INSAN VARllGI VE YARATMA DUYGUSU

Benzer belgeler
Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

ESTETİK; Estetiğin konusu olarak güzel;

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

FELSEFE BÖLÜMÜ SOFİSTLER DERSİ DERS NOTLARI (3)

V. ÜNİTE SANAT FELSEFESİ

Estetik (MTT194) Ders Detayları

6 Sofistlerin O rtaya Ç ıkışın d a Etkili O lan Felsefe-D ışı N edenler ıo Felsefi N ed enler

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

GÜZELLİK SEVDİRİR - SEVİLEN GÜZELDİR Mustafa Alagöz

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

BILGI FELSEFESI. Bilginin Doğruluk Ölçütleri

FELSEFİ YAPIDA EĞİTİM MODELLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ

AŞKIN BULMACA BAROK KENT

Hegel, Tüze Felsefesi, 1821 HAK KAVRAMI Giriş

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

SANAT EĞİTİMİ ÜZERİNE. Doç. Dr. Mutlu ERBAY

Üniversitede Sanat Eğitimi Alan Gençlerle Yapılabilecek. yaratıcı drama programı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

PLATON UN İDEALAR KURAMI EKSENİNDE MİMESİS OLARAK SANAT. Esra Yıldız TURAN

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

GÖRSEL SANATLAR DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI NIN GENEL AMAÇLARI

TERAKKİ VAKFI ÖZEL ŞİŞLİ TERAKKİ ANAOKULU EĞİTİM YILI Bilgi Bülteni Sayı:7 4 5 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM BASAMAKLARI

KAVRAMLARIN ANLAMINI KARŞITLARI BELİRLER

İletişimin Sınıflandırılması

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

Ders 10: Düzlemde cebirsel eğriler

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

B. ÇOK DEĞERLİ MANTIK

BİLGİ KURAMI DERS NOTLARI DİL VE TARİH-COĞRAFYA FAKÜLTESİ, FELSEFE BÖLÜMÜ

Benim en büyük şansım Adnan Turani gibi hem iyi bir sanatçı hem de iyi bir eğitimci atölye hocamın olmasıydı.

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Matematik Ve Felsefe

FELSEFE + SANAT => SANAT FELSEFESI

5. Gün. Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak onu hiç aramamak demektir

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO Κρατύλος

Ekolojik Tasarımlar ve Sanat

HAZİRAN 2014 BÜLTENİ. Merhaba! Haziran ayı boyunca yaptığımız etkinlikleri bulabileceğiniz. bültenimizi sizinle paylaşmanın sevinci ve gururu

SİYASET FELSEFESİ Örnek-Sorular

MUTLAK DEĞER MAKİNESİ. v01

Çoklu Zeka Kuramı - Zeka Tipleri

TIPTA İNSAN BİLİMLERİ

(PAT) ROSENHAN DENEYİ

Metin Edebi Metin nedir?

CUMHURİYET ORTAOKULU 7. SINIF GÖRSEL SANATLAR GÜNLÜK DERS PLANI

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

KOZMOLOJİK DEVİR 1 MİLET MEKTEBİ, PYTAGORASÇILIK Milet Mektebi

UYGULAMALI TĐYATRO KURSU MODÜL PROGRAMI

T I M U R K A R A Ç AY - H AY D A R E Ş C A L C U L U S S E Ç K I N YAY I N C I L I K A N K A R A

4.HAFTA/KONU: IMMANUEL KANT IN ETİK GÖRÜŞÜ: İNSANIN DEĞERİ. Temel Kavramlar: Ahlak yasası, isteme, ödev, pratik akıl, maksim.

CUMHURİYET ORTAOKULU 8. SINIF GÖRSEL SANATLAR GÜNLÜK DERS PLANI

Not: Öğretmenimizin elinden taşlar üzerinde sanat!

SAYILARA GİRİŞ. Her şeyden önce temel kavramları bilmeliyiz. Nedir temel kavramlar? Matematik dilinin abc'si olarak tanımlayabiliriz.

SANAT, SANATÇı, SERAMİK SANATı VE BİR SERAMİK SANATÇısı. Dilek ALKAN* Evrenselolan insan ve değerlerinin, iyi bir şekilde özümsenip,

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

BİZ, MELEKLER - DRUNVALO

PLATON DA RETORİK KAVRAMI [PLATO S CONCEPT OF RHETORIC ]

Mantıksal Operatörlerin Semantiği (Anlambilimi)

Yönetmen: Nicolas Winding Refn Oyuncular: Ryan Gosling, Kristin Scott Thomas, Vithaya Pansringarm Senaryo: Nicolas Winding Refn Görüntü Yönetmeni:

DİNİ GELİŞİM. Bilişsel Yaklaşım Çerçevesinde Tanrı Tasavvuru ve Dinî Yargı Gelişimi

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

İnsan Oyunla Başlar Hayata

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TÜRKÇE

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

I. HAFTA HİN 412 KLASİK SANSKRİT EDEBİYATINDAN SEÇMELER

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

On Yedinci Yüzyılda Felsefe Descartes. Prof. Dr. Doğan Göçmen Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü Ders: 03/10/2016

ÖN SÖZ fel- sefe tarihi süreklilikte süreci fel- sefe geleneği işidir

Sanatsal Güzel, Estetik Yargı ve Toplumsal Geçerlilik Mersin Üniversitesi, Mart 2011

KUKLA ÇOCUK TİYATROSU

TEMEL SANAT EĞİTİMİ NEDİR?

Sizin değerleriniz neler ve neden bu değerlerin önemli olduklarını düşünüyorsunuz? Neyin önemli olduğuna inanıyorsunuz?

KANT FELSEFESİNDE PRATİK AKLIN ÖZGÜRLÜK POSTULATI

8-9 YAŞ ÇCUKLARININ YAŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE OKUL-ÖDEV ÇALIŞMALARI ÖZEL ANTALYA ENVAR İLKOKULU 8-9 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

GARİP AKIMI (I. YENİ)

KAYNAK: Birol, K. Bülent "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Fiiller nesne alıp almamalarına göre değişik şekillerde adlandırılır. Bunları dört grupta inceleyebiliriz.

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

Türkçe. Cümlede Anlam Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler

YARATICI ÖĞRENCİ GÜNLERİ Her Öğrenci Yaratıcıdır

Mantıksal İşlemler. 7.1 true, false, nil

İÇİNDEKİLER. Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23

Antik Yunan Kaynakçası

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

BİLGİ VARLIK İLİŞKİSİ VE DEĞİŞİM PROBLEMİ. -İki Gizli Müttefik: PARMENİDES ve HERAKLEİTOS-

Transkript:

INSAN VARllGI VE YARATMA DUYGUSU Prof.Or.Şahln VENlşEHIRLlOGLU* Evren bir bilinmezler diyarı. Sınırları olmaksızın sınırları var. Ya da sınırları olmakla birlikte sınırları yok. Yani sınırları ve sınırsızlıkları olmakla birlikte sınırları yok. Yani, sınırları ve sınırsızlıkları içiçe ya da özdeş, hem o hem de o değil. Dolayısıyla evren de evrenierden ya da evrenler de evrenden oluşmakta. Bu süreç içinde, yani oluşma süreci içinde, adı üzerinde oluşma süreci, her şeyoluşmakta. Hem madde, hem tin, hem maddeselolan hem tinselolan. Bütün bu oluşan şeyler, nesneler, "fenomen"ler bir dünya ortaya çıkarmaktalar. Bu dünya yaratı dünyasıdır. Bu dünyanın ı:ılgılanmasıyla elde edilen de blr duygudur. Doğayı algılarız, evreni algılarız, gökyüzünü algılarız, yıldızları algılarız, bütün biçimleri ve renklerialgılarız. Evren, bir bütün biçimler ve renkler dünyasıdır. Evren bir ölçüler. biçimler, renkler sonsuzluğudur. Bu sonsuzluk bir estetik sonsuzluktur. Evren, geometrik bir akıldır. denebileceği gibi, - çünkü orada bütün biçimler ve sayılar vardır - evren estetik birduygu+akıl bütünlüğüdür de diyebiliriz. Çünkü Prof.Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalı Başkanı 183

bütün soyut ve somut biçimler olduğu gibi, bütün keşfedilmiş ve henüz keşfedilmemiş renkler de orada vardır. Böyle bir renkler ve biçimler diyarında insan varlığı estetik hazza ve çoşkuya anında sahip olur, onu algılamaya başladığı zaman. Küçük bir bebek elinin parmaklarını emerken bu doğa hazzının narsist yanına daha şimdiden uyanmış demektir. Bu hazzın içinde bütün sanatların doğal ama bilinçsiz kaynağını buluruz. Sanatsal haz bizim yapımızda yaratılmamızla birlikti peşinen varolandır zaten. Bizim bünyemizde bulunmasaydı, peşinen yer almasaydı, felsefi bir deyişle önsel bir yeti olarak kaynağımızda varlığına sahip olmasaydı, daha sonraları bilinçle ve eğitimle gelişemez ve dolayısıyla da sırası geldiğinde de yaratamazdı. Demek ki bizdeki sanatsal haz, sanatsal yarıtının temelinde bulunmaktadır. 1. Sanatsal yaratı hem basit hem karmaşık, hem soyut hem somut, hem yalın hem de opak bir yapıya sahiptir. Doyasıyla, biraz önce dile getirdiğimiz nesneler, şeyler, ''fenomen''ler dinyasını hem akılsat hem duygusalolarak, hem duyum hem de zeka dünyamızda hem benzetiriz (taklit ederiz) hem de benzetmez (taklit etmez) yepyeni bir yaratı evresine çeker yerleştiririz. Yaratının özgün yanı bu özellikten doğar. Işte Ptaton Devlet adlı yapının, bir felsefi sanat romanı olan muhabbetlerinin karşılıklı olarak sohbet eden, söyleşen düşünürleri - Onuncu kitabının (595 abc - 596 abcde) kısımlarında bu gerçeği dile getirmiyor mu?... Platon'un kardeşi ve Sokrates'in öğrencisi olan Glaukon ilehoca Sokrates arasında, benzetme - taklit - kopya - yansıtma - süret - öykürime kavramlarını. yapısında barındıran "mimesis"kavramına ilişkinolarak şu tartışma geçer: 184 Bkz.Yenişehirlioğlu, Şahin.: Bir yansıtma Olarak Sanat ve Sanatçının Kültürel Işlevi. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 4. Ulusal Sanat Sernpozyumu, KÜltürün Gelişiminde Sanatın Öncülüğü, 4-6 Mayıs 1994 Beytepe/Ankara, s. 163-168.

"Sokrates.- Kurduğumuz devletin kurulabilecek devletlerin en iyisi olduğuna beni inandıran çok şeyler var. Ama inancımı asıl destekleyen, şiir üstüne vardığımız kuraldır. Glaukon. - Hangi kural? - Şiirde benzetmeye dayanan her şeyi atma. Bunun ne kadar yerinde olduğu, insanın içindeki güçleri birbirinden ayırdıktan sonra büsbütün ortaya çıktı. - Nasıl? - Bunu sizlere söyleyebilirim; çünkü gidip beni benzetmecilik yapan tragedya şairlerine ve daha başka yazarlara fitlemezsiniz. Bence bu çeşit eserler zararlıdır; onları seyreden ve dinleyenin hazırlığı yoksa, yani benzetilen şeyin gerçekten ne olduğunu bilmiyorsa, içinin düzeni bozulur. - Seni bu düşünceye götüren nedir? - Söyleyeceğim, çaresiz. Çocukluğumdan beri Homeros'a duyduğum sevgi ve saygı duraksatıyor beni, ama gene de söyleyeceğim. Bütün o. güzel tragedyaları yaratanların ilk ustası, yol göstereni Homeros'tur, biliyorum. Ama doğrunun hatırı bir insanın hatırından daha büyüktür; düşündüğümü söylemek zorundayım. -Elbette. - Dinle öyleyse, daha doğrusu cevap ver. - Sor. - Her türlü benzetmenin aslı nedir, söyleyebilir misin bana? Çünkü bunun neye yaradığını ben de pek kestiremiyorum. - Olabilir, hiç de şaşmam buna; gözleri iyi görmeyenıerin en keskin 185

gözlerden kaçanı gördükleri olur arada bir. - Doğru, ama apaçık görsem de bir şeyi, senin karşında söylemeye dilim varmaz ki. Kendin gör de söyle. - Peki, araştırmamıza her zaman tutuğumuz yoldan gidelim mi gene? Her zaman ne yapıyoruz: Aynı adı verdiğimiz değişik nesneleri hep birden içine alan bir IDEA, bir kalıp alıyoruz. Anlıyorsun değil mi ne dernek istediğimi? - Anlıyorum. - Istersen gene değişik çeşitleri olan herhangi bir şeyi alalım; örneğin, dünyada birçok sedirler ve masalar var, değil mi? - Var. - Ama bence sedirler ve masaların hepsi iki ideanın içine girer: Sedir ideası ve masa ideası. - Evet. - Bunlardan her birini yapan işçi bir ideaya uydurur yaptığını, ideasına göre kimi masalar yapar, kimi sedirler, kimi daha başka şeyler; biz de bu~ları kullanırız.. Ideanın kendine gelince, bunu yapan işçi yoktur değil mi? Nasıl. yapabilir? - Hiç. yapamaz. - Ama şimdi sana söyleyeceğim işçiye ne diyeceksin bakalım. - Hangi işçi? 186

- Bütün işçilerin yaptığı ayrı ayrı şeylerin hepsini yapan. - Yaman bir usta olacak bu dediğin adam. - Hele dur, göreceksin daha da yaman olduğunu. Bu usta yalnız bütün eveşyasını yapmakla kalmaz, bütün bitkileri, bütün canlı varlıkları ve kendini de yapar. Dahası var; yeri, göğü, tanrıları, göklerde ve yerin altında. Hades'in ülkesinde ne varsa hepsini o yapar. - Böyle ustaya can kurban! - Inanmıyor musun dediğime? Böyle bir işçi olamaz mı diyorsun? Yoksa bütün bunların bir türlü yaratıldığını, başka türlü yaratılmalarına imkan olmadığını mı söylemek istiyorsun? Senin bile bütün bunları bir türlü yaratabileceğinin farkında değil misin? - Hiç de zor değil, birkaç türlü olabilir bu iş; hem çabuk, çarçabuk. Istersen bir ayna al eline, dört bir yana tut. Bir anda yaptın gitti güneşi, yıldızları, dünyayı, kendini, evin bütün eşyasını, bitkileri, bütün canlı varlıkları. - Evet, görünürde varlıklar yaratmış olurum, ama hiç bir gerçekliği olmaz bunların. - Iyi ya, tam üstüne bastın işte düşüncemin; çünkü bur türlü varlık yaratan ustalar arasına ressamı da koyabillrlz, değil mi? - Koyabiliriz tabii. - Yaptığı şeyin gerçekliği yoktur diyeceksin, ama ressamın yaptığı sedir de bir çeşit sedir değil midir? - Evet, görünüşte bir sedir onunki de. 187

- Ya dülgerin yaptığı? Biraz önce demiştin ki dülger sedir ideasını, yani bizce aslını, özünü yapmaz, bir çeşidini yapar. - Demiştim, evet. - Sedirin aslını yapmadığına göre, gerçeğini değil, gerçeğine benzeyen bir örneğini yapmış olur. Dülgerin, yahut başka bir ustanın yaptığ şey tam anlamıyla gerçektir diyen de aldanır bir bakıma. - Öyleyse dülgerin yaptığı işin, asıl gerçeğin yanında sörıük kalacağına hiç de şaşmamalı. - Hayır. - Peki, şimdi bu ve buna benzer işleri örnek alarak benzetmenin ne olduğunu düşünelim mi? - Düşünelim. - Üç türlü sedir olmadı mı şimdi? Biri asıl sedir ki onu yalnız Tanrı yapabilir diyebiliriz, kim yapabilir onu Tanrıdan başka? - Yalnız o yapabilir bence de. - Sonra dülgerin yaptığı sedir. - Evet. - Üçüncüsü de ressamınki olsun. - Olsun. 188

Demek ki üç türlü sedirin üç de ustası var: Ressam, dülger, Tanrı. - Üç, evet. - Tanrı, ya canı öyle istediği için, ya da başka türlü olamayacağı için bir tek sedir yapmış, o da sedirin aslı, özüdür. Bu türlü iki sedir yapmamış tanrı, yapmayacak da hiç bir zaman. - Neden? - Çünkü iki tane yapsa, kendiliğinden bir üçüncüsü, ikisini birleştiren bir üçüncüsü çıkacak ortaya; asıl sedir, öz sedir bu olacak, öteki ikisi değil. - Doğru. - Tanrı bunu biliyordu her halde, Şu veya bu sedirin değil, tek gerçek sedirin yaratıcısı olmak istediği için bir tane yapmış asıl sediri, sedirin özünü. - Öyle anlaşılıyor. öyleyse? - Peki, Tanrıya sedirin, daha başka nesnelerin yaratıcısı diyelim mi yarattığına - Yaratıcı ona diyebiliriz yalnız, sedirin de, her şeyin de aslını o göre. - Ya dülgere, ona sedirin işçisi diyelim mi? - Diyelim. miyiz? - Ressam ne oluyor peki? Ona da sedirin işçisi, yapıcısı diyebilir 189

- Hiç de diyemeyiz. - Öyleyse sedirin nesi olur ressam? - Ötekilerin yaptığı şeyin benzetmecisi demek uygun olur gibi geliyor bana. - Güzeı! Demek bir şeyin aslından üç derece uzağını yapana benzetmeci diyorsun. - Tamam. - Tragedya şairinin yaptığı da bu değil mi? Benzetme değil mi onun yaptığı da? O da kraldan. yani doğrudan, üç sıra aşağıdadır öyleyse, bütün benzetmeciler gibi, - Öyle görünüyor. - Benzetmeci üzerinde anlaştık demektir; ama şimdi şu soruma cevap ver: Ressamın benzerini yapmaya çalıştığı, sedirin aslı olan o tek ve öz gerçek midir? Yoksa dülgerin elinden çıkan sedirler mi? - Dülgerin elinden çıkan sedirler. açıkla. -Onları oldukları gibi mi yapar, göründükleri gibi mi? bunu da iyici - Ne demek istiyorsun? - Şunu demek istiyorum: Bir sedire yandan, karşıdan veya başka bir tarafından bakınca sedir değişir mi, yoksa değişik mi görünür? Her şey için bunu sorabilirim. 190

- Ikinci dediğin doğru; değişik görünür, ama değişmez. - Şimdi şunu düşün: Resim her şeyin nesini vermek ister? Olduğu gibi mi yapar bir şeyi, göründüğü gibi mi? Görünenin benzetmesi midir, gerçeğin kendinin mi? - Görünenin. - Demek ki benzetme sanatı gerçekten bir hayli uzak kalır. Her şeyi benzetebiliyorsa bu, her şeyin küçük bir yönünü yapmasından ötürüdür. bu yön de gölgenin gölgesidir. Bilirsin, ressam, bir kunduracının, marangozun, yahut başka bir ustanın resmini yapar da, bunların sanatından anlamaz. iyi bir ressamsa, öyle bir marangoz resmi yapar ki uzaktan çocuklara ve bilgisizlere gösterse kandırabilir onları; çünkü gerçek bir marangozun görünüşünü vermiştir ona. bir - Kandırabilir tabii. - Bak şimdi, dostum, ne çıkıyor bütün bunlardan,..." 2. Bu uzun alıntıyı neden buraya aktardık? Yazıyı okuyana, yaratma olgusunun içinde yer alan mantıksal yargı sonucu ortaya çıkan estetik belirlemeyi göstermek için. Platon, bu açıklamalarda, nesnenin özüyle doğanın özünü sanatın özü çerçevesinde irdelemeye tabi tutuyor. Yaratma, yapma ve benzetme olguları arasındaki bağları ve farkları saydamlaştırıyor. Sanatın kaynağının gerçeğin kaynağı ile aynı olduğunu dile getiriyor. ama, sanattaki aldatıcı bir yan, illüsionist bir yansıtma bulunduğunu da vurgulamadan edemiyor. Sanata hem tapıyor, sanattan hem korkuyor günümüzde olduğu gibi. Sanatın aldatıcı yanını eğitici yanının içinde eritmeye çalışıyor. Çünkü bütün sanatların temelinde, aynı 2 Platon; Devlet. 7. Basım. çev. Sabahattin Eyüboğlu-M.Ali Cimcoz. Onuncu Kitap. Remzi Kitapevi, Istanbul 1992., s. 281-285. 191

zamanda, hem soyut ve hem de somutu içeren doğanın bulunması kesin bir zorunluluktur. Çünkü soyut ta, somut ta doğanın bir parçasıdır. Üstelik her türlü devim (hareket), devingenlik, ses, renk, biçim, söz, yazı, dinginlik doğanın içinde bulunmakta, insanın bir ürünü olsa bile, insan da doğaya ait olduğuna göre, onlar da yine eninde sonunda doğanın bir ürünü olarak sayılmak zorundadırlar. Artı olarak her şey ve her yaratı zaman ve mekan boyutlarında gerçekleştiğine göre, onlar da doğanın birer asli ögesidirler. Işte Platon, yukarıdaki alıntıda yargının içine mantığı sokarak, sanatın yaratılma gerçeğinin kökeninde bir "öz" yattığını, bu "öz'ün de felsefi bir gerçeklik olarak ifade edilmesinin ancak "Idea" özel terimiyle karşılanabileceğini söyleyip savunuyor. Sanatın aldatıcı olmayan bir gerçeklik, sahte olmayan bir yaratı olabilmesi için, Platon şiirde olduğu gibi resimde de"... benzetmeye dayanan her şeyi atmak" gerektiğini vurguluyor. Şimdi, bize göre, önemli olan soruyu soruyoruz tam bu noktada; neden platon gibi bir deha sanatta olumsuz bir yan görüyor ve o olumsuzluğu gidermeye, sanatın dışına çıkarmaya uğraşıyor? Çünkü, Ona göre sanat basit bir benzetme ve o yolla da bir kandırma olamaz. Önemli olan insanı bir varlık olarak, içinde bulunduğu diğer varlıklar dünyasında gerçeğin bilincine ulaştırmak. Gerçeği ancak, gerçeğin bilincine ulaştıktan sonra kavrayabiliriz çünkü. Salt bu belirleyici ilkeden dolayı da (596 de) de "ayna" örneğini vermektedir: Nesneler dünyasına ilişkin olarak şu sözlere bir kez daha eğilelim; nesneler dünyasını, "güneşi, yıldızları, dünyayı, kendini, evin bütün eşyasını, bitkileri, bütün canlı varlıkları" insan aynı Tanrı gibi yapabilir. bunun için de basit bir gereç kullanacaktır: Ayna. ama ortaya çıkan görüntüler dünyası gerçeği yansıtmakla birlikte gerçek değildir. sadece bir yansıtma ya da yansıma. Gerçek gibi gerçek olmayan gerçek.3 3 Platon; a.g.y. (596 de), s. 282. 192

Burada "ayna", örnek olarak kopya edebilme, aynısını bir anda yansıtabilme gücü açısından yaratmak edimi olarak evrensel bir önem, boyut ve nitelik kazanıyor. Sanki bize daha o dönemlerde psikoloq-fllozot Lacan, daha öncesi Freud'u haber veriyor. Bir ayna aracılığı ile, çarçabuk bütün dünyayı, nesneler dünyasını, evreni, dört bir yanı, bir anda yaparsın, canlıları bir bir gösterirsin. Ama, aslında, sen, şimdi bu görünen dünyayı yaptın mı? Yoksa yaptın gibi mi görünüyor ayna içinde gördüğün dünya? Ayna içinde görünen dünya yapıldı mı yoksa sadece yansıtıldı mı? O görünen nesneler var mı asılları içinde yoksa yok ta var gibi mi görünüyorlar? Yani, sahte, aldatıcı, illüzyonlst bir gerçekle mi, yalancı gerçekle mi yüzyüze geliyoruz? O zaman ayna içindeki yansıtılan nesneler dünyası sadece adı üstünde bir yansıtılan değil mi? Gerçeğin yansıtılan gerçeği. Burada, asıl, öz gerçek hangisi? işta Platon bunun, bu savın kavgasını veriyor nesnel idealist felsefi tezinde; gerçek nedir öyleyse sorusunu sordurtmak ve ne işe yaradığına işaret etmek için. O'na göre gerçek, gerçeğe götürür, aldatmaz. Sanatsal yaratı da gerçek olduğuna göre, hiçbir zaman bizi aldatmamalı, sahteye ulaştırmamalıdır. Çünkü, ancak bizi gerçek bilinçlendirir ve eğitir. Sanattan da beklenen bizi eğitmesidir. Ancak, o zaman sanat insanoğlu için yararlı olur. Yoksa, "zararlı" olma tehlikesini içermektedir. Platon'un düşüncesine göre, Bu sayfalardaki alıntının başında buna işaret ettiğini görüyoruz filozofun. Neden düşünür bu denli duyarlılık gösteriyor sanatın kaynağı ve işlevi konusunda. Çünkü sanat O'na göre "ideal" bir "Devlet"in kurulmasında başlıca rôllerden birini üstlenecektir. Salt bu nedenle de Devlet adlı yapıtının "Onuncu Kitap"ı sanatı açıklanması, sanatın ontolojisi ve epistemolojisi üzerine ayrılmıştır. Sanatın özünun temeli Tanrı, Demiurgos, Idea özdeşliğidir. Işte mitoloji bu noktadan doğmaktadır. Platon'un Devlet'i aynı sanat gibi mitolojik bir varlıktır. idea'ya dayanmasının temeli de bunu göstermektedir. "Idea", "Devlet" ve "Sanat" 193

birer mitos'tur, bu felsefede. "Mitos ne demek? Olmayanın düşünerek, olabilirliğini olmaz gibi göstermek demek."a olabilirliğini Mitos ise imgelemi (hayali) önçörür, Hayal görmek sanatın içinde vardır. Hayal dünyası (Imgelem dünyası) sanatın mitolojik kaynağıdır. Mitolojik kaynak ise bilinenler ile bilinmeyenleri birarada içiçe içermektedir. Bu noktada gerçeğin bulunup ayıklanması gerekmektedir. O işi de estetiğin etiği yüklenecektir. Işte Platon ve onun tilmizi Aristoteles sanata etik bir işlev, ahlaksal bir boyut yüklemişlerse, amaç, insan varlığının estetik ve etik bir varlık olmasını hazırlamaktır. Aristoteles Poetika adlı kitabının (1447 a) kısmında sanatların birer "taklit" olduklarını aynı Platon gibi kabul ettikten sonra onların nasıl bizi en sonunda etik bir olguya, yani "Iyi" ve "Kötü" ayrımına ulaştıracağını söylüyor: "O halde epos, tragedya, komedya, dithrambos şiiri ile flüt, kitara sanatlarinın büyük bir kısmı, bütün bunlar genelolarak taklittir (mirnesis). Ancak adı geçen bu sanatlar, şu üç bakımdan birbirerinden ayrılırlar: Taklit etmede kullanılan araç bakımından, taklit edilen nesneler bakımından, taklit tarzı bakımından. ister bir sanatçı yetisi, isterse alışkanlığa dayanan bir ustalıkla olsun, bazı sanatlar renkler ve figürler aracılığıyla taklit eder. Bazı sanatlar ise ses aracılığıyla taklit eder; buna göre de bütün adı geçen sanatlarda genelolarak taklit, ya ritm, ya söz ya da harmoni aracılğıyla gerçekleştirilir. Öyle ki, bu üçü ya ayrı ayrı, ya da birlikte kullaruur.vs dedikten sonra aynen şöyle devam ediyor: Sanat bir edirndir, etkinliği sadece sevmek, beğenmek, hoşlanmak üzerine kurulmaz. Aynı zamanda onun etik yanı iyi ve kötü edinimi de bağrında barındırır. Etkileme gücünün sınırları etik, estetik ve eğitimle bağlantılıdır. Çünkü Arlstoteles'e göre eylem ve onu gerçekleştiren kişilerin eyleme yükledikleri bir etik nitelik vardır. işte sanatın içinde bu özelliği de yakalıyoruz. 4 Yenişehirlioğlu, Şahin.; Imgelerin Sisi. Alkım Yayınevi. Mayıs 1994. Ankara., s.52. 5 Aristoteles; Poetika. 5. Basım. çev. ısmail Tunalı. ıst. 1993. (1148 a)., s. 13-14. 194

Sanat, sanatçı, taklit, iyi ve kötü bir edim içinde: "O halde taklit edenler (sanatçılar), eylemde bulunanları taklit ettiklerine göre, buradan zorunlu olarak şu sonuç çıkar: eylemde bulunanlar ya iyi ya da kötüdürler; insanlar, karakter bakımından iyi ya da kötü olmaları bakımından birbirlerinden ayrıldığına göre, bütün ahlaksal özelliklerimiz dönüp dolaşıp sonunda bu iyi-kötü karşıtlığına varır. Buna göre ozanlar, ya ortalama insandan daha iyi ya da daha kötü olanları yahut da ortalama insanların eylemlerini taklit ederler. Aynı şeyi ressamlarda da buluyoruz: Polygnotos daha iyileri, Pauson daha kötüleri, Dionysios ise gerçeğe uygun olan kişileri taklit etmeye çalışmışlardır. Bundan başka şu da açıktır: Adı geçen taklitlerden (sanatlardan) her biri, birbirinden farklı olan (iyi, gerçeğe uygun ve kötü) eylemleri taklit etmesi bakımından ötekinden ayrılmakla yine bu ayrılığı gösterir."6 bu "taklit - Hegel, Estetik adlı yapıtının Fransızca baskısının dördüncü cildinde, mimesis" olgusunu "L'Art de L'Acteur" (Oyunculuk Sanatı) başlığı altında tiyatro alanında ele alıp irdeleyecektir: "Müziğin yanısıra, gerçek drama sanatı da, yalnızca modern zamanlarda tam anlamıyla bir gelişme gösteren oyunculuk sanatını bağrında barındırmasıyla varlığını pekiştiriyor."7 Çünkü Hegel'e göre, oyunculuk sanatı bir öykünme, yansıtma olarak sahne sanatının temelinde yatan evrensel bir ögedir. Eski Grek tragedyasında söylem ve söyleme sanatı heykel sanatına çok sıkı sıkıya bağlıydı. Şiir sanatı da bu bağlamda önemli bir anlatım aracıydı. O nedenle de Homeres'un destanları şiirle içiçeydi ya da şiirsel destanlardı. Oysa filozofun sözünü ettiği "modern zamanlarda" yani 18. yy. ve 19.yy. ortalarına doğru drama sanatında oyunculuk başlıbaşına bir sanat olarak gelişme göstermiş ve oyun da ön plana çıkmıştır. O zaman da bu oyunculuk sanatının en önemli ilkesi; dile getirdiği söylem ve şiirsel ifadesidir. Çünkü, bu söylem ve şiirsel ifade öyle bir biçimde oyuncu 6 Aristoteles;, a.g.y. (1448 a)., s. 13-14. 7 Hegel; Esthetique. 4. cilt. Çev.Sxlarıkelevitch. Türkçesi Ş.Yenişehirlioğlu. Flammarion. Paris. 1979. s. 254. 195

tarafından dile getirilip sahneleniyorki, bu durumda da yalnızca bu iki özellik oyuncunun kullandığı bütün "jestleri, edimleri, devimleri, vurgulamaları, müziği, darısı. sahne kullanımını", davranış modellerini, "mimik"leri bastırıp egemenliği altına alıyor. Oyuncu böylece, sanatını dilsel ifade içinde de serimlerne durumunda kalıyor. O aynı zamanda şair de kesiliyor sanki sahnede, izleyici karşısında. Eski Grek tiyatrosundaki, açık havadaki doğal dekor, doğadan kesitler yerine, bu kez, bu yeni dönemde kapalı rnekarı dekorları gündeme geliyor. Böylece sahne düzeni de değişikliğe uğruyor. Dikkatler biraz daha fazla oyunculuk sanatı üzerine yoğu nlaş ıyor. Işte bu nedenle de oyuncu "modern zamanlarda", Hegele bakılırsa, "sanatçı payesi"ni haketmiş. "onlarda bir sanatçı karyeri onurlandırma" durumuna gelinmiştir. Yani sanatçılık bir karyerdir artık yaşamda ve toplumsal işlevde. Böylece yine Hegel'e göre, oyuncu olmak ne bir "ahıaksat yoksunluk" ne de bir "toplumsal değersizlik"tir.8 Tam tersine toplumsal bir değerdir. Bu sözlerinde Hegel, sanatın toplumsal işlevi ve değeri konusunda büyük ölçüde Platon ile buluşurken, Aristoteles'le de tam bir mutabakattık gösteriyor. Sanki bir tür Platon ve Artstoteles düşüncelerinin birleşimini, yani sentezini yapıyor. Evet, sanat ve sanatçı, herzaman gündemde, ilkçağlardan bu yana. Insanın hem kendisini, hem karşısındakini, yani hem özneyi, hem nesneyi ve hem de zaman ve mekanı, yani çevreyi yansıtma duygusu, öykünmesi (taklidi-mimesisi) hep doğal bir gereksinim olmuştur, Bu noktada "natüralist" (doğalcı) sanat okulu haklıdır. Ama, bu yansıtma orada tıkanıp kalmamış, bilincin evrelerinde gelişip pekişerek bilinci de yansıtmaya başlamış, böylece hem bireyin, hem de toplumun dışavurumu, resmedilişi olmuştur. Işte tam bu noktada Platon'un aynası ile Sartre'ın romanı Bulantı ve Özgürlük Yolları'nın bir farkı yoktur. Sanat, insanın varoluşunun bireysel-toplumsal sentezinin aynasıdır. Modern zamanlar olan günümüz de bunu göstermektedir bize. 8 Hegel; y.a.g.y., 8.258. 196

"Insan varlığı sanatın doğasını, doğasının kaynağını "mimos"ta bulmaktadır. Demek ki sanatın köklerinin bulunduğu yer bu sanatsal hareketin varoluş bilincidlr." 9 Bu "varoluş bilinci" de bir insan olarak "tam bir varlık olmak için 60 trilyon hücrenin uyumlu işbirliğine ihtiyaç duyar."10 9 Yenişehirlioğlu, Şahin.; y.a.g.y. H.O.yay., s.165. 10 Hoagland, B.Mahlon.; Hayatın kökleri. 3. Basım.Tübitak Yay. Ankara. Nisan 1994. çev.ş.güven-a.8erin. 8.14. 197