Samet Baş Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Benzer belgeler
Obsesif KompulsifBozukluk Hastalığının Yetişkin Ayrılma Anksiyetesiile Olan İlişkisi

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA TEMEL İNANÇLAR VE KAYGI İLE İLİŞKİSİ: ÖNÇALIŞMA

Çift uyumu-psikolojik belirtiler ilişkisi

Bilişsel Kaynaşma ve Yaşantısal Kaçınmayla Aleksitimi İlişkisi: Kabullenme ve Kararlılık Penceresinden Bakış

Tedaviye Başvuran İnfertil Çiftlerde Kaygı, Öfke, Başa Çıkma, Yeti Yitimi Ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi

DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeği Türkçe Formunun güvenilirliği ve geçerliliği (11-17 yaş çocuk ve 6-17 yaş anne-baba formları)

Üniversite Hastanesi mi; Bölge Ruh Sağlığı Hastanesi mi? Ayaktan Başvuran Psikiyatri Hastalarını Hangisi Daha Fazla Memnun Ediyor?

Gebelikte Ayrılma Anksiyetesi ve Belirsizliğe Tahammülsüzlükle İlişkisi

İnfertil çiftlerde bağlanma ve mizaç özellikleri tedavi başarısını etkiler mi? Stresin aracı rolü

Doğuş Üniversitesi, KLİNİK PSİKOLOJİ İstanbul ( % 100 Burslu)

PSİKOZ İÇİN RİSK GRUBUNDA OLAN HASTALARDA OBSESİF KOMPULSİF VE DEPRESİF BELİRTİLERİN KLİNİK DEĞİŞKENLER VE BİLİŞSEL İŞLEVLERLE İLİŞKİSİ

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

[BİROL BAYTAN] BEYANI

A.Evren Tufan, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi

Zeka Gerilikleri Zeka Geriliği nedir? Sıklık Nedenleri

İNTİHAR DAVRANIŞI ÖNCESİ VE SONRASI ÖLÇME / DEĞERLENDİRME ÇG.

Dr. Sait Uluç Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü

Üniversite Öğrencilerinde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Belirtileri

SoCAT. Dr Mustafa Melih Bilgi İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi

ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI RUHSAL DEĞERLENDİRME FORMU. Temel Yakınmalar. . Üniversitesi Çocuk Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk Koruma Birimi

Mizofoni: Psikiyatride yeni bir bozukluk? Yaygınlığı, sosyodemografik özellikler ve ruhsal belirtilerle ilişkisi

ÖZGEÇMİŞ. Eğitim HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ YRD. DOÇ. DR. SAİT ULUÇ. Telefon: (0312)

Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi (TLDP) Eğitimi Modül-I Ağustos 2016 İbrahim Sarı MD, MSc

Dersin Grubu. Dersin Kodu. Yarıyıl. Dersin Adı. Bölüm Zorunlu. 1 1 PSY101 Psikolojiye Giriş-I. Bölüm Zorunlu. 2 2 PSY102 Psikolojiye Giriş-II

POSTER BİLDİRİ PROGRAM AKIŞI

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

Yetişkin Psikopatolojisi. Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bornova İZMİR

Açıklama Araştırmacı, danışman, konuşmacı: Herhangi bir maddi ilişki yoktur.

DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU. Dahili Servisler

POSTPARTUM DEPRESYON VE ALGILANAN SOSYAL DESTEĞİN MATERNAL BAĞLANMAYA ETKİSİ

DOĞUMA HAZIRLIK EĞİTİMİNİN ANNENİN PRENATAL UYUMUNA ETKİSİ

Ebru ÖZKURT TOPCU. Uzman Klinik Psikolog. Aile ve Çift Terapisti

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Doğum Mevsimi İlişkisi. Dr. Özlem HEKİM BOZKURT Dr. Koray KARA Dr. Genco Usta

Tip 1 diyabetli genç yetişkinlerin hastalığa psikososyal uyumları ve stresle başa çıkma tarzları

ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE. Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

POSTER BİLDİRİ PROGRAM AKIŞI

VARYANS ANALİZİ (ANOVA)

GEDİZ ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

Obsesif Kompulsif Bozukluk. Prof. Dr. Raşit Tükel İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 5.

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Y. Lisans KLİNİK PSİKOLOJİ ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİV.

Yerinde Masaj ın İş Hayatına Etkileri İstanbul Konulu Akademik Araştırma Sonuçları Sayfa 1/4

HEMODİYALİZ HASTALARINDA HASTALIK ALGISI ÖLÇEĞİNİN KLİNİK SONUÇLAR İLE İLİŞKİSİ

Psoriazis vulgarisli hastalarda kişilik özellikleri ve yaygın psikiyatrik tablolar

BİRİNCİ BASAMAKDA PSİKİYATRİ NURAY ATASOY ZKÜ TIP FAKÜLTESİ AD

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Eğitim Yılı Dönem V Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Staj Eğitim Programı

AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ TANILI ÇOCUKLARIN İDAME TEDAVİSİNDE VE SONRASINDA YAŞAM KALİTELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Emine Zengin 4 mayıs 2018

HEMġEHRĠ ĠLETĠġĠM MERKEZĠ ÇALIġANLARIYLA STRES VE KAYGI DURUMLARI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME

ULUSLARARASI TRAVMA ÇALIŞMALARI PROGRAMI - İSTANBUL - NEW YORK İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ

ANKSİYETE BOZUKLUKLARINDA CİNSEL SORUNLAR. Dr. Özay Özdemir

Ruhsal Travma Değerlendirme Formu. APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır

Yrd. Doç. Dr. Şebnem Akan Klinik Psikolog

Gebelere Antenatal Dönemde Verilen Eğitimin Fetal Bağlanma, Doğum Algısı ve Anksiyete Düzeyine Etkisi. Ebe Huriye Güven

T.C. ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL ZORUNLU DERSLER

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ

UZM. PSK. BUKE TUNCEL YANGIN

Doğum sonrası anksiyete bozukluğu için riskli dönem. Sıklığı?? Klinik seyir??

EMDR GÖZ HAREKETLERİ İLE SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN İŞLEME. (Eye Movement Desensitization and Reprossesing)

ÖZGEÇMİŞ I.KİŞİSEL BİLGİLER

UYGULAMALI SOSYAL PSİKOLOJİ (Baron, Byrne ve Suls, 1989; Bilgin, 1999) PSİ354 - Prof.Dr. Hacer HARLAK

Füsun KURDOĞLU-ERÜRETEN Uzman Psikolog

Son 2 yıl içinde ilaç endüstrisiyle kongre sponsorluğu dışında bağlantım olmamıştır.

Bilişsel Kapalılık İhtiyacı, Yaşam Olayları ve Psikolojik Sağlamlık Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi

Dr. Oğuzhan Zahmacıoğlu Yeditepe Üni. Tıp Fak. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı

EĞİTİM YÖNETİMİ BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ

ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI STAJI

OKB HASTALARINDA EMDR UYGULAMALARI. Doç Dr Önder Kavakcı 2017, Antalya

Melek ŞAHİNOĞLU, Ümmühan AKTÜRK, Lezan KESKİN. SUNAN: Melek ŞAHİNOĞLU. Malatya Devlet Hastanesi Uzman Diyabet Eğitim Hemşiresi

Prof.Dr. ÇİĞDEM GÜNSELİ DEREBOY

HAREKETLİ ÇOCUK DOÇ. DR.AYLİN ÖZBEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK PSİKİYATRİSİ AD. ÖĞRETİM ÜYESİ

ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI STAJI

Şebnem Pırıldar Ege Psikiyatri AD.

POSTPARTUM BAŞLANGIÇLI DEPRESYONDA GİDİŞ VE SONLANIM

Doç. Dr. Fatih Öncü. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DÖNEM V PSİKİYATRİ STAJ DERS PROGRAMI

Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ

KIMYA BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN ENDÜSTRİYEL KİMYAYA YÖNELİK TUTUMLARI VE ÖZYETERLİLİK İNANÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ; CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ

1. BÖLÜM ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ

1993- Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Psikoloji (Klinik Psikoloji) Anabilim Dalı Bilim Uzmanlığı (Yüksek Lisans)

Ergenin Psikososyal Uyumu, Arkadaşlıklarının Niteliği İle Annenin Arkadaşlıklarla İlgili İnançları ve Akran Yönetimi Davranışları Arasındaki İlişkiler

ÇÖZÜM ODAKLI TERAPİLER & KİŞİLERARASI İLİŞKİLER TERAPİSİ PSİKOTERAPİ KURAMLARI II

ÖZGEÇMİŞ. Telefon : +90 (312) FOTOĞRAF : Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü 06800, Beytepe Ankara

Karşı olma-karşıt gelme bozukluğu (KO-KGB) Otorite figürlerine karşı negatiflik, karşı gelme, itaatsizlik ve düşmanlık olarak tanımlanmaktadır.

Bebeklikten Ergenliğe Gelişimsel Psikopatoloji (PSY 319) Ders Detayları

Sınav Kaygısına Bilişsel Davranışçı Yaklaşım

BAĞLANMA ve TERAPİ DE BAĞLANMA YRD.DOÇ.DR.ESRA PORGALI ZAYMAN İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ AD

Prof.Dr. Hatice ÖZYILDIZ GÜZ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Psikiyatri ABD

HIV SÜRECİNDE DEPRESYON VE OLASI İLİNTİLİ DURUMLARI ELE ALMAK. Dr. M.Kemal Kuşcu. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri ABD

RUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU

AİLE DANIŞMANLIĞI 1.GRUP DERS PROGRAMI 1 - AİLE DANIŞMANLIĞINA İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR

Kanserli Hasta Yönetiminde Danışman Hemşirenin Rolü

KANSER VE CİNSEL YAŞAM

Transkript:

POSTER BİLDİRİLER

Obsesif-Kompulsif Bozukluk ve Bağlanma Örüntülerinin Yakın İlişkilere Etkisi: As Good As It Gets Film Analizi Samet Baş Abant İzzet Baysal Üniversitesi Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), birçok semptomu ve değişik klinik görünümleri içerisinde barındıran bir anksiyete bozukluğu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin günlük yaşamında önemli kısıtlamalara sebep olduğu bilinen bu bozukluk üzerine yapılan çalışmalarda, OKB hastalarının yaşam kalitelerinin önemli ölçüde düşük olduğu gösterilmiştir (Macy ve ark., 2013). Yine OKB hastalarının, daha düşük evlenme oranları ve artan evlilik stresi gibi ilişkisel alanda da sorunlar yaşadıkları bilinen bir diğer gerçekliktir. Özellikle eşlerin ritualistik davranışları (kontrol ve yıkama gibi) ve OKB ritüellerine katılmadaki ısrarının ilişkideki çatışmaları arttırabileceği öngörülmektedir (Koran, 2000). Bununla birlikte OKB li bireyin sahip olduğu bağlanma stillerinin, OKB bilişlerini harekete geçirerek OKB semptomlarına sebep olduğu düşünülmektedir (Doron ve ark., 2009). Kişilerin güvensiz bağlanma örüntülerinin, obsesif-kompulsif fenomenle ilişkili olduğu ve bireylerin yakın ilişkilerinde yaşanan obsesif kompulsif semptomlarla direkt bağlantılı olduğu gösterilmiştir (Doron ve ark.,2012). Bu çalışma kapsamında ise, OKB hastalarının özellikle ilişkisel alanda yaşadıkları zorlukların güvensiz bağlanma stilleri doğrultusunda film analizi yöntemi ile ele alınması amaçlanmıştır. Ayrıca kişilerin güvenli ve güvensiz bağlanma tarzlarının yakın ilişkilerdeki olumlu gidişatı nasıl etkileyebileceği açıklanmış ve tedavi süreçlerinde bu dinamiklerin nasıl ele alınabileceği tartışılmıştır. Zihinsel Gelişim Geriliği Olan Çocuklarda Wechsler Çocuklar İçin Zekâ Ölçeği Geliştirilmiş Formunun Faktör Yapısının İncelenmesi Araş. Gör. Cihat ÇELİK; Araş. Gör. İbrahim YİĞİT; Prof. Dr. Gülsen ERDEN; Psikolog Mehmet Ali VURAL Ankara Üniversitesi Zihinsel gelişim geriliği olan çocukların değerlendirilmesinde zekâ ölçeklerinin kullanılması kritik öneme sahiptir. Özellikle bu çocukların tanısal değerlendirmesi ve eğitim programlarının hazırlanması açısından zekâ ölçeklerinin yapısı da önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, zihinsel gelişim geriliği olan bir örneklem grubunda, Wechsler Çocuklar İçin Zekâ Ölçeği Geliştirilmiş Formu nun (WÇZÖ-R) yapı geçerliliğini test etmektir. Bu amaç doğrultusunda Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) ve Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) yöntem- 43

leri kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini, Toplam Zekâ Bölümü (ZB) puanı 40-79 arası olan 520 çocuk oluşturmaktadır. Çocukların yaş ortalaması 10.78 ± 2.69, Toplam ZB ortalaması ise 60.34 ± 12.91 olarak bulunmuştur. AFA sonuçları, ölçeğin Wechsler in bildirdiği gibi, iki faktörlü bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymuştur. DFA sonuçları ise, bu çalışmanın örnekleminde, iki faktörlü yapının geçerli olduğunu göstermiş ve model uyum indeksi değerlerinin iyi uyuma işaret ettiği görülmüştür. [Ki-kare (31, N) = 520) = 101.98, Ki-kare/sd = 3.29, GFI =.96, AGFI =.93, CFI =.96, RMSEA =.06]. WÇZÖ-R ın hem klinikte hem de eğitim alanlarında yaygın kullanımı göz önünde bulundurulduğunda, iki faktörlü modelden elde edilen puanların zihinsel gelişim geriliği gösteren bireylerde kullanımının daha güvenilir bilgiler vereceği düşünülmektedir. Baş Etme Esnekliği Ölçeğinin Türkçe Uyarlaması ve Öğrenci Formunun Geliştirilmesi: Ön Çalışma Dilek Demirtepe-Saygılı Atılım Üniversitesi Transaksiyonel Baş Etme Teorisi ne göre (Lazarus & Folkman, 1984)problem odaklı (PO) baş etmede kişi stresli durumu aktif çaba göstererek çözmeye çalışır. Duygu odaklı (DO) baş etmede ise olumsuz duyguyu hafifletmek için uğraşır. Kontrol edilebilir durumlarda PO, aksi durumlarda DO baş etme kullanabilmek daha işlevseldir (Conway & Terry, 1992). Baş etme esnekliği, bu ayrımı gerçekçi bir şekilde yapıp durumun kontrol edilebilirliğine uygun baş etme yolunu kullanmaktır. Baş Etme Esnekliği Ölçeği (Cheng, 2001) bireylerin 6 gün boyunca yaşadıkları stresli olayları ve baş etme yollarını günlük şeklinde rapor ettikleri ve olayın etkisi, kontrol edilebilirliği gibi ölçütlere göre değerlendirdikleri bir formdur. Buna göre, kontrol algısının ve baş etme yollarının değişimi ve duruma uygun baş etme yolunun seçilmesi baş etme esnekliğinin 3 ana öğesidir. Bu çalışmanın amacı Baş Etme Esnekliği Ölçeği ni Türkçe ye uyarlamak ve örnek durumlar üzerinden tek oturumda tamamlanabilecek formunun oluşturulması için bir ön çalışma yapmaktır. Bu çalışmada ölçek aslına uygun olarak 34 üniversite öğrencisine uygulanmıştır. Bulgular, bireylerin baskın baş etme yolunu (PO/ DO) ve baş etme esnekliğini (esnek/katı) değerlendirmek için kullanılmıştır. Bulguların bilişsel esneklik, baş etme yolları, psikolojik belirti düzeyi ve yaşam doyumu ile ilişkileri geçerlik yönünden incelenmiştir. Aktarılan 204 stresli durum içerik analizi ile incelenerek öğrencilerin karşılaştıkları stresli olaylar belirlenmiştir. 44

Travma Sonrası Stres Bozukluğu Olgusunda Bilişsel Davranışçı Terapi Işığında Vaka Formülasyonu: Bir Film Analizi Neşe DURĞUN Abant İzzet Baysal Üniversitesi Çalışmada, Karanlıktakiler adlı filmde travmatik bir olaya maruz kalmış olan anne Gülseren adlı karakter vaka olarak ele alınmıştır. Anne Gülseren karakterinin vaka formülasyonu, Bilişsel Davranışçı Terapi kuramına dayandırılarak yapılması amaçlanmaktadır. Formülasyon, travmanın oluşmasına ve sürmesine ilişkin açıklama getiren, Ehlerk ve Clark ın Bilişsel Modeline ve İkili Temsil Kuramına dayandırılarak yapılması planlanmıştır. Bu nedenle vakada travma öncesi faktörlerin rolü -çocukluk deneyimleri, kendi, dünya ile ilgili inançları, temel inançları- yer almıştır. Bununla birlikte vakada travma anının yapısını anlamak için travma anı faktörleri incelenmiştir. Travma anı deneyimlerinde, travma anında yaşadığı baskın duygusal deneyime, sıkıntının zirve anlarına ve atfedilen anlama yer verilmiştir. İkincil duygusal tepkiler ve travmanın sürmesini etkileyen travma sonrası faktörler tartışılacaktır. Zihinsel geri dönüşlere (flaşbekler) ve istenmeyen girici düşüncelere (intrusive) durumsal olarak erişilebilir bellek ve semantik olarak erişilebilir bellek açısından incelenmiştir. Son olarakta bozukluğu sürdüren önemli süreçler ele alınmıştır. Kısaca, TravmSonrası Stres Bozukluğu vakasında bilişsel terapi kuramlarına dayandırılarak vaka formülasyonu yapılmıştır. Kirli Onikili Ölçeği ile Kısa Karanlık Üçlü Ölçeği nin Türkçe ye Uyarlanması ve Psikometrik Özelliklerinin İncelenmesi Eremsoy, E., Gültekin, G., Uysal, A., Bahçekapılı, H. Doğuş Üniversitesi Karanlık Üçlü, kişiliğin narsisizm, Makyavelizm ve psikopati boyutlarını içinde barındıran bir kişilik özelliği olarak tanımlanmaktadır (Paulhus & Williams, 2002). Bu araştırmada, karanlık üçlü kişilik özelliğini hem ayrı boyutlar halinde hem de bir bütün olarak değerlendirmek amacıyla geliştirilmiş olan Kirli Onikili Ölçeği (KOÖ; Jonason & Webster, 2010) ile Kısa Karanlık Üçlü Ölçeği nin (KKÜÖ; Jones & Paulhus, 2013) dilimize uyarlanması ve psikometrik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemi 158 üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Araştırmada, Demografik Bilgi Formu, KOÖ, KKÜÖ, Narsisistik Kişilik Envanteri (Nar- 16), Psikopati Ölçeği(SRP-III), Makyavelizm Ölçeği(MACH-IV), Büyük Beşli 45

Kişilik Ölçeği (BFI), Sosyoseksüel Eğilim Envanteri(SOI-R) kullanılmıştır. İki ölçeğin de güvenirlik analizi sonuçları tatmin edici düzeydedir. Geçerlik analizine bakıldığında ise, doğrulayıcı faktör analizi sonucunda elde edilen uyum indeksi değerleri, hem KOÖ ve hem de bazı düzeltmeler sonrası KKÜÖ için üç-boyutlu model ile verinin yeterli düzeyde uyum gösterdiğine işaret etmektedir. Birleşen ve ayırt edici geçerlikleri de beklenilen düzeyde ve ölçeğin geçerliğine işaret eder yönde bulunmuştur. Bulgular, her iki ölçeğin Türk kültüründe uygulanabilirliğini göstermektedir, ancak bulguların genellenebilirliğini artırmak için, daha geniş ve heterojen bir yetişkin örnekleminde araştırmanın tekrarlanmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Kişilik Özellikleri Ve Olumsuz İnançların Depresyon Tanısını Ayırt Etmedeki Rolü Ceren Gökdağ Ege Üniversitesi Depresyon, son yıllarda tüm dünyada hızla artan, farklı sebeplerden dolayı oldukça karmaşık bir bozukluktur. Bozukluğun tanılanması ve depresyonu olanlar ile olmayanların ayırt edilmesi, tedavi edilmesi kadar önemli bir uğraş alanıdır. Depresyonun etiyolojisinde önemli bir yer tutan faktörlerden kişilik özellikleri ve olumsuz inançların, depresyonu olan bireyleri tespit edip edemeyeceği tartışılmaktadır. Buradan hareketle bu çalışmanın amacı; mizaç ve karakter özellikleri ile fonksiyonel olmayan tutumların, majör depresif bozukluk tanısı olan ve herhangi bir psikiyatrik bozukluk tanısı olmayan kişileri ayırt edip edemeyeceğinin incelenmesidir. Çalışmanın örneklemini majör depresif bozukluk tanısı olan (n=127) ve herhangi bir tanısı olmayan (n=127) gönüllüler oluşturmuştur. Ölçüm aracı olarak Mizaç ve Karakter Envanteri ve Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği kullanılmıştır. Veriler iki fonksiyonlu diskiriminant analizi ile analiz edilmiştir. Sonuçlara göre, örneklemin %76,8 i doğru şekilde sınıflandırılmış tır. 127 majör depresif bozukluk tanılı hastanın 95 i (%74,8) hasta olarak, 127 sağlıklı gönüllünün 100 ü (%78,7) sağlıklı olarak sınıflandırılmıştır. Özellikle zarardan kaçınma ve kendini yönetme kişilik özelliklerinin depresyonu ayırt etmede önemli bir yeri olduğu görülmüştür. Kullanılan mizaç ve karakter özelliklerinin ve işlevsel olmayan tutumların depresyon tanısını ayırt etmede başarılı değişkenler olduğu ve pratikte kullanılmasının yararlı olabileceği söylenebilir. 46

Esrar Bağımlılarında Çocuklukta Algılanan Ebeveyn Kabul Reddinin Psikolojik Uyumları Üzerindeki Etkilerinin İncelenmesi Sevim Berrin İnci, Melis İpçi Ege Üniversitesi Madde Bağımlılığı Yüksek Lisansı ve Özel Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Muayenehanesi; Özel Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Muayenehanesi Çalışmanın amacı esrar bağımlısı olan/olmayan kişilerin çocukluklarında anne-babalarıyla ilişkilerinde algılamış oldukları kabul-reddin bugünkü psikolojik uyumları üzerindeki etkisinin incelenmesi ve kendine zarar verme davranışı(kzvd),intihar düşüncesi/girişimi, çocuklukta maruz kalınan fiziksel/ sözel/duygusal şiddet gibi sosyademografik bilgilerin araştırılmasıdır. Çalışma grubu Ege Üniversitesi Madde Bağımlılığı polikliniğine denetimli serbestlik tedbiriyle başvuran ve DSM IV tanı kriterlerine göre esrar bağımlılığı tanısı alan; kontrol grubu ise madde kötüye kullanımı veya bağımlılığı tanısını düşündürmeyen yaşları 18-45 arasında değişen 150 erkekten oluşmaktadır. Katılımcılara sosyodemografik bilgi formu, Ebveyn kabul-red ölçeği(ekrö),kişilik Değerlendirme Ölçeği(KİDÖ) uygulanmıştır. İstatistiksel analizde ki-kare,t-testi, MANOVA ve korelasyon kullanılmıştır. Gruplar arasında; çocukluklarında anne-babalarından algıladıkları kabul-red ve KİDÖ puanları açısından anlamlı fark vardır(p<.05). Esrar bağımlısı olan ve olmayanların çocukluklarında anne-babalarıyla ilişkilerinde algıladıkları kabul-red ile bugünkü psikolojik uyumları arasındaki ilişki değerlendirildiğinde, anneden(r=.54) algılanan red babaya(r=.32) oranla bugünkü psikolojik durumlarını daha çok olumsuz yönde etkilemektedir. KZVD, intihar düşüncesi, fiziksel-sözel-duygusal şiddet görme açısından gruplar arasında anlamlı fark vardır. En sık seçilen KZVD yöntemi kendini kesme ;intihar yöntemi ise aşırı doz ilaç/alkol/madde kullanımıdır. Esrar bağımlılarında çocuklukta algılanan kabul reddin bugünkü psikolojik uyumları üzerine etkisini inceleyen ilk araştırmadır. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olanlarda İnternet Kullanımı ve Saldırganlık Arasındaki İlişki Sevim Berrin İnci, Melis İpçi Ege Üniversitesi Madde Bağımlılığı Yüksek Lisansı ve Özel Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Muayenehanesi; Özel Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Muayenehanesi Bu çalışmada Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu(DEHB)olan çocuklarda internet kullanımının saldırganlık ile ilişkisinin araştırılması amaçlamıştır. Ayrıca DEHB nin kendi alt alanları(dikkat Eksikliği Baskın tip, Hiperaktivite Baskın 47

tip, Bileşik tip) arasındaki farklılık, tedaviye başlama yaşı gibi sosyodemografik verilerin incelenmesi amaçlanmıştır. Çocuk ve ergen psikiyatri kliniğine başvuran,dsm IV tanı kriterlerine göre DEHB tanısı alan 8-14 yaşları arasındaki 60 ve DEHB tanısı almayan 60 çocuk çalışmaya alınmıştır. Katılımcılara sosyodemografik veri formu, Saldırganlık Envanteri, İnternet Bağımlılığı Ölçeği uygulanmıştır.istatistiksel analizinde ki-kare,t-test,anova kullanılmıştır. İnternet Bağımlılığı Ölçek puanı ile saldırganlık arasındaki ilişki incelendiğinde internette kalma süresi arttıkça saldırganlık ölçek puanınında arttığı, erkeklerin kızlara göre bağımlılık ve saldırganlık ölçek puanlarının istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu bulunmuştur. Tedaviye başlama yaşı açısından gruplar arası farklılık vardır (p<.05).saldırganlık ölçeği ve İnternet Bağımlılığı ölçeklerinden yüksek puan alanlar sırasıyla DEHB Bileşik tip, DEHB Hiperaktivite baskın tip, DEHB Dikkat Eksikliği baskın tip, kontrol grubu dur (p<.05).dehb en iyi araştırılmış bozukluklardan olmasına karşın DEHB ile oldukça yakın ilişkili olan saldırganlık ve internet bağımlılığı ihmal edilmiş görünmektedir. Oysa internet bağımlılığı ve saldırganlık, DEHB ye hem sık olarak eşlik etmekte hem de prognoz üzerinde son derece önemli faktörlerdendir. Sosyal Anksiyete Bozukluğu Ve Çekingen Kişilik Bozukluğu Tanılı Bir Olguda Bilişsel Davranışçı Terapinin Kullanımı Arş. Gör. Servet Kaçar, Prof. Dr. Ferhan Dereboy Ege Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal anksiyete bozukluğu, başlıca özelliği utanç duyulabilecek toplumsal ya da bir eylemin gerçekleştirildiği durumlardan, belirgin ve sürekli bir korku duyma olan bir ruhsal rahatsızlıktır. Çekingen kişilik bozukluğunun başlıca özelliği ise genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan toplumsal ketlenmenin, yetersizlik duygularının ve olumsuz değerlendirilmeye aşırı duyarlılığın olduğu sürekli bir örüntüdür. Çekingen kişilik bozukluğunun (ÇKB) sosyal anksiyete bozukluğuyla sıklıkla bir arada görüldüğü çeşitli yayınlarda bildirilmiştir. ÇKB ölçütlerini de karşılayan sosyal anksiyete bozukluğu hastalarının daha fazla sosyal bozulma ve depresif eş hastalanım gösterdikleri bulunmuştur. Sosyal anksiyete bozukluğu olan bireyler için yapılan çalışmalar bilişsel davranışçı terapinin (BDT) etkili bir terapi yöntemi olduğunu bildirseler de çekingen kişilik bozukluğu komorbiditesinin olması tedaviden alınan etkililik oranını düşürmektedir. Bu olgu sunumunda 33 yaşında, bekar, çalışmayan, sosyal anksiyete bozukluğu, çekingen kişilik bozukluğu ve çifte depresyon tanılarını karşılayan bir erkek hastanın 15 seanslık bilişsel davranışçı tedavi süreci anlatılacaktır. Tedavi sonrasında olgunun ölçek puanlarında belirgin bir artış görülmüş olmakla birlikte, sosyal ve mesleki işlevselliği de büyük oranda artmıştır. 48

Engelli Çocuk Anneleri, Kronik Ağrı ve Yeme Bozuklukları için Bilişsel-Davranışçı Kişilerarası Grup Terapisi: Bir Ön Çalışma Özlem Sertel-Berk, Deniz Aktan, Ayşenur Aktaş, Cihan Asaroğlu, Gülçin Cihandide-Ayalp, Ezgi Deveci, Burak Duruk, Elif Ergüney-Okumuş, Aslı Eyrenci, Selin Karaköse, Suna Ömerbaşoğlu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Bedensel/psikolojik belirtileri olanların ve/veya yakınlarının kişilerarası sorunlar yaşadıkları ve bu vakalara yönelik grup terapilerinin Bilişsel-Davranışçı-(BD) yöntemlerle kişilerarası-(ka) terapi tekniklerini birleştiren bir anlayışa doğru ilerlediği göze çarpmaktadır. Ancak, ülkemizde bu alanda karşılaştırmalı çalışmaların kısıtlı olduğu söylenebilir. Bir ön çalışma niteliği taşıyan bu araştırmanın temel amacı BD ve KA sorunların ifadesine odaklanan Fonksiyonel Analitik (FA) Grup Terapisine dayanan bir terapi modülünün etkinliğinin ortak özellikleri KA sorunlar olan Kronik Ağrı Sendromu (n=10), Yeme Bozukluğu (n=4) ve Serebral Palsili çocuğu olan anneler (n=5) olmak üzere 3 farklı grupta sınanması ve bekleme listesi/kontrol vakaları ile karşılaştırılmasıdır. İzleme de dahil 9 seans olarak planlanan her üç terapi süreci Nisan-Ekim 2014 arasında İstanbul Üniversitesi Fiziksel Tıp-Rehabilitasyon Anabilim Dalı (AD) ile Psikiyatri AD Yeme Bozuklukları Birimi bünyesinde 2-3 er klinik psikoloğun yönetiminde yürütülmüştür. Aleksitimi/Somatizasyon/Depresyon/Anksiyete/Duygu Dışavurumu ve belirti düzeyleri açısından üç grubun da başlangıca ve kontrollere kıyasla anlamlı düzelmeler gösterdiği, bu düzelmelerin izleme seansında da devam ettiği gözlenmiştir. Daha fazla sayıda ve başka tanı gruplarında da sınanması gerekli olmakla birlikte kısıtlı sayıda vakadan elde edilen bu ön bulgular BD yönelimli FA modülün küçük ve kısa gruplarda dahi etkinliğine dair umut vaat etmektedir. Kadın ve toplum: Değişim Her Zaman Gelişim Midir? Gamze Şen, Mübeccel Yeniada Hacettepe Üniversitesi Toplumsal değişimler tarih boyu uzun zamanlara ve çok emeklere mal olmuştur. Kadının, evrensel anlamda toplumsal yerinin değişim süreci de böylesi bir zaman ve emeğin ürünü olarak görülebilir. Sosyal ve ekonomik hayatta var olma mücadelesi kadın açısından pek de kısa vadeli ve kolay olmamıştır. Günümüz modern kadına gelene kadarki değişim süreci hayatın pek çok alanında kadın açısından bir var olma mücadelesi olarak görülebilir. Ekonomik hayata dahil 49

edilmeyen, savunmasız ve zayıf görülen ve kadınlıktan ziyade annelik atfedilen eski kadın algısının yerini çalışan, bireyleşen bir kadın almaya başlamıştır. Bu doğrultuda var olan değişim bir gelişim olarak görülebilir mi? Öte yandan, kadına yönelik şiddet bahsi geçen değişen kadın imajına ters düşen bir olgu olarak düşünülebilir. Şiddetin meşrulaştığı, gündelikleştiği ve görünürlüğünün arttığı şu zamanda kadına yönelik şiddet, şiddet dolu bir dünyanın kırıntısı olarak da okunabilir. Ancak bu okuma, olgunun sıradanlaşması ve kabulü anlamına da gelecektir. Buradan hareketle öncelikle kadının toplumda psikososyal bir varlık olarak var kalım mücadelesi tarihsel gelişim süreci içerisinde ele alınması planlanmaktadır. Kadının farklı kültürlerde ve toplumlarda zaman içerisindeki, özellikle son 10 yıl içerisinde, yeri ve değişiminin çok boyutlu olarak ele alınması ve sonunda ülkemiz genelinde incelenmesi düşünülmektedir. Buna yönelik olarak Türk toplumda kadının yerinin aile, kültür, siyasi söylemler ve şiddet başlıkları üzerinde durulacaktır. Çalışmamızın sonunda kadınına yönelik şiddetin meşrulaşan bir süreç olarak izlemesi ve bu süreçteki yapı taşlarının tartışılması ve çok yönlü bakış açısının kazandırılması hedeflenmektedir. Bağlanma Örüntüleri, Evlilik Uyumu Arasındaki İlişkide Kişilerarası Beklentilerin Aracı Rolü F. Mahperi Uluyol, Sait Uluç Hacettepe Üniversitesi Evlilikte eşlerin tartışma ya da çatışma anında hissettikleri ile karşıdan beklentilerine göre tepkileri hem kendi davranışlarını hem de eşlerinin davranışlarını etkilemekte bu durumda çiftlerin evlilikten aldıkları doyumu etkilemektedir (Lafontaine ve Lussier, 2005; Güven ve Sevim,2005). Çiftler arasındaki duygu ve düşünce döngüsünün şekillenmesinde Bağlanma kuramının önemli katkıları vardır. Erken dönem de oluşan kendilik ve diğerleri algısına Bowlby (1969) İçsel Çalışan Modeller adını vermiştir. Bu yapıların çocuklukta zeminlerinin oluştuğu ve yaşam boyu benzer şekilde devam ettiği düşünülmektedir (Main ve Weston, 1981). Zihinsel modeller kavramı kişilerarası süreçlerde de yer almaktadır. Kendilik ve diğerleri zihinsel modellerinin kişilerarası süreçlerde oluştuğu ve geliştiği yaklaşımından kişilerarası şemalar kavramı ortaya atılmıştır (Safran ve Segal, 1990). Yetişkinlik hayatında ikili ilişkiler düşünüldüğünde de evlilik ilişkisinin eşlerin hayatlarında önemli rol oynadığı düşünülmektedir. İlgili alanyazın göz önünde bulundurulduğunda evlilik uyumunda, bağlanma örüntüleri ve kişilerarası beklentiler ilişkisi eşlerin kendilerini ve eşlerini algılayış şeklinde etkili olduğu düşülmektedir. Bu araştırmada evli kişilerin bağlanma biçimleri, kişilerarası şema örüntüleri ve evlilik uyumları arasındaki ilişkiler incelenmiştir. 50

Araştırmanın örneklemi, 130 erkek 130 kadın olmak üzere 260 evli kişiden oluşmaktadır. Katılımcılara çalışmanın amaçları doğrultusunda Çift Uyum Ölçeği (ÇUÖ), Kişilerarası Şemalar Ölçeği (KŞÖ), Yakın İlişkiler Yaşantılar Envanteri (YİYE-II) ve Semptom Tarama Envanteri (SA-45) verilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre bağlanma örüntüleri ve kişilerarası şemalar için cinsiyetler arasında anlamlı fark görülmemiştir. Kaygılı ve kaçınıcı bağlanma örüntüleri ile evlilik uyumu arasında ters yönlü anlamlı ilişki görülmüştür. Evlilik uyumu ile kişilerarası şemalardan dostluk ve düşmanlık boyutu ile anlamlı ilişki görülürken, pasiflik ve baskınlık boyutunda anlamlı ilişki görülmemiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar alanyazın çerçevesinde tartışılmıştır. Obsesif Kompulsif Bozukluk Hastalarında Obsesyon, Kompulsiyon ve Endişe ile Erken Dönem Uyum Bozucu Şemalar, Üst-biliş ve Düşünce Eylem Kaynaşması Arasındaki İlişkinin İncelenmesi Berge Velibaşoğlu Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi Bu çalışmada, Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) tanısı almış bireylerde şema alanları ile obsesif-kompulsif belirtiler ve endişe arasındaki ilişkide düşünce eylem kaynaşması ve üst-bilişlerin aracı rolü incelenmiştir. Etik kurul izini alındıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri polikliniğine başvuran ve psikiyatri servisinde yatan OKB tanısı almış 96 birey (X= 32.69, SS=9.06) araştırmaya katılmıştır. Veri toplama aracı olarak demografik bilgi formu, Young Şema Ölçeği-Kısa Formu, Üst-bilişler Ölçeği-30, Düşünce Eylem Kaynaşması Ölçeği, Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Derecelendirme Ölçeği ve Penn Eyalet Endişe Ölçeği kullanılmıştır. Regresyon analizi sonuçlarına göre OKB tanısı almış kişilerde özellikle zedelenmiş otonomi ve kopukluk şema alanlarının ön plana çıktığı görülmektedir. Ayrıca şema alanları ile obsesif-kompulsif belirtiler ve endişe arasındaki ilişkide üst-bilişsel kavramlar olan düşünce eylem kaynaşması ve üst-bilişlerin de rolü olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak elde edilen bulgular doğrultusunda şema alanları ile OKB deki düşünce (obsesyon), davranış (kompulsiyon) ve duygu (endişe) çıktısı arasındaki ilişki değerlendirilirken özellikle zedelenmiş otonomi ve kopukluk şema alanlarının etkili olduğunun, ayrıca üst-bilişsel kavramların da şema ile çıktılar arasındaki ilişkide rol oynadığının göz önünde bulundurulabileceği düşünülmektedir. 51

İlişki Doyumunun Erken Dönem Uyum Bozucu Şemalar, Kişilerarası İlişki Tarzları ve Kendilik Algısı Açısından Değerlendirilmesi Araş. Gör. İbrahim YİĞİT; Araş. Gör. Cihat ÇELİK Ankara Üniversitesi Anne-baba ya da temel bakım veren kişilerle olumsuz yaşantılar sonucu oluşan erken dönem uyum bozucu şemalar ile yetişkinlik döneminde romantik ilişkiler ya da evlilik ilişkileri arasında ilişkiler mevcuttur. Ayrıca, bu erken dönem olumsuz yaşantılar sonucu şekillenen bireyin kendisiyle ilgili değerlendirmeleri ve kişilerarası tarzları da ilişki niteliğini ya da doyumunu etkileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı, evli ve romantik ilişkisi olan bireylerin erken dönem uyum bozucu şemaları, kendilik algısı ve kişilerarası tarzlarının ilişki doyumları üzerindeki etkisini incelemektir. Araştırmanın örneklemi, 17-54 yaş arası 434 evli ve romantik ilişkisi olan katılımcıdan oluşmaktadır. Katılımcılara, sırasıyla Young Şema Ölçeği-Kısa Form 3, Kişilerarası Tarzlar Ölçeği, Sosyal Karşılaştırma Ölçeği, İlişki Doyumu Ölçeği ve Demografik Bilgi Formu uygulanmıştır. Regresyon analizi sonuçları, ilişki doyumunu, romantik ilişkisi olan bireylerde kopukluk şema alanının; evli olan bireylerde ise ilişki süresi ve kopukluk şema alanının olumsuz yönde anlamlı bir şekilde yordadığını göstermiştir. Her iki grupta da, kopukluk/reddedilme şema alanının ilişki doyumunun düşmesiyle ilişkili olduğu ve yetişkin romantik ve evlilik ilişkilerinde temel bir rol oynadığı görülmüştür. 52

Beden ve Duygular: Öfke, Kaygı ve Üzüntünün Psikosomatik Semptomlarla İlişkisinin bir Üniversite Örnekleminde İncelenmesi Aslı ÖZDEN & Yard. Doç. Dr. Zeynep ÇATAY İstanbul Bilgi Üniversitesi Bu araştırmanın amacı sağlıklı bir örneklemde psikosomatik semptom geliştirmeye yatkınlık ile çeşitli ailesel ve duygusal etmenlerin ilişkisini incelemektir. Günümüzde beden ve zihin arasındaki ayrım kalmış olup beden ve zihnin birbiriyle ilişkide olduğunu ve her bireyin beden-zihin düzleminde yer aldığı düşünülmektedir. Bu bağlamda, psikosomatik semptomlar bedenin düzenlenememiş duyguyu ifade etmesi olarak görülmektedir (Meissner, 2006). Bu çalışmada bir yandan kişinin duygu düzenleme kapasitesinin ve özellikle zorlandığı duygu türünün psikosomatik şikayet geliştirme sıklığı ile ilişkisi araştırılırken bir yandan da bu durumun ailedeki somatizasyon eğilimi ve önemli bir hastalık geçirmiş olma deneyimi ile olan bağlantısı Korelasyon Analizi ve Çoklu Regresyon Analizi ile incelenmiştir. Örneklemi oluşturan 282 üniversite öğrencisine demografik soru formu, Ebeveyn Duygu Yönetme Ölçeği, Toronto Aleksitimi Ölçeği ve Somatizasyon Ölçeği uygulandı. Sonuçlar, bireyin kendi duygularını düzenleme becerisinin psikosomatik semptom geliştirme eğiliminin anlamlı bir yordayıcısı olduğunu göstermiştir. Özellikle üzüntü ve kaygı duygularını düzenleyememe halinin, bu durum yoğun duyguları kontrolsüzce ifade etme olarak ortaya çıkmıştır, psikosomatik şikayetlerle belirgin bir ilişki içinde olduğunu görülmüştür. Duyguların bastırılması ve psikosomatik semptomlar arasında belirgin bir ilişki bulunmazken, aleksitimi eğilimi de somatizasyon eğiliminin anlamlı bir yordayıcısı olarak belirtilmiştir. Ek olarak kişinin kendisinin ve annesinin tanı alması ve psikosomatik şikayet sıklığı ile anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Kadınlarda, erkeklere göre psikosomatik semptom görülme sıklığı daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca, düşük sosyo-ekonomik sınıfta da psikosomatik semptom geliştirme eğiliminin daha yüksek olduğu görüşmüştür. Bu bulgular somatizasyon eğilimi ve duygu düzenleme becerileri arasındaki ilişki açısından tartışılacaktır.