AB İLE GERİ KABUL ANTLAŞMASI VİZESİZ AVRUPA, UNUTULAN HAKLARIMIZ



Benzer belgeler
BASIN BİLDİRİSİ. Ayrıntılı bilgiler adresindeki internet sitesinde bulunmaktadır.

KAZANILMIŞ. Akdeniz Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler. Vizesiz Avrupa Araştırma Grubu Başkanı

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

AVRUPA YOLUNDA. Kazanılm

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKUNUN KAYNAKLARI

TÜRKİYE AB GERİ KABUL ANLAŞMASI AHMET ÇELİK

EIPA LÜKSEMBURG İLE İŞBİRLİĞİ KAPSAMINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN FAALİYETLER

ÜYE DEVLET HÜKÜMETLERİ TEMSİLCİLERİ KONFERANSI. Brüksel, 25 Ekim 2004 CIG 87/1/04 EK 2 REV 1. Konu :

FARKLI AB ÜLKELERİNDE GÖÇMEN POLİTİKALARINDAKİ GENEL YAKLAŞIMLAR

Türkiye - AB İlişkileri: Hukuki Boyut

11 Eylül: AET Bakanlar Konseyi, Ankara ve Atina nın Ortaklık başvurularını kabul etti.

Türkiye ve Avrupa Birliği

Her yıl kaç vize veriliyor? Türkiye deki Alman temsilcilikleri her yıl yaklaşık 160 bin vize veriyor.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI. Türkiye-AB Vize Serbestisi Diyaloğu

AB ÜYE ÜLKELERİNDE HİZMET SUNAN İŞVERENDEN VİZE İSTENEMEZ: BU HAKKIN DAYANAKLARI

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

Yrd. Doç. Dr. Münevver Cebeci Marmara Üniversitesi, Avrupa Birliği Enstitüsü

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

Türkiye'nin TESPİT Tamamlandı Eksik 1

Göç ve Serbest Dolaşım Eğilimler ve Engeller. Ayşegül Yeşildağlar Ankara, Turkey

AVRUPA BİRLİĞİ TARİHÇESİ

TÜRKİYE-AB VİZE MUAFİYETİ SÜRECİ VE GERİ KABUL ANLAŞMASI HAKKINDA TEMEL SORULAR VE YANITLARI

TÜRKİYE-AB VİZE MUAFİYETİ SÜRECİ VE GERİ KABUL ANLAŞMASI HAKKINDA TEMEL SORULAR VE YANITLARI

Ekonomik ve Sosyal Komite - Avrupa Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü AB Politikaları AB Konseyi AB Bakanlar Kurulu Schengen Alanı

T.C. BAŞBAKANLIK Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı AVRUPALI HUKUKÇULAR EĞİTİM PROGRAMLARI

Rusya Federasyonu Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti (bundan sonra "Taraflar" olarak anılacaktır);

AVRUPA TOPLULUKLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ

ÖN KARAR PROSEDÜRÜ. Sunuş Planı

YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU

Alman Federal Mahkeme Kararları

TBMM DIŞİLİŞKİLER VE PROTOKOL MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

CEZA HUKUKU- ULUSLARARASI HUKUK. Dr.Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

İKİLİ SOSYAL GÜVENLİK SÖZLEŞMELERİ: TÜRKİYE HOLLANDA SOSYAL GÜVENLİK SÖZLEŞMESİ ÖRNEĞİNDE BİR DEĞERLENDİRME. Yrd. Doç. Dr. S.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/8

MEVZUAT BİLGİLENDİRME SERVİSİ

Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmaları: Yatırım Kavramı ve En Çok Gözetilen Ulus Kayıtları

Avrupa Adalet Divanı Kararı

ALMANYA DA 2013 MART AYI İTİBARİYLE ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK ALANINDA MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER

BASIN BİLDİRİSİ. ABAT dan yeni bir karar ve inkâr edilen haklarımızın ortaya çıkışı.

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR

Türkiye ve AB Arasında Şehir Eşleştirme Projesi AB Müktesebatı Alanında Kapasite Geliştirme Eğitimleri 29 Kasım 2018

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

İNSAN HAKLARI ve BU HAKLARIN KULLANIMI (1) Doç.Dr.Şeref ÜNAL Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı

Alman Federal Mahkeme Kararları

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI

Alman Federal Mahkeme Kararları

ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI

Bu nedenle çevre ve kalkınma konuları birlikte, dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde ele alınmalıdır.

Birleşmiş Milletler Asya ve Pasifik Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (UNESCAP)

Doç. Dr. Ahmet M. GÜNEŞ Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi. Avrupa Birliği Hukukuna Giriş

İLTİCA HAKKI NEDİR? 13 Ağustos 1993 tarihli Fransız Ana yasa mahkemesinin kararı uyarınca iltica hakkinin anayasal değeri su şekilde açıklanmıştır:

ALMANYA DA 2012 EYLÜL AYI İTİBARİYLE ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK ALANINDA MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER

ÖĞRENCİ İŞLERİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI DIŞ İLİŞKİLER ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ

KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI. M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014

YILDIRIM v. TÜRKĐYE KARARIN KISA ÖZETĐ

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Birliği ne değil, hemen

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. KESHMIRI/TÜRKİYE (Başvuru no /08) KARAR STRAZBURG. 13 Nisan 2010

AESK ve Türkiye REX. Dış İlişkiler. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi

T.B.M.M. CUMHURİYET HALK PARTİSİ Grup Başkanlığı Tarih :.../..«. 8

AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNDE ÖZEL OKULLAR Murat YALÇIN > muratmetueds@yahoo.com

Türk Göç ve İltica Hukukunun Temelleri:

Yeni İş Mahkemeleri Kanununun Getirdiği Değişiklikler

Türkiye-Kosova Serbest Ticaret Anlaşması IV. Tur Müzakereleri. Caner ERDEM AB Uzman Yardımcısı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

Alman Federal Mahkeme Kararları

Davanın Konusu Aşağıdaki Sorularla İlgili Olarak: Gerekçeler I Usul II İlk Soru A Mahkemenin Yargı Yetkisi;

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

REKABET HUKUKUNDA TAZMİNAT TALEPLERİ

Türkiye de Sivil Toplumu Geliştirme ve Sivil Toplum-Kamu Sektörü Diyaloğunu Güçlendirme Projesi

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE YAPILMIŞ BAZI BAŞVURULARIN TAZMİNAT ÖDENMEK SURETİYLE ÇÖZÜMÜNE DAİR KANUN YAYIMLANDI

AVRUPA KOMİSYONU NUN TÜRKİYE İLE VİZE SERBESTLİĞİNE İLİŞKİN YOL HARİTASI

ALMANYA DA 2011 EKİM AYI İTİBARİYLE ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK ALANINDA MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER. 1. İstihdam Piyasası

TBMM DIŞİLİŞKİLER VE PROTOKOL MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR

AVRUPA BİRLİĞİ GELİŞİMİ, KURUMLARI ve İŞLEYİŞİ

30 Temmuz 2008 tarihinde Mahkeme başvuru sahiplerinin 3 Eylül 2008 e dek İran a sınır dışı edilmemeleri hakkında 39 sayılı Kuralı yayınladı.

İKİNCİ DAİRE KABUL EDĠLEBĠLĠRLĠK HAKKINDA KARAR

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

DİNÇEROĞLU AVUKATLIK BÜROSU A V U K A T HÜSEYİN ENİS DİNÇEROĞLU & ESRA AKKOÇ YAREN AHMET ŞEREF UYANIK & ELİFCAN TEKELİ STJ. AV.

45. Yılında Türkiye-AB İlişkileri Konulu Seminer de TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu nun açılış konuşması

İktisadi Kalkınma Vakfı

AİHM İçtihatları Kapsamında Medeni Haklar ve Yükümlülükler

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLETİŞİM STRATEJİSİ

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. ZEYTİNLİ/TÜRKİYE (Başvuru no /04) KARAR STRAZBURG. 26 Ocak 2010

AB ĠLE MÜZAKERE SÜRECĠNDE AB MÜKTESEBATINA UYUMUN VE BU BAĞLAMDA ÇEVĠRĠNĠN ÖNEMĠ. Nilgün ARISAN ERALP TEPAV AB ENSTİTÜSÜ DİREKTÖRÜ

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi. Avrupa Ekonomik ve Sosyal

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

ALMANYA DA 2012 ŞUBAT AYI İTİBARİYLE ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK ALANINDA MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER. 1. İstihdam Piyasası

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

ĐKV DEĞERLENDĐRME NOTU

21 Vize. Bölüm Planı. Burak ERDENİR

TAMAMLAYICI VE DESTEKLEYİCİ SAĞLIK SİGORTALARI

HAZİRAN AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER. AB Liderleri Jean-Claude Juncker in AB Komisyonu Başkanı Olması İçin Uzlaştı

İlgili Kanun / Madde 818.S.BK/161

MAYIS 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Transkript:

Prof. Dr. Harun Gümrükçü, 0505/831 4103 Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi (harung@akdeniz.edu.tr ) AB İLE GERİ KABUL ANTLAŞMASI VİZESİZ AVRUPA, UNUTULAN HAKLARIMIZ Tarih : 10 Nisan 2014 Perşembe Yer : İstanbul Adliyesi (Çağlayan) Konferans Salonu, Saat: 15:00-17:00 Organizasyon: İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi ile İstanbul Barosu AB Komisyonu Antalya, 10 Nisan 2014 1

TEMEL TEZLER Türk vatandaşlarının tek başlarına A(E)/AB-Türkiye Ortaklık Hukuku ndan doğan haklarının yerleşmesi Almanya, Hollanda, Birleşik Krallık, Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa ve diğer AB üye ülkeleri mahkemeleri karşısındaki yürüttükleri aktif faaliyetlerine ve açtıkları davalara bağlı olarak gelişmiştir. Artık, Ortaklık Hukuku ndan doğan haklar, bu, Avrupa hukuk tarihinde ilk kez yaşanan, sivil uğraş sonucu, Avrupa Hukuku nun bir parçası olduğu tezi Avrupa Hukuk dünyası tarafından kabul görmektedir. Ancak, Türkiye deki kurumlar, bu davaların ve verilen bu büyük uğraşın dışında kaldığından bu konu taraflarca henüz tam anlaşılamamıştır. Hizmet sunmak için Avrupa ya giden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının başta Almanya Federal Cumhuriyeti olmak üzere vize muafiyeti vardır ve orada üç aydan daha uzun olmayacak bir süre için kalma hakları da bulunmaktadır. Bu hakkın uygulanması için yeni bir mahkeme kararı veya üye ülkelerinin çıkaracakları yeni bir tüzük gerekmez. Konu ATAD/ABAD tarafından net ve herkesin anlayacağı şekilde 24 dilde açıklığa kavuşturulmuştur. Türkiye, başlangıçta meşru haklarını bilmiyordu, daha sonra inkâr etti! Bugünde Pazarlık Konusu Yapıyor! Acaba Neden? Sorunda, AB Komisyonu nun ve üye ülkelerinin hukuki inkârcılığı yanında, buradan kaynaklanmaktadır! ATAD/ABAD ın Kararları nı Müzakereye Açmak - Hukukun Üstünlüğüne Saygısızlıktır ve Avrupalılığı Anlamamaktır! Geri Kabul Antlaşmasıyla bu yapılmaktadır. Burada elma ile armut birbirine karıştırılmıştır. Hizmet sunmak için giden Türk vatandaşlarından vize istenirse bu istek reddedilerek isteyen kuruma, örneğin Alman Hükümetine karşı, vatandaşlarımız maruz olunan kayıp ve hasar tazminatı almak için davalar açmalıdır. Gerçekten sonuç almak için ise, kitlesel ve organize edilmiş tazminat davaları açmak gerekmektedir. Bakalım Türkiye de hangi sivil toplum kuruluşu bu onurlu göreve talip olacaktır!!! Ayrıca, örneğimizdeki Alman hükümetini, sadece yasa dışı hareket etmekle suçlanmak yeterli değildir, bu hükümetler vergi mükelleflerinin de parasını israf etmekle suçlanırsa, söz konusu hükümetler böyle masraflara maruz kalmak istemeyecektir ve bu yüzden sonuç almak oldukça kolaylaşacaktır. Bu uğraşta Avrupa Komisyonu nu da Avrupa Hukuku nun denetleyicisi olarak görevini yapmadığından dolayı mahkemeye vermek gerekmektedir. Avrupa ya Genel Bakış Günümüzden yüzyıl geri gittiğimizde, yani 1914 yılında, dünyada 1870 te başlayan Birinci Küreselleşme Dalgası nın bittiğini görürüz. Ayni zamanda küresel düzeyde Birinci Büyük Savaş ın çıktığı zamandır bu yıl. Savaş sonrası üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya imparatorluğu eski gücünü kaybederek yerini yavaş yavaş Amerika Birleşik Devletleri ne bırakmaya başlamıştır. Bu geçen yüzyılın ilk büyük savaşına ülkemiz Osmanlı İmparatorluğu olarak katılmıştır. Savaş sonrası mağlup olarak topraklarında 34 nasyonal devlet kurulmuş ve bize de imparatorluğun topraklarından sadece sekiz parçadan bir parçası kalmıştır. Bu hak da dedelerimizin yürüttükleri ve kazandıkları Kurtuluş Savaşı sonrası koruna- 2

bilmiştir. İstiklal Savaşı sonrasında ülkenin nüfusu sadece 12 milyon civarındadır ve bunun yarısı da kurulan Cumhuriyet sınırları içinde doğmamıştır. Günümüzden yetmiş beş yıl geri gittiğimizde İkinci Büyük Dünya Savaşı nın başladığına şahit oluruz. Bu savaş sonrası dünya yeniden şekillenmiş ve Avrupa Kıtası ikiye bölünmüştür. Çoğulcu demokratik kapitalist dünyanın öncülüğü ABD ye, sözde sosyalist bloğun öncülüğünde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğine bırakılmıştır. Bir taraftan iki blok arasındaki rekabet iki sıcak savaştan sonra Soğuk Savaşı başlatırken, diğer yandan İkinci Küreselleşme dalgasıyla Kapitalist Bloğun Sovyet bloğuna meydan okuduğu bir devreye girilmiş olunmaktadır. 1989 yılına kadar süren bu süreçte Türkiye kapitalist bloğun yanında yer alarak onun uluslararası tüm kurumlarına üye olmakla kalmamış, ayni zamanda insanlık tarihinde bir ilk ulusüstü kurum olan Avrupa (Ekonomik) Topluluğu/ Birliği ne [A(E)T)AB] bir Avrupa devleti olarak üye olmak için 1959 yılında başvurmuştur ve bunun Komünizme karşı güçlü kalesi ve öncüsü olmuştur. Günümüzden yirmi beş yıl önce Sovyet bloğunun çöküşüyle ve Almanya nın birleşmesiyle Avrupa nın bölünmesi ortadan kalkmış ve ABD tek büyük hegemon olarak gücünün doruğuna ulaşmıştır. Türkiye bu tarihi gelişmeyi doğru okuyamamış ve bu sürecin kaybedenlerinden olmuştur. Ne Sovyet bloğunun çökmesi için taşıdığı yüklerden dolayı ödüllendirildi ve ne de sömürge altında kalan Türk topluluklarına öncülük yapabildi. Daha da vahimi, 1959 yılından beri kapısında beklediği AB tarafından Asyalı damgasını yiyerek kendi meşru haklarını da koruyamaz duruma düştü. Ülkenin batı yanlısı elitleriyle diğer alternatif elitleri Batı ya daha cici ve daha da batıcı görünmek için yarışa girdiler. Bu ortaya çıkan negatif koalisyonun ortak yönü ise: devletimizin 60 lı ve 70 li yıllarında kazanılmış meşru haklarını inkâr ederek birinin diğerinden daha batıcı olduğunu ispat etmeye dönüktü. Günümüzde ise Kırım ın Rusya ya ilhakı ile daha önceleri ciddi değişime uğrayan ve zayıflayan ulus devlet tekrar geri gelmiştir. Yaşadığımız yüzyılda giderek keskinleşen küresel, iklimsel, kutupsal, uzaysal ve derin denizler üzerindeki paylaşım sorunlarının nedenleri, doğaları, dinamikleri, sonuçları ve olası çözümleri bizi küresel dünyadaki siyasi konumumuzu tekrar gözden geçirmeye zorlamaktadır. Bu yeni ve büyük oyunda, kartlar yeniden karıştırılacağına göre artık ortak sorunlara ortak çözüm anlayışını zorunlu kılan tavırlar sergilenmeli ve yeni yüzyılın meydan okuyan politik sorunları derinleşmesine analiz edilerek doğru okunmalıdır. Bu günümüze dönük genellemeyi dikkate alarak özelde ve AB nezdinde dünden bugüne süren inkâr yarışında göz ardı edilen gerçekleri özetleyerek aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluğu na (AET), Tam Üyeliğe Dönük Ön Üyelik Antlaşması için Yunanistan ın başvurusundan iki hafta sonra 31 Temmuz 1959 da başvurmuştur. Kamuoyunda Ankara Antlaşması olarak da adlandırılan bu supranasyonal özellikli belge, taraflarca 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış ve ulusal parlamentolarda onaylandıktan sonra 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 1978 yılından sonra AET, Avrupa Topluluğu na (AT) dönüşmüş ve 1 Kasım 1993 tarihinde de Maastricht Antlaşması nın yürürlüğe girmesinden itibaren Avrupa Birliği (AB) genel şemsiyesi altında yer almıştır. Türkiye nin toplulukla geçmişten günümüze devam eden bu ilişkileri bağlamında doğan hakları ve sorumlulukları vardır. Türkiye, AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlatılması için ikinci başvurusunu 1999 yılında (İlk başvuru 1987 yılındadır) yapmasına rağmen, 3 Ekim 2005 tarihine kadar bekletilmiştir. Bu tarihten sonra başlatılan üyelik müzakereleri inişli ve çıkışlı bir seyir izlemektedir. Ucu açık ve belirsiz bu sürecin nereye varacağı son bir AB Türkiye macerası olarak bitmez tükenmez pehlivan tefrikaları gibi izlenmektedir. Türkiye nin bu seyirde Birliğin organizasyon yapısına ve onun gereklerine uyma zorunluluğu bulunmakla birlikte, Avrupa Birliği nin kurumları ve üye ülkelerinin bu süreçte Türkiye yi herhangi bir üçüncü ülke olarak görmeleri ve A(E)T/AB-Türkiye ilişkilerini göz ardı etmeye çalışmaları bu ilişkinin temel sorununu oluşturmaktadır. 3

Buna karşın Türkiye yi Avrupa Birliği yle olan ilişkilerinde üçüncü ülkelerden ayıran birçok temel farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar 12 Eylül 1963 te imzalanan ve Tam Üyeliğe Dönük Ön Üyelik Antlaşması/Ankara Antlaşması ile bu antlaşmayı somutlaştıran ve 23 Kasım 1970 de imzalanan ve 1973 de yürürlüğe giren Katma Protokol den (KP) kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle söz konusu farklılıklar ülkemizin A(E)T/AB nin ortak üyesi olmasından doğan tarihi haklarından oluşmaktadır. Bunlara göre yukarıda sıralanan antlaşmalar: Eşit koşullarda bir işbirliğini ve ortaklığı, yani bir tür katılım ilişkisini öngörmektedir. Bu anlamda A(E)T/AB tarafından üyeliğe aday; fakat ekonomik ve siyasi nedenlerle henüz üyelik yeterliliğine sahip olmayan ülkemiz için üyelik öncesi bir ön aşama modeli oluşturmaktadır. Tam üyelik hedefine varıncaya kadar ülkemize, bu ulus üstü kuruluşla ortak bir amacı gerçekleştirmek için eşit haklar, ama eşit yükümlülükler temelinde olmayan, kurumsallaşmış bir devletlerarası bağlantı kurmaktadır. Başlangıçtan itibaren akit tarafların Topluluk sistemine kısmi katılımını (kısmi alanların bütünleşmesi) öngörmektedir. Bu anlamda ülkemizin bu ilişkisi A(E)T/AB ile üyeliğin sınırlı bir biçimi olarak tanımlanabilir. Ulusüstülük/supranasyonallik ve geçici olma (Tam üyelik gerçekleştiğinde ortadan kalkma) özelliğine de sahiptir. A(E)T/AB tarafı ise tam tersi nasyonalist bir duruş sergilemektedir. Bu duruş aynı zamanda bilimsel verilerden uzaktır ve Birliğin en yüksek ve en son mahkeme kararlarınca da reddedilmiştir. Buna rağmen Birlik üye ülkeleri, Türkiye ile yaptıkları uluslarüstü antlaşmalarla; Eşit koşullarda ortaklık değil, çıkar ilişkisi kurmayı hedeflemişlerdir; en iyi niyetli yorumla onlarla karşılıklı bir istişareyi aşmayan bir işbirliğini yüklemeye çalışmaktadırlar; Ülkemizi tam üyeliğe dönük bir stratejiyle desteklememektedirler, tam tersine durağan (statik) bir ortaklıktan, yani ilerisi için bir (tam) üyelikten bağımsız olarak kendi başına var olan, toplulukla antlaşmaya dayalı uzun süreli bir bağlantı olarak algılamak istemektedirler; Ülkemizle olan ilişkilerini kendine özgü bir hukuki ilişki olarak yorumlamakta ve ona uluslarüstü olma karakteri atfetmemektedir. Türkiye ile yaptıkları akitleri ve Ortaklık Konseyi Kararları nı Avrupa Topluluğu/Birliği Hukuku nun bir parçası olarak görmemeye devam etmektedir ve sonuçta sadece sıkı bir iki taraflılığı öngörmektedir. Bir başka ifadeyle ülkemizi kendilerinin yönlendirdiği bir Pazar ve ayrıca da yeni emperyal jargonada uygun olarak yarı bağımlı bir ülke olarak algılamaktadırlar. Bu yeni emperyal tezler dikkatlice gözden geçirildiğinde A(E)T/AB tarafının bu ilişkileri yorumlarken, Nasyonalist bir yaklaşım sergilediği ve düalist bir görüşten hareket edildiği; Ankara Antlaşması ve Katma Protokol ün AET yi kuran Roma Antlaşması na dayandığı ve uluslarüstü bir kuruluşla kurumsal bağlantılar kurarak çeşitli çalışma alanlarını kapsadığını reddettiği; ATAD/ABAD kararlarını yanlış değerlendirdiği, Kendi kamuoylarını eksik bilgilendirerek AB üye ülkelerinde bu alanda hukuki güvencesizlik yarattığı; Uluslarüstü antlaşma hükümlerinin ulusal yasalara göre önceliklilik hakları doğurması doğrudan etkili olması ve onlarla çatıştıklarında onları ikame etmesine rağmen, ulusal yasalarda bir değişiklik yapılmadan bile üye ülkelerde doğrudan geçerli olma özelliği bulunan Ortaklık Hukuku söz konusu olduğunda bunları kısmen ya da tamamen göz ardı ettikleri gözlemlenmektedir. Ayrıca bu antlaşma metinlerinin, Uygulanmasından ve denetlenmesinden Avrupa Birliği Komisyonu nun; Yorumlanmasında ve geçerlilik denetiminden de Avrupa Toplulukları Adalet Divanı nın (ATAD/ABAD) sorumlu olduğu dikkate alınmak istenmemektedir. 4

Toparlarsak; ATAD/ABAD da Ocak 1987 Nisan 2014 arasında Türk vatandaşları ve şirketlerinin taraf olduğu 60 dan fazla farklı davanın her biri Topluluk/Birlik üye ülkelerinin yorumlarının temelden geçersizliğini gözler önüne sermektedir. Antlaşmaların sağladığı hakları destekleyen bu davaların bir kısmı da Vizesiz Avrupa konusuyla doğrudan ilgilidir. Bu arka plandan hareketle bu sunumumda vizesiz Avrupa projesinin temelini oluşturan hukuki metinlere ve bunları yorumlayan AB üye ülkelerinin en yüksek ve en son mahkemesi olan ATAD/ABAD ın kararlarına ve bunlarla ilintili olarak Geri Kabul Antlaşmasına yer verilecektir. AB Üye Ülkelerine Vizesiz Giriş ve Son Durum ATAD ın 1974 yılında verdiği Haegeman kararıyla başlayarak Ortaklık Hukuku konusunda Avrupa Birliği nezdinde etkin bir içtihat hukuku oluşmuştur. Bu hukukun Türkiye tarafından ilk kullanımı ise, 13 yıl gecikmeyle, 1987 tarihiyle başlamıştır. Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği (AB) Üye Ülkelerine vizesiz girişi üzerine Avrupa Birliği Adalet Divanı (ATAD/ABAD) tarafından 11 Mayıs 2000 tarihli Abdulnasir Savaş kararıyla ilk kez ATAD/ABAD nezdinde görüşülüp karara bağlanmıştır. ABAD daha sonraki yıllarda da bu içtihadını geliştirerek bu konuda şimdiye kadar toplam yedi karar almıştır. Daha açık olarak ifade edilirse ABAD, 11 Mayıs 2000 yılında Abdülnasır Savaş (C-37/98), 2003 yılında Abatay/Şahin (C- 317/01), 2007 yılında Tüm/Darı (C-16/05), 2009 yılında Soysal/Savatlı (C-228/06), Eylül 2009 tarihinde Şahin (C-242/06) ve 9 Aralık 2010 tarihinde Toprak (C-300/09) ve en nihayet 2013 yılındaki Demirkan kararları ile bu alanda üye ülkeler tarafından uygulanması gerekli genel bir çerçeve oluşturmuştur. Buna rağmen, AB üye devletlerinin yetkilileri tarafından böyle bir serbest giriş hâlâ verilmemektedir. Bu noktada sorun, Alman mahkemeleri ve makamları karşısından bu tür haklarını savunan Türk vatandaşları çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadırlar. ABAD içtihat hukukuna bakıldığında görüldüğü gibi haklarını yürürlüğe koymak için Türk vatandaşlarına uygun birçok yasal çözüm vardır. Türkiye, 1963 te imzalanan Tam Üyeliğe Dönük Ön Üyelik Antlaşması (Ankara Antlaşması) ile AB üye devletlerine bağlanmıştır. 1970 de imzalanıp 1973 te yürürlüğe giren ve bu antlaşmanın uygulama şartlarını belirleyen Katma Protokolü nün 41. paragrafının 1. fıkrası Geriye Dönük Kötüleştirme Yasağı nı yani, mevcut durumdan daha kötüye gidilmemesini ifade eder. ABAD, Sevince, Kuş, Eroğlu, Bozkurt, Demirel ve diğer birçok davada Katma Protokolü nün ve buna bağlı olarak Ortaklık Konseyi nin verdiği kararların AB Hukuku nun parçası olduğuna karar vermiştir. Bu protokol yürürlüğe girdiği zamanki Alman ve diğer AB üye ülkeleri yasalarına göre, istihdam amacı olmayan ve üç aydan az kalmak için gelen tüm Türk vatandaşları vize almadan o zamanlar Almanya ya ve diğer sekiz AB üye ülkesine girebiliyorlardı. Fakat 1980 ve daha sonraları çeşitli ülkelerdeki yönetmelik değişikliği ile vize zorunluluğu getirilmiştir. Yukarıda belirtildiği gibi AB Hukuku nun parçası olarak belirtilen 1973 Katma Protokolü nden bu yana olumsuz ve kötü yöndeki herhangi bir değişiklik yasak olduğundan, belirlenen bu vize zorunluluğu ve diğer kötüleştirmeler hukuken geçerli değildirler. Türk vatandaşlarının vizesiz giriş haklarının kanıtlaması için, artık Almanya Federal Cumhuriyeti nin resmi makamlarına vizesiz giriş için başvurulması ve bunun onaylanması gerekmez. Eğer Almanya bu ülkeye hizmet sunmak için giden Türklere vize uygulamaya kalkışırsa, yukarıda bahsedilen Kötüleştirme Yasağı nı öne sürüp ABAD ın doğrudan etki prensibine dayalı olarak Berlin İdari Mahkemesi nde (Verwaltungsgericht) zarar ziyan davaları açılmalıdır. Nihai bir karar verilene kadar, adli kavuşturma yıllar alabilir. Fakat böyle bir sebeple oluşan zarar ve kaybın tazminat talebiyle ilgili ABAD ın içtihat hukuku Francovich ve Brasserie du Pecheur kararlarında oluşup geliştirildiği için, bu tür bir tazminat yükümlülüğü artık şüphe götürmezdir ve bu yüzden de davanın sonucu tahmin edilebilirdir onun içinde kitlesel olarak bu davalar organize edilmelidirler. Bu hakların yürürlüğe girmesi garanti altına alınmadan Türkiye AB üye ülkeleriyle pazarlıklara girmiş ve sonunda da tüm bilimsel itirazlara rağmen Geri Kabul Antlaşması nı (GKA) parafe etmiştir. O nedenle, modern bir kapitülasyon anlaşması metni içeren GKA ile inkâr edilen Ortaklık Hukuku haklarımızı ortaya koymak ve GKA nın satır aralarında neyi kastettiği okunmaya çalışılacaktır. 5

Vizesiz Avrupa ve Geri Kabul Antlaşması Bakanlığa Göre Geri Kabul Antlaşması Temel Naz, Münih ten tanıdığım genç bir avukat. Avrupa Hukuku ndan doğan haklarımızın tekrar inkâr edildiği bir zaman kesitinde açtığı davasından vazgeçmeyerek Almanya'daki Berlin Yüksek İdare Mahkemesi ne, bir Türk iş adamı için vizesiz seyahat hakkını sağladı. 26.03.2014 tarihli bu tespit davasının kararıyla davacının ikameti Türkiye de kalması koşuluyla kendisinin müşterilerine hizmet verme amacıyla vizesiz Almanya ya giriş yapabilecek ve bu amaçla üç ayı geçmeme şartıyla Almanya da kalabilecektir. Daha önceki değişik kararlarda olduğu gibi bu karar sonucu da, Alman hükümeti bir üst mahkemeye başvurmasa, 1973 tarihinde AET üyeleri olan devletlere ve bu arada Almanya ya hizmet sunmak için giden Türklere vize uygulanmayacaktır. Bu kararın içeriği dikkatlice incelendiğinde yeni bir şey ifade etmediği görülmektedir. Sadece diğer kararlardaki hukuki çizginin sürdüğünü göstermesi açısından bir önemi olabilirdi. Bununla birlikte bu karar geniş yankılar buldu. Birçok yayın organı Temel Naz ismini telaffuz etmeden (acaba neden?) onun metnini kendi sütunlarına aktarmada bir mahsur görmediler. AB konusunda uzman olduğu iddia edilen İKV haberden iki hafta sonra haberdar oldu ve şöyle bir tespitte bulundu: "Berlin Yüksek İdare Mahkemesi'nin 26 Mart 2014 tarihinde verdiği karar, hukuki kazanımların göz ardı edilemeyeceği gerçeğini tüm taraflara hatırlatan önemli bir gelişmedir". İKV nin basın açıklamasının devamında "Unutulmamalıdır ki; Türk vatandaşlarının AB üyesi ülkelerde serbest dolaşımı, Türkiye-AB Ortaklık Hukuku, Gümrük Birliği ve Eylül 1987 tarihli Demirel Kararı ile başlayıp, Ekim 2013 tarihli Demirkan Kararı'na kadar uzanmış ve ABAD'ın 50'nin üzerindeki kararı çerçevesinde, vize uygulamasının başladığı 1980'li yıllardan bugüne, serbestleşme yönünde sürekli olarak evrilmiştir. Şubat 2009 tarihinde ABAD, verdiği Soysal Kararı'nda AB üye ülkeleri tarafından Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin, Katma Protokol'ün 41/1. Maddesine ('standstill' kuralına) aykırı olduğunu en yüksek perdeden dile getirmiştir. Bu, halen geçerliliğini koruyan bir karardır. Berlin Yüksek İdare Mahkemesi de, aradan geçen beş yılın ardından bunu bir kez daha ortaya koymaktadır." İKV nin bu hukuken çok sorunlu ve çelişkili açıklaması yukarda nakledilen cümlelerle sınırlı olarak kalmayarak, 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan Türkiye-AB Geri Kabul Antlaşması sonrasında, yaşanan gelişmeler ışığında elma ile armut toplanarak, yani hukuki meşru haklarla siyası istekler birbirleriyle karıştırılarak şu uyarıları da içermektedir: "Türkiye ile AB arasında Geri Kabul Anlaşması ile birlikte, Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni'nin de imzalanmasıyla, Türk vatandaşlarının serbest dolaşımına ilişkin AB ile vize diyaloğu resmi olarak başlatılmıştır. Türkiye ile AB, yıllardır taraflar arasında uzun ve hararetli tartışmaların yaşandığı bu konuda, farklı bir sürece ilk adımı atmış olmakla birlikte, Avrupa Komisyonu, geçtiğimiz günlerde Türk vatandaşlarını da çok yakından ilgilendiren 2010 tarihli Schengen Vize Kodu'nda 'yumuşama ve kolaylaştırmaya yönelik atılacak adımları' kamuoyu ile paylaşmıştır. Kaynak: İKV, 4 Nisan 2014. Haberin tümü için bkz. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?docid=26154112 ) Bu çelişkili bilgileri yorumlama yerine, konuyu daha doğru anlamak için 16 Aralığa geri gitmek gerekiyor. Bu tarihte ve bunu takip eden günlerde Türkiye Vizesiz AB ye giriş müjdesiyle çalkalandı. Görsel ve diğer yayın organları konuyu enine boyuna irdelemeden müjde iletme yarışı içine girdiler. Bilim dünyası da bir iki çatlak(!) ses dışında suskun kaldı. Konuyu yakından takıp etmesi gereken olmayan hukukun Hukuk Fakülteleri de (Bu terim Prof. Dr. jur. Haluk Kabaalioğlu na aittir) bu konuyu kendi ilgi alanlarında görmediklerinden, bir yorum yapmadılar. İlgili bakanlık ise bu boşluğu doldurmak için olacak ki bir kitapçık (http://www.ab.gov.tr/files/pub/turkiye_ab_vize_muafiyeti_sureci_ve_geri_kabul_anlasmasi_hakkin da_temel_sorular_ve_yanitlari.pdf yayınladı. Bu çalışmanın kalan bölümünde, Türkiye-AB Vize Muafiyeti Süreci ve Geri Kabul Antlaşması Hakkında (GKA) Temel Sorular ve Yanıtları isimli bu kitapçıktaki olan ve olması gereken bilgileri kritiksel bir yaklaşımla ortaya koymayı ve sözü edilen müjdenin arka planını irdelemeyi amaçlamaktadır. Konuyla ilintili olduğu ölçüde ulusüstü özellikleri olan A(E)T/AB 6

Türkiye ilişkilerine bağlı olaraktan mevcut haklar ve onların neden uygulamaya aktarıl(a)madıkları ve bunun için hangi yöntemlere başvurulması gerektiği kuş bakışı ve kısa satır başlarıyla anlatılacaktır. (Daha geniş bilgi için krş. www.harungumrukcu.com ) a) Bakanlığa göre bir AB üyesine belgesiz olarak giden üçüncü ülke vatandaşları bu ülkelere girmeden önce son transit geçiş yaptıkları ülke Türkiye ise, ülkemiz bu belgesiz göçmenleri geri kabul etmek zorundadır (s. 1). b) Ayrıca, yasadışı yollarla AB ülkelerine giden veya bu ülkelerde bulundukları sırada yasadışı duruma düşen ( ) vatandaşlarımızı da Türkiye geri alacaktır (s. 1). Mevcut uygulama zaten böyle olduğuna göre, burada bir adım daha ileri gidilerek şu mu kastedilmek istenmektedir: Avrupa Türkleri yaşadıkları üye ülkelerin iç hukuku bitince ulusüstü özellikleri olan ve sınır dışı edilmeleri genelde önleyen Ortaklık Hukuku ndan doğan hakları için Avrupa Birliği nin en son ve en yüksek yargı mercii olan Avrupa Birliği Adalet Divanı na (ABAD) a başvurma hakları olmadan mı sınır dişi edilecekler. O zaman, bu uygulama sayıları her yıl 12.000 ile 20.000 olan vatandaşımızın sınır dışı anlamına gelebilecektir. Bu muğlâklık uygulamada nasıl çözülecektir, metinde buna dönük açık bir ifade bulunmamaktadır. Sorun çıktığında hangi hukuki norm geçerli olacaktır ve ne zaman vatandaşlarımız yasadışı duruma hangi hukuk normuna göre (ulusal ve/veya ulusüstü olan Ortaklık Hukuki normları) düşmüş olacaklardır ve hangi hukuki normu büyükelçiliklerimiz uygulamada dikkate alacaklardır? Büyükelçilik yaptıkları ülkenin yasalarını - Ortaklık Hukuku yerine dikkate alırlarsa suç işlemiş olmazlar mı? c) Bakanlığın kitapçığında Geri Kabul Antlaşması nın (GKA) kapsamına Birleşik Krallık (İngiltere), İrlanda ve Danimarka nın girmediğinden bu ülkelere gidişlerde vize muafiyeti hakkı doğmayacağı ifade edilmektedir (krş. s. 2). Kullanılan bu ifadenin mevcut haklarımızı inkâr etmesi yanında, bu sayılan üç ülkeyle diğer ülkeler arasında insanların sınır geçişlerinde kontrolleri kalktığından bir Türk ün adı geçen bu üç ülkeye vizesiz girişi nasıl önlenecektir? Bu durumlarda hangi hukuk uygulanacaktır. Ulusal hukuku uygularlarsa bu kişi suçlu olacaktır. Buna karşın ulusüstü olan A(E)T /AB Türkiye Ortaklık Hukuku nu uygularlarsa bu kişiler bir suç işlemiş sayılmayacaktır ve örneğin İngiltere ye vizesiz girmeleri yanında iş yeri açma hakları da bulunacaktır. (Bkz. ABAD ın 2007 tarihli TÜM/DARI Kararı). Ülkemiz kendi vatandaşlarının meşru haklarını nasıl inkâr edebilecektir? Böyle bir durumda bunun sorumlusu kim olacaktır ve kime karşı hukuki yollara başvurulabilecektir? Haksızlığa uğrayan vatandaşımız kendi ülkesini mahkemeye verirse durum ne olacaktır? Bu yanlış ifadeler hangi bakanlığı hukuken bağlamaktadır? d) Bakanlığın yayınladığı kitapçıkta Türkiye nin yabancılarla ilgili işlemlerde AB müktesebatına uyum sağlayacağı ve ayrıca gerekli etkili uygulamanın gerçekleşeceği (bkz. s. 3) sözü verilmektedir. Bunun anlamı bu alandaki uluslararası antlaşmaların kabul edilmesi yanında, barınak, bakım ve diğer asgari koşulların batı standartlarına göre olması gereklidir. Bunun mali yükünü bu bilgiler olmadan hesaplamak zordur. Bu bilgiler verilmediği müddetçe toplumumuz yanıltılmış veya en azından eksik bilgilendirilmiş olmuş olmaz mı? e) Bu kitapçığa göre Türkiye doğusundan gelecek mülteciler için coğrafi sınırlandırmayı şimdilik kaldırmayacaktır (krş. s. 5). Siyası, dinsel, mezhepsel gibi nedenlerle adı geçen coğrafyadan gelen kişileri ülkemiz şimdilik mülteci kabul etmeyeceğine ve AB üye ülkelerine geçişlerine de izin vermeyeceğine göre, onları geldikleri ülkelere çok az durumlarda da olsa geri göndererek öldürülmelerine bile çanak mı tutacaktır? Böyle bir olay olduğunda, bu durum dünya kamuoyuna nasıl anlatılacaktır? Yoksa şimdilik terimi uygulamaya geçtikten hemen sonra durumun değişeceği anlamında kullanılmaktadır. f) Bakanlığın kitapçığında ülkemizin sadece bazı uluslararası anlaşma, sözleşme ve protokollerden sadece vize muafiyeti ve Geri Kabul Anlaşması nın düzgün işlemesiyle doğrudan ilgisi bulunanlara taraf olacaktır (bkz. s. 5) ifadesi bulunmaktadır. Bu antlaşmalar siyası suçlu kabul edilen insanların yanında lezbiyen ve homoseksüellerin geldikleri ülkelere geri gönderilmelerini yasakladıklarına göre yukarıda belirtilen coğrafi sınırlandırmanın anlamı kalmakta mıdır? Siyası sığınmacıyım diye sınıra gelen kişileri mahkemeye çıkartmadan ve gerçeği öğrenmeden geriye gönderme hakkı olmayacağına göre, dillendirilen bu ifadenin doğru olup olmadığına hangi kurumlar inceleyecektir. Bunun için gerekli tercüme hizmetleri nereden temin edilecektir? (Unutmayalım ki sa- 7

dece Hindistan da 6.000 dil konuşulmaktadır. İngilizceyi (yeterli) bilmeyen bu insanlarla iletişim nasıl sağlanacaktır?) Verilen bilgilerin sığınmacı statüsü gerektiği konusunda karar verebilmek için mültecilerin geldiği bölgelere, illere ve hatta köylerine dönük somut ve doğru bilgiler nasıl toplanacaktır? AB üye ülkeleri bu alanlarda topladıkları/ toplayacakları bilgileri ülkemizle paylaşacaklar mı? Kitapçıkta bu sorulara da cevap bulunmamaktadır. g) GKA ilgili maddi yükün bakanlığımıza göre yıllık yükü 1,2 Milyar Avro olacağı gayrı resmi olarak söylenmektedir. Antlaşmaya taraf ülkeler ise yıllık 70 Milyon Avro verebilecekleri, yine ayni kanallarca dillendirilmektedir. Avrupa kaynakları ise Türkiye nin bu yükü kaldıramayacağına dikkat çektikten sonra yıllık mali yükün 3 ile 5 Milyar dolar olacağı iddiasında bulunmaktadırlar. Buna karşın bakanlığın kitapçığında AB nin ilave yardım vermesi konusu değerlendirilecektir denilmektedir (bkz. s. 5). Böyle yüksek mali bir yükün hukuki hiçbir bağlayıcı yönü olmayan bir ifade ile dillendirilmesi en hafif deyimiyle sorumsuzca hareket etme anlamına gelmeyecek mi? h) Bakanlığın yayınladığı kitapçıkta Vize muafiyeti süreci ve Geri Kabul Anlaşması ABAD ın ortaklık hukukuna dayanarak Türk vatandaşları lehine vermiş olduğu kararlara halel getirmeyeceği söylenmektedir (bkz. s. 9). Bu tespit doğru ise ABAD ın 2000 tarihinden başlayarak 2013 tarihine kadar aldığı mevcudu koruma alanında 7 kararı bulunmaktadır. En son 2013 tarihinde verdiği Demirkan Davası nda da Türkiye den giden ve hizmet sunan işverenlere ve serbest meslek sahibi insanlara, yani milyonlarca vatandaşımıza vize kalkmış bulunmaktadır. Kitapçığa göre anlaşmaya taraf ülkeler ( ) ABAD ın ilgili içtihadında öngörülen hak ve yükümlülüklere tam olarak saygı gösterileceği belirtilmiştir, denilmektedir. O zaman neden AB tarafı bu milyonlarca insanımız için vizeleri hemen uygulamadan kaldırmamaktadır? Neden haksız olarak alınan vize ücretlerini beş yıl geriye giderek hemen geri vermemektedir? Kitapçık bu konuda da bir bilgi içermemektedir. Hatta karşı tarafın hukuku inkâr edici manipülelerine çanak tutmaktadır. Bu antlaşma TBMM sine sunulmadan önce bu sorular acilen cevaplandırılmalıdır. AB nin Türkiye karşısında oynadığı oyunlar bitmiyor. Artık, bu son ifadeden de anlaşılacağı gibi şapka düşmüştür. Hukukun üstünlüğüne saygı varsa, kendi hâkimlerinin ve kendi mahkemelerinin verdikleri hukuki kararları bir an önce uygulamak zorundadırlar. Hukukun gereğini yerine getirmedikleri sürece TBMM bu anlaşmayı buzdolabına kaldırmalıdır. Bu onun seçmenine karşı olan sorumluluğunun gereğidir. Unutturulan Haklardan Savunulmayan Haklara 30 Eylül 1987 tarihinden başlayarak Avrupa Birliği üye ülkelerinin en yüksek ve en son yargılama mercii olan Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) günümüze kadar Türkiye ve Avrupa da yaşayan Türklere dönük olarak 60 ı aşan değişik kararlar verdi. Merkezi Lüksemburg ta bulunan ve verdiği kararları ulusüstü olduklarından dolayı toplam 28 AB üyesi ülkeyi bağlayan bu Divana göre, Türklerin mevcut hakları 1973 tarihinden başlayarak geriye dönük olarak kötüleştirilemez. Üye ülkelerinin hâkimlerinden oluşan bu Divan ın kararlarına göre AB üye ülkeleri çeşitli meşru haklarımızı göz ardı etmekteydiler ve hâlen etmektedirler. Bu durum karşısında Türkiye den, ciddi bir tepki beklenirken, Geri Kabul Antlaşması imzalanarak bu hukuksuzluğa çanak tutulmakla kanılmamakta, ayni zamanda daha önceki ABAD kararlarıyla ortaya çıkmış haklarda inkâr yoluna gidildi. Hayata geçirilmesi yetkililerin görev alanına giren bu hakları ABAD kararlarının ışığı altında aşağıda sıralanacaktır: Haksız uygulamaların kapsamı AB ülkelerine hizmet sunmak için gidecek işverenlerine ve serbest meslek sahiplerine vize uygulanması ve vize ücretlerinin artırılması 2000 tarihinden başlayarak verilen yedi ABAD kararlarına göre hukuksuzdur. Ortaklık Hukuku ndan doğan sosyal hakların Avrupa da yaşayan Türk vatandaşlarına yeterli ölçüde uygulanmaması ve Türkiye ye döndüklerinde bakım sigortasından doğan haklarının ellerinden alınması Avrupa Hukuku ile bağdaşmamaktadır. 8

Bu supranasyonal karaktere sahip haklar yapılan ikili antlaşmalar yoluyla da ortadan kaldırılamaz. ABAD ın 2003 tarihli Abatay/Şahin kararında, 1977 tarihli Türk-Fransız Taşımacılık Antlaşması nın ilgili hükümlerinin bu prensibe ters düşmesinden ötürü uygulanamayacağını hükmü çıkmıştır. A(E)T/AB üye ülkelerinin, ulusal yabancılar yasalarında değişiklik yapmaları durumunda mevcut hakları geriye götürecek değişiklikler, Türk firmaları ve onların personeli için uygulanamaz. Sonuç AB üye ülkeleri güneyden kuzeye ve doğudan batıya doğru fakırlık, şiddet ve farklı yaşam tarzlarını benimsemeleri nedeniyle sınır ötesi göçmen hareketliliklerini yıldırarak bu sorunun çözülemeyeceğini bilmelerine rağmen, onların kaçış nedenlerini her nedense hiç gündeme taşımıyorlar! Her şeyden önce fakir ülkelerdeki insanlara yaşam imkânı yaratan altyapıyı oluşturabilmek için gerekli alt yapı yardımı için yaptıkları vaatlerini yerine getirmiyorlar ve verdikleri sözleri tutmuyorlar. Gelir dağılımının küresel düzeydeki her yıl artarak daha da kötüleşmesi sonucu göç dalgaları gelecek yıllarda daha da artacaktır. Özellikle Afganistan da beklenen siyası gelişmeler, Pakistan da daha da şiddetlenebilecek iç karışıklıklar Asya dan Avrupa ya doğru büyük göç dalgalarına neden olabilir. Bu göç Türkiye üzerinden Batı ya doğru akarak kendisine bir yatak arayabilir. Ayrıca, küresel ısınma sonucu yükselen deniz suları Bangladeş başta olmak üzere gelecek yıllarda Asya dan Avrupa ya Çevre Göçünü doğuracaktır. Bunu tamamlayıcı olaraktan ısınmanın artması sonucu Himalaya dağlarındaki buzulların daha da erimesi Pakistan, Hindistan, Tibet ve hatta Çin de büyük su sorunları yaratacağı ve bunun sonucu olaraktan ciddi nüfus hareketlerine sebep olacağı bilim çevrelerince genel geçer bir kabul bulmaktadır. AB nin son planına göre Türkiye bu göç dalgalarına karşı dalgakıran görevini üslenmelidir ve Güney ve Doğu tehdidi Türkiye sınırları içine hapsedilmelidir ve bir kez daha insan hakları ulusal menfaatler adına çiğnenmelidir. Buna karşın aşağıdaki yollar denenmelidir: Üye ülke idare mahkemelerinde Francovich (C-6/90) ve BrasserieduPecheur (C-46/93) örnekleri uyarınca zarar ziyan davalarını organize ederek kitlesel olarak açmak. AB Hukuku nun üye ülkelerde uygulatılmasından birinci derecede sorumlu olan Avrupa Komisyonu nun hizmet sunan Türk vatandaşlarına karşı vize uygulayan ülkelere dava açmasını sağlamak için gerekli bilgi ve belgeleri toplayarak Komisyon a sunmak. ABAD kararları uygulanmadığı sürece Geri Kabul Antlaşması na dönük her türlü müzakereden kaçınmak. Gerekirse tamamlanan Gümrük Birliği sürecinin sorgulanabileceği mesajını vermekten kaçınmamak lazımdır. Unutmamak gerekir ki, Türkiye Dış Ticareti alanında egemenlik haklarını devrettiği Avrupa Komisyonu nda bir temsilci dahi bulunduramamaktadır, hatta zaman zaman AB Komisyonu aldığı ve Türkiye yi yakından ilgilendiren konularda bile kendisini bilgilendirmemektedir. Ulus devletin temel direğini oluşturan ekonomik alandaki bu egemenlik hakkını temsilci bulundurmadan devretme beceriksizliğini Türkiye dışında hiçbir ülke göstermemiştir. Bakalım, bu egemenlik haklarımızı inkâr edici, diplomatlarımızın duruşlarını zedeleyici ve insanımızın onuruna hakaretimsi anlama gelen duruma kim dur diyebilecektir! 9