PROTECTED AREAS KORUNAN ALANLAR PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING. Editörler

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "PROTECTED AREAS KORUNAN ALANLAR PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING. Editörler"

Transkript

1 KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING Editörler Yrd. Doç. Dr. Gökhan AYDIN Yrd. Doç. Dr. Ayşe Betül AVCI

2 Korunan Alanlar // Protected Areas 2

3 KORUNAN ALANLAR (PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME) PROTECTED AREAS (PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING) Editörler Yrd. Doç. Dr. Gökhan Aydın Yrd. Doç. Dr. Ayşe Betül AVCI Kapak Tasarımı Ece Çalış Dizgi Ece Çalış, Murat Çeliker, Murat Kara ISBN *Bu kitapta yer alan bilgi ve yazıların bilimsel ve hukuksal sorumluluğu ilgili bölüm yazarına aittir. 3

4 İÇİNDEKİLER BÖLÜM I. KORUMA AMAÇLI ALANLAR NASIL TANIMLANMALI? Koruma alanlarının ötesini düşünme: sistematik koruma planlaması ve ekolojik ağların rolü R.D.J. Catchpole BÖLÜM II. PLANLAMA Türkiye deki Korunan Alanların Yönetim ve Planlaması: Köprülü Kanyon Milli Parkı ( ) Adnan Yılmaztürk Küre Dağları Milli Parkı Örneğinde Koruma Alanlarında Turizm Andrei Blumer, Duygu Baştanlar Korunan Alanlarda Rekreasyon Taşıma Kapasitesi: Termessos Milli Parkı Örneği Selçuk Sayan BÖLÜM III. YÖNETİM VE İZLEME Tarım ilaçlarının koruma alanlarında biyolojik çeşitliliğe olan etkileri, mücadele ve denetimler Ahmad Mahdavi Türkiye de Biyolojik Materyallerin Toplanması, Kullanılması ve Karşılaşılan Sorunlar Gökhan Aydın Böceklerin Korunan Alanların Sürdürülebilirliğinde Biyolojik Gösterge Olarak Kullanılma Olanakları Gökhan Aydın BÖLÜM IV. KORUNAN ALANLARIN YEREL HALK İLE YÖNETİMİ Yerel sürdürülebilir kalkınma yolu olarak biyolojik çeşitlilik eylem planları Aysegul Çil Ekosistem Hizmetleri ve Korunan Alanların Sağladığı Faydalar Başak Avcıoğlu Çokçalışkan Koruma Alanlarını Olumsuz Etkileyen Konvansiyonel Tarıma Karşı Alternatif Tarım Yöntemi: Organik Tarım Gökhan Aydın Türkiye deki Biyolojik Çeşitlilik Koruması: Türkiye nin Komşu Ülkelere Göre Konumu? Max Kasparek

5 CONTENTS CHAPTER I. HOW TO DEFINE SITES FOR PROTECTION? Thinking beyond protected areas: systematic conservation planning and the role of ecological networks R.D.J. Catchpole CHAPTER II. PLANNING Planning and management of PA in Turkey: Köprülü Kanyon National Park ( ) Adnan YILMAZTÜRK Tourism in Protected Areas on the Example of Küre Mountains National Park Andrei Blumer, Duygu Baştanlar Recreation Carrying Capacity for Protected Areas: Termessos National Park Selçuk Sayan CHAPTER III. MANAGEMENT AND MONITORING Impacts of the pesticides to PAs biodiversity, their management and monitoring Ahmad Mahdavi Understanding the Rules for Collection and Use of Biological Materials Gökhan Aydın Using Insect as Bio-indicator for Sustainability of Protected Areas Gökhan Aydın CHAPTER IV. PUBLIC INVOLVEMENT FOR A BETTER MANAGED PROTECTED AREA Biodiversity action plans as a way towards local sustainable development Aysegul Çil Ecosystem Services and the Benefits Provided by Protected Areas Başak Avcıoğlu Çokçalışkan An Alternative Agriculture Method versus Conventional Agriculture That Have Negative Effects on Protected Areas: Organic Agriculture Gökhan Aydın Biodiversity conservation in Turkey: Where does Turkey stand compared to its neighbours Max Kasparek

6 Korunan Alanlar // Protected Areas 6

7 ÖNSÖZ İnsanoğlu Dört milyar yıldır yaşamın var olduğu kainatta ikiyiz bin yıl önce ortaya çıkmasına karşın yaşam için temel olan DENGE yi alt üst etti. Yeryüzünde kalmayı başarmış sayısız canlının oluşturduğu zincirin tek bir halkasını oluşturan insanın neden olduğu çevre kirliliği, doğal kaynakların tüketilmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması, toprak, su, flora ve fauna yıkımı, ozon tabakasının incelmesi, hızlı nüfus artışı ve küresel iklim değişikliği son 100 yılda doğayı tahribinden yalnızca bir kaç örnek. Bazılarının ise geriye dönüşümü mümkün bile değil. Yüz seksen bin yıl boyunca göç eden insanoğlu son 20 bin yıldır yerleşik yaşama geçti. Avcılık, son 10 bin yıldan beri süre gelen ve tarihi bir dönüm noktası olan tarımın keşfi ile çoğu insan tarafından hobi haline geldi. Bu büyük devrim sayesinde medeniyetler kuruldu ve binlerce yıldır süren yiyecek telaşı son buldu. Emek ve zahmet harcanan çiftçilik, bir gelenek gibi nesilden nesile aktarıldı ve hala dünyanın en yaygın iş kolu. Bunca zamandır kas gücüne güvenen insanoğlu bir asırdan biraz daha öncesinde doğadaki enerjiyi kullanmanın da bir yolunu buldu. Güneş enerjisini 100 milyon yıldan uzun bir süre önce kendi bünyesinde hapseden milyonlarca bitki; kömür, gaz ve hepsinden önemlisi petrolün oluşumuna hizmet etti. Bu enerji insanoğlunun tarladaki işini kolaylaştırdı. Ancak bu süreç doğaya, son 50 yıllık bir süre içerisinde insanlığın tüm geçmişinden olduğundan çok daha fazla zarar verdi. Son 60 yılda dünya nüfusu neredeyse üçe katlandı. 2 milyardan fazla insan şehirlere taşındı. Küçük balıkçı kasabaları muazzam gökdelenlerin inşa edildiği birer metropole dönüştürüldü. Doğal kaynaklarla çalışan makineler sayesinde tarlada insanın işi kolaylaştı. Yalnızca 1 litrelik petrol 100 kişinin 24 saatte harcadığı enerjiyi üretiyordu. Tarım artık petrolün egemenliğinde ve yaşam artık petrole bağlı. İnsanoğlu tüm savunmasızlığına karşın hiçbir canlının yeltenmediği bir şekilde doğal yaşamın her köşesini parselleyerek dünyanın çehresi tamamen değiştirdi. Dünyada her şey birbirine bağlı olduğunu unutan insan, yaptığı tek ürünlü tarım ve aşırı sentetik pestisit ve gübre kullanımı sonucu zararlı dediği organizmaların populasyonunun artmasına ve doğal dengenin bozulmasına neden oldu. Tarım nedeni ile nehirler kurudu ve zehirlendi. Zararlı organizmaların beslendiği kötü ürün ve kıtlık kullanılan sentetik pestisitler ve gübreler sayesinde geçici bir süre için unutuldu. İnsanlar yeşil devrim denilen bu süreç içerisinde birim alandan daha fazla verim almaya başlasalar da, aslında havaya, toprağa, bitkilere, hayvanlara, sulak alanlara zehirli atıklar bıraktılar ve doğayı daha da mahvettiler. Sonrasında hastalık ve zararlılara dayanıklı, bol mahsül veren, farklı iklimlere adapte olmuş tohumlar ortaya çıkardılar ve son 100 yılda çiftçilerin binlerce yıldır yarattığı tüm ürün çeşitliliğinin dörtte üçü yok oldu. Artık laboratuvarlarda üretilen tohumlardan elde edilen ürünler sıklıkla kullanılıyor ve her geçen gün bitki çeşitliliği azalıyor. Toprağa atılan her sentetik pestisit ve gübre doğal dengeyi biraz daha bozuyor, bazı canlıların artışını, bazılarının azalışını ve hatta yok oluşuna neden oluyor.

8 Artan insan nüfusu et tüketimi artışını da beraberinde getirdi. Hazır yemle beslenen ve hayatları boyunca mera yüzü görmemiş hayvanlar etleri için tüketildiler. Öyle ki üretilen tahılın çoğu hayvan yemi ya da biyo-yakıt olarak kullanıldı. Kaynakların sınırlı olduğunu unutan insanoğlu, canlı türlerini de tehdit etti ve iklim değişikliği bu tehdidi daha da arttırdı. Ekilebilir toprakların %40 ı uzun vadeli hasar gördü. Her yıl 13 milyon hektar orman yok oldu. Son 15 yılın ortalama sıcaklıkları bu zamana kadar kaydedilen en yüksek sıcaklıklar oldu. Kıta buzulu 40 yıl öncesine oranla %40 inceldi. Kuzey kutup bölgesindeki buzul 30 yıl içinde yüzey genişliğinin %30 unu kaybetti. Bu şekilde devam ederse 2050 yılında dünya üzerindeki canlı türlerinin dörtte birinin yani yaklaşık 500 bin türün yok olabileceği bilim insanları tarafından tahmin edilmekte. Gezegenimizde yaşayan her canlının farklı bir rolü ve özel bir işlevi vardır. Doğada gereksiz ya da zararlı yoktur. Terazi sürekli dengededir. Düzenlenen bu kitap, korunan alanların planlanması, yönetimi ve izlenmesi temel konularını kapsamaktadır. Süleyman Demirel Üniversitesi, Atabey Meslek Yüksekokulu nda 2011 yılında düzenlenen Doğa İçin Korunan Alanlar: Türkiye ile Avrupa Birliği Ülkeleri Arasında Bilgi Transferi ve Öğrenme Ağı isimli I. Uluslararası Çalıştay da sunulan ve sonrasında ulusal ve uluslararası düzeyde doğaya gönül veren bilim insanları ve çalışanlarının katkılarıyla zenginleştirilen kitabın doğayı tanıyan ve böylelikle seven her insana fayda sağlaması dileklerimle. 21 Ekim 2011, Isparta. Gökhan AYDIN (Editör)

9 9

10 Korunan Alanlar // Protected Areas 10

11 BÖLÜM I KORUMA AMAÇLI ALANLAR NASIL TANIMLANMALI? Koruma Alanlarının Ötesini Düşünme: Sistematik Koruma Planlaması ve Ekolojik Ağların Rolü R.D.J. Catchpole 1 1 Centre for Environmental Change and Sustainability, Drummond Library, Surgeon's Square, Drummond Street, Edinburgh, EH8 9XP. rcatchpo@staffmail.ed.ac.uk Önsöz Koruma alanları dünya yüzeyinin yaklaşık %11.5 lik bir kısmını kaplasa da, etkilerine dair önemli sorunlar varlıklarını sürdürmektedir. Biyolojik çeşitlilik azalmakta olduğundan, neslin tükenmesini durdurmak için ek önlemler düşünülmelidir. Türlerin kaybı şimdiden büyük ekolojik bozulmalara yol açmaktadır ve ekosistemin bozulma potansiyeli çevresel değişimin mevcut hızı göz önüne alındığında ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Daha iyi bir koruma planlaması için ekolojik araçlar mevcut olmasına rağmen karar mekanizmaları ve koruma işini üstlenenler tarafından bu araçlar büyük ölçüde görmezlikten gelinmektedir. Ancak, koruma hedeflerini destekleyici birden çok farklı önlemin var olduğu ek alanların tespiti son derece gereklidir. Bunun gerçekleştirilme yollarından biri bir ekolojik ağ (veya yeşil altyapı) tasarım aracı olarak bağlantı analizi ile mümkündür. Geniş alanlarda birden çok türe uygulanabilen gerçekçi bir yaklaşım sağlanırsa bu gelecekteki koruma eylemleri ve daha geniş arazi kullanım planlamalarına dair tekrarlanabilir ve hedefe yönelik olan bir temel teşkil edecektir. Bu İngiltere de fiziksel bağlantı dogmasına veya fazlasıyla parametrelerle ifade edilen meta popülasyon modellerine dayanmayan işlevsel ekolojik ağları tanımlayabilen grafik teoriye dayalı yaklaşımlar ile sağlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Biyolojik çeşitlilik, koruma, yeşil altyapı, arazi kullanımındaki değişim, ekolojik ağlar, iklim değişimi. 11

12 Korunan Alanlar // Protected Areas Giriş Yaban hayatı alanlarının belirlenmesi ve korunması son yüzyılda gerçekleştirilen koruma çalışmalarının öncelikli odak noktası olmuştur senesinde dünya yüzeyinde korunan alanların kürsel ağı %11.5 kadar olduğu tahmin ediliyordu (Chape, ve ark., 2003). Ancak dünyanın birçok bölgesinde bu süreç finansal kaynakların yetersizliği, siyasi irade veya arazinin kullanılmasına yönelik rekabetler yüzünden ya tamamlanamadı ya da yetersiz kaldı (Margules ve Pressey, 2000). Koruma alanları sıklıkla zaten maddi çıkarların gözetilmediği uzak ve ulaşılamayan topraklarda konumlandırılmaktadır (Pressey, ve ark., 1996). Bu demektir ki daha değerli topraklarda yaşayan canlı türleri arazi kullanımındaki değişim tehdidine daha çok maruz kalmalarına rağmen daha az korunmaktadır. Bu çelişkileri hesaba katmadan kanıtlar çok ciddi problemlerim olduğunu göstermektedir. Koruma çalışmalarının önemli bir kısmını oluşturan omurgalı gruplarda bile tür temsillerinde önemli farklar küresel ölçekte süregelmektedir (Rodrigues, ve ark. 2004). Koruma çözümleri küresel biyolojik çeşitliğin bu kadar az kısmına bile uygulanamadığı takdirde omurgasız türlerin de durumu iç açıcı değildir. Bu gerçekler ışığında, korunan alanlar en etkileyici ve kolaylıkla korunan gruplarda bile eksik ve çelişkili bir biyolojik çeşitlilik örneği teşkil edecektir. Bu bölümde ekolojik ağların en dirençli koruma alanı portföylerinde oynadıkları rolün yanı sıra en son eğilimler, ve diğer ülkelerdeki koruma alanı uygulamalarından çıkarılan dersler araştırılacaktır. Kutuplaşma Korunan alanlar her ne kadar yaşama alanının zarar görmesini ve yok olmasını önleyici mutlak başarı elde etmiş olsa da ( Bruner, ve ark. 2001), arazinin yoğun kullanımının temsil edilmeyen türlerin yok olmasına neden olduğu son derece kutuplaşmış toprak parçaları yaratmakta ve dolaylı yoldan etkileyerek alanların yaşamını sürdürebilirliğini tehdit etmektedir. Koruma alanlarının işaretlenmesi bir alanın diğerinden daha önemli olduğuna yönelik dolaylı bir yargı taşır ve bu arazi kullanımı planlayıcıları ve vatandaşların aklında bir ikilik yaratmaktadır: Bir tarafta kısıtlama, diğerinde ise mutlak özgürlük. Gerçekte bu çok zarar verici olabilir ve bu ikilemin sonuçları Burkina Faso daki Arly Milli Parkı nın uydu görüntüsünde açıkça göründüğü üzere uzaydan bile görülebilmektedir. Bu tür kutuplaşmalar Bowman ın (2003) kararların yetersiz ve yanıltıcı bilgiye dayandığı siyasi olarak tehlikeli bölgeler olarak nitelendirdiği alanlar yaratmaktadır. Bir alan kısıtlamadan yoksunsa eğer çevreci değerden de ayn ı derece yoksundur ve burada her aktivite bu yüzden mümkün olacaktır. 12

13 Resim 1. Burkina Faso nun güney doğusunda yer alan Arly Milli Parkı. Bu alan koruma alanlarının sınır ötesi ağı olan W-Arly-Pendjari Kompleksinin bir parçasıdır. İkisi beraber Batı Afrika bozkırlarının en geniş parçasını oluşturmaktadır. Resim, alanın 1972 (solda) ve 2005 (sağda) olmak üzere 2 görüntüsünü göstermektedir lerin başında park komşu araziden ayırt edilemez haldeydi itibariyle, Kompienga Barajı örneğinde olduğu gibi zıt ve potansiyel anlamda saldırgan arazi kullanımları belirgin hale geldi yılında inşa edilen baraj sulamalı tarım ve de balıkçılık için su kaynağı teşkil etmektedir senesine ait görüntüde dağınık halde akarsu çizgileri ( koyu kızıla çalan mor benekler) açıkça görülebilmektedir. Kaynak: UNEP (2003). Değişen çevremizin seçilmiş görüntüleri. UNEP DEWA, Sioux Falls, SD, USA. Arazi kullanımında değişim Arazi kutuplaşmasının doğasından gelen sorunlar ve koruma alanlarının çoğunlukla biyolojik çeşitliliğin yanlı bir örneklemini içerdiği gerçeği göz önüne alınacak olursa, uygulanan politikalar, arazi kullanımındaki değişim ve koruma alanlarının dışarısındaki bu türlü etkenlerini azaltmaya yönelik mekanizmaların olumsuz etkilerini düşünerek yapılmalıdır. Bu, büyük yapısal değişliklerin bugün artık kendini Batı Avrupa da hissettirmeye başlamasından dolayı oldukça önemli bir meseledir (Bouma, ve ark., 2004). Fry ve Gustavsson (1996) arazi kullanımındaki yoğunlaşmanın ve terk edilişin Avrupa daki biyolojik çeşitliliğin sürerliliği açısından önemli rol oynayacağını söylemektedirler. Arazinin terk edilmesi büyük oranda Alpler ve Akdeniz bölgeleriyle sınırlıdır (Laiolo, ve ark. 2004; Suárez-Seoanea, ve ark. 2002), tarım ödeneklerinde ve ekonomideki değişiklikler bu durumun başka yerlerde de görülme sıklığını arttırmaktadır. Aksine arazi kullanımındaki yoğunlaşma yaygın hale gelmiştir ve biyolojik çeşitliliğin kaybıyla doğrudan ilgilidir (Jongman, 2004). Aslında, bu bazı yazarlar tarafından dünya çapında biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik en büyük tehdit olarak görülmektedir (ör. Bennett, 2003). Avrupa bağlamında, biyolojik çeşitliliğin olumsuz etkileri kapsamlı koruma alanı sistemleri ve aktif ve iyi finanse edilen çevresel NGO lara rağmen var olmaya devam etmektedir. 13

14 Korunan Alanlar // Protected Areas İngiltere deki ödenek yönelimli arazi yoğunlaşmasının etkilerinden iyi bir ders çıkarılabilir. Son 60 yılda bu süreç karışık, düşük yoğunluktaki tarım sistemlerinde önemli azalmaya yol açmıştır. Biyolojik çeşitlilik üzerindeki önemli etkiler daha önceden geleneksel tarım uygulamalarıyla desteklenen tür zenginliği olan yaşam alanlarının kaybıyla sonuçlanmıştır (Townsend, ve ark. 2004). Elverişli tarımsal altyapının kaybı dolayısıyla durum gitgide karşılaması güç ve maliyetli bir hal almıştır. Adams (2003) daha ileri giderek İngiltere deki koruma alanlarının ötesindeki yarı doğal yaşam alanlarının belgelenmiş kaybından bahsetmektedir, bu dönemde, bir öfke ve dert yanmanın acımasız tekrarı ortaya koymaktadır. Kuşların ve kelebeklerin nüfusu biyolojik çeşitliliğin korunması için 2000 senesinden beri yapılan harcamalardaki sürekli artışa rağmen azalmaya devam etmektedir (Defra, 2010). Şu an 500 milyondan fazla olan böyle bir harcamanın koruma alanlarının ötesinde koruma müdahaleleri içermesine rağmen gözlenen azalma verimsizliği akla getirmektedir. Finans meselelerini bir kenara bırakarak daha az dayatmayla mecburi kılınmış arazi planlama sistemleri ve koruma alanı yasama sistemlerine sahip olan ülkeler biyolojik çeşitliliğin yok olmasına karşı önemli ölçüde meydan okumaktadırlar. Çevresel değişim Milenyum Ekosistem Değerlendirme (Reid, ve ark., 2005) son yüzyılda biyolojik çeşitlilik kaybında beş önemli etmen tanımlamıştır: yaşam alanı değişikliği, iklim değişikliği, istilacı türler, azot ve fosfor kaynaklı kirlilik ve aşırı sömürü. Bunlardan ikisi, iklim değişikliği ve gıda kirliliği, bugünlerde bütün ana iklim ve bitki örtülerinde hızlı bir artış göstermektedir. Sadece 27 Avrupa ülkesinde 2019 senesi itibariyle azot kullanımının (+%4.1), fosfor (+%3.9) ve potasyum kullanımının ise (+%7.7) oranlarında artacağı tahmin edilmektedir (Fertilizers Europe, 2009). Gelecek yüzyılda sıcaklıktaki küresel artışların 2.4 ile 6.4 o C arası olacağı tahmin edilmektedir (IPCC, 2007). İklim değişikliğine ekolojik yanıtların kapsamlı incelenmesi (Walther ve ark., 2002) geçen yüzyılın sonundaki 30 yıllık önemli sıcaklık artışlarından kaynaklanan çok çeşitli cins grupları üzerindeki iklim bağlantılı etkilerinde kendini göstermiştir. Bunun sadece ortalama 0.6 o C derecelik sıcaklık artışından kaynaklandığını düşünmek akılları başa getirmektedir. Raporlanan etkiler arsında fen bilimindeki değişiklikler, türlerin çeşitliliği ve dağılımı, nüfus dinamikleri ve toplum yapısı bulunmaktadır. Mücadele Koruma alanlarının rolünün bir bölgedeki biyolojik çeşitliliğin tümünü temsil etmek ve bunun gelecek nesiller için var olmaya devam edeceğini garantilemek olduğu varsayılırsa ortada bir problem belirir. İklim uzay modelleri şimdiden koruma alanlarının gelecekte aynı türlerin temsilini sürdüremeyeceği yönünde tahminde bulunmuştur (Araújo, ve ark., 2004). Artan sayıda ve yoğun olarak işletilen arazilerde konumlanmış farklı koruma alanları arasında türlerin bu değişikliklere adapte olma ve kendilerini yeniden sınıflandırabilme becerisi tartışmaya açıktır. Gerçekte iklim değişikliğinin bileşik etkileri ve bu alanlarının dışındaki yaşam alanlarının yok olması ölümcül antropojenik kokteyli olarak adlandırılmıştır ( Travis, 2003). Koruma alanlarının geleceği pek iç açıcı görünmeyebilir, ancak biyolojik çeşitliliğin mevcut modellerine uyumlu olarak tasarlanmalarına rağmen gelecek için en iyi başlangıç 14

15 noktasını sunabileceklerini de hatırlamak önem taşımaktadır. Yaşamış oldukları daha alt seviyedeki arazi kullanımındaki yoğunlaşma daha natüralist ve dirençli ekosistemleri desteklemelidir. Bu ancak bahsedilen alanların zaman içinde kaçınılmaz izolasyonuna karşı savaşacak daha kapsamlı önlemler alınmasıyla gerçekleşebilir. Mevcut koruma alanlarının artışının doğru zamanda doğru yerde olabilmesi için bu önlemlerin gelecekte bir değişim beklentisi içinde olması gerekmektedir. Koruma alanlarının farklı işlevleri olduğu gerçeği IUCN koruma alanı kategori tanımlarında açıkça görülmektedir (IUCN, 1993). Koruma planlama uygulaması çoğunlukla özel amaçlı ve farklı hissedarların rekabetçi gündemlerine tabi olduğu için, çok nadiren sistematik bir yöntem izlenir. Aynı şey, bu derece olmasa da, koruma alanlarının seçimi için de söylenebilir. Farklı ülkeler çoğunlukla farklı seçim kıstaslarına sahiptir ve bu da tablo 1'de görüldüğü üzere çok çeşitli koruma seviyelerinin oluşmasına yol açar. Farklı ülkelerin sınırlarındaki koruma alanlarının mekânsal dağılımı buna çok iyi bir örnek teşkil eder! Tablo 1. Gaston ve ark. (2008) dan alınan Avrupa daki koruma alanları örtüsü 15

16 Korunan Alanlar // Protected Areas Tablo, bir koruma alanı seçimin tamamlandığı üç ülkede büyük ölçüde tayin edilen farklılıkların toplam arazilerin oranlarını göstermektedir, ör. Hollanda (%58), Danimarka (%72) ve Belçika (%20). Bu farklılığın bir kısmı açıkça her zaman düzensiz olan biyolojik çeşitlilik dağılımına bağlanabilir, ancak bu ülkelerdeki yoğun arazi kullanımının geçmişi göz önüne alındığında, bunun, en azından kısmen, uygulanan seçim prosedürleri ve belirlenen koruma hedefleri yüzünden gerçekleşmemesi imkânsız görünmektedir. Son zamanlarda özellikle güney yarımkürede sistematik koruma planlamasının uygulanması ve gelişimine yönelik artan bir ilgi vardır (Pressey, 1999; Balmford, 2003; Pressey, ve ark. 2007). Karar mekanizmalarına rehberlik etmedeki faydasına rağmen Avrupa daki uygulaması oldukça kısıtlıdır. Aslında Gaston ve ark. (2008) şunu ileri sürmüştür Avrupa da sistematik koruma planlaması amaçları için geliştirilmiş analitik araçlar ile koruma için öncelikleri belirlemede asıl kullanılan metotlar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Bazı yazarlar dünyanın birçok yerinde sistematik planlamanın yersiz olduğunu ileri sürse de (ör. Prendergast, ve ark.1999), bu, yaklaşımın birçok örnekte başarıyla uygulandığı gerçeğini değiştirmez (ör. Cowling, 1999; Pierce, ve ark. 2005; Smith, ve ark. 2006). Bunun uygulaması gittikçe gelişen, boşluk analizi (ör. Jennings, 2000), rezerv seçim algoritmaları (ör. Cebeza ve Moilanen, 2003) ve niş analizi gibi mekânsal olarak açık analitik araçlar ile desteklenmektedir. Bilgiye yönelik uygun kaynaklar olduğunda bu metotlar koruma önceliklerinin tekrarlanabilir ve sağlam değerlendirmelerini mümkün kılar. Bu tür yaklaşımlar hissedarın görüşlerinden de kaçınır ve rekabetçi koruma gündemlerini ortadan kaldırabilir. Sistematik koruma planına ilişkin bir çerçeve Margules ve Pressey (2000) tarafından bir raporda faydalı bir şekilde anlatılmıştır. Raporda süreç için altı adım tanımlanmaktadır: 1.) Hedef bölge içerisinde biyolojik çeşitlilik hakkında bilgi toparla; 2.) Bölge için koruma hedefleri belirle; 3.) Mevcut koruma alanlarının yeterliliğini gözden geçir 4.) Ek koruma alanları seç 5.) Koruma eylemleri gerçekleştir; 6.) Sonuçları gözle ve gerektiği yerde yönet. Ana hatlarıyla gözlem koşullarının oluşturulması farklı idari icraatların düzgün değerlendirilmesi açısından önem taşır. Bu istenen sonuçların belirlenen özelliklere teslim edilmemesi halinde yöneticilerin idari faaliyetlerini uygulamalarına olanak sağlar. Bu adımların uygulamada nasıl yapıldığını tasarlamak ilginç olabilmesine rağmen, bu bölümün geri kalanında sadece bir elemente odaklanılacaktır: ek koruma alanlarının seçimi. Özellikle, bağlantı analizinin mevcut koruma alanları etrafında tamamlayıcı alanların belirlenmesinde nasıl kullanıldığı. Böyle durumlarda ilgili koruma amaçları aşağıdakilerden biri veya hepsi olabilir: melezlemeyi önlemek için alanlar arası gen akışını destekleme; tekrar klonlama süreçleri ile nüfus sürerliliğini sağlama ve çok çeşitli mikro yaşam alanları sunarak türlerin iklim değişikliklerine adaptasyonuna olanak sağlama. Uygulamada, diğer koruma hedeflerinin gerçekleşmesine yönelik ek alanların belirlenmesi için diğer yaklaşımların da kullanılması gerektiğini bilmek önem taşır, ör. Yeterli tür çeşidi mevcut ise boşluk analizi Bağlantı Fagan ve Calabrese (2006) şunları söylemektedir: Bağlantı sezgisel olarak çekici ve faydalı bir kavramdır ve bugün ekoloji ve koruma biliminin önemli bir konseptini oluşturmaktadır. Ne yazık ki, geniş çapta yankı bulan birçok fikir gibi, bağlantı da çeşitli tanımlardan, 16

17 yorumlamalardan ve ölçme metotlarından payını almıştır. Tanımlar ve ölçüm sıkıcı bir şekilde teknik olsalar da, şayet koruma akıllıca ve sorumluk bilinciyle finansa ve çabaya yönelik olursa korumacı bilim adamları açık, yenilenebilir ve iyi anlaşılan bağlantı ölçütleri bulmaya çalışmalıdırlar. Yazarlar altı farklı metrik ailesi tanımlamıştır: 1. arazi doluluk modelleri, ör. En yakın komşu (Dytham, 1995); 2. yapısal düzenleme metrikleri, ör. Arazi yakınlığı (McGarigal ve Marks, 1995); 3. şebeke tabanlı olay metrikleri, ör. Ölçek-alan eğrileri (Kunin,1998); 4. grafik teori modelleri, ör. En az maliyeli mesafe (Bunn, ve ark.2000); örnek işlem modelleri, ör. meta popülasyon kapasitesi (Hanski ve Ovaskainen, 2000); 5. bireysel tabanlı modeller, ör. rastgele yürümeler (Foley,1994). Bu modellerin gerekliliğine dair akademik yazında tartışmalar sürerken, belli bir metodun seçimi esasen realizm ve veri bulunurluğu arasında bir dengeye indirgenmektedir. Genel olarak, en kolay uygulanan en az gerçekçi metrikler en az veriye ihtiyaç duyanlardır. Örneğin, en yakın komşu yaşam alanı arazileri arasında GIS kullanarak öklit mesafesi ölçümü ile hesaplanır (ör. düz çizgi). Bu metriği yaratmak için gerekli olan tek bilgi arazilerin dijital sınırlarıdır. Böylesine basit veriler doğrultusunda bu metriğin uygulanması gerçekçi bir metrik olarak güvenilmemesine karşın yaygın olarak kullanılmaktadır (Moilanen ve Nieminen, 2002; Bender, ve ark. 2003). Yukarıdaki yaklaşımlardan grafik teori tabanlı metrikler en temel gerekliliklere sahip olarak daha büyük ölçeklerde karar mekanizmalarına yeterli derecede bir gerçeklikle bilgi akışı sağlayabileceklerinden koruma müdürü için en akıllıca seçimdir. (Fagan ve Calabrese, 2006). Aslında, bu çeşit bir metrik milli bir gösterge geliştirmek için kullanılmış (Defra, 2010) ve İngiltere de devlet arazi idaresi tarafından koruma hedef belirleme için düzenli olarak kullanılmıştır (Catchpole, 2008; Watts, ve ark. 2010). Ekolojik Ağlar Ekolojik ağ tasarımını bağlantının tanımıyla karıştırmamak gerekir. İlki belirli koruma hedeflerini karşılamak üzere tasarlanmıştır, diğeri ise türlerin hareketine yönelik nicel bir değerlendirmedir. Ortada olan bir sinerjiye rağmen, bağlantı metrikleri her zaman ekolojik ağlarda kullanılmaz. Ancak, ikisinin de ortak olan özelliği ekolojik ağlarında en az bağlantı kadar tanımlardan ve yorumlamalardan payını almasıdır. Aşağıda yer alan üç yazar bu fikrin açılımını şöyle özetlemektedir: Biyolojik çeşitliliği desteklemek için parçalar halindeki doğal sistemi bütünleyen ara bağlantıları ve doğanın sistemleri yedekler. (Jongman, 2004) organizmalar akımlarıyla mekansal olarak uyumlu bir sistemle bağlantılı ve tümleşik peyzaj matrisi ile etkileşim halinde olan bir ekosistemler tür seti (Opdam, ve ark. 2006); ve iki sorunun yanıtları: (1) Kim kimi yer?, ve (28) hangi oranda? (Ulanowicz, 2004). Meseleleri daha da güçleştirmek için, karar mekanizmaları bu düşünce biçimini kendi tanımlarına ve çözümlemelerine dönüştürmeye çalışmışlardır. Planlama ve bilim Forman ver Godron (1981) iç temel elemente indirgenebileceğini önerdikten sonra kendi yollarına ayrılmışlardır: toprak parçaları, geçitler ve matrisler. Bu kavramsallaşma o zamandan beri Madde 11 de (Avrupa Komisyonu, 1992) yer alan doğrusal ve sürekli hatların korunması ve Pan- Avrupa Ekolojik Ağında olduğu gibi açılımlarda yer alan (Bonnin ve ark. 2007) ana alanlar, geçitler ve tampon alanlar sistemlerin desteklenmesi yollarıyla yasamada yaygın 17

18 Korunan Alanlar // Protected Areas ve yerleşik bir halde yerini almıştır. Bazı özellikler planlama önerilerinde yer almaya başlasa da, bu dogma son derece dirençli bir halde varlığını sürdürmeye devam etmektedir (ör. Lawton, ve ark. 2010). Uygulamada ekolojik ağlar üç temel tasarım yaklaşımı kullanmıştır (Jongman, ve ark.2004) : 1.) Eko istikrar bu, bir ağ oluşturmak için fiziksel olarak sonradan belli bölgelere bağlanan farklı arazi kullanımlarının imarına dayanır; 2.) Nehircil- Fiziksel olarak ağa bağlanan nehir yataklarının güçlendirilmesine dayanır; ve 3.) Ekolojik işlevsel olarak ağlara bağlanmak için yaşam alanı uyumluluğu gibi farklı yaklaşım çeşitlerine dayanır. Bu gerçeklik açıkça söylemlerle uyuşmamaktadır. Yeşil Altyapı Bağlantı ölçü birimleri geçmişte her zaman ekolojik ağları bilgilendirmediğinden, yeşil altyapının tasarımı her zaman ekolojik ağlarla bilgilendirilmemektedir. Örneğin, Doğal İngiltere (2010) şu tanımı sunar: Yeşil altyapı yüksek kalite yeşil alanlar ve çevresel özelliklerin stratejik olarak planlanan ve ulaştırılan ağıdır. Yerel topluluklar çok çeşitli çevresel ve yaşam kalitesine sahip faydalar ulaştırma kapasitesine sahip çok işlevli olarak tasarlanır ve idare edilir. Yeşil altyapı parkları, açık alanları, oyun bahçelerini, ağaçlık alanları, tahsis edilen alanları ve özel bahçeleri içerir. Bizler yeşil altyapının mekânsal planlama sistemi ile her yerde olan yeni dönüşüm çalışmalarının bir parçası olarak yapılandırılmalıdır. Yeşil altyapı stratejileri geliştirmek ve zeminde iyi bir uygulama gerçekleştirmek için Gelişim Bölgeleri, Gelişim Noktaları ve önerilen Eko-kasabalar ile ortaklaşa çalışmaktayız. Bu son derece antroposentrik bakış açısı İngiltere de arazi kullanım planlayıcıları ile özellikle bağlantılıdır ve kaynağını Kuzey Amerika yeşil yollar kavramından almaktadır (Aherni 2004). Ancak, yeşil yollar kavramının aksine, biyolojik çeşitlilik ve ekosistemlerin gereksinimleri en azından İngiltere de bu süreçte göz ardı edilmiştir. Avrupa standartlarında durum farklıdır ve bu tanımlama genel anlamda biyolojik çeşitlilik koruması ile ekolojik ağların yeniden adlandırılması ile daha yakından ilintilidir. Avrupa Komisyonu nda (2010) yer alan son bir bilgi bu konuyu örneklendirmektedir ve şöyle yazmaktadır: Yeşil bir altyapı inşa etmek mevcut yaban hayatı geçitleri veya basamak taşları ve eko-köprüler gibi doğal alanların yeniden bağlantısına yardımcı olur ve yaban hayatına daha uyumlu ve geçirgen olması için daha geniş bir çevrenin genel ekolojik kalitesini geliştirir.. Bir Avrupa yeşil altyapısı çeşitli teknikler kullanılarak geliştirebilir. Örnek olarak şunları kapsayabilir: 1. ) Parçalanmayla savaşmak için var olan alanlar arasında bağlantı geliştirmek ve ekolojik bütünlüklerini arttırmak. ör. Koruyucu çitler, bahçenin etrafında yaban hayatı direkleri, küçük suyolları; 2.) Türlerin dağılımına, göçlerine ve hareketine olanak sağlayan arazi geçirgenliğini arttırma ör. Yaban hayatı dostu olan arazi kullanımlarının veya geniş çapta tarım uygulamalarını destekleyen tarım / orman çevre planlarının tanıtımı: 4.) Çok fonksiyonlu bölgeler tanımlamak. Bu bölgelerde, sağlıklı biyolojik çeşitlilik ekosistemleri destekleyen uyumlu arazi kullanımları diğer zararlı uygulamalara nazaran daha çok tercih edilir. Bazı eski dogmalar hala varlığını sürdürseler de, bu belge alt yapıya dair daha dengeli ve içerikli bir yaklaşım sunar. Ekolojik ağlarda olduğu gibi, sözü geçen mücadele bu durumu Pan-Avrupa standartlarında bir mülkiyetle hiç alakası olmayan yüksek düzey çözümler dayatmaktan çok belirli arazilere uygun sağlam faaliyetlere dönüştürecektir. Eğer yeşil altyapı daha çok kazanç elde etmeyi amaçlıyorsa yerel uygulamaya gereksinim duyulacaktır. 18

19 İngiltere Örneği Çalışması İngiltere Yaşam alanı Ağı (EHN) milli ölçekte korumaya değer alanlar üzerinde kullanım arazileri yoğunlaşması ve parçalanmanın etkisine yönelik sistematik değerlendirme amacıyla İngiliz Doğa tarafından 2005 te geliştirilen ekolojik bir ağdır. Sonradan 2006 senesinde ekolojik ağlar olarak işletilebilen arazi gruplarının olduğu alanları tanımlayan bir seri coğrafik bilgi katmanı yayınlanmıştır. Ör. Bitkilerin üremesini sağlayan yapılar ve/ veya bağımsız olanların sıklıkla yer değişimi ile bağlantılı. Bu çerçevede alanlar bilinen biyolojik çeşitlilik değeri olan diğer yaşam alanları ve koruma alanlarını içerecek şekilde ele alınmalıdır, ör. eski ağaçlık alanlar ve yerel yaban hayatı alanları. Ağ, ArcView 9.1 Mekansal Analist kapsamında uygulanan bir 4 tipi bağlantı ölçü birimi, en az masraflı mesafeye dayanır (ESRI, Redlands, CA). Bu yaklaşım Catchpole da (2006) detaylarıyla anlatıldığından, anlamaya yardımcı olması açısından burada sadece kısa bir özet sunulacaktır. Bugün Eşdeğer önemli tür profili olarak bilinen bu yaklaşım eskiden farklı yaşam alanlarıyla ilgili varsayılan türleri temsil ederdi. Bu, arazi yapılarının belli değişikliklere olan tepkilerine göre tür gruplarına odaklanabilen koruma faaliyetlerini ilk kez ortaya atan Lambeck in (1997) çalışmasına dayanmaktadır. Ör. daha küçük arazi parçaları, daha geniş izolasyon s. Watts ın ve ark. (2010)'nın bildirdiği gibi bu yaklaşım Avrupa da başka yerlerde ekolojik ağlar tanımlamaya yarayan eko-profiller ile benzerlik göstermektedir (Vos, ve ark. 2001; Opdam, ve ark. 2006). Bahsedilen bu örnekte, her yıl yapraklarını döken ağaç alanları, fundalık, bataklık ve bataklık çitleri içeren dört çeşit varsayılan tür profili örnek uzman fikriyle geliştirilmiştir. Bu profiller cins uzmanlarınca farklı arazi örtüsü kategorilerinde türlerin hareketinin tahmini olarak maliyetinin çıkarıldığı bir süreç sonucunda elde edilmiştir. Uzmanlardan sadece bildikleri türleri hesaba katmaları ve çıkan sonuçları her yaşam alanına göre oranlamaları istenmiştir. Her bir uzaktan algılanan arazi örtüsü kategorisi için çıkan ortalama sonuçlar bağımsız bir yaşam alanı sahasından hareket eden varsayılan bir türün mesafesini analiz etmede kullanılan dört çeşit maliyet yüzeyi oluşturmak için kullanılmıştır. Örneğin varsayılan bir ağaçlık alan türü eğer komşu arazi de her yıl yaprak döken bir ağaçlık alan ise maksimum uçuş mesafesinde hareket eder. Tam aksine, eğer komşu arazi yoğun ekilebilir arazi olarak kullanılıyorsa, durum böyle olmayabilir. Maksimum uçuş mesafeleri yayınlanan deneysel veriler kullanılarak belirlenir. Ancak yaşam alanı sahalarının dağılımı koruma alanı verileri ve koruma alanlarının dışındaki yaşam alanları konumlarının önemini gösteren milli yaşam alanı envanterleri doğrultusunda tanımlanır. En az maliyet analizlerinden gelen ağırlıklı tamponlar, birbirleriyle kesiştikleri zaman beraber ekolojik ağlar oluşturan hareket zarflarını belirtmek için sonradan kullanılabilirler. Bu analiz aslında farklı arazi örtüsü çeşitlerinin hareketi ya arttıracağı yada engelleyeceği varsayımını yapmaktadır. Bu da arazi kullanımındaki çeşitlilik yüzünden bağımsız araziler arasında oldukça asimetrik hareket zarflarını meydana getirmektedir. Bu ise her yönde eşit hareket ihtimalini varsayan tip 2 bağlantı analizlerinde kullanılan sabit mesafe tamponlarına benzememektedir. Bu analizde, önemli olan fark saldırgan bir komşu arazinin olması durumunda tamponların arazi sınırlarını geçmeyeceğidir. Durum böyle olduğunda, yaşam 19

20 Korunan Alanlar // Protected Areas alanı arazileri izole edilmiş halde kalır ve işlevsel bir ekolojik ağdan bahsedilmez. Arazi kullanımının daha az saldırgan olduğu yerlerde, hareket zarfı maksimum uçuş mesafesine ulaşır ve tür hareketleri için daha geniş bir faaliyet alanı sağlamak için diğer zarflarla birleşir. Bu durum çayır ağlarının üç farklı ölçekte gösterildiği Resim 2'de açıkça görülebilir. Resim 2: Geniş arazi kullanımı matrisinde farklı ölçeklerde çayır ağları (0.9 km ve 3.7 km) Çayır arazileri siyahla gösterilmektedir. Bu yaklaşımın kullanışlı olması sonraki aşamada daha büyük ölçeklerde ekolojik ağlar (veya yeşil altyapı) tasarlamak için sağlam bir başlangıç noktası olarak kullanılabilen mevcut bağlantı şekillerini tanımlamasından kaynaklanmaktadır. Bu ayrıca koruma alanları etrafında potansiyel olarak zarar veren arazi kullanım değişikliğini gözlemlemeye karşı temel teşkil ederek kullanılabilir. Arazinin potansiyel olarak geçirgen olan alanlarına yerleştirilen parçalara ayrılmış bağımsız arazilerin kombinasyonuna arazi planlama ve gelişim kontrol aktiviteleri ile işlevsel bir birim gözüyle bakılabilir. Bu tarz bir analiz çoğunlukla bir şekilde idare edilen veya korunan alanlar olması gereken bağımsız alanların dışındaki önemli ölçüde daha geniş bir alandan bahsetmektedir. İngiltere de ilk yapılan bir analiz bunun yaygın tarımsal yoğunlaşmaya rağmen toplam alanın %9 una karşılık geldiğini belirtmiştir, bakınız tablo 2. Tablo 2: 2005 yılında İngiltere de ağ ve arsa alanlarının kıyaslaması. Arazi alanı İngiltere nin arazi veya ekolojik ağ ile bağlanan kısmıdır. Mekansal açıklıkta yapılan ekolojik bir analiz ile bunun mevcut bilginin karar mekanizmalarına ulaşması açısından düzenli bir seyir izlemesi önemlidir yılında yaşam alanı envanterlerinin geniş biçimde güncellenmesi ve tekrar sınıflandırılmasının ardından ikinci bir milli az masraf analizi yapılmıştır. Tablo 3 bu analizin sonuçlarının göstermektedir. 20

21 Tablo yılında İngiltere de ağ ve arsa alanlarının kıyaslaması. Arazi alanı İngiltere nin arazi veya ekolojik ağ ile bağlanan kısmıdır. Aynı hareket masraf verilerinin kullanılmasına karşın, diğer değişkenlerdeki farklılıklar doğrudan olmayan kıyaslamaların yapılabildiğini ve tablo 3 te gösterilen ağ alanındaki azalmanın gerçek bir farktan çok istatistiksel bir ölçüme denk geldiğini yansıtmaktadır. Bu gerçekleşmeseydi, süreç içerisinde değişikliğin seyrini izlemek mümkün olurdu. Bu yüzden çevresel bilginin sürekli toplanması ve zaman içinde aynı yöntem bilimlerinin kullanılması önemlidir. Ancak bu yaklaşımın kullanışlılığı arazi kullanım planlamasında ve koruma hedeflerinde uygulanmasından kaynaklanmaktadır. İçinde oldukları daha geniş bir ekolojik ağın konumu düşünülmezse eğer, bu korum alanlarının izolasyonunu ve gelecekteki yaşanabilirliğini arttırır. Bu planlama sürecin başlarında bilinirse eğer, o zaman gelişim faaliyetinden doğan olumsuz etkilerin ortaya çıkması söz konusu olmayacaktır. Sürekli arazi kullanımı planlamasındaki en büyük fayda sadece en büyük alanların nerede konumlandığını tespit etmek olacaktır. Daha içerikli senaryo-tabanlı analizler bu yaklaşımı kullanarak farklı gelişmelerin etkilerini değerlendirmede kullanılabilirler. Bir biyolojik çeşitlilik bakış açısıyla desteklenen ek alanların tespiti başka bir fayda sağlamaktadır. Artan arazi kullanımı yoğunlaşmasının koruma alanlarının ötesinde kaçınılmaz olması dolayısıyla, bu herhangi bir ulusal ve bölgesel koruma stratejisinin kilit faktörü olmalıdır. Finans sağlamanın bu yaklaşıma olanak sağladığı yerler ayrıca gen akışının ve koruma alanlarının çevredeki değişikliklere olan direncini arttırmak için yaşam alanı restorasyonunun gerçekleşmesinin gerektiği yerlere odaklanmak için kullanılabilir. Bunun uygulamada nasıl kullanıldığın bir örneği resim 3 te görülebilir. 21

22 Korunan Alanlar // Protected Areas Resim 3. Güney Yorkshire, İngiltere de her yıl yapraklarını döken ağaç alanlarının ekolojik ağı. Kırmızı hatlar doğal koruma önemi açısından tanınmış ağaçlık alanların konumunu göstermektedir. Sarı çizgili alanlar isen az masraf mesafesi algoritmalarıyla hesaplanarak içlerine yerleştikleri işlevsel ekolojik ağları göstermektedir. Ulusal düzeyde yürütülen analizin kesin sınırları ilk başlarda bildirme amaçlı olarak tasarlansa da, detaylı bir ölçekle bile mevcut alanların dışında her yıl yapraklarını döken ağaç alanlarının başarıyla kapılan arazilerdir. Dikkatli okuyucular yerleşkelerin ve ana caddelerin ağ sınırları içinde olacağını not edeceklerdir. Bunun nedeni türlerin hareketlerine yönelik potansiyel engel teşkil edeceklerine dair hiçbir varsayımın olmamasıdır. Bu tarz değerlendirmeler etraflarında birçok ekolojik ağın yapılandığı otçul hayvanların varsayılan varlığından ziyade belli bir bölgedeki türlerin ihtiyaçlarını yansıtmaktadır. Uygulama sırasında iki başka faktör de göz önüne alınmalıdır: ağdaki boşluklar ve dar noktalar. Şu açıktır ki eylem sadece yerel önem arz eden türlerin engellerini kaldırmak için yapılamaz, ayrıca gen akışını güçlendirmek ve daha geniş ağlar arasındaki boşlukları kapatmak için yaşam alanları yaratmayı hedef almalıdırlar. Zirai ilaç birikintisi, predasyon ve besin gradyanları gibi etmenlerden kaynaklanan yan etkilerden kaçınmak için dar noktaları genişletmek için de kullanılabilir. Bu analiz geçmişte ulusal bir ekolojik ağ geliştirmek için kullanılmamış olsa da, çok çeşitli uygulamalar için de kullanılmıştır: Bölgesel arazi kullanım planlaması (farklı ölçeklerde); arazi ölçekli koruma girişimleri; yeşil altyapı planlama ve iklim değişikliğine karşı hassasiyet değerlendirmesi. İngiltere de bu çalışmanın daha yaygın uygulaması, genel anlamda ekolojik ağlarda olduğu gibi, geçmişte oldukça eksikliği duyulan güçlü bir liderlik ve kurumsal desteğe bağlıdır (Catchpole, 2008). Kemikleşmiş ve gündemle şekillenen farklı koruma organizasyonları ve devlet organları yaklaşımları yüzünden son zamanlardaki gelişmelere rağmen (ör. Lawton, ve ark. 2010) durum iyileşmekte görünmemektedir. 22

23 Sonuç Tasarlanan koruma alanları daha geniş bir biyolojik çeşitlilik yönetim sürecinin sadece bir yönüdür. Kanıtlar orta koymaktadır ki sadece bir alanın etrafına sınırlar çizmek ve yasal koruma tedbirleri almak yeterli değildir. Yalnızca çevredeki arazi kullanımından kaynaklanan alanlardaki olumsuz etkiler değil, aynı zamanda daha geniş önlemler alınmadığı takdirde daha geniş alanlarda biyolojik çeşitliliğin ciddi anlamda ortadan yok olma riski de söz konusudur. Bu tür önlemler koruma alanlarına bir alternatif olarak değil, daha çok bir ülke veya bölge için bütünüyle koruma yönetiminin bir parçası olarak görülmelidir. Bu süreci destekleyen analitik metotlarla beraber sistematik koruma planlaması mevcut koruma alanı ağlarının etkenliğini değerlendirmeye yarayan çok güçlü bir araç sağlar. Bu yaklaşımların iyi belgelenmesine rağmen koruma uzmanları ve arazi kullanım planlayıcıları tarafından nadiren kullanılmaktadır. Bu süreçteki en önemli aşamalardan biri ek koruma alanlarının tespitidir. Bu, koruma alanlarının genişletilmesi için de kullanılabileceği gibi, asıl önemli işlevi yasal tanımlarla daha geniş önlemler almayı hedeflemesidir. Bu önlemler doğrudan yönetim faaliyetlerini azaltmakla değil çok çeşitli faaliyetleri kapsamakla ilişkilendirilmelidir. Örneğin, gelişim kontrol politikalarının uygulanması ve desteklenmesi, belli bir bölgede bulunan biyolojik çeşitlilik kaynaklarının kullanımının devamını veya yerel komitelerin çevrelerine verdikleri değeri arttırmaya yönelik kampanyaları içerebilir. Mümkün olduğu her yerde, mevcut sosyo-politik yapılar bu önlemlerin alınmasındaki harcamaları en aza indirgemek için kullanılmalıdır. Bu tür tedbirler kutuplaşan koruma alanlarının ötesinde ekili olsa da, hatırlanmalıdır ki; bunlar devlet daireleri ve yönetici kademeleri arasında en yüksek seviyede işbirliği gerektirmektedir. Çoğunlukla bu, bütünleşmeyi ve karar verme yetkisini tek bir zümreye tayin etmeye zorlayan birincil mevzuatlar ile sağlanabilmektedir. Yasal birimler uygulamada hissedarın sorumluluğunun önemli rolü olduğunu, ancak bunun kısıtlı zaman ve kaynakların etkili bir şekilde kullanılmasında en fazla kazanç sağlamaya yönelik olacak şekilde en söz sahibi organizasyonlarla kısıtlandırılması gerektiğini anlamalıdırlar (Catchpole, 2008). Siyasetten bağımsız olarak, alınan bütün tedbirler biyolojik çeşitlilik kaybına dair ana etmenleri azaltma ve gelecekte çevresel değişim yaratma konularında yeterlilik göstermelidir. İklim değişikliği, arazi kullanımındaki yoğunlaşma, arazinin terk edilmesi ve yaşam alanlarının parçalanması başarıyla azaltılacaksa eğer arazi kullanımından kaynaklanan tehditlerin yapılandırılmış değerlendirmeleri önem taşımaktadır. Bu değerlendirmelerde başarısız görülen ekolojik ağlar ve yeşil altyapı planlaması gibi çeşitli faydalar sağlayabilen daha eşdeğer yaklaşımlar bağlantı ölçütleriyle uygulanabilir. 23

24 Korunan Alanlar // Protected Areas KAYNAKLAR Ahern, J., Greenways in the USA: theories, trends and prospects. In: Ecological Networks and Greenways: Concept, Design, Implementation. R.H.G. Jongman & G. Pungetti (Eds). Cambridge Studies in Landscape Ecology, pp Cambridge University Press, Cambridge, UK. Araújo, M.B., Cabeza, M, Thuiller, W., Hannah, L., Williams, P.H., Would climate change drive species out of reserves: an assessment of existing reserve-selection methods? Global Change Biology, 10: Balmford, A., Conservation planning in the real world: South Africa shows the way. Trends in Ecology and Evolution, 18: Bender, D.J., Tischendorf, L., Fahrig, L., Using patch isolation metrics to predict animal movement in binary landscapes. Landscape Ecology, 18: Bennett, A.F., Linkages in the landscape. The role of corridors and connectivity in wildlife conservation. Conserving forests and Ecosystems Series, 1. IUCN, Gland, Switzerland. Bonnin, M., Bruszik, A., Delbaere, B., Lethier, H., Richard, D., Rientjes, S., van Uden, G., Terry, A., The Pan- European Ecological Network: Taking Stock. Nature and Environment Series, 146. Council of Europe. Bruner, A.G., Gullison, R.E., Rice, R.E., Fonseca, G.A.B., Effectiveness of parks in protecting tropical biodiversity. Science, 291: Bunn, A. G., Urban, D.L., Keitt, T.H., Landscape connectivity: a conservation application of graph theory. Journal of environmental management, 59: Catchpole, R.D.J., Planning for biodiversity - opportunity mapping and habitat networks in practice: a technical guide. English Nature Research Report 687. Peterborough, UK. Catchpole, R.D.J., The current status of the practical implementation of ecological networks in England. ECNC, Tilburg, The Netherlands. Cebeza, M., Moilanen, A., Site selection algorithms and habitat loss. Conservation Biology, 17: Chape, S., Fish, L., Fox, P., Spalding, M., United Nations List of Protected Areas. IUCN/UNEP, Gland, Switzerland. Cowling, R.M., Planning for persistence - systematic reserve design in South Africa's succulent Karoo desert. Parks, 9: Defra, UK Biodiversity Indicators in Your Pocket 2010: Measuring progress towards halting biodiversity loss. HMSO, London. Dytham, C., Effective habitat destruction on species persistence: a cellular model. Oikos, 74: European Commission, Green Infrastructure. Brussels, Belgium. 24

25 European Commission, Council Directive 92/43/EEC on the Conservation of natural habitats and of wild fauna and flora. Official Journal L, 206. Brussels, Belgium. Fagan, W.F., Calabrese, J.M., Quantifying connectivity: balancing metric performance with data requirements. In: Connectivity Conservation. K.R. Crooks & M. Sanjayan (Eds). Cambridge Conservation Biology Series, 14: Fertilizers Europe, Forecast of food, farming and fertilizer use in the European Union European Fertilizer Manufacturers Association, Brussels, Belgium. Foley, P., Predicting extinction times from environmental stochasticity and carrying capacity. Conservation Biology, 8: Forman, R.T.T., Godron, M., Patches and structural components for a landscape ecology. BioScience, 31: Fry, G., Gustavsson, R., Testing landscape design principles: the landscape laboratory. In: Ecological and Landscape Consequences of Land Use Change. R.H.G. Jongman (Ed): European Centre for Nature Conservation, Tilburg. IPCC, Climate Change 2007: Synthesis Report. Summary for Policymakers. UNEP, Nairobi, Kenya. IUCN, Parks for Life: Report on the 4th World Congress on National Parks and Protected Areas. IUCN. Gland, Switzerland. Jennings, M.D., Gap analysis: concepts, methods, and recent results. Landscape Ecology, 15: Jongman, R.H.G., The context and concept of ecological networks. In: Ecological Networks and Greenways: Concept, Design, Implementation. R.H.G. Jongman & G. Pungetti (Eds). Cambridge Studies in Landscape Ecology, pp Cambridge University Press, Cambridge, UK. Jongman, R.H.G., Introduction: ecological networks and greenways. In: Ecological Networks and Greenways: Concept, Design, Implementation. R.H.G. Jongman & G. Pungetti (Eds). Cambridge Studies in Landscape Ecology, pp 1-6. Cambridge University Press, Cambridge, UK. Jongman, R.H.G., Külvik, M., Kristiansen, I., European ecological networks and greenways. Landscape and Urban Planning, 68: Kunin, W.E., Extrapolating species abundance across spatial scales. Science, 281: Laiolo, P., Dondero, F., Ciliento, E. and Rolando, A., Consequences of pastoral abandonment for the structure and diversity of the alpine avifauna. Journal of Applied Ecology, 41: Lambeck, R.J., Focal species: a multi-species umbrella for nature conservation. Conservation Biology, 11: Lawton, J.H., Brotherton, P.N.M., Brown, V.K., Elphick, C., Fitter, A.H., Forshaw, J., Haddow, R.W., Hilborne, S., Leafe, R.N., Mace, G.M., Southgate, M.P., Sutherland, W.J., Tew, T.E., Varley, J., & Wynne, G.R., Making Space for Nature: a review of England s wildlife sites and ecological network. Report to Defra. 25

26 Korunan Alanlar // Protected Areas McGarigal, K., Marks, B.L., Fragstats: spatial pattern analysis program for quantifying landscape structure. Version 2.0. USDA Forest Service General Technical Report, Pacific Northwest Research Station, Corvallis, Oregon. Margules, C. R., Pressey, R. L., Systematic conservation planning. Nature, 405: Moilanen, A., Nieminen, M., Simple connectivity measures in spatial ecology. Ecology, 83: Natural England, Natural England - Green Infrastructure. Retrieved on: 25 February, 2011, from: greeninfrastructure/default.aspx Opdam, P., Steingrover, E., van Rooij, S., Ecological networks: a spatial concept for multi-actor planning of sustainable landscapes. Landscape and Urban Planning, 75: Pierce, S.M., Cowling, R.M., Knight, A.T., Lombard, A.T., Rouget, M., Wolf, T., Systematic conservation planning products for land use planning: interpretation for implementation. Biological Conservation, 125: Prendergast, J.R., Quinn, R.M., Lawton, J.H.,1999. The gaps between theory and practice in selecting nature reserves. Conservation biology, 13: Pressey, R.L., Editorial - Systematic conservation planning for the real world. Parks, 9: 1-6. Pressey, R.L., Cabeza, M., Watts, M.E., Cowling, R.M., Wilson, K.A., Conservation planning in a changing world. Trends in ecology and evolution, 22: Pressey, R.L., Ferriera, S., Hagerb, T.C., Woods, C.A., Tully, S.L., Weinmana, K.M., How well protected are the forests of north-eastern New South Wales? Analyses of forest environments in relation to formal protection measures, land tenure, and vulnerability to clearing. Forest Ecology and Management, 85: Reid, W.V., Mooney, H.A., Cropper, A., Capistrano, D., Carpenter, S.R., Chopra, K., Dasgupta, P., Dietz, T., Duraiappah, A.K., Hassan, R., Kasperson, R., Leemans, R., May, R.M., McMichael, T.A.J., Pingali, P., Samper, C., Scholes, R., Watson, R.T., Zakri, A.H., Shidong, Z., Ash, N.J., Bennett, E., Kumar, P., Lee, M.J., Raudsepp-Hearne, C., Simons, H., Thonell, J., Zurek, M.B., Ecosystems and Human Well-being: Synthesis Report. Millennium Ecosystem Assessment, Island Press, Washington, DC. Rotenberry, J.T., Preston, K.L., Knick, S.T., GIS-based niche modelling for mapping species habitat. Ecology, 87: Suárez-Seoanea, S., Osborne, P.E. Baudry, J., Responses of birds of different biogeographic origins and habitat requirements to agricultural land abandonment in northern Spain. Biological Conservation, 105: Smith, R.J., Goodman, P.S., Matthews, W.S., Systematic conservation planning: a review of perceived limitations and an illustration of the benefits, using a case study from Maputaland, South Africa. Oryx, 40: Townshend, D., Stace, H., Radley, D., State of nature: lowlands future landscapes for wildlife. English Nature, Peterborough

27 Ulanowicz, R.E.,2004. Quantitative methods for ecological network analysis. Computational Biology and Chemistry, 28: Vos, C.C., Verboom, J., Opdam, P.F.M., Ter Braak C.J.F., Toward ecologically scaled landscape indices. American Naturalist, 157: Watts, K., Eycott, A.E., Handley, P., Ray, D., Humphrey, J.W., Quine, C.P., Targeting and evaluating biodiversity conservation action within fragmented landscapes: an approach based on generic focal species and least-cost networks. Landscape Ecology, 25:

28 Korunan Alanlar // Protected Areas 28

29 BÖLÜM II PLANLAMA Türkiye'deki Korunan AlanlarınYönetim ve Planlaması: Köprülü Kanyon Milli Parkı ( ) Adnan YILMAZTÜRK (Orman Genel Müdürlüğü Isparta) Giriş Ülkemizde modern anlamda doğa koruma anlayışı 1950 li yıllarda gelişmeye başlamış ve 1958 yılında Yozgat Çamlığı Milli Parkı Türkiye nin ilk milli parkı olarak ilan edilmiştir. Bunu izleyen süreçte doğa koruma çalışmaları hız kazanmış, 6831 sayılı Orman Kanunu nun 25. Maddesiyle bu çalışmalara yasal dayanak kazandırılmış ve doğal alanlar koruma altına alınmaya başlanmıştır yılında Antalya Manavgat Köprüçay Havzası nda Orman Genel Müdürlüğü ve ABD Milli Park Servisi uzmanlarından oluşan bir proje ekibi tarafından alanda milli park planlama çalışması başlatılmıştır. Dönemin en iyi doğa koruma yaklaşım ve uygulamaları örnek alınarak Köprülü Kanyon Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı hazırlanmış ve tarihinde Orman Bakanlığı nın oluruyla milli park ilan edilerek alan planın yönetim programı doğrultusunda yönetilmeye başlanmıştır. Ne var ki izlenen personel politikaları ve bölgenin kaynak değerleri konusunda yöre halkında farkındalık yaratılamamış olması nedeniyle korunan alan ilan edilmiş olmasına rağmen bölgenin doğal ve kültürel değerleri üzerindeki insan baskısı azaltılamamıştır lı yıllara gelindiğinde ise çok ciddi personel sıkıntısı yaşanmaya başlanmış ve vekaleten yapılan görevlendirmelerle alan yönetilmeye çalışılmıştır. Buna karşılık, rafting başta olmak üzere çeşitli turizm faaliyetleri ile alanın kaynak değerleri üzerindeki baskı katlanarak artmış ve 2000 li yılların başında alan artık yönetilemez hale gelmiştir. 29

30 Korunan Alanlar // Protected Areas Aynı dönemde Türkiye deki diğer korunan alanlarda da benzer durumların ortaya çıkması mevcut planlama ve yönetim anlayışının etkinliğine dair soruların artmasına yol açmış ve dünyadaki korunan alanların yönetilmesindeki değişiklikler de gözönüne alınarak Küresel Çevre Fonu nun (GEF) mali desteğiyle BÇDKY Projesi başlatılmıştır. Proje, Türkiye deki korunan ve korunması gereken alanların en iyi nasıl yönetilebileceği, biyolojik çeşitliliğin nasıl korunacağı, doğal kaynakların nasıl sürdürülebilir kullanılabileceğine yanıt arayan bir model çalışma olarak, ülkenin dört farklı biyocoğrafyasını temsil eden alanlarda yürütülmüştür. Proje çalışmalarında ilk önce mevcut durum ortaya konmuş; ekolojik ve sosyo-ekonomik değerlendirmeler ve ilgi grubu analizi yapılarak alanın öncelikli koruma hedefleri ve bunlar üzerindeki tehditler belirlenmiştir. Biyolojik, jeolojik ve kültürel kaynak değerlerin geleceğe taşınabilmesi ve katılımcılık temelinde alanın kullanım ilkelerinin belirlenmesi için de bölgeleme çalışması gerçekleştirilmiştir. Şu an yürürlükte olan uzun devreli gelişim planından farklı olarak, bölgeleme çalışmasında alanın neresinin nasıl ve kimler tarafından kullanılacağı yöre halkıyla tartışılarak belirlenmiştir. Planlama sürecinde tüm planlama ekibi büyük bir özveriyle çalışmış ve gönüllülerden de destek alınarak yöredeki insanları doğayla uyumlu ekonomik faaliyetlere yönlendirmek, doğal ve kültürel kaynak değerleriyle ilgili farkındalık yaratmak ve yöre halkının katılımını sağlamak için büyükler, küçükler ve kadınlara yönelik eğitim çalışmaları yapılmıştır. Alanda alternatif gelir getirici faaliyetleri güçlendirmek için yöre halkına projenin önemli bileşenlerinden biri olarak hibe kredi desteği sağlanmış ve milli park köylerinde halk tarafından yapılan örnek projeler (arıcılık, ev pansiyonculuğu, meyvecilik, eğitim ve tanıtım, ekoturizm vb.) desteklenmiştir. Bütün bu çalışmalar sonunda alanda milli parka olan direnç büyük ölçüde kırılmış, planlama sürecine yöre halkının önemli bir kesimi katılarak destek vermiştir. Planın uygulanabilmesi için öngörülen yönetişim modelinin hayata geçirilmesinin önündeki idari engellerin ortadan kaldırılması ve alanın etkin bir şekilde yönetilmesi için gerekli personelin ve bütçenin azami ölçüde karşılanması gerekmektedir. Milli parka karşı oluşan olumlu havanın alanda örnek bir yönetim yapısının kurulması için kaçırılmaması gereken önemli bir fırsat olduğunu ve hazırlanan katılımcı yönetim planının teknik olarak KKMP ve benzer sorunları yaşayan milli parklardaki çatışmaları çözebilecek nitelikte olduğunu düşünüyoruz. BÇDKY Projesi Köprülü Kanyon Planlama Ekibi 30

31 Şekil 1. Köprülü kanyon Milli Parkı nın Coğrafik Konumu Teknik özet I. Kısım alanın, yasal durumunu belirterek çevresel ve ekolojik özelliklerini ile sosyoekonomik altyapısını genel olarak tanıtır. Değerlendirme başlıklı II. Kısım Milli Park ın temel değerlerine açıklık kazandırır ve çoğunlukla insanların bölgedeki doğal kaynakları yanlış kullanmasından ve doğal alanların aşırı derecede ve sürekli olarak tüketilmesinden kaynaklanan tehditlerin altını çizer. Köprülü Kanyon Milli Parkı nın temel değerleri ve varlıkları ile yönetim planının hedeflemesi gereken konu başlıkları aşağıdaki tabloda özetlenmektedir. 31

32 Korunan Alanlar // Protected Areas Değerler ve Varlıklar İdare gerektiren konular Biyolojik çeşitlilik ve ekosistem değerleri Köprülü Kanyon Milli Parkı çok farklı yükseklik ve yerel iklimlerde varlığını sürdüren çok çeşitli doğal ekosistemler barındırdığı için ayrı bir önem taşır. Bu belli başlı özelliklerin arasında: - Salt bataklık ormanları - Antik kozalaklı maki ormanları - Zengin ve farklı bitki örtüsü - Fauna - Köprü Çay Nehri - Jeolojik ve jeomorfolojik oluşumlar vardır. Tarihi ve kültürel değerler Milli Park arkeolojik kalıntıların varlığı (Selge kalıntıları, St Paul s Road ve klasik dönemin diğer kalıntıları) ve tarihöncesi dönemlerden günümüze insanların yaşadığı bir yer olması dolayısıyla önem taşır. Modern dünyayla tamamıyla iletişim halinde olmasına rağmen, yöre insanları geleneklerini sürdürmektedir ve bölgeye özgü mimari yapılanma hala gözlenebilmektedir. Sosyo-ekonomik değerler Doğal kaynaklarıyla beraber bölge 7000 kişiye otlak, odun dışı ürünler, bal, yakıt, odun, balık ve zirai alanlarıyla geçim kaynağı sunmaktadır. Bu faaliyetlerden bazıları son yıllarda alanın doğal yapısına zarar vermeye başlasa da hepsinin sürdürülebilirliğe dönüşme kapasitesi vardır ve kullanılan modern tekniklerle beraber yöre halkına daha çok gelir kaynağı sağlanabilir. Yaşam alanlarının, yaban hayatının ve doğal kaynakların düzensiz kullanılması ve yönetilmesi Belli doğal kaynakların toplanması Park ın en önemli ekosistemlerini yavaşlatmaktadır. Bunların arasında en önemlileri, keçileri otlatma, ağaç kesme, yüksek alanlardan fazlasıyla Oreganum un hasat edilmesi, avlanma, zehirleme ve yangındır. Arkeolojik kalıntıların ve geleneksel yapıların bozulması, idaresi ve korunmalarına ilişkin yetersizlik Zaman aşımı, doğal süreçler ve bazı durumlarda insanların ihmali yavaş yavaş Park ın önemli arkeolojik yapılarına ve geleneksel binalarına zarar vermektedir. Köprüçay ekosistemindeki bozulma ve kirlilik Nehir yatağından geçen suyun kalitesi, boşaltım işlemi tesislerinin yetersizliği ve yaz aylarında rafting sporundan kaynaklanan kirlilik Milli Park ın istisnai temizlikteki sularına yönelik başlıca tehditlerdir. Plansız ve dengesiz turizm Rafting her yıl Mayıs ve Kasım ayları arasında yarım milyon ziyaretçiyi bölgeye çekmektedir ve bu da çok sayıda yasadışı ve plansız turizm tesisinin kurulmasına, kalabalığa, izdiham ve kirliliğe ve de ekosistemlerin, yaşam alanlarının ve arazilerin fiziksel olarak zarar görmesine yol açmaktadır. 32

33 Dinlenme amaçlı ve Eğitici Değerleri Bölgenin çekiciliği ve erişilebilir olması bölgenin her yıl 5000 kadar rafting sever için nehrin aşağı kısımlarında bir dinlence ve eğlence merkezi olmasına neden olmaktadır. Ayrıca on binlerce yerli ve yabancı turist için temiz hava, ferahlama ve sosyal hayatın buluşma noktasıdır. Bu yüzden de alan geniş bir sosyo-ekonomik değere sahiptir. Yerel topluluklar ve otoriteler arasındaki anlaşmazlık ve yanlış anlaşılmalar Birçok yerel topluluk koruma alanlarının varlığı dolayısıyla tehdit altındadır. Bu duruma en çok birçok evin 1. Derece Arkeolojik Koruma Alanı sınırlarında yer aldığı ve mevcut yapılarda tadilatın yasaklandığı Selge Köyü nde rastlanmaktadır. Yönetim, idare, denetim ve katılımdaki yetersizlikler GEF-II Projesi Köprülü Kanyon için bir yönetim birimi kurmuştur, ancak yeni ve uzun vadeli yönetim sistemler, finansal idarecilik, katılım ve denetime ihtiyaç duyulmaktadır. 33

34 Korunan Alanlar // Protected Areas Şekil 2. Köprülü Kanyon Milli Parkı nın İdari Haritası Planın III. Kısmı olan Yönetim Stratejisi Bütün ilgi gruplarının katılımı ve desteğiyle değerlerin devamlılığını sağlamak ve tehditleri gözler önüne sermek amacıyla bölgenin ekolojik dengesini yenilemek için gerekli olan tüm yaklaşımın ana hatlarını belirlemektedir. Milli Park ın vizyonu aşağıdaki gibi tanımlanmıştır: Bizler, Köprülü Kanyon ve çevresinin bütün doğal ve kültürel değerleriyle korunduğu; burada yaşayan insanların ikamet, eğitim, sağlık, ulaşım, geçim ve yoksulluk gibi problemlerinin çözüldüğü; bölgenin refahı için kaynakların sürdürülebilir kullanımından sağlanan gelirin ön planda tutulduğu ve bölgede yaşayanların yönetime katkıda bulunduğu bir yer istiyoruz. 34

35 Daha sonra, her biri bu vizyonu gerçekleştirmeye ve tehditleri gözler önüne sermeye yönelik hedefleri olan yedi temel yönetim programı tanımlanır. Bu plan dâhilinde, her program amaçların gerçekleştirilmesi adına eylem planları olan belli alt programlara ayrılır. Program 1: Arazi imtiyazı, sınırlar ve haklar Hedef: Bütün mülkiyet sınırlarının, kadastro haritalarının, yargı ve idari sınırların çizilmesinin, akılcı hale getirilmesinin ve bütünleştirme sürecinin tamamlanması Köprülü Kanyon Milli Parkı nda nihai bir arazi imtiyazları anlaşması geliştirmek için bazı önemli meselelere önem verilmesi gerekmektedir. Bu faaliyetin öncelikleri devlet ve özel arazilerin arasındaki sınırları çizmek için kadastro çalışması, köylerdeki yapılanma kısıtlamalarının tanımı ve Selge Köyü nde süregelen arazi anlaşmazlıkların çözümlenmesidir. Program 2: Türlerin, yaşam alanlarının ve ekosistemlerin korunması, idaresi ve gözlemlenmesi Hedef: Milli Parkın doğal değerlerinin korunmasının ve devamlılıklarının sağlanmasının temini Yönetim planındaki bütün çalışma programları Milli Park taki bütün doğal değerlerin devamına dair gereklilikten bahseder, ancak bu değerlere bir açıklık kazandırmak ve devamlılıklarını temin etmek için bazı çalışmalar gerekli görülmektedir. Araştırma çalışması tamamlanmamış olup; parkın kuzeyindeki uzak alanlar hakkında bilinenler kısıtlıdır. Öncelikli orman ve dağ ekosistemlerine ve otlatmanın ve Oreganum un toplanmasının bunlar üzerindeki etkilerine özellikle dikkat edilmelidir. Susal ekosistemlerin kirlenmemiş halde kalamsı için özel bir program geliştirilmelidir. Avlanma ve zehirleme Park taki birçok büyükbaş memeli hayvan türünün nüfusunda azalmaya yol açmıştır ve nüfuslarının tekrar artması için çalışmalar başlatılmalıdır. Program 3: Sürdürülebilir Doğal Kaynak Yönetimi Hedef: Yetkilendirilmiş yöre halkının Milli Park tan geçimlerini sağlamak ve geleneklerini sürdürmek üzere belirli doğal kaynaklardan devamlı olarak geçim sağlamalarına izin verilme Yöre halkının geçimine doğrudan destek sağlayan Sürdürülebilir Kullanım Bölgesi içerisinde yöre halkının geleneksel ve sürdürülebilir çeşitlerde doğal kaynakları kullanmalarına izin vermek Park ın politikası olacaktır. Birçok örnekte mevcut kaynak kullanımı uygulamaları, devamlılıklarının sağlanması ve ekosistemlere, türlere ve arazilere verilen zararın minimuma indirgenmesi için değişikliklere ihtiyaç duymaktadır. Bu faaliyetlerde yayılma sağlamak, kullanıcılara eğitim verilmesi, bölgelerin sınırlanırının belirlenmesi, rasyonalizasyon ve mümkün olan yerlerde kaynak kullanımı haklarının yasal olarak tanınması, kotalar koymak ve mevsimsel kısıtlamalar yapmak, teşvik tedbirleri almak, kaynak kullanımının yenilikçi biçimlerini tanıtmak ve hasatların gözlemlenmesini sağlamak gibi değişiklikler yapmak gerekmektedir. Her durumda bu tedbirler kaynak kullanım grupları danışmanlarıyla alınacaktır ve mevcut mahsullerin değerine katkıda bulunmak veya alternatif geçim 35

36 Korunan Alanlar // Protected Areas kaynakları yaratmak için paralel gelişmeler ve tedbirlerle dengelenmiş kısıtlamaların yapılması sağlanacaktır. Program 4. Kültürel Değerlerin Yönetimi ve Muhafazası Hedef: Köprülü Kanyon Milli Parkı nın ayırt edici kültürel varlıklarının en azından mevcut halleriyle korunmasının ve mümkün olan yerlerde toplum yararına sunulmasını sağlanmak Köprülü Kanyon Milli Parkı nın arkeolojik özelliklerinin bölgenin koruma alanı olarak düşünülmesini doğrulayacak kadar önemli olduğu düşünülmektedir, ancak ulusal düzeyde bütün bunlar Kültür ve Turizm Bakanlığı nın koruma de yönetim birimleri için bir öncelik taşımamaktadır. Baştan başa yapılacak bir restorasyon çalışmasının bu anlamda bir seçenek olmamasına karşın, var olan yapıların güvende olması ve daha fazla bozulmaması için adım atılması gerekmektedir. Bu kültürel varlıkların potansiyel turistik değeri hala anlaşılmamış olduğundan, arkeolojik ve kültür turizmine fırsat yaratarak ve gelen ziyaretçileri kültürel ve tarihi değerler konusunda bilinçlendirerek bu potansiyeli sağlamak için harekete geçilmelidir. Program 5. Turizm ve Eğlence Hedef: Köprülü Kanyon Milli Parkı değerlerini yansıtacak ve talepleri karşılayacak şekilde dengelenmiş çeşitlilikte eğlence olanakları sağlamak Bugün turizm dar bir alanda sınırlı çeşitlilikte aktivitelere yoğunlaşmıştır. Milli Park ın daha fazla günlük tatilciler için pazarlanmayacak ama farklı değerlerini yansıtan kaliteli eğlence fırsatları sunacak olması temel stratejidir. Rafting sporuna son vermek amaçlanmamaktadır; ancak bu daha düzenli ve sorumlu bir aktivite olarak yapılmalıdır. Ayrıca turistleri yerel konaklamalarla bölgede kalmaya teşvik etmek ve yöredeki işletmelerde para harcamalarını sağlamak da önemlidir. Program 6. Eğitim ve bilinçlenme Hedef: Bütün paydaş grupların Köprülü Kanyon Milli Parkı nın değerlerinin farkında olmasını, katılım sağlayacak bilgi ve beceriye sahip olmasını ve sürdürülebilir yönetimden faydalanmasını sağlamak Yönetim planının etkili uygulaması yerel paydaşlar arasında gelişmiş bir bilinçlilik, bakış açısı ve işbirliği gerektirecektir. En önemli ihtiyaç yöre insanlarının süregelen yanlış anlamalarının ve şüphelerinin önüne geçmek ve Park ın eşitlikçi bir şekilde yönetilmesi için çalışmalara tam katılımını desteklemektir. Yerel idareciler ve görevlilerin milli park statüsünün sağlayacağı yararlar ve fırsatlara dair gelişmiş bir bilince sahip olması gerekir. Ziyaretçileri ve tur operatörlerini sitenin sağlayabileceği çeşitli fırsatlar konusunda bilinçlendirmek için harekete geçilmesi de ayrıca gereklidir. 36

37 Program 7: Denetim ve yönetim Hedef: Köprülü Kanyon Milli Parkı nı ve geniş çevresi uygulamasını etkili bir şekilde yöneten ve destekleyen her düzeyde sürdürülebilir yönetim yapısının geliştirilmesi Milli Park ın başarılı yönetimi yönetim planında belirlenen hedefler doğrultusunda beraber çalışan paydaş grupların etkili işbirliğini gerektirir. Gelişmiş toplum temsil ve katılım araçları yaratmak için önemli adımlar atılmıştır, ama bunların önemi yönetim otoritesinin dayanakları ile arazi ve kaynak haklarına karşı sürekli bir güvensizlik duygusu ile baltalanmıştır. Bu konuların bazıları program 6 ile çözülebilir, ama bütün topluluklara uygun bir katılım modeli bulmak için çalışılmalar yapılmalıdır. Milli Parkın işletmesi bölgede yaratılan çok miktarda gelire rağmen hala finanse edilmektedir. Bir gelir toplama ve karı paylaşma modeli geliştirilmiş, ancak uygulamasının zor olduğu anlaşılmıştır Yerel topluluklar için gerçekçi bir alternatif olarak turizm vaadi yerine getirilecekse eğer bu durum acilen dikkate alınmalıdır. Bölgeler III. Kısım hedeflere ulaşmak için alanın etkili ve bileşik yönetimini sağlamak üzere beş ayrı bölge tanımlamaktadır (Şekil 3). Bu bölgeler: Şekil 3. Bölge Haritası. 37

38 Korunan Alanlar // Protected Areas 1. Sıkı Koruma Bölgesi Sıkı koruma bölgesi, selvi, yaşlı karaçam, aksedir ve saf çam ormanları ile karışık ormanları ve alp ekosisteminin bazı kısımlarını içeren üç alt birime ayrılır. Bu bölgenin amacı Milli Park taki en önemli ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliğin en iyi örneklerini doğal halleriyle korumaktır. Bu bölge içerisinde, bu nedenle insan aktivitesi en aza indirenmiş ve doğal süreçler müdahaleyle karşılaşmamaktadır. 2. Koruma Öncelikli Bölge Koruma öncelikli bölge dört temel alandan oluşur: yaşlı karaçam, aksedir, saf çam ormanları alanları; otlatma için kullanılan alp ekosistem alanları, dağ keçisi ve akbabaların yaşam alanları; kanyonlar ve diğer hassas jeomorfolojik oluşumlar. Bölgenin dört temel amacı vardır: Yoğunluğu az otlak ve yaban hayatı ürünlerinden faydalanma gibi asgari geçim faaliyetlerine izin vermek Sıkı koruma alanları arasında korumalı bağlantılar sağlamak ve bu alanları insanların yoğun olarak kullandığı alanlardan ayırmak Zarar görmüş ekosistemler ve yaşam alanlarının canlanmasına olanak sağlamak Önemli bölgelere bilimsel, eğitim ve dinlenme amaçlı düzenli gezi olanakları sunmak 3. Sürdürülebilir Kullanım ve Kültürel Bölge Bu bölge üç alt bölgeye ayrılır: 3.1 Yerleşke ve kalkınma alt bölgesi Bu alt bölge Milli Park ın kalıcı olarak değiştirilmiş alanlarını kapsar; yerleşkeler, altyapı, milli park tesisleri, zirai alanlar. Amaçları şunlardır: Yöre halkının ekonomik ve kültürel olarak kalkınmasını sağlamak Sosyal altyapının inşa edilmesi için arazi ve olanak temin etmek Yerel ihtiyaçları karşılayan ve geleneksel kültür ve mimarinin devamını sağlayan kalkınma planlarının hazırlanmasına olanak sunmak Korum Alanı ve turizm altyapısı için arazi ve olanak temin etmek 3.2. Kaynak kullanımı alt bölgesi Bu bölge insanlarının uzun zamandır kullandığı ancak değişikliğe uğramış da olsa doğal ekosistem özelikler ve araziler bulunduran yakın çevre alanlarının ötesindeki alanları kapsar. 38

39 Bu alt bölge alçak rakım kızılçam ve kayalık alanları, yaylaları, otlak alanlarını ve Oreganum ve diğer şifalı bitkilerin bir arada olduğu alanları, çayırlar ve zirai alanları içerir. Bu bölgenin beş temel amacı vardır: Köprülü Kanyon Milli Parkı nda ikamet eden yöre halkının geçim ihtiyaçlarını karşılamak üzere doğal kaynakların yetkili ve sürdürülebilir bir şekilde alışageldiği gibi kullanılmasına izin vermek. Bu ihtiyaçların arasında otlatma; taş, kum, çakıl, yapısal ahşap, yakılacak odun ve odun dışı ürünler bulunmaktadır. Bölge 1 ve 2 de izin verildiğinden daha fazla çeşitlilikte turizm ve eğlence aktivitesine olanak sunmak. Kaynakların ele geçirildiği bozulmaya uğramış alanlarda gerekli olan yenileme müdahalesine olanak sağlamak. Doğayla uyumlu özel tarım alanlarında tarımsal faaliyetlere izin vermek. Kaynak kullanımın muhtemel etkileri ve sürdürülebilirliğini belirlemek üzere araştırma alanları sağlamak Köprüçay Nehri dinlenme bölgesi Bu bölge kanyonu altındaki yoğun olarak kullanılan dere yatağını ve bugün dinlence yerleri olarak kullanılan nehrin her iki yakasındaki arazileri içermektedir. Alan birçok açıdan bozulmaya uğramakta ve nehir yaz aylarında kirlenmektedir. Ancak, biyolojik çeşitlilik ve arazi değerleri açısından hala büyük önem taşımaktadır. Bu bölgenin amaçları şunlardır: - Milli Park ziyaretçilerinin güvenli, temiz ve çevreyle dost şartlarda nehirden ve çevre arazilerden keyif almasına olanak sağlamak. - Milli Park ın bakımı ve yönetiminden kaynak gelir sağlamak. - Yöre sakinlerinin geçimlerini ve sosyal altyapılarını sürekli olarak desteklemek. 4. Tampon bölge Bu alanlar Milli Park ın dışındaki alanlardır; ancak parkın ekosistemlerine, önemli yaban hayatı yaşam alanlarına ve diğer koruma alanlarına olan bağlantılar ile doğrudan ilişkilidir. Bütün bu alanlar Milli Park ın kuzey, kuzeydoğu ve batı sınırlarını birleştiren Orman Genel Müdürlüğü nün idaresindedir. Bu alanlar farklı derecelerde birçok değişime ve bozulmaya maruz kalmaktadır.tampon bölgesinin temel amaçları şunlardır: Selvi ormanları, yaşlı ormanlar ve alp ekosistemlerinin etkili korumasını, dağ keçisi ve akbaba gibi öncelikli türlerin korunmasını yaygınlaştırmak. Köprülü Kanyon Milli Parkı nı diğer koruma alanlarıyla bağlayan ekosistem geçitleri oluşturmak. 39

40 Korunan Alanlar // Protected Areas Biyolojik çeşitliliğin korunması için yaygın ve koordineli çalışmalar yapılması ve idarenin farklı kurumlarla beraber sağlanması. Koruma alanı bölgeleme sisteminin ve idare planının diğer orman idare planlarıyla bileşimini sağlamak. Yönetim planının IV. Kısmı Hareket Planı, beş yıl içerisinde hedeflenen bütün altprogramların tamamlanması için detaylı bir faaliyet planı içerir. Özel eylemler tanımlanmış ve öncelikli kılınmış, başarı göstergeleri belirlenmiş, her eylem için bir uygulama zaman çizelgesi oluşturulmuş ve bütün eylemlerin tamamlanmasından sorumlu birimler listelenmiştir. Kısım V, Uygulama Düzenlemeleri onaylama süreci, uygulama, maddi destek sağlama ve idari planın paylaşılması gibi konularda detaylı düzenlemeler içerir. Bu bölümün temel bileşeni, planı geliştirmeye yönelik açık ve katılımcı bir yaklaşımı sürdüren bir denetim planıdır (bakınız diyagram). VI. VII. ve VIII. Kısımlar yardımcı bilgi, referanslar, haritalar, araştırma raporları ve planlanan eylemlerin uygulanması için detaylı şartlar içerir. 40

41 Küre Dağları Milli Parkı Örneğinde Koruma Alanlarında Turizm Andrei Blumer WWF-Türkiye danışmanı (Romanya Ekoturizm Derneği) Duygun Baştanlar WWF-Türkiye Sürdürülebilir Turizm Kalkınması Yirminci yüzyılın ikinci yarısından bu yana turizm, ekonomik faaliyetler içerisinde en büyük sektör haline gelmiştir ve bütün belirtiler göstermektedir ki gelecek yıllarda da böyle olmaya devam edecektir. Bu gelişme doğrultusunda ekoturizm dahil doğa turizmi, milli park ve tabiat parklarına ziyaret, kırsala dayalı turizmi ve benzerleri gibi turizm faaliyetlerine artan ilgiyle beraber turizm ürünlerinde ve tatil destinasyonlarında bir çeşitlilik meydana gelmektedir. Turistler, sadece kullandıkları farklı işletmelerdeki lüks arayışı açısından değil, aynı zamanda otantik kültür, yerel topluluklarla ilişki kurma, bitki örtüsü, fauna ve özel ekosistemler ve genel olarak doğa hayat ve bunun korunması gibi seyahat deneyimlerine dair de gitgide daha talepkar olmaktadır. Ümit edilen gelişmeler ve gözlenen eğilim, turizmi, doğal koruma alanlarının sürdürülebilirliğine ve çevredeki bölge ve toplulukların kalkınmasına olumlu veya olumsuz katkıda bulunabileceği stratejik bir konuma getirmiştir. Yöre sakinlerine ve turistlere bilinç kazandırmak açısından turizm bu alanların korunmasında önemli bir araçtır. Bu amaçlar turizmden elde edilecek finansal kaynaklar yaratılarak gerçekleştirilebilir ve bu maddi destek koruma tedbirleri almak amacıyla kullanılabilir. Ayrıca ziyaretçiler ve yöre sakinleri için eğitim programları ve yerinde bilgi ve açıklamalar da aynı amaca hizmet verebilir. Bunların yanı sıra, korunan alanlarda turizm etkinlikleri uzun vadeli sürdürülebilirliği sağlamak için dikkatle planlanmalı, yönetilmeli ve izlenmelidir. Aksi takdirde, olumsuz sonuçlar doğacaktır ve turizm bu alanların daha da bozulmasına yol açacaktır. Sürdürülebilir Turizm 8 sürdürülebilir turizm prensibi ile açıklanabilir: 1. Turizmin etkisini, milli parkın kaynaklarının ve onu çevreleyen toplulukların ve alanın taşıma kapasitesiyle sınırlamak 2. Milli Park ve çevre bölgedeki biyolojik zenginliği korumak ve arttırmak 3. Yenilenemeyen ve hassas dağ kaynaklarının tüketilmesini en aza indirgemek 4. Doğal kaynakların ekonomik ve eğitim içerikli yararlarını arttıran ve Milli Park ın biyolojik çeşitliliğini korumaya yardımcı uzun vadeli turizm gelişmesini desteklemek 5. Kaynak kullanımının ve çevre yönetiminin yararlarının ve maliyelerinin eşdeğer dağılımını gerçekleştirmek 41

42 Korunan Alanlar // Protected Areas 6. PAN Park Grubu da dahil ilgi grupları, yerel devlet kurumları ve toplulukları ve yöre halkının çevre koruma kararlarının alınmasına ve politikaların uygulanmasına etkili katılımını sağlamak 7. Parktaki, çevre yörelerdeki ve Türkiye deki sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlayacak değerleri ve etikleri desteklemek 8. Sürdürülebilir Turizm Kalkınma Stratejisinin başarıyla uyarlanması ve uygulanmasını sağlayacak açık ve içerikli bir strateji belirlemek. Bu prensipler KDMP (Küre Dağları Milli Parkı) için hazırlanan Sürdürülebilir Turizm Gelişme Stratejisi nde gözden geçirilmiştir, ve yapılan çalışmaya göre Küre Dağları Milli Parkı ve çevresinde sürdürülebilir turizmin şunları sağlaması gerekmektedir: Eğitici ve bilgilendirici olmalı. Parka gelen ziyaretçiler özellikle park ve komşu çevreye dair keşifler yapmak ve bilgi sahibi olmak ister. Ziyaret deneyimlerini daha da derinleştirerek parkın kendine özgü özelliklerini korumaya nasıl yardımcı olabileceklerini de bilmek isterler. Yöre sakinleri de aynı şekilde daha önceden hep var olacağına inandıkları bu kaynak değerler hakkında bilgi sahibi olmak isterler. Bölgenin Değerlerini Desteklemeli. Bölgenin ve parkın yabancı ziyaretçileri özellikle yerel değerlerin ve kaynakların desteklenmesiyle ilgilenmektedir. Bu yüzden de yerel karakteri yansıtan mimari, yemek, doğal/kültürel miras, estetik ve ekoloji alanlarında yerel işletmeleri araştırırlar. Geriye dönen turizm geliri de bu varlıkların değerini arttırır. Yöre sakinlerine fayda sağlamalı. Özellikle Türkiye deki tur operatörleri yöre insanlarına iş vermeye ve onları eğitmeye, yerli malları satın almaya ve yöredeki hizmetleri kullanmaya gayret etmelidir. Kaynakları korumalı. Çevreye karşı sorumluluk duyan turistler kirliliği, atık ve enerji tüketimini, su kullanımını, kimyasal ve toksik malzemelerin kullanımını en aza indirmeye destek olan ve çevreye duyarlı bir şekilde kalacak yer temin eden işletmeleri tercih ederler. Yöredeki koşullara karşı duyarlı olmalı. Paydaşlar, kalkınma baskısını önceden görerek ona göre davranır ve var olan koşulların gereksiz yere değişmesini önlemek için sınır ve yönetim teknikleri uygular. Yerel ve yabancı girişimler, doğal habitatların, miras alanlarının, çekici görünümün ve yerel kültürün devam ettirilmesi için işbirliği yaparlar. Nicelikten çok niteliğe önem vermeli. Topluluklar, turizm başarısını sadece gelen ziyaretçilerin sayısı üzerinden değil, ziyaretlerinin uzunluğu, harcadıkları para, ve yaşanan deneyimlerinin kalitesi açısından ölçerler. Kaliteli bir seyahat deneyimi sağlamalı. Eve memnun ve heyecanlı olarak dönen turistler arkadaşları ve akrabalarını da aynı deneyimi yaşamak için bölgeye gönderirler ve bu da bölgedeki turizmin ve işgücünün devamını sağlar. Sürdürülebilir Turizm Kavramı turizmi geliştirmek adına son on yıl içinde bütün dünyada 42

43 kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavramı daha etkili kullanmak için, Yağmur Ormanı Birliği, Birleşmiş Devletler Çevre Programı (UNEP), Birleşik Devletler Kuruluşu ve Birleşik Devletler Dünya Turizmi Örgütü (UNWTO) ve 40 dan fazla dünyanın önde gelen kamu veya özel, kar amacı gütmeyen ve akademik kurum tarafından yönetilen bir girişim olan uluslararası görev birimi tarafından bir takım kriterler geliştirilmiştir. Bu kriterler Ekim 2008 de Dünya Koruma Kongresi tarafından faaliyete geçirilmiş ve 2009 senesinde düzenlemeye sokulmuştur. Küresel Sürdürülebilir Turizm Kriterleri (GSTC), bir yandan yoksullukla mücadele eden bir araç olarak turizm ihtiyaçlarını sağlayan ve diğer taraftan her turizm işletmesinin mutlaka sahip olması gereken 40 zorunlu standardın bir bütünüdür ( org/). GSTC yi temel alan Avrupa Ekoturizm Etiketleme Standartları (EETLS) 2009 senesinde geliştirilmiş ve faaliyete geçirilmiştir. Bunlar Avrupa bağlamında ekoturizme uyarlanan ve EELTS dahilinde her kriter için ölçülebilir bir gösterge tanımlamak için dönemi kalkınmasına tabi olan kriterlerdir. ( Bir Koruma Alanı Olarak Küre Dağları Milli Parkı Küre Dağları Milli Parkı Karadeniz Bölgesi nin batısında yer almaktadır. Tamamen bir plato karakterindeki Milli Park doğu-batı doğrultusunda uzanır ve yakın çevresi için fiziksel ve sosyal bir eşik niteliğindedir. Milli Park sınırları içinde hiçbir yerleşim birimi yoktur ve sosyal hayat Milli Park ın yakın çevresinde devam etmektedir. Önemi dolayısıyla, bölge 2000 senesinde korumaya alınmış ve Milli Park statüsü verilmiştir. Biyolojik çeşitliliği korumaya yönelik tampon bölge kavramı ile Türkiye ilk olarak 37,000 hektar alana sahip Küre Dağları Milli Parkı ile tanışmıştır. Tampon bölge Milli Park ın çevresinde 80,000 hektar alana sahiptir. Resim 1. Küre Dağları Milli Parkı ve tampon bölgesi 43

44 Korunan Alanlar // Protected Areas Küre Dağları, WWF ve IUCN tarafından belirlenen Küresel 200 Ekolojik bölgeden biri olan Kafkasya ve Kuzey Anadolu ılıman ormanları içindedir. Doğu Karadeniz Sıradağlarının batı yönündeki uzantılarıdır. Batı Karadeniz Bölgesi nde yer alan Küre dağlarının batısı, 40 bilim adamıyla ortaklaşa yürütülen WWF-Türkiye çalışması ile Türkiye nin 122 Önemli Bitki Alanlarından (ÖBA) biri olarak tanımlanmaktadır (ÖBA No. 25). Nesli tükenmek üzere olan Dünya da 2, Avrupa da 33 bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. Ülkede nesli tükenmek üzere olan 12 bitki türü bu bölgede yer almaktadır. Küre Dağlarının biyolojik çeşitliliğinin küresel önemi, WWF nin Avrupa daki korunan orman sıcak noktaları listesinde yer almasıyla vurgulanmıştır. Küre dağları Avrupa nın korunması gereken 100 Orman sıcak noktası arasına girmiştir ve Türkiye de doğası korunması gereken 9 orman sıcak noktasından biridir. Alan, Kuzey Anadolu nun yaprak döken ve iğne yapraklı ormanları olarak tanımlanan alt-ekolojikbölgeyi temsilen ve Karadeniz Ilıman Ormanları ekolojik tipinin yüksek derecede tehlike karstik dağ alanlarının kalan en iyi örneklerinden biri olarak tanımlanmaktadır. Karstik alanlar normal şartlarda bitki örtüsü yönünden fakirdir. Ancak, Küre Dağları 1000 m kalınlığındaki Jura- Kretase dönemi kireçtaşları ile birlikte tipik karstik özellikler sergilemekle kalmaz, aynı zamanda nemli iklimden kaynaklanan gür ormanlarıyla da dikkat çeker. Yerel kültürün en önemli özellikleri arasında zengin gelenek görenekleri, yöreye özgü kılık kıyafetler ve yöresel yemekler bulunmaktadır. Yerel mimaride ahşap malzemenin kullanımı orijinal örneklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kırsal doku ve kültürel değerlerinin yanı sıra, verimli ormanları, olağanüstü derin vadileri, düdenleri, taş duvarları, şelaleleri ve mağaraları Küre Dağlarını eşsiz bir yer haline getirmektedir. Resim 2. Türkiye deki Orman Merkezleri PAN Parkları Adayı Küre Dağları Milli Parkı WWF ve Molecaten Grubu tarafından kurulan PAN (Korunan Alan Ağı) Avrupa daki korunan alanların ağıdır. Bu ağ, özel kriterler doğrultusunda bağımsız bir denetim birimi olarak yetkilendirilmiş olup; ziyaretçilere iyi korunan bir doğal alan ve yüksek kaliteli hizmet sunmaktadır. 44

45 PAN Parkları bölgenin korunmasına katkı sağlama ve parkın doğal bütünlüğünün ekonomik değerini gözler önüne serme yollarından biridir. Avrupa nın bazı en değerli milli parkları ile koruma alanlarını, iyi idare edilen ve uluslararası tanınan koruma alanları ağında birleştirmektedir. PAN Parkları sürdürülebilir turizmi yerli ekonomiyi canlandırma aracı olarak görmektedir. Parklar, turistleri bölgeye getirmeye çekerek doğrudan veya dolaylı alışverişle yerli ekonomiyi canlandıran bir cazibe merkezi veya tuzak olarak hizmet etmektedirler. PAN Parkları ayrıca turistlere benzersiz, kaliteli ve doğaya yönelik deneyimler sunmaktadır. PAN Parklar girişimi 1999 senesinde ilk kurulduğu andan itibaren kaliteli bir marka yaratarak doğaya yönelik turizmin büyüyen pazarına, doğayı korumayı temel alan bir sorumluluk anlayışı sunmayı amaçlamaktadır. Bu kalite markası şunları temsil etmektedir: Yüksek koruma değerine sahip iyi yönetilen koruma alanlarının genişleyen ağı; Avrupalıların çoğunlukla bildikleri ve kıtamızın doğal başkentleri olarak övündükleri alanlar; Ziyaretçiler için yüksek kaliteli ve doğaya yönelik deneyimler sunmakla sorumlu, turistler ve yaban hayatı severler için Mutlaka Görülmesi Gereken yerler, Bakış açılarında farklılık yaratmak ve koruma alanlarının değerinin artmasıyla daha geniş bir toplumsal ve siyasi destek sağlamak; Parklar için yeni gelirler, özellikle de yöre sakinleri için yeni iş kapıları anlamına gelmektedir. PAN Parklar faaliyet gösterdiği 11 yıl boyunca, doğal alanların güvenle korunduğuna, geliştirildiğine ve değer kazandığına dair bir temin aracı olarak PAN Parklar sertifikasını kullanan geniş çaplı bir korunan alanlar ağı kurmuştur. Milli Park ın adı Yüzölçümü (ha) Ziyaretçilerin /yıl tahmini sayısı Soomaa MP Estonya 39,640 45,000 Archipelago MP Finlandiya 50,219 57,000 Oulanka MP Finlandiya 27, ,000 Fulufjället MP İsveç 38,414 60,000 Majella MP İtalya 540,000 74,095 Paanajärvi MP Rusya 104,000 5,000 Peneda Gerês MP Portekiz 69, ,000 Retezat MP Romanya 38,138 17,000 Rila MP Bulgaristan 81,046 55,654 Orta Balkanlar MP Bulgaristan 71,669 60,000 Borjomi-Kharagauli Gürcistan 85,

46 Korunan Alanlar // Protected Areas Ekoturizm ve yaban hayatı potansiyeli dolayısıyla, Küre Dağları Milli Parkı Türkiye de PAN Park adayı olan ilk korunan alan olmuştur. WWF-Türkiye Küre Dağları Milli Parkı nın PAN Parklar içerisinde yer alması için ulusal ve Avrupa düzeylerinde görüşmeler sürdürmüştür. Bunun sonucu olarak Türkiye deki Milli Park İdaresi ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Küre Dağları Milli Parkı nı 2013 senesi itibariyle bir PAN park yapmayı hedeflemiş ve PAN Park Kurumu ile bir Niyet Mektubu imzalamıştır. Etkili bir korunan alan yönetimi gerçekleştirmek üzere, DKMP ve WWF-Türkiye 2008 senesinde GEF tarafından finanse edilen (UNDP-Türkiye ile) bir ortak proje başlatmışlardır. Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi çerçevesinde ziyaretçilere yönelik gerekli altyapıyı sağlayarak PAN Park üyelik şartlarını yerine getirmek ve korunan alanların daha iyi korunmasını sağlamak için çalışmalar yürütülmektedir. PAN Park üyeliği için temel talepler bir Sürdürülebilir Turizm Gelişme Stratejisi ve Ziyaretçi Yönetim Planı geliştirmek ve uygulamaktır. Ekoturizm Konuları Küre Dağları Milli Parkı nda turistik faaliyetlerin gelişimi ekoturizm ile yakından ilgilidir. Ekoturizm sürdürülebilir turizmin özel bir halidir. Ekoturizm özel etik ve uygulanması mümkün kurallar ile sorumlu ve sürdürülebilir bir doğa temelli turizm sağlar: doğal değerlere saygılı ( doğada sorumlu seyahat yapmak), doğanın zaman içinde bozulmadan korunmasına yardımcı olmak (biyolojik çeşitlilik ve kültürün korunmasına yardımcı olması için bir gelir akışı sağlama), yöredeki halkın refahını arttırmaya katkıda bulunmak (turistik faaliyetlere katılım ile). Ekoturizm endüstrisinin uluslararası çapta büyümesi Park ve Park taki topluluklar açısından çok önemli ve olumlu bir etkendir. Artık çok daha fazla insan ekoturizm mekânlarını tatil yöresi olarak seçmekte, doğayı koruma faaliyetlerine dahil olmak ve geleneksel kültürleri ve yaşam biçimlerini tanımak ve anlamak istemektedir senesinde sonlanan Zümrüt Ekoturizm Projesi ile başlayan ekoturizm, bölgede zaten uygulanmaktadır. Küre Dağları Ekoturizm Derneği ve WWF-Türkiye bölgede turizm projeleri geliştirme ve yardımcı olma konusunda daha şimdiden beş yıldan fazla deneyime sahiptir.. Bugün bölgede birkaç tane ekoturizm yapısına ait merkez bulunmaktadır: Ziyaretçi Merkezi ve ailelerin işlettiği yöresel ve geleneksel misafir evleri ile Zümrüt Köyü, geleneksel bir evin dönüştürüldüğü Yanık Ali Konağı (EGEM) nın bulunduğu Azdavay Beldesi nin yakınlarındaki Başören Köyü ve bir WWF-Türkiye girişimi olan Pınarbaşı ndaki Paşa Konağı pansiyonu. Bu ekoturizm yapıları ekoturizm kavramının kullanışlı uygulamalarının yerel girişime dönüştürülmesini temsil etmektedir.. Bunlar bölgenin, bir milli parkla ilişkili bir ekoturizm kalkınma modeli olarak gelişmesi için iyi bir temel oluşturmaktadır. 46

47 Resim 3. Yanık Ali konağı (ekoturizm merkezi) ve parkın giriş noktası Mevcut Turizm ve Rekreasyon Durumu ve Gelişimi Bölgede turistik tesisler fazla gelişmemiştir (tampon bölgesi). Ancak, hem dağ bölgelerinde hem de çevre kasabalarda konaklama seçenekleri vardır. Yatak kapasitesi açısından değerlendirildiğinde, rakamlar denizin bölge için bugün en önemli özellik olduğunu, ancak Park alanındaki hizmetlerin hem nicelik hem de nitelik bakımından gelişmeye başladığını işaret etmektedir. Bu kırsal kesimdeki birçok konaklama mekânında göze çarpmaktadır. Bu hizmetlerin daha da geliştirilmesi ve bölgenin geri kalanına örnek olması gerekmektedir. Bölgede aşağıdaki turistik etkinlikler yer almaktadır: Yürüyüş ve sırt çantalı gezi yolları Dağ bisikleti ve bisiklet Kanyonculuk Yaban hayatı ve kuş gözlemciliği Piknik Doğa gezisi Kırsal miras turları Eğitici programlar 47

48 Korunan Alanlar // Protected Areas Resim 4. Ulukaya Kanyon undan Ilgarini mağarasına uzanan yol Küre Dağları MP Bölgesel Turizm Kalkınma Kavramı Küre Dağları Türkiye deki kanyonlar ve mağaralar açısından en zengin noktalardan biri olarak kabul edilir. Küre Bölgesi Toros Dağlarından sonra en önemli ikinci karstik alan olarak bilinmektedir. Sınırlı bir alanda çok çeşitli bir bitki örtüsü yapısı ve bitki kompozisyonunun varlığı Küre Dağları Milli Parkı nı koruma açısından çok değerli kılmaktadır. Bazı alanlara insanların erişememesi ve ekonomik kullanımın düşük olması dolayısıyla doğal bakir ormanlar veya değerli bitki örtüsü yapıları hala Park sınırları içerisinde varlıklarını sürdürmektedir. Park ve tampon bölge, doğal ekosistemler için gösterge sayılan çok önemli yaban hayatı türlerine ve kuşlara ev sahipliği yapmaktadır: büyük etçil hayvanlar ( kurtlar, ayılar ve vaşaklar) ve yırtıcı kuşlar (akbabalar, kartallar,vs.). Kırsal kesimlerdeki günlük yaşam bölgenin en önemli kültürel değerlerinden biridir. Ahşap evler, kadınların geleneksel renkli kıyafetleri, özellikle çay vaktinde köylerdeki rahat atmosfer ve yöresel el işçiliği bölgeye gelen gezginler için çok zengin bir kültürel deneyim sunmaktadır. Lezzetli yöre mutfağı ve sakin hayat da mevcut kültürel varlıkların değerine ayrı bir çekicilik kazandırmaktadır. Kırsal nüfusun, geleneksel etkinlikler dışında sınırlı kalkınma seçenekleri vardır, bunlar da dağdaki topluluklardan göç eden genç nesil tarafından terk edilmeye başlanmıştır. Ancak, ekoturizm, yerel aileler ve genç insanları kalmaya ve geleneklerini kaliteli bir ekoturizm ürünü geliştirmek için gerekli yeni etkinliklerle harmanlamaya teşvik eden yaratıcı bir ekonomik etkinlik getirebilmekte ve halihazırda getirmiştir. 48

49 Küre Dağları yöresi için temel bir turizm bölgesi kavramı olan Benzersiz Satış Teklifinin önemli bileşenleri aşağıda listelenmiştir: ha işletilmemiş doğa (çekirdek bölge), buna ek olarak lık insan etkisinin az olduğu bölge (tampon bölge) ; En üstte yer alan avcı hayvanları barındıran doğal ekosistem (örn. kurtlar, ayılar, akbabalar); Harika jeolojik oluşumlar: dünyadaki en büyük kanyonlardan biri; Otantik köy gelenekleri; Özgün kırsal gelenekler Zengin biyo-kültürel çeşitlilik Resim 5. Otantik köy hayatı örnekleri KMNP e ait Sürdürülebilir Turizm Gelişme Stratejisi nde yeralan, Park yetkilileri ve yöredeki paydaşlar tarafından oluşturulan vizyon, hedefler ve bölgeleme sistemi aşağıda yer almaktadır; Vizyon Küre Dağları Milli Parkı (KDMP), uluslararası kabul görmüş olağanüstü bir PAN Parklar üyesidir ve KDMP bölgesi Türkiye de ekoturizm gelişmesi örneğidir. 49

50 Korunan Alanlar // Protected Areas Amaçlar 1. Küre Dağları Milli Parkı nı bir ekoturizm kalkınma modeli haline getirmek: a) Yüksek Kalitede - Doğal ekosistemler / doğal dinamikler, el değmemiş doğa ve olağanüstü jeomorfoloji ve otantik köy hayatı ile; - Park alanında doğa, kültür ve arkadaşlık ortamlarına dayalı birkaç günlük tatil deneyimleri sunmak b) İyi bir yönetim sağlamak; - PAN Parklarının onay verdiği küçük ölçekli ve kaliteli yerel işletmeler 2. Parkın tamamında etkili tek bir ziyaretçi, yönetim sistemi faaliyete geçirmek; 3. Park ın yönetim kapasitesini arttırmaya ve yöre halkının Park ı sahiplenmesine yönelik kalıcı bir ortaklık gelişimi mekanizması olarak ekoturizmi oluşturmak; 4. Ekoturizm kalkınmasıyla Yerel (kırsal) topluluklara yönelik yararları en üst seviyelere çıkarmak. Bölgeleme Bölgeleme, ziyaretçileri bir plana göre yerleştirmek için kullanılan temel bir metottur, ve bu yüzden de toplama ve dağılımın uygun kombinasyonunu sağlamak açısından önem taşır. Coğrafi alanları, belli seviyelere, insan faaliyetlerinin ve korumanın yoğunluğuna göre bölüştürmek için tasarlanmıştır. Bölgelemenin çok sayıda yararı vardır: 1. Bölgeleme süreci müdürlere, operatörlere, ziyaretçilere ve yöre halkına parkın hangi değerlerinin nerede konumlandığını anlatmaya yarar; 2. İnsan faaliyetlerinin etkisine yönelik standartları oluşturmak için yapılan bölgeleme istenmeyen etkilerin yayılmasını kontrol etmeye yarar; 3. Bölgeleme farklı rekreasyonların doğasını ve dağılımını ve korunan alan içindeki ve çevresindeki turizm olanaklarını daha iyi kavramaya yarar. Küre Dağları Milli Parkı bölgesinde gelişme yaklaşımı dört farklı rekreasyon ve turizm bölgesi ile oluşturulmuştur. Bu bölgeler, rekreasyon ve turizme yönelik yönetim bölgeleri olarak düşünülmelidir ve alanın şimdiki ve gelecekteki koruma statüsünü değiştirmemelidir. 50

51 Her bölgenin tanımlanması için kullanılan kriterler için iki önemli faktör vardır: İlgili bölgedeki kalkınma ile turizm ve rekreasyon kullanımının mevcut durumu ve potansiyeli; Her bölgenin kendine özgü Özgün Satış Önerisi ile sunabileceği temel doğa / kültür deneyimi. Zon A_ bilgilendirme ve rekreasyon bölgeleri- büyük hacimli ve düşük etkili Yönetim Amaçları Temel olarak günübirlik ziyaretçileri ağırlayan iyi bir ziyaretçi altyapısı kurmak; Yüksek kalitede doğa bilgilendirmeleri ve eğitimi sunmak; Çok sayıda ziyaretçi/ çevreye ve sosyal yapıya az düzeyde etki; Tüm bölge için merkez işlevi görmek. Zon B_ ekoturizm merkezleri az sayıda turist, yerel hizmetler için yüksek gelir Yönetim Amaçları Yüksek kaliteli ve düşük ölçekli hizmetler, yerli ve yabancı misafirler için iyi bilgi ve bilgilendirmeler içeren ve iyi yönetilen ekoturizm köyleri ağı kurmak; Nitelikli yerli rehberler, konaklama işletmecileri, vs.; Yürüyüş, dağ bisikleti yolları ve köylerin birbirleriyle olan bağlantısını sağlayan bir bölgesel ağ kurmak; Doğa ve kültür turları için merkezler belirlemek ve bunların erişimini ve bilgilendirme planını sağlamak 51

52 Korunan Alanlar // Protected Areas Zon C_Milli Park ile bağlantılı sürdürülebilir turizm gelişme bölgesi Yönetim Amaçları Sürdürülebilir (turizm) gelişimi için uygulamalı ilkeler; Park ve sahil kesimi arasında bağlantı kurmak; Giriş noktalarında iyi bir rekreasyon ve bilgilendirme altyapısı sağlamak. Zon D_ Doğa ile ilgili çekici bir özellikle ilgili çevre eğitimi bölgesi: doğal bakir orman. Yönetim Amaçları Çevrenin kalitesini geliştirmek; Doğal bakir ormanlarla ilgili doğa izleme programları geliştirmek. Sonuç olarak, koruma alanları içerisinde sürdürülebilir turizm uygulamasının uzun vadeli olması oldukça önemlidir. Ancak, uzun vadeli düşünmek bir yandan iyi olsa da, kısa ve orta vadeli gerçekçi hedefler belirlemek de gereklidir. Bireyler, işletmeler ve kuruluşlar faydaların uzun dönemli olduğunun bilincinde olmalı ve sürdürülebilir yöntemlerin uygulanmasının hemen ardından yarar beklentisi içinde olmamalıdırlar. Uygulamada, yararların sadece küçük bir kısmı hemen ortaya çıkar; büyük bir çoğunluğu yıllarca sarf edilen çabalar sonucu ortaya çıkacaktır. Korunan alanı yöneticileri bütün paydaşlarla sürekli iletişim halinde olmalıdır. Bu nedenle planlayıcılar ve yöneticiler yörede üst düzey ekonomik çıkar elde etmek için aktif rol üstlenmelidir. 52

53 KAYNAKLAR IUCN, Sustainable Tourism in Protected Areas, Guidelines for Planning and Management, Best Practice Protected Area Guidelines Series No. 8, World Commission on Protected Areas (WCPA). Blumer, A., Sustainable Tourism Development Strategy, Küre Mountains National Park, Enhancing Coverage and Management Effectiveness of the Subsystem of Forest Protected Areas in Turkey s National System of Protected Areas GEF project. 53

54 Korunan Alanlar // Protected Areas 54

55 Korunan Alanlarda Rekreasyon Taşıma Kapasitesi: Termessos Milli Parkı Örneği Yrd. Doç. Dr. M. Selçuk Sayan Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Antalya tel: Özet Korunan alanlar eşsiz doğal ve kültürel özellikleri nedeniyle planlanan ve rekreasyon olanakları için insanların yararlanmasına sunulan alanlardır. Bu alanların doğal ve kültürel özelliklerini yitirmeden kullanılması ve sürdürülebilmesi için koruma-kullanım dengesi içinde planlanması, planlamaya uygun yönetilmesi, kullanımdan kaynaklanan etkilerin ölçülebilmesi için izleme çalışmalarının yapılması ve gerekiyorsa planlama sürecinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Doğal ve kültürel kaynakların ve rekreasyon alanının yeterliliği ve sürekliliği, taşıma kapasitesi kavramının gelişmesini sağlamıştır. Rekreasyon taşıma kapasitesi, bir rekreasyon alanının fiziksel çevresi, biyolojik ve kültürel kaynakları üzerinde kalıcı veya kabul edilemez bozulma olmadan ve ziyaretçilerin rekreasyon kalitesinde düşüş olmadan, alanı kullanabilen en fazla sayıdaki insan olarak tanımlanabilir. Bu çalışmada rekreasyon taşıma kapasitesinin kavramsal analizi, tarihsel gelişimi, özellikle Kuzey Amerika da yaygın olarak kullanılan taşıma kapasitesi sistemleri incelenmekte ve Antalya Termessos Milli Parkı nda yürütülmüş olan rekreasyon taşıma kapasitesi analizi derlenerek sunulmaktadır. Dış rekreasyon biliminin gelişimine katkı sağlamak için hazırlanan bu bölüm sonuç olarak Türkiye de çağdaş, gelişmelere açık, rekreasyon taşıma kapasitesi ve izleme çalışmaları ile bütünleşen, kaynakları ve rekreasyon kalitesini koruyan yeni bir milli park sisteminin kurulması gerekliliğine dikkat çekmektedir. Giriş Korunan doğal alanlar sahip oldukları eşsiz özellikler nedeniyle planlanan ve rekreasyon olanakları için insanların yararlanmasına sunulan alanlardır. Bu alanların doğal ve kültürel özelliklerini yitirmeden kullanılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için koruma-kullanım dengesi doğrultusunda planlanması, planlamaya uygun yönetilmesi, kullanımdan kaynaklanan etkilerin ölçülebilmesi için izleme çalışmalarının yapılması ve gerekiyorsa planlama sürecinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu sürecin çalıştırılabilmesi için öncelikle korunan doğal alan statüsünün resmi olarak belirlenmesi gerekmektedir. Türkiye de 1983 yılında yasalaşan Milli Parklar Kanunu, Milli Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları ve Tabiatı Koruma Alanları olmak üzere dört koruma statüsünü tanımlayarak bu alanların seçilmesi ve ilan edilmesi için ilkeleri belirlenmektedir (Resmi Gazete 1983). 55

56 Korunan Alanlar // Protected Areas İnsanların yararlanması için düzenlenen milli parklar ve diğer koruma alanlarının aşırı kullanılması, hassas topraklar, vejetasyon ve yaban hayatı üzerinde zararlı etkiler yaratabilmekte; kabul edilemeyecek düzeyde kalabalıklaşma ve ziyaretçi çatışmalarının ortaya çıkmasına neden olabilmektedir (Hammitt ve Cole 1998; Manning 1999). Ziyaretçi sayısının artışı bir yandan doğal ve kültürel kaynakları, diğer yandan rekreasyon deneyimini olumsuz yönde etkilemektedir. Rekreasyon kullanımını karşılayabilecek kaynakların ve rekreasyon alanının yeterliliği ve sürekliliği, taşıma kapasitesi kavramını ortaya çıkarmıştır (Pigram ve Jenkins 1999). Taşıma Kapasitesinin Tarihi Taşıma kapasitesi kavramının kökleri demografi, biyoloji ve uygulamalı ekoloji çalışmalarına dayanmaktadır. Literatürde ilk kez 1922 yılında Hadwen ve Palmer tarafından mera yönetimi konusuna atfen kullanılan taşıma kapasitesi kavramı sadece doğal alanlar ve yaban yaşamı yönetimi konularıyla sınırlı kalmamış, çevre bilimleri ve sosyal bilimler alanlarında rekreasyon ve turizm analizlerine uygulanmıştır (Clarke, 2002). En genel biçimde taşıma kapasitesi, doğal kaynaklar ve çevre yönetimi konularında, çevre faktörlerinin zorladığı son gelişme sınırlarını gösteren temel kavramdır (Manning, 1999). Taşıma kapasitesi bir park yönetimi kavramı olarak ilk kez 1930 lu yıllarda A.B.D. milli park sistemi içinde öne sürülmesine karşın, 1960 lardan sonra kuramsal ve deneysel olarak kullanılabilmiştir (National Park Service 1997). Milli parklar ve koruma alanlarında ilk bilimsel taşıma kapasitesi çalışmaları, ziyaretçi kullanımı sonucunda park kaynaklarında oluşan fiziksel etkiler üzerinde yoğunlaşmasına karşın, bir süre sonra taşıma kapasitesinin, ziyaretçi deneyiminin sosyal yönüyle ilişkili bir başka boyutunun olduğu ortaya çıkmıştır. Rekreasyonel taşıma kapasitesi kavramının formel gelişimi Wagar ın (1964) konu hakkındaki monografik çalışmasıyla başlamıştır. Wagar ın kavramsal analizinin en önemli katkısı, taşıma kapasitesini, onun çevresel etkiler üzerinde yoğunlaşan öneminden, sosyal ve deneysel düşüncelerden oluşan ikili bir odağa doğru genişletmesindedir (Manning, 1999). Bu bağlamda bir rekreasyon alanını daha çok insan ziyaret edecek olursa, bundan sadece alanda bulunan çevresel kaynakların etkilenmeyeceği; aynı zamanda rekreasyon kalitesinin düşeceği fikrini ortaya atmıştır. Rekreasyon Taşıma Kapasitesi Kavramı Ekolojik, fiziksel, sosyal ve yönetim boyutları olan rekreasyon taşıma kapasitesi, insanların kullanımına açık rekreasyon alanları (korunan doğal alanlar, milli parklar vb) için en uygun kullanım miktarını veya ziyaretçi sayılarını ortaya koymaktadır. Rekreasyonel amaçlarla kullanılan alanlarda taşıma kapasitesinin belirlenmesi, mevcut biyolojik ve fiziksel kaynakların sürdürülebilmesini ve kullanıcıların rekreasyon deneyimi kalitesinin üst düzeyde tutulmasını sağlamakta; dolayısıyla en uygun rekreasyon koşullarını hazırlamaktadır. Rekreasyon taşıma kapasitesi kavramının çok sayıda tanımı bulunmaktadır. Countryside Commission (1970) rekreasyon taşıma kapasitesini, karakter ve kaynak kalitesi veya rekreasyon deneyimi bakımından kabul edilemez kötüleşme olmadan bir alanın 56

57 sürdürebileceği rekreasyon kullanımı düzeyidir şeklinde tanımlamıştır. Taşıma kapasitesi, alanın rekreasyonu destekleme yeteneği yönünden kalıcı biyolojik ve fiziksel kötüleşme gerçekleşmeden ve rekreasyon deneyiminin kalitesinde fark edilecek derecede bozulma olmadan, bir rekreasyon alanının (her yıl) sağladığı kullanıcı-ünite sayısıdır (Baud-Bovy ve Lawson, 2002). Mathieson ve Wall a (1982) göre taşıma kapasitesi, fiziksel çevre üzerinde kabul edilemez değişiklik ve ziyaretçilerin deneyim kalitesi üzerinde kabul edilemez gerileme olmadan, bir alanı kullanabilen en fazla sayıdaki insan şeklinde tanımlanmıştır. Taşıma kapasitesi etkileri, değerlendirme standartlarıyla belirlenen düzeyleri geçen kullanım düzeyi dir (Shelby ve Heberlein, 1986). Bütün bu tanımlardan çıkarılabilecek genel bir tanım olarak taşıma kapasitesi: bir rekreasyon alanının fiziksel çevresi, biyolojik ve kültürel kaynakları üzerinde kalıcı veya kabul edilemez bozulma olmadan ve ziyaretçilerin rekreasyon kalitesinde düşüş olmadan, alanı kullanabilen en fazla sayıdaki insan şeklinde tanımlanabilir. Taşıma kapasitesi ile rekreasyonun eşleştirilerek planlama ve yönetim çalışmalarında kullanılmaya başlanması farklı boyutlarının ortaya çıkmasına neden olmuş, içerik bakımından benzerlikler taşımasına karşın birbirinden farklı kavramlar geliştirilmiştir. Countryside Commission (1970)'a göre rekreasyon taşıma kapasitesinin fiziksel, ekolojik, sosyal ve ekonomik taşıma kapasitesi şeklinde dört kategorisi bulunmaktadır. Fiziksel taşıma kapasitesi, bir alanda rahat ve güvenli bir şekilde barındırılabilen veya yönetilebilen maksimum sayıdaki insan ya da ekipmandır (örneğin tekne veya otomobil gibi). Ekolojik taşıma kapasitesi, ekolojik değerler üzerinde kabul edilemez veya geriye dönülemez etkiler oluşmadan, bir alan ya da ekosistem tarafından barındırılabilen, niceliksel ve etkinlik türleri bakımından rekreasyon kullanımının maksimum düzeyidir. Sosyal taşıma kapasitesi, rekreasyona katılan kişi açısından rekreasyon deneyiminin kalitesinde herhangi bir düşme olmadan, kullanım miktarı ve etkinlik türleri bakımından rekreasyon kullanımının maksimum düzeyidir. Ekonomik taşıma kapasitesi ise, alan yönetimi bakımından kaynak kullanımı ve fayda-maliyet arasındaki optimum dengenin kurulduğu kapasitedir. Shelby ve Heberlein (1986) taşıma kapasitesini ekolojik, fiziksel, üstyapısal ve sosyal kapasite şeklinde dört kategoride incelemiştir. Ekolojik kapasite ekosistem üzerindeki etkilerle; fiziksel kapasite rekreasyon için kullanılan alanın miktarıyla; üstyapısal kapasite ziyaretçilerin gereksinimleri olan üstyapısal gelişmenin miktarıyla; sosyal kapasite ise kabul edilemez sosyal etkilerin gerçekleşmediği kullanım düzeyi ile ilişkilidir. Ceballos-Lascuráin (1996) rekreasyon taşıma kapasitesini turist etkinlikleriyle ilişkilendirmiş ve turizm taşıma kapasitesi şeklinde tanımladığı kavramı biyo-fiziksel, sosyo-kültürel, psikolojik ve yönetimsel olmak üzere dörde ayırmıştır. Taşıma kapasitesinin biyo-fiziksel unsurunun, esas olarak doğal kaynakla ilgili olduğu ve sınırsız kullanıma dayanabilecek hiçbir biyolojik sistemin olmadığını; sosyo-kültürel unsurun, turizmin belirli bir düzeyi aştığı koşulda yerel nüfus üzerinde zarar veren sosyo-kültürel etkilerin gerçekleştiğini kabul etmektedir. Psikolojik unsur, doğal bir alanın herhangi bir zamanda kaliteli rekreasyon deneyimi sağlayabileceği maksimum sayıdaki ziyaretçi; yönetimsel unsur, belirli bir alan içinde yeterli şekilde yönetilebilen maksimum ziyaret düzeyidir. 57

58 Korunan Alanlar // Protected Areas Rekreasyon taşıma kapasitesinin çevresel ve sosyal boyutları üzerinde yapılan çalışmalar zaman içinde yönetim boyutu nu gündeme getirmiştir. Yönetim etkinliklerinin miktarı ve tipi alanın özelliklerine ve yönetim önceliklerine göre değişebilmektedir. Dolayısıyla taşıma kapasitesinin farklı yönetim modellerine göre değişebileceği ortaya çıkmıştır. Örneğin biyo-fiziksel kaynakların sürekliliği gübreleme ve sulama işlemleriyle veya etki alanlarında periyodik dinlendirme ve rotasyon gibi işlemlerle arttırılabilir. Benzer şekilde rekreasyon kalitesi, ziyaretçilerin alan içinde daha düzenli dağılımıyla, kurallara ve düzenlemelere uymalarının sağlanmasıyla, ziyaretçi üstyapısı ve bilinçlendirme için daha çok eğitim programlarının düzenlenmesiyle arttırılabilir. Böylece rekreasyon taşıma kapasitesi, yönetim boyutunun eklenmesiyle birlikte Şekil 1 de grafik olarak açıklanan üç boyutlu bir kavrama dönüşmüştür (Manning 2007). Şekil 1. Rekreasyon taşıma kapasitesinin üç boyutu (Manning ve Lime dan uyarlama, 1996) Kaynak özellikleri ve kullanım arasındaki ilişki çevresel boyutu oluşturmaktadır. Doğal kaynağın biyo-fiziksel özellikleri rekreasyonel kullanıma bağlı olarak değişime uğrar. Değişimin derecesi etkinin derecesi hakkında bilgi verir. Düşük düzeylerdeki kullanımlar bile bir çevreye veya hassas bir ekosisteme zarar verebilir. Doğal kaynağın biyo-fiziksel özellikleri üzerinde yapılacak çalışmalar yönetim hedeflerinin ve indikatör ve standardların formüle edilebilmesini sağlamaktadır. Rekreasyon alanından yararlanmak isteyen kullanıcılar arasındaki ilişkilerden kaynaklanan sosyal ortam, rekreasyon kalitesi üzerinde etkili olmakta ve rekreasyonun sosyal boyutunu oluşturmaktadır. Doğru rekreasyon fırsatlarının sunulmasında ziyaretçilerin gereksinim ve taleplerini belirlemek önemlidir. Bu çalışmalar rekreasyon kullanımının şekli ve miktarını ortaya çıkarmaktadır. Rekreasyon taşıma kapasitesi analizlerinin yapılması gerekmektedir. Alanda rekreasyon fırsatlarının sınırı ve kuralları, yönetimsel boyutu oluşturmaktadır. Yasal düzenlemeler, kurumsal yetkiler ve kurallar doğru yönetim hedeflerinin ve ilişkili indikatör ve standardların belirlenmesini sağlamaktadır. Bunun yanında finans kaynağı, personel ve diğer yönetim kaynakları da rekreasyon kullanımının tipi ve miktarı hakkında yol gösterebilmekte, yapılabilir olup olmadığı hakkında fikir verebilmektedir. 58

59 Taşıma Kapasitesi Sistemleri Rekreasyon alanının değerinin arttırılarak sürdürülebilmesi için uygun biçimde yönetilmesi gerekmektedir. Rekreasyon yönetiminin kaynak, ziyaretçi ve hizmet yönleri bulunmaktadır. Kaynak yönetimi, ziyaretçi ve kaynak(lar) arasındaki karşılıklı ilişkileri; ziyaretçi yönetimi, rekreasyon deneyiminin arttırılması için sosyal çevrenin zenginleştirilmesini; hizmet yönetimi, kaynak(lar) ve sosyal çevrenin her ikisinden de zevk alınabilmesi için gerekli olan ve talep edilen hizmetleri ifade etmektedir (Pigram ve Jenkins 2002). Rekreasyon yönetim sistemlerinin temel nedeni, tatmin edici ve yüksek kaliteli rekreasyon deneyimini gerçekleştirmektir. Taşıma kapasitesinin belirlenmesi ve rekreasyona uygulanması amacıyla çeşitli sistemler geliştirilmiştir. Bu sistemlerin en belirgin olanları, Recreation Opportunity Spectrum (Clark ve Stankey 1979) (Rekreasyon Fırsat Spektrumu), Limits of Acceptable Change (Stankey ve Ark. 1985) (Kabul Edilebilir Değişiklik Sınırları), Carrying Capacity Assessment Process (Shelby and Heberlein 1986) (Taşıma Kapasitesi Değerlendirme Süreci), Visitor Impact Management (Graefe ve Ark. 1990) (Ziyaretçi Etki Yönetimi), Visitor Activity Management Process (Environment Canada and Park Service 1991) (Ziyaretçi Aktivitesi Yönetim Süreci), Visitor Experience and Resource Protection (National Park Service 1997) (Ziyaretçi Deneyimi ve Kaynak Koruması) olarak verilebilir. Recreation Opportunity Spectrum (ROS) yılında U.S. Department of Agriculture Forest Service de çalışan araştırmacılar Roger N. Clark ve George H. Stankey tarafından geliştirilen ROS, rekreasyon fırsatlarının çeşitliliğini arttırmak için geliştirilmiş kavramsal bir sistemdir. İnsan davranışlarının çevresel koşullara göre değerlendirilmesi gerektiği yaklaşımına sahip ROS sistemine göre bir rekreasyon fırsatı, arzu edilen deneyimin gerçekleştirilmesi için bireye, tercih edilen bir aktiviteye, tercih edilen düzenleme içinde katılma olanağı tanır. Rekreasyon fırsatı, bir yere değer kazandıran fiziksel, biyolojik, sosyal ve yönetimsel koşulların kombinasyonu olup doğal özellikler, rekreasyon kullanımıyla ilgili özellikler ve yönetim tarafından sağlanan özelliklerden oluşur. Bu özelliklerin farklı kombinasyonları sayesinde, yönetim tarafından rekreasyona katılan kişilere bir dizi rekreasyon fırsatı sağlanmış olur. ROS sistemine göre rekreasyon fırsatlarını ortaya çıkaran faktörler aşağıdaki başlıklar altında gruplandırılmıştır: Ulaşım: Rekreasyon alanına ulaşımın miktarı ve kalitesi. Kaynakların rekreasyon dışı kullanımı: Örneğin otlatma, maden ocağı faaliyetleri, kerestecilik gibi rekreasyon dışı kaynak kullanımların rekreasyonla uyumluluğu. Yerinde yönetim: Rekreasyon alanında yönetim tarafından yapılan ekleme ve değişikliklerin miktarı ve kalitesi. 1 Metin içinde yer alan taşıma kapasitesi sistemleri ile bazı kurum isimleri, pratikteki kısaltmalara bağlı tanınma durumu nedeniyle Türkçe ye çevrilmemiştir. Bununla birlikte bu isimlerin kavramsal açıklaması yapılmıştır. Sosyal etkileşim: Alandaki doğal varyasyonlar (topografik yapı, vejetasyon) ve/veya 59

60 Korunan Alanlar // Protected Areas yönetim önceliklerine göre belirlenen sosyal etkileşim düzeyi. Ziyaretçi etkilerinin kabul edilebilirliği: Ziyaretçilerin rekreasyon alanını kullanımından doğan kaçınılmaz etkilerin kabul edilebilir düzeyi. Kontrol mekanizmalarının kabul edilebilir düzeyi: Farklı rekreasyon fırsatları için benimsenecek kontrolün (yasal düzenlemeler, kurallar, rekreasyon tasarımı) yaklaşımı, sınırları ve miktarı. ROS sistemine göre modern, yarı modern, yarı ilkel ve ilkel olmak üzere dört genel rekreasyon fırsat sınıfı tanımlanmasına karşın yukarıdaki faktörlerin kombinasyonuna göre sayıları artırılabilmektedir. Faktörlerin elde edilebilir miktarı ve niteliği fırsat sınıflarına göre farklılık göstermektedir. Limits of Acceptable Change (LAC) 1985 te U.S. Department of Agriculture Forest Service de çalışan araştırmacılar George H. Stankey, David N. Cole, Robert C. Lucas, Margaret E. Petersen ve Sidney S. Frissell tarafından geliştirilen LAC, rekreasyonun doğal kaynaklar üzerinde oluşturduğu etki ve değişimleri konu edinmektedir. Artan rekreasyon etkinlikleri özellikle çevresel, doğal veya biyo-fiziksel kaynakları etkilemekte ve değişikliklere neden olmaktadır. Sonuçta rekreasyon çevresi üzerinde kaçınılmaz bazı değişiklikler gerçekleşmekte ve belirli bir süre sonra değişikliğin miktarı, doğası ve tipi kabul edilemeyecek düzeye gelebilmektedir. LAC sistemi rekreasyon çevresi üzerinde kabul edilemez değişiklik sınırlarını belirlemek ve zamanında önlem almak üzere geliştirilen bir süreçtir. LAC sürecinin en önemli önceliği mevcut ve üzerinde fikir birliği sağlanan doğal koşullardır. LAC, istenen doğal koşulların gerçekleştirilebilmesi için gerekli yönetim etkinliklerini tanımlama üzerine odaklanan bir taşıma kapasitesi sistemidir. Bu amaçla LAC sürecinde öncelikle hangi doğal koşulların kabul edilebileceğine karar verilmekte, sonra bu koşulları gerçekleştirmek ve sürekliliğini sağlamak için kurallar belirlenmektedir. LAC süreci aşağıdaki aşamalardan oluşmaktadır: 1. Adım: Alan özelliklerinin ve sorunlarının belirlenmesi 2. Adım: Fırsat sınıflarının tanımı ve açıklanması 3. Adım: Kaynak ve sosyal koşullara ilişkin indikatörlerin belirlenmesi 4. Adım: Kaynakların ve sosyal koşulların envanterinin çıkarılması 5. Adım: Kaynaklar ve sosyal indikatörler için standardların belirlenmesi 6. Adım: Alternatif fırsat sınıfı eşdeğerlerinin tanımlaması 7. Adım: Her alternatif için yönetim etkinliklerinin (aksiyonlarının) tanımlaması 8. Adım: Değerlendirme ve bir alternatifin seçilmesi 9. Adım: Aksiyonların uygulanması ve koşulların izlenmesi 60

61 LAC sürecinde rekreasyonun doğal kaynaklar üzerindeki etkilerini ortaya koyabilmek için öncelikle indikatörlerin belirlenmesi; sonra her indikatör için bir standardın belirlenerek alandaki uygulamanın izlenmesi ve izleme çalışmalarının sonuçlarına göre planlama sürecinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Carrying Capacity Assessment Process (C-CAP) 1986 yılında Bo Shelby ve Thomas A. Heberlein tarafından geliştirilen C-CAP sistemi, sosyal taşıma kapasitesi analizine ve değerlendirmesine yönelik pratik ve uygulamalı bir yaklaşım olup genellikle rakamsal kapasite tahminleri yapılmasına olanak tanımaktadır. Sistem üç temel konuda araştırma ve uygulama katkısı sağlamaktadır. Bunlar: Taşıma kapasitesini tesis etmek için gereken kavramları, değişkenleri ve prosedürü organize etmek ve netleştirmek, Ziyaretçi tercihlerini ölçme anlamına gelen sosyolojik normların kullanılabileceğini göstermek, Taşıma kapasitesinin değerlendirme boyutuyla ilgili deneysel kanıt sağlamaktır. Sistem yedi aşamadan oluşmaktadır: 1. Önceki çalışmaların organize edilmesi ve değerlendirilmesi: Mevcut coğrafik konum bilgileri, yönetim yapısı, politik ortam, kullanım deseni ve eğilimleri gibi verileri ve çalışmaları içermektedir. 2. Sağlanacak rekreasyon fırsatının genel olarak tanımlanması: Yasa hükümleri, kurumun ana hatları ve yönetim hedefleri, kaynakların yeterliliği çerçevesinde gerçekleştirilebilecek rekreasyon fırsatlarının yeniden gözden geçirildiği aşamadır. 3. Önemli etkilerin tanımlanması: Bu etkiler ekolojik, fiziksel, üstyapısal veya sosyal etkilerdir. 4. Veri toplama: Aşağıdaki kategoriler altındaki verilerin toplanması aşamasıdır: Sağlanacak rekreasyon fırsatının türü: Sürecin 2. sırasında yeterince açıklığa kavuşturulmamış, yönetim hedefleriyle uyumlu rekreasyon fırsatlarının şekli hakkındaki bilgilerin toplanmasıdır. Değerlendirme standardları: Normatif yaklaşıma dayalı standard belirleme sürecidir. Mevcut koşullar: Yönetim ve etki parametreleri ve bunlar arasındaki ilişkileri açıklayan tanımlayıcı verilerin toplanmasıdır. 5. Yönetim alternatiflerinin geliştirilmesi: Etkilerin kabul edilebilecek düzeye indirgendiği alternatifleri, kullanım düzeylerini ve diğer yönetim stratejilerini içermektedir. 6. Yönetim stratejisinin seçilmesi: Strateji, taşıma kapasitesinin gerçekleştirildiği kullanım sınırlaması getirebilir. Etkilerin kontrol edilebileceği diğer yönetim parametreleri de yönetim planı içinde yer almalıdır. 61

62 Korunan Alanlar // Protected Areas 7. Etkilerin izlenmesi: Etkilerin kabul edilebilir sınırlar içinde kalmadığını gösteren izleme çalışmalarına göre gerekiyorsa politikada değişiklikler yapılabilir. Visitor Impact Management (VIM) 1990 yılında U.S. National Parks ve Conservation Association (NPCA) tarafından başlatılarak Alan R. Graefe, Fred R. Kuss ve Jerry J. Vaske tarafından yürütülen bir araştırmanın sonuç raporu olarak ortaya çıkan VIM, rekreasyon alanları veya fırsatlarının kalitesini tehdit edebilecek etkileri azaltmayı veya kontrol etmeyi hedefleyen bir süreç olarak geliştirilmiştir. VIM sisteminin iki temel amacı vardır. Bunlar: Rekreasyon taşıma kapasitesi ve ziyaretçi etkileri ile ilgili literatürü taramak, gözden geçirmek ve sentezlemek, Bu çalışmalardan elde edilen birikimi, Birleşik Devletler Milli Park Sistemi içinde uygulanabilecek şekilde, ziyaretçilerin yaratacağı etki yönetimine yönelik bir metodoloji veya sistem geliştirmeye yönelik olarak değerlendirmektir. VIM sistemi ziyaretçi etkilerinin değerlendirilmesi ve yönetimini sağlamak için birbirini izleyen sekiz aşamadan oluşmaktadır: 1. Adım: Veri tabanının gözden geçirilmesi: Yasal düzenlemelerin ve politikaların, önceki araştırmaların ve alana özel veri tabanının gözden geçirilmesi. 2. Adım: Yönetim hedeflerinin yeniden gözden geçirilmesi: Mevcut yönetim hedeflerinin, yasal düzenlemeler ve politikalarla tutarlılığının gözden geçirilmesi; ziyaretçi deneyimi ve kaynak yönetimi hedeflerinin belirlenmesi. 3. Adım: Anahtar niteliğindeki etki indikatörlerinin seçilmesi: Ölçülebilir sosyal ve ekolojik değişkenlerin belirlenmesi. 4. Adım: İndikatörler için standardların seçilmesi: Seçilen anahtar etki indikatörleri için istenen koşullar çerçevesinde yönetim hedeflerinin yeniden tanımlanması. 5. Adım: Standardlar ve mevcut koşulların karşılaştırılması: Sosyal ve ekolojik etki indikatörlerinin yerinde değerlendirilmesi. 6. Adım: Etkilerin olası nedenlerinin tanımlanması: Kullanım desenlerinin ve kabul edilemeyecek düzeydeki etkilerin varlığını ve şiddetini etkileyen potansiyel faktörlerin incelenmesi. 7. Adım: Yönetim stratejilerinin belirlenmesi: Ziyaretçi etkilerinin olası nedenleriyle ilgili doğrudan veya dolaylı yönetim stratejilerinin incelenmesi. 8. Adım: Uygulama 62

63 Visitor Activity Management Process (VAMP) 1991 yılında Environment Canada and Park Service tarafından geliştirilen VAMP, kaynaklar ve ziyaretçiler arasındaki gerilimi azaltmayı amaçlamaktadır. Park yönetiminde ürün veya arz odaklı bakış açısından, dışa dönük pazar duyarlılığı olan yaklaşıma doğru köklü bir değişiklik öneren VAMP, park servisleri ve üstyapılarının planlanması, geliştirilmesi ve işletilmesi kararlarına katkıda bulunan pro-aktif, esnek ve kavramsal bir taşıma kapasitesi sistemidir. Parkların kurulması, yeni park yönetimi planlaması, kurulmuş olan parkların yeniden planlanması ve mevcut planın gözden geçirilmesi, üstyapı geliştirilmesi ve işletilmesi konularına katkıda bulunmak için geliştirilen VAMP aşağıdaki aşamaları içermektedir: 1. Adım: Ziyaretçi aktivitelerinin amacının belirlenmesi 2. Adım: Çalışma amaç ve kapsamının belirlenmesi 3. Adım: Ziyaretçi yönetimi sorunlarının belirlenmesi 4. Adım: Ziyaretçi yönetimi sorunlarının analizi 5. Adım: Ziyaretçi etkinlikleri ve servisleri için seçeneklerin geliştirilmesi 6. Adım: Önerilerin oluşturulması ve aktivite/servis/üstyapı planı için onay alınması 7. Adım: Önerilen seçeneklerin uygulanması Yukarıdaki süreçten görüleceği gibi VAMP sorun odaklı bir sistemdir. Aynı zamanda süreç, planlama, programın izlenmesi ve değerlendirme konularını birleştirebilecek esnekliğe sahip VAMP, Kanada da yeni kurulan parklara ve çeşitli park planlarına uygulanmıştır. Visitor Experience and Resource Protection (VERP) 1997 yılında U.S. Department of the Interior National Park Service tarafından geliştirilen VERP, milli park sisteminin birimleri içindeki ziyaretçi yönetimi ve taşıma kapasitesi sorunlarını çözmek amacıyla geliştirilmiş ve ilk kez Arches Milli Parkı nda test edilmiştir. VERP, ziyaretçi deneyimi ve park kaynakları üzerindeki ziyaretçi kullanımı etkileri üzerine odaklanmıştır. Bu etkiler temel olarak ziyaretçi davranışları, kullanım düzeyi, kullanım şekli, zamanı ve yeri olarak belirlenebilir. VERP sistemi dokuz unsurlu bir süreçtir: 1. Unsur: Disiplinlerarası bir proje grubunun oluşturulması: Planı geliştirmek ve uygulamak için farklı meslek geçmişi ve uzmanlığa sahip kişilerden oluşan bir çekirdek ekip gereklidir. 2. Unsur: Halkın katılımı stratejisinin geliştirilmesi: Gerek park kaynakları ve ziyaretçi deneyimine ilişkin insanların değer yargılarının anlaşılması; gerekse uygulanabilir bir plan hazırlanabilmesi için halkın katılımı önemlidir. 3. Unsur: Parkın amacı ve belirginliğinin açıklanması; planlama sınırlayıcılarının tanımlanması: VERP planı ve stratejilerinin kurulabilmesi için bu aşamada belirlenen açıklamalar temel oluşturur. 63

64 Korunan Alanlar // Protected Areas 4. Unsur: Park kaynaklarının ve mevcut ziyaretçi kullanımının analiz edilmesi: Haritalar, matrisler ve metinlerle oluşturulacak bu unsur park kaynaklarının ve mevcut ziyaretçi kullanımının olabildiğince iyi bir şekilde anlaşılabilmesini sağlar. 5. Unsur: Ziyaretçi deneyimleri ve kaynak potansiyelinin açıklanması: Parkın amacı ve belirginliği ile tutarlılık içinde farklı ziyaretçi deneyimi fırsatlarının ve kaynak koşullarının, aktivite, gelişim ve yönetime uygun türlerini ve miktarını ortaya koyar. 6. Unsur: Park içindeki belirli yerler için potansiyel zonlamanın yapılması: Zonlama şeması, gelecekteki koşulları öngörmek için yapılır. 7. Unsur: Her zon için indikatörlerin seçilmesi ve standardların belirlenmesi; izleme planının oluşturulması: Her zon için indikatörler (izlenmesi gereken özel ve ölçülebilir değişkenler) ve standardlar (kabul edilebilecek miminum düzey) tanımlanır. Önceliklerin, yöntemlerin, finans kaynağının, personel stratejisinin ve analiz gereksiniminin tanımlandığı bir izleme planı geliştirilir. 8. Unsur: Kaynak indikatörlerinin ve sosyal indikatörlerin izlenmesi: Farklı zonlar içindeki kaynak koşulları ve sosyal koşullar düzenli olarak izlenmelidir. 9. Unsur: Yönetim aksiyonlarının gerçekleştirilmesi: İzleme çalışmaları sonucunda belirlenmiş standardlardan sapmayı işaret eden indikatörler, yönetim aksiyonlarını gerektirir. Termessos Milli Parkı Örneği 2 Rekreasyon taşıma kapasitesi analizleri, milli parklarda artan ziyaretçi kullanımından kaynaklanabilecek olası etkileri araştırarak, ekolojik, doğal veya biyo-fiziksel özelliklerin zarar görmeden sürdürülebilmesini ve ziyaretçiler arasındaki sosyal sorunları azaltarak rekreasyon kalitesinin yükseltilmesini sağlar. Bu analizlerin yapılabilmesi için alanın belirli statülerle koruma altına alınması, sınırlarının belirlenmiş olması ve kontrollü ziyaretçi girişinin sağlanması gerekmektedir. Bu özellikleri taşıyan Termessos (Güllük Dağı) Milli Parkı nda rekreasyon taşıma kapasitesi çalışmaları yapılmıştır. Çalışma Alanı Termessos Milli Parkı Antalya nın 34 km kuzeybatısındadır. Şekil 2 deki planda görüldüğü gibi 6,702 ha alan üzerinde kurulmuş olan park, 250 ile 1,663 m (Eren Tepe) ler arasında dik 2 Bu bölüm, temel olarak aşağıdaki makale ve sonuç raporundan derlenerek hazırlanmıştır: - Sayan S, Atik M (2011) Recreation Carrying Capacity Estimates for Protected Areas: A Study for Termessos National Park. Ekoloji 20 (78): Sayan MS, Ortaçeşme V, Karagüzel O, Atik M, Şahin T, Yıldırım E, Avcı Ü (2005) Termessos Güllükdağı Milli Parkı nda Rekreasyonel Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesi. TÜBİTAK/TOGTAG-3197 Proje Sonuç Raporu, Antalya. 64

65 eğimli ve dağlık bir topografyaya sahiptir (Sayan ve Karagüzel 2010). Parkın ana girişi Antalya-Korkuteli yolu üzerindedir. Ziyaretçilerin rağbet ettiği Termessos Antik Kenti kalıntıları yaklaşık 1,000 m yüksekliklerde başlamaktadır. Dolayısıyla park ana girişinden başlayarak yaklaşık 9 km uzunlukta karayolu, ziyaretçileri Termessos Kenti kalıntıları ve park kaynaklarına en yakın nokta olan park otoparkına ulaştırmaktadır. Bu noktadan itibaren park yaya olarak gezilebilmektedir. Park sınırları içindeki en yüksek tepe 1,663 m yükseklikte Eren Tepe dir. Bununla birlikte 1,265 m yükseklikte Top Tepe ile zirvesine ulaşılan Güllük Dağı, milli parkın Türkçe ismine kaynaklık etmektedir. 1,152 m yükseklikteki Atbaşı Tepesi üzerinde yangın gözetleme kulesi bulunmaktadır. Milli parkın en hakim manzara izleme noktası olan bu zirveye güney Mezarlığı ndan ulaşılmaktadır. Şekil 2. Termessos Milli Parkı sınırları ve topografik yapısı Alan 1970 yılında, büyük ölçüde arkeolojik kaynak değeri nedeniyle milli park ilan edilmiştir (Anonim 1998). Buna karşın alandaki kültürel ve doğal kaynaklar eşit öneme sahiptir. Termessos bu alandaki kentin adı olup ilk kez Büyük İskender in M.Ö. 334 yılında bölgeye gelişiyle tarih sahnesinde görülür (Akurgal 2000). Termessoslular yazıtlarda kendilerini Romalı olarak değil Solymyalılar diye adlandırılan yerli bir halk olarak tanıtmaktadır3. 3 Halkın etnik-coğrafik kökeni, farklı kaynaklara göre değişmektedir. Akurgal (2000) a göre, Solymyalılar, Pamphilia nın; park için hazırlanan Uzun Devreli Gelişme Planı (1969) na göre ise Pisidia nın bir halkıdır. 65

66 Korunan Alanlar // Protected Areas Bilimsel kaynaklarda tartışma konusu olmasına karşın Termessos, İskender in fethedemediği (veya fethetmediği) kent olarak ün kazanmıştır. M.S. 141 de meydana gelen büyük depremde kent büyük ölçüde zarar görmüştür (Duggan 2004). Halen alanda bulunan kültürel kaynaklar Termessos tan günümüze kadar gelebilen kent kalıntılarıdır. Bunlar arasında en önemlileri tiyatro, gymnasium, odeon, agora, sarnıçlar, tapınaklar ve mezarlıklardır (Şekil 3.a.b.c.d.e.f). Şekil 3. Termessos Milli Parkı nın kültürel kaynakları Alan flora, fauna ve habitat özellikleri gibi doğal kaynaklar yönünden yüksek değere sahiptir Park florası maki, orman, kaya, higrofil ve kültür bitkileri vejetasyonlarına ait 92 familya içindeki 80 i endemik, toplam 680 bitki türünden oluşmaktadır (Alçıtepe 1998). Park bir bölümü tehlike altındaki memeliler ile 32 familyaya ait 113 kuş türü de dahil olmak üzere birçok fauna türüne ev sahipliği yapmaktadır (Sert 2004; De Marinis ve Masseti 2009). Özellikle Dağ Keçisi (Capra aegagrus) ve IUCN (Dünya Doğayı Koruma Birliği) kırmızı listesinde yer alan Alageyik (Dama dama dama) park içinde gözlemlenebilmektedir. Ayrıca 66

67 Orthoptera takımına ait 14 ü endemik, toplam 41 böcek türü tespit edilmiştir (Yalım ve Çıplak 2002) (Şekil 4.a.b.c.d.e.f). Şekil 4. Termessos Milli Parkı nın flora ve faunası Park 1970 li yıllarda informal olarak ziyarete açılmıştır; günümüzde ise girişler bilet ile kontrol edilmektedir. Park ziyaretçilerinin büyük bölümü yabancı turist grupları olup, genellikle parkı 3-4 saatte ziyaret etmektedirler (Sayan ve Karagüzel 2010). Park en çok, nispeten daha düşük ve rahat gündüz sıcaklıklarının hakim olduğu ilkbahar ve sonbahar aylarında ziyaret edilmektedir. Milli park alanı içinde bulunan arkeolojik kalıntılara otoparktan başlayan patikalardan ulaşılmaktadır. Park patikalarının büyük bölümü dar (ortalama 1 m) ve genellikle yüksek eğim değerlerine sahip olduğundan erozyon sorunuyla karşı karşıya kalmıştır (Şekil 5.a.b). 67

68 Korunan Alanlar // Protected Areas Şekil 5. Milli park patikalarından örnekler Toplam uzunluğu yaklaşık 3 km civarında olan patikalar ulaştıkları son noktaya göre beş güzergah oluşturmaktadır. Buna göre patika 1, tiyatro ve çevresindeki kalıntılara (gymnasium, odeon, agora ve sarnıçlar); patika 2, kaya mezarları ve taş ocağına; patika 3, Alcetas Mezarı na ve patika 4, Güney Mezarlığı üzerinden yangın gözetleme kulesine ulaşmakta; patika 5 ise dik bir kesime sahip patika 1 a alternatif güzergah oluşturmaktadır (Şekil 6). Şekil 6. Termessos Milli Parkı patika planı Yöntem Milli parkın yıllık ziyaret durumu, coğrafik, biyo-fiziksel ve yönetimsel özellikleri analiz edilmiştir. Fiziksel, gerçek ve etkin taşıma kapasiteleri Cifuentes in yöntemine göre 68

69 belirlenmiştir. IUCN tarafından da önerilen (Ceballos-Lascuráin 1996) Cifuentes in yöntemi, başta Kosta Rika nın milli parkları olmak üzere dünyada farklı alanlarda uygulanmıştır (Cifuentes ve Ark. 1990; Cifuentes 1992; Gallo ve Ark. 2002; Nghi ve Ark 2007). Yöntem temel olarak ziyaret sayısını ve kalitesini azaltan alana ilişkin özel faktörlere (fiziksel, ekolojik, iklimsel veya yönetimle ilgili) dayanmakta ve bunlar alanın sınırlayıcıları olarak kabul edilmektedir. Yöntem üç taşıma kapasitesi düzeyini tanımlamakta ve alana ilişkin özel faktörlerle tahmin edilebilmesini formüle etmektedir. Bu kapasiteler, fiziksel taşıma kapasitesi, gerçek taşıma kapasitesi ve etkin taşıma kapasitesidir. Fiziksel Taşıma Kapasitesi (FTK), tanımlanmış bir mekân içine, belirli bir zamanda fiziksel olarak sığabilen maksimum insan sayısıdır ve aşağıdaki formülle hesaplanmaktadır: FTK= A x Z/a x Rf Bu formülde A alanı (ziyaretçilerin kullanımı için mevcut alan veya patika); Z/a ziyaretçi/alan (ziyaretçi başına düşen alan veya patika uzunluğunu) (alanda: 1 ziyaretçi/m²; patikada: 1 ziyaretçi/m); Rf rotasyon faktörünü (günlük ziyaret sayısı) ifade etmektedir. Rotasyon faktörü, bir alanda çalışma saatleri yönünden izin verilebilen günlük ziyaret sayısıdır ve aşağıdaki formülle hesaplanmaktadır: Rf = alanın günlük açık olduğu süre / bir ziyaretin ortalama süresi Gerçek Taşıma Kapasitesi (GTK), bir alanda izin verilen maksimum ziyaret sayısı olup, alanın belirli özelliklerinden elde edilen düzeltme faktörlerinin FTK den matematiksel olarak çıkarılmasıyla elde edilir. Bu düzeltme faktörleri biyo-fiziksel, çevresel, ekolojik, sosyal ve yönetimsel değişkenlerden elde edilir. GTK şu formülle ifade edilmektedir: GTK = FTK Df1 Df2... Dfn Df = Ds / Dt x 100 Bu formüllerde FTK fiziksel taşıma kapasitesini; Df1, Df2, Dfn her bir değişken için hesaplanan düzeltme faktörlerini; Df düzeltme faktörünü (%); Ds değişkenin sınırlandırıcı değerini; Dt değişkenin toplam değerini ifade etmektedir. Formüle göre, GTK nin bulunabilmesi için öncelikle düzeltme faktörlerinin hesaplanması gerekmektedir. Düzeltme faktörleri, ziyareti engelleyen veya kısıtlayan faktörlerin sınırlandırıcı değeri ile toplam değeri arasındaki ilişkinin enterpolasyon yöntemiyle hesaplanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Düzeltme faktörlerinin yüzde değer olarak verildiği aşağıdaki formül GTK yi daha iyi açıklamaktadır: GTK = FTK x (100 Df1 /100) x (100 Df2 /100) x x (100 Dfn /100) Etkin Taşıma Kapasitesi (ETK) bir alanın, mevcut yönetim kapasitesine göre kaldırabileceği maksimum ziyaretçi sayısıdır. YK, yönetim görevinin yürütebilmesi için gereken koşulların toplamıdır. Mevzuat, altyapı, üstyapı, personel ve bütçe durumu gibi değişkenler nedeniyle YK nin ölçülmesi kolay değildir. ETK hiçbir zaman GTK den büyük çıkmamaktadır. 69

70 Korunan Alanlar // Protected Areas ETK = GTK x YK Bu formülde GTK gerçek taşıma kapasitesini; YK yönetim kapasitesini ifade etmektedir. Veri Toplama Patika ağı verisinin oluşturulabilmesi için Global Positioning System (GPS) cihazı kullanılmıştır. Bu cihazlar uzaydaki uydular aracılığıyla bulunulan noktanın koordinat olarak yerini belirlemektedir. Park sınırları içinde 600 den fazla GPS koordinatı (alan içindeki önemli noktalar ve ana giriş ile otopark arasındaki karayolu da dahil olmak üzere) alınmış ve ArcGIS 9.0 yazılımıyla oluşturulan sayısal harita üzerine aktarılmıştır. Üç boyutlu arazi analizi yapılarak patikaların bakı, eğim derecesi ve eğim derecesine göre patika sektörleri verileri elde edilmiştir (Çizelge 1). Çizelge 1. Termessos Milli Parkı patika verileri Meteolojik veriler Antalya yılları için derlenmiş 20 yıllık iklim elemanları verilerinden (Anonim 2004); yaban yaşamı ile ilgili veriler önceki çalışmalardan (Demirsoy 2000; Sert 2004; De Marinis ve Masseti 2009) elde edilmiştir. Yöntemin gerektirdiği ziyaretçi verilerinin toplanması amacıyla, parkta rasgele seçilmiş gönüllü katılımcılarla yüz yüze görüşme yöntemiyle anket uygulanmıştır. Park ziyaretçilerinin büyük çoğunluğunun (% 90 dan fazla) yabancı turistler olması nedeniyle anket İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanmıştır. Örnek büyüklüğünün hesaplanmasına yönelik olarak Arkin ve Colton (1968) tarafından hazırlanan tablodan yararlanılmıştır. Bu tabloda örnek büyüklüğü nüfus ve kabul edilen hata payına göre değişmektedir. Bu örnekteki nüfus, milli parkın yıllık ortalama ziyaretçi sayısıdır. Dolayısıyla Termessos Milli Parkı nın yıllık ortalama ziyaretçi sayıları değerlendirilmiştir. Parkın yılları arasındaki (Anonim 2009) yıllık ziyaretçi sayılarının ortalaması 28,760 kişi olarak hesaplanmıştır. Bu rakam tabloda yer alan 25,000 ve 50,000 nüfusları arasında bir değer olması nedeniyle üst değer olan 50,000 nüfusu esas alınmıştır. Tabloda 50,000 nüfus ve ±%5 hata payına karşılık gelen 397 örnek büyüklüğü değeri kabul edilmiştir. Bu rakam, 397 örnekle yapılacak anket çalışmasının ±%5 hata payıyla 50,000 kişiyi temsil edebileceği anlamına gelmektedir. Çeşitli nedenlerle oluşabilecek kayıp veri sorununu tolere edebilmek için anketin 500 kişiye uygulanmasına karar verilmiştir. Bulgular Termessos Milli Parkı nda rekreasyon etkinliği yapmanın yolu patikalar boyunca yürümektir. Dolayısıyla park, rekreasyon etkinlikleri yönünden alansal değil çizgisel özellik taşımaktadır. 70

71 Rekreasyon taşıma kapasitesi tahminlerinin yapılabilmesi için öncelikle formüllerde yer alan parametrelerinin belirlenmesi gerekmektedir. Her kapasite düzeyi için gereken parametreler ilgili başlıklar altında verilmiştir. Fiziksel Taşıma Kapasitesi: FTK nin belirlenebilmesi için park patikalarında çift yönlü ziyaretçi akışı; patikanın her metresine düşen ziyaretçi sayısı 1; patikaların toplam uzunluğu 3,136 m; ortalama ziyaret süresi 3 saat (anketteki ziyaret süresi kategorilerine göre hesaplanan ortalama değer); milli parkın ziyarete açık olduğu ortalama süre 9 saat; maksimum ziyaretçi grubu büyüklüğü 50 kişi ve gruplar arası minimum ara uzaklık 50 m olduğu kabul edilmiştir. Gruplar arasında tavsiye edilen uzaklık 50 m olduğundan 3,136 m uzunluğundaki patikalara toplam 31 grup sığacaktır [(31 x 50 m) + (30 x 50 m) = 3,050 m]. Yani teorik olarak 50 kişiden oluşan 31 ziyaretçi grubunun parkı aynı anda ziyaret ettiği varsayılmıştır. Dolayısıyla gereksinim duyulan toplam patika uzunluğu 1,550 m (31 x 50 = 1,550 m) olacaktır. Parkın günlük ziyarete açık olduğu 9 saatlik süre içinde, bir ziyaretin ortalama 3 saat sürdüğü verisine göre, bir gün içinde teorik olarak birden fazla ziyaret yapılabilir. Buna göre rotasyon faktörü aşağıdaki şekilde hesaplanır: Rf = 9 / 3 = 3 FTK aşağıdaki şekilde hesaplanır: FTK = 1,550 m x 1 ziyaretçi/m x 3 = 4,650 ziyaretçi/gün Bu, bir günde 4,650 ziyaretçinin fiziksel (ve teorik) olarak parkı ziyaret edebileceği anlamına gelmektedir. Fakat bir günde bu kadar fazla sayıda ziyaretçinin parka alınması mümkün değildir. FTK nin işlevi, bir sonraki kapasite düzeyi olan GTK nin belirlenmesi için bir taban düzeyi oluşturmaktır. Gerçek Taşıma Kapasitesi: GTK nin belirlenebilmesi için sıcaklığın 25ºC olduğu gün sayısının (yıllık ortalama); günlük güneşli sürenin 12 saat (06:30-18:30); güneşin gün içinde yoğun olduğu sürenin 4.5 saat (10:30-15:00); yağışın 0.1 mm olduğu gün sayısının 74.8 gün (yıllık ortalama); ortalama yağış süresinin 3.0 saat; ortalama fırtınalı gün sayısının 12.5 gün (rüzgar hızı 17.2 m/s); rüzgarın etkili olduğu sürenin 7 saat (10:00-17:00) olduğu kabul edilmiştir. Termessos Milli Parkı nda ziyareti sınırlandıran düzeltme faktörleri, rahatsız eden sıcaklık, yağmur, fırtına, erozyon, ulaşılabilirlik ve yaban hayatına verilen rahatsızlık olarak belirlenmiştir. Rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörü (Dfs): Özellikle yaz sezonundaki yüksek hava sıcaklıkları yürüyüşü zorlaştırmaktadır. Rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörünün hesaplanmasında sıcaklığın 25ºC olduğu gün sayısı kullanılmıştır. Rahatsız eden sıcaklık değişkeninin sınırlandırıcı değeri (Ds) saat/yıl (168.4 rahatsız eden sıcak gün x 4.5 rahatsız eden sıcak saat); toplam değeri (Dt) 2,020.8 saat/yıldır (168.4 rahatsız eden sıcak gün x 12 güneşli saat). Rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörü aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır: Dfs = / 2,020.8 x 100 = %

72 Korunan Alanlar // Protected Areas Yağmur düzeltme faktörü (Dfy): Patikalar üzerinde bulunan aşınmış taşlar yağmurlu havalarda çok kayganlaşmaktadır. Yağmurun havada oluşturduğu sis çekilen fotoğraf veya videoların kalitesini düşürmektedir. Yağmur değişkeninin sınırlandırıcı değeri (Ds) saat/yıl (74.8 yağışlı gün x 3 yağışlı saat); toplam değeri (Dt) 3,285 saat/yıldır (9 ziyaret saati x 365 gün). Yağmur düzeltme faktörü aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır: Dfy = / 3,285 x 100 % 7.0 Fırtına düzeltme faktörü (Dff): Fırtına, rekreasyon için zorlaştırıcı ve tehlikeli bir faktör olabilir. Fırtına düzeltme faktörünün hesaplanmasında meteorolojik verilere göre rüzgar hızının 17.2 m/s olduğu ortalama gün sayısı dikkate alınmıştır. Fırtına değişkeninin sınırlandırıcı değeri (Ds) 87.5 saat/yıl (12.5 fırtınalı gün x 7 fırtınalı saat); toplam değeri (Dt) 3,285 saat/ yıldır (9 ziyaret saati x 365 gün). Fırtına düzeltme faktörü aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır: Dff = 87.5 / 3,285 x 100 % 3.0 Erozyon düzeltme faktörü (Dfe): Eğim derecesi ve toprak türü arasındaki ilişki herhangi bir arazide erozyona karşı duyarlılığı ortaya çıkarmaktadır. Eğim derecesi % ile % 20 den büyük olan patika kesimleri erozyon riski taşımaktadır. Erozyon değişkeninin sınırlandırıcı değeri (Ds) 2,150 m (835 m + 1,315 m); toplam değeri (Dt) 3,136 m dir. Erozyon düzeltme faktörü aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır: Dfe = 2,150 / 3,136 x 100 = % 68.5 Ulaşılabilirlik düzeltme faktörü (Dfu): Dış rekreasyonda ulaşılabilirlik, patikaların yürüyüşü zorlaştıran boy eğimi ile ilişkilidir. Kentsel bağlamda % 5 in üzerindeki eğim dereceleri ortalama yürüyüş hızını düşürmekte ve zorluk derecesini arttırmaktadır (Harris ve Dines 1998). Termessos Milli Parkı arazisinin engebeli ve kaba dokulu yapısı nedeniyle mevcut patikaların % 60 tan fazlası % 10 dan fazla eğim derecesine sahiptir. Bu nedenle Termessos özelinde % 20 nin altındaki eğim derecelerinin böyle bir arazi yapısı için makul olduğu; eğimi % 20 nin üzerindeki patika kesimlerinin yürüyüşü ve dolayısıyla ulaşılabilirliği zorlaştırdığı ve rekreasyonu sınırlandırdığı düşünülmektedir. Ulaşılabilirlik değişkeninin sınırlandırıcı değeri (Ds) 1,315 m (eğim derecesi %20 olan patika kesimleri); toplam değeri (Dt) 3,136 m dir. Ulaşılabilirlik düzeltme faktörü aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır: Dfu = 1,315 / 3,136 x 100 % 42.0 Yaban hayatına verilen rahatsızlık düzeltme faktörü (Dfyh): Uzun Devreli Gelişme Planı na (1969) göre 12 memeli türünden biri olan Capra aegagrus (dağ keçisi), Termessos Milli Parkı için önem taşımaktadır. Ayrıca Sert (2004) e göre nesli tükenmekte veya tehlike altında olan türler olarak bildirilen Circateus gallicus (yılan kartalı), Strix aluco (alaca baykuş), Bubo bubo (puhu), Accipiter nisus (atmaca), Falco peregrinus (gezginci doğan), Falco biarmicus (bıyıklı doğan), Asio otus (kulaklı orman baykuşu) olmak üzere 7 türün habitatlarının korunması zorunluluğu vardır. Rekreasyon etkinlikleri ve artan ziyaretçiler (kalabalıklaşma) yaban yaşamına zarar verebilmektedir. Bu nedenle yaban hayatına verilen rahatsızlık başlığı altında bir düzeltme faktörü belirlenmiştir. Dağ keçisi çiftleşme sezonu, 15 Ekim ve 15 Kasım arasındaki yaklaşık 1 ay (Demirsoy 2000); kuş türleri çiftleşme ve kuluçka sezonu Nisan ve 72

73 Mayıs arasında yaklaşık 2 aydır (Sert 2004). Yaban hayatına verilen rahatsızlık değişkeninin sınırlandırıcı değeri (Ds) 3 ay (1 ay + 2 ay); toplam değeri (Dt) 12 aydır. Yaban hayatı düzeltme faktörü formülü aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır: Dfyh = 3 / 12 x 100 = % 25.0 Altı düzeltme faktörü aşağıdaki formülde kullanılmış ve GTK hesaplanmıştır: GTK = FTK x (100 Dfs /100) x (100 Dfy /100) x (100 Dff /100) x (100 Dfe /100) x (100 Dfu /100) x (100 Dfyh /100) GTK = 4,650 x ( /100) x ( /100) x ( /100) x ( /100) x ( /100) x ( /100) = 359 ziyaretçi/gün İkinci kapasite düzeyini oluşturan GTK, park açısından önem taşıyan hassas biyo-fiziksel faktörlerin hesaba katıldığı daha gerçekçi bir tanımlamadır. Ancak milli parklar belirli yönetim modellerine ve olanaklarına sahip olduklarından son kapasite düzeyi olan yönetim kapasitesinin de dikkate alınması gerekmektedir. Etkin Taşıma Kapasitesi: Termessos Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı na (Anonim, 1969) göre önerilen teşkilat yapısı, milli park müdürü, idare memuru, kâtip, ziyaretçi hizmetleri amiri, devamlı-mevsimlik rehberler, bakım amiri, kalfa, şoförler ve işçilerden oluşan 10 farklı kadronun istihdam edilmesini gerektirmektedir yılında Milli Parklar teşkilat şemasındaki değişiklikten sonra Termessos Milli Park Müdürlüğü nün adı Düzlerçamı Doğa Koruma Milli Park Mühendisliği şeklinde değiştirilmiştir. Ancak ETK nin hesaplanmasında milli parkın teşkilat şemasına bağlı ismi değil fiziksel durumu göz önünde bulundurulmuştur. Termessos Milli Parkı nın mevcut personel sayısı 7 olmasına karşın Uzun Devreli Gelişme Planı na göre önerilen personel sayısı 26 dır. Dolayısıyla yönetim kapasitesi (YK) % 27 dir ( 7 / 26 x 100). ETK aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır: ETK = 359 x 0,27 97 ziyaretçi/gün Yapılan hesaplamalar Termessos Milli Parkı nın mevcut yönetim kapasitesi göre teorik olarak günde 100 civarında ziyaretçiyi kabul edeceğini göstermektedir. Tartışma ve Sonuç Bu çalışmada, Cifuentes in koruma alanı taşıma kapasitesi tahmin yöntemi, Termessos Milli Parkı nın biyo-fiziksel, ekolojik ve yönetimsel özelliklerine göre uyarlanmıştır. Ancak yapılan bu çalışma bazı konuları gündeme getirmiştir. Çalışma sürecinde bazı faktörler örneğin rekreasyon etkinlikleri sonucunda arkeolojik kalıntılara verilen zararlar, bir düzeltme faktörü olarak kullanılabilirdi. Çünkü patikaların kullanılması sonucunda taşlar üzerinde aşınma ve kaygan yüzey oluşmaktadır. Ancak arkeolojik kalıntılara verilen zararlar analizlerin dışında bırakılmıştır. Çünkü ortaya çıkan bu zararın gerçek nedeni, yanlış patika planı ve rekreasyon tasarımıdır. Bazı patika kesimleri arkeolojik kalıntılar üzerinden geçmektedir. Dolayısıyla patika üzerinde bulunan taşların mecburen üzerinden yürünmesi, söz konusu zararlara neden olmaktadır. Bu nedenle arkeolojik kalıntılara verilen rekreasyon zararları 73

74 Korunan Alanlar // Protected Areas bir düzeltme faktörü olarak değerlendirilmemiştir. Anket kapsamında ziyaretçilerin park hakkındaki düşünceleri ile katkı ve eleştirilerini bildirdikleri açık uçlu soruya verilen yanıtların büyük bölümü mevcut patikaların yeniden tasarımı, genişletilmesi ve eğim derecelerinin azaltılması konularını içermektedir. Dolayısıyla alınan yanıtlar, yukarıdaki değerlendirmeyi doğrulamıştır. Diğer taraftan rekreasyon tasarımı, parkın ortaklaşa yönetiminden sorumlu iki bakanlık arasında hep bir sorun olagelmiştir. Çevre ve Orman Bakanlığı rekreasyon ve planlama, orman ve yaban hayatı konularından; Kültür ve Turizm Bakanlığı ise arkeolojik kaynakların korunmasından sorumludur. Dolayısıyla Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından teklif edilen revizyon ve restorasyon önerileri, arkeolojik kalıntılara verebileceği olası zararlar nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı otoriteleri tarafından çoğunlukla reddedilmektedir. Çünkü parktaki kalıntılar birinci derece arkeolojik sit koruması altındadır. Bununla birlikte alandaki kaynakların aşırı veya uygunsuz kullanımlardan koruması amacıyla, ortaklaşa yönetimi gerçekleştiren taraflar ne uygun politikalar, ne de bütüncül yönetim sistemleri geliştirmişlerdir. Rekreasyonun doğal vejetasyon üzerindeki etkileri de düzeltme faktörü olarak kullanılabilirdi. Alçıtepe (1998) ye göre parkta 80 endemik bitki türü bulunmasına karşın bunların hiç biri relik endemik değildir ve patikalar üzerinde veya çevresinde bulunmamaktadır. Ayrıca güneş gören patika kesimlerinde tür zenginliği artmakta ve yürüyüşten kaynaklanan çiğneme etkisi, tür zenginliğini azaltıcı etki yaratmamaktadır (Atik ve Ark. 2009). Dolayısıyla rekreasyonun doğal vejetasyon üzerindeki etkisi bir düzeltme faktörü olarak değerlendirilmemiştir. Ziyareti sınırlandıran düzeltme faktörleri Termessos Milli Parkı için gerçekçi bir GTK ortaya koymuştur. Eğer parkta yönetim eksiklikleri olmasaydı bu değer rekreasyon taşıma kapasitesi olarak kullanılabilirdi. Fakat personel sayısı ile ilgili yönetim kapasitesi, olması gerekenden düşük düzeydedir. Böylece ETK 97 ziyaretçi/gün ve 35,405 ziyaretçi/yıl olarak tahmin edilmiştir. Parkı yılları arasında ziyaret eden toplam kişi sayısı 402,640 tır (Anonim 2009). Bu rakam yıllık ortalama 28,760 kişi ve günlük 79 ziyaretçiye karşılık gelmektedir ki bu değer tahmin edilen rekreasyon taşıma kapasitesi değerinin altındadır. Ankette rekreasyon kalitesine verilen cevaplar bu sonucu desteklemektedir. Ankete katılan ziyaretçilerin yüzde doksandan fazlası Termessos Milli Parkı ndaki rekreasyon deneyimini iyi ve çok iyi bulmuşlardır. Dolayısıyla doğal ve kültürel kaynakların mevcut durumlarının sürdürülmesi gerekmektedir. Bu koşullar altında ziyaretçi sınırlandırması gereksinimi yoktur ve bulunan ETK değeri parkı ziyaret edebilecek maksimum ziyaretçi sayısı olarak kabul edilebilir. Ancak bunlar ortalama rakamlardır ve özellikle ziyaretçilerin arttığı aylarda taşıma kapasitesinin aşılması veya doygunluk riski vardır. Termessos Milli Parkı nın yeni bir patika sistemi ile bütünleşecek bir yönetim sistemine gereksinimi vardır. Patikalardaki en önemli sorunlar, yürüyüşü zorlaştıran eğim dereceleri, karşılaşmalarda geçiş zorluğu yaratan fiziksel ölçüler (çok dar patika kesimleri), arkeolojik kalıntılar üzerinden geçen patika kesimleri (aşınmış ve kayganlaşmış taşların yarattığı tehlike), özellikle yüksek eğimli kesimlerde patika boy kesitleri boyunca gerçekleşen toprak erozyonu ve genel bakımsızlık olarak belirlenmiştir. Bu sorunların büyük bölümü ziyaretçiler 74

75 tarafından da fark edilmiştir. Çünkü park çoğunlukla iyi eğitimli ve orta-yüksek gelir düzeyine sahip yabancılar tarafından ziyaret edilmektedir (Sayan ve Karagüzel 2010). Bu ziyaretçi profilinin başka ülkelerdeki yüksek standardlara sahip milli parkları görmüş olma ihtimalinin ve beklentilerinin yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Dolayısıyla doğal-kültürel kaynak korumasını ve ziyaret kalitesini dengeleyebilecek yeni bir yönetim anlayışının Termessos Milli Parkı ziyaretçileri tarafından taktirle karşılanacağı açıktır. Türkiye de 1970 li yıllarda A.B.D. Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) tarafından sağlanan teknik işbirliği olanağı sayesinde on milli park (Köprülü Kanyon MP, Termessos MP, Halikarnassos Sahil MP, Efes Tarihi MP, Bergama Tarihi MP, Başkomutan Tarihi MP, Göreme Tarihi MP, Kovada Gölü MP, Pamukkale MP, Troya Tarihi MP) için uzun devreli milli park gelişme planları hazırlanmıştır. Ancak doğal ve tarihi koruma adına yapılan bu olumlu planlama çalışmalarının ve gelişme eğiliminin devamı getirilememiştir. Milli parklarda büyük ölçüde orman kaynaklarının korunmasına dayalı ve özellikle tarihi ve doğal kaynakların birbirine karıştığı alanlarda farklı kurumların sorumluluk alanı tanımlamalarından kaynaklanan iki başlı ve hantal yapı, gelişmelere kapalı ve statükoyu koruyan bir yönetim anlayışının yerleşmesine neden olmuştur. Oysa gelişmiş ülkelerdeki korunan alanlarda gerek rekreasyon etkinliklerinin doğal ve kültürel kaynaklar üzerindeki etkilerine odaklanan rekreasyon ekolojisi araştırmaları, gerekse artan ziyaretçilerin kendi aralarında oluşturduğu sorunlar ve rekreasyon kalitesinin azalmasına odaklanan sosyal araştırmalar, dış rekreasyon biliminin ilerlemesini sağlamıştır. Bilgisayar teknolojilerinin bütün bu araştırmalar üzerindeki olumlu katkıları ise tartışılmazdır. Taşıma kapasitesinin rekreasyon konularına uygulanmaya başladığı 1960 lı yıllardan bu yana yapılan tüm çalışmalar, kaynakların gerek günümüzde, gerekse gelecek kuşaklar tarafından yararlanması için sürdürülebilirliğini ve bütün bunlar gerçekleşirken insanların rekreasyon deneyiminden ve yaşamdan daha çok zevk almasını hedeflemektedir. Bu amaçla geliştirilen taşıma kapasitesi sistemleri daha iyi yönetim modellerinin öncülüğünü yapmaktadır. Türkiye deki milli parklar da bu çalışmaları hak etmektedir. Bu nedenle çağdaş, gelişmelere açık, rekreasyon taşıma kapasitesi ve izleme çalışmaları ile bütünleşen, kaynakları ve insanların rekreasyon ve yaşam kalitesini koruyan yeni bir milli park sisteminin kurulmasına gereksinim bulunmaktadır. 75

76 Korunan Alanlar // Protected Areas KAYNAKLAR Akurgal E (2000) Anadolu Uygarlıkları. Net Turistik Yayınlar, İstanbul. Alçıtepe E (1998) Termessos Milli Parkı (Antalya) Florası Üzerine Bir Araştırma. Akdeniz Üniversitesi (Fen Bil. Enst.) Yüksek Lisans Tezi, Akdeniz Üniversitesi, Antalya: 194 pp. Anonim (1969) Termessos Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı. T.C. Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü Milli Parklar Dairesi, Ankara. Anonim (1998) Batı Akdeniz Bölge Müdürlüğü. Elif Klişe Matbaacılık, Antalya. Anonim (2004) Antalya Yılları Arası Meteorolojik Elemanları. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Ankara. Anonim (2009) Termessos Milli Parkı Ziyaretçi Verileri. Düzlerçamı Doğa Koruma Milli Park Mühendisliği Verileri, Antalya. Arkin H, Colton RR (1968) Tables for Statisticians. Barnes & Noble, New York. Atik M, Sayan S, Karagüzel O (2009) Impact of Recreational Trampling on the Natural Vegetation in Termessos National Park, Antalya-Turkey. Tarım Bilimleri Dergisi. Journal of Agricultural Sciences 15(3): Baud-Bovy M, Lawson F (2002) Tourism and Recreation Handbook of Planning and Design. Architectural Press, Oxford, UK. Ceballos-Lascuráin H (1996) Tourism, Ecotourism and Protected Areas: The State of Nature-based Tourism Around the World and Guidelines For Its Development. IUCN, Gland, Switzerland, and Cambridge, UK. Cifuentes M, Alpízar W, Barroso F, Courrau J, Falck ML, Jiménez R, Ortiz P, Rodríguez J, Romero JC, Tejada J (1990) Capacidad de Carga Turistica de la Reserva Biológica Carara. Informe de Consulta. Servicio de Parques Nacionales/CATIE, Costa Rica. Cifuentes M (1992) Determinacion de Capacidad de Carga Turistica en Areas Protegidas. CATIE, Turrialba, Costa Rica. Clark RN, Stankey GH (1979) The Recreation Opportunity Spectrum: A Framework for Planning, Management and Research. USDA Forest Service General Technical Report PNW-98. Clarke AL (2002) Assessing the Carrying Capacity of Florida Keys. Population and Environment, 23/4: Countryside Commission (1970) Countryside Recreation Glossary. Countryside Commission, London. De Marinis AM, Masseti M (2009) Mammalian Fauna of the Termessos National Park, Turkey. ZooKeys 31: Demirsoy A (2000) Türkiye Omurgalıları: Memeliler. Meteksan Press, Ankara. Duggan TMP (2004) A Short Account of Recorded Calamities (earthquakes and plaques) in Antalya Province and Adjacent and Related Areas Over the Past 2,300 Years-an Incomplete List, Comments and Observations. Adalya. VII(2004):

77 Environment Canada and Park Service (1991) Selected Readings on the Visitor Activity Management Process. Environment Canada, Ottawa, Ontario. Gallo F, Martínez A, Ríos JI (2002) Carrying Capacity for Dive Sites in San Andreas Island (Colombia). Rainforest Alliance, Junio Graefe AR, Kuss FR, Vaske JJ (1990) Visitor Impact Management The Planning Framework. National Parks and Conservation Association, Washington, DC. Hammitt W, Cole D (1998) Wildland Recreation: Ecology and Management. Wiley, New York. Harris CW, Dines NT (1998) Time-Saver Standards for Landscape Architecture. McGraw-Hill Book Company, U.S.A. Manning R, Lime D (1996) Crowding and Carrying Capacity in the National Park System: Towards a Social Science Research Agenda. Crowding and Congection in the National Park System: Guidelines for Management and Research. St. Paul: University of Minnesota Agricultural Experiment Station Publication 86, Manning RE (1999) Studies in Outdoor Recreation: Search and Research for Satisfaction. Oregon State University Press, Corvallis, Oregon. Manning RE (2007) Parks and Carrying Capacity: Commons without Tragedy. Island Press, Washington DC, USA. Mathieson A, Wall G (1982) Tourism: Economic, Physical and Social Impacts. Longman, Harlow, UK. National Park Service (1997) VERP: The Visitor Experience and Resource Protection (VERP) Framework A Handbook for Planners and Managers. U.S. Department of the Interior, National Park Service, Denver Service Center, Denver, CO. Nghi T, Lan NT, Thai ND, Mai D, Thanh DX (2007) Tourism Carrying Capacity for Phong Nha-Ke Bang and Dong Hoi, Quang Binh Province. VNU Journal of Science, Earth Sciences. 23, Pigram JJ, Jenkins JM (1999) Outdoor Recreation Management. Routledge Advances in Tourism, London, UK. Resmi Gazete (1983) Milli Parklar Kanunu. Kanun No: 2873, 11 Ağustos 1983 Tarih ve Sayılı Resmi Gazete, Ankara. Sayan MS, Ortaçeşme V, Karagüzel O, Atik M, Şahin T, Yıldırım E, Avcı Ü (2005) Termessos Güllükdağı Milli Parkı nda Rekreasyonel Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesi. TÜBİTAK/TOGTAG-3197 Proje Sonuç Raporu, Antalya. Sayan S, Karagüzel O (2010) Problems of Outdoor Recreation: The Effect of Visitors Demographics on the Perceptions of Termessos National Park, Turkey. Environmental Management. 45: Sayan S, Atik M (2011) Recreation Carrying Capacity Estimates for Protected Areas: A Study for Termessos National Park. Ekoloji 20 (78): Sert H, Erdoğan A (2004) The Avifauna of Termessos National Park (Antalya-Turkey). Turk. J. Zoology, 28: Shelby B, Heberlein TA (1986) Carrying Capacity in Recreation Settings. Oregon State University Press, Corvallis, Oregon. 77

78 Korunan Alanlar // Protected Areas Stankey GH, Cole DN, Lucas RC, Petersen ME, Frissell SS (1985) The Limits of Acceptable Change (LAC) System for Wilderness Planning. USDA Forest Service General Technical Report INT-176, Ogden, UT. Wagar JA (1964) The Carrying Capacity of Wild Lands for Recreation. Forest Science Monograph 7, Society of American Foresters, Washington, DC. Yalım B, Çıplak B (2002) Termessos Milli Parkı (Antalya) Orthoptera (Insecta) Faunası: Fauna Elemanlarının Zoocoğrafyaları ve Vejetasyona Göre Dağılışları. Türk Entomoloji Dergisi. 26(4),

79 BÖLÜM III YÖNETİM VE İZLEME Tarım İlaçlarının Koruma Alanlarında Biyolojik Çeşitlilğe Olan Etkileri, Mücadele ve Denetimler Ahmad Mahdavi, Tahran Üniversitesi/ Sürdürülebilir tarım ve çevre (NGO), Tahran, İran Ofis: Cep tel: PK: , Tahran, İran. 1. Giriş Tarım ilacı ve kimyasal kirliliğin tarihi endüstriyel büyüme, kirlenme hatta nüfus patlamasının yaşandığı 19. yüzyıl ile başlayarak iki yüzyıl öncesine dayanır, ama asıl trajedi fazla sayıda kimyasal ve tarım ilacının ortaya çıktığı 20. yüzyılda meydana gelmiştir. İki dünya savaşının da bu yüzyılda meydana gelmiş olması insanın kendi cinsini, doğayı ve biyolojik çeşitliliği yok etmesine neden olacak sayıda ve çeşitte kimyasal araç bulma hırsını sınayacak ana etken olmuştur. Turuncu etmen, Sarin gibi sinir gazları, Soman ve Tabun, sülfür hardal vb. gibi dehşet uyandıran kimyasal savaş araçları en son Saddam tarafından Halepçe de (Irak) yoğun şekilde olmak üzere bütün bir yüzyıl boyunca insanoğlu ve doğaya karşı çokça kullanılmış ve geliştirilmiştir. Kimyasal yolla doğrudan ölüme yol açan Japonya da patlatılan atom bombasını, insan ölümlerini ve verdiği zararları da hesaba katarak düşünsek bile yine de kimyasal ve tarım ilaçlarının ile insanoğlu ve doğaya dolaylı yollardan verdiği zarar ile kıyaslama yapmak olanaksızdır yılında Alman kimyacı Gerhard Schrader ın keşfettiği daha sonraları Tabun olarak adlandırılan bir organofosfat karışımı olan etil dimetilfosforamidosiyanit güçlü bir tarım ilacıydı. Doktor Schrader buluşunu daha sonra kendisine askeri amaçlar için kullanılacak zehirli sinir gazları geliştirmesi için bir laboratuar kuracak olan Alman otoritelerine raporladı. 79

80 Korunan Alanlar // Protected Areas 1938 de Schrader bazı ortaklarla birlikte 1-metiletil metilfosfonofloridat sentezledi. Bu madde Sarin idi ve kimyager Schrader dan sonra Ambrose, Rüdiger ve van der Linde bu sentezin sorumlularıydı (SHAD KİMYASAL MADDE PROJESİNİN SAĞLIK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SARİN SİNİR GAZI, 2004). Bu Dr.Gerhard tarafından Almanya da geliştirilmiş kimyasal silahların ilki olsa da daha sonraları Şardan olarak adlandırılan organofosforlu böcek ilaçları bütün yüzyıl ve 21. yüzyıl boyunca kullanılmaya devam ederek bütün tehlikeli bileşiklerin yapımında en önemli etmen olmuştur. Bu sebeple şu unutulmamalıdır ki organofosforlu tarım ilaçları en fazla çeşidi olan tarım ilaçlarıydı. İlk olarak savaş silahı olarak geliştirilmiş ve 20. yüzyıl boyunca da aynı amaçla kullanılmış olmasına rağmen hala geniş bir kullanım alanına sahiptir. Bu noktada İsviçreli Dr.Muller in büyük rolünden söz edilmelidir yılında milyonlarca hayat kurtaran ve tarımsal zararlıların tahribatını önleyen ama daha sonra doğa ve insan hayatı için en tehlikeli bileşik olarak bilinen DDT nin böcek öldürücü etkisini keşfetmiştir (DDT nin kimyasal yapısı bundan elli yıl önce başkası tarafından sentezlenmişti). Dr.Muller bu bileşiğin böcek öldürücü özelliğini keşfederek Nobel ödülü kazanmıştır. Şu an, 2011 in başlarında Afrika da çoğunluğunun çocuk olduğu sıtma bağlantılı ölümlere neden olan sıtma hastalığına karşı DDT kullanımı ile (bunun için alternatifler aranmaktadır) bir çelişkinin ortasında bulunmaktayız. DDT den sonra Aldrin, Dieldrin, Heptaklor gibi diğer birçok organoklor bileşikleri, Lindan vb. gibi farklı Hegzaklorosayklohegzan izomerleri böcek öldürücü olarak sentezlenmiştir. Bu tehlikeli klorürleşmiş öldürücü maddeler, organofosforlu birçok yan bileşikleri ile beraber bütün dünyada muhtelif olarak on yıllar boyunca kullanılmış ve dağıtılmış olup neredeyse bütün yaşam alanı ve nişlerde bulunan besin zinciri ve besin ağlarındaki bütün doğal ilişkileri etkilemiş ve değiştirmişlerdir. Bu organoklor bileşiklerinin on yıllarca önemli zirai ve sıhhi zararlılara karşı yoğun bir şekilde kullanılmasının ardından bu bileşenlere ait uzun süreli kalıcılık, biyo-birikinti, biyoartış ve genel olarak doğa ve yaşamla olan uyumsuzluk özellikleri keşfedilmiş ve bu konuda birçok bilimsel çalışma belgelenerek yayınlanmıştır. Ancak üretici firmaların baskısı altında hala yaygın kullanımları mevcut olmakla birlikte sadece son yirmi yada otuz yılda kalıcı organik kirleticiler (POPs) olarak bilinmekte ve kirli düzine olarak adlandırılmış olup çok gelişmiş ülkelerde kullanımları durdurulmuştur. Bu kalıcı klorinatlı bileşiklerin bahsedilen süre içerisinde fazla miktarda kullanımları ( ) ve ardından bazı ülkelerde kullanımlarına devam edilmesi besin zincirinde üstlerde bulunan bazı etçil türlerin yavrulayarak çoğalamamalarına ve koruma alanlarında bile yok olmalarına neden olmuştur. Bu olan ve belki de hala olmaya devam eden olayların sebebi kalın yumurta kabuğu hadisesidir. Bu problem üzerinde yapılan birkaç yıllık bilimsel araştırmalar sayesinde (Mc Even & Stephenson, 1979) klorinatlı bileşiklerin ve metabolitlerin besin zinciri ve besin ağı içerisindeki varlıkları, biyo-birikmeleri ve ardından biyo-artışlarının av kuşu gibi besin zincirinde yukarılarda bulunan etçillerde yüksek yoğunluklarda bulunmalarına yol açtığı ve bunun da yumurta oluşumu sürecinde kalsiyum birikimini durdurup yumurtanın yumurtlama sonrasında ve hatta yumurta vücutta iken bile tahrip olmasına neden olduğu ortaya çıkmıştır. Dikkatli ve uzun bir bilimsel araştırma gerektiren bu süreç oldukça hassas olmakla beraber doğa bize yaşam sisteminin nazik ve karmaşık bir süreç olduğunu ve ona fazla müdahale edemeyeceğimiz göstermektedir. Bunlar on milyonlarca yıllık birlikte 80

81 evrimleşerek meydana gelmiş olan doğal süreçlerdir ve bu süreçleri bugün kendi bencil yaradılışımızla hızla yok ediyoruz. Bazı kuşlar ve memeliler kendi yaşam alanlarında yüksek yoğunluk ve dozlarda biyo-birikmelere maruz kalmaları durumunda yağlı vücutlarında ve ovaryumlar vb. gibi bazı diğer organlarda zehirli bileşiği bir çeşit enkapsülasyon ile ayırarak ani zehirlenmelerden kaçınabilirler. Kanada daki doktora çalışmalarım sayesinde edindiğim izlenimlerime göre: Florida veya diğer göç ülkelerinden gelen Kanada Kazı ve ördeği gibi göçmen kuşlar gökyüzünden hızla düşmekte ve ölmektedirler. Sonradan yapılan incelemeler göstermektedir ki gökyüzünden düşmeleri ve ölmeleri bazen 1000 km i bulan uzun uçuşların ardından kanlarına karışan tarım ilacından kaynaklanmaktadır. Bu güzel kuşlar gruplar halinde uzun uçuşların ardından acıkabilmekte ve kış ve sonbahar aylarında tarlalarda hasat sonrası kalan ekinleri almak için aşağı inmektedirler. Bu tarlalar Karbofüran ve biyobirikimli organoklorlar gibi çok tehlikeli ilaçlarla kirletilmiş haldedirler. Denizdeki memeli hayvanlarda bu biyobirikim süreci ve vücut yağı içerikleri çok olağan olduğundan, bu sekestrasyon ve sonrasında toksinleşme süreçleri deniz ekosistemlerinde kuşlara kıyasla daha çok meydana gelmektedir. Son gelişmelere ve bilimsel çalışmalara bakıldığında en son çıkan yoğun kimyasal ilaç içeriklerinin en faydalı türlere en çok zararı verdiği görülmektedir. Bayer adını taşıyan büyük kimya şirketi tarafından geliştirilen ve neonikotinodlar adını taşıyan bir grup öldürücü, bal arılarının, Apis melifera, hızla yok olmasına neden olmaktadır. Bu sürece Koloni Çöküşü Bozukluğu (CCD) adı verilmektedir (Tarım ilacı bilgileri ve PAN web sayfaları ve diğer birçok kaynak). En son ortaya çıkan bilimsel bulgulara göre bal arılarının nesli bu nedenle tükenebilir ve bilinmelidir ki en önemli görevleri polenleşme ile dünya yiyecek üretim sisteminin %30 unu karşılamaktadırlar. Organoklor ve organosfor öldürücülerinin ardından karbamat, piretroid, gibi başka kimyasal bileşenler keşfedilmiş, bitki öldürücüler ve mantar ilaçları gibi kimyasal bileşenler ile beraber sentezlenip tarım ilacı olarak geniş çapta kullanılmaya başlanmıştır. Parakuat bileşeni içeren mantar ilacı ve bitki öldürücülerden kaynaklanan birçok insan ölümü vakası kayıtlara geçmiştir. Bu tarım ilaçlarının araştırma, geliştirme ve sentezlenmesi ABD, Almanya vb gibi ülkelerde en karlı sektörlerden biri haline gelmiştir. Bu sanayi o kadar çok gelişmiştir ki yüksek kar oranı ve 20.yüzyılda tarımın sanayileşmesi ve yaygın hale getirilmesinin bir parçası olması dolayısıyla akademik birimlerde ve devlet kurumlarında konuyla ilgili en büyük araştırma departmanları kurulmuştur. Bu felaketlere yol açan zehirlenmeleri, insan ölümlerini ve tarım ilaçlarının çevreye verdiği zararları gözlemleyen büyük devletlerin hükümetleri tarım ilacı fabrikalarını kısmen kalkınmakta olan ülkelere kaydırmaya başlamış, ve bu süreç 1984 te Hindistan Bhopla da tarihi tarım ilacı felaketiyle sonuçlanmıştır. Bu durum kalkınmakta olan ülkelerde tarım ilacı üretimine dair bilginin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu üzücü örnek birçok kereler tekrar etti, ama bu konudan daha fazla bahsetmeyeceğim, çünkü bu bölümü yazmamın temel nedeni tarım ilaçlarının ve kimyasal kirliliğin koruma alanlarında ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkisidir. Organoklor, organofosfor ve diğer öldürücü ve tarım ilacı nedenli sağlık sorunlarının bir kısmı haşerelerin ve memelilerin en büyük grubunu oluşturan böcekler arasında yaygındır. Bu bileşenlerin sinir zehirleri gibi isimler almasının nedeni de budur. Sonraki yıllarda entemologlar, tarım ilacı bilginleri ve akademisyen toksikologlar ( Mahdavi, 2000) sinir sistemine zarar vermeyen ancak böceklerin yaşam süreçlerinde etkili özel öldürücüler arayışına girmişler ve Kitin Sentezi İnhibitörleri gibi bileşenleri sentezlemeyi bir şeklide başarmışlardır. Bu yeni ve daha 81

82 Korunan Alanlar // Protected Areas az zararlı tarım ilaçlarının bulunmasına rağmen, tarım ilacı sanayisi 20. yüzyılda büyümeye devam etmiş ve tarım ilacı şirketleri kimya ve ilaç şirketlerinin bir parçası olarak gittikçe büyümüş ve milenyumda yıllık 50 milyar dolara yaklaşan kar elde etmişlerdir. Bu rakam silah satışlarından kazanılan yıllık gelire neredeyse eşdeğerdedir. İlginç olan şudur ki bitkiler için gen üreten ve tarımsal biyo-teknolojiyle bütünleşen tarım ilaçlarının satışını destekleyen yeşil devrim de şirketlerin aksi yöndeki iddialarına rağmen geleneksel tarım ilacı satışlarının düşmesini sağlayamamıştır. Tarım ilaçlarıyla bağlantılı problemleri fark eden entomologlar ve diğer zirai bilim adamları, haşere kontrolüne dair daha doğayla dost ve kimyasal olmayan yöntemler düşünmeye başlamışlar. Entegre Haşere Kontrolü (IPC) ve daha sonra da Entegre Haşere Mücadelesi (IPM) fikirleri böylece ortaya çıkmıştır, IPM hakkında kısa bilgi için lütfen son kısma bakınız (mücadele). Yukarıda değinilen yaban hayatı için tehlike oluşturan bütün tarımsal ilaç kaynaklı sorunlar insanoğlunu ekosistemin bir kısmını koruma alanlarına dönüştürmeye ve böylece bütün tarımsal ekosistemin yönetimine yönelik daha doğayla dost yöntemler geliştirmeye teşvik etmiştir. Olaya bir de iyi tarafından bakarsak, özellikle gelişmiş ülkelerde insanoğlu, bilimsel çalışmaları sayesinde oldukça ilerleme kaydetmiş; tarım ilaçları / kimyasalların sağlık ve çevre üzerindeki yan etkilerine yönelik yeni buluşlar elde etmiş ve yaşam süreçleri hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmuştur. Bugün insanlar tarım ilaçları ve kimyasalların ve genel toksin kirliliğinin insan ve doğa üzerindeki etkilerinin bilincindedirler. Kalkınmakta olan ülkelerdeki durum nedir peki? Bu ülkeler yüzölçümü ve nüfus açısından dünyanın büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Yaptıklarımız yeterli mi, ya da en azından Batıdaki buluşları takip edebiliyor muyuz? Geleceğe dair planlarımız yeterli mi? Lütfen aşağıda yer alan kısma göz atınız: Cevaplar için kalkınmakta olan ülkelerdeki koruma alanları. Burada değinmeden geçmemeliyiz ki yukarıda bahsedilen tarım ilaçları ve kimyasallara dair bütün yeni buluşlara ve olumlu bakış açılarına rağmen, tarım ilacı kirliliği de dahil kimyasal toksik kirlilik gün geçtikçe artmaktadır ve sadece milenyumun ilk on yılında insanoğlu petrokimya ürünlerinden kaynaklanan ve bugün artık bütün çevremizi saran kirliliğin ayrımına varmıştır. Geçen yüzyılda koruma alanlarının oluşturulması ve ayrılması ve bunun içinde bulunduğumuz yüzyılda da hızla sürmesi bugünkü dehşet uyandıran kimyasal toksik kirlilik senaryosuna bir tepki niteliğindedir, ancak ne yazık ki kimyasal kirlilik günümüzde koruma alanlarında da gözlenmeye başlamıştır. Bununla birlikte bu bileşenlere bağlı sağlık ve çevre problemleri bunların kontrol altına alınmasına ilişkin evrensel nitelikte bazı kongrelerin yapılmasına ve anlaşmaların imzalanmasına yol açmıştır. POPler için yapılan Stockholm kongresinin (2009) son toplantısında ısı yavaşlatıcı ve ahşap işleme maddeleri gibi sanayide sıklıkla kullanılan farklı kimyasalların da içinde bulunduğu POPlerin sayısının 20 nin üstünde olduğu ortaya çıkmıştır. Bu tehlikeli ve yasaklı bileşenlerin kullanımı yakın geçmişe kadar kalkınmakta olan ülkelerde devam etmekteydi. Unutulmaması gereken önemli bir diğer gerçek de muhteşem Bayan Rachel Carson ve kitabı Silent Spring ile yaklaşık 50 yıl önce (1962) çevreciliğin başlamasıdır. Kitapta asıl vurgulanmak istenen başta DDT olmak üzere genel anlamda kimyasal kirliliğe karşı duruştur. Sonradan çevrecilik anlayışının ortaya çıkmasına yol açan ve akılları başa getiren 82

83 sözleri bugün yeni milenyumda hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde bizim asıl önceliğimizi oluşturmaktadır. Madam Carson un kitabında yer alan uyarılar sayesinde bu bileşenlere karşı küresel bir hareket başlamıştır. Bu klorlu bileşenlerini kullanımı neredeyse ortadan kaldırılmış olsa da kalıcı ve çekirge etkisiyle ve uzak mesafelere yayılabilme becerisiyle ayıların yağlı bedenleri, denizdeki memeliler ve kuşlar gibi gezegenin gözlerden uzak alanlarında hala görülebilmektedir. İnsanlarda en etkilenen grubun Güney deki yoksul ve kalabalık nüfuslar yani kalkınmakta olan ülkeler olduğu belirlenmiştir. Kendim kariyerimin başındaki izlenimlerimden hatırladığım kadarıyla göçmen ağustos böceklerine karşı İran ın büyük çöllerinde hava spreyi yoluyla klorlu öldürücü maddeler yaygın olarak kullanılmıştır. Bu uygulama kuşlardan memelilere bütün yaşam sisteminin ölmesine yol açmıştır. Bu bileşenlerle yüklü gemiler Basra Körfezi ndeki limanlarımıza gelip bunları Hazar Denizi nin yakasında yer alan Kuzey İran daki pamuk tarlalarına ve diğer ekin alanlarına yaymıştır. Bugünkü gerçek ise Golastan ve Mazandaran gibi illerde insan ve hayvanlardaki kanser oranlarındaki artıştır (Mahdavi, 2010b). Kuzey İran daki narenciye bahçelerinde paratiyon gibi organofosfor bileşenler yüzünden olan toplu insan ölümlerinden de burada bahsetmek gerekir (Moradeshaghi, 1975). İran da ve diğer kalkınmakta olan ülkelerde bu kirli işten büyük paralar kazanan, şatolar ve milyonlarca dolarlık arabalara kavuşan ve şimdi Batı ülkelerinde yaşayan insanların listesi epey uzundur. Kalkınmakta olan ülkelerde tarım ilacı mafyalarının Tanrı tarafından cezalandırılmaları gerekmektedir. Organoklor öldürücüleri ve diğer bütün tarım ilaçlarını kullanmanın yol açtığı ikinci büyük problem bu ilaca karşı oluşan dirençtir. Bu demektir ki böceklerin ve diğer haşere gruplarının bir kısmı bu öldürücülere karşı gelecek nesillere bir direnç geni aktarmaktalar ve ileride bütün haşere nüfusu direnç kazanmış olacaktır (Mahdavi, 1990). DDT nin ve diğer tarım ilaçlarının ilk kullanılmaya başlanmasından kısa bir süre sonra fark edilen bu gerçek tarım ilaçlarının daha da fazla kullanılmasıyla ve doğada daha çok kirlilik yaratmasıyla sonuçlanmıştır. Günümüzde doğal yaşamın bütün işleyişini etkileyen tarım ilacı artıkları ve kimyasal bileşenler doğal ekosistemimizin her alanında görülmektedir. Bu durum biyolojik çeşitlilik denilen evrim sürecine engel olmakla kalmaz ayrıca türleşmenin evrim sürecini de geriye dönük hale getirir ve ben buna tersine türleşme diyorum ( bu konuda daha fazlası için aşağıdaki başlıklara bakınız). Bu bilim alanındaki çalışmalarım ve bilgim 40 yıl öncesinde bir bahçe deneyinde bir grup öldürücüyü kullanmamla başlar. ( İran daki Karaj ziraat fakültesinde) Sadece tehlikeyi fark etmem ve bu yapıcı tarafta çalışmaya başlamam bile birkaç senemi almıştır. Bu yüzden 30 yıl önce Mastır tezi olarak öldürücü artıkları seçtim, ardından 25 yıl önce Kanada, Guelph te Doktora tezimi hazırlarken tarım ilacı ikileminin, biyolojik faaliyetlerin ve zararlarının derinliklerine indim. Ancak kalkınmakta olan ülkelere olan zarar ve bu tehlikeli bileşenlere karşı koyma becerisindeki eksiklikler açısından gelişmiş ülkelerle olan farklılıkların ayrımına varmam Kaliforniya, Berkeley deki böcek toksikoloji 2000 konferansı ve takip eden geniş çapta temaslarım sayesinde gerçekleşti (Mahdavi, 2003). Alternatifler ve doğal çözüm arayışlarım 20 yıl önce Basra Körfezi nde doğal böcek öldürücü etkisi olan maun ailesinden bir ağacı, Azadirachta indica, keşfetmeme ve bunu Basra Körfezi nden bütün dünyaya tanıtmama dayanmaktadır: Azadirachtin (Lay, S., kişisel temas). Maun ağacı çok iyi bilinen bir ağaçtır ve anavatanı Hint Yarımadasında uzun zamandır kullanılmaktadır. Ben sadece 83

84 Korunan Alanlar // Protected Areas gezegenin doğal bir akvaryumu olan, ancak şimdi kirlenme tehlikesiyle karşı karşıya olan Basra Körfezi nin güzel ve mavi sularındaki varlığını belgelendirdim. Berkeley de bulunduğum sıralarda, azadirachtin in öldürücü etkisini araştırmak üzere detaylı bir kütüphane çalışması yaptım. Denizlerimizin korumasına dair duyarlı olması gereken sadece İran değil aynı zamanda Güney Basra Körfezine komşu olan bütün ülkelerdir. Bölgesel su kaynaklarımızdan daha fazla bahsetmek gerekirse gezegendeki en büyük tatlı su gölü olan ve başta kimyasal toksik kirlilik olmak üzere çeşitli yollarla kirletilen Hazar Denizi ne değinmek gerekir. Pontogamarus Niphargoides Moeticus adı verilen ve Hazar Denizi yaşam ağında önemli besin maddelerinden birinin üzerinde çok fazla kullanılan böcek öldürücülerin ve bitki öldürücülerin toksik değerlerini ölçtüm. Bu, Hazar Denizi ndeki balık türleri için besin kaynağı olan 2 cm büyüklüğünde karides benzeri bir amfipodtur ve buradan göldeki birçok balık türleriyle Hazar Denizi nin bütün güney sahillerine ulaşır (Mahdavi, A., , bazıları İran akademi dergilerinde yayınlanan bir çok mastır tezi ve bilimsel raporlar). Hazar Denizi kendisine komşu beş ülke tarafında petrol, balık vs için yıllardır sömürülmektedir. Ancak son birkaç yıl öncesinde Hazar Denizi ne komşu ülkeler bu son derece önemli su kaynağının etrafındaki alanları koruma alanı ilan etmişlerdir. Sulak alanların korunmasını amaçlayan Ramsar Sözleşmesi yaklaşık 40 sene önce Hazar Denizi ne komşu güzel şehirlerden biri olan Ramsar şehrinde imzalanmıştır (Ramsar sözleşmesi, kaynakçadaki bağlantıya bakınız). MEA nın son bültenine göre: 2011 senesi Sulak alanlarda Ramsar Sözleşmesi için özel bir yıldır. 2 Şubat ta İran şehri Ramsar da 18 ülkenin toplanıp hükümetler arası bir anlaşmaya imza atmasının 40. yıldönümü kutlandı. Geçen 40 yıl boyunca, 160 ülke sözleşmeye dahil oldu ve 186 milyon hektar alan kaplayan 1,911 alan ilgili ülkeler tarafından Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan olarak adlandırıldı. Ramsar Alanları koruma alanlarının en geniş küresel ağını temsil eder. En önemli koruma alanları içinde yer alan sulak alanlar tarım ilacı ve kimyasallar açısından en savunmasız yerlerdir ve bu bileşenlerden kaynaklı çok sayıda problem yaşamışlardır. Kalkınmakta olan dünya ülkelerinde, özellikle Asya da Hazar Denizi ne komşu olan ülkelerde, koruma alanlarının çoğunun pirinç, çeltik sularıyla bağlantıları vardır. Bu sular yıllardır yoğun tarım ilacı etkisi altındadır ve bu öldürücülerin ve sahip oldukları metabolizmaların birçoğu bu alanlardaki yeraltı sularının yüksek seviyesi ve akıntılarla olan bağlantıları dolayısıyla sulak alanlara taşınmaktadır. Örneğin, Hazar Denizi ne yakın Kuzey İran daki pirinç çeltik suları 40 yılı aşkın bir süredir diazinon adı verilen ve en tehlikeli toplu öldürücülerden biri olan bir ilacın etkisi altındadır. Diğer böcek öldürücüler, bitki öldürücüler ve mantar ilaçları da uzun zamandır kullanılmaktadır ve bu, yırtıcı böcek larvalarının, kurbağalarının, yılanların, vs. ve bu alanlardaki biyolojik çeşitliliğin ciddi boyutlarda azalmasının en önemli nedenidir. Bu alanlar sözleşmenin imzalandığı Ramsar ilinin etrafındaki pirinç çeltik tarlalarıdır ve civarda birkaç tane koruma alanı bulunmaktadır. 21. Yüzyıla girerken insanoğlu o kadar farklı kimyasal kirlikle karşı karşıya gelmiştir ki, tarım ilaçları bunun sadece bir boyutudur. Bu kirliliğe karşı aktif ve etkili bir tepki başlatılmıştır. POPler, Endokrin Parçalayıcılar (EDs), çeşitli ısı düşürücü maddeler, PVCler, PAHlar, CFCler, 84

85 Ham Petrol oksik Bileşenleri,diğer ozon delici maddeler, çeşitli çözeltiler, plastikler, Bizfenol A gibi kimyasalların yarattığı kirliliğin farkına varan gelişmiş ülkeler bu problemi çözmek için çeşitli kimyasal güvenlik örgütleri (Kuzey Amerika dakiler ve AB deki ECHA gibi) kurmaya ve küresel sözleşmeler hazırlamaya başlamışlardır. Dünyada bu karşı hareketlenme 20. yüzyılın son zamanlarında başlamasına rağmen, son yıllarda hız kazanmıştır, ve sonuç itibariyle bizler, yani kalkınmakta olan ülkeler bile kendi ülkelerimize ve dünyaya tarım ilaçları, kimyasallar ve toksik kirlenmeler konusunda faydalı olmak adına bu harekette görev almaya başlamış bulunmaktayız. Çok etkili tarım ilaçlarının ve kimyasal kirliliğin önlenmesi çalışmalarında çığır açan Avrupa REACH yasaları ve düzenlemelerinin rolüne vurgu yapmakta fayda var. Bu düzenlemeler kalkınmakta olan ülkeler için de belirleyici olmuştur. Benim de aşina olduğum Kaliforniya daki DPR gibi, büyük ve gelişmiş tarım ilaçları düzenleme departmanları REACH ile işbirliği yapma gayreti içindedir. Codex Alimentarius a göre (FAO ve WHO arasında yer alan yiyeceklerdeki tarım ilacı artıklarının kontrol edilmesi için çalışan ortak komisyon), yiyecekte bulunan en düşük seviyede tarım ilacı artıkları, Maksimum Artık Limitleri (MRL), AB ye ait olup (David Suzuki Foundation, 2008), listede 2. sırada Avustralya; 3. ve 4. sırada ise ABD ve Kanada yer almaktadır. Şimdi bakalım kalkınmakta olan ülkelerdeki insanlar bu meseleyle ne kadar ilgileniyor. Ne yazık ki gelişmiş ülkelerdeki ilerlemelerin hızı, kalkınmakta olan ülkelerdeki insanların ve hükümetlerin umursamazlığı ve son anlaşmazlıklar gibi nedenlerden dolayı aradaki fark oldukça fazla ve daha da büyümektedir. Belki benim geçen seneki mesajım (aşağıda) problemin bazı kısımlarına ve Kuzey ile Güney arasındaki farklılıklara bu anlamda açıklık getirebilir. Bu mesaj sınırları aşıp kalkınmakta olan ülkelerde toksik kirliliğe yönelik küresel bilincin doğmasına neden olmuş, bana da dünyanın önde gelen akademik ve bilimsel örgütlerinden olumlu tepkiler olarak geri dönmüştür. Bu mesaj Google da benim adımla arandığında da bulunabilmektedir: Gelişmiş ülkelere kıyasla gelişmekte olan ülkelerde insanların daha fazla tarım ilaçları ve kimyasallara maruz kalması: Kalkınmakta olan ülkelerde çok sayıda tarım ilacının ve kimyasalın üretilmesi ve ihraç edilmesi ve de düzenlemeler olmadan kullanılması sebebiyle, bugün bu ülkelerdeki insanlar gelişmiş dünya ülkelerine kıyasla bu kimyasallara daha fazla maruz kalmaktadır. Birçok etken bu etkinin artmasına neden olmaktadır. Bunların arasında ilk akla gelen insanların bu tehlikeli bileşenler hakkında az bilgi sahibi olmasıdır. Bu ülkelerdeki durum gelişmiş ülkelerden çok farklıdır. Kalkınmakta olan ülkelerin çoğunda bu tehlikeli bileşenlere karşı bir duruş sergileyen ve şirketlerin kar amacıyla bu bileşenleri kötüye kullanmasına izin vermeyen STÖler ve topluluklar yoktur. Bu örgütler başta çocuklar olmak üzere insanların ve diğer korunmaya muhtaç grupların tehlikeli bileşenlere karşı haklarını korumak için varlardır. Günümüzde kalkınmakta olan ülkelerdeki insanlar ve özellikle çocuklar sadece yiyecek tüketimi ile değil günlük yaşantıları ile de bu etkilere doğrudan maruz kalmaktadır ve onları uyaracak STÖler ve kurumlar yoktur. Kalkınmakta olan ülkelerde son on yıl içinde her sene 25 milyondan fazla tarım işçileri arasında ilaçlar yüzünden akut zehirlenme vakası meydana gelmiştir (WHO raporu, 2009). Problemin kendisinin de açıkça ortaya koyduğu üzere 85

86 Korunan Alanlar // Protected Areas gelişmiş ülkelerde daha fazla tarım ilacı kullanılmakta ve daha az sayıda akut zehirlenme yaşanmaktadır. Bugün Asya ülkelerinde pirinç ve balıktaki kirlilikte (Hg, PCBler ve diğer maddeler) günden güne bir artış vardır. Ve insanların artan nüfus ve açlık nedeniyle başka seçim şansları yoktur. Hamile kadınlarda yapılan en son araştırmalar bu tehlikeli bileşenlerin plasenta ile bebeğe geçtiğini ve yeni doğan bebekler ve kırsal kesimlerde çalışan kadınların vücutlarında hasara yol açtığını göstermektedir. 40 yıldır süren tarım ilaçları ve kimyasalların yol açtığı kirliliğin azaltılmasına yönelik çalışmalarım süresince birçok küresel faaliyete katıldım ve başka hiçbir çevre bilinci hareketi ile kıyaslanamayacak kadar çok bu meseleyle ilgilenen STÖ, topluluk çalışanları ve internet sitesini gözlemleme şansım oldu. Ne yazık ki, gözlemlerim çoğunlukla başta Kuzey Amerika, ABD ve Kanada olmak üzere gelişmiş ülkelerden örneklerdi. Kalkınmakta olan ülkelerin dünya nüfusunun yüzde seksenini oluşturduğu düşünürsek bu sorunu aşmak için ne kadar çok gelişme kaydedilmesine ihtiyaç duyduğumuzu görebiliriz. Daha bölgesel ve Ortadoğu boyutlarında düşünürsek eğer, İran, Türkiye ve Mısır gibi bölgenin önde gelen ülkelerine çok görev düştüğünü ve bu anlamda bölgesel bir işbirliğine gitmeleri gerektiğini söyleyebiliriz. Bu sorun üzerine yazdığım önceki mesajlarımdan birinde değindiğim üzere (Mahdavi, 2006) ( Lütfen aşağıda yer alan ve Google da ismimle arandığında çıkan mesaja bakınız) çalışmalarımdaki en büyük faktörün İran ın Hazar Denizi ne komşu üç güzel şehrindeki pirinç tarlalarında, pamuk ve narenciye bahçelerinde gözlemlediklerim olduğunu söylemek mümkündür: Golastan, Mazandaran ve Gillan. Bu üç şehrin hepsinde de hala POP tarım ilaçlarının etkisi sürmektedir ve burada yaşayan insanlar çevreyle beraber mağdur olmaktadır: Kalkınmakta olan ülkelerde tarım ilaçları nasıl ele alınmaktadır: Tarım ilaçlarının doğasında ikilem bulunmaktadır ve bu yüzden güvenli olarak kullanılmaları ancak çok fazla araştırma yapılarak ve yasal düzenlemelere bağlanarak mümkün olacaktır. Diyelim ki, sanayinin var olduğu gelişmiş ülkelerde bu uygulamalar doğru yapılıyor. Ancak durum kalkınmakta olan ülkelerde oldukça farklıdır. Bu ülkelerde hiçbir araştırma ve düzenleme yapılmamaktadır, varsa da bunlara uyulmamaktadır. İşte sorun buradadır, hâlbuki bu sorun insanların hayatıyla ve çevreyle ilgilidir. Sprey teknolojisi ve işçi koruması ise kalkınmakta olan ülkelerdeki sıradan işçiler arasında asla söz konusu değildir. Bunlar benim tarım ilacı çalışmalarında geçirdiğim 35 sene boyunca elde ettiğim kişisel deneyimlerim ve gözlemlerimdir. İran ın Hazar Denizi ine kıyısı olan üç kuzey şehrinde, Mazandaran, Golastan ve Gillan, yaşadığım 15 sene boyunca birçok tarım ilacı zehirlenmesi vakasıyla karşılaştım. Zehirlenmelerin nedenleri arasında insanların hiçbir giysi koruması olmadan, sıcak dolayısıyla çoğunlukla yalınayak, ulaşabildikleri herhangi bir sprey malzemesi ile pamuk ve narenciye bahçelerinde spreyleme yapmaları bulunmaktadır. Kalkınmakta olan ülkelerde hiçbir bilimsel araştırma yapılmadığına ve yasal düzenleme sağlanmadığına göre, bu tarım ilaçlarının kullanılmasına son verilmelidir. Özellikle son 10 yılda birçok STÖ ve dünyanın birçok yerinden gelen topluluklarla yaptığım temaslar neticesinde, tarım ilaçlarının ve kimyasalların insan sağlığı ve çevre üzerindeki 86

87 etkilerine dair, büyük bir çoğunluğu PAN, Beyond Pesticides, Pesticide Information vb. gibi ünlü STÖlerin (farklı branşlar) son sayılarından ve çeşitli kongre, anlaşma ve örgütlerden derlenen bazı gerçeklikleri vurgulamak istiyorum. PAN (Kuzey Amerika) ve Diğer Tarım İlaçları, bir PAN Ortağı Uzun zamandır takip ettiğim PAN Kuzey Amerika nın en son Ocak 2011 sayısına göre: Rahimdeki kimyasallar: Kötü bir düşünce: Rahimde tarım ilaçları ve roket yakıtı? Perşembe, :07, Kristin Schafer (PAN): Geçen hafta araştırmacılar yaptıkları bir çalışmada hamile kadınların vücutlarında bir sürü toksik kimyasal buldular. Amerika da yürütülen 250 hamile kadın ile örneklendirilen bu çalışmada bu kadınlarda diğer çalışmalardaki üretkenlik ve gelişim açısından olumsuz sonuçlar düzeyleriyle bağlantılı 163 tarım ilacı ve kimyasal bulundu. Bu son derece şaşırtıcı bulgular Environmental Health Perspectives dergisinde yayımlandı. Hamile Kadınlarda Çevre Kimyasalları (US: NHANES ) (Woodruff, T.J. ve Ark, 2004): NHANES ten 268 hamile kadın alt örnekleminde 12 kimyasal sınıfa ait 163 kimyasal veriyi analiz ettik ve aşağıda yer alan ve almayan birçok kimyasal sınıflandırmalardaki kimyasallara rastladık; polibromlu difenil eterleri (PBDEs), perflorinli bileşikler (PFCs), organoklor tarım ilaçları ve ftalatlar. Hamile kadınların % ünde organoklor tarım ilaçları, PFlers, fenoller, PBDEler, ftalatlar, çok dolamlı aromatik hidrokarbonlar (PAHs) ve perklorat gibi bazı PCBler tespit edildi. Sonuçlar: Amerika da hamile kadınlar birçok kimyasala maruz kalmaktadır. Bu etkinin nedenlerini araştırmak ve doğru politikalar geliştirmek için daha ileri düzeyde çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Üreme Sağlığı: PAN ın aynı sayısında Worldwide a göre, sperm sayımları düşmüş ve kısırlık oranları artmıştır. Kızlar daha erken yaşta adet görmekte ve bu da ileriki yaşlarda daha fazla göğüs kanseri riskine yol açmaktadır. The Association of Reproductive Health Professionals üreme sağlığı konusunda aşağıda bahsedilen eğilimlere ışık tutmaktadır: Daha fazla testis kanseri Sperm sayılarında azalma Testosteron seviyelerinde azalma Kızlarda erken yaşlarda ergenlik Daha az erkek çocuk doğumu Doğuştan gelen belli rahatsızlıklarda artış 87

88 Korunan Alanlar // Protected Areas Bilim bize tarım ilaçlarının ve diğer kimyasalların bu konuda en azından kısmen sorumlu olduğunu söylemektedir. Bir grup kimyasal endokrin parçalayıcılar - etkileşim seviyeleri çok düşük olduğu zamanlar bile üreme sağlığıyla yakından ilgilidir. Kritik Süreçlerde Etkileşim Tahribe Yol Açabilir: Rahimdeki bebek yanlış kimyasallara tam üreme organları gelişirken maruz kalır. Endocrine Society bilim adamları etkileşimin zamanlamasının neden bu kadar önemli olduğunu şöyle açıklıyor: çevredeki endokrin parçalayıcılara karşı duyarlılığın arttığı kritik gelişim periyotları bulunmaktadır. Tarım ilaçları&üreme Sağlığı: Birçok tarım ilacı endokrin parçalayıcıdır veya üreme sistemine başka şekillerde zarar vermektedir. Bilim adamları bugün artık bilmektedir ki; tarım ilaçlarına maruz kalmak erkekler, kadınlar ve çocuklarda çok çeşitli üreme bozukluklarına yol açmaktadır. En son çalışmalardan bir kaçı: Toksik tarım zehri, endosulfana maruz kalan erkek çocukları, maruz kalmayanlara kıyasla ergenliğe daha geç girmektedir Bitki öldürücülere maruz kalmak, adet bozuklukları, anormal sperm ve düşük doğum ağırlığı ile bağlantılıdır. İdrarlarında yüksek düzeyde alaklor, diazinon veya atrazine bulunan Missouri eyaletinde yaşayan erkekler daha fazla düşük sperm kalitesi riski taşımaktadır. Çocuklar: Konu tarım ilaçlarına geldiğinde, çocuklar en korunmasız gruplar arasındadır. 2.5 kat daha fazla su içer; 3-4 kat fazla yer ve 2 kat fazla hava solurlar. Bu anlamda yetişkinlere göre daha yoğun tarım öldürücüyü içlerine çekerler. Dış dünyayla iletişim kurma biçimlerinden dolayı bebekler ve çocuklar ayrıca başka bir etkileşime de maruz kalırlar: Yerde emekler ve elleri de dâhil olmak üzere her şeyi ağızlarına götürüler. Ayrıca anne rahminde ve anne sütüyle de bu etkiye maruz kalırlar. Organik süt mü istiyorsun? GE alfafa dan vazgeç!: Perşembe, :13, Marcia Ishii-Eiteman (PAN): Bilim adamları, çiftçiler ve halktan oluşan birtakım gruplar Mosanto nun genetiği değiştirilmiş alfalfasının ekilmesine karşı önlemler alınmasını istemektedir. Kahrolası Bayer America s Bhopal ı kapatacak. Perşembe :54 Pesticide Actio (PAN): Bugün, 20 Ocak ta, ABD Kimyasal Güvenlik Kurulu 28 Ağustos 2008 senesinde bir enstitü atölyesinde iki işçinin ölümüne ve sekiz işçinin yaralanmasına yol açan patlamaya dair sonuç raporu yayımlamıştır deki patlama yıllardır süregelenlerin en sonuncusudur te Bhopal, Hindistan da patlayan Metil izosiyanat gazı (MIC) haftalar içerisinde üçsüz binden fazla kişinin ölümüne ve bugün hala hakkını arama mücadelesi içinde olan yüzlercesinin de sakat kalmasına neden olmuştur. MIC karbamat tarım ilaçları üretmek için kullanılan aracı bir kimyasaldır. Daha önce Union Carbide nin sahibi olduğu Bayer s Instıtute West Virginia atölyesi, Hindistan 88

89 örneğinde olduğu gibi bölgede tehlike arz eden MIC stokları yüzünden America s Bhopal diye tanınmaktadır. Arı yetiştiricileri CDD bağlantılı tarım öldürücülerin hemen yasaklanmasını istiyor Pesticide Action Network tarafından , Perşembe, 2:09 EPA: EPA tarım öldürücülere dava açtı, nesli tükenmekte olan türler SAN FRANCISCO 20 Ocak 2011 Perşembe 18:55 (Reuters): Çevreci gruplar ABD Çevre Koruma Örgütü ne Perşembe günü tarım ilacı kullanımına ilişkin yasal düzenlemede güvenlik aaçlı tedbirler alınması için dava açtı. Onlara göre örgüt yaban hayatı görevlilerine danışmadan çalışmalarını sürdürüyordu. Biyolojik Çeşitlilik Merkezi de EPA ya özgün türler hususunda benzer bir dava açmıştı, ancak bu yeni dava örgütün Nesli Tükenmekte olan Türler Kanununda geniş çaplı bir değişiklik yapması yönünde bir arayış içerisindedir. Ekolojik risk değerlendirmesi tarım ilaçlarının yaygın kullanımının yaban hayatı ve çevre üzerinde yarattığı çoğalan ve sinerjik etkisini yadsımakla kalmayıp, tarım ilaçlarının gecikmeli etki diye de adlandırılan uzun vadeli etkilerini de yok saymaktadır. Bu dava San Francisco Federal Mahkeme dosyalarında bulunmaktadır. Dosyanın adı; Çevreyi Koruma Örgütüne karşı Biyolojik Çeşitlilik, ABD Bölge Mahkemesi, Kaliforniya Kuzey Bölgesi, dava No Tarım ilacı bilgi sitesi: CDD Arılara karşı ilgi gitgide artmaktadır. Bir nedenden dolayı arılar zarar görmektedir. Atlantik in her iki yakasında bal arısı kolonilerindeki kovan arılarının büyük bir kısmının gizemli ölümleri nedeniyle çöküş başlıklı birçok rapor bulunmaktadır. Bu fenomen Koloni Çöküş Bozukluğu (CDD) olarak adlandırılmaktadır. Dünya Tabipler Birliği kimyasalların yol açtığı sağlık risklerine dikkat çekiyor (Ocak 2011): Ulusal tabipler birliklerinin küresel birimi Dünya Tabipler Birliği Vancouver deki son Genel Kongresi nde kimyasallarla ilgili bir beyanda bulunmuşlardır. Yukarıda değinilenler bugün dünyada tarım ilaçları ve kimyasal kirlilik hakkında bana her gün ulaşan verilerin sadece bir kısmıdır. 2. Koruma alanları ve biyolojik çeşitlilik ile tarım ilaçları / kimyasal kirlilik ilişkisi IUCN altı koruma alanı tanımlamıştır: Kategori Ia: Sıkı korunan doğa alanı; Kategori Ib: Yaban hayatı alanı; Kategori II: Milli park; Kategori III: Tabiat anıtı; Kategori IV: Yaşam alanı / türlerin mücadelei alanı; Kategori V: Korunan arazi /deniz manzarası KategoriVI: Sürdürülebilir doğal kaynaklara sahip koruma alanı (Dudley, N.2008). 60 yıl önce kurulan Uluslararsı Doğayı Koruma Birliği (IUCN), Dünya Koruma Alanları Komisyonu (WCPA) ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) zaten ekolojik anlamda bir yönetim anlayışı ve doğal bütünlüğün ve değerlerin korunması yönünde üstün gayret göstermektedir. IUCN, dünyanın her yerinden hem devlet kurumları hem de sivil toplum örgütleri bünyesinde çalışan üyeleriyle beraber, biyolojik çeşitliliğin devamlılığının yerel, bölgesel ve küresel anlamda korunmasına dair 89

90 Korunan Alanlar // Protected Areas çalışmalar yürütmektedir. Yukarıda bahsi geçen kurumlar için bütün dünyadaki koruma alanlarının tanımlanması ve kayıtlarının yapılması için evrensel bir standart / çevre hukuku oluşturması ve bunu sürdürmesi her zaman zor bir görev olmuştur. Sanayileşme, nüfus patlaması, özellikle toksik kirlenme olmak üzere çeşitli kirlilikler (lütfen yukarıya bakınız), balıkçıcık ve avlanmanın yaygınlaşması ve diğer birçok etken son birkaç yüzyılda Dünya Gezegenindeki bütün yaşam alanlarını tehdit etmektedir. Bu sömürüye karşılık farklı devlet kurumları ve çevreci örgütler bölgesel çeşitlilik ve bitki örtüsü ile biyolojik çeşitliliğin gelecek nesillere de kalmasını sağlamak amacıyla gezegendeki bazı alanları koruma alanı ve milli park olarak adlandırmıştır. Son yirmi veya otuz yıl içinde ürkütücü ve gittikçe artmakta olan tarım ilaçları/kimyasallar kirliliği, iklim değişikliği, ozon delinmesi ve benzeri sorunlar yüzünden bazı arazilerin ve su alanlarının koruma alanı olarak tanımlanması daha da ciddiyet kazanmıştır. Türlerin neslinin tükenme tehdidi altında olması ve en önemlilerinin de neslinin tükenmesindeki en büyük problem bu çok güzel varlıkların bu problemi daha da büyütmesidir ve bütün bunlardan dolayı bazı uluslararası örgütler bu problemi çözmek için çözüm üretmeye başlamışlardır. Çalışkan personelleriyle bu yeni örgütlerin başarısı bütün dünyadaki ilgili işkolları ve bilim adamları arasındaki işbirliğine sayesinedir. Giriş bölümünde bahsedildiği üzere, geçmişte nesli tükenmekte olan ve tükenmiş türlerin birçoğu yüksek seviyede tarım ilacına ve PBCler gibi endüstriyel kimyasallara maruz kalmıştır. DDT, buna ait metabolitler, PCBler ve benzerleri gibi klasik kirlilik bileşenlerinin etkisi son yıllarda artık kullanılmamalarıyla ve dikkatli gözlemlerle azaltılmıştır (ama hala etrafta), ancak yeni türeyen farklı kimyasal bileşen tipleri ve bunların doğal sistemdeki kapsama alanları ve etkileri dolayısıyla sorun devam etmektedir. Türkiye nin Isparta ilinde gerçekleşen son konferans bu işbirliğinin güzel bir örneğidir. Ben de bölgedeki tarım ilaçları / kimyasal kirlilik hakkında uzun yıllardır tecrübeye sahip biri ve dünyada tarım ilaçları / kimyasal kirlilik çalışmaları yürüten bir entomolojist / eko-toksikolojist olarak gelişmekte olan ülkeler bakımından biyolojik çeşitlilik ve koruma alanlarında toksik kimyasal kirlilik / diğer kirlilik çeşitleri arasındaki ilişkiye dair bazı noktalara açıklık getirmeye çalışmaktayım. Türlerin çeşitliliği, koruma alanları ve toksik kirliliğin yayılma yolları: Dünyada bulunan hem karada hem de denizdeki koruma alanları çeşitlilik göstermektedir ve bu yüzden gereken mücadele stratejileri de farklı olmalıdır. Örneğin, İran gibi ülkelerde bu çeşitlilik her şeyde görülebilir ve koruma alanları birbirinden o kadar farklıdır ki bu bir mücadele planı oluşturmayı zorlaştırmaktadır. Farklı çölleri, dağları, ormanları, düzlükleri ve sahilleri olan ülkelerde insanlar da farklı kültürlere sahip olurlar. İran örneğinde kuzey ve güney arasında bazı aylarda 60ºC sıcaklık farkı görülebilmektedir. Birçok gelişmekte olan ülke dünyanın daha sıcak yerlerinde konumlanmıştır ve Güney ülkeler diye adlandırılırlar. Bu sıcak ülkelerde biyolojik çeşitlilik düzeyi kuzeydeki soğuk ve gelişmiş ülkelerdekine kıyasla daha yüksektir. Ekolojide yer alan temel bir düşünceye göre: sıcak kesimlerde yetişen hayvan ve bitki türleri kuzeydeki soğuk yerlerde yetişenlere oranla çevresel gerilimlere karşı daha korunmasızdır. Bütün bunların ışığında diyebiliriz ki, sıcak ve gelişmekte olan ülkelerde ne kadar çok tür çeşitliliğine sahipsek, evrimsel geçmişleri ve gelişmiş 90

91 ülkelerdekilere oranla daha çok çevre kirliliğine maruz kalmaları dolayısıyla bu türleri o kadar hızlı ve kolay kaybedebiliriz. Burada evrimsel geçmiş önemli bir etkendir. Örneğin, dünyada en çok çeşitliliğe sahip tür olan böcekler sulak alanlardan çok karada türemişlerdir ve bu yüzden de kuraklık ve günışığı gibi zor şartlara karşı dayanıklılıkları daha fazladır. Bedenlerini saran dış kabukları bir koruma kalkanı gibi onları dış çevredeki tehditlerden, toksinlerden ve gerilimlerden korur. Diğer taraftan tarım ilaçları / kimyasallar ve diğer hayvanlardan gelen toksinler gibi çevre kirliliklerine daha çok maruz kalan deniz hayvanları daha savunmasızdır ve bu yüzden daha çok etki altında kalırlar. Genelde toksik kirlilik suda, toprakta olduğundan daha hızlı hareket eder ve biyoakümülasyon ve biyomagnifikasyon gibi karmaşık toksikolojik süreçler deniz sistemi için daha fazla önem taşımaktadır. Farklı kirlilik yaratan maddelerin yayılma yolları ve yoğunluğuyla ilgilenen Maruziyet bilimi bugünlerde hızla gelişmekte olan bir bilim dalıdır ve biz gelişmekte olan ülkeler bebekleri, çocukları, hamile kadınları ve anneleri, yaşlıları ve elbette doğal ve yabani yaşam alanlarını farklı çevresel toksinlerden ve gerilimlerden olabildiğince uzak tutmalıyız. Gelişmekte olan ülkelerdeki insanlar, hatta yaban hayatları ve bütün doğal ekosistemler bu etkilere daha çok maruz kalmaktadır ( lütfen yukarıya bakınız). Gelişmekte olan ülkelerde koruma alanlarının durumu: Son yıllarda gelişmekte olan ülkelerdeki koruma alanları, milli parklar ve tabiat alanlarına ait hassasiyet düzeyi nüfus patlaması ve gittikçe büyüyen sanayileşme yüzünden artmıştır. Bu yüzden mücadele gittikçe güçleşmektedir ve daha net çevre yasalarının ve düzenlemelerin yapılmasına ve bu hassasiyeti ortadan kaldıracak uygulamaların gerçekleştirilmesine ihtiyaç vardır. Bugün kalkınmakta olan ülkeler, güzel ve zengin bitki ve hayvan gen havuzlarını gelecek nesillere bırakabilmek ve dünyanın doğal bütünlüğünü korumak amacıyla birbirleriyle daha geniş çaplı ve etkili işbirliği içindedir. Akıllardan çıkarmamamız gereken şey doğa planlaması yaparken sadece insanların ihtiyaçlarını ve refahını değil ekosistemde yaşayan her şeyin bilimsel ve titiz değerlendirmelerini de hesaba katmamız gerektiğidir. Toprak Ana ve üzerinde yaşayan canlılar için daha sürdürülebilir bir gelecek için bunları korumaya çalışmalıyız. Bununla birlikte, kalkınmakta olan ülkelerde koruma alanları, milli parklar ve tabiat alanları ve benzerleri de dâhil doğal zenginliğin korunması ve yönetimi, gerekli birtakım yasalar, düzenlemeler ve uygulamalardan yoksundur. Bu yasalar ve düzenlemeler açısından Kuzey ve Güney arasındaki fark gelişmekte olan ülkelerdeki doğal alanların büyük ölçüde zarar görmesini engellemek için olabildiğince çabuk azaltılmalı/ kapatılmalıdır. Bu farkın kapatılması ancak kalkınmakta olan ülkelerin (Dünya nüfusunun %80 i) IUCN, WCPA,BM, diğer ilgili evrensel örgütler ve gelişmiş ülkeler ile doğal biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliğinin korunması yönünde sıkı bir işbirliği ile mümkün olacaktır. Son yıllarda bu küresel ölçekli problemleri çözmek üzere bütün dünyadaki bilim adamları çok sıkı bir işbirliği ve iletişime geçmişlerdir ve hatta 9/11 anlaşmazlıkları bile bu güzel işbirliğinin önüne geçememiştir. Kuzey ve Güney arasındaki iletişimin zayıflatılmasına asla izin verilmemelidir. Yasal düzenlemeler ve acil müdahalelerin eksikliği dolayısıyla kalkınmakta olan ülkelerde son yıllarda biyolojik çeşitlilik açısından bir gerileme söz konusu olmuştur ve bu anlamda her ülkenin yada en azından her bölgenin kendine uygun çevresel düzenlemeler ve yasalar 91

92 Korunan Alanlar // Protected Areas geliştirmesi için işbirliği içinde olması gerekmektedir. Kalkınmakta olan ülkeler arasındaki ortak çalışmalar bazen ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasal ve dini alanlardaki farklılıkları ve de yarış içine girme ve ilerleme hırslarından olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu yüzden bu problemleri aşmak için gayret sarf etmeleri gerekmektedir (Mahdavi, 2010). Bugün gelişmekte ve gelişmemiş ülkelerde olan şey gitgide artan bir nüfus ve bunun sonucunda daha çok yiyecek ve tarım/çiftçilik için daha çok arazi ihtiyacıdır. Bu da biyolojik çeşitliliğin azalması, daha çok tarım ilacı/ kimyasallar ve toksik kirlenme ile sonuçlanmaktadır. Bu durum tarım ilaçlarının ve gübrelemenin yüksek oranlarda kullanılmasından kaynaklanmakta ve koruma alanları ve biyolojik çeşitlilik için ciddi bir tehdit teşkil etmektedir. Doğal ekosistemleri tarımsal ekosistemlere dönüştürmek biyolojik çeşitlilik açısından bir felakettir ve bu sene önce tarımın keşfinden beri devam etmektedir. Son yıllarda ise bu oran özellikle kalkınmakta olan ülkelerde büyük ölçüde artmıştır ve bütün iklim ve bitki örtüsünü tehdit etmektedir. Diğer taraftan gelişmiş dünya ülkeleri nüfuslarını kontrol altına alarak ve tarımsal / çiftçilik yöntemlerini geliştirerek tarım için daha az alan kullanmayı ve lif üretimi ile gelişmekte olan ülkelerden yaptıkları ihracatlar sayesinde doğal çevrelerini olabildiğince korumayı başarmışlardır. Bu senaryolara baktığımızda Kuzey ve Güney arasında koruma alanlarının planlanması ve yönetilmesi açısından çok ciddi farklılıkların olduğunu görebiliriz. Biz gelişmekte olan ülkeler bu açıkları bir şekilde kapatmaya çalışmalı ve bütün bu koruma alanı sınıflandırmalarını ve yasal düzenlemeleri göz önünde bulundurarak bir araya gelip ihtiyaçlarımızı ve gerekli altyapıyı sağlayacak çalışmaları yürütmeliyiz. Koruma alanlarının en önemli faydalarından biri biyolojik çeşitliliği korumak, devam ettirmek ve geliştirmektir. Son on yıldır gitgide daha çok biyolojik çeşitliliği tehdit eden genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvan türleriyle karşılaşıyoruz ve doğal çevredeki bazı yerleri koruma alanları/milli parklara dönüştürmek kimi türleri bu tehlikeden uzak tutacaktır. Bu yapay ürünlerin birçoğu tarım ilacı / toksik üretim geni taşımaktadır ve bu da sadece toprak, su ve havadan oluşan doğal bütünlüğü kirletmekle kalmaz, alelopati denilen bir süreç ile yabani türler ve diğer mahsuller arasında genetik bir ilişki ihtimali de doğurur. Kimyasal ekoloji ve biyokimyasal ekoloji adı verilen bilimler bu ilişkilerin farklı çeşitlerine ve yabani ve evcil hayvanlar arasındaki genetik alışverişe dair çarpıcı gerçekliklere ulaşmışlardır. Son yıllarda gelişmiş ülkelerde yüzlerce hatta binlerce Sivil toplum örgütleri doğal bütünlüğü ve biyolojik çeşitliliği korumak için işbaşı yaparken, kalkınmakta olan ülkelerin çoğunda hiçbir şey yapılmamıştır. Bugünkü farklılıklardan biri de Kuzey ve Güney arasındaki Sivil toplum örgütlerinin sayısı arasındaki farktır. Aynı zamanda Kuzey ülkelerde hayvan zulmü gibi hayatın her alanına yönelik STÖ/ Bilgi ve İletişim Teknolojileri bulunmaktayken, biz gelişmekte olan ülkeler tarım ilacı kirliliği, genetiğiyle oynanmış yiyecekler, vb gibi çok önemli konular için bile sivil toplum örgütlerine sahip değiliz. Bu ülkelerin çoğunda sivil toplum örgütlerinin etkili faaliyet yürütmesine izin verilmemektedir. Bugün dünyanın yüzde seksenini oluşturan gelişmekte olan ülkelerde farklı alanlarda, özellikle de koruma alanlarını kirliliğe ve GDOlara karşı korumada sivil toplum örgütlerine ihtiyaç vardır. Gelişmekte olan ülkelere düşen görev yerli halkı eğitmek ve onarlı doğal ekosistemler ve değerleri konusunda bilinçlendirmektir. Batı dünyası ve Müslüman ülkeler arasındaki son anlaşmazlıkta, zarar gören ve daha çok yardıma ihtiyaç duyan taraf Müslüman ülkeler gibi 92

93 görünmektedir. Etkili iletişimdeki en büyük sorunlardan biri de İngilizcedeki yetersizlikledir ve yine bu sorun en çok bizim topraklarımızda Arapça ve Farsça, Türkiye de Türkçe ve Orta Doğu da bazı yerel diller olmak üzere İslam ülkelerinde yaşanmaktadır. Elbette anadilimizi seviyoruz ve bunu korumak düşüncesindeyiz, ama aynı zamanda birbirleriyle ve diğer batılı bilim adamlarıyla iletişim kuracak düzeyde İngilizce bilgisine sahip çok sayıda bilim adamı (sadece politikacı değil) yetiştirebilmeliyiz. Koruma alanları ve tarım ilaçları /kimyasallar toksik tehdidi: Yukarıda bahsedildiği üzere karada ve denizde bütün ekosistemleri, bütün yaşam alanlarını ve doğal çevredeki bütün türleri tehdiet eden farklı çeşitlerde tarım ilacı /kimyasallar kirliliği bulunmaktadır. Farklılaşan bu toksik tehditler koruma alanlarının önemini arttırmaktadır. Koruma alanları biştki ve hayvan türleri için kendi genleriyle türeyebilecekleri bir sığınak konumundadır. Bizler bugün günlük hayatlarımızda çok fazla toksik madde kullanarak bütün bu evrim sürecini değiştirmiş bulunuyoruz ve koruma alanları bu doğal evrim sürecine yeni fırsatlar tanımak için doğru yerler olacaktır. Bu anlamda genetiği değiştirilmiş bitkiler daha tehlikeli bir rol üstlenmektedir. Bu durum doğal yollardan yetişmiş yabani bitkilerle de gen alışverişine girme ihtimallerinden kaynaklanmaktadır. Böcekler bu duruma iyi bir örnektir. Prekambriyen döneminden bu yana (300 milyon yıldan fazla) farklı ve özel türleşme mekanizmaları sayesinde 3 milyon tür geliştirmişlerdir ve biz bugün bunları geriye dönmeye zorlamaktayız ve ben de bunu geriye doğru türleşme olarak adlandırıyorum!?. Bencilce değil mi? Bunu yapmaya hakkımız var mı? Ama çoktan bunu yaptık ve şimdi sonuçlarıyla yüzleşmek zorundayız. Bugün gezegenin birçok yerinde farklı çeşitlerdeki kirlilik ve özellikle de kimyasal kirlilik yüzünden türleşmenin allopatrik ve simpatrik adı verilen doğal evrim süreçleri son bulmuştur. Koruma alanları dünyada bu evrim mekanizmalarına olanak sağlayacak tek yerdir. Bugün artık tarım ilaçlarının / kimyasalların yaşayan canlılar üzerindeki toksin kirliliği hakkında bilimsel belgelerin yayımlanması aracılığıyla daha çok kanıta sahibiz (nerdeyse her gün bu belgeler bana e-posta yoluyla ulaşıyor ve belgelerin kaynaklarından söz etmeye gerek duymuyorum). Bütün bu kanıtlar ışığında toksik bileşenlerin Toprak Ana nın bütün çoğalarak türeme sistemini altüst ettiğini söyleyebiliriz. Bitkilerin çoğu ve hayvanlar âlemi birbirleriyle alelopati denilen bir mekanizma ile iletişim halindedirler. Bu şekilde beraber evrim sürecini geçirirler. Yaşayan bütün canlılar farklı iletişim sistemleri ile türerler ve bilim, bu süreçleri kimyasal / biyokimyasal ekoloji ve allelokimyasal başlıkları altında inceler. İnsanoğlu bugün bu muhteşem sürece farklı çeşitlerde kirlilikler yaratarak müdahale etmiş ve evrim sürecinin bütünüyle son bulmasına neden olmuştur. Koruma alanları ise bu süreçlerin halen mümkün olduğu tek yerlerdir. Ancak bu koruma alanlarının büyük bir kısmı bugün korunmayan alanlardaki kirlilik su ve hava temasıyla tehdit altındadır. Bu yüzden çok kalkınmış ülkelerdeki akademik bölümlerde hayvanların ve bitkilerin uzayda ve diğer gezegenlerde yaşamlarını sürdürebilmesi için büyük projeler başlatılmıştır. Bu demektir ki; bizler bütün kaynaklarımızı tükettik / kirlettik ve başka gezegenlerde /başka yerlerde yaşamayı düşünüyoruz!? Aslında gerçek olan şu ki güzel mavi gezegenimize bir bakarsak eğer eşi benzeri olmadığını göreceğiz, daha da dikkatli bakarsak tanrının bu güzelliği yaratmak için bütün metafizik güçleri bir araya topladığı gerçeğine ulaşabiliriz. O halde bu güzellikleri takip edip ve koruyup gelecek nesillere bırakabilmeliyiz. 93

94 Korunan Alanlar // Protected Areas Bütün bu gerçekler ışığında özellikle kalkınmakta olan ülkelerde koruma alanlarını geliştirmeli ve daha da yaygınlaştırmalıyız; genetik gen havuzu sayesinde diğer canlılar gibi insanoğlu denilen kendi türümüzün de gelecekte yaşayabilmesini garantileyebileceğiz. Sofistike sosyal davranış /iletişim düzeyinde evrimleşen en güzel canlı örneklerimizden biri neonikotinoids denilen böcek zehirleri yüzünden nesli tükenmek üzere olan Apis melifera da denilen bal arılarıdır. Bugün tarım ilacı şirketleri hala paralarına para katmakta ve yıllık 50 milyar dolardan fazla kar elde etmektedir. Bu rakamlar silah satışlarıyla yarışmaktadır. Unutmayınız ki 1/100 den daha az böcek türü bizim yiyeceklerimizde haşeredir ( den daha fazlası için 10000) ve bu haşereler bizim ekosistemimizin yaşayan bir parçasıdır. Onları ortadan kaldırmaya hakkımız yoktur. Böceklerin doğal ekosistemlerde önemli bir rolü vardır ve koruma alanları ve milli parklarda onları koruyabilmek için daha çok program geliştirmeliyiz. Özellikle kalkınmakta olan ülkelerdeki çocukları, halkı ve siyasetçileri! eğitmek amacıyla kelebek bahçeleri ve böcekler için hayvanat bahçeleri oluşturmak tavsiye edilmektedir. Böceklerin gezegenimizdeki öneminden bahsetmek şu an için yeterli. Günümüzde tahtakurusu, insan biti vb büyük böcekler gitgide öldürücülere karşı daha dirençli olmakta ve onları hiçbir şey kontrol altına alamamaktadır. Şimdiden New York, Toronto gibi büyük şehirleri, Avrupa yı işgal etmiş durumdalar ve yakın gelecekte dünyanın geri kalanındaki büyük oteller ve hatta evler de aynı kaderi paylaşacaklar. Daha önceleri sadece tahtakurusu adı verilen bir böcek için uluslararası zirveler yapılmaktaydı. Bu durum böcek öldürücü gibi yanlış bir silah seçmemizden kaynaklanmaktadır. Bu yanlış bir yöntemdir ve artık gezegenimizde bu bilindik ilaçları silah olarak kullanmak istemiyoruz. Sonuç olarak bundan sonraki süreçte kararlı olmalı; böcekler ve diğer canlılar için yukarıda değindiğimiz evrim sürecini eski haline döndürmek için yeterli derecede geniş ve farklılık gösteren koruma alanlarımıza sahip çıkmalıyız. Bugün sadece toprağı ve suyu değil atmosferi de içine alan canlı küreyi kirlettiğimizi ve iklimlerin değişmekte olduğunu düşünürsek çok zorlu bir mücadele içinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Gerçekten de gezegenimizin bazı yerlerini koruma alanı ve milli park olarak adlandırabilir miyiz? Bugün dünyanın birçok yerinde, özellikle kalkınmakta olan ülkelerde ve hatta koruma alanlarında her yerde küçük parçalar, artıklar ve plastik poşetleri görebiliriz ve o kadar dağınık haldeler ki kimse hepsini birden toplayamamaktadır. Dünyada birçok dağ çöplerle dolmuş vaziyette olup hala koruma alanı adını taşımaktadır. Plastik, PVC, kullanılmış lastik vb. maddelerin oluşturduğu kirliliğin önüne geçmemiz için acil müdahale şarttır. Bu tür bir kirlilik özellikle de çöp alanlarında çöplerden ve kimyasal artıklardan kaynaklanan kirlilik çoktan toprak faunasının bahsettiğimiz evrim sürecini durdurmak üzere yerin altına doğru harekete geçmiştir. Yaklaşmakta olan iç karartıcı toksik kirlilik manzarasını önlemek için tekrar düşünmeli ve petrokimya endüstrimizi yeniden yapılandırmalıyız. Şimdiden bu toksik kirlenme günümüzde en çok konuşulan sorunlardan biri olan iklim değişikliğine yol açan etmenlerden biridir. Yakın geçmişte büyük petrol şirketi BP de gerçekleşen petrol sızıntısı bizlere kalkınmış dünya devletlerinin de çevre değerlerine duyarsız kaldığını ve daha çok petrol hırsıyla sanayilerini büyütmekte olduklarını göstermektedir. Aynı bölgede buna başka bir örnek Kanada nın iki güzel taşrasında son on yıldır gerçekleşen kirli petrol üretimi saldırısıdır. Bu da ABD nin bu üretim için ödediği yüklü miktardaki paranın bir sonucudur. Güney Alberta ve Saskatchewan da bütün araziler topraktan petrol çıkarma çalışmalarıyla işgal edilmiş durumdadır! Bu çok yönlü ve tehlikeli süreçte çam ağacı böceği de denilen 94

95 küçücük bir böcek milyonlarca hektarlık çam alanını yok edebilmektedir. Kanada gibi zengin bir ülke neden böyle bir şey yapsın? Barışın, insan haklarının ve çevrenin savunucusuydular ve şimdi tüm bu iddialarını batırdılar. Ham petrolde çok fazla toksik bileşen vardır ve denizler için petrolün toksik değeri daha fazladır. Kalkınmakta olan ülkeler ve Ortadoğu daki petrol devletleri son yıllarda meydana gelen petrol felaketlerinin ileride hepimizin ortak alanı olan denizlerde de olabileceğini düşünerek bütün bunlardan ders çıkarmalı ve daha dikkatli olmalıdır. 3. İzleme ve mücadele Kalkınmakta olan ülkelerde koruma alanlarının muhafaza edilmesine dair genel tavsiyeler: Kalkınmakta olan ülkelerin çoğunda koruma alanlarının yok edilmesinde bir numaralı etken izinsiz avlanmadır. Bu alanlar yönetimin özel olarak ilgilenmesine muhtaç alanlardır. Bir diğer büyük etken de nüfusun patlamasıyla yiyecek ihtiyacının artmasından kaynaklanan aşırı otlatmadır. Koruma alanlarının yararlarından bir tanesi de aşırı derecede sömürülmüş ve otlatılmış alanların korunması ve canlandırılmasıdır (Makhdoum, 2008). Yukarıda bahsi geçen tahriplerdeki temel neden gerekli yasal düzenlemelerin olmamasıdır. Bu ülkelerin birçoğunda bu yasal düzenlemeler kâğıt üzerindedir, ama pek fazla icraata dönüşmez ve bu yasal düzenlemeleri destekleyecek yeterli uygulama bulunmaktadır. Koruma alanlarının yönetimi her bölgenin ekolojik kapasitesi ve bölge halkının sosyoekonomik durumu ile uyumlu ve eşzamanlı yürütülmesi gerektiğinden kalkınmakta olan ülkeler gelişmiş ülkelerin uzmanlığına da başvurarak kendilerine ait daha iyi bir yönetim planı geliştirmelidir. Sosyal bilgi ve toplumsal iletişim ve altyapı düzeylerindeki farklılıklara bağlı sorunları aşmak için Kuzey ve Güney arasındaki açığı kapatmamız gerekmektedir. Bu ülkelerdeki mevcut sorunun ciddiyetinin en çok farkında olan, ancak dünyaya iletişimi kapalı olan bilim adamları ve özellikle çevrecilerin yardıma ihtiyacı bulunmaktadır ( Google da yer alan birkaç yıl öncesine ait ilk mesajıma bakınız) (Mahdavi, 2006). Koruma alanları bizim gelecek nesillere bırakacağımız en önemli mirastır. Koruma alanları sayesinde onlar da bugün bizlerin sahip olduğu farklı kaynaklara ve gen havuzlarına erişebileceklerdir. Bu yüzden bu alanlara özen göstermeli, onları kirletmemeli ve gelecek nesillere iyi ve genetik açıdan zengin ve güvenli bir konumda bırakmalıyız. Isparta da gerçekleşen bu konferans AB ile bilgi iletişimleri ve ağı konusunda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortak işbirliğine güzel bir örnektir. Başta internet olmak üzere bu iletişim araçlarını kullanan gelişmekte olan ülkeler muazzam bir bilgi kaynağına erişim hakkına sahiptir ve bu bilgiyi, koruma alanlarını ve milli parklarını sınıflandırmak ve yönetmek üzere dikkatli bir şekilde kullanmalıdır. Her ülkenin kendi bilgi ve altyapısı doğrultusunda yukarıda bahsi geçen sınıflandırmaları (IUCN yarafından ) kendi ihtiyaçlarına uyarlaması çaba ve sabır gerektirir. Böylece bu yasal düzenlemeleri devlet güvencesiyle birleştirebileceklerdir. CBD ye göre: Koruma Alanları Çalışması koruma alanlarının tek bir uluslar arası sınıflandırma sistemine tabi olmasının ve ülkeler ile bölgeler açısından kıyaslanabilir bilgi sağlamanın 95

96 Korunan Alanlar // Protected Areas ne kadar değerli bir şey olduğunun farkındadır, ve bu yüzden IUCN Koruma Alanları Dünya Komisyonu nun IUCN kategorileri sistemini düzeltemeye yönelik çabalarını takdir etmektedir (Dudley, N.2008). Eğer dünyanın farklı yerlerinde, özellikle de kalkınmakta olan ülkelerde kültürlerin ve ekosistemlerin çeşitliliği göz önüne alınırsa en iyi stratejinin şu olduğu anlaşılır: bahsedilen uluslararası sınıflama sistemini mevcut kılmak ve bunları işin ana çerçevesi olarak belirlemek ve ihtiyaçlara göre gereken değişiklikleri yapmak. Kalkınmakta olan ülkeler birbirlerinden uzakta dünyanın dört bir yanına dağılmıştır ve bazı farklılıklar gösterirler. Bu ülkelerin çevre uzmanları işbirliği yapmak üzere bir araya gelmelidir. Bu uzmanlar kendi koruma alanlarının yönetim problemlerini çözmek ve bölgesel çalışmalar yapmak üzere yakındaki ülkelerin çevre uzmanlarıyla işbirliği içinde çalışmalıdır. Hangi alanların koruma alanı veya milli park olarak adlandırılacağı ülkelerin kendi seçimine kalmıştır. Kalkınmakta olan ülkelerde tarım ilaçları / kimyasal toksik kirlenmeyle mücadele: Kalkınmakta olan ülkelerde bulunan koruma alanları otoritelerinin en önemli stratejisi koruma alanlarında tahribata yol açan bu bileşiklerin etkilerini kontrol altına almak için daha fazla işbirliği yapılmalıdır. Şunu bilmeliyiz ki bugün 21. yüzyılda gelişmiş dünya ülkeleri arasında, örneğin OECD ülkeleri, tarım ilaçları / kimyasallar kirliliği ve ilgili düzenlemeler gibi sorunlar hakkında oldukça sıkı bir işbirliği süregelmektedir. Biz kalkınmakta olan ülkeler ise bu süreci iyi gözlemleyip, prosedürleri takip edip koruma alanlarımızın çoğuna bunları uygulamaya çalışmalıyız. Çevresel risk değerlendirmeleri ve yaban hayatı koruması: Sentetik organik ilaçlarının 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkıp, bütün yüzyıl boyunca yaygın olarak kullanılması ve ardından sağlık ve çevre problemlerinin ortaya çıkmasıyla (giriş bölümüne bakınız) gelişmiş dünya ülkelerinde hem akademik hem de devlet bünyesinde uzmanlaşmış araştırma birimleri söz konusu problemler üzerine çalışmalar başlatmıştır. Yüzyılın son yıllarında insanoğlu ve çevre tarım ilaçlarının da içinde bulunduğu bileşikler ve farklı maddelerden kaynaklanan kimyasal kirlilik ile karşı karşıya geldiğinde sivil toplum örgütleri ardı ardına ortaya çıkmış ve kimyasal sanayiyi kontrol altına almayı amaçlayan başka programları da kullanarak sorunları çözmeye tam destek sağlamışlardır. OECD ve EPA gibi (ABD Çevre Koruma Ajansı) hükümete bağlı ve uluslararası ajanslar sorunları çözmeye yönelik çok başarılı araştırmalar yapmış, keşifler gerçekleştirmiş ve en önemlisi yöntem bilimleri geliştirmişlerdir. Bu buluşlar ve yöntem bilimleri, özellikle internet çağının son yıllarında, dünya çapında bilim adamlarının işini kolaylaştırmış ve hükümetleri kendi ülkelerinde de aynı olanakları sağlamaya teşvik etmiştir. Daha sonra diğer ülkelerde de aynı isimle EPlar ortaya çıkmaya başladı. Araştırma bulgularını temel alan ve daha çok yasal düzenlemeler halinde bulunan bu eylemler tarım ilacı / kimyasallar üreten firmalara baskı yapmış ve bu baskı çevre biliminin daha da gelişmesinin ve yeni keşifler yapılmasının önünü açmıştır. Üretim firmaları ürünlerini düzenli kullanılmasıyla tehlike yaşayabilecek bütün canlılar üzerinde test etmeye mecbur kılınmıştır. Bu yüzden de testleri tamamlayıp yeni bir ürün için onay almak yıllarını almıştır. Bu da çok az sayıda tehlike teşkil eden tarım ilaçları /kimyasalların ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Bahsedilen bu yeni tarım ilaçları / 96

97 kimyasalları canlılar üzerinde test etme süreci sonradan Ekolojik Risk Değerlendirmeleri (ERA) adını almıştır. Tarım ilaçları / kimyasalların hayvanlar ve bitkiler üzerinde denenmesi sanayileşmenin var olduğu gelişmiş ülkelerde yer almaktadır. Kalkınmakta olan ülkelerin de içinde bulunduğu diğer bazı ülkelerde ise bu testlerin bazıları sanayinin isteği üzerine yapılmaktadır. Her test için özel izin ve sertifika gereklidir ve sanayiler bu testleri yerine getirmek için içerikli prosedürler geliştirmiştir. Ancak bu yöntemler her zaman sanayinin ARGE birimlerinde hazırlanmaktadır ve test esen diğer ülkeler bu yöntemleri kullanırlar. Suları ilaçlardan korumak: Su kirliliği önemli ve ciddi bir meseledir ve kirliliğin büyük bir kısmı tarım sektöründe kullanılan ilaçlardan ve suni gübrelerden kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki bu tür tarımsal kirliliğin büyük bir çoğunluğu çok çıkışlı kirlilik yanaklarından gelmektedir ve takip etmek ve durdurmak zor /imkansızdır. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde su kitlelerinin/ birikintilerinin / göllerin ve sulak alanların civarında tarım ilacı kullanımına dair çok katı yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Son yıllarda yoğun tarımsal faaliyetlerde çok kullanılan suni gübrelemeden kaynaklanan Nitrojen ve Fosfor kirliliği ötrofikasyon adı verilen suyun kirlenmesiyle sonuçlanır. Kuraklık, su yetersizliği, kimyasal bileşenler ve mikrobik organizmalarla meydana gelen su kirliliğini düşünürsek eğer sularımızı korumak konusunda çok dikkatli ve korumacı bir yaklaşım içinde olmalıyız. Kalkınmakta olan ülkeler uygun altyapı ve yasal düzenlemeler sağlamalı ve bu sayede bazı uygulamalar gerçekleştirmelidir: ilaçların yol açtığı toprak ve hava kirliliği; biyolojik çeşitliliğin, yaban hayatının ve nesli tükenmek üzere olan türlerin ilaçlara/ kimyasal kirliliğe karşı korunması; CCD oluşumunu önlemek için balarısı kolonilerinin yakınlarında sprey ilaçlama yöntemine getirilen yasal sınırlamalarla bal arılarının korunması. BT transgenik ürünler ve otkıranlara dirençli olması için genetiği değiştirilen bitkiler gelişmekte olan ülkelere hızla girmekte ve bu ülkeler türlerini ve koruma alanlarını gelecekte belirsiz tür kimlikleri anlamına gelen kimlik krizinden korumaya hazırlıklı olmalıdırlar. Tarımsal ekosistemlerimize ve ekosistemlerimize bu kadar çok genetiği değiştirilmiş tür soktuğumuzda bu değişime uğramış türler ve yabani türler arasında çok muhtemel bir gen alışverişi söz konusu olacaktır. Doğal seleksiyon yoluyla binlerce yıllık bir evrimin sonucu olan türlerimizin geleceğini nasıl garanti edebileceğiz? Evet, biyoteknoloji oldukça bilimsel görünüyor ve bizler bunları tarımsal, tıbbi, endüstriyel biyoteknolojilere uyarlayabiliriz, ancak biz kalkınmakta olan ülkeler hikayenin tehlikeli yüzüyle karşılaşmamak için çok dikkatli olmalı ve yeterli derecede bilimsel bilgi ve yöntem birikimi yapmalıyız. Bu değiştirilmiş tarımsal ürünleri yiyeceklerimizde kullanmak konusunda acele etmememiz önerilmektedir. Bunun yerine nüfusumuzu kontrol altına almalı, yiyecek üreten fabrikalarımızı geliştirmeli ve yaygınlaştırmalı ve bu sorunun önüne geçmek için daha çok organik tarım kullanır hale gelmeliyiz. Kartagena protokolüne bağlı kalmalı ve bu sayede hem bu yeni teknolojiyi kullanma imkânına sahip olup hem de tehlikelerinden uzak kalma şansını yakalayabilmeliyiz. Kalkınmakta olan ülkelerde tarım ilaçları nasıl kullanılmaktadır sorusuna yönelik eski evrensel mesajlarımdan biri (lütfen giriş bölümün son kısmına bakınız) şu cümleyle sona ermekteydi: <<Kalkınmakta olan ülkelerde olduğu gibi hiç bir bilimsel araştırmanın ve yasal düzenlemenin olmadığı durumlarda tarım ilacı kullanımı sona ermelidir, çünkü uyulacak hiçbir kural yoktur.>> 97

98 Korunan Alanlar // Protected Areas Gelişmiş ülkelere kıyasla gelişmekte olan ülkelerde daha çok böcek ilacı zehirlemesi vardır ve bu ülkelerdeki zehirleme faaliyetleri gelişmekte ülkelerden daha çok ölümle sonuçlanmaktadır. Kalkınmakta olan ülkelerde her yıl sadece tarımsal sprey işçilerinde 25 milyon akut tarım ilacı zehirlenme vakası yaşanmaktadır (WHO raporu, 2009) Kalkınmakta olan ülkelerde tarım ilaçlarına dair düzenlemelerdeki temel problem düzenleme mekanizmalarının (hem devlet hem özel) yetersizliği ve zayıflığıdır. En başta yapılacak şey ulusal düzenleme mekanizmalarını destekleme sorununu çözmek olacaktır. FAO ve Birlemiş Milletler mekanizmalarıyla artan işbirlikleri tarımsal ilaç kullanımın düzenlenmesine yönelik kalkınmakta olan ülkelerin izlemesi gereken belki de en iyi stratejidir. Tarım ilacı düzenlemesi için Evrensel Uyum Sistemi (GHS) GHS yarım ilaçlarının sınıflandırılması ve diğer yarım ilacı kullanımı düzenlemelerine yönelik başka bir örneği olmayan evrensel bir sistemdir. İlk olarak Kaliforniya da Tarım ilacı Düzenlemeleri Bölümü, AB ve OECD ülkeleri arasındaki işbirliğiyle geliştirilmiş ama daha sonra kalkınmakta olan diğer ülkeler de tarım ilacı uygulamalarında bu sistemi kullanmışlardır deki Rotterdam sözleşmesi tarım ilaçlarının uluslararası ticaretinin en önemli dayanağıdır. Ön Bildirimli Muvafakat Prosedürü (PIC) ithalatçı ülkeye ihraç eden ülkede nasıl bir tarım ilacı yasağı veya düzenlemesi olduğuna dair bilgi verir. Entegre Haşere Mücadelesi (IPM) programları ve tarım ilacının azaltılmasındaki rolleri: Bu yönteme, daha doğrusu bu yöntemler grubuna göre, haşereleri ortadan kaldırmak yerine (insanoğlunun en başından beri yok etmeyi amaçladığı birkaç tehlikeli tür hariç) ekonomik koşullarımıza uygun farklı kontrol yöntemlerimiz bulunmaktadır. 300 milyon yıl boyunca insanların hiçbir böcek türünü yok etmediği Prekambriyen çağından beri bu türleri ortadan kaldırmayı düşünmemenin daha iyi ve aklıca olacağı düşüncesi ekonomik ve sağlık sınırları doğrultusunda sadece kontrol altına alma düşüncesini doğurmuştur. Ekolojik uygulamalar içeren IPM metotları daha güvenli tarımsal/ bahçıvanlık ürünlerin ortaya çıkmasında ve çevrenin daha az kirlenmesinde önemli adımlar atılmasında çok yardımcı olmuştur. Birçok örnekte IPM kavramlarının tarımsal faaliyetlerde yer alması civardaki koruma alanları ve milli parklar açısından çok faydalı olmuştur. Dinamik olarak doğal ve çevresel farklılıklara göre değişiklik gösteren bu kavramlar çok kapsamlıdır ve tek bir tanımları yoktur. Ekonomik olanaklar dâhilinde haşerelerin sayısını kontrol altında tutmak ve aynı zamanda çevreye zarar vermemek IPM nin bir parçasıdır ve IPM kavramlarıyla ifade edilebilir. IPM kavramlarına baktığımızda kalkınmakta olan ülkeler için ne kadar değerli olduğunu görebiliriz. Çünkü çiftçiye istediği IPM aracını seçme olanağı sağlar. Organik tarımın ve yerel yiyeceklerin tüketimindeki en önemli hatta tek etken IPM kavramlarının çiftçiler tarafından yaygın olarak kullanılmasıdır. Unutmamalıyız ki, bu yıl (2011) 7 milyara çıkan bir dünya nüfusu ve tarım alanlarına olan ihtiyacın artmasıyla IPM kavramlarının koruma alanlarının muhafaza edilmesinde önemli bir payı bulunmaktadır. Organik tarım uygulamaları: Yaşananlar göstermektedir ki organik tarım hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerde hızla yükselmektedir. Organik tarım özellikle gelişmekte olan ülkeler için çok uygundur, 98

99 çünkü daha az tarım endüstrisine ihtiyaç duyar ve genel tüketiciye sunulan yiyeceklerde daha az zararlı ilaç / suni gübre içerir. Çiftçiler kimyasallar için para ödemezler ve bu yüzden daha az masraflıdır ve gelişmekte olan ülkelerdeki hükümetler yiyecekte ve çevrede kimyasal kirliliği kontrol altına almak adına çok yönlü altyapılar geliştirmek zorunda kalmazlar. Kuzey İran da (Mazandaran) olduğu gibi eko- tarımsal uygulamalar ekosistem dostu tarım ve çiftçiliğin kalkınmasına dair olumlu aşamalardır. Tarım ilacı veya suni gübre kullanmadıkları için kirlilik önlenir. Yıllar boyu tarım ilaçlarının ve suni gübrelerin etkisinde kalıp nesli tükenmek üzere olan yırtıcı böcekler, eklem bacaklılar, yılanlar ve kurbağalar bu sayede korunur ve bütün bunların sonucunda çiftçiler kar elde ederler. Kalkınmakta olan ülkeler için yeşil kimya stratejisi: Yeni bir strateji olarak ortaya çıkan yeşil kimya son yılda çok ilerleme kaydetmiştir. Kirletici olanlarının yerine çevre dostu moleküller tasarlanmıştır. Bu yeşil ilaçlar kiralitede ve diğer moleküllerde değişiklik yaparak tasarlanmıştır. Bu da çevrede daha az kirlenmeye sebep olur. Böylece yeni ekonomiler ve teknolojilerin ortaya çıktığı kalkınmakta olan ülkelerde, kimyasalların moleküler tasarımında değişlik yapan ve genel anlamda petrokimya sanayilerini yeşil sanayilere dönüştüren Ortadoğu daki petrol ülkelerinde çevre dostu üretimler sağlanır. Kalkınmakta olan ülkelere bazı çözüm önerileri: Düzenleyiciler, teknik danışmanlar, denetimciler, uygulama görevlileri, kullanıcılar, sprey işçileri ve tarım ilacı ile mücadelede yer alan herkesin yer aldığı ulusal ve bölgesel düzeyde çalışmalar yapmak ve tarım ilacı düzenlemelerine dair bilgilenme toplantıları gerçekleştirmek. Tarım ilaçları, zararları ve düzenleyiciler konusunda halkın bilgilendirilmesi ve halkın kullanımına açık elektronik liste hizmet sağlayıcıları ve bilgi tabanları kurmak. Son olarak, kimyasal öldürücülerin yerine doğal yarı kimyasalların tasarlanması, daha az suni gübreleme ile daha organik bir tarım ve daha genel bir bakış açısıyla uygulamalı ekolojik kavramların takibi sayesinde biyolojik çeşitliliğe daha az zararın dokunduğu daha temiz bir çevrenin sağlanması. Teşekkürler: Tarım ilaçları alanında 25 yıl araştırma yapan ve son zamanlarda yaklaşık on yıldır kalkınmakta olan ülkelerde tarım ilacı/kimyasal kirliliğin azaltılması ve düzenlenmesi çalışmaları yürüten bir zirai çevre toksikologu olarak çevreden ve özellikle sivil toplum örgütlerinden çok olumlu tepkiler aldım. Çok sayıda dünyaca tanınan tarım ilacı / kimyasal madde düzenleyicisi insanla ve örgütle işbirliği içinde olabilmekten gurur duyuyorum. Dünyada yer alan farklı PAN oluşumları (PAN, Kuzey Amerika, PAN-AP Asya Pasifiki PAN- Afrika, PAN- Avrupa, PAN-i Almanya) ve EPA, DPR, PMRA, REACH, CFIA, Kanada da yer alan David Szuki Foundation ve birçok diğerleri. Kanada, ABD, ve AB de ve özellikle Ontario da bulunan sivil toplum örgütlerine cömert bilgilendirmeleri ve temasları için içtenlikle teşekkür ederim ve eklemek isterim ki Dünya STÖ topluluğunun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. 99

100 Korunan Alanlar // Protected Areas KAYNAKLAR Canadian Food Inspection Agency Report on Pesticides, Agricultural Chemicals, Environmental Pollutants, and Other Impurities in Agri-food Commodities of Plant Origin. Carson, R., Silent Spring. Cambridge: The Riverside Press. Cok I, Karakaya AE, Afkham BL, Burgaz S (1999) Organochlorine pesticide contaminants in human milk samples collected in Tebriz (Iran). Bull Environ Contam Toxicol 63: David Suzuki Foundation The Food We Eat: An International Comparison of Pesticide Regulation. Vancouver: David Suzuki Foundation. Devos, A. and Wiles, J., 1973, International Experience with National Parks and Related Reserves. University of Waterloo, Faculty of Environmental Studies, No. 12. Dudley, N. (Editor) (2008). Guidelines for Applying Protected Area Management Categories. Gland, Switzerland: IUCN. x + 86pp. Ekström G, Dinham B And Kylin H (2004) Pest and Pesticide Management in Development Cooperation, Encyclopedia of Pest Management (Editor David Pimentel). Ekström G (2002) Pesticide reduction in Developing Countries, Encyclopedia of Pest Management (Editor David Pimentel) Environmental Defence Canada Polluted Children, Toxic Nation: A Report on Pollution in Canadian Families. Environmental Defence Canada Toxic Nation: A Report on Pollution in Canadians. Both reports available at Environmental Working Group Body Burden 2: The Pollution in Newborns. Washington: EWG European Commission EU Policy for a Sustainable Use of Pesticides. The Story Behind the Strategy. Luxembourg. European Commission. 2007a. Commission Staff Working Document: Monitoring of Pesticide Residues in Products of Plant Origin in the European Union, Norway, Iceland and Liechtenstein. Brussels, SEC(2007) FAO (Food and Agriculture Organization of the United Nations) International code of conduct on the distribution and use of pesticides. FAO, Rome, Italy. 31 pp. Firouz, E. and Harrington, Jr, F.A., 1976, Iran: Concept of Biotic Community Conservation, IUCN Occasional paper No. 15. Ghahraman, A. and Attar, F., 1999, Biodiversity of Plant Species of Iran (Tehran: Tehran University Press), 1176 pp. Gorke, M., 2003, The Death of Our Planet s Species: A Challenge to Ecology and Ethics (Washington, DC: Island Press), 407 pp. 100

101 Gunter, Valerie., News Media and Technological Risks: The Case of Pesticides After Silent Spring, The Sociological Quarterly, 46, Hamzeh, B., Plant communities of Gheshm Island and their relation to ecological factors and providing vegetation map, Ms thesis, Tehran University. Health Effects of Project Shad Chemıcal Agent: Sarın Nerve Agent[Cas # ] Prepared for the National Academies by The Center for Research Information, Inc Brookville Rd Silver Spring, MD (301) cri@ix.netcom.com Revision 1, 2004 IUCN, Jalili, A. and Jamzad, Z., 1999, Red Data Book of Iran. Research Inst. Forest and Rangelands. Pub. No. 1999, 215. Jamalzad, F.; Nezami, Sh. and Sefat, A. Darvish (2004) "Investigation of trophic states in the Anzali Lagoon using GIS" Intecol 7th International Wetlands Conference, Utrecht, Netherlands Mahdavi, A. and R. Zarinfar Methodology for medical geology studies in developing countries. Full paper in: proceedings of the 1st international symposium of medical geology June 2010, Tehran, Iran. Mahdavi, A. 2010b. Workshop presented (in English) for international participants about: pesticides/ chemicals pollutions reductions and regulations for developing countries, after the International Symposium: the 1st international symposium of medical geology June 2010, Tehran, Iran. Mahdavi, A., 2010a, Pesticide regulations in developing countries. Proceedings of the conference on: Half century of the pesticide use in Iran, 2-3 March 2010, Tehran, Iran. Mahdavi, A., 2009, Bridging the gap between South and North for pesticide/ chemical regulations and research. Proceedings of the 10th Iranian congress of toxicology, May 2009, Tehran, Iran. Mahdavi, A Food and Land Without Poison. The PAN-AP congress in Manila, Philippine, March, Mahdavi, A. 2000a. Mixed-Function Oxidases as a metabolic mechanism for insecticide resistance. Proceedings of the 4th xenobiotic metabolism and toxicity workshop of Balkan countries. Antalya, Turkey. Mahdavi, A. 2000b, Metabolic mechanism (s) of resistance of Colorado potato beetle, Leptinotarsa decemlineata Say to synthetic pyrethroids. Proceedings of the conference: Insect toxicology 2000, Berkeley, California. Mahdavi, A panorama of pesticides in Iran (natural products). Proceedings of the second congregation of environment experts of Iran. Mahdavi, A Resistance of green lacewing, Chrysopa sp to highly used insecticides in Mazandaran (citrus orchards) and Golastan (cotton fields). Proceedings of the 13th Plant Medicine Congress of Iran. Karadj, Iran. Mahdavi, A. 1995a. Combined LD50s, a computerized method for calculating and comparing LD50s and Synergistic Ratios. Proceedings of the 12th Plant Medicine Congress of Iran. Karadj, Iran. Mahdavi, A. 1995b. Role of the metabolic factors in the resistance of fourth-instar larvae Colorado potato beetle, Leptinotarsa decemlineata Say (Coleoptera: Chrysomelidae) to permethrin and fenvalerate (IN VIVO). 101

102 Korunan Alanlar // Protected Areas Proceedings of the 12th Plant Medicine Congress of Iran. Karadj, Iran. Mahdavi, A Microsomal NADPH-oxidation (in the absence and presence of cytochrome c) and NADPHcytochrome c(p-450) reductase activity in adults of the resistant and susceptible strains of Colorado potato beetle, Leptinotarsa decemlineata Say (Coleoptera: Chrysomelidae). Proceedings of the Ninth International Congress of Entomology. Beijing, China. Mahdavi, A., K. R. Solomon, and J. J. Hubert Effect of Solanaceous hosts on toxicity and synergism of permethrin and fenvalerate in Colorado potato beetle (Coleoptera: Chrysomelidae) larvae. Environ. Entomol. 20: Mahdavi, A Metabolic mechanisms of resistance of Colorado Potato Beetle, Leptinotarsa decemlineata Say to synthetic pyrethroids permethrin and fenvalerate. PhD thesis, Department of Environmental Biology, University of Guelph, Guelph, Ontario, Canada. Mahdavi, A. and K. R. Solomon Synergism of permethrin and fenvalerate in freshly-molted fourth-instar larvae of the Colorado potato beetle, Leptinotarsa decemlineata Say (Coleoptera: Chrysmelidae) by piperonyl butoxide. Proceedings of the Eighteenth International Congress of Entomology. Vancouver, Canada. Mahdavi, A Introduction of the citrus wax scale, Cerop1astes floridensis Comst. (Homoptera: Lecaniidae) in Mazandaran. Proceedings of the seventh national congress of plant protection, Karaj, Iran. Mahdavi, A., 2009, Ahmad Mahdavi, PhD 90, is a pesticide environmental toxicologist based in Guelph and an advocate for improved government regulation and farmer training in the use of pesticides in the developing world. Search for his name on the Internet to view his many blogs promoting ways to bridge the gap between South and North on pesticide/ chemical regulations and research. Mahdavi, A Mother s breast milk is the first right for every human. com/2007/07/29/study-organic-dairy-and-meat-improves-quality-of-mothers-breast-milk/ Mahdavi, A & Support for environmental scientists/ activists in Southern countries and How pesticides are handled in developing countries. Nature Newsblog: ESA: Health of the World's Ecosystems. cgi-bin/mt/mt-tb.cgi/948 Makhdoum, M. F.(2008) 'Management of protected areas and conservation of biodiversity in Iran', International Journal of Environmental Studies, 65: 4, Makhdoum, M.F., 1996, Management of protected areas and conservation of biodiversity in Iran, in: P.S. Ramakrishnan, A.N. Purohit, K.G. Saxena, K.S. Rao and R.K. Maikhori (Eds) Conservation and Management of Biological Resources in Himalaya (Oxford: IBH Pub. Co), pp Makhdoum, M.F., 1990, National Parks as reservoirs of genetic resources. Mohit-e-Zist., 3(2), Makhdoum, M.F. et al., 1987, Management Plan of Khojir and Sorkhe-Hessar National Parks, Department of the Environment, Vols I, II and III. 102

103 Matsumura, F., Murti, C.R. (editors), (1982) Biodegredation of Pesticides, Plenum Press, New York, pp. 101,102. McEwen, F. and G. Stephenson The use and significance of pesticides in the environment. John Wiley & Sons, Toronto, pp Moradeshaghi, M.J Handout for the course: pesticide residue analysis. College of agriculture, University of Tehran, Karaj, Iran. Moradeshaghi, M.J Insect toxicology. Course handouts. 110 pp. College of agriculture, University of Tehran, Karaj, Iran. Nazarian, H., Eco-Phytosociological evaluation of Elika and Dona Watershed of central Alboorz. PhD Thesis, sciences Faculty, Tehran University. OECD Report of the OECD Pesticide Risk Reduction Steering Group. The Second Risk Reduction Survey. OECD Series on Pesticides. Number 30. PAN: Pest Management Regulatory Agency Discussion Document: Revocation of 0.1 ppm as a General Maximum Residue Limit for Pesticide Residues. DIS Pesticide Action Network Europe. Press Release, June 26, 2007, on EU Parliament Environment Committee voting a modest improvement in the Thematic Strategy and Framework Directive on the Stustainable Use of Pesticides. Pesticide Action Network Europe Hazardous Pesticides in the European Parliament. October Pesticide Action Network Europe. New European Union Legislation on Pesticides Finally Adopted. Pesticide Action Network Germany Pesticide Use Reporting: Options and Possibilities for Europe. Hamburg. Pesticide Action Network Germany Pesticide Use Reporting: Legal Framework, Data Processing, and Utilisation. Full Reporting Systems in California and Oregon. Hamburg, January Pourlak, L., 2000, Cost-benefit Analysis of Ecotourism in the Wintering habitat of Siberian cranes in Fereydoun Kenar, MSc thesis, University of Tehran. Pourang, N. (1996) "Heavy metal concentrations in surficial sediments and benthic macroinvertebrates from Anzali wetland, Iran" Hydrobiologia 331(1/3): pp , p.53, et.seq. Ramsar sites database: Default.aspx Woodruff TJ, Zota AR, Schwartz JM Environmental Chemicals in Pregnant Women in the US: NHANES Environ Health Perspect :-. doi: /ehp Zohary, M., 1981, On the flora and vegetation of the Middle East: structure and evaluation, in: W. Frey and H.P. Uerpmann (Eds) Beitrage zur umweltgeschichte des vordern onents (Wiesbaden: Beih Tubingen Atlas vorderen orients). Zohary, M., 2004, Geobotanical foundations of the Middle East, trans. H. Madjounian and B. Madjnounian, Department of the Environment. 103

104 Korunan Alanlar // Protected Areas Türkiye'de Biyolojik Materyallerin Toplanması, Kullanılması ve Karşılaşılan Sorunlar Gökhan AYDIN SDÜ Atabey Meslek Yüksekokulu Atabey-ISPARTA Biyolojik çeşitlilik, özellikle tür zenginliği, ekosistem kompleksi ve genetik varyasyonların hesaplanması, 1980 lerin sonlarına doğru popülaritesini arttırmış ve yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır (Allaby, 1998). Biyolojik çeşitliliğin hesaplanmasının birçok nedeni vardır. Bunlardan en önemlisi ülkelerin barındırdıkları biyolojik zenginliklerin farkındalığı ve korunmasını amaçlamaktadır. Biyolojik çeşitliliğin ölçülmesi ayrıca alan korumasında da kullanılmakta, böylelikle korunan alanların sürdürülebilirliğini sağlamaktadır. Ülkelerin tarihsel ve kültürel zenginliğin yanı sıra tür zenginliği de o ülke için önemli bir olgudur. Türkiye kapladığı alan açısından Avrupa nın 15 te biri büyüklüğünde olmasına karşın, endemik (yalnızca o yöreye özgü) bitki sayısı Avrupa daki endemiklere göre oldukça fazladır. Avrupa ülkelerinin tamamında toplam 12 bin bitki türü yetişmekte ve bunlardan 2750 si bulunduğu bölgenin ekolojik şartları nedeni ile endemik olarak adlandırılmaktadır. Türkiye de ise bu oran oldukça yüksektir ve ülkemizde yetişen toplam 9000 bitki türünden 3000 i endemik olarak kaydedilmiştir (Ekim, ve ark., 2000). Türkiye de bitki biyolojik çeşitliliğinin Avrupa ya oranla bir hayli yüksek olmasının nedeni Türkiye nin coğrafik konumu nedeni ile çok zengin bir topoğrafya ve iklime sahip olmasıdır. Son zamanlarda İran-Anadolu sıcak noktası (korumada öncelikli bölge) nın bulunması ile ülkemizdeki sıcak noktaların sayısı Akdeniz ve Kafkasya sıcak noktaları ile birlikte 3 e yükselmiş ve dünyada 3 sıcak noktayı birden bünyesinde barındıran ender ülkelerden biri haline gelmiştir (Anonymous, 2011). Tüm bu zenginlikler Anadolu yarımadasındaki biyolojik çeşitliliği arttırmaktadır (Yılmaz, 1998). Ülkemizde böcek biyolojik çeşitliliği ile ilgili yeterince çalışma ve tür veri bankası olmamasına karşın, böcek biyolojik çeşitliliğinin de bitki çeşitliliği ile paralellik göstermesi gerektiğini söylemek yanlış olmaz. Türkiye nin flora ve faunası ile ilgili çalışmalarından bazıları yabancı bilim insanları tarafından yapılmış ve birçoğu kitap haline getirilmiştir. Bunlardan en çarpıcı olanları aşağıda verilmiştir: Türkiye nin Florası-Bitki Örtüsü (Flora of Turkey), 1953 Yazar: P.H. Davis Türkiye Orkideleri (Orchids of Turkey Orchideen der Turkei), 2009 Yazar: Karel (C.A.J.) Kreutz Hollanda doğumlu Kreutz, Türkiye nin orkide türlerini kapsamlı bir şekilde araştırmıştır. 104

105 Kendisine zengin bir bilgi birikimi sağlamak için, başka kimsenin yapmadığı çok sayıda teknik geziyle Türkiye yi baştan aşağı dolaşarak orkideleri araştırmıştır. Kimi yıllarda bazı orkide türlerinin farklı çiçeklenme dönemlerine sahip olması veya iklimsel sınırlamalar nedeni ile aynı yerlere üç yada dört defa botanik gezisi yapmak zorunda kalmıştır. Bu gezileri sırasında birçok yeni takson keşfetmiş, tanımlamış ve orkidelerle ilgili ucu açık kalmış soruları, bitmek bilmeyen ayrıntılı araştırmalarının sonunda cevaplayabilecek duruma gelmiştir (Editör ün yazar hakkında yazdığı yazının bir kısmı) Türkiye nin kuşları (Birds of Turkey), 2011 Yazar: Tim Davis Türkiye ve Avrupa nın Kuşları (Birds of European and Turkey), 1995 Yazar: Hemann Heinzel, Richard Fitter, John Parslow Türkiye nin Odonata Faunası (Studies on the Dragonfly fauna of Turkey-Studien zur Libellenfauna der Turkei), 2004 Editörler: Jean-Pierre Boudot, Vincent J. Kalkman, Arjan Kop, Gert Jan van Pelt, Marcel Wasscher. Yukarıda belirtilen kitapta yer alan New Records of Dragonflies from Turkey isimli makalede özet bölümünden alıntı aşağıda verilmiştir: Anadolu dan şimdiye kadar 1993, ve 2001 yıllarında çok sayıdaki lokaliteden 60 Odonata türü kaydedilmiştir. Kaydedilen türlere ait bir liste oluşturulmuş ve bu türlerin bulunduğu lokaliteler de ayrıca tablo halinde verilmiştir. Araştırma meteryali, Hollanda- Leiden RMNH koleksiyonunda muhafaza edilmektedir (Pelt, 2004). Aynı kitaptaki Hitherto Unpublished Records of Dragonflies from Turkey (Odonata) isimli makalenin özet bölümü aşağıda verilmiştir: Türkiye de olduğu bilinen 96 Odonata türünden 84 ünün 2000 in üzerinde kaydı bulunmaktadır. Kayıtların çoğu, son yıllarda Batı Avrupalı Entomologlar tarafından toplanmıştır. Kayıtlar (öncelikle, the Rijksmuseum voor Natuurlijke Historie), Leiden, The Netherlands (RMNH), the Zoologisch Museum Amsterdam, The Netherlands (ZMAN) ve the Natural History Museum (NHM) da dahil olmak üzere Doğa Kolleksiyonlarındaki materyale dayanmaktadır (Kalkman, ve ark.,2004) Hem yerli hem de yabancı bilim insanlarının flora ve fauna çalışmaları şüphesiz ülkemiz biyolojik çeşitliliğinin korunması açısından son derece önemlidir. Ancak biyolojik materyallerin toplanması ve kullanılması ile ilgili yasal düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesi son derece gerekli bir hal almıştır. Bunun nedeni ülkemizden son zamanlarda bitki ve hayvan kaçakçılığının artarak devam etmesi, kaçakçılığın ise şans eseri ya da genellikle yerel halk tarafından ihbar neticesinde gümrüklerde ortaya çıkması ile duyulmasından kaynaklanmaktadır. 105

106 Korunan Alanlar // Protected Areas Yukarıda yabancı uyruklu bazı bilim insanlarının Odonata takımına ait 2000 in üzerinde örneği Avrupa nın farklı müzelerinde sergilendiği açıkça yazmaktadır. Türkiye biyolojik çeşitliliğine önemli katkıda bulunan yabancı uyruklu bilim insanlarının topladıkları biyolojik materyalleri kendi ülkelerine götürmeleri/kaçırmaları ve sergilemelerinin doğruluğu tartışılır. Son zamanlarda Türkiye den kaçırılmak istenen biyolojik materyallerle ilgili haberler Anadolu Ajansı (AA), EurActiv-AB Haber ve Politika Portalı, Haberler, Milli Haber, CNN Türk, GMH-Gümrük Muhafaza Haber, Devlet Haber Ajansı (DHA), Radikal, Bugün, SkyTürk kaynaklarından özetle aşağıda verilmiştir: Van - Bitki Kaçakçısı Macar a 20 Bin Lira Ceza, Çatak İlçesi Yukarı Narlıca Köyü Mağaralar Bölgesi nde izinsiz olarak bitki söken bir kişi, yapılan ihbar sonrası jandarma tarafından gözaltına alındı. Macaristan uyruklu olduğu belirlenen bitki kaçakçısı Tamas Alagos Ney ile birlikte 4 Kasa İçinde 24 Ayrı Soğanlı Bitki Ele Geçirildi. Bunun üzerine olay yerine Van Çevre Orman Müdürlüğü Doğa Koruma Milli Parklar Şubesi'nden 2 kişilik uzman ekip gönderildi. Yapılan incelemenin ardından hakkında tutanak hazırlanan Macar Ney, savcılığa gönderildi. 24 ayrı bitkiyle yakalanan Ney'e Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından Çevre Kanunu'na muhalefetten 20 bin TL para cezası kesildi. Yakalanan bitkiler, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Fevzi Özgökçe tarafından yapılan incelemenin ardından YYÜ kampüsündeki bahçeye dikildi (?). Savcılıkta ifadesi alınan Macar Tamas Alagos Ney serbest bırakılırken, izinsiz bitki sökmenin bedelini de ağır ödedi. Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından hazırlanan tutanakla, Çevre Kanunu'na muhalefetten Ney'e 20 bin TL para cezası kesildi. Cezanın kesilmesi sonrası tebliği için de Dış Ticaret Müsteşarlığı'na bilgi verilerek Ney'in çıkış yapabileceği bütün sınır kapıları alarma geçirildi. Kırklareli'ndeki Dereköy Sınır Kapısı'ndan çıkış yapmak üzereyken yakalanan Ney'e cezası tebliğ edildi. Yrd. Doç. Dr. Özgökçe, son zamanlarda gen kaynakları hırsızlığının arttığını belirterek, "Gen kaynaklarımız bizim için çok önemli. Bunların yurt dışına kaçırılmaması için gerekli tedbirler alınmalı. Son olayda Macar asıllı bir vatandaşın topladığı bitkiler 24 ayrı türden oluşuyor. Ancak bunlar endemik türler değil. Bu zenginliklerimiz milli servettir. Özellikle bu tür hırsızlıklara karşı vatandaşların ihbarını bekliyoruz" dedi. Türkiye'den 'Ters Lale' (Fritillaria michailovskyi) kaçıran 2 Hollandalı sınırda yakalandı, Dünyada sadece Erzurum Karayazı'da yetişen bir tür ters lale olan çiçeğin son kalan 57 adet soğanını sökerek yurt dışına götürmeye çalışan 2 Hollandalı, Kapıkule Sınır Kapısı'nda yakalandı. Hollandalıların kullandıkları araçta yapılan aramada çoğu endemik 160 türe ait 5 bin 236 adet bitki tohumu, bitki kökü ve fidesi ele geçirildi. 106

107 Gümrük muhafaza ekipleri, bugüne kadarki en büyük bitki kaçakçılığını ortaya çıkardı. Hollandalı Franciscus Johannes Linschoten'in (60) kullandığı 78 BKGF plakalı jeep, Türkiye'den çıkış yaparken ihbar üzerine Kapıkule Sınır Kapısı'nda durduruldu. Araçta yapılan aramada, bagaj kısmında küçük saksılarda çiçek fideleri, çeşitli türlere ait bitki kökleri, üzeri numaralandırılarak gazete kağıtlarına sarılmış tohumlar bulundu. Bunun üzerine araç, detaylı kontrolü yapılmak üzere X-Ray Tarama Hangarına alındı. Burada yapılan kontrolde, aracın altında metal bölme olduğu tespit edildi. Yerinden sökülen metal bölme içinde çok sayıda bitki tohumu olduğu gözlendi. Aracın sürücüsü Franciscus Johannes Linschoten ile yanında bulunan Micheal Hubertus Klok (29), gümrük görevlilerine, botanik ve bahçe düzenlemesiyle ilgilendiklerini, söz konusu fide, tohum ve kökleri de kendi bahçelerinde kullanmak üzere 20 farklı ülkeden topladıklarını iddia ettiler. Bitkilerin incelenmesi ve yurt dışına çıkarılmasının suç sayılıp sayılmamasının anlaşılması için Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünden iki uzman çağrıldı. Uzmanların katılımıyla yapılan sayım ve incelemede 160 türe ait toplam 5 bin 236 adet bitki ve tohumu tespit edildi. Bitkiler arasında Türkiye'de ihracı yasak ve endemik türler olan çiğdem, yabani soğan, sklemen, ters lale (Adıyaman lalesi), kardelen, zambak, şakayık türleri olduğu belirlendi. Ele geçirilen bitkiler arasındaki bir türün, dünyada sadece Erzurum'un Karayazı ilçesinde yetişen ve sadece 57 adet kaldığı belirlenen Fritillaria michailovskyi adlı ters lale olduğu ortaya çıktı. Zanlıların, yurt dışına götürmek için son kalan 57 ters lale türünün tamamını söktükleri belirlendi. Olayla ilgili soruşturma başlatılırken Hollandalı Linschoten ve Klok, ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. El konulan bitki soğanları, kök ve tohumları ise Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü'ne teslim edildi. Zanlıların, 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun kapsamında 6 aydan 2 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılabileceği öğrenildi. Bu arada, zanlıları ihbar edenlerin Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Mühendisliği Bölümü öğrencileri olduğu öğrenildi. Hollandalıları geçtiğimiz mayıs ayında Artvin Kafkasör mevkiinde bitki toplarken gören öğrencilerin, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü yetkililerine durumu bildirdikleri, buradaki yetkililerin de aracın plakasını gümrük muhafaza ekiplerine haber verdikleri kaydedildi. Bitkileri teslim alan Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü Türkiye Geofitleri Projesi Yöneticisi ve Süs Bitkileri Uzmanı Erdal Kaya, AA muhabirine, bugüne kadarki en büyük bitki kaçakçılığının ortaya çıkarıldığını, bitki soğanlarının ve köklerinin yurt dışına çıkarılmasının ülkenin büyük bir sorunu olduğunu söyledi. Erdal Kaya, kendisini en çok üzeninin ise tüm dünyada sadece 57 adet kalan ters lale türünün tamamının sökülmesi olduğunu, ancak sökülen lale soğanlarını uygun koşullarda saksılara diktiklerini söyledi. Yabancıların, Türkiye'de hangi bölgede hangi bitki türü olduğunu çok iyi bildiklerini ifade eden Kaya, Yabancılar, Türkiye toprakları üzerinde yıllardır çalışma yürütüyor. Turist, madenci, gözlemci, doğasever adı altında ülkemize geliyorlar ve GPS cihazlarıyla daha önce belirledikleri bölgelerden bu türleri topluyorlar dedi. Kaya, ele geçirilen endemik bitki 107

108 Korunan Alanlar // Protected Areas türlerinden 36'sının gümrükte beklerken çürüdüğünü, kalan 5 bin 200 bitkiyi ise muhafaza altına aldıklarını, bu türleri yakında sergileyeceklerini söyledi. Türkiye'de, dünyanın hiçbir yerinde olmayan 3 bin 500 adet ender bitki türü bulunuyor. Bunlara 'endemik bitki' deniliyor ve 1988 yıllarında yayımlanan iki kararname ile yabancıların doğadan bitki toplamaları izne bağlandı. Yabancı bilim insanları, Dışişleri Bakanlığı izni ve bir üniversitedeki ilgili akademisyenlerin gözetimi ve işbirliğiyle belirli sayıda örneği ülkesine götürebiliyor. Yurt dışına kaçırılan bitkiler, oradaki laboratuvarlarda ve gen bankalarında değerlendirilebiliyor. Bitki kaçakçıları, turist olarak gelip belirli araştırma merkezleri veya ilaç şirketlerinin yönlendirmesiyle nadir bitki türlerini yurt dışına götürüyor. Bitki Kaçakçısı Hollandalılara 57 bin Lira Ceza, Kapıkule Gümrük Muhafaza Ekipleri'nin, bugüne kadarki en büyük bitki kaçakçılığını ortaya çıkardığı operasyonda yakalanan 2 Hollandalıya Çevre Kanunu'na muhalefet suçundan toplam 56 bin 980 lira para cezası verildi. Edirne Çevre Orman Müdürlüğü, çoğu sadece Türkiye'de yetişen 160 türe ait 5 bin 236 adet bitki tohumu ile dünyada sadece Erzurum Karayazı'da yetişen bir tür ters lale olan çiçeğin son kalan 57 adet soğanını da sökerek yurt dışına götürmeye çalışırken yakalanan 2 Hollandalıya toplam 56 bin 980 lira para cezası verdi. Ayrıca Hollandalı kaçakçıların dünyada sadece Erzurum Karayazı'da yetişen bir tür ters lale olan çiçeğin son kalan 57 adet soğanını sökerek yurt dışına götürmeye çalıştıkları ortaya çıkmıştı. Olayla ilgili soruşturma başlatılırken Hollandalı Johannes Linschoten ve yanında yolcu olarak bulunan Micheal Hubertus Klok ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakılmıştı. Edirne Çevre ve Orman Müdürü Abdullah Bülbül, yaptığı açıklamada, endemik bitkileri yurt dışına kaçırmak isterken yakalanan Linschoten ve Klok'a 2872 Sayılı Çevre Kanunu'na muhalefet suçundan kişi başına 28 bin 490 lira para cezası verildiğini belirtti. Edirne'nin sınır kent olması nedeniyle zaman zaman bu tür kaçakçılık olaylarıyla karşılaştıklarını ifade eden Bülbül, yakalanan kişilere verilen idari para cezalarının 30 gün içerisinde ödenmesi gerektiğini bildirdi. Kelebek Kaçakçısı Rus Çifti, Köylüler Yakaladı, ARTVİN in Yusufeli İlçesi kırsalında kelebek ve böcek toplayan iki kişi gören köylüler, Jandarma ya ihbarda bulundu. Köylülerin çektiği fotoğraf ve görüntüleri inceleyen Jandarma nın gözaltına aldığı Rus uyruklu Elena ve Artur Shnip in çantasında 650 kelebek ve böcek ele geçirildi. İlçe merkezine 55 kilometre uzaklıktaki Kaçkar Dağları eteklerinde bulunan Yaylalar Köyü nün çevresinde gezen iki kişi gören köylüler, şüphelenerek onları takibe aldı. Biri kadın iki kişinin ellerindeki aparatlarla kelebek ve böcekleri yakalayarak zarflara koyduğunu saptayan köylüler, durumu görüntüledi. Ellerindeki kasetle birlikte gelen köylülerin ihbarı üzerine bölgeye ekip yollayan Jandarma, çevredeki kelebek ve böcekleri yakalayarak özel zarflara koyan iki kişiyi gözaltına aldı. Yapılan kontrollerde Elena ve Artur Shnip olduğu belirlenen Rus uyruklu karı- kocanın yanlarındaki çantalarda yapılan aramada ise yakalandıktan sonra öldürülerek özel saklama zarflarına konulan 650 böcek ve kelebek ele geçirildi. 108

109 Yusufeli Jandarma Komutanlığı nda sorgulanan, yanlarındaki file, cımbız, plastik kutu, saklama kabı gibi araçlara el konulan Elena ve Artur Shnip, ifadelerinin alınmasının ardından sınır dışı edilmek üzere Artvin Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi ne teslim edildi. Kelebek ve böcekler ise Yusufeli Milli Parklar Şube Müdürlüğü yetkililerine verildi. Sınırda bu kez de böcek kaçakçılığı, Kapıkule Sınır Kapısı nı kullanarak yurt dışına çıkış yapmak isteyen Çek Cumhuriyeti plakalı minibüste, kutuların içine gizlenmiş 48 türe ait 6 bin 14 adet ölü böcek bulundu. Olayla ilgili aralarında biyolog ve profesörün de bulunduğu 6 Çek Cumhuriyeti vatandaşı gözaltına alındı. Bilimsel amaçlı kullanılacağı belirtilen bu böceklerin, bilirkişi heyetinin düzenlediği raporda, Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesinin kuzeyi kısmından toplandığı ve maddi değerinin 500 bin lira olduğu belirtildi. Yabancı uyruklu bir grubun Türkiye nin çeşitli bölgesindeki çeşitli böcek türlerini yurtdışına izinsiz çıkarabilecekleri ihbarı alan gümrük muhafaza ekipleri, Kara Kapıları Taşıt Takip Programı yardımıyla tüm sınır kapılarını plakası belirlenen minibüs üzerine uyardı ve önlemler aldı. Minibüste yapılan detaylı aramada, kutuların, küçük plastik tüplerin ve boş şurup şişelerinin içine gizlenmiş çok sayıda ölü böcek tespit edildi. Böcekler konusunda bilgisi bulunmayan ekipler, uzman görüşüne başvurmak için Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünden destek istedi. Üniversitenin öğretim görevlileri Doç. Dr. Zuhal Okyar, Doç. Dr. Murat Yurtcan ve Uzm. Dr. Volkan Aksoy'dan oluşan bilirkişi heyeti, yaptıkları incelemede toplam 48 türe ait 6 bin 14 adet böcek tespit etti. Böceklerin çoğunun Coleoptera familyasına (?) ait olan ve halk arasında uğur böceği, kara fatma, geyik böcekleri olarak bilinen türleri, Heteroptera familyasına (?) ait süne, kımıl, ağustos böceği türleri, Diptera familyasına (?) ait sinek türleri ve Hymenoptera grubuna (?) ait arı türleri olduğu süren titiz bir çalışmanın ardından belirledi. Bilimsel çalışma için izinsiz bir şekilde ülkeden çıkartılan böcek türlerinin etil asetat emdirilmiş talaşlı saklama kaplarında öldürüldüğü ve stoklandığı belirtildi. 3 kişiden oluşan bilirkişi raporunda, söz konusu böceklerin maddi olarak değerinin ise 500 bin liralık gümrük değeri olduğu kaydedildi. Olayla ilgili gözaltına alınan sürücü E.H ile Çek Cumhuriyeti uyruklu K.M, A.M, P.H, T.R. ve J.M. nin biyolog, profesör ve böcekler konusunda ilgi alanı çalışması yapan öğretim üyeleri ve uzmanlar olduğu öğrenildi. Verdikleri ifadelerinde suçlamaları kabul eden şüpheliler, böcekleri 1,5 ayda topladıklarını ve bilimsel araştırma için ülkelerine götüreceklerini söylediler. El konulan böcekler, Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Entomoloji müzesinde korumaya alındı. İfadelerini ardından adliyeye sevk edilen 6 Çek Cumhuriyeti vatandaşı serbest bırakıldı ve sınır dışı edildi. Son yıllarda Türkiye'de endemik bitki ve böcek kaçakçılığı girişimlerinde artış olduğunu ifade eden gümrük uzmanları, son yaptıkları operasyonun Türkiye'deki en büyük böcek kaçakçılığı olduğunu belirttiler. Geçen ay da dünyada sadece Erzurum Karayazı'da yetişen bir tür ters lale olan çiçeğin son kalan 57 adet soğanını sökerek yurt dışına götürmeye çalışan 2 Hollandalı, Kapıkule Sınır Kapısı'nda yakalanmıştı. Hollandalıların kullandıkları 109

110 Korunan Alanlar // Protected Areas araçta yapılan aramada çoğu endemik 160 türe ait 5 bin 236 adet bitki tohumu, bitki kökü ve fidesi ele geçirilmişti. Dün de Artvin'in Yusufeli İlçesi kırsalında kelebek ve böcek toplayan iki kişi gören köylüler, Jandarma'ya ihbarda bulunmuş ve köylülerin çektiği fotoğraf ve görüntüleri inceleyen Jandarma'nın gözaltına aldığı Rus uyruklu Elena ve Artur Shnip'in çantasında 650 kelebek ve böcek ele geçirilmişti. Türkiye'de 4 Ağustos 2007 yılında Makedonya uyruklu 1 kişi Artvin'de topladığı 1450 kelebekle, 2008 yılında da Alman uyruklu 1 kişi yine Artvin'de topladığı 350 adet çeşitli türde böceği yurt dışına çıkarırken İpsala ve Kapıkule gümrük kapılarında yakalanmıştı. Gümrüklerde 13 Ekim 2010 tarihinde 10 adet hamam böceği, 8 Kasım 2010'da da 20 cırcır böceği ele geçirilmişti. Bitki ve Böcek Kaçakçılığı ile İlgili Gerekli Önlemleri Alacağız Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, son günlerde meydana gelen ve çoğunluğu gümrüklerde yakalanan bitki ve böcek kaçakçılığı ile ilgili inceleme başlattıklarını belirterek, 'Bu konuda yasal boşluk varsa bununla ilgili elbette ki gerekli önlemi alacağız dedi. Gümrüklerde son dönemde yakalanan endemik bitki ve böcek türlerinin yurtdışına kaçırılması ile ilgili soruya yanıt veren Yazıcı, 'Arkadaşlara talimat verdim, bu konuda dosya hazırlıyorlar. Ankara'ya dönünce beni bilgilendirecekler. Yasal boşluk varsa bununla ilgili elbette ki gerekli önlemi alacağız dedi. Ülkemizde durum böyle iken aşağıda İngiltere de bu tür suçlara verilmiş ceza örnekleri yansıtılmıştır: Kuş yumurtası kaçakçılığı: 30 ay hapis cezası Fildişi kaçakçılığı: 12 ay hapis cezası Yarasa yuvasının bozulması: para cezası Porsuk setinin tahribatı: para cezası Yasal olmayan yollardan koruma altındaki balık satışı: para cezası (Wildlife crime, 2011). Ülkemizde biyolojik çeşitliliğin korunması ve biyolojik kaynak kullanımının sürdürülebilirliği için mutlaka Biyolojik Materyallerin Toplanmasında Uyulması Gereken Kurallar yönetmelik şeklinde hazırlanmalı ve duyurulmalıdır. Ancak ülkenin biyolojik zenginlikleri tamamen ortaya çıkarılmadan ve biyolojik kaynaklar ile ilgili veri bankası oluşturulmadan yapılacak tüm girişimler, yukarıda bildirilen bazı haber kaynaklarında da yansıtıldığı gibi komedi ile sonuçlanacaktır. Bu nedenle IUCN, (International Union for Conservation of Nature) kriterleri temel alınabilir ve türler öncelikle nesli tükenmiş (extinct), doğada nesli tükenmiş (extinct in the wild), kritik (critically endangered), tehlikede (endangered), duyarlı (vulnerable), tehdide yakın (near threatened), düşük riskli (least concern), yetersiz verili (data deficient) 110

111 ve değerlendirilmedi (not evaluated) şeklinde sıralanabilir. Yurt dışına kaçırılmak istenen biyolojik materyaller liste ile karşılaştırılabilir ve türlerin önem sırasında göre yaptırımlar uygulanabilir. Aksi halde yine çeşitli yayın organlarında belirtildiği gibi toplanan biyolojik materyalin değeri bilirkişiler tarafından değerlendirilerek anlamsız bir bedel çıkartılabilir. Alınacak bir diğer önlem ise gümrük memurlarının bu konularda yetiştirilmesi ve bilgilendirilmelerinin yanı sıra sınır kapılarında alınacak önlemlerin arttırılmasıdır. Aksi halde yalnızca ihbar üzerine harekete geçmek ve diğerlerini görmezden gelmek ülke biyolojik çeşitliliğinin göz göre göre yitirilmesine izin vermek anlamına gelecektir. 111

112 Korunan Alanlar // Protected Areas KAYNAKLAR Allaby, A Dictionary of Ecology. Oxford University Press, London, 440 p. Anadolu Ajansı, Anonymous, Bugün, CNNTürk, Edirne, DHA, html EurActiv-AB Haber ve Politika Portalı, trkiyeden-ters-lale-karan- 2-hollandal-snrda-yakaland GMH, Haberler, Hürriyet, Milli Haber, Radikal, SKY Türk, Wildlife crime, Yilmaz, K.T., Ecological Diversity of the Eastern Mediterranean Region of Turkey and Its Conservation. Biodiversity and Conservation. 7,

113 Böcek Biyolojik Çeşitliliği ve Böceklerin Korunan Alanların Sürdürebilirliğinde Biyolojik Gösterge Olarak Kullanılma Olanakları Gökhan AYDIN SDÜ Atabey Meslek Yüksekokulu Atabey-ISPARTA Günümüzde habitatların sınıflandırılması ve koruma öncelikli alanların belirlenmesinde floristik çalışmaların büyük ölçüde önemi bulunmaktadır. FFH ve NATURA 2000 direktiflerinde sözü edilen habitatların sınıflandırılması genellikle bitki ve bitki topluluklarını kullanılarak yapılmaktadır. NATURA 2000 habitat tipi sınıflandırma ölçütleri EK1 e göre habitatlar toplam dokuz ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar; 1. Kıyı ve Tuzcul Habitatlar, 2. Kıyı ve İç Kumullar, 3. Tatlı su Habitatları, 4. Ilıman Fundalık ve Maki Habitatları, 5. Sklerofil fundalık habitatlar, 6. Doğal ve Yarı-doğal mera oluşumları, 7. Beslenen çamur ve bataklıklar, 8. Kayalık habitatlar ve mağaralar ve 9. Ormanlar şeklindedir. Yapılan sayısız floristik çalışma, bitkilerin habitat tanımlanması, yıpranması ve korunmasında biyolojik gösterge olarak kullanılabileceklerini kanıtlamış ve yukarıda belirtilen NATURA 2000 habitat tipleri çoğunlukla bitkiler temel alınarak gruplandırılmıştır. Avrupa Birliği NATURA 2000 habitat sınıflandırma ölçütleri, EK1 (Annex 1) böyle iken, tam koruma sağlanması gerekli olan habitatların sınıflandırıldığı EK4 (Annex 4) te ise eklembacaklılar şubesine ait olan böcekler (Insecta=Hexapoda) den yalnızca beş takımdan söz edilmektedir. Bu takımlar; Coleoptera dan 24 türü, Lepidoptera dan 40 türü, Mantodea dan bir türü, Odonata dan 13 türü ve Orthoptera dan 10 türü içermektedir. Böceklerin yaşayan canlılar arasında %70 lik bir tür populasyonuna sahip oldukları düşünülünce, listede verilen yalnızca 88 böcek türünün korunan alanlarda biyolojik gösterge olarak kullanımlarının yetersizliği kolaylıkla görülebilir. Böcek türlerinin habitat tanımlaması, yıpranması ve korunan alanların sürdürülebilirliğinde biyolojik gösterge olarak kullanılma şanslarının az oluşu türlerin değişimlere verdikleri tepkisizlik değil, bu konudaki çalışmaların azlığından kaynaklanmaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalar böceklerin de bitkiler gibi habitat tanımlaması, yıpranması ve korunan alanların geleceğe taşınması açısından son derece yararlı olabileceğini ve habitattaki değişimlere gösterdikleri duyarlılığı kanıtlamıştır. Ancak yine de böcek türlerinin biyolojik gösterge olarak kullanılma olanaklarını araştıran çalışmalar, aynı konuda bitki türleri ile ilgili yapılan çalışmalarla karşılaştırıldığında oldukça yetersiz görünmektedir. Böcek türleri ve bitki türleri, populasyonları açısından birbirleri ile karşılaştırıldığında böceklerin ezici üstünlüğü konuya uzak insanlar tarafından hayretle karşılanabilir. Yalnızca bitki alemi değil tüm yaşayan canlı türlerinin (ki buna balıklar, sürüngenler, yumuşakçalar, amfibiler, örümcekler, akrepler, kabuklular, kuşlar, likenler, eğreltiotları, yosunlar, algler ve 113

114 Korunan Alanlar // Protected Areas mantarlar dahil olmak üzere) yaklaşık olarak %65 ini böcek türleri oluştururlar (Şekil 1). Bir milyondan fazla teşhis edilmiş ve adlandırılmış böcek türünün konuya uzman bilim insanları tarafından tahmin edilen tür sayısı 6 ile 10 milyon arasındadır (HyperTextBook, 2011). Dört milyon yıldan bu yana yaşamlarını sürdüren böcek türleri, Antarktika dahil olmak üzere neredeyse dünyanın her yerine yayılmışlar, okyanus yüzeylerinde, yüksek irtifalarda, mağaralarda ve hatta tuz ve ph oranı neredeyse hiçbir canlının yaşayamayacağı derecede yüksek alkali ortamlarda yaşamlarını sürdürebilmektedirler (Big Site of Amazing Facts, 2011). Şekil 1. Gezegenimizde yaşayan omurgalı (memeliler, kuşlar, sürüngenler, amfibiler, balıklar), omurgasız (böcekler, örümcek ve akrepler, yumuşakçalar, kabuklular, mercanlar ve diğer omurgasızlar), bitki (çiçekli bitkiler, kozalaklı bitkiler, eğreltiler, yosunlar, kırmızı ve yeşil algler) ve diğer (likenler, mantarlar, kahverengi algler) canlı türlerinin birbirlerine oranı (%) (Veriler: The World Conservation Union, 2010). Şu ana kadar bilinen en küçük ve en büyük böcek türleri mm ile Megaphragma caribea (Hymenoptera: Trichogrammatidae) ve 567 mm ile sopa çekirgesi olarak da adlandırılan Phasmatodea (Phasmida) takımından Phobaeticus chani dir (Wikipedia, 2011a). İnsanların çok fazla tanımadığı böceklerin tahmin edilen 1018 bireyinin ağırlıkları 1012 kg kadardır (WiseGeek, 2011). Böcek türleri ile ilgili bir başka şaşırtıcı örnek ise, yaklaşık 1.5 km2 de yaşayan böcek sayısı dünyada yaşayan insanların sayısından daha fazla oluşudur (Big Site of Amazing Facts, 2011). Her yıl 7100 ile 10 bin yeni böcek türü keşfedilmekte ancak yine de bilim insanları böcek türlerinin çoğunun henüz keşfedilemediğini belirtmektedirler 114

115 (Big Site of Amazing Facts, 2011). Bazı böcek türleri bizi hastalık taşımaları, ürünlerimize ve eşyalarımıza zarar vermeleri, ısırma ve sokmaları ile rahatsız etseler bile, bu tür böcek türlerinin oranı tüm yaşayan böcek türlerinin yalnızca %17 sini oluşturmaktadır. Geriye kalan böcek türleri doğa ve yaşam için çok değerli görevler üstlenmişlerdir. Kuşların, balıkların, kurbağaların ve diğer canlıların besin kaynaklarını oluşturmaları, bitkilerin tozlaşmalarına neden oldukları, diğer zararlı böcekleri besin olarak tüketmeleri, bizlere bal, balmumu, reçine ve ipek gibi ürünler sağlamaları ile ölü bitki ve hayvanları tüketerek doğanın yaşanabilir hale gelmesine yardımcı olmaları böcek türlerinin verdikleri hizmetlerden bir kaçıdır. Tarih sürecinde bazı böcek türleri kültürel ve dinsel açıdan kullanılmışlardır. Eski Mısır ve Yunan topluluklarının inanışına göre bokböcekleri bunun en bilinen örneklerindendir. Çinliler ise Ağustos böceklerini tekrar doğuş yada ölümsüzlük sembolü olarak kullanmışlardır. Mezopotamya kaynaklarına göre benzer bir örnek Gılgamış destanında Odonata (Yusufçuk ve kızböcekleri) takımı böcek türleri için söylenmektedir. Avustralya yerlileri ve Afrika daki bazı topluluklarda böcekleri birer kültürel sembol olarak kullanmışlardır (Wikipedia, 2011b). Çevre bilimciler tarafından böceklerin değişime hassasiyetlerini ve yeteneklerini anlatan en yaygın örneklerden biri sanayi kelebeği olarak da adlandırılan Biston betularia f. typica ve B. betularia f. carbonaria dır. Aslında bu kelebek türleri doğal seleksiyonun en iyi örneklerinden biridir. Yaklaşık 200 yıldan beri üzerinde çalışılan sanayi kelebeklerinin açık renkli olanların populasyonları başlangıçta koyu renklilerden oldukça yüksekti. İngiltere deki sanayi devrimi sırasında açık renkli kelebeklerin (B. betularia typica), üzerlerinde saklandıkları likenler ölmüş ve açık renkli ağaç yüzeyleri karbonun neden olduğu kurumla örtülmüştü. Oluşan kirlilik, sayıları açık renkli kelebek türüne oranla oldukça az olan daha koyu renkli kelebek türünün (B. betularia carbonaria) koyu ağaç gövdelerinde avcılardan saklanmalarına olanak sağladığı için populasyonunu kısa sürede arttırmıştır. Açık renkli kelebek türünün populasyonu ise avcı kuşlar tarafından kısa zaman içerisinde düşürülmüştür. Açık renkli sanayi kelebeğinin populasyonundaki ani düşüş birçok araştırmacının çalışma konusunu oluşturmuştur. Sonrasında çevre standartlarının yükselmesi ile kirlilik ortadan kalkmış ve açık renkli kelebek türünün populasyonu tekrar yükselmiştir. Sanayi kelebekleri kirlenme sonucu türlerin genetiksel şekilde koyulaşması sonucu endüstriyel melanizm (koyulaşma) e, adaptasyona ve doğal seleksiyona biyolojik gösterge olarak kullanılan ortak bir örnek haline gelmiştir (Wikipedia, 2011c). Böcek türleri habitata özelleşebiliyor, yaşam alanlarını besin, iklim ve diğer çevre koşulları gibi nedenlerden dolayı seçebiliyorlar ise acaba böcek türleri bitkilerde olduğu gibi habitat tanımlaması, yıpranması ve korunan alanların sürdürülebilirliğinde biyolojik gösterge olarak kullanılabilirler mi? Yapılan bazı çalışmalar böcek türlerinin biyolojik gösterge olarak kullanılabilirliği konusunda olumlu yönde sonuçlar vermişlerdir. Bir böcek türünün biyolojik gösterge olarak kullanılabilirliği aşağıdaki ölçütlere göre seçilebilir. 115

116 Korunan Alanlar // Protected Areas Biyolojik gösterge olarak kullanılacak böcekte aranan özellikler; 1. Türü bilinmelidir. Populasyonunun takibi için incelenecek böceğin türü iyi bilinmeli ve farklı alanlarda varyasyon göstermemelidir (Hellawell, 1986; Landres ve ark., 1988; Noss, 1990; Pearson ve Cassola, 1992; Johnson ve ark., 1993; Pearson 1994) 2. Biyolojisi ve yaşam döngüsü iyi bilinmelidir. Sınırlayıcı etkenler, doğal düşmanları, fiziksel toleransı ve hayat döngüsündeki diğer tüm evreler çalışma planı ve hipotezlerin oluşturulmasında kullanılabilmelidir (Soule, 1985; Kelly ve Harwell, 1990; Noss, 1990; Regier, 1990; Kremen, 1994; Pearson 1994). 3. Populasyonu kolaylıkla belirlenmelidir. Bireyler ortamlarında kolayca gözlemlenebilmeli ve çalışmanın uygulanması güçleştirilmemeli. Hatta bu konuda deneyimsiz öğrenciler ve profesyonel olmayan kişiler tarafından da araştırma yürütülebilmelidir (Pearson ve Cassola, 1992; di Castri et al., 1992; Pearson 1994; New, 1998). 4. Üst taksonların farklı habitat tiplerinde bulunma özelliği olmalıdır. Böceğin bağlı bulunduğu takson grubu geniş habitatlarda bulunabilmelidir (Pearson ve Cassola, 1992; Pearson 1994). 5. Habitata özgü ve çevre değişikliklerine karşı duyarlı olmalıdır. Böylelikle böceğin populasyonu bize habitat hakkında bilgi verebilmelidir (Kelly ve Harwell, 1990; Pearson 1994; Kremen 1994; New, 1998). 6. Diğer taksonlarla ilişkisi bilinmelidir. Biyolojik gösterge olarak kullanılacak böceğin diğer taksonlarla ilişkili olup olmadığı bilinmelidir (Pearson ve Cassola, 1992; Pearson 1994). 7. Ekonomik önemi olmalıdır. Biyolojik gösterge olarak kullanılacak böceğin ekonomik potansiyele sahip olduklarını değişik çalışma guruplarına kabul ettirecek özellikleri olmalıdır (Pearson ve Cassola, 1992; Pearson 1994). 8. Doğal ve insan aktivitesi olan bölgelerdeki farkı ayırt edilebilmelidir. İnsan aktivitesinden olumlu yada olumsuz şekilde etkilenmeli. Bu gibi durumlarda populasyonu farklılık göstermelidir (Kelly ve Harwell, 1990; Noss, 1990; Regier, 1990; Johnson ve ark., 1993; Kremen, 1994; Pearson 1994). 9. Dağılımı çok iyi bilinmeli ve geniş yayılımlı olmalıdır. Biyolojik gösterge olarak kullanılabilecek böcek türününü dağılımı iyi bilinmelidir (Noss, 1990; Regier, 1990; Pearson 1994; McGeoch, 1998; Lawler ve ark., 2003). 10. Sınırlı hareket etmelidir. Yaşama ortamında rahatsız edildiğinde terk etme olasılıkları düşük olmalı. Böylelikle insan aktivitelerine karşı duyarlılığı ölçülebilmelidir (Landres ve ark., 1988; Johnson ve ark., 1993). 11. Habitatta baskın ve yoğun olarak bulunmalıdır (New, 1998) 116

117 Yukarıdaki ölçütler bazı böcek türlerinin biyolojik gösterge olarak kullanılma şanslarının diğer türlere oranla daha yüksek olduğunu da göstermektedir. Buradan yola çıkarak bir böcek türü ve/veya böcek türleri nasıl biyolojik gösterge olarak kullanılabilir? İlk adım öncelikle böcek türünü neye ve neden biyolojik gösterge olarak kullanacağımız sorusu ile başlar. Bu soruya verilen yanıt öncelikle böcek tür veya türlerinin habitatta bulunan herhangi bir etkiye (çevresel etmenler; iklim faktörleri gibi, toprağın ph sı, toprakta bulunan mikro, makro elementler, ağır metaller, insan aktiviteleri, habitatta bulunan ve böcek türünün ilişkili olduğu bitki türü ve/veya bitki türleri, vb.) nasıl tepki verdiğini bulmaktan geçer. Biyolojik gösterge olarak kullanılacak türün yaşadığı ortama olumlu ya da olumsuz faktörlerden birinin girişi, böcek tür çeşitliliğini üç farklı yolla etkiler. Bu etkiler bulunmabulunmama, populasyon yoğunluğundaki değişim ve etkileşimsizlik prensipleridir: 1. Bulunma-bulunmama (presence-absence): Ortama giren etki bazı türlerin yaşamasına izin vermeyecek düzeydedir. Bu nedenle bu türler etkiden olumsuz yönde etkilenebilir ve ortamdan dışarıya göç ederler. Eğer türler habitata özelleşmiş, bir başka deyişle yalnız bu tip habitatlarda yaşama yeteneğine sahipler ise yaşayabilecekleri benzer ya da aynı özelliklerdeki habitatları bulmaları gerekmektedir. Türlerin yaşayabilecekleri benzer habitat bulamamaları türlerin yok olmalarına neden olur. Bulunma durumunda ise bazı türler habitata giren etki nedeni ile dışarıdan ortama girerler. Bu türler etkiden olumlu yönde yararlanırlar. Sözü edilen türlerin ortamda bulunma-bulunmama durumları dışarı göç (migration) ve içeri göç (immigration) olarak da adlandırılabilir. 2. Populasyon yoğunluğundaki değişim (differentiation in population density): Ortama giren etki o habitatta yaşayan türlerden bazılarının populasyonlarının yükselmesine bazı türlerin ise populasyonlarının düşüşüne neden olabilir. Türlerin populasyonlarının yükselme nedeni ortama giren etkiden olumlu yönde, populasyonlarının düşme sebebi ise olumsuz yönde etkilenmelerinden kaynaklanabilir. Yukarıda belirtilen türlerin habitat tanımlaması, yıpranması, çevresel faktörler gibi parametrelere biyolojik gösterge olarak kullanılma şansları diğer türlere göre oldukça fazladır. 3. Etkileşimsizlik (irresponsive species): Ortama giren etki bazı türlerin ortamda bulunmabulunmama ve/veya populasyon yoğunluğundaki değişim durumlarını etkilemeyebilir. Bir başka deyişle ortama giren etki, sözü edilen türlerin yaşamlarını olumlu ya da olumsuz şekilde etkilemez. Bu türlerin o etkiye biyolojik gösterge olarak kullanılma şansları, etkinin türün ortamda bulunma-bulunmama ve populasyon yoğunluğundaki artış-azalışını etkilememesinden dolayı mümkün değildir. Bu nedenle insan aktiviteleri habitatın orijinindeki biyolojik çeşitliliği bazen olumlu bazense olumsuz yönde etkileyebilir. Habitata giren bir olumsuz etki nedeni ile bazı türlerin dışarıdan içeriye göçü habitattaki biyolojik çeşitlilik değerini de arttıracaktır. Habitattaki biyolojik çeşitliliğin artması habitatın bozulmadığı anlamına gelmemeli, sürekli yapılacak olan biyolojik çeşitlilik değerleri ile habitat yönetimi sağlanmalıdır. Periyodik olarak ölçülen biyolojik çeşitlilik değerleri uzun vadede habitatların korunmasını ve sürdürülebilirliğini sağlayabilir. Özellikle korunan alanlardaki rekreasyon çalışmaları ve faaliyetlerinden önce 117

118 Korunan Alanlar // Protected Areas ve sonra ölçülecek olan bu değerler habitatın zaman içerisinde nasıl değiştiğinin göstergesi olabilir. İkinci adım, habitatta var olan etkinin böcek tür ve/veya türlerinin bulunma-bulunmama ve populasyon yoğunluğundaki değişimlerini etkilemesi türün farklı coğrafik bölgelerde biyolojik gösterge olarak kullanılabilirlik durumunu soruşturmamıza neden olur. Aşağıdaki iki hipotez bu sorunun yanıtını bulmamızı kolaylaştırabilir: Hipotez 1: Bir bölgede biyolojik gösterge olarak belirlenen türler farklı coğrafik bölgelerden dolayı dünyanın hiçbir yerinde belirlenen etkiye biyolojik gösterge olarak kullanılamazlar. Biyolojik gösterge türler insan aktivitelerinin neden olduğu yıkıma hassas olmalı, endemiklik ve kommunite tiplerini coğrafik bölgelerde tanımlayabilmelidir. Türlerin farklı ekolojik şartlara verdikleri tepkinin farklı olması bazı türlerin diğerlerinden daha iyi indikatör olmalarını sağlar. Eğer bir bölgede seçilen indikatör tür diğer bir bölgede kullanılamıyor ise başka tür veya türler ikincil bölge için metodolojiyi takip ederek seçilebilir. Hipotez 2: Bir bölgede biyolojik gösterge olarak belirlenen türler farklı coğrafik bölgelerde de aynı etkiye biyolojik gösterge olarak kullanılabilirler. Farklı coğrafik koşullardan etkilenmeyen türlerin habitat tanımlaması, çevresel etkiler gibi faktörlere biyolojik gösterge olarak kullanılabilmesi son derece önemlidir. Seçilen indikatör tür ekolojik problemler için erken uyarı sinyalleri gönderecek ve alan koruması ve sürdürülebilirliği açısından destek verecektir (Aydın & Kazak, 2010). Biyolojik gösterge olarak kullanılabilecek böcek türlerinin belirlenmesi çalışmalarında, habitatların doğru şekilde seçimi son derece önemlidir ve yapılacak habitat seçim hatası çalışma sonucunu olumsuz şekilde etkiler. Biyolojik gösterge olan türlerin belirlenmesinde en önemli ölçütlerden birisi de habitatlardaki homojenitenin sağlanmasıdır. Habitatlarda incelenecek olan faktörden başka diğer faktörlerde habitatta söz konusu ise, böcek türü veya türlerinin hangi faktörden ne derecede etkilendiğini bulmak son derece zorlaşır. Bu nedenle seçilecek en az iki habitatın tüm özelliklerinin (toprak yapısı, yükselti, bitki türleri, hatta bitki örtüsünün sıklığı gibi) eşit olmasına dikkat edilmelidir. Bu tip habitatların seçimi koruma alanlarının dışında ise zor olabilir. Seçilen habitat parsellere ayrılabilir. Ancak ister habitat seçiminde isterse habitatların kendi içinde parsellere ayrılmasında oldukça özen gösterilmesi zorunludur. Aksi taktirde biyolojik gösterge olarak belirlenecek olan tür veya türlerin hiç ele almadığımız farklı bir etki nedeni ile populasyon artış/azalış ve/veya ortamda bulunma/bulunmama durumları olumlu veya olumsuz şekilde etkilenebilir ve indikatör seçimi hiç göz önünde bulundurmadığımız farklı bir etmenden dolayı yanlışlıkla sonuçlanabilir. Habitatların seçimi mutlaka NATURA 2000 ve FFH direktiflerini bilen, konuya uzman kişilerin yardımı ile seçilmelidir. Örneğin Akdeniz kıyı şeridinde seçilecek olan Euphorbia terracina bitki türünün hakim olduğu kumul habitat, Juniperus türlerinin bulunduğu kumul habitattan farklı bir isim alır. Bitki örtüsü incelenmeden yalnızca toprak yapısı ve yükselti gibi kriterler göz önünde bulundurularak seçilecek olan habitatta yapılacak biyolojik çeşitlilik ve biyolojik gösterge çalışmaları başarısızlık ile sonuçlanır. Örneği verilen iki kumul habitat NATURA 2000 direktiflerine göre 2220 ve 2250 kod numaraları ile farklı isimlerle anılmaktadır. (Council Directive 92/43/EEC, 1992). 118

119 Habitatlar belirtilen ölçütler doğrultusunda seçildiğinde habitat içerisindeki yapı göz önünde bulundurulmalıdır. Bitki örtüsü, yükselti ve toprak yapısı gibi kriterler ile belirlenen habitat tipinde biyolojik çeşitlilik ve biyolojik gösterge olarak belirlenecek türlerin çalışmaları araştırıcı tarafından başlatılmadan önce habitattaki farklılıklar incelenmelidir. Örneğin homojen gibi görünen iki habitat arasında farklı insan aktiviteleri gibi nedenlerden ötürü böcek biyolojik çeşitliliğini değiştirebilecek bazı farklılıklar oluşabilir. Homojen olarak seçilen habitatlardan birinde çöplük alanı, turizm aktivitesi, patika yolların varlığı, bitki sökümü, büyükbaş ve küçükbaş hayvanların otlatılması gibi faktörlerin göz ardı edilmesi yine araştırıcının doğru sonucu almasını engelleyebilir. Bu nedenle habitatlar arasındaki tek farkın araştırıcının seçeceği ve yalnızca bir habitatta bulunan faktör nedeni ile olması gerekmektedir. Örneğin seçilen iki adet Akdeniz tuzlu çayırlığı (1410: Mediterranean salt meadows (Juncetalia maritimi)) habitatları arasında farkı yaratan tek faktörün patika yol olması gibi. Bir diğer önemli husus ise seçilecek olan habitatların etrafındaki diğer habitat tipleridir. Yukarıda örneği verilen Akdeniz tuzlu çayırlığı habitatlarından birinin etrafında pestisit uygulanan agro-ekosistemin oluşu homojeniteyi bozabilir ve ölçülmesi istenen patika yol varlığından etkilenen türlerin habitatı etkileyen iki faktör nedeni ile hangisinden etkilendiğinin ortaya çıkartılması zorlaşabilir. Şekil 2 doğru ve yanlış habitat seçimlerinden bazı örnekler vermektedir. Şekil 2. Biyolojik gösterge çalışmalarında doğru ve yanlış habitat seçimlerinden bazı örnekler (A: Farklı bitki örtüsü; B: Aynı bitki örtüsü (Homojen habitatların birinde ölçülmesi istenen faktör belirlenebilir); C: Farklı yükselti (yalnızca rakım farklılıklarından meydana gelen değişim ölçülebilir); D: Benzer yada aynı yükselti (Homojen habitatların birinde ölçülmesi istenen faktör belirlenebilir); E: Seçilen habitatı etkileyen iki farklı faktör; agro-ekosistem ve büyükbaş hayvanların otlatılması; F: Ölçülmesi istenen tek farkı yaratan faktör: büyükbaş hayvanların otlatılması). 119

120 Korunan Alanlar // Protected Areas Seçilecek habitatların öncelikli olarak aynı coğrafi bölgeden seçilmesi daha uygundur. Aynı coğrafi bölgede belirlenen indikatör böcek türünün farklı coğrafik koşullarda da aynı tepkiyi verip vermediği müteakip çalışmalarla ölçülebilir. Eğer indikatör tür yalnızca o bölge için kullanılabilecek ise hipotez 1; farklı coğrafik bölgelerde de kullanımı söz konusu ise hipotez 2 kuramları geçerlidir. Biyolojik gösterge olarak kullanılabilecek böcek türünün belirlenmesi aşamasında habitat seçimi ölçütlerine göre seçilen bölgelerde uygulanacak örnekleme yöntem veya yöntemleri de son derece önemlidir. Hangi örnekleme yöntemi seçilirse seçilsin örnekleme yönteminden elde edilecek böcek türleri mutlaka habitatı temsil eden kısımlardan örneklenmelidirler. Bunun için uygulanacak örnekleme yönteminin habitatı temsil eden noktalara kurulması gereklidir. Ele alınacak diğer bir kıstas ise hedef böcek türü veya türlerinin bağlı bulunduğu cins ve/veya familya özelliklerine uygun, her habitata aynı şartlarda uygulanacak örnekleme yönteminin belirlenmesidir. Örneğin Coleoptera takımı Carabidae, Scarabaeidae ve Tenebrionidae familyalarının yakalanması için en sık kullanılan örnekleme yöntemi çukur tuzak örnekleme yöntemidir. Atrap ile yakalama, süpürme, toprak eleme gibi yöntemlerde uygun habitatlarda uygulanabilir. Elbetteki faunistik çalışmalarda yaygın olarak kullanılan ışık tuzağı da sözü edilen familyalara ait böcek türlerinin yakalanmasını sağlayabilir. Ancak ışık tuzağının habitatların biyolojik çeşitlilik parametrelerinin ölçülmesi ve bu habitatlarda bulunan biyolojik gösterge böceklerin belirlenmesinde kullanımı bu örnekleme yönteminin habitat dışından da böcek türlerini çekme olasılığından dolayı hata ile sonuçlanabilir. Bu nedenle uygulama noktası çok iyi belirlenerek, genellikle geniş/hacimli habitatlarda yaşayan gece kelebeklerinin yakalanması, biyolojik çeşitlilik değerlerinin ölçülmesi ve indikatör türlerin belirlenmesinde nadiren kullanılabilir. Toprak üzerinde yaşamlarını sürdüren böceklerin örneklenmesinde en çok kullanılan materyal çukur tuzaklardır. Basit tabiri ile çukur tuzaklar uygulaması, eşit çap ve büyüklükteki kapların açık olan kısımlarının toprak seviyesine kadar belirli aralıklarla gömülmesi işlemine dayanır. Çukur tuzakların avantajları olduğu kadar dezavantajları da bulunmaktadır. Örneğin çukur tuzakların sık kontrol edilmemesinden kaynaklı dezavantajlardan biri tuzak içerisine düşen böcek türlerinin zarar görmesi ve/veya tuzak içine düşen avcı böceklerin (özellikle Carabidae familyasına bağlı türler) diğer türler ile beslenmesi sonucu eksik veri eldesidir. Seçilen farklı habitatlarda biyolojik çeşitlilik ölçülmesi ve/veya biyolojik gösterge olarak kullanılacak böcek türünün belirlenmesi çalışmalarında uygulanacak olan çukur tuzak örnekleme yöntemi her habitata uygulanamayabilir. Örneğin rüzgarın bol olduğu kıyı ve kumul habitatları çukur tuzak örnekleme yönteminin çalışmadığı habitatlardan bazılarıdır. Rüzgarın taşıdığı kumun kısa zamanda çukur tuzakları doldurması örnekleme yönteminin işleyememesine neden olur. Bu gibi koşullarda her habitata uygulanabilecek tek bir örnekleme yöntemi seçilir. Bu tür çalışmalarda homojen örnekleme yönteminin belirlenmesi araştırıcının kabiliyetine bağlıdır. Bunun olmadığı durumlarda ise uygulanan örnekleme yöntemlerine göre habitatlar kendi aralarında gruplara ayrılır (Çukur tuzak örnekleme yönteminin uygulandığı habitatlar, süpürme metodunun uygulandığı habitatlar gibi). Bu habitatlardan elde edilen veriler kendi aralarında değerlendirilir ve asla farklı örnekleme yöntemlerinden elde edilen veriler bir arada değerlendirmeye alınmazlar. 120

121 Örnekleme yöntemlerinde sıklıkla karşılaşılan diğer bir problem, örnekleme yöntemlerinin farklı zamanlarda uygulanmasıdır. Örneğin sabah saatlerinde A habitatına uygulanan süpürme metodu B habitatına akşam saatlerinde uygulanmamalıdır. Eğer çalışma alanı oldukça geniş ise ve uygulama zamanı standartlaştırılamadığı durumlarda geliştirilen örnekleme yöntemi saatleri ile bu dezavantaj ortadan kaldırılabilir. (Örneğin 1. Gün: A habitatı sabah, B habitatı öğlen, C habitatı akşam; 2. Gün: A habitatı öğlen, B habitatı akşam, C habitatı sabah; 3. Gün: A habitatı akşam, B habitatı sabah, C habitatı öğlen gibi). Tekerrür sayısının çokluğu hata oranının azalmasına neden olacaktır. Bu nedenle bu tür çalışmalarda tekerrür sayısının yüksek tutulmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. Farklı şekilde uygulanan örnekleme yöntemleri de hem biyolojik çeşitlilik hemde indikatör türlerin belirlenmesi çalışmalarında hataya neden olan diğer bir unsurdur. Örneğin A habitatında 5 dakika boyunca uygulanan atrap örnekleme yöntemi, B habitatında da aynı süre ile ve aynı şekilde uygulanmalıdır. Çevre şartları da örnekleme yönteminden alınacak bilgilerin kısıtlanmasına neden olabilir. Örneğin rüzgarlı havalarda uygulanan atrap ile yakalama yönteminin rüzgarsız koşullarda aynı habitatta bile farklı sonuçlar vereceği gibi. Rüzgarlı, yağışlı ve hatta soğuk havalarda böcek türlerinin uçuş aktivitelerinin zayıf olduğu ve saklanmayı tercih ettikleri unutulmamalıdır. Yine de örnekleme yönteminin uygulanmasının zorunlu olduğu bu gibi durumlarda mutlaka etken (zaman farkı, çevresel koşullar, vb) not edilmeli, tekerrür sayısı arttırılmalı yada böcek türleri farklı bir analiz yöntemi ile değerlendirilmelidir. Biyolojik çeşitliliğin ve indikatör böcek türlerinin belirlenmesi çalışmalarında sıklıkla kullanılmayan ışık tuzağı örnekleme yöntemi, yine rüzgar, ayın durumu, örnekleme yönteminin uygulama saat farklılıkları gibi nedenlerden dolayı farklı ve/veya eksik sonuçlar verebilmektedir. Biyolojik çeşitliliğin hesaplanması ve biyolojik gösterge türlerinin belirlenmesi çalışmalarında Morphospecies kullanımı: Biyolojik çeşitlilik çalışmalarında tür isimlerinin teşhisleri mutlak gerekli değildir. Bunun nedeni biyolojik çeşitlilik değerinin habitatta örneklenen tür sayısı (tür zenginliği-species richness) ve bu türlerin yakalanan birey sayılarından elde edilen veriler ile ölçülmesidir. Böceklerde tür bazında Morpho species ayrımı böceğin morfolojik özeliklerinin belirlenmesinden sonra uzman kişiler tarafından özenle yapılmalıdır. İlk basamak tür bazında teşhisleri yapılan böcekler dışında kalan tüm böceklerin sınıflandırılması ve en azından familya bazında teşhislerinin yapılmasıdır. Cins bazında teşhisleri yapılanların gruplandırılması ve morpho-species olarak değerlendirilmeleri hatayı en aza indirgeyecektir. Familya veya cins bazında teşhisleri yapılan böcekler ikili teşhis anahtarının oluşturulması ile kanat damarları, pronotum yapısı, anten yapısı ve diğer ayırt edici anatomik benzerliklerine bakılarak morpho-species düzeyinde teşhis edilebilirler. (Lodge & Cantrell, 1995; Clauson, 2002, Krell, 2004; Ryder ve ark., 2005; Borgelt & New, 2006; Dudgeon, 2006; Yanoviak ve ark., 2006; Grimbacher & Stork, 2007; Stireman, et al., 2009; Derraik, et al., 2010). 121

122 Korunan Alanlar // Protected Areas Biyolojik gösterge olarak kullanılabilecek türlerinin belirlenmesi çalışmalarında ise böcekler mutlaka tür bazında teşhis edilmelidir (Bkz: Biyolojik gösterge olarak kullanılacak böcekte aranan özellikler). Böcek türlerinin teşhisinde, öncelikli olarak ülkemizde uzman bilim insanlarımızdan yardım istenmesi böcek biyolojik çeşitliliğimizin belirlenebilmesi açısından son derece önemlidir. Biyolojik çeşitliliğin hesaplanmasında Biomass: Biomass (biyokütle) ın ekolojideki anlamı belirli bir zamanda belirli bir alan ya da ekosistem içinde yaşayan biyolojik organizmaların kütlesi olarak tanımlanabilir. Biomass bir yada birden fazla türün kütlesini ifade ettiği gibi kommunite içerisindeki tüm türlerin kütlesini de ifade edebilir. Kısaca birim alan başına ortalama yada kommunite içerisindeki toplam kütle olarak ifade edilebilir. Biomass canlının kurutulmadan toplam ağırlığı veya yalnızca kuru ağırlığı olarak ölçülebildiği gibi mevcut olan organik olarak bağlı karbonun kütlesi olarak da ölçülebilir. Yeryüzünce toplam canlı biyokütlenin yaklaşık olarak 560 milyar ton karbon içerdiği tahmin edilmektedir (Wikipedia, 2011d). Canlı biomass ın çoğu karada mevcuttur. Okyanuslarda ise 5-10 milyar ton C olduğu düşünülmektedir. Karada yaşayan bitkilerin oluşturduğu biomass (phytomass) hayvanların oluşturduğu biomass (zoomass) ın 1000 kat daha fazlasını içermektedir. Karasal hayvanlar karasal bitkilerin %18 ini yiyerek tüketirler. Buna karşın okyanuslardaki hayvanların oluşturduğu biomass deniz bitkilerinin oluşturduğu biomass ın 30 katı kadar fazlasını oluşturur ve deniz bitkilerinin çoğu deniz hayvanları tarafından tüketilir (Wikipedia, 2011d). Tüm bu bilgiler biomass ın biyolojik çeşitlilikte ne denli önemli olduğunu ve ölçülebilmesi için canlıların ekosistem içerisinde işlevinin bilinmesi gerektiğini göstermektedir. Bir habitatın biyolojik çeşitlilik parametre değerlerinin ölçümü yapılırken, habitatta yaşayan böceklerin birbirleri ve çevreleri ile etkileşimleri ve besin zincirindeki yer ve önemleri belirlenmeden yapılan biomass ölçümünün gerekliliği tartışılır. Bu nedenle türlerin birbirleri ve çevreleri ile etkileşimleri ile o ekosistem için önemlerinin belirlenmesi daha uygun olacaktır. Korunan Alanlarda Biyolojik Çeşitlilik Parametrelerinin Hesaplanması ve Biyolojik Gösterge Türlerin Belirlenmesinin Önemi Biyolojik çeşitlilik, belirli bir ekosistem, biyom ya da bütün bir gezegen içerisinde canlıların varyasyon derecesini ifade etmektedir. Ekosistemlerin işleyiş durumunu ölçmek için kullanılan biyolojik çeşitlilik parametreleri, genetik, tür ve ekosistem çeşitliliği olmak üzere üç düzeyde toplanır. Biyolojik çeşitlilik ilk kez doğa bilimci ve doğa korumacı Raymond F. Dasmann tarafından 1968 yılında yayınlanan Farklı Bir Ülke A Different Kind of Country isimli kitabında dile getirilmiştir (Wikipedia, 2011e). Çeşitlilik farklı skalalarla ölçülebilir. Çevre bilimciler tarafından üç şekilde kullanılır. Bunlar (1) Alfa çeşitlilik; belirli bir alanda, topluluk yada ekosistem içinde çeşitlilik anlamına gelir 122

123 ve ekosistem içinde takson sayısı sayılarak ölçülür (genellikle türler), (2) Beta çeşitlilik; ekosistemler arasındaki tür çeşitliliğini ifade eder ve her ekosistemin takson sayısının karşılaştırılmasını gerektirir (3) Gamma çeşitlilik; bir bölgede farklı ekosistemlerin toplam çeşitliliğinin ölçülmesidir (Wikipedia, 2011f). Bir ekosistemde bulunan türlerin zenginliği, çeşitliliği, dominantlığı ve populasyon yoğunluk ilişkileri biyolojik çeşitlilik parametreleri ile ölçülebilir. Bu parametrelerin ölçülmesinde Shannon-Wiener Diversity, Simpson Diversity, Simpson Dominancy, Shannon Evenness ve Simpson Evenness gibi bir çok farklı indeks kullanılabilir. Belli bir bölgenin periyodik olarak ölçülen biyolojik çeşitlilik parametre değerlerine bakılarak habitat yapısının ve işleyişinin zaman içerisinde değişimini izlemek mümkün olabilir. Özellikle korunan alanlarda yapılacak olan bir değişimin, ortamda yaşayan canlıları olumlu veya olumsuz yönde etkilediği biyolojik çeşitlilik parametrelerinin hesaplanması ile mümkün olabilir. Ortama giren bir faktör, türlerin dışa göç/içe göç (bulunma/bulunmama) ve populasyon yoğunluklarındaki değişimlerinin kaynağını oluşturur (Ayrıntılı bilgi için bulunma-bulunmama, populasyon yoğunluğundaki değişim ve etkileşimsizlik prensipleri bölümüne bakınız). Habitatta ölçülen tür zenginliği ve çeşitlilik değerlerindeki azalış veya artış, habitata sonradan dahil edilen ve ölçülmesi beklenen faktörün ortama olumlu yada olumsuz bir etkileşim gösterdiği anlamına gelmemelidir. Bu nedenle biyolojik çeşitlilik parametreleri yalnızca bir kez değil, sıklıkla ölçülmelidir. Aşağıdaki örnek bir koruma alanına sonradan dahil edilen faktörün habitattaki biyolojik çeşitlilik değerini ne derede etkilediğini anlatmaktadır: 1. Ortama giren faktörden önce ölçülen biyoloji çeşitlilik değeri: Tür zenginliği (s): 5 Tür birey sayıları: 5, 8, 9, 11 ve 15 Tür çeşitliliği (H): 1.55 (Shannon-Wiener) Populasyon yoğunluk ilişkisi (H/ln(s)): Ortama giren faktörden hemen sonra ölçülen biyoloji çeşitlilik değeri: Tür zenginliği (s): 6 Tür birey sayıları: 5, 8, 9, 11, 15, 15 Tür çeşitliliği (H): 1.73 (Shannon-Wiener) Populasyon yoğunluk ilişkisi (H/ln(s)): Ortama giren faktörden dolayı habitattaki türlerin birey sayılarının etkilenişi: Tür zenginliği (s): 6 Tür birey sayıları: 5, 8, 1, 11, 15, 20 Tür çeşitliliği (H): 1.56 (Shannon-Wiener) Populasyon yoğunluk ilişkisi (H/ln(s)): Ortama giren faktörden dolayı tür zenginliği azalması ve dominantlığın ortaya çıkışı: 123

124 Korunan Alanlar // Protected Areas Tür zenginliği (s): 5 Tür birey sayıları: 5, 8, 0, 11, 15, 45 Tür çeşitliliği (H): 1.30 (Shannon-Wiener) Populasyon yoğunluk ilişkisi (H/ln(s)): 0.80 Sıra dışı gibi görünen bu durum, habitatların biyolojik çeşitlilik ölçümlerinde sıkça görülmese de olabilirliği yüksek bir ihtimaldir. Dört aşamada örneği verilen varsayımda birinci aşama habitatın doğal biyolojik çeşitliliğini göstermektedir. İkinci aşama ise, dışarıdan gelen bir etki nedeni ile habitatta değişen tür zenginliği ve çeşitliliği artış gösteriyor gibi anlaşılsa da aslında habitat yıkımının ilk evresini oluşturmaktadır. İlerleyen zamanda üçüncü biyolojik çeşitlilik ölçüm sonuçları, habitata dışarıdan gelen yeni türün populasyon artışını, habitatta yaşayan yerel türlerden birinin ise habitata giren etki ve/veya yeni türün neden olduğu varlıktan olumsuz etkilendiği ve populasyonun düştüğünü göstermektedir. Son aşamada ise, yerel türün artık ortamdan ayrıldığı (tür yaşayamadığı habitattan göç sırasında yaşayabileceği alternatif habitat bulamadığı taktirde nesli tükenir), habitata dışarıdan göç eden türün ise populasyonunun artarak habitat içerisinde dominantlığı yükselttiği ve biyolojik çeşitlilik ve populasyon yoğunluk ilişkilerini olumsuz etkilediği görülmektedir. Beta ve Gamma çeşitliliğin yanında bazen habitatların alfa çeşitlilikleri bile karmaşık tür zenginliği ve çeşitliliği gösterebilir. Türler arasındaki bu etkileşim yukarıda verilen imgesel örnekte olduğu gibi basit bir şekil almayabilir. Bazen besin zincirindeki karmaşık yapıda olduğu gibi ortama giren veya ortamdan çıkan bir tür bile diğer türleri olumlu yada olumsuz şekilde etkileyebilirler. Bu nedenle koruma alanlarındaki karmaşık tür ilişkisi yapısının çözülmesi ve anlaşılması biyolojik çeşitlilik parametre sonuçlarının yorumlanmasını oldukça kolaylaştıracaktır. McGeoch (1998) indikatörleri üç kategoride sınıflandırmıştır. Bunlar (1) çevresel, (2) ekolojik ve (3) biyolojik çeşitlilik indikatörleridir. Aralarındaki temel fark; çevresel ve ekolojik indikatörler çevresel değişikliklerin belirlenmesinde, biyolojik çeşitlilik indikatörleri ise yaşamın genel çeşitliliğini yansıtmasında kullanılmalarıdır. Bu nedenle korunan alanlarda biyolojik çeşitlilik parametre değerlerinden elde edilebilecek çevresel ve ekolojik indikatör türler, alanın korunması ve sürdürülebilirliğinde yardımcı birer unsur olarak karşımıza çıkar. Böcek türlerinin habitat tanımlaması, çevresel faktörler, insan aktiviteleri ve habitat yıpranmasına biyolojik gösterge olarak kullanımı: Bir habitatta standart bir örnekleme yöntemi ve uygulama zamanı belirlenmeden örneklenen böcek türleri, o habitatın tanımlanması ile ilgili bir takım veriler sağlasa bile faunistik bir çalışmadan öteye gitmez ve habitatta yaşayan biyolojik gösterge türlerin belirlenmesinde kullanılamaz. Faunistik çalışmalar genellikle o bölgedeki böcek türlerinin varlığını doğrular ancak biyolojik çeşitliliğin rastgele toplanan böcek türlerinden elde edilen verilerle hesaplanması habitatın gerçek böcek biyolojik çeşitlik değerini vermez ve ön bilgi niteliğinde kalır. Habitat tanımlamasında böceklerin biyolojik gösterge olarak seçilebilmesi için örnekleme yöntemleri standartlaştırılmalı ve belli bir coğrafi bölgeden seçilen habitatlarda standartlaştırılan bu örnekleme yöntemi uygulanmalıdır. Sonuçta farklı 124

125 istatistiksel yöntemler ile (indicator species analyze-isa, univariate analysis, vb) belirlenen biyolojik gösterge türler daha önce belirtilen populasyon yoğunluk farklılıkları ve ortamda bulunma-bulunmama durumlarına göre değerlendirilir ve genellikle sınırları çizilmiş coğrafi bölgedeki belli habitatları tanımlayabilirler. Bezen seçilen indikatör böcek türü farklı coğrafik bölgelerde bulunan benzer habitat tanımlayıcısı olarak kullanılabilir. Aşağıda verilen dört imgesel aşama, farklı coğrafik bölgelerde örneklenen böcek türlerinden elde edilen veriler doğrultusunda seçilecek olan indikatör tür olasılıklarını yansıtmaktadır. Şekil 3. Farklı coğrafik bölgelerde örneklenen böcek türlerinden elde edilen veriler doğrultusunda seçilecek olan indikatör tür olasılıkları (imgesel). Yukarıda verilen imgesel örnekte Çukurova, Göksu, Kızılırmak (Bafra) ve Gediz Deltaları nda A, B ve C isimli üç farklı habitat seçilmiştir. Çukurova ve Göksu Deltaları nda beş, Kızılırmak Deltası nda altı ve Gediz Deltası nda üç böcek türü örneklenmiştir (Şekil 3). Böcek türlerinin farklı coğrafik bölgelerde biyolojik gösterge olarak kullanılabilirlikleri ile ilgili imgesel örnek grafikler, Çukurova ve Göksu Deltaları nda bulunan A habitatına mavi, B habitatına kırmızı ve C habitatına yeşil renk ile simgelenen böcek türlerinin populasyon yoğunluklarından dolayı indikatör olarak seçilebilirlik şanslarının yüksek olduğunu göstermektedir. Kızılırmak Deltası nda ise B ve C habitatlarından örneklenen böcek türleri benzer sonucu vermiş olsa da, A habitatında örneklenen ve Çukurova ve Göksu Deltaları nda rastlanmayan bir başka böcek türünün (turuncu), mavi renk ile simgelenen böcek türünden populasyon yoğunluğu fazlalığı ile daha iyi indikatör olma özelliğini taşıdığı görülmektedir. Gediz Deltası nda ise durum daha farklı olup, diğer üç deltada örneklenen mavi, kırmızı ve yeşil renk ile simgelenen böcek türlerinin varlığı belirlenememiş yalnızca Kızılırmak Deltası nda örneklenen turuncu renk ile simgelenen böcek türünün A habitatına biyolojik gösterge olarak kullanılabilirlik şansı diğer türlerden yüksek hesaplanmıştır. Sözü edilen Gediz Deltası nda bulunan B ve C habitatlarında örneklenen böcek populasyon yoğunlukları birbirine benzer bulunduğundan bu habitatlara indikatör türler belirlenememiştir (Şekil 3). Bu nedenle çalışma sonucunda elde edilecek olan böcek türünün habitatı temsil etme olasılığı bazen çalışma alanının yürütüldüğü coğrafik bölge ile sınırlanabilmektedir. Habitat tanımlaması, çevresel faktörler, insan aktivitesi ve/veya habitat yıpranması için seçilecek olan biyolojik gösterge tür/türlerin mutlaka o habitata ve/veya habitattaki etkiye (çevresel faktör, insan aktivitesi, vb) ve/veya özelleşmesi gerekmektedir. Böcek türünün biyolojik gösterge olarak belirlenebilmesi için çalışmanın aynı ve farklı coğrafik bölgelerde tekrarlanması yanılgıyı azaltacak ve doğru indikatörü doğru etki için indikatör seçebilmemizi sağlayacaktır. 125

126 Korunan Alanlar // Protected Areas Şekil 4. Çukurova, Göksu, Kızılırmak ve Gediz Deltaları nda aynı özellikleri taşıyan habitatlarda örneklenen böcek türlerinin imgesel populasyon yoğunlukları. Şekil 4 te Çukurova, Göksu, Kızılırmak ve Gediz Deltaları nda aynı özellikleri taşıyan (örneğin insan aktivitesinin olmadığı, çevresel faktörlerin ve bitki türlerinin homojen olduğu tuzlu çayırlık habitatı) bir habitatta örneklenen böcek türlerinin populasyon farklılıklarından kaynaklanan grafik görüntüsü verilmiştir. Grafikte farklı coğrafik bölgelerde seçilen ancak aynı özellikleri taşıyan dört habitatta da mavi renk ile simgelenen böcek türünün populasyonunun diğer türlere oranla yüksek olduğu ve habitat tanımlamasında indikatör olarak kullanılabilirlik şansının diğer türlere göre daha fazla olduğu görülmektedir. Bu durum indikatör türlerin belirlenmesinde etkili olan populasyon yoğunluğundaki değişim ile açıklanabilir. Şekil 5 Çukurova Deltası nda farklı habitatlarda örneklenen böcek türleri ve populasyon yoğunlukları (imgesel). Şekil 5 te yine imgesel olarak gösterilen grafikte Çukurova Deltası nda seçilen 5 farklı habitatta örneklenen ve mavi renk ile simgelenen böcek türünün yalnızca A habitatında örneklendiği ve B, C, D, E habitatlarında gözlenmediği yansıtılmaktadır. Mavi renk ile simgelenen böcek türünün A habitatında bulunuşu ve diğer habitatlarda varlık gösterememesi, indikatör türlerin belirlenmesinde etkili diğer bir yöntem olan, bulunma-bulunmama durumu ile açıklanabilir. Doğal habitatlardaki tür zenginliği ve türlerin populasyon yoğunluk ilişkileri habitata dahil olan bir etkiden dolayı olumlu yada olumsuz şekilde etkilenebilir (Şekil 6). Bu özelliklere sahip habitatlar etkinin olmadığı benzer yapıdaki doğal habitatlar ile karşılaştırılarak böcek türlerinin değişimleri gözlenebilir. Habitattaki aktiviteye bazı türler populasyon 126

127 yoğunluklarını değiştirerek tepki verebildikleri gibi bazı türlerin ortamda bulunma bulunmama durumları bu aktiviteden olumlu yada olumsuz şekilde etkilenebilir. Şekil 6 da Kızılırmak Deltası nda seçilen dört habitatın ikisinin doğal, diğerlerinin ise büyükbaş hayvan otlatılma etkisi altında olduğu imgesel olarak görülmektedir. Mavi renk ile simgelenen böcek türünün ortamda bulunma-bulunmama durumu incelendiğinde habitatlarda bulunan büyükbaş hayvanların otlatılması aktivitesinden olumlu yönde etkilendiği görülmektedir. Aynı türün doğal olarak belirlenen ve aktivitenin olmadığı habitatlarda varlığına rastlanmamaktadır. Bu imgesel örnek mavi renk ile simgelenen böcek türünün büyükbaş hayvanların otlatılması aktivitesinden olumlu şekilde etkilendiğini ve habitattan çok aktiviteye özelleşmediğini de göstermektedir. Şekil 6. Kızılırmak Deltası nda yapı itibari ile aynı özellikleri taşıyan habitatlarda büyükbaş hayvanların otlatılması aktivitesi nedeni ile değişen tür zenginliği ve türlerin populasyon yoğunluk ilişkileri. Bazı böcek türleri aktiviteye olduğu kadar habitatlara da gösterge olabilir. Örneğin bok böceklerinden Scarabaeus sacer (Coleoptera: Scarabaediae) kumul habitatlardaki büyükbaş ve küçükbaş hayvanların otlatılması aktivitesinden olumlu etkilenmemekte, kil oranı yüksek ve sert topraklara sahip tuzlu bataklık ve tuzlu çayırlık habitatlarında büyükbaş ve küçükbaş aktiviteleri olmasına karşın böceğin ortamda bulunma-bulunmama durumunu istatistiksel açıdan etkilememektedir. Bunun nedeni bokböceğinin biyolojisinden kaynaklanmakta, tuzlu bataklık ve tuzlu çayırlık habitatlardaki sert toprak yapısı, kazma davranışı gösteren böceğin bu davranışını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle aynı böcek türünün A aktivitesine biyolojik gösterge olarak kullanılabilirlik şansı bazı habitatlardaki yüksek, bazı habitatlarda ise düşük olma nedeninin açığa çıkarılabilmesi için, böcek türünün biyolojisi, davranış şekli, besin zincirindeki yeri ve diğer türlerle ilişkisi gibi özelliklerinin araştırılması ve bilinmesi gerekmektedir. Özellikle korunan alanların sürdürülebilirliğini sağlamak için kullanılan biyolojik çeşitlilik hesaplamaları ve bu alanlarda yaşayan böcek türlerinin indikatör olarak belirlenmesi ile ilgili örneklerin varyasyonları arttırılabilir. Ülkemizdeki biyolojik çeşitlilik ve biyolojik gösterge olarak böcek türlerinin belirlenmesi ve kullanılması ile ilgili çalışmaların artışı; hem habitatların korunmasını ve sürdürülebilirliğini hem de az bilinen böcek biyolojik çeşitliliğimizin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. 127

128 Korunan Alanlar // Protected Areas KAYNAKLAR Aydın & Kazak, Selecting Indicator Species Habitat Description and Sustainable Land Utilization: A Case Study in a Mediterranean Delta. International Journal of Agriculture & Biology. 12: Big Site of Amazing Facts, How many different kind of insect are there in the world? bigsiteofamazingfacts.com/how-many-different-kinds-of-insects-are-there-in-the-world Borgelt, A. & T.R. New, Pitfall trapping for ants (Hymenoptera, Formicidae) in mesic Australia: what is the best trapping period?. Journal of Insect Conservation 10: Clauson, D., III. Environmental Restoration. Restoration's Influence on Aerial Arthropod Diversity - Damien Clauson (John Latto, Matt Orr, Justin Remais and Manish Desai, editors) Senior Research Seminar Environmental Sciences Group Major University of California at Berkeley Berkeley, California. 9 p. Council Directive 92/43/EEC of 21 May 1992 on the conservation of natural habitats and of wild fauna and flora, O.J. L 206, Derraik JGB, Early JW, Closs GP, Dickinson KJM Morphospecies and taxonomic species comparison for Hymenoptera. Journal of Insect Science 10:108 available online: insectsicence.org/ di Castri, F.,Vernhes, J. R. and Younés, T.: 1992, Inventoring and monitoring biodiversity: a proposal for an international network Biol. Internat. 27, Dudgeon, D., 2006,. The impacts of human disturbance on stream benthic invertebrates and their drift in North Sulawesi, Indonesia. Freshwater Biology 51, Grimbacher, P.S. & N. E. Stork, Vertical stratification of feeding guilds and body size in beetle assemblages from an Australian tropical rainforest. Austral Ecology 32, Hellawell, J.M., Biological Indicator of Freshwater Pollution and Environmental Management, Elsevier Applied Science Publishers, London, 546 p. HyperTextBook, Number of Species. Johnson, R.K., Widerholm, T., Rosenberg, D.M., Freshwater Biomonitoring Using Individual Organisms, Populations, and Species Assemblages of Benthic Macroinvertebrates. In: Rosenberg, D.M., Resh, V.H. (Eds.), Freshwater Biomonitoring and Benthic Macro- invertebrates. Chapman and Hall, New York, Kelly, J.R., Harwell, M.A., Indicators of Ecosystem Recovery. Environmental Management, 14: Krell, F.T., Parataxonomy vs. taxonomy in biodiversity studies pitfalls and applicability of morphospecies sorting. Biodiversity and Conservation 13: Kremen, C., Biological Inventory Using Target Taxa: A Case Study of the Butterflies of Madagascar. Ecological Applications, 4: Landres, P.B., Verner, J., Thomas, J.W., Critique of Vertebrate Indicator Species. Conservation Biology, 2:

129 Lawler, J.J., D. White, J.C. Sifneos & L. L. Master, Rare Species and the Use of Indicator Groups for Conservation Planning. Conservation Biology, 17(3): Lodge, D.J. & S. Cantrell, Diversity of litter agarics at cuyabeno, Ecuador: calibrating sampling efforts in tropical rainforest, Mycologist 9(4), Mcgeoch, M.A., The Selection, Testing and Application of Terrestrial Insects as Bioindicators. Biol. Rev., 73: New, T.R., Invertebrate Surveys for Conservation. Oxford University Press, 240 p. Noss, R.F., Indicators for Monitoring Biodiversity: A Hierarchical Approach. Conservation Biology, 4: Pearson, D.L. & F. Cassola, World_Wide Species Richness Pattern of Tiger-Beetles (Coleoptera: Cicindelidae): Indicator Taxon for Biodiversity and Conservation Studies. Conservation Biology, 6(3): Pearson, D.L Selecting Indicator Taxa for the Quantitative Assessment of Biodiversity. Philosophical Transactions of the Royal Society of London Series B, 345: Regier, H., Workgroup Issue Paper: Indicators and Assessment of the State of Sheries. Environmental Monitoring and Assessment, 15: Ryder, C., J. Moran, R. MC Donnell & M. Gormally, Conservation implications of grazing practices on the plant and dipteran communities of a turlough in Co. Mayo, Ireland. Biodiversity and Conservation 14: Soule, M.E., Biodiversity Indicators in California: Taking Nature's Temperature. California Agriculture, 49: Stireman JO, Greeney HF, Dyer LA Species richness and host associations of Lepidoptera-attacking Tachinidae in the northeast Ecuadorian Andes. 19pp. Journal of Insect Science 9:39, available online: insectscience.org/9.39. The World Conservation Union IUCN Red List of Threatened Species. Summary Statistics for Globally Threatened Species. Table 1: Numbers of threatened species by major groups of organisms ( ). Yanoviak, S.P., N. M. Nadkarni & R. Solano J., 2006). Arthropod Assemblages in Epiphyte Mats of Costa Rican Cloud Forests. Biotropica 36(2): Wikipedia, 2011a. Phasmatodea. Wikipedia, 2011b. Insect. Wikipedia, 2011c. Peppered month evolution. evolution Wikipedia, 2011d. Biomass. Wikipedia, 2011e. Biodiversity

130 Korunan Alanlar // Protected Areas Wikipedia, 2011f. Measurement of Bio-diversity. biodiversity WiseGeek, How many species of insect are there? 130

131 BÖLÜM IV KORUNAN ALANLARIN YEREL HALK İLE YÖNETİMİ Yerel sürdürülebilir kalkınma yolu olarak biyolojik çeşitlilik eylem planları Ayşegül Çil Program Yoneticisi, Doğa ve Toplum ECNC Avrupa Doğa Koruma MerkeziHollanda E-posta: Referans: Bu makale Finlandiya Hükümeti tarafından desteklene ve halen devam etmekte olan projenin temel bulgularına ve ECNC tarafından yayinlana kılavuz kitabın ana bölümlerine dayanarak hazırlanmıştır. Anahtar kelimeler: biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetleri, yerel biyolojik çeşitlilik eylem planı (BEP), katılım, doğa ve toplum, Güneydoğu Avrupa. 1. Giriş Biyolojik çeşitliliğe yönelik yerel eylemler biyolojik çeşitliliğin daha iyi korumasını garantilemek ve ekosistem hizmetlerinin devamını sağlamak için gereklidir. Yıllarca süren anlaşmazlık ve istikrarsızlıktan sonra, Batı Balkanlardaki ülkeler daha istikrarlı ve gittikçe artan bir hayat kalitesine doğru gelişme göstermektedir. Özellikle kırsal kesimlerde yerel halk fakirlik ve işsizlik ile yüzleşmeye devam etmektedir. Güneydoğu Avrupa birçok yerel bitki örtüsü dahil çok sayıda ender yaşam alanlarına ve türlere sahiptir. Bunların arasında Boz Ayı, Vaşak ve Kurt hayvanlarına ev sahipliği yapan dağ karışımlı ormanlar; pelikanlara, ördeklere ve balıkçıllara sığınak olan ama aynı zamanda geleneksel ve yaygın olarak çok doğal sulak alanlar bulunmaktadır. Birçok yerde bu zengin biyolojik çeşitlilik hala çoğunluğa el değmemiş halde bulunmaktadır ve yerel sürdürülebilir kalkınma için önemli bir varlık teşkil etmektedir. Ancak, biyolojik çeşitlilik Güneydoğu Avrupa da, özellikle ekilebilir arazilerde, dağlık bölgelerde ve sahil bölgelerinde ciddi bir 131

132 Korunan Alanlar // Protected Areas tehditle karşı karşıyadır. Biyolojik çeşitliliğin tükenmesinin öncelikli nedenlerinden bazıları arazi kullanımındaki değişiklikler, şehrin yayılması, altyapımı gelişimi, asitleşme, ötrofikasyon, çölleşme, aşırı sömürü, tarımın yoğunlaşması ve/veya terk edilmesi, turizmin kalkınması ve iklim değişikliğidir. Sahil bölgeleri, nehirler ve sulak alanlar kısa vadede en çok tehditle karşılaşan yerlerdir. Uzun vadede ise, dağlardaki çayırlık alan ekosistemleri de savunmasız haldedir. Bu tehditlerin ana nedenleri şunlardır: ekonomik aktivitelerdeki değişiklikler, sosyo-politik etkenler, milli sermayenin ve ekosistem hizmetlerinin ekonomik değerlerini kavramak için geleneksel ekonomideki başarısızlık. Biyolojik çeşitlilik bölgenin AB ye kattığı önemli bir değerdir, ancak son on yılda hızlı ekonomik kalkınma ve toplumsal değişimler gibi tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. 4 Doğal alanların kullanımın devamı için daha esnek, insan merkezli ve ileriyi gören bir yaklaşımın varlığına açıkça ihtiyaç duyulmaktadır. Birçok nedenle belediyeler biyolojik çeşitliliğin desteklenmesi ve korunması için kilit rol oynamaktadır. Daha geniş biyolojik çeşitliliğe sahip ekosistemler fiziksel rahatsızlıklara, doğal afetlere ve istilacı türlere karşı daha dirençlidir. Farklı ekosistemler hava ve su arıtımı, polen taşıyıcıları çekmek gibi benzerini yapmanın çok pahalı olduğu ekolojik hizmetler sağlarlar ve bilim ve tıp alanındaki ilerlemeler için doğal materyaller sunarlar. Ekolojik anlamda zengin alanlar doğayı bölgeye taşıyarak bölge sakinleri ve turistler için bir dinlenme yeri sağlarlar. Bu projenin içeriğinde yer alan yaklaşım, biyolojik çeşitliliği ve çeşitliliğin yerel topluluklara sunulan hizmetler açısından sağladığı faydaları, yerel kalkınma politikaları ve eylemleri gibi başlıkları dik kesen bir konu olarak ortaya koymaktadır (ör. polen taşıyıcılık, su arıtımı, sürdürülebilir ormancılık, eko turizm, vs.) Bu makale, uluslararası bir projenin 5 bir parçası olarak, kırsal belediyelerin ve Güneydoğu Avrupa daki yerel toplulukların sürdürülebilir kalkınmasına hizmet eden biyolojik çeşitlilik ve ekosistemlere yönelik detaylı ve bileşik bir yaklaşım olan Yerel Biyoceşitlilik Eylem Planları (BEP) na içerikli bir arka plan sağlamaktadır. Bir yandan temel biyolojik çeşitliliği koruma başlıklarını tespit eden (kırmızı listedeki türler, risk altındaki ekosistemler, gelecek baskıları), bir yandan da sürdürülebilir turizmin kalkınmasına yönelik fırsatları araştıran BEP ların gelişmesiyle, bunların korunması sağlanabilir. Seçili belediyelerdeki hissedarlar da BEP ları hissedar katılımı, iletişim ve bilinçlenmeyle beraber pro-biyolojik çeşitlilik iş fırsatları (ör. sürdürülebilir ekoturizm) yaratarak ve ortaklıklar geliştirerek uygulamaktadırlar. Proje on belediye ile olan çalışmalara ağırlık vermiştir: 1) Peshkopia (Arnavutluk); 2) Goražde and Srebrenica (Bosna Hersek); 3) Gostivar and Mavrovo Rostuša (Makedonya); 4) Pljevlja and Žabljak (Karadağ); 5) Bajina Bašta and Čajetina (Sırbistan); ve 6) Dragash (Kosova). Proje, yerel topluluklar ve bilim adamı olan ve olmayan uzmanlar ile birlikte biyolojik çeşitlilik ve ekosistem korumasına ilişkin eylem planları geliştirmiştir ve şu an öncelikli eylemler uygulanma aşamasındadır. Projenin aracı her bölgedeki çalışma gruplarına 4 Kaynak: UNDP, 2009; 5 Avrupa Doga Koruma Merkezi / ECNC) Finlandiya Dışişleri Bakanlığınca finanse edilen ve Bölgesel Çevre Merkezi (REC) ve Batı Balkan ülkelerindeki ülke ofisleriyle ortaklasa uygulanan projeyi yonetmektedir. 132

133 dağıtılan kendi eylem planlarını geliştirmeye yardımcı bir kılavuz kitaptır. Bu araç ve onun değişken mekanizmaları Türk koruma alanlarında uygulanabilir bulunmuş ve sürdürülebilir arazi kullanımı, tarım, su idaresi, turizm gibi koruma alanlarının dışındaki sektör tabanlı karar mercileri, stratejiler ve belediyenin yıllık planlarına da uyarlanması mümkün görülmüştür. 2. Yerel Biyolojik Çeşitlilik Eylem Planı: Kavramsal Çerçeve 2. 1 Temel kavramlar Biyolojik çeşitlilik Biyolojik çeşitlilik bütün halleriyle doğanın kendisidir. Ormanları, çayır alanlarını, suları (nehirler, akıntılar, göller) ve bitkiler ile hayvanları kapsar. Ormanlarda ve çayırlarda toplanan mantarların ve şifalı bitkilerin, göller ve nehirlerdeki balıkların, dağlardaki ayıların, ormanlardaki yarasaların ve çayırlardaki kelebeklerin etrafını sarıp sarmalar. Etinden sütünden beslendiğimiz hayvanlar, bahçelerimizde yetiştirdiğimiz ekinler de buna dahildir. Bizler de bu biyolojik çeşitliliğin bir parçayız ve hep beraber bizi saran yaşam örgüsünü oluşturmaktayız. Biyolojik çeşitliliğin birçok farklı yapı taşı vardır. Bir evin tuğlalara, döşemelere ve pencerelere ihtiyacı olduğu gibi, biyolojik çeşitliliğinde bizim ihtiyaçlarımızı karşılamak için farklı unsurlara ihtiyacı vardır. Bir ev barınak olurken, biyolojik çeşitlilik evimizi yaşanır kılan yiyeceği, yakıtı ve suyu temin eder. Biyolojik çeşitliliğin temel yapı taşları şunlardır: türler, yaşam alanları, ekosistemler ve genler. Türler: Dünya çapında yaklaşık 1.75 milyon tür tanımlanmıştır ve tahmin edildiği üzere bunlar şu an Dünya da mevcut olma ihtimali olan toplam sayının %13 üne karşılık gelmektedir. Mikroorganizmaların dışında en önemli ve çeşitken grup böceklerdir. Diğer çeşitli grupların arasında mantarlar, bitkiler, likenler ve yosunlar bulunmaktadır. İşte bu nedenle alınan herhangi bir önlemin karizmatik veya büyük türlerden ziyade bu tür grupları üzerinde ne kadar etkili olduğu önemlidir. Ör. Boz ayılar. Her türün bir rolü vardır ve içinde bulunduğumuz yaşam ağını yaratırlar. Yaşam alanları: Farklı bitki türleri genelde yaşam alanları olarak adlandırılan ekolojik toplulukları oluşturmak için çeşitli ( çoğunlukla kendine özgü) kombinasyonlarla bir araya gelir. Toprak tipi, nem yeterliliği ve iklim gibi çevre faktörlerine karşı tepkisel olarak yıllar içerisinde meydana gelmişlerdir. İnsan faaliyetleri de biyolojik çeşitlilik değeri yüksek yaşam alanlarını yaratmaya ve şekillendirmeye yardımcı olmuştur, ör. Şifalı bitkiler yönünden zengin çayır alanları. Bu yüzden, önemli biyolojik çeşitlilik unsurları sadece türlerin kendisi değil, aynı zamanda bu türlerin kendine özgü ve farklı şekillerde oluşturdukları kombinasyonlardır. Önemli yaşam alanları her yerde oluşabilir. Bu, itinayla korunan bir Milli Park taki yaşlı bir orman veya geleneksel ve yaygın bir otlatma sistemindeki zengin bitki örtüsü olabilir. İkisi de önemlidir, ancak ürünlerinin faydaları açsından farklı değerlendirilebilirler. Uygulamada, sadece birkaç cins bilimcinin tanımlayabileceği bağımsız türlere kıyasla yaşam alanlarını tanımak ( ve yönetmek) daha kolaydır. Biçilen değerlere ve önceliklere karar verildiği anda, devam etmesi gereken temel süreçler kadar önemli bitki yaşam alanları da kolaylıkla tanımlanabilir. (ör. Beyaz kızılçam ormanı) 133

134 Korunan Alanlar // Protected Areas Ekosistemler : Bir ekosistem bir veya birden çok yaşam alanına sahip olabilir. Ekosistem bütün türlerin belli bir yerdeki fiziksel çevreleriyle olan etkileşimlerinin genel toplamıdır. (ör. Bitkiler, hayvanlar ve mikroorganizmalar) Ekosistemler ormanda çürüyen tek bir ağaç kütüğünden, nehirlerin havzalarına, hatta göç eden türler için, farklı kıtalara kadar birçok ölçekte işler. Mal ve hizmetlerin insanlar için önemli olması kadar, bu etkileşimler ve fiziksel süreçler de türlerin ve yaşam alanlarının sürdürülmesine yardımcı olmaları açısından önem taşır. Örneğin bir gölün etrafındaki besin döngüsü çok fazla suni gübreleme ile altüst edilirse, sadece biyolojik çeşitliliğin azalmasına değil, aynı zamanda hayvanları zehirleyen ve yemek için avlanılabilecek balıkları öldüren maviyeşil yosunların çoğalmasına neden olabilir. Bu ürünlerin, ör. yiyecek yedekleme ve hizmetlerin, ör. temiz su, yok olması anlamına gelir. Genler: Genler sonuçta türlerin, yaşam alanlarının ve ekosistemlerin çevredeki değişimlere uyum sağlama becerilerini yönetir. Bunlar göz rengi ve boy gibi fiziksel özellikleri belirleyen hayatın temel yapı taşlarıdır. Bir tür aynı görünse bile, bölgesel ırklar belirli bir bölgede gelişmek üzere adapte olmuş olabilirler. Bu olay çoğunlukla daha verimli ve başka bir yerde yetişen çeşitlerine kıyasla hastalıklara daha dirençli bölgeye özgü ürün çeşitlerinde görülür. İzolasyon uzun zaman dilimlerine yayıldığı zaman o yere özgü türler başka hiçbir yerde görülemez, ör. Karadağ kelebeği (Edraianthus montenegrinus). Dünyada başka hiçbir yerde bulunmadıkları için bir bölgeden yok olmaları gezegendeki nesillerinin tükenmesine yol açacaktır. Sürdürülebilir kalkınma Sürdürülebilir kalkınma destekleyici ekosistemlerin taşıma kapasiteleri içerisinde hayat standartlarının iyileşmesidir. Doğal ve yarı doğal ekosistemler tarafından sağlanan çok çeşitli hizmetlerin değeri çok yakın geçmişte bu kadar açık belirginlik kazanmıştır. Bu durum kısmen yaşam tarzlarımızda daha fazla sürdürülebilirlik sağlamak ve daha sürdürülebilir bir kalkınma elde etmek için artan faaliyetlerle ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir kalkınma birçok şekilde tanımlanabilir. Dünya liderleri 1987 de Norveç te bir araya gelip bundan böyle ekonomik aktivitelerin topluma ve çevreye mal edilmeyeceğini söylerken, bunun gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama becerilerinden ödün vermeden günümüz ihtiyaçlarını karşılayan bir kalkınma olduğunu söylemişlerdir (Brundtland, ). Hemen ardından, Doğayı Koruma Uluslararası Birliği (IUCN), Birleşik Devletler Çevre Programı (UNEP) ve Evrensel Doğa Fonu (WWF) bunu sürdürülebilir kalkınma destekleyici ekosistemlerin taşıma kapasiteleri içerisinde hayat standartlarının iyileşmesi olarak tanımlanan bir sürdürülebilir yaşam stratejisi olan Dünyayı önemseme ile daha da geliştirdi. Bu strateji ekosistem hizmetlerinin temel rolünün altını çizmektedir. Daha yakın geçmişte, Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması nın 2. maddesinde sürdürülebilir kullanım şöyle tanımlanmıştır: biyolojik çeşitliliğin uzun vadede düşüşüne yol açmayacak hızda ve böylece mevcut ve gelecek neslin ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılayacak şekilde biyolojik çeşitlilik bileşenlerin kullanımıdır. 6 Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (1987) Ortak Geleceğimiz. Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu Raporu 134

135 Brundtland Komisyonu sürdürülebilir kalkınmanın devamı için dengede olması gerek üç unsurdan bahsetmiştir. Bu üç unsurdan, sosyal, çevresel ve ekonomik, genellikle İnsanlar, Gezegen ve Kazanç olarak bahsedilir. Diğer bir deyişle, ekonomik refaha (Kazanç) yönelik hamleler çevrenin itinalı yönetiminin (Gezegen) önüne geçmemelidir ve toplumun bireylerine (İnsanlar) mal olmamalıdır. Bu demektir ki, bu üç unsur aynı anda göz önüne alınmalıdır. Kutu 1: Sürdürülebilir kalkınmanın temel unsurları Sosyal kalkınma İnsanlar Yaşanabilir bir gelecek için, insanların ihtiyaçları eşit şekilde karşılanmalıdır. Bu ihtiyaçların arasında tıbbi desteğe ulaşmak, uygun barınma, yiyecek ve temizlik bulunmaktadır. Ayrıca, insanlar olabildiğince yüksek yaşam standardı ister ve bunu yaparken başkalarına zarar vermemelidir. Sürdürülebilir kalkınma bu ihtiyaçları eşitlik, eğitim ve yerel topluluklara yöneltmektedir. Çevre Koruması- Gezegen Dünya gezegenin sınırlı sayıda kaynağı bulunmaktadır. Hepimizin temiz havaya, temiz suya, yaşayacak yere ve de herkes için iyi kalitede gıda sunacak üretime ihtiyacı vardır. Sürdürülebilir insan faaliyetleri gelecek nesillere sağlam miras bırakılması amacıyla Dünyadaki çevreyi koruma yolları araştırmaktadır. Bugünlerde tartışılan konular arasında kürsel ısınma, denizlerdeki balıkların fazla avlanması, çölleşme ve biyolojik çeşitliliğin kaybı bulunmaktadır. Ekonomik kalkınma- Gelir Dünyada yaşayan insanlar en iyi yaşam koşullarını hak etmektedir. Tıbbi bakım, temizlik ve eğitimi geliştirmek ve insanlara iyi bir yaşam kalitesi sunmak ekonomik faaliyetler yardımıyla zengin bir nesil ile mümkün olacaktır. Sürdürülebilir ekonomiler dünya pazarında da rekabetçi olmalıdır. Çok pahalı ürünler çevre dostu olsalar bile devamlılık göstermez. Sürdürülebilir kalkınmanın en önemli hedefi gelecek vaat eden sosyal, ekonomik ve ekolojik sistemler yaratmak ve devamlılığını sağlamaktır. Geleneksel olarak, tasarım kakında alınan kararlar, konum ve kalkınmanın idaresi denge bağlamında ele alınmıştır. Caddelerin büyümesi ve ulaşım altyapısıyla ilgili sosyal ve çevresel sermaye kaybı (örneğin) biyolojik çeşitlilik üzerinde ve yarattığı kirlilik ile de insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır ve dağıtılan malların potansiyelini arttırmanın ve hammadde sağlamanın ekonomik faydalarına karşı bu durumun dengede tutulması gerekir. Ancak, sürdürülebilir kalkınmanın başarısı değiş tokuştan kaçınan, sosyal, çevresel ve ekonomik sermayenin mevcut seviyelerinin devamını sağlama yolları arayan yerel merciler tarafından alınan bilinçli kararlar ile sağlanmalıdır. Bunun iyi bir örneği AB Yaşam Alanı Yönergesinin uygulanmasında görülebilir. Eğer bir kalkınma bir Doğal 2000 alanı içerisinde biyolojik çeşitlilik üzerinde kayda değer bir etki yaratacaksa, teklifin uygulanmasının içerisinde aynen tazminatın ödenmesi ve azaltılması bulunursa sadece ilerlemesine izin verilebilir. Bu sayede çevresel ve milli sermaye (ör. biyolojik çeşitlilik) korunabilir. 135

136 Korunan Alanlar // Protected Areas Sürdürülebilir kalkınmanın temel faktörü olan biyolojik çeşitlilik Biyolojik çeşitlilik doğa sistemlerinin bizlere ekolojik hizmet sağlamasında temel bir faktördür. Yaban hayatının dağılımı ve arazinin dokusu karmaşık etkileşimlerin bir ürünüdür. Taşın, toprağın ve iklimin temel fiziksel özellikleri esas yapının ortaya çıkmasını ve süregelen etkileşimi sağlar, ancak detaylar binlerce yıllık insan faaliyetleriyle, arazi kullanımın ve yönetiminin geçmişi ve ilgili etkileri ile şekillenir. İnsan faaliyetlerinin kendisi de ekonomik, sosyal ve çevre güçlerden etkilenir. Avrupa ya özgü bu etkileşimlerin sonucu geleneksel kültürel uygulamaların çeşitli ekonomik, sosyal ve çevresel hizmetleri tetiklediği çok işlevli arazilerin kademeli kalkınması olmuştur. Özellikle, bu uygulamalar karakteristik bitkilerin, hayvanların ve yaşam alanlarının çeşitliliğini destekler. Biyolojik çeşitlilik ailelerin, toplumların, ulusların ve gelecek nesillerin eline baktıkları kaynaklardır. Her bir organizmayı, yaşayan bütün canlıların kendilerine ait bir yer ve role sahip oldukları bağımsız topluluklar veya ekosistemlere bağlayan bir bağlantıdır. Ekosistem hizmetleri Doğal ve yarı doğal ekosistemler dünyanın kaynaklarının devamlı kullanımı için gerekli temel fonksiyonlar sağlar. Yiyecek, içme suyu ve hammaddeler gibi saklanabilir üretimler halinde ön tedariklerinin yapılması; karbon sekestrasyon, atık arıtma ve suyun geçişini yavaşlatma gibi düzenleyici fonksiyonlar; insanları doğrudan etkileyen kültürel hizmetler; ve diğer hizmetlerin devamını sağlayan ve genetik çeşitlilik ile hayvan yaşamı döngülerinin devamını içeren yaşam alanı veya destekleyici hizmetler buna dahildir. Birçok ekosistem hizmetleri birbiriyle bağlantılıdır ( örneğin, öncül üretim, fotosentez, besin döngüsü, su çevrimi hepsi aynı biyolojik süreçlerin farklı yönlerini içerir). Açıkça ortaya çıkan gerçek Avrupa nın ciddi boyutlarda süregelen biyolojik çeşitlilik kaybının ekosistemlerin kendi doğal üretim kapasitesini arttırmaya ve fonksiyonlarını düzenlemeye yönelik becerilerindeki düşüşün bir yansıması olduğudur senesinde Avrupa Komisyonu ndan çıkan 2010 senesi ve sonrası itibariyle biyolojik çeşitlilik kaybına son verme hakkındaki bildiride şöyle anlatılmaktadır: Son yıllarda, insanlık, yaşamlarımızı zenginleştiren kalkınmadan çok fayda sağladı. Ancak, bu kalkınma doğa sistemlerinin, yani biyolojik çeşitliliğin hem çeşitlerinde hem de boyutlarında ciddi bir düşüşe neden oldu. Ekosistemler, türler ve genler düzeyinde bu biyolojik çeşitlilik kaybı sadece doğanın bir değer teşkil etmesinden dolayı değil, ayrıca doğal sistemlerin sağladığı ekosistem hizmetlerinde bir azalmayla sonuçlanması açısından önem taşımaktadır. Bu bağlamda geçim biyolojik çeşitliliğin önemi kalkınmanın önemli bir parçasıdır ve rekabeti, büyümeyi, işgücünü ve geçim kaynaklarını destekler. Bu ekosistemler çoğunlukla hiçbir pazarlama ve fiyat olmaksızın kamuya aittirler ve bu yüzden kayıpları mevcut ekonomik teşvik sistemleri tarafından genelde tespit edilmez ve böylece hiç durmadan devam eder. Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi (MA) insanların ekosistemlere ve onların sağladıklarına dair gitgide bilinçlenmesi doğrultusunda büyük adımlar atmışlardır. Değerlendirmeler insanoğlunun refahına önemli katkı sağlayan ekosistemler hakkında politikacıların bilinç düzeyini artmıştır. 136

137 Tablo 1: Bir Ekosistem hizmetleri listesi Temel hizmet çeşitleri ERZAK HİZMETLERİ 1 Yiyecek (ör. Balık, av hayvanı, meyve) 2 Su (ör. içme, sulama, yemek yapmak için) 3 Hammaddeler (ör. Lif, kereste, yakacak odun, hayvan yemi, gübre) 4 Genetik kaynaklar (ör. Mahsul kalitesini arttırmak için ve tıbbi amaçlı) 5 Tedavi edici kaynaklar (ör. Biyokimyasal ürünler, modeller ve test organizmalar) 6 Dekoratif kaynaklar (ör. zanaat işleri, dekoratif bitkiler, evcil hayvanlar, moda) DÜZENLEYİCİ HİZMETLER 7 Hava kalitesini düzenleme (ör. (ince) toz ve kimyasalları, vs. toplama) 8 İklim düzenleme (karbon sekestrasyon, bitki örtüsünün yağış üzerindeki etkisi, vs.) 9 Aşırılıkların dengelenmesi (ör. Fırtınadan korunma ve selin önlenmesi) 10 Su akışının düzenlenmesi (ör. Doğal boşaltım, sulama ve çölleşmenin önlenmesi) 11 Suyun işlenmesi (özellikle su arıtımı) 12 Erozyonun önlenmesi 13 Toprak verimliliğinin bakımı (toprak oluşumu) 14 Polinasyon 15 Biyolojik kontrol (ör. Tohum dağılımı, zararlı böcekler ve hastalık kontrolü) YAŞAM ALANI HİZMETLERİ 16 Göçmen türlerin yaşam döngülerinin devamı (bakım hizmetleri) 17 Genetik çeşitliliğin devamı (özellikle gen havuzu koruması) KÜLTÜREL HİZMETLER 18 Estetik bilgi 19 Tatil ve turizm fırsatları 20 Kültür, sanat ve tasarım fikirleri 21 Manevi deneyim 22 Bilişsel gelişim bilgisi Kaynak: Maes, J., Paracchini, M-L., La Notte, A. ve Bidoglio, G. Ekosistem hizmetleri ve biyolojik IES-JRC, Brüksel Biyolojik Çeşitlilik Hizmetleri toplantısı powerpoint sunumu, 19 Kasım 2009; Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi raporlarından uyarlama, 2005; Politik Durgunluğun Maliyeti, TEEB

138 Korunan Alanlar // Protected Areas Biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetleri arasındaki bağlantı Biyolojik çeşitlilikteki değişimler ekosistemlerin müdahaleler sonucu iyileşme ve hizmet sağlama potansiyelini etkiler. Bir tür belli bir yerden yok olduğunda ( küresel olarak nesli tükenmese bile) veya yeni bir konuma geçtiğinde, bu türlerle ilişkili ekosistem hizmetleri değişiklik gösterir. Daha genel anlamda, bir yaşam alanı dönüştürüldüğünde, o yerdeki mevcut türlere yönelik eko hizmetlerin dizilimi de değişir ve bu da insanlar üzerinde doğrudan veya dolaylı etkiler meydana getirir. Biyolojik çeşitlilikteki değişimler uzun vadede ekosistem hizmetlerinde birçok dolaylı etkide bulunur. Bunlardan bazıları ekosistemlerin değişen çevreye uyum sağlama kapasitesini etkilemek, (orta kararlılıkta), ekosistem süreçlerinde oransız, geniş çapta ve dönüşü olmayan değişikliklere neden olma, bulaşıcı hastalıkların bulaşma potansiyeli üzerindeki etiksi, ve tarımsal sistemlerde, değişken bir çevrede ekinlerin başarısızlığa uğrama ve zararlı böcekler ile patojenlerin potansiyel etkilerinde değişiklikler yaratmaktır ( orta-yüksek kararlılıkta). 2.2 Neden Biyolojik çeşitlilik? Biyolojik çeşitlilik yemek masamıza yiyecek ve et sağlar. Bizlere giysi ve yapı malzemeleri temin eder. Sellerin ve fırtınaların etkilerini azaltır. İnsanoğlunun refahının ve kişisel ilhamların kaynağıdır. Ayrıca yerel ve ulusal bir gurur kaynağı da olabilir. Biyolojik çeşitlik topraktaki en küçük bakteriden, ormandaki en büyük hayvana kadar etrafımızı saran bir yaşam dokusu sağlar. Tıplı hepimizin içinde olduğu bir cankurtaran salı gibi bizi ortak bir kaderle birleştirir. Çok fazla taşırsa, batar. Çevresel sınırların aşıldığı insan topluluklarının ve bütün medeniyetlerin çöküşü tarih boyunca belgelenmiştir. Daha yakın geçmişte, tarımsal yoğunlaşma Kuzeybatı Avrupa daki polinatörlerdeki önemli düşüşün bir nedeni olarak görülmektedir. Neredeyse mahsullerin üçte ikisi polinasyon gerektirir ve bu eğilim devam ederse gelecekte gıda güvenliğine yönelik çok ciddi bir tehdit oluşturabilir. Bizim göremediklerimiz en az belirgin hayat biçimleri kadar önemlidir. Hepsinin milyonlarca yıllık içinde gelişen yaşam ağında bir rolü vardır. Verimli topraklarının devamlılığının sağlanmasında, temiz havanın üretiminde ve nehirlerin akışlarının düzenlenmesinde hepsinin kendi payına düşen bir rolü vardır. Farklı türler de insan toplulukları gibi birbirlerine bağımlıdır. Birbirleriyle etkileşime geçer, büyür ve ölürler. Bu değişimler çok geniş çapta olmadığı takdirde yaşam meselesi süregelir ve dokusu da bozulmadan devam eder. Kendimizi bizi saran doğal yaşamdan bir şekilde ayrı görmek kolaydır. Ancak aslında, kaderimiz ayrılamaz biçimde biyolojik çeşitliliğe bağlıdır. Yemek masamıza yiyecek, şöminemize yakıt, giysilerimize lif, ekinlerimize polinasyon ve evlerimize inşaat malzemesi sağlar. Sürekli kullanıldığında, biyolojik çeşitlilik gelecekte de sınırlı kaynaklar tükendiği zaman varlığını sürdüreceğini ümit ettiğimiz yenilenebilir kaynaklar sunmaktadır. Biyolojik çeşitliliğin sadece belli bir bölgedeki türlerin sayısı olmadığı bilinmelidir. Biyolojik çeşitlilik insanoğlunun refahına ve ekonomik kalkınmasına yönelik yeşil altyapı sağlar. Bu sadece Milli Parklarda değil her yerde gerçekleşir. Kırsal alanlarımızın yeşillenmesi insan neslinin devamına olanak sağlayan önemli mal ve hizmetler temin eder. Bunların devamlılığının önemi yaygın olarak kabul edilmektedir: Biyolojik çeşitliliğin kaybı 138

139 ekosistemlerin verimliliğini azaltır ve sürekli olarak geçindiğimiz doğanın hizmetler sepetinin küçülmesine neden olur. Ekosistemlerin istikrarını bozar, seller, çölleşme, kasırgalar ve kirlilik gibi doğal afetlere ve iklim değişimi gibi insan kaynaklı sorunlara olan direnci azaltır. Zaten çölleşme ile çoğalan sel ve fırtına hasarları sonucu bunun çok büyük bir miktarını harcamaktayız ve böyle bir hasarın küresel ısınmayı hızlandırması beklenir ⁴ Biyolojik çeşitliliğin hem doğrudan hem de dolaylı yollardan sömürülmesi belirgin ekonomik faydalar sağlar. Örneğin, bir bölgeyi ziyaret eden kuş gözlemcileri tarafından harcanan para veya ekilen aromatik şifalı bitkilerin ihracat değeri biyolojik çeşitliliğin doğrudan faydaları arasındadır; ( ancak bu tür durumlarda dikkatli olunması gerekir, çünkü bazen nesli tüketme noktasında sömürü gerçekleşebilmektedir). Dolaylı ekonomik faydalardan bir tanesi nehir sularını düzenleyen ve yazın meydana gelen göçükler ile kışın olan çığlara karşı koruma sağlayan ağaçlandırılmış dağ havzalarıdır. Doğanın dolaylı yollardan değeri sadece ormanların yokluğundan kaynaklanan sellerin göçükler ve çığların yol açtığı doğrudan hasar maliyeti değil, aynı zamanda suni önlem tedbirlerinin dolaylı maliyetleridir. Çoğunlukla biyolojik kaynaklarla ilgili olan başka bir değer çeşidi daha vardır. Bunun ekonomik değerlerle bir ilgisi yoktur ve miktarının belirlenmesi olanaksızdır. Değeri gelecekte kullanılma potansiyellerinden; çocuklarımız için biyolojik kalıtımın korunmasından veya daha basit anlamda diğer türlerin kendine özgü değerlerinin, bizimde koruyuculuk sorumluluğumuzun ortaya konmasından kaynaklanmaktadır. 3. Yerel biyolojik çeşitlilik eylem planı: katılım süreci Bir Yerel Biyolojik Çeşitlik Eylem Planı (BEP) belediye tarafından bugün ve gelecekte yerel doğayı ve yaban hayatını korumak, yönetmek ve idare etmek için yapılması gerekenleri belirler. Bu sürece içerdiği faaliyetleri uygulayacak yöre insanlarını da dahil ederek geliştirilir ve uygulanır. BEP birlikteliğin dinamik bir sürecidir ve önemli türlerin, yaşam alanlarının ve ekosistemlerin insanların ve çevreye faydalı olacak yerel faaliyetlerdir. Eylem planlarının temel işlevleri kabaca şunlardır: Çeşitli hissedarların yerel çalışma ortaklıklarını teşvik etme; Sorumluluk ve harekete geçme bilinci aşılama; Yerel topluluklarda bölgesel biyolojik çeşitliliğin önemini vurgulama; Uluslararası, ulusal ve bölgesel koruma önceliklerini gerçekçi bölgesel faaliyetlere dönüştürme; Mal ve hizmetlerin temini için koruma öncelikleri belirlemek; Yerel bölgeler için temel biyolojik çeşitlilik kaynakları ve öncelikleri belirleme; 4 Sustaining Life on Earth - CBD Secretariat (2000). 139

140 Korunan Alanlar // Protected Areas Tür, yaşam alanı ve ekosistem önceliklerini karşılayabilen hedefler koyma; Yerel eylemler için etkili ve uzun vadeli ulaştırma mekanizmaları kurmak; Uygulama engellerinin üstesinden gelme ve fırsatlardan yararlanma; Gelecek finansları garantileyen bir belge sağlama; Gözlem, değerlendirme ve gelişim aşamalarına temel teşkil etme; Yerel Biyolojik Çeşitlilik Eylem Planlarının birçok yararı vardır. Bunlardan en belirgin olanı yerel topluluklar ve toplumlarda bilinçlenmeyi arttırmaktır. Biyolojik çeşitliliğin değerinin ve benzersizliğinin, ve bunun bir bölgedeki insanların refahı ve yaşam kalitesiyle olan bağlarının altını çizer. Örneğin, daha iyi bir çevre daha çok turist çekerek daha fazla bölgesel ekonomik yatırım yaratır. Bir yandan da az bilinen türler ve yaşam alanları hakkında bilgi sahibi olmayı kolaylaştırır ( böcekler, yosunlar, vs. gibi). Faaliyet gerçekleştirmek açısından BEP ler bölgesel düzeyde sınırlı zaman ve kaynakların daha etkili kullanımının hedeflenmesini sağlar. BEP ler paylaşılan sorumluluk ve ortak amaçlar doğrultusunda katılımı teşvik eder. Yerel bilgi ve uzmanlığın havuzlanması, daha geniş bir işgücü dağılımı ve yatırımın tespiti ve dağılımı ile yönetimsel faydalar da sağlar. Belli sektörlerin biyolojik çeşitliliğin yararlarının (ör. ağaçlanma, mekansal planlama, avlanma, balık avlama, tarım, vs.) ulaştırılmasına nasıl katkıda bulunduğuna dair bir rehberliğin geliştirilmesi ve farklı gruplardan farklı üyelerin katılımıyla süreçte sektörler arası bir etkileşim sağlamak önem taşır. Şekil 1: Eylem planlama süreci 140

141 Ekosistemler biyolojik çeşitlilik eylem planlaması için birleştirici bir motif sağlar. Daha etkili bir biyolojik çeşitlilik koruması için içerik hazırlamakla kalmaz, insan toplumunun mal ve hizmetler değerler dizisi ile olan etkileşimine yol gösterirler. Ekosistem Yaklaşımı BEP süreçlerinde faydalı 12 yol gösterici prensip ortaya koyar ve Biyolojik Çeşitlilik Anlaşmasının uygulanmasına yönelik önemli bir prensip içerir. Planlar ana hissedarların katılımı ve birbiri ardışık soruların cevapları temel alınarak geliştirilmelidir. Mevcut biyolojik çeşitlilik kaynakları, bunların gelecekteki ve bugünkü ekonomiyle bağlantıları, bölgesel ve uluslararası önemi ve yerel topluluklara mal ve hizmetleri gelecekte de ulaştırmayı kolaylaştırma açılarından bugünkü durumun mantıksal bir düşünce tarzıyla tanımlanması gerekir. Etkisiz eylemlerin gözden geçirilmesi ve yeni planların uygun aralıklarla (ör. beş yıl) hazırlanması için sonuçların gözlemlenmesi de önemlidir. Başarı belirtilerinin sürecin başlarında insan yararına sunulması gelecek yönelimler ve daha geniş destek sağlamak açısından gereklidir. BEP sürecindeki hissedarlar doğrudan sürece dahil edilirler ve bu kişiler planlama, tasarım ile koruma, idare, yenileme veya yaşam alanı yaratmak ve türlerle ilgili konularda pratik kararlar alması gereken kişilerdir (ör. arazi sahipleri, müdürler, müteahhitler ve koruma NGO ları ve gönüllüler); plan veya aktiviteden doğrudan etkilenirler ve aynı şekilde katkıda bulunurlar, ancak çalışmaya doğrudan dahil olmazlar (ör. komşu arazi sahipleri, bölge sakinleri, avcılar, kuş gözlemcileri, tatil amaçlı kullananlar, vs.); izin, onay ve (finansal) desteklerine ihtiyaç duyulan kişilerdir ( ör. bölge ve belediye mercileri, yerel bakanlık temsilcileri, ajanslar ve devlet kurumları, vs.); toplum seferberliği veya toplumun bir kısmını temsil vasıtasıyla uygulamaya katılabilirler (ör. çevre örgütleri, seçilmiş memurlar, ticaret odası temsilcileri, ilçe danışmanlığı meclis üyeleri, dini liderler, vs.) ; doğrudan dahil olmayabilirler, ancak plan veya aktiviteye yönelik fikir üretebilirler (ör. bölgenin tanınmış kişileri, yerel medya, seçilmiş memurlar, iş veya ticaret birliği liderleri, çevre organizasyonlar, ticaret odası temsilcileri, öğretmenler, ilçe grup üyeleri, dini liderler, vs.) ; coğrafi alanın dışında olabilirler, çünkü çevresel ve biyolojik çeşitlilik tehditleri ilgili belediyelerin sınırlarını aşan coğrafyalarda görülebilir. Biyolojik çeşitliliğin korunması için yapılan eylem planlama sürecinde ortaklığın faydaları Ortaklıklar güvenilirliği ve meşruluğu arttırabilir. Örneğin, devlet tarafından tek taraflı alınan ve arazi sahiplerine dayatılan yönetim uygulamasına dair bir karar meşruluktan yoksun olabilir. Diğer taraftan, bir bölge ortaklığı tarafından alınan idari karar, bölgede bunu yaşayanlar tarafından alındığı için, son derece meşru olabilir. 141

142 Korunan Alanlar // Protected Areas Ortaklıklar amaçlara ve hedeflere sahip çıkılarak gerçekleştirilmesini sağlar. Hissedarlar karar alma sürecine dahil olduklarında, alınan kararlarda ve bunların gerçekleşmesinde daha çok söz sahibi olurlar. Ortaklıklar masrafları azaltır ve uygun maliyet sağlar. Örneğin, bir çiftçi çiftliğinde su idaresi isterse, kendi imkânları bir çiftçi çiftliğinde su idaresi isterse, kendi imkanlarıyla masraflı bir teknoloji kurmak zorundadır veya masrafları paylaşarak komşularıyla işbirliği yapar. Daha geniş alanların idaresi masraflarda azalma sağlar. Ortaklıklar ekolojik olarak uygun bir ölçekte yönetime olanak sağlar. Coğrafi doğa ve birçok çevre konularının ölçeği yasal sınırlar dahilinde yönetim ihtiyacı eğilimindedir ve böylelikle birden fazla arazi sahibi arasında işbirliği, en azından koordinasyon sağlanır. Bunun yanı sıra, biyolojik çeşitlilik gibi konular bileşik bir idare gerektiren su, arazi ve hava gibi birden fazla çevresel araç içerir. Ortaklıklar amaçların kaynaklarla uyumlu hale gelmesine imkan sağlar. Doğa kaynakları yönetimi kendi amaçları ve öncelikleri olan çok sayıda farklı hissedardan oluşur. Bu hissedarlar doğal çevreyi en iyi nasıl idare edebileceklerine dair fikir ayrıklıkları yaşayabilirler. Hissedarları beraber hareket etmeye teşvik etmek farklı hedefleri uyumlu hale getirmede ve tartışmalı durumlarda karşılıklı yararlı çözümler sağlamada izlenecek ilk yol olarak düşünülür. Ortaklıklar bilgiyi paylaşmada etkili bir mekanizma olabilir. Nadiren tek bir parti gerekli bilgiyi sakla ve çevreyle ilgili bir problemi çözmede uzmanlaşır. Hem bilimsel hem de bölgesel bilgiye sahip ortakları bir araya getirmek yenilikçi, bölgeyle ilgili ve az masraflı çözümler geliştirmeye yardımcı olur. Bu sayede, ortaklıklar amaca ulaşmada tek başına işin üstesinden gelemeyen ancak her birinin tamamlayıcı becerileri olan farklı özneleri bir araya getirirler. Ortak çalışma gereksiz çaba sarf edilmesini önler. Çoğunlukla birbirine yakın kişiler benzer işlerin sorumluluğunu alır. Beraber çalışarak her birey veya organizasyon katkıda bulunarak kaynaklarda tasarruf edebilir. Ortaklıklar paylaşımı ve kaynakların yedeklenmesini teşvik eder. Bir konu üzerinde beraber çalışarak bireyler harcanması gereken zamanı paylaşırlar ve yalnız olsalar erişemeyecekleri potansiyel yatırımlara ulaşabilirler. Bir yerel Biyolojik Çeşitlilik Eylem Planı birçok adımdan oluşan iyi planlanmış bir süreçtir. Resim 1 de görüldüğü üzere bu süreç doğrusal bir çizgi izlemez. Bu projenin çerçevesinde yer alan adımlar eylem planlamasının daha dinamik ve gerçekçi olması yollarını araştırır. BEP sürecinin, başka proje ve programlar gibi, iyi idare edilmesi gerekir. Sürecin başlangıcından itibaren gözlem ve değerlendirmenin temel aşamaları yerel belediyeler tarafından geliştirilen bir kılavuz kitapta açıklanır. Eylemin hareketliliği belediyede anket ve biyolojik çeşitlilik envanteri yapmaya ve neyimiz var? sorusunu cevaplamaya ve ne istiyoruz? sorusunu yanıtlamak için hissedarları sürece dahil etmeye odaklanmıştır. 142

143 Proje çalışmalarında ve alan ziyaretlerinde, başka bir yerde eylem planlama sürecine dahil olması olası ve aşağıda yer alan BEP dahilinde hissedar grupları bulduk: a) Yerel hükümet birimleri/ görevliler BEP dahilinde birçok potansiyel eylemin onaylanması ve uygulamasında sorumluluk sahibidirler. Her gün aldıkları kararlarda biyolojik çeşitliliği göz önüne alabilir ve mekansal planlama, ulaşım, turizmi tarım, vs. gibi farklı sektörlerde BEP amaçlarını uygulayabilirler. Ayrıca eğitim, staj ve iş desteği gibi alanlarda rol üstlenirler. Dengeli bir bakış açısı için hem profesyonel görevlilerden hem de belediyenin seçişmiş üyelerinden temsilcilerin bulunması iyi olacaktır. b) Su ve enerji gibi tesislerin temsilcilerinin arazi ve su idaresinde bakımında önemli rolü vardır. Böylece kendi eylemlerini uygulayarak biyolojik çeşitliliğe yönelik amaçlar ve hedeflere ulaşılmasında doğrudan katkıda bulunabilirler. c) Arazi sahipleri, çiftçiler, çiftlik idarecileri bir belediyedeki arazilere yönetim sağlar. Arazileri önemli yaşam alanları ve türleri içerecek ve büyük ihtimalle eylemleri BEP hedeflerinin gerçekleştirilmesinde önemli katkıda bulunacaktır. Bu yüzden de ya kendilerinin ya da temsilcilerinin sürece tam katılımı önemlidir. d) Dinlenmek veya geçinmek için avcılar ve balıkçılar biyolojik çeşitliliğe ihtiyaç duyarlar. Kırsal alan konusunda bilgi sahibidirler ve içinde bulundukları yerel toplulukların etkin üyeleridirler ve bu onları BEP planlama sürecide önemli birer hissedar yapar. e) Geçimlerini ormancılık, balık yetiştiriciliği, eko turizm gibi yerel doğal kaynaklara (ör. yürüyüş, dağ bisikleti, balık avlama ve avcılık, vs.); yazlıklara ve bölge otellerine; ticari balıkçılık ve diğer endüstrilere bağlı olan iş dünyasının temsilcileri, sanayiciler ve girişimciler yenilenebilir kaynaklara ve üretim için temiz suya ihtiyaç duyan işletmelere bağımlıdırlar. İşletme önemli bir ekonomik, kültürel ve politik güçtür ve kaynakların sürekli olarak idaresi ve işlenmesi uzun vadeli planları arasındadır f) Çevre NGO ları, yürüyüş ve bisikletçi grupları,, teknecilik organizasyonları, balıkçılık ve avcılık kulüpleri, bölge okulları ve üniversitelerindeki öğrenciler gibi çevreyi ve doğayı koruma ile ilgili sivil toplum örgütleri g) Dini liderler ve köyün yaşlıları kırsal alanlarda liderlik rolünü üstlenirler bu gruplarda çok faydalı olurlar. h) Tarım (tarımsal danışmanlar) gibi bölgesel devlet kurumları, bölgesel çevre denetçileri, bölgesel sağlık denetçileri ve bölgesel turizm büroları eylemleriyle BEP amaçlarının gerçekleşmesinde stratejik katkılarda bulunurlar tarımsal çevre yatırımı gibi düzenlemelerin gerçekleşmesini sağlarlar. i) Yerel girişimler ve işgücü destek organizasyonları doğrudan destek sağlayarak, biyolojik çeşitlilikle ilgili iş ve pazarlama fırsatlarını tanıtarak ve sponsor destek şartnamelerine biyolojik çeşitlilik kriterini ekleyerek bilinçlenmede önemli rol oynarlar. j) Biyologları ekoloji uzmanları ( ve diğer doğa bilimciler), arazi mimarları, arazi kullanım ve doğal kaynak planlayıcılarının içinde bulunduğu profesyoneller. 143

144 Korunan Alanlar // Protected Areas k) Bölgedeki liseler, üniversiteler ve yerel biyolojik çeşitliliğe dair bilgi sahibi olabilecek ve BEP sürecine katkıda bulunabilecek okullar; özellikle biyoloji, ekoloji, çevre çalışmaları, jeoloji, ve diğer doğal bilimlerle ilgili bölümler. l) Özel amaçları ve yerel toplulukları temsil eden belediye sakinleri. m) Yerel gazetelerin temsilcileri, radyo ve televizyon temel mesajları yayımlayarak BEP nin başarısında önemli fark yaratırlar. Ulusal medya kuruluşlarının ve internetin faydası görmezlikten gelinmemelidir. Etkili iletişim ve BEP sürecinin teşviki yerel topluluklar arasında meşrutiyet ve destek sağlamada, önemli hissedarları gelişim aşamalarında bulunmaları ve hedeflerin gerçekleşmesi için geniş çapta mülkiyet sağlamaları yönünde desteklemede temel bir unsurdur. Katılım ve destek etkili uygulamada oldukça önemlidir ve bu yüzden ne kadar çok insan ve kuruluş BEP süreçlerinden haberdar olursa o kadar iyi olur. Belediye içerisinde belirli bir durumun ihtiyaçlarını karşılamak için basit bir iletişim planı yapmak faydalı olacaktır. En uygun iletişim yaklaşımını seçerken, şu üç temel soru cevaplanmalıdır: 1. Neyi iletmek istiyorum? (Mesaj) 2. Kime ulaşmaya çalışıyorum? (Hedef grup) 3. Seçili hedef gruba mesajımı en iyi nasıl aktarabilirim? ( Araç) Bir iletişim planı ve sürecinin hazırlanması mesajın tarafsız mı yoksa ikna edici mi; gerçeklikle ilgili yoksa teknik mi, basit mi yoksa karmaşık mı; ve hedef grubunun anlayışlı mı yoksa düşmanca mı olup olmadığına bağlıdır. Bu etmenler iletişim aracını belirleyecektir ( yazılı, görsel, vs.) Çalıştaylar, sunumlar ve yarışmalar gibi etkinlikler bu amaçla düzenlenir. BEP yı daha geniş kitlelere tanıtmaya yardımcı radyo, gazete ve televizyon sayesinde reklam yapılabilir. Herkesin büyük hissedarlarla veya toplumla iletişime geçme becerisi olmadığı unutulmamalıdır. Kaynakların mevcut olduğu yerlerde bu görevleri üstlenecek profesyonel ilişki uzmanlarını çalıştırmaya gayret edilmelidir. Bu anlamda medya, yukarıda değinildiği üzere, bu sürecin önemli bir tarafıdır. Etkili iletişim konuları sunmak ve seçenekleri taraflarla tartışmak için haritalar, güzel hikayeler ve öykücülük gibi araçlardan yararlanmalıdır; önemli türlerin kullanımına dikkat çekmeli ( Boz ayı veya vaşak veya adı bilinen kuşlar ve kelebekler gibi daha küçük canlılar gibi) ve sağlam ekolojik temellere dayanmalıdır. Diğer yapıcı iletişim araçlarından bazıları şunlardır: biyolojik çeşitçililiğin ekonomik yararlarını hesaplama ve bunları hisse sahiplerine her seviyede belirgin kılmak; selin önlenmesi, temiz su üretimi ve havanın temizlenmesi gibi toplumun yararına bir çok hizmet sağlayan dolaylı yararlarını aktarmak. 144

145 Sonuç Bir BEP nin gelişimi ve uygulanmasındaki başarının altında her adımın dikkatlice alınması yatar. Planların başarılı olmasındaki temel faktör bölge insanlarının eylemlerin yürütülmesine olan katkılarıdır. Bu çerçeve biyolojik çeşitliliği yerel düzeyde korumak ve toplumun katılımıyla bir farkındalık yaratmak üzerine kuruludur. Bu çalışmada, katılıma, hissedarların sürece dahil edilmesine ve diğerleri ile arasındaki iletişime vurgu yapılmıştır (ör. yaşam alanları ve türlerin korunması, araştırma, belgeleme, uygulama süreci ve eylemlerin gözlenip değerlendirilme aşamalarında bilimsel içerik sağlama) Güneydoğu Avrupa daki birçok yer gibi, Türkiye deki birçok bölge de, artan şehir nüfusu, modern teknoloji ve getirileri kısa vadede gerçekleşen artan turizm zaten sürekli bir ekonomik kalkınmaya yol açmıştır. Nehirler ve yer altı suları kirlenmiş, ağaçlar kesilmiş, yaylalar ya kaderlerine terk edilmiş ya da aşırı sömürüye uğramış, havyamlar be balıklar aşırı avlanmayla karşı karşıya gelmiş, sulak alanlar kurutulmuş ve nehirler düzleştirilmiş ve derinleştirilmiştir. Ekosistem hizmetleri gerilemiş ve bu da doğanın ve biyolojik çeşitliliğin sunduğu hizmetlerin yok olmasına neden olmuştur. İyi haber şudur ki artık devletler ve devlet içi kurumlar yakın gelecekte her düzeyde bu düşüşü durdurmaya ve azaltmaya karar kılmışlardır. Bunun yanı sıra Yerel ve bölge düzeyindeki otoriteler biyolojik çeşitliliği yoksullukla mücadelede ve devam eden yerel kalkınmayı desteklemede önemli bir unsur olarak görmeye başlamışlardır. Devletin sorumlu olduğu alanlar ile beraber, bölgedeki hissedarlar, özellikle belediyeler ve arazi sahipleri, çiftçiler, ormancılar, bölgesel NGOlar, küçük işletmeciler ve vatandaşlar da doğal kaynakların korunmasından sorumludurlar. Biyolojik çeşitlilik ve ekosistemlerin iki önemli unsurunu oluşturduğu bölgedeki doğal kaynakların akıllıca kullanımın sağlanmasında hepsinin ayrı bir rolü vardır. En iyi sonucu elde etmek için ortak bir çalışma yürütmek son derece önemlidir. Bunda payı olan herkesin bilgisiyle katkıda bulunabilmesi ve sürece dair düşüncelerini katılımcı bir şekilde dile getirebilmeleri gerekmektedir. Türkiye de olduğu gibi Güneydoğu Avrupa nın birçok yerinde de, özellikle kırsal kesimlerde biyolojik çeşitlilik ve ekosistemler hala çiftçiler, balıkçılar ve diğerleri i.in önemli bir geçim kaynağıdır. Bu hizmetler ayrıca bitki ve hayvanların, yaşam alanları ve çok işlevli arazilerin kullanılması; eko turizm; şifalı bitkilerin toplanması ve pazarlanması; balıkçılık, yetkili ormancılık ve diğerleri gibi alanlara yönelik yenilikçi küçük biyolojik çeşitlilik işletmelerine fırsat sağlar. Böylece biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetleri özellikle uzak kalmış kırsal alalarda bölgesel işe alımların sağlanmasına, yoksullukla mücadeleye ve bölgenin daha istikrarlı ve uyumlu bir halde kalkınmasına doğrudan katkıda bulunur. Doğal hayatın arta kalitesi bölgeye daha çok ziyaretçi çekerek yerel yatırımlara dönüşebilir. Kültürel ve manevi kalkınmaya bir kaynak sunmasının yanı sıra, biyolojik çeşitlilik gelecek nesiller için bir gurur kaynağı ve mira olarak görülmektedir. Bu yüzden de birçok yerel gelenekleri için bu durum insanları ve biyolojik çeşitliliği birbirine bağlayan bir temel teşkil etmektedir. 145

146 Korunan Alanlar // Protected Areas KAYNAKLAR Local Biodiversity Action Planning for Southeastern Europe, A Handbook, with Jones-Walters, L., Catchpole, R., Mladenović, A., Çil, A., Snethlage, M., Čivić, K., Schrauwen, A., Sušić, S. and Solujić, A.S. ECNC, Tilburg, the Netherlands. Secretariat of the Convention on Biological Diversity, The Ecosystem Approach, (CBD Guidelines) Montreal: Secretariat of the Convention on Biological Diversity 50 p Biodiversity matters for sustainable development, Editors: Snethlage, M. and Cil, A., ECNC, The Netherlands UNDP, 2009; 146

147 Ekosistem Hizmetleri ve Korunan Alanların Sağladığı Faydalar Başak Avcıoğlu Çokçalışkan WWF-Türkiye Ekosistem hizmetleri, insanların doğrudan veya dolaylı olarak ekosistem fonksiyonlarından bir başka deyişle doğal varlıkların (toprak, su ve yaşayan organizmalar) insanlar için dönüştürdükleri ürünlerden elde ettikleri faydalardır (Constanza 1997, Cork vd 2001, Sarukhán ve Whyte 2005). Doğadan ucuz olarak elde edilmesi ve yerine geçebilecek insan üretimli alternatiflerinin kısıtlı olması nedeniyle insan yaşamında önemi büyüktür (Sarukhán ve Whyte 2005). Küresel ölçekte farklı ekosistem tipleri ve sağladıkları hizmetler Uluslararası Doğa Koruma Örgütü (IUCN) tarafından Çizelge 1. de gösterilmiştir (Anonymous 2004). İnsanların, dolaylı veya doğrudan faydalanma biçimine göre ekosistem hizmetleri 4 başlık altında toplanır (Sarukhán ve Whyte 2005): 1. Tedarik hizmetleri; su, gıda, lif, genetik kaynaklar ve biyo-kimyasal kaynaklar. 2. Düzenleyici hizmetler; hava ve iklim kalitesini düzenleme, erozyon, hastalık, zararlılar, sel ve doğal afet kontrolü, tozlaşma, su temizleme. 3. Kültürel hizmetler; dini, manevi ve estetik değerler, turizm, rekreasyon. 4. Destekleyici hizmetler; besin, karbon döngüsü gibi. Çizelge 1. Temel ekosistem tipleri ve hizmetleri (Anonymous 2004) Ekosistemler üzerinde, insan kullanımlarından dolayı oluşan tahribatlar sonucu sağladıkları hizmetlerin azalmasıyla, insanların karşı karşıya kaldığı sorunlar da 1970 lerde artmaya başlamıştır. Ekosistemlerde yaşanan bozulmalarla orantılı olarak fonksiyonları azaldığında; balıkçılık, tozlaşma, toprağın sabitlenmesi, taşkın kontrolü gibi çevresel hizmetlerin de azalacağı belirtilmiştir (Mooney ve Ehrlich 1997). Ekosistem fonksiyonları ve insan 147

148 Korunan Alanlar // Protected Areas refahı arasındaki bağlantı ile ekosistem hizmetleri üzerine yapılmış en önemli çalışma Binyıl Ekosistem Değerlendirmesidir. Bu değerlendirme küresel ölçekte ekosistemlerin ve hizmetlerinin durumunu yansıtmasının yanısıra, bu konunun bilim insanları ve politikacıların gündemine taşınmasında da önemli katkısı olmuştur. Lant vd. (2008), Binyıl Ekosistem Değerlendirmesi raporunun en önemli bulgusunu, pazar değeri olan hizmetlerin pazar değeri olmayanlardan veya doğal sermayeden edinilen hizmetlerden daha iyi durumda olduğunu göstermesi olarak belirtmiştir. Dolayısıyla tedarik hizmetlerinden tarım, hayvancılık, çiftlik balıkçılığı gibi kültüre alınan ürünler artarken, doğrudan doğadan yakalanan balık, genetik kaynaklar ve yabani bitkiler gibi ürünler azalmaktadır. Benzer şekilde, doğrudan doğal ekosistemlerin sağladığı düzenleyici ve destekleyici hizmetlerde de düşüş yaşanmaktadır (Lant 2008). Ekosistem hizmetleri, doğal süreçlerin ve ekosistemlerin bozulmadan yönetilmesi ve korunması amacıyla ilan edilmiş olan korunan alanlarda en yüksek düzeydedir. IUCN in Dünya Korunan Alanlar Komisyonu (WCPA) tarafından yapılan tanıma göre korunan alan, ekosistem hizmetleri ve kültürel değerlerle birlikte doğanın uzun dönemli korunmasını sağlayan, yasal veya diğer etkin araçlarca tanınmış, ayrılmış ve yönetilen, sınırları net olarak tanımlanmış bir coğrafi alandır. Korunan alanların tanımından da anlaşıldığı üzere, ekosistem hizmetlerinin korunması ve sürdürülmesi için bu alanların önemi büyüktür. Korunan Alanlardaki Ekosistem Hizmetlerinden Elde Edilen Faydalar Ekosistem hizmetlerinin çoğu biyolojik çeşitlilikle ilişkilidir, dolayısıyla biyolojik çeşitliliğin veya ekosistem hizmetlerinin korunması dolaylı olarak birbirlerinin korunmasına destek olmaktadır (Egoh 2007, Chan 2006). Korunan alanlar biyolojik çeşitliliği korumaya yönelik ayrılan alanlar olsa da, aralarındaki bu bağdan dolayı insanlar için pek çok hizmet ve fayda sağlamaktadır. Bu faydalar, besin gibi doğrudan insanlar tarafından kullanılan faydalar olduğu gibi ekonomik olarak ülke mali sistemine dolaylı katkı veren faydalardır. Üstelik bu faydalar, korunan alanların daha doğru ve etkin bir şekilde yönetilmesiyle de katlanarak artmaktadır. Stolton ve Dudley (2010), korunan alanlardan sağlanan faydaların ekonomik olarak ölçülmesinde farklı yöntemler olsa da, korunan alanlardan elde edilen gelirin, yönetime harcanan miktardan çok daha fazla olduğunu belirtmektedir. Doğa Koruma Örgütü (The Nature Conservancy) tarafından Meksika da yapılan bir araştırmaya göre, hükümetin korunan alanlara yönelik her bir dolarlık yatırımının karşılığı 52 dolar olarak geri dönüş sağlamaktadır. Egoh (2007) ekosistem hizmetlerinin korunmasından elde edilen faydaları şu şekilde özetlemektedir: 1. Ekosistem hizmeti ödemeleri (payment for ecosystem services PES), öncelikli alanların korunması için bir kazanç sağlar 2. Hizmetlerin doğrudan faydalanıcılarla bağlantılı olması, koruma planlarının daha kolay uygulanmasına imkan verir 3. Hizmetlerin korunması hedeflenerek çoğu biyolojik çeşitlilik unsuru da korunmuş olur. 148

149 Korunan alanlardaki ekosistem hizmetlerinin korunmasıyla elde edilen faydalar şu şekilde özetlenebilir: İklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması: Korunan alanlar, iklim değişikliğiyle küresel mücadelede azaltım ve uyum stratejilerinde önemli role sahiptir. Sera gazı emisyonlarını azaltarak iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya katkısı bulunmaktadır ve ana ekosistem hizmetlerinin devamlılığını sağlayarak iklim değişikliği etkileriyle mücadelede yardımcı olurlar. Korunan alanlar, pek çok bölgede doğal kalmış geniş habitatları bulundurmaktadır. Yaşamsal ekosistem hizmetlerini korumak ve ekosistemlerin iklim değişikliğine direncini artırmak amacıyla peyzaj düzeyinde geniş alanları korumak ve bu alanlar arasında bağlantı kurulmasını sağlamaktadır (Dudley et al. 2010). Su kaynaklarının korunması ve temiz su sağlama: Çoğu korunan alan içinde insanların doğrudan su temin ettiği nehir, göl ve yer altı su kaynakları olan farklı sulak alan ekosistemlerini barındırmaktadır. Yanısıra sulak alanlar, barındırdıkları tortu, toprak ve bitkiler sayesinde suyu, içinde bulunan kirleticilerden arındırarak temizlemektedir (Anonymous 2010). Taşkın denetimi: Akarsu havzalarında bulunan ormanlar, turbalıklar ve sulak çayırlar, üst havzalardaki kar erimesi ve yağmur akışını yavaşlatarak, ani ve yok edici etkisi olan taşkınları önlemektedir (Anonymous 2010). Akarsu havzalarındaki bu ekosistemlerin korunan alanlar içinde koruma altına alınması, bu hizmetin sürekliliğini sağlamaktadır. Rekreasyon ve turizm: Korunan alanlarda, sahip olduğu statüye bağlı olarak turizm ve rekreasyonel etkinlikler planlı bir şekilde yapılabilmektedir. Turizm ve rekreasyondan elde edilen gelir, korunan alanın yönetimi için kullanılırken, yöre halkı için de alternatif geçim kaynağı sunmakta ve kırsal kalkınmayı desteklemektedir. Gelir kaynağı olmasının yanısıra, korunan alanlarda gerçekleştirilen rekreasyon ve turizm etkinliklerinin insanlara manevi faydaları da vardır. Sağlık: Biyolojik çeşitlilik açısından zengin alanları barındıran korunan alanlarda, pek çok hastalık için ilaç üretiminde kullanılan tıbbi ve aromatik bitki ile hayvanlar bulunur. İlaç sanayine ek olarak pek çok tür, yöre halkı tarafından da tıbbi amaçlı tüketilmektedir. Tozlaşma: Çoğu tahıl ve meyve gibi besin ürünlerinin tozlaşması böcekler sayesinde olmaktadır. Korunan alanlardaki bitki örtüsü, böcek çeşitliliği açısından zengin ortamlardır. Buradaki böcekler korunan alanlar içindeki bitkileri tozlaştırdığı gibi, çevresinde bulunan otlakların bitki üretimini destekler ve tarım arazilerinin ürün vermesine fayda sağlamaktadır. Kıyı koruma: Kasırga, hortum, fırtına kabarması ve deprem sonrasında Hint Okyanusu (Anonymous 2010) ile Japonya da meydana gelen tsunami kıyı yerleşimlerine büyük zarar vermiş ve pek çok insan yaşamını kaybetmiştir. Kıyılarda bulunan mangrov, tuzcul bataklıklar, lagünler gibi sulak alanlar (Anonymous 2010) ile kıyı ormanları, kıyılarda oluşan doğal afetlerin yıkıcı etkisini azaltmaktadır. Dolayısıyla bu ekosistemlerin korunması amacıyla kıyılarda oluşturulan korunan alanların, insan yaşamını doğrudan koruyucu etkisi bulunmaktadır. Besin sağlama: Korunan alanların içinde ve çevresinde yaşayan pek çok insan bulunmaktadır. 149

150 Korunan Alanlar // Protected Areas Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ve çoğu az gelişmiş ülkede insanlar; besin, yapacak ve yakacak odun üretimi gibi odun ve odun dışı orman ürünlerini doğal ekosistemlerden sağlamaktadır. Türkiye de korunan alanlarda odun üretimi olmasa bile mantar ve çeşitli bitkiler besin amacıyla korunan alanlardan toplanmaktadır. Manevi ve kültürel değerler: Çoğu korunan alanda, insanlar için manevi ve kültürel değeri olan doğal alanlar ile yapıtlar bulunmaktadır. Örneğin bazı uygarlıklar için kutsal sayılan şelaleler, çoğu orman alanında bulunan ve insanların girmeye çekindiği belalı ormanlar, kutsal dağlar korunan alanlar içinde muhafaza edilmekte ve yöre insanının manevi ve kültürel değerlerinin korumanmasında fayda sağlamaktadır. Balıkçılık için kuluçka ve yavru yetişme yerleri: Körfez, mangrov ve lagünler gibi kıyısal sulak alanlar, balık türlerinin önemli kuluçka ve yavru yetişme yerleridir (Anonymous 2010). Kıyı sulak alanlarının yanısıra, deniz koruma alanları da balık stoğu açısından önemli alanlardır ve çevrelerindeki denizlere göre balık yoğunluğu fazladır (Stolton and Dudley 2010). Özellikle deniz koruma alanları içinde ilan edilen balıkçılığa kapalı alanlar, balık stoklarının artmasında önemli fayda sağlamaktadır (Tongson ve Dygico). Biyolojik çeşitliliğin korunması: Hangi ekosistem tipini içerirse içersin, korunan alanlar türler ile genetik çeşitlilik açısından zengin ve ekolojik süreçlerin korunduğu önemli alanlardır. Geçmişte korunan alanlar görsel peyzaj ve tarihi değerler açısından veya tek bir türün korunması için ilan edilmiş olsa da Dudley e (2010) göre, geliştirilen yeni yöntemler sayesinde korunan alanların seçimindeki yaklaşımlar değişmiştir. Korunan alanlar biyolojik çeşitliliğin korunmasının yanısıra, evrimsel süreçler ve geleceğe yönelik doğal alan restorasyonunda önemli faydalar sağlamaktadır (Stolton and Dudley 2010). Korunan Alanların Sağladığı Faydaların Değerlendirilmesi Ekosistemlerin ve insanlar için sağladıkları hizmetlerin durumunu ortaya koyan Binyıl Ekosistem Değerlendirmesi beraberinde; hizmetlerin ölçülmesi, modellenmesi, haritalanması ve değişim konularında araştırmalara ihtiyaç olduğunu da ortaya koymuştur (Fisher 2009). Korunan alanların barındırdığı doğal değerler ve ekosistemlerin sağladığı hizmetlerin faydalarının değerlendirilmesi amacıyla, Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından Korunan Alan Faydalarının Değerlendirme Aracı (PA-BAT) geliştirilmiştir. PA- BAT, korunan alan yöneticilerinin ve bu alanlardan sorumlu kuruluşlarının, korunan alanların sağladığı faydaların ölçülmesi ve bu konuda bilgi üretilmesi ihtiyaçlarına yönelik olarak geliştirilmiştir. Yöntem ilk olarak, korunan alanlar ile fakirliğin azaltılması arasındaki bağlantının değerlendirilmesi amacıyla geliştirilmiştir. Ancak daha sonrasında, alan uygulamalarında daha kapsamlı bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunun görülmesiyle kapsamı genişletilmiştir. PA-BAT yöntemi, korunan alanlar için geliştirilmiş bir yöntem olsa da, orman alanlarının yönetimi ve tarımsal peyzaj alanlarından veya rekreasyon amacıyla ayrılan alanlardan elde edilen faydaları değerlendirmede de kullanılabilir (Stolton and Dudley 2009). Türkiye de ve dünyada korunan alanlar üzerinde tahribatlar ve kullanıma yönelik baskılar giderek artmaktadır. Stolton ve Dudley e (2009) göre, koruma sayesinde korunan alanlardan elde edilen faydalar, koruma için önemli gerekçeler olacaktır. 150

151 PA-BAT yöntemi, bireysel olarak korunan alanların sağladığı faydaları değerlendirmektedir: Yöntem, korunan alan yöneticilerinin ilgi gruplarıyla birlikte, korunan alan için önemli olan değer ve sağladığı faydaların değerlendirilmesini sağlar, Yöntem, korunan alanlar içinde izin verilen etkinliklerin faydalarını değerlendirir, Genel bir değerlendirme yöntemidir, izleme amacına yönelik değildir, Korunan alan içindeki mevcut bilgi, kaynak ve kapasite yeterli ise detaylı izleme ve analiz amacıyla önemli alanların belirlenmesine yardımcı olur, Yöntem, alanda bilgi var ise değer ve faydanın ekonomik olarak kayıt altına alınması fırsatı verir. Ancak, ekonomik değerlendirme yöntemi değildir, Yöntem, korunan alanlar arasında bir puanlama ve önceliklendirme amacıyla geliştirilmediğinden, bu amaçla kullanılmamalıdır. PA-BAT, korunan alanlarda yaşayan yöre halkı, alan yöneticileri, alanlar hakkında bilgi sahibi uzmanlar ile sivil toplum kuruluşlarının (STK) birarada, karşılıklı değerlendirmesiyle uygulanmaktadır. Değerlendirmeye alınan korunan alanda izin verilen etkinliklerin, yöre halkına, bölge insanına ve ulusal ile uluslararası düzeyde sağladığı faydaların yanısıra, varsa bu faydalardan elde edilen ekonomik gelirlerin değerlendirmesi yapılır. PA-BAT Küre Dağları Milli Parkı Uygulaması ve Sonuçları PA-BAT ın ilk alan uygulaması Küre Dağları Milli Parkı nda, WWF in Yaşayan bir Dünya için Korunan Alanlar Programı ile Çevre ve Orman Bakanlığı, UNDP-Türkiye ve WWF-Türkiye işbirliğinde yürütülen Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi kapsamında yapılmıştır. Küre Dağları Milli Parkı nın, Bartın ve Kastamonu İl sınırlarında birer günlük çalıştaylarla, yöre halkı, üniversitelerden uzmanlar, alan yöneticileri ile STK temsilcilerinin katılımıyla, PA-BAT ı geliştiren uzmanlar ile WWF-Türkiye ve Çevre ve Orman Bakanlığı personeli tarafından Mart 2009 tarihlerinde uygulanmıştır. Yöntemin uygulanması 3 grup halinde yapılmıştır: Grup 1. Küre Dağları Milli Parkı nın Bartın İli kısmında yaşayan yöre halkı ve sivil toplum kuruluşu üyeleri Grup 2. Bartın ve Kastamonu İllerinde çalışan akademisyenler ve milli park yöneticileri Grup 3. Kastamonu İli kısmında yaşayan yöre halkı ve sivil toplum kuruluşu üyeleri PA-BAT, korunan alanlarda genel olarak bulunan 24 faydanın değerlendirmesiyle yapılır. Ancak her korunan alan için tüm faydalar bulunmayabilir. Korunan alan içinde hangi faydaların değerlendirileceğine, uygulama öncesinde alanı iyi bilen uzmanlar biraraya gelerek karar vermelidir. Küre Dağları Milli Parkı nda yapılan ön değerlendirme sonucunda, milli park içinde ve tampon bölgesinde olmak üzere aşağıdaki faydaların değerlendirilmesine karar verilmiştir. 151

152 Korunan Alanlar // Protected Areas Biyolojik çeşitliliğe katkı Korunan alan yönetiminde iş olanakları yaratılması Avlanma Besin kaynakları ve yabani bitkiler Geleneksel tarım Otlatma ve ot üretimi Ticari olmayan su kullanımı Kültürel ve tarihi değerler Kutsal doğal alanlar ve peyzajlar Yabanıl ve benzeri simgesel değerler Tıbbi bitkilerin toplanması Rekreasyon ve turizm Bilgi üretimi Formal ve formal olmayan eğitim Genetik malzemeler İklim değişikliği azaltım Toprağın tutulması Taşkın önleme Su kalite ve miktarının artırılması Tozlaşma ve bal üretimi Odun dışı orman ürünleri Ormancılık, odun üretimi Küre Dağları Milli Parkı nda, geniş katılımla uygulanan değerlendirmede yöre ve bölge halkı ile ulusal ve uluslararası düzeyde, milli parkın ekosistemlerinden elde edilen faydalar belirlenmiştir (Tablo 1 ve 2). İnsanların elde ettiği faydalar, ekonomik kazançlar açısından da ele alınmıştır ve insanlara ekonomik fayda sağlayan değerler de belirlenmiştir (Tablo 3 ve 4). Biyolojik çeşitlilik açısından son derece zengin olan milli parkın, insanlara sağladığı faydalar açısından da önemli olduğu yapılan değerlendirme sonucunda ortaya çıkmıştır (Stolton and Higgins 2009). Değerlendirmede Küre Dağları Milli Parkı içinde insanlar 152

153 açısından en çok değerli olan faydaların, doğal ekosistemlerin ticari olmayan kullanımlar için su sağlaması ile mevcut suyun kalite ve miktarının artırılması olduğu belirlenmiştir (Tablo 1). Tampon bölge içinde ise yabani bitkisel besinler, otlatma ve ot toplama, odun üretimi, ekosistemlerin insanlara sağladığı önemli faydalardır. Milli park içinde ve dışında elde edilen faydaların ekonomik kazanca dönüşümü değerlendirildiğinde, en yüksek ekonomik gelir rekreasyon ve turizm, toprak sabitlemesi ve taşkın önleme hizmetlerinden elde edilmektedir. Tampon bölgede ise geleneksel tarım ve odun üretimi, ekonomik gelir sağlayan değer ve hizmetlerdir. Tablo 1. Küre Dağları Milli Parkı içindeki doğal ekosistemlerin insanlara sağladığı faydalar Tablo 2. Küre Dağları Milli Parkı nın tampon bölgesindeki doğal ekosistemlerin insanlara sağladığı faydalar 153

154 Korunan Alanlar // Protected Areas Tablo 3. Küre Dağları Milli Parkı içinde doğal ekosistemlerin insanlara sağladığı ekonomik faydalar Tablo 4. Küre Dağları Milli Parkı nın tampon bölgesinde doğal ekosistemlerin insanlara sağladığı ekonomik faydalar Sonuç Korunan alanlar küresel ölçekte yeryüzünün %13,9 unu, Türkiye de ise yaklaşık %5 ini kaplamaktadır. Bu kadar az bir yüzölçümünü kaplamasına rağmen, korunan alanlar içinde var olan doğal ekosistemler insan yaşamı için vazgeçilmez faydalar sunmaktadır. Binyıl Ekosistem Değerlendirmesi ne göre, dünya üzerindeki doğal ekosistemler hızla tahrip olmakta ve sağladıkları ekosistem hizmetleri de azalmaktadır. Ekosistemlerin insanlar için sağladığı hizmet ve faydaların devamlılığı, mevcut korunan alanların etkin bir şekilde yönetimi ile biyolojik çeşitliliğin, ekolojik süreçlerin, genetik kaynakların zengin olduğu ve doğal ekosistemlerin bozulmadan sürdürüldüğü alanlarda, yeni korunan alanların ilan edilmesine bağlıdır. Türkiye de son yıllarda ekonomik faydalar ön plana çıkmış ve korunan alanları maden, enerji, turizm gibi yatırımlara açacak uygulamalar artış göstermiştir. Bu 154

155 yatırımlar, kısa sürede ekonomik faydalar getirse de, doğal ekosistemlerin korunmasıyla elde edilecek hizmetlerin ve daha yüksek ekonomik kazançların yok olmasına neden olmaktadır. PA-BAT gibi yöntemler, korunan alanların yönetiminden sorumlu kurumlara ve karar vericilere, bu alanlardan elde edilen faydaların öneminin gösterilmesinde ve etkin koruma sağlanmasında katkıda bulunacaktır. Teşekkürler Küre Dağları Milli Parkı nda PA-BAT uygulaması 2009 yılında WWF in Yaşayan bir Dünya için Korunan Alanlar Programı ile Çevre ve Orman Bakanlığı, UNDP Türkiye ve WWF-Türkiye işbirliğinde yürütülen GEF destekli PIMS 1988: Türkiye nin Ulusal Korunan Alanlar Sisteminde Orman Koruma Alanları Alt Sisteminin Kapsam Ve Yönetim Etkinliğininin Arttırılması Projesi kapsamında, WWF International ve WWF-Türkiye uzmanlığıyla uygulanmıştır. Yazar, yöntemi geliştiren ve Küre Dağları Milli Parkı nda uygulayan uzmanlardan Sue Stolton ve Liza Higgins ile çalıştaya katılım sağlayarak değerlendirmeyi sağlayan yöre halkına, akademisyenlere, sivil toplum kuruluşlarına ve uygulamaya destek veren Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü personeline teşekkür eder. 155

156 Korunan Alanlar // Protected Areas KAYNAKLAR Anonymous, How Much an Ecosystem Worth: Assessing the Economic Value of Conservation. IUCN, TNC, World Bank. Anonymous, Wetland Ecosystem Services Factsheets. RAMSAR Convention Secreteriat, Gland, Switzerland. Chan, K.M.A., M.R.Shaw, D.R. Cameron, E.C.Underwood, G.C. Daily, Conservation Planning for Ecosystem Services. PLoS Biology, V. 4, I. 11, pp Cork, S., D. Shelton, C. Binning, R. Parry, A Framework For Applying The Concept of Ecosystem Services to Natural Resource Management in Australia. Third Australian Stream Management Conference, pp , Rutherford. Costanza, R The value of the world s ecosystem services and natural capital. Nature, vol 387, pp Dudley, N., Stolton, S., The Protected Areas Benefit Assessment Tool. WWF, Switzerland. Dudley, N. (2010). Nature Conservation: Living Space for Biodiversity. Stolton, S. and Dudley, N. (ed). Arguments for Protected Areas: Multiple Benefits for Conservation and Use. WWF, Earthscan, London. Dudley, N., Stolton, S., Belokurov, A., Krueger, L., Lopoukhine, N., Mackinnon, K., Sandwith, T., Sekhran, N. (editor), Natural Solutions: Protected Areas Helping People Cope With Climate Change. IUCN-WCPA, TNC, UNDP, WCS, The World Bank and WWF, Gland, Switzerland, Wahington DC, and New York, USA. Egoh, B., M. Rouget, B.Reyers, A. Knight, R. Cowling, A. Vanjaarsveld, A. Welz, Integrating ecosystem services into conservation assessments: A review. Ecological Economics, 63, Fisher, B., Turner, R. K., Morling, P., 2009.Defining and classifying ecosystem services for decision making. Ecological economics, 68, pp Lant, C. L., Ruhl, J. B., Kraft, S. E., Tragedy of Ecosystem Services. Bioscience, Vol. 58, No. 10, pp Mooney, H. A., Ehrlich, P. R., Ecosystem Services: A Fragmentary History, In: Nature s Services Societial Dependence on Natural Ecosystems. Daily, G. E (eds), Island Press, pp , Washington, DC. Sarukhán, J and Whyte, A. (editor), Ecosystems and Human Well-being: Synthesis. Millenium Ecosystem Assessment. Island Press, Washington, DC. Stolton, S. And Higgins, L Protected Areas Benefit Assessment Tool: Küre Mountains National Park. Unprinted Report, WWF. Stolton, S. and Dudley, N. (editor), Arguments for Protected Areas: Multiple Benefits for Conservation and Use. WWF, Earthscan, London. Tongson, E., Dygico, M., Managing and Monitoring Success: The Story of Tubbataha Reefs, Philippines. Stolton, S. and Dudley, N. (editor). Arguments for Protected Areas: Multiple Benefits for Conservation and Use. WWF, Earthscan, London. 156

157 Koruma Alanlarını Olumsuz Etkileyen Konvansiyonel Tarıma Karşı Alternatif Tarım Yöntemi: Organik Tarım Gökhan AYDIN(1) (1) SDÜ Atabey Meslek Yüksekokulu Atabey-ISPARTA Giriş Atalarımız yerleşik toplumlar halinde yaşamalarından önce yiyeceklerini avlanarak ve toplayarak sağlarlardı. İnsanoğlunun çiftçilik ile uğraşının yaklaşık yıl önce verimli Ortadoğu topraklarında başladığı söylenmekte, daha sonrasında ise tarımın birbirinden bağımsız olarak Meksika, Çin ve Afrika da yapıldığı bildirilmektedir. Ayrıca insanların tarıma geçişlerinin son Buzul Çağı ndan sonra nüfusun artışına paralel olarak yaygınlaştığı düşünülmektedir. Zaman içerisinde çiftçilik ile uğraşan insanoğlu zararlılarla mücadele ve birim alandan daha fazla ürün eldesi amacı ile pestisit kullanmaya başlamışlardır. Bilinen ilk pestisit toz halinde kullanılan sülfür elementinden elde edilmiş ve Sümer ler tarafından yaklaşık 4500 yıl önce Mezopotamya da kullanılmıştır. 15 yy itibari ile arsenik, cıva ve kurşun içeren pestisitler zararlıları öldürmek amacı ile ürünlerin üzerine uygulanmıştır. Tütün yapraklarından elde edilen nikotin sülfat 17 yy da insektisit olarak ilk kez kullanılmıştır (İlter ve ark., 1999; Wikipedia, 2011a). Arsenik ağırlıklı pestisitlerin kullanımı ise 1950 li yıllara kadar sürmüştür. İsviçreli kimyacı Paul Herman Müller in 1948 yılında Nobel Ödülü nü alışı, ilk kez 1874 yılında sentezlenen DDT (dichlorodiphenyltrichloroethane) nin sıtma ve sarıhumma (lekeli humma, tifüs) hastalıkları vektörünün kontrolü ile böcek öldürücü olarak kullanılabilirliğinin ortaya atılması ile olmuştur (Wikipedia, 2011b, Kansu, 2000). Böylelikle özellikle 2. Dünya savaşı sonrası popüler olan organik tarım yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş, sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu konvansiyonel tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç, gübreler ve kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. Tarım alanlarında bilinçsizce kullanılan kimyasallarla elde edilmesi beklenen amaç, yeşil devrim denilen bir süreci başlatmak ve böylelikle birim alandan daha fazla ürün elde etmekti. Konvansiyonel ve entansif tarım uygulamalarının doğaya verdiği zararları 1962 yılında yayınladığı Sessiz Bahar (Silent Spring) isimli kitabında belirten Amerikalı biyolog Rachel Carson belki de dünya tarihini değiştirmiştir (Carson, 1962). Kitap DDT ve diğer pestisitlerin insanlarda kanser yapma olasılığını oldukça yüksek oranda arttırabileceğini, kullanılan kimyasalların doğada yaşayan canlıları, özellikle besin zincirinin üst sıralarında yer alan kuşları tehdit ettiğini bildirmektedir. Sessiz Bahar yayınlandıktan 10 yıl sonra DDT nin başta Amerika olmak üzere birçok ülkede yasaklanmasına neden olmuştur (Allaby, 1998). Stockholm Bildirgesi (Stockholm Convention) ile tarım alanlarında kullanımı yasaklanan DDT, ne yazık ki günümüzde bile bazı ülkelerde hastalık vektör kontrolü amaçlı olarak sivrisinekleri öldürmek yada uzaklaştırmak 157

158 Korunan Alanlar // Protected Areas amaçlı olarak kullanılmaktadır (Wikipedia, 2011c). Tüm bunlara karşın 1950 den bu yana pestisit kullanımı 50 kat artmış ve şu an için her yıl 2,5 milyon ton pestisit kullanımı olduğu bildirilmektedir. Kullanılan pestisitlerin %75 lik oranı gelişmiş ülkelerde uygulanmakta ve bu oran her yıl daha da artmaktadır (Wikipedia, 2011a). Dünya ticareti, 1970'li yıllarda yeniden başlamış olan organik (ekolojik, biyolojik) tarımdaki gelişmelere uygun olarak, Avrupa orijinli firmalar Türkiye'deki firmalardan ekolojik ürün talebinde bulunmuş ve böylece yıllarında ülkemizde ekolojik tarım tam anlamıyla başlamıştır. Bu yıllarda Türkiye nin geleneksel ihraç ürünlerinden kuru incir ve kuru üzüm ilk olarak Ege Bölgesi nden organik olarak ihraç edilmişlerdir. Daha sonra bu ürünlere kuru kayısı, fındık gibi ürünler de katılarak farklı bölgelerimize yayılmıştır. Günümüzde de ülkemizde üretilen ve ihraç edilen organik ürünlerin başında çekirdeksiz kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı, kuru elma ve fındık yer almaktadır. Ürün gruplarının toplam ihracat içindeki oranlarına bakıldığında % 68,5'luk oranla en büyük payın kuru ve kurutulmuş ürünlerde olduğu görülmektedir (Tozan ve Ertem, 1996; Aksoy ve ark., 2002) Organik Tarım hareketini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla 1992 yılında Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) kurulmuştur. Aynı yıl içinde İzmir'de yapılan "2. Akdeniz Ülkelerinde Ekolojik Tarım Konferansı", ETO tarafından organize edilmiştir. Bu şekilde organik tarım alanında ülkemizde yeni bir süreç başlamış olup, İzmir bu hareketin merkezi durumuna gelmiştir (Kısmalı, 1996) Ülkemiz organik üretim açısından çok elverişli şartlara ve büyük bir potansiyele sahiptir. Biyolojik çeşitlilik, uygun ve bozulmamış ekolojik ortam, sentetik girdi kullanımının düşüklüğü, iklimsel ve topoğrafik zenginlik, Asya-Avrupa arasında köprü konumu, verimli tarım arazileri ve tarımdaki binlerce yıllık tecrübesi bunlardan sadece bir kaçıdır. Bu nedenle, kimyasal girdi kullanılmadan, üretimin başından sonuna dek kontrollü ve sertifikalı olarak yapılan organik tarım yetiştiriciliği hem doğanın korunması hem de sağlıklı besin kaynaklarının elde edilmesi açısından büyük yarar sağlayacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki, organik tarım ürünlerinin ihracatın yanı sıra iç pazarda da tüketiminin arttırılması halkımızın bilinçlendirilmesi ve ekonomik olarak güçlenmesi ile sağlanabilir. Ülkemizde son zamanlarda organik tarım ürünlerinin büyük marketlerdeki stantlarda ve eko-marketlerde yerini alması ve talep görmesi sevindiricidir. Konvansiyonel Tarımın Korunan Alanlara Etkileri Kovada Gölü Milli Park Örneği Konvansiyonel tarım; belirli büyüklükteki bir tarımsal araziden daha fazla ürün alınmasına yönelik tarımsal teknoloji ya da modern yöntemlerle yapılan verimi yüksek tarım şeklinde tanımlansa da aslında biyolojik çeşitlilik, biyolojik döngü ve toprak biyolojik aktivitesini azaltan, birim alandan en fazla ürünü elde etmek için doğal kaynaklar hiçe sayılarak sentetik kimyasalların kullanılması ile yapılan tarım şeklidir. Konvansiyonel tarımda üretici, en fazla ürünü almaya gayret gösterirken, organik tarım yapan üretici en iyi kalitede ürün elde etmek için uğraş verir (Organik Pazar, 2011). Hiçbir kimyasal girdinin kullanılmadığı organik tarım yetiştiriciliğinde tamamen çevreye dost doğal kaynaklar kullanılır (T.C.Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, 2011). Böylelikle organik tarım sayesinde doğa ve canlıların sağlığı korunur ve biyolojik çeşitlilik zarar görmeden devam eder. Konvansiyonel tarım 158

159 uygulamaları kullanılan kimyasallar nedeni ile toprak verimliliğini düşürdüğü gibi, yer altı sularının kirlenmesine, bitkiler üzerinde beslenen zararlıların kullanılan kimyasallara zamanla bağışıklık kazanmasına, doğal düşman denilen ve zararlılar üzerinde beslenen canlıların populasyonlarının azalmasına hatta yok olmasına ve böylelikle doğal dengenin bozulmasına neden olabilmektedir. Bilimsel ve estetik bakımdan, ulusal ve uluslararası ender bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçaları olarak nitelendirilen Milli Parklar dan Kovada Gölü Milli Parkı ne yazık ki konvansiyonel tarımda kullanılan kimyasallar sayesinde günden güne yok olma tehlikesi içerisindedir. Konvansiyonel tarımda kullanılan yapay gübrelerin fosfat ve nitrat halinde yerüstü ve yer altı sularına karışması ve Milli Park içerisinde bulunan 810,5 hektarlık Kovada Gölü ne kadar ulaşması büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Gübrelerin yanı sıra tarım alanlarında kullanılan pestisitlerin sularla birlikte göle taşınması sonucunda göl zehirli atıklarla dolmakta, yaşam olumsuz etkilenmektedir yılında Milli Park olarak ilan edilen Kovada Gölü Milli Parkının 1001,5 hektarlık alanı tarım alanı olarak kullanılmaktadır. Koruma alanının içerisinde bulunan tarım alanları toplam korunan alanın % 15,33 ünü oluşturmaktadır. Milli Park sınırları içerisinde bulunan tarım alanlarında genellikle konvansiyonel tarım uygulamaları yapılmaktadır. Kovada Gölü Milli Park sınırlarının hemen dışında da yoğun olarak tarım yapılmaktadır. Kovada Gölü nü besleyen su kaynağı, taşındığı büyük kanal etrafındaki tarım alanlarında uygulanan kimyasallarla bulaşık durumdadır. Su kanalı etrafındaki tarım alanlarında uygulanan Amonyum, fosfor, florür, nitrat, nitrit ve potasyumlu gübreler ile birlikte, bu alanlarda kullanılan pestisitlerin de (arsenik, bakırsülfat, 5H20 (göztaşı), As203 (zırnık, sıçan otu), DOT, aldirin, dieldirin, lindan gibi klorlu hidrokarbonlar, paration, malation gibi organofosforlu bileşikler vb) su ile birlikte taşınarak Kovada Gölü ne bulaştığı tahmin edilmektedir (İSKİ, 2011). Sularda nitrat fazlalığı yeşil alglerin kısa zamanda büyük bir artış göstermesine neden olmaktadır. Ayrıca yüzme amaçlı olarak kullanılan havuz ve göllerde nitrat fazlalığı ölümlere neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra nitrat fazlalığı canlıların yaşamasını zorlaştırmakta aşırı fazlalığı ise yaşama olanak tanımamaktadır. Kovada Gölü nün en derin yerinin yalnızca 7 metre olmasına karşın günümüzde göl dibinin gözle görülmesi nitrat fazlalığı nedeni ile artan yeşil alg populasyonundan dolayı mümkün olmamaktadır. Kovada Gölü nü zehirli kimyasal atıklardan kurtarmanın yollarından biri de, koruma alanı içerisinde ve yakınında bulunan tarım alanlarının konvansiyonel yöntemler yerine, doğaya dost organik tarım yöntemleri ile sertifikalı ve kontrollü bir şekilde yürütülmesi ile sağlanabilir. 159

160 Korunan Alanlar // Protected Areas KAYNAKLAR Aksoy, U., A.Altındişli, E.İlter,2002. Organik Tarım (Hazırlayan: ETO). Ekolojik Tarımın Tarihçesi ve Gelişimi Allaby, M., A Dictionary of Ecology. Oxford University Press, London, 440 p. Carson, R Silent Spring. Penguin Books, London. 317 p İlter, E., A.Altındişli, U.İlter, Ekolojik Tarım (Hazırlayan: ETO ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı). Ekolojik Tarımın Tarihçesi İ.S.K.İ. - İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, İstanbul, aspx?kid= Kansu, İ.A., Genel Entomoloji. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları:965. Ders Kitabı: s. Kısmalı, İ., Ekolojik (Organik, Biyolojik) Tarım. (Editör: Uygun Aksoy, Ahmet Altındişli). Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) Organik Pazar, T. C. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Türkiye de Tarım - Türkçe Tarım Sözlüğü, TurkiyedeTarim,tarim_sozluk.html Tozan, M., A,Ertem, Ekolojik (Organik, Biyolojik) Tarım. (Editör: Uygun Aksoy, Ahmet Altındişli). Ekolojik Tarımın ve Ürünlerin Dünü Bugünü Wikipedia, 2011a. Wikipedia, 2011b. Wikipedia,

161 Türkiye deki Biyolojik Çeşitlilik Koruması: Türkiye nin Komşu Ülkelere Göre Konumu? Max Kasparek Mönchhofstr. 16,69120 Heideberg, Almanya. E-posta: Özet Türkiye zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Türkiye de yaşayan bitki ve hayvan türlerinin sayısının fazla olmasının bir nedeni yüzölçümünün geniş olması, diğer nedeni ise Türkiye nin evrimin iki merkezinde de (Kafkasya ve Ege bölgeleri) topraklara sahip olduğu gerçeğidir. Ülkenin birçok yerinde ortalama tür yoğunluğu diğer bölgelerinkinden pek de fazla değildir. Türkiye deki Korunan alanlar ülkenin alan ölçüsünün yüzde 2.6 sını oluşturur. Türkiye Hükümetinin son yıllardaki yoğun çabalarına karşın bu rakam hala dünya ve AB standartlarının çok altındadır. Orta doğu ve Kuzey Afrika da, alanın yüzde 10.2 si koruma altındadır. Bu değer AB ülkelerinde yaklaşık yüzde 17 kadardır. Ayrıca Türkiye Hükümeti nin koruma alanı yönetimi açılımı da ciddi anlamda bölgesel standartların altındadır. Giriş Nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan türlerin ve yaşam alanlarının sayısı mevcut koruma kaynaklarından çok daha fazladır ve bu durumun hızla kötüye gittiği gözlemlenmektedir. Bu çalışma Türkiye deki durumu kısaca özetlemekte ve şu sorulara yanıt aramaktadır: (1) Türkiye nin biyolojik çeşitliliği komşu ülkelerine kıyasla ne kadar ileridedir? Ve (2) Türkiye Hükümetinin biyolojik çeşitliliği koruma çalışmaları, özellikle komşu ülkelerine kıyasla, yeterli midir? Türkiye deki Biyolojik Çeşitlilik Türkiye çok sayıda benzersiz ekosistemlerin yanı sıra çarpıcı bir faunaya ve bitki örtüsüne sahiptir. Türkiye deki tür çeşitliliğinin zenginliği birçok yayında dile getirilmiştir. Örneğin Türkiye Arançlı tarafından (2002) ılıman kuşağın biyolojik çeşitliliği en fazla olan ülkelerinden biri olarak nitelendirilmiştir. Yüksek bitki topluluklarının sayısı bütün Avrupa da 12,000 kadarken, bu rakam Türkiye de 9,000 dir. Toplam bitki sayısı İngiltere de 2,000; Almanya da 2,500, Romanya da 3,400; Bulgaristan da 3,650, Yunanistan da 5,000; İtalya da 5,600 ve İran da 8,000 dir. Bu bitkilerin 3,504 kadarı Türkiye deki bitki örtüsüne özgüdür, buna karşın Avrupa daki bütün özgün bitkilerin sayısı sadece 2,750 dir. Bu rakamlar Türkiye nin önemini küresel ölçekte arttırması açısından oldukça çarpıdır. Her ne kadar rakamların diğer ülkelerle kıyaslanması daha zor olsa da, hayvanlar açısından da zengin bir yaban hayatına ev sahipliği yapmaktadır. 161

162 Korunan Alanlar // Protected Areas Küresel biyolojik çeşitlilik haritasına ( Şekil 1) bakıldığında, Türkiye nin çok çeşitliliğe sahip bir ülke olduğu görülür: Biyolojik çeşitliliğin merkezleri olarak adlandırılan özellikle iki bölge dikkat çeker: Kafkasya Bölgesi ve Ege Bölgesi. Türkiye nin evrim açısından önemli bu iki bölgede de toprakları vardır. Türkiye uygulamada evrim açısından önemli iki merkezi de kapsadığından, dolayısıyla buradaki tür sayısı da komşu ülkelerinkine kıyasla çok daha fazladır (Şekil 2). Şekil 1. Damarlı bitki türlerinin sayısının kürsel dağılımı Sonra: Barthlott ve ark. (2004). Şekil 2. Küresel Biyolojik çeşitlilik Merkezleri ür zenginliğinin küresel dağılımını gösteren analizlerde, türlerin sayıları genelde 10,000 km² başına düşen sayı kadardır. Örneğin, Barthlott ve ark. (1999a,1999b) ve Myers ve ark. (2000) bitki türelerinin küresel dağılımı için bir analiz yapmışlardır. Ulaştıkları sonuçlar biri Ege ve Akdeniz Bölgeleri, diğeri ise Doğu Anadolu daki Kafkasya bölgesindeki türlerin çok çeşitliliğini doğrulamaktadır. Ancak, aynı sonuçlar göstermektedir ki Türkiye nin büyük bir kısmı ortalama bir tür zenginliğine sahiptir. İç Anadolu nun, Trakya nın ve Karadeniz in bazı kısımlarındaki türlerin sayısı Balkanlar ve İran ınkilerden pek de fazla değildir. 162

163 Daha detaylı ve içerikli bir biyolojik çeşitlilik analizi yapmak için böyle bir değerlendirme sadece bitkilere ve kuşlara değil, biyolojik çeşitliliğin daha çok öğesine yönelik olmalıdır. Ulusal Biyolojik Çeşitlilik İndeksi (NBI) dört karada yaşayan omurgalı sınıfı ve damarlı bitkiler için tür zenginliğini ölçer ( CBD Sekreterliği, 2001). (Şekil 3). NBI 0 dan (Greenland) 1 e kadar (Endonezya) sıralamaya sokar lik bir NBI ile Türkiye kendisini ile geçen İsrail den sonra bölgede ikinci sırada yer alır. Lübnan, Ermenistan ve Yunanistan da Türkiye den hemen sonra gelmektedir (Şekil 4). Şekil 3. Ülke düzeyinde biyolojik çeşitlilik ( CBD Sekreterliği 2001). Şekil 4. Türkiye deki ve bölgedeki seçili ülkelerdeki Ulusal Biyolojik çeşitlik İndeksi ( CBD Sekreterliği 2001). Türkiye deki Biyolojik Çeşitlilik Koruması Ortadoğu daki bütün ülkeler imzaladıkları Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve diğer uluslararası protokollerdeki taahhütlerinden de anlaşılacağı üzere kendilerini biyolojik çeşitliliği korumaya ve sürdürülebilir olarak yönetmeye adamışlardır. Türkiye ise daha yakın geçmişte biyolojik çeşitliliğin korunmasına dair sorumluluk almıştır. 163

164 Korunan Alanlar // Protected Areas 1991 senesinde bir Çevre Bakanlığı kurulmuş; bir Ulusal Çevre Eylem Planı ve Ulusal BSAP hazırlanmıştır te Çevre Bakanlığı Orman Bakanlığı ile birleşmiş ve daha güçlü bir Çevre ve Orman Bakanlığı kurulmuştur. Bakanlık bünyesindeki Milli Parklar ve Av-yaban Hayatı Genel Müdürlüğü (GDNP) Türkiye nin çeşitli kategorilerdeki korunan alanlarının büyük bir kısmını oluşturmak ve idare etmekle görevlidir ve ülke çapında arazi tabanlı bir çalışan ağına sahiptir. Türkiye de milli parklar ilk olarak 1958 de kurulmuştur: Osmaniye Karatepe Aslantaş Tarihi Alanı ve Yozgat Çamlığı nda kurulan bu parkları, 1959 da Soğuksu Milli Parkı (Ankara) ve Kuşcenneti (Balıkesir) izlemiştir senesinde, Türkiye çapında 39 milli park bulunuyordu ve toplam yüzölçümleri 877,771 hektarı bulmaktaydı. Çok sayıda milli park aslında arkeolojik ve tarihi amaçlarla kurulmuştur, ancak onlar da zengin fauna ve bitki örtüsüne sahiptirler. Milli parkların yanı sıra, Türkiye nin Sıkı Korunan Alanlar, Doğal Harikalar, Avlanma Yasağı olan Bölgeler, vs. gibi daha ileri bir koruma sistemi vardır. Doğal SİT Alanı Kültür Bakanlığı tarafınca verilen özel bir çeşit koruma alanı statüsüdür. Özel Çevre Koruma Alanı başka bir koruma alanı çeşididir. Türkiye bu koruma alanı sınıflandırmasıyla 1988 senesinde Barselona Sözleşmesi ile tanışmıştır, ve ayrı bir yönetim birimi oluşturulmuştur. Bugüne kadar toplam 14 bölgeye bu koruma statüsü verilmiştir. Bunlardan çoğu Ege ve Akdeniz Bölgelerindedir. Ancak, en büyük Özel Koruma Alanı olan Tuz Gölü de (7414 km²) bunların arasındadır. Milli Parkların ve diğer koruma alanlarının birçoğunun geleneksel olarak orman alanlarında yer alamsına karşın, bitki örtüsünün bozkır olduğu alanlarda da bunlara rastlanabilir. Munzur Vadisi ( Doğu Anadolu Bölgesi), Başkomutan, Göreme ve Boğazköy-Alacahöyük (İç Anadolu Bölgesi) ve Nemrut Dağı (Doğu Anadolu Bölgesi-Adıyaman) bunlara örnektir. Toplamda Türkiye 17,000 km² alanda 236 koruma alanına sahiptir. Bu rakam sadece IUCN kategorilerinden biriyle eşleşen koruma alanı kategorilerini içermektedir. Bu rakam çok etkileyici, peki yeterli midir? Çevre Bilgisine göre, Türkiye de korunan alanların toplamı yüzde 2.6 dır. Ancak, dünya ortalaması yüzde 10.8; bölgesel ortalama (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) yüzde 10.2 dir. Avrupa Birliği nde yaklaşık yüzde 17 lik bir alan koruma altındadır. Şekil 5 Türkiye deki koruma alanlarının yüzölçümünün komşu ülkelerdekine oranla daha az olduğunu göstermektedir. İran ve Azerbaycan gibi ülkeler Türkiye deki koruma alanlarının neredeyse üç katı kadarını koruma altına almıştır. Komşu ülkeler içerisinde sadece Suriye daha düşük bir yüzdeye sahiptir. 164

165 Şekil 5. Türkiye deki ve komşu ülkelerdeki koruma alanları yüzdesi ) Kaynak: Dünya Koruma İzleme Merkezi verileri Türkiye son yıllarda uluslararası standartları yakalamak için kayda değer çalışmalar gerçekleştirdi. Örneğin, birçok alana Özel Koruma Alanı statüsü verildi. Bütün bunlara karşılık, Türkiye deki koruma alanı sistemi hala bölgesel standartların altında, AB standartlarının çok altındadır. Koruma Alanı Yönetimi için Türkiye Hükümeti tarafından harcanan kaynaklar Koruma kaynaklarının dünyada ciddi anlamda tükenmekte olduğu yaygın bir izlenimdir. Bu durum, Dünya Koruma İzleme Merkezi tarafından yürütülen bir çalışmada doğrulanmıştır. Bu çalışmada koruma alanları bütçelerine ve kadrolaşmalarına dair bilgiler derlenmiş ve analiz edilmiştir (James 1999). Ortalama olarak gelişmekte olan ülkelerde yıllık koruma alanı bütçesi km² başına 157; sanayileşmiş ülkelerde ise 2,058 Amerikan dolarıdır. Gelişmekte olan ülkelerdeki bütçeler belirtilen koruma hedeflerine ulaşmak için yeterli olan miktarın üçte birinden azdır. Türkiye 1996 senesinde koruma alanlarında kilometrekare başına 683 Amerikan Doları harcamış; ve 1000 kilometrekare başına 52 kişiyi işe almıştır. Bu değerler hem bölgesel hem de AB standartlarının altındadır. Britanya kilometre kare başına her yıl 3,400 Amerikan Doları harcarken, Hollanda 32,500 harcamaktadır (Şekil 6). 165

166 Korunan Alanlar // Protected Areas Şekil 6. Koruma alanı yönetimi için ayrılan hükümet fonları. Bu fonlar Amerikan doları olarak kilometrekare başına hesaplanmıştır. Koruma alanlarının kalitesine dair ipuçlarına yönetim planlarındaki bilgilerden ulaşılabilir. Türkiye deki koruma alanlarının çoğunda Yönetim Planları bulunmamaktadır. Bu planları hazırlamak ve onları hayata geçirmek Türkiye nin koruma alanları sistemi için zorlu bir aşamadır. 166

167 KAYNAKLAR Arançli, S., Biodiversity and natural resource management in Turkey. Environmental Connectivity: Protected Areas in the Mediterranean Context September Malaga, Spain. Barthlott, W., G. Koer & J. Mutke, Globale Artenvielfalt und ihre Verteilung. Courier Forschungsinstitut Senckenberg 215: Barthlott, W., J. Mutke & G. Kier, Biodiversität Globale Dimension und Verteilung genetischer Vielfalt. In: C. Niemitz & S. Niemitz (Eds), Genforschung und Gentechnik Ängste und Hoffnung. Springer Verlag, Berlin & Heidelberg. Convention on Biological Diversity [CBD] Secretariat, Global Biodiversity Outlook. Secretariat of the Convention on Biological Diversity, Montreal. Earthtrends, Biodiversity and Protected Areas. Turkey. Earthtrends, at James, A. N.,1999. Institutional constraints to protected area funding. Parks 9(2): Myers, N., R. A. Mittermeier, C. G. Mittermeier, G. A. B. da Fonseca & J. Kent, Biodiversity hotspots for Conservation Priorities. - Nature 403:

168 Korunan Alanlar // Protected Areas 168

169 PROTECTED AREAS (PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING) 169

170 Korunan Alanlar // Protected Areas 170

171 CHAPTER I HOW TO DEFINE SITES FOR PROTECTION? Thinking beyond protected areas: systematic conservation planning and the role of ecological networks R.D.J. Catchpole 1 1 Centre for Environmental Change and Sustainability, Drummond Library, Surgeon's Square, Drummond Street, Edinburgh, EH8 9XP. rcatchpo@staffmail.ed.ac.uk Abstract Even though protected areas are estimated as covering 11.5% of the planet s surface, significant concerns remain in relation to their effectiveness. As biodiversity continues to decline, additional measures must be implemented to deal with this failure. As the loss of species is already causing major ecological dislocations, the potential for ecosystem disruption is highly likely given the current pace of environmental change. Even though ecological tools are available to support better conservation planning, they are largely ignored by policy makers and conservation practitioners. However, the identification of additional areas, where a range of different measures can be applied to support conservation objectives, is urgently needed. One of the ways in which this can be achieved is through the use of connectivity analysis as an ecological network (or green infrastructure) design tool. Provided the necessary information is available, this offers a repeatable and objective basis for future conservation action as well as wider land use planning. This has been achieved in the UK through the use of graph theory-based approaches which are able to define functional ecological networks that are not based on the dogma of physical linkage or over-parameterised metapopulation models. Keywords: biodiversity, conservation, green infrastructure, land use change, ecological networks, climate change 171

172 Korunan Alanlar // Protected Areas Introduction The identification and protection of areas for wildlife has been the primary focus of conservation effort for much of the last century. In 2003 it was estimated that the global network of protected areas covered 11.5% of the planet s land surface (Chape, et al. 2003). Yet in many parts of the world this process remains either incomplete or ineffectual, largely owing to a lack of financial resources, political will or competing land use (Margules and Pressey, 2000). Protected areas are also frequently located in more remote or inaccessible landscapes that cannot readily be exploited for economic gain (Pressey, et al. 1996). This means that species that occur in more economically valuable landscapes are often not protected, even though they are under considerably greater threat from land use change. Irrespective of these biases, evidence suggests that there are more fundamental problems. Significant gaps in species representation continue to persist at a global scale even amongst vertebrate groups that are a popular focal point for conservation effort (Rodrigues, et al. 2004). The outlook for non-vertebrate species seems bleak if the conservation formula cannot be applied to such a small proportion of global biodiversity. Given these facts, protected areas clearly contain an incomplete and biased sample of biodiversity, even amongst the most charismatic and easily conserved groups. This chapter will explore some of the trends, issues and lessons that have been learned in protected area implementation in other countries as well as the role that ecological networks can play in creating more resilient protected area portfolios. Polarisation Whilst protected areas have been an undoubted success in preventing the destruction and loss of habitat (Bruner, et al. 2001), they can create highly polarised landscapes where intensive land use can drive un-represented species to extinction and threaten the viability of the sites themselves through indirect impacts. The designation of protected areas carries an implicit value judgement that says that one area is more important than another, it creates a duality in the mind of land use planners and citizens: on one side is constraint and on the other is complete freedom. In reality this can be highly damaging and the consequences of this duality can even be seen from space as this satellite image of Arly National Park in Burkina Faso reveals, see figure one. Such polarisations create what Bowman (2003) called politically dangerous terrains where decisions are based on inadequate or misleading information. If an area is free of constraint then it is also deemed to be free of environmental value and any activity is therefore permitted. 172

173 Figure 1. Arly National Park in south eastern Burkina Faso. This protected area is part of the W-Arly-Pendjari Complex, which is a trans-boundary network of protected areas. Taken together, they form one of the largest and most important areas of West African savannah. The figure shows two images of the reserve in 1972 (left) and 2005 (right). In the early 1970s the park was indistinguishable from adjacent land. By 2005, contrasting and potentially hostile land uses were clearly visible, as well as the Kompienga Dam. Built in 1989, the dam is a source of water for irrigated agriculture and is also a fishery. Scattered burn scars (dark reddish purple patches) are clearly visible in the 2005 image. Source: UNEP (2003). Selected satellite images of our changing environment. UNEP-DEWA, Sioux Falls, SD, USA. Land use change Given the inherent problems of landscape polarisation and the fact that protected areas often contain a biased sample of biodiversity, it is important to consider the negative impacts that arise from policy-driven, land use change and the mechanisms that can be used to mitigate such impacts outside protected areas. This is a pressing issue, as major structural changes are now making themselves felt across much of Western Europe (Bouma, et al. 1998; Jongman, et al. 2004). Fry and Gustavsson (1996) identified land use intensification and abandonment as the most significant issues for the continued maintenance of biodiversity across Europe. Although land abandonment has been largely restricted to alpine and Mediterranean regions (Laiolo, et al. 2004; Suárez-Seoanea, et al. 2002), changes in agricultural subsidy and economics is leading to an increasing frequency of occurrence elsewhere. In contrast, land use intensification has been widespread and directly linked to biodiversity loss (Jongman, 2004). Indeed, it has been considered by some authors to be one of the most significant threats to biodiversity conservation worldwide (e.g. Bennett, 2003). In a European context, negative impacts on biodiversity continue to occur in spite of comprehensive protected area systems and some very active and well funded environmental NGOs. One good lesson can be found in the impact of subsidy-driven land use intensification in England. Over the last 60 years this process has led to a major decline in mixed, low 173

174 Korunan Alanlar // Protected Areas intensity agricultural systems. Significant impacts on biodiversity have resulted through the loss of species-rich habitats that were previously supported by traditional farming practices (Townsend, et al. 2004). What remains has become increasingly difficult and costly to maintain because of the loss of suitable agricultural infrastructure, e.g. grazing livestock. Adams (2003) goes further and states that the documented loss of semi-natural habitat beyond protected areas in the UK, during this period, represents a grim litany of outrage and complaint. Populations of birds and butterflies have continued to decline in spite of a steady rise in expenditure on biodiversity conservation since 2000 (Defra, 2010). Even though this expenditure, which currently stands in excess of 500 million, includes conservation interventions beyond protected areas, the observed decline suggests a lack of effectiveness. Leaving funding issues aside, countries with less rigorously enforced territorial planning systems and protected area legislation face a major challenge in halting the loss of biodiversity. Environmental change The Millennium Ecosystem Assessment (Reid, et al. 2005) identified five significant drivers of biodiversity loss over the last century: habitat change, climate change, invasive species, over-exploitation and pollution from nitrogen and phosphorus. Two of these, climate change and nutrient pollution, are currently showing a very rapid increase in impact across all major biomes. In the EU27 countries alone, significant increases in the use of nitrogen (+4.1%), phosphorous (+3.9%) and potassium (+7.7%) are likely to have occurred by 2019 (Fertilizers Europe, 2009). Global increases in temperature over the next century are likely to be between oC (IPCC, 2007). In a comprehensive review of ecological responses to climate change, Walther et al. (2002) found evidence of climate-related impacts across a wide range of taxa arising from just 30 years of significantly warmer temperatures at the end of the last century. It is sobering to consider that this resulted from an average global temperature increase of just 0.6oC. The reported impacts included changes in phenology, the range and distribution of species, population dynamics and community composition. The challenge If it is assumed that the role of protected areas is to represent the full variety of biodiversity within a region and to ensure that it persists through time for future generations then a clear problem is presented. Climate space models have already predicted that it is unlikely that protected areas will be able to maintain the same species representation in the future (Araújo, et al. 2004). The ability of species to adapt to these changes and re-assort themselves between different protected areas that are located in increasingly hostile, intensively managed landscapes is questionable. Indeed, the combined effects of climate change and the loss of habitat outside such areas has been called a deadly anthropogenic cocktail (Travis, 2003). It might seem that the future of protected areas is bleak but it is important to remember that even though they are designed to match current patterns of biodiversity, they may also offer the best starting point for the future. The lower levels of land use intensification that they have experienced should support the development of more naturalistic and resilient ecosystems. This can only happen, however, if wider measures are in place that counteract the inevitable isolation of these sites over time. Such 174

175 measures need to anticipate future change so that augmentation of existing protected areas can occur at the right location, at the right time. Systematic Conservation Planning The fact that protected areas fulfil a range of different functions is apparent from the IUCN protected area category definitions (IUCN, 1993). As the practice of conservation planning is typically ad hoc and subject to the competing agendas of different stakeholders, it is very seldom undertaken in a systematic manner. The same can also be said, to a lesser extent, in relation to the selection of protected areas. Different countries typically have different selection criteria which results in widely varying levels of protection, as can be seen from table 1. The spatial distribution of protected areas along the borders of different countries often provides a good illustration of this point! Table 1: Protected area coverage in Europe taken from Gaston et al. (2008). Table one shows that the proportion of the total land area that is designated varies widely in the three countries where protected area selection is complete, i.e. the Netherlands (58%), Denmark (72%) and Belgium (20%). Clearly some of this variation will be attributable to the distribution of biodiversity, which is always non-uniform, however, given the intensive land use history associated with these countries, it seems improbable that this is not due, at least in part, to the selection procedures that have been applied and the conservation goals that have been set. 175

176 Korunan Alanlar // Protected Areas There has been an increasing interest in the development and application of systematic conservation planning, particularly in the southern hemisphere (Pressey, 1999; Balmford, 2003; Pressey, et al. 2007). In spite of its obvious utility in guiding decision-making, its application within a European context remains extremely limited. Indeed, Gaston et al. (2008) observes that "there has been a continued mismatch in Europe between the analytical tools developed for the purposes of systematic conservation planning and the methods actually applied for determining priorities for conservation". Even though some authors have argued that systematic planning is irrelevant in most parts of the world (e.g. Prendergast, et al. 1999), the fact remains that the approach has been successfully applied in a growing number of cases (e.g. Cowling, 1999; Pierce, et al. 2005; Smith, et al. 2006). Its application is supported by a range of increasingly sophisticated, spatially explicit analytical tools, such as gap analysis (e.g. Jennings, 2000), reserve selection algorithms (e.g. Cebeza and Moilanen, 2003) and niche analysis (e.g. Rotenberry, et al., 2006). When suitable sources of information are present, such methods enable repeatable and robust evaluations of conservation priorities. Such approaches also avoid stakeholder bias and can resolve competing conservation agendas. A framework for systematic conservation planning has been usefully described in a paper by Margules and Pressey (2000). They define six steps in the process: 1.) Compile information on biodiversity within the target region; 2.) Identify the conservation goals for the region; 3.) Review the adequacy of existing conservation areas; 4.) Select additional conservation areas; 5.) Implement conservation actions; 6.) Monitor outcomes and adapt management where necessary. The establishment of baseline monitoring conditions is particularly important so that the effectiveness of different management actions can be properly evaluated. This enables managers to adapt their management actions if the desired outcomes are not delivered for the notified features, i.e. the species and habitats that form the basis of the special interest of a site. Although it would be interesting to consider how all these steps might be applied in practice, the rest of this chapter will focus on just one element: the selection of additional conservation areas. In particular, how connectivity analysis can be used to identify supplementary areas around existing protected areas. The associated conservation aims in such circumstances might be one or all of the following: supporting gene flow between sites to prevent inbreeding; ensuring population persistence through recolonisation processes; and allowing species to adapt to climate change through providing access to a wider range of microhabitats. In practice, it s important to remember that other approaches also need to be used to identify additional areas so that other conservation goals can be met, e.g. a gap analysis to determine if an adequate representation of species is present. Connectivity Fagan and Calabrese (2006) state the following: "Connectivity is an intuitively appealing and useful notion that is now a central concept in ecology and conservation science. Unfortunately, like many ideas that resonate widely, connectivity is plagued with a variety of definitions, interpretations, and methods of measurement.... While definitions and measurement might seem boringly technical, conservation scientists must work to identify 176

177 clear, replicable, and well understood metrics of connectivity if conservation is to invest funds and efforts wisely and responsibly." The authors identify six different families of metrics: 1.) patch occupancy models, e.g. nearest neighbour (Dytham, 1995); 2.) structural configuration metrics, e.g. patch proximity (McGarigal and Marks, 1995); 3.) grid-based occurrence metrics, e.g. scale-area curves (Kunin, 1998); 4.) graph theory models, e.g. leastcost distance (Bunn, et al. 2000); 5.) incident function models e.g. metapopulation capacity (Hanski and Ovaskainen, 2000); 6.) individual-based models e.g. random walks (Foley, 1994). Whilst a debate has continued in the academic literature over the relevance of these models (e.g. Tischendorf, 2001), the selection of a particular method essentially comes down to a trade-off between realism and data availability. Generally, the least realistic metrics, that are most easily implemented, require the least data. For example, nearest neighbour is calculated by simply measuring the Euclidean (i.e. straight line) distance between habitat patches using a GIS. The only information required to generate this metric are the digital boundaries of the patches. Given such simple data requirements, the use of this metric remains widespread even though it has been largely discredited as a realistic metric (Moilanen and Nieminen, 2002; Bender, et al. 2003). Out of all the above approaches, graph theory-based metrics are the most pragmatic choice for the conservation manager, as they provide a sufficient amount of realism to inform decision-making at larger scales whilst only having modest data requirements (Fagan and Calabrese, 2006). Indeed, this type of metric has been used to develop a national indicator (Defra, 2010) and is routinely used for conservation targeting by governmental land management organisations in the UK (Catchpole, 2008; Watts, et al. 2010). Ecological Networks It is important not to confuse ecological network design with the definition of connectivity. The first is designed to meet specific conservation goals whilst the second is a quantitative evaluation of how species move. In spite of an obvious synergy, connectivity metrics are not always used in the design of ecological networks. One thing that they do have in common, however, is that ecological networks are plagued by almost as many definitions and interpretations as connectivity. The following three authors summarise the range of opinion: "Systems of nature reserves and their interconnections that make a fragmented natural system coherent, so as to support more biological diversity..." (Jongman, 2004); "...a set of ecosystems of one type, linked into a spatially coherent system through flows of organisms, and interacting with the landscape matrix in which it is embedded." (Opdam, et al. 2006); and... a representation of the answers to two questions: (1) who eats whom?, and (2) at what rate? (Ulanowicz, 2004). To further complicate matters, policy makers have attempted to translate some of this thinking into their own set of definitions and prescriptions. Policy and science seemed to have gone their separate ways after Forman and Godron (1981) suggested that landscapes could be reduced to three basic elements: patches, corridors and a matrix. This conceptualisation has since become all pervasive and firmly embedded in legislation, through the protection of linear and continuous features in Article 10 (European Commission, 1992) and policy, through the promotion of systems of core areas, corridors 177

178 Korunan Alanlar // Protected Areas and buffer zones in initiatives such as the Pan-European Ecological Network (Bonnin, et al. 2007). Although some qualifications are starting to appear in policy recommendations, this dogma has been remarkably resilient and continues to persist (e.g. Lawton, et al. 2010). In practice, ecological networks have used three basic design approaches (Jongman, et al. 2004): 1.) Ecostabilisation - this relies on zoning different land uses to specific areas which are then physically linked to create a network; 2.) Riverine - this relies on the enhancement of river corridors to provide a physically linked network; and 3.) Ecological - this relies on a range of different approaches, such as habitat suitability modelling, to define functionally linked networks. The reality clearly does not always match the rhetoric. Green Infrastructure Just as connectivity measurements not always used to inform the design of ecological networks so the design of green infrastructure is not always informed by ecological networks. For example, Natural England (2010) provide the following definition: Green infrastructure is a strategically planned and delivered network of high quality green spaces and other environmental features. It should be designed and managed as a multifunctional resource capable of delivering a wide range of environmental and quality of life benefits for local communities. Green infrastructure includes parks, open spaces, playing fields, woodlands, allotments and private gardens. We believe green infrastructure should be delivered via the spatial planning system, as an integral part of new development everywhere. We are working with partners in the Growth Areas, Growth Points and proposed Eco-towns to prepare and implement green infrastructure strategies and demonstrate good practice on the ground. This deeply anthropocentric perspective has had a particularly strong resonance with land use planners in the UK and has its origins in the North American greenways concept (Ahern, 2004). Unlike the greenways concept, however, the needs of biodiversity and ecosystems has largely been ignored in this process, at least in England. At a European level the situation is different and the definition is more closely related to an attempt to re-brand ecological networks as well as biodiversity conservation in general. A recent information note from European Commission (2010) illustrates this point, it states: Building a green infrastructure will help to reconnect existing nature areas, for instance through wildlife corridors or stepping stones and eco-bridges, as well as improve the general ecological quality of the wider environment so that it is more friendly and permeable to wildlife.... A European green infrastructure can be developed using a variety of techniques. They can include for instance: 1.) Improving connectivity between existing nature areas in order to counter fragmentation and increase their ecological coherence e.g. by safeguarding hedgerows, wildlife strips along field margins, small watercourses; 2.) Enhancing landscape permeability to aid species dispersal, migration and movement e.g. through the introduction of wildlife friendly land uses or agri/forest environment schemes that support extensive farming practices; 4.) Identifying multifunctional zones. In these areas, compatible land uses that support healthy biodiverse ecosystems are favoured over other more destructive practices. Although some of the old dogma persists, this document does propose a more balanced and integrated approach to green infrastructure. 178

179 As with ecological networks, the challenge will be to translate this into robust action that is appropriate to specific landscapes rather than just imposing a set of high-level prescriptions that has no relevance or ownership below the pan-european level. Locally adapted implementation will be necessary if green infrastructure is to gain wider purchase. England Case Study The England Habitat Network (EHN) is an ecological network that was first developed by English Nature in 2005 in an attempt to systematically evaluate the impact of fragmentation and land use intensification on areas of conservation value, at a national scale. A series of geographical information layers were subsequently published, at the end of 2006, that defined areas of landscape where clusters of sites might be functioning as ecological networks, i.e. linked by the frequent exchange of propagules and/or individuals. Sites in this context should be taken to include protected areas as well as other areas of habitat that have a recognised biodiversity value, e.g. ancient woodland and local wildlife sites. The network was based on a type 4 connectivity measure, least-cost distance, as implemented in the Spatial Analyst extension of ArcView 9.1 (ESRI, Redlands, CA). As the approach has already been described at length in Catchpole (2006), only a brief summary will be provided here to aid comprehension. The approach used what has become known as a generic focal species profile (Watts, et al. 2010) to represent a virtual species associated with different types of habitat. This was based on the work of Lambeck (1997) who first suggested that conservation action could be focussed on groups of species according to their responses to specific changes in landscape structure, e.g. smaller patches, greater isolation etc. As Watts et al. (2010) point out, this approach is similar to the ecoprofiles that have been used to define ecological networks elsewhere in Europe (e.g. Vos, et al. 2001; Opdam, et al. 2006). In this particular instance, four different virtual species profiles, associated with deciduous woodland, ericaceous heathland, unimproved grassland and mires, fens a bogs were developed through sampling expert opinion. These profiles were obtained by using a structured process where taxa specialists were asked to score the likely cost of species movement across different land cover categories. They were asked to only consider species with which they were familiar and to partition the scores between each habitat type. The median scores for each remotely-sensed land cover category were then used to create four different cost surfaces that were used in the analysis to weight the distance that a virtual species might move from the boundary of an individual habitat patch. For example, a virtual woodland species might move the maximum dispersal distance from the edge of a woodland patch if the adjacent land cover is also deciduous woodland. In contrast, it might not cross the patch boundary if intensive arable agriculture is the adjacent land use. The maximum dispersal distances were set through the use of published empirical data on species dispersal whilst the distribution of habitat patches was defined through the use of protected area data and national habitat inventories that showed the location of habitats of conservation importance outside protected areas. 179

180 Korunan Alanlar // Protected Areas The weighted buffers, that are derived from the least-cost analysis, can then be used to represent movement envelopes that collectively form ecological networks when they intersect one another. The analysis simply makes the assumption that different types of land cover will either enhance or inhibit movement. This often gives rise to highly asymmetric movement envelopes around individual patches because of variation in land use. This is unlike the fixed distance buffers that are used in type 2 connectivity analyses which assume an equal probability of movement in all directions. In this analysis, the key difference is that the buffers will not extend beyond the patch boundary when a hostile adjacent land use is present. When this is the case, the habitat patches remain isolated and a functioning ecological network will not be indicated. Where land use is less hostile, the movement envelope will extend to the maximum dispersal distance and merge with other envelopes to give a much larger functional area for species movement. This can be seen in figure 2 where grassland networks, at three different scales, have been shown. Figure 2: Grassland networks at three different scales (0.9km, 1.9km and 3.7km) in an extensive land use matrix. Grassland patches are shown in black. The utility of this approach lies in the fact that it indicates current patterns of connectivity that can then be used as a robust starting point for the design of ecological networks (or green infrastructure) at larger scales. It can also be used as a baseline against which to monitor potentially damaging land use change around protected areas. The combination of clustered individual patches, that are embedded in potentially permeable areas of landscape, can also be treated as a functional unit in relation to land management and development control activities. This type of analysis often indicates a substantially larger area beyond individual sites that should be managed or protected in some way. In England an initial analysis indicated that this accounted for nearly 9% of the total land area in spite of widespread agricultural intensification, see table

181 Table 2: Comparison of network and patch areas in England in Land area is the proportion of England covered by a patch or an ecological network. As with any spatially explicit ecological analysis, it is important repeat it on a regular basis so that current information can be used to inform decision-making. Following a major update and reclassification of national habitat inventories in 2009, a second national leastcost analysis was undertaken. Table 3 shows the results of this analysis. Table 3: Comparison of network and patch areas in England in Land area is the proportion of England covered by a patch or an ecological network. Although the same movement cost data were used, changes in other variables mean that no direct comparisons can be made and that the reduction in network area that is shown in table 3 is a statistical artefact rather than a genuine change. Had this not occurred, it would have been possible to monitor change during this period. This illustrates why it is important to collect environmental data consistently and to maintain the same methodologies through time. The greatest utility of this approach, however, lay in its application in land use planning and conservation targeting. Even when development proposals and large infrastructure projects avoid protected areas they may unwittingly lead to significant disruption of connectivity. This will increase the isolation and future viability of protected areas if the location of the wider ecological network, in which they are embedded, is not considered. If this is known at an early stage in the planning process then negative impacts need not arise from development activity. Simply identifying where the largest networks are located can be of enormous utility in sustainable land use planning. More sophisticated scenario-based analysis can also be used to evaluate the impact of different development options using this approach. The other main benefit arises from the clear identification of additional areas that should be maintained and enhanced from a biodiversity perspective. As increasing land 181

182 Korunan Alanlar // Protected Areas use intensification is inevitable beyond protected areas this should be a key consideration in any national or regional conservation strategy. Where funding permits the approach can also be used to focus where habitat restoration needs to occur to increase gene flow and increase the resilience of protected areas to environmental change. An example of how this can be used in practice has been shown in figure 3. Figure 3: Deciduous woodland ecological network in South Yorkshire, UK. The red outlines show the location of areas of woodland that are recognised sites of nature conservation importance while the yellow stippled areas indicate the functional ecological networks in which they are embedded as calculated through the use of a least-cost distance algorithm. Whilst the exact boundaries of this analysis, that was carried out at a national level, were originally intended for indicative use, it still successfully captured areas of deciduous woodland beyond existing sites, even at this fine scale. Keen-eyed readers will note that both settlements and major roads occur within the network boundaries. This was because no assumptions were made about their potential role as barriers to species movement. Such evaluations should only reflect the needs of species associated with a specific area rather than the assumed presence of large herbivores around which so many ecological networks are designed. Two other considerations also need to be taken into account during implementation: gaps in the network and pinch points. Clearly action can not only be taken to bridge barriers for species of local significance but targeted habitat creation can also be used to close gaps between larger networks to enhance gene flow. This can also be used to make pinch points wider to avoid edge effects arising from factors such as pesticide drift, predation and nutrient gradients. Even though this analysis was not used to develop a national ecological network, it has been used for a wide variety of applications which include: territorial land use planning (at different scales); landscape-scale conservation initiatives; green infrastructure planning; and a climate change vulnerability assessment. Wider implementation of this work in England, as well as ecological networks in general, will depend on strong leadership and 182

183 institutional support which has been distinctly lacking in the past (Catchpole, 2008). This situation does not look set to improve, in spite of recent developments (i.e. Lawton, et al. 2010), because of the entrenched, agenda-driven attitudes of different conservation organisations and government bodies. Concluding Remarks Designating protected areas is just one aspect of the wider process of biodiversity management. Evidence suggests that it is not sufficient to just draw a boundary around an area and enforce legal protection measures. Not only will negative impacts on sites arise from surrounding land uses but biodiversity in the wider environment will also be at significant risk of loss if wider measures are not implemented. Such measures should not be seen as an alternative to protected areas but rather an integral part of an overall conservation management strategy for a country or region. Systematic conservation planning, in combination with the analytical methods that support this process, provides a powerful tool to evaluate the effectiveness of existing protected area networks. Even though these approaches are well documented, they are seldom used by conservation professionals or land use planners. One of the most important stages in this process is the identification of additional conservation areas. Whist this could be used to extend protected area networks, through legal designation, its main value lies in the targeting of wider measures. These measures need not be related to subsidising direct management activities but they can also cover a range of other activities. For example, this might include the implementation and enforcement of development control policies, the provision of advice on the sustainable use of the biodiversity resources that are present within a given area or a campaign to increase the value that local communities place on their environment. Wherever possible, existing socio-political structures should be used to minimise the costs of delivering these measures. Whilst such measures can be effective in maintaining biodiversity beyond polarised, protected landscapes, it should be remembered that this requires a high degree of cooperation between government departments and different administrative levels in order to work. Often this can only be achieved through primary legislation which forces integration and allocates decision-making power to a single body. Statutory bodies also need to understand that stakeholder engagement plays a significant role when it comes to implementation but that this should be limited to those organisations with the most influence so that scarce time and resources can be more efficiently deployed to deliver the greatest gains (Catchpole, 2008). Irrespective of politics, whatever measures are taken must be capable of moderating the main drivers of biodiversity loss and anticipate future environmental change. A structured appraisal of the threats arising from land use change is essential if the impacts of climate change, land use intensification, land abandonment and habitat fragmentation are to be successfully mitigated. Failing such appraisals, more generic approaches that are capable of providing multiple benefits, such as ecological networks or green infrastructure planning, can be implemented through the use of connectivity metrics. 183

184 Korunan Alanlar // Protected Areas REFERENCES Ahern, J., Greenways in the USA: theories, trends and prospects. In: Ecological Networks and Greenways: Concept, Design, Implementation. R.H.G. Jongman & G. Pungetti (Eds). Cambridge Studies in Landscape Ecology, pp Cambridge University Press, Cambridge, UK. Araújo, M.B., Cabeza, M, Thuiller, W., Hannah, L., Williams, P.H., Would climate change drive species out of reserves: an assessment of existing reserve-selection methods? Global Change Biology, 10: Balmford, A., Conservation planning in the real world: South Africa shows the way. Trends in Ecology and Evolution, 18: Bender, D.J., Tischendorf, L., Fahrig, L., Using patch isolation metrics to predict animal movement in binary landscapes. Landscape Ecology, 18: Bennett, A.F., Linkages in the landscape. The role of corridors and connectivity in wildlife conservation. Conserving forests and Ecosystems Series, 1. IUCN, Gland, Switzerland. Bonnin, M., Bruszik, A., Delbaere, B., Lethier, H., Richard, D., Rientjes, S., van Uden, G., Terry, A., The Pan- European Ecological Network: Taking Stock. Nature and Environment Series, 146. Council of Europe. Bruner, A.G., Gullison, R.E., Rice, R.E., Fonseca, G.A.B., Effectiveness of parks in protecting tropical biodiversity. Science, 291: Bunn, A. G., Urban, D.L., Keitt, T.H., Landscape connectivity: a conservation application of graph theory. Journal of environmental management, 59: Catchpole, R.D.J., Planning for biodiversity - opportunity mapping and habitat networks in practice: a technical guide. English Nature Research Report 687. Peterborough, UK. Catchpole, R.D.J., The current status of the practical implementation of ecological networks in England. ECNC, Tilburg, The Netherlands. Cebeza, M., Moilanen, A., Site selection algorithms and habitat loss. Conservation Biology, 17: Chape, S., Fish, L., Fox, P., Spalding, M., United Nations List of Protected Areas. IUCN/UNEP, Gland, Switzerland. Cowling, R.M., Planning for persistence - systematic reserve design in South Africa's succulent Karoo desert. Parks, 9: Defra, UK Biodiversity Indicators in Your Pocket 2010: Measuring progress towards halting biodiversity loss. HMSO, London. Dytham, C., Effective habitat destruction on species persistence: a cellular model. Oikos, 74: European Commission, Green Infrastructure. Brussels, Belgium. European Commission, Council Directive 92/43/EEC on the Conservation of natural habitats and of wild fauna and flora. Official Journal L, 206. Brussels, Belgium. Fagan, W.F., Calabrese, J.M., Quantifying connectivity: balancing metric performance with data requirements. In: Connectivity Conservation. K.R. Crooks & M. Sanjayan (Eds). Cambridge Conservation Biology Series, 14:

185 Fertilizers Europe, Forecast of food, farming and fertilizer use in the European Union European Fertilizer Manufacturers Association, Brussels, Belgium. Foley, P., Predicting extinction times from environmental stochasticity and carrying capacity. Conservation Biology, 8: Forman, R.T.T., Godron, M., Patches and structural components for a landscape ecology. BioScience, 31: Fry, G., Gustavsson, R., Testing landscape design principles: the landscape laboratory. In: Ecological and Landscape Consequences of Land Use Change. R.H.G. Jongman (Ed): European Centre for Nature Conservation, Tilburg. IPCC, Climate Change 2007: Synthesis Report. Summary for Policymakers. UNEP, Nairobi, Kenya. IUCN, Parks for Life: Report on the 4th World Congress on National Parks and Protected Areas. IUCN. Gland, Switzerland. Jennings, M.D., Gap analysis: concepts, methods, and recent results. Landscape Ecology, 15: Jongman, R.H.G., The context and concept of ecological networks. In: Ecological Networks and Greenways: Concept, Design, Implementation. R.H.G. Jongman & G. Pungetti (Eds). Cambridge Studies in Landscape Ecology, pp Cambridge University Press, Cambridge, UK. Jongman, R.H.G., Introduction: ecological networks and greenways. In: Ecological Networks and Greenways: Concept, Design, Implementation. R.H.G. Jongman & G. Pungetti (Eds). Cambridge Studies in Landscape Ecology, pp 1-6. Cambridge University Press, Cambridge, UK. Jongman, R.H.G., Külvik, M., Kristiansen, I., European ecological networks and greenways. Landscape and Urban Planning, 68: Kunin, W.E., Extrapolating species abundance across spatial scales. Science, 281: Laiolo, P., Dondero, F., Ciliento, E. and Rolando, A., Consequences of pastoral abandonment for the structure and diversity of the alpine avifauna. Journal of Applied Ecology, 41: Lambeck, R.J., Focal species: a multi-species umbrella for nature conservation. Conservation Biology, 11: Lawton, J.H., Brotherton, P.N.M., Brown, V.K., Elphick, C., Fitter, A.H., Forshaw, J., Haddow, R.W., Hilborne, S., Leafe, R.N., Mace, G.M., Southgate, M.P., Sutherland, W.J., Tew, T.E., Varley, J., & Wynne, G.R., Making Space for Nature: a review of England s wildlife sites and ecological network. Report to Defra. McGarigal, K., Marks, B.L., Fragstats: spatial pattern analysis program for quantifying landscape structure. Version 2.0. USDA Forest Service General Technical Report, Pacific Northwest Research Station, Corvallis, Oregon. Margules, C. R., Pressey, R. L., Systematic conservation planning. Nature, 405: Moilanen, A., Nieminen, M., Simple connectivity measures in spatial ecology. Ecology, 83: Natural England, Natural England - Green Infrastructure. Retrieved on: 25 February, 2011, from: 185

186 Korunan Alanlar // Protected Areas greeninfrastructure/default.aspx Opdam, P., Steingrover, E., van Rooij, S., Ecological networks: a spatial concept for multi-actor planning of sustainable landscapes. Landscape and Urban Planning, 75: Pierce, S.M., Cowling, R.M., Knight, A.T., Lombard, A.T., Rouget, M., Wolf, T., Systematic conservation planning products for land use planning: interpretation for implementation. Biological Conservation, 125: Prendergast, J.R., Quinn, R.M., Lawton, J.H.,1999. The gaps between theory and practice in selecting nature reserves. Conservation biology, 13: Pressey, R.L., Editorial - Systematic conservation planning for the real world. Parks, 9: 1-6. Pressey, R.L., Cabeza, M., Watts, M.E., Cowling, R.M., Wilson, K.A., Conservation planning in a changing world. Trends in ecology and evolution, 22: Pressey, R.L., Ferriera, S., Hagerb, T.C., Woods, C.A., Tully, S.L., Weinmana, K.M., How well protected are the forests of north-eastern New South Wales? Analyses of forest environments in relation to formal protection measures, land tenure, and vulnerability to clearing. Forest Ecology and Management, 85: Reid, W.V., Mooney, H.A., Cropper, A., Capistrano, D., Carpenter, S.R., Chopra, K., Dasgupta, P., Dietz, T., Duraiappah, A.K., Hassan, R., Kasperson, R., Leemans, R., May, R.M., McMichael, T.A.J., Pingali, P., Samper, C., Scholes, R., Watson, R.T., Zakri, A.H., Shidong, Z., Ash, N.J., Bennett, E., Kumar, P., Lee, M.J., Raudsepp-Hearne, C., Simons, H., Thonell, J., Zurek, M.B., Ecosystems and Human Well-being: Synthesis Report. Millennium Ecosystem Assessment, Island Press, Washington, DC. Rotenberry, J.T., Preston, K.L., Knick, S.T., GIS-based niche modelling for mapping species habitat. Ecology, 87: Suárez-Seoanea, S., Osborne, P.E. Baudry, J., Responses of birds of different biogeographic origins and habitat requirements to agricultural land abandonment in northern Spain. Biological Conservation, 105: Smith, R.J., Goodman, P.S., Matthews, W.S., Systematic conservation planning: a review of perceived limitations and an illustration of the benefits, using a case study from Maputaland, South Africa. Oryx, 40: Townshend, D., Stace, H., Radley, D., State of nature: lowlands future landscapes for wildlife. English Nature, Peterborough Ulanowicz, R.E.,2004. Quantitative methods for ecological network analysis. Computational Biology and Chemistry, 28: Vos, C.C., Verboom, J., Opdam, P.F.M., Ter Braak C.J.F., Toward ecologically scaled landscape indices. American Naturalist, 157: Watts, K., Eycott, A.E., Handley, P., Ray, D., Humphrey, J.W., Quine, C.P., Targeting and evaluating biodiversity conservation action within fragmented landscapes: an approach based on generic focal species and least-cost networks. Landscape Ecology, 25:

187 CHAPTER II PLANNING Planning and management of PA in Turkey: Köprülü Kanyon National Park ( ) Adnan YILMAZTÜRK (General Directorate of Forestry Isparta Province) Introduction In our country nature conservation in a modern sense started to improve in 1950s and in 1958 Yozgat Çamlığı National Park was certified as the first national park in Turkey. During the following period nature conversation practices started to accelerate; these practices had the legal foundation in accordance with the Article 25 of Forest Law No.6381 and natural areas began to be protected afterwards. In 1971 in Antalya Manavgat Köprüçay Basin, national park work was set up by Forest Management and USA National Park Service. Köprülü Kanyon National Park Secular Development Plan was prepared following the best nature conservation plans and implementations and it was certified as a national park with Forestry Management approval on and began to be managed in accordance with land planning management program. However, because of the employment policies carried out and the failure in raising awareness about the local natural resources for the local people, despite being certified as protected area, people s pressure on the natural and cultural values of the region couldn t be reduced. When it came to 1990s, very serious staff trouble appeared and the land began to be managed by commissions with procuration. In contrast, pressure on the sources of the land 187

188 Korunan Alanlar // Protected Areas had bearing increase with various tourism activities, especially rafting and it caused the land not to be managed properly. In the same period, the similar problems in the other protected areas led to increasing number of questions about land management actions and considering the changes in land management of the protected areas in the world, BÇDKY Project was developed funded by Global Environment Facility (GEF). The project was carried out in the areas representing four different biogeography of the country as a model seeking answers to how to manage the protected and necessarily protected lands best, how to preserve the biodiversity and how to provide sustainable use of the natural sources. In project work, first the present situation was revealed; ecological and socioeconomic evaluations were made together with the community of interest analyses and the privileged conservation targets and the threats to them were identified. Zoning work was implemented with the aim of transferring the biological, geological and cultural values of the sources to the next generations and identifying the land use principles based on participation. Unlike the current secular development plan, within zoning work, which parts of the land would be used by whom was determined together with the local people. The whole planning team worked devotedly and supported by the volunteers, training activities for adults, children and women were carried out in order to direct the local people to nature consistent economic activities, raise awareness for natural and cultural resources values and allow for participation of the local people. As an important component of the project, the local people were provided with donation loan support to enforce the activities supplying alternative incomes and the sample projects ( beekeeping, operating home pensions, fruit growing, education and introduction, ecotourism, etc.) designed by the community in national park villages were supported. At the end of all these activities, the resistance against the national parks was broken considerably and a significant number of the local people supported this with a large participation to the process. In order to remove the obstacles of actualizing the determined management model for the implementation of the plan and to manage the land effectively, it is necessary to meet the need of essential staff and budget. We think that the positive attitude towards national parks is an unmissable opportunity to set up an ideal management body there and the prepared participating management plan is technically capable of overcoming the conflicts in the national parks experiencing KKMP and similar problems. BÇDKY Project Köprülü Kanyon Planning Team 188

189 Figure 1. The Geographical Location of Köprülü Kanyon National Park Technical Summary Part I of the plan focuses on a general factual introduction of the area, highlighting its legal status, its environmental and ecological properties and at its socio economic context. Part II of the plan, titled Evaluation clarifies the key values of the National Park and identifies the threats it faces, mainly as a result of human manipulation of natural processes and balances within it and of extensive and unsustainable use of its natural resources. These main values and assets of Köprülü Kanyon National Park and the issues that the management plan must address are summarised in the table below. 189

190 Korunan Alanlar // Protected Areas Values and Assets Issue requiring management Biodiversity and ecosystem values Köprülü Kanyon National Park is particularly important in that it contains a wide variety of natural ecosystems linked across a considerable range of altitudes and local climates. Of particular value are: - Pure cypress forest - Ancient coniferous forests-maquis - Rich and diverse vegetation - Fauna - The Köprüçay river: - Geological and geomorphological formations Historical and cultural values The National Park is important for the presence of specific archaeological sites (the ruins at Selge, St Paul s Road and other features from the classical period) and because of evidence of continual human occupation from prehistoric periods to the present day. Although fully in contact with the modern world, local people still maintain many of their traditions and distinctive local forms of architecture and constructions may still be seen. Socio Economic Values The area and its natural resources provide traditional livelihoods for around 7,000 people through grazing, non timber products, honey, fuel, timber, fish, agricultural land. Although some of these activities have in recent years become damaging to the natural values of the site, all are capable of being restored to sustainability and using appropriate modern techniques, may provide enhanced incomes for local people. Unregulated use and management of habitats, wildlife and natural resources Collection of certain natural resources is degrading some of the most important ecosystems of the Park. The most critical issues are grazing by goats, wood cutting, over harvesting of Oreganum from high level areas, hunting, poisoning and fire. Decay and lack of management and protection of archaeological ruins and traditional structures The passage of time, natural processes and in some cases human activities are slowly degrading the significant archaeological structures and traditional buildings of the National Park. Degradation and pollution of the Köprüçay ecosystem The quality of water entering the river system, the lack of sewage treatment facilities and the gross pollution caused by rafting in the summer are all major threats to the exceptional purity of the waters in the National Park Unplanned and unbalanced tourism Rafting attracts over half a million visitors between May and November each year, leading to a mass of unplanned and illegal development of visitor facilities, crowding, congestion and serious pollution and physical damage to ecosystems, habitats and landscapes. 190

191 Recreational and Educational Values The attractiveness and accessibility of the site makes it a recreational resource for around 500,000 rafters a year in the lower parts of the river, and provides a venue for fresh air, relaxation and socialisation for tens of thousands of national and international visitors. As such the site as of immense social and economic value. Conflict and misunderstanding between local communities and authorities Many local communities feel threatened by the existence of the protected area. This issue is most prevalent in the village of Selge, where many of the houses are inside a Grade 1 Archaeological Protection Site, in which all construction and modification of existing structures are prohibited. Weaknesses in management, administration, governance and participation The GEF-II project has established and developed a management authority for Köprülü Kanyon National Park, but new and long-term systems for management, financial administration, participation and governance 191

192 Korunan Alanlar // Protected Areas Figure 2. Administrative Map of Köprülü Kanyon National Park Part III of the plan, Management Strategy, outlines the overall approach required to restore the ecological balance of the site, to maintain its values and to address the threats, with full participation and support of all interest groups. The vision for National park is defined as follows: We want a place where Köprülü Kanyon National Park and its surroundings are protected with all their natural and cultural values, where the problems of the people residing in the region such as settlement, education, health, transportation, livelihood and property are solved, where income obtained from the sustainable use of resources is prioritised for the welfare of the local community and where the people living in the area participate in its administration. 192

193 Seven main management programmes are then identified, each with a goal that will contribute to achieving the vision and addressing the threats. Within the plan, each programme is divided into specific subprogrammes, each with a set of precise actions for achieving the objectives. Programme 1: Land tenure, boundaries and rights Goal: To complete the process of for defining, rationalising and integrating all boundaries of ownership, cadastral maps, jurisdictional and management boundaries. Several important issues require attention in order to produce a final definitive arrangement of land tenure and management in Köprülü Kanyon National Park. The priorities for action are the cadastral work to determine the boundaries between state and private land, the definition of construction limits in villages and the resolution of ongoing land conflicts in Selge village. Programme 2: Protection, management and monitoring of species, habitats and ecosystems Goal: To ensure that the natural values of the National Park are protected and maintained All of the work programmes in the management plan include a requirement to maintain the natural values of National Park, but specific actions are required to increase understanding of those values and to ensure that they are maintained. Survey work is not complete and knowledge about the more remote, northern part of the park is particularly limited. Particular attention should also be paid to the priority forest and mountain ecosystems and the impacts on them of grazing and Oreganum collection. A special programme is required to ensure that aquatic ecosystems remain in an unpolluted state. Hunting and poisoning have decreased the populations of many large mammal species in the Park and efforts are required to ensure that their populations recover. Programme 3: Sustainable Natural Resource Management Goal: To enable entitled local people access to a sustainable supply of agreed natural resources from the National Park in order to support their livelihoods and maintain their traditions It will be the policy of the Park to allow local people to continue traditional and sustainable forms of natural resource use within the Sustainable Use Zone that directly support their livelihoods. In many cases current practices of resource use may require some modification in order to ensure that they are sustainable and cause the minimum harm to ecosystems, species and landscapes. Modifying these activities will take a number of forms, from providing extension, training and instruction to users, demarcation of zones, rationalisation and where possible formal recognition of resource use rights and areas, applying quotas and seasonal restrictions, providing incentives, promoting innovative forms of sustainable resource use and conducting monitoring of harvests and impacts. In all cases these measures will take place in consultation with resource use groups and efforts will be made to ensure that restrictions are offset by parallel improvements and incentives to add value to current harvests or provide opportunities for alternative livelihoods. 193

194 Korunan Alanlar // Protected Areas Programme 4. Management and Maintenance of Cultural Values Goal: To ensure that the distinctive cultural assets of Köprülü Kanyon National Park are maintained at least in their current state and are where possible managed for community benefit and public enjoyment The archaeological features of Köprülü Kanyon National Park are considered sufficiently important to merit designation as protection sites, but at the national level they are not a priority for conservation and management by the Ministry of Culture and Tourism. While full restoration is therefore not likely to be an option, action is required to ensure that existing structures are safe and do not deteriorate any further. The tourism potential of all of these cultural assets is as yet largely unrealised; work is required to realise this potential by providing a range of opportunities for archaeological and cultural tourism and by making visitors aware of the cultural and historical values of the site. Programme 5. Tourism and Recreation Goal: To develop a balanced range of sustainable recreation opportunities in Köprülü Kanyon National Park that reflects its values and potential and meets the demand At present tourism is almost entirely concentrated on a small area and a very limited range of activities. The main strategy is that the National Park should no longer be marketed just as a playground for day trippers, but as a place that offers a range of high quality recreational opportunities that reflect its considerable and diverse values. It is not the intention to stop the rafting, but it should be made a more regulated and responsible activity. It is also important where possible to encourage visitors to remain overnight in the area, making use of local accommodation and spending more money with local enterprises. Programme 6. Training and awareness raising Goal: To ensure that all stakeholder groups understand and appreciate the values of Köprülü Kanyon National Park and are have the skills and knowledge to participate in and benefit from its sustainable management Effective implementation of the management plan will require improved awareness, understanding and cooperation in management among local stakeholders. The most pressing need is to overcome the continued misunderstanding and suspicion of local people and to encourage them to engage more fully with efforts to manage the Park in a sustainable and equitable way. Local administrators and officials also require improved awareness about the benefits and opportunities that national park status can bring. Efforts are also required to make visitors and tour operators aware of the wide range of other opportunities that the site can offer and of its special values and attractions. 194

195 Programme 7: Governance and management Goal: To establish a sustainable management structure at all levels that effectively directs and supports implementation of Köprülü Kanyon National Park and its wider environment. Successful management of the National Park requires an effective collaboration of stakeholder groups, working together towards the goals established in the management plan. Significant steps have been taken to establish means for improved community representation and participation, but these have been undermined by continuing insecurity about the motives of the managing authority and the rights to land and resources. Some of these issues may be resolved through programme 6, but efforts should continue to find a model of participation that is acceptable to all communities. The operation of the National Park is still under funded, despite the large amounts of revenue generated by the area. A model for revenue collection and benefit sharing has been established, but has proved difficult to implement; this requires urgent attention if the promise of tourism ass a realistic alternative for local communites is to be fulfilled. Zones Part III also defines five main zones to enable the integrated and effective management of the area to meet all its goals (Figure 3). These zones are: bölge tanımlamaktadır (Şekil 3). Bu bölgeler: Figure 3. Zoning Map 195

196 Korunan Alanlar // Protected Areas 1. Strict Protection Zone The strict protection zone is divided into three subunits covering the cypress forest, the old growth black pine-cedar -fir pure and mixed forests and parts of the alpine ecosystem. The purpose of this zone is the protection in their natural state of the most important ecosystems and most significant examples of biodiversity in the National Park Within this zone therefore human activities are restricted to an absolute minimum and natural processes are not interfered with. 2. Conservation Priority Zone The conservation priority zone covers four main areas: parts of the old growth black pinecedar-fir pure forests, parts of the alpine ecosystem where grazing occurs; the main habitats of ibex and vultures; and canyons and other sensitive geomorphological formations. The zone has four main purposes To allow sustainable subsistence activities such as low intensity grazing and harvesting of wild products. To provide protected linkages between strict protection areas and to buffer those areas from areas of intensive human activity. To allow damaged ecosystems and habitats to recover To provide opportunities for regulated visits to important areas for scientific, educational and recreation purposes. 3. Sustainable Use and Cultural Zone This zone is divided into three sub-zones 3.1 Settlement and development sub-zone This sub-zone covers permanently modified areas of the National Park; settlements, infrastructure, national park facilities, and agricultural areas. Its purposes are: To allow for the development of local people, economically and culturally. To provide land and opportunities for construction of social infrastructure To provide the opportunity for establishing development plans that meet local needs and maintain traditional culture and architecture To provide land and opportunities for construction of Protected Area and tourism infrastructure 196

197 3.2. Resource use sub-zone This zone comprises areas beyond the immediate vicinity of settlements where human use has been long established, but where many elements of the natural ecosystems and landscapes remain, albeit in a modified state. The sub-zone included low altitude red pine ecosystem, stony areas, uplands, grazing areas, areas where Oreganum and other herbs are gathered, pastures and agricultural areas. The zone has five main purposes. To allow for authorised traditional sustainable use of natural resources to meet the livelihood needs of the people resident in Köprülü Kanyon National Park. These needs include grazing, stone, sand, gravel, construction wood, fuel wood, non timber forest products. To provide opportunities for a wider range and scale of tourism and recreation activities and facilities than is permitted in zones 1 and 2 To enable, where required, intervention to restore degraded areas where resources are obtained. To allow for provide farming in private agricultural areas consistent with natural environment. To provide an area for researches directed to determine the sustainability and possible impacts of resource use Köprüçay river recreation sub-zone This zone comprises the intensively used stretch of the river below the canyon and the land either sde of the river that is currently used for recreational developments. The area is highly degraded in many areas, and the river is polluted in summer but is still important for its biodiversity and landscape values. The purposes of the zone are: - To enable visitors to enjoy the river and landscape of the National Park in safe, clean and environmentally responsible conditions - To provide a source revenue for maintenance and management of the national park. - To support the livelihoods and social infrastructure of resident communities in a sustainable way. 4. Buffer Area These are the areas outside the boundaries of the National Park, but directly connected to its ecosystems and forming important wildlife habitat and linkages to other protected areas. These are all areas under the administration of the General Directorate of Forestry adjoining the northern, north-eastern and western boundaries of the National Park. They have been subject to varying degrees of disturbance and modification. The main purposes of the buffer area are: 197

198 Korunan Alanlar // Protected Areas To extend the effective protection of the cypress forest, old growth forests and alpine ecosystems and of conservation priority species such as wild goat and vultures. To create ecosystem corridors linking Köprülü Kanyon National Park with other protected areas. To enable common and coordinated studies and management with different institutions for the protection of biodiversity. To ensure the integration of protected area zoning system and management plan with forest management plans. Çevre ve Orman Bakanlığı Kültür ve Turizm Bakanlığı Yıllık raporlar Doğayı Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Yıllık raporlar Antalya Valiliği Köprülü Kanyon Milli Parkı Tavsiye Grubu Çevre ve Orman İl Müdürlüğü 11 Muhtar temsilci Sivil Toplu Örgütleri temsilcileri Akademik temsilciler Devlet kurumları temsilcileri Turizm sektörlerinden temsilciler Dönemsel raporlar Köprülü Kanyon Milli Parkı Müdürlüğü Teknik Hizmetler Toplum sosyal yardım uzmanları Kültürel ve arkeoloji bilimadamları Milli Park Müdürü Korucular 20 Korucu (çevre yörelerden temin edilen) Yönetim ve Maliye Köprülü Kanyon Milli Parkı Topluluk liderleri ve örgütler 11 köyün danışma grupları KANRAF-1 Yerel Hizmetler Birliği UYGULAMA Kılavuz Bakanlık düzeyinde yönetim ent/ Danışmanlık/Bilgilendirme Görevi İşbirlikçi görev çizgisi Rapor verme yönü Part IV of the management plan, the Operational Plan includes a detailed action plan for activities required to complete all the subprogrammes over a period of five years. Specific actions are described and prioritised, indicators of achievement are identified, an implementation timetable is included for each action and the entities responsible for completing each action are listed. Part V, Implementation Arrangements is concerned with detailed arrangements for approving, implementing, financing and sharing the management plan. A key component of the section is a governance arrangement that continues the open and participatory approach adopted for developing the plan (see diagram) 198

199 Parts VI,VII and VIII comprise extensive supporting information; references, maps, research reports and detailed specifications for the implementation of planned activities 199

200 Korunan Alanlar // Protected Areas Tourism in Protected Areas on the Example of Küre Mountains National Park Andrei Blumer_ WWF-Turkey consultant (Association of Ecotourism in Romania) Duygun Baştanlar_ WWF-Turkey Sustainable Tourism Development Tourism has become a major sector of economic activity since the latter part of the twentieth century and all indications are that it will continue growing in the years to come. With this growth, a diversification of tourism products and destinations is taking place, with increased demand for nature-related tourism, including ecotourism, visitation to national and natural parks, rural-based tourism, and the like. The tourists themselves are becoming increasingly sophisticated in their demands; this is not only in terms of luxury at the various establishments they use, but especially in terms of having a meaningful travel experience, including such aspects as cultural authenticity, contacts with local communities, and learning about flora, fauna, special ecosystems and natural life in general, and its conservation. The expected growth and the new trends observed put tourism in a strategic position to make a positive contribution to, or to negatively affect, the sustainability of natural protected areas and the development potential of surrounding areas and their communities. Tourism can in fact be a major tool for the conservation of such areas and for raising the environmental awareness of residents and visitors. These objectives can be achieved through the generation of financial resources from tourism that can be dedicated to conservation measures, and through appropriate information, interpretation and education programmes for visitors and residents. Additionally, tourism operations within protected areas need to be carefully planned, managed and monitored in order to ensure their longterm sustainability. Otherwise, negative impacts will be generated and tourism will instead contribute to the further deterioration of these areas. Sustainable Tourism can be expressed by 8 sustainable tourism principles: 1. Restrict the tourism impact to within the carrying capacity of the national park s resources and those of the surrounding communities and territory. 2. Maintain and enhance the stock of biological wealth within National Park and surrounding area. 3. Minimize the depletion of non-renewable and extremely fragile mountain resources. 4. Promote long-term tourism development that increases the economic and educational benefits from the natural resources and maintains the biodiversity of National Park. 5. Achieve an equitable distribution of the benefits and costs of resource use and environmental management. 200

201 6. Provide for effective participation of local residents, local government and communities and interest groups, including the PAN Park Group in environmental protection decisions and policy implementation. 7. Promote those values and ethics that contribute to sustainable tourism in the park and surrounding territory and Turkey. 8. Define a clear and comprehensive strategy that leads to the successful adoption and implementation of a Sustainable Tourism Development Strategy. The principles are reviewed in the Sustainable Tourism Development Strategy for the KMNP and according to the study, in the region of Kure Mountains National Park and surrounding area sustainable tourism must: Be educational and informative. Park visitors are particularly interested in discovering and learning about the park and adjacent region. For the most part, they also want to learn how to help sustain its character while deepening their own visitor experiences. Residents will also learn the value of resources they may have been taking for granted. Support the Values of the Region. International travellers to the region and the park are particularly interested in supporting the local values and resources. Therefore, they seek out businesses that emphasize local character in terms of architecture, cuisine, heritage, aesthetics, and ecology. Tourism revenues in turn raise local perceived value of those assets. Benefit local residents. Tour operators, particularly those from Turkey, should try to employ and train local people, buy local supplies, and use local services. Conserve resources. Environmentally responsible tourists prefer to support businesses that minimize pollution, waste and energy consumption, water usage, chemicals and toxic materials, and that provide accommodation which is respectful of the environment. Be sensitive to local conditions. Stakeholders anticipate development pressures and apply limits and management techniques to prevent unnecessary changes to the existing conditions. Local and external businesses cooperate to sustain natural habitats, heritage sites, scenic appeal, and local culture. Emphasize quality over quantity. Communities measure tourism success not by sheer numbers of visitors, but by length of stay, money spent, and quality of experience. Provide a quality travel experience. Satisfied, excited visitors bring new knowledge home and send their friends and relatives off to experience the same thing - which will provide continuing business for the region. Sustainable Tourism Concept has been used all over the world in the last decade to influence tourism development. In order to better operate the concept, a set of criteria were developed by an international task force (an initiative led by Rainforest Alliance, the 201

202 Korunan Alanlar // Protected Areas United Nations Environment Programme (UNEP), the United Nations Foundation, and the United Nations World Tourism Organization (UNWTO), involving also over 40 of the world's leading public, private, non-profit, and academic institutions. The criteria were launched at the World Conservation Congress in October 2008 and refined during The Global Sustainable Tourism Criteria (GSTC) are a set of about 40 voluntary standards representing the minimum that any tourism business should aspire to reach in order to protect and sustain the world s natural and cultural resources while ensuring tourism meets its potential as a tool for poverty alleviation ( org/). Base on GSTC, European Ecotourism Labeling Standards (EETLS) were developed and lunched in They are a set of adapted criteria to the ecotourism in the European context ( that are the subject of further development in for identifying measurable indicators for each criterion of EETLS. Küre Mountains National Park as a Protected Area Küre Mountains National Park is located in the western section of the Black Sea Region. Totally bearing the characteristics of a plateau, the national park extends on the east-west direction and its close surroundings are of threshold quality, both in the physical and social sense. There are no settlements within the boundaries of the National Park and social life continues in the near surroundings of the National Park. Due to its importance, the area was taken under protection in the year 2000 with the status of National Park. The concept of buffer zone to secure the biological diversity aimed to be protected was first introduced in Turkey with the Küre Mountains National Park that covers an area of 37,000 ha. The buffer zone, which includes the close surroundings of the national park is 80,000 ha. Picture 1. Küre Mountains National Park and its buffer zone. The Küre Mountains fall in one of the Global 200 Ecoregions identified by WWF and the IUCN, namely the Caucasus and N. Anatolia temperate forest. They are an extension of the Eastern Black Sea Mountain system to the west. The western section of the Küre Mountains, 202

203 which lies in the western Black Sea region, has been identified as one of the 122 Important Plant Areas (IPA) in Turkey, by a WWF-Turkey study jointly carried out with forty scientists (IPA No.25). Two globally endangered plant taxa and at least 33 endangered plant taxa on the European scale exist in the area. There are 12 plant taxa that are endangered in the national level. The global significance of the Küre Mountains biodiversity has been highlighted by its inclusion in WWF s list of European forest hotspots for conservation. The Küre Mountains has been included among the 100 Forest Hot Spots of Europe that need to be protected and it is one of the 9 forest hot spots for nature conservation in Turkey. The site represents the best remaining example of the sub-eco-region identified as deciduous and coniferous forests of North Anatolia as well as being the best remaining example of the highly endangered karstic mountain areas of the Black Sea Humid Forests ecotype. Karstic areas are typically poor in vegetative cover, while the Küre Mountains, with their 1000 m thick Jurassic-Cretaceous era limestones not only demonstrate typical karstic properties, but are also covered with lush forests due to the humid climate. Rich folklore, originality of apparel and local cuisine are among the most important characteristics of the region s culture. Use of wooden materials in local architecture creates original examples. In addition to its rural texture and cultural values, lush forests, extraordinarily deep and long canyons, dolines, stonewalls, waterfalls and caves make the Küre Mountains a special place. Picture 2. Forest hotspots in Turkey. Küre Mountains National Park as a PAN Parks Candidate PAN (Protected Area Network) Parks established by WWF and the Molecaten Group are a network of protected areas across Europe that provide a well-preserved natural area and high-quality services to visitors and certified by independent supervision according to certain criteria. PAN Parks is a way to identify the economic value of the natural integrity of the park, as well as to contribute to the protection of the area. It consolidates and integrates some of Europe s most valuable national parks and protected areas into a coordinated network of well-managed, internationally-recognized protected areas. The PAN Parks have identified 203

204 Korunan Alanlar // Protected Areas sustainable tourism as a vehicle to stimulate the local economy. Parks serve as an attraction, or hook, to bring visitors to the region and consequently stimulate the local economy through the direct and indirect purchases. PAN Parks also offer unique, high quality naturebased experiences for tourists. The PAN Parks initiative has aimed from the early start back in 1999 to provide a nature conservation-based response to the growing market of nature-oriented tourism by creating a quality brand, which stands for: An expanding network of well-managed protected areas with high conservation value; Areas which are widely known by Europeans as natural capitals of our continent, which they know and are proud of; Must see sites for visitors and wildlife lovers. They stand for responsible high quality nature-based experiences for visitors; Wider public and political support for the protected areas through changing attitudes and growing economic value of protected areas; New income for parks and, in particular, new jobs for people in rural areas. During its 11-year operation PAN Parks established a wide network of protected areas that use the PAN Parks certification to ensure that their wilderness areas are safeguarded, enhanced and appreciated. Currently, PAN-Parks network includes 11 National Parks in nine countries. National Park s name Country Surface (ha) Estimated no. of 204 visitors/year Soomaa MP Estonia 39,640 45,000 Archipelago MP Finland 50,219 57,000 Oulanka MP Finland 27, ,000 Fulufjället MP Sweden 38,414 60,000 Majella MP İtaly 540,000 74,095 Paanajärvi MP Russia 104,000 5,000 Peneda Gerês MP Portugal 69, ,000 Retezat MP Romania 38,138 17,000 Rila MP Bulgaria 81,046 55,654 Central Balkan NP Bulgaria 71,669 60,000 Borjomi-Kharagauli Georgia 85, Due to its wildlife and potential in ecotourism, the Küre Mountains National Park is the first protected area that has become a candidate for PAN Parks from Turkey. WWF-Turkey has been lobbying both at the European and national level for Kure Mountains National Park to be considered for PAN Parks network. As a result, the Park Authority and the General

205 Directorate of National Parks of Turkey (GDNP) have set the vision of making the Kure Mountain National Park a PAN Park by 2013 and a Letter of Intent was signed with PAN Parks Foundation. In order to realize an effective protected area management, the GDNP and WWF-Turkey have started a joint project in 2008, funded by GEF (through UNDP- Turkey). Studies are being carried out to better protect natural resources and to fulfill the membership conditions of PAN Parks by improving the necessary infrastructure for the visitors of the area within the scope of the Project for Enhancing Forest Protected Areas Management System. The main requests to be a PAN Parks member is to develop and implement a Sustainable Tourism Development Strategy and Visitor Management Plan Ecotourism issues The Kure Mountains National Park s interest in the development of tourist activities is closely related to ecotourism. Ecotourism is a particular case of sustainable tourism. Ecotourism offers responsible sustainable nature based tourism, with specific ethical and practical rules: respect for natural values (responsible travel in the nature), help in preserving nature unchanged over time (a flow of income to assist biodiversity and cultural conservation), and contributions to improving local community welfare (through participation in tourist activities). The growth of the ecotourism industry at international level constitutes a very important and potentially positive factor for the Park and its communities. More and more people are choosing ecotourism destinations, seeking involvement in nature conservation activities, and in promoting and appreciating traditional cultures and ways of life. Ecotourism has been already practically applied in the Kure Mountains region, starting with Zümrüt Ecotourism project that was finalized in Kure Mountains Ecotourism Association and WWF-Turkey have already more than five years of experience in developing and assisting ecotourism projects in the region. Currently there are a few nucleuses of ecotourism structures in the region: Zümrüt village with its Visitor Centre and its family run local traditional guesthouses, Başören Village, near Azdavay town, with Yanık Ali lodge Ecotourism Centre, a traditional house turned into an eco-lodge and Paşakonağı lodge in Pınarbaşı, WWF initiative. These ecotourism structures represent the practical translations of ecotourism concept into a local initiative. They form a good base for further development of Kure region into a model of ecotourism development in relation with a national park. 205

206 Korunan Alanlar // Protected Areas Picture 3. Yanık Ali lodge (ecotourism center) and the entrance point to the park. Present Tourism and Recreation Status and its Perspective Tourism facilities are not very developed in the area (buffer zone). However, there are already options for accommodation both in the mountain communities and in the nearby towns. Judging in terms of bed capacity, the figures reveal that the sea represents currently the major attraction for the area, however the services in the Park area have started to flourish both in terms of quantity and quality. It is remarkable the quality of several accommodation in the rural area. Such services need to be further developed and used as model for the rest of the region. The following tourism activities take place in the region, Hiking and backpacking trails Mountain biking and cycling Canyoning Wildlife and birdwatching Picnicking Nature sightseeing Rural heritage tours Educational programmes 206

207 Picture 4. Trail in Ulukaya canyon and to the Ilgarini cave. Küre Mountains NP Regional Tourism Development Concept Küre Mountains are considered one of the richest spots regarding canyons and caves in Turkey. The Küre region is considered the Turkey s second most important karstic area after the Taurus Mountains. In a relatively confined area, there is a large diversity of vegetation structure and flora composition that make Küre Mountains National Park very valuable from the conservation point of view. Due to inaccessible areas for men, or low economical exploitation, there are still natural old growth forests or other types of high valuable vegetation structures within the Park boundaries. The Park and the buffer zone host some of the important species of wildlife and birds that represent barometers for natural ecosystems: large carnivores (wolves, bears and lynx) and raptors birds (vultures, eagles, etc.). The daily life in the rural areas is one of the most important cultural values of the area. Wooden houses, traditional colorful clothes worn by women, layback atmosphere in the villages especially during tea time, and local handicrafts make a rich cultural experience for travelers in the region. Delicious local cuisine and the slow-down path of life bring additional charm to the present cultural assets. The rural population has limited alternative for development excepting their traditional activities, which has started to be abandoned by the younger generation that moved out from mountain communities. However, ecotourism can and already brings a new innovative economical activity that can stimulate local families and young people to remain and blend their traditions with the new activities necessary for developing a quality ecotourism product. The major components of Unique Selling Proposition which is a core value tourism destination concept for the Kure Mountains destination are listed below: 207

208 Korunan Alanlar // Protected Areas ha of unmanaged nature (core zone), plus more than ha of low human impact zone (buffer zone); Natural ecosystems with top predators (e.g. wolves, bears, vultures); Fabulous geological formations: one of the largest canyon in the world; Authentic rural traditions; Large bio-cultural diversity. Picture 5. Examples for authentic rural life. The vision, objectives and the zoning system proposed by the Park and the local stakeholders recorded in the Sustainable Tourism Development Strategy of KMNP are presented below; Vision Küre Mountains National Park is an outstanding internationally recognised PAN Parks member and KMNP region is the model of ecotourism development in Turkey. 208

209 Objectives 1. To develop Kure Mountains National Park region into a model for ecotourism development: a) offering high quality experience of - natural ecosystems/natural dynamic, wilderness and outstanding geomorphology and authentic rural life; - multiple-day holidays based on nature, culture and active friendly programmes in the Park region; b) providing good management for: - small scale, high quality local businesses, PAN Parks certified. 2. To operate an efficient unitary visitor management system in the entire Park; 3. To built up ecotourism as a permanent mechanism for partnership development for increasing the Park management capacity and ownership of local people in relation with the Park. 4. To maximize the benefits towards local (rural) communities through ecotourism development. Zoning Zoning is the principal method used to deploy visitors, and hence it is critical in achieving the appropriate combination of concentration and dispersal. It is designed to allocate geographical areas for specific levels and intensities of human activities and of conservation. There are several benefits of zoning: 1. The process of zoning helps managers, operators, visitors and local communities to understand what park values are located where; 2. Zoning oriented to establishing standards of acceptable human impact helps to control the spread of undesirable impacts; and 3. Zoning provides a better understanding of the distribution and nature of different recreation and tourism opportunities within and around the protected area. A development zone approach is proposed with four different types of recreation and tourism zones in the Küre Mountains NP region. These zones should be understood as management zones for recreation and tourism and they should not change or affect the present or future conservation status of the site. The criteria used for defining each zone were based on two major factors: The potential as well as the current state of tourism and recreation use and development in the respective zone; 209

210 Korunan Alanlar // Protected Areas The main nature / culture experience that each zone can offer based on an identified unique selling proposition (USP) specific to each one. Zone A_ interpretation and recreation zones-large volume and low impact Management objectives Developing good visitor infrastructure accommodating mainly day visitors; Offering high quality nature interpretation and education; High volume of visitors/ low environment and social impact; Playing the function of hubs for the whole region. Zone B_ ecotourism hotspots-low volume of tourists, high revenue for local services. Management objectives Developing a network of well managed ecotourism villages, with high quality small scale services, good information and interpretation for domestic and international guests; Qualified local guides, accommodation owners, etc.; Establishing the regional network of hiking, mountain biking trails, connecting services from each village; Identifying hot spots for nature and culture tours and developing their access and interpretation plan. 210

211 Zone C_ sustainable tourism development zone that is related with the National Park; Management objectives Applied guidelines for sustainable (tourism) development; Developing the connection between the Park and the coastal area; Providing good recreation and interpretation infrastructure related with the park on the access points. Zone D_ environment education zone with a nature related special attraction: natural old growth forest. Management objectives Increasing the quality of the environment; Developing nature observation programmes related with the natural old growth forest. Finally, it is important that sustainable tourism practice within protected areas is a longterm commitment. But while it is important to think long-term, it is also necessary to set realistic short and mid-term goals. Individuals, businesses and organizations must be aware that benefits are long-term, and should not expect to experience them immediately after sustainable practices are implemented. In practice, only a small portion of benefits will arise quickly; most will depend upon many years of continued effort. Protected area managers need to make ongoing efforts to communicate with all stakeholders. Planners and managers should therefore be active in stimulating maximum local economic benefit. 211

212 Korunan Alanlar // Protected Areas REFERENCES IIUCN, Sustainable Tourism in Protected Areas, Guidelines for Planning and Management, Best Practice Protected Area Guidelines Series No. 8, World Commission on Protected Areas (WCPA). Blumer, A., Sustainable Tourism Development Strategy, Küre Mountains National Park, Enhancing Coverage and Management Effectiveness of the Subsystem of Forest Protected Areas in Turkey s National System of Protected Areas GEF project. 212

213 Recreation Carrying Capacity for Protected Areas: Termessos National Park Asst. Prof.Dr. Selçuk Sayan Akdeniz University Faculty of Agriculture Landscape Architecture Department Antalya Abstract Protected areas are designed due to their unique natural and cultural features and provided for the use of people for recreation. It is essential to use these areas without damaging their natural and cultural values, to plan within protection and use balance for their sustainability, to manage in accordance with the planning, to monitor the measurable impacts caused by human use and to review the planning process if necessary. Recreational carrying capacity can be described as the maximum number of people without causing any permanent or unacceptable damage on the physical environment and biological and cultural resources of the recreation area, and without leading any decline in the recreation quality of visitors. In this paper, the conceptual analysis of recreational carrying capacity, its historical development and the carrying capacity systems commonly used particularly in North America are studied and the recreational capacity analysis carried out in Antalya Termessos National Park is compiled. This chapter prepared in order to contribute to the development of the science of outdoor recreation consequently draws attention to the necessity of establishing a new and modern national park system in Turkey that is open to improvements, integrated with recreation capacity monitoring works and preserves resources and recreation quality. Introduction Protected areas are designed due to their unique natural and cultural features and provided for the use of people for recreational opportunities. It is essential to use these areas without damaging their natural and cultural values, to plan within protection and use balance to sustain on to the next generations, to manage in accordance with the planning, to monitor the measurable impacts caused by human use and to review the planning process if necessary. It is crucially important to define natural protected area status in order to maintain the operation in this process. In Turkey, National Parks Law, adopted in 1983, defines four protection statuses, National Parks, Natural Parks, Natural Monuments, Nature Protected Areas and determines principles to select and certify these areas (Resmi Gazete 1983). Overexploitation of the national parks and other protected areas designed for human use 213

214 Korunan Alanlar // Protected Areas may have negative impacts on fragile lands, vegetation and wildlife and lead to overcrowding at an unacceptable level and visitor conflicts (Hammitt and Cole 1998; Manning 1999). The increase in the number of visitors negatively influences the natural and cultural resources on one hand, and the recreational experience on the other. The efficiency of the resources and recreation areas that can meet the recreation use and its sustainability have revealed the concept of recreational carrying capacity ( Pigram and Jenkins 1999). Carrying Capacity History The origins of the concept of carrying capacity are based on demography, biology and applied ecological studies. The concept of carrying capacity first used in literature in 1922 by Hadwen and Palmer to refer to the issue of meadow management and not limited only to the issues concerning natural areas and wildlife management, but also has been applied to the recreation and tourism analysis in social sciences (Clarke, 2002). In the broadest sense, carrying capacity is a key concept indicating the boundaries of the recent improvements forced by environmental factors within environmental sciences and social sciences (Manning, 1999). Although carrying capacity was first proposed in the US National Park System in 1930s as a concept, it could be used institutionally and experimentally after 1960s (National Park Service 1997). While the first scientific carrying capacity studies in national parks and protected areas focused on the physical impacts of the visitor use on the park resources, later it was understood that there is another dimension of the carrying capacity related with the social dimension of visitor experiences. The formal development of recreation capacity started with Wagar s (1964) monographic study about the issue. The main contribution of Wagar s conceptual analysis is to extend the carrying capacity towards a dual focus formed by its importance intensified on the environmental impacts; and the social and experimental considerations (Manning, 1999). In this context, it was put forward that if more people visit a recreation area, not only the environmental resources will be influenced, but also there will be a decline in the recreation quality. The Concept of Recreational Carrying Capacity Recreation carrying capacity with its ecological, physical and management aspects indicates the most appropriate amount of use and number of visitors for accessible recreation areas (Protected natural areas, national parks, etc.) The identification of carrying capacity used for recreation purposes provides the sustainability of biological and physical resources and keeps the visitors recreational experiences in the top level; accordingly prepares the best recreation conditions. There are many definitions for recreation carrying capacity. Countryside Commission (1970) defines recreation carrying capacity as the level of recreation use that can be accommodated without any unacceptable deterioration concerning resources and quality or recreation experience. Carrying capacity is the number of users that the recreation area 214

215 provides every year without any biological and physical deterioration in the ability of the area to support recreation and any inacceptable disturbance in the quality of recreation experience (Baud-Bovy and Lawson, 2002). Mathieson and Wall (1982) defines carrying capacity as the maximum number of people who can use the area without an unacceptable change in the physical environment and degradation in the visitors experience quality. Carrying capacity is the use level whose impacts can be determined with assessment standards (Shelby and Heberlein, 1986). Carrying capacity with a general definition derived from all these definitions is the maximum number of people that can use the area without any deterioration in the physical environment, biological and cultural resources of the recreation area and any decline in the visitors recreation quality. The use of carrying capacity concept with recreation and management studies have led to develop different dimensions. Countryside Commission (1970) defined four different categories, namely physical, ecological, social and economical. Physical carrying capacity is the maximum number of people or equipment reserved and managed safely and comfortably in an area (i.e. such as boat or car). Ecological carrying capacity is the maximum recreation use level concerning the quantity and efficiency that can be included in an ecosystem or area without any unacceptable and irreversible impacts on the resources. Social carrying capacity is the maximum use level for the person participating in the recreation for the amount of use and types of activity without any decline in the recreation quality. Economic carrying capacity is the capacity where the balance has been established between the use of resources and the cost-benefit in of land management. Shelby and Heberlein (1986) have analyzed carrying capacity in four different categories: ecological, physical, infrastructure and social capacities. Ecological capacity is related with the impacts on ecosystem; physical capacity with the amount of land used for recreation; infrastructure capacity with the extent of infrastructural improvements that are needed by visitors and social capacity with the use level where unacceptable social impacts do not occur. Ceballos-Lascuráin (1996) has associated recreation capacity with tourist activities and subdivided his concept tourism carrying capacity into four: bio-physical, socio-cultural, psychological and managerial. He synthesized that biophysical element of carrying capacity is actually related with natural resources and there is no biological system that can bear infinite use and that in terms of the social element, tourism, if it extends a particular level, it has creating socio-cultural impacts on local people. Psychological element is the maximum number of visitors who visit a natural area at any time to have better recreational experience; and administrative element is the maximum visit level that can be managed adequately within an area. The studies on the environmental and social dimensions of recreation carrying capacity have brought forward the dimension of managerial dimension. It has been recognized that the quantity and the type of management operations differ according to the characteristics of the area and management models. The sustainability of biophysical resources, for example, can be increased through fertilization and irrigation systems or through such 215

216 Korunan Alanlar // Protected Areas operations as periodic fallowing and rotation. Similarly, the quality of recreation experience can be increased through the even distribution of visitors in the area and organizing more educational programs for the visitor infrastructure and awareness. Hence, recreation carrying capacity, together with the addition of managerial dimension, has turned into a three-dimensional-concept shown in Figure 1 (Manning, 2007). Fig. 1. 3D of Recreational Carrying Capacity ENVIRONMENTAL- SOCIAL- MANAGERIAL Figure 1. Three dimensions of the recreation carrying capacity (adapted from Manning ve Lime, 1996) The link between the characteristics resource and use forms the environmental dimension. Biophysical characteristics of natural resource inform a change depending upon recreational use. The extent of the change informs about the extent of the impact. Even low levels of use can damage on the environment or a fragile ecosystem. The studies on the biophysical characteristics of the natural resource enable to formulate management targets, indicators and standards. The users wishing to benefit from the recreation area is effective on the recreation quality and form the social dimension of the recreation. It is important to define the visitors needs and demands for appropriate recreational opportunities. These efforts reveal the type and amount of the recreation use. It is necessary to analyze the recreation carrying capacity. The regulations and limitations of the recreation opportunities form the administrative dimension. Legal arrangements, institutional authorization and regulations provides for the identification of appropriate management targets and relevant indicators and standards. Additionally, the source of finance, staff and management also guide the type and amount of use and suggest whether it is applicable or not. Carrying Capacity Systems It is necessary to manage the recreation area effectively in order to increase its value. Recreation management has aspects of resource, visitor and service. Resource management refers to mutual relations between visitor and resource(s); visitor management refers to 216

217 enrichment of the social environment to increase the recreational experience; and service management refers to the demanded services that are necessary to enjoy both the resource(s) and social environment (Pigram and Jenkins, 2002). The main reason of the recreation management systems is to establish satisfying and high quality recreational experience. Various systems have been developed for the estimation of carrying capacity and its implication to recreation practices. The most significant carrying capacity systems are listed as the following: Recreation Opportunity Spectrum (Clark and Stankey 1979), Limits of Acceptable Change (Stankey et al.1985)), Carrying Capacity Assessment Process (Shelby and Heberlein 1986), Visitor Impact Management (Graefe et al. 1990), Visitor Activity Management Process (Environment Canada and Park Service 1991), Visitor Experience and Resource Protection (National Park Service 1997). Recreation Opportunity Spectrum (ROS) ROS developed by two researchers called Roger N. Clark and George H. Stankey in 1979, working for U.S. Department of Agriculture Forest is a conceptual system developed with the aim of increasing the diversity of recreation opportunities. According to ROS system, a recreation opportunity enables an individual to have the experience he wishes and to participate in an activity in a preferred order. Recreation opportunity is a combination of physical, biological, social and administrative conditions adding value to the place and it consists of characteristics related with recreation use and characteristics provided by the management. The management provides the people with a set of recreational opportunities through different combinations of these characteristics. The factors leading to recreational opportunities according to ROS are grouped below: Transportation: The quantity and quality of the transportation to the recreational area Non-recreational resource uses: The compatibility of the use of non-recreational resources with the recreation such as grazing, mining activities and logging. On-site management: The quantity and quality of the additions and the alterations carried out by the management.. Social interaction: The level of social interaction determined according to natural variations (topographic structure, vegetation) or / and management priorities. Acceptability of visitor impacts : The level of the acceptability of the inevitable visitor impacts to the area. Acceptable regimentation: The approach, limitations and quantity of the control (legal arrangements, regulations, and recreation design) adopted for different recreational opportunities. Although ROS system defines basically four recreation opportunity classes namely modern, semimodern, semiprimitive and primitive, new classes could be added according to the combination of these factors. The available amount and quality of the factors depends on the opportunity classes. 217

218 Korunan Alanlar // Protected Areas Limits of Acceptable Change (LAC) LAC, developed in 1985 by the researchers George H. Stankey, David N. Cole, Robert C. Lucas, Margaret E. Petersen and Sidney S. Frissell working for U.S. Department of Agriculture Forest Service, concerns with the impact and changes of the recreation on natural resources. Increasing recreational activities influence and cause change especially on the environmental, natural and biophysical resources. As a result, recreation causes inevitable environmental changes and the amount, nature and type of changes resulted to an unacceptable point. LAC system is a process developed to determine the limitations of unacceptable changes for the recreational environment and to take measures on time. The most important priority of LAC process is the conditions that are exist and that are judged acceptable. LAC is a carrying capacity system focused on defining the management actions necessary for the desirable natural conditions. The process requires deciding what kind of wilderness conditions are acceptable, then prescribing actions to protect or achieve those conditions. LAC process consists of the following steps: Step 1: Identify area issues and concerns Step 2: Define and describe opportunity classes Step 3: Select indicators of resource and social conditions Step 4: Inventory existing resource and social conditions Step 5: Specify standards for resource and social indicators for each opportunity class Step 6: Identify alternative opportunity class allocations reflecting area issues and concerns and existing resource and resource conditions Step 7: Identify management actions for each alternative Step 8: Evaluation and the selection of a preferred alternative Step 9: Implement actions and monitor conditions In LAC process, it is primarily necessary to determine the indicators to observe the impacts of recreation on natural resources; then to determine a standard for each indicator and to monitor the implementation in the area and with respect to the results of monitoring planning process could be reviewed. 218

219 Carrying Capacity Assessment Process (C-CAP) C-CAP system, developed in 1986 by Bo Shelby and Thomas A. Heberlein, is an applied approach for the analysis and assessment of social carrying capacity and provides to estimate the capacity in figures. The system has three key contributions for research and implementation: To organize and clarify the necessary concepts, variables and procedures to supply with the carrying capacity To show that sociological norms referring to measure visitor preferences can be used To provide empirical evidence for the assessment dimension of the carrying capacity The system has seven stages; 1. Organization and evaluation of the previous studies: It consists of such data as geographic location, management structure, political situation, use pattern and tendencies. 2. Definition of the recreation opportunity: It is the stage where statutory provisions, the guidelines of the organization, management targets and recreational opportunities are reviewed. 3. Identification of important impacts: These are ecological, physical, facility or social impacts. 4. Data collection: The stage where data is collected in the categories below: Type of the recreational opportunity: Data collection about the type of opportunities compatible with the management targets and that haven t been clarified enough during the 2nd stage. Evaluation standards: The process of determining standards based on normative approach. Current conditions: The collection of defining data that explains management and effect parameters and the relations between them. 5. Development of management alternatives: It consists of the alternatives that have acceptable level of impacts, use levels and other management strategies. 6. Selection of the management strategy: Strategy can limit the use within the carrying capacity. The other management parameters by which the impacts can be controlled must take place in the management plan. 7. Monitoring the impacts: In accordance with the monitoring work showing that the impact is not in an acceptable level, the policy can be changed if necessary. 219

220 Korunan Alanlar // Protected Areas Visitor Impact Management (VIM) VIM, a final report of a research started by U.S. National Parks and Conservation Association (NPCA) and carried out by Alan R. Graefe, Fred R. Kuss and Jerry J. Vaske, was developed in 1990 as a process that aims to reduce the impacts that can threat the recreation areas and opportunities and to control them. VIM system has two purposes: To review and synthesize the existing literature dealing with the recreational carrying capacity and visitor impacts. To apply the resulting understanding to the development of a methodology or framework for management of visitor impacts that is applicable across the variety of units within the national park system. VIM has eight subsequent stages to assess and manage the impact of visitor: Step 1: Preassessment data base review: Review of the legislative and policy direction, previous research and area data base. Step 2: Review of management objectives: Review existing objectives for consistency with legislative mandate aand policy direction. Specify visitor experience and resource management objectives. Step 3: Selection of key impact indicators: Identify measurable social and ecological variables. Select for examination those most pertinent to area management objectives. Step 4: Selection of standards for key impact indicators: Restatement of management objectives in terms of desired conditions for selected impact indicators. Step 5: Comparison of standards and existing conditions: Field assessment of social and ecological impact indicators. Step 6: Identify probable causes of impacts: Examine use patterns and other potential factors affecting occurance and severity of unacceptable impacts. Step 7: Identify management strategies: Examine full range of management strategies dealing with probable causes of visitor impacts. Step 8. Implementation Visitor Activity Management Process (VAMP) 220 direct and indirect VAMP, developed by Environment Canada and Park Service in 1997, aims to eliminate the tension between resources and visitors. VAMP, proposing a fundamental change in the approach of the outward-oriented market sentiment from the product and demand oriented point of view in park management, is a proactive, flexible and conceptual carrying capacity system that provides decision-making, development and operating of the park

221 services and facilities. VAMP, developed to establish parks, to plan new park management, to revise the current parks and review their plans, to improve and operate facilities, includes the following stages: Step 1: Determine the purpose of visitor activities Step 2: Determine the aim and content of the work Step 3: Identify the problems of visitor management Step 4: Analysis of visitor management problems Step 5: Develop options for visitor activities and services Step 6: Establish proposals and get approval for activity/service/facility plan Step 7: Implement the proposed options As can be seen in the stages above, VAMP is a problem oriented system. Also having the flexibility to combine planning, monitoring the program and assessment issues, VAMP has been applied to new established parks in Canada and various park areas. Visitor Experience and Resource Protection (VERP) VERP, developed by U.S. Department of the Interior National Park Service in 1997, was designed to solve visitor management and carrying capacity problems within national park units and first tested in Arches National Park. VERP focuses on visitor use impacts on park resources. These impacts can be listed as visitor behaviors, use levels, type, time and location of use. VERP system is a process with nine elements: 1 st Element: Form an interdisciplinary project team: It is necessary to form a core team with different professional background to develop the plan. 2 nd Element: Develop a public participation strategy: It is crucial to comprehend the value judgments of people towards park resources and visitor experience and to enable people participate in developing an applicable plan. 3 rd Element: Explain the aim and clarity of the park; define planning limits: The explanations in this stage make up the core of establishing VERP plan and strategies. 4 th Element: Analyze the park resources and current visitor use: It provides a better understanding for park resources and current visitor use through matrixes, maps and texts. 5 th Element: Explain the visitor experiences and potential of the resources: It puts forward the amount and the types of various opportunities of visitor experiences consistent with the purpose of the park and different conditions compatible with the activity, improvement and management. 221

222 Korunan Alanlar // Protected Areas 6 th Element: Zoning in the park: The zoning scheme is aimed to anticipate the future conditions. 7 th Element: Select indicators and standards for each zone; develop a monitoring plan: The indicators for each zone (specific and measurable variables to monitor) and standards (acceptable minimum level) are defined. A monitoring plan is developed in which the priorities, methods, the source of finance, staff strategy and the need of analysis are defined. 8 th Element: Monitor the source indicators and social indicators: The source conditions and social conditions in different zones should be monitored regularly. 9 th Element: Implement the administrative actions: The indicators pointing out the standard deviations determined at the end of monitoring process require administrative actions. The Case of Termessos National Park 1 The studies of recreation carrying capacity analyze the possible impacts of visitor uses in national parks and ensure that ecological, natural and biophysical values maintain without damage and enhance the quality of recreation through decreasing the social problems between the visitors. In order to complete such analysis, it is essential to protect the area with different statuses, to define the boundaries of the area and to ensure the controlled access of visitors. Recreation carrying capacity work was carried out in Termessos (Mount Güllük) National Park because of its suitable conditions. Study Area Termessos National park is located in the 34 km northwest of Antalya. As seen in the plan in Figure 2, the park is situated in steep, mountainous topography ranging from 250 to 1663 m (Eren Hill) above sea level, with an area of 6,702 ha (Sayan and Karagüzel, 2010). The main entrance of the park is on the way of Antalya-Korkuteli. Termessos Ancient City ruins that the visitors appreciate start at the 1000 m height. For this reason, 9 km long road starting from the access point of the park takes visitors to the car park, the closest point to the Termessos Ancient City ruins and park resources. From that point, visitors hike over the park on foot. The highest point in the Park is 1,663m height Eren Hill. Top Hill, 1,265 m, is the summit of the Güllük Mount, which gives the park its Turkish name. 1 This chapter is compiled mainly from the following articles and final reports: Sayan S, Atik M (2011) Recreation Carrying Capacity Estimates for Protected Areas: A Study for Termessos National Park. Ekoloji 20 (78): Sayan MS, Ortaçeşme V, Karagüzel O, Atik M, Şahin T, Yıldırım E, Avcı Ü (2005) Termessos (Güllükdağı) Milli Parkı nda Rekreasyonel Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesi TÜBİTAK/TOGTAG-3197 Proje sonuç Raporu, Antalya 222

223 There is a fire observation tower on Atbaşı Hill (1,152 m). This summit can be reached from the Southern Cemetery. Figure 2. Termessos National Park boundaries and its topography The area was certified as a national park in 1970 basically for its archaeological heritage (Anonymous 1998). However, the cultural and natural resources within the park are equally important. Termessos is the name of the city located within the boundary, and first became apparent when Great Alexander the Great visited the area in B.C. 334 (Akurgal 2000). The local people introduced themselves as indigenous people not Romans but Solymians a special community² Even have been discussed in scientific sources, Termessos became famous for being the city that Alexander the Great couldn t (or didn t) conquer. The earthquake which occurred in A.C. 141 damaged to the city to a great extent (Duggan 2004). The cultural values present in the park today are the heritage of the ancient city Termessos. Of these, the most outstanding ones are theater, gymnasium, odeon, agora, cisterns, temples and cemeteries (figures 3 a.b.c.d.e.f ). 223

224 Korunan Alanlar // Protected Areas Figure 3. The cultural resources at the Termessos National Park 2 The ethnic-geographic origin of the people vary according to different sources. According to Akurgal (2000), Solymians are people in Pamphilia while Long Term Development Plan developed for the park says that they are people in Pisidia. 224

225 The area has high value in terms of natural resources such as flora, fauna and habitat. The flora in the park consists of totally 680 plant species which are belonging to 90 families of maquis, forest, rock, hygrophile and cultivar vegetation types and 80 species of these plants are endemic to the area (Alçıtepe 1998). The park hosts many fauna species including 113 bird species in 32 families, some of which are the endangered mammals (Sert 2004; De Marinis and Masseti 2009). Particularly Ibex (Capra aegagrus) and Fallow deer in the red list of IUCN (International Union for Conservation of Nature) (Dama dama dama) can be observed in the park. In addition, 41 insect species are found, 14 of which are endemic belonging to Orthoptera class (Yalım and Çıplak 2002) ( Figure 4 a.b.c.d.e.f). Figure 4. The flora and fauna of Termessos National park The visitation to the Park was informally started in 1970s. Today the access is controlled by admission tickets. Most of the visitors are tourist groups and they visit the park in 3-4 hours (Sayan and Karagüzel 2010). Park is often visited in spring and fall when it is relatively cooler in daytime. The archeological ruins can be reached following the trail starting from the car park. The trails in the park faced with erosion problem because of the narrow sections (average 1 m) and steep slopes of the trails (Figure 5 a.b). 225

226 Korunan Alanlar // Protected Areas Figure 5. Some trail photographs from the National Park The trails, whose total length is about 3 km, is analyzed in 5 different routes according to their final arrival points. Accordingly, trail 1 leads to theatre and surrounding ruins ( gymnasium, Odeon, agora and cisterns); trail 2 to rock cemeteries and stone pit; trail 3 to Alcetas Tomb; trail 4 to fire observation tower over Southern Cemetery and trail 5 appears as an alternative shortcut route to trail 1 (Figure 6). Figure 6. Termessos National Park network of trails Method Annual visits to the national park and its geographic, biophysical and administrative characteristics have been analyzed. The physical, real and effective carrying capacities are estimated in accordance with Cifuentes method. His method, also proposed by IUCN (Ceballos- Lascuráin 1996) has been applied to many different areas in the world, particularly 226

227 the national parks in Costa Rica (Cifuentes et al. 1990; Cifuentes 1992; Gallo et al. 2002; Nghi et al. 2007). The method is mainly based on specific factors (physical, ecological, climatic and administrative) that reduce the number of visitors and the quality of the visit and these factors are seen as the limitations for the area. The method defines three levels of carrying capacity and formulates the estimation through specific factors. These are physical, real and effective carrying capacities. Physical Carrying Capacity (PCC) is defined as the maximum number of users that can physically fit into defined place, over a particular time and it is calculated with the following formula: PCC= A x Z/a x Rf In this formula A refers to the area (the current area or trail for the visitors); Z/a visitor/area (area/length of the trail per visitor) ( 1 visitor per m² for the area; 1 visitor per one meter for the trail); Rf refers to rotation factor (number of daily visits). Rotation factor is the number of permissible daily visits to an area within working hours and is calculated with the formula below: Rf = available area for public use / average time of visit Real Carrying Capacity (RCC) is maximum permissible number of users to the area, once the corrective factors (Cf) derived from the particular characteristics of the site have been applied to the PCC. These corrective factors are derived from biophysical, environmental, ecological, social and administrative variables. The formula for measuring RCC is: RCC = PCC Cf1 Cf2... Cfn Cf = Ml / Mt x 100 In these formulas, PCC refers to physical carrying capacity; Cf1, Cf2, Cfn refer to corrective factors for each variable; Cf refers to corrective factor (%); Ml refers to the limiting magnitude of the variable; Mt refer to the total magnitude of the variable. In the formula, to find RCC, it is necessary to calculate the corrective factors in advance. Corrective factors are calculated by interpolation method on the correlation between limiting and total magnitude of the factors that limit the visitation. The following formula in percentages better explains the RCC: RCC = PCC x (100 Cf1 /100) x (100 Cf2 /100) x x (100 Cfn /100) Effective Carrying Capacity (ECC) is the maximum number of visitors that a site can sustain, under the given management capacity (MC) available. MC is defined as the sum of management conditions to carry out the functions and objectives. Measuring MC is not easy, involving many variables, including infrastructure, facilities, staff, available budget. ECC is never greater than the RCC. 227

228 Korunan Alanlar // Protected Areas ECC = RCC x MC In this Formula RCC refers to real carrying capacity; MC refers to management capacity. Data Collection Global Positioning System (GPS) was used to create the trail network data. These devices determine the location of a point through satellites in the space. Within the park more than 600 GPS coordinates were taken (including the important points and the road between the main gate and the car park) and was transferred onto the digital map produced with ArcGIS software. The trail sectors data according to the gradient and aspect were obtained with a three-dimensional site analysis (Table 1). Table 1. Termessos National Park trail data Meteorological data was obtained from the climatic elements data compiled for Antalya between 1980 and 2000 and the data on wildlife was obtained through previous studies (Demirsoy 2000; Sert 2004; De Marinis and Masseti 2009). In order to collect the data a questionnaire survey was carried out with face-to-face interview method with randomly chosen people. The questionnaire form was prepared in Turkish and English; because most of the visitors (more than 90%) are foreigners. The tables prepared by Arkin and Colton (1968) were used to calculate the sample size. In this table, the sample size varies according to the population and accepted margin of error. Therefore the average number of annual visitors of Termessos National Park was assessed. The average number of annual visitors (Anonim 2009) to the park is 28,760. As this figure is between 25,000 and 50,000, the top value, 50,000, was taken as the basis. The sample size 397 was accepted that refers to 50,000 population with 5±%. In order to minimize the problem of missing data (particularly on the level of income, which some people were unwilling to provide and which invalidated some questionnaires), the questionnaire was administered to 500 randomly selected volunteer respondents. Findings A best and most popular recreation activity in Termessos National Park is to hike along the trails. Therefore, the park has a linear setting. It is primarily necessary to identify the parameters in the formulas so as to estimate the recreational carrying capacity. The necessary parameters for each level are given under each title. 228

229 Physical Carrying Capacity: In order to find PCC, it is assumed that there is a two-way visitor flow in the trails of the park; the number of visitors per square meter is 1; total length of the trails is 3,136 m; average time required to visit the park is 3 hours (the average number calculated in accordance with the average visit time of the interviewed visitors); the permitted visiting period of the park is 9 hours; maximum size of visitor group is 50 and minimum distance between the individuals or groups is 50 m. As the distance between the groups is 50 m, 31 groups will fit onto the trails of 3,136 m [(31 x 50 m) + (30 x 50 m) = 3,050 m]. In other words that 31 groups of 50 people visit the park at the same time is assumed. Therefore, the total length of trail that is required will be 1,550 m (31 x 50 = 1,550 m) Within the 9-hour visiting, given that a visit lasts about 3 hours, more than one visit can be made theoretically. Accordingly, rotation factor is calculated as follows: Rf = 9 / 3 = 3 The formula for measuring PCC is: PCC = 1,550 m x 1 visitor /m x 3 = 4,650 visitor/day It means that theoretically (and physically) 4,650 users can visit the park in a day. However, it is not possible for such high number of people can use the site in one day. The function of PCC is to make up a base level for RCC, the next capacity level. Real Carrying Capacity : To measure RCC, it is assumed that the number of days when it is 25 C is (annual average); total hours of sunshine is 12 hours (06:30-18:30); the amount of excessive sunshine in one day is 4,5 (10:30-15:00); the number of the days when the rainfall is 0,1 mm is 74.8 (annual average); the average rain last 3 hours; the average number of stormy days is 12.5 days (wind speed 17.2 m/s); the windy period is 7 hours (10:00-17:00). In Termessos National Park corrective factors that limit the visits are listed as excessive heat, rainfall, storm, erosion, accessibility and disturbance to wildlife. Corrective factor for excessive heat (Cƒeh ): Particularly in summer, high temperatures affects hiking. The number of days when it is 25 C is taken to measure the corrective factor for excessive heat. The limiting magnitude of the disturbance of the variable of temperature (Ml ) hour/year (168.4 days of excessive sunshine x 4.5 hours of excessive sunshine); total magnitude (Mt) 2,020.8 hour/year (168.4 days of excessive sunshine x 12 hours of sunshine). The corrective factor for excessive heat is calculated as follows: Cƒ eh = / 2,020.8 x 100 = 37.5 % Corrective factor for rainfall (Cƒr): The eroded stones on trails become slippery on rainy days. The fog caused by rain reduces the quality of the photographs and videos taken. The limiting magnitude of the variable of rain (Ml) hour/year (74.8 rainy day x 3 rainy hour); total magnitude (Mt) 3,285 hour/year (9 visiting hours x 365 days). The corrective factor for rainfall is calculated as follows: 229

230 Korunan Alanlar // Protected Areas Cƒ r = / 3,285 x % Corrective factor for storm (Cƒs) : Storm can be risky for recreation. The average number of days when the storm speed is 17.2 m/sec is taken to measure the corrective factor for disturbance of temperature. The limiting magnitude of the disturbance of the variable of storm (Ml ) 87.5 hour /year (12.5 stormy days x 7 stormy hours); total magnitude (Mt) 3,285 hour /year (9 visiting hours x 365 days). The corrective factor for storm is calculated as follows: Cƒ s = 87.5 / 3,285 x % Corrective factor for erosion (Cƒe):The correlation between gradient and soil type reveals the sensitivity to erosion in any area. The trail sectors with gradient between % and higher than 20 % have a risk of erosion. The limiting magnitude of erosion variable is (Ml) 2,150 m (835 +1,315 m); total magnitude is (Mt) 3,136 m. The corrective factor for erosion is calculated as follows: Cf e = 2,150 / 3,136 x 100 = % 68.5 Corrective factor for accessibility (Cƒa): Accessibility is related with the degree of difficulty of the longitudinal trail slope for hiking or trekking. In the urban context, slopes higher than 5 % decrease the average speed of walking and increase the level of difficulty (Harris and Dines 1998). Due to rough structure of Termessos National Park, more than 60 % of the current trails have slopes higher than 10 %. Hence, in the case of Termessos, it is considered that slopes lower than 20 % are acceptable in such an area; trail sectors with slopes higher than 20 % affect hiking and limit recreation. The limiting magnitude for accessibility variable is (Ml) 1,135 m (trail sectors with slopes 20 %) ; total magnitude is (Mt) 3,136 m. The corrective factor for accessibility is calculated as follows: Cf a = 1,315 / 3,136 x 100 % 42.0 Corrective factor for disturbance to wildlife (Cƒw): According to Long Term Development Plan (1969), Capra aegagrus (Ibex), one species of the mammals, is of great importance for Termessos National Park. Moreover, according to Sert (2004), it is a must to conserve the habitats of 7 species known as endangered species namely Circateus gallicus (Shorttoed Eagle), Strix aluco (Tawny Owl), Bubo bubo (Eurasiean Eagle Owl), Accipiter nisus (Eurasian Sparrowhawk), Falco peregrinus (Pelegrine Falcon), Falco biarmicus (Lanner Falcon), Asio otus (Long-eared Owl). Recrational activities and increasing number of visitors (overcrowding) might damage to wildlife. For this reason, a disturbance to wildlife corrective factor has been considered. The mating season for Ibexes is between 15th October and 15th November (about one month) and the mating and incubation period for birds is two months between April and May (Sert 2004). The limiting magnitude of corrective factor for wildlife (Ml) is 3 months (1 month +2 months); total magnitude is (Mt) 12 months. The corrective factor for disturbance to wildlife is calculated as follows: 230

231 Cf w = 3 / 12 x 100 = % 25.0 These six corrective factors are used in the following formula to measure RCC: RCC = PCC x (100 Cfeh /100) x (100 Cfr /100) x (100 Cfs /100) x (100 Cfe /100) x (100 Cfa /100) x (100 Cfw /100) RCC = 4,650 x ( /100) x ( /100) x ( /100) x ( /100) x ( /100) x ( /100) = 359 visitor/day The second capacity level, RCC, is a more realistic description taking biophysical factors that are important for the park into consideration. However, as the national parks have limited management models and facilities, the management capacity, the last capacity level, is also significant. Effective Carrying Capacity: According to Termessos National Park Long Term Development Plan (Anonim 1969), the proposed organizational structure should employ ten different types of staff, including national park manager, administrative officer, secretary, visitor services supervisor, full time and seasonal guides, maintenance director, workman, drivers and workers. After the revision in the organization chart in 2003, the name of Termessos National Parks Directory was changed to Düzlerçamı Nature Conservation National Park Engineering. However, the physical condition of the park was taken into consideration for the estimation of the ECC; not its name change. While the proposed number of employees is 26 in Long Term Development Plan, currently 7 people work for Termessos National Park. Consequently, the management capacity (MC) is 27 ( 7 / 26 x 100). ECC is calculated as follows: ECC = 359 x 0,27 97 visitor / day The calculations show that, in accordance with its management capacity, Termessos National Park can host 100 visitors in a day theoretically. Discussion and Conclusion In this study, Cifuentes protected area carrying capacity estimation method has been adopted considering the biophysical, ecological and administrative characteristics of Termessos National Park. However, these studies have raised a number of issues concerning the site-specific resources of the park. In the process, some factors, for example the damage to archeological ruins caused by recreation activities, could have been used as corrective factor. Because walking on the trails that have the ruins cause the stones to be eroded and slippery. Nevertheless, the damages to the archeological ruins have been excluded from the analysis. Because the real reason of this damage is the incorrect planning of the trails and recreation design. Some trail sectors are passing over the archeological ruins and damages to the ruins are inevitable. As a result, the damages to the archeological ruins haven t been considered as corrective factor. In the questionnaire, most of the answers to the open ended questions by the visitors include redesigning and widening of the trails and decreasing their longitudinal slopes. The responses given confirm the assessment above. 231

232 Korunan Alanlar // Protected Areas On the other hand, recreation design is an ongoing conflict between two ministries in charge of the shared management of the park. While Ministry of Environment and Forestry is in charge of recreation and planning, and the forests and wildlife; Ministry of Culture and Tourism is in charge of conservation of archeological resources. Therefore, the revision and restoration proposals by Ministry of Environment and Forestry are often rejected by Ministry of Culture and Tourism due to the possible damages to the archeological ruins. Because the archeological ruins in the park are under first degree archeological site protection. Furthermore, both of the sides have been able to develop neither appropriate policies nor integrated management systems in order to protect the resources from the inappropriate and excessive use. The impacts of recreation on natural vegetation could also have been used as corrective factor. According to Alçıtepe (1998), even though there are 80 endemic plant species in the park, none of them are relict endemic and can t be seen on the trails and surroundings. Moreover, the diversity of plants increases on the trail sectors getting sunlight and the trampling effect of walking doesn t cause a decrease on the diversity (Atik et al. 2009). Consequently, the impact of recreation on natural vegetation hasn t been considered as corrective factor. The corrective factors that limit the visitation have put forward a realistic RCC for Termessos National Park. If there hadn t been lack of management in the park, this could have been used as recreational carrying capacity. However, the level of management capacity relevant to the number of staff is lower than it should be. Thus, ECC is estimated as 97 visitor/day and 35,405 visitor/year. The total number of visitors of the park between is 402,640 (Anonymous 2009). This figure corresponds to 28,760 visitors annually and 79 visitors daily. And these figures are lower than estimated recreation carrying capacity. The responses given for the quality of recreation support this result. More than ninety percent of the visitors taking part in the questionnaire have found the recreational experience in Termessos National Park good and very good. Thus, it is necessary to maintain the current natural and cultural values. Under these conditions, there isn t a need for limiting the visits and the available ECC can be accepted as the maximum number of users to visit the park. However, these are average figures and there is still a risk of saturation and exceeding the carrying capacity especially in the months when the number of visitors tend to increase. Termessos National Park needs a management system integrated with a new trail system. The main problems of the trails are slopes that affect hiking, physical sizes causing encountering problems (very narrow trails), the trail sectors passing over archeological ruins (the danger caused by eroded and slippery stones), soil erosion, particularly longitudinal trail slopes and general under maintenance. Many of these problems have been observed by the visitors as well. The park is often visited by foreigners who are well educated and with high-middle income class (Sayan and Karagüzel 2010) who expect better recreation conditions. Therefore, it is obvious that a new management approach that can balance the protection of natural-cultural resources and quality of visit will be appreciated by the visitors of Termessos National Park. 232

233 In Turkey in 1970s, with the help of technical cooperation provided by USA Agency for International Development (USAID), long term national park development plans for ten national parks (Köprülü Kanyon NP, Termessos NP, Halicarnassos Beach NP, Efes Historical NP, Bergama Historical NP, Başkomutan Historical NP, Göreme Historical NP, Kovada Lake NP, Pamukkale NP, Troya Historical NP) were developed. However, these plans and growth trends couldn t be continued. This dual and clumsy organization which is mostly based on conserving forests in national parks and complicated where historical and natural resources are mixed resulted a non-progressive management mentality that keep the status quo. On the other hand, in the developed countries, recreation ecology researches focusing on the impact of recreation on natural and cultural resources in the protected areas and social studies focusing on the problems among the visitors and the decline in the quality of recreation enable the outdoor recreation science to develop. The contribution of computer technology on these researches is beyond argument. All the researches since the 1960s when the carrying capacity started to be applied to recreation issues intend to maintain the sustainability of the resources for present and future generations and enable the people to enjoy their recreation experience. Carrying capacity systems developed to lead to better management models. The national parks in Turkey deserve these studies as well. Therefore, a new, progressive and modern national park system which is, integrated with recreation carrying capacity and monitoring studies is required to protect recreation and life quality of people. 233

234 Korunan Alanlar // Protected Areas REFERENCES Akurgal E (2000) Anadolu Uygarlıkları. Net Turistik Yayınlar, İstanbul. Alçıtepe E (1998) Termessos Milli Parkı (Antalya) Florası Üzerine Bir Araştırma. Akdeniz Üniversitesi (Fen Bil. Enst.) Yüksek Lisans Tezi, Akdeniz Üniversitesi, Antalya: 194 pp. Anonim (1969) Termessos Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı. T.C. Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü Milli Parklar Dairesi, Ankara. Anonim (1998) Batı Akdeniz Bölge Müdürlüğü. Elif Klişe Matbaacılık, Antalya. Anonim (2004) Antalya Yılları Arası Meteorolojik Elemanları. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Ankara. Anonim (2009) Termessos Milli Parkı Ziyaretçi Verileri. Düzlerçamı Doğa Koruma Milli Park Mühendisliği Verileri, Antalya. Arkin H, Colton RR (1968) Tables for Statisticians. Barnes & Noble, New York. Atik M, Sayan S, Karagüzel O (2009) Impact of Recreational Trampling on the Natural Vegetation in Termessos National Park, Antalya-Turkey. Tarım Bilimleri Dergisi. Journal of Agricultural Sciences 15(3): Baud-Bovy M, Lawson F (2002) Tourism and Recreation Handbook of Planning and Design. Architectural Press, Oxford, UK. Ceballos-Lascuráin H (1996) Tourism, Ecotourism and Protected Areas: The State of Nature-based Tourism Around the World and Guidelines For Its Development. IUCN, Gland, Switzerland, and Cambridge, UK. Cifuentes M, Alpízar W, Barroso F, Courrau J, Falck ML, Jiménez R, Ortiz P, Rodríguez J, Romero JC, Tejada J (1990) Capacidad de Carga Turistica de la Reserva Biológica Carara. Informe de Consulta. Servicio de Parques Nacionales/CATIE, Costa Rica. Cifuentes M (1992) Determinacion de Capacidad de Carga Turistica en Areas Protegidas. CATIE, Turrialba, Costa Rica. Clark RN, Stankey GH (1979) The Recreation Opportunity Spectrum: A Framework for Planning, Management and Research. USDA Forest Service General Technical Report PNW-98. Clarke AL (2002) Assessing the Carrying Capacity of Florida Keys. Population and Environment, 23/4: Countryside Commission (1970) Countryside Recreation Glossary. Countryside Commission, London. De Marinis AM, Masseti M (2009) Mammalian Fauna of the Termessos National Park, Turkey. ZooKeys 31: Demirsoy A (2000) Türkiye Omurgalıları: Memeliler. Meteksan Press, Ankara. Duggan TMP (2004) A Short Account of Recorded Calamities (earthquakes and plaques) in Antalya Province and 234

235 Adjacent and Related Areas Over the Past 2,300 Years-an Incomplete List, Comments and Observations. Adalya. VII(2004): Environment Canada and Park Service (1991) Selected Readings on the Visitor Activity Management Process. Environment Canada, Ottawa, Ontario. Gallo F, Martínez A, Ríos JI (2002) Carrying Capacity for Dive Sites in San Andreas Island (Colombia). Rainforest Alliance, Junio Graefe AR, Kuss FR, Vaske JJ (1990) Visitor Impact Management The Planning Framework. National Parks and Conservation Association, Washington, DC. Hammitt W, Cole D (1998) Wildland Recreation: Ecology and Management. Wiley, New York. Harris CW, Dines NT (1998) Time-Saver Standards for Landscape Architecture. McGraw-Hill Book Company, U.S.A. Manning R, Lime D (1996) Crowding and Carrying Capacity in the National Park System: Towards a Social Science Research Agenda. Crowding and Congection in the National Park System: Guidelines for Management and Research. St. Paul: University of Minnesota Agricultural Experiment Station Publication 86, Manning RE (1999) Studies in Outdoor Recreation: Search and Research for Satisfaction. Oregon State University Press, Corvallis, Oregon. Manning RE (2007) Parks and Carrying Capacity: Commons without Tragedy. Island Press, Washington DC, USA. Mathieson A, Wall G (1982) Tourism: Economic, Physical and Social Impacts. Longman, Harlow, UK. National Park Service (1997) VERP: The Visitor Experience and Resource Protection (VERP) Framework A Handbook for Planners and Managers. U.S. Department of the Interior, National Park Service, Denver Service Center, Denver, CO. Nghi T, Lan NT, Thai ND, Mai D, Thanh DX (2007) Tourism Carrying Capacity for Phong Nha-Ke Bang and Dong Hoi, Quang Binh Province. VNU Journal of Science, Earth Sciences. 23, Pigram JJ, Jenkins JM (1999) Outdoor Recreation Management. Routledge Advances in Tourism, London, UK. Resmi Gazete (1983) Milli Parklar Kanunu. Kanun No: 2873, 11 Ağustos 1983 Tarih ve Sayılı Resmi Gazete, Ankara. Sayan MS, Ortaçeşme V, Karagüzel O, Atik M, Şahin T, Yıldırım E, Avcı Ü (2005) Termessos Güllükdağı Milli Parkı nda Rekreasyonel Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesi. TÜBİTAK/TOGTAG-3197 Proje Sonuç Raporu, Antalya. Sayan S, Karagüzel O (2010) Problems of Outdoor Recreation: The Effect of Visitors Demographics on the Perceptions of Termessos National Park, Turkey. Environmental Management. 45: Sayan S, Atik M (2011) Recreation Carrying Capacity Estimates for Protected Areas: A Study for Termessos National Park. Ekoloji 20 (78): Sert H, Erdoğan A (2004) The Avifauna of Termessos National Park (Antalya-Turkey). Turk. J. Zoology, 28:

236 Korunan Alanlar // Protected Areas Shelby B, Heberlein TA (1986) Carrying Capacity in Recreation Settings. Oregon State University Press, Corvallis, Oregon. Stankey GH, Cole DN, Lucas RC, Petersen ME, Frissell SS (1985) The Limits of Acceptable Change (LAC) System for Wilderness Planning. USDA Forest Service General Technical Report INT-176, Ogden, UT. Wagar JA (1964) The Carrying Capacity of Wild Lands for Recreation. Forest Science Monograph 7, Society of American Foresters, Washington, DC. Yalım B, Çıplak B (2002) Termessos Milli Parkı (Antalya) Orthoptera (Insecta) Faunası: Fauna Elemanlarının Zoocoğrafyaları ve Vejetasyona Göre Dağılışları. Türk Entomoloji Dergisi. 26(4),

237 CHAPTER III MANAGEMENT AND MONITORING Impacts of pesticides in Protected Areas biodiversity, their management and monitoring Ahmad Mahdavi, University of Tehran/ Sustainable agriculture and environment (NGO), Tehran, Iran. Office: Cell: P. O. Box: , Tehran, Iran. 1. Introduction The history of pesticides and chemicals pollution goes back to two centuries ago, starting of 19th century when industrial expansion and pollution and also explosion of population starts but the real drama and tragedy developed in 20th Century with emergence of immense number of chemicals and pesticides and drugs. Occurrence of two World wars in this century was the main motivation for man to examine his/ her greed for better killing agents which resulted in unbelieving numbers and types of chemical agents to destroy the mankind, nature and biodiversity. Scary chemical warfare agents like agent orange, nerve gases like Sarin, Soman and Tabun, sulfur mustard etc. were advented and used widely against man and nature all over the century with last main use by Saddam (from Iraq) in Halabcheh. If we consider the atomic bombs that used in Japan as a chemical way of direct killing and add to that all man deaths and damages to the nature by direct using of these chemical agents, still it is not comparable to the huge indirect damage done by chemicals and pesticides to man's life and nature. "In 1936 German chemist Gerhard Schrader discovered that an organophosphate compound, ethyl dimethylphosphoramidocyanidate (later called Tabun), was a potent insecticide. Dr. Schrader reported his discovery to German authorities, who then set up a laboratory for 237

238 Korunan Alanlar // Protected Areas Schrader to further pursue toxic nerve agents for military purposes. In 1938, Schrader along with some associates, synthesized 1-methylethyl methylphosphonofluoridate. It was named sarin, after the chemists Schrader, Ambrose, Rüdiger and van der Linde, who were responsible for its synthesis" (HEALTH EFFECTS OF PROJECT SHAD CHEMICAL AGENT: SARIN NERVE AGENT, 2004). However it was advent of early chemical warfare agents by Dr. Gerhard Schrader in Germany and later the organophosphorus insecticide called Schradan that resulted to construction of a whole array of dangerous compounds all over the century and continued in the new 21st Century. So this must be kept in memories that organophosphorus insecticides that were most diverse insecticides and still are in wide use, at first designed as warfare agents and used as warfare agents all over the 20th Century. The big role of Dr. Muller from Swiss must also be mentioned here. He discovered the insecticidal activity of DDT in 1939 (the chemical structure of DDT had been synthesized about fifty years before that by somebody else) a compound that saved millions of lives and stopped agricultural pests' damage but later was known to be the worst dangerous compound against nature and man's health. Dr. Muller won a noble prize for discovering insecticidal property of this compound. Only to mention that right now in early 2011 we are in the middle of the controversy of continued DDT use against malaria (and trying to find alternatives for it) in Africa due to the considerable number of malaria related human deaths most of it children. After DDT many other organochlorine compounds were synthesized as insecticides like Aldrin, Dieldrin, Heptachlor, different isomers of Hexachlorocyclohexane like Lindane etc. These dangerous chlorinated killing agents plus many of their neighboring organophosphorus compounds were used and distributed all over the planet for some decades and affected and changed the whole natural relations in food chains and food webs in nearly all habitats and niches. Later, after few decades of wide use of these organochlorine compounds against important agricultural and health pests, some dangerous properties like long persistency, bioaccumulation, biomagnifications and in general talking their incompatibility with nature and life were discovered and many scientific works were documented and published but still they were on high usage under the pressure of manufacturing companies and it was only in recent two or three decades that most of them were known as Persistent Organic Pollutants (POPs) and called dirty dozen and their usage stopped in most developed countries. High usage of these persistent chlorinated compounds during three decades ( ) and later continued use in some countries, resulted in extinction of some important top carnivore species due to their inability to hold an offspring cohort, even in protected areas. This happened and may be still is happening because of the phenomenon called thin eggshell thickness. After some years of scientific investigation about this problem it was discovered (Mc Even and Stephenson, 1979) that existence, bioaccumulation and later biomagnifications of these chlorinated compounds and their metabolites through the food chain and food web resulted in high concentration in top carnivores like different game birds, stop the deposition of Calcium in their egg production process and so ends to the destruction of eggs after egg is being laid or even in the body of the bird. This process that took careful and long scientific investigation to be discovered is a very delicate biochemical process and shows that the nature and its life system is a nice and complicated process and we cannot disturb it so much. These are the natural processes that came into existence 238

239 during long process of coevolution during tens of millions years and we are breaking it and stopping it now so fast by our selfish disturbances. Some birds and mammals when are exposed to high concentrations and doses of bioaccumulating compounds in their habitat have the ability to sequester the compound in their fat bodies and may be some other organs like ovaries etc. and so avoid the immediate poisoning, which is some kind of encapsulation of the toxic compound. According to my personal observation during my PhD studies in Canada: migratory birds like Canadian Geese and ducks coming back from Florida/ other wintering refuge sites, dropping fast from the sky and later die and then after some careful investigation we got to the answer that: the cause of their dropping from sky and death was the sequestered pesticides entering the blood stream after long flights, sometimes more than 1000 Km. However some groups of these beautiful birds in their long flights after getting hungry come down and pick some remains of corn left behind after harvest in huge croplands in fall and winter. These corn fields were much polluted with different dangerous pesticides like Carbofuran and some bioaccumulating organochlorins. Since the process of bioaccumulation and also fat body contents are more usual in Sea mammals so this processes of sequestration and later intoxication due to high activities may be is more related and happening even more in the marine ecosystems than birds. Looking at the latest's news, developments and scientific documentation about the problem, unfortunately we can see that appearance of most recent sophisticated chemical insecticide compounds is doing more harm to most beneficial species. A group of insecticides called neonicotinoids, developed by one of big chemical corporations called Bayer is the main cause for fast disappearing of honey bees, Apis melifera, called Colony Collapse Disorder (CCD) (Pesticide information and PAN Websites and many other sources). According to many recent scientific publications honey bees may get extinct because of this problem and it must be noted here that honey bees are responsible for %30 of whole food production system on Earth by pollination as their first role in food production. After organochlorine and organophosphorus insecticides some other groups of chemical compounds like carbamates, and pyrethroids etc. were discovered and synthesized widely as insecticides and also many other chemical compounds as herbicides, fungicides etc were synthesized and used widely. There are lots of scientific documentation about human killings related to fungicides and herbicides like those related to the scary compound Paraquat. Research and development and synthesis of pesticides continued so much that turned to be one of the most profitable industries for big countries like USA, Germany etc. This industry developed so much that resulted in perhaps biggest research departments and other related academic and governmental organizations to work on it just because of its high profitability and huge money related in part to the expansion and industrialism of agriculture in the 20th Century. Having observed many disastrous poisoning and deaths of mankind and pesticides worse environmental effects, big governments started to move partly of their dangerous complicated pesticide factories to some developing countries which resulted in historical pesticide disasters like Bhopal in India This could be expected due to the lack of enough knowledge and infrastructures in developing countries for accepting dangerous industries like pesticide manufacturing. This sad story repeated many times but I stop it here because my main idea to write this chapter is effects of pesticides/ chemicals pollution on protected areas and biodiversity. Partly of the 239

240 Korunan Alanlar // Protected Areas health problems related to organochlorine, organophosphorus and some other groups of insecticides and some pesticides in general is related to their effects on nervous system which is common between insects as the main groups of pests and mammals, and that is why many times these compounds are called as nerve poisons and names like this. In later decades entomologists and pesticide scientists and academically talking insect toxicologists (Mahdavi, 2000) tried to find specialized insecticides with no effects on nervous system but efficient on life process of insects and they were somehow successful to synthesize compounds like Chitin Synthesis Inhibitors and compounds like this. In spite of all above findings for new less harmful pesticides, the pesticide industry kept growing all over the 20th Century and pesticide corporations as part of chemicals and drug corporations grew bigger and bigger to have their total income over $50 billion annually in the new millennium, something equal to the annual arms sale. Surprisingly the new wave of green revolution in the form of agricultural biotechnology incorporating insecticide/ other pesticide producing gens into plants could not decrease the conventional pesticide sale in spite of corporation's claims in this regard. Observing so many problems related to pesticides, entomologists and other agricultural related scientists started to think about more natural friendly nonchemical methods for pest control which resulted to the idea of Integrated Pest Control (IPC) and later Integrated Pest Management (IPM) some decades ago, please see the last section (management) for a brief discussion about IPM. All above mentioned pesticides related problems for wildlife were the motivation for man to create and allocate some parts of ecosystems as protected areas and also trying to find more natural friendly methods for managing the whole agricultural system called agro ecosystem. To talk on the positive side of the story, nowadays Mankind through his/ her careful scientific investigations and in particular in developed World made a tremendous progress and discoveries about pesticides/ chemicals health and environmental adverse effects and in dept information about life processes. Man is now quiet awake about pesticides/ chemicals and in general toxic pollution and its effects on man and nature and is watching the process more carefully. What about the situation in developing countries? That constitutes most of the World's lands and population, are we doing enough or at least following those careful findings by the West? Do we have enough planning for the future? Please see below in the section: protected areas in developing countries for some answers. It must be mentioned here that in spite of all above optimistic discoveries of natural friendly pesticides/ chemicals and optimistic thinking in general, the problem of chemically toxic pollution including pesticide pollution is increasing day by day and it was only in this first decade of the new millennium that man discovered about pollutions nearly from all petrochemical products that now are surrounding our life everywhere. Separation and creation of protected areas during the last Century which continued with a faster speed in the new Century was in part a response to this scary scenario of chemically toxic pollution, while in surprise we can observe sign of chemical pollutions in many of these protected areas now. However the environmental and health problems related to these compounds resulted in establishing some global conventions and treaties to control them and in the last gathering of Stockholm convention for POPs (2009) the number of POPs increased to more than 20 to include some industrially highly used strange chemicals like fire retardants, furniture 240

241 treating agents etc. Only to mention that some usage of these dangerous prohibited compounds is continued in some developing countries until recently. One important truth that must not be forgotten here is the start of environmentalism by the great lady Rachel Carson and her awakening book Silent Spring about half a century ago (1962) and this must be mentioned that the main emphasis of her book was against DDT in particular and chemical pollution in general. In fact it was her awakening alert that later created the whole issue of environmentalism which now in the new millennium is our first priority in life of both developed and developing nations. Thanks to the alerting awareness of Madam Carson in her book that resulted in a global movement against these compounds. Although most use of these chlorinated compounds is stopped now but they are still found in some far remote areas of the planet like fat bodies of polar bears, sea mammals and birds due to their persistency, grasshopper effects and their ability to travel far distances. For people of mankind the most affected groups were detected to be poor highly dense populations of South which means developing countries. I recall myself in early years of my career, observing wide usage of these chlorinated killing agents with aerial spraying in some great deserts of Iran against invasion of migratory locusts and killing the whole life system there from birds to mammals to etc. Ships and ships full of these compounds were arriving in our ports in the Persian Gulf and carried to the cotton fields and other crop fields of Northern Iran situated by the beautiful Caspian Sea and what is remained now is discovering about the shocking fact of higher rates of cancer in people and animals in these Provinces like Golastan and Mazandaran (Mahdavi, 2010b). The mass man killing of some organophosphorus compounds like Parathion in citrus orchards of Northern Iran during those years is also worth mentioning here (Moradeshaghi, 1975). Naming the people that made big huge monies from these dirty business in Iran and other developing countries and made castles and $ million cars, most are living now in Western countries is a big list. There must be a God punishment for pesticide mafias in developing countries. The second main problem of using organochlorine insecticides and later all pesticides in general is resistance which means that a portion of the population of insects or other pest groups tolerate the poison, stay against it and spread the resistance gen to next generations to make a whole resistant population of the pest (Mahdavi, 1990). This phenomenon which discovered very soon only few years after first use of DDT and later about other pesticides, resulted in higher rate of pesticide use in general and more polluting of nature again. Nowadays these whole arrays of pesticide residues and other chemical compounds are found in all corners of the natural ecosystems affecting the whole process of natural life, not only stopping the evolutionary known biodiversity but also reversing it by stopping the different evolutionary process of speciation, what I call it backward speciation (please see below for more discussion about this). My work and knowledge about this science goes back to about 40 years ago when I used a group of insecticides in a field experiment (in Karaj agricultural college, Iran) and only it took me a few years to realize about the damage and starting to work on the safety side of the story. That is why I measured insecticide residues as my Master thesis 30 years ago and 241

242 Korunan Alanlar // Protected Areas later in Guelph, Canada I went to the depth of pesticide dilemma, biological activities and damage as my PhD thesis about 25 years ago, but it was only in Berkeley, California in the conference insect toxicology 2000 and my wide global communications later that I realized about the main damage to developing countries and their difference from developed World in this respect/ lack of their ability to respond to this dangerous compounds (Mahdavi, 2003). Partly of my activities to find alternatives and finding natural solutions goes back to about 20 years ago, my discovery of the miraculous neem tree, Azadirachta indica in the beautiful Persian Gulf area and introducing it and its natural insecticide: Azadirachtin (Lay, S., personal communication) from the Persian Gulf area to the World. Neem is well known and used historically long in its original land Indian subcontinent and I only reported its existence and importance in the important region of blue and beautiful waters called Persian Gulf, a natural aquarium of the planet, now under many polluting threats. While in Berkley, I did a wide and long search in the big library to find the mode of action of azadirachtin as an insecticide. Not only in the main land of Iran but also it is the responsibility of all the neighboring Southern Persian Gulf countries to feel and realize about the importance of environmental protection of this breaking body of waters. Talking more about our regional body of waters, the Caspian Sea, the biggest freshwater lake on the planet is more exploited, more under attack by different types of pollution and especially with chemically toxic pollution. I measured the toxicity of different highly used insecticides and herbicides on one of the most important basic food mesh of the Caspian Sea life system called Pontogamarus Niphargoides Moeticus, that is an amphipod (a small 2cm shrimplike water dueler, the food base for all Caspian Sea fish species) and is distributed all over the Southern coast of the Caspian and also on different fish species of this lake (Mahdavi, A., , many Ms thesis and scientific reports in Persian, some are published in Iranian academic journals). Caspian Sea is exploited and overexploited by five neighboring countries for oil, fish etc. for many years and it was only during recent years that neighboring countries of the Caspian Sea separated and allocated some areas as protected areas around this vital body of water for the region. The Ramsar convention for protection of wetlands of the World was started in Ramsar city, one of the most beautiful cities by the Caspian Sea about 40 years ago (Ramsar convention, please see the link in references). According to the recent MEA Bulletin: 2011 is a special year for the Ramsar Convention on Wetlands. On 2 February, it celebrated the 40th anniversary of the meeting of 18 countries in the Iranian city of Ramsar to create this intergovernmental treaty. Over the past 40 years, 160 countries have become party to the Convention, and 1,911 Wetlands of International Importance, which cover over 186 million hectares, have been named by these countries. These Ramsar Sites represent the largest global network of protected areas. Wetlands as most important protected areas are most vulnerable to pesticides/ chemicals pollutions and have suffered most from these compounds. Many of these protected wetlands in developing World, mainly in Asian countries including those situated by the Caspian Sea are closely connected to rice paddy waters. These rice paddy waters have been under most pesticide pressure for many years and most of these insecticides and 242

243 their metabolites finally go to wetlands because of high level of ground waters in these areas and stream connections. For example rice paddy waters of Northern Iran by the Caspian Sea have been under heavy insecticide pressure called diazinon, one of the most dangerous total killer organophosphorus insecticides, for more than 40 years. Many other insecticides, herbicides and fungicides are also been used during these years and that is why now population of predatory insect larvae, frogs, snakes etc. and whole biodiversity in these areas decreased dramatically. These are rice paddies just around Ramsar, the place that the convention was signed and there are some nearby protected areas. Entering in the 21st Century mankind facing with so many different types of chemical pollutants in his/ her life, pesticides only a part of it, started to respond actively and efficiently. Realizing about pollution from different chemical pollutants like POPs, Endocrine Disruptors (EDs), different fire retardant agent, PVCs, PAHs, CFCs and other ozone depleting agents, Crude Oil Toxic Compounds, different types of solvents, plastics and Bisphenol A and many others, developed countries started to establish different chemical safety agencies (like those in North America and ECHA in EU) and global conventions to solve the problem. Although this movement in developed world had been started in the few last decades of 20th Century but in recent years the movement and awareness is widened and even us in developing countries started to take our part and help our countries and the World against pesticides/ chemicals/ toxic pollutions. Here the big role of European REACH laws and regulations must be mentioned that is very good and is revolutionizing the science of pesticides/ chemicals pollutions preventions and it has some implication for developing countries too. Big highly developed pesticide regulation departments like DPR in California that I am familiar with it are now trying to cooperate with REACH and this must be mentioned that according to the Codex Alimentarius (the joint committee between FAO and WHO for controlling pesticide residues in food) the lowest levels of pesticide residues in food, Maximum Residue Limits (MRL) belong to EU (David Suzuki Foundation, 2008) the second Australia and 3rd and 4th USA and Canada. Now let see ordinary people in developing countries how much care about the issue? Unfortunately the gap is great and is widening due to the fast progress of developed world, ignorance of people and governments in developing countries and recent global conflicts. Perhaps my last year's message (below) will clear at least some parts of the problem and difference between Northern and Southern countries in this respect, this is the message that went too far everywhere and made some global awareness about our toxic pollutions problems in developing countries and bounced back to me from high academic/ scientific organizations of the World with their good response, it also could be found under my name on Google: "More exposure of people to a wide variety of pesticides/ chemicals in developing countries compared to developed World. Due to the diverse numbers of pesticides/ chemicals which are imported/ produced in developing countries and used without regulations and enforcement, now people in these countries are more exposed to these chemicals as compared to people in developed World. Many factors helped for this higher exposure, among them less knowledge and 243

244 Korunan Alanlar // Protected Areas information about these dangerous compounds. The situation in these countries is quiet different than developed nations. In many of these developing countries there are no NGOs and community workers to make the people aware about their exposure to pesticides/ chemicals and consequences. Now in developed nations there are so many NGOs and local community workers which stand against these dangerous compounds and do not let the corporations follow only their profits. They fight for the right of people, especially for children and other more vulnerable groups against these compounds. In developing countries now people and in particular children are open exposed to these wide range of pesticides/ chemicals not only through consumption of food but also through all their daily life and there are no alerting NGOs and agencies to protect them. During the past decade every year there were more than 25 million acute poisoning with only pesticides in agricultural workers of developing countries (WHO report, 2009). The problem shows itself more clear when we realize that more pesticides are used in developed nations with too much lower numbers of acute poisonings. Now in many Asian countries there is daily increase of exposure to polluted rice (different heavy metals) and to polluted fish (Hg, PCBs and other pollutants) and people have no other option because of hunger and ever increasing population. According to latest scientific documentations in pregnant mothers most of these dangerous compounds pass through placenta to the baby and are detected in the body of many newborn babies and female workers in rural areas are more exposed." During four decades of my work on pesticides/ chemicals pollutions reductions and particularly during the last 10 years that I had more global activities I observed so many social groups, NGOs, community workers, websites etc. working on the issue that is not comparable with any other parts of environmental awareness movement. Unfortunately most of these observations were in developed countries and for most in North America namely USA and Canada. Considering that developing countries constitute about %80 of the World's land and population we can see that how much work and development we need to help the problem. Thinking more locally and Middle Eastern I think greater nations of the region like Iran, Turkey, Egypt etc. have higher responsibilities and must feel it to have more regional cooperation in this regards. As I mentioned in one of my earliest messages about the problem (Mahdavi, 2006) (please see this message below and also under my name on Google) the most important motive behind my activities was observing many years of pesticide pressure in rice paddies, cotton fields and citrus orchards of three beautiful Provinces of Iran by the Caspian Sea: Golastan, Mazandaran and Gillan. These entire three Provinces still show clear foot print of those high POPs pesticides usage and their people and environment suffer: "How pesticides are handled in developing countries: Pesticides has a dilemma nature and because of this nature to use pesticides safely there must be done lots of research and there should exist lots of laws and regulations and enforcement, now let say that this is followed correctly in developed countries where the industry exists but the story and scenario is quiet different in developing countries. In most of these developing countries there are no research/ regulations or if there is it 244

245 is not followed / enforced absolutely and this is the problem and because it deals with the life of people and health of the environment it is a real big problem. When it comes to spraying technology and worker protection it is never practiced by ordinary farmers in these countries. These are my personal experiences/ observations during more than 35 years being involved in pesticide science work. Living more than 15 years in Mazandaran, Golastan and Gillan the three beautiful Northern Provinces of Iran by the Caspian Sea I observed so many cases of pesticide intoxication. This is because people do their spraying without any protective clothing, most of times with bare foot and body because of hot weather and with any type of spraying equipment that they can find and they use lots of pesticides in their rice paddies, cotton fields and citrus orchards etc. So as a result where there is no scientific research and laws and regulations as in developing countries then most use of pesticides should stop because no rules are followed." Being in communications with many NGOs, community groups etc. from all over the planet especially during the past 10 years I try to bring some bits and pieces but important points about the problem of health and environmental effects of pesticides and chemicals pollution, most from recent issues of the most well known World NGOs like PAN (different branches), Beyond Pesticides, Pesticide Information, etc. but also from World conventions, treaties and organizations. PAN (North America) and Beyond Pesticides, a PAN Partner: According to the last issue of PAN North America which I know it for long time, in their Jan 2011 issue: Chemicals in the womb: A bad idea: Pesticides and rocket fuel in the womb? Thu, :07, Kristin Schafer (PAN): GLast week, researchers found a host of toxic chemicals in the bodies of pregnant women throughout the U.S. 250 pregnant women sampled carried many of the 163 pesticides and other chemicals measured, often at levels linked to "adverse reproductive and developmental outcomes" in other studies. Their sobering findings were published in Environmental Health Perspectives. Environmental Chemicals in Pregnant Women (US: NHANES )(Woodruff, T.J. etal., 2004): We analyzed data for 163 chemical analytes in 12 chemical classes for subsamples of 268 pregnant women from NHANES , Chemicals detected within the following chemical classes; polybrominated diphenyl ethers (PBDEs), perfluorinated compounds (PFCs), organochlorine pesticides, and phthalates, and across multiple chemical classes. Certain PCBs, organochlorine pesticides, PFCs, phenols, PBDEs, phthalates, polycyclic aromatic hydrocarbons (PAHs) and perchlorate were detected in 99 to 100% of pregnant women. Conclusions: Pregnant women in the U.S. are exposed to multiple chemicals. Further efforts are warranted to understand sources of exposure and implications for policy-making. 245

246 Korunan Alanlar // Protected Areas Reproductive Health: According to the same issue of PAN, Worldwide, sperm counts are down and infertility rates are up. Girls are menstruating at an earlier age, leaving them at higher risk for breast cancer later in life. The Association of Reproductive Health Professionals highlights the following concerning trends in reproductive health: More testicular cancer Falling sperm counts Decline in testosterone levels Earlier puberty in girls Fewer males being born Increases in certain types of birth defects Science tells us that pesticides and other chemicals are at least partly to blame. One group of chemicals - endocrine disruptors - are particularly interfering with reproductive health, even when exposure levels are extremely low. Exposure at Critical Times Can Be Devastating: An infant in the womb exposed to the wrong chemical just when the reproductive organs are forming. Scientists from the national Endocrine Society explain why the timing of exposure is so important: there are critical developmental periods during which there may be increased susceptibility to environmental endocrine disruptors. Pesticides & Reproductive Health: Many pesticides are endocrine disruptors, or are harmful to the reproductive system in other ways. Scientists now understand that exposure to pesticides can cause a wide range of reproductive harms affecting men, women and children alike. A few recent studies: Boys exposed to the toxic insecticide endosulfan experienced delayed puberty compared with children who were not exposed. Exposure to the herbicide atrazine has been linked to menstrual disorders, abnormal sperm and low-birth weight babies. Men from Missouri with elevated levels of the pesticides alachlor, diazinon or atrazine in their urine were more likely to have poor sperm quality. Children: When it comes to pesticides, children are among the most vulnerable. They drink 2.5 times more water, eat 3-4 times more food, and breathe 2 times more air. They therefore absorb a higher concentration of pesticides than do adults. Infants and children also face unique exposure because of how they interact with the world: they crawl on the ground, and put things in their mouths - including their hands. They also face exposure during critical windows in the womb and via breast milk. 246

247 Want organic milk? Stop GE alfalfa!: Thu, :13, Marcia Ishii-Eiteman (PAN): Concern expressed by scientists, farmers and the public about Monsanto s genetically engineered (GE) alfalfa and these groups want to take action to prohibit the planting of GE alfalfa. Bayer blasted, will close 'America's Bhopal' PThu, :54, Pesticide Actio... (PAN): Today, January 20, the U.S. Chemical Safety Board (CSB) released its final report on an August 28, 2008 explosion at the Institute plant that killed two workers and injured another eight. The 2008 explosion was only the most recent of several over the years. Methyl isocyante (MIC) is the gas that exploded in 1984 in Bhopal, India, killing more than three thousand within weeks and leaving hundreds of thousands injured survivors struggling for justice even today. MIC is an intermediary chemical used to manufacture carbamate pesticides. Bayer s Institute, West Virginia plant, formerly owned by Union Carbide, has been known as America s Bhopal because of huge quantities of MIC stored above ground there posed dangers to the local area similar to those in India. Beekeepers call for immediate ban on CCD-linked pesticide By Pesticide Action Network, Created Dec :09pm, Thu, EPA: EPA sued over pesticides, endangered species SSAN FRANCISCO Thu Jan 20, :55pm EST (Reuters): Environmental conservation groups sued the U.S. Environmental Protection Agency on Thursday to force it to tighten regulation of pesticide use, arguing that the agency was not consulting wildlife officials. The Center for Biological Diversity has successfully sued the EPA on similar grounds, focusing on individual species, but the new suit seeks a broad change in policy by the agency to meet what it says are Endangered Species Act rules. "The ecological risk assessment does not consider the cumulative or synergistic effects posed by multiple pesticides on wildlife or the environment, nor does it address delayed effects of pesticides, referred to as 'lag effects,'" the suit filed in San Francisco federal court charges. The suit is Center for Biological Diversity vs. Environmental Protection Agency in U.S. District Court, California Northern District, case No Pesticide information site: CCD There s growing concern about bees. For one reason or the other bees seem to be suffering. On both sides of the Atlantic there are numerous reports of honey bee colonies collapsing due to the mysterious death of most of a hive s population. This phenomenon has been referred to as Colony Collapse Disorder (CCD). World Medical Association highlights health risks from chemicals (Jan 2011): The World Medical Association, a global federation of national medical associations, has adopted a statement on chemicals at its recent General Assembly in Vancouver. 247

248 Korunan Alanlar // Protected Areas These above mentioned information are just bits and pieces of much information that arrives in my computer everyday about pesticides/ chemicals pollutions now in the World. 2. Pesticides/ chemicals pollutions relationships to protected areas and biodiversity, a developing country view According to IUCN six protected area categories are defined as follows: Category Ia: Strict nature reserve; Category Ib: Wilderness area; Category II: National park Category III: Natural monument or feature; Category IV: Habitat/species management area; Category V: Protected landscape/seascape; Category VI: Protected area with sustainable use of natural resources (Dudley, N. 2008). The International Union for Conservation of Nature (IUCN) founded more than 60 years ago; World Commission on Protected Areas (WCPA) and the convention on biodiversity (CBD) have already made a tremendous work to ecologically sound management and preservation of natural integrity and values. IUCN with members from both governmental and non-governmental organizations from nearly all countries of the World is trying to help the preservation of biodiversity in a sustainable way in local, regional and global level. Creating and maintaining a global standard/ environmental laws and regulations for defining and recording all protected areas of the whole World had always been a difficult task for above mentioned agencies. Due to the industrialization, explosion of population, different types of pollution and in particular toxic pollutions (please see above), expansion of fisheries and hunting and many other factors the whole life system on the planet Earth were threatened during last and recent centuries and especially during few recent decades. As a response to this exploitation, different governments and environmental agencies designated some parts of the planet as protected areas and national parks to ensure survival of biomes and biodiversity for next generations. In very recent decades designation of some land and water areas as protected areas continued more seriously due to scary and ever increasing problems like pesticides/ chemicals pollutions, climate change, ozone depletion and so alike. The big problem of endangered/ threatened species and extinction of some of the most important, beautiful creatures added to the problem and because of these some international organizations started to appear and develop to solve the problem. The success of these new organizations with hard working personnel depends on the cooperation between all responsible sectors in the World and especially between their scientists. As mentioned in the introduction above, most endangered and extinct species in the past were related to highly persistent highly used pesticides and some industrial chemicals like PCBs. The trace of these classical polluting compounds like DDT, and its metabolites, PCBs etc. are now reduced (but still around) due to the few decades of discontinued usage and careful watch but the problem still exists because of newly emerged different types of strange chemical compounds and their footprint and trace in natural system. The recent conference in Isparta, Turkey is a good sign of this cooperation and I as an entomologist/ ecotoxicologist with long experience about pesticides/ chemicals pollutions in the region, working on the issue of pesticides/ chemicals pollutions globally, try to discuss some points about relation of toxic chemical pollution/ other types of pollutions to 248

249 biodiversity and protected areas and also look at the subject from a developing countries point of view. Diversity of species, protected areas and exposure routs to toxic pollution: Protected areas of the World are very diverse in both landscape and seascape and so the management strategies needed would be different. For example in some countries like Iran that diversity can be seen in everything, protected areas are so diverse that make it difficult to plan for management. Countries with different deserts and mountains, different forests and prairies, different seacoasts and finally very diverse and different people and culture, for example Iran is a country with about 60 degrees Celsius difference of temperature from North to South in sometimes of the year. Most developing countries are situated in warmer parts of the planet and so called Southern countries. The diversity of life as biodiversity is higher in these warmer countries as compared to the colder developed World called north. One important basic idea in ecology says that: species of animals and plants that evolved in warmer temperature are more vulnerable to environmental stresses as compared to those evolved in Northern colder areas. Taking all these into consideration we can see that although we have more diverse living species in developing countries with warmer temperatures in general, but we can lose them faster and easier because of their evolutionary background and perhaps more exposure to environmental pollutants as compared to developed World. The evolutionary background is an important factor here for example insects as the most divers form of animals on the planet evolved more in terrestrial habitats than aquatic systems and so are very strong and can stand against tough and harsh situations like drought, sunshine etc. Their exoskeleton like a protecting box around their body keeps them safe against different environmental threats, toxins and stresses in general. On the contrary marine animals which are more exposed to environmental pollutants like pesticides/ chemicals and toxins from other animals are more vulnerable and so more affected. Toxic pollution in general moves faster in water than soil and complicated toxicological process like bioaccumulation and biomagnifications are more important in aquatic systems. Nowadays exposure science which is about routs and intensity of exposure to different pollutants and in particular toxic pollution is a fast developing science and we in developing countries must work on it to reduce exposure of infants, children, pregnant Mothers and elderly and also our wildlife and natural ecosystems to different environmental toxins and stresses to minimum. People and even wildlife and whole natural ecosystems in developing countries are more exposed due to their more exposure (please see above). The situation of protected areas in developing countries: In recent years fragility of some protected areas, national parks and reserves in developing countries is increased due to explosion of population and ever increasing industrialism so management is getting more and more difficult and need clear environmental laws and regulation to be defined and finally enforcement to overcome and prevent the fragility of protected areas. Now developing countries need a good, wide and efficient global cooperation to save and preserve their wide, beautiful and great plant and animal gen 249

250 Korunan Alanlar // Protected Areas pools to keep it and to preserve it for next generations, for natural being and entity and for the World. This must be taken in memories that when we plan for the nature we should not look only on human needs and welfare but rather we have to look carefully and scientifically at everything in ecosystems even at not living sections and work hard on it to maintain and preserve it in order to have a sustainable future for the Mother Earth including its people. However, preservation, conservation and management of natural wealth including protected areas, national parks and reserves etc. in developing countries lack the necessary laws and regulations and enforcement. The big gap between North and South for these laws and regulations must be reduced/ closed as soon as possible to prevent and stop the big damage that is going to natural resources and values in developing countries. Closing/ reducing this gap will only be possible through tight work and cooperation of developing countries (% 80 of the World population) with IUCN, WCPA, UN, and other related global agencies and with developed World for protection of natural biodiversity in a sustainable way. During the past few decades there happened to be a fascinating communication and cooperation between all scientists and governments of the World to solve these types of globally size problems and even conflicts like 9/11 could not prevent this beautiful cooperation and should not be allowed to slow down the rate of scientific communications between North and South. In recent decades biodiversity in developing countries has suffered a big decline due to this lack of laws and regulations and immediate work and cooperation is needed to create suitable environmental laws and regulations separately for each country or at least for each region. Cooperation between developing countries sometimes is adversely affected by their economic, social, political and religious differences and also their ever increasing wish for competition and progress so they need to think and resolve these to be able to overcome problems (Mahdavi, 2010). Due to the diverse numbers of pesticides/ chemicals which are imported/ produced in developing countries and used without regulations and enforcement, now whole natural environment including people in these countries are more exposed to these chemicals as compared to developed World (please see above about my last year's message). Many factors helped for this higher exposure, among them less knowledge and information about these dangerous compounds (Mahdavi, 2010). Now developing countries turned to be the dumping site for many obsolete pesticides and other unwanted chemicals from developed World and we need to get involved our academics/ scientists into the problem rather than sending only our political agents to the World conventions. In the midst of ever going political and social conflicts and turmoil in most developing countries, pure nonpolitical scientists are first victims because their genetics and minds are against the opportunism and so they cannot communicate with other social groups and politicians in their own countries that will result to their separation and eventually to their omission. What is happening now in most developing and under developed countries is day by day increase in population which needs more food and then more land to agriculture/ farming which results in more loss of biodiversity/ more pesticides/ chemicals and in general toxic pollution due to higher usage of pesticides and fertilizers and this in part is a big threat to their protected areas and biodiversity. Changing natural ecosystems to agro-ecosystems is 250

251 a big disaster for biodiversity which had been continuing since the invention of agriculture about years ago but it is increased dramatically in recent decades especially in developing countries and threatened the whole biomes. On the contrary developed world by controlling their population and also improving their agriculture/ farming methods, managed to use less and less land for food and fiber production/ importing from developing countries and so preserving their natural environment as much as possible. Looking at these scenarios we can see clearly that there are big differences between North and South for definition, planning and management of their protected areas. However we in developing countries are somehow allowed to bridge the gap between North and South but not for all cases, taking all those protected areas categorizations and laws and regulations in mind we better get together and do our own job suitable for our needs and infrastructures. One important benefit of protected areas is preserving, maintaining and improving biodiversity. In recent decade we are facing with more and more genetically modified plants and animal species which is a big threat to biodiversity and preserving some parts of the natural environment as protected areas/ national parks will keep some species away from this dangerous business. Most of these engineered crops have genes for pesticides/ toxic production which not only pollutes the whole media of nature namely soil, water and air but also have the possibility of genetic communication with wild species and other crops through the process called allelopathy. The science called chemical ecology and biochemical ecology have fascinating new facts and ideas about the possibility of different types of communications and genetic exchange between wild and domesticated plants and animals. In recent decades when hundreds and even thousands of NGOs were active in developed world to preserve the natural integrity and biodiversity there was nothing done in most developing countries. A big difference now between North and South is the number of active NGOs for supporting natural environment. At the same time that we have different NGO/ ICT groups in Northern countries for every aspects of life for example animal cruelty and alike (which is necessary) we do not have NGOs in developing countries for most important issues like pesticide pollution, GM food and crops, etc. in fact the governing systems in most of these countries does not allow for NGOs to exist or having efficient activities. Now in developing countries which constitute more than % 80 percent of the World we need to create different types of NGOs and in particular for supporting protected areas against pollution and GM attack. This is a necessary task by educating indigenous people in developing countries and making them aware about their natural ecosystems and their values. It seems that in recent unfortunate conflict between West and Muslim World these are Muslim countries that are suffering most in this respect and need more help. One other problem for efficient communication was lack of enough English language ability and again most victims of miscommunication were Islamic developing countries with Arabic, Persian in our region, Turkish in Turkey etc. local languages in the Middle East region. Of course we love our local languages and considering the philosophy of keeping/ preserving any diversity by UN we must value our local languages but at the same time we must be prepared to have good numbers of scientists (not only politicians) with good 251

252 Korunan Alanlar // Protected Areas English abilities to be able to survive in our countries and communicate with each other, with Western scientists and be able to defend our natural values in World conventions. Protected areas and pesticides/ chemicals toxic threat: As mentioned above nowadays there are different pesticides/ chemicals pollution threatening all terrestrial and aquatic ecosystems, all habitats and niches and all species in the natural environment. These different types of toxic threats make the role of protected areas even more important. In these protected areas plant and animal species have a refuge to co-evolve with each other gen by gen far from the toxic threat. Now we have changed the whole process of the evolution by using so much toxic materials in our daily life and protected areas would be the proper place to give the opportunity to natural process of coevolution again. In this respect genetically modified plants play an even more dangerous role because they have the possibility of gen exchange with naturally cultivated and also wild plants. Insects are good examples, they evolved to more than 3 million species (already about 1.2 million scientifically named) from Precambrian era to now (more than 300 million years) through different sophisticated/ beautiful speciation mechanisms and now we are forcing them back, I call it backward speciation!?. Is it not selfish? Are we allowed to do this? But we have done it already and we must face the consequences. Natural evolutionary process of speciation called sympatric and allopatric speciation mechanisms now is stopped in most areas of the planet due to different types of pollution and in particular chemical pollutions and protected areas are the only places on Earth that still allows for these evolutionary mechanisms. Now that we have enough evidence in the form of published scientific documentation (nearly every day these evidences are arriving down in my computer and I think there is no need to mention references here) about the disturbances and interruption of pesticides/ chemicals toxic pollution against living species reproduction then we must believe that these toxic compounds are stopping the whole reproductive speciation system of the Mother Earth as mentioned above. Most species of plant and animal kingdom communicate with each other by mechanism called allelopathy and this is how they coevolve with each other, all living creatures evolved in different types of communications called coevolution and the science study these processes called chemical/ biochemical ecology and allelopathy. Most of these communications are chemical and biochemical with allelochemicals. Now man interrupted these beautiful processes by different types of pollution so we are stopping the whole process of evolution and protected areas would be only places which still allows for these processes. However most of these protected areas are still under threat by different types of pollution through water and air connections and communication with nearby polluted not protected areas. That is why now there are big projects in some academic departments in highly developed countries to work on survival of animal and plant species in space and in other planets. This is a good sign of: we already depleted/ polluted all of our resources and are thinking to continue in other planets/ somewhere else!? But the reality is that if we look carefully on our still very beautiful blue planet Earth we realize that it is unique and still if we look more carefully we may get to the truth that a whole metaphysical powers got together by god to bring about this beauty. Then we have to be very careful to watch it, keep it and preserve it for next generations. 252

253 All these facts remind us especially in developing countries that we have to develop and expand our protected areas more and more as natural gen pool reserves to guaranty the future survival of our selfish species called human being as well as other living creatures. One of our most useful and beautiful creatures which evolved to a sophisticated level of social behavior/ communication and benefit for all living beings is honey bees Apis melifera which is getting extinct because of a group of insecticides called neonicotinoids and still pesticide companies keep growing and making more money, the whole sale more than $50 billion annually now and it seems that they are competing with arm sales for money values. Let keep in mind that less than 1/100 of insect species are pests to our food and health (10000 out of more than ) and still these pests are living part of our ecosystems and we cannot and we are not allowed to eradicate them. Insects play an enormous role in our natural ecosystems and we need more programs to care about them in protected areas and national parks. Creation of butterfly gardens and insect zoos especially in developing countries to educate children and public and politicians! is recommended. Talking about power of insects in our planet this enough that now big bugs like bedbugs, human lice etc. are getting so much resistant to every insecticides that nothing is controlling them, they already have occupied many big hotels and also homes in megacities like New York, Toronto, in Europe and in near future the rest of the World and there had already been some international summits just for one pest called bedbugs. This is what happens when we choose the wrong weapon called insecticides and in wider meaning pesticides and in fact the wrong method which means that we do not need weapons called conventional pesticides anymore on our planet. As a result we have to determine and protect enough big and diverse protected areas to bring back above mentioned natural evolutionary process for insects and other living creatures. This could be a big challenge now considering the present situation of climate change which means that we polluted not only soil and water but also whole biosphere including the atmosphere, so could we really be able to name and call some parts of the planet as protected areas/ national parks etc. anymore!?. Now in many parts of the World even in protected areas and especially in developing countries bits and pieces and whole plastic bags could be seen everywhere and they are so much distributed that nobody can pick all of them. Many mountains of the World now are highly polluted with garbage and still some of them are called protected areas. Immediate action now is needed to prevent plastics, PVCs, used tire etc. pollution. These types of pollution and especially around landfills with garbage/ chemical extracts going to the ground had already stopped above mentioned coevolutionary processes of soil fauna. We have to reconsider and restructure our whole petrochemical industries in order to avoid the nearby dark upcoming scenario of world toxic pollution which is already have some relations with famous problem called climate change. Perhaps the recent big oil spillage disaster in USA by the big oil corporation BP tells us that developed world is also ignorant to protect the environmental values because of ever increasing greed for their industrial expansion and so need for more oil. Adding to this in the same area, two nice Provinces of Canada are under a decade long attack for production of so called dirty oil and again because of good money that USA pays for this oil. The whole land in Southern Alberta and Saskatchewan now is under attack for extracting of oil from soil! With a sophisticated dangerous polluting process and this is in the same area that a tiny beetle called pine beetle 253

254 Korunan Alanlar // Protected Areas is destroying many million hectares of pine trees. Why a wealthy nation like Canada is doing this now, they were supposed to be guardian of peace, human right and environment that it seems they lost the whole bargain for now. There are so many toxic components in crude oil and they are most toxic to aquatic system and now with those big oil disasters what will happen to our aquatic life that is shared between all nations, we in developing countries and in particular in oil producing countries of the Middle East have to take lesson and be very careful for the situation. 3. Monitoring and management General recommendations for conservation of protected areas in developing countries In most developing countries poaching is the number one cause of destruction of protected areas which need immediate consideration and action by authorities in these countries. The other big problem is overgrazing because of explosion of population and more and more demand for food. One of the benefits of protected areas is saving and recovering overexploited and overgrazed lands (Makhdoum, 2008). In many developing countries there are lots of these overgrazed rangelands which then could be recovered by designating them as protected areas for awhile. Wide extent construction of home buildings, roads, dams, bridges, megacities etc. due to the overpopulation and industrialism especially in the recent decade and in most cases with no environmental impact assessments is a big threat for protected areas in developing countries (Makhdoum, 2008). The basic problem for most of above mentioned destructions are lack of environmental laws and regulations and enforcement. In most of these countries laws and regulations may exist on the paper but rarely get to action and are followed properly and there is not enough enforcement to guarantee those laws and regulations. However since management of protected areas must be in accordance and synchrony with ecological capabilities of each region and socioeconomic situation of its people it seems that developing countries need their own programming for a better management of course with the help of science and expertise of the developed World. We need some kind of bridging the gap between North and South to overcome these difficulties which are most related to differences in level of social knowledge, level of inter and intra community communications and infrastructures. Scientists and especially environmentalists in these countries that see more and feel more the problem but have least access to the World need help (please see my first message some years ago on Google (Mahdavi, 2006). Protected areas will be our most important legacy for our next generations which guaranties their access to different resources and gen pools that we have at present time so we have to watch it carefully, keep it unpolluted and deliver it to our next generation in a good and genetically rich and safe situation. This conference in Isparta (Turkey) is a good opportunity to cooperate between developed and developing countries for knowledge communications and networking with EU. Now developing countries by using the fascinating new tools of communications available 254

255 and in particular internet, have access to an immense volume of information and must use these information as much as possible to properly categorize and manage their protected areas/ national parks and reserves. This task needs some work and patience to tailor the above mentioned categories (by IUCN) to their needs according to each country level of information and infrastructures. Then they will be able to incorporate these categorization and laws and regulations in their governmental legislation. By doing this the most important obstacle to manage their protected areas is paved. According to CBD: program of Work on Protected Areas recognizes the value of a single international classification system for protected areas and the benefit of providing information that is comparable across countries and regions and therefore welcomes the ongoing efforts of the IUCN World Commission on Protected Areas to refine the IUCN system of categories (Dudley, N. 2008), now if the diversity of cultures and ecosystems in different parts of the World and specially in developing countries is taken into consideration then we realize that the best strategy is: keeping above mentioned international classification system in mind and available and accept them as the main framework of the job but also tailoring the necessary parts to their needs. Developing countries are spread all over the World far away from each other and have some differences so environmental experts of these countries have to come together to cooperate. These experts have to work with each other inside each country and also to cooperate with environmental experts of closely related countries to solve their problems for management of their own protected areas and also cooperate regionally. It is up to individual countries to decide which area should be called protected or national park or whatsoever because there are differences. Management of pesticides/ chemicals toxic pollution in developing countries: The most important strategy that now should be considered by authorities of the protected areas in developing countries is more cooperation to control the trace of these compounds in their breaking protected areas. We must bear in mind that now in the 21st Century a nice and highly developed cooperation for these types of problems like pesticides/ chemicals pollutions reductions and regulations are going between developed World countries for example between OECD countries, so we in developing countries need to carefully watch the process, follow the procedure and tailor it to our vast protected areas. Environmental risk assessments and wild life protection: After advent of the synthetic organic pesticides in the first half of the 20th century, their widespread use all over the century and health and environmental pollutions and problems as a result (please see the introduction), very sophisticated research department in both academic and governmental sectors in developed world started to work on the problem. Later during last decades of the century when man and environment faced with dangerous attack by wide chemical pollution from different sources and compounds including pesticides NGOs also appeared one after each other and again most in developed world to help the problem with advocacy and other programs trying to control the chemical industry. Governmental and international agencies like EPA (USA Environmental Protection Agency) OECD etc. made tremendous research and discoveries and in particular methodologies 255

256 Korunan Alanlar // Protected Areas about the problem. These findings and methodologies especially during the recent decades of internet era helped all scientists thought the world and motivated the governments in developing world to create the same in their countries. Later EPAs started to appear in other developed countries under the same name. These activities most in the form of laws and regulations based on research findings put pressure on pesticides/ chemicals manufacturing companies and corporations and in fact resulted in wide motivation for new environmental science and discoveries. These manufacturing companies forced to examine their products on every creature which would be threatened under regular use of those products so it took some years for them to complete the tests and then get approval for a new product and this in part resulted in fewer numbers of emerging dangerous pesticides/ chemicals. This process of testing the effects of new pesticides/ chemicals on living species later called Ecological Risk Assessments (ERA). Most of these pesticides/ chemicals testing on plants and animals take place in the developed countries where the industry itself exists but some of these tests are also conducted in some other countries including developing countries by request of the industry. Special permission and certificate is necessary for each test and industries developed sophisticated procedures to fulfill tests. However the methodologies are always prepared by the R&D departments in the industry itself and then the testing countries follow these methodologies. Protection of water bodies from pesticides: Water pollution is a big and important issue and the most pollution comes from pesticides and fertilizers used in agricultural sectors. Unfortunately most of these types of agricultural pollutions are coming from non-point sources which are very difficult/ impossible to tract and stop. Because of this there are very strict laws and regulations about pesticides use near water bodies/ ponds/ lakes and wetlands in developed countries. During recent decades the problem of Nitrogen and Phosphorus pollution which are most related to high fertilizer use in intensive agriculture resulted in big water pollution called eutrophication. Considering the big problem called drought, water scarcity and water pollution by chemical compounds and microbial agents that all of them are most related to developing countries then we have to be very careful and conservative to protect our waters. Developing countries need to create proper infrastructure, laws and regulations and finally enforcement to manage: soil pollution and air pollution by pesticides, protection of biodiversity, wildlife and endangered species against pesticides/ chemicals pollution, protection of honey bees in the form of laws and regulations about spraying pesticides near honey bee colonies to prevent the CCD. BT transgenic crops and genetically engineered plants to be resistant to weed killer glyphocite are entering in developing countries very fast and these countries have to be prepared to protect their species and protected areas against what so called identity crisis which is about the unknown future about species identities. When we are importing so much genetically modified species in our agroecosystems and ecosystems and there are good possibilities of gen exchange between these modified species and wild ones then how we would be able to guarantee the future of our species which are outcomes of million years of evolution and coevolution by the process of natural selection? Yes the biotechnology seems to be very nice scientifically and we can use it and tailor it to our needs like agricultural, medicinal, industrial and etc. biotechnologies but 256

257 we in developing countries have to be enough careful and accumulate enough scientific information and methodologies to avoid the danger side of the story. One important recommendation is that we should not hurry to use/ incorporate these modified agricultural crops into our food but rather we can control our populations, expand and develop our food processing factories and use more organic agriculture to avoid the problem. We must stick to the Cartagena protocol and follow it carefully in order to avoid the danger but also be able to use this important science. Referring to one of my earliest global messages about: How pesticides are handled in developing countries (please see above at the end of introduction) I ended with the sentence that <<where there is no scientific research and laws and regulations as in developing countries then most use of pesticides should stop because no rules are followed>>. There are more pesticide poisonings in developing countries compared to developed World and this poisonings ends to more deaths in developing countries as compared to developed World. Every year there are about 25 million cases of acute pesticide poisoning only in agricultural sprayer workers in developing countries (WHO report, 2009). The main problem for pesticide regulations in developing countries is lack/ weakness of regulatory agencies (both governmental and private). One preliminary important step for solving the problem is supporting the national regulatory agencies. Increasing collaborations with FAO and other United Nations agencies perhaps is the best strategy for developing countries to follow in order to improve their pesticide regulation structures. Global Harmonization System (GHS) for pesticide regulations: GHS is a unique global system for pesticide classification and other important pesticide regulatory issues. It was first developed as cooperation between Department of Pesticide Regulations (DPR) in California, EU and OECD countries but later many countries including developing world tried to use it to create their own pesticides management and regulatory system. The Rotterdam convention which was established in 1998 is the most important part for international trade for pesticides. It is called Prior Informed Consent (PIC) which allows the importing country to be aware of any ban for a particular pesticide in the exporting country. Integrated Pest Management (IPM) programs and their role in pesticide reductions: According to this method or more correctly groups of methods we use different methods to control pests under the economic lines instead of eradicating the pest (except some few dangerous health pests that man always had been thinking for their eradication). In fact, considering the long history of insect life and evolution on Earth since the Precambrian era which is about 300 million years man would never be able to eradicate any insect species so is better and wiser not to think about it and this resulted to the idea of only control below the economic or health lines and not to eradicate. The IPM methods as an ecologically sound practice has already made big help for safer agricultural/ horticultural productions and also cleaner less polluted environment. In many cases incorporation of IPM concepts in agriculture made big helps to nearby protected areas and national parks. These concepts 257

258 Korunan Alanlar // Protected Areas which are dynamic and change according to the natural and economic differences are very wide and could not be included in one definition. Using any available methods which hold the population of the pest under economic lines and in the same time does not harm the environment is partly of the IPM and could be included in IPM concepts. Having a good look on this concept we can see that how much it is valuable for developing countries because it gives freedom of choice for IPM tools to the farmer. It was only IPM concepts and its wide employment by farmers that created the concept of organic farming, grow local and eat local and alike. We must bear in mind that now with this much World population, getting close to 7 billion this year (2011) and so much agricultural land needed, the IPM concepts could play big roles directly and indirectly for protection of our protected areas. Organic agriculture/farming practices: Experience shows that organic agriculture/ farming is developing fast in both developed and developing World. Organic agriculture/ farming is specially good for developing World because it needs less agricultural industrialization and so less harmful pesticide/ fertilizers residues in food and environment for general public/ consumers, less expensive for the farmer because they do not have to pay for chemicals, less chemical industries so less pollution and also it does not require the governments in developing countries to develop sophisticated infrastructure to control chemical pollutions in food and environment. Practicing eco-sound agriculture like those in paddy rice of Northern Iran in Mazandaran (cultivating rice, fish and dukes together) is a good sign of developing these types of ecosystem friendly agriculture/ farming. This prevents pollution because they do not use pesticides and fertilizers, save predatory insects, other arthropods and snake and frogs which have been under attack by high pesticide/ fertilizers pressure for many years and are going to extinction and finally produce more profits for the farmer. Green chemistry strategy for developing countries: Green chemistry as a newly emerged strategy has made big progress during the recent decade. Environmental friendly molecules are designed as a substitute for polluting ones. Green pesticides are designed by change in chairality and other molecular changes to have less polluting effects on the environment. In developing countries with emerging economics and technologies and in particular in oil producing Middle Eastern countries changing of molecular design for chemicals and in general changing of the whole process in petrochemical industries to green chemistry could bring about good and environmental friendly products. Some solutions to the problem in developing countries: Running national/ regional workshops and information exchange sessions about pesticide regulations for regulators, technical advisors, inspectors, enforcement officers, end users and sprayer workers and others involved in pesticide management. Increasing the national knowledge about pesticides, their hazards and regulatory information and process by establishing electronic list servers and databases about accessible by the public. As the last word, putting more work on design of natural semiochemicals instead of chemical pesticides, more organic 258

259 agriculture with less fertilizers and in general following applied ecology concepts will result in a better and cleaner environment and less damage to biodiversity. Acknowledgements: As a pesticide environmental toxicologist spending more than 35 years study/ research on pesticides and lately about one decade on the important issue of "pesticide/ chemical pollutions reductions and regulations for developing countries I got many positive responses from people and recently from some global NGOs. I am very proud to have been able to communicate with globally known pesticide/ chemical regulatory people and agencies and for most with different PAN sections in the World (PAN-North America, PAN-AP Asia Pacific, PAN-Africa, PAN-Europe, PAN-Germany), EPA, DPR, PMRA, REACH, CFIA, David Suzuki Foundation in Canada and many others in the past 10 years. I acknowledge and I appreciate different NGOs in Canada, USA and EU and especially in Ontario for their generous information/ communications and I am proud to be part of the World NGO community. 259

260 Korunan Alanlar // Protected Areas REFERENCES Canadian Food Inspection Agency Report on Pesticides, Agricultural Chemicals, Environmental Pollutants, and Other Impurities in Agri-food Commodities of Plant Origin. Carson, R., Silent Spring. Cambridge: The Riverside Press. Cok I, Karakaya AE, Afkham BL, Burgaz S (1999) Organochlorine pesticide contaminants in human milk samples collected in Tebriz (Iran). Bull Environ Contam Toxicol 63: David Suzuki Foundation The Food We Eat: An International Comparison of Pesticide Regulation. Vancouver: David Suzuki Foundation. Devos, A. and Wiles, J., 1973, International Experience with National Parks and Related Reserves. University of Waterloo, Faculty of Environmental Studies, No. 12. Dudley, N. (Editor) (2008). Guidelines for Applying Protected Area Management Categories. Gland, Switzerland: IUCN. x + 86pp. Ekström G, Dinham B And Kylin H (2004) Pest and Pesticide Management in Development Cooperation, Encyclopedia of Pest Management (Editor David Pimentel). Ekström G (2002) Pesticide reduction in Developing Countries, Encyclopedia of Pest Management (Editor David Pimentel) Environmental Defence Canada Polluted Children, Toxic Nation: A Report on Pollution in Canadian Families. Environmental Defence Canada Toxic Nation: A Report on Pollution in Canadians. Both reports available at Environmental Working Group Body Burden 2: The Pollution in Newborns. Washington: EWG European Commission EU Policy for a Sustainable Use of Pesticides. The Story Behind the Strategy. Luxembourg. European Commission. 2007a. Commission Staff Working Document: Monitoring of Pesticide Residues in Products of Plant Origin in the European Union, Norway, Iceland and Liechtenstein. Brussels, SEC(2007) FAO (Food and Agriculture Organization of the United Nations) International code of conduct on the distribution and use of pesticides. FAO, Rome, Italy. 31 pp. Firouz, E. and Harrington, Jr, F.A., 1976, Iran: Concept of Biotic Community Conservation, IUCN Occasional paper No. 15. Ghahraman, A. and Attar, F., 1999, Biodiversity of Plant Species of Iran (Tehran: Tehran University Press), 1176 pp. Gorke, M., 2003, The Death of Our Planet s Species: A Challenge to Ecology and Ethics (Washington, DC: Island Press), 407 pp. 260

261 Gunter, Valerie., News Media and Technological Risks: The Case of Pesticides After Silent Spring, The Sociological Quarterly, 46, Hamzeh, B., Plant communities of Gheshm Island and their relation to ecological factors and providing vegetation map, Ms thesis, Tehran University. Health Effects of Project Shad Chemıcal Agent: Sarın Nerve Agent[Cas # ] Prepared for the National Academies by The Center for Research Information, Inc Brookville Rd Silver Spring, MD (301) cri@ix.netcom.com Revision 1, 2004 IUCN, Jalili, A. and Jamzad, Z., 1999, Red Data Book of Iran. Research Inst. Forest and Rangelands. Pub. No. 1999, 215. Jamalzad, F.; Nezami, Sh. and Sefat, A. Darvish (2004) "Investigation of trophic states in the Anzali Lagoon using GIS" Intecol 7th International Wetlands Conference, Utrecht, Netherlands Mahdavi, A. and R. Zarinfar Methodology for medical geology studies in developing countries. Full paper in: proceedings of the 1st international symposium of medical geology June 2010, Tehran, Iran. Mahdavi, A. 2010b. Workshop presented (in English) for international participants about: pesticides/ chemicals pollutions reductions and regulations for developing countries, after the International Symposium: the 1st international symposium of medical geology June 2010, Tehran, Iran. Mahdavi, A., 2010a, Pesticide regulations in developing countries. Proceedings of the conference on: Half century of the pesticide use in Iran, 2-3 March 2010, Tehran, Iran. Mahdavi, A., 2009, Bridging the gap between South and North for pesticide/ chemical regulations and research. Proceedings of the 10th Iranian congress of toxicology, May 2009, Tehran, Iran. Mahdavi, A Food and Land Without Poison. The PAN-AP congress in Manila, Philippine, March, Mahdavi, A. 2000a. Mixed-Function Oxidases as a metabolic mechanism for insecticide resistance. Proceedings of the 4th xenobiotic metabolism and toxicity workshop of Balkan countries. Antalya, Turkey. Mahdavi, A. 2000b, Metabolic mechanism (s) of resistance of Colorado potato beetle, Leptinotarsa decemlineata Say to synthetic pyrethroids. Proceedings of the conference: Insect toxicology 2000, Berkeley, California. Mahdavi, A panorama of pesticides in Iran (natural products). Proceedings of the second congregation of environment experts of Iran. Mahdavi, A Resistance of green lacewing, Chrysopa sp to highly used insecticides in Mazandaran (citrus orchards) and Golastan (cotton fields). Proceedings of the 13th Plant Medicine Congress of Iran. Karadj, Iran. 261

262 Korunan Alanlar // Protected Areas Mahdavi, A. 1995a. Combined LD50s, a computerized method for calculating and comparing LD50s and Synergistic Ratios. Proceedings of the 12th Plant Medicine Congress of Iran. Karadj, Iran. Mahdavi, A. 1995b. Role of the metabolic factors in the resistance of fourth-instar larvae Colorado potato beetle, Leptinotarsa decemlineata Say (Coleoptera: Chrysomelidae) to permethrin and fenvalerate (IN VIVO). Proceedings of the 12th Plant Medicine Congress of Iran. Karadj, Iran. Mahdavi, A Microsomal NADPH-oxidation (in the absence and presence of cytochrome c) and NADPHcytochrome c(p-450) reductase activity in adults of the resistant and susceptible strains of Colorado potato beetle, Leptinotarsa decemlineata Say (Coleoptera: Chrysomelidae). Proceedings of the Ninth International Congress of Entomology. Beijing, China. Mahdavi, A., K. R. Solomon, and J. J. Hubert Effect of Solanaceous hosts on toxicity and synergism of permethrin and fenvalerate in Colorado potato beetle (Coleoptera: Chrysomelidae) larvae. Environ. Entomol. 20: Mahdavi, A Metabolic mechanisms of resistance of Colorado Potato Beetle, Leptinotarsa decemlineata Say to synthetic pyrethroids permethrin and fenvalerate. PhD thesis, Department of Environmental Biology, University of Guelph, Guelph, Ontario, Canada. Mahdavi, A. and K. R. Solomon Synergism of permethrin and fenvalerate in freshly-molted fourth-instar larvae of the Colorado potato beetle, Leptinotarsa decemlineata Say (Coleoptera: Chrysmelidae) by piperonyl butoxide. Proceedings of the Eighteenth International Congress of Entomology. Vancouver, Canada. Mahdavi, A Introduction of the citrus wax scale, Cerop1astes floridensis Comst. (Homoptera: Lecaniidae) in Mazandaran. Proceedings of the seventh national congress of plant protection, Karaj, Iran. Mahdavi, A., 2009, Ahmad Mahdavi, PhD 90, is a pesticide environmental toxicologist based in Guelph and an advocate for improved government regulation and farmer training in the use of pesticides in the developing world. Search for his name on the Internet to view his many blogs promoting ways to bridge the gap between South and North on pesticide/ chemical regulations and research. Mahdavi, A Mother s breast milk is the first right for every human. com/2007/07/29/study-organic-dairy-and-meat-improves-quality-of-mothers-breast-milk/ Mahdavi, A & Support for environmental scientists/ activists in Southern countries and How pesticides are handled in developing countries. Nature Newsblog: ESA: Health of the World's Ecosystems. cgi-bin/mt/mt-tb.cgi/948 Makhdoum, M. F.(2008) 'Management of protected areas and conservation of biodiversity in Iran', International Journal of Environmental Studies, 65: 4, Makhdoum, M.F., 1996, Management of protected areas and conservation of biodiversity in Iran, in: P.S. Ramakrishnan, A.N. Purohit, K.G. Saxena, K.S. Rao and R.K. Maikhori (Eds) Conservation and Management of Biological Resources in Himalaya (Oxford: IBH Pub. Co), pp

263 Makhdoum, M.F., 1990, National Parks as reservoirs of genetic resources. Mohit-e-Zist., 3(2), Makhdoum, M.F. et al., 1987, Management Plan of Khojir and Sorkhe-Hessar National Parks, Department of the Environment, Vols I, II and III. Matsumura, F., Murti, C.R. (editors), (1982) Biodegredation of Pesticides, Plenum Press, New York, pp. 101,102. McEwen, F. and G. Stephenson The use and significance of pesticides in the environment. John Wiley & Sons, Toronto, pp Moradeshaghi, M.J Handout for the course: pesticide residue analysis. College of agriculture, University of Tehran, Karaj, Iran. Moradeshaghi, M.J Insect toxicology. Course handouts. 110 pp. College of agriculture, University of Tehran, Karaj, Iran. Nazarian, H., Eco-Phytosociological evaluation of Elika and Dona Watershed of central Alboorz. PhD Thesis, sciences Faculty, Tehran University. OECD Report of the OECD Pesticide Risk Reduction Steering Group. The Second Risk Reduction Survey. OECD Series on Pesticides. Number 30. PAN: Pest Management Regulatory Agency Discussion Document: Revocation of 0.1 ppm as a General Maximum Residue Limit for Pesticide Residues. DIS Pesticide Action Network Europe. Press Release, June 26, 2007, on EU Parliament Environment Committee voting a modest improvement in the Thematic Strategy and Framework Directive on the Stustainable Use of Pesticides. Pesticide Action Network Europe Hazardous Pesticides in the European Parliament. October Pesticide Action Network Europe. New European Union Legislation on Pesticides Finally Adopted. Pesticide Action Network Germany Pesticide Use Reporting: Options and Possibilities for Europe. Hamburg. Pesticide Action Network Germany Pesticide Use Reporting: Legal Framework, Data Processing, and Utilisation. Full Reporting Systems in California and Oregon. Hamburg, January Pourlak, L., 2000, Cost-benefit Analysis of Ecotourism in the Wintering habitat of Siberian cranes in Fereydoun Kenar, MSc thesis, University of Tehran. Pourang, N. (1996) "Heavy metal concentrations in surficial sediments and benthic macroinvertebrates from Anzali wetland, Iran" Hydrobiologia 331(1/3): pp , p.53, et.seq. Ramsar sites database: Default.aspx 263

264 Korunan Alanlar // Protected Areas Woodruff TJ, Zota AR, Schwartz JM Environmental Chemicals in Pregnant Women in the US: NHANES Environ Health Perspect :-. doi: /ehp Zohary, M., 1981, On the flora and vegetation of the Middle East: structure and evaluation, in: W. Frey and H.P. Uerpmann (Eds) Beitrage zur umweltgeschichte des vordern onents (Wiesbaden: Beih Tubingen Atlas vorderen orients). Zohary, M., 2004, Geobotanical foundations of the Middle East, trans. H. Madjounian and B. Madjnounian, Department of the Environment. 264

265 Understanding the Rules for Collection and Use of Biological Materials in Turkey Gökhan AYDIN SDÜ Atabey Meslek Yüksekokulu Atabey-ISPARTA Bio-diversity especially measurement of species richness, ecosystem complex, and genetic variations have become well-liked and frequently used. (Allaby, 1998). There are many reasons for calculating bio-diversity and one of the most important is recognizing and protecting of biological diversity in the country. Besides measurement of diversity has been used for protecting of land utilization thus sustainability of protected habitat is provided. Species richness is an important asset for a country besides its historical and cultural richness. Although, Turkey has one fifteen of the total land covered by European countries, it has an overwhelming number of endemic plant species. The records show that the European countries other than Turkey possess species of which 2750 being endemic. In Turkey, the number of plant species was estimated as which 3000 of them being endemic to our country (Ekim, et al., 2000). The reason of why plant diversity is higher than all European countries is geographic location, rich topography and climate variety of Turkey. There are three different hotspots (priority of protection), Mediterranean Basin, Irano-Anatolian, and Caucasus in Turkey therefore the country has become one of the unique countries because of three hotspots(anonymous, 2011). These all features of Turkey increases biological diversity in Anatolian peninsula (Yılmaz, 1998). Although there is not enough studies about insect diversity and enrolled database of the insect species, insect diversity is estimated as rich as plant diversity in Turkey. Some of the studies of flora and fauna of Turkey have written by foreigner authors and most of them published as books. Remarkable samples are given below: Flora of Turkey, 1953 Author: P.H. Davis Orchids of Turkey Orchideen der Turkei, 2009 Author: Karel (C.A.J.) Kreutz Kreutz born in Netherland, comprehensively investigated in orchids of Turkey. To provide wealthy information of himself, he walked around throughout the country which nobody has done before to consider orchids. He had to go couple of time in same place because of different blooming periods of orchids and the reasons of climate. He discovered and described new species and he became familiar for answering many different questions 265

266 Korunan Alanlar // Protected Areas about orchids (some part of Editor writing for concerning author) Birds of Turkey, 2011 Author: Tim Davis Birds of European and Turkey, 1995 Author: Hemann Heinzel, Richard Fitter, John Parslow Studies on the Dragonfly fauna of Turkey-Studien zur Libellenfauna der Turkei, 2004 Editors: Jean-Pierre Boudot, Vincent J. Kalkman, Arjan Kop, Gert Jan van Pelt, Marcel Wasscher. To quote from summary section of the article New Records of Dragonflies from Turkey in Studies on the Dragonfly fauna of Turkey is given below: Material of 60 species of Odonata from numerous locations on the mainland of Turkey (collected in 1993, 1996, 1997, 1998, 1999, 2001) is reported upon. A list of taxa is provided, and a complete list of localities is presented. The material is preserved in the collection of the RMNH, Leiden, The Netherlands (Pelt, 2004). The summary of the other article Hitherto Unpublished Records of Dragonflies from Turkey (Odonata) in the same book is given below: Over 2000 recods of 84 of the 96 species of Odonata known to ocur in Turkey are presented. Many of the records were gathered during the last decades by entomologist from western Europe. Records Türkiye de olduğu bilinen 96 Odonata türünden 84 ünün 2000 in üzerinde kaydı bulunmaktadır. Kayıtların çoğu, son yıllarda Batı Avrupalı Entomologlar tarafından toplanmıştır. Kayıtlar (öncelikle, the Rijksmuseum voor Natuurlijke Historie), Leiden, The Netherlands (RMNH), the Zoologisch Museum Amsterdam, The Netherlands (ZMAN) ve the Natural History Museum (NHM) da dahil olmak üzere Doğa Kolleksiyonlarındaki materyale dayanmaktadır (Kalkman, ve ark.,2004) There is no doubt that studies of flora and fauna of Turkey carried on by both native and foreigner scientists have undertaken very important role to conservation of bio-diversity in Turkey but revision of legal arrangements for collection and usage of biological materials has became essential. The reason of this smuggling of plants and animals from Turkey has been continuously increasing besides smugglers have been recognized by luck and/or denounces by the mostly local people. Frankly written below that some of the foreigner scientists smuggled more than 2000 species of Odonata and demonstrated them at the museums in the foreigner countries. Transported/smuggled biological materials collected by foreigner scientists who assist for discovering bio-diversity of Turkey are demonstrated in foreigner country are confused. Some news about smuggling biological material from Turkey have been published by 266

267 Anatolian Agency (AA), EurActiv-AB News and Politics News, National News, CNN Turk, GMH-News of Custon Protection, Government News Agency (DHA), Radikal, Bugün, SkyTurk are given below: Van Plant Material Hungarian Smuggler was punished 20 thousand Turkish Liras, One person who smuggled plant materials in village of Narlica in Çatak district in Van province was arrested after villagers denounced by gendarme. 24 corms has been found next to Tamas Alagos Ney Hungarian smuggler. Then Environment and Forestry Department of Van Province sent two experts. Official report has been prepared for Mr. Ney, Hungarian, and he has been sent to prosecution. Mr Ney, who was caught with 24 different plant materials was punished 20 thousand Turkish Liras according to law of Environment by Environment and Forestry Department. Smuggled biological materials was investigated and planted in Campus of Yuzuncu Yil University (YYU) by Associated Professor Fevzi Özgökçe working at Research and Application Center of Environment in YYU (?). Tamas Alagos Ney who punished seriously because of smuggling was set free after his interrogation. Official report prepared by Environment and Forestry Department declared that Mr. Ney was punished 20 thousand Turkish Liras. Undersecretaries of Foreign Trade was informed and all border gates was put on the alert against his escape. Hardly had he passed from border of Dereköy in Kırıkkale Province when his penalty was conveyed. Associated Professor Özgökçe said that smuggling of biological materials has been decreased nowadays and biological material of our country are very important for us. Precautionary measure should be taken against smuggling. The smuggled biological plant materials consist of 24 different species but these species are not endemic. This richness is our national wealth. We are waiting for denounce of local people against smugglers. Two Dutch who smuggled tulip crying (Fritillaria michailovskyi) from turkey were caught in border, Two Dutch who tried smuggle the last 57 corms of endemic tulip which occurs only in Karayazi District Erzurum Province was caught in the border of Kapıkule. 5 thousand 230 plant seeds, plant roots, and seedling belonging 160 different plant species were captured in the car of Dutch. Customs Enforcement teams exposed the biggest smuggling. The jeep (license plate: 78 BKGF) driven by Dutch Franciscus Johannes Linschoten'in (60 years old) was stopped because of denouncing while it was going out from Kapikule border crossing in Turkey. Plant seedlings, roots, and seeds covered by newspapers were found into the car trunk. So, the car was taken X-ray screening hangar for detailed checking and the metal partition was recognized under the car. Many other plant seeds were found in this partition. Driver Franciscus Johannes Linschoten and Micheal Hubertus Klok (29) declared 267

268 Korunan Alanlar // Protected Areas that they interested in botanic and landscape planning and these plants collected from 20 different countries were going to used in their garden. Two experts from Biology Department in Trakya University were invited for plant investigation and understanding whether smuggling of plant material is crime or not. Five thousand 230 plant materials and their seeds belonging 160 different plant species were determined by experts. Some endemic plant species forbidden to export were also realized. One of captured plant Fritillaria michailovskyi was exposed that the endemic species grown only Karayazı District of Erzurum Province and occur only 57 corms. 57 corms were realized that all of them were taken for smuggling by Dutchmen. After taking them testimony they were set free. Smuggled plants and their materials were delivered to Ataturk Central Horticultural Research Institute of Yalova. According to Anti-smuggling Law (numbered 5607), suspects could be punished from 6 months to 2 years in prison and punishable with a fine as 5 thousand Turkish Liras. Meanwhile denouncers were defined that they are students in Forestry Faculty of Artvin Çoruh University. Students saw Dutchmen during collecting plant materials in Artvin Province and denounced them to the National Parks of the Regional Directorate of the MoEF in May. Licence plate of car was given teems of customs by National Parks of the Regional Directorate of the MoEF. Erdal Kaya Expert of Hornimental plants and Project director of Geofits of Turkey said that the biggest smuggling was exposed in Turkey. Smuggle of plant corm and root is one of the biggest problems of Turkey. The most upsetting thing is entirely pulled up the last 57 corms of F. michailovskyi however all corms were planted in the flowerpots under appropriate condition. He declared that foreigners know distribution plant canopy of Turkey very well and they have been studying in Turkey for many years. They are coming our country under the name of tourist, miner expert, naturalist, etc and they smuggling the biological materials in different locations which previously taken GPS coordination. 36 endemic plant species decayed during waiting in customs however 5200 plant materials were protected and they are going to demonstrated soon endemic plant species occur in Turkey. Collecting plant material in nature without permission is forbidden with two governmental decisions signed by the Council of Ministers in 1983 and Foreigner scientist can bring plant materials only with permission and cooperation of Ministry of Foreign Affairs and supervision of related scientist working in the university in Turkey. Smuggled plant materials can be evaluated in the laboratory and gene bank. Smugglers smuggle plant material through the agency of medicine agencies and/or some research centers. Smugglers Dutchmen was punished 57 thousand Turkish Liras, Two Dutchmen who have smuggled the biggest plant material in Turkey were punished 56,980 Turkish Liras by Ministry of Environment and Forestry, Edirne. Besides Dutchmen have been known smugglers of tulip crying (F. michailovskyi) which remains only 57 corms 268

269 in the country. Dutchmen Johannes Linschoten and his friend Micheal Hubertus Klok were set free after their investigation. Regional Director of the Ministry of Environment and Forestry of Edirne Abdullah Bülbül made a statement; Both of smugglers were punished as 28,490 Turkish Liras for each person. Edirne is the city close the border. That s why smuggling occurs very often. The smugglers have to payment their punishment in 30 days. Edirne Çevre ve Orman Müdürü Abdullah Bülbül, yaptığı açıklamada, endemik bitkileri yurt dışına kaçırmak isterken yakalanan Linschoten ve Klok'a 2872 Sayılı Çevre Kanunu'na muhalefet suçundan kişi başına 28 bin 490 lira para cezası verildiğini belirtti. Russian mates who smuggled butterflies were caught by the villagers, The villagers saw two Russian collecting beetles denounced them to the gendarme. After gendarme examined photos and movies taken by villagers two Russian were invited to gendarme station and 650 butterflies and the other insect species were found in their travelling bag. The villagers suspected and followed two Russians who were collecting insects in Kaçkar Mountains 55 km far from city center. The Russian mates were taken photos and recorded movie during collecting insects by the villagers. After villagers denunciation, the gendarme caught two Russian and invited them to the gendarme station. 650 dead insect samples hidden in special insect envelops in the travelling bag were found next to Russian Elena and Artur Shnips. Besides some other insect collecting materials such as insect nets, tweezers, plastic tubes were taken over by the gendarme and two Russian were deported. Insect samples were given to National Parks of the Regional Directorate of the MoEF of Yusufeli. Insect smuggling in the border, dead insect samples belonging to 48 insect species hidden in the special boxes were found in the car Czech license plate during the control of customs officials in Kapıkule boundary. Six Czechs some of them biologist and professor were arrested. Insects collected for scientific works in North and Middle Anatolia Regions were put a price on 500 thousand Turkish Liras by the experts. After denunciation customs officials took preventive against smugglers from Czech to the all boundaries of Turkey. A lot of insect samples were found in glass boxes and plastic tubes hidden in the Czechs car. The customs teams who has no knowledge about insects wanted support from expert in Faculty of Arts and Science of Trakya University. Experts Associated Professor Zuhal Okyar, Murat Yurtcan and PhD Volkan Aksoy found 6014 insect samples belonging to 48 insect species. Most of the insects were determined from the family (?) of Coleoptera, Heteroptera, Diptera, and Hymenoptera. Dead insect were found in the killing boxes which include ethylene alcohol absorbed in sawdust. Experts report showed that insect were set the price of 500 thousand Turkish liras. Biologist, professors, and other staff K.M, A.M, P.H, T.R. and J.M expert for insects from Czech University accepted their crime and they said that insect species were collected in 1.5 months for scientific studies. Investigated dead insect species were taken for protection by Entomology Department of Arts and Science Faculty in Trakya University. 269

270 Korunan Alanlar // Protected Areas After their interrogate six Czechs were set free and deport from the country. Customs official declared that they exposed the biggest insect smuggling in Turkey however smuggling of plant and insect materials have decreased in the country nowadays. Two Dutchmen were caught with tulip crying (F. michailovskyi) which were the last 57 corms of Turkey, and many of them endemic plant species (5236 samples belonging 160 plant species) last month in the boundary of Kapıkule. Denounced Russians by the villagers were exposed smuggling butterflies and the other insect species (650 butterflies and other insects) yesterday. One Macedonian was caught with 1450 butterflies samples in 4 August 2007 in Artvin province. One German was seen collecting 350 species of insect in the same city and caught at İpsala and Kapıkule boundaries in Nevertheless 10 cockroach, and 20 crickets were tried to smuggled 13 October and 08 November 2010, respectively. Required measures will be taken for smuggling plant and insect materials Customs and Trade Minister Hayati Yazıcı said that they are going to start investigation for smuggling plant and insect materials were recognized during their smuggling from the boundaries of Turkey and required measures will be taken if there is legal gap related with smuggling. Mr Yazıcı who answer the questions about smuggling plant and insect materials from Turkey added I instructed my friends as to prepare file related with smuggling. They will inform me when I turn back Ankara. Of course required measures will be taken if there is legal gap. While the all samples clearly explain the situation of smuggling in our country some law fines about smuggling are given below from England: Wildlife crime is taken seriously by the police and courts, with fines and even prison sentences for convicted offenders. Some recent examples of punishments received by people responsible for wildlife crimes include: a 30-month prison sentence for smuggling peregrine eggs a 12-month prison sentence for smuggling ivory a 5,000 fine for destroying a bat roost a 2,500 fine for interfering with a badger set a 2,800 fine for illegally selling protected fish (Wildlife crime, 2011). Rules of collecting biological materials should be prepared as regulations and announced for protection of bio-diversity and biological resources of the country. All attempts without exposing biological diversity with data base in the country will be concluded as tragedy 270

271 resembling some news announced above. That s why IUCN (International Union for Conservation of Nature) criteria can be based on determination of laws and the species clarified extinct, extinct in the wild, critically endangered, endangered, vulnerable, near threatened, least concern, data deficient, and not evaluated. This data base list can be compared with the smuggled species and punishment can be made a decision. Otherwise the biological materials as some news announced is going to be set the price of which is not related by the some experts. Other measures to be taken are to educate the customs officers on these issues and regulation of measures to increase border crossing. Otherwise to begin to act only with denounces and to ignore others, it would mean allow the loss of biological diversity in the country intentionally. 271

272 Korunan Alanlar // Protected Areas REFERENCES Allaby, A Dictionary of Ecology. Oxford University Press, London, 440 p. Anadolu Ajansı, Anonymous, Bugün, CNNTürk, Edirne, DHA, html EurActiv-AB Haber ve Politika Portalı, trkiyeden-ters-lale-karan- 2-hollandal-snrda-yakaland GMH, Haberler, Hürriyet, Milli Haber, Radikal, SKY Türk, Wildlife crime, Yilmaz, K.T., Ecological Diversity of the Eastern Mediterranean Region of Turkey and Its Conservation. Biodiversity and Conservation. 7,

273 Insect Bio-diversity and Evaluation of Using Insect as Bio-indicator for Sustainability of Protected Areas Gökhan AYDIN SDÜ Atabey Meslek Yüksekokulu Atabey-ISPARTA Floristic studies have been performed very important role for determining of habitat classification and protection nowadays. According to FFH and NATURA 2000 directives generally plants and plant assemblages are used for classification of habitat types. There are 9 main habitat types in Annex I, EU Natural Habitat Types of Community Interest Whose Conservation Requires the Designation of Special Areas of Conservation in the criteria of NATURA (1) Coastal and halophytic habitats, (2). Coastal Sand Dunes and Inland Dunes, (3) freshwater habitats, (4) Temperate Heath and Scrub, (5) Sclerophyllous Scrub (Matorral), (6) Natural and Semi-Natural Grassland Formations, (7) Raised Bogs and Mires and Fens, (8) Rocky Habitats and Caves and (9) Forests. The floristic studies have been proved that plants can be used as bio-indicator for habitat description, destruction and protection. The habitat classification in directive of NATURA 2000 has been prepared regarding with mostly plant species. Annex IV showed protected habitat types listed only five groups of indicator insect (Insecta=Hexapoda) groups belonging to arthropods. These orders are; Coleoptera, Lepidoptera, Mantodea, Odonata and Orthoptera with 24, 40, 1, 13, and 10 species, respectively. Only 88 species of insect which performed very important role for the food chain and nature because of their amazing abundance (70% in whole alive) when we compare with the other species living in the world given in the list (Annex IV) are not enough for protection of the habitats. Using insects as bio-indicator for habitat description, destruction and land sustainability are not widespread although insect species easily respond to environmental changes. The reason for this is due to the scarcity of studies on this issue. Although the scientific studies have been verified that insects can be used as indicator for habitat description, destruction, sustainability of protected areas and sensitivity of them for environmental modification as much as plant species, the studies about using insect as bio-indicator are inadequate. When population of insect and plant species are compared the result of overwhelming superiority of insects according to plants can be met with astonishment by the people away from the subject. Not only plant but also all living species (fish, reptiles, mollusks, amphibians, spiders, scorpions, crustaceans, birds, lichens, ferns, mosses, algae and fungi) constitute approximately 65% of insect species (Figure 1). 273

274 Korunan Alanlar // Protected Areas There are over a million described species of insect, and an estimated by scientist 6-10 million species total (HyperTextBook, 2011). Insects has been living for 4 million years are found in nearly every above-ground environment, even in Antarctica, open ocean, high altitudes, caves, an deven highly measured ph and salty water where noone can survive (Big Site of Amazing Facts, 2011). Figure 1. Living on our planet vertebrate (mammals, birds, reptiles, amphibians, fish), invertebrates (insects, spiders and scorpions, mollusks, crustaceans, corals and other invertebrates), plants (flowering plants, conifers plants, ferns, mosses, red and green algae) and other (lichens, fungi, brown algae) species on the proportion (%). Şu ana kadar bilinen en küçük ve en büyük böcek türleri mm ile Megaphragma caribea (Hymenoptera: Trichogrammatidae) ve 567 mm ile sopa çekirgesi olarak da adlandırılan Phasmatodea (Phasmida) takımından Phobaeticus chani dir (Wikipedia, 2011a). Species of insect range in size from mm ( in, fairyfly) Megaphragma caribea (Hymenoptera: Trichogrammatidae) to 567 mm (22.3 in, stick insect), Phobaeticus chani (Phasmatodea (Phasmida)) (Wikipedia, 2011a). Although most people don't think of insects when the word "animal" is mentioned, they are both the most successful and numerous. The global insect biomass is estimated at 1012 kg, with approximately 1018 distinct individuals (WiseGeek, 2011). The other amazing sample is one square mile of land contains more insects than the total number of human beings on earth (Big Site of Amazing Facts, 2011). 274

275 Between 7100 and 10 thousand new species of insects have been described every year however the scientist beleive that most of the insect species have been not difined (Big Site of Amazing Facts, 2011). Although some insects annoy us by spreading disease, damaging crops and household items, and biting people and pets, these represent only about 17% of all the 800,000 species. The rest of the insects serve a very valuable purpose in nature. These serve as food for birds, frogs, fish, and other animals; pollinate crops; destroy other harmful insects; give us honey, bees wax, shellac, and silk; and keep the land clean by feeding on dead animals and plants. Some of the insect species were used as symbol of cultural and religious. Scarab beetles held religious and cultural symbolism in Old Egypt, Greece and some shamanistic Old World cultures. The ancient Chinese regarded cicadas as symbols of rebirth or immortality. In Mesopotamian literature, the epic poem of Gilgamesh has allusions to Odonata which signify the impossibility of immortality. Amongst the Aborigines of Australia of the Arrernte language groups, honey ants and witchety grubs served as personal clan totems. In the case of the 'San' bush-men of the Kalahari, it is the praying mantis which holds much cultural significance including creation and zen-like patience in waiting (Wikipedia, 2011b). One of the most common sample sensitivity of insect for environmental changes given by the ecologist is Biston betularia f. typica and B. betularia f. Carbonaria called peppered moth. Actually these species are a good sample for natural selection. The evolution of the peppered moth over the last two hundred years has been studied in detail. Originally, the vast majority of peppered moths had light colouration, which effectively camouflaged them against the light-coloured trees and lichens which they rested upon. However, because of widespread pollution during the Industrial Revolution in England, many of the lichens died out, and the trees that peppered moths rested on became blackened by soot, causing most of the lightcoloured moths, or typica, to die off from predation. At the same time, the dark-coloured, or melanic, moths, carbonaria, flourished because of their ability to hide on the darkened trees. Since then, with improved environmental standards, light-coloured peppered moths have again become common, but the dramatic change in the peppered moth's population has remained a subject of much interest and study, and has led to the coining of the term industrial melanism to refer to the genetic darkening of species in response to pollutants. As a result of the relatively simple and easy-to-understand circumstances of the adaptation, the peppered moth has become a common example used in explaining or demonstrating natural selection (Wikipedia, 2011c). Can insect species be used as bio-indicator as well as plant species for habitat description, destruction and sustainability of protected areas because of the fact that the insect species can choose their own habitat for reasons of food, climate and other environmental conditions? Some studies have made the availability of insect species as biological indicators gave positive results. The availability of insect species as a biological indicator can be selected according to the following criteria;türü bilinmelidir. Populasyonunun takibi için incelenecek böceğin türü iyi bilinmeli ve farklı alanlarda varyasyon göstermemelidir (Hellawell, 1986; Landres ve ark., 1988; Noss, 1990; Pearson ve Cassola, 1992; Johnson ve ark., 1993; Pearson 1994). 275

276 Korunan Alanlar // Protected Areas 1. Taxonomically well-known and stable For monitoring populations of the insect species studied should be well known and not show variations in different areas (Hellawell, 1986; Landres ve ark., 1988; Noss, 1990; Pearson ve Cassola, 1992; Johnson ve ark., 1993; Pearson 1994) 2. Biology and general life history well understood. Although it is difficult yo quantitatively establish which taxa have well-known biology and natural history, the breadth of studies on the taxon from around the world would serve as a demonstration of the level of this knowledge (Soule, 1985; Kelly ve Harwell, 1990; Noss, 1990; Regier, 1990; Kremen, 1994; Pearson 1994). 3. are cost-effective to measure and can be accurately estimated by all personel (even non specialists) involved in the monitoring (Pearson ve Cassola, 1992; di Castri et al., 1992; Pearson 1994; New, 1998). 4. Higher taxa occupy a breadth of habitats and a broad geographical range: Taxon should be found in a large habitat type. (Pearson ve Cassola, 1992; Pearson 1994). 5. Provide early warning of natural responses to environmental impacts. (Kelly ve Harwell, 1990; Pearson 1994; Kremen 1994; New, 1998). 6. Patterns observed in the indicator taxon are reflected in other related and unrelated taxa: Obviously if a taxon is going to be selected to reveal patterns for other taxa, any evidence that the potential indicator actually reflects significant patterns among other taxa is vital (Pearson ve Cassola, 1992; Pearson 1994). 7. Potential economic importance:. The sociological justification associated with indicator taxa is often one that requires mollification more than major economic impact (Pearson ve Cassola, 1992; Pearson 1994). 8. Differences of population of indicator species should be recognized in the habitat affected by antropogenic affects. (Kelly ve Harwell, 1990; Noss, 1990; Regier, 1990; Johnson ve ark., 1993; Kremen, 1994; Pearson 1994). 9. Distribution of indicator species should be well-known and wide distributed. (Noss, 1990; Regier, 1990; Pearson 1994; McGeoch, 1998; Lawler ve ark., 2003). 10. Indicator species should live in limited place for measuring its sensitivity (Landres ve ark., 1988; Johnson ve ark., 1993). 11. Indicator species should be exist in the habitat as dominant species (New, 1998) These criteria shows that some species has more possibility than others to be indicator species for some environmental factors. The question is how the insect species can be used as indicator: First step is starting with another question; why (and what for) should we use the insect as bio-indicator? For the first, researcher had better find which insect or insect groups are 276

277 affected with which factor(s) (environmental, climate, soil ph, micro and macro elements, heavy metals, anthropogenic affects, plant assemblages and plant species, etc) and how the insect species react for these factor(s). There are 3 interactions categories in insect assemblages when one factor is present in the habitat. These interactions are; presence/ absence, differentiation in population density, and non-interaction species. 1. presence-absence: Environmental impact may cause of not allow survival of some insect species in to the habitat. Therefore this species may be adversely affected and they migrate out of the habitat. If the habitat type is suitable for survival of the insect species, in other words, the insect species are capable of being exist in only this kind of habitat type the species must migrate to habitat which has same or similar characteristics. If the species cannot find the similar or same habitat for living species can be extinct. Some of the species can be affected positively for the factor and species immigrate to habitat. Presence-absence status of the species may also be called migration and immigration. 2. differentiation in population density: Environmental impact which has just occurred in the habitat negatively or positively influences population of some insect species. The reason of population increasing and decreasing of the insect species can be explained with being positively and negatively influenced by the factor. If presence/absence situation or population density of the insect species are affected by the factor(s) the species has more chance than other to be used bio-indicator for such as description of habitat type, destruction of habitat, environmental effects, etc. 3. non-interaction species: Presence/absence situation and population dynamic of some insect species may not be affected by the factor(s) which has just occurred in the habitat. In other words, factor(s) does not affect negatively or positively of their existence. Non-interaction insect species cannot be used as bio-indicator because of their non-interaction sense. Anthropogenic effect(s) can negatively or positively influence diversity of the habitat. Sometimes, negative factor just occurred in the habitat can increase insect diversity cause of migration insect species coming inside the habitat. Temporary increasing of insect diversity does not mean that habitat intact. The biological diversity of habitat management should be done repeatedly. Periodically measured of biodiversity in the long term provide sustainability of habitats and protection. Result of biological diversity parameters which will be measured before and after recreation activities especially in protected areas can show habitat changes over time. Second step to understanding of choosing indicator species is to find out whether the species chosen as bio-indicator cause of presence/absence situation and variation of population dynamic can be used in different bio-geographic zones or not. Two different hypothesis are written below; Hypothesis 1 is the species can not be used as indicators for different parts of the world because of the different biogeographic zones. The species suitable for monitoring are not always the best ones for inventory and vice versa because indicators appropriate for 277

278 Korunan Alanlar // Protected Areas monitoring must be sensitive to anthropogenic disturbance, while indicators for inventory must identify biogeographic zones, areas of endemism and community types. Because species have different ecological requirements, some species are better indicators than others. If there is a species that cannot be used as indicator due to the differences in biogeographic zones, a new indicator species can be found for the area using the methods of selecting indicator species. Hypothesis 2 states that the species can be used as indicators for different parts of the world notwithstanding the different biogeographic zones. No matter how the biogeographic zones differ from each other, the species, which are identified as specific, can be used as indicators for some determined factors globally. It is very essential to find a specific indicator species for same factor across the world (such as for determining habitat, environmental effect, etc. so that they would not be affected by biogeographic zones for the purposes of program monitoring. The selection of indicator species will supply early warning signals for ecological problems and will support the sustainable land usage in the areas of conservation (Aydın & Kazak, 2010). Choosing of habitat is extremely important to take correct result from the studies of determination of biological indicator insect species. One of the most important criteria in determination of insect species as indicator is selection of habitat as a homogeneous. It is more difficult to find indicator species in the habitat with two or more different factors than in the habitat with unique factor. That s why chosen at least two habitats type must be equal (with soil properties, elevation, plant species and even plant assemblages, etc) and only one factor (cattle grazing, fertilization, tourism activity, etc) should be different. It is easy to choose equal habitat types especially in protected areas. If the study is carried out in non-protected areas, habitat can be divided into parcels. Both the studies carried out in natural or un-natural areas habitat types must be carefully selected. Otherwise the other factor which could not be recognized can affect species population dynamics and/ or presence-absence situation of insect species. Such cases the result will be calculated incorrectly. Habitat must be selected according to NATURA 2000 and FFH directives and the expert maybe asked to help for selecting habitat type. One example is, selecting habitat in Mediterranean coastal sand dune dominated by plant species Euphorbia terracina, entitled different name from the sand dune habitat dominated by Juniperus species (22. Sea dunes of the Mediterranean coast: 2220 Dunes with Euphorbia terracina; 2250 Coastal unes with Juniperus spp.; 2270 * Wooded dunes with Pinus pinea and/or Pinus pinaster). The studies of bio-diversity and selecting indicator insect species can be failed when the habitat type chosen only for differentiation of such as soil properties and altitude. The structure of selected habitats according to the criteria should be considered. Before starting study of bio-diversity and using species as indicator habitat type chosen for plant assemblages, altitude, soil properties etc should be considered for differentiation. Sometimes only human activities may cause of changing insect assemblages in this manner insect bio-diversity in the habitat. If the choosing homogeny habitat type were not paid attention for some anthropogenic affects such as tourism, cattle and sheep grazing, researcher(s) would not be able to take correct results. Therefore difference between 278

279 habitats should be chosen for one factor which researcher(s) should consider. For example, there had better single difference between two selected Mediterranean salt meadows (Juncetalia maritimi) habitats can be goat path. One other important issue is that the other habitats types around the selected habitat. The study would be failed if there was agro-ecosystem where applied pesticide around the selected habitat. Homogeneity could be changed as negative way because of the agro-ecosystem around the selected habitat and goat path which was chosen as unique factor could not be investigated with correct way to measure reaction of present/absence situation and population of insect species. Fig 2 provides some examples of correct and incorrect habitat elections. Figure 2. Some samples of correct and incorrect selecting habitat types in the bio-diversity studies (A: Different plant canopy; B: Same plant canopy (One different factor can be chosen in one habitat); C: Different altitude (Only influences of elevation factor can be tested for the insect); D: Similar or same altitude (One different factor can be chosen in one habitat); E: Two factors affect to habitat; agro-ecosystem and cattle grazing F: Unique factor: cattle grazing). For the first stage, habitat ought to be chosen in same geographical region. Insect species chosen as indicator in one geographical region can be test with future studies whether the species can be used as indicator for same factor in different geographical regions. If the species can be used as indicator only in one geographical region hypothesis I is valid; if the species can be used as indicator also in other geographical regions, Hypothesis II is valid. Insect species that can be used as biological indicators of habitat selection according to the criteria in determining the sampling method to be applied in selected regions is also 279

280 Korunan Alanlar // Protected Areas extremely important. Collected insect species must represent habitat type with acceptable application of sampling method. The sampling methods should be set up the place where ought to correspond to habitat. Another criterion to be addressed to determine the sampling method under the same conditions and applied to each selected habitat depending on the genus and / or family of target insect species in accordance with specifications. One of the most common used sampling method is pitfall trap to sampled ground beetles, Carabidae, dung beetles Scarabaeidae, and darkling beetles Tenebrionidae belonging to order Coleoptera. Also the other sampling methods such as insect net, sweeping method, soil-sieving method, can be used in suitable habitats. It is clear that even light trap which most commonly used for fauna studies can sample mentioned families. If the light trap is wanted to use for measurement of biological diversity and determination of indicator insect species in one habitat can result in error due to the possibility of withdraw insect species from other habitat types with light trap. That s why light trap is rarely used for sampling night butterfly species and measurement of bio-diversity in very large habitats. The most widely used sampling method to sampled ground beetle, dung beetle, and darkling beetle (ground dwelling insect) is pitfall trap. Dry pitfall traps consist of a container (tin, jar or drum) buried in the ground with its rim at surface level used to trap mobile animals that fall into it. Pitfall trap is an essential tool for catching and studying ground-dwelling insects, particularly springtails and ground beetles. There are advantage as weel as disadvantages of pitfall trap. There are inevitably biases in pitfall sampling when it comes to comparison of different groups of insects and different habitats in which the trapping occurs. An insect's trappability depends on the structure of its habitat (e.g. density of vegetation, type of substrate). Intrinsic properties of the insect itself also affect its trappability: some taxa are more active than others (e.g. higher physiological activity or ranging over a wider area), more likely to avoid the trap, less likely to be found on the ground (e.g. tree-dwelling species that occasionally move across the terrain), or too large to be trapped (or large enough to escape if trapped). Trappability can also be affected by conditions such as temperature, wind or rain, which may alter the animal's behaviour. Windy, rainy and cold weather, even the flight activity of insect species is weak and should be noted that they prefer to hide. Nevertheless if application of sampling methods are essential the factor (e.g. differentiation time, environmental effects) must be noted, repetition number had better be increased, or insect species should be evaluated with other statistically methods (multivariate analyze, etc). The capture rate is therefore proportional not only to how abundant a given type of animal is (which is often the factor of interest), but how easily they are trapped. Comparisons between different groups must therefore take into account variation in habitat structure and complexity, changes in ecological conditions over time and the innate differences in species. If the pitfall traps are not controlled periodically enough some predator species like members of Carabidae can eat other insect species. Pitfall traps can be affected some environmental factors (wind, rain, etc) in habitats (e.g. beach, sand dunes) and it is very difficult to set up pitfall traps in these kind of habitats. Sand carried by wind can cover all pitfall traps in short time and sampling method can be failed. In this condition only suitable sampling method can be chosen for all habitat types. If homogeny sampling method cannot 280

281 be chosen different sampling methods can be applied for habitat properties however each data taken from each sampling method must be evaluated separately by scientist (Data taken from habitats pitfall traps were set up should be measured independently and data taken from different sampling methods never be calculated together. Implementation of the sampling methods at different times is other problems trapping. For example, sweep method applied during in the morning in habitat A cannot be compared the sweep method applied during in the evening in habitat B. Standardization of controlling sampling methods at the same time is essential. If the selected habitat is very large and/ or habitats are very far from to each other application time can be standardization (e.g. First day: Habitat A, controlled in the morning, Habitat B, controlled noon time, Habitat C, controlled in the evening; Second day: Habitat A, controlled noon time Habitat B, controlled in the evening, Habitat C, controlled in the morning, Second day: Third day: Habitat A, controlled in the evening; Habitat B, controlled in the morning, Habitat C, controlled noon time). That s why number of repetitions is very important and must be elaborated. Data taken from different application of sampling method can be defectively influenced in both studies of determination of bio-diversity and indicator insect species. For example, insect net applied in Habitat A for the duration of five minutes should be applied same duration in Habitat B. Even light traps which are not used very often in the study of measurement of bio-diversity and indicator insect species can be affected by wind, month status, differentiation of application period of light trap. Using morpho-species in the study of measurement of bio-diversity and determination of indicator insect species: It is not essential to know taxonomic name of the insect species in the study of bio-diversity. The reason of this bio-diversity parameters are calculated with species richness and individual number of the species. Morpho-species should be identified very carefully with morphological features of the insect by the taxonomist. All insect except identify insect as species level must be classified at least family level however described as genus level would be eliminate the fault. One identify key (wing veins, the structure of pronotum, antenna, and other distinctive anatomical structure by looking at similarities) should be prepared for the insects determined as the level of family and genus to identified them as morphospecies. (Lodge & Cantrell, 1995; Clauson, 2002, Krell, 2003; Ryder ve ark., 2005; Borgelt & New, 2006; Dudgeon, 2006; Yanoviak ve ark., 2006; Grimbacher & Stork, 2007; Stireman, et al., 2009; Derraik, et al., 2010). On the other hand, the insect must be identified as species level in the study of determination of indicator species. It is extremely important to ask for help expert as a priority in our country to determine insect bio-diversity of our country. 281

282 Korunan Alanlar // Protected Areas Importance of Biomass in the study of measurement of Bio-diversity Biomass, in ecology, is the mass of living biological organisms in a given area or ecosystem at a given time. Biomass can refer to species biomass, which is the mass of one or more species, or to community biomass, which is the mass of all species in the community. It can include microorganisms, plants or animals. The mass can be expressed as the average mass per unit area, or as the total mass in the community. How biomass is measured depends on why it is being measured. Sometimes the biomass is regarded as the natural mass of organisms in situ, just as they are. For example, in a salmon fishery, the salmon biomass might be regarded as the total wet weight the salmon would have if they were taken out of the water. In stricter scientific applications, biomass is measured as the mass of organically bound carbon (C) that is present. The total live biomass on earth is about 560 billion tones C (Wikipedia, 2011d). Most of this biomass is found on land, with only 5 to 10 billion tonnes C found in the oceans. On land there is about 1,000 times more plant biomass (phytomass) than animal biomass (zoomass). About 18% of this plant biomass is eaten by the land animals.[10] However in the ocean the animal biomass is nearly 30 times larger than the plant biomass Most ocean plant biomass is eaten by the ocean animals (Wikipedia, 2011d). All this information shows that biomass is important for measure biodiversity in ecosystem function. When measured of parameter of biological diversity in a habitat, insects and their interactions with each other and their environment and their importance in the food chain, specifies it discussed the need for the measurement of the biomass. For this reason, the species interactions with each other and their environment and their importance to the ecosystem would be more appropriate. Importance of measurement of Bio-diversity parametres and determination of indicator insect species Biodiversity is the degree of variation of life forms within a given ecosystem, biome, or an entire planet. Biologists most often define biodiversity as the "totality of genes, species, and ecosystems of a region". An advantage of this definition is that it seems to describe most circumstances and presents a unified view of the traditional three levels at which biological variety has been identified: species diversity, ecosystem diversity, and genetic diversity. The term biological diversity was used first by wildlife scientist and conservationist Raymond F. Dasmann in the 1968 lay book A Different Kind of Country advocating conservation (Wikipedia, 2011e). Diversity may be measured at different scales. These are three indices used by ecologists: Alpha diversity refers to diversity within a particular area, community or ecosystem, and is measured by counting the number of taxa within the ecosystem (usually species). Beta diversity is species diversity between ecosystems; this involves comparing the number of taxa that are unique to each of the ecosystems. Gamma diversity is a measurement of the overall diversity for different ecosystems within a region (Wikipedia, 2011f). 282

283 Species richness, diversity, dominancy and evenness of insect in ecosystem are measured by bio-diversity parameters such as Shannon-Wiener Diversity, Simpson Diversity, Simpson Dominancy, Shannon Evenness and Simpson Evenness. Examining of periodically measured of biological diversity parameter values in a particular region may be able to monitor habitat structure and functioning changes over time. Measurement of insect bio-diversity provide to understand that one factor especially in protected areas may either positively or negatively affect to species. A factor enters the habitat can be the source of changes of species migrate/immigrate (presence/absence) and population densities (for details, presence-absence, population density and the principles of non-interaction section). Decrease or increase in the measured values of species richness and diversity of habitat, does not mean that factor which including in subsequently to the habitat and expected to be measured affects environment with positive or negative ways. Therefore, the parameters of biological diversity should be measured not only once, but also measured often and periodically. The following example describes result of how bio-diversity parameters are affected by the factor including in subsequently to the habitat. 1. Measurement: Result of bio-diversity parameters in habitat: (without factor(s)) Species richness (s): 5 Individual numbers of species: 5, 8, 9, 11 and 15 Diversity index (H): 1.55 (Shannon-Wiener) Evenness (H/ln(s)): Measurement: Result of bio-diversity parameters in habitat affected by environmental effect: Species richness (s): 6 Individual numbers of species: 5, 8, 9, 11, 15, 15 Diversity index (H): 1.73 (Shannon-Wiener) Evenness (H/ln(s)): Measurement: Individuals of species are affected by environmental effect: Species richness (s): 6 Individual numbers of species: 5, 8, 1, 11, 15, 20 Diversity index (H): 1.56 (Shannon-Wiener) Evenness (H/ln(s)): Measurement: Species richness is negatively affected by environmental effect: Species richness (s): 5 Individual numbers of species: 5, 8, 0, 11, 15, 45 Diversity index (H): 1.30 (Shannon-Wiener) Evenness (H/ln(s)):

284 Korunan Alanlar // Protected Areas This may appear unusual, not seen frequently in the measurement of biological diversity of habitats high likelihood is possible. According to assumption given as four stages, the first stage explains normal bio-diversity result of natural habitat without any factor. Species richness and insect diversity is changed and increasing in second stage by the factor including in subsequently to the habitat however third stage shows that this is the first step of habitat destruction and species assemblages is changed because of variation of species dominancy and rare species in the habitat. Last stage shows while one rare species migrated from habitat (migrated insect species can be extinct if it cannot find alternative habitat to live) population of immigrated species increase and be dominant species among the rest of the species. Therefore diversity parameter is calculated less than first stage. Sometimes even measured alpha-diversity of habitats shows complex species richness and diversity as well as beta and gamma diversity. The interaction between species might not be a simple shape as in the imaginary example given above. Sometimes one species including in subsequently to the habitat can affect other species with positive or negative way as being the food chain which is a complex structure. Therefore solution and understanding of complex relation of insect species together in protected areas make it easier to make a comment about measured parameters of biological diversity into the habitat. The classifications of bioindicators are divided by McGeoch (1998) into three categories: (1) environmental (2) ecological and (3) biodiversity indicators. The basic difference among them is that environmental and ecological indicators are being used to detect changes in the environment, while biodiversity indicators reflect the overall diversity of the biota. Revealed environmental and ecologic indicators from calculating bio-diversity parameters are a helpful factor for conservation and sustainability of land. To use insect as indicator for habitat description, habitat destruction, environmental and anthropogenic effects Even though insect species sampled not with standardization methods and period may provide some information about habitat type mentioned the species cannot be used as bio-indicator. Fauna studies usually verify presence of insect species in the area however insect biodiversity cannot be measured with the data taken randomly sampled insect species. Fauna studies may be thought that it can be first step of bio-diversity studies. Sampling methods must be standardizing to use insect species as indicator for habitat description. Indicator species can be evaluated according to presence/absence situation and population dynamic of insect with different statistical methods (e.g. indicator species analyze-isa, univariate analysis) and indicator species may describe habitat type in a bounded geographical region. Sometimes insect species can be used as indicator for habitat description in different geographical regions. The following four imaginary stages reflect possibilities of indicator species to be chosen according to data taken by insect species living in different geographical zones. 284

285 Figure 3. Possibilities of indicator species according to data taken by insect species living in different geographical regions (imaginary). Three different habitat types, named A, B, and C were chosen in Çukurova, Göksu, Kızılırmak (Bafra) and Gediz deltas. There are 5, 5, 6, and 3 insect species in Çukurova and Göksu deltas, Kızıırmak Delta and Gediz Delta, respectively. (Figure 3). Imaginary graphs related with possibility of using insect as indicator in different geographical areas show that the insect species signed blue, red and green color has more chance to be used as indicator than others for habitat description (A, B, and C respectively) in Çukurova and Göksu deltas. While similar results are found in habitat B and C in Kızılırmak delta the other species (signed orange) which cannot be observed in Çukurova and Göksu deltas is seen more dominant and more chance to use as indicator for habitat description than insect signed blue. The insects signed blue, red and green cannot found in Gediz Delta but insect signed orange color is found as the most dominant insects in their own habitat A similar with Kızılırmak Delta. Habitats B and C are found to be similar evenness between population of insect species in Gediz, most probably indicator species would not be found (Figure 3). Sometimes probability of using insect species for represents habitat type limited by the geographical zone. Therefore, indicator insect species which would be chosen for identification of habitat, environmental factors, human activities and/or habitat destruction must specialize to habitat and/or factor in the habitat (e.g. environmental effects, anthropogenic affect). The study should be repeated in same and different geographical region to use insect as biological indicator hence faults will be reduced and correct indicator can be selected for correct effect. 285

286 Korunan Alanlar // Protected Areas Figure 4. Population dynamic of sampled insect species in same habitat type in Çukurova, Göksu, Kızılırmak and Gediz (imaginary). The graph is given with Figure 4 shows population of insect species in same type of habitat (e.g. salt meadow habitats where non-human activity, homogeny plant canopy and same environmental factors) in Çukurova, Göksu, Kızılırmak and Gediz deltas. The insect species signed with blue color is sampled as dominant species and it has more chance to be used indicator species than others in the same type of habitat even at the different geographical regions. This situation can be explained by the changing population density which influential in determining the indicator species. Figure 5. Population dynamic of insect species in different habitat types in Çukurova Delta (imaginary). Figure 5 shows that the insect signed with blue color is found only in habitat A and not found the rest of the different habitat types. Sometimes presence/absence situation of insect species can be used for the criteria of describing habitat type. Figure 6. Variations of insect species richness and evenness cause of cattle grazing factor in same type of habitats in Kızılırmak Delta. 286

287 Species richness and evenness in natural habitats can be affected by the factor including in subsequently to the habitat (Figure 6). Variation of insect species can be observed when compare insect assemblages, populations and presence/absence situation of insect species in natural and un-natural habitats. While some of the insect species react to factor including in subsequently to the habitat with variation of their population presence/absence situation of some insect species can be affected negatively or positively by the factor. Figure 6 shows two natural and two un-natural habitat (factor is cattle grazing) in Kızılırmak Delta. Presence situation of the insect species signed with blue color is positively affected by cattle grazing (Figure 6). Same species is not found in natural habitat even though except cattle grazing, all habitats have same features. Mentioned insect species, signed with blue color, is seen to be positively affected by cattle grazing and not indicator for habitat type. Some species can be used biological indicator for both habitat and environmental effect. For example one of the dung beetle Scarabaeus sacer (Coleoptera: Scarabaediae) is positively affected by cattle grazing and sheep grazing in sand dune while same species is not affected by same factor in salt marsh and salt meadow habitats where there is high percentage of clay and hard to dig and its presence/absence situation is not calculated as statistically important. Biology, behavior, functions in food chain, etc. of the indicator insect species should be investigated. Salt marsh and salt meadow habitats are not suitable to be presence for S. sacer because of hard soil features. Because of differences of habitat features while insect species can be used as indicator for factor x in habitat A, same insect species cannot be used as indicator for the same factor in habitat B. Variations of the samples can be increased with measurement of bio-diversity which mostly used for ensuring sustainability of protected areas and determination of indicator insect species. Increasing studies of determination of insect bio-diversity and using indicator insect species in our country will provide both protection of habitat and come into open insect bio-diversity which is little known. 287

288 Korunan Alanlar // Protected Areas REFERENCES Aydın & Kazak, Selecting Indicator Species Habitat Description and Sustainable Land Utilization: A Case Study in a Mediterranean Delta. International Journal of Agriculture & Biology. 12: Big Site of Amazing Facts, How many different kind of insect are there in the world? bigsiteofamazingfacts.com/how-many-different-kinds-of-insects-are-there-in-the-world Borgelt, A. & T.R. New, Pitfall trapping for ants (Hymenoptera, Formicidae) in mesic Australia: what is the best trapping period?. Journal of Insect Conservation 10: Clauson, D., III. Environmental Restoration. Restoration's Influence on Aerial Arthropod Diversity - Damien Clauson (John Latto, Matt Orr, Justin Remais and Manish Desai, editors) Senior Research Seminar Environmental Sciences Group Major University of California at Berkeley Berkeley, California. 9 p. Council Directive 92/43/EEC of 21 May 1992 on the conservation of natural habitats and of wild fauna and flora, O.J. L 206, Derraik JGB, Early JW, Closs GP, Dickinson KJM Morphospecies and taxonomic species comparison for Hymenoptera. Journal of Insect Science 10:108 available online: insectsicence.org/ di Castri, F.,Vernhes, J. R. and Younés, T.: 1992, Inventoring and monitoring biodiversity: a proposal for an international network Biol. Internat. 27, Dudgeon, D., 2006,. The impacts of human disturbance on stream benthic invertebrates and their drift in North Sulawesi, Indonesia. Freshwater Biology 51, Grimbacher, P.S. & N. E. Stork, Vertical stratification of feeding guilds and body size in beetle assemblages from an Australian tropical rainforest. Austral Ecology 32, Hellawell, J.M., Biological Indicator of Freshwater Pollution and Environmental Management, Elsevier Applied Science Publishers, London, 546 p. HyperTextBook, Number of Species. Johnson, R.K., Widerholm, T., Rosenberg, D.M., Freshwater Biomonitoring Using Individual Organisms, Populations, and Species Assemblages of Benthic Macroinvertebrates. In: Rosenberg, D.M., Resh, V.H. (Eds.), Freshwater Biomonitoring and Benthic Macro- invertebrates. Chapman and Hall, New York, Kelly, J.R., Harwell, M.A., Indicators of Ecosystem Recovery. Environmental Management, 14: Krell, F.T., Parataxonomy vs. taxonomy in biodiversity studies pitfalls and applicability of morphospecies sorting. Biodiversity and Conservation 13: Kremen, C., Biological Inventory Using Target Taxa: A Case Study of the Butterflies of Madagascar. Ecological Applications, 4: Landres, P.B., Verner, J., Thomas, J.W., Critique of Vertebrate Indicator Species. Conservation Biology, 2:

289 Lawler, J.J., D. White, J.C. Sifneos & L. L. Master, Rare Species and the Use of Indicator Groups for Conservation Planning. Conservation Biology, 17(3): Lodge, D.J. & S. Cantrell, Diversity of litter agarics at cuyabeno, Ecuador: calibrating sampling efforts in tropical rainforest, Mycologist 9(4), Mcgeoch, M.A., The Selection, Testing and Application of Terrestrial Insects as Bioindicators. Biol. Rev., 73: New, T.R., Invertebrate Surveys for Conservation. Oxford University Press, 240 p. Noss, R.F., Indicators for Monitoring Biodiversity: A Hierarchical Approach. Conservation Biology, 4: Pearson, D.L. & F. Cassola, World_Wide Species Richness Pattern of Tiger-Beetles (Coleoptera: Cicindelidae): Indicator Taxon for Biodiversity and Conservation Studies. Conservation Biology, 6(3): Pearson, D.L Selecting Indicator Taxa for the Quantitative Assessment of Biodiversity. Philosophical Transactions of the Royal Society of London Series B, 345: Regier, H., Workgroup Issue Paper: Indicators and Assessment of the State of Sheries. Environmental Monitoring and Assessment, 15: Ryder, C., J. Moran, R. MC Donnell & M. Gormally, Conservation implications of grazing practices on the plant and dipteran communities of a turlough in Co. Mayo, Ireland. Biodiversity and Conservation 14: Soule, M.E., Biodiversity Indicators in California: Taking Nature's Temperature. California Agriculture, 49: Stireman JO, Greeney HF, Dyer LA Species richness and host associations of Lepidoptera-attacking Tachinidae in the northeast Ecuadorian Andes. 19pp. Journal of Insect Science 9:39, available online: insectscience.org/9.39. The World Conservation Union IUCN Red List of Threatened Species. Summary Statistics for Globally Threatened Species. Table 1: Numbers of threatened species by major groups of organisms ( ). Yanoviak, S.P., N. M. Nadkarni & R. Solano J., 2006). Arthropod Assemblages in Epiphyte Mats of Costa Rican Cloud Forests. Biotropica 36(2): Wikipedia, 2011a. Phasmatodea. Wikipedia, 2011b. Insect. Wikipedia, 2011c. Peppered month evolution. evolution Wikipedia, 2011d. Biomass. Wikipedia, 2011e. Biodiversity. Wikipedia, 2011f. Measurement of Bio-diversity. biodiversity WiseGeek, How many species of insect are there? 289

290 Korunan Alanlar // Protected Areas CHAPTER IV PUBLIC INVOLVEMENT FOR A BETTER MANAGED PROTECTED AREA Biodiversity action plans as a way towards local sustainable development Ayşegül Çil Programme Manager, Nature and Society ECNC - European Centre for Nature Conservation P.O. Box 90154, 5000 LG Tilburg The Netherlands cil@ecnc.org Phone: Acknowledgement: This article is developed based on the main findings of the international project, supported by Finnish Government, and the main chapters of the Handbook, developed in ECNC-European Centre for Nature Conservation as a part of the project (2010). Key words: biodiversity and ecosystem services, local biodiversity action plan (LBAP), participation, nature and society, South East Europe 1. Introduction Local action for biodiversity is essential for ensuring better conservation status for biodiversity and maintaining ecosystem services. After years of conflict and instability, countries in Western Balkans are progressing towards more stability and increasing quality of life. Like any local communities continue to face high levels of poverty and unemployment, especially in rural areas. South East Europe is home to a large number of exceptional habitats and species, including many endemics. These include mountain mixed forests 290

291 home to Brown Bear, Lynx and Wolf; wetlands that act as a refuge to pelicans, ducks and herons, but also traditionally and extensively used agricultural landscapes of high natural value. In many places this rich biodiversity is still relatively untouched and represents an outstanding asset for local sustainable development. However, biodiversity is under serious threat in the South Eastern Europe, particularly in farmland, mountain regions, and coastal zones. The loss of biodiversity happens primarily because of land use changes, urban sprawl, infrastructure development, acidification, eutrophication, desertification, overexploitation, the intensification and/or abandonment of agriculture, tourism development and climate change. Coastal zones, rivers, and wetlands face the most threats in the short term; in the long term, mountain meadow ecosystems are also vulnerable. The root causes of these threats are: changes in economic activities, socio-political factors, failure of conventional economics to recognize economic values of natural capital and of the ecosystem services. Biodiversity is an important asset that the region is bringing to the EU, but it is threatened by the rapid economic development and societal changes of the last decade. 7 There is a clear need for a more flexible, people-oriented and visionary approach for sustainable use of the natural areas. Municipalities are playing a key role in promoting and preserving biodiversity for several reasons. Ecosystems with greater biodiversity are more resilient to physical disturbances, natural disasters, and invasive species. Diverse ecosystems provide ecological services that are expensive to replicate, like air and water purification, attract pollinators, and provide natural material for advances in science and medicine. Ecologically rich areas also provide a great aesthetic value for recreation and reinforce a sense of place for residents and tourists, bringing a bit of nature into the area. The approach taken in the context of this project introduces biodiversity and the benefits it provides to local communities in terms of goods and services (e.g. pollination, water purification, sustainable forestry, eco-tourism, etc) as a cross cutting issue in the local development policies and actions. This article provides a contextual background to an approach, namely Local Biodiversity Action Plans (LBAP) as a part of an international project 8, which is a comprehensive and integrated approach to biodiversity and ecosystem services for the sustainable development of rural municipalities and their local communities in the South East Europe. Through the development of the LBAPs which on the one hand identify the main biodiversity conservation issues (red list species, ecosystems at risk, future pressures) and on the other hand search for opportunities for sustainable tourism development associated with their conservation can be achieved. Together with the local stakeholders in selected municipalities do so by establishing LBAPs in a process that involves stakeholder participation, communication and awareness raising, identifying pro-biodiversity business opportunities (i.e. sustainable eco-tourism), and developing partnerships. The project focuses on ten municipalities: 1) Peshkopia (Albania); 2) Goražde and Srebrenica (Bosnia and Herzegovina); 3) Gostivar and 7 Kource: UNDP, 2009; 8 Lead by European Centre for Nature Conservation (ECNC) in cooperation with the Regional Environment Center (REC) and its country offices in Western Balkans funded by the Finnish Ministry of Foreign Affairs 291

292 Korunan Alanlar // Protected Areas Mavrovo - Rostuša (Macedonia); 4) Pljevlja and Žabljak (Montenegro); 5) Bajina Bašta and Čajetina (Serbia); and 6) Dragash (Kosovo). The project together with local communities and scientific and non-scientific experts developed action plans for biodiversity and ecosystem conservation and it is currently in the process of implementation of the priority actions. The project tool is a handbook which was disseminated to the working groups at each municipality as a practical element for developing their action plans. This tool and its flexible mechanisms are found applicable in the case of Turkish protected areas and possible to adapt in municipal annual plans, strategies, and sector based decisions such as spatial plans and actions for sustainable land use, agriculture, water management, tourism, also outside of the protected areas. 2. Local biodiversity action planning: conceptual framework 2. 1 Key concepts Biodiversity Biodiversity is nature in all its forms. It includes forests, grasslands, water (rivers, streams, lakes) as well as plants and animals. It encompasses the mushrooms and herbs that are collected in the forests and grasslands, the fish in the lakes and rivers, the bears in the mountains, the bats in the forests and the butterflies in the meadows. It includes the animals we rear for food and the crops we cultivate in our fields. We are also part of biodiversity and together we form the fabric of life that surrounds us. Biodiversity has a number of different building blocks. Just as a house needs bricks, tiles and windows so biodiversity also needs different elements to function and meet our needs. A house provides shelter while biodiversity provides the food, fuel and water that make that house habitable. The basic building blocks of biodiversity are: species, habitats, ecosystems and genes. 292

293 Species: Around 1.75 million species have been described worldwide and it has been estimated that these may represent only 13% of the total number that may currently exist on the Earth. The most important and diverse groups, excluding micro-organisms, are the insects. Other diverse groups include fungi, plants, lichens and mosses. It is therefore important to consider how effective any measures might be for these groups of species rather than just the large, charismatic species, e.g. Brown bears. All species have a part to play and provide the fabric of life on which we depend. Habitats: Different species of plant come together in varied (and often characteristic) combinations to form ecological communities which are commonly called habitats. They are formed over many thousands of years in response to local environmental conditions such as soil type, moisture availability and climate. Human activities have also shaped and created habitats that are of high biodiversity value, e.g. herb-rich meadows. So it is not just individual species that are important biodiversity elements, it is also characteristic and unusual combinations of those species. Important habitats can occur anywhere. It might be an old-growth forest in a strictly protected National Park or it could be a herb-rich meadow in a traditionally managed, extensive grazing system. Both are important but may be differently valued depending on the degree to which their products can be utilised. In practical terms it is easier to recognise (and manage) habitats in comparison with individual species that only a handful of taxonomists might be able to identify. Once values and clear priorities have been set, important plant habitats can be readily identified (e.g. white bark pine forest ), as well as the key processes that need to be maintained, (e.g. natural regeneration of forest trees ). Ecosystems: An ecosystem can include one or many different habitats. It is the sum total of the interactions between all species (i.e. plants, animals and micro-organisms) and their physical environment at a given location. Ecosystems can operate at any scale, from a single rotting log in a forest to a whole river catchment or even, in the case of migratory species, different continents. These interactions and physical processes help to maintain species and habitats as well as critical goods and services to human beings. For example, if nutrient cycles were disrupted around a lake, through the addition of too much artificial fertiliser, then this can lead to blooms of blue-green algae that not only reduce the biodiversity of the lake but also poison livestock and kill fish that might otherwise be harvested for food. This would mean the loss of goods, e.g. food provision, and services, e.g. clean water. Genes: Genes ultimately govern the ability of species, habitats and ecosystems to adapt to environmental change. These are the basic building blocks of life which determine physical characteristics, such as eye colour and height. Even though a species may look the same, local races may have adapted to thrive in a particular environment. This phenomenon can often be seen in indigenous crop varieties that can produce better yields and are more disease resistant than the same variety that has been cultivated elsewhere. When isolation occurs over long periods of time endemic species can occur that are found nowhere else, e.g. Montenegrin bellflower (Edraianthus montenegrinus). 293

294 Korunan Alanlar // Protected Areas These are particularly important as their loss from a locality would lead to global extinction because they occur nowhere else in the world. Sustainable development Sustainable development is about improving the quality of human life whilst living within the carrying capacity of the supporting ecosystems. The value of the wide range of services provided by natural and semi-natural ecosystems has only relatively recently become explicit. In part it has been driven by the increasing action to move towards greater sustainability within our lifestyles and to achieve more sustainable development. Sustainable development has been defined in several ways. When world leaders met in Norway in 1987 to try to make sure that future economic activity would no longer be at the cost of society and the environment, they said it was: development which meets the needs of the present without compromising the ability of future generations to meet their needs (Brundtland, ). Soon after, the International Union for Conservation of Nature (IUCN), the United Nations Environment Daha yakın geçmişte, Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması nın 2. maddesinde sürdürülebilir kullanım şöyle tanımlanmıştır: biyolojik çeşitliliğin uzun vadede düşüşüne yol açmayacak hızda ve böylece mevcut ve gelecek neslin ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılayacak şekilde biyolojik çeşitlilik bileşenlerin kullanımıdır. Programme (UNEP) and the World Wide Fund for Nature (WWF) developed this further in Caring for the Earth. A strategy for sustainable living (1991) as: improving the quality of human life whilst living within the carrying capacity of the supporting ecosystems. Significantly this acknowledges the fundamental role of ecosystem services. More recently, sustainable use is defined in Article 2 of the Convention on Biological Diversity (CBD) as: the use of components of biological diversity in a way and at a rate that does not lead to the long-term decline of biological diversity, thereby maintaining its potential to meet the needs and aspirations of present and future generations. The Brundtland Commission identified three elements which they said have to be in balance in order to guarantee sustainable development. The three elements are social, environmental and economic, nowadays often referred to as: People, Planet and Profit. In other words, the drive for economic prosperity (Profit) must not outweigh the prudent management of the environment (Planet), nor must it be at the expense of members of society (People). In other words, all of the three elements have to be taken into consideration at the same time. 9 World Commission on Environment and Development (1987) Our Common Future. Report of the World Commission on Environment and Development. 294

295 Box 1: Key elements of sustainable development Social development - People To have a sustainable future, the needs of people must be met equally. Such needs include access to medical care, suitable housing, food and sanitation. Additionally, people will want as high a standard of living as possible and this must be achieved in a way that does not harm or exploit others. Sustainable development addresses these needs by promoting equality, education and participation of local communities. Environmental protection - Planet Planet Earth has a limited amount of resources. We all need clean air, clean water, land to live on and also enough productivity to provide good quality food for all. Sustainable human activities seek to protect the Earth s environment in order to make sure it is not damaged for future generations. Current issues include global warming, overfishing the seas and deforestation on the land and the loss of biodiversity. Economic development Profit People throughout the world deserve the best standard of living that is sustainable. Improving medical care, sanitation, education and enabling people to support them with a good standard of living requires the generation of wealth by economic activity. Sustainable economies also need to be competitive in a world market. Products that are too expensive to buy cannot be sustainable, even if they are environmentallyfriendly. The overall goal of sustainable development is to create and maintain prosperous social, economic and ecological systems. Traditionally, decisions about the design, location and management of development have been viewed in the context of balance. Thus, the loss of social or environmental capital (for example) in relation to the development of roads and transport infrastructure, which often impacts on biodiversity and through increasing pollution on human health, has been seen to be balanced against the economic benefits of increasing the potential for distributing products and receiving raw materials. However, the achievement of sustainable development should be based on informed decisions, often taken by people at local level, that seek to avoid trade-off and balance and which maintain current levels of social, environmental and economic capital. A good example of this can be seen through the implementation of the EU Habitat Directive. If a development is likely to cause a significant impact on the biodiversity within a Natura 2000 site, it can only be allowed to proceed if like-for-like compensation or mitigation is included as part of the implementation of the proposal. In this way current levels of environmental and natural capital (e.g. biodiversity) are maintained. 295

296 Korunan Alanlar // Protected Areas Biodiversity as a key factor for sustainable development Biodiversity is a significant factor in the ability of natural systems to provide us with ecological goods and services. The distribution of wildlife and the texture of the landscape are the product of complex interactions. The basic physical qualities of the rock, soil and climate provide underlying structure and continuing influence, but the detail has been shaped through millennia of human activity, the history of land use and management and its associated impacts. Human activities are themselves driven by economic, social and environmental forces. The result of these interactions, specific and peculiar to Europe, has been the gradual development of multifunctional landscapes in which traditional cultural practices sustain a range of economic, social and environmental services. Significantly, these practices support a diversity of characteristic plants, animals and habitats. Biodiversity therefore provides a large number of goods and services that sustain our lives. Biological diversity is the resource upon which families, communities, nations and future generations depend. It is the link between organisms, binding each into an interdependent community or ecosystem in which all living creatures have their place and role. Ecosystem services Natural and semi-natural ecosystems provide a number of basic functions that are essential for the sustainable use of the Earth s resources. They include provisioning in the form of harvestable products such as food, drinking water and raw materials; regulating functions such as carbon sequestration, waste treatment or slowing the passage of water; cultural services that directly affect people; and habitat or supporting services that are needed to maintain other services, and which include genetic diversity and maintenance of animal life cycles. Many ecosystem services are highly interlinked (primary production, photosynthesis, nutrient cycling, and water cycling, for example, all involve different aspects of the same biological processes). What has become clear is that the serious and continuing loss of Europe s biodiversity is a reflection of the ongoing decline in the ability of ecosystems to sustain their natural production capacity and to perform regulating functions. The Communication from the European Commission in 2006, on Halting the loss of biodiversity by 2010 and beyond therefore states that: Over recent decades, humanity has benefited enormously from development, which has enriched our lives. However, much of this development has been associated with a decline in both the variety and extent of natural systems of biodiversity. This loss of biodiversity, at the levels of ecosystems, species and genes, is of concern not just because of the important intrinsic value of nature, but also because it results in a decline in ecosystem services which natural systems provide. In this context concern for biodiversity is integral to sustainable development and underpins competitiveness, growth and employment, and improved livelihoods. These ecosystem services are predominantly public goods with no markets and no prices, so their loss often is not detected by current economic incentive systems and can thus continue unabated. The Millennium Ecosystem Assessment (MA) made great strides in raising awareness of how people rely on ecosystems for the services they provide. 296

297 Evaluations of the MA found that policy-makers recognition of ecosystem services as a fundamental contributor to human well-being has increased. Table 1: A list of ecosystem services Main service types PROVISIONING SERVICES 1 Food (e.g. fish, game, fruit) 2 Water (e.g. for drinking, irrigation, cooking) 3 Raw materials (e.g. fibre, timber, fuel wood, fodder, fertiliser) 4 Genetic resources (e.g. for crop improvement and medical purposes) 5 Medicinal resources (e.g. biochemical products, models and test organisms) 6 Ornamental resources (e.g. artisan work, decorative plants, pet animals, fashion) REGULATING SERVICES 7 Air quality regulation (e.g. capturing (fine) dust, chemicals, etc.) 8 Climate regulation (incl. carbon sequestration, influence of vegetation on rainfall, etc.) 9 Moderation of extreme events (e.g. storm protection and flood prevention) 10 Regulation of water flows (e.g. natural drainage, irrigation and drought prevention) 11 Water treatment (especially water purification) 12 Erosion prevention 13 Maintenance of soil fertility (incl. soil formation) 14 Pollination 15 Biological control (e.g. seed dispersal, pest and disease control) HABITAT SERVICES 16 Maintenance of life cycles of migratory species (incl. nursery service) 17 Maintenance of genetic diversity (especially gene pool protection) CULTURAL SERVICES 18 Aesthetic information 19 Opportunities for recreation and tourism 20 Inspiration for culture, art and design 21 Spiritual experience 22 Information for cognitive development Source: Maes, J., Paracchini, M-L., La Notte, A. and Bidoglio, G. Ecosystem services and biodiversity IES-JRC, PowerPoint presentation to the Brussels Biodiversity Interservices meeting, 19 November 2009; adapted from the reports of the Millennium Ecosystem Assessment, 2005; The Cost of Policy Inaction, TEEB

298 Korunan Alanlar // Protected Areas The link between biodiversity and ecosystem services Changes in biodiversity affect the ability of ecosystems to supply services and to recover from disturbances. When a species is lost from a particular location (even if it does not go extinct globally) or introduced to a new location, the various ecosystem services associated with that species are changed. More generally, when a habitat is converted, an array of ecosystem services associated with the species present in that location is changed, often with direct and immediate impacts on people. Changes in biodiversity also have numerous indirect impacts on ecosystem services over longer time periods, including influencing the capacity of ecosystems to adjust to changing environments (medium certainty), causing disproportionately large and sometimes irreversible changes in ecosystem processes, influencing the potential for infectious disease transmission, and, in agricultural systems, influencing the risk of crop failure in a variable environment and altering the potential impacts of pests and pathogens (medium to high certainty). 2.2 Why biodiversity? Biodiversity provides food for our tables and our livestock. It provides us with clothes and building materials. It reduces the impacts of flooding and storms. It is a source of personal inspiration and human well-being. It can also be a source of local and national pride. Biodiversity forms the fabric of life that surrounds us, from the smallest bacteria in the soil, to the largest animal in the forest. It binds us to a shared fate, like a common life-raft that we all share. Take too much away and it will simply sink. The collapse of human communities and whole civilisations, where environmental limits have been exceeded, has been well documented throughout history. More recently, agricultural intensification has been suspected as one of the causes of a major decline in pollinators throughout Northwestern Europe. As nearly two thirds of all crops require pollination, if this trend continues it may pose a significant threat to future food security. The things that we don t see are as important as the more obvious forms of life. All have a unique part to play, forming a web of life that has developed over many billions of years. All forms of life have a part to play in maintaining fertile soils, producing clean air and regulating the flow of rivers. Just as human communities are dependent on one another, so are different species. They interact with each other, they grow, give birth and they die. Their relationships may also change over time and be influenced by external factors. Provided these changes are not too great, then the business of life continues and the fabric remains intact. It is easy to see ourselves as being somehow separate from the natural environment that surrounds us. In reality our fate is inextricably bound to biodiversity. It provides us with food for our tables, fuel for our fires, fibres for our clothes, pollination of our crops and building materials for our houses. When used sustainably, biodiversity provides a renewable resource that will hopefully continue to be present long after other finite resources have been exhausted. 298

299 It is important to understand that biodiversity is not just the number of species that are found in a specific area. Biodiversity provides the green infrastructure which supports economic development and human well-being. This occurs everywhere, not just within National Parks. The green infrastructure of our rural landscapes provides critical goods and services that have allowed humans to prosper. The importance of maintaining these goods and services has been widely recognised: The loss of biodiversity often reduces the productivity of ecosystems, thereby shrinking nature s basket of goods and services, from which we constantly draw. It destabilizes ecosystems, and weakens their ability to deal with natural disasters such as floods, droughts, and hurricanes, and with human-caused stresses, such as pollution and climate change. Already, we are spending huge sums in response to flood and storm damage exacerbated by deforestation; such damage is expected to increase due to global warming'. 10 Both the direct and indirect exploitation of biodiversity leads to clear economic benefits. For example, money spent by bird watchers visiting an area or the export value of aromatic herbs that have been harvested are direct benefits from biodiversity; (however, care needs to be taken in such situations because in some circumstances unsustainable exploitation to the point of extinction has been shown to occur). Indirect economic benefits are provided by, for example, a forested mountain watershed which not only regulates flooding further along the river system but also guards against local landslides in the summer and avalanches in the winter. The indirect value of nature is not only the direct cost of damage caused by floods, landslides and avalanches that would result from the absence of the forest, but also the indirect cost of artificial prevention measures. There is another type of value that is often associated with biological resources. This has nothing to do with immediate economic worth and is almost impossible to quantify. It relates to the value that may lie in potential future uses; the preservation of a biological inheritance for our children; or simply a recognition of the intrinsic value of other species and our own role as responsible caretakers. 3. Local biodiversity action planning: the participatory process A Local Biodiversity Action Plan (LBAP) is a document that sets out the things that should be done by a municipality to protect, manage and make use of its local nature and wildlife now and in the future. It will have been produced and agreed by involving the local people who will help to carry out the actions it contains. An LBAP is an ongoing and dynamic process of engagement and local action that helps to ensure that important species, habitats and ecosystems are maintained and enhanced for the benefit of people and the environment. The main functions of the action plans (see Figure 1) are broadly to: 10 Sustaining Life on Earth - CBD Secretariat (2000). 299

300 Korunan Alanlar // Protected Areas Stimulate local working partnerships with a broad range of stakeholders; Raise awareness of responsibilities and the need to take action locally; Promote the importance of local biodiversity to local communities; Translate international, national and regional nature conservation priorities into realistic local action; Identify local conservation priorities for goods and services provision; Identify the key biodiversity resources and priorities for the local area; Set achievable targets to meet species, habitat and ecosystem priorities; Establish effective and long-term delivery mechanisms for local action; Overcome implementation barriers and take advantage of opportunities; Provide a document that can be used for securing future funding; Provide a local basis for monitoring, review and refinement. Local Biodiversity Action Plans have a number of clear benefits. One of the most obvious is that they raise awareness among local communities and the public. They can help to highlight the value and uniqueness of biodiversity. They can also highlight the links with the quality of life and human well-being in a local area. For example, a better environment can generate more local economic investment through attracting more visitors. It can also promote knowledge of less well-known species and habitats (such as insects, mosses, etc.). In terms of taking action, LBAPs enable more effective targeting of limited time and resources at local level. They also allow success to be measured through the identification of clear objectives and targets. LBAPs promote participation through the development of a feeling of shared responsibility and common goals. They provide administrative benefits through the pooling of local knowledge and expertise, a wider distribution of workload and the identification and distribution of funding. It is important to achieve cross-sectoral integration in this process through mixed membership of the various groups involved and the development of meaningful guidance on how specific sectors can help to deliver biodiversity benefits (e.g. forestry, spatial planning, hunting, fishing, agriculture, etc.). 300

301 Figure 1: Action planning process Ecosystems provide a unifying theme for biodiversity action planning. They not only set the context for more effective biodiversity conservation but also provide a way of integrating human society through the goods and services paradigm. The Ecosystem Approach provides a set of 12 guiding principles that are useful for any LBAP process and is a central principle in the implementation of the Convention on Biological Diversity. Plans should be developed through the participation of key stakeholders and on the basis of a series of sequential questions. They should provide a logical progression of thought that clearly defines the present situation in terms of the current biodiversity resource, its links to current and future economic prosperity, its local and international importance and how it could be enhanced in the future to continue to provide critical goods and services to local communities. It is also important that outcomes are monitored so that ineffective actions can be revised and new plans prepared at a suitable interval (e.g. five years). Developing clear indicators of success that can be related to human benefits at the beginning of the process is essential for setting future direction and for gaining wider support. Stakeholders in the LBAP process are directly involved in the process and who need to carry out the practical decisions and actions in terms of planning, design and actual implementation in terms of protection, management, restoration or creation of habitat and associated work with species (e.g. landowners and managers, contractors, conservation NGOs and volunteers, etc.); 301

302 Korunan Alanlar // Protected Areas are directly affected by the plan or activity and can influence it but who are not directly involved in the work (e.g. adjacent landowners, local residents, hunters, bird watchers, recreational users, etc.); Whose permission, approval or (financial) support will be needed (e.g. regional and municipal authorities, local representatives of ministries, agencies and state institutes, etc.); may participate in implementation via community mobilisation efforts or by representing a particular segment of society (e.g. environmental organisations, elected officials, chamber of commerce representatives, neighbourhood advisory council members, religious leaders, etc.); may not be directly involved but who can influence opinions for or against the plan or activity (e.g. local celebrities, local media, elected officials, business or trade union leaders, environmental organisations, chamber of commerce representatives, teachers, neighbourhood group members, religious leaders, etc.); may exist outside the immediate geographic area because the geographical range of influence of many environmental and biodiversity threats can extend well beyond the borders of respective municipalities. Benefits of partnership during the process of planning actions for biodiversity conservation Partnerships can increase credibility and legitimacy in decision making. For example, a decision about appropriate management practice made unilaterally by government and imposed on land managers can lack legitimacy. On the other hand, decisions about management made by a local partnership can achieve a high degree of legitimacy as they are developed by those affected. Partnerships increase ownership for and the delivery of objectives and targets. Once stakeholders are involved in the decision-making process they will have much greater ownership for the decisions that are made and for realising their delivery through their own actions. Partnerships can reduce costs and increase cost-effectiveness. For example, if an individual farmer wanted to secure the water management on their farm, they would have to either install technology at great cost on his own or secure the cooperation of neighbours so that costs were shared. The management of larger areas has a marginal cost saving. Partnership allows management at an ecologically appropriate scale. The geographical nature and scale of many environmental issues tends to require management across legal and administrative boundaries, and consequently the cooperation, or at least coordination, of multiple landholders. Furthermore, issues such as biodiversity often involve multiple environmental media, such as water, land and air, which calls for a degree of integrated management. 302

303 Partnerships facilitate the harmonisation of objectives for resources. Natural resource management involves many different stakeholders that have their own objectives and priorities. Such stakeholders can often come into conflict over how best to manage the natural environment. Encouraging the relevant stakeholders to act collectively is thus thought to be a primary route to harmonising disparate goals and establishing mutually beneficial solutions to conflict situations. Partnerships can be an effective mechanism for sharing knowledge. Rarely can any one party hold all the necessary information and expertise for solving an environmental problem. Bringing together partners with both scientific and local knowledge can help to create innovative, locally relevant and cost-effective solutions. In this way, partnerships can bring together different actors with a variety of complementary skills to achieve an end that each actor would find difficult to achieve alone. Partnership working can avoid the unnecessary duplication of effort. Often many people in close proximity are undertaking similar work. By working together each individual or organisation can make efficiencies and save resources. Partnerships can facilitate the sharing and the mobilisation of resources. By working together individuals can share the amount of time that has to be spent on an issue and they can potentially access funding that would not be open to them individually. The development of a Local Biodiversity Action Plan is a well-defined process involving a number of steps. However, the process is not linear as it can be seen in the Figure 1. The steps that are set out in the framework of this project, seeks to show the action planning framework in a more dynamic and realistic way. The LBAP process, like any project or programme, needs to be well managed. Key stages from process initiation to monitoring and review are explained in the handbook developed for local municipalities. The dynamic action is centred on making a survey and inventory of biodiversity in the municipality and answering the question what do we have? and involving stakeholders in a participation process to answer the question what do we want? During the project workshops and site visits, we have found the following stakeholder groups relevant in an LBAP, who likely to be involved in action planning process elsewhere: a) Local governments/officials are important stakeholders with responsibility for implementing and approving many potential actions in the LBAP. They can consider biodiversity in their day-to-day decision making and can also integrate LBAP objectives across different sectors such as spatial planning, transport, tourism, agriculture, etc. They also have a role in education, training and business support. It is good to include representatives from both the professional officers and elected members of the municipality to provide a balanced perspective. b) Representatives of utilities such as water and energy often have an important role in land and water management and maintenance. They can therefore influence or directly achieve the delivery of objectives and targets for biodiversity through the implementation of their activities. 303

304 Korunan Alanlar // Protected Areas c) Landowners, farmers and farm managers provide direct stewardship of the land and landscapes in a municipality. Their land will include important habitats and species and it is highly likely that their actions will have a significant bearing on the delivery of many of the LBAP objectives. It is therefore of great importance that they, or their representatives, are fully involved in the process. d) Hunters and fishermen depend on biodiversity for their recreation or livelihoods. They are often very knowledgeable about the countryside and are influential members of the local community, making them an important stakeholder in the LBAP planning process. e) Representatives of business, industry and entrepreneurs whose livelihoods depend on local natural resources, such as forestry, aquaculture, ecotourism (e.g. hiking, mountain biking, fishing and hunting tour guides, etc.), resorts and local hotels, commercial fishing or other industries dependent on renewable resources, and businesses that require clean water for manufacturing. Business is a dominant economic, cultural and political force and it is in their long-term interest to manage and harvest resources in a sustainable way. f) Civil society organisations that are concerned with the environment and nature conservation, such as: environmental NGOs, hiking and bicycling groups, boating organisations, fishing or hunting clubs and student groups at local schools and universities. NGOs and voluntary bodies have the energy, commitment and flexibility to promote and facilitate the implementation of the strategy in all its dimensions. g) Religious leaders and village elders often hold positions of leadership and influence within rural communities and can be valuable to include within groups. h) Regional government institutions for example representing agriculture (and agricultural advisors), regional environmental inspectorates, regional health inspectorates and regional tourism offices can have a strategic influence on LBAP delivery through their activities and the delivery of schemes such as agri-environment funding. i) Local enterprise and business support organisations can play a key role in helping to raise awareness through the identification of biodiversity related business or market opportunities, through direct support, and by including biodiversity criteria in their conditions for grant support. j) Professionals including biologists, ecologists (and other natural scientists), landscape architects, and land-use and natural resource planners. k) Local colleges, universities, and schools may have knowledge of local biodiversity and can assist in promotion of the LBAP; especially departments of biology, ecology, environmental studies, geology, and other natural sciences. l) Municipality residents who represent both specific interests and the local community. m) Representatives of local newspapers, radio and television can all make a huge difference to the success of the LBAP through communicating key messages. Use of national media organisations and the internet should not be overlooked. 304

305 Effective communication and promotion of the LBAP process is a key element in providing legitimacy and support amongst local communities, encouraging important stakeholders to remain a part of the development phases and in providing widespread ownership for the delivery of the objectives. The more people and organisations that are aware of the LBAP process the better, as their participation and support will be crucial to effective implementation. It may therefore be useful to develop a simple communication plan that meets the needs of the specific situation within the municipality. In selecting the most appropriate communication approach, three key questions must be answered: 1. What do I want to communicate? (Message) 2. Who am I trying to reach? (Target group) 3. How can I best convey my message to the selected target group? (Means) The way a communication plan or process is set up depends on whether the message is neutral, informative or persuasive, factual or technical, simple or complicated; and whether the target group will be receptive or hostile. These factors will determine the means of communication (written, visual, etc.). Events such as workshops, presentations and competitions could therefore be held. Publicity can also be gained through radio slots, newspaper and television coverage, all of which will help promote the LBAP to a more general audience. It should be noted that not everybody has the skills or the aptitude for communicating to stakeholders or the general public. Where the resources are available, consideration should be given to employing professional communicators to carry out these tasks. In this respect the media, as identified above, can be seen to be a key stakeholder in the process. Effective communication should utilise tools such as maps, good stories and storytelling to present issues and discuss options with stakeholders, draw on the use of flagship species (such as Brown bear or Wildcat or smaller species such as well-known birds and butterflies) and be based on sound ecological foundations and understanding. Other positive communication tools can include: quantifying the economic benefits of biodiversity and making them explicit for stakeholders at all levels; communicating direct benefits such as increased opportunities for employment and income diversification (e.g. through branding of local products); and communicating the indirect benefits, which include a wide range of goods and services to society such as flood mitigation, freshwater production and air purification. 4. In conclusion The success of an LBAP development and implementation process depends on the each step carefully taken into account. The key success factor of the plans is the involvement of the local people that helps to carry out the actions it contains. This framework is designed for conserving biodiversity at a local level and for ensuring public participation and awareness and community involvement. In this paper, emphasize is given to participation, stakeholder involvement and communication amongst others (i.e. habitats and species 305

306 Korunan Alanlar // Protected Areas protection, science involvement in the stage of survey and inventory, implementation process, and monitoring and review of the actions). Like in many areas of South East Europe, many regions of Turkey, increased urban population, modern technologies and increased tourism with quick incomes have currently led to unsustainable economic development. Rivers and groundwater are polluted, forests cut down, upland grasslands either abandoned or overexploited, game and fish overhunted, wetlands drained and rivers straightened and canalised. Ecosystem services have been degraded, leading to a disappearance of the natural goods and services provided by nature and biodiversity. The good news is that governments and intergovernmental organisations at various levels are assigned to significantly reduce or even stop this decline in the near future. Also, local and regional level authorities have recognised biodiversity as an essential component in the struggle to reduce poverty and to support local sustainable development. With the responsibilities of the government, local level stakeholders, especially municipalities, but also landowners, farmers, foresters, local NGOs, small businesses and individual citizens are the responsible for protection of their natural resources. All can play a certain role in promoting the wise use of their local natural resources of which biodiversity and ecosystems are key components. In order to achieve the best results concerted action is of the essence. Each stakeholder needs to be able to add his knowledge, express his aspirations in a participative and inclusive process. In many parts of Southeastern Europe as well as in Turkey, especially in the rural communities, biodiversity and ecosystems still provide the basis of the traditional living of farmers, fishermen and others. These services also offer a great opportunity for innovative small pro-biodiversity business ventures focused on the sustainable use of plant and animal species, habitats and traditional multifunctional landscapes: ecotourism, collection and marketing of medicinal plants, sustainable fisheries, and certified forestry, so on. Thus biodiversity and ecosystem services provide a direct means to create local employment, especially in isolated rural areas, fight poverty and thus contribute to a more harmonious and stable development of the region. Increased quality of natural life can generate more local investment through attracting more visitors in the region. As well as providing a source of cultural and spiritual development, biodiversity was seen as a source of local pride and heritage for future generations. Therefore it is a basis for many local traditions that connects people and biodiversity. 306

307 5. REFERENCES Local Biodiversity Action Planning for Southeastern Europe, A Handbook, with Jones-Walters, L., Catchpole, R., Mladenović, A., Çil, A., Snethlage, M., Čivić, K., Schrauwen, A., Sušić, S. and Solujić, A.S. ECNC, Tilburg, the Netherlands. Secretariat of the Convention on Biological Diversity, The Ecosystem Approach, (CBD Guidelines) Montreal: Secretariat of the Convention on Biological Diversity 50 p Biodiversity matters for sustainable development, Editors: Snethlage, M. and Cil, A., ECNC, The Netherlands UNDP, 2009; 307

308 Korunan Alanlar // Protected Areas Ecosystem Services and the Benefits Provided by Protected Areas Başak Avcıoğlu Çokçalışkan WWF-Turkey Ecosystem services are the benefits that people derived from ecosystem functions directly or indirectly; in other words, the products that natural assets (soil, water, living organisms) converted for the use of people (Constanza 1997, Cork et al. 2001, Sarukhán and Whyte 2005). It is of capital importance in human life as it can be obtained easily from nature and the alternatives produced by human beings are limited (Sarukhán and Whyte 2005). Diverse ecosystem types on Earth and the services they provided are shown in Chart 1 by International Union for Conservation of Nature (IUCN) (Anonymous 2004). Ecosystem services are grouped into four categories in terms of their direct or indirect benefits that people gain (Sarukhán and Whyte 2005): 1. Provisioning services; water, food, fiber, genetic resources and biochemical resources. 2. Regulating services; regulating the quality of air and climate, erosion, disease, pests, flood and natural disaster control, pollination, water purification. 3. Cultural services; religious, spiritual and aesthetic values, tourism, recreation. 4. Supporting services; nutrient and carbon cycle, etc. Chart 1. Main ecosystem types and their services (Anonymous 2004) Çizelge 1. Temel ekosistem tipleri ve hizmetleri (Anonymous 2004) On ecosystems in 1970s the problems people encounter started to increase with the decline in the services due to the damage by human use. It was indicated that when the functions of ecosystem decrease in direct proportion to the defects, environmental services such as fishery, pollination, soil retention and flood control will decrease as well (Mooney and Ehrlich 1997). The most significant study on the link between ecosystem functions and 308

309 human welfare and, ecosystem services is Millennium Ecosystem Assessment (MAE). This assessment not only has reflected the status of the ecosystems and services on a global scale, but also it has contributed to bringing the issue to the agenda of the scientists and politicians. Lant et al. (2008), states that the most important finding of MEA report is that marketable services are better than those unmarketable and the services derived from natural capital. Thus, while cultivated products such as agriculture, livestock and aquaculture fish production increase, the products provided from nature directly such as fish, genetic resources and wild plants decrease. Similarly, there is a decline in the regulating and supporting services (Lant 2008). Within the protected areas which are designed to protect ecosystems and natural processes, and manage without any deterioration, the ecosystem services are in top level. According to the definition by IUCN World Commission on Protected Areas (WCPA), protected area is A clearly defined geographical space, recognised, dedicated and managed, through legal or other effective means, to achieve the long-term conservation of nature with associated ecosystem services and cultural values. As can be understood from protected area definition, these areas are of great importance in terms of the conservation and sustainability of ecosystem. The Benefits Provided by Ecosystem Services in the Protected Areas Ecosystem services are mostly related with biological diversity, so the protection of biological diversity or ecosystem services support one another s protection indirectly (Egoh 2007, Chan 2006). Even though protected areas are primarily reserved for the conservation of biological diversity, it also provides people with many services and benefits with the connections between them. These are benefits used by human directly such as food and have economic contributions to national financial system indirectly. Moreover, these benefits increase incrementally with accurate and effective management of protected areas. Stolton and Dudley (2010) remark that although there are different methods to measure the benefits provided by protected areas economically, the revenue generated by protected areas is much more than the amount spent for the management. According to a research by The Nature Conservancy in Mexico, each one-dollar-investment of the government in protected areas returns as 52 dollar. Egoh (2007) summarizes the benefits provided from conservation of ecosystem services as follows: 1. Payment for ecosystem services PES contributes to the conservation of priority areas. 2. That the services are directly linked with beneficiaries, facilitate the implementation of conservation plans. 3. Aiming at conserving services, also protects many biological diversity elements. 309

310 Korunan Alanlar // Protected Areas The benefits that are obtained through the conservation of ecosystem services in protected areas can be summarized as follows: Mitigation of climate change impacts: Protected areas have an important role in mitigation and adaptation strategies in climate change global combat. They contribute to the reduction of climate change impacts by reducing greenhouse gas emission and help to fight with climate change impacts by maintaining the sustainability of ecosystem services. In many regions, protected areas include wide natural habitats. In order to protect vital ecosystem services and increase their resistance against climate change, they provide conservation of large areas in landscape scale and connections between them (Dudley et al. 2010) The protection of water resources and providing fresh water: Most protected areas include various wetlands such as rivers, lakes and underground waters where people get water directly. Additionally, wetlands purify water out of pollutants by means of sediment, soil and vegetation they include (Anonymous 2010). Flood control: Forests, peatlands and wet grasslands in river basins prevent sudden and destructive flood through slowing down the rainwater runoff and snowmelt in upperstreams (Anonymous 2010). Conserving these ecosystems in river basins within protected areas enables the sustainability of thse services. Recreation and tourism: In protected areas, depending on different categories they have it is possible to organize well-planned tourism and recreational activities. The income obtained from tourism and recreation is used for the management of protected areas; provides local people with alternative livelihoods and supports rural development. Tourism and recreational activities in protected areas provide for people with spiritual benefits as well. Health: In protected areas including biodiversity rich areas, there are medicinal and aromatic plants and animals used for medicine production for many diseases. Apart from medicine industry, many species are consumed by local people for medical purposes. Pollination: Pollination of food crops like many cereals and fruits happens with insects. In protected areas vegetation is rich environs in terms of insect diversity. The insects here not only pollinate the plants in protected areas but also support the plant production in surrounding meadows and fertility of agricultural lands. Shore protection: Tsunami occurring just after hurricanes, cyclones, storm surges ad earthquakes in Indian Ocean (Anonymous 2010) and Japan damaged the coastal settlements to a great degree and many people lost their lives. Coastal forests and wetlands like mangroves, salt marshes and lagoons on the coasts (Anonymous 2010) help reduce the destructive impacts of natural disasters. Therefore, protected areas established in coastal regions have direct protection to human life. Food supply: There are many people residing in or around protected areas. Developing countries such as Turkey and most underdeveloped ones obtain non-timber and timber forest products like food, timber, firewood from natural ecosystems. Although there is no timber production in protected areas in Turkey, mushroom and various plants are collected from protected areas. 310

311 Spiritual and cultural values: In most protected areas there are natural lands and monuments that carry spiritual and cultural values for people. For instance, waterfalls that are sacred for some civilizations and moors that people avoid entering in many forests are preserved within protected areas and provides benefits for conserving spiritual and cultural values. Places for hatchery and nursery grounds: Coastal wetland such as estuaries, mangroves and lagoons are main places for hatchery and nursery grounds (Anonyomus 2010). In addition to coastal wetlands, marine protected areas are important in terms of fish stocks and fish density is greater in these areas compared to surrounding seas (Stolton and Dudley 2010). No fishing zones in marine protected areas have significant contributions to the increase in fish stocks (Tongson and Dygico). Protecting biodiversity: Whatever ecosystem type they include, protected areas are rich in species and genetic diversity and are priority areas where ecological processes are preserved. Even though in the past, protected areas were declared for their visual landscape and historical value or conservation of a unique species, according to Dudley (2010) the approaches in selection of protected areas have changed with the help of new methods. Apart from protecting biodiversity, protected areas support evolutionary processes and natural area restorations for next generations (Stolton and Dudley 2010).Korunan Alanların Assessment of the Benefits Provided by Protected Areas PA-BAT yöntemi, bireysel olarak korunan alanların sağladığı faydaları değerlendirmektedir: The method enables protected area managers to assess the significant values of protected areas and benefits they provide with stakeholders ; The method asses the benefits of permitted activities in protected areas. It is an overall assessment and not for monitoring purposes; It helps identify key areas for detailed monitoring and analysis, if the existing knowledge, resource and capacity in protected area are sufficient; The method allows to record economic information of values and benefits if knowledge exist in the area. However, it is not an economic evaluation method; As it wasn t developed for scoring and prioritizing of protected areas, it shouldn t be used so. PA-BAT is implemented by mutual assessment with local people living in protected areas, managers, people who have knowledge and non-governmental organizations (NGOs) together. Besides benefits provided from permitted activities in protected areas to local people and regional, national and international populations, if exists, benefits from economical income are assessed. 311

312 Korunan Alanlar // Protected Areas PA-BAT Application in Küre Mountains National Park and Its Results PA-BAT was firstly applied in Küre Mountains National Park within the context of WWF s Protected Areas for a Living Planet Programme and Strengthening Forest Management in Protected Areas Project carried out in corporation with Ministry of Environment and Forestry, UNDP-Turkey and WWF-Turkey. It was implemented through one-day workshops each in Bartın and Kastamonu Provincial parts of Küre Mountains National Park with the participation of local people, academics, site managers and NGO representatives by the experts developing PA-BAT and staff of WWF-Turkey and Ministry of Environment and Forestry on 26th -27th March The method was applied in three groups: Group 1. Local people living in Bartın Privincial part of Küre Mountains National Park and NGO members Group 2. Academics working in Bartın and Kastamonu Provinces and national park managers Group 3. Local people living in Kastamonu Privincial part and NGO members PA-BAT is carried out by overall assessment of 24 benefits in protected areas. However, all the benefits may not take place in each protected area. Before application, experts who have good knowledge about the area must determine together which benefits in the protected area will be evaluated. In consequence of pre-assessment in Küre Mountains National Park, it was decided to assess below benefits in the national park and its buffer area: Contribution to biodiversity Job creation in protected area management Hunting Food resources and wild plants Traditional agriculture Grazing and fodder collection Noncommercial water use Cultural and historical values Sacred natural sites and landscapes Wild and similar iconic values Collecting medicinal plants Recreation and tourism Building knowledge 312

313 Formal and informal education Genetic materials Mitigation of climate change Soil stabilization Flood prevention Improving quality and quantity of water Pollination and honey production Non-timber forest products Forestry, timber production In Küre Mountains National Park, in the evaluation with broad participation, the benefits obtained from national park s ecosystems were identified in local, regional, national and international scale (Table 1 and 2). People s benefits were also handled in terms economical income and values provide economical benefits were identified as well (Table 3 and 4). As a result of the assessment it was ensued that the national park that is tremendously rich in biodiversity is also important for its benefits to people (Stolton and Higgins 2009). It was specified that in Küre Mountains National Park the most valuable benefits are water supply of ecosystems for non-commercial use and increasing of quality and quantity of existing water (Table 1). The benefits of buffer zones are wild plants for food, grazing, fodder collection and timber production. Assessing the conversion of the benefits inside and outside the national park into economical income, highest income is gained from recreation and tourism, soil stabilization and flood prevention. In the buffer zone, traditional agriculture and timber production are the values and services that provide economical income. 313

314 Korunan Alanlar // Protected Areas Table 1. The benefits of natural ecosystems in Küre Mountains National Park Table 2. The benefits of natural ecosystems in the buffer zone of Küre Mountains National Park Table 3. The economical benefits of natural ecosystems in Küre Mountains National Park 314

315 Table 4. The economical benefits of natural ecosystems in the buffer zone of Küre Mountains National Park Conclusion Protected areas cover 13,9% globaly, and but about 5% in Turkey. Despite covering such small surface, natural ecosystems in protected areas offer people essential benefits. According to Millennium Ecosystem Assessment, the ecosystems in the world are rapidly being destroyed and the services they provide are declining accordingly. The sustainability of the services and benefits of ecosystems is only possible with effective management of current protected areas and creating new protected areas where biodiversity, ecological processes and genetic resources are maintained without destruction. In recent years economic benefits have come to forefront in Turkey and the practices that open protected areas to investments such as mining, energy and tourism have increased. Although these investments bring short term benefits, they lead to the destruction of services obtained from conservation of natural ecosystems and higher economical income. Methods like PA-BAT will contribute to show organizations responsible for management of protected areas and decision makers the benefits obtained from these areas and thus their effective protection. Acknowledgements PA-BAT was applied in Küre Mountains National Park by the expertise of WWF International and WWF-Turkey under WWF s Protected Areas for a Living Planet Programme and GEF funded PIMS 1988: Enhancing Coverage and Management Effectiveness of the Subsystem of Forest Protected Areas in Turkey s National System of Protected Areas Project carried out in cooperation with Ministry of Environment and Forestry, UNDP-Turkey and WWF-Turkey. The author thanks Sue Stolton and Liza Higgins, among the developers of the method who implemented in Küre Mountains National Park and local people, academics and NGO members who enable assessment by their participation and General Directorate of Nature Conservation and National Parks for its support. 315

316 Korunan Alanlar // Protected Areas REFERENCES Anonymous, How Much an Ecosystem Worth: Assessing the Economic Value of Conservation. IUCN, TNC, World Bank. Anonymous, Wetland Ecosystem Services Factsheets. RAMSAR Convention Secreteriat, Gland, Switzerland. Chan, K.M.A., M.R.Shaw, D.R. Cameron, E.C.Underwood, G.C. Daily, Conservation Planning for Ecosystem Services. PLoS Biology, V. 4, I. 11, pp Cork, S., D. Shelton, C. Binning, R. Parry, A Framework For Applying The Concept of Ecosystem Services to Natural Resource Management in Australia. Third Australian Stream Management Conference, pp , Rutherford. Costanza, R The value of the world s ecosystem services and natural capital. Nature, vol 387, pp Dudley, N., Stolton, S., The Protected Areas Benefit Assessment Tool. WWF, Switzerland. Dudley, N. (2010). Nature Conservation: Living Space for Biodiversity. Stolton, S. and Dudley, N. (ed). Arguments for Protected Areas: Multiple Benefits for Conservation and Use. WWF, Earthscan, London. Dudley, N., Stolton, S., Belokurov, A., Krueger, L., Lopoukhine, N., Mackinnon, K., Sandwith, T., Sekhran, N. (editor), Natural Solutions: Protected Areas Helping People Cope With Climate Change. IUCN-WCPA, TNC, UNDP, WCS, The World Bank and WWF, Gland, Switzerland, Wahington DC, and New York, USA. Egoh, B., M. Rouget, B.Reyers, A. Knight, R. Cowling, A. Vanjaarsveld, A. Welz, Integrating ecosystem services into conservation assessments: A review. Ecological Economics, 63, Fisher, B., Turner, R. K., Morling, P., 2009.Defining and classifying ecosystem services for decision making. Ecological economics, 68, pp Lant, C. L., Ruhl, J. B., Kraft, S. E., Tragedy of Ecosystem Services. Bioscience, Vol. 58, No. 10, pp Mooney, H. A., Ehrlich, P. R., Ecosystem Services: A Fragmentary History, In: Nature s Services Societial Dependence on Natural Ecosystems. Daily, G. E (eds), Island Press, pp , Washington, DC. Sarukhán, J and Whyte, A. (editor), Ecosystems and Human Well-being: Synthesis. Millenium Ecosystem Assessment. Island Press, Washington, DC. Stolton, S. And Higgins, L Protected Areas Benefit Assessment Tool: Küre Mountains National Park. Unprinted Report, WWF. Stolton, S. and Dudley, N. (editor), Arguments for Protected Areas: Multiple Benefits for Conservation and Use. WWF, Earthscan, London. Tongson, E., Dygico, M., Managing and Monitoring Success: The Story of Tubbataha Reefs, Philippines. Stolton, S. and Dudley, N. (editor). Arguments for Protected Areas: Multiple Benefits for Conservation and Use. WWF, Earthscan, London. 316

317 An Alternative Agriculture Method versus Conventional Agriculture That Have Negative Effects on Protected Areas: Organic Agriculture Gökhan AYDIN(1) (1) SDÜ Atabey Meslek Yüksekokulu Atabey-ISPARTA Introduction: Our ancestors used to hunt and gather their food before they lived in settled societies. It is said that the man started to be engaged in farming on fertile Middle East territories almost 12,000 years ago, then it is reported to have been done in Mexico, China and Africa independently from each other. Moreover, it is considered that transition to agriculture became widespread correspondingly with the population growth after the last Ice Age. In time, farmers started to use pesticides in order to control pests and to derive more products from unit area. The first known pesticide was derived from sulphur element in powder and used by Sumerians in Mesopotamia about 4500 years ago. By the 15th century, pesticides containing arsenic, mercury and lead had been used to kill pests. Nicotine sulphate obtained from tobacco leaves was first used as insecticide in the 17th century (İlter et al. 1999; Wikipedia, 2011a). The use of arsenic weighed pesticides continued up to 1950s. Swiss chemist Paul Herman Müller received the Nobel Prize in 1948 for his discovery of DDT (dichlorodiphenyltrichloroethane) that was first synthesized in 1874 as pesticide controlling vectors of malaria and yellow fever (typhus, prulente meningitis) (Wikipedia, 2011b, Kansu, 2000). Thus, organic agriculture, which had become popular particularly between 1848 and 1951 lost its importance with USA Marshall help; conventional agriculture spread rapidly owing to economic contributions and excessive supports and mechanization, chemical drugs, fertilizers and chemical admixtures were used. The aim of using chemicals insensibly in cultivated areas was to initiate green revolution process and derive more products from unit area. American biologist Rachel Carson, who stated the damages of conventional and intensive agriculture on the nature in his book Silent Spring in 1962 possibly changed the world history (Carson, 1962). The book refers to the fact that DDT and other pesticides might increase the cancer risk of people to a great extent and the chemicals threaten the living creatures in the nature, particularly the birds on the top levels of food chain. 10 years after Silent Spring was published, DDT was banned in many countries, notably the USA (Allaby, 1998). DDT, the use of which was banned in farm lands in accordance with Stockholm Convention, is unfortunately being used to kill mosquitoes and keep them away to control vectors in some countries even today (Wikipedia, 2011c). Despite all these, the use of pesticides has increased 50 times since 1950s and it is indicated that 2,5 million ton of pesticide is now being used every year. 75% percent of the pesticides are used in developed countries and this rate is rising each year (Wikipedia, 2011a). 317

318 Korunan Alanlar // Protected Areas American originated companies demanded for ecological products from Turkish companies in accordance with the developments of organic agriculture (ecological and biological) restarted in 1970s in the world trade. Therefore, ecological agriculture exactly started in our country between 1984 and In these years, dry fig and raisin were first exported organically in Aegean Region. It spread to the other regions with dried apricot and hazel nut. The leading organic products exported in our country today are sultana, dry fig, dried apricot, dried apple and hazel nut. Given the rate of product groups in total exportation, it can be seen that dry and dried products have the maximum rate with 68,5% (Tozan and Ertem, 1996; Aksoy et al. 2002). Ecological Agriculture Organization Association (ETO) was founded in 1992 to achieve the aim of implementing Organic Agriculture actions properly. Within the same year, 2nd Ecological Agriculture Conference in Mediterranean Countries was organized by ETO in İzmir. Since then, a new period has started in our country in terms of organic agriculture and İzmir has become the centre of this movement (Kısmalı, 1996). Our country has available conditions and grand potential in terms of organic production. Some of these are biodiversity, convenient and unspoiled ecological environment, low use of synthetic input, climatic and topographic richness, its location as a bridge between Asia and Europe, fertile farm lands and thousands of years experience in agriculture. Therefore, organic farming carried out in a controlled and certificated manner without synthetic inputs provides great benefits for nature conservation and healthy nutrition resources. However, it shouldn t be forgotten that the increase of the consumption of organic products in internal market in addition to exportation can be achieved through the awareness of our people and enabling the economic growth. It is gladsome to see the organic agricultural products with big market standards in demand in eco-markets. The Effects of Conventional Agriculture on Protected Areas Lake Kovada National Park Case Even though conventional agriculture is defined as agricultural technology to derive more products from a farm land of specific size or highly productive agriculture carried out with modern methods, it is a kind of agriculture that decreases biodiversity, biological cycle and soil quality and uses synthetic chemicals to derive more products from unit area ignoring the natural resources. While the farmer tries to obtain more products in conventional agriculture, the one who prefers organic agriculture tries to obtain the best quality product (Organic Pazar, 2011). Completely environment friendly natural sources are used in organic farming in which there is no chemical input is utilized (T.C.Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, 2011). Therefore, organic agriculture provides for the conservation of nature and living things and biodiversity could be maintained without any harm. Conventional agriculture might cause the soil fertility to decrease due to the chemicals used within agricultural practices, underground waters to get polluted, the pests that are used on the plants to get immunized to chemicals, the pests called natural enemy to reduce the population of the living creatures and hereby the natural balance to be destructed. Lake Kovada National Park, one of the national parks described as landscapes that possess recreational and tourism areas together with nationally and internationally unique natural 318

319 and cultural resources in scientific and esthetic respect is under the threat of extinction day by day due to the chemicals used in conventional agricultural practices. The synthetic fertilizers that mix with overground and underground waters in the form of phosphate and nitrate and reach Lake Kovada of 810,5 hectares inside the National Park pose great danger. Besides the fertilizers, as the result of the pesticides used in farm lands and transmitted to the lake with the waters, the lake gets filled with toxic wastes and the life is adversely affected ,5 hectares of the Lake Kovada National Park, certified as National Park in 1970, has been used as farm land. The farm land within this protected area constitutes 15,33% of the total protected areas. Generally conventional agricultural practices are implemented on the farmlands inside the National Parks. There are intensive agricultural lands right outside Lake Kovada National Park as well. The influent headwaters of Lake Kovada is mixed with the chemicals caused by the farm lands around the big canal. It is considered that together with the fertilizers with ammonium, phosphor, fluoride, nitrate, nitrite and potassium used in farm lands around the water canal, the pesticides ( hydocarbons such as such as arsenic, copper sulphate, 5H20 (eyestone), As203 (arsenic), DOT, aldrin, dieldrin and lindane; organophosphorus compounds such as parathion and malathion; etc) are transmitted with water (İSKİ, 2011). Over nitrate in water results in increase in green algae in a short span of time. Furthermore, over nitrate in swimming pools and lakes might cause deaths. Additionally, it makes the life hard for living creatures and excessive nitrate disenables the life. Although the deepest point in Lake Kovada is just 7 meters, increasing population of green algae due to over nitrate makes it impossible to see the lake bottom with naked eyes. Another way to remove the harmful wastes from Lake Kovada can be achieved through implementing environmental friendly organic agricultural methods on farm lands inside and around the protected areas in a controlled and certified manner rather than conventional methods. 319

320 Korunan Alanlar // Protected Areas REFERENCES Aksoy, U., A.Altındişli, E.İlter,2002. Organik Tarım (Hazırlayan: ETO). Ekolojik Tarımın Tarihçesi ve Gelişimi Allaby, M., A Dictionary of Ecology. Oxford University Press, London, 440 p. Carson, R Silent Spring. Penguin Books, London. 317 p İlter, E., A.Altındişli, U.İlter, Ekolojik Tarım (Hazırlayan: ETO ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı). Ekolojik Tarımın Tarihçesi İ.S.K.İ. - İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, İstanbul, aspx?kid= Kansu, İ.A., Genel Entomoloji. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları:965. Ders Kitabı: s. Kısmalı, İ., Ekolojik (Organik, Biyolojik) Tarım. (Editör: Uygun Aksoy, Ahmet Altındişli). Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) Organik Pazar, T. C. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Türkiye de Tarım - Türkçe Tarım Sözlüğü, TurkiyedeTarim,tarim_sozluk.html Tozan, M., A,Ertem, Ekolojik (Organik, Biyolojik) Tarım. (Editör: Uygun Aksoy, Ahmet Altındişli). Ekolojik Tarımın ve Ürünlerin Dünü Bugünü Wikipedia, 2011a. Wikipedia, 2011b. Wikipedia,

321 Biodiversity conservation in Turkey: Where does Turkey stand compared to its neighbours? by Max Kasparek Mönchhofstr. 16,69120 Heideberg, Almanya. E-posta: Abstract Turkey has a very rich biodiversity. The reason for the high number of plant and animal species occurring in Turkey is the large surface area of the country on the one hand and the fact that Turkey has shares with two centres of evolution (Caucasian region and Aegean region) on the other. Average species density is not much higher in most parts of the country than in other countries of the region. Turkey s protected area system comprises some 2.6 percent of the country s land mass. Despite signifant efforts of the Government of Turkey in recent years, this is still much below world standards and EU standards. In the Middle East and North Africa, approximately 10.2 percent of the land is under protection, while this value is approximately 17 percent in the EU countries. Also the expenditure of the Government of Turkey for protected area management is significantly below regional standards. Introduction The number of species and habitats threatened with extinction by far exceeds available conservation resources, and the situation looks set to become rapidly worse. This paper briefly examines the situation in Turkey and tries to find an answer to the questions: (1) How far is Turkey s biodiversity outstanding when it is compared with neighbouring countries? And (2) are the efforts of the Government of Turkey to conserve the country s biodiversity adequate, in particular when compared with neighbouring countries? Biodiversity of Turkey Turkey owes an outstanding fauna and flora as well as many unique ecosystems. The richness of species diversity of Turkey has been emphasized in many publications. Turkey has, for example, called by Arançlı (2002) as one of the most biologically diverse countries in the temperate zone. While the number of higher plants in the whole of Europe totals some 12,000, this figure is 9,000 in Turkey. The total plant number in England is 2,000, in Germany 2,500, in Romania 3,400, in Bulgaria 3,650, in Greece 5,000, in Spain 5,000, in Italy 5,600, and in Iran 8,000. About 3,504 species of higher plants are endemic to Turkey, while the total 321

322 Korunan Alanlar // Protected Areas number of endemic plants in all of Europe is only 2,750. These are really impressive figures which highlight Turkey s importance on a global scale. For animals, Turkey is also home to a rich wildlife, albeit figures are more difficult to compare with neighbouring countries. A look at the global map of biodiversity (Fig. 1) shows that Turkey is situated in a region of high diversity: There are in particular two areas which are regarded as biodiversity hotspots : the Caucasian region and the Aegean region. Turkey has shares with both of these regions, which are important centres of evolution. As Turkey is practically the only country in the region which encompasses two centres of evolution, the number of species is accordingly higher than in any other of the neighbouring countries (Fig. 2) Fig. 1. Global distribution of the number of species of vascular plants. After: Barthlott et al. (2004). Fig. 2. Global Biodiversity Hotspots. For the analysis of the global distribution of species richness, the number of species is usually analysed as number of species per 10,000 km². Barthlott et al. (1999a, 1999b) and 322

323 Myers et al. (2000) have made for example an analysis of the global distribution of plant species. Their results confirm the high species diversity of the Aegean and Mediterranean region on the one side, and the Caucasus region in eastern Anatolia on the other. However, these results also show that large parts of Turkey have an average species richness. The number of species found e.g. in some parts of Inner Anatolia, Thrace or the Black Sea region is not much higher than in areas such as the Balkans or Iran. In order to make a more detailed and comprehensive analysis of biodiversity, such an assessment should not only rely on plants or birds, but should cover more parts of biodiversity. The National Biodiversity Index (NBI) measures species richness and degree of endemism in four terrestrial vertebrate classes and vascular plants (CBD Secretariat 2001) (Fig. 3). NBI ranges by definition from 0 (Greenland) to 1 (Indonesia). With an NBI of 0.572, Turkey ranks high in the region and is only exceeded by Israel with Other countries such as Lebanon, Armenia and Greece are very close to Turkey (Fig. 4). Fig. 3. Biodiversity at country level (from: CBD Secretariat 2001). Fig. 4. National Biodiversity Index in Turkey and selected countries in the regionb (after data from: CBD Secretariat 2001). 323

324 Korunan Alanlar // Protected Areas Biodiversity Conservation in Turkey All Middle Eastern countries are highly dedicated to conserve and sustainably manage biodiversity, as can be clearly seen by their commitments made by signing the Convention on Biological Diversity and other international agreements and instruments. Turkey s commitment to nature conservation is of relatively recent origin. In 1991, a Ministry of Environment was established and a National Environmental Action Plan and National BSAP were prepared. In 2003, the Ministry of Environment was merged with the Ministry of Forestry to become a more powerful Ministry of Environment and Forestry (MoEF). Within MoEF, the General Directorate of National Parks and Game Wildlife (GDNP) is responsible for establishing and managing the majority of Turkey's various categories of protected areas and has a nationwide network of field-based staff. The first national parks in Turkey were established in 1958: parks were established at Osmaniye - Karatepe Aslantaş Historcal Area and Yozgat Forests (Yozgat Çamlığı), followed by Soğuksu National Park (Ankara province) and Kuşcenneti (Bird paradise, Balıkesir province) in As per 2008, there were 39 National Parks all around Turkey, and their total surface reaches 877,771 hectares. Several national parks were originally established for archaeological and historical purposes, but are at the same time rich habitats for fauna and flora. In addition to national parks, Turkey has a sophisticated protected area system with Strictly Protected Areas, Nature Monuments, Hunting Reserves, etc. Natural SIT is a special form of protection status which is granted by the Ministry of Culture. Special Environmental Protection Zones (Specially Protected Area, Özel Çevre Koruma Alanı) is another form of protection. This category of protected area was introduced to Turkey in the scope of the Barcelona Convention in 1988, and a separate management authority has been established. Altogether 14 areas have so far given this protection status. Most of them are along the Aegean and Mediterranean coasts, but they also include areas such as Tuz Gölü, which is with 7414 km² the largest Specially Protected Area. Although the majority of national parks and other protected areas are found traditionally in forest lands, there are also several which have been established in areas where steppe-type vegetation predominates. Examples are Munzur Valley (eastern Anatolia), Başkomutan, Göreme, Boğazköy - Alacahöyük (all in Central Anatolia), and Nemrut Mountain (Eastern Anatolia - Adiyaman). In total, Turkey has some 236 protected areas, covering 17,000 square kilometre. This figure takes into account only those protection categories which match one of the IUCN categories. This is an impressive figure, but is this enough? According to Earthtrends, the total surface area under protection in Turkey (IUCN categories I-VI) comprises 2.6 percent. The world average, however, is 10.8 percent, and the regional average (Middle East and North Africa) is 10.2 percent. In the European Union, approx. 17 percent of all land is under protection. 324

325 Fig. 5 shows that the surface area of protected areas is much less in Turkey than in neighbouring countries. Countries such as Iran or Azerbaijan have approximately three times more of their surface area under protection than Turkey does. From the neighbouring countries, only Syria has a lower percentage. Fig. 5. Percentage of surface area under protection in Turkey and some neighbouring countries. Source: Data from World Conservation Monitoring Centre (WCMC). Turkey has made considerable efforts in recent years to comply with international standards. Large areas have, for example, given the status of Specially Protected Areas. Nevertheless, Turkey s protected area system is still below regional standards and much below EU standards. Resources spent by the Government of Turkey for Protected Area Management It is a widely held impression that conservation resources are severely lacking throughout much of the world. This was confirmed in a study carried out by the World Conservation Monitoring Centre (WCMC), in which worldwide information in protected area budgets and staffing was compiled and analysed (James 1999). On average, protected area budgets average US$157 per km² per year in the developing countries, and US$2,058 per km² in industrialized countries. On average, the developing countries budgets are less than one third adequate to meet their stated conservation objectives. Turkey spent in US$ per square kilometre protected area, and had a staff of 52 for 1,000 square kilometres of protected areas. These values are below regional standards and below EU standards. Countries such as the United Kingdom spend US$3,400 per year per square kilometre, and the Netherlands US$32,500 (Fig. 6). 325

326 Korunan Alanlar // Protected Areas Fig. 6. Government funds provided for protected area management. The funds are calculated as US$ per square kilometer. Some evidence for the quality of protected area management can be obtained by information provided through management planes. Management Plans are absent for most of Turkey s protected areas. Preparig management plans and implementing them through actions on the ground is a key challenge for Turkey s protected areas system. 326

KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING. Editör: Doç. Dr. Gökhan AYDIN

KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING. Editör: Doç. Dr. Gökhan AYDIN KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING Editör: Doç. Dr. Gökhan AYDIN Korunan Alanlar // Protected Areas 2 KORUNAN ALANLAR (PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME) PROTECTED

Detaylı

Su Yönetimi ve Ekosistem Hizmetleri Çalıştayı

Su Yönetimi ve Ekosistem Hizmetleri Çalıştayı Doğa Koruma Merkezi Nature Conservation Centre Su Yönetimi ve Ekosistem Hizmetleri Çalıştayı Uğur Zeydanlı, Özge Balkız, Pınar Pamuçu-Albers, Elif Deniz Ülker Çevre Doğa Koruma Jargonu Koruma Alanı Biyolojik

Detaylı

KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING. Editör: Doç. Dr. Gökhan AYDIN

KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING. Editör: Doç. Dr. Gökhan AYDIN KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING Editör: Doç. Dr. Gökhan AYDIN Korunan Alanlar // Protected Areas 2 KORUNAN ALANLAR (PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME) PROTECTED

Detaylı

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 İnsan yaşamı ve refahı tarihsel süreç içinde hep doğa ve doğal kaynaklarla kurduğu ilişki ile gelişmiştir. Özellikle sanayi devrimine kadar

Detaylı

7.2 Peyzajın yapısı/strüktürü: Organizmaların Kolonizasyon Deseni

7.2 Peyzajın yapısı/strüktürü: Organizmaların Kolonizasyon Deseni 7.2 Peyzajın yapısı/strüktürü: Organizmaların Kolonizasyon Deseni 7.2.1 Leke-Koridor-Matris Yaklaşımı: Leke Yapısı Çeviri: Doç. Dr. Şükran Şahin Şükran Şahin 2018/Sayfa No 1 7.2.1.1 Leke Boyutu P1. SINIR

Detaylı

DSK nın Ortaya Çıkışı ve Gelişimi

DSK nın Ortaya Çıkışı ve Gelişimi Balanced Scorecard DSK nın Ortaya Çıkışı ve Gelişimi Bu yöntemin ortaya çıkışı 1990 yılında Nolan Norton Enstitüsü sponsorluğunda gerçekleştirilen, bir yıl süren ve birçok şirketi kapsayan Measuring performance

Detaylı

Natura 2000 Alanlarının Belirlenmesi ve Tayin Süreci Bulgaristan Örneği

Natura 2000 Alanlarının Belirlenmesi ve Tayin Süreci Bulgaristan Örneği Natura 2000 Alanlarının Belirlenmesi ve Tayin Süreci Bulgaristan Örneği Ventzislav Vassilev, REC Bulgaristan 30 Ocak- 1 Şubat 2018 AB ye Katılım Öncesi Bulgaristan daki Koruma Alanları 20. Yüzyıl başları

Detaylı

Havza Rehabilitasyon Projeleri Planlaması, Uygulaması ve Çıkarımlar. Halil AGAH Kırsal Kalkınma Uzmanı Şanlıurfa, 2013

Havza Rehabilitasyon Projeleri Planlaması, Uygulaması ve Çıkarımlar. Halil AGAH Kırsal Kalkınma Uzmanı Şanlıurfa, 2013 Havza Rehabilitasyon Projeleri Planlaması, Uygulaması ve Çıkarımlar Halil AGAH Kırsal Kalkınma Uzmanı Şanlıurfa, 2013 Havza Rehabilitasyonu Planlaması İÇERİK Tanımlar (Havza, Yönetim ve Rehabilitasyon)

Detaylı

WWW.GREENıNDUSTRYPLATFORM.ORG. YEŞİL ENDÜSTRİ PLATFORMU İlk Danışma Kurulu Toplantısı 3 Nisan 2013 Paris, Fransa

WWW.GREENıNDUSTRYPLATFORM.ORG. YEŞİL ENDÜSTRİ PLATFORMU İlk Danışma Kurulu Toplantısı 3 Nisan 2013 Paris, Fransa YEŞİL ENDÜSTRİ PLATFORMU İlk Danışma Kurulu Toplantısı 3 Nisan 2013 Paris, Fransa DÜNYA DAKİ DURUM GSYİH nın Dünya daki eğilimleri, nüfus ve malzeme kullanımı Source: Dittrich, M. et al., Green Economies

Detaylı

KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING. Editör: Doç. Dr. Gökhan AYDIN

KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING. Editör: Doç. Dr. Gökhan AYDIN KORUNAN ALANLAR PROTECTED AREAS PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME PLANNING-MANAGEMENT-MONITORING Editör: Doç. Dr. Gökhan AYDIN Korunan Alanlar // Protected Areas 2 KORUNAN ALANLAR (PLANLAMA-YÖNETİM-İZLEME) PROTECTED

Detaylı

ENERJİ YÖNETİMİ A.B.D. (İ.Ö.) TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI GENEL BİLGİLERİ

ENERJİ YÖNETİMİ A.B.D. (İ.Ö.) TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI GENEL BİLGİLERİ ENERJİ YÖNETİMİ A.B.D. (İ.Ö.) TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI GENEL BİLGİLERİ Enerji Yönetimi A.B.D Lisansüstü Programı Tezsiz Yüksek Lisans programına kabul edilen öğrenciler zorunlu dersleri tamamlamak

Detaylı

Ekosistem Hizmetleri; Doğanın İnsanlığa Katkıları

Ekosistem Hizmetleri; Doğanın İnsanlığa Katkıları Ekosistem Hizmetleri; Doğanın İnsanlığa Katkıları Ekosistemler, canlı ve cansız çevrenin hem kendi aralarındaki hem de birbirleri ile olan ilişki ve etkileşimlerinin bütünüdür. Ekosistem hizmetleri, dünya

Detaylı

YURT DIŞINDAKİ ÜNİVERSİTELERDE PEYZAJ MİMARLIĞI MÜFREDATLARI

YURT DIŞINDAKİ ÜNİVERSİTELERDE PEYZAJ MİMARLIĞI MÜFREDATLARI YURT DIŞINDAKİ ÜNİVERSİTELERDE PEYZAJ MİMARLIĞI MÜFREDATLARI Nilüfer KART AKTAŞ İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Bu çalışma kapsamında, Japonya, Avusturalya Güney Kore Hollanda,

Detaylı

Türkiye de Stratejik Çevresel Değerlendirme: İhtiyaçlar, Zorluklar ve Fırsatlar

Türkiye de Stratejik Çevresel Değerlendirme: İhtiyaçlar, Zorluklar ve Fırsatlar Technical Assistance for Implementation of the By-Law on Strategic Environmental Assessment EuropeAid/133447/D/SER/TR Stratejik Çevresel Değerlendirme Yönetmeliği'nin Uygulanması Teknik Yardım Projesi

Detaylı

KÖPRÜLÜ KANYON MİLLİ PARKI BALLIBUCAK SERİSİ NİN KONUMSAL ve ZAMANSAL DEĞİŞİMİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ İLE İNCELENMESİ

KÖPRÜLÜ KANYON MİLLİ PARKI BALLIBUCAK SERİSİ NİN KONUMSAL ve ZAMANSAL DEĞİŞİMİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ İLE İNCELENMESİ KÖPRÜLÜ KANYON MİLLİ PARKI BALLIBUCAK SERİSİ NİN KONUMSAL ve ZAMANSAL DEĞİŞİMİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ İLE İNCELENMESİ Arş. Gör. Uzay KARAHALİL Arş. Gör. Ali İhsan KADIOĞULLARI Prof. Dr. Selahattin

Detaylı

Küresel Çevre Yönetimi için Ulusal Kapasite Öz Değerlendirme Analizi

Küresel Çevre Yönetimi için Ulusal Kapasite Öz Değerlendirme Analizi Küresel Çevre Yönetimi için Ulusal Kapasite Öz Değerlendirme Analizi REPUBLIC OF SLOVENIJA MINISTRSTRY OF ENVIRONMENT AND SPATIAL PLANNING Milena Marega Bölgesel Çevre Merkezi, Slovenya Ülke Ofisi Sunum

Detaylı

Daha Yeşil ve Daha Akıllı: Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Çevre ve İklim Değişimi

Daha Yeşil ve Daha Akıllı: Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Çevre ve İklim Değişimi Daha Yeşil ve Daha Akıllı: Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Çevre ve İklim Değişimi Bu sunum Greener and Smarter, ICTs, the Environment and Climate Change başlıklı Eylül 2010 tarihli OECD raporundan uyarlanmıştır.

Detaylı

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Ülkesel Fizik Planı. Bölüm III. Vizyon, Amaç ve Hedefler (Tasarı)

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Ülkesel Fizik Planı. Bölüm III. Vizyon, Amaç ve Hedefler (Tasarı) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ülkesel Fizik Planı Bölüm III. Vizyon, Amaç ve Hedefler (Tasarı) Şehir Planlama Dairesi İçişleri Bakanlığı Lefkoşa - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 2014 İçindekiler 1. Giriş...

Detaylı

TABİAT VARLIKLARINI KORUMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ENERJİ VE ÇEVRE POLİTİKALARI AÇISINDAN RESLER VE KORUNAN ALANLAR. Osman İYİMAYA Genel Müdür

TABİAT VARLIKLARINI KORUMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ENERJİ VE ÇEVRE POLİTİKALARI AÇISINDAN RESLER VE KORUNAN ALANLAR. Osman İYİMAYA Genel Müdür TABİAT VARLIKLARINI KORUMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ENERJİ VE ÇEVRE POLİTİKALARI AÇISINDAN RESLER VE KORUNAN ALANLAR Osman İYİMAYA Genel Müdür Enerji hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olarak başta sanayi, teknoloji,

Detaylı

Doğa, Çevre, Doğal Kaynak ve Biyolojik Çeşitlilik

Doğa, Çevre, Doğal Kaynak ve Biyolojik Çeşitlilik TEMEL KAVRAMLAR Doğa, çevre, Doğal Kaynak ve Biyolojik Çeşitlilik Kavramları Yabanıl Alan, Yabanıllık ve Yaban Hayatı Kavramları Doğa Koruma Kavramı ve Kapsamı Doğal Kaynak Yönetiminin Genel Kapsamı Doğa,

Detaylı

Sürdürülebilir Tarım Yöntemleri Prof.Dr.Emine Olhan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi

Sürdürülebilir Tarım Yöntemleri Prof.Dr.Emine Olhan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Sürdürülebilir Tarım Yöntemleri Prof.Dr.Emine Olhan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi TARIMSAL FAALİYETİN ÇEVRE ÜZERİNE ETKİSİ Toprak işleme (Organik madde miktarında azalma) Sulama (Taban suyu yükselmesi

Detaylı

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir.

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir. 2012 LYS4 / COĞ-2 COĞRAFYA-2 TESTİ 2. M 1. Yukarıdaki Dünya haritasında K, L, M ve N merkezleriyle bu merkezlerden geçen meridyen değerleri verilmiştir. Yukarıda volkanik bir alana ait topoğrafya haritası

Detaylı

GAP BÖLGESİ NDE TARIM VE TARIMA DAYALI SANAYİDE ENTEGRE KAYNAK VERİMLİLİĞİ PROJESİ

GAP BÖLGESİ NDE TARIM VE TARIMA DAYALI SANAYİDE ENTEGRE KAYNAK VERİMLİLİĞİ PROJESİ GAP BÖLGESİ NDE TARIM VE TARIMA DAYALI SANAYİDE ENTEGRE KAYNAK VERİMLİLİĞİ PROJESİ PROJENİN GEREKÇESİ VE AMACI Tarım sektörü Türkiye nin Gayri Safi Katma Değerinin yaklaşık %9 unu oluştururken, bu oran

Detaylı

Editör Doç.Dr.Hasan Genç ÇEVRE EĞİTİMİ

Editör Doç.Dr.Hasan Genç ÇEVRE EĞİTİMİ Editör Doç.Dr.Hasan Genç ÇEVRE EĞİTİMİ Yazarlar Doç.Dr.Hasan Genç Doç.Dr.İbrahim Aydın Doç.Dr.M. Pınar Demirci Güler Dr. H. Gamze Hastürk Yrd.Doç.Dr. Suat Yapalak Yrd.Doç.Dr. Şule Dönertaş Yrd.Doç.Dr.

Detaylı

KENTSEL PLANLAMANIN TEMEL NİTELİKLERİ

KENTSEL PLANLAMANIN TEMEL NİTELİKLERİ KENTSEL PLANLAMANIN TEMEL NİTELİKLERİ Kentsel planlama toplum yararını esas alan güvenli ve sürdürülebilir yaşam çevresi oluşturmaya yönelik bir kamu hizmetidir. Kent planlama, mekan oluşumunun nedenlerini,

Detaylı

Dersin Kodu 1200.9133

Dersin Kodu 1200.9133 Çevre Bilimi Dersin Adı Çevre Bilimi Dersin Kodu 1200.9133 Dersin Türü Zorunlu Dersin Seviyesi Dersin AKTS Kredisi 3,00 Haftalık Ders Saati (Kuramsal) 3 Haftalık Uygulama Saati 0 Haftalık Laboratuar Saati

Detaylı

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI V. Hafta Yrd. Doç. Uzay KARAHALİL Uzun Devreli Gelişme Planı-Uludağ MP Uludağ, 6831 sayılı Orman Kanunu nun 25. maddesi gereğince, 20.09.1961 tarih ve 6119-5 sayılı Bakanlık

Detaylı

Hedefler, Aktiviteler, Çıktılar

Hedefler, Aktiviteler, Çıktılar Technical Assistance for Implementation of the By-Law on Strategic Environmental Assessment EuropeAid/133447/D/SER/TR Stratejik Çevresel Değerlendirme Yönetmeliği'nin Uygulanması Teknik Yardım Projesi

Detaylı

Enerji Yönetimi 11 Aralık 2015. Ömer KEDİCİ

Enerji Yönetimi 11 Aralık 2015. Ömer KEDİCİ Enerji Yönetimi 11 Aralık 2015 Ömer KEDİCİ Tanım Enerji yönetimi ; Planlama, Koordinasyon ve Kontrol gibi birbirinden bağımsız olduklarında etkisiz kalabilecek işlevlerin bir araya gelerek oluşturdukları

Detaylı

LAND DEGRADATİON. Hanifi AVCI AGM Genel Müdür Yardımcısı

LAND DEGRADATİON. Hanifi AVCI AGM Genel Müdür Yardımcısı ARAZİ BOZULUMU LAND DEGRADATİON Hanifi AVCI AGM Genel Müdür Yardımcısı LAND DEGRADATİON ( ARAZİ BOZULUMU) SOİL DEGRADATİON (TOPRAK BOZULUMU) DESERTİFİCATİON (ÇÖLLEŞME) Arazi Bozulumu Nedir - Su ve rüzgar

Detaylı

ÇAKÜ Orman Fakültesi Havza Yönetimi ABD 1

ÇAKÜ Orman Fakültesi Havza Yönetimi ABD 1 Uymanız gereken zorunluluklar ÇEVRE KORUMA Dr. Semih EDİŞ Uymanız gereken zorunluluklar Neden bu dersteyiz? Orman Mühendisi adayı olarak çevre konusunda bilgi sahibi olmak Merak etmek Mezun olmak için

Detaylı

İKLİM MÜCADELELERİ. bu küresel sorunlarla yüzleşmede kilit bir rol oynayacak, eğitme, tecrübeye ve uzmanlığa sahiptir.

İKLİM MÜCADELELERİ. bu küresel sorunlarla yüzleşmede kilit bir rol oynayacak, eğitme, tecrübeye ve uzmanlığa sahiptir. İKLİM MÜCADELELERİ 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, iklimdeki değişimler daha belirgin hale gelmiştir. Günümüzde, hava sıcaklığındaki ve yağış miktarındaki değişimler, deniz seviyesinin yükselmesi,

Detaylı

ORMAN KAYNAKLARININ TURİZM AMAÇLI TAHSİSİNE İLİŞKİN SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ ODC: 906

ORMAN KAYNAKLARININ TURİZM AMAÇLI TAHSİSİNE İLİŞKİN SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ ODC: 906 ISBN: 978-605-4610-19-8 ORMAN KAYNAKLARININ TURİZM AMAÇLI TAHSİSİNE İLİŞKİN SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ ODC: 906 The Determinition of The Problems and Solution ways, Interested in Allocated Forest Resources

Detaylı

MADRID DE STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME. Mariano Oliveros mariano.oliveros@madrid.org Şube Müdürü Çevresel Değerlendirme Genel Müdürlüğü.

MADRID DE STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME. Mariano Oliveros mariano.oliveros@madrid.org Şube Müdürü Çevresel Değerlendirme Genel Müdürlüğü. MADRID DE STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME Mariano Oliveros mariano.oliveros@madrid.org Şube Müdürü Çevresel Değerlendirme Genel Müdürlüğü. Madrid 1 STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME (SÇD) SÇD, sürdürülebilirliğe

Detaylı

TÜRKİYE ÇEVRE POLİTİKASINA ÖNEMLİ BİR DESTEK: AVRUPA BİRLİĞİ DESTEKLİ PROJELER

TÜRKİYE ÇEVRE POLİTİKASINA ÖNEMLİ BİR DESTEK: AVRUPA BİRLİĞİ DESTEKLİ PROJELER Technical Assistance for Implementation Capacity for the Environmental Noise Directive () Çevresel Gürültü Direktifi nin Uygulama Kapasitesi için Teknik Yardım Projesi Technical Assistance for Implementation

Detaylı

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi İÇDAŞ A.Ş. Sürdürülebilirlik Yönetim Birimi Amaç ve İçerik Bu eğitim sunumu ile paydaşlarımıza Sürdürülebilirliği tanıtmak ve şirketimizin Sürdürülebilirlik alanında

Detaylı

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI Bugün şehirlerimizdeki problemlerin çoğu fakirlik, eşitsizlik, işsizlik, işe ve mal ve hizmetlere erişim zorlukları, düşük düzeyde sosyal ilişkiler ve kentsel alanlardaki düşük

Detaylı

Bursa Yenileşim Ödülü Başvuru Raporu

Bursa Yenileşim Ödülü Başvuru Raporu 1- YENİLEŞİM YÖNETİMİ / LİDERLİK Liderler, yenilikçi bir kurum için gerekli olan ihtiyaçlar doğrultusunda; Yenileşim doğrultusunda vizyonu oluştururlar, Strateji ve politikaları tanımlarlar, Farkındalık

Detaylı

Dünyada 3,2 milyon tona, ülkemizde ise 40 bin tona ulaşan pestisit tüketimi bunun en önemli göstergesidir. Pestisit kullanılmaksızın üretim yapılması

Dünyada 3,2 milyon tona, ülkemizde ise 40 bin tona ulaşan pestisit tüketimi bunun en önemli göstergesidir. Pestisit kullanılmaksızın üretim yapılması Pestisit; herhangi bir istenmeyen canlının (zararlı organizma), yayılmasını engelleyen, uzaklaştıran ya da ondan koruyan her türlü bileşik ya da bileşikler karışımıdır. Tarımda pestisitler, zararlı organizmaları

Detaylı

Yıllar 2015 2016 2017 2018 2019 PROJE ADIMI - FAALİYET. Sorumlu Kurumlar. ÇOB, İÇOM, DSİ, TİM, Valilikler, Belediyeler ÇOB, İÇOM, Valilikler

Yıllar 2015 2016 2017 2018 2019 PROJE ADIMI - FAALİYET. Sorumlu Kurumlar. ÇOB, İÇOM, DSİ, TİM, Valilikler, Belediyeler ÇOB, İÇOM, Valilikler 1. HAVZA KORUMA PLANI KURUM VE KURULUŞLARIN KOORDİNASYONUNUN 2. SAĞLANMASI 3. ATIK SU ve ALTYAPI YÖNETİMİ 3.1. Göl Yeşil Kuşaklama Alanındaki Yerleşimler Koruma Planı'nda önerilen koşullarda önlemlerin

Detaylı

vizyon escarus hakkında misyon hakkında Escarus un misyonu, müşterilerine sürdürülebilirlik çözümleri sunan öncü bir şirket olmaktır.

vizyon escarus hakkında misyon hakkında Escarus un misyonu, müşterilerine sürdürülebilirlik çözümleri sunan öncü bir şirket olmaktır. escarus hakkında Nisan 2011 de faaliyetine başlayan Escarus Sürdürülebilir Danışmanlık A.Ş., deneyimli ve profesyonel kadrosuyla sürdürülebilirlik çözümleri geliştirerek, danışmanlık hizmetleri vermek

Detaylı

Alanın Gelişimi ile İlgili Kriterler

Alanın Gelişimi ile İlgili Kriterler KORUNAN ALANLAR Korunan alanlar incelenip, değerlendirilirken ve ilan edilirken yalnız alanın yeri ile ilgili ve ekolojik kriterler değil, onların yanında tarih, kültürel ya da bilimsel değerleri de dikkate

Detaylı

Sürdürülebilirlik ve Kaynak Verimliliğine Yönelik Güncel Gelişme ve Yaklaşımlar

Sürdürülebilirlik ve Kaynak Verimliliğine Yönelik Güncel Gelişme ve Yaklaşımlar Sürdürülebilirlik ve Kaynak Verimliliğine Yönelik Güncel Gelişme ve Yaklaşımlar Prof.Dr. Göksel N. Demirer Orta Doğu Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Temiz Gelecek Gençlerle Gelecek Projesi

Detaylı

Doğayla Uyumlu Yaşamın Adresi:

Doğayla Uyumlu Yaşamın Adresi: Özlem İkinci Dr, Bilimsel Programlar Başuzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Doğayla Uyumlu Yaşamın Adresi: Ekolojik Köyler Büyük şehirlerde yaşayan pek çok kişinin hayalidir köy yaşamı. Gürültüden

Detaylı

Zeynep Gamze MERT Gülşen AKMAN Kocaeli Üniversitesi EKO- ENDÜSTRİYEL PARK KAPSAMINDA ENERJİ VERİMLİLİĞİ

Zeynep Gamze MERT Gülşen AKMAN Kocaeli Üniversitesi EKO- ENDÜSTRİYEL PARK KAPSAMINDA ENERJİ VERİMLİLİĞİ Zeynep Gamze MERT Gülşen AKMAN Kocaeli Üniversitesi EKO- ENDÜSTRİYEL PARK KAPSAMINDA ENERJİ VERİMLİLİĞİ DOĞAL ÇEVRİMLER Enerji Girdisi Atık yok Isı kaybı Yerkabuğun dan sağlanan malzeme Yerkabuğun a bırakılan

Detaylı

T.C. MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ Fen-Edebiyat Fakültesi

T.C. MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ Fen-Edebiyat Fakültesi T.C. EHET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ Fen-Edebiyat Fakültesi ÖĞRETİ YILI : 2015 / 2016 PROGRAI : COĞRAFYA Dersin (adı,teorik,uygulama,kredisi, toplam ve AKT değişikliklerinde; dersin kodu "15" ile başlayacak,

Detaylı

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 14.Hafta SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM VE GİRDİ KULLANIMI. Dr. Osman Orkan Özer

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 14.Hafta SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM VE GİRDİ KULLANIMI. Dr. Osman Orkan Özer Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 14.Hafta SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM VE GİRDİ KULLANIMI Dr. Osman Orkan Özer SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM VE GİRDİ KULLANIMI Sürdürülebilir tarım; Günümüz kuşağının besin gereksinimi

Detaylı

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Çalışan Sağlığı ve Bilimsel Kapasitenin Güçlendirilmesi Projesi

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Çalışan Sağlığı ve Bilimsel Kapasitenin Güçlendirilmesi Projesi Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Çalışan Sağlığı ve Bilimsel Kapasitenin Güçlendirilmesi Projesi Şu anki sunumun yapılmasına imkan tanıyan bu proje, 692188 sayılı anlaşma kapsamındaki AB Horizon 2020 Araştırma

Detaylı

TARIM - AGRICULTURE. İlkay Dellal. 6 th March 2018, Bilkent Hotel, Bilkent- Ankara 6 Mart 2018, Bilkent Otel, Bilkent Ankara

TARIM - AGRICULTURE. İlkay Dellal. 6 th March 2018, Bilkent Hotel, Bilkent- Ankara 6 Mart 2018, Bilkent Otel, Bilkent Ankara Technical Assistance for Developed Analytical Basis for Formulating Strategies and Actions towards Low Carbon Development Düşük Karbonlu Kalkınma İçin Çözümsel Tabanlı Strateji ve Eylem Geliştirilmesi

Detaylı

ORMANLARIMIZ ve ORMANCILIĞIMIZ OLASI İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİNE KARŞI DİRENEBİLİR Mİ?

ORMANLARIMIZ ve ORMANCILIĞIMIZ OLASI İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİNE KARŞI DİRENEBİLİR Mİ? ORMANLARIMIZ ve ORMANCILIĞIMIZ OLASI İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİNE KARŞI DİRENEBİLİR Mİ? Yücel ÇAĞLAR ormanlarindelisi@gmail.com (Resim:Jakub Roszak (Yaş 8) Nedenleri mi? Sonuçları mı? Önlemleri mi? Ekolojik

Detaylı

Dr. Ronald Pohoryles Direktör, ICCR

Dr. Ronald Pohoryles Direktör, ICCR RIPIA Metodu: kısa genel bilgi Dr. Ronald Pohoryles Direktör, ICCR RIPIA metodu kılavuz şema Başlama 1. Profil/ Dayanak 4. Uygulama 2. Plan analizi 3. Genişletilmiş analiz RIPIA method key diagram Buradan

Detaylı

Bu proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilmektedir

Bu proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilmektedir Technical Assistance for Implementation of the By-Law on Strategic Environmental Assessment EuropeAid/133447/D/SER/TR Stratejik Çevresel Değerlendirme Yönetmeliği'nin Uygulanması Teknik Yardım Projesi

Detaylı

İÇİNDEKİLER İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...VII BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...IX İÇİNDEKİLER...XI KISALTMALAR...XXI

İÇİNDEKİLER İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...VII BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...IX İÇİNDEKİLER...XI KISALTMALAR...XXI İÇİNDEKİLER İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...VII BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...IX İÇİNDEKİLER...XI KISALTMALAR...XXI BİRİNCİ BÖLÜM ÇEVRENİN KORUNMASI, ÇEVRE HAKKI 1. ÇEVRENİN KORUNMASI...1 I. Çevre Kavramı...1 Çevresel

Detaylı

Çevre Alanında Kapasite Geliştirme Projesi Düzenleyici Etki Analizi Ön Çalışma

Çevre Alanında Kapasite Geliştirme Projesi Düzenleyici Etki Analizi Ön Çalışma Çevre Alanında Kapasite Geliştirme Projesi Düzenleyici Etki Analizi Ön Çalışma Yaban Kuşlarının Korunması Direktifi 2009/147/EC İçerik Kuş Direktifi Ön DEA raporu Rapor sonrası yapılanlar İstişare Süreci

Detaylı

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ÖĞRENCİLERİ BİTİRME PROJESİ YARIŞMASI 2014-2015

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ÖĞRENCİLERİ BİTİRME PROJESİ YARIŞMASI 2014-2015 TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ÖĞRENCİLERİ BİTİRME PROJESİ YARIŞMASI 2014-2015 ENDÜSTRİYEL YAPININ YENİLİKÇİ VE BİLGİ ODAKLI DÖNÜŞÜMÜNÜN BURSA ÖRNEĞİNDE İNCELENMESİ PROJE RAPORU İÇİNDEKİLER

Detaylı

SÜRDÜRÜLEBİLİR ARAZİ YÖNETİMİ İŞ FORUMU. Ankara Deklarasyonu

SÜRDÜRÜLEBİLİR ARAZİ YÖNETİMİ İŞ FORUMU. Ankara Deklarasyonu SÜRDÜRÜLEBİLİR ARAZİ YÖNETİMİ İŞ FORUMU Ankara Deklarasyonu Özet 2015 yılının Eylül ayında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi kapsamında Arazi Bozulumunun Dengelenmesi

Detaylı

http://www.cizgidisigirisim.com.tr/danismanlik.aspx?main=ekolojiktasarimv erestorasyondanismanligi

http://www.cizgidisigirisim.com.tr/danismanlik.aspx?main=ekolojiktasarimv erestorasyondanismanligi http://www.cizgidisigirisim.com.tr/danismanlik.aspx?main=ekolojiktasarimv erestorasyondanismanligi KENTSEL VE KURUMSAL KARBON YÖNETİMİ DANIŞMANLIĞI Kentsel ve Kurumsal Karbon Yönetimi Danışmanlığı kapsamında,

Detaylı

AKDENİZ EYLEM PLANI SEKRETARYASI (AEP)

AKDENİZ EYLEM PLANI SEKRETARYASI (AEP) AKDENİZ EYLEM PLANI SEKRETARYASI (AEP) Türkçe Adı Akdeniz Eylem Planı Sekretaryası (AEP) İngilizce Adı Secretariat on Mediterrenaen Action Plan (MAP) Logo Resmi İnternet Sitesi http://www.unepmap.org Kuruluş

Detaylı

Sunan: Prof.Dr.Alper Çabuk

Sunan: Prof.Dr.Alper Çabuk Bir CBS Akademisyeni Gözüyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı CBS Genel Müdürlüğü Belgelendirme ve Yaygınlaştırma Dairesi Başkanlığı nın Projeleri ve Ülkemiz Geleceği Açısından Önemi Sunan: Prof.Dr.Alper

Detaylı

YÜZEYSULARI ÇALIŞMA GRUBU

YÜZEYSULARI ÇALIŞMA GRUBU 1/23 HEDEFLER Mühendislerimiz ve akademisyenlerimiz ile birlikte gelişmiş yöntem ve teknikleri kullanarak; su kaynaklarımızın planlama, inşaat ve işletme aşamalarındaki problemlere çözüm bulmak ve bu alanda

Detaylı

YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı. Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK

YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı. Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK Dünyada kültüre alınıp yetiştirilmekte olan 138 meyve türünden, yaklaşık 16'sı subtropik meyve türü olan 75'e yakın tür ülkemizde

Detaylı

SÇD için kurumsal ve organizasyonel değişim

SÇD için kurumsal ve organizasyonel değişim Technical Assistance for Implementation of the By-Law on Strategic Environmental Assessment EuropeAid/133447/D/SER/TR Stratejik Çevresel Değerlendirme Yönetmeliği'nin Uygulanması Teknik Yardım Projesi

Detaylı

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye Fırsatlar Ülkesi Türkiye Yatırımcılar için Güvenli bir Liman Tarım ve Gıda Sektöründe Uluslararası Yatırımlar Dr Mehmet AKTAŞ Yaşar Holding A.Ş. 11-12 Şubat 2009, İstanbul sunuş planı... I. Küresel gerçekler,

Detaylı

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI IV. Hafta Yrd. Doç. Uzay KARAHALİL İşletme Amaçları Biyolojik çeşitliliği korumak, Rekreasyon ve estetik değerleri topluma sunabilmek, Yangın riskini azaltmak, Net karbon

Detaylı

TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM

TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM Prof.Dr. Şule ALTUN, Bursa Teknik Üniversitesi B U T E K O M S E M I N E R L E R I, 2 9. 0 9. 2 0 1 4, B U R S A İklim değişikliği Küresel iklim değişikliği Küresel Isınma

Detaylı

Prof. Dr. Zerrin TOPRAK Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Prof. Dr. Zerrin TOPRAK Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Prof. Dr. Zerrin TOPRAK Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ Stratejik Temalar Stratejik Amaç Stratejik Alan Performans Hedefi Faaliyetler/ Projeler Stratejik

Detaylı

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre Çevre Yüzyılı Çevre; canlıların yaşamı boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Hava, su ve toprak bu çevrenin fizikî unsurlarını; insan, hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise, biyolojik unsurlarını

Detaylı

Proje alanı, süresi ve bütçesi

Proje alanı, süresi ve bütçesi 1 Proje Gelişim Süreci Projenin amacı Proje alanı, süresi ve bütçesi İşbirliği yapılan kurumlar Proje Bileşenleri Proje Faaliyetleri 2/21 Mart 2011 Mart 2011 Mart 2012 Mart 2012 Haziran 2012 Haziran 2013

Detaylı

Yaban Yaşamı Koridorları Olarak Ekolojik Köprüler

Yaban Yaşamı Koridorları Olarak Ekolojik Köprüler 3. Köprüler Viyadükler Sempozyumu, 08-09-10 Mayıs 2015 TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi. Yaban Yaşamı Koridorları Olarak Ekolojik Köprüler Duygu Doğan T.C. İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar

Detaylı

1972 Dünya Miras Sözleşmesi

1972 Dünya Miras Sözleşmesi 1972 Dünya Miras Sözleşmesi Dünyada kültürel ve çevresel açıdan evrensel üstün değer taşıyan tarihsel alan ve doğal bölgelerin korunması Dünya Miras Listesi 745 Kültürel 188 Doğal 29 Karma (Doğal ve kültürel)

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI 3-4 Aile bireyleri birbirlerine yardımcı olurlar. Anahtar kavramlar: şekil, işlev, roller, haklar, Aileyi aile yapan unsurlar Aileler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar Aile üyelerinin farklı rolleri

Detaylı

AB ve Türkiye Sivil Toplum Diyaloğu - IV Tüketicinin ve Sağlığın Korunması Hibe Programı

AB ve Türkiye Sivil Toplum Diyaloğu - IV Tüketicinin ve Sağlığın Korunması Hibe Programı AB ve Türkiye Diyaloğu - IV Tüketicinin ve Sağlığın Korunması Avrupa Birliği Bakanlığı, Katılım Öncesi AB Mali Yardımı kapsamında finanse edilen diyalog sürecini desteklemeye devam etmektedir. Diyaloğu-IV

Detaylı

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012 Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme 30 Mayıs 2012 Sürdürülebilir Kalkınma gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma

Detaylı

Proje DöngD. Deniz Gümüşel REC Türkiye. 2007,Ankara

Proje DöngD. Deniz Gümüşel REC Türkiye. 2007,Ankara Proje Yönetiminde Y Temel Kavramlar Proje DöngD ngüsü Yönetimi ve Mantıksal Çerçeve eve Yaklaşı şımı Deniz Gümüşel REC Türkiye 2007,Ankara TEMEL KAVRAMLAR Proje nedir? Proje Yönetimi nedir???? Proje Döngüsü

Detaylı

2018 / 2019 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSLARI 11. SINIF COĞRAFYA DERSİ YILLIK PLAN ÖRNEĞİ

2018 / 2019 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSLARI 11. SINIF COĞRAFYA DERSİ YILLIK PLAN ÖRNEĞİ 2018 / 2019 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSLARI 11. SINIF COĞRAFYA DERSİ YILLIK PLAN ÖRNEĞİ Ay EKİM Hafta Ders Saati Biyoçeşitlilik Biyoçeşitlilik Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı

Detaylı

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK Daha kapsayıcı bir toplum için sözlerini eyleme dökerek çalışan iş dünyası ve hükümetler AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK Avrupa da önümüzdeki

Detaylı

SÜRDÜRÜLEBİLİR ARAZİ YÖNETİMİ İŞ FORUMU. Ankara Deklarasyonu

SÜRDÜRÜLEBİLİR ARAZİ YÖNETİMİ İŞ FORUMU. Ankara Deklarasyonu SÜRDÜRÜLEBİLİR ARAZİ YÖNETİMİ İŞ FORUMU Ankara Deklarasyonu Özet 2015 yılının Eylül ayında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi kapsamında Arazi Bozulumunun Dengelenmesi

Detaylı

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ COĞRAFYA BÖLÜMÜ

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ COĞRAFYA BÖLÜMÜ T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ COĞRAFYA BÖLÜMÜ HAVZA YÖNETİMİ DERSİ Havza Ekosistemini Oluşturan Sosyo-Ekonomik Özellikler Dr. Şevki DANACIOĞLU Doğal Kaynakların Tahribine Neden Olan

Detaylı

SİLVİKÜLTÜREL PLANLAMA-2. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER

SİLVİKÜLTÜREL PLANLAMA-2. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER SİLVİKÜLTÜREL PLANLAMA-2 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER Marjinal ekolojik şartlardaki gevşek kapalı bir Ardıç ormanı, ana amacı odun üretimi ise bu orman verimsiz kabul edilmektedir. Ancak işletme amacı

Detaylı

SULAMA VE ÇEVRE. Küresel Su Bütçesi. PDF created with pdffactory trial version www.pdffactory.com. Yrd. Doç. Dr. Hakan BÜYÜKCANGAZ

SULAMA VE ÇEVRE. Küresel Su Bütçesi. PDF created with pdffactory trial version www.pdffactory.com. Yrd. Doç. Dr. Hakan BÜYÜKCANGAZ Sulama? Çevre? SULAMA VE ÇEVRE Yrd. Doç. Dr. Hakan BÜYÜKCANGAZ SULAMA: Bitkinin gereksinimi olan ancak doğal yağışlarla karşılanamayan suyun toprağa yapay yollarla verilmesidir ÇEVRE: En kısa tanımıyla

Detaylı

Prof.Dr.İlkden Tazebay-Yrd.Doç.Dr.Işıl Kaymaz 15

Prof.Dr.İlkden Tazebay-Yrd.Doç.Dr.Işıl Kaymaz 15 3.2.5. Kültürel Peyzaj Yönetimi Peyzaj, toplumun yaşam tarzı ve faaliyetleri ile biçimlendirilmiş, o toplum tarafından yaratılan ve değişime zorlanan özellikleri yansıtır. Genel anlamda kültürel peyzaj

Detaylı

BÖLÜM 8 EKOLOJİK KOMMÜNİTELER

BÖLÜM 8 EKOLOJİK KOMMÜNİTELER BÖLÜM 8 EKOLOJİK KOMMÜNİTELER Ekolojik bir yaklaşımla, bireysel olarak bir organizmanın ya da tek bir türe ait bir populasyonun bir şekilde çevresindeki kompleks etkileşimlerden ayrılmış izole bir şekilde

Detaylı

GT Türkiye İşletme Risk Yönetimi Hizmetleri. Sezer Bozkuş Kahyaoğlu İşletme Risk Yönetimi, Ortak CIA, CFE, CFSA, CRMA, CPA sezer.bozkus@gtturkey.

GT Türkiye İşletme Risk Yönetimi Hizmetleri. Sezer Bozkuş Kahyaoğlu İşletme Risk Yönetimi, Ortak CIA, CFE, CFSA, CRMA, CPA sezer.bozkus@gtturkey. GT Türkiye İşletme Risk Hizmetleri Sezer Bozkuş Kahyaoğlu İşletme Risk, Ortak CIA, CFE, CFSA, CRMA, CPA sezer.bozkus@gtturkey.com İşletme Risk Hakkında Risk, iş yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır ve kaçınılmazdır.

Detaylı

Öğretim Üyeleri İçin Ön Söz Öğrenciler İçin Ön Söz Teşekkürler Yazar Hakkında Çevirenler Çeviri Editöründen

Öğretim Üyeleri İçin Ön Söz Öğrenciler İçin Ön Söz Teşekkürler Yazar Hakkında Çevirenler Çeviri Editöründen Öğretim Üyeleri İçin Ön Söz Öğrenciler İçin Ön Söz Teşekkürler Yazar Hakkında Çevirenler Çeviri Editöründen ix xiii xv xvii xix xxi 1. Çevre Kimyasına Giriş 3 1.1. Çevre Kimyasına Genel Bakış ve Önemi

Detaylı

ULUSLARARASI ÇEVRE MEVZUATI

ULUSLARARASI ÇEVRE MEVZUATI ULUSLARARASI ÇEVRE MEVZUATI 1. Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi (1969) Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi (The Vienna Convention on the Law of Treaties, 1969 (VCLT)), uluslararası hukuk araçlarının

Detaylı

ORMAN KORUMA ORMAN KORUMA YA GİRİŞ

ORMAN KORUMA ORMAN KORUMA YA GİRİŞ ORMAN KORUMA ORMAN KORUMA YA GİRİŞ Prof. Dr. Ertuğrul BİLGİLİ Ekim 2014 Foto: İ.BAYSAL Balıkesir, 2006 Orman Korumanın Tanımı Modern ormancılığın amacı, ormanın devamlılığını sağlayarak en uygun yararlanmayı

Detaylı

ARAZİ KULLANIM PLANLAMASI

ARAZİ KULLANIM PLANLAMASI ARAZİ KULLANIM PLANLAMASI ön koşul kavramsal uzlaşı niçin planlama? toplumsal-ekonomikhukuksal gerekçe plan kapsam çerçevesi plan yapımında yetkiler planın ilkesel doğrultuları ve somut koşulları plan

Detaylı

DİKMEN BÖLGESİ STRETEJİK GELİŞİM PLANI 2012-2014

DİKMEN BÖLGESİ STRETEJİK GELİŞİM PLANI 2012-2014 DİKMEN BÖLGESİ STRETEJİK GELİŞİM PLANI 2012-2014 Eyül 2011 Bu yayın Avrupa Birliği nin yardımlarıyla üretilmiştir. Bu yayının içeriğinin sorumluluğu tamamen The Management Centre ve Dikmen Belediyesi ne

Detaylı

2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları

2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları 2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları Virpi Einola-Pekkinen 11.1.2011 1 Strateji Nedir? bir kağıt bir belge bir çalışma planı bir yol bir süreç bir ortak yorumlama ufku? 2 Stratejik Düşünme Nedir?

Detaylı

KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ. Yrd. Doç. Dr. Tülay Korkusuz Polat 1/37

KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ. Yrd. Doç. Dr. Tülay Korkusuz Polat 1/37 KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ Yrd. Doç. Dr. Tülay Korkusuz Polat 1/37 Risk kültürü (1/5) Etkin bir risk yönetimi için çok boyutlu düşünme kültürü geliştirilmeli, farklılıklar ve riskler fırsatlara dönüştürülmelidir.

Detaylı

Eco new farmers. Modül 1- Organik Tarıma Giriş. Bölüm 4- Organik Tarım ve Koruma

Eco new farmers. Modül 1- Organik Tarıma Giriş. Bölüm 4- Organik Tarım ve Koruma Eco new farmers Modül 1- Organik Tarıma Giriş Bölüm 4- Organik Tarım ve Koruma Modul 1- Organik Tarıma Giriş Bölüm 4 Organik Tarım ve Koruma www.econewfarmers.eu 1. Giriş Organik tarım kültür alanlarında

Detaylı

Environmental Noise Directive. Veri Yönetimi Uzmanı Saul DAVIS, Anahtar Uzman 4

Environmental Noise Directive. Veri Yönetimi Uzmanı Saul DAVIS, Anahtar Uzman 4 TR2009/0327.03-01/001 Technical Assistance for Implementation Capacity for the () Çevresel Gürültü Direktifinin Uygulama Kapasitesi için Teknik Yardım Projesi Bu Proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti

Detaylı

Hedef 1: KAPASİTE GELİŞTİRME

Hedef 1: KAPASİTE GELİŞTİRME Proje, Küresel Çevre Fonu (GEF) mali desteğiyle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Gıda Tarım ve Hayvancılık

Detaylı

Yapı Kredi Finansal Kiralama A. O. Ücretlendirme Politikası

Yapı Kredi Finansal Kiralama A. O. Ücretlendirme Politikası Yapı Kredi Finansal Kiralama A. O. Ücretlendirme Politikası Bu politika, Yapı Kredi Finansal Kiralama A.O. nın ( Şirket ) faaliyetlerinin kapsamı ve yapısı ile stratejileri, uzun vadeli hedefleri ve risk

Detaylı

KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ

KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ Bilim adamlarınca, geçtiğimiz yıllarda insan faaliyetlerindeki artışa paralel olarak, küresel ölçekte çevre değişiminde ve problemlerde artış olduğu ifade edilmiştir. En belirgin

Detaylı

Antalya da AB İşlerinin Yönetilmesine Yönelik Kapasitelere İlişkin Eğitim İhtiyaç Analizi

Antalya da AB İşlerinin Yönetilmesine Yönelik Kapasitelere İlişkin Eğitim İhtiyaç Analizi Antalya da AB İşlerinin Yönetilmesine Yönelik Kapasitelere İlişkin Eğitim İhtiyaç Analizi 1 Giriş Bu özet raporda, Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından Antalya Valiliği ile birlikte Mart-Nisan-Mayıs 213

Detaylı

Tedarik Zinciri Yönetimi

Tedarik Zinciri Yönetimi Tedarik Zinciri Yönetimi -Tedarikçi Seçme Kararları- Yrd. Doç. Dr. Mert TOPOYAN Satın Alma Bir ișletme, dıșarıdan alacağı malzeme ya da hizmetlerle ilgili olarak satın alma (tedarik) fonksiyonunda beș

Detaylı

BODRUM PARK RESORT & LATANYA PARK RESORT 2017 YILI MAVİ BAYRAK ÇEVRE EĞİTİM VE BİLİNÇLENDİRME ETKİNLİKLERİ DOSYASI

BODRUM PARK RESORT & LATANYA PARK RESORT 2017 YILI MAVİ BAYRAK ÇEVRE EĞİTİM VE BİLİNÇLENDİRME ETKİNLİKLERİ DOSYASI BODRUM PARK RESORT & LATANYA PARK RESORT 2017 YILI MAVİ BAYRAK ÇEVRE EĞİTİM VE BİLİNÇLENDİRME ETKİNLİKLERİ DOSYASI YÖNETİCİ ÇEVRE EĞİTİMİ AKDENİZ ÇAM KABUK BÖCEĞİ MÜCADELESİ GERİ DÖNÜŞÜM EĞİTİMİ AĞAÇ DİKME

Detaylı

TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM. Prof.Dr. Şule ALTUN, Bursa Teknik Üniversitesi

TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM. Prof.Dr. Şule ALTUN, Bursa Teknik Üniversitesi TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM Prof.Dr. Şule ALTUN, Bursa Teknik Üniversitesi İklim değişikliği Küresel iklim değişikliği Küresel Isınma Sera gazları 1. Karbon Dioksit (CO 2 ) 2. Metan (CH 4 ) 3. Diazot

Detaylı

Kimya Sektöründe Sürdürülebilirlik Çalışmaları. 3 Mayıs 2016

Kimya Sektöründe Sürdürülebilirlik Çalışmaları. 3 Mayıs 2016 Kimya Sektöründe Sürdürülebilirlik Çalışmaları 3 Mayıs 2016 Türkiye Kimya Sanayi Kimya sanayi, pek çok sektöre ara mal ve hammadde temin eden bir sanayi dalı olarak, gerek üretim gerekse de dış ticarette

Detaylı