ENSTRUMANTASYONLU POSTERİOR DEKOMPRESYON YAPILAN LOMBER DAR KANAL OLGULARINDA AMELİYAT SONRASI YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ



Benzer belgeler
TORAKOLOMBER VERTEBRA KIRIKLARI. Prof.Dr.Nafiz BİLSEL VERTEBRA KIRIKLARI 1

LOMBER SPİNAL STENOZ TEDAVİSİNDE MİKRO-HEMİLAMİNEKTOMİ veya LAMİNEKTOMİ SEÇENEKLERİ

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

Spondilolistezis. Prof. Dr. Önder Aydıngöz

Dünya Sağlık Örgütü tarafından tanımlanan HASTALIK MODELİ

Göğüs Cerrahisi Hakan Şimşek. Journal of Clinical and Analytical Medicine

Omurga-Omurilik Cerrahisi

TC. SAĞLIK BAKANLIĞI SAKARYA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ. ERİŞKİN İSTMİK SPONDİLOLİSTEZİS (Bel Kayması) HASTA BİLGİLENDİRME BROŞÜRÜ

BOYUN AĞRILARI

TC. SAĞLIK BAKANLIĞI SAKARYA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ. SERVİKAL DAR KANAL ve MYELOPATİ HASTA BİLGİLENDİRME BROŞÜRÜ

Sakrum Kırıkları ve Biyomekaniği

Skolyoz. Prof. Dr. Önder Aydıngöz

Bel Ağrıları. Uzm. Fzt. Kağan YÜCEL - Ufuk Üni. SHMYO Öğrt. Grv.

SERVİKAL DİSK HERNİSİ

Ali Haydar Baykan 1, Hakan Sezgin Sayıner 2. Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyoloji Ana Bilim Dalı, Adıyaman

Boyun Ağrıları. Uzm. Fzt. Kağan YÜCEL - Ufuk Üni. SHMYO Öğrt. Grv.

PELVİS KIRIKLARI. Prof. Dr. Mehmet Aşık

Kinesiyoloji ve Bilimsel Altyapısı. Prof.Dr. Mustafa KARAHAN

SPİNAL TRAVMA. Dr. Cem Çallı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı, Nöroradyoloji Bilim Dalı

İNSTABİLİTESİ OLMAYAN DEJENERATİF LOMBER SPİNAL STENOZ OLGULARINDA TEK TARAFTAN YAKLAŞIMLA BİLATERAL MİKRODEKOMPRESYONUN KLİNİK SONUÇLARI

Columna vertebralis (omurga); vücudun arka ve orta kısmında yer alır, kemikten ve kıkırdaktan oluşur ve içinde omuriliği barındırır.

BEL AĞRISI. Dahili Servisler

Kas Dokusunun Gelişimi. Doç.Dr. E.Elif Güzel

SPONDİLOLİSTEZİS VE CERRAHİ TEDAVİSİ

VÜCUDUN TEMEL PARÇALARI. 1) Baş-boyun 2)Gövde 3)Ekstremiteler (Kollar ve bacaklar)

Bu retrospektif çalışmada Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı nda, Ekim 2001 ve Eylül 2005 tarihleri arasında

hasta EĞİTİMİ Bel fıtığını anlamak ve Anüler Kapama için Barricaid Protezi

TORAKS DUVARI ANATOMİSİ (Kemik yapılar ve yumuşak dokular) Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir

Torakolomber Bileşke Patlama Kırıkları

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

Total Kalça Protezi. Prof. Dr. Önder Yazıcıoğlu İstanbul Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı

MENİSKÜS ZEDELENMELERİ

DİSK HERNİLERİ. Prof. Dr. Merih SARIDOĞAN

OSTEOARTRİT. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ

PERİFERİK ARTER HASTALIKLARINDA SEMPTOMLAR. Dr. İhsan Alur Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi AD, Denizli

GELİŞİMSEL KALÇA DİSPLAZİSİ PROGNOZU VE GÖRÜNTÜLEME. Dr. Öznur Leman Boyunağa Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Radyoloji Bilim Dalı

GONARTROZ UZM.FZT.NAZMİ ŞEKERCİ

SPOR BiYOMEKANiĞiNiN BiYOLOJiK TEMELLERi

Yaşlanma ile birlikte deri ve saçlarda görülen değişiklikler gibi vücut duruşunda ve yürüyüşünde de değişiklikler meydana

Omurga Girişimleri. Nöroradyolojide Yeni Bir Ufuk. Dr. Osman KIZILKILIÇ İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Radyoloji AD-Nöroradyoloji BD

Bel Omurgası Ölçümler Sagital Boyutlar LOMBER SPİNAL KANAL DARLIĞI - TANIMI DEJENERATİF SPİNAL STENOZ VE İNSTABİLİTE ARNOLDİ TANIMI

Konjenital Skolyozda Kırmızı Bayraklar

Eklemler. Normal tam hareketli eklemin yapısında şu elemanlar bululnur.

BİRİNCİL KEMİK KANSERİ

KAFA TRAVMALI HASTALARDA GÖRÜNTÜLEMENİN TANI, TEDAVİ VE PROGNOZA KATKISI. Dr. Fatma Özlen İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi AD

Vertebra Grafilerinin Değerlendirilmesi

OMURGA TRAVMALI OLGULARA DAYALI BİYOMEKANİK İNCELEME

Servikal. Torakal. Lumbal. Sakrum

LOKOMOTOR SİSTEM SEMİYOLOJİSİ

Osteoartrit. Uzm. Fzt. Kağan Yücel Ufuk Üni. SHMYO Öğrt. Grv.

FTR 208 Kinezyoloji II. El bileği II. yrd. doç. dr. emin ulaş erdem

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir

Giriş. Anatomi. Anterior kompartman BACAK YARALANMALARI. Tibia. Fibula

TEŞHİSTEN TEDAVİYE > ALT EKSTREMİTE ATARDAMARI HASTALIĞI

Bel Ağrıları. Yaklaşım ve Tedavi Yöntemleri. Prof. Dr. Reyhan Çeliker

BOYUN VE BEL FITIKLARI

FTR 208 Kinezyoloji II. El Bileği. yrd. doç. dr. emin ulaş erdem

Anatomi. Ayak Bileği Çevresi Deformitelerinde Tedavi Alternatifleri. Anatomi. Anatomi. Ardayak dizilim grafisi (Saltzman grafisi) Uzun aksiyel grafi

ULUSAL KONGRE VE SEMPOZYUMLARDA KONFERANSLAR

RADYOLOJİ RADYODİAGNOSTİK ANABİLİM DALI-DÜTF- DİYARBAKIR

TORASİK DİSK HERNİSİ VE CERRAHİ TEDAVİ SONUÇLARI

EKLEM HAREKET AÇIKLIĞI ÖLÇÜMÜ

Bel ağrısı tüm dünyada yaygın olarak gözlenen bir şikayettir. Sanayileşmiş ülkelerde sıklığı giderek artış göstermektedir

BEL VE BOYUN FITIKLARI

25. Ulusal Türk Ortopedi ve Travmatoloji Kongresi 27 Ekim 1 Kasım 2015

Aksillanın Görüntülenmesi ve Biyopsi Teknikleri. Prof. Dr. Meltem Gülsün Akpınar Hacettepe Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı

İSKELET SİSTEMİ GELİŞİMİ

İSKELET SİSTEMİ GELİŞİMİ

Diagnostik Görüntüleme ve Teknikleri

Boyun Ağrılarında Tanı ve Tedavi. Prof. Dr. Reyhan Çeliker Acıbadem Üniversitesi

Artroskopi, ortopedik cerrahların eklem içini görerek tanı koydukları ve gerektiğinde

SINIRLI YÜZEY DEĞİŞTİRME BAŞARILI MI?

Kronik bel ve bacak ağrısı. Etiyoloji. Epiduroskopi. İnvazif işlemler EPİDUROSKOPİK LİZİS VE DEKOMPRESYON. Kronik bel ve bacak ağrısının tedavisi

AORT ANEVRİZMASI YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SHMYO İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜ YRD DOÇ DR SEMRA ASLAY 2015

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar

ADEZİV KAPSÜLİT FZT NAZMİ ŞEKERCİ

Rejyonel Anestezi Sonrası Düşük Ayak

ÖN ÇAPRAZ BAĞ ZEDELENMELERİ

TALASEMİDE OSTEOPOROZ EGZERSİZLERİ

DEFORMİTE. Sagittal Plan Analizleri (Diz Kontraktürleri) DEFORMİTE (Tedavi Endikasyonlari) DEFORMİTE. Tedavi Endikasyonlari (klinik)

Gelişen en Olguda Mentamove ile Tedavi

FTR 207 Kinezyoloji I. Eklemlerin Temel Yapısı ve Fonksiyonu. yrd.doç.dr. emin ulaş erdem

İliotibial Bant Sendromu

FTR 303 Ortopedik Rehabilitasyon. Kalça Artroplastisi. emin ulaş erdem

Dr. İlker Akbaş Bingöl Devlet Hastanesi Acil Servisi Antalya - Nisan 2018

CERRAHİ UYGULANAN VERTEBRA KIRIKLARINDA KLİNİK VE RADYOLOJİK SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Öğretim Yılı Dönem 5. Beyin ve Sinir Cerrahisi STAJ TANITIM REHBERİ

Omurga yaralanmaları. Omurga yaralanmaları. Resüsitasyon ve spinal immobilizasyon. Hangi durumlarda boyun grafisi çekelim?

Diastomatomiyeli Ameliyatı Sonrası Mentamove İle Tedavi

TC. SAĞLIK BAKANLIĞI SAKARYA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ. LOMBER DİSK HENRİSİ (Bel Fıtığı) HASTA BİLGİLENDİRME BROŞÜRÜ

H 1 FTR ve Romatoloji alanında temel konularda ve güncel gelişmeleri içeren bir seminer programı tıpta uzmanlık öğrencileri tarafından sunulur

Toraks; gövde nin boyun ile abdomen arasında yer alan parçasıdır. Toraks oniki çift kaburga, sternum, kıkırdak kaburgalar ve oniki torakal omur dan

Asendan AORT ANEVRİZMASI

ÇOCUKLUK YAŞ DÖNEMİ OMURGA YARALANMALARI

PELVİK TRAVMA Öğrenim Hedefleri ANATOMİ VE BİYOMEKANİK

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

Nöroloji alanında güncel gelişmelerin olduğu konularda seminer Nöroloji Uzmanlık Öğrencileri tarafından sunulur.

(ANEVRİZMA) Dr. Dağıstan ALTUĞ

VÜCUT EKSENLERİ ve HAREKET SİSTEMİ

Transkript:

T.C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ ANABİLİM DALI Tez Yöneticisi Prof. Dr. Erol YALNIZ ENSTRUMANTASYONLU POSTERİOR DEKOMPRESYON YAPILAN LOMBER DAR KANAL OLGULARINDA AMELİYAT SONRASI YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ (Uzmanlık Tezi) Dr. Bilal AYKAÇ EDİRNE - 2009 1

TEŞEKKÜR Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalındaki uzmanlık eğitimim süresince bilgi, beceri ve tecrübelerini benimle paylaşan, mesleki bilgi ve ahlakı ile yetişmemde en büyük paya sahip değerli hocalarıma teşekkür ederim. Tez çalışmam süresince bilgi ve deneyimini benimle paylaşıp yol gösteren değerli hocam Prof.Dr. Erol YALNIZ a teşekkür ederim. Uzmanlık eğitimim ve tez çalışmam süresince her zaman yanımda olan eşim Sezin AYKAÇ a, çalışmam süresince bana destek ve yardımlarını esirgemeyen asistan arkadaşlarıma ve tüm klinik çalışanlarına teşekkür ederim. 2

İÇİNDEKİLER GİRİŞ VE AMAÇ... 1 GENEL BİLGİLER... 3 ANATOMİ... 3 VERTEBRANIN EMBRİYOLOJİSİ... 10 OMURGANIN KİNEMATİĞİ... 11 DEJENERATİF LOMBER DAR KANAL... 13 PATOGENEZ... 14 KLİNİK... 16 SINIFLANDIRMA... 17 TANI... 18 AYIRICI TANI... 22 TEDAVİ... 23 KOMPLİKASYONLAR... 27 GEREÇ VE YÖNTEMLER... 29 BULGULAR... 37 TARTIŞMA... 59 SONUÇLAR... 65 ÖZET... 67 SUMMARY... 69 KAYNAKLAR... 71 EKLER 3

KISALTMALAR ALL : Anterior longitudinal ligament BOS : Beyin omurilik sıvısı BT : Bilgisayarlı tomografi DLDK : Dejeneratif lomber dar kanal EPD : Enstrumantasyonlu posterior dekompresyon JOA : Japanese Orthopaedic Association MRG : Manyetik rezonans görüntüleme PLL : Posterior longitudinal ligament SPL : Spondilolistezis 4

GİRİŞ VE AMAÇ Dar kanal, medulla spinalise ve sinir köklerine bası yapacak şekilde, kemik ve yumuşak dokular tarafından spinal kanalın, sinir kökü kanallarının ve nöral foramenlerin daralmasıyla ortaya çıkan klinik tablo olarak tanımlanabilir (1,2). Bu daralma genellikle, faset veya intervertebral eklemin dejeneratif artriti sonucu gelişen osteofitik oluşumlar veya ligamentöz yapılardaki kalınlaşmaya bağlı ortaya çıkar. Klinik bulgular giderek artar ve hastanın ciddi bir ağrı nedeniyle yürüyememesine kadar giden bir fonksiyon kaybına yol açabilir (1). Dejeneratif lomber dar kanal (DLDK), ileri yaşlarda bel ve alt ekstremite ağrıları ile fonksiyon bozukluğunun sık görülen bir nedenidir. Dejeneratif lomber dar kanallı hastalar yaşlı ve uzun süredir bel ağrısı olan kişilerdir (3,4). Dar kanalda, hastalar ileri orta yaşa ulaşıncaya kadar sıklıkla semptomatik değildir. Lomber dar kanal kadınlarda daha sık olup sıklıkla 7. dekatta ortaya çıkar (2,5). Ayırıcı tanıda bel ağrısının etkenleri arasında DLDK akla gelmesi gereken patolojilerden birisidir. DLDK özellikle istirahat sırasında pozitif bulgu vermediğinden hastanın anamnez ve nörolojik muayenesinin dikkatli yapılması gerekmektedir (3) Spinal kanalın ve nöral yapıların geçtiği boşluklar birçok sebeple, örneğin; omurga kırıklarına bağlı olarak, kırık fragmanların kanal içine girmesiyle daralabilir. Ancak dar kanal deyince bu daralmanın omurga kırıklarındaki gibi ani ortaya çıkmadığı, klinik bulguların yavaş geliştiği durumlar akla gelir (5). Dar kanalla ilgili ilk tanımlama ve bu durumun paraplejiye yol açabileceği yolundaki bilgiler 1803 yılında Portal tarafından bildirilmiştir. Sachs ve Frankel, 1900 yılında nörolojik kladikasyoyu tanımlamışlar ve laminektomi ile iyileşen bir vaka rapor etmişlerdir. Elsberg, 1

1911 yılında spondilolitik bir hastada yeni kemik formasyonu sonucu oluşan ve nöral bozukluğa yol açan bir vaka yayınlamıştır (1). Türk spinal cerrah Münir Ahmet Sarpyener (6), 1946 yılında 12 çocuk hastada doğuştan olduğu düşünülen dar kanal olgularını sunmuştur. Erişkinde dar kanalı modern bir yaklaşımla tanımlayan ilk kişi ise Henk Verbiest'tir (5). Verbiest (7), aynı zamanda 1949 yılında lateral reses darlığı terimini ilk kullanan kişidir. İlk makaleleri 1954 ve 1955'de İngilizce literatürde yayınlanmıştır. Son 20 yılda bu hastalık rutin olarak değerlendirilerek tedavi edilmektedir (5). Kirkaldy-Willis ve Farfan ın (8), yaptığı patoanatomik çalışmalar dar kanalın patofizyolojisinin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Son birkaç dekattır, bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) nin kullanıma girmesiyle hastalığın tanısında ortaya çıkan yanılgıların azaldığı görülmektedir (1,5). Buna karşın hastalığın tedavisinde halen bir tartışma söz konusudur. Vakaların çoğu fizik tedavi yöntemleriyle tedavi edilirken, bir kısım vaka da kısıtlı veya geniş dekompresyonun yararı, füzyon uygulanıp uygulanmaması, enstrümantasyon yapılıp yapılmaması gibi konularda farklı sonuçlar bildiren yayınlar yapılmakta ve tartışmalar halen sürmektedir (1,7) Bu retrospektif çalışmamızda, kliniğimizde Mart 2004 - Nisan 2008 tarihleri arasında DLDK tanısı alarak enstrumantasyonlu posterior dekompresyon (EPD) yapılan 64 hastanın, arşiv kayıtları ve hasta dosyaları taranarak incelendi. En erken ameliyat sonrası birinci yılında olmak üzere hastalar tekrar muayene edilerek ameliyat sonrası son durumları değerlendirildi. Olguların şikayetleri, fizik muayene bulguları, subjektif semptomları ve üriner fonksiyonları sorgulananarak ameliyat oncesi ve sonrası JOA (Japanese Orthopaedic Association) (9) skorlaması ile puanlama yapıldı. Bu çalışmadaki amaç, EPD yapılan DLDK hastalarının puanlama sonrasında yaş, cinsiyet, eşlik eden deformite, şikayet süresi, ameliyat zamanı ve cerrahi uygulanan seviyeler ile iyileşme oranları karşılaştırılarak, hastaların ameliyat sonrasındaki yaşam memnuniyetinin araştırılmasıdır. 2

GENEL BİLGİLER ANATOMİ Omurga mekanik bir yapıdır. Birbirleri ile karmaşık bir birliktelik içinde olan omurlar, faset eklemler, diskler, bağlar ve adeleler ile bir bütün olarak bulunur (10). Omurgada toplam 33 omur bulunur (Şekil 1). Omurgadaki omurlar bulundukları bölgeye göre adlandırılırlar; servikal omurga 7 omurdan, torakal omurga 12 omurdan, lomber omurga 5 omurdan, sakral omurga 5 omurdan ve koksigeal omurga ise 4 omurdan oluşmaktadır. Servikal, torakal ve lomber omurgayı oluşturan omur sayısı yaşam boyunca değişmezken, sakral ve koksigeal omurlar sakrum ve koksiksi oluşturmak üzere yaşla birlikte birbirleri ile kaynaşırlar (11). Şekil 1. İnsan omurgasının önden, arkadan ve yandan görünümü (12) 3

Tipik bir omurda iki ana parça vardır; anteriorda bulunan omur cismi (korpus) ve posteriorda yer alan vertebral (nöral) arkus. Bu iki parça arasında ise içinde nöral yapıların bulunduğu vertebral foramen yer alır. Her vertebral arkus birer çift pedikül ve laminanın birleşimi ile oluşur (Şekil 2). Omurlar birbirinin üstüne oturarak başı taşıyan ve insana dik postürü veren aksiyel iskeleti oluştururlar. Vertebral foramenler birleşerek omuriliği çevreleyen spinal kanalı oluştururken, her çift omurun arasında yer alan intervertebral foramenlerden spinal damar ve sinirler çıkar (11). a b Şekil 2. Tipik bir erişkin insan lomber omurunun (a) önden ve (b) üstten görünümü (12) Omur cismi, omurun en büyük kısmını oluşturan silindirik bir oluşumdur. Superior ve inferior yüzleri düz ve etrafı çıkıntılıdır. Uç plak adı verilen bu yüzlerin çıkıntılı kenarlarına intervertebral fibrokartilaj tutunur. Kaudale doğru gittikçe omur cisimlerinin çapları artar. Servikal omurların cisimleri dörtgen şekilli iken, torakal omur cisimleri daha çok üçgen, lomber omur cisimleri ise oval şekillidir (10,11). Pediküller, omur cisminin posterior ve lateral duvarlarının birleştiği noktada, cismin superior yarısından çıkarak posteriora yönelen bir çift kısa, güçlü oluşumdur. Pediküllerin superior ve inferiorundaki konkavitelere vertebral çentikler denir ve iki vertebral çentiğin birleşmesi ile intervertebral foramenler oluşur (10,11). Laminalar, pediküllerden çıkarak posteriora ve mediale yönelip orta hatta birleşen bir çift yassı oluşumdur. Superior kısımlarının posterioru ve inferior kısımlarının anterioruna ligamentum flavum yapışır. 4

Spinöz çıkıntılar, laminaların birleşimi ile posteriora doğru uzanan, kas ve ligamentlerin tutunduğu, güçlü çıkıntılardır. Faset eklem çıkıntıları, pediküllerle laminaların birleşim yerinde, bir çift superiorda, bir çift de inferiorda olmak üzere her omurda 4 adet bulunan, eklem yüzleri hyalin kıkırdakla kaplı oluşumlardır. Transvers çıkıntılar, pediküllerle laminaların birleşim yerinden sağa ve sola doğru yönelen, superior ve inferior faset eklem çıkıntıları arasında yer alan, kasların ve ligamentlerin tutunduğu oluşumlardır (13,14). Lomber Omurga Lomber omurga, torakal omurga ile sakrum arasında yer alan, 5 hareketli omurdan oluşur. Gövde ağırlığının büyük kısmını taşıdıklarından lomber omurlar iri, güçlü ve oval şekillidir. Lomber omurların sagittal planda anterior yükseklikleri posterior yüksekliklerinden fazla, sagittal çapları ise frontal çaplarından azdır. Arkusları kalın ve künttür. Kalın ve geniş pediküller korpusların dorsolateralinden çıkarak posteriora uzanırlar. Lomber omurların laminaları kalındır ve üçgen şekilli spinal kanalın posterıor ve lateral duvarlarını oluştururlar. Transvers çıkıntıları düz ve incedir. Spinöz çıkıntıları ise kısa, yassı ve dörtgen şekilli olup direk posteriora uzanırlar (11,13). Artan yük nedeniyle gövde diğer bölge omurlarına oranla daha büyüktür. Spinöz çıkıntıları daha kalın ve kısadır. Normal lomber lordoz ortalama 60 derecedir (10). İntervertebral Disk Omurlararası disk destek sağlayan, şok emici, harekete belirli oranlarda izin veren ve aşırı hareketi kısıtlayan yapılardır. İki birbirinden farklı özellikte yapıdan; anulus fibrosus ve nukleus pulposus dan oluşur. Anulus fibrosus halkasal tabakalar tarzda oluşmuştur ve sharpey ligamanları ile kemiğe ve uçplak kıkırdağına tutunur. Lamellerin yönelimi her katta birbirine ters ve uç plak ile yaklaşık 30 derece açılanma yapacak tarzda dizilmiştir. Böylece her iki yana aşırı rotasyonu bu eğimli yönelimi sayesinde karşı konulmuş olur (10). Nukleus pulposus jelatinöz kıvamda bir yapıya sahiptir. Tip II kollajenden zengin olan bu yapı içinde ayrıca hidrofilik özellikte proteoglikanlar barındırır, bu nedenle de su miktarı oldukça yüksektir. Vertebral diskler omurların arasında amortisör gibi görev yaparak hareketliliği sağlar ve omurgaya etki eden güçlerin dengeli dağılımına yardımcı olur. 5

Omurgada toplam 23 adet intervertebral disk bulunur. Lomber bölgedeki diskler kalın, torakal bölgedeki diskler ise incedir. Bu özelliğin nedeni, kranialden kaudale doğru gidildikçe diskin taşıdığı ağırlığın artmasıdır. Yenidoğanda bütün diskler birbirine benzer (10,13). Omurganın Eklemleri ve Bağları Omurgada, omur korpusları arasındaki amfiartrodial eklemler ve vertebral arkuslar arasındaki diartrodial eklemler olmak üzere iki tip eklem bulunur. Omur korpusları arasındaki amfiartrodial eklemler, her komşu omur çifti arasında az miktarda harekete izin verir. Ancak, iki omur arasında oluşan bu küçük hareketlerin toplamı göz önüne alındığında, omurganın oldukça hareketli bir kolon olduğu söylenebilir. Korpuslar arasındaki amfiartrodial eklemlerin ligamentleri, anterior longitudinal ligament (ALL), posterior longitudinal ligament (PLL) ve intervertebral fibrokartilajlardır (Şekil 3) (11,13). Korpusun önünde olan ALL, oksipital kemiğin faringeal tüberkülü ile atlasa tutunarak başlar ve omurganın anterioru boyunca kaudale doğru gittikçe genişleyerek devam eder ve sakrumun ön yüzüne dağılarak sonlanır. Tüm omurga boyunca omur cisimlerine sağlam, disklere ise gevşek olarak tutunur. Korpusun arkasında olan PLL, oksipital kemiğin foramen magnum un arka kenarına tutunarak başlar, spinal kanalın arka duvarı boyunca kaudale uzanır ve sakruma tutunarak sonlanır. PLL lomber seviyede sabit bir yapı olarak yer alır. Disklerin üzerinde yanlara doğru yayılarak anuluslara karışır. Duyusal ve proprioseptif sinir liflerinden zengin bir yapıdır. Bu özelliği ile adeta pozisyonu kontrol eden bir uyarı sistemi gibidir. İntervertebral fibrokartilajlar, aksisten sakruma dek her iki omur korpusunun arasında bulunan, omurları birbirine bağlayan ana bağlardır. İntervertebral fibrokartilajların toplam yüksekliği, omurganın toplam boyunun dörtte birine eşittir (13). Vertebral arkusu oluşturan yapılar arasında kapsüllü, diartrodial tipte sinoviyal eklemler bulunur. Bu eklemlerin ligamentleri; eklem kapsülleri, ligamentum flavum, interspinal ligamentler, supraspinal ligament ve intertransvers ligamentlerdir. Eklem kapsülleri, servikal bölgede torakal ve lomber bölgeye oranla daha gevşek ve incedir. Vertebral arkusta bulunan artiküler çıkıntılara tutunarak sinoviyal birer eklem olan faset eklemleri kuşatırlar. Supraspinal ligament, 7. servikal omurdan 1. sakral omura dek tüm spinöz çıkıntıların uçlarını birbirine bağlayan güçlü, fibröz bir banttır. İnterspinal ligamentler komşu spinöz çıkıntıları birbirine bağlayan ve ventralde ligamentum flavuma, dorsalde ise supraspinal ligamente karışarak sonlanan ince, membranöz yapılardır. Intertransvers ligamentler transvers 6

çıkıntılar arasında yer alan, servikal ve lomber bölgede ince ve zayıf yapıya sahip, torakal bölgede ise derin sırt kaslarının yapısına karışan bağlardır. Ligamentum flavum, laminaları birbirine bağlayan, servikal bölgede lifleri uzun ve gevşek, lomber bölgede ise kalın ve sağlam yapıda, içerdiği elastik lifler yüzünden sarımsı renkte olan güçlü bir bağdır (10,13). Şekil 3. Erişkin omurgasının bağları ve intervertebral diskler (12) Santral Spinal Kanal Spinal kanal, kemik segment, artiküler yapılar ve intervertebral diskin oluşturduğu vertebral kanalların üst üste gelmesiyle ortaya çıkan bir yapıdır. Lomber düzeylerde spinal kanal elips şeklinden yonca şekline doğru değişiklik gösterir (3). Lomber spinal kanalın ön-arka (AP) ortalama 22-25 mm olarak bildirilmektedir. Kanal nöral bası oluşturmaksızın %50 ye kadar daralabilir. Lomber spinal kanalın transvers çapı L1 den L5 e giderek artmakta iken, AP çapı azalma gösterir (3,15). Radiküler Kanal Lomber spinal kanalın santral kısmı ve intervertebral kanal arasında kalan, osteoligamentöz bir alandır. Tabanı medialde tepesi lateralde bir koni biçimindedir. Arka duvarı, ligamentum flavum, lamina ve superior artiküler faset tarafından oluşturulmuştur. Ön duvarı ise intervertebral disk ve vertebra korpusunca oluşturulmuştur. 7

1. Lateral reses: Önde vertebral cismin posterolateral yüzeyi, lateral pedikül, arkada ise superior artiküler proçes bulunan huni şeklinde kemik kanaldır. Lateral reses özellikle L3, L4 ve L5 vertebralarında söz konusudur. Normal boyutu 4-5 mm dir. Lateral reses yüksekliği 3 mm nin altında şüpheli, 2 mm ve altında ise kesin stenoz lehinedir. 2. İntervertebral kanal: İntervertebral kanal, kranial yönde üst pedikülün alt çentiği, kaudal yönde alt pedikülün üst çentiği, önde her iki vertebra korpusu ve intervertebral disk, dorsalde ise üst vertebra laminasının pars interartikülarisi tarafından oluşturulmuştur. L5 ve S1 radiksleri yüksek çıkışlı olup, bunların radiküler kanalları uzun seyirlidir. Bu radikslerin radiküler kanalda basıya tutulma şansı daha fazladır. Radiküler kanal anatomisi üç bölgeye ayrılarak açıklanmıştır. a) Giriş (Subartiküler) zonu: Sinir kökünü içeren sinir kanalının üst kısmıdır. Anteriorunu diskin posterior yüzeyi, posteriorunu ise faset eklemi oluşturur. Stenozuna superior artiküler fasetin hipertrofik osteofitleri neden olur. b) Orta (Foramen, sinir root kanalı) zonu: Dorsal root ganglionu bu zonun içinde yer alır. Anteriorunda vertebral cismin posterioru, posteriorunda pars interartikülaris ve medialinde spinal kanal durası yer alır. Stenoza pars interartikülarisler altındaki osteofitler neden olur. c) Çıkış (Ekstraforaminal) zonu: Posteriorunu bir alt vertebranın faset ekleminin lateral yüzeyi, anteriorunu bir alt mesafedeki diskin posterioru oluşturur. Bu zon periferal siniri içerir ve stenozunu hipertrofik fasetler oluşturur (3,15). Lomber Paraspinal Kaslar Lomber ve sakral bölgenin kasları yüzeyel ve derin tabakalar halinde düzenlenmiştir. Yüzeyel tabaka latissimus dorsi kasının medial uzanımı olan dorsolomber fasya ile başlar. Yüzeyel tabakada yer alan erektör spina kası lateralden mediale doğru üç kısımdan oluşur; iliokostalis, longissimus ve spinalis kasları. Derin tabakayı ise multifidus, rotatorlar ve intertransvers kaslar oluşturur. Multifidus lomber omurganın en kalın kasıdır (12). Omurganın Kanlanması Omurganın kanlanması, aortadan çıkan segmenter arterler veya ilgili omura gelen rejyonel arterlerden olur (Şekil 4). Aortadan çıkan segmenter arterler, omur cisminin anteriorundan cisme yapışık olarak sağa ve sola doğru ilerler ve intervertebral foramenlerden 8

içeri girer. Her arter omur cismini geçerken cismin yüzeyine vertikal inen ve çıkan dallarını verir. Bu dallar cismi deler ve radyal olarak ierleyerek merkezde bir ağ yapar. Ana dal transvers çıkıntı hizasında bazı dallara ayrılır. Dorsalde kalan dal intervertebral foramenin lateraline doğru yönelerek direk olarak kemiğe giren anterior santral dalı verir. Dorsal dalın diğer bir kolu kemik ve kanal içi yapıların majör kanlanmasını sağlayan spinal dallardır. Bunlar posterior santral, prelaminar, ve intermedial nöral dallar olmak üzere üçe ayrılırlar. Omurgada kapiller yatak, uç plaklarda intervertebral disk ve kemik yüzeyi boyunca ilerler ve horizontal subkondral venöz ağa drene olur. Bunlar inen ve çıkan venlerle basivertebral vene açılırlar. Omur cisminin venleri internal ve eksternal venöz pleksusara açılırlar, internal venöz pleksus ikisi duranın önünde, ikisi de arkasında olmak üzere iki kanal sisteminden oluşmaktadır. Eksternal venöz pleksus da laminanın posteriorunda ve omur cisminin anteriorunda iki adet kanal sisteminden oluşmaktadır. Bu iki pleksustaki venöz yapıların tümü valvülsüzdür ve aralarında birçok anastomoz vardır. İnternal ve eksternal venöz pleksusun akımı intervertebral venlere doğru olmakta, intervertebral venler de kaval sisteme drene olan segmenter venlere dökülmektedir. Eksternal venöz pleksus küçük çaplı anterior ve posterior eksternal venlerden oluşur. Anterior eksternal venler korpusların ön kısımları ile segmenter arterin arka dalının kanlandırdığı bölgelerin venöz dolaşımını sağlar. Posterior eksternal venler ise korpusların arka kısmının venöz dolaşımını sağlayarak azigos venine dökülürler. İntemal venöz pleksus ise korpusların arka yüzleri boyunca uzanır ve disk seviyelerinde anastomozlar yaparak segmenter birer zincir oluşturur (Şekil 5)(10,13). Şekil 4. Omurganın arteriyel kanlanması (13) 9

Şekil 5. Omurganın venöz kanlanması (12) VERTEBRANIN EMBRİYOLOJİSİ Aksiyel iskelet sisteminin gelişmesinin erken devreleri notokord ile sıkı ilişki içindedir. Embriyonik yaşamın üçüncü haftasında embriyonik diskin kaudal ucunun ortasındaki hücreler çoğalarak ektoderm ve endoderm arasından yana ve öne doğru ilerleyerek mezodermi oluştururlar. Ektodermden oluşan bu girinti ve burada çoğalan hücrelerin ektoderm ve endoderm arasından kraniale doğru ilerlemesi sonucu notokordal yapı gelişmektedir. Notokordal hücreler indüksiyon yolu ile üzerinde bulunan ektodermde kalınlaşmaya neden olarak nöral plağı meydana getirirler. 18. günde bu plağın kenarlarının kıvrılması ile nöral oluk, daha sonra da kenarların birleşmesi ile nöral tüp oluşmaktadır. Notokordun ve nöral tüpün her iki yanında bulunan mezoderm iki longitudinal sütun halinde kalınlaşarak paraksiyel mezodermi oluşturur. 20. günde paraksiyel mezodermin segmentasyona uğraması sonucu çift yapılar halinde somitler meydana gelir. Toplam 42-44 çift olan somitlerin 4 ü oksipital, 8 i servikal, 12 si torakal, 5 i lomber, 5 i sakral, 8-10 u da koksigeal olarak farklılaşır. Son 5-7 koksigeal somit gerilerken, oksipital somitler bazis kraniyi ve kranioservikal eklemleri meydana getirmektedir. Somit hücreleri çoğaldıkça üçgen halini almakta ve üç yönde gelişmektedir. Dorsaldeki ektoderme komşu hücrelerden ilerde deri örtüsünü oluşturacak dermatom, bunun medialindeki hücrelerden adaleleri ve posterolateral vücut duvarını oluşturacak miyotom, ventral ve medialdeki hücrelerden de omurgayı ve kostaları oluşturacak sklerotom gelişir (Şekil 6). Sklerotom hücreleri notokordun çevresini onu nöral tüpten ayıracak şekilde sarar ve daha sonra somit çifti orta hat üzerinde birleşerek notokordu içine alır (3,14). 10

Her sklerotom kranialde hücreden fakir, kaudalde hücreden zengin bir yapı göstermektedir. Hücreden zengin alan intervertebral diski oluştururken, hücreden fakir alan vertebral cismin bir kısmını oluşturmaktadır. Sklerotomal hücre grubunun dorsale ve ventrolaterale doğru göç etmeleri sonucunda membranöz omurga meydana gelmektedir. Altı haftada ikisi cisimde, ikisi arkuslarda, ikisi de kotsal çıkıntılarda olmak üzere altı kıkırdaklaşma merkezi ortaya çıkmakta ve bu merkezlerden omurganın kıkırdak modeli oluşmaktadır. Sekizinci ve dokuzuncu haftalarda biri cisimde, ikisi arkuslarda olmak üzere üç primer ossifikasyon merkezi ortaya çıkar ve omurlar enkondral olarak kemikleşmeye başlar. Arkusların sinostozu 1-2 yılda tamamlanırken arkusların cisim ile kaynaşması 3-5. yaşlarda gerçekleşmektedir (14). Şekil 3. Vertebranın embriyolojik gelişimi (3) OMURGANIN KİNEMATİĞİ Karmaşık bir yapı olan insan omurgasının ana işlevi, spinal kordu korumak, yükleri baş ve gövdeden pelvise aktarmaktır. Birbirleri ile eklem yapan 24 omurun hareketleri 3 düzlemde ele alınır. Bu arada ligament ve diskler intrensek stabilite sağlarken, kaslar da omurganın ekstrensek stabilitesini sağlar. Omurgada hiçbir hareket, tek bir omurun kendi başına yapmış olduğu işlev sonucunda oluşmaz. Omurgada bir hareketin yapılabilmesi için kemik, bağ, kapsül, eklem ve kaslardan oluşan bir işlevsel bölüm (fonksiyonel ünit)'in birlikteliğine gereksinim duyulur. Hareket segmenti, iki omurla bunların arasında kalan yumuşak dokulardan oluşmaktadır. Böylece hareket segmenti iskelet yumuşak doku kompleksi yanında embriyonik somiti de temsil edecektir. İki vertebra korpusu, intervertebral disk ve longitudinal ligament, bu hareket 11

segmentinin ön parçasını oluştururken, vertebra arkusu, intervertebral eklem, spinöz proçes, transvers proçes ve ligamentler arka parçayı oluşturmaktadır (16). Fleksiyon hareketi torakalde yaklaşık 45 derece, lomberde ise yaklaşık 60 derecedir. Ekstansiyon torakal bölgede 25 derece, lomber bölgede 30 derecedir. Lateral fleksiyon T1-S1 arasında çizilen çizgi ile vertikal hat arasındaki açı ölçülerek bulunur ve her iki taraf için (sağsol) ortalama 30 derecedir. Omuzlar ve pelvis arasındaki rotasyon miktarı 40 derecedir, bu hareketin çoğu torakalden, yaklaşık 5 derecesi lomber bölgeden sağlanır (17). Omurga üst servikal (C1-2), orta servikal (C3-5), alt servikal (C5-T1), üst torakal (T1-4), orta torakal (T4-8), alt torakal (T8-12), lomber (L1-5) ve lumbosakral (L5-S1) olmak üzere işlevsel bölümlere ayrılmıştır. Omurgayı bu şekilde yeni bir terminolojiyle bölümlere ayırmak gerekliliği bu bölümlerdeki omurların anatomik benzerliği ve işlevsel bütünlüğündeki gerekçelerden kaynaklanmıştır. Omurganın hareket segmentinin bu derece çeşitli düzeylerde değişiklik göstermesinde faset eklemlerin farklı yapısal özellikleri en önemli rolü oynamaktadır (Şekil 7) (13,16). Şekil 7. Üstten alta doğru sırasıyla servikal, torakal ve lomber bölgede faset eklemlerin oryantasyonu (16) Pekçok çalışmanın hareket segmenti üzerine yoğunlaşmasına rağmen istatistiksel olarak birbirinden uyumsuz sonuçların çıkması deney koşullarının invivo-invitro, aktif-pasif koşullarda yapılmasıyla ilişkilidir. Omurga hareketliliği ile yaş ve cinsiyet üzerine yapılan bir çalışmada 12-14, 25-34 yaş grupları arasında omurga hareket sınırı artarken daha sonraki yaş dönemlerinde yaşın 12

ilerlemesiyle hareket sınırının azaldığı gösterilmiştir. Aynı çalışmada erkeklerin fleksiyonekstensiyon sınırı kadınlara göre daha fazla iken, lateral eğilme yönünden kadınlar, erkeklere göre daha fazla hareket sınırı göstermektedir (16). DEJENERATİF LOMBER DAR KANAL Dar kanal, medulla spinalise, sinir köklerine ve spinal sinirlere bası yapacak şekilde, kemik ve yumuşak dokular tarafından spinal kanalın, sinir kökü kanallarının ve nöral foramenlerin daralmasıyla ortaya çıkan klinik tablo olarak tanımlanabilir (Şekil 8) (1,2,18). Bu daralma genellikle, faset veya intervertebral eklemin dejeneratif artriti sonucu gelişen ostefitik değişim veya ligamentöz yapılardaki kalınlaşmaya bağlı ortaya çıkar. Klinik bulgular tedrici olarak gelişir ve hastanın ciddi bir ağrı nedeniyle yürüyememesine kadar giden bir maluliyete yol açabilir (1,5). Şekil 8. Dar kanal başlıca santral (C), foraminal (F) ve ekstraforaminal (E) bölgede medulla spinalis, sinir kökü ve spinal sinirlerin baskılanmasına yol açan darlıklar şeklinde oluşur (5) Dar kanal konjenital ya da edinsel olabilir. Konjenital dar kanal, akondroplazi ya da diğer cüceliklerle birlikte görülür. Pediküller kısa olup, spinal kanal dardır. Kanal genişliğinin normal boyutları, midsagital çapın 11,5 mm olması ya da kanal alanının 1,45 cm 2 den büyük olması şeklinde tanımlanır. Bu ölçümler tanı için kullanışlı olsa da, semptomlar her zaman kanal çapıyla orantılı olmayabilir. Kemik ve yumuşak dokularca nöral elemanların sıkışma derecesi daha önemlidir. Spinal kanalın midsagital çapı 10 mm den az ise kesin stenoz, 10-13 mm arasında ise göreceli stenozdan bahsedilebilir. Ancak esas olan kanal alanındaki azalmanın ortaya konmasıdır. Bir alt, bir üst omur seviyesindeki kanal alanları ortalamasında 25 mm 2 den fazla azalma dar kanal olarak değerlendirilir. Foraminal alanlarda ise foramen 13

alanında %30'dan fazla azalmanın klinik bulgu verdiği bilinmektedir (1,5,18). Stenozda, hastalar ileri orta yaşa ulaşıncaya kadar sıklıkla semptomatik değildir. Lomber dar kanal kadınlarda daha sık olup sıklıkla 7. dekatta ortaya çıkar (11,15). PATOGENEZ Konjenital ve gelişimsel dar kanalda primer sorun yetersiz kanal genişliğidir. Bu durum başlıca embriyonel hayatta kemik gelişiminin durması ile ortaya çıkan spinal kanalın dar gelişmesi şeklinde açıklanmaktadır. Ne var ki bu tür vakalar, konjenital olguların ancak küçük bir kısmını oluşturur. Akondroplazik hastalarda lomber bölgede giderek daralan kanal dar kanala yol açabilir. Bir çalışmada da 36 akondroplazik cüceliği olan hastada, L1-2 seviyesinde %97, L2-3 seviyesinde ise %61 oranında dar kanal gördüklerini, spinal kanal daralmasının özellikle vertebral cisimlerdeki yalancı balonlaşma (pseudoscalloping)'nın rol oynadığını ileri sürmüşlerdir (11). Dar kanalla ilgili ilk hayvan modeli 1990 yılında Delamarter tarafından geliştirilmiştir. Bu çalışmada deneklerdeki spinal kanal darlığı histopatolojik ve elektrofizyolojik olarak incelenmiştir (21). 1994 yılında Kim ve arkadaşları (22), köpeklerde lomber bölgeye yerleştirilen metal halka ile kanaldaki darlık ile klinik bulguların ilişkisini araştırmışlardır. Kanaldaki daralma %25 ile %75 arasında iken histopatolojik ve elektrofizyolojik değişiklikler meydana geldiğini, ancak daralma miktarı ile bulguların ilişkili olmadığını yayınlamışlardır. 1996 yılında Benli ve arkadaşlarının (23), köpeklerde yaptıkları histopatolojik ve elektrofizyolojik çalışmada, dar kanalda, histopatolojik ve elektrofizyolojik bulgulardaki kötüleşmenin, esas olarak kanal çapından çok, kanaldaki daralma ile sinir dokusu üzerindeki basının süresi olduğu belirlenmiştir. Edinsel dar kanal dejeneratif tipi disk, komşu üst ve alt omurga cismi ve faset eklemleri içeren üç eklem kompleksinde gerçekleştiği gösterilmiştir (Şekil 9) (5). Şekil 9. İntervertebral eklem ve iki komşu omurun faset eklemlerinden oluşan 3 eklem kompleksinin dejenerasyonu dar kanalın en önemli sebeplerindendir (5) 14

Dejenerasyon bu eklemlerden herhangi birinden başlayabilir ama hepsini etkiler. Fasetlerde dejenerasyon sinovit ile başlayabilir. Sinovit ilerleyince eklem kıkırdağı incelir ve faset kapsülü kaybolmaya başlar. Bu erime daha fazla spinal harekete izin verdiği için intervertebral disk dejenerasyonu hızlanır. Hareket arttıkça osteofitler büyür. Her ne kadar osteofitler hareketli segmenti stabilize etseler de, aynı zamanda nöral kanalları daraltırlar. Genel olarak dar kanal, orta hatta (merkezi zon), sinir kökü kanalının girişinde (giriş zonu), pediküler alanda (pediküler zonsubpediküler) ve spinal sinirin çıktığı foraminal alanda (çıkış zonu-lateral reses-ekstrapediküler) ortaya çıkar (Şekil 9). Superior artiküler fasetteki osteofitler lateral resesi daraltırken, inferior artiküler fasettekiler santral kanalı daraltırlar (2). Wiltse, tüm zonlar için kritik daralma alanlarını belirlemiştir. Buna göre; dar kanal, en fazla santral zon dışında subartiküler diye adlandırdığı alanda ve sinir kökünün çıktığı nöral foramenin çıkışında lateral reses alanında olmaktadır (11). (Şekil 10) (3). Dejenerasyon genellikle intervertebral diskten başlar. Disk kollabe olduğunda nöral foramenin çapı daralır ve stenoz gelişir. Disk dejenerasyonu yaşlanmayla birlikte başlar ve 20-35 yaş arası en belirgin olduğu dönemdir. Elli yaşından sonra her insanda disk dejenerasyonu bir miktar vardır ve en çok L5 - S1 ve L4-L5 aralıklarını ilgilendirir (2,18). Biyomekanik değişiklikler ve eklenen travmayla diskler klinik olarak semptomatik disk dejenerasyonuna neden olurlar. Anulus fibrozusta yırtıklar meydana gelebilir ve nukleusun su içeriğinde azalma olur. Bu sebeplerden dolayı disk mesafesi daralır ve kabarır. Diskin tek başına posterior taşma ile birlikte ligamentum flavumun fazlalığı spinal kanalın daralmasına neden olur (1). Bazı hastalarda bu, aynı zamanda köklerinin baskılanmasına da neden olur (24). Epidural yağ yastıkçığı da spinal kanalın daralma sebeplerindendir (25). Diskin azalmış yüksekliği omurga cismine destek olan bağların laksitesine yol açarak artmış mobiliteye neden olur. Bu, faset eklemlerin etrafındaki bağlardaki yükün artışına yol açar ve bu eklemlerin yırtık ve dejenerasyonlarına sebep olur. Faset instabilitesi ve disk dejenerasyonunun ilerleyici ve tekrarlayıcı bir durum alması daha fazla dar kanala ve instabiliteye yol açar (1,5). Şekil 10. Dar kanal seviyeleri: Santral, Lateral reses, Foraminal (3) 15

Özellikle faset eklemlerinin sagital yerleştiği lomber omurgada, disk dejenerasyonunun faset eklem dejenerasyonundan hızlı olması durumunda, faset eklem disk yüksekliğindeki azalmaya adapte olamaz ve üst vertebrada retrolistezis olur. Tam tersi durumda ise faset dejenerasyonu disk dejenerasyonundan hızlıdır ve anterolistezis görülür (18). Dar kanal ile nöral yapılarda da değişikler ortaya çıkar. Bası sonucu direkt aksonal dejenerasyon ile nöral hücre ölümü ortaya çıkabilir ve nörolojik bozukluk ortaya çıkabilir (19). Ayrıca kauda ekuinanın konstrüksiyonun sinir köklerinde demiyelizasyona neden olduğu deneysel olarak gösterilmiştir (17). Bu durum, geçmeyen ağrı oluşmasında rol oynar. Ancak, genellikle ortaya çıkan arteriyel kanlanmada azalmadır. Bası sonucu vertebral arterlerde daralma ve tıkanma sonucu iskemik sahalar oluşabilir. Bu damarsal daralma iskemik nörite yol açarak dar kanalın klinik semptomlarının artmasına neden olur (1). Nöral kladikasyoya sebep olan durumun ise arteriyel obstrüksiyondan çok venöz dönüşün baskılanması sonucu ortaya çıkan venöz göllenmedir. Burma lı kadınların boyunlarına her yıl bir halka takarak uzatmaya çalışmalarına rağmen nöral bir bozukluk ortaya çıkmadığı göz önüne alınarak, arteriyel yapılardaki obstrüksiyonun tolere edilebildiği ve iskemik nöral bozukluğun ancak 5 yıllık bir periyot sonrası ortaya çıktığını ileri sürülmüştür. Postmortem çalışmalarda, longitüdinal vertebral arterlerde bir bozukluk olmaksızın, venlerde belirgin obstrüksiyon olduğu gösterilmiştir (5). KLİNİK Her ne kadar dar kanal her yaşta görülebilse de en sık formu (dejeneratif) genellikle yaşamın yedinci dekadında veya sonrasında semptomatik olmaktadır. Kadınlarda erkeklerden daha sık görülür. Tüm popülasyonda %1,7 ile %8 oranında görüldüğü bildirilmiştir (1,3). Konjenital formların spina bifida okkülta ile sık birlikteliğine rastlanılır (5). Sıklıkla L3-4 ve L4-5 seviyeleri etkilenmiştir (2,5,18-20,24). Lomber dar kanalı olan hastaların yaklaşık %5'inde eşlik eden servikal dar kanalı da vardır. Hastalar genellikle bel, kalça, uyluk ve baldır ağrısı hikayesiyle başvururlar. Alt ekstremitedeki ağrının dağılımı stenoz alanına bağlıdır (1). Semptomlar tipik olarak sinsi başlar ve yavaş ilerler (1,3,24). Hastaların %95 inde bel ağrısı, %71 inde bacak ağrısı ve %33 ünde kuvvet kaybı izlenir (1,3). Dağılım tek taraflıdan (%10) daha çok çift taraflıdır (%90). Klasik olarak hasta nörojenik kladikasyon tarifler. Bu durumda bel ve bacak ağrısı ayakta durma ve yürüme ile artar. Yatma veya oturma bel ve kalçanın fleksiyonuyla ağrıyı geçirir. Yürüme giderek kısıtlanır. Kısa bir yürüyüş sonrası hasta ağrısını azaltmak için oturur veya öne doğru eğilir. 16

Ancak bundan sonra bir süre daha yürüyebilir. Yokuş yukarı yürürken ağrıları azalırken yokuş aşağı inerken ağrıları artar. Bu durum, hastanın yokuş yukarı tırmanırken öne doğru eğilmesinden, inerken de belini hiperekstansiyona almasından kaynaklanmaktadır (2,5,18,24). Hastanın semptomlarının, postural lordoz azalmasına bağlı olarak gece azaldığı da izlenir (1). Hastalık daha ilerlediğinde oturmak veya yatmak ağrıyı azaltmak için daha az yardımcı olur. Ciddi hastalarda istirahat ağrısı veya nörojenik mesane gelişebilir. Bu nedenle hastayı değerlendirirken mesane ve anal fonksiyonları sorgulanmalıdır. Eğer fonksiyon bozukluğu varsa ürolojik değerlendirme şarttır (26). Fizik muayenede genellikle ağrı ve özellikle ekstansiyonda hareket azalması tespit edilir (1,2,18,24). Lomber lordozda düzleşme vardır. Öne fleksiyon hareket açıklığının azalması sıktır, ancak genellikle beraberinde ağrı yoktur ve hatta fleksiyon genellikle ağrıyı azaltır. Spesifik sinir kökü bulguları nadirdir. Pasif düz bacak kaldırma genellikle negatiftir. Artmış etkin fiziksel aktivite gibi provakatif testlerle alt ekstremitede bazı minör zayıflıklar görülebilir. L4 ve L5 dağılımındaki duysal değişiklikler bazen ortaya çıkar. Yaşlı hastalarda sıklıkla yama tarzında değişiklikler olduğu için tanıya her zaman yardımcı olmaz. Parasempatik sistem bozuklukları nadirdir (1,2). SINIFLANDIRMA Dar kanalın etiyolojik sınıflaması Arnoldi ve arkadaşları tarafından 1976'da yapılmıştır. Geniş bir grup tarafından yapılan bu sınıflama hala kabul edilmekte ve kullanılmaktadır. Arnoldi bu sınıflamada nadiren görülse de, konjenital tipi ayrı bir grup olarak sınıflandırmıştır. Posttravmatik dar kanal ve dejeneratif tipteki spondilolistezis de ayrı birer grubu teşkil etmektedir. Bu gruplar içinde en büyük grubu dejeneratif edinsel tip dar kanal teşkil eder. Posttravmatik ve spondilolistetik gruptaki hastalarda da genellikle dar kanal faset ve intervertebral eklemlerdeki dejeneratif değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkar (1,5). Arnoldi Sınıflaması (2,5,18,19,24) I..Konjenital a. İdiyopatik b. Akondroplastik II. Edinsel a. Dejeneratif 1- Santral kanal 17

2- Periferik kanal, lateral reses, sinir kökü kanalları 3- Dejeneratif spondilolistezis 4-Dejeneratif skolyoz b. Konjenital ve dejeneratif stenozun kombinasyonu c. İyatrojenik: Laminektomi sonrası, Füzyon sonrası (anterior veya posterior), kemonükleoliz sonrası d. Spondilolitik (istmik spondilolistezis) e. Posttravmatik f. Diğer (Paget hastalığı, klorozis, diffüz interstisyel iskelet hipertrofisi, hiperostotik lomber dar kanal, oksalozis, psödogut). TANI Dar kanalın klinik teşhisinin teyidi en iyi radyolojik olarak yapılır. Mevcut görüntüleme teknikleri, direkt radyografi, myelografi, BT ve MRG yi kapsar. Her birinin avantaj ve dezavantajları vardır (1). İlk tanı yöntemleriyle BT ve MRG de gösterilebilen aksiyel imajlar elde edilemediğinden, dar kanal vakalarının sıklığının özellikle BT ve MRG dan sonra arttığı bildirilmektedir (3,34). Direk Radyografiler Direk lumbosakral grafiler spinal kanal darlığını göstermemesine rağmen, ucuz, uygulaması ve ulaşılması kolay olmaları nedeniyle sıklıkla ilk başvurulan yöntemdir (2,20). Anteroposterior, lateral ve oblik grafilerle, vertebra sayısı, konjenital vertebra anomalileri, vertebra cisim yükseklikleri, intervertebral disk yükseklikleri, kabaca vertebral cismin mineral içeriği, osteofit formasyonları, faset eklem artiküler yüzleri, eklem aralıkları, faset açıları, nöral foraminal arkın genişliği, postüral anomaliler ve diğer dizilim kusurları hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür (Şekil 11)(5,18,27). İyi bir direkt grafide faset eklem ve intervertebral eklemlerde dejeneratif değişikler kolaylıkla saptanabilir. Skolyoz deformitesi olan bir erişkinde dejeneratif tipte dar kanal görülmesi olasılığı yüksektir (1,3). Osteoporotik hastalarda lomber dar kanal olguları görülebilmektedir (5). Dansitenin azalmış olduğunun görülmesi dar kanalı akla getirmelidir. Dar kanalın radikülopatiye sebep olan diğer durumlardan ayırt etmek gerekir. Grafilerde artmış skleroz yaygın idiopatik iskelet hiperostozu ve Paget hastalığını düşündürür. Dinamik grafilerde spinal instabilite, özellikle hipermobil lomber omurga ortaya konabilir. Anterior longitüdinal ligamentin sklerozu ve 18

bambu kamışı görünümü ankilozan spondiliti akla getirmelidir. Genellikle direk ön-arka grafide lomber vertebralarda interpediküler mesafenin 25 mm 2 nin altında olması dar kanalı düşündürür (1). Şekil 11. Direk radyogarafi görüntiler (sırasıyla ön-arka, oblik ve lateral) Myelografi Myelografi eskiden dar kanal tanısında en önemli yöntem olarak kabul edilirdi. MRG nin kullanıma girmesiyle kullanımı neredeyse gündemden kalkmış bir yöntemdir (18,28). Lomber myelografi tekniği, subaraknoid boşluk içine suda çözünen radyoopak bir madde enjeksiyonundan ibarettir. Radyoopak madde beyin-omurilik sıvısı (BOS) na karışır, tekal sak içindeki nöral yapıların ve sinir kökü kılıflarının taslağını gösterir (1,3). Myelografinin avantajları çok seviyenin görüntülenmesi ve az radyasyon uygulanması, hastanın ayakta durması veya omurgasına fleksiyon yapmasıyla daha semptomatik seviyelerin görüntülenmesi ve konus medüllaristeki okült tümörlerin görülebilmesidir. Aynı zamanda klinik olarak tespit edilmişse servikal omurga da aynı seansta görüntülenebilir (1,5,29). Lomber bölgede kum saati görünümü santral bir darlığı gösterir. Yan grafide tespih tanesi dizilimi görüntüsü, dejenere disk taşmalarını göstermesi açısından yararlıdır. İnvaziv bir teknik olması dezavantajıdır. BOS fistülü, nöral doku hasarı, alerjik reaksiyonlar ve opak madde nefropatisi komplikasyonları görülebilir (1,28,29). Bilgisayarlı Tomografi (BT) Lomber dar kanal tanısında değerli, kemik yapıyı en iyi gösteren, noninvaziv tanı koydurucu bir yöntemdir (18,29). BT ile Wiltse nin işaret ettiği üç majör daralma alanı izlenebilir (30). Öncelikle spinal kanal çap ve alanı olarak net olarak ölçülebilir ve kanaldaki daralma hesaplanabilir (Şekil 12). Bunun yanı sıra, spinal köklerin kanal içinde bir basıya 19

uğrayıp uğramadığı görülebilir. Çıkış zonundaki bası yapan kemiksel çıkıntılar ortaya konabilir. Ayrıca, disk hernisi, genişlemiş fasetler, ligamentum flavum ve intraspinal sinovyal kistler gibi etkenlerin direkt görüntülenmesini sağlar. Şekil 12. Bilgisayarlı tomografi ile Spinal kanal ve foramen çapları ayrıntılı olarak görülebilir Üç boyutlu rekonstrüksiyon BT si ile spinal kanal ve bası yapan elemanlar görüntülenebilir. Kontrast madde uygulaması veya myelografi ile kombine edilerek spinal kanal çaplarının ölçümü kolaylaşır ve postoperatif olgularda epidural skar ve kök basısı kolaylıkla belirlenebilir (2,6,10,25). İki boyutlu ince kesitli tomografi foramenleri daha iyi gösterir. Özellikle foraminal stenoz için diskografi sonrası sagittal rekonstrüksiyon yararlı olabilir. Ayaktan yapılabilmesi ve çok pahalı olmaması avantajlarındandır (5). Bilgisayarlı tomografi ile çap ölçülürken intervertebral diske paralel kesitlerin alınması yanılma payını azaltır. Ön arka çap 12-15 mm arasında ise rölatif bir darlıktan söz edilir. Çap 10 mm altında ise kesin darlık vardır. Dar kanalın değerlendirmesinde kanal alanının ölçülmesi daha değerlidir. Spinal kanalın en dar kısmı bile erişkinde 100 mm 2 üzerindedir. Spinal kanal alanında 25 mm 2 ye kadar olan daralma orta derecede daralmayı, 25 mm 2 üzerinde bir daralma ise dar kanalı düşündürür. Spinal kök alanı 3-5 mm çapa sahiptir, 2 mm altına düşmesi subartiküler darlığa işaret eder. İntervertebral foramen normalde 8-12 mm çapa sahiptir, 3 mm altına düşmesi foraminal darlığı gösterir (18,20,29). Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) Spinal patolojiler için tanı değeri en yüksek olan tetkik yöntemidir (1,2,5,19,20). MRG görüntüleme hem kemiksel yapıların, hem de yumuşak dokuların izlenmesine olanak sağlar. Bir yandan myelografinin invazif bir yöntem olmasından kaynaklanan muhtemel komplikasyonlarına, hem de BT nin radyasyon risklerine sahip olmamasına karşın, her iki 20

yöntemle saptanabilen bulguları ortaya koyabilir. MRG myelografi ve BT nin birçok avantajını içerir ve tüm omurganın görüntülenmesini sağlar (3,5,19,31). Yeni donanımlar kemik kanalın çapını ölçmeye ve yumuşak doku elemanlarının görüntülenmesine olanak tanır. Yine de kemik detaylar hala BT de daha iyi görüntülenmektedir (1,19). Yeni teknikler BOS u daha parlak göstererek dural kese sıkışmasını net ortaya koymaktadır(5). Faset eklemlerinde gelişen dejeneratif değişiklikler, faset hipertrofisi, osteofitik çıkıntı gelişimi, eklem efüzyonu ve kapsüler hipertrofisi ayrıntılı bir biçimde değerlendirilebilir (32). Spinal kanal hem aksiyel planda hem de sagittal planda değerlendirilebilir. Dejenere diskin basısı, spinal kanaldaki daralma ve nöral kök kanalının girişi, kendisi ve lateral resesteki daralma tam olarak gösterilebilir (Şekil 13.a,b) (1,5,31). T1 ağırlıklı görüntü foramen ve conus medullaris in genişlik ve konturlarını değerlendirmek için kullanışlıdır. T2 ağırlıklı görüntü ise santral kanal çaplarının doğru ve kesin değerlendirilmesini sağlar. Hipertrofik kemik T1 ve T2 ağırlıklı imajlarda düşük koyulukta, hipertrofik ligamentum flavum T1 ve T2 ağırlıklı imajlarda orta koyulukta ve uzamış kompresyona bağlı epidural yağ dokusundaki azalma T1 sinyalde yüksekten düşüğe doğru koyu renkte görülür. Sinir kökü çevresindeki yağ sinyali (en iyi T1 ağırlıklı imajlarda görülür) aksiyel ve sagittal görüntülerde azalmış olarak görülmektedir (3,19). Ligamentum flavum, disk herniasyonu ve intraspinal sinovyal kist gibi patolojilerin görüntülenmesinde diğer yöntemlere üstündür. Spesifik olarak epidural yağlı doku kaybını göstermede BT ve myelografiye üstündür. Enfeksiyon, paraspinal apse ve tümörlerin gösterilmesinde kullanışlıdır (1,5). Manyetik rezonans görüntüleme tetkikinin bazı dezavantajları da mevcuttur. Bunlar, pahalı olması ve ferromagnetik implantlar varlığında uygulanamamasıdır. Ayrıca görüntü kalitesi de teknisyenin tecrübesi ve altyapıya bağlı olarak değişebilir (1). a b Şekil 13. Dejeneratif lomber dar kanalu olan bir hastada a) sagital ve b) koronal Manyetik rezonans görüntü kesitleri 21

Dar kanal tanısında önemli olabilen kortikal kemik (osteofit) nispeten zayıf olarak gösterilir. Spondilolitik hastalarda pars defektinin gösterilmesinde BT daha üstündür. Lomber omurgasında nontitanyum metal taşıyanlar, gözlerde, beyinde metal cihazı olanlarda ve kalp kapak hastalarında MRG çekilmesi sakıncalıdır. Nötral pozisyonda spinal kord basısı her zaman görüntülenemeyebilir. Ancak fleksiyon ve ekstansiyonda çekilen dinamik MRG ile ligamentum flavum tarafından oluşturulan posterior kompresyon görüntülenebilir (1,19). Elektrofizyolojik İncelemeler Nöral yakınması olan hastalarda EMG (Elektromyelografi), motor (Motor Evoked Potantials-MEP) ve duysal potansiyeller (Somatosensorial Evoked Potentials-SEP) basının seviyesinin belirlenmesi ve nöral bozukluğun inkomplet veya komplet olup olmadığının belirlenmesinde yararlıdır (1). Dar kanallı hastaların yaklaşık %80 inde EMG değişiklikleri vardır. Dekompresyon alanlarını belirlemek için yararlı olabilir (31,33). Kombine olarak SEP ve MEP yapılması kesin sonuç için daha yararlıdır. EMG den daha duyarlı olmakla birlikte yanlış pozitiflikler daha fazladır. Klinik semptomlarla yakın ilişki kurulması gereklidir (5,34). Latansın uzaması ve amplütüdün düşmesi SEP te nörolojik bozukluğa işaret eder (1). Son yıllarda Transkortikal Manyetik Motor Uyarılmış Potansiyeller (TkMMEP) ile tanıda daha doğru sonuçlar alındığını bildiren çalışmalar vardır (5). AYIRICI TANI Dar kanal sinsi gidişi, kronikliği ve genellikle çift taraflı olması nedeniyle diğer spinal patolojilerden kolayca ayrılabilir. Disk hernileri genellikle daha genç hastalarda görülür. Ağrı genellikle tek taraflıdır ve nörolojik bulgular sıktır. Santral disk hernisi klasik dar kanal bulgularını taklit edebilir fakat daha hızlı gidişlidir ve oturunca ağrı artar, nörolojik bulgular ön planda olabilir ve siyatik germe testi genellikle pozitiftir (1,3,10). Masif disk herniasyonuna bağlı kauda ekina sendromu nadirdir. Dar kanala bağlı kauda ekina sendromunun sinsi gidişinin tersine, hızlı gidişlidir. Diğer nadir durumlar spinal kord tümörleri, primer veya metastatik vertebra tümörleri, enfeksiyonlar ve kırıklardır (1,3). Dar kanalla en sık karışan durum vasküler yetersizliktir (Tablo 1) (24). Vasküler yetmezliği olan hastalarda sigara içimi ve diyabet öyküsü genellikle vardır (5). 22

Dar kanallı hastaların periferik nabızlarının muayenesi değerlendirmenin rutin bir parçası olmalıdır. Hastayı bisiklet istasyonunda çalıştırmak vasküler kladikasyo ile nörojenik kladikasyonun ayrılması için çok iyi bir provakatif testtir. Vasküler kladikasyosu olan hastaların semptomları bu durumda artarken lomber vertebranın fleksiyonu nedeniyle nörojenik klodikasyosu olan hastalarda ağrı artışı olmaz (1,2). İki durumun da olduğu hastalarda değerlendirme daha zordur ve bir damar cerrahının konsültasyonuna ihtiyaç vardır. Periferik nöropatisi olan hastalar da dar kanalla karışabilir. Bu iki durumun birlikte görülmesi az değildir ve cerrahi tedavinin prognozu bu hastalarda daha kötüdür. Diyabet hastalarında periferik periferik nöropati sıktır ve EMG çalışması gerekebilir (5). Tablo 1. Nörojenik ve Vasküler kladikasyonun farklılıkları (24) KARAKTERİSTİK VASKÜLER NÖROJENİK Mekanizma İskemik İskemik ve/veya mekanik Ağrı Kramp şeklinde Radiküler Ağrı lokalizasyonu Baldır Sırt,Alt ekstermite Ağrı azalması Dinlenmekle Fleksiyonda, Oturma Motor defisit Seyrek Değişken, Yürümekle artar Nabız Azalmıştır Normal Omurga hareketleri Değişiklik yok Hiperekstansiyoda kötüleşme Bel ağrısı Yok Belirgin TEDAVİ Konservatif Tedavi Darlığın hafif olduğu birçok hasta konservatif yöntemlerle tedavi edilebilir (1,12). Etkin bir ayaktan fizik tedavi programı uygulanabilir. William'ın fleksiyon ve fonksiyonel rehabilitasyon egzersizleri omurgayı nötral veya hafif fleksiyonda tutmayı sağlar. Ekstansörler ve kalça fleksörleri için germe egzersizleri lomber omurganın fleksiyon açıklığını arttırarak anterior pelvik tilti azaltır. Nazik traksiyon da yararlı olabilir. Bisiklet, suda yürüyüş ve yüzme gibi genel egzersiz hareketleri önerilebilir (1,36,37). Sarı ve arkadaşları, fizik tedavi uygulanan dar kanallı hastalarda nörojenik kladikasyo ortaya çıkma mesafesini azaldığını rapor etmişlerdir (34). 23

Epidural steroidler, ağrının giderilmesinde ve konservatif tedavilere vakit tanınmasında tartışmalı olmakla birlikte kullanılmaktadır (39). Dar kanal tedavisinde oral ve epidural steroidlerden faydalanan hasta grupları da tanımlanmıştır (40). Antienflamatuvar ilaçlar, özellikle de aspirin, bel ve bacak ağrısını azaltabilir (1). Düşük doz trisiklik antidepresanlar uyku bozukluğunu ve ağrıyı azaltmaya yardımcı olabilir (41). Hafif olgularda kalsitoninin yararlı olduğu gösterilmiştir (1). Sarı ve arkadaşları (38), osteoporotik hastalarda, kalsitonin tedavisinin ağrısız yürüyüş mesafesini artırdığını bildirmişlerdir. Breysler, lomber lordozu azaltmak için kullanılabilse de çoğu hasta, bunu uzun süre tolere edemez (1). Cerrahi Tedavi İnatçı ağrısı olan ileri derecede dar kanalı olan hastalarda, progresif nörolojik defisit varlığında ve konservatif tedavinin başarısız olduğu durumlarda cerrahi tedavi endikedir. Mesane ve barsak disfonksiyonu dışında dar kanal cerrahisi elektiftir ve hiçbir zaman hasta karar vermeye zorlanmamalıdır (1). Ayrıca, cerrahinin aylar ve hatta yıllarca geciktirilmesi cerrahinin sonuçlarını olumsuz etkileyip etkilemediği tartışmalıdır (42). Lomber epidural steroid enjeksiyonları dekompresif cerrahinin sonuçlarını öngörmeye yardım edebilir. 1 yıldan az süre ağrısı olan hastalarda enjeksiyon 1 hafta süreyle %50 veya daha fazla rahatlama sağlarsa, hastaların %95 inde cerrahiden 1 yıl sonra iyi sonuç alınabilir. Eğer semptomlar 1 yıldan uzun süredir devam ediyorsa ve steroid enjeksiyonu %50 azalma sağlamadıysa hastaların ancak %5 i cerrahiden yarar görecektir. Ağrılı köklerin izole edilmesinde sinir kökü enjeksiyonları yararlı olabilir (5,43). Dar kanalda cerrahi tedavi dural sak ve sinir köklerine bası yapan kemik veya yumuşak doku elemanlarının dekompresyonunu içerir. Dekompresyon miktarı olguya göre değişebilir. En sık yapılan hata yetersiz dekompresyondur. Geniş dekompresyon tam olarak dar kanalın tedavisini sağlayıp, klinik düzelmeyi temin etmesine karşın, spinal instabiliteye yol açma riskine sahiptir. Geniş dekompresyon yapılan hastalarda enstrümantasyon uygulanması tercih edilir. Geniş dekompresyon ve enstrümantasyon uygulaması ise füzyon sahasının küçülmesine yol açabilir. Bu durumda posterolateral füzyon yeterli olmayabilir. Özellikle lumbosakral bileşkeye yakın bölgede psödoartroz oranları azımsanmayacak kadar yüksektir. Bu nedenle cisimler arası füzyon yöntemi ile 360 derece füzyon sağlanabilir. Ancak dar kanalda füzyon çok sık gerekli değildir (1,5). Yine de bazı özel durumlarda füzyon gerekir (Dejeneratif spondilolistezis (SPL) ve Skolyoz verlığında) (18). Hasta ameliyat öncesi füzyon hakkında bilgilendirilmelidir. Hastanın doğal lordotik pozisyonunda kanal basısının daha iyi 24

ortaya konabilmesi için genel anestezi altında pron pozisyondayken hafif lordotik pozisyon verilmesi önerilmektedir. Füzyonsuz dekompresyon yapılan çoğu hastada kan kaybı çok azdır ve kan replasmanına gerek kalmaz (1,2,35). Cerrahi sırasında 3,5 luk lup mercek veya mikroskop kullanılması dekompresyon sahasının belirlenmesi, daha az kanamaya yol açması ve nöral yaralanma riskinin azaltılması açısından tercih edilmelidir. Mikroskop hem kooaksiyel aydınlatma hemde magnifikasyon nedeniyle tercih edilmelidir. Fiber optik baş lambalarıda görüntüyü netleştirebilir. Uyarılmış potansiyellerin kullanımı da yeterli dekompresyon yapılıp yapılmadığını göstermek için yardımcı olabilir (1). Dekompresyon Konjenital veya gelişimsel stenoz benzer şekilde tedavi edilir. İyi bir dekompresyon darlığın olduğu seviye sayısına ve spesifik lokalizasyonuna bağlıdır (1,5). Santral kanal darlığı Dar kanalın en kolay tedavi edilebilen formudur. Temel işlem orta hatta spinöz çıkıntıların görüntülenmesidir. Spinöz çıkıntı ve laminalar faset kapsülüne kadar ortaya konmalıdır. Bir ronjur, spinöz çıkıntılar ve interspinöz ligamentlerin uzaklaştırılması için uygun olabilir. Bir Penfield ekartörü ligamentum flavumun yüzeyinden superior laminanın altına yerleştirilebilir. Laminektomi yapmak için bir burr veya Kerrison ronjuru kullanılabilir. Durayı korumaya özen gösterilmelidir. Laminanın her bölümü çıkarıldığında Penfield ekartörü lamina ve ligamentum flavum veya dura arasına yerleştirilir. Dekompresyon sürecinde ipli yassı pamuklar dura ile kerrison ronjuru arasına konularak dura yaralanması önlenir. Dekompresyona maksimum stenozun olduğu yerden uzaktan başlanmalıdır. Lamina artiküler fasetin en medial parçasına kadar güvenli olarak çıkarılmalıdır. Pars interartikülarisin korunmasına özen gösterilmelidir. Eğer pars çok fazla incelirse postoperatif dönemde kırık gelişebilir (1,5). Penfield ekartörü daha sonra ligamenti duradan uzaklaştırmak için kullanılır. Böylece sinir kökleri değerlendirilir. Yuvarlak uçlu disektörler bu aşamada yardımcıdır. Eğer hala durada belirgin indentasyon, zayıf pulsasyon ve yetersiz lateral dekompresyon varsa daha fazla dekompresyon gereklidir. Kompresyon devam ederse genellikle superior artiküler fasetten kaynaklanır ve parsiyel rezeksiyon gerektirir (1,5). 25