sorunları nasıl çözümlediğini keşfetmeye yönelik amacımıza bu beş demokrasi çok iyi uymaktadır. İkinci neden bu ülkelerin dini açıdan plüralistik bir yapıya sahip olmalarıdır. Bu ülkelerin nüfusunun hakim çoğunluğu Hırıstıyan Protestan geleneğine mensup olmasına rağmen bu ülkelerde ciddi bir Katolik nüfusu ve birçok dini azınlık grubu mevcuttur.almanya ve Hollanda da Protestan ve Katolikler sayı olarak birbirine eşit olmasına rağmen modern dönemde sosyal ve politik anlamda Protestanlar hakim olmuştur. Bundan dolayı bu ülkelerde kilise-devlet ilişkilerinin rengini belirleyen Protestanlar olmuşlardır.bu beş ülkenin hiçbirinde nüfus İskandinav ülkelerindeki gibi Protestan olmadığı gibi İspanya ve İtalya da olduğu gibi Katolik de değildir. Dini çoğulculuk bu beş ülkede bir olgu olarak vardır.geniş sayıdaki Katolik ve Protestanla birlikte diğer Protestan grupların varlığı bu ülkelerdeki dini plüralizmi karakterize etmektedir.bu beş ülkede son yıllarda Hırıstıyan olmayan inançlar ve dini olmayan inanç grupları varlıklarını hissettirmeye başlamıştır.dini açıdan bu beş ülke plüralizmin meydan okumasıyla yüzyüzedir. Üçüncü neden şudur: Benzer kültürel miras ve dini kompozisyonlara sahip olmalarına rağmen bu beş ülke kilise-devlet ilişkileri konusunda kendilerine özgü yaklaşımları benimsemişlerdir. İngiltere resmi statüde bir kiliseye sahiptir; Amerika Birleşik Devletleri katı bir şekilde kilise-devlet ayrımını uygulamaktadır; Avustralya nın Amerika nınkine benzer anayasal şartları olmasına rağmen bunların yorum ve uygulaması çok farklı olmaktadır; Hollanda bilinçli bir şekilde uyguladığı

dini plüralizmiyle bilinmektedir;almanya resmi bir kiliseye sahip olmamasına rağmen kilise ve devlet arasında gerçekleşen yakın işbirliğinin uzun bir tarihine sahiptir. Bu ülkelerden hiçbiri bir diğerinin kopyası değildir. Bunlar bize zengin farklılıkların olduğu yapılar sunmaktadır ve bu durum onları karşılaştırmalı çalışma için mükemmel konular haline getirmektedir. Bundan sonraki beş bölümün her birinde bu beş ülkeden biri incelenecektir ve hepsinde aynı temel başlıklar ele alınacaktır. İKİNCİ BÖLÜM BİRLEŞİK DEVLETLER: KATI AYIRIM 1947 Yılında Amerika Yüksek Mahkemesi din-devlet ayrımını şu ifadelerle deklare etmiştir: Hiçbir dini grup ve aktivite için öğretileri ve pratikleri ne olursa olsun toplanan vergilerden küçük ya da büyük oranlarda para ayrılmayacaktır.hiçbir eyalet ya da Federal hükümet açık ya da gizli olarak hiçbir dini organizasyonun ya da grubun aktivitelerine katılmayacaktır.aynı şekilde hiçbir dini grup ya da kurum devlet işlerine hiçbir şekilde katılamaz. Jefferson un ifadesiyle din kurumuna karşı hukuk kilise ve dini birbirinden ayıran bir duvar inşa etmelidir. 12 Daha sonra Yüksek Mahkeme kilise ve devlet arasında örülen duvarın yüksek ve aşılmaz olmasında ısrar etmiştir. 13 Mahkemenin sert sözlerle bu kararı vermesinden sonra Birinci Tadilata (First Amendment) dayanarak devletin dini okullara çocukların taşınması için mali yardımda bulunabileceğine izin vermesi bir ironidir. Bu karara muhalif olan bir hakim Mahkemenin vermiş olduğu bu kararı şöyle değerlendirmiştir: Asla izin verilmemesi gereken bir şeye izin verildi. 14 Yüksek Mahkeme nin kilise-devlet ilişkilerine olan tipik yaklaşımını gösteren bu eski kararda çok şey vardır.genellikle Yüksek Mahkeme teorik ve pratik olarak kilise ve devletin birbirinden ayrılmasında ısrar etmesine rağmen bazen kilisedevlet ayrılığı prensibini uygulamada gevşeten yollar bulmuştur.böyle yapmakla Yüksek Mahkeme Amerika halkının büyük çoğunluğunun benimsediği tavrı yansıtmaktadır çünkü toplum kilise-devlet ayrımını prensip olarak desteklemesine rağmen spesifik durumlarda devletin dini desteklemesine sıcak bakmaktadır. Bunun 12 Everson v. Board of Education, 330 U.S. at 16 (1974) 13 Everson v. Board of Education, 18. 14 Muhalif Yargıç Robert Jackson dan, Everson v. Board of Education, 19.

sonucunda ortaya karışık bir hukuki uygulama çıkmaktadır. 15 Birçok gözlemcinin ifade ettiği gibi bu karışık hukuki uygulama bünyesinde birçok zıt ilkeyi, belirsiz bir şekilde tanımlanmış testleri ve eksantrik ayırımları içermektedir. 16 Bu bölümde kilise-devlet ilişkisine dair Amerikan yaklaşımını ele alacağız. Kilise ve devletin birbirinden ayrılmasına büyük itina gösteren Amerika nın uygulamada bazen değişiklikler yaptığını not etmemizde yarar vardır.amerikan yaklaşımını altı kısım halinde ele alacağız.ilk olarak Amerika toplumu ve politikası hakkında ilgili bilgileri verdikten sonra gerekli tarihsel arkaplan üzerinde duracağız. Sonraki üç kısımda özgür uygulama teorileri ve pratikleriyle (free exercise theories and practices) bu teori ve pratiklerin ilk ve ortaöğretimle olan ilişkisi bağlamındakurumsalık teorileri ve pratikleri (establishment theories and practices) -bu teori ve pratiklerin diğer konularla olan ilişkisi bağlamında- üzerinde duracağız.son kısımda ise bazı gözlemlerimizi ifade edeceğiz. Ulus Farklı milletlerden oluşan 250 milyonluk nüfusuyla Amerika Birleşik Devletleri incelediğimiz beş demokrasi arasında nüfusu çok çeşitli ve en büyük olan ülkedir.amerika dünyanın en istikrarlı ve bazılarının diyebileceği gibi- en lider demokrasisidir.dünyanın en eski yazılı anayasasına Amerika sahiptir. Amerika anayasasındaki din özgürlüğüyle ilgili maddeler bu özgürlüğü koruyan en eski yazılı anayasal garantilerdir. Amerika halkının iki karakteristiği araştırmamız açısından not edilmeye değerdir.birincisi Amerika halkı büyük bir dinsel çeşitliliğe sahiptir. Bu kitapta ele aldığımız beş ülke arasında dinsel çeşitliliği en büyük olan ülke Amerika dır.ondokuzuncu yüzyılda Amerika büyük ölçüde Protestan bir ülkeydi. Protestanlıkta kendi içinde birçok farklı kollara ayrılmaktaydı. Ondokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren Protestanlığın ana mezhepleri Metodistler, Presbiteryanlar, Kongregasyonalistler, Episkopelyanlar, Baptistler ve Luteranlar- Amerikan dini hayatını işgal etmeye başladılar. Günümüzde muhafazakar evanjelik Protestanlar ile Roma Katolikleri Protestanlığın hakimiyetine meydan okumaktadır bu meydan okuyuş sayısal açıdan olduğu gibi kültürel ve politik gücü de kapsamaktadır.araştırmalara göre nüfusun yüzde yirmiikisi kendisini beyaz 15 Bkz.: T.G.Jelen ve C.Wilcox, Public Attitudes toward Church and State, Armonk, N.Y. : Sharpe, 1995, 57-97.

Protestan olarak düşünürken nüfusun yüzde yirmiüçü kendisini beyaz Evanjelik Protestan olarak algılamaktadır.nüfusun yüzde yirmisi ise kendisini beyaz Katolik olarak görmektedir. 17 Nüfusun yüzde dokuzu siyah Hırıstıyanlardan oluşmaktadır.katolik ve Protestanlar arasında daha önce varolan eğitsel ve sosyal farklılığın kapanmış olması önemlidir.iki araştırmacının vardığı sonuç şudur: Beyaz Katolikler Amerika orta sınıfının bir parçası oldukları gibi üst sınıflarında bir parçası haline gelmişlerdir. 18 Benzer bir şekilde muhafazakar ve evanjelik bir siyasi organizasyon olan Hırıstıyan Koalisyonu nun ikimilyon üyesi vardır. Bu sayı Evanjelik Protestanların büyüyen sosyal ve politik gücünü ortaya koymaktadır. Amerika nüfusunun yüzde ikisini Yahudiler oluştururken Mormonlar nüfusun yüzde ikisini teşkil etmektedir. Amerika daki Müslümanlar nüfusun % 0,5 ini meydana getirmektedirler. 19 Sekülerler hiçbir dine bağlı olmayanlar- bugün Amerikan nüfusunun yüzde onbirini oluşturmaktadırlar. 20 Yeni Çağ maneviyatı, Hinduizm, Budizm ve Amerika nın yerel dinlerine mensup küçük dini gruplara Amerika da rastlamak mümkündür.dünyada varolan bütün dinlerin Amerika da mensubu olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Protestanlığın ana çizgisine mensup kişilerin sayısının azalması, Katolik ve muhafazakar Protestanların sayısının yükselmesi ve dini çoğulculuk faktörlerinin bir sonucu olarak günümüzde toplumsal ve politik olarak hiçbir din Amerika da hakim pozisyonunda değildir.hırıstıyanlık hakim din olmasına rağmen binlerce ayrı gruba bölünmüştür. Amerika halkının ikinci karakteristiği yüksek orandaki dini mensubiyeti ve aktivitesidir. Amerikalılar diğer modern ve endüstrileşmiş ülkelerin halklarıyla karşılaştırıldığında gerçekten çok aktif bir dini hayata sahip gözükmektedirler.1994 Yılında yapılan bir araştırmanın verileri araştırıcıları şu sonuca yöneltmiştir: Yirminci yüzyılın sonunda dünyanın en zengin, en güçlü ve en eğitimli ülkesi olan 16 P.E.Johnson, Concepts and Compromise in First Amendment Religious Doctrine, California Law Review, 72, 1984, 817. 17 Bu oranlar bir araştırma kuruluşunun Pew Research Center for the People and the Press- 1996 yılında yapmış olduğu araştırmadan alınmıştır. Bkz.: G.Niebuhr, Public Supports Political Voice for Churches, New York Times, 25 Haziran 1996, A1 ve C18. 18 B.A.Kosmin ve S.P.Lachman, One Nation under God: Religion in Contemporary American Society, New York : Crown, 1993, 256. 19 R.B.Fowler ve A.D.Hertzke, Religion and Politics in America, Boulder, Colo.: Westview, 1995, 35. G.Gallup ve J.Castelli, The People s Religion: American Faith in the 90 s, New York : Macmillan, 1989, 114.Bazı araştırmalar Amerika daki Müslüman nüfusun oranını yüzde iki olarak göstermektedirler. Bkz.: Campaign Highlights Muslims Quandary, Los Angeles Times, 10 Ağustos 1995, B4. 20 Bkz.: J.D.Hunter, Culture Wars: The Struggle to Define America, New York : Basic Books, 1991, 76. Niebuhr, Public Supports Political Voice for Churches, C18.