Çocuk ve ergen depresyonu ile ilgili araþtýrmalar iki



Benzer belgeler
Çekirdek belirtileri açýsýndan duygulaným alanýnda. Birinci Basamakta Depresyon: Tanýma, Ele Alma, Yönlendirme. Özet

Depresif semptomatoloji sadece psikiyatri

Þizofreninin klinik özelliklerini anlatan kitap ya

DEPRES DEPRE Y S O Y NDA ND PSİKOFARMAKOTERAPİ

Son 2 yıl içinde ilaç endüstrisiyle kongre sponsorluğu dışında bağlantım olmamıştır.

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

ÇOCUK VE GENÇLERDE DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI

Son 10 yıldır ilaç endüstrisi ile bir ilişkim (araştırmacı, danışman ve konuşmacı) yoktur.

Yetişkin Psikopatolojisi. Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bornova İZMİR

BİRİNCİ BASAMAKDA PSİKİYATRİ NURAY ATASOY ZKÜ TIP FAKÜLTESİ AD

Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Polikliniðine Baþvuran Hastalarda Belirtiler, Tanýlar ve Tanýya Yönelik Ýncelemeler

POSTPARTUM BAŞLANGIÇLI DEPRESYONDA GİDİŞ VE SONLANIM

ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI RUHSAL DEĞERLENDİRME FORMU. Temel Yakınmalar. . Üniversitesi Çocuk Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk Koruma Birimi

Bölüm: 11 Manik Depresyona Özel İlaç Fikri

Siklotimik bozukluk, hipomani ve hafif þiddette

ACOG Diyor ki! HER GEBE TAKİP SÜRECİNDE EN AZ BİR KEZ PERİNATAL DEPRESYON AÇISINDAN TARANMALIDIR. Özeti Yapan: Dr. Semir Köse

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ

Az sayıda ilaç. Uzun süreli koruyucu kullanım İlaç değişiminin uzun sürede olması. Hastayı bilgilendirme İzleme

PSİKİYATRİK BOZUKLUKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ*

Şebnem Pırıldar Ege Psikiyatri AD.

ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI STAJI

ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI STAJI

Klinik Psikoloji: Ruh Hali Rahatsızlıkları. Psikolojiye Giriş. Günümüz Kriterleri. Anormallik nedir?

Yaşlılarda Dirençli Anksiyete Bozukluklarının Tanı ve Tedavisi

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi

Ağrı ve psikiyatrik yaklaşım. Prof.Dr.Aslı Sarandöl Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD

Prof.Dr. Hatice ÖZYILDIZ GÜZ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Psikiyatri ABD

BİPOLAR YAŞAM DERNEĞİ Bipolar II Bozukluk

Madde Bağımlılığı Olan Hastaların Ebeveynlerinde Psikiyatrik Hastalıklar. Yard. Doç.Dr. Suat Ekinci

Ýnsanlýk tarihi kadar eski olan depresif bozukluðun. Depresyon Etiyolojisi. Özet

yılları İlişki Bildirimi

UZMAN KLİNİK PSİKOLOG KAHRAMAN GÜLER DEPRESYON

PSİKOFARMAKOLOJİ-5. ANTİDEPRESANLAR Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül. HKU, Psikoloji YL, 2017 Bahar.

Psikiyatride Akılcı İlaç Kullanımı. Doç.Dr.Vesile Altınyazar

HAREKETLİ ÇOCUK DOÇ. DR.AYLİN ÖZBEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK PSİKİYATRİSİ AD. ÖĞRETİM ÜYESİ

ÖZGEÇMİŞ 1. ADI SOYADI: NESLİM GÜVENDEĞER DOKSAT 2. DOĞUM TARİHİ: UNVANI: ÇOCUK PSİKİYATRİSİ UZMANI 4.

Kalyoncu A., Pektaş Ö., Mırsal H., Yılmaz S., Serez M., Beyazyürek M.

Çocuk ve Ergen Psikiyatri Kliniğine Başvuran Ergenlerde Belirti ve Tanı Dağılımı

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DÖNEM V PSİKİYATRİ STAJ DERS PROGRAMI

Psikiyatride Akılcı İlaç Kullanımı. Doç.Dr.Vesile Altınyazar

Açıklama Araştırmacı: YOK. Danışman: YOK. Konuşmacı: YOK

( iki uçlu duygulanım bozukluğu, psikoz manik depresif, manik depresif psikoz)

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

Çocuk Ýstismarýna Birimler Arasý Yaklaþým: Bir Olgu Sunumu

İÇİNDEKİLER. Duygusal ve Davranışsal Bozuklukların Tanımı 2

NİKOTİN BAĞIMLILIĞI VE DİĞER BAĞIMLILIKLARLA İLİŞKİSİ

Bebeklerde ve çocuklarda depresyon

ÇOCUK VE GENÇLERDE İNTİHAR GİRİŞİMLERİ

OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU. Prof. Dr. Berna Özsungur Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD

Konu: Davranışın Nörokimyası. Amaç: Bu dersin sonunda öğrenciler davranışın biyokimyasal mekanizmalarını öğreneceklerdir. Öğrenim hedefleri:


Prof.Dr.Hüsnü ERKMEN Üsküdar Üniversitesi

Anksiyete Bozukluklarının Tedavisinde Antidepresanlar. Doç Dr Selim Tümkaya

Major Depresyon Tanýsý Alan Hastalarda Somatik Belirtilerin Yoðunluðunun Ýntihar Düþüncesi, Davranýþý ve Niyetine Etkisi

Birinci Trimester Gebelerde Depresyon ve Anksiyete Bozukluðu

Uyku sorunları: Ruhsal bozukluklardaki önemi. Prof. Dr. Mustafa Tayfun Turan Erciyes ÜTF Psikiyatri AD

EŞIK-ALTI DEPRESYON VE DEPRESİF BOZUKLUK: GENEL MEDİKAL VE MENTAL SAĞLIĞA ÖZGÜ HASTALARIN KLİNİK ÖZELLİKLERİ*

ADOLESANA VERİLMESİ GEREKEN KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ. Doç Dr Müjgan Alikaşifoğlu

Paroksetin ve Depresyon

Clayton P, Desmarais L, Winokur G. A study of normal bereavement. Am J Psychiatry 1968;125: Clayton PJ, Halikes JA, Maurice WL.

Emine Sevinç Tok. İzmir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü. Gürsel Aksel Bulvarı No: Üçkuyular İzmir

İntihar Girişimlerinde İlk Yardım: Yapılması ve Yapılmaması Gerekenler. Danışman: Halise DEVRİMCİ ÖZGÜVEN

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Öğretim Yılı. Dönem 5 PSİKİYATRİ STAJ TANITIM REHBERİ

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi nde KLP Çalışmaları Amaçlar Yurtdışında Yan Dal süreci

Suç işlemiş bipolar bozukluklu olgularda klinik ve suç özellikleri: BRSHH den bir örnek. Dr. Tuba Hale CAMCIOĞLU

DEPRESYON SAĞALTIM KILAVUZU KAYNAK KİTABI. Editörler. Olcay Yazıcı E. Timuçin Oral Simavi Vahip. Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları

İnsomni. Dr. Selda KORKMAZ

Açıklama Araştırmacı, danışman, konuşmacı: Herhangi bir maddi ilişki yoktur.

Anksiyete ve depresyon sözcükleri hem genel

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın belirtileri ve etkileri Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önlemek için yapmamız gerekenler

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Eğitim Yılı Dönem V Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Staj Eğitim Programı

ÜNİTE FİZİKSEL GELİŞİMİ DEĞERLENDİRME ÇOCUK GELİŞİMİ - I İÇİNDEKİLER HEDEFLER. Doç. Dr. Birol ALVER

ÇOCUK PSİKİYATRİSİ POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN HASTALARIN SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ

EĞİTİM VEREN BİR DEVLET HASTANESİ PSİKİYATRİ POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN HASTALARIN TANI GRUPLARINA GÖRE SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ

KRONİK SOLUNUM HASTALIKLARINDA PSİKOSOYAL DEĞERLENDİRME VE TEDAVİ

Alkolizm ve depresyon psikiyatrik tanılar içinde en sık görülen iki gruptur. Fakat bu iki bozukluğun gidişi ve tedavisi birbirinden farklıdır.

hükümet tabibi olarak görev yaptıktan sonra, 1988 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi nde başladığım

Unipolar Mani. Fatih Volkan Yüksel 1, Aydýn Kurt 1, Verda Tüzer 2, Erol Göka 3 DERLEME SUMMARY ÖZET. Unipolar Mania

OKB DE KOMORBİDİTENİN VARLIĞI TEDAVİYİ NASIL ETKİLER? Dr.Abdulkadir Tabo

OBEZİTE VE DEPRESYON. Prof. Dr. Aylin Ertekin Yazıcı Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD.

Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Güz Dönemi

Nöroloji servisine yatan hastalarda yüksek oranda psikiyatrik hastalıklar görülür. Prevalans %39-64 arasındadır.

ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE. Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç

DEHB Erişkinliğe Yansımalar ve Eş Tanı

Bir Eğitim Hastanesi nde Yatan Hastalar İçin İstenen Çocuk ve Ergen Psikiyatri Konsültasyonlarının Değerlendirilmesi

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

Bipolar bozuklukta bilişsel işlevler. Deniz Ceylan 22. KES Psikiyatride Güncel Oturumu Nisan 2017

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

PSİKOFARMAKOLOJİ 6. Duygudurum Bozuklukları Tedavisi Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül. HKU, Psikoloji YL, 2017 Bahar.

DOĞUM SONRASI DEPRESYON. Prof.Dr. Aslı Sarandöl Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD

Çocukluk çağındaki fiziksel ve ruhsal gelişimin uygunluğunu bilecek, Doğru ebeveynlik becerilerinin aile içi ilişkilerde nasıl olması gerektiğini

Karşı olma-karşıt gelme bozukluğu (KO-KGB) Otorite figürlerine karşı negatiflik, karşı gelme, itaatsizlik ve düşmanlık olarak tanımlanmaktadır.

Dr. Ebru AKÜN. Ankara Üniversitesi DTCF Psikoloji Bölümü Klinik Psikoloji Anabilim Dalı Tel: /1402 e-posta:

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DÖNEM V PSİKİYATRİ STAJ DERS PROGRAMI

Psikiyatrik bozukluklarýn sýnýflandýrýldýðý kitaba. Somatizasyon Bozukluðu. Özet

DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU. Dahili Servisler

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

Transkript:

Çocuk ve Ergenlerde Depresyon Doç. Dr. Müge TAMAR*, Dr. Burcu ÖZBARAN* Çocuk ve ergen depresyonu ile ilgili araþtýrmalar iki önemli özelliði ortaya koymaktadýr. Bunlardan birincisi ergenlikte depresyon ortaya çýkma riski artar. Diðeri ise depresyonun ilk epizodlarý önceden sanýldýðýndan daha erken yaþlarda ortaya çýkmaktadýr. Destigmatizasyon, bu konuda çalýþan profesyonellerin sayýsýndaki artýþ, depresyonu tanýtma çalýþmalarý ve baþka sosyokültürel etkenler tedavi arayýþýný artýrmýþ olabilir, oranlardaki artýþ gerçek bir sýklýk artýþýný veya baþlangýç yaþýndaki öne kaymayý deðil bu belirtilenleri yansýtmaktadýr. Gençler arasýnda özkýyýmlarýn artýþý da toplum için bir uyarý etkisi yapmýþ ve özkýyýmýn belirleyicilerinin araþtýrýlmasý gereksinimini doðurmuþtur. Sonuçta erken baþlangýçlý depresyonun tanýnmasý ve önlenmesine yönelik çalýþmalar önem kazanmýþ ve özellikle yüksek risk altýndaki gruplara (davranýþsal olarak inhibe mizacý olanlar, cinsel kötüye kullanýma maruz kalanlar, uyumsuz ailelerde yaþayanlar, alkol ve madde kullananlar) yönelik önleme çalýþmalarý hýz kazanmýþtýr (Parker ve Roy 2001). TARÝHSEL BAKIÞ Çocuklarda ve ergenlerde umutsuzluk ve depresyona iliþkin olgu bildirimleri 17. yüzyýla kadar dayanýr. Melankoli 19. yüzyýlýn ortalarýnda bildirilmiþtir. Genel * Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalý, ÝZMÝR olarak 1960'lardan önce çocuklarda depresyonun ortaya çýkabileceðine kuþku ile bakýlýrdý, çocuðun olgunlaþmamýþ üstbenliðinin depresyon geliþimine izin vermeyeceði düþünülürdü. Bu görüþün 1970'te Avrupa Pedopsikiyatri Birliði nin Stokholm'deki 4. Kongresinde deðiþtiði düþünülüyor. Bu kongrenin temasý "Çocukluk Çaðý ve Adolesansta Depresif Durumlar"dý. Bu kongrede çocuk ve ergenlikteki psikiyatrik bozukluklarýn önemli bir bölümünü depresif bozukluklarýn oluþturduðu konusunda uzlaþmaya varýlmýþtýr. DSM-III, DSM-III-R ve DSM-IV çocuklarda depresyon tanýsý için eriþkinlerle ayný ölçütleri kullanmaktadýr. Birkaç küçük uyum ölçütü çocuklar için eklenmiþtir. Örneðin çocuklarda beklenen kilo artýþýnýn olmamasý, eriþkinlerde belirgin kilo kaybýnýn yerine konabilir. Benzer þekilde distimik bozukluk için gerekli olan 2 yýllýk süre, çocuklarda 1 yýl olarak kabul edilmektedir (Weller ve ark. 1996). YAYGINLIK VE EPÝDEMÝYOLOJÝ Depresyon için deðiþik yaygýnlýk oranlarý bildirilmiþtir. Bu farklýlýk deðiþik örneklem gruplarý ile çalýþýlmasý, deðiþik ölçütlerin kullanýlmasý, deðiþik taný araçlarýnýn kullanýlmasýna baðlanmaktadýr. ABD'de yapýlan epidemiyolojik çalýþmalarda depresyon sýklýðý okul öncesi dönemde %0.9, okul çaðýndaki çocuklarda %1.90, adolesanlarda %4.7 olarak bildirilmiþtir (Kashani ve ark. 1987). Ayrýca özel pediatri gruplarý ile yapýlmýþ çalýþma sonuçlarý da vardýr. Örneðin nörolojiye açýklanamayan baþ aðrýsý ile baþvuran çocuklarýn %40'ýnda depresyon saptanmýþtýr. Pediatri 84

ÇOCUK VE ERGENLERDE DEPRESYON kliniklerinde yatan çocuklarýn %7'sinde depresyon bildirilmiþtir. Psikiyatri kliniklerinde izlenen çocuklarýn %28'inde, yatarak tedavi gören çocuklarýn %59'unda, yatarak tedavi gören ergenlerin ise %27'sinde depresyon tanýsý konabilmektedir (Weller ve ark. 1996). Depresyon oranlarýnýn prepubertal dönemde kýz ve erkeklerde benzer olduðu, erken ergenlikle birlikte kýzlarda artýþ þeklinde bir cinsiyet farkýnýn ortaya çýktýðý ortaya konmuþtur. Bazý çalýþmalarda kýz ergenlerin erkeklerden daha fazla sayýda ve daha aðýr depresif belirti gösterdiði bildirilmiþtir (Takakura ve Sakihara 2000). ETÝYOLOJÝ VE PATOGENEZ Depresyon etiyolojisinde olasý etkenler þu þekilde sýralanabilir; Genetik model Çevresel etkenler Biyolojik etkenler Çocukluktaki nöroendokrin deðiþiklikler Büyüme hormonu Psikolojik etkenler (Weller ve Weller 1990) Bu bölümde depresyonun ortaya çýkmasýnda rol oynayan biyolojik mekanizma ve varsayýmlara ayrýntýsý ile deðinilmeyecektir. Önceki bölümlerde bu mekanizmalardan söz edilmiþtir. Ancak özellikle puberte ile ortaya çýkan deðiþiklikler ve bunlarýn depresyonun ortaya çýkýþýndaki olasý rollerine iliþkin görüþlere aðýrlýk verilecektir. Pubertal geliþimin depresyonun geliþmesi üzerine etkili olduðu düþünülmektedir. Depresif bozukluk görülme oraný erkeklerde 9 yaþýndan sonra düþerken, kýzlarda 12 yaþýndan sonra yükselmeye baþlar. Pubertal dönem birçok hormonal deðiþim ve geliþimi içerir. Hormon konsantrasyonu duygudurum üzerinde her iki cinste de etkilidir. Adrenal androjen konsantrasyonunun erkeklerde, FSH dolayýsýyla östrojen artýþýnýn kýzlarda olumsuz duygulanýmla iliþkili olduðu öne sürülmüþtür (Angold ve ark. 1998). Kýzlarda depresif duygudurum artýþýnýn erken pubertal hormon artýþýyla baðlantýlý olduðu gösterilmiþtir (Brooks-Gunn ve Warren 1989). Yapýlan çalýþmalarda yorgunluk, iþtah artýþý gibi atipik depresif belirtilerin hem depresyonu olan kýzlarda hem de saðlýklý kontrollerde adet dönemi öncesinde arttýðý bulunmuþtur (Korkmaz 2002). Yine depresyon tanýlý kýzlarda daha þiddetli premenstrual dönem belirtileri olduðu saptanmýþtýr (Akdeniz ve ark. 2002). Tüm bu bulgular hormonal deðiþikliklerin duygudurum üzerine etkisinin önemini vurgulamaktadýr. Depresyon klinik bir bozukluk olarak ele alýndýðý gibi, özellikle ergenlerde, çocukluktaki yoksunluklara tepki olarak normal ve gerekli bir affektif durum, geliþimsel bir basamak ve karakter stili olarak da tanýmlanmaktadýr. Blatt ve arkadaþlarý nesne iliþkileri temelinde "introjektif" ve "anaklitik" olmak üzere iki tip depresyon tanýmlamýþlardýr. Introjektif depresyon, kendini eleþtirme ve suçluluk duygularý nedeniyle yani kurama göre eleþtiren nesne tasarýmlarý sonucu oluþmaktadýr. Anaklitik depresyon ise, baðýmlýlýk ve nesne kaybý tehdidi varlýðýnda sabit olmayan nesne iliþkileri nedeniyle oluþmaktadýr (Milne ve Lancaster 2001, Birtchnell 1984). Bazý depresyon tiplerinin de bipolar duygudurum bozukluðunda olduðu gibi genetik bir temele dayandýðý bilinmektedir. Risk Etmenleri Depresyona yatkýnlýða neden olan ailesel, psikososyal etmenler, öncülük eden psikopatoloji veya öncü bozukluklar, ortaya çýkartýcý stres verici yaþam olaylarý önemli araþtýrma hedeflerini oluþturmaktadýr. Bu etmenler ilk depresif epizodun ortaya çýkmasýna neden olabildikleri gibi; komorbid anksiyete bozukluðu, destek eksikliði, ebeveyn psikopatolojisi, aile çatýþmasý, stres verici yaþam olaylarýna maruz kalma ve düþük sosyoekonomik durum gibi risk etmenleri saðaltýma düþük yanýtýn da öncüleri olabilmektedir Ailesel ve genetik risk etmenleri Ýkiz ve evlat edinme çalýþmalarý genetik etmenlerin mizaç bozukluklarýnýn aktarýlmasýnda %50 etkili olduðunu ortaya koymaktadýr. Çocukluk çaðýnda yaþanýlan aile ortamý ek bir etki oluþturur. Aile toplama (aggregation) çalýþmalarýnda depresyonu olan ebeveynlerin çocuklarýnda psikopatoloji oranlarýnýn yüksek olduðu belirtilmektedir. Her iki ebeveynde major depresyon epizodunun olduðu durumlarda bu oran daha da yükselmektedir. Ebeveyn depresyonunun çocuklarda medikal ve psikiyatrik durumlarý genel olarak artýrdýðý bilinse de, bunun depresyona özgünlüðü gösterilememiþtir. Deprese çocuk ve ergenlerle yapýlan çalýþmalar birinci derece akrabalarýnda 85

TAMAR M, ÖZBARAN B. depresyon görülme oranlarýný %20-46 arasýnda bildirmektedir. Depresyonun erken baþladýðý vakalarýn akrabalarýnda oranlar en yüksektir (Parker ve Roy 2001). Ebeveynlerin ilk epizodlarýný erken yaþta geçirdiði veya tekrarlayýcý depresyon tanýmladýðý durumlarda ergen depresyonu daha sýk ortaya çýkmaktadýr. Özellikle her iki ebeveynin de psikopatolojisi varsa anne babada ayrý ayrý bozukluklar da olsa (örneðin; annede depresyon, babada alkolizm) yine ergen depresyonu artmaktadýr. Anne baba veya büyükanne büyükbabada anksiyete ve depresyon olmasý çocuklarda da daha yüksek anksiyete ve depresyon riskini ortaya çýkarmaktadýr. Ýkiz çalýþmalarýnda deprese ebeveynlerin çocuklarýnda özellikle komorbid anksiyete de varsa anksiyete oranlarý açýsýndan yüksek konkordans saptanmaktadýr Psikososyal aile etmenleri Olumsuz aile ortamý depresyon, özkýyým düþüncesi, özkýyým giriþimleri riskini arttýrmaktadýr. Aile yapýsý ve fonksiyonu, özellikle emosyonel destek azlýðý özkýyým davranýþýyla baðlantýlý bulunmuþtur. Depresyonu olan ergenler ailelerini daha çatýþmalý, dýþlayýcý, desteklemeyen ve kötüye kullanan gibi niteliklerle tanýmlama eðiliminde olurlar. Ailede daha fazla çatýþma olanlarda depresyonun tekrarlamasý riski artar. Unutmamak gerekir ki aile çatýþmasý, ebeveynin ergenin yýkýcý davranýþýný kontrol etme giriþimlerinin sonucunda da ortaya çýkabilir Ergen depresyonu riskini artýran diðer aile etmenleri sosyal desteðin olmayýþý, boþanma, geniþ aile, büyük kardeþin alkol madde baðýmlýlýðýdýr. Cinsel olarak kötüye kullanýlmýþ olanlarda depresyon riski artar. Bu ailelerde genel iþlev bozukluðu da eþlik etmektedir Mahler tarafýndan tanýmlanan, ilk üç yaþta nesne sürekliliðinin oluþmasýyla sona eren ayrýlma bireyleþme sürecinden sonra, P. Blos tarafýndan ergenlik ikinci ayrýlma bireyleþme süreci olarak tanýmlanmýþtýr. Bu süreç ergen geliþiminin temel özelliðidir. Herhangi bir geliþim basamaðýndaki ayrýlma bireyleþme de baðlanma ile yakýn iliþkilidir. Aileden ayrýlma ve yeni kimlik oluþum sürecinde ve baðlanma ile iliþkili sorunlar ergenlik dönemi depresyonu ve özkýyým ile yakýn iliþkili bulunmuþtur (Milne ve Lancaster 2001). Davranýþsal ve emosyonel risk etmenleri "Ýçe yöneltme" eðilimi-stili olan çocuk ve gençlerde, örneðin davranýþsal inhibisyonu olan, utangaç, anksiyöz, baðýmlý veya kaygýlý, özellikle popüler olmadýðý, güvenlikte olmadýðý, kendine güvensiz olduðu konusunda sürekli düþünce uðraþlarý olan çocuk ve ergenlerde depresyon riski, artmaktadýr. Tersine dýþa yöneltme eðilimi-stili, madde kullanýmý ve davraným bozukluðu riskinde artýþa neden olur. Bazý dýþa yönelik davranýþlar örneðin agresyon hem depresyon hem de madde kullanýmý açýsýndan risk oluþturur. Kronik fiziksel hastalýklar Fiziksel hastalýklar depresyona neden olmakla beraber varolan depresyonu da alevlendirebilmektedirler (Ekici ve Savaþ 2001). KLÝNÝK GÖRÜNÜM Çocuðun klinik görüntüsünde çocuðun yaþý, psikolojik bilmiþliði baþlýca etkiyi oluþturur. Yedi yaþýn altýndaki çocuklar bilgi alýþveriþinde dili etkin biçimde kullanamazlar. Bu nedenle sözel iletiþimin yeterli olarak geliþmesinden önce taný koymak zorlaþmaktadýr. Ancak sözel olmayan iletiþime, örneðin çocuðun yüz ifadesi ve dýþavurumuna, beden duruþuna dikkat edildiðinde taný kolaylaþabilir. Spitz (1946) ve Bowlby (1960) birincil bakýcýlarýndan erken dönemde ayrýlmýþ kurum çocuklarýnda "Anaklitik Depresyon"u tanýmlamýþlardýr. Bu çocuklarda kayýtsýzlýk, geri çekilme, aðlamaklýlýk, yemeði reddetme ve uyku bozukluklarý ortaya çýkar (Weller ve ark. 1996). Çocuk okula baþlayýp sözel anlatýmý iletiþim aracý olarak daha iyi kullanabilmeye baþlayýnca duygularýný daha iyi ifade edebilmeye baþlar. Ayrýca okul çocuðun iþlevselliði hakkýnda bilgi toplayabilmek için bir baþka bilgi kaynaðý olur. Günün 6-7 saatini okulda geçirdiðinden öðretmeni çocuðun davranýþlarýný gözlemleyebilir ve diðer yaþýtlarý ile karþýlaþtýrabilir. Depresyon aile içinde yayýlma gösterir. Bu nedenle depresyonu olan çocuklarýn en az bir ebeveyni de çoðunlukla depresedir. Bu durum çocuðun deðerlendirmesinde soruna neden olabilir. Çünkü depresyonu olan ebeveyn her þeyi olumsuz yönünden görme eðilimi nedeniyle çocuðun sorunlarýný aþýrý bildirebilir, veya tersine kendi semptomlarý nedeniyle kendi kendisiyle aþýrý uðraþýrken çevrede olup bitenleri daha az fark edeceðinden, çocuðun belirtilerini hafifletebilir. Okul dönemindeki çocukla görüþme yapýlabilir ve duygu ve davranýþlarý ile ilgili ayrýntýlý bilgi alýnabilir. Sýklýkla çocuklar anne-babalarýnýn farkýnda olmadýðý 86

ÇOCUK VE ERGENLERDE DEPRESYON üzüntü, özkýyým düþünceleri ve uyku bozukluklarýndan söz edebilirler. Ebeveyn daha çok irritabilite, huysuzluk, sýzlanma, ilgi kaybý gibi davranýþ deðiþikliklerinden söz edebilir. Ayrýca belirtilerin süresini de daha iyi bilebilir. Bu nedenle hem çocuktan hem de ebeveynden bilgi almak gerekir. Üzgün görünüm, aðlamaya yatkýnlýk, hareketlerde yavaþlama, monoton ses tonu, umutsuz ve çaresiz davranýþ söz konusudur. Kendilerini olumsuz kelimelerle anlatýrlar. "Ben aptalým", "ben kötüyüm", "ben cahilim", "kimse beni sevmiyor" gibi ifadeler kullanýrlar. Okul baþarýlarý azalýr, en sevdikleri okul dýþý etkinliklerine bile katýlmada isteksizlik gösterebilirler. Somatik belirtiler sýktýr, en sýk olanlar da karýn ve baþ aðrýsýdýr. Geç çocuklukta depresyon daha çok düþük öz güven ile birliktedir. Çocuk kendisi ile ilgili hayal kýrýklýðý, apati, irritabilite ve konsantrasyon güçlüðünden söz eder. Kendini tehlikeye sokacak davranýþ ve özkýyým giriþimleri de olabilir. Deprese mizaç, konsantrasyon güçlüðü, insomnia, özkýyým düþüncelerinin ortaya çýkýþý, tüm yaþ gruplarýnda aynýyken, yaþ ilerledikçe, depresif görünüm ve somatik yakýnmalar azalýp, anhedoni, günlük deðiþiklikler, çaresizlik, psikomotor yavaþlama ve delirler artar. Bir araþtýrmada deprese görünüm, somatik yakýnmalar, psikomotor ajitasyon, ayrýlma anksiyetesi ve fobilerin çocukluk depresyonunda; anhedoni, hipersomni, çaresizlik, kilo deðiþiklikleri, madde kullanýmý gibi belirtilerin ise adolesansta artýþ gösterdiði vurgulanmýþtýr. Puberte ile birlikte özkýyým giriþimlerinde belirgin artýþ olur. Puberte ile birlikte depresyonun yaygýnlýðý kýzlarda erkeklere göre artýþ gösterir (Weller ve ark. 1996). Ergenlik depresyonunun belirgin özelliði irritabilite ve öfkenin varlýðýdýr. Eriþkinlerde de "hostilite ve irritabilite"nin olduðu bir alt grubun varlýðýndan söz edilmektedir. Bu gruptakilerin öfke nöbetleri gösterdiði ve farklý psikolojik ve nöroendokrin profil verdikleri ve farklý bir biyolojik tip olduklarý þeklindeki görüþü destekleyenler vardýr. Böyle bir kalýp, bilinen non-melankolik alt tipi (örneðin irritabl hostil depresyon) yansýtýyor olabilir. Ergenlerde daha çok görülen klinik görünüm budur ve hem olgunlaþmamýþ psikososyal, biliþsel yapýnýn ve baþetme yetilerinin hem de erken yaþta eþiðin aþýlmasýna neden olan bir biyolojik yapýnýn göstergesidir Yaþa Göre Klinik Özellikler Bebeklik ve okul öncesi dönem: Tedavi edilmemiþ affektif bozukluklarýn doðal süreci her zaman epizodik olmaz, kronik seyredebilir. Çocuklarda baþlangýç sinsi olabilir. Apati, sosyal içe çekilme, uykusuzluk, kilo kaybý ortaya çýkar. Birincil bakým veren kiþilerden ayrýlmak durumunda kalan çocuklarda anaklitik depresyon ve hospitalizm tanýmlanmýþtýr. Poznanski'ye göre (1982) bu yaþ grubunda sözel iletiþim geliþmediði için, özellikle yüz ifadesi, beden duruþu, ses tonu, konuþmanýn temposu, etkinlik düzeyi artmýþ öneme sahiptir. Çocuklarda deðiþik yaþ gruplarýnda biliþsel ve dil becerilerindeki farklýlýklar nedeniyle, sorularý yorumlama ve yanýtlamalarý da farklý olur. Örneðin okul öncesindeki dönemde çocuk üzüntülü olduðunu söylemede yetersiz kalýr, ancak dikkatli bir gözlemle üzüntüsü anlaþýlabilir. Bu dönemde uyku bozukluklarý, gece korkularý, iþtahta bozulmalar ki bu kilo alamama veya yeme tutumu bozukluklarý þeklinde ortaya çýkabilir (Weller ve Weller 1990, Erdoðan 2002). Puberte öncesi çocuklar: Ýlerleyen yaþla birlikte çocuklar sorunlarýný anlatmada sözel iletiþimi daha iyi kullanýr hale gelirler. Bu nedenle çocukla bireysel olarak görüþmek gerekir. Bu yaþta üzüntülerini sözel olarak bildirebilirler, annebabalarýnýn farkýnda olmadýðý özkýyým düþünceleri, uyku bozukluklarýndan söz edebilirler. Yaný sýra ebeveyn çocuðun küçültme eðiliminde olabileceði sosyal iþlevsellikteki yetersizlik gibi bazý belirtileri daha iyi tanýmlayabilir. Ýrritabl duygudurum ve ilgi istek kaybý da ebeveyn tarafýndan daha iyi anlatýlabilir. Sadece ebeveyn ile görüþülürse depresyonu olan çocuklarýn %50'sinin tanýsýnýn atlanabileceði, sadece çocuk ile görüþülürse %25'inin tanýsýnýn atlanabileceði düþünülmektedir. Okul çaðý çocuklarýndaki depresyon, kendini geri çekme, okulda akran iliþkilerinde bozulma, akademik baþarýsýzlýklar, ilgi ve etkinliklerde azalma, dikkatini toplayamama þeklinde de görülebilir. Enürezis, enkoprezis gibi bozukluklar, baþ ve karýn aðrýlarý gibi somatik yakýnmalar da yine bu dönem depresif belirtileri arasýnda sayýlabilir. Okul çaðý çocuðundaki depresyonda intihar düþünce ve planlarýnýn ergenlik dönemine göre daha az görüldüðü bilinmektedir. Ancak görüldüðünde ciddiye alýnmasý gerekmektedir (Erdoðan 2002, Þenol ve ark. 1999). Ergenler: Ergenlik baþlangýçlý depresyon prepubertal depres- 87

TAMAR M, ÖZBARAN B. yona göre eriþkin depresyonuna daha çok benzerlik gösterir. Alkol ve madde kullanýmý affektif semptomatolojiyi karýþýk hale getirebilir. Ergen depresyonunun ilk kez madde kullanýmý ile baþvurmasý mümkündür. Bunun bir kýsmý kendi kendini tedavi etme giriþimi olabilir. Duygudurum bozukluklarý birincil veya baþka bir ruhsal bozukluða ikincil olabilir. Ergenler, içinde bulunduklarý dönem itibariyle duygu, düþünce ve iliþkilerinde ani deðiþiklikler yaþarlar. Depresyondaki ergenler bu deðiþiklikleri daha hýzlý yaþayabildikleri gibi, yetiþkinlere benzer þekilde sosyal geri çekilme, ilgi ve etkinlikte azalma, arkadaþ iliþkilerinde bozulma, okul baþarýsýnda düþme, okul ve evden kaçma, madde ve alkol kullanma eðilimi ile intihar düþünce ve giriþimleri þeklinde depresyon belirtileri gösterebilirler. Birincil durumlarda duygudurum bozukluðundan önce herhangi bir psikiyatrik bozukluk tanýmlanmaz. Ýkincil olanlarda ise Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu, Davraným Bozukluðu, Ayrýlma Anksiyetesi Bozukluðu, Obsesif Kompülsif Bozukluk, Madde Kullanýmý veya Ciddi Fiziksel Durum duygudurum bozukluðuna öncülük eder (Weller ve Weller 1990, Þenol ve ark. 1999). DOÐAL GÝDÝÞ Birmaher ve arkadaþlarý epidemiyolojik ve klinik araþtýrmalarýnda depresyonun ortaya çýkýþýnýn çoðunlukla sinsi, nadiren de akut olduðunu belirtmektedir. Epizodlar ortalama 7-9 ay sürer, %90'ý 1-2 yýl içinde düzelir, diðerlerinde depresyon daha uzun sürebilir veya kronikleþebilir. Ýzleme çalýþmalarý 2 yýl içinde depresyonun yineleme olasýlýðýný %40, 5 yýl içinde yineleme olasýlýðýný %70 olarak bildirmektedir. Yinelemeyi etkileyen faktörler arasýnda önceki epizodlarýn fazlalýðý, ciddiyeti, psikotik özellikler olup olmamasý, psikososyal faktörler, hastalýðýn erken baþlama yaþý yer almaktadýr. Çocukluk çaðý boyunca kýzlarla erkekler arasýnda oranlar benzerken, ergenlikte kýzlarda depresyonun ortaya çýkmasý erkeklere göre iki kat daha fazla olmaktadýr. Bunun belirleyicileri çok net deðildir. Kýzlarda puberte ile meydana gelen deðiþiklikler, sosyokültürel etkenler ve kýzlarýn stres verici olaylarý daha çok depresojenik olarak yaþamalarý olasý nedenler olabilir. Kýzlarýn daha çok eylemlerini içe yöneltme eðilimleri (bu nedenle depresyon ve anksiyete geliþiyor), erkeklerinse eylemlerini daha çok dýþa yöneltme eðilimleri (davranýþsal dýþavurum ve alkol madde kullanýmý) hastalýðýn ortaya çýkmasýnda etkili olabilir. Ancak günümüzde genç kýzlar ve kadýnlar da dýþa yönelik belirtiler olarak adlandýrýlan ve erkeklere atfedilen aþýrý ve hýzlý alkol tüketimi, bir gecelik seks iliþkileri, tehlikeli araba kullanma gibi birçok belirtiyi gösterebilmektedir (Parker ve Roy 2001). Depresyonun iyileþmesinden sonra da ergenler olumsuz atýflarýný sürdürebilirler, subklinik belirtiler sürebilir, kiþilerarasý iliþkilerde ve genel iþlevsellikte yetersizlik, sigara içme, fizik sorunlar, erken hamilelik gibi sonuçlarla iliþkilidir. Düþük sosyoekonomik ve eðitimsel koþullarý olanlarýn tekrarlayan epizodlar için daha çok risk altýnda olduðu ve bu gençlerde depresyon epizodlarýnýn daha erken yaþlarda ortaya çýktýðý öne sürülmektedir. Ýzleme çalýþmalarýnda eriþkin yaþamda sosyal zorluklarýn ortaya çýkýþýnda bir artýþ görülse de, eðer depresyondaki iyileþme sürekli hale getirilebilirse eriþkinlikte ortaya çýkacak psikososyal zarar ortadan kalkabilir Distimik bozukluk üzerine major depresyonun süperempoze olduðu ergenlerde (double depresyon), distimik bozukluðun veya major depresyonun yalnýz baþýna ortaya çýktýðý durumlara göre, daha uzun, þiddetli ve tekrarlayan depresif epizodlar ve artmýþ özkýyým riski, sosyal ve iþlevsel bozulma ortaya çýkmaktadýr AYIRICI TANI Depresyonu olan çocuk ve ergenlerde ayýrýcý taný çok önemlidir. Psikiyatrik bozukluklarý taklit eden veya neden olan organik durumlarýn öncelikle ayýrt edilmesi gerekir. Okul öncesi dönemde depresif belirtilerle gelen çocuklarda malignite, çocuk ihmali ve kötüye kullanýmý, ayrýlma anksiyetesi bozukluðu, depresif duygudurumla giden uyum bozukluðu ayýrt edilmelidir. Depresif bozukluðun birincil mi ikincil mi olduðunun belirlenmesi de önemlidir. Ergenler için madde kullanýmý, anksiyete bozukluklarý, erken baþlangýçlý þizofreni dikkatlice dýþlanmalýdýr. Duygudurum bozukluðu ile þizofrenik bozukluðun ayýrýcý tanýsýnýn tam yapýlamadýðý durumlarda, duygudurum bozukluðu taný ve saðaltýmýna öncelik verilmelidir. Yanýta göre stratejide deðiþiklik yapýlabilir (Weller ve Weller 1990). Somatik yakýnmalardan özellikle baþ aðrýsý, hem yetiþkinlerde hem de çocuk ve ergenlerde depresyonda en sýk görülen belirtidir. Çocuklarda bunu karýn ve göðüs aðrýsý izlemektedir. Bu yakýnmalarla çocuk saðlýðý polikliniðine baþvuran hastalarýn %15'inde depresyon tanýsý olduðu bulunmuþtur. Enürezis ve enkoprezis de sýklýkla depresyonla birlikte görülebilmekte, depresyondaki çocuðun ge- 88

ÇOCUK VE ERGENLERDE DEPRESYON rilemeye (regresyon) iliþkin bir belirtisi olarak ortaya çýkabileceði belirtilmektedir (Tunaoðlu ve ark. 1995, Mc Couley ve ark. 1991). KOMORBÝDÝTE Belirlenebilen etiyolojik etmenler, ergenlikte "saf depresyon" yaþama olasýlýðýný azaltmaktadýr. Komorbid psikiyatrik durumlarýn fazlalýðý, tekrarlayan ve uzun depresyon epizodlarýnýn ortaya çýkmasý ve ayný zamanda saðaltýma yanýtýn azalmasý olasýlýðýný artýrmaktadýr. Depresyona komorbid bozukluklarýn eþlik etmesi %40-%95 olarak bildirilmektedir. En sýk görülenler, anksiyete bozukluklarý (agorafobi, sosyal fobi, ayrýlma anksiyetesi, aþýrý anksiyete, enürezis, obsesif kompülsif bozukluk) ve distimik bozukluk olarak belirtilmektedir. Diðer en sýk bozukluklar yýkýcý davranýþ bozukluklarý- davraným bozukluðu, karþý olma karþý gelme bozukluðu, dikkat eksikliði hiperaktivite bozukluðu, kiþilik bozukluklarý- antisosyal ve borderline kiþilik bozukluðu ve madde kullanýmýdýr Major depresyon epizodu diðer psikiyatrik bozukluklarýn ardýndan ortaya çýkabilir. Epizodun öncesinde madde kullanýmý olabileceði gibi gencin alkol-madde kullanýmýna devam etmesi depresif belirtileri arttýrabilir. Deprese ergenler depresyonla baþ etmeye çalýþýrken davranýþ bozukluklarý geliþtirebilirler. Bu davranýþlar depresyon belirtileri düzeldikten sonra da sürebilir. Bunun tersine kiþilik bozukluðu belirtileri depresif belirtiler geçtikten sonra düzelebilir. Depresyonu olan ergenlerde kiþilik bozukluðu tanýsýný koyabilmek için depresyon belirtilerinin düzelmesinden sonraki iþlevselliðin gözlenmesi gerekir (Parker ve Roy 2001). Komorbidite daðýlýmý yaþa göre deðiþkenlik göstermekte olup çocuklarda en sýk dikkat eksikliði hiperaktivite bozukluðunun, ergenlerde ise en sýk distimik bozukluðun eþlik ettiðini bildiren çalýþmalar bulunmaktadýr. Bu nedenle major depresif bozukluk taný ve tedavisinde etkin sonuç elde edilebilmesi için komorbidite varlýðý dikkatle deðerlendirilmesi ve unutulmamasý gereken bir durumdur (Erdoðan ve Tamar 2002). Yýkýcý davranýþ bozukluklarýnýn komorbid olduðu depresif durumlarýn görece olarak ayrý bir etiyolojik grup olduðu düþünülmektedir. Bu alt grupta daha az melankolik belirti, mizaç bozukluklarýna ait aile öyküsünün daha zayýf oluþu, ergenin ailesini daha çok eleþtirel olarak tanýmlamasý, psikososyal etiyolojinin daha çok öne çýkmasý söz konusudur. Bu bireylerde plaseboya yanýt daha fazla olmakla birlikte, sonlanýþ daha kötü olmaktadýr. Depresyon belirtileri daha az görülmekle, rekürrens daha az olmakla birlikte, eriþkin yaþamda suç iþleme veya özkýyýmla ölüm daha yüksek oranlardadýr. Anlaþýlan, bu belirtiler depresyondan çok yýkýcý kiþilik stillerinin öncüleri ve sonuçlarýdýr Anksiyete bozuklarýnýn major depresyon ile komorbid olduðu ergenlerde depresif epizodlar çok daha ýsrarlý olur. Bu gruptakiler madde kullanýmýna yatkýndýr, psikososyal sorunlar fazladýr, ve özkýyým düþünceleri daha çok görülür SAÐALTIM Çocuklarda görülen duygudurum bozukluklarýnda saðaltýmda biyopsikososyal yaklaþým gerekir. Birçok durumda çocuðun ve ailesinin bilgilendirilmesi büyük önem taþýr. Anne baba pek çok kez çocuðun durumundan kendilerini sorumlu tutabilir ve dýþlanmýþ hissedebilir. Geçmiþte ebeveynlik becerilerinin yetersizliði ile ilgili suçlanmýþ olabilirler. Bu nedenle ebeveynin eðitimi ve çocuðun sorununa yardýmýnýn saðlanmasý saðaltýmda en iyi sonuçlarla birliktedir. Özellikle oyun çaðýnda aile ile iþbirliði çok önemlidir. Tedavide çocuðun yaþamýna girerek ona özel zaman ayýrmalý ve kendisine deðer verildiði gösterilmelidir. Klinisyenin sýcak, koruyucu, destekleyici, çocuk ve ergene sýnýr oluþturan tutumu özellikle yardýmcýdýr. Duygularýný tanýmasýna, belirtmesine ve olumsuz duygularýn üstesinden gelmesine yardýmcý olunmalý ve cesaretlendirilmelidir. Okul döneminde bu tedavilere ilaçlar da eklenebilir. Ergenlerde psikoterapinin çok önemli bir yeri vardýr. Psikoterapi ilaç tedavisiyle birlikte uygulanabileceði gibi tek baþýna da etkili olabilir. Sýk görüþmelerle ergeni dinlemek, anlamaya çalýþmak, paylaþmak, açýklayýcý bilgiler sunmak, yeti ve özelliklerinin farkýnda olmasýna yardýmcý olmak, gerektiðinde yönlendirmek ve planlarýna yardýmcý olmak psikoterapinin temel amaçlarýndan olmalýdýr. Özkýyým riski dýþýnda hekim gizliliði ve güvenilirliði özellikle vurgulamalýdýr. Özellikle özkýyým riski için dikkatli denetim ve aile okul iþbirliði þarttýr. Ebeveyn-çocuk iliþkisini kolaylaþtýrmaya yönelik giriþimler aile seanslarý þeklinde yapýlmalýdýr. Özellikle ergenlerde ebeveyn ile bireysel görüþmeler genellikle önerilmemektedir. Psikiyatrist aile ile çocuk arasýnda haber taþýyýcý rolüne girmemelidir. Erken saðaltým gencin okul sorunlarý ve devamsýzlýðýndan kaçýnmada önemlidir. Bu tür sorunlar zaten var olan deðerlilik ve özgüven sorunlarýnýn artmasýna neden olur. 89

TAMAR M, ÖZBARAN B. Baþlangýçta saðaltýmýn yatarak veya ayaktan sürdürülmesine karar verilmesi önemlidir. Saðaltým mümkün olduðunca az sýnýrlayýcý bir ortamda düzenlenmelidir. Ancak yine de bazý durumlarda hastaneye yatýþ gerekebilir. Eðer özkýyým riski varsa ve aile çocuðu sürekli izleyemeyecek durumdaysa gencin kendi güvenliði için yatýþ gerekir. Alkol ve madde kullanan gençlerde kullaným engellenemeyecekse gene yatýþ gerekebilir. Özellikle kendini yaralayan gençlerde hastaneye yatýþ kendine ve diðerlerine zarar verme riskini azaltabilir. Yatan hastalarda tanýya iliþkin kuþkular daha çabuk giderilebilir, özellikle ilk psikoz epizodlarýnýn tanýnmasý kolaylaþabilir. Hastane ortamý yapýlandýrýlmýþ bir ortamý saðlayabilir ve hekim hastasýyla daha sýk görüþme olanaðý bulabilir (Weller ve Weller 1990). Sürekli ve nitelikli anne çocuk iliþkisinin saðlam benlik geliþiminde etkili olduðu bilinmektedir. Bebeklik döneminde yaþanan yoksunluðun giderilmesi olasý deðilse yerine koruyucu birtakým düzeneklerin geliþtirilmesi iyi bir çözüm olacaktýr. Altý yaþ öncesi çocuklarda temel tedavi oyun terapisidir. Bu yaþ çocuklarýna antidepresan saðaltým önerilmemektedir. Oyun tedavisinde çocuðun etkilendiði stres etkeni olayla baþa çýkmasýna yardýmcý olunurken, ayný zamanda da özdeþim kurabileceði iyi bir örnek olmak, biliþsel yönden yanlýþ algýlamalarýný düzeltmeye çalýþmak, göremediði deðiþik seçenekler sunmak baþlýca hedeflerdendir (Þenol ve ark. 1999). Çocukluk çaðý ve ergenlik depresyonu ciddi olarak þu anki ve gelecek iþlevselliði etkilemektedir. Bu nedenle psikofarmakoloji çalýþmalarý halen sürmektedir. Kaslow ve Thompson'un (1998) psikososyal tedavi yöntemlerini inceleyen bildirilerinde, biliþsel davranýþçý terapilerin olumlu sonuçlarýndan bahsetmiþlerdir. Ancak yine de bu tedavi yönteminde de 6 ila 24 ay içinde %25-50 vakada depresyonun yinelediði bildirilmiþtir. Bir diðer terapi yöntemi olan "baðlanma temelli aile terapisinin" uygulandýðý bir çalýþmada, yalnýzca %19 hastanýn Beck depresyon envanter puanlarýnda düþme saptanmýþ, ancak gencin algýladýðý aile içi çatýþma düzeyinde bir azalma ve yine gencin anneye baðlanma algýsý düzeylerinde artma saptanmýþtýr (Guy ve ark. 2002). Ýlaç Saðaltýmý Trisiklik antidepresanlar, monoaminoksidaz (MAO) inhibitörleri, serotonin geri alým inhibitörleri, lityum karbonat deprese çocuk ve ergenlerin saðaltýmýnda kullanýlmaktadýr. Çocuk ve gençlerde ilaç metabolizmasýnýn eriþkinlerden daha hýzlý olmasý nedeniyle, almalarý gereken ilacýn mg/kg miktarýnýn eriþkinlerden fazla olmasý gerekmektedir. Antidepresan metabolizma hýzýnýn en yüksek çocuklarda, daha sonra adolesanlarda, en yavaþ olarak da eriþkinlerde olduðu bulunmuþtur. Çocuk ve gençlerin bedenlerinin küçüklüðüne bakarak, gerekenden az ilaç verilmesi, birçok hastada düþük doz tedavi yapýlmasýna yol açmaktadýr. Çocuk ve gençlerde antidepresanlarýn yarý ömrü de çok yaygýn deðiþimler göstermektedir. Genellikle 12 yaþýndan küçük çocuklarda ilaç yarý ömürlerinin eriþkinlerdekinin üçte ikisi kadar olduðu söylenebilir. Çocuk ve gençlerde depresyon tedavisinde antidepresan kullanýmý halen üzerinde çalýþmalarýn yürütüldüðü bir konudur. Çocukluk depresyonunun tedavisinde imipramin, nortriptilin ve amitriptilinle yapýlan kontrollü ve kontrolsüz çalýþmalarýn bir kýsmýnda antidepresanlarýn plasebodan daha iyi sonuç verdiði, bir kýsmýnda da farklýlýklarýn istatistiksel anlamlý düzeylere ulaþmadýðý bulunmuþtur. Genel sonuçlar, puberte öncesi çocuklarýn depresyonlarýnda antidepresanlarla alýnan olumlu etkilerin gençlerin depresyon tedavisinden daha iyi olduðudur. Ergenlerde depresyon tedavisinde antidepresan etkinliðinin neden eriþkin ve çocuklardan daha az olduðu sorusunun yanýtý kesin bilinmemekle birlikte, beyin noradrenerjik sistemi üzerinde önemli etkisi olan kortikosteroid ve cinsiyet hormonlarýnýn ergenlik döneminde yüksek olmasý ve bu artan cinsiyet hormonlarýnýn antagonistik etkileri olabileceði belirtilmiþtir (Ryan ve ark. 1986). Diðer bir açýklama da, duygudurum düzenlenmesi üzerine etkili nörotransmitter sistemlerinin bu yaþlarda yeterince olgunlaþmamýþ olmasý konusundadýr. Beynin noradrenerjik sisteminin anatomik ve iþlevsel olarak genç eriþkin yaþlara kadar tam olarak geliþmediði söylenmektedir (Goldman ve Brown 1982). Ergenlerde, depresyonun eriþkin depresyonu ile benzer bir klinik tablo oluþturmasý, ergen depresyonu ile eriþkin depresyonunun devamlýlýðý, nöroendokrin çalýþmalarda alýnan benzer sonuçlar ve ailesel geçiþ ile ilgili veriler, eriþkin depresyonunda etkinliði kanýtlanmýþ ilaçlarýn, depresyondaki ergenlerde de ayný düzeyde etkili olacaðýný düþündürmüþtür. Ancak bunu kanýtlamak için yapýlan çalýþmalar son derece sýnýrlý sayýdadýr. Trisiklik antidepresanlarýn çocuklarda günlük dozu 3-5 mg/kg olarak ayarlanmakta ve metabolizma hýzlý olduðu için verilecek toplam dozun günde iki ya da üç kerede uygulanmasý gerekmektedir. Kalp iletiminde 90

ÇOCUK VE ERGENLERDE DEPRESYON olumsuz etki gösterebilecek antidepresanlara özellikle trisiklik antidepresanlara baþlamadan önce EKG çekilmesi gerekmektedir. EKG'de PR aralýðý 0.20 saniyeden yüksekse ya da QRS aralýðý 0.12 saniye ya da daha fazla ise trisiklik antidepresanla tedaviye baþlanmamalýdýr. Trisikliklerin istenmeyen yan etkileri arasýnda baþlýcasý antikolinerjik yan etkidir. Monoamino oksidaz inhibitörlerinin (MAOI) trisikliklere cevap vermeyen çocuklarda kullanýlabileceði bildirilmekle birlikte çalýþmalar sýnýrlý sayýdadýr. Eriþkinlerde aþýrý yeme, aþýrý uyumanýn olduðu atipik depresyonlarda, aþýrý kaygý ile giden durumlarda MAOI'nin trisikliklerden daha etkili olduðu bilinmektedir. MAOI'nin serotonin yükseltici madde ve ilaçlarla birlikte kullanýmý "hipermetabolik bir kriz" çýkarabilme riski açýsýndan kesinlikle kontrendikedir. Trisiklik antidepresanlarýn 6-18 yaþ arasý depresyonlarda aktif tedavi etkinliðinin plasebodan çok az anlamlý farklýlýðý olmasý ve bu noradrenerjik mekanizmayla etki gösteren antidepresanlarýn istenmeyen yan etkilerinin varlýðý araþtýrmalarý seçici serotonin geri alým inhibitörleri'ne (SSRI) yoðunlaþtýrmýþtýr. Fluoksetin bu alanda en fazla çalýþýlmýþ SSRI'dýr. Paroksetin ve sertralin çalýþmalarý halen sürmekle birlikte SSRI'larýn depresyon tedavisinde yanýt oranlarý %64-74 arasý deðiþmektedir. Deprese çocuk ve ergenlerde depresyonunun rekürrens oraný oldukça yüksektir. Önceki çalýþmalar geçirilmiþ depresyonu olanlarýn 6-7 yýl sonra tekrar deðerlendirildiðinde %40-50 oranýnda hastada benzer problemlerin olduðunu göstermiþtir (Emslie ve Rush 1998). Genel görüþ depresyonun antidepresanlarla tedavisine akut tedaviye cevaptan sonra 4-6 ay daha devam etmek þeklindedir. 6-9 ay daha devamýný destekleyen görüþler de bulunmaktadýr. Akdeniz F, Korkmaz S, Tamar M ve ark. (2002) Depresyonu olan ve olmayan genç kýzlar ve annelerindeki adet öncesi yakýnmalarýn karþýlaþtýrýlmasý. Çocuk ve Gençlik Ruh Saðlýðý Dergisi, 9:16-22. Angold A, Costello EJ, Worthman CM (1998) Puberty and depression: the roles of age, pubertal status, and pubertal timing. Psychol Med, 28:51-61. Birtchnell J (1984) Dependence and its relationship to depression. Br J Med Psychol, 57:215-225. Brooks-Gunn J, Warren MP (1989) Measuring physical status and timing in early adolescence: developmental perspective. J Youth Adolesc, 14:163-189. Ekici G, Savaþ AH (2001) Tamamlanmamýþ intiharlarda iki önemli risk etmeni: fiziksel hastalýðýn varlýðý ve yetersiz dozda psikiyatrik tedavi. Klinik Psikofarmakoloji, 11:168-173. Emslie GJ, Rush JA (1998) Fluoxetin in child and adolescent depression: acute and maintenance treatment. Depress Anxiety, 7:32-39. Erdoðan Ý (2002) Major depresif bozukluk tanýlý çocuk ve ergenlerde semptom daðýlýmý ve komorbidite. Uzmanlýk Tezi. Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalý. Erdoðan Ý, Tamar M (2002) Çocuk ve gençlerdeki major depresif bozukluða eþlik eden tanýlarýn daðýlým ve sýklýðýnýn araþtýrýlmasý. Türkiye'de Psikiyatri, 4:100-106. Fleming JE, Offord DR (1990) Epidemiology of childhood depressive disorders: a critical review. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 29:571-580. Goldman-Rakic P, Brown R (1982) Postnatal development of monoamine content and synthesis in the cerebral context of the rhesus monkeys. Dev Brain Res, 4:339-349. KAYNAKLAR Diamond GS, Reis BF, Diamond GM ve ark. (2002) Attachment- Based family therapy for depressed adolescents: a treatment development study. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 41:1190-1196. Kashani JH, Carlson GA, Beck N (1987) Depression, depressive symptoms and depressive mood among a comunity sample of adolescents. Am J Psychiatry, 144:931-934. Korkmaz S (2002) Depresif bozukluðu olan ergen kýzlarda adet döngüsünün duygudurum üzerine etkileri. Uzmanlýk Tezi. Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalý. Mc Couley E, Carlson GA, Calderon R (1991) The role of somatic complaints in the diagnosis of depression in children and adolescents. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 30:631-635. Milne LC, Lancaster S (2001) Predictors of depression in female adoelscents. Adolescence, 36:207-223. Parker G, Roy K (2001) Adolescent depression: a review. Aust NZJ Psychiatry, 35:572. Ryan N, Pug-Antich J, Cooper T (1986) Imipramin in adolescent major depression: plasma level and clinical respons. Acta Psychiatr Scand, 73:275-288. Þenol S, Karacan E, Þener Þ (1999) Çocuklarda ve ergenlerde depresyon. Ben Hasta Deðilim Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarýnýn Psikososyal Yönü, A Ekþi (Ed), Ýstanbul, Nobel Týp Kitabevleri, s.335-344. Takakura M, Sakihara S (2000) Gender differences in the association between psychosocial factors and depressive symptoms in Japanese junior highschool students. J Epidemiol, 10:383-391. Tunaoðlu FS, Olgutürk R, Akçabay (Þener) Þ (1995) Chest pain in children refferred to a cardiology clinic. Pediatr Cardiol, 16:69-72. 91

TAMAR M, ÖZBARAN B. Weller EB, Weller EA (1990) Depressive disorders in children and adolescents. Psychiatric Disorders in Children and Adolescents, BD Garfinkel, GA Carlson, EB Weller (Ed), Philadelphia, WB Saunders Company, s.3-20. Weller EB, Weller RA, Svadjian H (1996) Mood disorders. Child and Adolescent Psychiatry A Comprehensive Text Book, M Lewis (Ed), 2. Baský, Philadelphia, Williams & Wilkins, A Waverly Company, s.650-666. 92