Türkiye nin 4 üncü gözden geçirilmiş Katılım Ortaklığı Belgesi 26 Şubat ta yayımlandı



Benzer belgeler
TARIM VE KIRSAL KALKINMAYI DESTEKLEME KURUMU. Mali Yardımlar ve IPA N. Alp EKİN/Uzman

YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE SON 10 YILDA YAŞANAN GELİŞMELER BAŞBAKANLIK TEFTİŞ KURULU 2010

YATIRIM ORTAMINI İYİLEŞTİRME KOORDİNASYON KURULU (YOİKK) ÇALIŞMALARI. 11 Mayıs 2012

11 Eylül: AET Bakanlar Konseyi, Ankara ve Atina nın Ortaklık başvurularını kabul etti.

Türkiye de Stratejik Çevresel Değerlendirme: İhtiyaçlar, Zorluklar ve Fırsatlar

İKİNCİ KISIM. Amaç ve Hukuki Dayanak

G20 BİLGİLENDİRME NOTU

AVRUPA BİRLİĞİ İLE KATILIM MÜZAKERELERİ ANA UNSURLAR TOBB AB MÜDÜRLÜĞÜ -30 ARALIK 2004

Bu nedenle çevre ve kalkınma konuları birlikte, dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde ele alınmalıdır.

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

TAIEX PROGRAMI BÖLGESEL EĞİTİM PROGRAMI (RTP)

EUROSAI-ARABOSAI ÜÇÜNCÜ ORTAK KONFERANSI VE ABU DHABİ DEKLARASYONU

21- BÖLGESEL POLİTİKA VE YAPISAL ARAÇLARIN KOORDİNASYONU

T.C AKDENİZ BELEDİYELER BİRLĞİ 2011 YILI ÇALIŞMA PROGRAMI

ÇEVRE SEKTÖRÜ. Türkiye nin i Avrupa Birliği ne üyelik başvurusu. Katılım Ortaklığı Belgesi nin kabulü Yılı Ulusal Programı nın hazırlanması

2013/101 (Y) BTYK nın 25. Toplantısı. Üstün Yetenekli Bireyler Stratejisi nin İzlenmesi [2013/101] KARAR

Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi. Avrupa Ekonomik ve Sosyal

AESK ve Türkiye REX. Dış İlişkiler. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

FASIL 3 İŞ KURMA HAKKI VE HİZMET SUNUMU SERBESTİSİ

Birleşmiş Milletler Asya ve Pasifik Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (UNESCAP)

GİRİŞ. A. İç Kontrolün Tanımı, Özellikleri ve Genel Esasları:

FASIL 5 KAMU ALIMLARI

TÜRKİYE ÇEVRE POLİTİKASINA ÖNEMLİ BİR DESTEK: AVRUPA BİRLİĞİ DESTEKLİ PROJELER

T.C. AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI SOSYAL, BÖLGESEL VE YENİLİKÇİ POLİTİKALAR BAŞKANLIĞI

KURUMSAL YÖNETİM KOMİTESİ GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI

AB Ar-Ge Politikaları Çınar ADALI TÜBİTAK AB Çerçeve Programlar Müdürlüğü

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

Hedefler, Aktiviteler, Çıktılar

İklim Değişikliği ve Hava Yönetimi Koordinasyon Kurulu Çalışma Grupları

İŞ FİNANSAL KİRALAMA A.Ş. KURUMSAL YÖNETİM KOMİTESİ GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI

Dünya Bankası Finansal Yönetim Uygulamalarında Stratejik Yönelimler ve Son Gelişmeler

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Suriye de insan hakları ihlallerinin

DAHA İTİBARLI BİR MESLEK İÇİN GÜMRÜK MÜŞAVİRLERİ ETİK STANDARTLARI

Antalya da AB İşlerinin Yönetilmesine Yönelik Kapasitelere İlişkin Eğitim İhtiyaç Analizi

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

FASIL 6 ŞİRKETLER HUKUKU

Katılım Öncesi AB Hibelerinin Belediyeler Tarafından Kullanılması

FASIL 23 YARGI VE TEMEL HAKLAR

KIRSAL KALKINMA PROGRAMI YÖNETİM OTORİTESİNİN GÖREVLERİ VE ÇALIŞMA ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

KAMU İÇ KONTROL STANDARTLARI UYUM EYLEM PLANI REHBERİ. Ramazan ŞENER Mali Hizmetler Uzmanı. 1.Giriş

AKSEL ENERJİ YATIRIM HOLDİNG A.Ş. KURUMSAL YÖNETİM KOMİTESİ

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

FIRAT ÜNİVERSİTESİ PROJE KOORDİNASYON VE DANIŞMANLIK OFİSİ YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

FASIL 10 BİLGİ TOPLUMU VE MEDYA

TÜSİAD Kayıtdışı Ekonomiyle Mücadele Çalışma Grubu Sunumu

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

ISSAI UYGULAMA GİRİŞİMİ 3i Programı

AB MALİ YARDIMLARI VE TÜRKİYE

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

21. BM/INTOSAI SEMPOZYUMU: KAMUDA HESAP VEREBİLİRLİĞİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN SAYIŞTAY VE VATANDAŞLAR ARASINDA ETKİN İŞBİRLİĞİ

Sivil Yaşam Derneği. 4. Ulusal Gençlik Zirvesi Sonuç Bildirgesi

AB PROGRAMLARI VE TÜRKİYE

KAMU MALİ YÖNETİMİNDE SAYDAMLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN SAĞLANMASINDAKİ GÜÇLÜKLER VE SAYIŞTAYLARIN ROLÜ: EUROSAI-ASOSAI BİRİNCİ ORTAK KONFERANSI


EIPA LÜKSEMBURG İLE İŞBİRLİĞİ KAPSAMINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN FAALİYETLER

ÇEVRE DENETİMİNDE KÜRESEL GÜNDEM VE EUROSAI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN DENETİMİ SEMİNERİ

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

T.C. Sağlık Bakanlığı Dış ilişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü

4. Gün: Strateji Uygulama Konu: Kanun Tasarısı Hazırlamak

FASIL 18 İSTATİSTİK. Öncelik 18.1 ESA 95 e uygun anahtar ulusal hesap göstergelerinin zamanında oluşturulması. 1 Mevzuat uyum takvimi

Küresel Çevre Yönetimi için Ulusal Kapasite Öz Değerlendirme Analizi

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

Piyasaya Hazırlık Ortaklık Girişimi

1. Gün: Finlandiya Hükümetinin Strateji Araçları

DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Ekonomik ve Sosyal Komite - Avrupa Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü AB Politikaları AB Konseyi AB Bakanlar Kurulu Schengen Alanı

Konuşmamda sizlere birkaç gün önce açıklanan İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı hakkında bilgi vereceğim.

HAZİRAN AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER. AB Liderleri Jean-Claude Juncker in AB Komisyonu Başkanı Olması İçin Uzlaştı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

T.C. AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI Haftalık Türkiye - AB Gündemi 11. Hafta (11-17 Mart 2013)

FASIL 11 TARIM VE KIRSAL KALKINMA

TÜRKİYE CUMHURİYETİ AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

AVRUPA BİRLİĞİ İLE KATILIM MÜZAKERELERİ

Türkiye nin Sera Gazı Emisyonlarının İzlenmesi Mekanizmasına Destek için Teknik Yardım Projesi Ankara, 15 Şubat 2017

Özet. Gelişen küresel ekonomide uluslararası yatırım politikaları. G-20 OECD Uluslararası Yatırım Küresel Forumu 2015

AB PROGRAMLARI VE TÜRKİYE

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul

AB Destekli Bölgesel Kalkınma Programları

FASIL 8 REKABET POLİTİKASI

Yrd. Doç. Dr. Münevver Cebeci Marmara Üniversitesi, Avrupa Birliği Enstitüsü

T.C. KUZEYDOĞU ANADOLU KALKINMA AJANSI EĞİTİM YÖNERGESİ

T.C. CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ DIŞ İLİŞKİLER BİRİMİ YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

T.C. GÜNEY MARMARA KALKINMA AJANSI İÇ KONTROL İZLEME VE YÖNLENDİRME KOMİTESİNİN GÖREV VE SORUMLULUKLARI HK YÖNERGE BİRİNCİ BÖLÜM

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

Proje Faaliyetleri ve Beklenen Çıktılar

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

AB PROGRAMLARI VE TÜRKİYE

Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Ücretlendirme Politikası

KURUMSAL YÖNETĐM KOMĐTESĐ ÇALIŞMA ESASLARI

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) GENEL SEKRETERİ SAYIN YOUSEF BIN AHMAD AL-OTHAIMEEN İN İİT. EKONOMİK ve TİCARİ İŞBİRLİĞİ DAİMİ KOMİTESİ (İSEDAK)

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

KURUMSAL YÖNETİM KOMİTESİ GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI

FASIL 6: ŞİRKETLER HUKUKU

ANKARA KALKINMA AJANSI.

İL KOORDİNASYON VE İZLEME SİSTEMİ (İKİS)

KALKINMA KURULU TOPLANTISI UŞAK

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

İkraz No: 8531-TR Proje Adı: Sağlık Sisteminin Güçlendirilmesi ve Desteklenmesi Projesi Proje Süresi: Başvuru Numarası:

Transkript:

T.C. MALİYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI MART 2008 SAYI 13 1 BU SAYIDA: YOLSUZLUKLA MÜCADELE: KAMUDA ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN ARTTIRILMASI KÖRFEZ İŞBİRLİĞİ KONSEYİ PROJE İZLEME VE DEĞERLENDİRME SÜRECİ KAMU İHALE SİSTEMİNDE REFORM: ROMANYA ÖRNEĞİ 3. PEMPAL SEMİNERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME: İÇ DENETİM ÇALIŞMA GRUBU GLOBAL FİNANS PİYASALARI VE TÜRKİYE EKONOMİSİ PANELİ 2 7 10 13 15 19 Türkiye nin 4 üncü gözden geçirilmiş Katılım Ortaklığı Belgesi 26 Şubat ta yayımlandı AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi nden yapılan açıklamada, belgede katılım sürecinde öncelikler, koşullar ve prensiplerin gözden geçirildiği belirtildi. Yeni Katılım Ortaklığı Belgesinde, önümüzdeki 3-4 yılda Türkiye nin, demokrasi ve hukukun üstünlüğü, insan hakları, yurttaşlık ve siyasi haklar, ekonomik ve sosyal haklar, azınlık hakları, kültürel haklar, azınlıkların korunması, bölgesel ve uluslararası yükümlülükler, ekonomik kriterler ve farklı müzakere fasıllarıyla ilgili topluluk müktesebatına uyum konularında reformlar yaparak uygulamaya geçirmesi bekleniyor. Müzakerelerin hedefinin üyelik olduğu belirtilen belgede, Türkiye den öncelikli olarak Sivil-asker ilişkilerini AB standartlarıyla uyumlu hale getirmesi, Ordu ve savunma politikası üzerinde TBMM nin eksiksiz gözetim yapabilmesini sağlaması, Askeri mahkemelerin görev alanının sadece askeri personelin görevleriyle ilgili konularla sınırlandırması, Din özgürlüğüne ve azınlık haklarına tam saygı göstermesi, Türkçe dışındaki dillerde televizyon yayınlarını kolaylaştırması ve AB üyesi bütün ülkelerle ilişkilerini normalleştirmesi gibi taleplere yer veriliyor. AB nin Katılım Ortaklığı Belgesinin ardından Türkiye nin detaylı reform planlarının yer aldığı Ulusal Programını hazırlayarak AB ye sunması bekleniyor. Söz konusu Belgenin tamamına aşağıdaki şu adresten ulaşılabilir: http://eur-lex.europa.eu/lexuriserv/lexuriserv.do?uri=oj:l:2008:051:0004:0018:en:pdf

YOLSUZLUKLA MÜCADELE: KAMUDA ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN ARTTIRILMASI LATİF YILMAZ AB Uzman Yardımcısı yolsuzlukları önleyici bir çapa olarak kullanmaya çalışmaktadır i. Bu kısa girişten sonra, konuyla ilgili olarak OECD tarafından yürütülen çalışmalara daha etraflıca yaklaşabiliriz. Kamu Hizmetinde Şeffaflık ve Hesap Verebilirliğin Güçlendirilmesi Geçen ayın bülteninde yolsuzlukla mücadele konusuyla ilgili olarak üç yazıdan oluşan bir dizinin ilk yazısını yayımlamıştık. Yayımlanan ilk yazı kısaca rüşvet, rüşvetle mücadelede ihracat kredileri ve rüşvet üzerindeki vergi indirimine son verilmesi konularına değinmişti. Bu yazımızda bir önceki yazının kaldığı yerden devam edip, yolsuzlukla mücadele konusunu OECD bağlamında ele almaya çalışacağız. Bunu yaparken de, kamu hizmetinde şeffaflık ve hesap verebilirliğin güçlendirilmesi ve yine bu konuyla ilgili olarak kalkınma yardımlarıyla yönetişimin iyileştirilmesi başlıklarına değineceğiz. Ele alacağımız her iki konu da temel olarak kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve burada meydana gelebilecek yolsuzlukların asgari seviyelere indirilmesi veya mümkünse ortadan kaldırılmasıyla ilgilidir. Bilindiği üzere, kamuda şeffaflık ve hesap verebilirlik eksikliği yolsuzluğun en temel etkenlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla, bu alanda atılacak adımlar yolsuzlukla mücadelede başarı elde edilmesinin temel şartlarından biridir. Şeffaflığın arttığı ve her konuda hesap verebilirliğin sağlandığı bir kamu idaresinde yolsuzluk imkanları azalacak ve yolsuzlukla mücadele daha hızlı, etkin ve kapsamlı bir şekilde yapılabilecektir. Bilindiği üzere bugün aralarında OECD nin de bulunduğu birçok uluslararası kurum farklı mekanizmalarla az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere yardımlarda bulunmakta veya piyasa koşullarına göre düşük faizli krediler vermektedir. Bu bağlamda, söz konusu yardımların ve kredilerin yolsuzluk ağlarına bulaşmadan hedeflenen noktalara varması hem kredileri ve yardımları kullananlar, hem de bu kredi ve yardımları verenler açısından önemlidir. Bu çerçevede, OECD de kalkınma yardımlarını yönetişimi iyileştirici ve Yolsuzluk mefhumu sadece kamu idaresine has bir durum değildir. Yolsuzluk kamu kesiminde görülebileceği gibi özel sektör ve üçüncü sektör olarak adlandırılan sivil toplum örgütlerinde de görülebilir. Şüphesiz kamu sektörünün yanında diğer sektörler de önemli bir yolsuzluk odağı olarak ortada durmaktadır ve yolsuzlukla mücadelenin kapsayıcı ve genel olabilmesi için bu sektörlerle de ilgili ciddi önlemler alınmalıdır. Ancak, yolsuzluğun büyük kısmının kamu idaresiyle ilişkili olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Yolsuzluğun sosyolojik ve kültürel boyutu dikkate alındığında, tek bir alanda yolsuzluğa karşı verilecek bir mücadelenin etkin olamayacağı açıktır. Belki de her şeyden önemlisi yolsuzluk kültürünü uzun vadeli projelerle ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Yasal alanda alınacak önlemler önemli olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Kültürel bir kod olarak yerinde duran ve topluma sirayet etmiş olan yolsuzluk eğilimi bir şekilde yasal duvarları da aşmayı başarabilecektir. İşte tam bu doğrultuda, uluslararası alanda geliştirilen projelere dikkat çekmek isterim. Özellikle kamuda şeffaflık ve iyi yönetişim konularında uluslararası alanda iki kurum, Dünya Bankası ve OECD, öne çıkmaktadır. Her iki kurumun da bu konularla ilgili önemli çalışmaları ve yayınları bulunmaktadır. Dünya Bankasının kalkınma sorunsalıyla ilgilenmesi yolsuzluk meselesini de ele almasını kaçınılmaz kılmaktadır. Yolsuzluk mefhumunun göz ardı edilmesi durumunda, Dünya Bankası tarafından kullandırılan kalkınma kredilerinin hedeflenen sonuçları veremeyeceği aşikardır. Yolsuzluğun yaygın olduğu bir durumda, ekonomik kalkınma adına kullanılması planlanan fonlar daha çok özel kişilerin veya grupların menfaatine hizmet edecektir. Ayrıca, yolsuzluğun kural haline geldiği bir ülkede kalkınma stratejilerinin ve bu stratejilere bağlı 2

olarak uygulanan projelerin beklenen sonuçları vermesi de oldukça güçtür. Hem stratejiler hedeflenen amaçları gerçekleştiremeyecek, hem de projelerden beklenen etkinlik sağlanamayacaktır. Bu sebepledir ki, Dünya Bankası bu konuya önem vermektedir. OECD de benzer nedenlerden dolayı konuya önem vermekle beraber, OECD nin temel amacı üye ülkelerdeki kamu idaresini iyileştirmeye yardımcı olacak politika belgeleri ortaya çıkararak, bunların uygulanmasına yardımcı olup yatırım ortamını iyileştirmek ve kamunun etkin bir hizmet sağlayıcı organ olmasını sağlamaktır ii. OECD bütün bu saydığımız nedenlerden dolayı kamuda şeffaflık ve hesap verebilirliğin güçlendirilmesiyle ilgili olarak iki önemli tavsiye metni ortaya koymuştur. Bunlardan birincisi, 1998 tarihli Kamuda Etik Kuralların Geliştirilmesi Hakkındaki Tavsiye Kararı, ikincisi ise 2003 tarihli Kamuda Çıkar Çatışmasının Yönetilmesi Konulu Tavsiye Kararıdır. Her iki tavsiye kararının amacı, kamuda etik prensiplerin geliştirilmesi ve bürokrasi içerisindeki uyumun sağlanarak şeffaflığın arttırılmasıdır iii. 1998 tarihli Kamuda Etik Kuralların Geliştirilmesi Hakkındaki Tavsiye Kararı, özetle kamu idaresinde yolsuzlukla mücadelenin önemli bir ayağı olan etik kuralların geliştirilmesi ve uygulanmasıyla ilgilidir. Metin genel olarak, kamu hizmetinde etik kuralların nasıl olması ve ne şekilde uygulanması gerektiği ile ilgili olup, bu konularla ilgili bir takım prensipler ortaya koymaktadır. Söz konusu tavsiye kararında yer alan prensipler şu şekilde sıralanmıştır iv. 1. Kamu hizmeti için belirlenen etik standartların açık ve net olması, 2. Etik standartların yasal çerçeve içine yerleştirilmesi ve yasal bir dayanağının olması, 3. Etik kılavuzların kamu personeline açık olması ve personelin bu kurallara istediği an ulaşabilmesi, 4. Kamu çalışanlarının haklarını ve yükümlülüklerini bilmesi, 5. Siyasal iradenin etik kuralların uygulanması yönünde kullanılması ve siyasal otoritelerin etik kuralların hilafına hareket etmemeleri, 6. Kamu idaresindeki karar alma süreçlerinin şeffaf ve denetime açık olması, 7. Kamu ve özel sektör arasında kurulacak ilişkilere yönelik açık prensiplerin bulunması, 8. Yöneticilerin hem etik kurallara uygun davranmaları, hem de etik kurallara uyumu teşvik etmeleri, 9. Yönetim politikaları, prosedürleri ve uygulamalarının etik davranışları desteklemesi, 10. Kamu çalışanlarının ekonomik ve sosyal şartlarının ve insan kaynakları yönetiminin etik prensipleri desteklemesi; özellikle personel yönetimi, kariyer imkanları ve işe alımlarda etik prensiplere riayet edilmesi, 11. Kamu idaresinde yeterli hesap verebilirlik mekanizmalarının oluşturulması ve bu mekanizmaların ihlaller durumunda kullanılmaları, 12. Etik kurallara aykırı durumlar için uygun prosedür ve yaptırımların bulunmasıdır. Yukarıda zikrettiğimiz bütün prensiplerin amacı, kamu hizmetlerinde etik konusuna dikkat çekmektir. Ancak metinde belirtilen önemli hususlardan biri de, bu prensiplerin genel olduğu ve her ülkenin kendi koşullarına göre bunlara eklemeler yapması veya bu prensiplerin etkin hale getirilmesi için kendi deneyimlerini de kullanmasıdır. Prensiplerin amacı, ülkelere bu alanda bir yol haritası çıkarmak ve kendi yollarını bulmalarına yardımcı olmaktır v. Alanında ilk kapsamlı çalışma olan 2003 tarihli Kamuda Çıkar Çatışmasının Yönetilmesi Konulu Tavsiye Kararı nda ise özellikle kamusal organlar veya bu organlarda hizmet veren personel arasında ortaya çıkan çıkar çatışmalarına dikkat çekilmektedir vi. Çıkar çatışmalarının belirgin olduğu kurumlarda bu çatışmalar yolsuzlukla mücadeleyi zorlaştırabileceği gibi durumun kendisi yolsuzluklara da sebep olabilecektir. Çıkar çatışması olarak adlandırılan olgu, geçtiğimiz yıllarda kamusal tartışmaların anahtar konusu haline gelmiştir. Tartışmanın konusu, özel sektörü ilgilendirdiği kadar kamu sektörünü de ilgilendirmektir. Özelleştirme ve kamu-özel sektör ortaklığı gibi gelişmeler kamu ve özel sektör arasında yavaş yavaş ortadan kalkan sınırlar yolsuzluk için bazı fırsatlar yaratmıştır. Özellikle kamu personelinin bazı kamusal bilgileri maddi veya manevi çıkarları adına kullanmaya çalışması göze çarpan bir durumdur vii. 3

Çıkar çatışması genel olarak kamu çalışanlarının kendi çıkarlarını da etkileme olasılığı olan konularda karar alırken ortaya çıkmaktadır. Tavsiye kararlarının üzerine bina edildiği rehber çalışmada, çıkar çatışması kamu çalışanının özel çıkarlarıyla görevlerinden doğan yükümlülükleri arasında ortaya çıkan ve yürütülen kamusal hizmetin kalitesini, kamu personelinin görevleri ve sorumluluklarını menfi yönde etkileyen bir çatışma olarak tanımlanmaktadır viii. Örneğin, eğer bir kamu çalışanı ileride belli bir sektörde çalışmayı planlıyorsa ve bulunduğu konumdan dolayı sektörle ilgili olarak çeşitli kararlar alabilecek durumda ise, çıkar çatışması dediğimiz olgu ortaya çıkabilir. Söz konusu çalışan, ileride çalışmayı düşündüğü sektöre yönelik, kamusal yarar hilafına çeşitli kararlar alabilir. Çıkar çatışması böyle bir durumda ortaya çıkabileceği gibi, bizzat kamu idaresinin kendisiyle ilgili aldığı kararlarda veya işbölümünde de ortaya çıkabilir ix. Burada kritik husus, özel çıkar ve kamusal çıkar arasında oluşabilecek çatışmalardır. Karar alma süreçlerinde ortaya çıkabilecek çıkar çatışması kaynaklı usulsüzlerin önlenmesi, kamusal hizmetin kalitesinin korunması ve arttırılması açısından oldukça önemlidir. Özellikle aşağıda sayacağımız üç durumda x çıkar çatışması kaçınılmazdır. 1. Kamu çalışanının bir şirkette hisse sahibi veya bu şirketin ortağı ya da kurul üyesi olması, bu şirketin kamuyla alım anlaşmaları yapması veya kamusal yatırımlarda bulunması. Kısacası, özel çıkar amacıyla faaliyet gösteren bir şirketle bağlantısı olan bir kamu çalışanın çıkar çatışması sorununa yol açabileceği söylenebilir. 2. Kamu çalışanının, kar amacı olmayan ancak kamudan mali destek alan bir organizasyonda çalışması da aynı sonuçları doğurabilecektir. 3. Çıkar çatışmasının ortaya çıkacağı bir diğer durum ise, öncesinde kamuda çalışan bir görevlinin denetlenmekte veya regüle edilmekte olan bir şirkete yönetici olması veya bir şirkette daha önce yönetici olan bir çalışanın kamuda yönetici pozisyonuna getirilmesidir. Çıkar çatışmasının ve buna bağlı olarak ortaya çıkan etkinsizliğin önlenmesi, bir yandan kamusal çıkarın diğer yandan ise özel çıkarın uygun mekanizmalarla korunmasından ve bu alanda bir denge yaratılmasından geçmektedir. Amaç, kamu çalışanlarının herhangi bir özel çıkardan mahrum edilmesi olmamalıdır xi. Böyle bir stratejinin veya politikanın çalışmayacağı ve gerçekçi olmayacağı da aşikardır. Bu alanda izlenebilecek en gerçekçi ve etkin strateji, genel olarak kamu idaresinin etkinliğinin artırılması, kamuda etik prensiplerin yerleştirilmesi ve kamusal çıkar aleyhine olan durumların tespit edilerek yaptırıma tabi tutulmasıdır. Söz konusu tavsiye kararlarına kaynak teşkil eden rehber belgede aşağıda sayacağımız hususlara dikkat çekilmektedir xii. 1. Öncelikle mevcut durumu ve ortaya çıkan çıkar çatışması noktalarını tespit edip, OECD ülkelerindeki iyi uygulama örneklerinden yola çıkarak mevcut kamusal mekanizmaların modernize edilmesi, 2. Çıkar çatışmalarının gözlemlendiği noktaların iyi tespit edilerek, bu noktalarda kamu çalışanlarının etik prensiplere göre hareket etmelerini sağlayacak bir kamu kültürünün yaratılması, 3. Kamu standartlarının ve etik kuralların açık olarak belirlenmesi için özel sektör ve sivil toplumla olan ilişkilerin güçlendirilmesi ve işbirliğinin yapılmasıdır. Çıkar çatışması konusuna çözüm üretilirken belki de en fazla dikkat edilmesi gereken nokta, üst düzey kamu görevlilerinin pozisyonlarıdır. Belirtilen sorunların büyük kısmı bu pozisyonlarla yakından ilişkilidir. Özellikle kamu ve özel sektörün yoğun bir şekilde ilişki içinde oldukları kamu kurumları ve bu kurumlarda çalışan yöneticiler çıkar çatışması riskiyle karşı karşıyadırlar. OECD rehberi, çıkar çatışmasıyla etkin bir mücadele edilmesi için dört temel prensip saymakta ve sonrasında ise altı anahtar tavsiyede bulunmaktadır. Aşağıda bu prensipleri ve tavsiyeleri maddeler halinde sıralayacağız xiii. Çıkar Çatışmasının Önlenmesine İlişkin Temel Prensipler - Kamu çıkarına hizmet etme anlayışının geliştirilmesi, 4

- Kamuda şeffaflığın ve inceleme süreçlerinin desteklenmesi, - Kişisel sorumluluğun desteklenmesi ve iyi örneklerin oluşturularak teşviki, - Kurumsal kültürün yaratılması Çıkar Çatışmasıyla Mücadelede Temel Tavsiyeler - Çıkar çatışması noktalarının iyi tespit edilmesi, - Çıkar çatışması durumlarının tespitine, yönetimine ve çözümüne yönelik prosedürlerin oluşturulması, - Konunun takibinde liderlik gösterilmesi, - Çalışanlarla işbirliği yapılması, - Çıkar çatışmasına yönelik üretilen politikaların uygulanması, - Özel sektör ve üçüncü sektör ile işbirliği yapılması Kalkınma Yardımlarıyla Yönetişimin İyileştirilmesi Başta da belirttiğimiz üzere OECD ve Dünya Bankası gibi kurumlar kalkınma konusuyla ilgili yaptıkları yardımları yolsuzlukla mücadele için bir çapa olarak kullanmaya çalışmaktadır. Özellikle bu tip kurumlar açısından yardımların beklenen hedeflerine ulaşması oldukça önemlidir. Hem yardımların ilgili yerlere ulaşması sırasında hem de bu yardımların kullanılması ve çeşitli projelere aktarılması esnasında yolsuzluğun en asgari seviyelere indirilmesi hayatidir. Bu doğrultuda, 1996 yılında Yardım Fonlu Alımlarda Yolsuzlukla Mücadele için Tavsiye metni ve 2005 yılında Kalkınma Yardımlarının Etkinliği İçin Paris Deklarasyonu OECD tarafından yayımlanmıştır. Bütün bunlara ek olarak, Kalkınma Yardımları Komitesi tarafından Yolsuzlukla Mücadelede Donörler için Prensipler başlıklı bir başka belge kabul edilmiştir. Tüm bu çalışmalarla ulaşılmak istenen amaç, kalkınma yardımlarının hem etkin olarak kullanılmasını sağlamak hem de söz konusu ülkelerdeki yolsuzlukla mücadele çalışmalarına bu yardımları kullanarak destek vermektir. Kalkınma Yardımlarının Etkinliği İçin Paris Deklarasyonunda genel olarak hem donör ülkelerdeki hem de yardım alan (ortak) ülkelerdeki yardım prosedürlerinin basitleştirilmesi, şeffaflaştırılması ve etkinleştirilmesi gibi konulara değinilmekte ve bu bağlamda ilgili ülkelere bir takım tavsiyelerde bulunulmaktadır. Deklarasyonda, özellikle yardım verilen ülkelerde yolsuzluğun önemli bir vaka olduğu belirtilmekte ve bu durumun kaynak dağılımını, kaynakların etkin ve verimli olarak kullanılmasını, yolsuzlukla mücadeleyi ve sürdürülebilir kalkınmayı kötü etkilediğine dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda, deklarasyonda öncelikle aşağıda saydığımız alanlara dikkat çekilmekte ve bu alanlarda bir takım ilerlemelerin kaydedilmesi istenmektedir xiv : 1. Yararlanıcı(partner) ülkelerin ulusal kalkınma stratejilerinin ve bu stratejilere bağlı operasyonel kapasitelerinin güçlendirilmesi (planlama, bütçe ve performans değerlendirme gibi), 2. Yararlanıcı ülkelerin politika öncelikleri, çalışma sistemleri ve prosedürleriyle yardımların uyumlu hale getirilmesi ve bu alandaki kapasitenin güçlendirilmesi, 3. Donör ve yararlanıcı ülkelerin vatandaşlarına ve parlamentolarına karşı hesap verebilirliklerinin güçlendirilmesi, 4. Donör çalışmalarında ortaya çıkan bürokratik tekrarların azaltılması ve yardım sürecinin rasyonelleştirilmesi, 5. Donör politika ve prosedürlerinin basitleştirilerek reforma tabi tutulması, 6. İyi örnekler ışığında, yardım alan ülkelerin kamu mali yönetimi, kamu alımları ve çevre gibi konularda kaydedilen gelişmeleri değerlendirmeye yönelik temel ölçülerin ve performans kriterlerinin belirlenmesidir. Deklarasyonda dikkat çekilen diğer hususlar ise şu şekilde özetlenebilir: belirlenen prensiplerin ülkelerin farklı durumlarına uygun olarak hayata geçirilmesi, yani her ülkeye aynı şekilde yaklaşılmaması, uygulamaların izlenmesi ve değerlendirilmesi, yararlanıcı ülkelerin kendi kalkınma stratejileri, politikaları ve öncelikleri üzerinde liderlik yapabilme kapasitelerini geliştirebilmeleri, ortaklar arası işbirliği ve koordinasyonun güçlendirilmesi. Yolsuzlukla Mücadelede Donörler için Prensipler adlı metinde ise genel olarak, yolsuzlukla mücadelenin önemine, mücadelede sivil toplumla işbirliği gereğine, gerekli durumlarda yerel ve uluslararası otoritelerle birlikte çalışılmasına, yolsuzlukla mücadelede yolsuzluğun arz yönüne odaklanılmasına, izlenen politikaların takip edilerek gerekli derslerin çıkarılmasına ve yardım sağlama sürecinin iyileştirilmeye çalışılmasına değinilmektedir xv. 5

Sonuç Bu yazıda özellikle kamuda şeffaflığın ve hesap verebilirliğin arttırılması ve uluslararası alanda daha da fazla önemli taşıyan kalkınma yardımları ve bu yardımlar aracılığıyla yardım alan ülkelerde yolsuzluğun azaltılmasına konularına, OECD çalışmaları perspektifinden ilgili belgeleri referans vererek değinmeye çalıştık. Gelecek makalede, yolsuzluk mücadele konusunun sorumlu iş uygulamasının geliştirilmesi ve rüşvetin arz tarafıyla mücadele boyutlarına yer vereceğiz. KAYNAKLAR: Bu metin hazırlanırken aşağıda yer alan kaynakçadan faydanılmıştır. 1. The Global Programme Against Corruption, UN Anti-Corruption Toolkit, 3nd Edition, Vienna, September 2004 http://www.uneca.org/itca/governance/documents/corruption_un_anti_corruption_toolkit_sep04.pdf 2. The Paris Declaration on Aid Effectivenes, February 28- March 2, 2005 <http://www1.worldbank.org/harmonization/paris/finalparisdeclaration.pdf> 3. Recommendation on Anti-Corruption Proposals for Aid-Funded Procurement: Follow-up report, May 1997 http://www.oecd.org/document/30/0,3343,en_2649_201185_2394526_1_1_1_1,00.html 4. Principles for Donor Action in Anti-corruptıon, December 2006 http://www.oecd.org/dataoecd/8/54/35901020.pdf 5. Principles for Managing ethics in the Public Service, May 1998, Puma Policy Brief No.4 http://www.oecd.org/dataoecd/60/13/1899138.pdf 6. The OECD fights corruption, OECD 2006 http://www.oecd.org/dataoecd/36/51/37418910.pdf 7. OECD Guidelines for Managing Conflict of Interest in the Public Service, OECD Policy Brief September 2005 http://www.oecd.org/dataoecd/31/15/36587312.pdf i The OECD fights corruption, OECD 2006, http://www.oecd.org/dataoecd/36/51/37418910.pdf ii a.g.e iii a.g.e iv Principles for Managing ethics in the Public Service, May 1998, Puma Policy Brief No.4, http://www.oecd.org/dataoecd/60/13/1899138.pdf v a.g.e vi OECD Guidelines for Managing Conflict of Interest in the Public Service, OECD Policy Brief September 2005 http://www.oecd.org/dataoecd/31/15/36587312.pdf vii a.g.e viii a.g.e ix a.g.e x a.g.e xi a.g.e xii a.g.e xiii a.g.e xiv The Paris Declaration on Aid Effectivenes, February 28- March 2, 2005 http://www1.worldbank.org/harmonization/paris/finalparisdeclaration.pdf xv Principles for Donor Action in Anti-corruptıon, December 2006, http://www.oecd.org/dataoecd/8/54/35901020.pdf 6

KÖRFEZ İŞBİRLİĞİ KONSEYİ Gulf Cooperation Council Cooperation Council for the Arab States of the Gulf Kuruluşu ve Amacı i 25 Mayıs 1981 tarihinde Abu Dabi de Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Umman liderleri, bu altı ülkenin her alanda işbirliği ve entegrasyonunun sağlanması hususunda bir işbirliği çerçevesi oluşturmuşlardır. İmzalanan Körfez İşbirliği Konseyi Şartı nın 4. maddesi üye ülkelerin halkları arasındaki ilişkilerin ve işbirliği alanlarının derinleştirilmesi ve güçlendirilmesini de vurgulamaktadır. Bu karar tarihi, kültürel ve sosyal gelenekler üzerine şekillenmiştir. Derin dini ve kültürel bağlar bu altı ülkeyi birbirine bağlamaktadır ve ülkelerin halkları arasında güçlü ilişkiler hakimdir. Bu faktörler denizden çöle uzanan ortak bir coğrafyada gelişme göstermiştir ve homojen değerler ve özellikler yaratmıştır. Sonuç olarak, Körfez İşbirliği Konseyi bir taraftan eskiden beri süregelen gerçekleri devam ettirip, geliştirip ve kurumsallaştırırken, diğer taraftan bölgede güvenlik ve iktisadi kalkınma alanlarında karşılaşılan sorunlara pratik çözümler sunmaktadır. Körfez İşbirliği Konseyi aynı zamanda bölgedeki halkların bir çeşit bölgesel Arap birliği arzusunu da gerçekleştirmektedir. Körfez İşbirliği Konseyi Şartı nda Konsey in, Üye Devletler arasında her alanda koordinasyon, entegrasyon ve işbirliğinin sağlanması, halklar arasındaki bağların güçlendirilmesi, ekonomi, maliye, ticaret, turizm ve idari alanlarda yasal düzenlemelerin uyumlaştırılması, sanayi, madencilik, tarım ve hayvancılık ve su sektörlerinde bilimsel ve teknik ilerlemenin teşvik edilmesi, araştırma merkezlerinin kurulması ve özel sektörde işbirliğinin teşvik edilmesini amaçladığı belirtilmektedir. Organizasyon Yapısı ii Körfez İşbirliği Konseyi nin en yetkili organı, üye ülke liderlerinin oluşturduğu Yüksek Konsey dir. Başkanlık, Arapça isimlerinin alfabetik sırasına göre üye ülkeler arasında ORHAN ELÇİ AB Uzman Yardımcısı rotasyonla yürütülür. Düzenli olarak yılda bir kez toplanır. Ancak bir üye ülkenin isteği ve bir diğerinin de desteği ile de Konsey in toplantı yapmasına karar verilebilir. Konsey aynı zamanda her yıl iki zirve toplantısı arasında bir değerlendirme toplantısı yapmaktadır. Konsey toplantılarının yeterli katılımcı sayısı üye ülkelerin üçte ikisidir ve her üyenin bir oy hakkı vardır. Konsey kararları esaslı konularda toplantıda mevcut üyelerin oy birliği ile alınmaktadır. Uygulamaya yönelik kararlar ise oy çokluğu ile alınabilmektedir. Her üye ülkeden beş katılımcı olmak üzere toplam otuz üyesi bulunan Danışma Komisyonu nun üyeleri deneyim ve niteliklerine göre üç yıllık bir dönem için seçilirler. Komisyon, Yüksek Konsey tarafından verilen görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. Körfez İşbirliği Konseyi nin ikinci ana organı Bakanlar Konseyi dir. Üye ülkelerin Dışişleri Bakanları veya bu görevi yerine getiren bakanlarından oluşur. Bakanlar Konseyi her üç ayda bir toplanır. Ancak bir üye ülkenin isteği ve bir diğerinin de desteği ile de Konsey in toplantı yapmasına karar verilebilir. Konsey toplantılarının yeterli katılımcı sayısı üye ülkelerin üçte ikisidir. Bakanlar Konseyi her alanda politika önerisinde bulunmak ve mevcut faaliyetleri teşvik ve koordine etmekle görevlidir. Diğer Bakanlar Komitelerince alınan kararlar Bakanlar Konseyinde görüşüldükten sonra kabul için Yüksek Konseye iletilir. Bakanlar Konseyi, Yüksek Konsey in toplantılarını düzenlemek ve gündemlerini hazırlamakla da görevlidir. Bir diğer organ Genel Sekreterlik tir. Brüksel deki Körfez İşbirliği Konseyi Delegasyonu ve Bahreyn deki Telekomünikasyon Bürosu ile birlikte Siyasi, Ekonomik, Askeri, Yasal İşler, Mali ve İdari İşler ile İnsan Kaynakları, Çevre, Güvenlik Bölümleri, Patent Bürosu, İdari Gelişim Birimi, İç Denetim Birimi, İletişim Merkezi ve Genel Sekreterin ofisinden oluşur. Diğer görevlerinin yanında Genel Sekreterlik işbirliği, koordinasyon ve entegrasyon plan ve programlarının hazırlanmasına ilişkin çalışmalar yürütür. Körfez İşbirliği Konseyi nin çalışmaları hakkında periyodik raporlar hazırlar ve alınan kararların uygulamalarını takip eder, Yüksek Konsey veya Bakanlar Konseyi 7

tarafından verilen konularda çalışır ve rapor hazırlar. Genel Sekreterlik ayrıca Bakanlar Konseyi toplantılarını düzenler ve gündemi ve taslak kararları hazırlar. İşbirliği Alanları iii Körfez İşbirliği Konseyi, dış politika, askeri, güvenlik, yasal, ekonomik, sınai, ticari, petrol ve doğal gaz, elektrik ve su, mali ve parasal, ulaştırma ve haberleşme, planlama ve kalkınma, bilim ve teknoloji, sağlık, eğitim, çevre, gençlik, spor ve izcilik alanlarında işbirliği yapmaktadır. Ekonomik Anlaşma iv Körfez İşbirliği nin ilk yirmi yılında Yüksek Konsey, gümrük birliği, ortak pazar, ekonomik ve parasal birlik gibi çok önemli konularda kararlar almıştır. 1981 yılında imzalanan Ekonomik Anlaşma nın geliştirilmesi, üye ülkeler arasında ekonomik bağların güçlendirilmesi ve ekonomi, maliye ve para politikalarının, ticari ve sınai mevzuatlarının ve gümrük düzenlemelerinin uyumlaştırılması için yapılan çalışmalar sonucunda Yüksek Konsey 1981 Ekonomik Anlaşması nın revize edilmesini gündeme getirmiş ve üye ülkelerin görüşleri ile şekillenen yeni Ekonomik Anlaşma 31 Aralık 2001 yılında Umman ın Muskat kentinde imzalanmıştır. Ekonomik Anlaşma Gümrük Birliği, Ortak Pazar, Ekonomik ve Parasal Birlik, Kalkınma, İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi, Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalarda İşbirliği, Ulaştırma, Haberleşme ve Altyapı başlıkları altında hükümler içermektedir. Aşağıda yer alan grafikte de görüldüğü üzere, Körfez İşbirliği Konseyi nin kuruluşu ile birlikte üye ülkeler arasında ticaret hacmi artış eğilimindedir ve bu eğilim Yeni Ekonomik Anlaşma ile çok daha güçlenmiştir. KÖRFEZ İŞBİRLİĞİ KONSEYİ ÜYE ÜLKELER ARASI TİCARET HACMİ (Milyon Dolar) 35000,0 32500,0 30000,0 27500,0 25000,0 22500,0 20000,0 17500,0 15000,0 12500,0 10000,0 7500,0 5000,0 2500,0 0,0 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 Ticaret Hacmi 33943,8 25424,1 19885,3 15137,1 12746,3 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 Kaynak: http://www.gcc-sg.org/eng/index.php?action=sec-show&id=235 05.02.2008 17:00 2004 2005 8

Türkiye ile Körfez İşbirliği Konseyi Üye Ülkeleri arasındaki Ticaret: (TÜİK verileri) 2007 (Milyon Dolar) Türkiye nin İhracatı Türkiye nin İthalatı Bahreyn 76,6 119,4 Birleşik Arap Emirlikleri 457,3 469,8 Katar 8,4 29,6 Kuveyt 73,4 56,0 Suudi Arabistan 367,2 1888,8 Umman 29,0 3,9 i http://gcc-sg.org/foundations.html 05.02.2008 10:15 ii http://gcc-sg.org/organisational%20.html 05.02.2008 10:21 iii http://gcc-sg.org/cooperation.html# 05.02.2008 11:08 iv http://gcc-sg.org/economic.html 05.02.2008 15:00 Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) 10. Küresel Bakanlar Çevre Forumu ve Yönetim Konseyi Özel Toplantısı (GCSS 10/GMEF) 20 22 Şubat 2008 tarihlerinde Monako Prensliği nde gerçekleştirilmiştir. Toplantıya, ülkemizin de dahil olduğu 138 ülke, Birleşmiş Milletler (BM) organları, uluslararası kuruluşlar, iş ve sanayi çevreleri ile sivil toplum kuruluşlarından oluşan 800 ün üzerinde temsilci katılmıştır. Toplantının ana temaları, Küreselleşme ve Çevre: İklim değişikliği ile mücadele için mali kaynakların seferber edilmesi ve Uluslararası çevre yönetişimi ve BM reformu olarak belirlenmiştir. Bu ana temalar üzerinde Bakanlar ve Heyet Başkanları düzeyinde istişarelerde bulunulmuş ve konuların çeşitli yönleri ile ilgili panel ve tartışmalar yapılmıştır. Ayrıca bu konulara paralel olarak Yuvarlak Masa Toplantıları da gerçekleştirilmiştir. Söz konusu toplantıda, iklim değişikliği ile mücadele için mali kaynakların seferber edilmesi başlığı altında çeşitli hususlar gündeme gelmiştir. Bu çerçevede, iklim değişikliği ile mücadelede mali kaynakların anahtar role sahip olduğu vurgulanmıştır. Küresel düzeyde, düşük karbonlu ve yeşil ekonomilere doğru dönüşümün sağlanması gerektiğinin altı çizilmiştir. İklim değişikliği politikalarının kalkınma ve ekonomi politikaları ile bütünleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mali teşviklerin etkin bir şekilde kullanılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Bu doğrultuda, düşük emisyon ortaya çıkartan verimli ve çevreye dost teknolojiler üzerinden daha az oranda vergi alınması; yüksek emisyonlu ürünlerden ise daha yüksek oranda vergi alınması örnek olarak verilmiştir. Kamu ve özel sektör finansmanı arasındaki bağlantının önemi üzerinde durulmuş; kamu özel ortaklıklarının yatırım riskini azaltmada ve istihdam yaratmada etkin bir araç olarak kullanılabileceği vurgulanmıştır. İklim değişikliği ile mücadelede; vergilendirme politikaları ve kalkınma teşviklerinin önemi, alternatif mali kaynakların bulunması, kamu maliyesinin optimize edilmesi ve piyasa engellerinin kaldırılması gerektiği ifade edilmiştir. Yeşil kamu alımları (green public procurement) ve zararsız teknolojilerin geliştirilmesi ve teşvik edilmesi için çeşitli girişimlerin başlatılması gerektiği ifade edilmiştir. Teknoloji transferinin gerçekleştirilmesi, yenilebilir enerjinin teşvik edilmesi, ormansızlaşma ile mücadele edilmesi gibi konuların iklim değişikliği mücadelede öncelikli alanlar olması gerektiği ve bu alanlarda başarıya ulaşılabilmesi için gerekli mali desteklerin sağlanmasının önemi vurgulanmıştır. 9

PROJE İZLEME VE DEĞERLENDİRME SÜRECİ Avrupa Birliğinin Aralık 1999 tarihinde gerçekleştirdiği Helsinki Zirvesinde Ülkemizin tam üyeliğe adaylığının kabul edilmesiyle birlikte Türkiye - Avrupa Birliği ilişkileri yeni bir sürece girmiştir. Bu süreçte Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki mali işbirliği mekanizması da yeniden yapılandırılmıştır. Bu çerçevede, daha önce çeşitli kaynaklar vasıtasıyla sağlanan yardımlar tek bütçe altında toplanmış ve diğer aday ülkelerde olduğu gibi bu yardımların Merkezi Olmayan Uygulama Sistemi (Decentralized Implementation System, DIS) çerçevesinde kullanılacağı kararlaştırılmıştır. 2006 yılından sonraki dönemde, Türkiye nin 3 Ekim 2005 tarihinde müzakere sürecine girmesi ile birlikte mali yardımların miktarlarında önemli artışlar olmuş ve 2007 2013 dönemi için Komisyon tarafından mali yardımların kullanılmasına yönelik kapsamlı bir yaklaşımı içeren yeni bir mekanizma tasarlanmıştır. Bundan böyle yardımların IPA- Katılım Öncesi Araç adı altında beş ana başlık çerçevesinde kullanılması kararlaştırılmıştır. Bu başlıklar şöyledir: 1- Kurumsal Kapasite Geliştirme: Yararlanıcı ülkenin çeşitli müktesebat başlıkları altında müktesebatı uygulamaya yönelik kurumsal kapasitesini geliştirmeyi hedeflemektedir. 2- Bölgesel ve Sınır Ötesi İşbirliği: Yararlanıcı ülkenin diğer yararlanıcılar ile veya üye devletlerle bölgesel, bölgelerarası ve sınır ötesi işbirliği konularını desteklemeyi hedeflemektedir. 3- Bölgesel Kalkınma: Bu başlık, aday ülkeyi üye olduktan sonra faydalanacağı yapısal fonların kullanımına hazırlama etkisi açısından önemlidir. Öncelik alanları şunlardır: ulaştırma, çevre, enerji, eğitim, sağlık altyapıları ve bilişim teknolojileri dahil KOBİ lere destek. 4- İnsan Kaynakları: Aday ülkeyi Avrupa İstihdam Stratejisi çerçevesinde Avrupa Sosyal Fonunun kullanımına hazırlamayı hedeflemektedir. İstihdama erişim, sosyal içerme, insan sermayesine yatırım gibi alanlarda faaliyetleri destekleyecektir. IŞIL DEĞERLİ AB Uzman Yardımcısı 5- Kırsal Kalkınma: Tarım işletmelerine yatırımlar, tarım ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması, kırsal ekonominin çeşitlendirilmesi gibi tedbirler, desteklenebilir faaliyetler olarak değerlendirilebilir. AB tarafından sağlanan yardımların izlenmesi ve değerlendirilmesinin işleyişi her bir fonun kapsamına göre gelişmekte ve bu sebeple uygulamada değişiklik göstermektedir. Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerine yapılan temel yardım olan Poland Hungary: Action for Restructuring of Economies (PHARE) Programı nda 1996 yılından beri kullanılan metotlar program kümeleriyle ilgili düzenli, dışardan üretilen yıllık ve dönem sonu Değerlendirme Raporları ağırlıklıdır. Ara değerlendirme ve son değerlendirmeler gerektiğinde yapılmıştır ve aynı zamanda sektörel değerlendirmelerdir. AB de izleme ve değerlendirme 2001 yılından itibaren birbiri ile bağlantılı ama iki farklı fonksiyon olarak birbirinden ayrılmıştır. 2001 yılında izleme, merkezi olmayan bir hale getirilirken, değerlendirme, Komisyon Genişleme Genel Müdürlüğü Değerlendirme Biriminin sorumluluğunda kalmış ve dışarıdan sağlanan sözleşmeli uzmanlar aracılığıyla yürütülmeye başlanmıştır. 2001 yılına kadar Türkiye AB den temel olarak MEDA Tüzüğü çerçevesinde kısıtlı bir yardım almıştır. Aralık 2001 de Konsey Türkiye için Katılım Öncesi Mali Yardım Tüzüğünü kabul etmiş ve 2002 yılından itibaren PHARE kapsamındaki bütün programların paralelinde katılım öncesi mali yardımın programlama ve uygulama prosedürlerini hayata geçirmiştir. Katılım Öncesi Mali Yardım her ne kadar PHARE kapsamında alınmıyor olsa da PHARE prosedürlerine uygun olarak programlanmakta ve uygulanmaktadır. Türkiye hem bu prosedürlere uygun olarak hem de bu mali yardımın hukuki dayanağını oluşturan 2001/2500 sayılı Konsey Tüzüğünün gerekliliklerine göre AB kaynaklı proje ve programların izleme ve değerlendirme sistemini oluşturmuştur. 30 Aralık 2002 de 10

imzalanan mutabakat mektubu ile de Ortak İzleme Komitesinin Yetki Belgesi (Mandate of the Joint Monitoring Committee) onaylanmıştır. İzleme ve değerlendirmenin amaçları şöyle sıralanabilir: * AB Katılım Öncesi Mali Yardımlarını takip etmek * Projelerin uygulanmasındaki olumlu ve olumsuz gelişmeleri tespit etmek * Projelerin daha iyi yürütülmesine yönelik tavsiyelerde bulunmak * Projelerin sorunlarına çözüm üretmek ve ileriye dönük geri besleme sağlamak İzleme, projelerin takip sürecinin ilk safhasıdır ve sürekli bir aktivitedir. Proje ile eş zamanlı bir süreçtir. Bu süreçte sistematik şekilde bilgi toplanır ve bunlar analiz edilir. Bu bilgiler yöneticiler tarafından, mevcut durum analizi yapmak, problemleri tanımlamak, yön tayin etmek ve karar almak, proje aktivitelerini belirlenen takvim dâhilinde tutmak, hedefler doğrultusunda gelişimi ölçmek ve ileriki amaçları revize etmek için kullanılır. İzleme sürecinde, izleme raporlarında derlenen bilgiler proje sahibi kurum tarafından gözden geçirilir. Ayrıca, bu aşama ara değerlendirme sürecine temel oluşturmaktadır. Ara Değerlendirme, projelerin takip sürecinin ikinci safhasıdır. Bu süreç sonunda Bağımsız Ara Değerlendirme Ekibi tarafından ara değerlendirme raporları hazırlanır. Ara değerlendirme 5 kritere göre yapılır: ilgililik (relevance), etkililik (effectiveness), verimlilik (efficiency), etki (impact) ve sürdürülebilirlik (sustainability). Hazırlanan raporlar hem sektörlere hem de Ortak İzleme Komitesine yönelik tavsiyelerde bulunmaktadır. İzleme ve değerlendirme birbirinden farklıdır. İzleme proje faydalanıcısı tarafından yapılırken, ara değerlendirme Bağımsız Ara Değerlendirme Ekibi tarafından yürütülür. İzleme bilgi temini ve aktarımına dayanırken, ara değerlendirme izleme sürecinde elde edilen bilgiden faydalanır. İzleme ne olduğu, nasıl ve niçin olduğu sorularını cevaplarken, değerlendirme nasıl bir farkın ortaya konduğu sorusuna cevap arar. İzleme sürekli bir aktivite olmakla beraber, değerlendirme uygulamadan önce, uygulama sırasında ve uygulama sonrasında yani, belirli sıklıklarla yapılır. Türkiye de İzleme ve Değerlendirme faaliyetlerini düzenli bir şekilde koordine etmek amacıyla iki tip komite oluşturulmuştur: 1) Sektörel İzleme Alt Komitesi (10 adet) 2) Ortak İzleme Komitesi (yılda 2 kez) Sektörel izleme alt komiteleri (SİAK), ABGS (Ulusal Yardım Koordinatörü), Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Ulusal Fon, Merkezi Finans ve İhale Birimi, Ara Değerlendirme Ekibi ve projeleri yürüten kurumların temsilcilerinden oluşur. Bu komiteler, izleme raporlarını ve ara değerlendirme raporlarını gözden geçirir ve söz konusu raporlara dayanarak projelerin sağlıklı bir şekilde yürümesi için tavsiye kararları alırlar. Sektörel izleme alt komiteleri iki kez izleme ve bir kez ara değerlendirme raporlarını görüşmek üzere yılda üç kez toplanır. Bu komiteler şunlardır: SİAK1 Siyasi Kriterler SİAK2 İç Pazar, Gümrük Birliği, Enerji ve Telekomünikasyon SİAK3 Ulaştırma SİAK4 Çevre SİAK5 Kamu Maliyesi, İstatistik ve Katılım Sürecine Destek SİAK6 Sınır Ötesi İşbirliği SİAK7 Bölgesel Rekabet Edebilirlik SİAK8 İnsan Kaynakları Geliştirme SİAK9 Sivil Toplum Diyalogu SİAK10 Kırsal Kalkınma Ortak İzleme Komitesi, üst düzey karar alma organıdır. Üyeleri, Ulusal Yardım Koordinatörü (NAC), Ulusal Yetkilendirme Görevlisi (NAO), Mali İşbirliği Komitesi Üyeleri (Maliye Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, DPT, Hazine Müsteşarlığı, ABGS) ve Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu /Avrupa Komisyonu dur. İzleme ve Değerlendirmenin ilk aşamasında başlangıç toplantısından sonra, Uygulayıcı kurumlar tarafından projelere ait izleme raporları hazırlanır. Hazırlanan raporlar Sektörel İzleme Alt Komite toplantılarında tartışılır ve gözden geçirilir. Bu değerlendirme doğrultusunda komiteler projelerin teknik, finansal açıdan ve ihale prosedürlerine uygun bir şekilde yürütülmesine yönelik tavsiyelerde bulunur. 11

İzleme ve Değerlendirmenin ikinci aşamasında Ara Değerlendirme Ekibi SİAK larda alınan tavsiyeler, izleme raporları, projelerle ilgili diğer bilgilere ve faydalanıcı kurumlarla yaptıkları görüşmelere dayanarak her sektör için bir ara değerlendirme raporu hazırlar. SİAK, ara değerlendirme raporunun sunulması ve raporda belirtilen tavsiyelerin faydalanıcı kurum tarafından üstlenilmesi için bir kez daha toplanır. İzleme ve Değerlendirmenin son aşamasında, Ulusal Yardım Koordinatörü (ABGS) tüm izleme raporlarına dayanarak SİAK larda alınan kararlara ilişkin bir Sentez İzleme Raporu hazırlar. Ara Değerlendirme Ekibi tüm ara değerlendirme raporlarına dayanarak Ülke Özet Ara Değerlendirme Raporunu hazırlar. Bir Yıllık İzleme ve Değerlendirme Süreci İzleme Toplantısı Ara Değerlendirme Toplantısı İzleme Toplantısı Ortak İzleme Komitesi Toplantısı Her toplantı sonrası ABGS toplantı tutanağı hazırlayıp, SİAK üyelerine iletir. SİAK üyeleri toplantıda alınan kararları uygulamakla yükümlüdürler. Alınan kararların son durumuna ilişkin bilgiyi ABGS ye iletirler. KAYNAKLAR: www.abgs.gov.tr www.ieturkey.org Hırvatistan 2009 da müzakereleri sonlandırmak için takvim aldı Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso, Hırvatistan la gelecek yılın Kasım ayında AB üyelik müzakerelerinin sonlanacağı indikatif bir takvim sundu ve 2010 da üyeliğe girişin muhtemel olduğunu belirtti. Barroso 13 Martta Hırvatistan Başbakanı Ivo Sanader ile kalan konular (Slovenya ve İtalya nın Adriyatik Denizindeki balıkçılık haklarına ilişkin anlaşmazlık dahil) üzerinde uzlaştığı toplantının sonuç kısmında taahhütte bulunmuş ve amaçlarının 2009 Kasım ayında, tercihen Komisyonun vekaletinin sonunda, teknik müzakereleri sonlandırmak olduğunu eklemiştir. Hırvatistan tarafından 2009 da karşılanması gereken şartlar ise şu şekildedir: Eski Yugoslavya için Uluslararası Suç Mahkemesiyle işbirliği dahil, İstikrar ve İşbirliği Anlaşmasının tüm yasal gerekliliklerine uymak, PHARE ve IPA programları altında AB finansal teknik yardımları acilen geliştirmek ve Slovenya ve İtalya kanallarının Hırvatistan sularında balıkçılık yapmalarına engel olan Hırvatistan Ekolojik ve Balıkçılık Koruma Alanı nı bütün yönleriyle askıya almak Kaynak: www.euractiv.com 12

KAMU İHALE SİSTEMİNDE REFORM: ROMANYA ÖRNEĞİ * NESRİN ALİCAN AB Uzman Yardımcısı Çoğu AB adayı ülkenin katılım sürecinde gerçekleştirmesi gereken yasal ve yapısal uyum çalışmaları, uyum sürecinde karşılaşılan sorunlar ve bu sorunlar için geliştirilen çözümler açısından Romanya, eski aday ülke ve yeni AB üye ülkesi olarak bu sürecin güncel bir örneğini teşkil etmektedir. Bilindiği üzere Romanya, katılım müzakerelerine resmen 2000 yılında başlamış ve kısa bir süre sonra 1 Ocak 2007 tarihinde AB üye ülkeleri arasına katılmıştır. Ancak, katılım sürecinde Müktesebat ile uyumlu bir yapı oluşturabilmek için çeşitli reform çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bu reform çalışmalarından birisi de kamu ihaleleri alanında yapılmıştır. Romanya kamu ihale sisteminde reform çalışmaları 2001 yılında başlamıştır. Reform çalışmalarının itici gücünü AB Müktesebatına uyum zorunluluğu oluşturmuştur, ancak, sistemde sıkça karşılaşılan sorunlar da reform çalışmalarının gerekliliğini doğurmuştur. Bu çerçevede, kamu ihale sisteminde değişiklik yapılmasının nedenleri incelendiğinde, AB adayı ülkelerin katılım sürecinde karşılaştıkları temel sorunların ön plana çıktığı görülmektedir. Bu çerçevede; 2001 yılındaki duruma bakıldığında Romanya ihale mevzuatlarında çakışmalar söz konusudur ve kamu ihale sisteminin yönetiminde rolü olan kamu kurumlarının yetkileri net bir şekilde tanımlanmamıştır. İhale alanında düzenleme ve izleme rolü olan çalışanların yetersizliği, ayrıca idarelerin kapasite yetersizliği söz konusudur. Diğer taraftan bilgi toplama mekanizmaları verimsiz ve ihtilafların çözümüne ilişkin sistem yavaştır. Bu sorunların çözümüne yönelik reform sürecinde öncelikle mevzuat uyumu sağlanmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, çakışmaya neden olan mevcut ihale mevzuatları taranmış, geleneksel ve elektronik ihale için tek bir vizyon benimsenmiş, imtiyazlara ilişkin yeni bir vizyon kabul edilmiş, AB Direktifleri ile uyumlu bir mevzuat çerçevesi hazırlanmıştır. Mevzuat uyumu ile, Avrupa Birliği kamu ihale sisteminin evrensel ilkelerini oluşturan ayrımcılık yapmama, eşit muamele, karşılıklı tanınma, şeffaflık, ölçülülük, rekabet edebilirlik ilkeleri kabul edilerek AB ile tam uyumlu bir yasal altyapı oluşturulmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan, kurumların uygulama kapasiteleri güçlendirilmiş ve bu doğrultuda, siyasi desteğin de sağlanması ile, idarelerin ihale birimlerine uygun insan kaynakları ve materyal kaynak ayrılmıştır; uygun eğitim araçları ve destek materyalleri sağlanmıştır; kamu ihale alanında görev alan çalışanların düzenli olarak eğitim programlarına katılımı sağlanmıştır. Ayrıca, reform sürecindeki çalışmaların verimli olması açısından düzenli katılım a önem verilmiş ve çalışmaların devamlılığı sağlanmıştır. Kamu ihale sisteminde yapılan reform çalışmaları, kurumlar arası sıkı eşgüdüm sağlanarak ve sivil toplum ile istişare edilerek gerçekleştirilmiştir. Kamu ihale sistemi kurumsal olarak yeniden yapılandırılmıştır. Bu çerçevede; kamu ihale sisteminde rol oynayan dört temel kurum bulunmaktadır. Bunlardan ilki olan Bilgi Toplumu Hizmetleri Ajansı; devlete ait e-ihale işlemleri için teknik destek sağlamaktadır. İkinci kurum, Ulusal Kamu İhale Düzenleme ve İzleme Mercii (UKİDİM) dir. Kamu ihale sisteminde yapılan reform çalışmaları sırasında 2005 yılında kurulan UKİDİM, yasal çerçevenin düzenlenmesi ile kamu ihale politikasının oluşturulması, teşvik edilmesi ve uygulanmasından sorumlu kurumdur. Üçüncü kurum, Şikayetlerin Çözümü Ulusal Konseyi (ŞÇUK) dir. ŞÇUK 2006 yılında kurulmuş olup şikayetlerin çözümünden sorumlu, idari yargı faaliyetleri bağımsız olan yarı adli mercidir. Kamu ihale sisteminde yer alan dördüncü kurum ise mali denetimden sorumlu Sayıştay dır. Bu kurumlar birbirinden bağımsız olup, UKİDİM düzenleme yapma ve izleme, ŞÇUK ise şikayetlerin çözümünden sorumlu kurumlar olarak kamu ihale sisteminin temel aktörleridir. Romanya kamu ihale sisteminde reform sürecinin başarı kriterleri listesinin en başında; güçlü siyasi taahhüt yer almaktadır. Ancak, başarısızlık kriteri ise uyum sürecinin 13

aceleye getirilmesidir. Romanya kamu ihale sisteminin AB mevzuatı ve uygulamaları ile uyumlaştırılması süreci kısa bir sürede tamamlanmıştır. Ancak, Romanyalı uzmanlar ülkelerin kendine özgü koşullarının göz önünde bulundurulmasına olanak vermediği ve uygulamada sorunların yaşanmasına neden olduğu için söz konusu uyum çalışmalarının aceleye getirilmemesi gerektiği konusunda uyarıda bulunmaktadırlar. Maliye Bakanlığı ile SIGMA arasında yürütülen Kamu Alımları Projesi kapsamında düzenlenen 5-6 Şubat 2008 tarihli Avrupa Birliği nin Yeni İhale Usulleri ve Araçları konulu seminer. Zirve Akdeniz Birliği ni onayladı AB liderleri Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile Almanya Başbakanı Angela Merkel arasında kalan Akdeniz Birliği konusunda uzlaşma sağladılar. Söz konusu birlik AB nin Kuzey Afrika ve Ortadoğu komşularıyla olan ilişkilerini geliştirme amacı gütmektedir. Yeni birliğin odaklanacağı alanlar şu şekildedir: Enerji arzını geliştirmek Akdeniz de kirliliğe karşı mücadele etmek Deniz trafiği gözetimi ve sivil güvenlik işbirliğini güçlendirmek Öğrenciler için Akdeniz Erasmus değişim programı oluşturmak Avrupa ve güney komşular arasında bilimsel bir topluluk oluşturmak Sarkozy ilk olarak yeni birliği AB nin sadece Akdeniz ülkelerini ve komşularını içeren özel bir klüp olarak düşünmüştür. Fakat, bu teklif özellikle Almanya dan AB yi ikiye bölebileceği ve AB ye rakip bir birlik haline dönüşebileceği açısından güçlü eleştiriler almıştır. Sonunda, Sarkozy, geri adım atmaya zorlanmış ve bütün üye ülkelerin bu girişime dahil olmalarına izin vermeye ikna edilmiştir. Almanya aynı zamanda, yeni birlik finansmanının artırılması yönünde Fransız-İtalyan taleplerini reddetmiştir ve Barselona Süreci için ayrılan paranın ötesinde hiçbir AB parasının yeni birliğe verilmemesi konusunda pozisyonunu korumuştur. Sarkozy, 14 milyar avroya varan bir fonun özel sektörden aranması için fikrini ortaya koymuştur. Uzlaşmaya konu olan diğer unsur ise, AB ve ortak ülkeler arasındaki işbirliğini koordinasyonundan sorumlu iki yöneticiden oluşan AB yönetim yapısı ile alakalı olmuştur. Buna göre, bir yönetici AB üye ülkelerinden gelirken diğer yönetici üye olmayan bir Akdeniz ülkesinden gelecektir. Anlaşma ayrıca AB ve ortak ülkeler arasında yılda iki kez zirvenin toplanmasını öngörmektedir. Paris in kısmi bir zaferi olarak, ilk başkanlıkları güney Avrupa ülkeleri üstlenecektir. Kaynak: www.euractiv.com 14

3. PEMPAL SEMİNERİNE İLİŞKİN DEĞERLENİRME: İÇ DENETİM ÇALIŞMA GRUBU (Dünya Bankası, 24 28 Şubat 2008 İstanbul) MAKBULE DİDEM DOĞMUŞ AB Uzman Yardımcısı PEMPAL (Public Expenditure Management- Peer Assistant Learning / Kamu Harcama Yönetimi-Birlikte Öğrenme) i Avrupa (özellikle Doğu Avrupa) ve Asya bölgelerindeki kamu harcama yönetimi yetkililerini biraraya getiren bir birlikte öğrenme programıdır. Katılımcı ülkelerin yaptıkları sunumlar ve beraberinde gerçekleştirilen panel ve çalıştaylar çerçevesinde yürütülen program bünyesinde, kamu harcama yönetimi konusunda katılımcılar arasında bilgi alış verişinin gerçekleştiği bir platform tesis edilmektedir. Yaratılan tartışma ortamının kamu mali yönetimi konusunda kapasite geliştirmeye yardımcı olacağı beklentisi programın esasını oluşturmaktadır. Dünya Bankası nın sponsor olduğu programa DFID (İngiltere Uluslararası Kalkınma Departmanı), OECD ve ABD Hazinesi ve diğer ilgili donörler de destek sağlamaktadır. İlk PEM-PAL toplantısı 2006 yılında Polonya da gerçekleştirilmiş; toplantıda harcama yönetimi reformu, bütçe uygulamasının güçlendirilmesi, kamu sermaye yatırımları, mali standartlar ve ekonomik kalkınma konuları tartışılmıştır. Sonrasında program, İç Denetim, Bütçe ve Hazine olmak üzere üç farklı çalışma grubu (community of practice) temelinde yürütülmeye başlanmıştır. Programın üçüncü toplantısı 24 28 Şubat 2008 tarihleri arasında İstanbul da Polat Renaissance Otel de düzenlenmiştir. Asya ve Avrupa ülkeleri kamu idarelerinden pek çok katılımcının yanı sıra Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, IBRD (Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası), ABD Hazinesi, AB Komisyonu ve OECD/SIGMA yetkililerini de bir araya getiren söz konusu programın ilk iki günü Bakanlığımız yetkililerinin de katılım sağladığı İç Denetim, Bütçe ve Hazine gruplarının bireysel yürüttükleri çalıştaylara ayrılmış, üçüncü gün düzenlenen panele ise her üç grup bir arada katılım sağlamıştır. Bu makalede, bu yıl İstanbul da üçüncüsü düzenlenen PEMPAL toplantısı kapsamında faaliyet göstermiş olan İç Denetim grubu çalışmalarıyla ilgili genel bir değerlendirme sunulacaktır. Programın ilk günkü (25 Şubat) sabah oturumunda, daha önce Slovenya ve Moldova da bir araya gelen iç denetim grubunun önceki çalışmalarına ilişkin özet bir bilgi verilmiş; bu grup bünyesinde oluşturulan Eğitim ve Sertifikasyon, Pilot Projeler, Strateji ve Yasal Çerçeve ve Eski Sistemin Değişimi başlıklı dört alt çalışma gruplarının konularından bahsedilmiştir. Müteakiben, iç denetim sistemine geçişle ilgili olarak Macaristan ve Türkiye nin sunumlarına yer verilmiştir. Neden İç Denetim başlıklı sunumda Macaristan, iç denetimin sisteminin avantajlarından bahsederek iç denetimin ekonomiklik, etkililik ve etkinlik anlamında yeni açılımlar getirdiğine ancak iç denetçilerin fonksiyonel bağımsızlığının hala çözülmeyi bekleyen sorunlu bir alan olduğuna vurgu yapmış, bu çerçevede iç denetçiyle yönetici arasındaki sürekli iletişimin önemine dikkat çekmiştir. Hemen arkasından Yeni Sisteme Geçiş: Teftişten İç Denetime başlıklı Türkiye sunumunda, yönetim anlayışındaki değişimle beraber gelen denetim sistemindeki değişim ihtiyacı ve bu sayede oluşturulan yeni iç denetim sisteminin özelliklerinden bahsedilerek Türkiye de bugüne kadar meydana gelen gelişmelere yer verilmiştir. Sistemin önündeki engellere de değinilen sunumda, iç denetçi adayları ve yöneticilere ilişkin sıkıntıların yanı sıra iç denetim ile teftiş fonksiyonlarının çakıştığı noktalar bağlamında da sorunlar yaşandığı belirtilmiş ve söz konusu alanlara ilişkin çözüm önerileri sunulmuştur. Her iki sunumun ardından yapılan tartışmalarda aşağıdaki hususlar ön plana çıkmıştır: Uluslararası standartlara uygun bir iç denetim ve iç kontrol sistemine geçiş belirli bir zaman gerektirmektedir. İç denetçilerin fonksiyonel bağımsızlığının sağlanması zor ancak bir o kadar da gerekli bir husustur. İç denetçi ile yönetici arasındaki ilişki oldukça önemlidir. İç denetçinin yöneticinin bir numaralı yardımcısı/danışmanı olması beklenir; ancak bunun için yöneticinin, iç denetim sistemi hakkındaki bilgisinin ve farkındalığının artırılması gerekmektedir. 15

Hazırlanacak iç denetim raporları bu anlamda yöneticiye yardımcı olacaktır; bu nedenle denetim raporlarının kalitesi (teknik ve detaylı olması) büyük önem taşımaktadır. Ülkelerin mevcut iç denetim sistemlerine ilişkin çeşitli sorunları bulunmaktadır. İç denetçi ile yönetici arasındaki ilişkinin henüz tam olarak yerleşmemesi ve yöneticilerin iç denetçileri bir danışman olarak tercih etmemeleri bu sorunların başında gelmektedir. Bulgaristan bu sorunu çözmek ve yönetici farkındalığını artırmak amacıyla yöneticilere yönelik eğitimleri iki senedir sürdürmektedir. Diğer önemli bir sorun denetim ve teftiş ayrımının henüz tam olarak yapılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, Ukrayna da denetim kavramı hala teftiş olarak anlaşılmaktadır. İç denetim sisteminin oluşturulmasının bir de maliyet boyutu vardır ve bunun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ülkelerin iç denetim sisteminin yapılandırılmasıyla ilgili farklı deneyimleri mevcuttur; örneğin Makedonya iç denetim sisteminin uygulanmasına 2000 yılında başlamış, 2004 yılında iç denetim ile ilgili yeni bir kanun kabul etmiş ve sonrasında iç denetim departmanları oluşturmaya başlamıştır (Hollanda ile bir eşleştirme projesi yürütmektedir). Programın ilk günündeki ikinci oturumda, Eğitim ve Sertifikasyon ve Strateji ve Yasal Çerçeve konularında iki adet sunum gerçekleşmiştir. Bu kapsamda; Hırvatistan tarafından İç Denetim Eğimi ve Sertifikasyonu başlıklı bir sunum yapılmış, Strateji ve Yasal Çerçeve başlıklı ikinci sunum ise Ermenistan tarafından gerçekleştirilmiştir. İlk sunumda öncelikle eğitim düzeyi, denetim alanına ilişkin tecrübesi ve kişisel nitelikleri bağlamında iç denetçilerin sahip olması gereken özelliklerden bahsedilmiştir. İç denetçilerin eğitimi konusundaki temel sorunlara da değinilen sunumda bu sorunlardan bazılarının eğitimin maliyeti, eğitim dili ve süresi olduğu ifade edilmiştir. İkinci sunuma iç denetim alanında yaşadıkları sorunlardan bahsederek başlayan Ermenistan bu sorunların sırasıyla iç denetimin diğer bir sıradan kontrol organı olarak görülmesi, iç denetim ve teftiş arasındaki ilişkinin tam olarak tanımlanmaması, iç denetçilerin bağımsızlığının tam olarak sağlanamaması, iç denetim standartlarının yayımlanmamış olması ve eğitim ve sertifikasyona ilişkin belirsizlikler olduğunu ifade etmiştir. Sunumda ayrıca, Ermenistan ın iç denetim stratejisi ve şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine dayalı iç denetim taslak kanunu hakkında bilgi verilmiştir. Her iki sunuma ilişkin yapılan tartışmalarda şu hususlar ön plana çıkmıştır: İç denetçi eğitimlerinde uluslararası iç denetim standartlarının yer alması önem taşımaktadır. İç denetçi mali denetimle sınırlı kalmamalı; bunun yanı sıra performans denetimi, uygunluk denetimi, bilgi teknolojileri denetimi ve sistem denetimini de gerçekleştirebilmelidir. Bu denetimlerden hangilerinin gerçekleştirileceği ve nasıl bir yöntem izleneceğine iç denetçi kendisi karar vermelidir. Ancak performans denetiminin gerçekleştirilebilmesi için gerekli bütçeleme ve stratejik planlama altyapısının oluşturulmuş olması gereklidir. Macaristan, Merkezi Uyumlaştırma Birimi (MUB) tarafından planlamadan raporlama sürecine kadar iç denetçilere yönelik bir kalite değerlendirilmesi yapılmasının önemine dikkat çekmiştir. Teftişin rolünün ne olması gerektiği hususunda farklı görüşler mevcuttur. Eski Sovyet ülkelerinde genel kanı iç denetimin teftiş içerisinde oluşturulması gerektiği yönündedir. Kimi ülkeler teftişin merkezileşmesinin gerektiğini düşünmekle beraber bu konunun her ülkenin kendi özelliklerine göre değişebileceğini savunmaktadır. Bu çerçevede teftişe hala önemli bir rol atfedilmekte, iyi bir iç denetim sistemi tam olarak fonksiyonel hale gelene kadar teftiş fonksiyonunun önemine dikkat çekilmektedir. Avrupa Birliği, iç denetçilerin sertifikasyonunun MUB tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bunun yanı sıra, sistemin gelişmişlik düzeyine bağlı olarak sertifikasyonun bir profesyonel kurum tarafından da gerçekleştirilebileceği ancak bunun ilgili kamu kurumunun (Maliye Bakanlığı) gözetimi altında yapılması gerektiği yönünde de görüşler mevcuttur. 16

Programın ikinci günü (26 Şubat) sabah oturumunda, Kırgızistan ve Hırvatistan tarafından iki sunum gerçekleştirilmiştir. Kırgız Cumhuriyeti nde İç Denetim Sisteminin Kurulması ve Gelişimi başlıklı sunumda, Kırgızistan daki iç denetim sistemiyle ilgili kamu ve özel sektördeki düzenleyici kurumlar ve denetim alanını düzenleyen yasal çerçeve hakkında bilgi verilmiş, ayrıca bu alanda yaşanan sorunlar konu edilmiştir. Mali yönetim ve kontrol ile iç ve dış denetim kavramlarının tam olarak ayrıştırılamaması ve mevcut iç denetim birimlerinin iç denetim yerine mali kontrol görevini gerçekleştirmelerinin karşılaştıkları temel sorunlar olduğunun belirtildiği sunumda söz konusu sorunların çözümüne yönelik yasal düzenlemeler bazında çalışmalar yürütüldüğü ifade edilmiştir. Hırvatistan ise İç Denetim Yeterliliğinin Ölçümü Modeli başlıklı sunumda iç denetim sisteminin gelişiminin izlenebilmesi amacıyla oluşturulan model hakkında bilgi vermiştir. Oluşturulan modelde; iç denetimin rolü, insan kaynakları yönetimi, profesyonel uygulamalar, performans yönetimi ve hesap verebilirlik, örgüt içi ilişkiler ve örgüt kültürü ile yönetişim yapısı referans alınarak ülkelerdeki iç denetim sistemleri beş farklı düzeyde değerlendirilmektedir. Bu tür bir analizin, iç denetim sisteminin kalitesinin değerlendirilmesinde önemli bir araç olarak kullanılabileceği düşünülmektedir. Söz konusu sunumların ardından gerçekleştirilen tartışmalarda şu hususlar ön plana çıkmıştır: İç denetçi yöneticiye tavsiyelerde bulunmaktadır; ancak yöneticinin bu tavsiyeleri göz ardı edip rafa kaldırması muhtemel bir risk oluşturmaktadır. Bu sebeple söz konusu tavsiyelerin yönetici tarafından dikkate alınarak hayata geçirilip geçirilmediğinin takibinin eylem planları gibi belirli mekanizmalar aracılığıyla sağlanması elzemdir. MUB tarafından yayımlanacak yıllık değerlendirme raporunun içeriği ile ilgili referans noktası belirlenmiş olup, söz konusu raporlar çok uzun olmamalı ve şeffaflık ilkesi temelinde internette yayımlanmalıdır. ii Yöneticilerin eğitimi programında ve politika belgesinde iç denetim sistemine ilişkin hedeflerin ortaya konması, iç denetim sisteminin yöneticiler tarafından benimsenmesine yardımcı olabilir. Kamuda bu alana yönelik farkındalığın güçlendirilmesi de iç denetim sisteminin olgunlaşması açısından önemlidir. İç denetim birimlerinin sayısı ve niteliği ile ilgili olarak, hangi kurumlarda iç denetim sisteminin kurulması gerektiğini belirlemek için bir maliyet-fayda analizi yapılmalıdır. Programın ikinci gününün öğleden sonraki oturumu, iç denetim alanındaki dört alt çalışma grubunun önümüzdeki dönemde gerçekleştirmeyi planladıkları aktivitelerin belirlenmesi için ayrılmıştır. Tartışmalar sonucunda, Eğitim ve Sertifikasyon, Pilot Projeler ve Strateji ve Yasal Çerçeve alt çalışma gruplarının çalışmalarına devam etmesi ancak Sistemin Değişimi: Teftişten İç denetime konulu alt çalışma grubunun yeterli sayıda ülke katılımını sağlayamaması nedeniyle şu an için çalışmalarına ara vermesi karara bağlanmıştır. iii Bu oturumda ayrıca, İç Denetim grubunun Komite üye seçimi gerçekleştirilmiştir. Programın üçüncü günü (27 Şubat), İç denetim, Bütçe ve Hazine konularından oluşan üç grubun birlikte genel değerlendirilmesine ayrılmıştır. Dünya Bankası ndan Luca BARBONE nin açılış konuşmasının ardından Türkiye Maliye Bakanlığı ndan Müsteşar Yardımcısı İsa COŞKUN bir sunum gerçekleştirmiştir. Türkiye de mali yönetim ve kontrol alanında yaşanan son gelişmeler ve 5018 sayılı kanunla getirilen yeniliklere ilişkin bilgi verilen söz konusu sunumun ardından grup liderleri ( Bütçe grubu lideri-karadağ, Hazine grubu lideri-arnavutluk ve İç Denetim grubu lideri-hırvatistan) 2008 yılına ilişkin çalışma planlarını aktarmışlardır. Günün ikinci oturumunda program bütçeleme konusunda sunumlar yapılmıştır; Dünya Bankası nın konuya ilişkin sunumunda program bütçelemede izleme ve değerlendirme sistemlerine duyulan ihtiyaçtan bahsedilmiş ve Maliye Bakanlığının rolüne değinilmiştir. Program bütçelemenin Maliye Bakanlığı için faydaları ve zorluklarının da anlatıldığı sunumda, izleme ve değerlendirme sistemine ilişkin Şili ve Avustralya ülke örneklerine yer verilmiştir. Program bütçelemeye ilişkin bir diğer sunum Türkiye Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Ahmet KESİK tarafından gerçekleştirilmiştir. Sunumda Türkiye deki yeni mali yönetim ve kontrol sistemi ve bu 17

çerçevede stratejik planlama süreci aktarılmıştır. Günün üçüncü oturumu, izleme ve değerlendirme sisteminde PEFA nın (kamu mali yönetimi performans değerlendirme çerçevesi) yerini konu alan sunumlara ayrılmıştır. Konuya ilişkin Dünya Bankası sunumunda, PEFA izleme değerlendirme sistemi ve amaçlarından genel olarak bahsedildikten sonra hangi ülkelerde söz konusu sistemin uygulandığı ve bu çerçevede Norveç örneği ele alınmıştır. Bu oturumda, Kırgızistan, Sırbistan ve Arnavutluk da PEFA sistemi ile ilgili kendi ülke deneyimlerini aktarmışlardır. Son oturumda, Dünya Bankası ve grup liderleri tarafından PEMPAL programının genel bir değerlendirmesi yapılmış ve son olarak kamu maliyesinin gözetiminde Parlamentonun rolü değerlendirilmiştir. Konuya ilişkin olarak Dünya Bankası yetkililerince, Parlamento ve genel olarak yasamanın iyi yönetişimin geliştirilmesi konusundaki rolünden bahsedilmiş, bütçeleme süreci ve bu süreçte Parlamento komisyonlarının rolü hakkında bilgi verilmiştir. Bu toplantıda, PEMPAL grubunun mevcut çalışmalarını gelecekte de aynı çerçevede sürdürme kararlılığı dile getirilmiştir. Gelecek dönemde programın bütçe sınırları da dikkate alınarak, ortak çalıştaylar (ülkelerarası çalışma ziyaretleri), video konferanslar, on-line tartışmalar gibi mekanizmalar aracılığıyla bütçe, hazine ve iç denetim alanlarında çalışmalar sürdürülecektir. Bütçe alanındaki 2008 yılı iş planı, Nisan 2008 de Bükreş te düzenlenmesi planlanan Kıdemli Bütçe Uzmanları toplantısı kapsamında ele alınacaktır. Bu alanda yürütülecek çalışmalar, sermaye yatırım süreci, hükümetin finansmanı ve PEFA izleme-değerlendirme aracının ülkelerde kullanımına yönelik olacaktır. Hazine ile ilgili alanda öne çıkan başlıklar, tahakkuk esaslı muhasebe, tek hazine hesabı, nakit yönetimi ve merkez bankasının rolü şeklinde olup, bu konularda ortak faaliyetlerin devamına karar verilmiştir. İç denetim grubunun ileride yoğunlaşağı alanlar ise iç denetim eğitimi ve sertifikasyonu ile standart tesisi ve gerekli mevzuatın tamamlanması şeklinde olacaktır. Bu çerçevede, PEMPAL web sitesinin daha etkin kullanımını temin etmek amacıyla gerekli çalışmalar yapılacaktır. Europe and Central Asia Region PEM PAL public expenditure management peer assisted learning i www.worldbank.org ii Yıllık MUB raporunun içeriğinin ne olması gerektiğine ilişkin tartışmalara cevap veren örnek bir yıllık rapor Robert de KONING tarafından yazılmış olan ve bu alanda referans gösterilen PIFC (Public Internal Financial Control) kitabında sunulmaktadır (Ocak 2007, sf. 295). iii Söz konusu alt çalışma grubunda sadece Türkiye ve Ukrayna bulunmak istemiştir. Katılımcı ülkelerin bir kısmının iç denetim sistemini yeni uygulamaya başlamaları nedeniyle sistemin dönüşümüne ilişkin henüz bir sıkıntı yaşamamış olmaları, kimi ülkelerde ise teftiş sisteminin çok güçlü ve yerleşik olmaması nedeniyle teftişten iç denetime geçişte çok fazla sıkıntıyla karşılaşmamalarının bu alt çalışma grubuna olan ilgiyi azalttığı düşünülmektedir. 18

GLOBAL FİNANS PİYASALARI VE TÜRKİYE EKONOMİSİ PANELİ SELCEN YILDIRIM AB Uzman Yardımcısı 20 Şubat 2008 tarihinde Gazi Üniversitesi nde gerçekleştirilen ve kamu ve reel sektör temsilcilerinin yer aldığı Global Finans Piyasaları ve Türkiye Ekonomisine Etkileri konulu panel çerçevesinde globalleşme sürecinde dünya finansal piyasalarındaki gelişmeler irdelenmiş; Türkiye ekonomisinin şu anki durumu ve olabilecek risklere karşı alınması gereken tedbirler konuşulmuştur. Bakanımız Kemal Unakıtan ın da konuk olduğu panelin sabahki oturumunda Maliye Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İsa Coşkun, Hazine Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürü Gülsüm Arıkan, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak konuşmacı olarak yer alırken; öğleden sonraki oturumda ise TCMB nin yanı sıra reel sektör temsilcileri olarak ASELSAN, Eximbank ve EFG Yatırım bilgilerini ve tecrübelerini paylaşmışlardır. Özellikle ABD ekonomisinin son senelerde durgunluğa girmesi ve konut piyasasındaki geri dönmeyen krediler sonucu başlayan finansal dalgalanma uluslararası fon akışlarını olumsuz etkilemiş; dolayısıyla tüm dünya piyasalarını etkisi altına almıştır. Son 5 yıldır dünya ekonomilerinin sürekli büyümesi global likidite fazlalığını ortaya çıkarmış olsa da durgunluk sinyallerinin güçlenmiş olması finansal piyasalarda dengesizliklerin devam etmesi ihtimalini artırmıştır. Bu bağlamda, panel böyle bir trendden doğabilecek olumsuzluklara karşı gerekli tedbirlerin alınması konusuna ışık tutmuştur. Yüksek risk iştahı ve daralan marjlar nedeni ile kredi kalitesi düşük müşterilere (düşük gelir düzeyli) yönelen bankaların verdikleri kredilerin ABD de son birkaç yılda gittikçe büyüyen bir hal alması konut sorununun en önemli nedeni olmuştur. Yüksek ve değişken faiz kullanarak oluşabilecek zararları fiyatlara yansıtan bu tür bir kredilendirme, son bir iki yılda yükselen faiz oranları sonucu düşük gelirli bu grubun ciddi ödeme güçlüğü sorunları yaşamasına sebep olmuştur. Panel, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Muhteşem Kaynak ın konuşmasıyla başlamıştır. Sayın Kaynak, Türkiye deki borsa ve bankacılıktaki yabancı ağırlığına bağlı olarak dünya piyasalarında meydana gelebilecek dalgalanmaların reel kesimi etkileme riskinin bulunduğunu vurgulamıştır. Daha sonra, Hesap Uzmanları Vakfı Başkanı Oğuz Tezmez, küresel piyasaların artıları ve eksileri ile sonuç yarattığını, bu yüzden globalleşmeye ayak uyduracak altyapıların yanında dünyanın her yerinde çalışabilecek insan gücünün oluşturulması gerektiğini ifade etmiştir. Panel, Maliye Bakanımızın konuşmasıyla devam etmiştir. Sayın Bakanımız, öncelikle dünya ekonomisinin son aylardaki genel profilinden yola çıkmış, ABD ve Avrupa bankalarının mortgage kredileri üzerinden yaşadıkları türbülansın devam ettiğinden ancak Türkiye de durumun daha güvenilir olduğundan bahsetmişlerdir. Türkiye de geri dönmeyen mortgage kredisi olmadığına, 2008 de hiç özelleştirme olmasa dahi yabancı sermayenin yeniden giriş yaptığına dikkat çekilmiştir. Küreselleşme olgusundan kimsenin kaçamayacağının altını çizen Sayın Bakanımız, gelişmekte olan ülkelerin küreselleşmeden yararlanması için bazı kriterler sıralamıştır: - Enflasyon düşük olmalı: Enflasyon 2001 yılında %68.5 seviyesinden %8.1 e inmiştir. Ancak AB deki gibi %4-3 seviyelerine kadar inmelidir. - Sürdürülebilir bir büyüme sağlanmalı: Son zamanlarda yavaşlama olsa dahi ortalama %7 büyüme sağlanmıştır. - Ülke riski düşürülmeli: Bunun için de bütçe açıkları Maastricht kriterlerine (%60) uygun olmalı, kamu açıkları kırılganlıktan kurtarılmalı ve yapısal reformlara devam edilmelidir. Özelleştirme ve reformlar sonucu ihracat (120 milyar $) ve doğrudan sermaye (22 milyar $) artış göstermiştir. İlk oturum konuşmacılarından Hazine Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürü Gülsüm Arıkan, küresel ekonomi ve finansal piyasalardaki gelişmelerden, Türkiye nin küresel ekonomi ve finansal piyasalara entegrasyonundan, ekonomide sağlanan önemli kazanımlardan ve orta vadeli görünümden bahsetmiştir. Bakanlığımız 19

Müsteşar Yardımcısı İsa Coşkun ise, finansal dalgalanmalarla mücadele etmede maliye politikasının rolünü ve küresel finans piyasalarında yaşanan dengesizliklerle mücadele için uygun para ve maliye politikalarının beraber uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Sayın Coşkun un değindiği diğer önemli gelişmeler şu şekildedir: - Özellikle, Türkiye ekonomisinin daha da güçlendirilmesi ve çeşitli dalgalanmalara karşı daha da güçlü hale getirilmesi için yapısal reformlar uygulanmıştır. Bu yapısal reformlar arasında özelleştirmeler önemli bir yere sahiptir. 2003 yılından 2007 yılı sonuna kadar 25.3 milyar doları Özelleştirme İdaresi tarafından olmak üzere 40 milyar doları aşan bir özelleştirme süreci yaşanmıştır. - Bağımsız Merkez Bankası, Dalgalı Kur Rejimi, Harcama Reformu, Sosyal Güvenlik Reformu, Bankalar ve Mali Sektör reformu, Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma, AB Katılım Süreci, Eğitim Altyapısının Güçlendirilmesi, Adalet Reformu başarı sağlanan yapısal reform alanlarıdır. - Kamu harcamalarına ilişkin olarak ise, mali yönetim alanında şeffaflık ve hesap verilebilirliğin arttırılması sağlanmıştır. Müsteşar Yardımcımızdan sonra sözü alan Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak ABD deki krizin mortgage değil tasarruf krizi olduğunu belirtmiştir. ABD de mortgage sorununun çıkmasının ve sub-prime kredilerin artmasının nedenini tasarruf oranının düşmesine bağlayan Sayın Çolak, Türkiye de de buna benzer gelişmelerin olduğunu ve tüketimin teşvik edilmesi sonucu hane halkı faiz ödemelerinin harcanabilir gelire oranla artış gösterdiğini vurgulamıştır. Ayrıca, hane halkı ve özel sektör borcunun ciddi artışlar gösterdiğinin altını çizmiştir. Öğleden sonra olan oturumda, TCMB ekonomistinin açıklamalarına göre, yılın ortalarında küresel finans piyasalarında ortaya çıkan çalkantının boyutu VIX Oynaklık endeksine göre, 2006 yılında yaşanan dalgalanmaya nazaran daha büyüktür. ASELSAN temsilcisi, finansal kırılganlık durumunda firmaların ne kadar etkilenebileceklerini veya bu duruma ne kadar dayanıklı olduklarını gösteren çeşitli oranlardan bahsetmiştir. Buna göre, firmaların sermaye ve borç-vade yapısı incelenmiş, kısa vadeli borçların toplam borçlara oranının %75 seviyelerinde olduğu, borç dolarizasyonunun hala yüksek (%60) olmasına ek bu borçların kısa vadede toplandığı gözlemlenmiştir. Bu da reel sektörün kur riskini artırmaktadır. Deneysel olarak, 2001 deki kur artışının bugüne uyarlanması durumunda, şirketlerin açık pozisyonlarından dolayı, kur farkına bağlı olarak ciddi zararlar ortaya çıkmıştır. EFG Yatırım Temsilcisi, mortgage krizinin oluşum aşamalarına değinmiştir: 2004 ten itibaren finans sektörünün likidite bolluğunun sona ereceğini bilmesine karşın sistemin dışında kalma maliyetinin daha yüksek olması sebebiyle yatırımlarını sürdürmüştür. FED faizleri artırmaya başlayınca, ev satışlarının düşmesine paralel olarak ev fiyatlarındaki artış da yavaşlamıştır. Bu sebeple, mortgage kredilerinde çöküş yaşanmıştır. Türkiye açısından bu durum değerlendirildiğinde, kredi piyasalarındaki problemler nedeniyle azalan risk alma iştahı önce özel sektör borçlanmalarını daha sonra yatırımlarını olumsuz etkileyecektir. Özel sektörde açık pozisyon taşıyan şirketlerin artmış olması ayrı bir risk oluşturmaktadır. Ancak kamu kesimi borcu içindeki döviz borçlarının azalmış olması (2002 de %58.1, 2007 de %31.5) kamu kesimini şoklara karşı daha dayanıklı yapmıştır. Eximbank temsilcisi ise, türev piyasaların ortaya çıkışıyla ve 500 trilyon dolarlık bir hacme ulaşmasıyla finansal piyasaların derinleştiğini ancak reel ekonomi ile finansal piyasalar arasındaki makasın açıldığına dikkat çekmiştir: 2007 yılında 1980 e göre dünya milli geliri 4 kat artarken finansal stoklar aynı dönemde 11 kat artmıştır. Sonuç olarak, globalleşen dünyada bir ülkenin ekonomisinde oluşan ters bir gelişmenin bütün piyasayı nasıl etki altına aldığı son yaşanan olaylarla ispatlanmıştır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaretine entegrasyonu ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesine bağlı olarak ciddi cari açıklarını dış finansman yoluyla kapatmaları oluşabilecek krizlerden derin yara almalarına sebep olabilir. Bu durumda en başta, gerek yapısal reformlar bazında gerekse mikro anlamda tedbirlere önem verilmelidir. 20