Giriş. Uluslararası Teknolojik Ekonomik Sosyal Araştırma Vakf



Benzer belgeler
KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

1921'den Günümüze "TC" Anayasaları...

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

1: İNSAN VE TOPLUM...

Bölüm 6 DEVL ET ŞEKİLL ERİ I : MONARŞİ VE CUMHURİYET

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

1982 ANAYASASI, ANAYASANIN HAZIRLANMASI, KABUL EDİLMESİ VE TEMEL İLKELERİ

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

İ Ç İ N D E K İ L E R

TÜRK ANAYASA DÜZENİ Bahar dönemi Ara sınavı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI

İçindekiler. BİRİNCİ BÖlÜM ANAYASA KAVRAMI * FONKSİYONU - YORUMU TÜRK ANAYASA HUKUKUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ

ANAYASA DERSĐ ( ) ( GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ

Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Yeni Anayasa Nasıl Olmalı, Nasıl Yapılmalı?

MEHMET UTKU ÖZTÜRK 1961 KURUCU MECLİSİ

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI

ANAYASA HUKUKU DERSİ

MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

İÇİNDEKİLER TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI. Madde Sayfa BAŞLANGIÇ...17 BİRİNCİ KISIM. Genel Esaslar. I. Devletin şekli

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ

Hazırlayan: TACETTİN ÇALIK. Tacettin Hoca İle KPSS Vatandaşlık

Yerel Demokrasi, Yerel Hukuk ve Evrensel Değerler

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

Biz yeni anayasa diyoruz

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK

ANAYASA CEVAP ANAHTARI GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI Ocak 2019 saat 13.00

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ ANAYASA HUKUKU HAKKINDA GENEL BİLGİLER BİRİNCİ BÖLÜM DEVLET

Komisyon. KPSS HUKUK Çek Kopar Soru Bankası ISBN Kitap içeriğinin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

ANAYASA DERSĐ ( GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI)

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK ANAYASA HUKUKU LAW

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

2 Ders Kodu: KMY Ders Türü: Seçmeli 4 Ders Seviyesi Yüksek Lisans

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

Sosyal Düzen Kuralları

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ

BASIN AÇIKLAMASI: İnsan Hakları Ortak Platformunun TBMM de yeni Anayasa ile ilgili çalışmaları yürütecek olan Komisyonun işleyişine dair önerileri

ANAYASA DEĞĠġĠKLĠKLERĠ HAKKINDA GÖRÜġ VE ÖNERĠLERĠMĠZ

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı

TÜRK HUKUK DÜZENİNİN YÜRÜRLÜK KAYNAKLARI (2) Dr. Öğr. Üyesi Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

İDARİ YARGI DERSİ (VİZE SINAVI)

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek

CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ, KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMESİ, YÖNETMELİK ve KARARI

İdare Hukuku Ve İdari Yargı Alanında Anayasa Değişikliği İle İlgili Bazı Öneriler

GJYKATA KUSHTETUESE УСТАВНИ СУД CONSTITUTIONAL COURT. Dava No: KO 29/11. Başvurucu. Sabri Hamiti ve Kosova Meclisinin diğer milletvekilleri

Prof. Dr. Abdurrahman Eren. ANAYASA HUKUKU DERS NOTLARI (Genel Esaslar-Türk Anayasa Hukuku)

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUHARREM YILMAZ IN DEMOKRASİNİN KURUMSALLAŞMASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI

MACARİSTAN SUNUMU Dr. Csaba UJKERY

Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), projelerin çevre ve sağlık üzerindeki etkilerinin belirlenmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlayan ve

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ...XI GİRİŞ... 1 İkinci Meclisler... 1 Osmanlı Âyan Meclisi ve 1924 Anayasaları... 3 Cumhuriyet Senatosu...

İÇİNDEKİLER. ŞEKİL LİSTESİ... ix TABLO LİSTESİ... xi KISALTMALAR... xii

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 26313

Cumhuriyet Halk Partisi

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

REKABET FORUMU HUKUK EKONOMİ-POLİTİKA

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ

21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Bölüm 6 DEVLET KAVRAMI I. Devlet Terimi

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 5 KISALTMALAR 21

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ..i. İÇİNDEKİLER.iii. KISALTMALAR..ix GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM DEMOKRASİ - VESAYET: TEORİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Sosyal Düzen Kuralları. Toplumsal Düzen Kuralları. Hukuk Kuralları Din Kuralları Ahlak Kuralları Görgü Kuralları Örf ve Adet Kuralları

Tüm Kamu Personeli İçin GYS. Görevde Yükselme Sınavlarına Hazırlık El Kitabı. Konu Anlatımı + Soru Bankası

ANAYASAMIZI HAZIRLIYORUZ - 5-

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar

ANAYASA GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

Türkiye'de "Decentralization" Süreci

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

Anayasası na göre, TBMM aşağıdakilerden hangisini bir parlamento kararıyla gerçekleştirir? Anayasası na göre ara seçim ne demektir?

Transkript:

Giriş Anayasalar, devletlerin temel hukuk metinleri ve yol haritalarıdır. Anayasa, bir devletin yönetim biçimini ve örgütlenişini, temel kurumlarının neler olduğunu, bunların birbirileriyle olan ilişkilerini ve temel hak ve özgürlükleri düzenleyen kurallar bütünüdür. Anayasalar, devlet iktidarını sınırlandırarak, insan hak ve özgürlüklerini genişletmeyi ve güvence altına almayı hedefleyen temel hukuki metinlerdir. Bu bağlamda anayasalar, toplumsal hayatı düzenlemekle birlikte, insan onuruna yaraşır bir yaşamın teminatı da olmaktadırlar. Anayasacılık hareketleri 19.yüzyılda Avrupa da ortaya çıkmıştır. Bu hareketler ile devlet iktidarının sınırlanması suretiyle insan hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi yolunda önemli mesafeler kaydedilmiştir. Osmanlı da ise devlet iktidarının sınırlandırılması düşüncesi 19.yüzyılın yarısında ortaya çıkmıştır. Bugüne kadar Osmanlı-Türk anayasa tarihinde beş anayasa yapılmıştır. Bunlar sırasıyla, 1876; 1921; 1924; 1961; ve 1982 Anayasalarıdır. Osmanlı dan Türkiye Cumhuriyetine uzanan anayasacılık hareketlerine bakıldığında Avrupa ülkelerine göre daha sık anayasa değiştirdiğimiz görülmektedir. Anayasalar temel hukuki metinler olduğu için çok sık değişikliğe uğramazlar. Fakat Türkiye de anayasalar olağanüstü dönemlerde yazıldığından, değişen toplumsal talepler doğrultusunda dönem dönem anayasaların restorasyonu ya da yeniden yazımı toplumsal bir ihtiyaç haline gelmektedir. Türk toplumu hukukun üstün olduğu, demokratik katılımın yüksek olduğu, özgürlüklerin geliştiği, insan hak ve hürriyetlerinin önemli olduğu bir anayasayı özlemektedir. 1808 de Senedi-i İttifak ın imzalanması ile Padişahın yetkileri sınırlandırılmaya başlanmış, 1839 da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile hukuk devletine geçişin ilk aşamaları başlamıştır. Bu süreçte 1876 Kanuni esasi, (ilk Osmanlı Anayasası) 1921 Teşkilatı Esasi ve ardındanda Cumhuriyetimizin ilk anayasası 1924 Anayasası dır. 1924 Anayasasından bugüne 1961 ve 82 Anayası yapılmıştır. Son iki Anayasamız İhtilal dönemlerinin ürünü olduğu için toplumsal gelişmemizin önünde büyük engeller oluşturmuştur. 82 Anayasası AB uyum süreci çerçevesinde 1/3 değişmiş fakat beklentileri karşılamakta yine yetersiz kalmıştır. 1

Olağanüstü dönemlerde yazılan anayasalar, normalleşme süreci ile toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa Türkiye nin en öncelikli meselesi olmaktadır. Toplumsal barışın sağlanması için farklılıkları zenginlik olarak gören, demokratik kazanımları geliştiren, toplumsal mütabakatı tesis eden, özgürlükleri en geniş şekliyle yaşanılır kılan bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç duyulmaktadır. Bu zihni dönüşüm yeni bir anayasa yapımının felsefesinde ve mimarisinde kendini göstererek Türkiye nin temel sorunlarına köklü bir çözüm getirmelidir. Türkiye ekonomik ve sosyal açıdan önemli bir değişim süreci geçirmektedir. Bu değişim rüzgarı sivil bir anayasa oluşturulması düşüncesi ile çok önemli bir aşamaya gelmiştir. Bu değişim rüzgarı, iç ve dış siyasetin konjonktürel baskısı altında hızını düşürmek zorunda kalmıştır. Türkiye artık geri dönülemez bir değişim rüzgarı yakalamıştır. Yeni bir anayasa ihtiyacı tüm toplum kesimleri tarafından dillendirilmektedir. Darbe anayasaları Türkiye nin önünü tıkamaktadır. Çağdaş bir anayasa Türkiye nin zenginleşmesi ve toplumsal barışının güçlenmesi için çok önemli bir fırsat ve vizyondur. Türkiye de anayasal reformun gerçekleştirilmesi ve sivil bir anayasa hazırlanmasına ilişkin toplumsal kesimlerde bir konsensüs olmasına rağmen, bu konuda siyasilerin gereken adımları atmamaları Türkiye nin değişim rüzgarının önün kesmektedir. Türkiye, 367 krizi ve AK Parti nin kapatılması istemi ile açılan kapatma davası sonucunda önemli siyasi krizler yaşadı. Yaşanan krizler anayasa reformunun nekadar önemli olduğunu tekrar gösterdi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ın kapatma davasınına ilişkin sonucu açıklarken söylediği topluma ters gelen kurallar ve anayasa değişiklikleri varsa bu konuda süratle uzlaşarak, gerekli düzenlemelerin yapılması çağrısında bulunuyoruz ifadesi de, Türkiye nin en öncelikli meselesinin yeni bir anayasa olduğunu göstermektedir. Türkiye iç siyasi tartışmalara çok fazla odaklandığı için sorunlarını köklü bir şekilde ele alacak dikkat ve dinamiği bulmakta zorlanmaktadır. Türkiye nin değişmeyen sorun alanları ülke gündemini zaman zaman kilitlemekte ve krize sokmaktadır. Yeni anayasa bu nedenle Türkiye nin kronik sorunlarını çözebilecek bir toplumsal sözleşme olacaktır. 2

Toplumun talepleri en geniş şekliyle uzlaşma sağlanarak anayasada yer aldığında, Türkiye geleceğe daha emin adımlarla ilerleyecektir. AB nin 2008 yılı ilerleme raporunda Türkiye nin yeni bir anayasa yapma konusunda gösterdiği performans şu şekilde değerlendiriliyor: "İktidar partisi, bir grup akademisyeni 1982 Anayasası'nı, diğer unsurlar yanında Türkiye'de temel hakları uluslararası standartlarla uyumlu hale getirecek şekilde değiştirmekle görevlendirdi. Buna rağmen bugüne dek ne bir taslak TBMM'ye ya da kamuoyuna sunuldu, ne de bunun tartışılması için somut bir takvim belirlendi" İlerleme raporunda da değinildiği gibi, taslağın Meclis gündemine gelmeden rafa kaldırılması ve bu konudaki tartışmaların kesilmesi Türk toplumunun beklentilerini boşa çıkartmaktadır. sivil toplum ve medya konuya sahip çıkarak sivilleşmenin lokomotifi olmalı ve tüm toplum kesimlerini harekete geçirmelidir. Bugüne kadar birçok kez değiştirilen ve özellikle AB uyum yasaları çerçevesinde neredeyse üçte ikisine yakını değiştirilen 1982 Anayasası, bundan sonra da ne kadar değiştirilirse değiştirilirsin karakteri ve ruhu dolayısıyla Türkiye nin ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. 1982 Anayasasının yapımı ve kabulünde, siyasal partilerin ve sivil toplumun yeterli katılımı söz konusu olmamıştır. 1982 Anayasası, otoriter, vesayetçi ve devletçi bir zihniyeti yansıtmaktadır. Türkiye de şimdiye kadar yapılan anayasalar hep olağanüstü dönemlerin koşullarında ve bürokratik elitler tarafından hazırlanmıştır. Bu durum devlet ve halk arasında kopukluklar oluşturmuş ve toplumu tepeden yönetme anlayışının sonucu olarak toplumun talepleri gözardı edilmiştir. Türkiye nin normalleşmesi ve siyasal sistemin daha demokratik bir düzene kavuşması için demokratik açılımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun yolu da sivil özgürlükçü bir anayasa yapmaktan geçmektedir. Yeni Anayasa, daha fazla katılımcı, temel hak ve özgürlükleri tam olarak güvence altına alan, anayasa kavramlarının somut ve kesinlik taşıdığı, hukuki boyutu ön planda olan bir toplumsal sözleşme olmalıdır. Türkiye, hukukun üstünlüğünü, çoğulculuğu, katılımcılığı esas alan, ideolojik baskısı olmayan ve devlet karşısında ferdi öne çıkartan bir anaya yapmalıdır. Sivil anayasa taslağı Türkiye nin önünde yeni bir ufuk açtı. Bu taslakla, Türkiye tarihinde ilk defa toplum olarak sivil bir anayasa yapma fırsatını buldu. Fakat kısır siyasi tartışmalar nedeniyle sivil anayasa çalışmaları rafa kaldırıldı. 3

Türkiye, yeni bir anayasa yapamadığı için büyük krizlerle karşı karşıya kaldı. Sivil toplum, Anayasa mahkemesinin kapatma davasının sonucunda aldığı kararı iyi okuyarak hükümeti yeni bir anayasa yapmak için harekete geçirmelidir. Sivil toplum kuruluşları yeni anayasa için ortak çalışmalar yaparak geniş bir platform oluşturmalı ve tüm toplum kesimlerinin katılımını sağlayarak toplumsal mutabakatı oluşturmaya çalışmalıdır. Yeni anayasa ile ilgili çalışmaların tekrar ivme kazanması ve gündemdeki yerini yeniden alması gerekmektedir. Zamanında atılmayan adımların bedelini Türkiye, her an yeni bir kriz yaşama tehlikesi ile ödemektedir. Türkiye de toplumsal hayatın huzur ve barış içinde olması için reformların kararlı bir şekilde yapılması artık kaçınılmaz bir ihtiyaç olmuştur. Bu reformların başında sivil anayasa gelmektedir. Sivil inisiyatife bu süreçte önemli sorumluluklar düşmektedir. Türkiye ekonomik, siyasal, sosyal kalkınmasını ancak özgürlükçü ve insanı öncelikli tutan bir anayasa ile gerçekleştirebilir. Yeni anayasa çalışmaları sadece siyasilere bırakılamayacak kadar önemli bir konudur. Türkiye artık kaçan fırsatların peşinde koşan ve enerjisini boşa harcayan bir ülke olmamalıdır. 7.Haliç Buluşmasında sivil anayasanın tekrar ülke gündeminde hak ettiği yeri alabilmesi için neler yapılması gerektiğinini vurgulamaya çalıştık. Sivil anayasanın yapılması için her kurum ve kuruluşun, özellikle STK ların ve medyanın üzerine önemli sorumluluklar düşmektedir. Hepimiz el ele vererek sivil anayasanın yapılabilmesi için çalışmalarımızı güçlendirmeli ve toplumsal mutabakat sinerjisini oluşturabilmeliyiz. Bu sinerji ile siyaseti de uzlaşmaya yönlendirerek ülkemizin daha demokratik, özgür ve aydınlık bir geleceğe yürümesinin önünü açmalıyız. Programımızın bu vesile ile hayırlı olmasını diliyor, bu raporu hazırlayan Dr.İsmail Kapan a ve programımıza teşrif eden Sayın Prof. Dr. Ergun Özbudun a, TGTV Başkanı Sayın Necati Ceylana, Hukukçular Derneği Başkanı Kamil Uğur Yaralı ya ve tüm katılımcı dostlarımıza teşekkür ediyorum. İsrafil KURALAY UTESAV Başkanı 4

NEDEN YENİ BİR ANAYASA? 1. Mevcut anayasa, daha yürürlüğe girerken antidemokratik olduğu ve toplumsal mutabakatı sağlayamayacağı tartışmalarını da beraberinde yoğun şekilde getirmiş ve bugün de toplumun hemen tamamınca yetersiz, eksik ve hatalı bulunup şiddetle eleştirilmektedir. 2. 82 Anayasası, 25 yıl içerisinde tam on beş defa değişikliğe maruz kalmış ve muhtevasının üçte birinden fazlası değişmiştir. 3. Mevcut anayasaya alternatif olarak, şimdiye kadar yarım düzineden fazla taslak ve öneri hazırlanmış, yeni anayasa yapılması konusunda sayısız konferans, panel vs. düzenlenmiştir. 4. Siyasal partiler, yüksek yargı organları, mesleki teşekküller, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, düşünce kuruluşları vs. her vesile ile yeni anayasa talebini dile getirmektedir. 5. Günümüzde, anayasanın pek çok maddesi tartışma ve ihtilaf konusu oluyor ve bundan dolayı ikide bir siyasal krizler baş gösteriyor. 6. Anayasa hükümlerindeki belirsizlik veya keyfi yorumlara açık olma durumu sebebiyle, devletin; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında yetki çatışması, yetki gaspı ve zıtlaşmalar yaşanmaktadır. 7. Kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli Anayasa Mahkemesi, verdiği kararlarla; milli iradenin temsilcisi olan yasama organının iradesine ipotek koyacak uygulamalar yapmaktadır. 8. Türkiye Büyük Millet Meclisi, anayasal görev ve yetkileri içinde olan Cumhurbaşkanlığı seçimini ve anayasa değişikliğini gerçekleştirmekte zorlanmaktadır. 5

Çağdaş medeni toplumların sahip olduğu, gelişmiş ve kökleşmiş demokrasi standartlarında bir yönetimi öngöremeyen, evrensel ölçekte kabul görmüş hukuk devleti anlayışını yansıtamayan anayasadan dolayı; erkler arası işbirliği yerine, güvensizlik ve birbirini frenleme zihniyetinin hakim olduğu, sık sık rejim krizlerinin yaşandığı bir siyasal ortamda, yeni anayasa ihtiyacının olmadığından bahsetmek mümkün müdür? 2007 ve 2008 de meydana gelen, anayasa kaynaklı siyasi krizler; tek başına yeni bir anayasa ihtiyacını en şiddetli şekilde önümüze koymaktadır. Bugün Türkiye nin en önemli ve öncelikli siyasi ve hukuki meselesi anayasa meselesi dir. Bu temel meseleyi çözüme kavuşturmadan, ülkemizin beklenen medeni ilerlemeyi kaydetmesi mümkün değildir. YARIM ASIRLIK ANAYASA TARTIŞMASI Esasen Türkiye nin Anayasa Meselesi, yarım asırdan beri devam etmektedir ve ne yazık ki, bu kadar uzun zaman içinde, köklü ve kalıcı bir çözüm de bulunabilmiş değildir. 1808 tarihli Sened-i İttifak, siyasal modernleşme için bir başlangıç olarak kabul edildiğine göre; Türkiye nin, tam iki yüz yıllık bir anayasal düzen arayışı, birikimi vardır. 1839 Tanzimat Fermanı ile devrim niteliğinde bir hukuki modernleşme adımı atılmıştır. 1876 da Kanun-u Esasi ve Birinci Meşrutiyetle birlikte devlet yapısına, seçimle teşekkül eden Meclisin de eklenmesiyle birlikte, siyasal modernleşmede önemli bir gelişme kaydedilmiştir. Bu tarih itibariyle, 132 yıllık fiili bir anayasa tecrübesi söz konusudur. 1908 tarihli II. Meşrutiyet ilanını müteakip, çok partili siyasi hayata geçildiğinde ve bu şartlar altında seçimler de gerçekleşmiş olduğuna göre, demokrasi ile yönetim tarzının, şeklen de olsa benimsenmiş olmasından bu yana, en az yüz yıl geçmiş bulunmaktadır. 19. yüzyıl şartlarında Avrupa nın Demokrasi Standartları, halkın iradesini temsil eden Meclis Parlamento ve birden çok siyasi partiyle yapılan seçimler sonucu teşekkül eden hükümet olduğuna göre, bu standartları asgari seviyede de olsa yakalamış olan Osmanlı Devleti nin, artık sadece kağıt üstünde varlığını devam ettirdiği 1921 de; yani Türkiye Cumhuriyeti nin henüz kurulmamış bulunduğu bir siyasi ortamda, üstelik Kurtuluş Mücadelesi devam ederken, Türkiye de, meşru güç 6

kaynağı olan Millet Meclisi tarafından yeni bir Anayasa yapılabilmiş olması, büyük bir anlam ifade etmektedir. Devletlerin kuruluşundan önce veya sonra yapılan diğer anayasalara nazaran 1921 Anayasası, yapılış usulü ve muhteva yönünden, nevi şahsına münhasır özelliklere sahiptir. Bu anayasa, bir devrim komitesi veya bağımsızlık mücadelesi veren bir teşkilat tarafından değil, halkın reyleri ile seçilmiş olan Millet Meclisi tarafından hazırlanmıştır ANAYASALARDA MİLLİ İRADENİN YERİ 1921 Anayasası, devrin siyasi ve hukuki şartları çerçevesinde, milli iradeyi en güçlü şekilde öne çıkaran ve bütün salahiyetleri onun tahtında tanzim eden bir metindir. 1921 Anayasası nın ilk iki maddesi, günümüzde milli irade üzerinde yapılan tartışmaların önünü açacak bir bakış açısı sunmaktadır: Madde - 1: Hakimiyet bilâkaydu şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Madde 2: İcra kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegane ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder. Bugün sağlıklı bir anayasa tartışması yapabilmek için, özellikle Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, bu sahada kaydedilen gelişmeleri yakından bilmek gerekiyor. Ne yazık ki, ülkemizdeki eğitim sistemi, ders müfredatı ve halkın genel kültür seviyesi ile aydın zümrenin hukuk birikimi ve meseleleri objektif biçimde analiz etme yeteneğindeki zayıflık sebebiyle; toplumumuz siyasi ve sosyal meseleleri gerektiği gibi tartışamamaktadır. Sübjektif yaklaşımlar ve herkesin kendi doğrularını yahut belli bir ideolojinin görüşlerini dayatmaya kalkması yüzünden diyalog ortamı sağlanamamakta, tartışmalar mecrasından çıkarılarak ilgisiz yerlere çekilmektedir. Bu sebeple, hukukçular arasında dahi anayasa ve kanunlar gibi, son derece mühim konuların tartışılması; bilimsel yöntemlerden ziyade, siyasi tandans ve ideolojik sapmaların etkisi altında kalmaktadır. 7

Televizyonlardaki tartışmalar, yazılı basında çıkan makaleler ve anayasa konusunda zaman zaman düzenlenen kimi toplantılarda ortaya çıkan manzara, bu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Mesela çok önemli bir hukuki düzenleme olan yeni Türk Ceza Kanunu, maalesef medya tarafından zinanın suç olup olmaması düzlemine indirgendiği için, çok hassas ve toplumun hak ve özgürlükleri, can ve mal güvenliği noktasında hayati önemi haiz hükümler, hemen hiç gündeme gelmemiş ve üzerinde doğru dürüst bir tartışma ve fikir teatisi yapılmamıştır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ceza ve yargılama sistemi, bugün çok sıkıntılı bir evrede bulunmaktadır. Benzer durum yeni Anayasa çalışmaları için de tekerrür etmektedir. Anayasada yeniden tanzim edilmesi gereken sayısız konu varken, kasıtlı bir şekilde dikkatler ve tartışmalar hep başörtüsü meselesine yoğunlaştırıldı. Dolayısıyla daha baştan itibaren mesele şirazesinden çıkarılmış oldu. Anayasa ve kanunların sadece kitaplarda yazılı olması veya sadece hukukçular tarafından bilinmesi, tek başına bir anlam ifade etmez. Toplumun bütününün de belli ölçüde bunlardan haberdar olması, anlaması ve özümsemesi şarttır. Aksi halde geniş katılımlı müzakereler, mutabakatlar gerçekleştirilemez. 1924 ANAYASASI ve TEK PARTİ REJİMİ 1921 ve 1924 anayasalarını yeterince inceleyip irdelemeden, 1961 ve 1982 anayasaları gerektiği gibi değerlendirilmez. Çünkü bu ilk iki anayasadaki özgürlükçü yaklaşım ve milli iradeye saygı, daha sonraki metinlerde daraltılmakta ve çeşitli mekanizmalarla kayıt altına alınmaktadır. İdeolojik saplantı içinde olanlar, nedense 1924 Anayasasını pek hatırlamak ve konuşmak istememektedir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan bir yıl sonra, yine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılıp hayata geçirilen 1924 Anayasasının, en belirgin özelliği milli iradenin esas güç ve meşruiyet kaynağı olarak yeniden vurgulanmasıdır. 8

Vatandaşın oyuna baştan beri şaşı bakan, çok partili siyasi hayatın gerçek anlamda başladığı 1950 yılından itibaren, yapılan bütün seçimlerin sonuçlarını karşı devrim olarak algılayan zihniyetin milli iradeye karşı hep kuşku beslemesi anlaşılır değil. Ülkemizde, yurttaşların tahsil seviyesine göre oy değerlendirmesi yapan; hatta buna göre seçim kanunları taslağı hazırlayan kimi hukuk profesörleri de görülmüştü. Butür örnekler, esasen toplumdaki hukuk ve demokrasi anlayışının ne aşamada olduğunu da bir ölçüde yansıtmaktadır. 1924 Anayasasının 2, 3, 4, 5, 6 ve 7. maddeleri, günümüzde devam eden tartışmalar bakımından çok önemli hukuki muhtevaya sahiptir. 2008 yılında bazı kavramların tartışılmasına set çekmek isteyen, yeni yeni tabular oluşturmak isteyenlerin mutlaka 1924 Anayasasının ilk yedi maddesine tekrar bakması gerekir. Özellikle 1924/2. maddesinin geçirdiği değişiklikler, laiklikle ilgili bugünkü tartışmalarının seyri ve hukuksal değeri açısından büyük ipuçları vermektedir. Bugün laiklik kavramının bilimsel olarak dahi tartışılmasına tahammül edemeyenler, 1924/2 nin ilk şeklinin Devletin dini, Dini İslam dır; resmi dili Türkçe dir; makarrı Ankara şehridir olduğunu, 10 Nisan 1928 tarihine kadar böyle kaldığını, bu tarihte din ile ilgili hükmün maddeden çıkarıldığını ve 3 Şubat 1937 de de CHP nin parti ilkelerinin, parti devlet bütünleşmesi anlayışı çerçevesinde, yani korporatif devlet doktrini, ve parti ilkelerinin devlet ilkeleri olarak anayasaya derc edildiğini hatırlamak ve buna göre yeniden değerlendirme yapmak durumundadırlar. Hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu hükme bağlayan 1924/3 ile Meclis in milletin yegane ve hakiki mümessili olarak hakimiyet hakkını kullanmasını düzenleyen 4. madde muhtevaları, tek parti döneminde herhangi bir değişikliğe uğramazken; 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra, yapılan 1961 Anayasası nda milli iradeyi kayıt altına alan düzenlemeler yapılmıştır. Milli iradenin mahiyeti üzerinde, bugün devam eden hararetli tartışmaların kırılma noktası, şüphesiz 1961 Anayasasıdır. 1961 Anayasası, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, devlete hakim olan elit bürokrat ve seçkinci kesimin; 1950 de bir nevi halk ihtilali ile sona eren tek parti döneminden sonra da, bu 9

hakimiyetini devam ettirebilmek için hazırladığı; milli iradeyi pek çok mekanizma ile kayıt altına alan, sıkı sıkıya sınırlayan bir hukuki metindir. Askeri Darbenin destekçilerince hararetle savunulan ve özgürlükçü anayasa olarak takdim edilen 1961 Anayasası; Milli Güvenlik Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay a yüklenen fonksiyonlar, Üniversite rejimi ve en önemlisi de Genelkurmay Başkanlığı na verilen statü ile ülkede bir vesayet rejimi tesis etmiştir. Dünya siyasi ve askeri dengelerinin mecburi kıldığı çok partili rejimin ülkeye gelmesini artık geciktiremeyen ve bu düzenin gelmesiyle birlikte, zihniyet değişimine gitmedikçe bir daha demokratik yollardan iktidarı göremeyeceğini anlayan seçkinciler, son çare olarak askeri darbelere bel bağlamıştır. Ne yazık ki ülkemizde, evrensel trendin aksine, devrimcilikle otoriter rejim özlemi birbirine karıştırılmakta, buna da ulusalcılık kılıfı giydirilmektedir. Ancak bu nevi fikirlerin artık bütünüyle çağdışı kaldığını hala kabul edemeyenler var. Ülkemize mahsus bir başka gariplik de şudur: Başlangıçta 1961 Anayasasını savunanların önemli bir kesimi, 1971 askeri muhtırasından sonra; Bu anayasa ile ülke yönetilemez demeye başlamıştır. 1961 Anayasası sadece sekiz yıl dayanabilmiş, 1969 da ilk değişikliğe uğramıştır!.. Ülkemizde bazı kanunlar bir asırdan daha fazla yürürlükte kalırken, hatta kimi geçici kanunlar bile seksen yıl kadar geçerliliğini muhafaza ederken, Anayasalarımız her 9-10 yılda bir önemli değişikliğe uğruyor veya her 20 30 yılda bir rejimle birlikte rafa kaldırılıyor. 1961 Anayasası, 1971 de neredeyse yarı yarıya tadilata maruz kalmıştır. Ancak bu da çözüm olmamıştır. Bu değişiklikten dokuz yıl sonra, Türkiye yeni bir askeri müdahale ile yüz yüze gelmiş ve demokrasi ile birlikte 1961 Anayasası da rafa kaldırılmıştır. Yetmişli yıllar boyunca Süleyman Demirel, ülkedeki yönetim sıkıntısını anlatmak üzere hep şunu söylüyordu: Meclis in üzerine çıkmış bir Anayasa Mahkemesi, Hükümetin üzerine çıkmış bir Danıştay ile karşı karşıyayız Gerçekten Danıştay ı ithal etmiş olduğumuz Fransa da, Yüksek İdari Mahkeme, yüz senede on tane tehir-i icra (yürütmeyi durdurma) kararı vermişken, bizde on sene beş bin tane tehiri icra kararı vermişti. 10

YÜRÜTMEYİ GÜÇLENDİRME VE 1982 ANAYASASI 1982 Anayasasının hazırlanması ve halkoyuna sunulması başlı başına hukuk tezlerine konu olacak bir olaydır. Bu süreçte ne bilimsel tartışma ortamı, ne de özgür iradeyle oylama için gerekli şartların mevcut olmadığı açıktır. İçi rahatlıkla görünen şeffaf zarflara, belli olacak renklerde oyların atılmasıyla sağlanan yüzde doksanlık evet çoğunluğu, elbette hiçbir zaman bu Anayasa nın demokratik biçimde yapılmış olduğunu göstermez. (1961 Anayasası için yapılan halk oylamasında kabul oranı, yüzde 62 dir.) Günümüzde artık halk oylaması ile ilgili tartışmanın da pek fazla anlamı kalmamıştır. Çünkü esas olan 1982 Anayasasının getirdiği düzen ve bunun çağdaş anlamda geçerlilik derecesidir. 1991 Genel Seçimleri öncesinde, dönemin bütün siyasi partileri, anayasa değişikliğini programlarına almıştır. 1995 yılında yapılan kapsamlı anayasa değişikliğinde, daha önce partiler toplam 21 madde üzerinde mutabakata varmışken, Meclis müzakereleri sırasında, ancak 15 madde üzerinde görüş birliği sağlanabilmiştir. CHP nin 18. 06. 2001 Tarihli Demokratikleşme Raporu nda mevcut anayasa için yaptığı değerlendirmenin bir bölümü şöyledir: Askeri Yönetim anlayışının ve 12 Eylül koşullarının ürünü olan; kişiden değil devletten, özgürlükten değil otoriteden yana bir Anayasa hala yürürlüktedir. Anayasa değişikliği konusundaki sayısız öneri ve girişim, istenen sonuca ulaşamamıştır. Bu Anayasa nın altında yer alan hukuk kuralları da, doğal olarak bu Anayasa nın felsefesini yansıtmaktadır Anayasayla ilgili Yargıtay eski başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk tarafından 1999-2000 Adli yıl açılış konuşmasında söylenilen Anayasanın meşruluk debisinin neredeyse sıfıra yaklaştığı tespiti (Bkz. Av. Nurullah Albayrak, Hukuk ve Hayat dergisi, 2008 Sayı: 6) türünden sayısız yorum ve değerlendirmeler, 1982 Anayasasının durumunu açıkça ortaya koymaktadır. Mevcut Anayasa geçmişte yaşanan sıkıntıları gideremediği gibi, yeni yeni problemler de getirmiştir. 1961-1980 arasında, Yürütme Gücü nün yaşadığı zafiyeti, güya bertaraf etmek üzere, 1982 Anayasasında; Prof. Mustafa Erdoğan ın kullandığı deyimle, eksantrik bir düzenleme yapılmıştır. (21 Şubat 2007, Star Gazetesi) Prof. Erdoğan a göre, 1982 rejiminde demokratik cumhuriyet ten 11

kast edilen ideoloji cumhuriyetidir. Güçlü Yürütme den anlaşılan da dolaylı seçim ve siyasi sorumsuzlukla göreve gelen Cumhurbaşkanının fazlasıyla yetkili kılınmasıdır. Zira 104. maddedeki yetkileriyle Cumhurbaşkanı; hükümeti bloke edebilecek, kamu idaresine vesayet edebilecek, hatta parlamentonun yasama yetkisine makulün ötesinde müdahale edebilecek konumdadır. Erdoğan bu durumu şöyle değerlendiriyor: Çünkü onların tasavvur ettikleri, kamu işlerini halk adına çekip çevirecek demokratik bir yürütme değil, fakat devlet otoritesini bihakkın temsil edecek ve gerektiğinde kayıracak bir yürütme idi 1982 Anayasası, başlangıç kısmı da dahil olmak üzere, bugüne kadar reform paketleri veya münferit maddeler halinde yapılan bunca değişikliğe rağmen, çağdaş normlar standardına tam olarak getirilememiştir. Zira bu anayasa, temel hak ve özgürlükleri 1961 den daha geriye götürmüştür. Evrensel insan hakları metinlerine atıf yapmak, bu hakların yeterince sağlandığı ve korunduğu anlamına elbette gelmemektedir. İçinde bulunduğumuz zamanda, hükümet Avrupa Birliği ile uyum çerçevesinde şekillendirdiği ulusal programda, anayasa değişikliği için yeni bir mini paket hazırlamış bulunmaktadır. Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Burhan Kuzu, bu paketin yakında Meclis gündemine geleceğini bildirmektedir. Ancak, kısmi değişikliklerin kesinlikle ülke ihtiyacını karşılayamayacağı noktasında genel bir kanaat mevcuttur. MUTLAKA YENİ BİR ANAYASA YAPILMALIDIR 1982 Anayasasına daha ilk günden karşı çıkan Türkiye Barolar Birliği (TBB), 12 Eylül 2001 tarihinde, bir bilim kuruluna hazırlattığı Anayasa Önerisini halka duyurmuştu. Önerinin sunuş yazısında şöyle deniliyordu: 1982 Anayasasının yapılması sürecinde, TBB, görüşünü belirtmek üzere toplanan Olağanüstü Genel Kurul tarafından bu Anayasa Tasarsısının getirdiği kuram ve düzenlemelerle, halk oyuna inanmayan ve genel olarak seçimi önemsemeyen, çoğulcu demokrasiye ve çağımızın tüm sosyal ve hukuksal değerlerine ters düşen, Türk Toplumunu çok gerilere ve çeşitli bunalımlara sürükleyebilecek nitelikte bulmuş, bu haliyle tasarının düzeltilemeyecek bir öneri olduğu ve yeni baştan kaleme alınması gerektiği görüş ve inancında olduğu belirtilmiştir 12

TBB, 2007 yılında da bu önerisini güncelleyerek tekrar kamuoyuna açıkladı. Ancak bu yeni metinde eskisi ile kıyas kabul etmez bir zihniyet değişikliği söz konusu olmaktadır. 2001 Önerisi nin hazırlanmasında görev alan Prof. Rona Aybay ve Prof. Fazıl Sağlam gibi hukukçular, eski görüşleri ile taban tabana zıt bir tutum sergilemektedir. 2001 yılı önerisinde, Anayasanın herhangi bir ideolojiyi yansıtmayan tarafsız bir hukuki metin olması gerektiği bildirilirken, yeni öneride 1982 Anayasasının da ötesinde bir Kemalist ideoloji empoze edilmektedir. Sosyal Bilimlerle uğraşan bilim adamlarının zamanla görüş değiştirmesi, makul ve bilimsel sebeplere dayandığı takdirde anlaşılabilir. Ancak bilim adına ideolojik saplantı ve siyasi taassubun fikirlere yön vermesi kabul edilebilecek bir durum değildir. Aynı şekilde 1992 yılında, TÜSİAD adına bir anayasa önerisi hazırlayan çalışma grubunun içinde yer alan Prof. Erdoğan Teziç, Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu ve Prof. Süheyl Batum un da, tıpkı Rona Aybay ve Fazıl Sağlam gibi, görüşlerinde yüz seksen derece dönüş yapması çok gariptir. TÜSİAD ın 1992 tarihli önerisinin hazırlanmasında görev alan Prof. Erdoğan Teziç Başkanlığındaki akademisyenler heyeti; son derece özgürlükçü ve çağdaş bir yaklaşımla, anayasadaki değiştirilemez maddeler hakkında şu görüşleri serdediyordu: Bu konuda asli kurucu organ yetkisini kullanan bir Meclisin kendini bağımsız hissetmesi doğal ve gereklidir. Bu açıdan önerilebilecek ideal formül, yeni bir anayasa hazırlama girişiminin başında TBMM nin bir Anayasa değişikliği yaparak, değişmezlik hukukunun daha önceki Cumhuriyet Anayasalarında olduğu gibi, Cumhuriyet ilkesi ile sınırlı tutması olacaktır 1992 de bu görüşü savunanların, 15-16 yıl sonra çok katı, otoriter bir anlayışla; bırakın değişim meselesini, laiklik kavramının bilimsel olarak tartışılmasına dahi şiddetle karşı çıkmalarının bilimsel izahı, merak konusudur.1924 Anayasa sında değişmez madde olarak, sadece devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hükmü vardır. 1923-1950 arasındaki tek parti iktidarı döneminde, buna herhangi bir ilave yapılmamıştır. Mesela Devrim Kanunları nın Anayasa nın koruması altına 13

alınması söz konusu olmamıştır. Bu dönemde, özgürlüklerin genişletilmesi ile ilgili herhangi bir faaliyet de söz konusu değildir. Zira bu dönemde, devletin modernleştirilmesi adeta bir kenara bırakılmış, daha ziyade toplumun dönüştürülmesine ağırlık verilmiştir 1961 Anayasası, Çeşitli Hükümler başlıklı dördüncü kısımda, Cumhuriyetin laiklik niteliğini koruma amacını güden Devrim Kanunları hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamayacağı ve yorumlanamayacağı hükmünü getirmiştir. Burada şu paradoksa dikkat çekmek gerekiyor: 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası hakkında kanuna göre, bugün şapka giymeyen bütün devlet memurları suç işlemektedir Aynı şekilde 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına dair Kanun a göre, günümüzde suç işlemeyen hemen hiçbir vatandaş yoktur. Çünkü efendi, bey ve paşa lakaplarını herkes günlük dilde en yaygın şekilde kullanmaktadır. Oysa aynı 1961 Anayasası, 1924 Anayasasının ikinci maddesinde devletin nitelikleri olarak sayılan Türkiye Devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır hükümlerini pekala değiştirme ihtiyacı hissetmiştir. Çağdaş anayasaların en önemli özelliği, tabulara karşı yenilikçiliği teşvik etmesi ve daima özgürlükleri genişletici olmasıdır. Dogma ve tabuların yıkıldığı 2000 li yıllarda, hala daha 1930 ların 40 ların hüküm ve şartlarını dayatmaya kalkışmak ne denli modernliktir, sorgulanması gerekir. 1982 Anayasası, 174. maddesinde, 1961 Anayasası nın 153. maddesini, sadece üst başlığındaki Devrim kelimesini İnkılap şeklinde değiştirerek aynen almıştır. Mevcut Anayasa, 1961 in aksine, değiştirilemez hükümleri de genişleterek devlet şeklinin cumhuriyet olduğunu derpiş eden 1. maddeye ek olarak, devletin nitelikleri ile ilgili 2. ve devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı ve başkenti ile ilgili 3. maddeyi de, 4. madde ile değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümler arasına katmıştır. Bugün Anayasa nın başlangıç kısmındaki ideolojik yaklaşım ile Atatürk Milliyetçiliği kavramı ve değiştirilemez hükümlerle ilgili tartışmalar giderek yoğunlaşmaktadır. Nitekim mevcut Anayasanın başlangıç kısmı 1995 ve 2001 de olmak üzere tam iki defa değişikliğe uğramıştır. Ülkemiz aydınları, bu tartışmayı bilimsel objektiviteye uygun olarak hiçbir baskı ve kayıt altında kalmadan tam bir özgürlük ortamında yapabilmelidirler. 14

1982 Anayasasının Temel Hak ve Hürriyetler ve kişi hakları ile ilgili bütün hükümleri istisnasız değişikliğe uğramıştır: Bu çerçevede, Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması ile ilgili 13., kötüye kullanılmaması ile ilgili 14. ve temel hak ve hürriyetlerin durdurulması ile ilgili 15. maddesi, AB müktesebatına paralel olarak önemli değişikliklere uğramıştır. Keza kişi hürriyeti ve güvenliği ile ilgili 19., özel hayatın gizliliği ile ilgili 20., konut dokunulmazlığı ile ilgili 21., haberleşme hürriyeti ile ilgili 22., yerleşme ve seyahat hürriyeti ile ilgili 23., düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ile ilgili 26., Basın hürriyeti ile ilgili 28., Basın araçlarının korunması ile ilgili 30., Dernek Kurma Hürriyeti ile ilgili 33., Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile ilgili 34., Hak arama hürriyeti ile ilgili 36, Suç ve cezalara ilişkin esaslarla ilgili 38., Temel Hak ve Hürriyetlerin korunması ile ilgili 40. ve sendika kurma hakkı ile ilgili 51. madde önemli değişikliğe uğramıştır. Bu kadar geniş değişikliğe uğramış bir metinde, tutarlılık ve insicamın ne derece korunabileceği hususu ayrıca ele alınmalıdır. Din ve vicdan hürriyeti ile ilgili 24. madde başlı başına ele alınması gereken bir konudur. Bu madde resmi laiklik anlayışını tanımlamaktadır. Hak ve hürriyetler bölümünde bugüne kadar herhangi bir değişikliğe uğramayan tek maddedir. Onuncu Cumhurbaşkanı Necdet Sezer e göre, bunun dışında ne bir tanım yapılabilir ne de bu tanım değiştirilebilir. Meclis eski Başkanı Bülent Arınç ın, laiklik yeniden tanımlanmalıdır yolundaki beyanı üzerine askeri cenahtan da benzeri bir tepki gelmişti. Oysa bilimsel olarak bu madde pek çok açıdan eleştiri almaktadır. Mesela Anayasa Hukukçusu Prof. Mustafa Erdoğan:. Din ve Vicdan Hürriyeti başlıklı bu maddeyi, teknik anlamda laikliğin tanımı olarak kabul etmek mümkün değildir diyor. (7 Şubat 2007 Star Gazetesi). Prof. Erdoğan, aynı madde için Din ve Vicdan özgürlüğünü başlı başına bir değer olarak görmüyor dedikten sonra şöyle devam ediyor: Ona resmi laiklik doktrinine hizmet etmesi ölçüsünde bir değer biçiyor. Bu hükümde din özgürlüğüne önyargılı bakış o kadar belirgindir ki, başka hiçbir temel hak için değil de, sadece din ve vicdan özgürlüğü için özel bir hakkın kötüye kullanılması yasağı getirilmiştir. Erdoğan nihai hükmü şöyle veriyor: Sonuç olarak 24. maddenin amacı ne din ve vicdan özgürlüğünü doğru dürüst bir güvenceye kavuşturmak ne de sahici bir laiklik tanımı yapmaktır. Bu maddenin işlevi 15

yabancı bir gözlemcinin de belirttiği gibi, din özgürlüğünü hiçbir çağdaş demokraside örneği görülmeyecek şekilde dar bir kişisel alana sıkıştırmaktır. 1982 Anayasasının eskimişliği ve geriliği, sadece temel hak ve özgürlüklerle sınırlı kalmamaktadır. Devlet yönetimi, kuvvetler ayrılığı prensibi, genel olarak yargı düzeni ve askeri yargı alanı, idari eylem ve işlemlerin yargı denetimine tabi olması, Silahlı Kuvvetlerin görev tanımı ve statüsü, Milli Güvenlik Kurulu nun yapısı ve fonksiyonu gibi çok önemli ve temel konularda, hukuk devleti ve demokratik yönetimin işleyişine ket vuran hükümler mevcuttur. Bu hükümlerin 21. yüzyıl şartlarında yeniden gözden geçirilmesi ve ülkenin kalkınmasına ve ilerlemesine mani olan unsurların ayıklanması gerekmektedir. Yukarıda da dile getirildiği üzere, sadece 2007 ve 2008 yılında, yargı ile yasama ve yürütme arasında baş gösteren kriz eksenli ihtilaflar dahi tek başına, acil bir anayasa değişikliğini zaruri kılmaktadır. Özellikle Anayasa Mahkemesi nin hukuki açıdan çok tartışmalı kararları sebebiyle, devlet sistemi ciddi bir kilitlenme tehlikesi ile yüz yüze gelmiş bulunmaktadır! Meşhur 367 Kararı ile yaşanan travma, daha sonra yapılan genel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Meclis in toplantı yeter sayısı ile ilgili 96. ve Cumhurbaşkanının halk oyu ile seçilmesine dair 102. maddenin değiştirilmesiyle atlatıldı sayılır. Ancak 411 milletvekilinin oyu ile değiştirilen Anayasa nın 10. ve 42. madde değişikliklerini, Anayasa Mahkemesinin kendi görev ve yetki sınırlarını açıkça aşarak ve Meclis in iradesini bir nevi ipotek altına alarak iptal etmesinden doğan rejim bunalımını, yeni bir anayasa yapılmadan aşmak mümkün görünmemektedir. Prof. Ergun Özbudun, bahse konu kararın gerekçesine dair, Yeni Anayasa Şart Oldu başlıklı yorumunda (23 Ekim 2008 Zaman Gazetesi), gelinen noktayı şöyle değerlendirmektedir: Bu karar, Türk demokrasisinin karşı karşıya bulunduğu anayasa sorununun ciddiyetini bir kere daha ortaya koymaktadır. Düğümün çözülmesi, ancak evrensel demokratik ve hürriyetçi standartlarda ve devlet organlarının karşılıklı yetkilerini yerleşik demokrasilerdekine benzer şekilde düzenleyen yeni bir anayasanın yapılmasıyla mümkün olacağa benzemektedir. Aksi halde Türkiye, milletlerarası reyting kuruluşlarının (mesela Freedom House) listesinde olduğu gibi, bir yarı 16

demokrasi (semi democracy) ya da kısmen hür (partially free) bir ülke olarak kalmaya devam edecektir. TBMM BAŞKANI İNİSİYATİF ALMALIDIR Yeni Anayasa için bundan böyle yapılacak çalışmaların, herhangi bir partiye, siyasi kesime veya gruba mal edilmeksizin, bütün topluma ait olacak şekilde yürüyebilmesi için, bu meselenin asıl sahibi ve yetkilisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi nin uhdesinde ve önderliğinde devam ettirilmesi şarttır. Bunun için de TBMM Başkanının bizzat inisiyatif alıp, Anayasa konusunu yeniden ülke gündemine sokması gerekmektedir. Bütün siyasal partilerin de bu meselede sorumlu hareket edip, olumlu bir tavırla yaklaşması şarttır. Aksi halde, vatandaş nezdinde itibar kaybına uğrayacakları aşikardır. Sadece görünürde yeni anayasa istiyoruz deyip, ardından hiçbir ciddi faaliyet göstermeyenler, bunun sonucuna katlanmak durumundadır. Zira halkın büyük bir kısmının olayları yakından takip ettiği bir ortamda, kaçak güreşmek artık mümkün olmayacaktır. Anayasa her şeyden önce bir Toplumsal Mutabakat olduğuna göre, bu konuda toplumun her kesiminin sürece katılıp katkıda bulunması lazımdır. Burada medyaya ve bütün kitle iletişim araçlarına, sivil toplum kuruluşlarına, tek tek bütün aydınlara, kanaat önderlerine büyük sorumluluk düşmektedir. Yeni Anayasa üzerinde gerçek anlamda bir genel uzlaşamaya varabilmek için, öncelikle, var olan mutabakat noktalarının tebarüz ettirilmesi gerekiyor. Yani Anayasanın ihtilaf konusu teşkil eden hükümlerinden önce, üzerinde konsensüs sağlanmış olan kısımları netleştirilmelidir. Zira ihtilaflardan yola çıkarak uzlaşma sağlamak verimli bir usul değildir. Şimdiye kadar yapılmış olan çalışmalar, hazırlanmış olan öneri ve taslaklar, kaleme alınmış olan bilimsel analiz ve eleştiriler vb. tüm doküman, bir araya getirilip, benzer ve ortak kısımları belirlenmelidir. Hukuk ve Hayat Derneği bunun ilk örneğini hayata kavuşturmuş bulunuyor. 17

Adı geçen Dernek, 350 Sayfalık dergisinde (Yıl 2008, Sayı: 6) ciddi bir mukayeseli çalışma yaparak; 1982 Anayasasının mevcut metni ile, Bilim Kurulu; TBB, TUSKON ve TÜSİAD ın daha önce hazırlamış olduğu taslak ve önerileri madde madde karşılaştırmış ve derli toplu bir doküman meydana getirmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, şüphesiz çok daha kapsamlı ve ciddi bir mukayeseli çalışma ile, her şeyden önce ilgili kesimleri yeterli şekilde bilgilendirebilir, bu konudaki mevcut birikimleri güncelleştirebilir. Böyle bir hazırlık, özellikle siyasi partilerin çalışmaları açısından yararlı olacaktır. TBMM Başkanı, Meclis te temsil edilen bütün partilerin liderleriyle görüşerek Yeni Anayasa meselesinin aciliyetini müzakere etmeli ve akabinde, izlenecek yolun detaylarını belirlemek üzere, Meclis Başkanvekilleri ile ortak çalışma yapıp bir deklarasyon yayınlamalıdır. MEDYAYA BÜYÜK SORUMLULUK DÜŞMEKTEDİR Sivil Toplum Kuruluşları da, Anayasa konusunda bütün topluma bir çağrı olmak üzere, ortak deklarasyon yayınlamalıdır. UTESAV bu deklarasyon zeminini hazırlamak üzere, planlı bir dizi faaliyeti başlatabilir. Başlangıç olarak, konuya duyarlılık gösteren medya organları ziyaret edilerek, Anayasa konusu aktüel hale getirilebilir. Tartışmaların amacından saptırılmaması ve doğru zeminde sürdürülebilmesi için, gazete ve televizyonlara özel bir sorumluluk düşmektedir. Haberler, yorumlar ve açık oturum programları, geçmişte olduğu gibi vatandaşın kafasını karıştırmak için değil, konuya açıklık getirmek maksadına matuf olmalıdır. Bu noktada etik kuruluşlarına, gönüllü teşekküllere de büyük görev düşmektedir. Ülke genelinde, Anayasa ile ilgili miting, konferans, panel, sempozyum vb. bilgilendirici ve bilinçlendirici faaliyetlerin düzenlenmesi için, üniversiteler, mesleki teşekküller, düşünce kuruluşları ve çağdaş bir demokrasi ve evrensel standartlara sahip bir hukuk devleti özlemini çeken herkes ve her kesim, bu sürece fiilen dahil edilmelidir. Yeni Anayasa çalışmaları, gerektiği gibi başlatılıp devam ettirilemezse, Türkiye yeni siyasi krizlerle karşılaşabilir. Önümüzde 100 günlük bir yerel seçim süreci bulunmaktadır. Bu süreçte 18

siyasi partilerin, Anayasa meselesine fiili olarak fazla zaman ayırmayacakları bellidir. Ancak sivil toplum kuruluşları, bu alanda yapacakları güçlü etkinliklerle, siyasi partileri belli ölçüde tavır almaya zorlayabilir. 2009 yılında, Anayasa tartışmaları ülke çapında yürütülüp tamamlanmalı ve en geç 2010 yılı başlarında, Türkiye yeni bir Anayasa ile yönetilmeye başlanmalıdır. Aksi halde, doğacak çeşitli siyasi gerilimler ve rejim tıkanıklıkları, ülkeyi bir erken seçime zorlayabilir. Bu da Türkiye nin siyasi istikrar açısından, istenmeyen durumlarla yüz yüze gelmesine yol açabilir. Bu sebeple bir kere daha tekrar edelim ki, yeni bir anayasa yapmak Türkiye nin en önemli ve en öncelikli meselesidir. Bunun için bir anayasa seferberliği başlatılmalıdır!.. SONUÇ Türkiye nin bir yarı demokrasi veya kısmen hür bir ülke olması kimsenin kabul edemeyeceği bir durumdur. Zaten ülkede yeni anayasa ihtiyacını inkar eden herhangi bir kişi, grup veya kesim de bulunmamaktadır. Herkes, yeni bir anayasanın yapılmasını gerekli görmektedir. Bu noktada herhangi bir tereddüt yoktur. Tereddüt ve tartışmaların olduğu husus, yöntem meselesidir. Yeni bir anayasa yapılmalı ama nasıl? İktidar Partisinin, bir bilim kuruluna anayasa taslağı hazırlatması, özünde doğru ve isabetli karardı. Ancak süreç iyi yönetilemediği için, hem hazırlanan taslak kamuoyunda hak ettiği ilgiyi bulamadı, hem de daha sonraki gelişmelerden ötürü ülke derin bir siyasi bunalıma girdi. Şayet ilan edildiği üzere, 2008 in Ocak ayından itibaren Yeni Anayasa Taslağı kamuoyuna takdim edilebilseydi, ne AK Parti hakkında kapatma davası açılmış olurdu, ne de anayasa değişikliği ve onun iptali ile doğan rejim krizi doğardı. Şu halde bundan sonra, yeni anayasa hazırlanması sürecini tekrar harekete geçirmek ve bu süreci doğru, kararlı bir şekilde yönetmek, toplumsal mutabakatı sağlayacak yöntemler geliştirmek, Türkiye nin en acil meselesidir. 19