Öğretmen Sohbetleri II "İnsan İlişkilerine Dair Psikoloji Söyleşileri" Terakki Vakfı Okulları Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi olarak kurumumuzda çalışan arkadaşlarımıza yönelik, içeriği eğitimin biraz içinde biraz da dışında olan psikoloji toplantılarının ilkini 2008 yılında gerçekleştirmiştik. Benzer bir çalışmaya bu öğretim yılında Öğretmen Sohbetleri II adı altında devam ediyoruz. İnsan olarak iş ve özel yaşantımızda karşılaştığımız olası güçlükler ve bu güçlüklerle baş edebilme becerilerimiz üzerine gerçekleştireceğimiz etkinliklerimizin konuşmacıları; eğitim ve psikoloji alanlarında yetkin akademisyen, psikolog ve psikiyatristlerden oluşmaktadır. Öğretmen Sohbetlerimizin ilk konuğu Klinik Psikolog Emre Konuk olacaktır. İlk etkinliğimizin konusu ise, Motivasyon: Hayatın Anlamı ve mutluluk Motivasyon... Bugünün dünyasında gerek kişisel, gerek sosyal, gerekse profesyonel anlamda baş köşeye oturmuş bir mesele. Üzerine sayısız kitap yazılan, eğitim verilen, seminer düzenlenen ve hatta iş kurulan bir konu. İtici güç, insan potansiyeli, performans geliştirme; hepsi bir miktar aşina olduğumuz veya öyle olduğumuzu sandığımız kavramlar. Emre Konuk Öğretmen Sohbetlerimizin ikinci konuğu Yard.Doç.Dr. Oktay AYDIN olacaktır. Etkinliğimizin konusu ise Zor İnsanlarla İlişkileri Yönetme: İletişim. İletişim kurmakta güçlük çeken insanları uzmanlar "Zor insanlar" olarak tanımlıyorlar. Zor insanlar, toplumdan topluma, kişiden kişiye farklı tanımlansa da, temelde benzer davranışlar gösteriyorlar. İletişim konusunda yaşanan güçlükler her alanda özellikle de iş yaşamında verimliliğin ve kişisel motivasyonun azalmasına neden oluyor. Araştırmalar, insanların değil ama davranışlarının değişebileceğini gösteriyor. Doğru tutum sergilediğimizde karşımızdakinin de tutumunu değiştirebiliriz.
1 Aralık 2011 tarihinde, Öğretmen Sohbetlerimizin üçüncü konuğu Ergen Gelişimi ve Davranışı konusu ile Klinik Psikolog Naz MİDİLLİLİ. Çocuklarımız, sürekli diyorlar ki: Ben zaten her şeyi biliyorum. Onların bildiklerini öğrenmem için o yaşa gelmeme gerek yok ki! Eyvah, vücudum değişiyor. Yememeliyim, rejim yapmalıyım. Nedir cinsellik? Annem ve babamdan farklıyım. Dinlediğim müziği anlamıyorlar. Gizli bahçeme girmek istiyorlar, oysa benim arkadaşlarım var. Teknolojiden hiçbir zaman anlamadılar ki cep telefonundan anlasınlar. MSN niye kapanacakmış ki? Neden ders çalışmak zorunda kalayım; aslında çalışmam da lazım ama... Sürekli odamın toplanmasının hatırlatılmasından bıktım. Yukarıdaki cümleler kulağa çok tanıdık geliyor. Bu soru ve sorunlarla ergenlik döneminde sıkça karşılaşıyoruz. Ergenlik dönemi, çocuklarımızın biz yetişkinleri çevrelerinde fazla istemedikleri, ama bize en fazla gereksinim duydukları dönem. Öğrencilerimizin yaşadıkları bu sürecin dışında kalmak elbette mümkün değil. Psikanalistlere göre, ergenlik hüzün demektir. Gidenin ve bir daha geri gelmeyecek olanın hüznüdür. Giden çocukluktur, cinsiyetsiz bir bedene sahip olmanın düşlemidir, anne-babayla kurulmuş olan o yoğun bağdır. Ergenlik, bir yas sürecidir ve mutlu ergen yoktur: Hüzün, yas ve mutsuzluk. Ergenlik değişim demektir, büyümek demektir, başkalaşım (metamorphose) ve dönüşüm (mutation) demektir. Ergenler hem büyürler, hem de değişirler. Ergenlik, bazı yazarlara göre ikinci doğum dur. Ergenlik bir hastalık değil, doğal ve gerekli bir süreçtir.
Öğretmen Sohbetlerimizin bu ayki konuğu Klinik Psikolog Olcay Güner. 1 Mart 2012 Perşembe günü Öğretmen Öğrenme Güçlüğünü Nasıl Fark Eder ve Fark Ettiğinde Hem Psikolojik Hem de Akademik Olarak Neler Yapabilir? konusu ile öğretmenlerimizle buluşuyor. Her birey biriciktir dolayısı ile öğrenme süreçlerinin de biricik ve farklı olması çok doğaldır. İnsanları diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerin başında öğrenme gelir. Akademik becerilerin kazanımı dışında sosyal ve duygusal gelişimi de kapsayan öğrenme süreci doğumdan itibaren başlayarak yaşam boyu devam eder. Her bireyin kendine özgü ve biricik olması nedeniyle öğrenme süreçlerinde de kişiler arası farklılık olması çok doğaldır. Öyle ki bir kişi normal ya da normalin üzerinde bir zekaya sahip olmasına rağmen dinleme, düşünme, anlama, kendini ifade etme, okuma-yazma veya matematik becerilerinin kazanılmasında zorluk yaşayarak yaşıtlarına ve zekasına oranla beklenenden daha düşük başarı gösterebilir. Bu şekilde bireysel farklılıkları olan öğrencilere kendi bireysel özelliklerine göre öğrenme olanaklarının sağlanması çocukların hak ettikleri eğitim fırsatlarını yaratabilecektir. Tam da bu noktada özellikle öğretmenlerin erken yaşlardan itibaren öğrencilerin hem akademik hem de sosyal-duygusal ihtiyaçları konusunda farkında olmaları ve bu doğrultuda hareket etmeleri öğrenme güçlüğü nün öğrenme farklılığı na dönüştürülmesi açısından önemlidir. Öğretmen Sohbetlerimizin bu ay ki konuğu Nörolog Dr. Bülent Madi. 14 Mart 2012 Çarşamba günü Öğrenme ve Beyin konusu ile öğretmenlerimizle buluşuyor. Beyin, anne karnında gelişmeye başlar ve en hızlı gelişim ilk 3 yaş içindedir. Nöroloji bilimi, psikoloji, fizyoloji, felsefe, fizik, sosyoloji, ekonomi, politika, sanat gibi alanlarla da birlikte çalışır. Beynin ürettiği zeka veya zihin kavramlarını tartışabilmek için beyin hücrelerinin araştırılmasının yanında sözcüklerin ne anlama geldiğini anlatmak için dil bilim ve felsefeye de gereksinim duyulmuştur. Beynin bebeklikten itibaren iyi gelişimi için en önemli unsurlardan biri konuşmadır. Konuşma için sözcükler gerekir. Sözcükler beyinde oluşur. Düşüncenin oluşabilmesi için sözcüklere, imgelere gereksinim vardır. Gelişimin iyi olabilmesi veya iyi bir beynin bozulmaması için nörolojinin birçok bilim dalı ile birlikte çalışması gerekiyor.
Sanatın Öğretmen Rolüne Katkısı Öğretmen Sohbetlerimizin bu ayki konuğu; Psikolog Nur Dinçer Genç, 21 Mart 2012 Çarşamba günü Sanatın Öğretmen Rolüne Katkısı konusu ile öğretmenlerimizle buluşuyor. KIŞILER IÇSEL DUYGU VE DÜŞÜNCELERINI SÜBJEKTIF BIR PERSPEKTIFLE, EN IYI "KENDILERI" IFADE EDERLER (SHIRK VE RUSSELL, 1996 AKT. HAMAMA VE RONEN, 2009). Yaklaşık 12.000 yıl önce yaşayan mağara devri insanlarının, duvar resimlerini ne amaçla yaptıklarını halen bilmiyoruz. Belki kutsallık, belki sanat, belki iyileşme ya da geriye bir şey bırakma arzusu ile mağaralara resim yapmaktan kendini alamayan atalarımızla aramızdaki ortak yan, hepimizin özündeki yaratıcılıktır. Yaratıcılık insanlık tarihine kimi zaman kutsal sanatlarla, kimi zaman ise seremoniler ve ritüeller yoluyla damgasını vurmuştur. Kuşkusuz kişisel ve toplumsal bütünlüğü ve canlılığı yaşatan, yaratıcılığın dönüştürücü işlevidir. Belki de yaratıcılığımızın önündeki engeller, hissettiğimiz boşluk ve anlamsızlığın günden güne büyümesine sebep olmaktadır. "Sanat" kelime olarak yıllar içinde değişik anlamlar alsa da, sanatın gücü ve iyileşmeyi gün ışığına çıkaran yaratıcı süreci daima bünyesinde barındırmıştır (Brooke, 2006).
Öğretmen Sohbetleri II programımızın yıl içersinde gerçekleşecek olan diğer etkinliklerini aşağıdaki tablodan takip edebilirsiniz. TERAKKİ VAKFI OKULLARI 2011-2012 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI TARİH SAAT YER SEMİNERİN KONUSU UZMAN 24.10.2011 16.00-17.30 K-1 15.11.2011 16.00-17.30 K-1 Motivasyon: Hayatın Anlamı ve Mutluluk Zor İnsanlarla İlişkileri Yönetme_İletişim Emre KONUK Yard.Doç.Dr. Oktay AYDIN 01.12.2011 16.00-17.30 K-2 Ergen Gelişimi ve Davranışı Naz MİDİLLİLİ 04.01.2012 16.00-17.30 K-1 28.02.2012 16.00-17.30 K-1 Kaygı: Yönetimin, Öğretmenin, Öğrencinin ve Velinin Kaygısı Nasıl Bulaşıcı Hale Gelir? Oluşan kaygı Sisteme Ne Yapar? Öğretmen Öğrenme Güçlüğünü Nasıl Fark Eder ve Fark Ettiğinde Hem Psikolojik Hem de Akademik Olarak Neler Yapabilir? Psikiyatrist Berk Murat ERGUN Olcay GÜNER 21.03.2012 16.30-17.30 S1-S2 Sanatın Öğretmen Rolüne Katkısı Psikolog Nur DİNÇER