BİR ÖZGÜRLÜK YANILSA-T-MASI: POSTMODERNİZM!



Benzer belgeler
postmodernizm üzerine bir sunuş*...

AŞKIN BULMACA BAROK KENT

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ... iii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYOLOJİYE GİRİŞ

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

Karl Heinrich MARX Doç. Dr. Yasemin Esen

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

İ Ç İ N D E K İ L E R

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

FELSEFE BÖLÜMÜ SOFİSTLER DERSİ DERS NOTLARI (3)

TÜRKİYE NİN TOPLUMSAL YAPISI

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

ÜNİTE:1. Dil Nedir? ÜNİTE:2. Dil Kültür İlişkisi ÜNİTE:3. Türk Dilinin Gelişimi ve Tarihsel Dönemleri ÜNİTE:4. Ses Bilgisi ÜNİTE:5

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

1. Sosyolojiye Giriş, Gelişim Süreci ve Kuramsal Yaklaşımlar. 2. Kültür, Toplumsal Değişme ve Tabakalaşma. 3. Aile. 4. Ekonomi, Teknoloji ve Çevre

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

Editörler Prof.Dr. Ahmet Onay / Prof.Dr. Nazmi Avcı DİN SOSYOLOJİSİ

ÜNİVERS ALIST TARİH. Prof. Dr. Karam Khella. Tarihin Yeniden Keşfi. Avrupa Merkezci Tarihsel Bilincin Yıkımı. Çeviren: İsmail KAYGUSUZ.

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

KİMLİK, İDEOLOJİ VE ETİK Sevcan Yılmaz

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

İçindekiler. Değişim. Toplumsal Değişim. Değişim Eğitim ilişkisi. Çok kültürlülük. Çok kültürlü eğitim. Çok kültürlü eğitim ilkeleri

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

HER TÜRLÜ MEKANIN YIKILIŞINI İŞİTİYORUM,PARÇALANAN CAMI VE ÇÖKEN

KURAMSALLAŞMANIN YÖNÜ İNCELEME DÜZEYİ

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

KAYNAK: Birol, K. Bülent "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir?

Temel Kavramlar Bilgi :

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

Dünyanın İşleyişi. Ana Fikir. Oyun aracılığıyla duygu ve düşüncelerimizi ifade eder, yeni anlayışlar ediniriz.

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

ÜNİTE:1 Psikolojinin Tanımı ve Kapsamı. ÜNİTE:2 Psikolojide Araştırma Yöntemleri. ÜNİTE:3 Sinir Sisteminin Yapısı ve İşlevleri

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

Haberi okumak ve yazmak aslında ne demektir?

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

1. Bölüm: Toplumsal Yapı ve Sınıf Yönetimi...1

Üretimde iş bölümünün ortaya çıkması, üretilen ürün miktarının artmasına neden olmuştur.

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

I. BÖLÜM I. DİL. xiii

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ ANAYASASI

ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ

SCA Davranış Kuralları

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

ENDÜSTRİYEL VE POST-ENDÜSTRİYEL DÖNÜŞÜM

GÖKKUŞAĞI KOLEJİ PYP SORGULAMA PROGRAMI

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

T.C. İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU AMELİYATHANE HİZMETLERİ PROGRAMI 2. SINIF 1. DÖNEM DERS İZLENCESİ

Editörler Prof.Dr. Mimar Türkkahraman & Yrd.Doç.Dr.Esra Köten SİYASET SOSYOLOJİSİ

FELSEFE + SANAT => SANAT FELSEFESI

Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

SOSYAL PSİKOLOJİ II KISA ÖZET KOLAYAOF

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS BİLGİ PAKETİ

225 ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ. Yrd. Doç. Dr. Dilek Sarıtaş-Atalar

1.Tarih Felsefesi Nedir? 2.Antikçağ Yunan Dünyasında Tarih Anlayışı. 3.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-I: Hıristiyan Ortaçağı ve Augustinus

4 -Ortak normlar paylasan ve ortak amaçlar doğrultusunda birbirleriyle iletişim içinde büyüyen bireyler topluluğu? Cevap: Grup

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

Ferit Edgü nün Eserlerinde Kafkaesk Dünya

SOSYAL BİLGİLER VE ÖĞRETİM PROGRAMI. Adnan ALTUN

KÜRESELLEŞEN DÜNYANIN YENİ GERÇEKLERİ VE GENÇLERİN KONUMU: RADİKALLEŞİYOR MUYUZ?

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MEDYA ÇALIŞMALARI DOKTORA PROGRAMI

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ DOKTORA PROGRAMI DERS BİLGİ PAKETİ

Fen - Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü

SANAT EĞİTİMİ ÜZERİNE. Doç. Dr. Mutlu ERBAY

ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ REKLAM TASARIMI VE İLETİŞİMİ BÖLÜMÜ

Yaşam Boyu Sosyalleşme

Sanatsal Güzel, Estetik Yargı ve Toplumsal Geçerlilik Mersin Üniversitesi, Mart 2011

DERS PROFİLİ. Diplomasi Tarih I POLS 205 Güz

Transkript:

BİR ÖZGÜRLÜK YANILSA-T-MASI: POSTMODERNİZM! Edebiyat güncelimizin tam ortasına yan gelmiş, darmadağınık bir gülümsemeyle oturuyor "postmodernizm"... Bir küçük selam mı istediği, bir ömürlük hesaplaşma mı? Belki onunla yan yana duruşumuz çizecek aynadaki görüntümüzü. Aynadaki kendimizle ondaki kendimizin oluşturduğu imgenin sırlarını çözmeliyiz diyen bir görev var sanki önümüzde. Yüzeyel bir bakışla, edebiyatta bir "tarz" ve yöntem tartışması gibi görünür önce postmodernizm. Üzerine eğildiğimizdeyse, puslar içinde, çok boyutlu, çok yönlü, değişken düşünce sistemleriyle karşılaşırız. Bilinç, akıl, tarih, toplum, sosyoloji, felsefe, hatta biyolojinin, insan duyularının, hücre fizyolojisinin tartışılmasına kadar uzanan bir yol çıkar önümüze. Postmodernizmi tartabilmek için insanoğlunun tüm bedenini, düşünsel eylemliliğini, ruh serüvenini masamızın üstüne yatırmamız gerekir. İnsanın diğer canlılara göreceli üstünlüğü, onun algılama çeşitliliğine, genlerle taşınıp yaşamla zenginlenen belleğine, değişen koşullarla değişen yargılama yeteneğine ve sonuçta tümünün yönelttiği bilinçli davranma gücüne dayanır. Bu güç, diğer insanların güçleriyle birleşince katlanır, kanatlanır... Toplu yaşamanın getirdiği kendi türüne yöneliş, birlikte olma, acıma, yardımlaşma, dayanışma, beğenilme, övülme gibi duygularla donanır, öykünmeden devşirilmiş arzularla, sanatla renklenir, "öteki"ne yönelmiş dille seslenir, toplumu ileri götüren, dünyayı yerinden oynatan bir kaldıraç gibi iş görür. (1) Nörobiyolojinin yeni bilimcil açılımlarla gözlenebilir bir nesnelliğe çektiği insan sosyalliğinin en temel iki ayağı aşk ve ahlaka yaslanır. Aşk ve ahlakı kurgulayan da, insanın ayrı eşeyliliği ve akıl etkinliği, etkileşimidir. Nesnel birer gerçeklik olan beyin hücreleri, eşey hücreleri ve iç salgıların dolayladığı bir yapılanmayla iki metafizik kavrama, aşka ve ahlaka açılır... Aslında onun biyolojik varlığının birer ürünü olan yapılarla o yapıların oluşturduğu yapıdışı gibi görünen duygular insan düşünce sistemindeki düğümler oluşur. Tüm bu tartışma ve karışmaların arka yüzünde insan türünün beyin yapısı ve ayrı eşeyliliği yatar; aynı zamanda "öteki" diye adlandırılası giderek moda olmuş diğer insanlarla ilişkilerini düzenler, toplumbilim açısından gereklilikler doğurur, toplumu iteleyen, ileri götüren düşüncelere, dürtülere kaynak olur. 1

Ayrı eşeyliliğin topluma ve insana kazandırdığı bu itici gücün bilinçdışına atılmış, ya da bilincimizin örtük alanında kıpırdanan ayrı bir ruhu vardır: cinsel yasak. Cinsel yasak, açıklanamamış ya da dışa vurulamayan arzularla kamçılar insanı... Cins temeline dayalı, ateşin korunmasını kadına bırakan ilk cins ayrımlı işbölümü, anaerkil toplumların sosyal gerçekliğidir. Hayvancıl orta barbar toplumunda, erkek, yüz binlerce yıl toplumun önünde yer almış kadından iktidarı almaya yönelir. Üretimin sosyalleştiği kapitalist toplumla birlikte birlikte, doğal yaşamın kendiliğinden oluşturduğu cinsler arasındaki ayrılıklar insanın aklıyla görebildiği bir olgu durumuna gelir. İnsanın türü kendi üremesinin iki kanadını, erkeğin ve kadının durumunu tartışmanın yanında ürettiğinin getirdiği koşulları ve tüketimi, üleşimi de sorgulamaya başlar. Ortaçağın kölelik ve kapıkulluğundan kapitalist üretimin özgür işgücü gereksinimiyle sıyrılmıştır insan. Sanayi devrimiyle birlikte, üreten çoğunluk "zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi" olmadığını ve yeni yaşamın üretim-tüketim zincirinde taşıdığı eşey organının ya da özel iç salgı bezlerinin pek de anlam taşımadığını görebilmiştir. Üretim, somutça izlenebilen, elden ele ürünün biçim değiştirdiği, cins ayrımı gözetmeyen bir toplu sürece dönüşmüştür. Bir malın üretilmesi için yan yana, ya da art arda çalışmaya başlayan insanın kendi türüne olan inancı daha da artar. Kendi ürettiği değerin ederini de çözmeye, üleşimde adalet aramaya yönelir... Bir yandan da doğa ve toplum yasalarını çözümlemeye çabalar. Tüm insanları, Olimpos'tan ateşi çalıp insanlığa sunan bir Prometeus yapabilecek koşullar aydınlanmıştır artık. Yeni çağdaki yeni insanın toplum içinde yaşamasının kendine kazandırdığı milyon yıllık kazanımlardan belki de en önemlisi, insanın kendi geleceğiyle ilgili düşlerini, düşüncelerini, yaşama geçirebileceği, gerçekleştirebileceği yargısıdır. Tarih öncesinde, bilincin yeterince çevreyi aydınlatamadığı uzun bin yıllar, yüz bin yıllar boyunca bilinmeyen, görülmeyen güçlere devredilen evren ve toplum sırları, insan tarafından, toplum içinde, duyularla, deneyimlerle, bilgi birikimleriyle kuramlaşmış gerçek ışığında insanın kendi malı olur. Toplum ve öğrenilebilen, sorgulayan akılla çözümlenebilen, aydınlanan gerçek insanın en güçlü iki silahıdır. Bu iki ayak üzerinde gelecek yapılandırılacak, tarih yazılacaktır. Taa ki yakın zamanlara, yine insanın kendi ürünü, yapıtı olan tekniğin, iletişimin, geç kapitalist simge yağmurlarının oluşturduğu gerçek bulanıklıklarına, algılama bozukluklarına kadar... Tam burada da oyun bir ikileme dönüşür. İnsanın televizyonlar, reklam kampanyaları, tüketim simgeleriyle şaşkına dönmüştür. Değerler, insan beğenileri başkalarının kurguladığı 2

sistemler tarafından hazır bir şekilde sunulmaktadır. İnsanın seçim sandığı, ya da temsil sandığı şeyler birer koşullanma, birer yanılsamadır belki. Bu andan itibaren de duyularının nesnelliğinden şüpheye düşmeye başlayan insan kendi geleceğiyle ilgili yönelmelerden uzak durmaya, diğer bir deyimle sosyal politika dışı olmaya başlar. Yanılsama, yanıltılma kaygıları ağır basmaktadır. Bir yandan da tüm adalet arayışlarının ve yeni, daha insancıl bir dünya düşlerinin, kavgalarının da insanı birer iktidar oyuncağı, birer tutsaklık gerekçesi oluşturduğu söylenmektedir. Yaşamsa yeryüzü insan çoğunluğu için her geçen gün daha da zorlaşmakta, dünya kirlenmekte, doğa bozulmakta, yoksulluk artmakta, tedavisi olmayan hastalıklar çoğalmaktadır. Günümüz dünyası insana çözülmesi zor karmaşalar, yanılsamalar sunmaktadır. Algılamalarından şüpheye düşen insan, kendi geçmişinin izlerini karşısında şaşkın bir izleyici gibi kalmış, kendi sinir hücresinin, elinin, burnunun, dilinin, gözünün nesnelliğini bile tartışır olmuştur. Yaşam ve evrenin içindeki bilinmeyenlerle bilinemeyecek sanılanlar çoğalmakta, umutsuzluk çözüme yönelik davranışların önüne geçmektedir. Düşünce sistemleri içinde kutsal inançlar, teolojik öngörüler, metafizik, mitolojiler güç kazanmaya başlamış, edebiyatta mistisizm ve fantastizm öne geçmiştir. Dogma mezarından çıkarılıp "reenkarnasyon"a uğratılmıştır. "Tarih bir tekerrür"e döndü, dönecektir. Böylesine karmaşık bir yol izlemiş düşünce tartışmalarının çıkış noktası, felsefeden, sosyolojiden, tarihten önce hep edebiyat olagelmiştir. İnsana olası gelişmeleri çok önceden sezgileriyle duyumsatan bir derinlik boyutu, bir öncü güç, bir estetik habercidir edebiyat. Önce edebiyatta tartışılmaya başlanan, sonra diğer düşünsel alanlara geçen toplum ve gerçek kavramlarını oluşturan ögeler, insanın kendi istenci dışındaki değişmelerle belki de bilincin kavrama yetilerinin dışına kayabilecek ölçüde anlaşılmaz nitelikler kazanırken, kavramların yeniden tartışılmasını isteyenlerden bazılarının başka niyetleri vardır. Toplum ve gerçek ayakları yok edilmiş insan bilinci, şaşkın ördek örneği kendi insan yavrularını ezecek, ezenleri sessiz bir tanık gibi izlemek zorunda kalacak, yeniden ilk çağların bilinmezlikleri içinde yitirecektir kendini. Onun için de önce toplum ve gerçek tartışılıyor. Özgürlük istiyor son yılların ünlenmiş genç yazarları. Yazdıklarına, düşündüklerine özgürlük... Kendi dışlarındaki toplumun gerçekliğiyle, toplumun önlerine koymaya çalıştığı görevlerle ilişkilerini tartışıyorlar. En çok da kendilerini baskıladıklarını savladıkları toplum ve gerçek kavramlarından rahatsızlar. Edebiyatta özgürlük, sanatçı özgünlüğü, baskı ve önyargılardan uzaklaşma, "meta metin"leri kullanmama gibi gerekçelerle geleneksel biçimi 3

yadsıyan, hatta aşağılayan, içerik ve anlam boyutu olmayan yapıtlar çoğunluk oluyor. Estetik bir bakış açısıyla, belki de, bir zenginlik, bir çokrenklilik, çokseslilik kazanmış gibi görünüyor düşünsel yaşam. Kimi zaman insanı çevreleyen nesnel ortamın çeşitliliğinden, karmaşıklığından kaynaklanan, kimi zaman da birilerince bilinçli olarak körüklenen bir "karnaval", bir şenlik yaşanıyor. Birilerince "postmodernizm" olarak adlandırılan bu yeni akım ya da esinti, öncelikle de edebiyat denizinde fırtınalar koparıyor. Postmodernizm, ısrarla "gerçek" ve algılama kavramlarını bombardımana tutuyor. Gerçek, mutlaklığını yitirmiş, yeni ve kurgulanabilir bir "hipergerçeğe" dönüşmüştür. Algılamalarımız aslında bir yanılsama, ya da birilerince güdülenmiş bir "üstkurgu" olabilir! Kendi duygularından, dışındaki dünyadaki gerçeklik konusundaki algılamalarından şüpheye düşen insanda ortaya çıkan en önemli değişimlerden biri "algılama kısır döngüsü" dür. Postmodernizmin de "şizofreni" olarak tanımladığı bu durum, tıp dünyasında önemli bir hastalık sayılan, ancak insandan insana direk bulaşmayan şizofreninin edebiyat, felsefe, sosyoloji, tarih sistemleri ile yeni insanlara, sonraki kuşaklara yayılmasının da başlangıcı, çıkışıdır. Günümüz şizofrenisi söz, yazı ve görsel iletişimle bulaşıcıdır! Algılama bozukluğunun bir diğer saldırı odağı, toplumsal olaylardaki neden- sonuç ilişkisi ve insan toplumları geçmişini bu ilişkiyle tanımlamaya çalışan tarih bilimidir. Postmodernizmin ana karakterlerinden biri olan "tarih yanılsaması", ya da tarihin tamamen bir kurgu olduğu savlamasıyla tüm insanlık geçmişi, uzayan bir eliptik sarmal, bir kısır döngü içerisinde bitmeyen yanılgılar, yanlışların da kaynağı olacaktır. Tarihi neden-sonuç ilişkisinden koparmak, tarihe yeni kan davaları, yeni düşmanlıklar eklemek demektir belki de... Anadolu tarihini araştırırken 1900'lü yılların başında yaşanmış Ermeni- Osmanlı, ya da Ermeni- Türk çatışmasında, Kafkas petrolleri gerçeğini, iki halkı birbirine düşman etmiş Kafkas petrolü ardındaki emperyalizm olgusunu görmeyen bir bakış açısı, yüz binlerce insanın ölümüyle sonuçlanmış o karmaşada iki halktan birini suçlu, barbar olarak bulur çıkarır. Bu kısır çekişme içinde savaşın asıl sorumlusu olan kapitalist sistem, kendi adaletsizliğini, savaşların, yıkımın sorumluluğunu gizleme olanağı sağlamış olur. Bu bakış açısı yeni algılama bozukluklarının da çıkış noktasıdır. Her ikisi de Semit soyundan gelme İsrail oğulları ile Araplar arasındaki kavgada kim haklıdır acaba? Olaya yalnızca bugünkü yüzeyel görüntüsüyle bakıp arkadaki tarih geçmişini nesnel bir boyutta değerlendiremediğimizde, benzer savaşların, insanlık üzerine yıkılacak yeni 4

ölümlerin, acıların da önüne geçemeyiz. Bitmeyen Arap- İsrail kavgası emperyalizmin bitmeyen doğal kaynak ve petrol kavgasıdır. İkinci dünya savaşında emperyalizmin en acımasız yüzü Alman faşizmi tarafından soykırımına uğratılan Yahudiler için de Araplar için de, emperyalizmin biçtiği yeni kaftan, petrolün unutulduğu ve sürekli ölümün düşünüldüğü yeni bir Auschwitz, Filistindir. Bir şekliyle de Auschwitz'den çıkış için tek seçenek: Ya ölmek, ya öldürmektir! İsrail diye bir millet, milliyetin birkaç on yıl öncesinde olmadığı düşünülürse, emperyalizmin insanlık üzerinde oynadığı olağanüstü hinoğluhin oyunlar daha iyi anlaşılır olacaktır. Dünya yüzlerce yıl sonra, yeniden dinler, inançlar savaşında kan yitimine, yıkımlara, acılara uğruyorsa, bu gerçeğin arkasında hem gizli servisleriyle, hem parasıyla, hem kültürel saldırısıyla emperyalizm durmaktadır. Bir de, her iki yandakilerin de insan oldukları, kutsal inanışlar adına bile olsa öldürmenin, yok etme güdüsünün insana yakışmayacağı gerçeği... Aynı zinciri 11 Eylül'de Amerika'da başlayan terörist saldırı ve arkasından gelişen Afganistan Savaşı, bu savaşın diğer ortadoğu ülkelerine kayma olasılığına da taşıyabiliriz. İkiz Kuleler'in bombalanmasını Usame Bin Ladin adlı bir teröristin kendi sapkın kafa yapısından kaynaklanan bir saldırı olduğunu düşünen Batı yanlıları için bu tür saldırıların olmaması için o kişinin, örgütünün, hatta bu tür eylemlerde hep adı geçen bir din yandaşlarının ortadan kaldırılması gerekir. "Haçlı Seferi" deyimi, sonradan baskılanmış bir dil sürçmesi değil, Batı ve emperyalist düşüncenin benlik göstergesidir. Diğer yandan bakıldığındaysa, Amerikan İkiz Kuleleri dünyayı egemenliğine almış, dünyanın tüm yoksul halklarını ezen, sömüren bir sistemin, özellikle de Orta Doğu'da Müslüman topraklarına ateşi, kanı, ölümü hak gören İsrail'in arkasındaki Amerikan emperyalizminin simgesidir. O kulelerin vurulması bir işarettir; Müslümanlar birleşmelidir, "Cihad!" gereklidir. Kutsal inancın muştuladığı cennete bu yolda şehit olunarak ulaşılabilir! Tarihin zincirlerini kıran, olayları neden- sonuç ilişkisinden "kök-sap"larından çekip koparan postmodernist düşünce sistemi, olayı insanlara böyle yansır işte. Dünyadaki karmaşanın, toplumcul kördüğümün asıl boyutu bir toz bulutu arkasında gizlenir. Toplum çoğunluğunun üstünde, ezmeye, sömürmeye yönelmiş çıkarın güdülediği bir avuç ayrıcalıklı tarafından kırk yerinden bıçaklanmış, kurşunlanarak öldürülmüş insanlık tarihi, ölüm nedeni bilinmiyormuş gibi, ezilen çoğunluğu cinayetle suçlamak üzere, yeniden otopsi masasına yatırılmıştır. Toz bulutunu biraz aralamaya çalışalım istedik... 5

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 1. Günümüz dünyasının egemeni geç kapitalizm ve liberal politikalar, insan sosyalliğini yıkıma uğratırken, bireyi yalnızlığa, kendi türüyle acımasızca yarışa itelerken Doğada Karşılıklı Mücadele Yasası'nın varlığını kullanıyor. Hani "Darwin'in doğal seleksiyonu" gibi diyor... İnsanın bunca gelişmenin yaşandığı, milyon yıllık birikimden sonra türdeşlerini acımasızca dışlamasının insana yakışmayacağı itirazının yanında, hep yadsıdıkları çok önemli ve büyük bir gerçeklik daha var; doğada, Karşılıklı Mücadele Yasası'ndan daha güçlü işlediği bile öngörülen, bilimcil çalışmalarla desteklenen Karşılıklı Yardımlaşma Yasası'nın varlığı... Bu yasanın en acımasız doğa koşullarında ve en ilkel hayvan toplumlarında bile diğerinin (mücadele) çok önüne geçtiği yapılan araştırmalarla gün ışığına çıkarılmıştır. Kaynak: Pyotr Kropotkin, Karşılıklı Yardımlaşma, Kaos Yayınları Mart 2001 6

Bölüm 1. Genel Olarak Postmodernizm; Bir Hayalet... Bölüm 2. Türkiye'de Postmodernist Açılımlar, ya da "Türk Romanında Postmodernist Açılımlar" üzerine Bölüm 3. Günümüz öykücülüğünün üstüne düşmüş gölge, ya da yaşamdan kaçan öykücülüğümüz 7

METAFİZİĞİN YENİ HAYALETİ... 8

insanoğlu; ah o metafizik hayvan! "İnsanoğlu dışında hiçbir varlık, kendi varoluşu ya da genellikle varoluş karşısında hayrete düşmez. İnsanoğlu, metafizik bir hayvandır." Schopenhauer İnsan beyni ve onun çalışma ürünü olan akıl, insanı bir yandan hem ruhsal, hem bedensel anlamda geliştirip diğer insanlarla ilişkillendirir, sosyal bir varlık yapar. Bir yandan da bireyin kendine düğüm attığı bir çıkmaz olur... Günümüzde akılda sorun var. İnsanın kendi ürünü olan toplumsal yaşam, insanın başından aşağı içinden çıkamayacağı, algılama bozukluklarına yol açan göstergeler yağdırıyor. İnsan kendi yarattıklarının tutsağıdır. Zaman ve gerçek kavramındaki değişmeler bilinmezleri arttırıyor. Bilinmezlerin sorgulanmasından kaçınmanın yolu, mistik ve kutsal önermelerdir. Bir kez daha ve yeniden dogma'dır! İnsan aklı, çözemediği yahut anlam veremediği, ya da artık anlam vermeyi düşünmediği bir söylemler ve metinler denizinde yüzüyor. Yaşam, kendini yitirmiş, ne olduğunu anlayamayan benlikten sıyrılmış, milyarlarla türdeşi içinde yaşarken yalnız kalmış insanın oynadığı, öznesi olmayan bir eylemdir artık. "Biz" ve "Ben" sözcüklerinin dilden çıkarılıp atılmasının zamanı gelmiştir. Öznesi olmayan bir yüklemse yaşam, yeni bir yaşam için özne de kalmamış demektir. Adalet arayışı yalnızca kutsal kitaplarda, okuru kalmamış bir zamanların devrimci yapıtlarında aktarılan bir eski masaldır. Kısacası, dünya değiştirilemez olmuştur! 9

bir hayalet... 1980'lerin başında, "le Monde Dimanche okurlarına manşetten bildiriyordu: Avrupada bir hayalet dolaşıyor - Bu hayaletin adı postmodernizm" (1)1. (18.10.1981 Le Monde Dimanche, Alıntılayan Y. Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, s.61) Bu Avrupa'da dolaşan ikinci hayalettir. İlk hayalet 19. Yüzyıl ortalarında duyurulmuştu. "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor - komünizmin hayaleti. Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek için kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile Çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları. "(2) 2. K. Marks- Fr. Ergels, Komünist Parti Manifestosu, Sol Yayınları 1998, s. 7 Tam, "Tanrıya şükürler olsun!" diyorken, ilk hayalet, komünizm, birleşen Avrupa güçleriyle onlara umduklarından büyük bir destek veren hatta savaşın öncülüğünü yapan Amerikan güçleriyle, insan düşünce, moral ve yaşam sistemleri içinden sökülüp atılıyorken, ikinci hayaletin ürküntüsü bindi insanlığın üstüne. Aradan biraz zaman geçince anlaşıldı ki, korkacak birşey yoktur! Bu hayalet birincisi gibi ürkütücü, zebani kılıklı bir şey değil... Ne Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek için bir kutsal ittifak içine girmelerine gerek vardır, ne de Papa'yla yeni çarların, Alman polis ajanlarının işbirliğine... Amerikan Üniversiteleri'nin, Avrupa başkentlerinin, sermaye destekli kültür çevrelerinin yeni gözdesiydi yeni hayalet... "Postmodernizmin büyük bir bölümü ABD'den serpildi ya da en azından orada hızla kökleşti. Bu durum bu ülkenin en yola gelmez politik sorunlarının bazılarını yansıtmaktadır. (...) Çin, diyet kola ile birlikte Derrida'yı da ithal ettiğinden, şu anda Pekin Üniversitesinde postmodern incelemeler üzerinde yoğunlaşan bir enstitü var. (...)ABD'deki bu tercüme işlemi, kampüs sınırlarının ötesindeki çatışmaların çirkin biçimde akademik parsaları savunma ya da destekleme etrafında dönen itiş kakışlara dönüşmesiyle, radikal rakiplerin düşünsel pazarda kavga etmeleriyle, araştırma fonlarının şu değil de bu avangard girişime tahsis edilmesiyle sonuçlanır."(3) (Altını biz çizdik) 3..Terry Eagleton, Postmodernizmin Yanılsamaları, Ayrıntı Yayınları 1999,s. 144-145 10

Hayaletin kişiye, yere göre değişik tanımları yapılıyor. Herkes bu hayalet karşısında kendine bir yer bulma çabasına giriyor. Kimisine göre, günümüz piyasa egemeni geç kapitalizmin düşünce alanına düşürdüğü bir görüntüdür postmodernizm. Kimine göre özgürlüktür, tüm iktidarlara başkaldırıdır, her dönemde yaşamayı başarmış insanın ihtilalci ruhudur... Çin Masaları'ndan, Binbir Gece'ye, çağlar öncesinden var olan, Cervantes'in kitaplarında, Garcia Marquez'in yapıtlarında kendini duyurmuş bir aykırılık, bir karşı duruş... Kimine göreyse kurtulmaktır çevreyle ilgili gereksiz sorumluluklardan, başıboş, özgür yaşayabilmektir. Yalnızca bir kez yaşanabilen bu yaşamın kendi arzularımızın örgüsünde, kendimizle barışık sürdürebilmek, bizi baskılayan tüm iktidarlardan, ayıp, yasak, günah kavramlarından, görevlerden uzak tamamlayabilmektir. Kafalardaki karışıklığı en aza indirmenin yolu, elbet kavramın adından yola çıkmakta olabilir. Postmodernizm, adı üstünde, herşeyden önce "modernizmden sonra" gelendi, modernizmin aşılmasıydı, yerine bir başka şeyin konulma çabasıydı. 11

neydi modernizm? Modernizm, yüzlerce yıllık bir birikimin, içinde yaşadığı toplumun kural ve gizlerini çözmeye yönelmiş insanın,toplum karmaşasının ve o karmaşada yaşanmış, kimisi efsane olup yerleşmiş altüstlüklerin ürünüdür. Kendi çağında moda karşılığı güncel olan diye tanımlanmasından aldı adını modernizm. Bu tanım bugün için yetersiz kalmaktadır. En azından bugün moda olan değildir! Rönesans denen bir değişim çağından reformist eylemlere, yeni coğrafyaların tanınmasından art arda ortaya çıkan yeni buluşlara kadar ayrı ayrı duran başlıklar birleşir onun içinde. Üretimin sosyalleşmesiyle birlikte, yan yana üretime geçen, gücünü birleştiren, ürettiğini elinde duyumsayan ve onun arkasından dünyayı öğrenmeye, değiştirmeye kalkışan insanın yüzlerce yıllık öyküsüdür modernizm. Taht, şato ve mihraba yönelmiş, kral, derebeyi, kilise, egemenliğine karşı iktidar kavgası vardı önce modernizmin içinde. Kapitalist diye adlandırılan yeni üretim biçiminin patronlarının, kıyasıya rekabet koşulları altında piyasaya egemen olabilmek için ucuza üretme mücadelesi... Sonra, köle, toprakbendi, yanaşma olmaktan kurtulmuş yığınların aç kalmamak için ölesiye çalışmak zorunda kalarak tanıştıkları özgürlüğün bir anlamının da, insanın kendi geleceğini kendi elleriyle kurabileceği gerçekliği... Monarşilere başkaldırırken devrimci olmuş patronların, iktidar koltuğuna ulaşınca kendini desteklemiş işçi, köylü yığınlarına, orta sınıflara sırt çevirmesi... Çalışan yığınların kanları pahasına verdikleri iş koşullarının düzeltilmesi mücadelesinden başlayarak siyasi iktidara uzanan destansı kavgaları. Daha adaletli bir dünya için küçük ütopyalardan üzerine ciltlerle kitap yazılmış devrimci kuramlara.. Tüm bu birbiriyle ayrı, aykırı görünen eylemliliklerin bir ortak yanı vardı. İnsan eliyle, alın teriyle, bilinciyle doğaya yeni biçimler verip yeni ürünler yaratırken bir yandan da aklıyla, dününü, bugününü, yarınını tartışıyor, kendi türünün gönenci için yeni kuramlar geliştiriyordu. Kutsal sayılan tüm kavramların üstündeki örtüleri kaldıran, sorgulayan insan aklı, tüm karanlık noktalara uzanmaya çalışıyordu. Neydi Nuhun Gemisi? Eriyen buzulların, yağan çılgın yağışların yol açtığı seller içinde tüm canlı türlerini yaşama taşıyan bir kutsal simge mi, yağmacı barbarların tıkanmış bir ticaret yolu üzerindeki antika uygarlık bentlerini yıkmasıyla oluşmuş sellerin günümüze ulaşmış söylencesi mi? İskender'in kılıcıyla kesip attığı neyin düğümüydü? Peygamberlerin hangisi haklıydı? Kutsal kitapların yazdıkları tartışılabilir 12

miydi? Sorular yumağıydı binlerce yıl sürmüş antika uygarlık! Barbar akıncılarının bitmeyen saldırıları, aklın ve mantığın geçerli olmadığı derebeyi egemenlikleri, adaletin kapısından içeri giremediği Engizisyon Mahkemeleri... Modernizm, insan düşünce dünyasına yüzbinlerce yıl egemen olmuş tüm bu karmaşadan öte ve en önemlisi, sorgusuz benimsenmiş dogma'nın egemenliğinin sonuydu. İnsan ancak gözüyle gördüğüne, eliyle tuttuğuna, ya da kendi türünden birinin deneyler, deneyimlerle kuramsallaştırdığı akla uygun bilgiye inanabilirdi. Doğanın da toplumun da egemeni insan ve onun beyninin ürünü akıl olabilirdi. Bilinçli, aydın insan kendi türüyle dayanışarak düşüncesini, ülküsünü yaşama dönüştürebilir, düşünceye yaşam verebilirdi. Böylesi bir ortamın düşünce ürünüydü modernizm. Modernist kuramcılardan Leon de Laborde, John Ruskin ve Violletle-Duc'un o dönemin sanatını ve modernizmi çok iyi anlatan bir tanımları var: "Doğayı taklit ederek eğri çizgilerin süsleyici değerinin belirginleştirilmesi; nesnenin biçimini kullanıma uydurma isteği; mimarlık, dekor mobilya arasında bir bireşim sağlama arzusu; son olarak da 'herkes için sanat' ilkesi ardından, halkın yaşam koşullarını değiştirebilecek güçte olan toplumsal bir ideali gerçekleştirme tutkusu." (Altını biz çizdik) Bu tanımın anlattığı iki özellik postmodernizmle birlikte ortadan kalkacaktır. Modernist sanat ve edebiyattaki birincil özellik, öznenin, yani sanatçının, yazarın nesne (yazılı metin, resim vb. sanat ürünü) üzerinde, insanın doğa ve toplum üzerindeki belirleyiciliğinin yansımasıdır. İkincil özellik, yapıtın bir bütünlük oluşturması, gönderilene (okur, izleyici vb.) bir anlam, içerik, ileti sunmasıdır. "(...) modernlik terimi çok çeşitli ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel dönüşmelere gönderme yapar. Marks, Weber ve öbürleri tarafından teorileştirildiği haliyle modernlik 'orta çağlar'ı ya da feodalizmi izleyen çağa gönderme yapan tarihsel bir dönemleştirme terimidir. Kimilerine göre modernlik, geleneksel toplumların karşıtıdır ve ıslahat, yenilik ve dinamizmle karakterize olur (Berman 1982). Descartes'le başlayıp Aydınlanma'ya ve bunların izleyicilerine uzanan teorik modernlik söylemleri, aklı hem bilgi ve toplumdaki ilerlemenin kaynağı olarak hem de hakikatin (truth) imtiyazlı mevkisi ve sistematik bilginin temeli olarak görüp alkışladı. Aklın, düşünce ve eylem sistemlerinin üzerine bina edebilecekleri ve toplumun yenidin yapılandırılabileceği upuygun teorik ve pratik normların keşfedilmesine ehil (yetkin) olduğu varsayıldı. Bu Aydınlanma projesi feodal dünyayı devirmeye ve akıl ile toplumsal ilerlemeyi cisimleştirecek adil ve eşitlikçi bir toplum kurmaya girişen Amerikan, 13

Fransız devrimlerinde ve öbür demokratik devrimlerde de işbaşında olmuştur" (3) 3. Toulmin, 1990.- Alıntılayan Steven Best- Douglas Kellner, P.M. Teori, Ayrıntı Yay., s.15 "Modernliğin genellikle Rönesanla ortaya çıktığı savunulur (...) Alman sosyolojik teorisinin bakış açısından ele alındığında, modernlik geleneksel düzenle karşıtlık içerisinde konulur ve toplumsal dünyanın ilerici iktisadi ve yönetsel rasyonelleşmesini ve farklılaşmasını içerimler " (Weber, Tönnies, Simmel, Alıntılayan Mike Furtherstone, a.g.y., s.21-22) "Fransızcadaki Modernite kullanımı, modernliğin zamanın süreksizliği, gelenekten kopma duygusu, yenilik duygusu ve şimdinin geçici, yüzer gezer ve olumsal (contingent) doğası karşısında duyarlı olunmasına yol açan modern hayatın bir niteliği olarak görüldüğü modernlik tecrübesine işaret eder (Frisby, 1985a) Modern insan kendini sürekli icat etmeye çalışan insandır. " (Mike Furtherstone, a.g.y., s.23) Daniel Bell (1976) 'e göre, "... modernliğin temel kültürel varsayımı, iktisadi alanda burjuva girişimciyi ve kültür alanında engellenmemiş benlik (bu, ilk ifadesini modernizmde bulur) doğrultusundaki sanatsal arayışı doğuran kendi kendini belirleyen özerk birey idealidir. (Mike Featherstone, Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, s. 29) Modernizmin, özellikle de aydınlanma eylemliliğiyle insan aklının özgürlüğüne açtığı yollar bir süre sonra aynı aklın, öne çıkanlar adına kullanılarak geride kalanlara ördüğü bir ağ-iktidar sarmalıyla tutsak edilmesini de getirdi. Modernizmin varoluş yatağı, yaşam bulduğu göze, insana sunduğu özgürlüğün bir aldatmaca kapitalizm- iktidar- fabrika bir tutsaklıktır- durmayalım düşeriz Kapitalizme karşı duruş bir modernizm eleştirisini de kaçınılmaz kılacaktır. Sorumlusu akılsa yaşananların, dogma bir kurtuluş olarak yeni adres olabilir mi? 14

postmodernizme bir genel giriş "Postmodernizm, dünya üstüne bir hipotezi olan bir disiplin, kendi başına bir kariyer olabilecek bir şey olarak görülmemelidir. O bizim yoğun ve hiç azalmayacak düşünselliğimizin adı, bu düşünselliği düşünmemizin yolu ve coşku verici benzerleri haline gelmiştir." (4) 4. Steven Connor, Postmodernist Kültür, İkinci Baskı'ya önsöz, Yapı Kredi Yayınları Haziran 2001, 1. Baskı, s.9 "Belki de ne kadar çok postmodernist varsa, o kadar postmodernizm biçimi vardır." (Featherstone, 1988: 207, Alıntılayan Pouline Marie Rosenau, Post- Modernizm ve Toplum Bilimleri, Bilim ve Sanat Yayınları/ARK, 1. Basım 1988, s.39) "Postmodern amaç, alternatif bir varsayımlar kümesi formüle etmek değil, bilgi için bu tür herhangi bir kuramın imkânsızlığını kaydetmek ( Ashey ve Walker 1990 a: 264 ) ve 'bütün anakodları gayrimeşrulaştırmaktır.' (Hassan 1987: 169 Alıntılayan a.g.y., s. 26) Postmodernizm, modernizmin tanımladığı bütünlüklü, tümevarımlı öngörüleri sarsarak çıkar düşünce alanına. Tarihi, toplumsal gelişimi belirlenebilir bir gidiş içinde göstermeye çalışan bilimin hareket noktalarına yönelik eleştirilerle başlar işine. Modernizmin tüm sorunları çözecek bir sihirli güç gibi tapındığı bilimsel temeller, bilmin ayaklarını oluşturan deneyim ve gözlemin "gerçeklik" karşısındaki yeri tartışılır önce. "Deneyim her zaman, belli toplumlarda ve bu toplumların değişik bölgelerinde, belli anlarda geçerli olan çeşitli anlayış ve yorumlama yapıları tarafından -fiilen belirlenmiş olmasa bileen azından önceden yorumlanmış olabilir. Gerçekten, deneyim ve bilgi arasında var olduğu düşünülen ilişkinin kendisi, böyle bilgi ve anlayış yapılarının bir yansısı da olabilir. Bundan deneyim ve bilgi arasındaki karşıtlığı, (örneğin) geçicilik ve sabitlik arasındaki bir karşıtlık gibi gören şimdiki kavrayış tarzımızın kökenini ve tarihini belli bilgi yapıları içinde bulduğu sonucu çıkar. (...) Aslında, modernist kültürü ve genel olarak moderniteyi nitelemenin bir yolu onun deneyimi keşfedişine bakmaksa, bir başka yolu da onu özbilincinin deneyimi istila ettiği uğrak olarak görmektir. Modern bir duyarlılık, deneyim ile bilinç arasındaki kaçınılmaz, sancılı bölünmeyle ilgili bir anlayışla ve ussal bilinci deneyim yoğunluklarıyla doldurma arzusuyla niteleniyorsa, bu durumun kendisi, deneyimin bilince ve bilincin deneyime zorunlu olarak bağımlı olduğunun farkına varılmasına delalet eder. (...) Çağdaş 15

benliğimizi şimdi uğrağında anlamaya çalışırken, "bilim"de, din"de hatta "tarih"te, tarafsızlığından emin olabiliceğimiz hiçbir gözlem noktası yoktur. Çözümlemeye çalıştığımız an içinde ve o ana aidiz, bu çözümlemeyi yapmak için kullandığımız yapıların içinde ve o yapılara aidiz." (5) 5. Steven Connor, Postmodernist Kültür, YKY Haziran 2001, s.16-17 Postmodernizmin insanın öğrenme yollarına, gözleme yönelik eleştirileri, bilimin dayandığı basamakların sallanmasına yol açar, bilimcil kuralların, kuramların yeniden tartışılmasını gerektirir. İnsanın kendi deneyimlerini, duyu organlarıyla algılayıp belleğe yazdıklarını, ya da başkalarınca bir kuram şeklinde kendine sunulmuş bilgileri bir yanılsama, ya da bir önyargının, bir iktidar istencinin benliği kaplaması olarak algılamasıyla birlikte, herşeyin üstüne korkunç bir şüphe ve belirsizlik iner. Kendi duyularımızın sorgulandığı bir düşünce sistemi içinde gerçeğin ne olduğunu anlayabilmek elbet olası olmayacaktır. Beden, kendi organlarına bile yabancıdır artık. Belirsizlik egemendir. Şekerin tatlı, biberin acı olduğunu söylemeye kalkmamalıdır kimse. Bir başkasının tersine algılama içinde olabileceği her zaman düşünülmelidir! Yani benim tatlı dediğime sen acı diyorsan, bu tartışılmaz bir söylem, bir seziştir! Çevremizdeki herşey bir görecelilikten başlayarak her algılayana göre ayrı bir gerçeği barındırır. Deneyimler ve genel hükümleri arka arkaya sıralayıp bir kuram geliştirmeye çalışırsanız, evreni böyle açıklarsanız, bir yanılsama içine düşmüş olabileceğiniz olasılığından öte, kendinizi ve toplumu baskılayan birilerine, çeşitli iktidarlara da bir araç sağlamış olacaksınız! Postmodernizm, doğa ve toplumu devindiren, harekete geçiren, değiştiren yasaları bir bilim şeklinde sistemleştirmeye uğraşan tüm düşüncelerin, sistemlerin yıkıma uğratılmasıdır. İbn-i Haldun'dan Marks'a uzanan bir süreçte büyüyen bilinçli insan yorumlamasının "meta metin" yaftasıyla yadsınmasının, insanın adalet arayışının bir sonudur belki... 20. yüzyıl ortalarından sonra, özellikle de iletişim ve teknikte yaşanan büyük gelişmelerle düşünsel alanımızda oluşmaya başlayan kaos, postmodernizmi düşünsel alana çağıran en büyük etkendir. Olay, modernizm diye tanımlanan bir kuramlar demetinin ya da zaman bölümünün eleştirilmesinin, aşılmasının çok ötesinde bir yenilik, dönüşümdür. Postmodernizmin kendisi de, kaynaklandığı güncel tüketim simge yağmurunun bir gösterisi gibidir; bütünlüksüz, paramparçadır. "(...) birleşik bir postmodern teori ya da tutunumlu bir konumlar dizisi bulunmamaktadır. Tersine, insan sıklıkla "postmodern" diye bir araya yığılan teoriler arasındaki farklılıklardan 16

ve postmodern konumların -çoğu zaman çatışmalı olan- çoğulluğundan sersemliyor." (6) 6. Steven Best- Douglas Kellner, Postmodern Teori, Ayrıntı Yayınları 1998, s. 14) Postmodernizm terimi, bilinçli olarak 1940'lardan sonra kullanılmaya başlansa da, ancak 1970'lerin ortalarından sonra yaygınlaşır, kendini iyice duyurur, aydınlar içinde yandaşlar edinir. Felsefede, mimaride, sinemada, edebiyatta, değişik kültür alanları ve akademik disiplinler içinde kimi zaman modernizmin bir gelişimi, modernizme bir katkı, kimi zamanda modernizme bir eleştiri, karşı çıkış olarak biçimlenen düşünce sistemleri, Jean-François Lyotard'ın La Condition Postmoderne'i 1979'da yayımlaması, yapıtın 1984'te İngilizceye çevrilmesiyle postmodernizm adıyla disiplinlerarası bir akım olarak onay bulur, kendi adıyla anılır olur. Postmodernizmi bir tek tanımın içine yerleştirebilmek olası değildir. O, birçok karşı çıkışın, ayrı, aykırı görüşün harman olduğu bir modernizm karşıtlığıdır. Charles Newman'a göre, "(...) postmodernizm, yalnızca toplumun bütün düzeylerinde ve özellikle de kültür ve iletişim alanlarında yaşanan bir 'söylem enflasyonu' nun temsil sistemidir. (...) eleştirel ve edebi dillerin her ikisi de güvenilir kullanım değerleriyle ilişkilerini kasten koparmışlar ve sonu gelmez bir kendini onaylama döngüsü içinde belirsizlik üstüne belirsizlik inşa etmişlerdir."(7) 7. Steven Connor, Postmodernist Kültür, s. 21 "Lyotard tekrar tekrar, postmodern durumun kendisini güç ve etkinlik merkezlerinin çoğalmasında ve karmaşık toplumsal etkinlik ve temsil alanının bütünü yönetme iddiasındaki her türden bütünleştirici anlatının dağılmasında gösterdiğini söylüyordu." (8) 8. Steven Connor, a.g.y.,s. 22 "Postmodern söylemde, artık hiçbir konsensüs olanağının kalmadığı konusunda büyük ölçüde konsensüs bulunması, nihai otoritenin ortadan kalktığının otoriter bir tavırla ilan edilmesi ve bütünlüğün artık düşünülemez olduğu bir kültür durumunun bütünsel ve kapsamlı bir anlatısının dolaşıma sokulup desteklenmesi gerçekten çarpıcıdır." (9) 9. Steven Connor, a.g.y., s.23 Kendi önceli sayılabilecek modernizme, bireyin, aklın, bilimin doğa ve toplum üzerindeki egemenliğine, ya da egemenlik girişimlerine savaş açan postmodernizm, yıktığının, ya da eleştirdiğinin yerine yeni bir sistem, bir davranış biçimi önermez. "İnsan bilimlerinin ve özellikle de postmodern teorinin çağdaş teorik söylemlerinin ünlü 'özdüşünümlülüğüne' karşın, bilgi- iktidar oluşumlarının araştırılmasına pek fazla ilgi gösterilmemiş olması şaşırtıcı görünebilir. Sanırım bunun bir nedeni, özellikle son yıllarda, geleneksel 'esnek' insan 17

bilimlerinde akademik kurumların toplumsal güçlerini ve saygınlıklarını gitgide yitiriyor gibi göründükleri gerçeğine yaygın bir şekilde teslim olunmasıdır." (10) 10. Steven Connor, a.g.y.,s. 25 Başka bir bakış açısıyla da değişik bir yönü göz önüne gelir postmodernizmin... "Ama burada konu, bütün bu karışıklığa karşın, Britanya ve ABD'de insan bilimlerinin, öğretim ve toplumsal çalışmalar gibi 'insani' etkinliklerin yanı sıra bankacılık, ticaret, sanayi yönetimi gibi geleneksel olarak ayrıcalıklı meslek ve toplumsal işlevler için de açıkça görülebilen ve oldukça başarılı bir onaylama işlevini yerine getirmiş olmasıdır." (11) 11. Steven Connor, a.g.y., s.29 Postmodernizmle ilgili bu son alıntıyla birlikte bazı anlamlı ipuçları kendini göstermektedir. Yeni toplumun, gösterge ve simge yağmurlarının oluşturduğu tüketim değerlerinin bir çeşit onaylanması, kültürel alanda benimsenmesi uğraşı gibi de görülebilmektedir yeni kuram. Kendi önceliyle, modernizmle kapışmasının sayılamayacak kadar çok nedenleri arasında en önemlisi de budur belki... Yeni toplumun yeni ekininde hızlı bir değişim yaşanmaktadır. Günlük kullanımda bir önceki toplumun sorgulanmasında sık sık karşılaşılan dil ve kavramlar yok olup gidiverirler birden. Ekonomi politik, üretim ilişkileri, artı değer, sömürü, kullanım ve değişim değerleri... Bunlar çok eski bir tarihin tozlu sayfalarına terkedilmelidir. Bu kavram ve olguların çağrıştırdığı adalet arayışlarının da bir gerekliliği, anlamı kalmamıştır yeni toplumda. Postmodernizmin insanın kendini ve çevreyi algılamasıyla ilgili tezleri tarihe bakış açısıyla da ilginç noktalara kayar. Tarih, kimi zaman bir yanılsamadır, kimi zaman birilerince uydurulmuş bir masal... "Tarihin genel olarak bir ilerleme öyküsü olduğuna inananlar bir yanda, tarihi genel hatlarıyla bir kıtlık, mücadele ve sömürü öyküsü olarak görenler öbür yanda yer alır; bir de, postmodern metinlerin birçoğunda olduğu gibi, tarihin hiçbir örgü, hiçbir olaylar dizisi barındırmadığını savunanlar vardır. (12) 12. Terry Eagleton, Postmodernizmin Yanılsamaları, s. 49) 18

19

bir doğuş serüveni... Postmodernizm terimini ilk kez, 1947'de Batı medeniyetinin yeni bir evresi anlamında Toynbee kullandı. Toynbee'nin sosyal bilimler ve kültürdeki değişimleri tanımlamaya çalışan bu kullanışı postmodernizmin günümüzdeki içeriğinden elbet çok uzaktı... Sonraki kullanımlarla anlamını bulmaya başladı. Sanatsal alanda Rauschenberg, Cage, Burroughs, Barthelme gibi genç sanatçılar, Fiedler, İhaab Hassan ve Sontag gibi eleştirmenlerce postmodernizm kavramının içi dolmaya başladı, kullanım alanı genişledi. Postmodernizm, ilk yıllarında, sanat alanında bir yenilik, bir eskiye başkaldırı olarak yeni düşünsel alanı, bir değişimi adımlıyordu. Müze ve akademilerde kurumsallaştığı düşünülen "tükenmiş" yüksek modernizmin ötelerine geçişin bir çeşit mücadele ögesiydi. Akademik beğeni dizelemelerine, sanat yapıtlarının sınırları çizilmiş gösterim nesneleri olarak kutsanmasına karşı devrimci bir kalkışma olarak değerlendiriliyordu. Bu hareketi 1920'lerden sonra estetiği yadsıyan, 1960'dan sonra yeniden güncelleşen hareketlerle bağlantılandırmak da olasıdır. Dada ve Gerçeküstücü hareketler gibi... Genel çıkış noktasında "Yüksek kültür ile kitle kültürü arasındaki eski ayrımları yerle bir etmek, modernizmin süreklilik kazandırdığı özerk yaratıcı sanatçı nosyonunu ve sanatın sanatkârane tanımına meydan okumak, sanatın yalnızca bedende mevcut olmakla kalmayıp kitle kültürünün aşağılanan manzarası da dahil her yerde olduğunu göstermek. Pop sanatın 1960'lı yıllarda yükselişi ve karşı- kültürün kabarışıyla bağıntılı bir kültürel kopuş olarak nitelendirilmesi buradan ileri gelir." (Hebdige 1983, Huysen 1981, Martin 1981, Alıntılayan Mike Furtherstone, Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, s. 77-78) Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru serpilen Dada hareketinin üyeleri sanatın tüm kutsallığına, "sanat için sanat" estetizminin saçmalığına savaş açarak, bu alana yerleşmiş kodları parçalamaya yöneldiler. Metnin birliği düşüncesi, yanılsatıcı bütünlüklerin oluşmasına neden oluyordu, metin parçalanmalı, çok anlamlı olmalıydı. Esin kaynakları, kendilerinin de üzerinde çalışma yaptıkları Nietzche idi. ABD'de 1970'li yıllarda Nietzche'nin yerini Derrida ve yapıbozumu almıştı. ABD'de gelişip güçlenen yeni eğilimin en genel ve toplu tanımını İhab Hassan "belirsizlikler doğrultusunda eğilimler" olarak yaptı. Açıklık, çoğulculuk, keyfilik, 20