YENİ ELEŞTİRİ BAĞLAMINDA METİNDİLBİLİMSEL ÇÖZÜMLEMELERLE CEVAT ŞAKİR İ ANLAMAK * ÖZET



Benzer belgeler
Metin Edebi Metin nedir?

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

Edebi metin, dilin estetik amaçla kullanıldığı metindir. Bir Metnin Edebi Oluşunu Şu Şekilde özetleyebiliriz:

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

METİN BİLGİSİ. Prof. Dr. V. Doğan GÜNAY

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı- Tezli Ortak Yüksek Lisans Programı Ders İçerikleri

Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans Programı Ders İçerikleri

PARAGRAFIN BÖLÜMLERİ

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI:

HİKÂYE ETME BİLİMİ 1 :

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Müdürlük Seçme Sınavlarına Hazırlık El Kitabı

T.C. Artvin Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Programlar ve Kanser Şube Müdürlüğü Ruh Sağlığı Birimi OTİZM

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? OCAK

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

SEYYİT MAHMUT HAYRANİ ANADOLU LİSESİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Müze eğitiminin amaçları nelerdir?

HAZİRAN 2014/2015 ANASINIFI BÜLTENİ. Haziran 2015 Bülten

gösteren gösterilen biçim anlam

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

CÜMLENİN ÖGELERİ YÜKLEM / ÖZNE

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

Woyzeck: Öğleyin güneş tepeye çıkıp da dünya ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca, işte o zaman korkunç bir ses bir şeyler diyor bana.

YARATILIŞ MİTLERİ DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Yüksek Topuk Gölgesinde Hayatlar

GARİP AKIMI (I. YENİ)

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

Kelaynakların Hazin Öyküsü

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

OKUL ÖNCESİNDE OYUN VE HAREKET ETKİNLİĞİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ DİL ve TARİH-COĞRAFYA FAKÜLTESİ DİLBİLİM BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİĞİ

Anlambilim ve Edimbilim. Giriş Konuları

FORUM EGE GÜNEŞİ ANAOKULU 2 YAŞ MİNİK ARILAR SINIFI AYLIK EĞİTİM VE BRANŞ DERSLERİ PROGRAMI

SAGALASSOS TA BİR GÜN

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

1 TEMA OKUMA KÜLTÜRÜ SÖZCÜKTE ANLAM

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM

Metin: Toplumsal Davranış: El Öpme Edimindeki Göstergelerin Çözümlenesi, Göstergebilime Giriş, Fatma Erkman Akerson, Bilge Kültür Sanat, 2016

tellidetay.wordpress.com

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

ÖZEL BİLGE OKULLARI 3. SINIFLAR ŞUBAT AYI BÜLTENİ

DİL ÜRETİMİ ve BEYİN

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

Konumuz CÜMLENİN ÖĞELERİ çocuklar.

Anlama ve Yazma Becerileri

Temel Kavramlar Bilgi :

ANA DİL Mİ, ANA DİLİ Mİ? IS IT PARENT LANGUAGE OR OR MOTHER TONGUE?

SÖZCÜKTE ANLAM (MECAZ-SOYUT- SOMUT)

1. Aşağıdakilerin hangisi eşsesli bir sözcüktür? A) felaket B) deprem C) biz D) bit

Azrail in Bir Adama Bakması

ÝÇÝNDEKÝLER TEMA 1. Anlam Bilgisi. Yazým Bilgisi. Dil Bilgisi. SÖZCÜK ANLAMI...15 Gerçek, Yan ve Mecaz Anlam...15 Deyim...15

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

6. SINIF TÜRKÇE DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ


II) Hikâye Dışı düzlemi

ODTÜ GV ÖZEL DENİZLİ İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 3. SINIFLAR MART AYI KAZANIMLARI TÜRKÇE DERSİ

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı Herşeyi Yarattığı Zaman

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 6. SINIF TÜRKÇE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Kekemelik, konuşmanın akıcılığıyla ilgili bir iletişim bozukluğudur. Ses, hece ve sözcüklerde uzatmalar, tekrarlar veya duraklamalarla

EZİNE ÇOK PROGRAMLI LİSESİ HAYDİ! HALİL İBRAHİM SOFRASINA

TÜRKÇE 6. sınıf Haftalık ders sayısı 5, yıllık toplam 90 ders saati (öğrenim 18 haftada gerçekleşecektir)

ZfWT Vol 10, No. 2 (2018) 281-

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

MATBAACILIK OYUNCAĞI

Çoğuldizge Kuramı. Ünal Yoldaş* Giriş

Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu/Ortaokulu AİLE İÇİ İLETİŞİM

DERS BİLGİLERİ Ders Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Dersin Koordinatörü Dersi Verenler Dersin Yardımcıları Dersin Amacı

ÖRGÜT SAĞLIĞI OKULDA SAĞLIK, İKLİM VE. Sağlıklı örgüt için gerekenler: Yrd. Doç. Dr. Çetin Erdoğan. Örgüt Sağlığı. Örgüt Sağlığı.

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

4. SINIF TÜRKÇE DERS KİTABI ETKİNLİK KONULARI (MEB YAY.) 1. TEMA OKUMA KÜLTÜRÜ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

KUKLA ÇOCUK TİYATROSU

Mitosta, arkaik anaerkil yapı Ay tanrıçalığı ile Selene figürüyle sürerken, söylencenin logosu bunun tersini savunur. Yunan monarşi-oligarşi ve tiran

KAYNAK: Birol, K. Bülent "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ

CUMHURİYET ORTAOKULU 8. SINIF GÖRSEL SANATLAR GÜNLÜK DERS PLANI

"Nereden başlasam, nasıl anlatsam..."

Transkript:

- International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, p. 811-827, ANKARA-TURKEY YENİ ELEŞTİRİ BAĞLAMINDA METİNDİLBİLİMSEL ÇÖZÜMLEMELERLE CEVAT ŞAKİR İ ANLAMAK * Şükran DİLİDÜZGÜN ** ÖZET Yazınsal metinlerde konudan çok işleniş biçimi önemlidir; çünkü, içerik ancak o biçimle belirlenmektedir. Biçimcilere göre, yazarı/okuru ölçüt almanın anlamı yoktur; edebiyat eserinin değerlendirilmesi için gerekli bütün veriler eserin kendinde vardır. Biçimci bir anlayışa dayalı Yeni Eleştiri ye göre yazınsallık, eser içindeki öğelerin nasıl düzenlendiği ve işlevleri ile ilgilidir. Yazınsal söylemin incelenmesinde bilişsel süreçler işletilerek metnin hem yüzeysel, dilbilgisi yapılarının betimlenmesi hem de iletileri taşıyan tümce ötesi özelliklerin araştırılması gerekmektedir. Metinlerin tüm katmanlarıyla ele alındığı metindilbilimselçözümleme yapıttan yola çıkarak anlam a ulaşma bağlamında Yeni Eleştiri odaklı bir nitelik taşımaktadır. Bu düşünceler doğrultusunda geliştirilen bu araştırmanın amacı, Cevat Şakir in öyküleri üzerine yapılan metindilbilimsel çözümlemelerle yazarın dünyaya bakışı ve yazınsal söylemi hakkında saptamalarda bulunmaktır. Seçkisiz bir yöntemle belirlenen Çingene Ali, Son Türkü ve Tünek Ahmet öykülerinden oluşan örneklem, Dilidüzgün (2010) tarafından belirlenen metin yapı ölçütleri temel alınarak çözümlenmiştir. Öykülerde yinelenen sözcükler öyküler için ortak bir kurgu ortaya çıkarmakta ve kahramanların doğaya ulaşma coşkuları türkü ile dillendirilmektedir. Öykülerin sonlarında kahramanların duyguları yüz ifadelerine yansımaktadır. Kent ve tabiat arasındaki tezatlık başlıklarda izlenebilmektedir. Kahramanları toplumdaki yalnız ve sıradan insanlardır, öykülerde Biz ve O (kahraman) vardır. Kahramanlardan çok, özellikleri önemlidir; bu, yazarın kahramanların lakaplarını alış şekillerine odaklanmasında görülür, kahramanlar lakaplarıyla ve öngönderimle öyküye girerler. Üst yapı bağlamında kahramanlar önce (bu) adam, herif gibi genellemelerle üstün özellikleriyle tanıtılır; daha sonra bir gün/bugün gibi konu değişimi belirleyicileri ile başlarından geçen özel bir olay anlatılır ve öykü sonunda bu kanıtlar doğrultusunda bu meziyetler yinelenir. Kelimelerin eş anlamlı ya da yakın anlamlarının ard arda sıralanması şiirsel, akıcı bir anlatıma yol açmıştır. Kişileştirme, benzetme, sanatsal bağdaştırmalar, somutlaştırma, ikileme, pekiştirme, abartı, denizcilikle ilgili yeni terimler, soru tümceleri, ünlem tümceleri, sadece yüklemden oluşan tümceler, devrik tümce kullanmama yazarın biçemini belirlemektedir. Cevat Şakir denize ve deniz insanına olan tutkusunu, kara ve kara insanı ile karşılaştırarak, onların yaşadıklarını onlarla * Bu makale Ulusal Halikarnas Balıkçısı Sempozyumu (31 Ekim-02 Kasım 2013) nda sözlü bildiri olarak sunulmuştur. Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. İstanbul Üniversitesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi, El-mek: sdilid@yahoo.com

812 Şükran DİLİDÜZGÜN yaşayarak insan duyarlılığı ile anlatırken Türkçenin gücünü de eserlerine bir sanatçı duyarlılığı ile yansıtmıştır. Anahtar Kelimeler: Yeni eleştiri, Metindilbilim, Cevat Şakir, öykü çözümlemeleri. UNDERSTANDING CEVAT ŞAKİR THOROUGH TEXTLINGUISTIC ANALYSES IN THE FOCUS OF NEW CRITICISM ABSTRACT As the form in literary texts determine the content, it is more important than topic. According to formalists, in the process of analyzing a literary text taking author or reader as a base does not make sense because the text itself has all the necessary items. From the view point of New Critism based on formal attitude, studying literary discourse requires not only description of surface grammatical structure but also going beyond sentences to reach the meaning. Textlinguistic analyses examining all layers of texts to grasp the main idea leads analyses focusing on New Critism. Taking these theories as a starting point, the main aim of this research is to determine the point of view and literaray discourse of Cevat Şakir thorough textlinguistic analyses of his stories. Therefore; the stories of Çingene Ali, Son Türkü and Tünek Ahmet chosen randomly as sample have been analyzed in the context of the text structure classified by Dilidüzgün (2010). It is found that repeated words in stories make up a common structure for the stories. At the end of the stories, the joy of coming back to nature is transformed into folk songs and the feelings of characters are reflected as facial expressions. The contrast between city and nature is also seen at the titles. The characters are common and lonely people, and there are we and he (the character) in the stories. The author s focusing on how people have taken their nick names shows that characteristic values are more important than characters, and the characters get into the stories thorough nicknames or cataphoric references. As superstructure, characters are introduced with their outstanding qualities using general nouns - (this) man, guy - at first, then with the topic change markers such as bir gün/bugün an event supporting these qualities is told and at the end the qualities are repeated based on the event. The usage of synonyms or words having close meanings following one after another lead to a poetic and fluent expression. Personalization, simile, literary collocations, concretization, duplication, strengthening prefixes before the adjectives, exaggeration, new maritime vocabulary, interrogative sentences, exclamation usages, sentences with only predicate and not using inverted sentence are the signs of Cevat Şakir s stylistics feature. While expressing his passion of the sea in a man s sensitivity making comparisons between sea/sea people and land/land people and living what they live together, Cevat Şakir also reflects the power of Turkish to his masterpieces in an artistic sensitivity.

Yeni Eleştiri Bağlamında Metindilbilimsel Çözümlemelerle Cevat Şakir i Anlamak 813 Key Words: New Critism, Textlinguistics, Cevat Şakir, storyanalyses. Giriş Yazar dış dünyada gözlemlediği gerçeklere yönelik bakış açısını okuyucusuna iletebilmek ve onun eleştirel bakış açısını geliştirmek amacıyla düşüncelerini bir konu etrafında kurgulayarak okuyucusuna yazın yapıtı olarak ulaştırır. Okura düşen, yazarın yapıtında somutlaştırdığı bu anlam düzleminden yola çıkarak yapıtın duygu ve düşünce örgüsünü çözümlemek ve yazarın bulguladığı insanlık durumları ve insan gerçeğine ulaşabilmektir (Adalı, 2003). Yazınsal iletişim, okur bilincinin iki yönde işlemesini zorunlu kılar. Bunlardan birincisi, dilsel bir dizge olan metnin içindeki tüm anlamların, anlam öbeklerinin, sesbirimlerden bütüne değin bütün öğelerin nasıl belli ilkelerle birbirine eklemlenerek dilsel yapıyı oluşturduğunun bulgulanmasıdır. İkincisi de metiniçi yapıdan, o metnin gereçleri olan bütün dilsel dizgeye, toplumsal-kültürel bağlama, yazınsal geleneklere, başka deyimle metin-dışı alanlara uzanan anlam ilişkilerinin bulgulanması, özdeşlenmesidir (Göktürk, 1989: 26). Bir yazınsal ürünün üç önemli öğesi vardır: dil/anlatım, biçim ve içerik. Biçim, dil-anlatım gözümüzün, kulağımızın, dilimizin algıladıkları dış yapıyı; içerik ise zihinsel etkinliklerimizin algıladıkları ve duyumsadıklarından oluşan içyapıyı oluşturmaktadır (Ünlü, 1992). Göktürk e göre (1988: 42), Yazınsal metnin yüzeydeki biçimsel özellikleri değil, ilettiği anlamlarla sunduğu dünyadır onu yazınsal yapan. Anlam, metnin alımlanmasıyla iletiye dönüşecektir. Söylenen şey (içerik) zaten vardır: söyleyiş (biçim) buna adeta sonradan eklenmiş, daha doğrusu giydirilmiş bir değerdir (Moran, 1999: 164). Konunun güzelliği, derinliği, yüceliği, olumluluğu bir öyküyü vb. sanat eseri yapmaya yetmez. Örneğin, aşk ya da ölüm üzerine binlerce eser vardır, konunun eserin değerini arttırıcı yönü yoktur. Önemli olan konunun eserin içinde işleniş biçimidir, bu da karakterlerin düşüncelerini, duygularını olayları vb. oluşturan içeriktir. İçerik her metin için ayrıysa her eserin kendine özgü bir biçimi vardır. Her eserin biçimi eserdeki kişilerin, olayların, duygu ve düşüncelerin, eğretilemelerin, benzetmelerin ve tümünün arasında kurulan bağlarla belirginleşirken, içerik de ancak o biçimle belirlenmektedir. Amacın, yazarın değil yapıtın dünyasına girmek olduğunu ve metnin içeriğine tutarlı bir yorum getirebilmek için tek ipucunun metnin kendisi, biçimi olduğu düşüncesini Bayrav (1999: 55), Bernard Pingaud un yazarın söylemek istediği, hiçbir zaman söylediği ile örtüşmez, sözleriyle desteklemiştir; yani yazarın amaçladığı ile gerçekleştirdiği aynı olmayabilir. İçeriğine tam uygun bir biçimin yaratılışı, her zaman yazarın, yaratıcı güçlerini sonuna kadar zorlamasını, sanatsal imgelemini seferber etmesini ve büyük bir kalem ustalığı becerisi göstermesini gerektiren, çok karmaşık ve çoğu kez de uzun zaman alan bir süreçtir. Sanat eserlerinde yalnız biçimin değil içeriğin de varolup olmadığı, içeriğin ne olduğu ve biçimle ne gibi bir ilişki içinde bulunduğu konularında, sanat kuramcıları arasında tek bir ortak anlayış egemen değildir. Biçimciler içerik kuramını yadsımaktadırlar; ancak bu bakış tarzının iki açıdan yanlış olduğu düşünülmektedir (Pospelov, 1995b): Sanat eserlerinin yalnızca maddi gereç ile biçimden ibaret olduklarını savunmak bu eserleri bir tuğla gibi görmektir; içerik ve biçim kavramlarının da biri olmaksızın öteki varolamaz. İçerik olmaksızın biçim; aynı sesler nasıl hiçbir anlam taşımadıkça söz olmuyorsa, herhangi bir anlamdan yoksun, salt dışsal ve gelişigüzel bir yapıdan ibarettir. İçerik, biçimin özelliklerini koşullar ve o biçimin içinde kendi gerçek belirliliğini kazanır. Pospelov (1995b: 251), M.C. Beardsley ile W.K. Wimsatt ın birlikte yazdıkları yazılarda yazarın amacını bilmenin gereği ve yararı olmadığını vurguladıklarını belirtmektedir. Diğer taraftan eserin anlamını ve değerini okurdaki etkisinde aramanın da yanlış olduğu görüşünü savunurlar. Çünkü okuru ölçüt olarak almak eserin ne olduğu ile ne yaptığının birbirine

814 Şükran DİLİDÜZGÜN karıştırılması anlamına gelmektedir. Eserin anlamı, artık yazardan kopmuş olan metindedir ve orada aranması gerekir (Moran, 1999:208). Amerikan biçimcileri bu nedenle şu temel ilkeyi sürdürmektedirler: Kendi kendine yeterli olan edebiyat eserinin değerlendirilmesi için gerekli bütün veriler eserin kendinde var olduğundan, metnin dışına taşan ve yazınsal olmayan ölçütlere başvurulması gereksiz ve yersizdir (Moran, 199:208). Yazınsal metinlerde biçim ve içerik tartışmaları aslında araştırma nesneleri ve yöntemleri farklı iki ayrı bilim dalları olmakla beraber sürekli ve çok sıkı bir etkileşim içinde bulunan yazınbilim ve dilbilim alanlarını da karşı karşıya getirebilmektedir. Dilin farklı görüngüleriyle beraber yazın, dilbilime önemli bir malzeme sağlamada ve sanat eserlerinin dilsel özgüllüklerini de açıklayabilen içeriksel özgüllüklerini anlamada dilbilime yardımcı olurken dilbilim de sanat yapıtlarının yazıldıkları dilin özellikleri ve tarihi üstüne bilgi verici kaynak olarak yazınbilime katkı sağlamaktadır (Pospelov, 1995a). Edebiyat ile dilbilim arasında köprü kurmaya çalışanlardan en önemlisi Léo Spitzer dir. Anlambilim alanında dilin yaratıcılığını gözlemesi kendi deyimiyle dilbilim labirentinden edebiyat bahçesine geçmesini kolaylaştırdı (Bayrav, 1999). Böylece geleneksel metin açıklaması, yerini metin yorumlamasına bırakır. Söylenenlerin arkasında saklanan iletiyi, görüşü, sanat anlayışını ortaya çıkarması açısından Spitzer in yöntemi (romanlarda alışılmamış yerlerin altını çizdiğinde aralarında bir bağ olması[gereksiz yinelemelerin kişinin karakteri ve yazarın ona bakışı hakkında fikir vermesi]) yapısal ve göstergebilimsel yöntemlerin öncüsü sayılabilir. 1914-1915 yıllarında bir grup genç araştırmacının kurduğu Moskova dilbilim topluluğunun (Rus biçimcileri) şiir dilini, dilin yaratıcılığının ve yapısal yasalarının inceleneceği bir ortam olarak görüp dilbilimin kendilerine sunduğu yöntembilimsel donanımla estetik nesneyi ele almalarıyla dilbilimci-yazınbilimci bir araştırmacı kimliği ortaya çıkmıştır (Todorov, 1981, akt. Tanyolaç-Öztokat, 2005). Yazın eleştirisi de yazın yapıtlarının çözümlenmesi ve içeriğinin imgesel-ideolojik bağlamda anlamlandırılmasıyla ilgilidir. 19.yy da yazarları, zamanlarının, çevrelerinin koşullarıyla ya da psikolojik yapılarıyla açıklamak isteyenler ile yapıtın kendilerinde uyandırdığı izlenimleri, çağrışımları dile getiren ve eleştiriyi bir tür denemeye dönüştürenler vardır (Bayrav, 1999). Bir yapıttaki düşünce, yaşam üzerine yapılan yorum ve değerlendirme, yazarın soyut açıklamalarıyla değil imgeler yoluyla, yazın yapıtındaki kahramanların kişiliklerinde, yaşantılarında, sözlerinde, insan ilişkilerinde ve yaşadıkları ortamlarda yansıtılır. Bu sanatsal imgeler, çok sayıda ayrıntıya, biçimleme ve kişileştirme araçlarına, çeşitli kompozisyon ve usullerine ve dilin sayısız ifade aracına dayanır. Biçimin iç içe geçmiş karmaşık dokusunun içinden, eserin içeriğini ve düşünsel eğilimini açığa çıkarmak, sıradan okuyucu için çoğu kez hiç de kolay ve basit değildir (Pospelov, 1995a:44). Metinde var olanlar tekrar tekrar ve dikkatli bir okumayla ortaya çıkacaktır. Rus Biçimciliği, Yeni Eleştiri ve Yapısalcılık esere dönük kuramlar oldukları için biçimci sayılırlar, çünkü bunlara göre sanat eserini diğer yapıtlardan ayıran özellik, dış dünyayla, sanatçıyla ya da okurla olan ilişkisinde değil eserin kendi düzeninde bulunur. Yeni eleştiri denilen akımlarda (çağdaş eleştiride) Spitzer inkilere benzer görüşler bulunmaktadır. Yeni Eleştirinin anlamı tek tek eserlere yönelerek o eserin içindeki saklı (derin) anlamı ortaya çıkarmaktır veyeni Eleştiride, sanat eserlerine uygulanacak hazır bir anahtar bulunmaz. Rus biçimcileri ve Yapısalcılar ise bir tek metin çözümlemek yerine, o metnin başka metinlerle ilişkisini araştırarak yazımsal gelenekleri, yerleşmiş kalıpları, tekrarlanan olay örgülerini ve işlevlerini saptamaya çalışırlar. Halk şiirinde, ozanın adı geçince, şiir bitiyor demektir. Masallar bir varmış, bir yokmuş develer tellal, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken gibi tekerlemelerle açılır, gökten üç elma düşmüş gibi başka tekerlemelerle kapanır. Karagöz hep, yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman, diye biter (Erkman-Akerson, 2005: 146). Bununla birlikte Rus biçimcileri edebiyatı incelemenin, kendine özgü yöntemiyle, kendi başına ayrı ve özgün bir bilim olduğuna inanırlarken Yapısalcılar özgün bir yöntem arama gereğini duymazlar, dilbilim modelini örnek

Yeni Eleştiri Bağlamında Metindilbilimsel Çözümlemelerle Cevat Şakir i Anlamak 815 almaktan yanadırlar, çünkü edebiyatın da bir göstergeler sistemi olduğuna, üstelik dilsel olduğu için, sistemininde dilin sistemine uyacağına inanmaktadırlar (Moran, 1999:219). Edebiyatta yapısalcılığı, Fransa da 1960 lı yıllarda Roland Barthes, Claude Bremond, Gerard Genette, A. J. Greimas ve TzvetanTodorov gibi eleştirmenler ve yazınbilimciler başlatmıştır. Rus biçimcilerinin metinlerini Fransızca ya çevirerek Batı ülkelerinde yapısalcı yöntemin gelişmesinde rol oynayan Todorov, dilbilimi, daha doğrusu dilbilgisini kendine örnekçe alarak anlatıları dilbilgisel ulamlara göre çözümlemeye girişmiştir (Rifat, 1990). Sistemdeki birimler kendi başlarına bir anlam taşımazlar, sistem içinde birbirleriyle olan bağıntılardır onlara anlam kazandıran, çünkü ancak o zaman bir sistemin parçası olarak ele alınabilirler (Moran, 1999: 186). Bayrav (1999: 59) yapısalcılığın sanata bakışını Barthes ın sanat, öykünülen nesnenin (bütün gerçekçi akımların ısrarla sürdürdükleri yargının aksine) tözünde değil, insanın onu baştan kurarken eklediğindedir sözleriyle açıklamaktadır, bununla birlikte yapısalcılık terimi seyrekleşmiş, göstergebilim terimi yaygınlaşmıştır. Avrupa göstergebilimi, 50 li ve 60 lı yıllarda, dilbilim (Barthes, Greimas), insanbilim (Levi-Strauss) ve bazıları yazınsal eleştiriden ( yeni eleştiri ), bazıları da matematiksel mantıktan doğan değişik biçimci akımlar ile karşılaştıktan sonra oluşmuştur (Rifat, 2005). 20. yüzyılda gelişen yapısalcı dilbilim yazınsal söylem araştırmalarına yazınsal metindeki yapısal birimlerini saptanması, kümelenmesi ve aralarındaki ilişkilerde etkin olan kuralların ve işleyişlerin tanımlanması şeklinde dizgesel bir inceleme yöntemi getirmiştir. Jakobson ve Todorov, yazınbiliminin konusunun yazın yapıtının kendisi olmadığı, onun sorguya çektiğinin yazınsal söylem olduğu düşüncesini benimsemektedirler (Yücel, 1991:77). Yeni Eleştiri eseri açıklamak ve değerlendirmek için yazarın yaşam öyküsüne, eserin yazıldığı dönemdeki tarihsel ve toplumsal koşullara, eserdeki ideolojilere dayanan önceki edebiyat ve eleştiri anlayışına tepki olarak doğmuştur, edebiyat onlara göre kendi başına yeterli olan, kapalı, dilsel bir düzendir (Moran, 1999: 160). Biçimcilikte bu düzene eserdeki her öğenin ve bağıntının eserin değeri için gerekli olması; gereksiz hiçbir öğenin ve bağıntının bulunmaması ve bunlardan her birinin yalnız kendi hesabına rol oynamakla kalmayıp diğerlerini de etkilemesi ile sağlanan düzen olarak tanımlanan organik birlik denmektedir. Yeni Eleştiri kuramcılarına göre bir eserin yazınsallığı içinde bulundurduğu öğelerle değil, bunların nasıl düzenlendiği ve hangi işlevleri yüklendikleri ile ilgilidir. Bazıları eserin felsefi derinliğini, önemini hiçe sayarak eseri sanat eseri yapanın biçim olduğunu savunurken, bazıları sesler, tümceler, olaylar, kişiler vb çeşitli ve zengin malzemenin bir düzene konmasının, ifade edilmeye çalışılan fikirlerin değişime uğrayıp dile dönüşmesinin önemini savunurlar. Önceleri şiir türüne uygun olarak alınan bu kuram Marcel Proust, James Joyce, V. Woolf un vb. öyküye, olay örgüsüne önem vermeyen, aksiyonun azaldığı, anlatım, ritim, simge, örüntü ve bilinç akışının ön plana geçtiği, şiire/müziğe yaklaşma çabası olan romanlarına dramatik bir şiirmiş gibi yaklaşır (Moran, 1999). Yazınsal eserlerde estetik yaşantıyı uyandırma gücü sağlayan nitelikler belirlenmelidir. Beardsley e göre bu yapısal nitelikler birlik (bütünlük), karmaşıklık, keskinlik (şiddet) başlıkları altında toplanabilir (Moran, 1999:173). Yeni eleştiri esere değinirken, estetik bütünlüğü belirtmek, esere birlik kazandıran öğeleri saptamak, simgeleri yorumlamak ve eserin derin anlamını bulup çıkarmak amacını güder. Todorov a göre kısa öykünün üç görünüşü vardır: 1. Anlamsal görünüş (İçerik), 2. Sözdizimsel görünüş (Yapısal birimlerin bileşimleri), 3. Sözel görünüş (Öykünün anlatılmasında özellikle kullanılmış olan sözcükler ve sözcük öbekleri ve bunların işleyişleri) (Hawkes, 1977, akt. Erden, 1998). İki birimin bir anlamlı bildiride yer almaları için, birbirleriyle uyuşmaları, yani ortak bir dizgeden bir ya da daha çok sem içermeleri zorunludur (Bayrav, 1999). Todorov metnin tümünü karakterleri tanımlayan özel adlar, fiiller ve sıfatların birbirine bağlanmasından meydana gelen büyütülmüş bir tür tümce olarak görmektedir. Todorov un amacı öykülerin dilsel bakımdan nasıl kurulduklarını açıklamak ve kaç çeşit olay örgüsü altında toplanabileceğini bularak öykülerin röntgenini çekerek anlatı öğelerinin düzenleniş kurallarını belirleyen bir sistemi açıklamaktır. Bu

816 Şükran DİLİDÜZGÜN yaklaşımda yazınsal metnin okuyucu tarafından yorumlanmasının temelinde bulunan bilişsel boyut önem taşımaktadır. Sonuç olarak yazınsal söylemin incelenmesinde metnin hem yüzeysel dilbilgisi yapılarının betimlenmesi hem de metnin içindeki iletileri taşıyan tümce ötesi özelliklerin araştırılması gerekmektedir. Tümce ötesi özellikler dilbilimin söylem ve edimbilim üzerine yoğunlaşmasına yol açmış, tümcelerarası söylem dilbilgisi, metindilbilim, metin sözdizimi ve metin bağdaşıklığı üzerinde odaklanılmaya başlanmıştır. Metindilbilim yazınsal metinleri hedef almasa da metin tanımlaması ve metin yapısı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılan metin yapı ölçütleri yazınsal söylem özelliklerini ve metnin içeriğini ortaya çıkaracak yeterliktedir. Öykünün metindilbilimi çalışmaları çerçevesinde dizgesel analizi ise çok genel olarak şu açılardan ele alınabilir (Erden, 1998: 100): 1.Yazınsal metin türünün özelliklerinin saptanması 2. Yazınsal metni anlamada kullanılan stratejiler (söylemin anlambilimsel stratejileri) A. Anlam bütünlüğünü sağlayan kavramlar arası bağlantılar: Bağdaşıklık. B. Büyük ölçekli yapılar: Okuyucunun metin içindeki konuların özüne ulaşmasını sağlayan yapılar. 3. Yüzey yapı bütünlüğünü sağlayan dilbilgisi ilişkileri: Bu tür ilişkiler sözcükler, sözcük öbekleri ve tümceler arasında bulunur ve bağdaşıklık olarak adlandırılır. 4. Yazınsal metnin içindeki bilgi dağılımı: Bilgisellik ve izleksel yapı. Dilidüzgün (2010) bunları Uzun-Subaşı (2006) nın tanımlamalarıyla ardışık sözceler arasındaki dilsel-dilbilgisel bağıntıların bulunduğu küçük ölçekli yapı, sözbilimsel yapılanmayı sağlayan ve metindeki sözcelerin anlamsal bir bütünlük içinde algılanmasını düzenleyen mantıksal bağıntıların oluşturduğu büyük ölçekli yapı ve metnin kullanım amaçlarıyla uyumunu düzenleyen söylemsel bağıntıların yer aldığı üst yapı katmanlarından oluşan metin yapısı ile açıklamıştır. Metindilbilimsel bir çözümleme sadece yapıttan, diğer bir deyişle biçimden yola çıkarak anlam a ulaşma bağlamında Yeni Eleştiri odaklı bir nitelik taşımaktadır. Bununla beraber, Yeni Eleştiri kuramına olduğu gibi metindilbilimsel yazın çözümlemelerine de yazın yapıtını tarihten ve toplumsal çevreden kopararak ele almak istemesi nedeniyle yazınsal bağlamda bir eleştirinin yanı sıra anlamın okurdan bağımsız ve tek düşünülmesi eleştirisi de yapılmaktadır, çünkü her okurun ekonomik, toplumsal, politik değer yargılarının okuyuşunu etkileyeceği düşünülür. Çalışmanın Amacı Bu çalışmanın amacı Cevat Şakir in öyküleri üzerine yapılan metindilbilimsel çözümlemelerle yazarın dünyaya bakışı ve yazınsal söylemi üzerine saptamalarda bulunmaktır. Evren ve Örneklem Cevat Şakir Kabaağaçlı nın tüm eserlerinin çalışmanın evrenini oluşturduğu bu araştırmada yazarın Ege den Denize Bırakılmış Bir Çiçek öykü kitabından seçkisiz yöntemle seçilmiş Ege nin Dibi bölümünden Çingene Ali, Merhaba Akdeniz bölümünden Son Türkü ve Tünek Ahmet öyküleri çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Yöntem Öyküler, Dilidüzgün (2010) tarafından belirlenen ve aşağıda belirtilen metin yapı ölçütleri temel alınarak ve metinlerin içeriğini çıkarmaya yönelik ipuçları veren ölçütler üzerine odaklanılarak çözümlenecektir. -Küçük Ölçekli Yapı:

Yeni Eleştiri Bağlamında Metindilbilimsel Çözümlemelerle Cevat Şakir i Anlamak 817 -Dilbilgisel Bağlaşıklık: Gönderim, Değiştirim, Eksilti, Bağlaçlar, Koşutluk, Zaman ve Görünüş, İşlevsel Tümce Görüngesi -Sözcüksel Bağlaşıklık: Yineleme, EşdizimselÖrüntüleme -Büyük Ölçekli Yapı Ölçütleri: İşlev, Başlık, Konu, Anahtar sözcükler, Ana Düşünce, İçerik Şeması, Konu Değişimi Belirleyicileri, Biçem, Özet, Sonuç Tümcesi -Üstyapı Bulgular Sözcüksel Bağlaşıklık, İçerik Şeması ve Anahtar Sözcükler: Öykülerde yinelenen sözcükler öyküler için adeta ortak bir kurgu ortaya çıkarmaktadır (Şekil 1). Çingene Ali de Dağ sözcüğü 16, Kent sözcüğü ise 6 kez yinelenmektedir. Bu yinelemeler öykülerde ortak bir kurguya işaret etmektedirler: Çingene Ali de kent sözcüğüne gelmeden önce dağ sözcüğü bir kez geçmekte, ancak ucu bucağı olmayan yerler, rüzgârlar, ağaç, çiğ, dal, kuşlar, engin bir özgürlük aynı sözlüksel alandan sözcüklerin kullanımlarıyla Ali nin kaldığı yer olarak tanıtılmaktadır. Daha sonra 6 kez kent sözcüğünün yinelenmesi ve duvar, katı insan yüzleri, sokak, kaldırım, tramvaylar, şapka selleri/ zaptiye, karakol, idam, astırmak, asılmak, cellatlık, yarım altın, öldürmek, soyup soğana çevirmek, kent, polis, parmaklık, kepenk, kasa kapıları, anahtar, kilit, kilitlemek, kara, karanlık, darağacı, memurlar, asma işi, işkence, kargaşa, is ve karanlıklar / felaket, üzüntü, hıçkırık, katılmak, ağlamak /kaçmak, koşmak, fırlamak gibi aynı sözlüksel alanı tanımlayan sözcüklerle kent yaşamının ve insanlarının olumsuzlukları anlatıldıktan sonra diğer dağ yinelemeleriyle (ufuk, dağlar, uçurum, masmavi havalar, otlar, taş, insan, yamaçlar, kaya, bahçe) Ali nin dağlara kavuşması, onlara sevgisi, onlarla konuşması anlatılmakta ve Ali nin sevinç, gülüş, türkü, göbek, gırnata, çiftetelli, nağme, hoplamak, çalkanmak, coşmak, perendeler atmak sözcükleriyle anlatılan sevinci türküye bağlanmaktadır. Ali kendi insanlarına (Cura) döndüğünde ait olmadığı, pazarlık, pazaryeri, satmak, satacakları, pazar, alavere, dalavere, faka bastırmak, alıcı, satıcı sözcükleriyle tanımlanan kasaba yaşamına gururla uzaktan bakmaktadır (eğlenmek vur patlasın çal oynasın, parmaklarını şakırdatmak). Bu yinelemelerle öykülerin değişen mekânları ve olayları şöyle ifade edilebilir: Çingene Ali: Dağ Kent Dağ (Türkü) Karısı Cura Son Türkü: Deniz Kara Deniz(Türkü) Ölüm Tünek Ahmet: Deniz Kent Deniz ---- Kuşlar (Türkü) Şekil 1. Cevat Şakir in öykülerinde kurgu Son Türkü de Deniz sözcüğü 21, Kara sözcüğü ise 3 kez yinelenmektedir. Son Türkü de de Kör Hüseyin in geçmişte başından geçenler anlatılırken deniz 8 kez yinelenirken fırtına, yelken, şimşek, kayık, direk, çarmıh, güverte, punya, bahriye çavuşu, çalkantı, perama, papafingo, küpeşte, randa maçosu, kıyı sözlüksel alan tabirleriyle ve daha sonra kara sözcüğünün (3 kez) kalabalık, yalnız, sınır, cami ve tapınak duvarları ile ilişkilendirilmesi sonucu Hüseyin in karada yaşamak istemediği vurgulanmış ve diğer denizle sağlanan sözcüksel bağlaşıklıklarla (kayık, fırtına, güneş, kürek, paraketa, gök, kıyı, balıkçı, burun, engin, ufuk, kabarmak, özgürlük, köpük, gürlemek) denize olan sevgisi, ona kavuşmasından duyduğu mutluluk denizle konuşmasıyla oluşan türküye bağlanmıştır. Kör Hüseyin ruhunu denize vermiştir (ölüm, kavuşma, mutluluk, gülümseme). Tünek Ahmet de ise Kent sözcüğü öykünün başında bir kez geçmesine rağmen bu kavram gürültü, tramvay, otomobil, benzin, koku, dudak boyası vs. sözcükleriyle yinelenmekte,

818 Şükran DİLİDÜZGÜN Sonunda yine, eski denizine döndü tümcesiyle Kent ten önce de denizde olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra deniz in 3 kez yinelenmesiyle ve ahtapot, kum, çakıl, yosun, sünger, dip, kayalık, zıpkın, kulaç, kayık, rüzgâr sözcükleriyle Ahmet in deniz ve rüzgârla olan gözü ve duyuşu anlatılmaktadır. Ahmet, yalnız kayığına biner, ne yapacağını, ne ettiğini kimseye söylemeden ortadan kaybolurdu tümcesinden sonra kırlangıç ve serçe gibi küçük kuşlar için kuş üst terimi 16, türkü sözcüğü ise 12 kez yinelenmektedir. Tabiat ile özdeşleştirilen türkü; deniz insanı olmadığı için Çingene Ali de dağ larla, Son Türkü de deniz lerle, Tünek Ahmet te ise denizdeki kuş lar, kuş cıvıltıları ve kanat seslerinde ortaya çıkmıştır. Ortak Öğe: Türkü Öykülerde türkü, kahramanların tabiata kavuşmaktan duydukları mutluluğunun bir ifadesi olarak ele alınıyor. Ses, öykülerde kontrol edilemez bir seviyeye gelip türküye dönüşüyor.çingene Ali de Sevincinden kopup gelen sesi, sözde kalmadı; türküye fırladı. Dağlar bir koro halinde inlediler tümcelerinde olduğu gibi türküye bürünen ses dağlara, Son Türkü de ise adamdan karanlıklarda gökkuşakları yaratan bir türkü koptu, fışkırdı. Sesi hür oldu!... Bir hava fişeği gibi renk renk havalandı ve yıldızların parlayışına, Samanyoluna kavuşup karıştı tümcelerinde olduğu gibi göklere ulaşıyor. Türkünün çıkışı için her iki öyküde de koptu, fışkırdı, fırladı eylemlerinin kullanılması coşkunun şiddetini vurgulamaktadır. Tünek Ahmet te ise kanat türkülerinin güneş ışığı gibi güçlü bir kaynakları vardır. Ortak Öğe: Kent Tabiat (Deniz ve Dağ) İkilemi ve Başlık Öykülerde kent insanı açgözlüdür, dar bir alana sıkışmış, zengin olma ve bir geçmece yarışında, birbirini birbirine kırdırmada sakınca görmeyen niteliklerle donanmışlardır. Bununla beraber deniz, rüzgâr, kuşlar, güneş ve dağlar özgürlüğü, vefayı ve duyarlılığı yansıtırlar. Çingene Ali de kent hırsızlık, cinayetle dolu ve idam karşısında duyarsız gövdelerden (insanlardan) oluşmakta ve bu insanlar pazarlıkta birbirlerini faka bastırmak için alavere dalavere çevirmektedirler. Oysa Çingene Ali başlığının yorumu olarak Çingeneler; Ali örneğiyle toplumda hor görülmelerine rağmen gezip tozmakta, sevmekte ve umutlanmakta özgür olan, bir ağaç altıyla yetinen, bir şey satmakla da olsa insanların paralarını almayı baş belası olarak gören, şapka ile temsil edilen zenginlerin, paranın özgürlükleri kısıtladığını düşünen ve bu düzene başkaldırarak duvarlar içine sıkışmayan (çadır), yerleşik olmayan (şalvar parçaları, Hansel ve Gretel [Metinlerarasılık]) kendi barışçıl ve insani dünyalarında yaşayan gururlu bir toplum olarak tanıtılmışlardır. Son Türkü de Kör Hüseyin kalabalık arasında yalnız hissetmektedir, insanlar hep daha çok yer sahiplenme ve daha çok şey kazanma (cimri köylü ve toprak adamları) uğraşındadırlar oysa deniz sonsuz uzaklıklar ve ölümsüzlük simgesidir, kimse sahiplenemez. Kör Hüseyin deniz yüzünden kör olmasına ve üç çocuğunu da kaybetmesine rağmen denize bakışında kin yok, bir sevgiliye yakınma vardır,ruhunu tek sevgilisi denize başlıkta belirtilen son türküsü nü söyleyerek vermiştir. Tünek Ahmet te de kentte insanlar var olma savaşında birbirlerini yok etme, küçümseme (mal müdürün ona yontulmamış ayı demesi), faydalı bir şey üretememe durumundadırlar. Kısacası kent nefes alınılmaz, insanca yaşanılmaz, acımasız insanlarla dolu bir yerdir. Deniz insanı ise kent insanından farklı olarak Tünek Ahmet örneğinde olduğu gibi duyarlıdır, bakmayıp görür, rüzgârın bütün sırrını çözer, tabiatı okur ve hisseder (küçük kuşların yorulabileceğini ve çaresini düşünür). Ortak Öğe: Yüz İfadeleri Burada önemli olan öykülerin sonlarında kahramanların duygularının yüz ifadeleriyle tanımlanmasıdır: Çingene Ali de öykünün sonunda Cura, Ali nin bakışındaki anlamı çözmekte güçlük çekmedi.,son Türkü de ise Kör Hüseyin in Ay ışığında görünen yüzünde, düşünde sevdiğine kavuşanların mutluluğu, gülümsemesi vardı, tümceleri, Tünek Ahmet te Ahmet in

Yeni Eleştiri Bağlamında Metindilbilimsel Çözümlemelerle Cevat Şakir i Anlamak 819 kuşlar için tüneklik yaptığını arkadaşlarının anlaması sonucu utanması, Cevat Şakir için insanların yüz ifadelerinin odak ve başlangıç noktası olduğunu, insanların sevinçlerini, üzüntülerini yüzlerinden okumaya çalıştığını göstermekte; bu da yazarın insanlara verdiği önemi ve insan sevgisini açığa çıkarmaktadır. Gönderimler, Konu Değişimi Belirleyicileri, Üstyapı ve Sonuç Tümcesi Cevat Şakir, Son Türkü de öykü boyunca Kör Hüseyin e, ad kullanarak 10 kez, Kör Hüseyin İhtiyar Adam bu insan bu körün bu kör Bugün kör balıkçı kör balıkçı adam bu adam sözcüklerinden oluşan yineleme zincirinde, ilk söz edişinden sonra ismiyle bir daha gönderimde bulunmamıştır. İhtiyar sözcüğü Kör Hüseyin inin bir deniz kazası sonucu kör olması, deniz yüzünden üç çocuğunu kaybetmesi gibi acılarını sezdirmek, balıkçı sözcüğü Hüseyin in mesleğine olan sevgisini belirtmek için kullanılırken adam, insan, kör gibi genel anlam ifade eden sözcüklerin içinde aslında içimizden biri ama bizden farklı olan anlamı gizli gibidir. Bu sıfatı Neden dünyaya gelen ve evrenle baş başa kalan bu insanın körlüğüne rağmen, evrene doğrudan doğruya bakışları vardı? Denizle, adayla, dalgalarla ilk elden bir ilişkisi vardı?... Bu körün görüşü, felsefesi gelenekten değildi; doğrudan doğruya gözünün görüşüydü Bu kör görüyordu tümcelerinde olduğu gibi sözü edilen genel anlamlı sözcüklerin önünde kullanılarakkör Hüseyin in üstün özellikli biri olduğunu vurgulama işlevini kazanmıştır. Aynı şekilde, Tünek Ahmet te de bu sıfatı ve adam, herif sözcükleri Adam, neredeyse, akşamüzeri vadilerde yürüyen gölgelerin yürüyüşünü kulağıyla duyacaktı, rüzgar bu adamın yüzüne serin serin estiği zaman, sağnak geçtiği göklerin uzaklıklarını, mavilerini okşadığı kıyıların, dalgaların seslerini, kokularını hep bu adama getiriyor, meğer herif her yıl oraya gider ve boğulacak olan kuşlara, gönlünü tünek edermiş tümcelerinde olduğu gibi Ahmet i diğer kişilerden ayıran duyuşunu ve merhametini belirtmek için kullanılmıştır. Ahmet (4) Adam Bu adam (3) Ahmet (2) Bir gün Ahtapot Ahmet Ahmet (2) Adam Ahmet (4) Herif Ahmet (2) Tünek Ahmet Çingene Ali öyküsünde ise Ali karakteri başta toplumun Ali nin de içinde olduğu bir insan topluluğuna bakışını sezdiren bir genellemeyle tanıtılmış, daha sonra hep ismiyle anılmıştır (20 kez). Pis Çingene Oğlu Çingene Kara Ali Bugün Ali (5) Çingene Kara Ali Ali Kara Ali Ali Kara Ali Ali (8) Kara Ali sözcük grubundaki Kara hem Ali nin üyesi olduğu topluluğu hem de olumsuz bir sıfat olarak Ali nin zavallılığını, talihsizliğini belirtmektedir. Bununla beraber Ali diğer kahramanlar gibi ayırıcı özelliklere sahip değildir; doğayı sevmekten başka meziyeti olmadığı için Ali ye yapılan gönderimlerde bu sıfatı ya da genel kavramlar görülmemektedir. Cevat Şakir, öykülerini Pis Çingene Oğlu diye hor görürler, iğrenirlerdi ondan; Ona Kör Hüseyin derlerdi gibi tümcelerle kahramanlarını öngönderim kullanarak lakaplarıyla tanıtarak açmakta ya da Bundan sonra Ahmet Tünek Ahmet diye anılır oldu. diyerek lakaplarını nasıl aldıklarını anlatarak lakaplarıyla kapatmaktadır; bu da Cevat Şakir in insanların lakaplarını boşuna almadıklarına, lakapların insanların özelliklerini yansıttığına inandığını ve lakaplara önem verdiğini belki de lakapların arkasındaki hikâyeleri araştırdığını göstermektedir. Pis Çingene Oğlu diye hor görürler, iğrenirlerdi ondan. Ona (fukara ya da zengin demek)

820 Şükran DİLİDÜZGÜN (Onun)Gönlünce sahipdeğildiø tümcelerinde olduğu gibi adıllar, iyelik ekleri ve kişi ekleri ile yapılan bu öngönderimlerden sonra Çingene Kara Ali ancak öykünün ikinci paragrafının sonunda açıklanmıştır. Balıkçı, eserlerinin pek çoğunda güçlü ve dinamik bir tasvirle giriş yaparak içindeki duyguyu bir çığlık, bir patlama gibi ortaya koyar (Yazıcı, 2002:175). Cevat Şakir olaylardan çok insanların duygusallıkları, duyuşları ve insanlıklarıyla daha ilgilidir. Kahramanları toplumdaki yalnız ve sıradan insanlardır. Çingene Ali tek başına dağlardadır, karısı ona şalvarından işaretler bırakarak onu bulmasını sağlar, Kör Hüseyin in oğulları ölmüştür, çevredekiler onunla alay etmektedir, kendi kendine bir şeyler mırıldanır. Tünek Ahmet te tek başına kayığına atlayıp bir ay yok olur. Öykülerde olayların Biz ve O kişileri arasında geçmesi de bunu açıklamaktadır. Yukarıdaki yineleme zincirlerinden de görüldüğü gibi Son Türkü de öykünün yarısına, Tünek Ahmet de ise öykünün üçte ikisine kadar (bu) adam, herif, genellemelerini kullanarak kahramanların duyarlılıklarından söz edilmiş, daha sonra bir gün/bugün gibi konu değişimi belirleyicileri ile başlarından geçen özel bir olay anlatılmaya başlanmış ve yine öykü sonunda kullanılan gönderimlerdeki genel adlarla bu olayların yazarın başta söylediği meziyetleri kanıtladığı vurgulanmak istenmiştir. Öyküleri bölümleme (üst yapı kategorileri) ya da özetlemeye yarayacak konu değişimi belirleyicileri öykülere göre şöyle belirtilebilir: Çingene Ali de olaylar koyu yazılmış zaman zarflarını kullanarak özetlenebilir: O gece, İşte, odam döşeli, döşeğim serili diyerek bir ağaç altına yan geldi Bugün, ona kente gidip sigara maşa satmak düşüyordu.bugünse içinde nedensiz bir üzüntü vardı...ertesi sabah, kentin alanlarından birinde idam edilecek bir adamı, Kıpti olduğu için Ali ye astıracaklardı Bütün gece, alabildiğince koştu Bugünse dağları tam olarak yine buluyordu Ertesi günü, karısı Cura yı bulmak için yola düzüldü. Sonuç kısmında Ali nin bir insan koynu özleyişi kent insanı gibi para ve hırs uğruna insanlığını kaybetmemiş insanların arasına dönüş isteğidir; bu isteğin karısı Cura tarafından anlaşıldığı Cura, Ali nin bakışındaki anlamı çözmekte güçlük çekmedi sözleriyle belirtilerek Hadi sen çal ben oynayayım sözleriyle insanlar ne yaparsa yapsın, biz inandığımız gibi yaşayalım düşüncesini sezdirerek Ali yi teskin etmeye çalıştığı gösterilmektedir. Son Türkü de ise olaylar Artık çok yaşlanmıştı tümcesiyle Kör Hüseyin in ihtiyarladığı halde kayığa alınmaktan duyduğu mutluluk anlatılırken Bugün de güneş parlıyordu tümcesiyle ihtiyar balıkçının öldüğü gün ve O gece kürek çekiyor tümcesiyle ölürken söylediği türkü ve mutluluğa giriş yapılmıştır. Sonuç tümcesinde Bu adam, denizin imbiğiydi. Denizin ruhunu verirdi ve kendi ruhunu da yine ona verdi ifadeleri Kör Hüseyin in tek sevgilisinin deniz olduğu, onu her yönüyle çok iyi analiz ettiği ve ona göre davrandığı, en büyük mutluluğunun da onunlayken ölmek olduğu belirtilmiştir. Tünek Ahmet te ise Sonunda yine, eski denizine döndü tümcesiyle kent hayatının olumsuzluklarının anlatılmasının sonuna gelindiğine işaret edildikten sonra Ahmet in Onun pek sivrilmiş, incelmiş, gözü ve duyuşu vardı, diye belirtilen özellikleri konu değişimi gösteren belirleyicilerle anlatılır: Gözü için örnek, Onunla beraber sünger avlıyorduk (Bu kullanım Bir gün eksiltisini gerektirir), tümcesiyle başlar, Ahmet iki tel yosunun diğerlerinden yüksek oluşundan orada sünger olduğunu anlar. Sanki rüzgâr bütün sırrını kulağına fısıldardı tümcesiyle belirtilen duyuş özelliği, Bir gün kırlangıçların alçak uçtuğundan kuraklığın devam edeceğini, havadaki duyulur duyulmaz çıt sesinden Samiye Kadın ın kuyusundan su çaldığını anlaması, bir gün kayalıkta, esen rüzgarlardan farklı yerlerin durumlarını anlamasıyla örneklendirilir.bir gün pulları hatalı yapıştırdığı için mal müdürünün ona çıkışmasıyla kent insanlarından neden nefret ettiği ve kayığına binip bir ay uzaklaştığını gösterir. Bir gün kahvede Poyraz Hasan, Ahmet in açık denizlerde kuşlara tüneklik yaptığını kahvede anlatır. Bundan sonra Ahmet, Tünek Ahmet

Yeni Eleştiri Bağlamında Metindilbilimsel Çözümlemelerle Cevat Şakir i Anlamak 821 diye anılır. Son tümcede ifade edilen bu düşünce Ahmet in küçük kuşları düşünerek onca ezaya katlanacak kadar vefakâr ve koruyucu olarak tanınması anlamına gelmektedir. Koşutluk: Cevat Şakir in anlatılarında hissedilen şiirsel, akıcı bir anlatım varlığı (Önal, 1997; Özyalçıner, 1998) anlamı güçlendirmek için aynı yapıyla kelimelerin eş ve yakın anlamlarının ard arda sıralamasının sonucu olabilir. İncelenen öykülerde bu kullanım yoğun bir şekilde yer almaktadır. Çingene Ali: Dağıyla, yamacıyla, çalısıyla (birlikte uyudu)./ sahip değildi malik değildi. Son Türkü: Hiçbir yıldız, hiçbir damla su, hiçbir yaprak, hiçbir atom, hiçbir elektron, ayrı düşmüş, boşa gitmiş değildi/ neysen şimdi saçın akken yine osun! ne idiysen, bugün de yine osun/ birden rengini, kokusunu, çiçeğini, hayatını veren bir bitki gibi / mutluluğu, gülümsemesi vardı/güzel deniz, tatlı deniz/derin, vahşi, esrarengiz/ usulcacık utanarak, çekinerek bir şeyler mırıldanıyordu/ İnsan yırtıcı kurdu, yılanı bile görse/bu körün görüşü, felsefesi / Sahip olduğu şey dünyada en büyük, en şanlı, en zengin ne varsa onu vermekten daha çok şeydi/yırtılan, paralanan okyanus Tünek Ali: Bıkmadan, durmadan, görmeden, duymadan mezara kadar/ Onun pek sivrilmiş, incelmiş /denizle, tuzla kavrulmuş derin çizgili yüz/ kıyılarını, dalgalarını, seslerini, kokularını / ne yapacağını ne ettiğini kimseye söylemeden/ gurbette gurbete, ülkeden ülkeye uçup giden, uçup gelen kanatlı türküler/ kokuların tütsüsünü, kuşların türküsüne/ Göğsüne, başına, ayaklarına, kollarına kuşlar konmuş/ Sağnak mavilerini okşadığı kıyıların, dalgaların seslerini / değil ahtapotun kendisini, kumların, çakılların, yosunların duruşundan, ahtapotun nereden geçtiğini, nereye gizlendiğini anlardı. Biçem Anlamsal Düzlem Yapısı Kişileştirme Öykü kahramanları tabiat öğeleriyle arkadaş gibidirler, onlara seslenirler. Çingene Ali uyanınca yanında biri varmış gibi onlara Merhaba der ve onları duyar, Yaşayın yahu! Seslendiniz ya! Hem de candan seslendiniz. Duydum, koştum, geldim. Kör Hüseyin ise bir sevgiliye yakınır gibi denize yakınır Deniz! Deniz! Zehirli deniz! ya da sevdiği engini türküleriyle yüceltir: Ey güzel deniz Ey özgürlük simgesi!... Güzel deniz! Tatlı deniz. Tünek Ahmet ise göç eden leylekler ya da turnalar değil de kırlangıç gibi uzun mesafelerde yorgun düşen, güçsüz, küçük kuşlara arada dinlenmeleri için kayığını ve kendini tünek yaparak onlara koruyuculuk yapmaktadır. Kahramanlar mutlu oldukları mekânlardaki tabiat öğelerini birer arkadaş, yoldaş gibi görürken Cevat Şakir de yaptığı kişileştirmelerle (eğretilemelerle) okura bu duyguyu yansıtmaktadır: Çingene Ali: Şafak rüzgârı, tepe dalın kulağına bir şey fısıldadı. Dal, rüzgârdan duyduklarını altındaki çalıya, çalı da içinde uyuyan kuşa anlattı. / Her dağ rüzgârının fısıltısı, çamurlarda çiğneniyordu. / Dağlar Merhaba! diye karşılık verdi./ dağlar hep birden çömelip yere diz vuruyorlar / Dağlar koro halinde inlediler./ kimseden utanmaya gerek duymuyorlardı. / bağırlarını açan yaban çiçekleri /Onun (altının) çın çın öten gülüşü

822 Şükran DİLİDÜZGÜN Son Türkü: Deniz kızarsa kızar, fakat kızdım der./ Susan deniz/ Gençliğinde, kara saçlıyken neysen, şimdi saçın akken yine osun./dağı taşı ihtiyarlatan zaman senin sonsuz güzelliğine bir kırışık katmıyor. / Önceden kıyamet koparmaya niyeti (denizin) yoktur da ondan. Tünek Ahmet: Yosunların bel kırışları/ Rüzgar bütün sırrını kulağına fısıldamış olurdu./ Sağnak mavilerini okşadığı kıyıların, dalgaların seslerini / kimsesiz bir sessizlik/ Adalardaki fenerlerin her biri göz kırparak, ışıklarıyla, Ahmet in söylediklerini tatlı tatlı yalanlıyorlardı/ Birçokları güneş ışınlarını kanatlarına takınırlar vb. insana özgü kavramların doğaya aktarılması (kapalı eğretileme) çok sık yer almakta, bununla beraber postunuz elden gidecek, deriniz yüzülecek/ tuzla kavrulmuş yüz gibi doğaya özgü kavramların insana aktarılması (açık eğretileme) kullanımlarına ya da sağnak sağnak kuş cıvıltıları nda olduğu gibi doğadaki bir özellik yine doğadaki başka özelliğe aktarılmaktadır. Benzetme Cevat Şakir duyguları ifade edişte benzetmelerden çokça yararlanmaktadır. Bunlar öykülere göre şöyle sıralanabilir: Çingene Ali: (Parlayan) çiğ örtüsü altında / Rüzgârlar otelinde (yaşardı)./ Ona fukara ya da zengin demek, bir kırlangıç ya da serçeyi fukara saymak gibi / lağım akıntılarının üzerinde gezen farelerin külrengi sırtları gibi şapka selleri / Basılan yaradan sızan irin gibi çamur gürültüsü / Işığın birden bire çıkması Ali ye bir şimşek etkisi yaptı. / bacaklarını, gözlerini yitirmek üzereyken onları kurtaran bir insan gibi / Ali çocuk gibi (perendeler atarak) / başlarını vahşi bir bahçeye döndürmüşler./ tribişon (tirbuşon) gibi helezonlarla Son Türkü: Duygu ve düşüncenin Don Kişot u idi. / Arı gibi ağızdan ballar dökerek, gelip kuyruğu ile sokmaz (Deniz)./ esen sağnağın yönünü gösterir bir çöp parçasıydı/ hayat kasırgası/ Duygu fazlalığı dolayısıyla insanın soluğunun kesilmesi gibi bir duraklayış/ birden rengini, kokusunu, çiçeğini, hayatını veren bir bitki gibi (adamdan karanlıklarda gökkuşakları yaratan bir türkü koptu.)./ yüzünde düşünde sevdiğine kavuşanların mutluluğu, gülümsemesi vardı. / Köpek ölüsü gibi /Sevdiğim kızlar cadı oldu/ Kayığa alınca ona evreni bağışlıyorduk. / köpek ölüsü gibi kuyruğundan tutup fırlatırsın. / Bir hava fişeği gibi renk renk havalandı/türküsünün ardında uzanan sessizliği bozmak cinayetti./bu adam denizin imbiğiydi. Tünek Ahmet: Durmayan bir geçit resmi (Kent yaşamı)/ Havaya çıkarılan balık, suya batırılan bir kuş gibi az kalsın boğulacaktı./ovalardaki buğday tarlaları gibi düpdüzdü./ Bir serçe yavrusunun çalılar arasından cık etmesi gibi./ on bir ayın bereketini getiren bir Ramazan gibi, Ahmet in de bir ay kaçakçılıkla / Kuşlar dünyası türkü dünyasıdır/kendileri mavi özgürlüklerde uçan birer türküdürler/adalar bir donanma varmış gibi ışıldıyorlardı/ pertavsızın ışığı bir noktada toplaması gibi. / Kuşların güneş ışığından türkü yapmaları gibi, Ahmet de kuşların türkülerinden ve güneş ışığından, kuşlara tünek yapmıştı /kanat türküleri. Sanatsal bağdaştırmalar Cevat Şakir anlam oluştururken sanatsal bağdaştırmalara da başvurmuştur. Çingene Ali: Korkulu düşün is ve karanlıklardan gözlerini yıkamak/uğuldayan kalabalığın karası (idamı seyretmeye gelen insanların vicdansızlığı), çevresindeki karanlık (toplumsal düzen, idam)/ Her dağ rüzgarının fısıltısı, çamurlarda çiğneniyordu. Son Türkü: Adamın görmeyen bakışında Homeros un 50 sayfasından fazla şiir vardı/ Bu kör görüyordu/ Sesi hür oldu/ yaratılışın uykusu / İnsanın o kadar güvendiği zebunke(ü)ş kuvvetinin boyunduruğunu sana takmaya kalkışınca hemen kabarırsın. /yırtılan, paralanan okyanus

Yeni Eleştiri Bağlamında Metindilbilimsel Çözümlemelerle Cevat Şakir i Anlamak 823 Tünek Ahmet: kanatlı türküler/ Kuşların güneş ışığından türkü yapmaları gibi, Ahmet de kuşların türkülerinden ve güneş ışığından, kuşlara tünek yapmıştı/ kör ve sağır bir gidiş/ Birçokları güneş ışınlarını kanatlarına takınırlar/sağnak sağnak (sağanak) kuş cıvıltıları/ gönlünü kurtarıcı tünek edermiş/ yalanın ışığı. Somutlaştırma: Öykülerde somutlaştırma örneklerine de rastlanmaktadır. Çingene Ali de özgürlüğün yok oluşu Her dağ rüzgârının fısıltısı ayaklar altında çiğneniyordu. Basılan yaradan sızan irin gibi, cıvık ve soğuk bir çamur gürültüsü ve gürültü çamuru çıkartılıyordu, Tünek Ahmet te de dur duraksız kent yaşamı Bir sele yakalanmışsınız, kent yaşamında boş bulunduğunuz anda karşıdan kötülük gelebileceği Postunuz elden gidecek, deriniz yüzülecek ve Boğulmamak için başınızı suyun üstünde tutmanız gerekli. Bunun için de sağdaki soldaki komşu başlarına elinizle dayanacak ve onları boğarak, kendiniz boğulmaktan kurtulacaksınız, birinin çok içmesi de Poyraz Hasan kafayı tütsülemişti örnekleriyle somutlaştırılmıştır. Ad Aktarması (Düzdeğişmece) Çingene Ali de kent uyuyordu./ Gövdeler gövdeleri ite kaka örnekleri vardır. Değişmece (Mecaz Anlam) Çingene Ali de birbirlerini faka bastırmak için pazarlık dolabını çevirirlerken / kentin katı duvarları, katı insan yüzleri /, Tünek Ahmet te Ahmet bu kent havasını altı ay solumaya uğraştı örneklerinde dolap, çevirmek, katı, kent havası ve solumak mecaz anlamlarıyla kullanılmıştır. İkilemeler: Cevat Şakir anlamı güçlendirmek için ikilemelerden çokça faydalanmıştır. Çingene Ali: Gezip tozmak/ sokak sokak/ soğuk soğuk/ ite kaka/ koca koca (dağlar)/ sarmaş dolaş/ çın çın/ katıla katıla/ dere tepe/ vur patlasın çal oynasın. Son Türkü: görmeyen gözleriyle uzun uzun bakar / saçını başını yola yola / rahat rahat aile ocağını tutuşturup dururken / dağı taşı/ seve seve uykuyla geçirmek/ renk renk havalandı (sesi)/ kan ve şan (ses benzerliği) Tünek Ahmet: Nazlı nazlı yosunlar/ bulut bulut kalkan duman/ bön bön baktım/ havada duyulur duyulmaz (çıt)/ rahat rahat su alsın/harıl harıl bir şeyler anlattı/serin serin estiği zaman/ kuşların türküsünü dolaya dolaya/ inin cinin top attığı/ Sağnak sağnak kuş cıvıltıları/ bağırdık çağırdık ses veren yok/ tatlı tatlı yalanlıyorlardı. Pekiştirme Son Türkü de apak eden bir fırtınada/ beyni darmadağın olmuştu, Tünek Ahmet te ise Ovalardaki buğday tarlaları gibi düpdüzdü/kapkara bir sünger/ incelmiş incelmiş de / apak yelkenler örnekleri verilebilir. Abartı: Cevat Şakir de bazen abartılı bir anlatımla da karşı karşıya kalınmaktadır. Tünek Ahmet te bunun örnekleri çok fazladır: Hava değişimi için mezara bile girmeye razı olacak bir duruma gelmişti./ değil ahtapotun kendisini, kumların, çakılların, yosunların duruşundan, ahtapotun nereden geçtiğini, nereye gizlendiğini anlardı./ Koca alamet, bir iki ton su taşıyordu. Kayığa almak için el kol değil, vinç gerekli!...suyu sıkıldıktan sonra sünger ancak iki kilogram ağırlığında kaldı./ neredeyse akşamüzeri vadilerde yürüyen gölgelerin yürüyüşünü kulağıyla duyacaktı.

824 Şükran DİLİDÜZGÜN Kullanılan dil: Cevat Şakir in eserlerinde aşağıda örneklendirildiği gibi denizle ilgili birçok terime rastlanmaktadır. Çingene Ali: kaparozlamak, kerte, angılanmak (dağlar). Son Türkü: Kavanço etmek, skuta, pruva, çarmıh, punya, perema, papafingo, paraketa atmak, paraçera, küpeşte, randa, kaparoz, kayzer, Tünek Ahmet: Pertavsız, gület, pruva, gomina, silyon, gardiyaprova feneri, flok, tirhandili, seren, çarmık, apil, küpeşte, baston Bunun yanı sıra mitolojik kültürü yansıtan kavramlara da rastlanır: Bütün ilk çağ tanrıları ya Afrodit gibi denizden doğmuşlar ya da bu denizlerden, Anadolu kıyılarından Avrupa ya geçmişlerdir. (Tünek Ahmet ten) Sözdizimsel Düzlem Yapısı Cevat Şakir anlatılarında devrik tümceye pek başvurmamıştır. Sadece Tünek Ahmet te Ahmet de dalmış uykuya. örneği görülmektedir. Sadece yüklemden oluşan tümceler dikkat çekmektedir. Çingene Ali de Yoruldu./Gülemiyordu./ Durdu./ Duydum, koştum, geldim, Son Türkü de Çekindi / Savsaladı /Dayanamadı, Tünek Ahmet te Uzaklaştık / Yutkundu / Sıkılır, utanır (dedi.)/utandı örnekleri vardır. Okura yöneltilen soru tümceleri kurulmuştur. Çingene Ali de Bundan ötesini ne yapacaktı?/ Yaklaşan bir felaketin duygusu, soğuk soğuk içine mi doğuyordu?, Son Türkü de Neden dünyaya gelen ve evrenle baş başa kalan bu insanın körlüğüne rağmen, evrene doğrudan doğruya bakışları vardı? Denizle, adayla, dalgalarla ilk elden bir ilişkisi vardı?/ Bu kadar güzel bir gecenin içinde çirkin bir şeyin ne yeri olabilirdi? örnekleri gözlemlenmektedir. Bunun yanı sıra Son Türkü de Kim bilir!/ Saçmaydı yahu! gibi ünlem tümcelerine de rastlanmaktadır. Son Türkü de Ömrümüzün yarısını seve seve uyku ile geçiririz a/ Susan deniz, fırtına koparacağım diye haber veriyor a gibi kullanımlara da rastlanmaktadır. Önal (1997:26) da İtalya yı gör de öl derler yok a canım, Bodrum kıyılarını gör de yaşa tümcesi bunun yazara özgü bir biçem olduğunu göstermektedir. Sonuç ve Tartışma Balıkçı nın bütün eserlerinde belirleyici olan temel yaklaşım, onun tabiata olan sevgisi ve ona ulaşma isteğidir. Halikarnas Balıkçısı, eserlerinde deniz ve denizden geçimini sağlayan insanların hayatını ele alırken diğer yandan yaşamı sosyal ve ekonomik boyutlarıyla da anlatmaya çalışır. Hikâyelerinde eşit oranda bahsettiği kara hayatında ise toprağın karadaki yükseltisi olan dağlar göğe uzanan yapılarıyla birer güç simgesidir (Yazıcı, 2002). Cevat Şakir de deniz (tabiat, dağ) ve kent tezatlığı, sözcüksel bağlaşıklık düzenekleri ile ağırlık kazanmaktadır. Bu kullanımlarla, Ünlü ve Özcan (1990) tarafından yazarın öykü ve roman tekniğinde belirli bir düzen olmadığı söylense de, öyküleri, kahramanların denizden (doğadan) kente gitme zorunlulukları, kent yaşamının ve kent insanının olumsuzlukları dolayısıyla doğaya kaçışları ve bunlara tekrar kavuşmaktan duydukları coşkuyu (türkü) yansıtan bir kurguya sahiptirler. Azra Erhat a göre Duyulan ve söylenen güçlü bir duygu olmalı, anlatımı ve söylenimi de gür ses ve sözle yansımalıydı. Bu yansıma öykülerde türküye dönüşmüştür (Ünlü ve Özcan, 1990:423). Cevat Şakir in düşüncesinin özünü insan sevgisi yoğurmaktadır. Bütün yazıları sınır tanımayan bir insan sevgisinde düğümlenir. Kişiler ise, çoğu kez doğaya, denize bağlı, arkasını

Yeni Eleştiri Bağlamında Metindilbilimsel Çözümlemelerle Cevat Şakir i Anlamak 825 bunlara yaslamış, onların verdiği mutluluk ya da gösterdiği acımasızlıkla karşı karşıya olan, kimi zaman bu mutluluk ve acımasızlığı kendi ilişkilerinde yaşayan kıyı insanlarıdır. Onun hikâyelerinin kahramanları her zaman denize kavuşmayı arzu ederler. Öykü ve romanlarında kişilerine, aşırı özlem ve davranışlara yönelik tek yanlı kişilikler yüklemektedir (Ünlü ve Özcan, 1990). Bu aşırı özlem sonucu sevgiliye kavuşmanın verdiği mutluluk kahramanların yüzüyle betimlenir. Denizciler yaşadıkları olumsuzluklardan dolayı denizden uzaklaşacaklarına, ona daha da yaklaşırlar. Denizciler her şeyden daha güçlü bir varlığı sevmekle; sanki onunla özdeşleşirler (Yazıcı, 2002:95). Onun insana duyduğu sevgiyi Mehmet Doğan onun bütün yazdıklarının Sırtını evrene dayamış, bütün yaratılışı arkasına almış canlı insanın bir ve başsız sonsuz serüveni, Haluk Elbe ise onun yapıtlarındaki insanların özelliklerinin yaşama bağlılık, dürüstlük, tok sözlük, namusluluk, sömürüye, aldatmaya ve insanı küçük görmeye, küçük düşmeye karşı koyu bir nefret ve mücadele olduğunu söylemektedir (Önal, 1997: 63). Bununla birlikte, Kurdakul a göre kahramanları olağanüstü yanı ağır basan, görmüş geçirmiş, anlatacak şeyleri olan insanlardır; yiğitler eksiksiz yiğit, tokgözlüler tam insan, benciller noksansız kalleş, düzencidirler. Bu nedenle olanı olduğu gibi değil yapmacık gerçek tonlar vererek yazdığı düşünülerek Şahap Sıtkı gibi düşünenlerce eleştirilmiştir; Azra Erhat ın deyimiyle de ihtiyar balıkçı tiplerini biraz melodrama kaçarak betimlemiştir (Ünlü ve Özcan, 1990). Ancak, bunun sebebini Yazıcı (2002), kişiler ve olayların, onun bizzat tanıdığı, tanık olduğu unsurlar olmasına; taşkın coşku ve bunun karşısında, öfke ve kızgınlığı bu samimiyete bağlamaktadır. Cevat Şakir de ana tema durumuna gelmiş deniz dostluğu ve kara düşmanlığını Mümtekim Ökmen (Önal, 1997:73) Onun ruhsal özelliğini özgürlük duygusuyla ifade etmek mümkündür. Zannediyorum deniz tutkusu da denizin uçsuz bucaksız oluşundan dolayıdır. Karada birçok engeller vardır Onun en çok kızdığı şey para ve paracı insanlardı, kazanç peşinde koşanlardı Deniz adamını kara adamından daima üstün tutardı. sözleriyle açıklamaktadır. Halikarnas Balıkçısının romanlarında iki tür insan vardır: Birincisi sömüren, ikincisi sömürülen o hep sömürülenden, zayıf insandan yanadır (Önal, 1997; Özyalçıner, 1998). Kara (toprak), sınırlı, statik, kendi içine kapalı dar bir evreni simgelerken; deniz, sonsuzluğu, devinimi, yaşamı ve coşkuyu simgeler. Kara, insanların üzerinde yaşadığı bir mekân olması nedeniyle, kötülüklerin, acımasızlıkların, çıkarların vücut bulduğu bir meydandır. Deniz ise aksine; iyiliklerin, özlemlerin, coşkuların beşiğidir. Kara, durağan yapısıyla insanın kolaylıkla hükmedebildiği, boyunduruğuna sokabildiği bir mekânken; deniz, hareketli ve devingen yapısıyla insana baş eğmez. Değişken mizacı, keyfi tutumuyla umursamaz ve güçlüdür (Yazıcı, 2002:107). Öykülerin başlıklarında da bu tezatlık hissedilmektedir. Çingene Ali, çingene halkının yerleşik hayat ve düzene başkaldırışının sembolüdür. Çingeneler sürekli gezmeleri, özgür ruhlu olmaları, neşeli mizaçları ile bir anlamda denizcilere benzerler. Maddiyata önem vermemeleri, cömert oluşları, sıcak ve samimi ilişkiler kurabilme yetenekleri ile ön plana çıkarılırlar, diğer ortak özellikleri müziğe düşkün olmaları ve şarkı söylemeleridir (Yazıcı, 2002:99). Son Türkü Kör Hüseyin in yaşamını denize bağışlamasının coşkusunu; Tünek Ahmet başlığındaki tünek sözcüğü ise doğaya karşı korumacılığı ve duyarlılığı temsil etmektedir. Cevat Şakir in kahramanları için kullandığı, bir anlatıda sürekliliği ve izlek birliğini sağlayarak sözceleme dokusunu tutarlı bir dizge biçiminde oluşturmaya yarayan (Kıran ve Kıran, 2003) gönderimler (adam, bu adam, balıkçı vb), öykü tekniği ve kahramanlarına yüklediği özellikleri belirtirken öyküyü üstyapı kategorilerine ayırmak için de bir anahtar oluşturmaktadır. Öykünün başında karakterler genel özellikleriyle belirtildikten sonra Bugün, bir gün vb. konu değişimi belirleyicileri ile asıl olaya geçilmekte ve Bundan sonra, sonunda gibi belirleyicilerle ileti aktarılmaktadır. Araştırmada incelenen öykülerde düğüm bölümlerine rastlanmamaktadır.

826 Şükran DİLİDÜZGÜN Olay kavramı; insanın kişisel özelliklerini davranışlarla gözlemeyi sağlayan, insanın iç dünyasını açığa çıkaran bir eylemdir (Yazıcı, 2002:171). Halikarnas Balıkçısı na göre sanat; geçici bir anın edebiyatın içinde durdurulmasıdır (Önal, 1997:56). Çingene Ali nin birini idam etmekten kaçması, Kör Hüseyin in ruhunu denize teslim ederken söylediği türkü ya da Tünek Ahmet in onun deniz ortasında kendini kuşların dinlenmesi için tünek yaparken yakalayan insanların karşısında utanması gibi. Hikâyeleri tek bir vaka üzerine odaklandığı için olaylar zincirlerine romanlarında rastlanır. Cevat Şakir in öykülerinde ritim ve canlılık eş anlamlı ya da yakın anlamlı sözcüklerle gerçekleştirilen koşutluklarla sağlanmıştır; bu da Önal ın (1997: 56) Halikarnas Balıkçısı ölçü, itidal, oturmuşluk, durgunluk kavramlarından hoşlanmazdı düşüncesinin öykülere yansıyışı olarak değerlendirilebilir. Biçem açısından incelendiğinde anlamsal düzlem yapısında yapılan söz sanatları bağlamında, doğaya karşı duyulan saygı ve bağlılığın insanlara ait özelliklerin doğa varlıklarına verilerek (kişileştirme) gerçekleştirildiği görülmektedir. Tabiat ve insan iç içedir, birbirleriyle açıklanır, birbirlerini tamamlarlar. İnsani belirtilerle ortaya koyulan tabiat, tabiata ait özelliklerle anlatılan insan pek çok duygunun, kavramın ve özlemin sembolüdür (Yazıcı, 2002: 104). Bunun yanı sıra ad aktarması ve değişmece kullanımı ile anlam zenginleştirilirken yapılan benzetmelerle anlatıma açıklık getirilmiş ve anlatım güçlendirilmiştir. Ünlü ve Özcan (1990), anlatımında çok kez benzetme ve kişileştirmeye rastlanmasını yazarın mitologyadaki söylencelerin etkisi altında kalmış olabileceğiyle açıklarlar. Yapılan sanatsal bağdaştırmalar öykülerin yazınsallık niteliğini arttırmaktadır. Cevat Şakir in öykülerinde az da olsa pekiştirmeye ve abartılı anlatıma rastlanmıştır. Dili, konuşmalarda oldukça yalın ve açıktır. Hikâyelerinde denizcilikle ilgili terimleri ustalıkla kullanmıştır. Deniz hayatındaki prova, küpeşte, dırıca, punya, tıra gibi denizcilik terimlerini dile yerleştirmiştir (Önal, 1997). Sözdizimsel düzlem yapısı bağlamında yazarın devrik tümce kullanmaya eğilimli olmadığı, sadece yüklemden oluşan tümceleri sıkça kullandığı, okuru düşünmeye iten soru tümceleri ve duygu belirten ünlem tümcelerine yer verdiği görülmektedir. Sonuç olarak, Cevat Şakir denize ve deniz insanına olan tutkusunu kara ve kara insanı ile karşılaştırarak, bütün samimiyeti ile onların yaşadıklarını onlarla yaşayarak insan duyarlılığı ile anlatırken Türkçenin gücünü de eserlerine bir sanatçı duyarlılığı ile yansıtmıştır. KAYNAKÇA ADALI, O. (2003). Anlamak ve anlatmak. İstanbul: Pan Yayıncılık. BAYRAV, S. (1999). Dilbilimsel Edebiyat Eleştirisi. İstanbul: Multilingual. DİLİDÜZGÜN, Ş. (2010). Metindilibilim ve Türkçe Öğretimi. İstanbul: Morpa. ERDEN, A. (1998). Kısa Öykü ve Dilbilimsel Eleştiri. Ankara: Gündoğan Yayınları. ERKMAN-AKERSON, F. (2005). Göstergebilime Giriş. İstanbul: Multilingual. GÖKTÜRK, A. (1988). Okuma Uğraşı (3. bası). İstanbul:İnkılap Kitabevi. GÖKTÜRK, A. (1989). Sözün Ötesi Yazılar. İstanbul:İnkılap Kitabevi. Halikarnas Balıkçısı (1988). Ege den Denize Bırakılmış Bir Çiçek (4. basım) (Der. Şadan Gökovalı). İstanbul: Bilgi Yayınevi. KIRAN, A. ve KIRAN, Z. (2003). Yazınsal Okuma Süreçleri. Ankara: Seçkin. Yayıncılık. MORAN, B. (1999). Edebiyat kuramları ve Eleştiri. İstanbul: İletişim Yayınları. ÖNAL, İlknur Hatice (1997). Halikarnas Balıkçısı. Ankara: Kültür Bakanlığı.

Yeni Eleştiri Bağlamında Metindilbilimsel Çözümlemelerle Cevat Şakir i Anlamak 827 ÖZYALÇINER, A. (1998). 1940-1960 Döneminde Roman ve Öykü: Yeni Arayışlar. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı(Yay.Haz. H. Atabaş, A. Şimşek, D. Dirlikyapan). Ankara: Edebiyatçılar Derneği Yayınları. POSPELOV, GENNADİY N. (1995a). Edebiyat Bilimi I(Çev: Yılmaz Onay). İstanbul: Bilim ve Sanat Yayınları. POSPELOV, GENNADİY N. (1995b). Edebiyat Bilimi II (Çev: Yılmaz Onay). İstanbul: Bilim ve Sanat Yayınları. RİFAT, M. (1990). Dilbilim ve Göstegebilimin Çağdaş Kuramları. İstanbul: Düzlem Yayınları. RİFAT, M. (2005). XX. Yüzyılda dilbilim ve göstergebilim kuramları.2. temel metinler (3.baskı). İstanbul: YKY. TANYOLAÇ ÖZTOKAT, N. (2005). Yazınsal Metin Çözümlemesinde Kuramsal Yaklaşımlar. İstanbul: Multilingual. UZUN-SUBAŞI L. (2006). Öğrencilerin Yazılı Anlatım Sürecindeki Metinleştirme Sorunları. (Yay. Haz. S. Sever) II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri (s.693-701). Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi. ÜNLÜ, M., ÖZCAN, Ö. (1990). 20.Yüzyıl Türk Edebiyatı. Ankara: İnkılap Kitabevi. ÜNLÜ, M. (1992). Örneklerle Edebiyat Bilgileri. İstanbul: Cem Yayınevi. YAZICI, N. (2002). Halikarnas Balıkçısı nın Eserlerinde Tabiat. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı. YÜCEL, T. (1991). Eleştirinin ABCsi. İstanbul: Simavi Yayınları.