Şiddetin Psikolojisi 2015-2016 Bahar Dönemi Adli Psikoloji Doktora Programı Şiddetin nöropsikolojik, biyolojik ve genetik kökenleri
Doğum Öncesi Faktörler Nöral gelişimdeki anomalilere ilişkin biyomarker kabul edilen fiziksel farklılıklar: eğri serçe parmağı, tek avuç içi kıvrımı, aşağı yerleşik kulaklar, yarık dil Neden? Genler Oksijen eksikliği (anoxia), Kanama (bleeding) Enfeksiyon Fiziksel anomaliler, 3 yaşındaki saldırgan davranışla ilişkili Hem küçük fiziksel anomaliye hem de olumsuz aile özelliklerine sahip olanların yetişkin oldukları şiddet içeren suçlara karışmalarının daha olası
Prenatal Factors
Doğum Öncesi Faktörler Annenin hamilelik boyunca sigara içmesi, hem çocukluktaki dışsallaştırılmış davranışlar hem de ergenlikteki suçlu davranış ile ilişkili. Doza bağlı artan etki Günde 20 sigara durumunda risk iki kat artıyor (yetişkinlikte şiddetli suç) Sigara içme beyinde; Dopaminerjik ve noradrenerjik sistemleri, Glukoz metabolizmasını, Basal ganglia, cerebral ve cerebellar kortikal alanları etkileyebilmektedir. Şiddet içeren suçlar işleyen bireylerde bu alanlar nasıl? Hamilelik döneminde alkol kullanımı ve çocukta antisosyal eğilimler Hamilelikte yetersiz beslenme, antisosyal kişilik bozukluğu riskini 2,5 kat arttırıyor.
Hamilelik Döneminde Stres Hamilelik dönemindeki stres; zayıf dil gelişimi dikkat eksikliği/hiperaktivite, zayıf zihinsel gelişim, duygu durum bozuklukları, şizofreni Stres hormonları, fetüsün beynindeki nöral alıcılarla etkileşime geçerek, bebeğin beynindeki nöral farklılaşmaya ve işlevlere etki edebilmektedir. Gelecekteki çevresel koşullara bağlı olarak bilişsel ve psikolojik problemler geliştirme riski
Doğum Sürecindeki Faktörler Doğumla ilgili komplikasyonlar, Annede preeklemsi Erken doğum, Düşük doğum ağırlığı, Doğumda pens kullanımı, Neonatal yoğum bakım ünitesine gönderilme, Oksijensiz kalma Düşük Apgar puanı Doğuma ilişkin komplikasyonların, yenidoğan beyin fonsiyonları üzerinde zararlı etkileri olduğu gösterilmiştir. Doğuma ilişkin komplikasyonlara maruz kalan bebeklerin, komplikasyon olmayan bebeklere göre 11 yaşında dışsallaştırılmış davranış problemleri göstermelerinin daha olası Düşük zeka ve dışsallaştırılmış davranış problemleri arasındaki ilişkide doğuma ilişkin komplikasyonlar aracı rol oynamaktadır. Doğum komplikasyonlarının çeşitli psikososyal riskle etkileşime girdiğinde antisosyal davranış açısından riski arttırmaktadır.
Doğum Sonrası Risk Faktörleri Yetersiz beslenme: Protein ya da minerallerin, nörotransmitterlar, hormonlar ya da nörotoksinler üzerinde düzenleyici rol oynaması Vitamin ve mineral eksikliği, yüksek saldırgan davranış Bebeklikte sağlıksız beslenme, çocukluktaki saldırgan davranış, dikkat eksikliği ile ilişkili Protein, çinko, demir, dokosaheksaenoik asit (omega 3 yağ asidinin bir bileşeni) gibi besinlerdeki eksiklikler, beynin işlevselliğinde zarara ve çocukluk ve ergenlikte antisosyal davranış açısından riski arttırabilmektedir. Suçlu çocukların 3 e birinde demir eksikliği
Doğum Sonrası Risk Faktörleri Çinko ve protein eksikliği, saldırgan davranış (hayvan çalışmaları) 3 yaşında protein, demir ve çinko eksikliği olan çocukların, kontrol grubundaki çocuklara göre 8 yaşında daha fazla oranda saldırgan ve hiperaktif davranışlar, 11 yaşında daha fazla antisosyal davranışlar, 17 yaşında ise daha fazla motor aktivite ve davranım bozukluğu gösterdikleri bulunmuştur (doz etkisi). Protein, fetal dokunun hızlı büyümesi için gerekli amino asiti sağlar. 3 yaşındaki protein eksikliği dahil yetersiz beslenme, 8, 11 ve 17 yaşlarında dışsallaştırılmış bozukluklarla ilişkili.
Doğum Sonrası Risk Faktörleri 11.875 hamile kadınla yapılan çalışmada, bu dönemde daha az oranda deniz ürünleri (omega 3 yağ asidi açısından zengin) yiyen kadınların (haftada 340 gramdan daha az) çeşitli nörogelişimsel sonuçlarının ve olumlu sosyal davranışlarının daha düşük olduğu rapor edilmiştir. Travmatik beyin yaralanması: Suçlu çocuk örneklemiyle yapılan bir çalışmada örneklemin yarısında travmatik beyin yaralanması tarihçesi olduğu bulunmuştur. Travmatik beyin zedelenmesinin tanımında daha ciddi kriterler kullanıldığında; suçlu örneklemin % 27 sinin tarihçesinde travmatik beyin yaralanması bulunmuştur.
Genetik-Çevresel Faktörler Antisosyal davranışta genetik etkiye ilişkin araştırma sonuçları tartışmalı Evlat edinilen bireylerle yapılan çalışmalarda suçlu davranışa ilişkin belirgin bir genetik katkı bulunmuştur. Kimi araştırmalarda hemen hemen hiçbir etki rapor edilmezken, bazı araştırmalarda.70 düzeyinde etkiler rapor edilmiştir. Farklılık? örneklemin yaş grubu, antisosyal davranışın başlama zamanı, antisosyal davranışı ölçme türü vb. Meta analiz çalışmalarında orta düzey bir etki olduğu bulunmuştur (.32)
Genetik-Çevresel Faktörler Hem biyolojik ebeveynin hem de evlat edinen ebeveynin suçlu olması durumunda risk katlanmaktadır. Larsson ve ark. (2006) ACE Modeli: A= genler, C= paylaşılan aile çevresi, E = kafanın yaralanması gibi bireye özgü çevresel risk faktörleri (% 63 A, % 0 C, % 37 E) Bir başka araştırma, A ve C saldırgan davranışı açıklamada eşit öneme sahip 100 den fazla genetik çalışmanın incelendiğinde bir meta analiz çalışmasında ise varyansın % 40-50 sinin genetik kalıtımdan (A), % 15-20 sinin paylaşılan çevresel etkilerden (C), % 30 unun ise bireye özgü çevresel etkilerden (E) kaynaklandığı bulunmuştur.
Genetik-Çevresel Faktörler Hem düşük monoamine oxidase-a (MAO-A; dopamin, norepinefrin ve seratonin gibi nörotransmitırları düşüren bir enzim) aktivite düzeyine sahip olan hem de çocukken istismar edilen bireylerin davranım bozukluğu geliştirmelerinin daha olası Erken yaşlarda görülen antisosyal eğilimlerin, genetik kökene sahip nörogelişimsel zorluklardan (kontrol edilemez mizaç, konuşmada gecikme) kaynaklandığı düşünülmektedir. Ergenlikte ortaya çıkması daha çevresel ve geçici unsurlarla ilişkili Ailede suçlu davranış ve zekanın aracı rolü Yüksek risk-suçlu davranıştan kaçınma Yüksek risk-suçlu davranış katılım Düşük risk-suçlu davranıştan kaçınma Düşük risk-suçlu davranış katılım
Bağlanma Daha çok anne ilgisi görme Daha iyi öğrenme ve hatırlama Strese daha düşük tepki Beynin strese karşı hassas bölgelerinin korunması Anne olduğunda daha fazla ilgi Anneden yoksun kalma Genlerin ifadesinin olumsuz yönde etkilenmesi Öğrenmenin bozulması Kandaki adrenalin ve diğer stres hormonlarının yükselmesi
Bağlanma Michael Meaney (1990-2004): Anne fareler ve yavrularla deneyler Yavru ve anne arasındaki ilişkinin niteliği: Kaygılı anneler ve kaygılı yavrular, sakin anneler ve sakin yavrular Beyindeki stres hormonları reseptörlerinin sayısı Genetik olarak nevrotik anneye doğsa bile, şefkatli anne yavrunun beyin yapısını değiştiriyor Evlat edinilen yavrular yetişkin olup yavrulayınca davranışları «edinilen» anneye benziyor Erken dönem yaşantıları, stres hormonları reseptörlerini üretme emrini veren genleri etkiliyor.
Nörobiyolojik Problemler Erken dönemde bakıcıdan ayrılma gibi stres kaynakları sosyal beynin nörobiyolojisi ve nörokimyasında önemli uzun süreli değişikliklere neden olabilmektedir. Atipik morfolojik bir değişim olması ise sosyal içe çekilme, patolojik utangaçlık, patlayıcı ve uygunsuz duygusallık, normal duygusal bağlanma oluşturmada yetersiz gibi sosyal davranışlarda sorunlara neden olabilmektedir. Beyinde yapısal bozukluklar beynin sosyal alanlarında da bozulmaya neden olarak daha fazla şiddet ve saldırganlık göstermeye yol açabilmektedir.
Nörobiyolojik Problemler ASKB bireyler, bağımlı ve normal gruba göre orbital prefrontal korteks (davranış uyumu, sosyal olayların değerlendirilmesi) alanındaki gri madde miktarının % 11 daha az olduğunu bulmuştur. Antisosyal bireylerde frontal kortekste düşük kan akışı ve düşük glukoz düzeyi Prefrontal bölgesi zarara uğramış hastalarda, riskli seçeneklere ilişkim otomatik tepkileri göstermede başarısız olma, daha avantajlı seçeneğin farkında olmalarına karşın kötü seçim yapma. ASKB bireylerin daha küçük temporal loba, dorsolateral (motor planlama, dikkati yönlendirme, bilişsel setleri değiştirme vb.) ve medial frontal bölgeye sahip oldukları gösterilmiştir.
Nörobiyolojik Problemler Alkolizm problemi olan ve ASKB tanılı şiddet suçu işlemiş hükümlüler incelenmiş, bu kişilerde hipokampüsün (öğrenme ve bellekle ilişkili) ve posterior hipokampüsün (korku koşullaması) daha küçük olduğu bulunmuştur. Davranım bozukluğu olan çocuklarda orbital prefrontal korteks ve temporal lobta yine gri madde miktarının daha az olduğu bulunmuştur. Davranım bozukluğu olan ergenlerin normal ergenlerle karşılaştırıldığı bir diğer çalışmada amigdala ve insulardaki gri madde miktarının daha az olduğu bulunmuştur.
Biyolojik Farklılıklar David Farrington (1997) şiddeti en iyi yordayan risk faktörleri; dinlenme halinde düşük kalp atımı ile düşük konsantrasyon Farklı ülkelerde yapılan araştırmalarda da tam tersine dinlenme halinde yüksek kalp atımı, şiddet davranışı ile olumsuz olarak ilişkili Kalp atım oranı otonom uyarılmanın bir ölçümü, düşük uyarım rahatsız edici bir fizyolojik duruma neden olur. Antisosyal eğilimler, uyarım seviyesini optimal düzeye çekme isteğinden kaynaklanabilir. Sağ hemisfer otonom fonksiyonların (kalp atım oranı dahil) kontrolünde daha baskın. Düşük sağ hemisfer aktivasyonu, geri çekilme sistemindeki problemlerle ilişkili Düşük kalp atım oranı ve genetik geçiş
Biyolojik Farklılıklar Davranım problemi olan erkek çocuklarında deri iletkenliğinde daha az dalgalanmalar ve korku tepkilerinin koşullanmasında bozukluk olduğu gösterilmiştir. 15 yaşındaki düşük deri iletkenliği, 24 yaşındaki suçlu davranışla ilişkili 3 yaşındaki düşük deri iletkenliği, 8 yaşındaki saldırganlığı ve 23 yaşındaki suçlu davranışı yordamıştır.
Biyolojik Farklılıklar Diğer biyolojik göstergeler; düşük kortizol ve düşük seratonin Seratoninin saldırganlıktaki rolü Saldırgan çocuklarda düşük merkezi seratonin (5-Hydroxytryptamine) düzeyi. 5-HT yüksek düzeyi geri çekilme, bilişsel esneklik ve kaygı ile; düşük düzeyi davranışsal ketlenmenin gerçekleşmemesi ve dikkat dağınıklığı (distractibility) ile ilişkili Azalmış seratonin düzeyi, uyarıcıya duyarlılığı arttırarak rahatsızlık ve saldırganlığı tetikleyebilmekte; aynı zamanda cezaya işaret eden ipuçlarına duyarlılığı azaltmaktadır.