Zeynep KAPLAN YÜKSEK LİSANS TEZİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Zeynep KAPLAN YÜKSEK LİSANS TEZİ"

Transkript

1

2

3 YATIRIM PROJELERİNDE SOSYAL FAYDA - MALİYET ANALİZİ VE ÖRNEK UYGULAMA Zeynep KAPLAN YÜKSEK LİSANS TEZİ İŞLETME ANABİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HAZİRAN 2014

4

5 ETİK BEYAN Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında; Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi, Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu, Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi, Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı, Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu, bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim. Zeynep Kaplan / /2014

6 iv YATIRIM PROJELERİNDE SOSYAL FAYDA MALİYET ANALİZİ VE ÖRNEK UYGULAMA (Yüksek Lisans Tezi) Zeynep KAPLAN GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Haziran 2014 ÖZET Tüm ülkeler, özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, kısıtlı olan kaynaklarını en etkin biçimde değerlendirmek amacıyla yatırım kararlarını doğru vermek zorundadırlar. Bu nedenle, yatırım projelerinin fayda ve maliyetlerinin ulusal ekonomi açısından ele alınması gerekmektedir. Bu hem demokrasi hem de tüketici egemenliği yönünden oldukça önemlidir. Bu anlayış, yatırım projelerinin sadece doğrudan fayda ve maliyetleri yönünden değil, aynı zamanda dolaylı fayda ve maliyetleri yönünden de değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. İşte bu yaklaşım, sosyal fayda-maliyet analizidir. Çalışmada, kıt kaynakların toplum açısından en yüksek verimi sağlayacakları yatırımlara yönlendirilmesi amacıyla kullanılan sosyal fayda maliyet analizi ayrıntılı bir şekilde ele alınmış ve İstanbul da 2019 yılında gerçekleştirilmesi planlanan Kabataş Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi ne uygulanmıştır. Bu kapsamda ilk olarak, yıllarına ait verilere dayanılarak Türkiye için standart dönüştürme faktörü tespit edilmiştir. Ardından, dönemine ait veriler kullanılarak, Türkiye için ortalama sosyal iskonto oranı tahmin edilmiştir. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin sosyal fayda-maliyet analizi sonucunda, projenin toplumsal açıdan yapılabilir olduğu yani projenin net sosyal değer yarattığı sonucuna varılmıştır. Bilim Kodu : Anahtar Kelimeler : Sosyal fayda-maliyet analizi, gölge fiyat, sosyal iskonto oranı, ulaştırma yatırımlarının değerlendirilmesi Sayfa Adedi : 165 Tez Danışmanı : Prof. Dr. Ahmet AKSOY

7 v THE SOCIAL COST-BENEFIT ANALYSIS OF INVESTMENT PROJECTS AND SAMPLE APPLICATION (Master Thesis) Zeynep KAPLAN GAZİ UNIVERSITY INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES June 2014 ABSTRACT All countries and in particular developing countries like Turkey should make accurate investment decisions in order to make most of their limited resources. Therefore, the benefits and costs of investment projects should be evaluated in terms of the national economy. This is very important for both democracy and the consumer sovereignty. This approach requires that investment projects should be evaluated not only in terms of direct benefits and costs, but also in terms of indirect costs and benefits. This approach is the social benefit-cost analysis. In this study, the social benefit-cost analysis which is used to canalize limited resources to investment that provides the highest yield for society, was discussed in a detailed manner and was implemented to Kabataş-Halkalı Rail Line Project, scheduled to take place in 2019 in İstanbul. In this context, firstly, using the data of the year , the standard conversion factor was determined for our country. Then, using the data for the period , the average social discount rate for our country was estimated. The social analysis shows that the project is feasible for society and generates net social value. Science Code : Key Words : Social Cost-Benefit Analysis, Shadow price, Social discount rate, Evaluation of transportation investments Number of Pages : 165 Supervisor : Prof. Dr. Ahmet AKSOY

8 vi TEŞEKKÜR Bu çalışmada, yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesi tekniği olarak kullanılan sosyal fayda maliyet analizi kapsamlı bir şekilde ele alınıp, 2019 yılında gerçekleştirilmesi planlanan Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi ne uygulanmıştır. Söz konusu projeye ilişkin verilerin elde edilmesinde değerli katkılarından dolayı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanlığı Ulaştırma Mühendisi Yunus Emre AYÖZEN e, çalışmayla ilgili olarak yardımlarını esirgemeyen T.C. Kalkınma Bakanlığı Planlama Uzman Yardımcısı Faruk CİRİT ve Planlama Uzmanı Volkan Recai ÇETİN e teşekkürlerimi sunarım. Konuyla ilgili olarak çalışmamın her aşamasında engin deneyim ve tecrübelerini benimle paylaşma nezaketini gösteren değerli danışman hocam Prof. Dr. Ahmet AKSOY a, gösterdiği sabır ve ilgiden dolayı sevgili eşim Harun KAPLAN a ve hayatımın her evresinde olduğu gibi, eğitim hayatım boyunca da maddi ve manevi desteklerini benden esirgemeyen sevgili aileme teşekkürü borç bilirim. Bu tez çalışmasını yakın zamanda ailemize katılacak olan biricik kızıma ithaf ediyorum.

9 vii İÇİNDEKİLER ÖZET... iv ABSTRACT... v TEŞEKKÜR... vi İÇİNDEKİLER... vii ÇİZELGELERİN LİSTESİ... x ŞEKİLLERİN LİSTESİ... xi SİMGELER VE KISALTMALAR... xii 1.GİRİŞ YATIRIM PROJELERİNİN ULUSAL EKONOMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ TEKNİĞİ: SOSYAL FAYDA-MALİYET ANALİZİ Yatırım Projelerinin Ulusal Ekonomi Açısından Değerlendirilmesi Yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde kullanılan kriterler Yatırım Projelerinde Karar Alma Tekniği: Sosyal Fayda-Maliyet Analizi Sosyal fayda-maliyet analizinin tanımı ve kapsamı Sosyal fayda-maliyet analizinin teorik temeli Sosyal fayda-maliyet analizinin tarihsel gelişimi Sosyal fayda-maliyet analizini gerekli kılan koşullar Sosyal fayda-maliyet analizini sınırlandıran faktörler... 39

10 viii 3.YATIRIM PROJELERİNDE SOSYAL FAYDA-MALİYET ANALİZİNİN UYGULANMASI Sosyal Faydaların ve Maliyetlerin Belirlenmesi Sosyal fayda ve maliyetlerin bireysel fayda ve maliyetlerden farkı Yatırım projelerinin sosyal faydalarının belirlenmesi Yatırım projelerinin sosyal maliyetlerinin belirlenmesi Sosyal analiz açısından fayda ve maliyetlerde yapılması gereken düzeltmeler Sosyal Fayda ve Maliyetlerin Ölçülmesi: Gölge Fiyat Gölge fiyat kavramı Gölge fiyatların kullanılmasını gerektiren nedenler Gölge fiyatların hesaplanması Dönüştürme faktörlerinin hesaplanması Türkiye için standart dönüştürme faktörünün hesaplanması SOSYAL FAYDA-MALİYET ANALİZİNDE KULLANILAN İSKONTO ORANI: SOSYAL İSKONTO ORANI Sosyal İskonto Oranı Kavramı Sosyal İskonto Oranının Hesaplanmasında Alternatif Yaklaşımlar Sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımı Sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımı Ağırlıklı ortalama yaklaşımı Sermayenin gölge fiyatı yaklaşımı Dünyada Sosyal İskonto Oranı Uygulamaları Türkiye İçin Sosyal İskonto Oranının Hesaplanması Yurt içi yatırımların getirisinin hesaplanması Yurt içi tasarrufların getirisinin hesaplanması Yurt dışı finansmanın ekonomik maliyetinin hesaplanması Sosyal iskonto oranının hesaplanması

11 ix 5.YATIRIM PROJELERİNDE SOSYAL FAYDA-MALİYET ANALİZİNE İLİŞKİN BİR UYGULAMA: KABATAŞ-HALKALI RAYLI SİSTEM HATTI PROJESİ Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesine İlişkin Genel Bilgiler Projenin yolculuk talep tahmini Projenin işletme planı Projenin gerekli araç sayısı tahmini Projenin Sosyal Fayda-Maliyet Analizi Projenin sosyal maliyetlerinin hesaplanması Projenin sağlayacağı sosyal faydaların hesaplanması Projenin Sosyal Fayda-Maliyet Analizi Sonuçları SONUÇ VE ÖNERİLER KAYNAKLAR EKLER EK-1.Türkiye İçin Standart Dönüştürme Faktörü (Bin ABD Doları) EK-2.Türkiye de Yurt İçi Yatırımların Getirisi, EK-3.Türkiye de Yurt İçi Tasarrufların Getirisi, EK-4.Türkiye de Yurt Dışı Finansmanın Marjinal Ekonomik Maliyeti, EK-5.Türkiye İçin Sosyal İskonto Oranı Hesaplaması, EK-6. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin SFMA Sonuçları (USD) ÖZGEÇMİŞ

12 x ÇİZELGELERİN LİSTESİ Çizelge 4.1. Dünyada kullanılmakta olan sosyal iskonto oranları Çizelge 4.2. Sosyal iskonto oranının hesaplanmasında kullanılan bazı terimlerin değerleri ( ) Çizelge 5.1. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın istasyon bilgileri Çizelge 5.2. Kabataş-Halkalı raylı sistem hattı günlük yolcu sayıları Çizelge 5.3. Metro hattı çalışma saatleri Çizelge 5.4. Metro hattı işletme karakteristiği Çizelge 5.5. Metro hattı araç sefer sayıları ve yıllık araç-km değerleri Çizelge 5.6. Projenin toplam yatırım tutarı ve yıllara dağılımı (USD) Çizelge 5.7. Metro araçlarının birim işletme ve bakım maliyetleri tahmini Çizelge 5.8. Toplam işletme ve bakım maliyetleri (USD) Çizelge 5.9. İstanbul için kişi başı ortalama zaman değeri (2011) Çizelge Seyahat süresi tasarrufu (USD) Çizelge Yatırım yapılmaması halinde ihtiyaç duyulan otobüs ve minibüs sayıları Çizelge Araç işletme maliyetleri Çizelge Araç işletme maliyeti tasarrufu Çizelge Araç yatırım maliyeti tasarrufu Çizelge Karayolu yol bakım maliyeti tasarrufu Çizelge Karayolu kaza maliyeti tasarrufu

13 xi ŞEKİLLERİN LİSTESİ Şekil 3.1. Sosyal fayda ve bireysel fayda farkı eğrisi Şekil 3.2. Piyasa fiyatlarının gölge fiyatlara dönüştürülmesi Şekil 5.1. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın güzergahı Şekil 5.2. Sabah zirve saat kesit trafikleri (2023 yılı yolcu / saat / yön)

14 xii SİMGELER VE KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış bazı simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. Simgeler - - Açıklama Kısaltmalar Açıklama ABD CİF FMA FOB GSMH GSYH IRR İUAP KDV LM NBD NKD NUKD OER SCF SFMA SER TÜİK UPM Amerika Birleşik Devletleri Cost, Insurance, Freight (Maliyet, Sigorta, Navlun) Fayda-Maliyet Analizi Free On Board (Güvertede Teslim) Gayri Safi Milli Hasıla Gayri Safi Yurt İçi Hasıla İç Getiri Oranı İstanbul Ulaşım Ana Planı Katma Değer Vergisi Little-Mirrlees Net Bugünkü Değer Net Katma Değer Net Ulusal Katma Değer Resmi Döviz kuru Standart Dönüştürme Faktörü Sosyal Fayda-Maliyet Analizi Gölge Döviz Kuru Türkiye İstatistik Kurumu İBB Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü

15 1 1.GİRİŞ Bir yatırım projesinin sağlayacağı faydaları ve yol açacağı maliyetleri karşılaştırarak, yatırım önerisinin yapılabilir olup olmadığının ortaya çıkarılması ve çeşitli yatırım önerilerinin fayda ve maliyetlerinin karşılaştırılması suretiyle bunlar arasında öncelik sıralamasının belirlenmesi şeklinde ifade edilen proje değerlendirmesi, özel girişimci açısından yatırımın işletmeye sağlayacağı kar miktarının ne olacağını ifade etmektedir. Oysa ulusal ekonomi açısından proje değerlendirme kavramı daha geniş boyutlu olup, bir yatırım projesinin ekonomide yaratacağı ileri - geri, olumlu - olumsuz tüm etkileri kapsamaktadır. Özel ve ulusal ekonomi yönünden proje değerlendirme kavramları arasındaki bu farklılık, yatırımların özel ve ulusal ekonomi açısından önceliklerinin tespit edilmesinde farklılıklar doğurmaktadır. Bu durumda özel girişimci açısından uygun kabul edilebilecek bir yatırım projesi, ulusal ekonomi açısından yapılan değerlendirme sonucunda reddedilebilmektedir (Erdem, t.y.: 14). Yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde, projenin ekonomik ömrü içerisinde ülke ekonomisi üzerinde yapacağı olumlu ve olumsuz etkiler araştırılmaktadır. Gerçekten yatırım olgusunu makro seviyede değerlendirdiğimizde, yatırım projesinin gerçekleştirilmesi için ekonomideki belli kaynaklar bu projeye tahsis edilmekte ve bu kaynakların başka projeler için kullanımı imkansız hale gelmektedir. Bu durumda ekonominin kıt kaynaklarını tahsis ettiğimiz projenin, ülke ekonomisinin üretim seviyesine, ödemeler dengesine, istihdamına, kamu gelirlerine olan etkilerinin alternatif projeler arasında en olumlu olması gerekmektedir. Ayrıca bir plan içinde yürütülen ekonomilerde yatırım projelerinin planın hedeflerine de ters düşmemesi gerekmektedir. İşte projelerin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde amaç bu özellikleri gösteren üstün projeyi alternatif projeler arasından seçmektir (Alpar, 1973: 6). Yatırımın özel sektörce gerçekleştirilmesi halinde, proje değerlendirme aşamasında özel girişimci doğal olarak, parasal anlamda kendisine belli bir maliyet yükleyecek ve fayda sağlayacak olgularla ilgilenmektedir. Bu nedenle, yapacağı analizde kendisini doğrudan etkilemeyen ve parasal olmayan potansiyel kazanç ve

16 2 kayıpları dikkate almayacaktır. Oysa ticari anlamda karlı olmayan ama yapılması da zorunlu olan eğitim, sağlık, ulaştırma gibi alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi söz konusu olduğunda, proje değerlendirme süreci farklı bir boyut ve nitelik kazanmaktadır. Bu niteliğiyle proje değerlendirmesinde artık net ticari karlılığın dışında net sosyal yararın maksimizasyonu amacı ortaya çıkmaktadır (Gümüş, 1994: 66). Yani, yatırım projelerinin tek başlarına değil, sektörel bir programın parçası olarak incelenmeleri söz konusu olmaktadır. Bu durum bizi Sosyal Fayda Maliyet Analizi ne (SFMA) götürmektedir. Tam rekabet koşullarının geçerli olduğu bir ekonomide fiyat mekanizması, kaynakların etkin dağılımını, herhangi bir sınırlamayla karşılaşmaksızın otomatik olarak düzenlemektedir. Böyle bir ekonomide piyasada oluşan fiyatlar, malların kıtlık derecelerini ve kaynakların alternatif alanlarda kullanımının fırsat maliyetlerini doğru olarak yansıtmaktadır. Ancak gerçek ekonomik hayatta, gelişme düzeyi hangi boyutta olursa olsun, ekonomilerde kaynakların etkin dağılımını sağladığı varsayılan fiyat mekanizmasının sapmalar gösterdiği tespit edilmektedir. Bu koşullar altında, fayda ve maliyetlerin piyasa fiyatlarıyla değerlendirilmesine dayanan proje yatırım ölçütlerinin yeterli olmadığı görülmektedir. Çünkü piyasa fiyatları sosyal fayda ve maliyetlerin ölçüsü olmaktan uzaklaşmaktadır (Konukman, 1995: 75). Bu nedenle, projeyi değerlendiren analiste düşen görev, söz konusu fiyat bozulmalarını elimine ederek ekonomide gerçekte olması gereken fiyatlara ulaşmak ve projenin fayda ve maliyetlerini bu düzeltilmiş fiyatlar (gölge fiyatlar) ile hesaplayarak proje hakkında görüş bildirmektir. Bir ülkede gerçekleştirilecek olan yatırım projelerine ilişkin sosyal analizlerde kullanılmak üzere, ülkenin merkezi kurumlarından biri, piyasa fiyatlarını düzeltilmiş fiyatlara dönüştürmede kullanılacak olan gölge fiyat katsayılarını hesaplayıp, kamuoyu ile paylaşmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak, Türkiye de daha önce Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı nın (T.C. Kalkınma Bakanlığı) bazı hesaplamalarının olduğu görülmektedir. Ancak, kurumun güncel bir hesaplaması bulunmamaktadır. Türkiye de kamu yatırım projelerine ilişkin gerçekleştirilen sosyal analizlerde kullanılan gölge fiyat katsayılarının ise varsayımlara dayandığı görülmektedir. Çalışmamızda bu eksikliği gidermek ve uygulama çalışmamızda da kullanmak üzere, dönemine ait verilerden yararlanılarak ortalama

17 3 standart dönüştürme faktörü hesaplanacaktır. Elde edilecek oranın ülkemiz literatürüne katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Yatırım projelerinin fayda ve maliyetleri yıllara dağılmış şekilde gerçekleşmektedir. Yıllara dağılmış şekilde gerçekleşen bu değerlerle herhangi bir ortak zaman kesitine indirgenmeden işlem yapılması söz konusu değildir. Bu nedenle, indirgeme oranı kullanılarak hepsinin aynı yıl bazına taşınması gerekmektedir. Ortak paydayı sağlamak amacıyla kullanılan bu indirgeme faktörüne iskonto oranı denilmektedir (Akça, t.y.: 29). Seçilecek olan sosyal iskonto oranının ne olacağı SFMA da en önemli sorunlardan birini oluşturmaktadır. Eğer çok düşük bir iskonto haddi tercih edilirse, sosyal olarak etkin bulunmayan projelerin hayata geçirilmesi, özel kesimce kullanılması daha etkin olacak kaynakların kamu kesimine aktarılarak kaynak dağılımında etkinsizlik gibi sorunları beraberinde getirebilmektedir. Bu durum zaten kıt olan kaynakların israf edilmesine yol açarak ulusal ekonomi açısından geri döndürülemez sonuçlar doğurabilmektedir. İskonto haddinin gereğinden yüksek seçilmesi ise toplumsal açıdan gerekli olan yatırım projelerinin gerçekleştirilmesini engelleyerek ulusal ekonominin büyümesi ve kalkınmasına büyük bir engel teşkil edebilmektedir. SFMA da indirgeme oranı olarak sosyal iskonto oranının kullanılması tartışma götürmezken, kullanılacak sosyal iskonto oranının nasıl hesaplanacağı ise hala tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bu konuda çalışma yapan akademisyenler, uluslararası kuruluşların uzmanları ve konunun kamu tarafında yer alan teknisyenler tarafından çeşitli yaklaşımlar ileri sürülmüş olmakla birlikte, henüz dünyada bir fikir birliğinin oluştuğundan bahsetmek mümkün değildir. Türkiye de kamu yatırım projelerinin sosyal analizinde kullanılan iskonto oranının tamamen varsayımlara dayandırıldığı görülmektedir. Henüz uygulamada kullanılmasa da, T.C. Kalkınma Bakanlığı Yatırım Programlama, İzleme ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü tarafından 2012 yılında hazırlanmış olan Türkiye İçin Ekonomik İndirgeme Oranı Tahmini çalışması literatür açısından önemlidir. Söz konusu çalışmada, dönemine ait veriler kullanılarak, Türkiye için ortalama ekonomik indirgeme oranı % 9,8 olarak tahmin edilmiştir. Ekonomik iskonto oranının hesaplanmasında; Jenkins, Kuo ve Harberger in Güney Afrika

18 4 Cumhuriyeti için ekonomik iskonto oranının hesaplandığı çalışmada (2011) izlenen yol kullanılmıştır. Bu tez çalışmasında, hem T.C. Kalkınma Bakanlığı nca hazırlanan çalışmadan hem de söz konusu çalışmanın temelini oluşturan Jenkins, Kuo ve Harberger den (2011) yola çıkılarak Türkiye için sosyal iskonto oranı tahmin edilmeye çalışılacaktır. Elde edilecek olan oran uygulama çalışmamızdaki örnek yatırım projesinin fayda ve maliyetlerinin bugünkü değerinin tespitinde indirgeme oranı olarak kullanılacaktır. Bu tez çalışması altı bölümden oluşmaktadır. Çalışmamızın giriş bölümünü izleyen ikinci bölümünde, ulusal ekonomi açısından yapılan analizlerde, yatırım projelerinin ulusal ekonomiye yapacakları katkıların ölçülmesi ve böylece milli ekonomi açısından yatırımların önceliklerini gösterecek nihai değerlerin hesaplanmasında kullanılan kriterler açıklanmaya çalışılacak ve SFMA ya giriş sağlanacaktır. Bu kapsamda, SFMA nın tanımı, kapsamı, teorik temeli, gelişimi, gerekliliği hakkında bilgiler verildikten sonra analizi sınırlandıran faktörlerden de bahsedilerek bölüm sonlandırılacaktır. Üçüncü bölümde ise, SFMA nın yatırım projelerinde uygulanması safhalarıyla ilgili olarak ilk etapta, bir yatırım projesinin ekonomik ömrü boyunca ortaya çıkaracağı fayda ve maliyetlerden hangilerinin analize dahil edileceğine yönelik kıstaslardan bahsedilecektir. Daha sonra söz konusu sosyal fayda ve maliyetlerin analize elverişli hale getirilmesi, yani gölge fiyatlar cinsinden parasal değerler olarak ölçülmesi incelenecektir. Bu kapsamda, Türkiye için dönemine ait veriler kullanılarak standart dönüştürme faktörü hesaplanacaktır. Hesaplanacak olan bu oran, uygulama projesinde tespit edilecek olan fayda ve maliyetlerin piyasa fiyatlarının gölge değerlere dönüştürülmesinde kullanılacaktır. Dördüncü bölümde, SFMA da kullanılacak olan sosyal iskonto oranı ayrıntılı olarak ele alınacak olup, oranın hesaplanmasında yararlanılan alternatif yaklaşımlar, dünyadaki uygulamalarından yola çıkılarak ortaya konulacaktır. Ardından, yatırım projesinden sağlanacak sosyal faydalar ile projenin topluma yükleyeceği sosyal maliyetlerin aynı zamana indirgenebilmesi için ihtiyaç duyulan sosyal iskonto oranının nasıl tespit edileceğinden bahsedilecektir. Bu kapsamda, Türkiye için dönemine ait verilerden yararlanılarak sosyal iskonto oranı tespit

19 5 edilmeye çalışılacaktır. Elde edilecek olan oran, çalışmamızın uygulama kısmında incelenecek olan kamu yatırım projesinin sosyal fayda ve maliyetlerinin bugüne indirgenmesinde kullanılacaktır. Tez çalışmamızın beşinci bölümünde, İstanbul ilinde 2019 yılında gerçekleştirilmesi planlanan Kabataş - Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin genel özellikleri, bu raylı sistem hattının 25 yıl boyunca işletilmesi halinde sağlanacak sosyal faydalar (projenin gerçekleştirilmesi halinde toplumsal maliyetlerde sağlanacak tasarruflar) ve projenin hayata geçirilmesi nedeniyle katlanılacak olan sosyal maliyetler ortaya konulacaktır. Bu bölümün sonunda söz konusu raylı sistem hattı projesine ilişkin tahmin edilecek olan sosyal fayda ve maliyetler ile daha önceki bölümlerde hesaplanan gölge fiyat katsayısı ve sosyal iskonto oranı verilerinden yararlanılarak gerçekleştirilecek olan SFMA sonuçlarına yer verilerek, projenin hayata geçirilip geçirilmemesi konusunda bir değerlendirme yapılacaktır. Tez çalışmamız, önceki bölümlerde ele alınacak olan oran ve analizlere ilişkin elde edilecek sonuçlar ışığında değerlendirme yapılarak tamamlanacaktır.

20 6

21 7 2.YATIRIM PROJELERİNİN ULUSAL EKONOMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ TEKNİĞİ: SOSYAL FAYDA-MALİYET ANALİZİ 2.1.Yatırım Projelerinin Ulusal Ekonomi Açısından Değerlendirilmesi Proje değerlendirme, bir yatırım teklifinin neden olacağı harcamalar ile gelecekte yaratacağı faydaların karşılaştırılması amacını gütmektedir. Özel girişimci açısından yapılacak bir değerlendirmede fayda kavramı, yatırımın işletmeye sağlayacağı kar miktarını ifade etmektedir. Çünkü girişimci açısından yatırım kararının alınmasındaki temel faktör yatırımın sağlayacağı yeterli miktardaki kar olmaktadır. Oysa ulusal ekonomi açısından fayda kavramı daha geniş boyutlu olup, bir yatırım projesinin ekonomide yaratacağı ileri - geri, olumlu - olumsuz tüm etkileri kapsamaktadır. Özel ve ulusal ekonomi yönünden fayda kavramları arasındaki bu farklılık, yatırımların girişimci ve ulusal ekonomi yönünden önceliklerinin tespit edilmesinde farklılıklar doğurmaktadır. Bu durumda girişimci açısından uygun kabul edilebilecek bir yatırım projesi, ulusal ekonomi açısından yapılan değerlendirme sonucunda reddedilebilmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yapılan proje değerlendirme çalışmalarında projenin ulusal ekonomi üzerindeki etkilerinin göz ardı edilmemesi, kalkınma politikaları ve gelişme hedefleri açısından son derece büyük önem arz etmektedir (Erdem, t.y.: 14). Bilindiği gibi hızlı bir kalkınma ve gelişme ihtiyacında olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, kaynaklarını optimal kullanmak durumundadırlar. Çünkü bu ülkelerde sermaye birikimi yetersiz ve kıt bir faktör olduğu gibi, yetersiz büyüme hızı, işsiz sayısının fazla olması ve ödemeler bilançosu sorunları, gelir dağılımı bozuklukları, kamu gelirlerinin kamu harcamalarını finanse edememesi durumu, bölgesel gelişmişlik farkları gibi çok sayıda sorun bulunmaktadır. Dolayısıyla bu sorunların çözümü, kamu kesiminin kaynak tahsisi aşamasında özellikle yatırım projeleri ile ilgili kararlarda dikkate alması gereken hedef sayısının artmasına neden olmaktadır. Bir başka anlatımla, yatırım projeleri arasından bir seçim yapılırken, milli gelir artışına daha fazla katkı yapan, istihdamı daha fazla artıran, ödemeler bilançosu dengesizliklerini azaltan yani ülkeye döviz girişi ya da döviz

22 8 tasarrufu sağlayan, gelir dağılımı adaletsizliklerini azaltan, kamu gelirlerini artıran yatırım projelerine ağırlık verilmesi gerekmektedir. Doğal olarak bir yatırım projesinin tüm bu hedeflerin hepsini dikkate alarak hazırlanması mümkün olmamaktadır. Çünkü bu hedefler çoğu zaman birbiri ile çelişmektedir. Ayrıca bu hedeflerin karlılık amacı gibi nesnel olarak ölçülmesi de kolay olmamaktadır. Bu ise ulusal ekonomi açısından yapılan analizlerde, yatırım projelerinin ekonomi üzerindeki etkilerinin dikkate alınmasını sağlayan kriterlerin geliştirilmesini zorunlu kılmıştır (Tokatlıoğlu, 2005: ). Yatırım projelerinin ulusal ekonomi yönünden değerlendirilmesinde, projenin ekonomik ömrü içerisinde ülke ekonomisi üzerinde yapacağı olumlu ve olumsuz etkiler araştırılmaktadır. Gerçekten yatırım olgusunu makro seviyede değerlendirdiğimizde, yatırım projesinin gerçekleştirilmesi için ekonomideki belli kaynaklar bu projeye tahsis edilmekte ve bu kaynakların başka projeler için kullanımı imkansız hale gelmektedir. Bu durumda ekonominin kıt kaynaklarını tahsis ettiğimiz projenin, ülke ekonomisinin üretim seviyesine, ödemeler dengesine, istihdamına, kamu gelirlerine olan etkilerinin alternatif projeler arasında en olumlu olması gerekmektedir. Ayrıca bir plan içerisinde yürütülen ekonomilerde yatırım projelerinin planın hedeflerine de ters düşmemesi gerekmektedir. İşte projelerin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde amaç bu özellikleri gösteren üstün projeyi alternatif projeler arasından seçmektir (Alpar, 1973: 6). Yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde, ulusal amaçlar arasında verilen önceliğe göre bazı kriterler geliştirilmiştir. Bu kriterler tek başlarına bir gösterge olarak kullanılabildikleri gibi, diğer analizlerin yanında ilave bir bilgi olarak da dikkate alınabilmektedirler Yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde kullanılan kriterler Yatırım projelerinin ulusal ekonomiye yapacakları katkıların ölçülmesi ve böylece ulusal ekonomi açısından yatırımların önceliklerini gösterecek nihai değerlerin hesaplanmasında çeşitli metotlardan yararlanıldığı görülmektedir. Bu çalışmada, yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde kullanılan

23 9 kriterler fayda/maliyet oranı temel alınarak incelenmektedir. Fayda/maliyet oranını, yatırım projesinin bugüne indirgenmiş faydaları toplamı ile yatırımın bugünkü toplam maliyeti arasındaki oran şeklinde tanımlamamız mümkündür. Ülke ekonomilerinde yatırımlara tahsis edilecek kaynakların kıt olması nedeniyle, fayda/maliyet oranı 1 den büyük olan projeler arasından seçim yapılmaktadır. Eğer iki ya da daha fazla alternatif proje arasından bir seçim yapmak zorunlu ise, öncelik fayda/maliyet oranının büyük olduğu projeye verilmektedir. Burada, ulusal ekonomi yönünden yapılacak bir proje değerlendirmesinde, projenin ne gibi etkilerinin dikkate alınarak hesaplamalara dahil edilmesi gerektiğine ilişkin başlıca kriterlere yer verilecektir. Katma değer kriteri Ulusal ekonomi açısından yapılacak bir proje değerlendirmesinde en temel nokta projenin milli gelir üzerindeki etkisinin ölçülmesi olmaktadır. Ekonominin en önde gelen kalkınma hedefi milli gelirin artırılması olduğundan yatırım projelerinin sıralanmasında ve kabul edilip edilmemesinde bu hedefe yapacağı katkının saptanması son derece önemli olmaktadır. Yatırım projelerinin milli gelire etkilerinin araştırılmasında kullanılan değerler, yatırımın tamamlanmasından itibaren projenin her yıl yaratacağı katma değerlerdir. Katma değer; üretim değerinden, proje dışındaki diğer sektörlerden alınan girdi ve hizmetlerin değeri ile toplam yatırım değerinin çıkarılmasından sonra kalan değere eşit olmaktadır. Bir yatırım projesinin değerlendirilmesi net katma değer esasına dayanmaktadır ve burada bahsedilen katma değer de net katma değeri ifade etmektedir. Net katma değere dolaylı vergilerin ve amortismanların eklenmesiyle piyasa fiyatlarıyla brüt katma değer elde edilmektedir (Erdem, t.y.: 16): NKD = Q (M + I) (2.1) Eşitlik 2.1 de; NKD = Net Katma Değeri, Q = Üretilen mal ya da hizmetin beklenen satış değerini, M = Proje dışından satın alınan girdi ve hizmetlerin beklenen değerini,

24 10 I = Toplam yatırım tutarını temsil etmektedir. Net katma değer, ücretler ve maaşlar (W) ile sosyal fazla (SS) olarak tanımlanan iki ana bileşenden oluşmaktadır. Dolayısıyla net katma değer aşağıdaki eşitlik ile ifade edilebilmektedir (Akça, t.y.: 39): NKD = W + SS (2.2) Eşitlik 2.2 de ücretler ve maaşlar; istihdam seviyesini ve istihdam edilen kişilerin ortalama ücretlerini göstermektedir. Sosyal fazla ise; faizi, karı, sigorta ve sosyal sigorta primlerini, kiraları, sosyal fonları, ihtiyat fonlarını, dağıtılmayan karları, patent ve genişleme fonlarını kapsayan projenin kazanç kapasitesini ifade etmektedir. Net katma değer tek bir yıl için hesaplanabileceği gibi, projenin tüm faydalı ömrü için de hesaplanabilmektedir. Tek bir yıl için hesaplanmak istendiğinde aşağıdaki eşitlik kullanılmaktadır: NKD = Q (M + D) (2.3) Eşitlik 2.3 te D, yıllık amortisman miktarını göstermektedir. Projenin faydalı ömrü boyunca yarattığı net katma değer ise aşağıdaki eşitliğe göre hesaplanmaktadır: m+n m+n m+n NKD t = Q t - (M + I) t (2.4) t=0 t=0 t=0 Diğer taraftan, proje analizinde kullanılan net ulusal katma değer (NUKD) ise NKD den yabancı personele ödenen ücretler, yurt dışı faiz ve sigorta ödemeleri ile yurt dışı kar payı ve yurt dışı telif hakkı ödemeleri gibi yurt dışı faktör ödemeleri toplamının çıkarılmasıyla elde edilmektedir (Akça, t.y.:40): NUKD = Q (M + I + RP) = NKD RP (2.5)

25 11 Eşitlik 2.5 te, diğerleri aynı olmak kaydıyla, RP yurt dışı faktör ödemelerini ifade etmektedir. NUKD aynı zamanda, proje kapsamında ödenen ücretler (W, yurt dışı ücret ödemeleri hariç) ve sosyal fazla (SS) toplamına eşittir. Bu açıdan, bir projenin kabul edilebilmesi için, projenin ekonomik ömrü boyunca yıllar itibariyle sağlayacağı indirgenmiş katma değer toplamının yine yıllar itibariyle ödenecek indirgenmiş ücretler toplamından fazla olması, diğer bir ifadeyle projenin pozitif bir sosyal fazla sağlaması gerekmektedir. Yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirmesi yapılırken, yaratılacak katma değer artışının proje için yapılan masraflarla karşılaştırılması gerekmektedir. Çünkü önemli olan, bu katma değer artışının ne miktarda bir kaynak tahsisi ile gerçekleştirildiğinin saptanması olmaktadır. Dolayısıyla, fayda/maliyet ölçütüne göre bir projenin milli gelir etkisi hesaplanmak istenirse, yatırımın faydalı ömrü boyunca yaratacağı net ulusal katma değerlerin bugünkü değerlerinin toplamı ile yatırım harcamalarının bugünkü değerlerinin toplamı arasındaki oranın bulunması gerekecektir. Fayda/maliyet oranı aynı zamanda sosyal fayda/maliyet oranı ya da hasıla/sermaye oranı olarak da nitelendirilmektedir. Belirtildiği gibi, projenin yaratacağı katma değerler ile yatırım maliyeti belli bir iskonto oranı ile indirgenerek oranlanır ve bu oran 1 den büyük bulunursa proje kabul edilebilmektedir. Alternatif projeler arasında seçim yapılması isteniyorsa, bu durumda projelerin hasıla/sermaye veya marjinal hasıla/sermaye oranlarına göre sıralanması gerekmektedir. Hasıla/sermaye oranı büyük olan projenin seçilmesi gerektiği düşünülse de marjinal hasıla/sermaye oranı ile farklı bir sonuç elde edilebileceğinden projelerin marjinal hasıla/sermaye oranlarının da hesaplanmasında yarar bulunmaktadır (Erdem, t.y.: 18). Dolayısıyla: (H/S) A > (H/S) B ise A projesi seçilmelidir. H B S B > H A S A ise H B H A > S B S A yani [(H B H A ) / (S B S A )] > 1 olacaktır. Bu ifade, marjinal hasıla/sermaye oranının 1 den büyük olduğunu ve B projesinin kabul edilmesi gerektiğini göstermektedir. Görüldüğü gibi iki yöntem ayrı sonuç

26 12 vermektedir. Burada son birim sermaye başına birim hasılanın daha yüksek olduğunu göstermesi bakımından, marjinal hasıla/sermaye oranı yönteminin tercih edilmesinin daha uygun olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Katma değer kriteri yalnızca sermayeyi kıt faktör olarak kabul etmekte ve yatırım tercihlerinde hasıla/sermaye oranları yüksek olan yatırımları tercih etmektedir. Açıktır ki, proje seçiminde bu kritere ağırlık vermek, ekonomide sermayenin daha az yoğun kullanıldığı yatırım tercihlerini teşvik etmektedir. Kalkınma sorununu dinamik bir olgu olarak gören bazı ekonomistler, sermaye az gelişmiş ülkelerde kıt bir faktör olmakla beraber, gerekli ekonomik büyümeyi sağlamak için, yapısal ve teknolojik değişmeleri etkilemeleri bakımından, az gelişmiş ülkeler için sermayenin yoğun olduğu yatırımlar salık verilmektedir (Alpar, 1973: 9). Aynı zamanda, hasıla/sermaye oranı yatırımın yalnızca birkaç yılını değerlendirerek hesaplandığında, kısa ve uzun ömürlü yatırım projeleri arasında bir fark gözetilmemiş olmaktadır. Oysa uzun ömürlü projelerin yenileme/gayri safi yatırım oranları ve işgücü başına üretim miktarlarının kısa vadeli projelere nazaran daha yüksek olduğu görülmektedir. Hesaplama projenin bütün ekonomik ömrünü kapsadığında, katma değerlerle ilgili veriler için, gelecek yıllara ait tahmin ve projeksiyon çalışmaları yapmak gerekmektedir. Bu ise sosyo-ekonomik yapısı hızla değişen bir az gelişmiş ülkede, elde edilecek verilerin önemli ölçüde hata payı taşımasına neden olmaktadır. Bu kriterin proje seçiminde kullanılmasına yöneltilen bir diğer eleştiri ise, hesaplamalarda piyasa fiyatlarının kullanılmasıdır. Oysa ilerde de değinileceği gibi, piyasa fiyatları ile bunların sosyal fiyatları arasında önemli ayrılıklar bulunmaktadır. Ayrıca bu kriter yalnızca proje nedeni ile yaratılan katma değeri dikkate almaktadır. Oysa projenin dolaylı olarak yaratacağı katma değeri de hesaplamak gerekmektedir. Bununla birlikte bu kriter çeşitli düzeltmeler yapılarak kullanılabilir. Örneğin, piyasa fiyatları yerine gölge fiyatların kullanılması, proje nedeni ile yaratılan dolaylı katma değerlerin hesaplanması ya da sermaye dışında o ülke açısından kıt olan bir başka faktör (örneğin; nitelikli işgücü, döviz vs.) başına katma değerin hesaplanması gibi. Ancak yine de proje tercihlerinde tek başına yeterli bir kriter olarak ele alınmamalıdır (Alpar, 1973: 9-10).

27 13 İstihdam kriteri Ekonomide istihdamın artırılması kalkınma planlarında kabul edilen amaçlardan biri olduğundan, bir yatırım projesinin bu amaca katkısının tespit edilmesi ve ne kadarlık bir istihdam artışı sağlayacağının araştırılması ulusal ekonomi açısından proje değerlendirmenin önemli kriterlerinden birini oluşturmaktadır. Projenin istihdam etkisi, projenin öngördüğü yatırım tutarı ile işletme aşamasında istihdam edilecek vasıfsız işgücü arasındaki oran yardımıyla hesaplanabilmektedir. Burada vasıflı işgücünün dikkate alınmamasının sebebi, vasıflı işgücünün ekonomide alternatif iş sahalarında çalışma olanağına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Oysa bir yatırım projesi için önemli olan ekonomide sağlayacağı yeni ve ek istihdamın hangi düzeyde olacağının tespit edilmesidir (Erdem, t.y.: 27). Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde önemli boyutlara ulaşan istihdam probleminin çözümü için emek yoğun projelere öncelik verilmektedir. Doğal olarak, bu amaca ulaşmak her iş imkanının mümkün olduğu kadar düşük maliyetle yaratılması ve dolayısıyla mevcut sermayeyle mümkün olduğu kadar çok kişiye iş imkanının sağlanmasıyla mümkün olmaktadır. Sermaye/istihdam oranının elde edilmesinde aşağıdaki eşitlik kullanılmaktadır (Tokatlıoğlu, 2005: 122): m D = I t / L n-m (2.6) t=0 Eşitlik 2.6 da; L n-m terimi vasıfsız işgücü miktarını göstermektedir. Sermaye/istihdam oranı (D) olarak ifade edilen ve eşitlik 2.6 ya göre hesaplanan oran, bir kişiye istihdam olanağı sağlamak için bugünkü değerlerle yapılması gereken yatırım harcaması miktarını göstermektedir (Tokatlıoğlu, 2005: 123). Bu açıdan söz konusu oran, bir ülkedeki emek ve sermaye yoğun teknolojilerin seçiminde oldukça önemli bir kriter olma özelliği göstermektedir. Az gelişmiş ülkelerde bu oranın genelde düşük olduğu, yani sermaye başına daha çok

28 14 istihdam olanağı sağlayan yatırım projelerine daha çok ağırlık verildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu oranın uygulanmasını savunanlar, emeğin toplumsal fırsat maliyeti ilerde açıklanacağı üzere çok düşük olduğundan, herhangi bir üretim kaybına yol açmadan tarım kesimindeki işgücüne sanayide istihdam olanağı sağlanabileceği, böylece gelir dağılımı politikasına da katkıda bulunulacağı görüşündedirler. Buna karşılık sermaye/istihdam kriterinin proje seçiminde yetersiz kalacağına ilişkin görüşler ise şu noktalarda toplanmaktadır (Tecer, 1982: 107): (i)bir başka alanda verimli bir şekilde kullanılma olanağı bulunmayan işgücüne sanayide yaratılan istihdam olanağının, bir yandan ücret ödemelerini ve tüketimi artırırken, diğer yandan da tasarrufları ve yatırımları azaltma ve kalkınmayı yavaşlatma şeklinde olumsuz etkileri görülebilmektedir. (ii)sermayenin emek ile yer değiştirmesi olanağı demir-çelik, petro-kimya, kağıt gibi bazı sanayi dallarında teknolojik nedenlerle sınırlıdır. (iii)emek yoğunluğu yüksek tekniklerin sağladığı üstünlükler bazı sanayi dallarında yüksek hammadde ve malzeme ithal gereksinmesi ve ölçek küçüklüğünden doğan ekonomik kayıplar yüzünden yok olabilmektedir. (iv)sermaye yoğun tekniklerle işgücünün verimliliğini artırmak, ekonomik üretim ölçeklerini geliştirmek ve uzun dönemde işgücüne daha geniş istihdam olanakları yaratmak mümkün olabilecektir. (v)geri kalmış ülkelerde sermaye mallarının genellikle ithali gerekmekte, böylece sanayileşmiş ülkelerin sermaye yoğun teknolojileri bir anlamda bu ülkelere zorla kabul ettirilmiş olmaktadır. Sermaye/istihdam oranının, yaygın bir işsizlik sorunu ile karşı karşıya bulunan ülkelerde toplumsal barışın sağlanmasına hizmet etme açısından yararlı olacağı, ancak dış rekabete açık ve teknolojik kısıtlamaların bulunduğu sanayi dallarında projelerin önceliklerini saptamada tek başına yetersiz kalacağı yönünde görüş

29 15 birliği bulunmaktadır. Türkiye de ise planlı dönemdeki uygulamalarda projelerin istihdam etkisini açıklamak bakımından sermaye/istihdam kriterinden yararlanıldığını, ancak günümüze kadar kalkınma programlarına alınacak projelerin önceliklerini belirleyici bir etkinlikte kullanılmadığını görmekteyiz. Örneğin, III. Plan dönemine ilişkin stratejide kimya, petro-kimya, demir-çelik ve makine imalat gibi sanayi dallarında maliyet ve kalite yönünden dış rekabeti mümkün kılacak en ileri teknolojilerin kullanılacağı, öte yandan büyük ara malı sanayilerinin ürünlerini işleyen ve teknolojileri gereği vasıflı işgücünü yoğun olarak kullanan alüminyum, madeni eşya, gemi yapımı, elektronik sanayi, orman ürünleri işleme sanayi, toprak ve su işleri gibi dallar ile inşaat ve hizmetler sektöründe emek yoğun tekniklerin benimseneceği öngörülmüştür. Ödemeler dengesi kriteri Bir yatırım projesi, ithal ikamesi ve ihracat yoluyla döviz kazancına, ithal edilerek kullanılacak hammadde ve diğer girdiler ile çeşitli yurt dışı ödemeler vasıtasıyla da döviz kaybına yol açabilmektedir. Tek bir proje ile ortaya çıkan bu etki, yatırım programını oluşturan diğer projelerin etkisiyle beraber bir ülkenin ödemeler dengesinin sağlanmasında oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Söz konusu dengenin sağlanmasının gelişmiş ya da gelişmemiş hemen hemen her ülkenin karşı karşıya bulunduğu en önemli ekonomik problemlerden biri olduğu dikkate alındığında, gerek bir projenin gerekse bütün bir yatırım programının bugün ve gelecekte döviz kazancı ya da kaybının hesaplanması oldukça önem kazanmaktadır (Akça, t.y.: 44). Dış ödemeler dengesi kalkınmakta olan ülkelerde kalkınmayı engelleyici önemli bir darboğaz teşkil etmektedir. Ülkenin sanayileşmesi gereği, kalkınmanın ilk dönemlerinde ithalat eğilimini yükselteceği gibi, dış borçları da artıracak ve bu iki etken kısa zamanda ödemeler dengesinde kronik bir açık meydana getirecektir. Bu nedenle yatırım projelerinin ulusal ekonomiye yapacağı döviz etkilerini değerlendirmek büyük önem arz etmektedir (Alpar, 1973: 12).

30 16 Döviz darlığı olmayan ülkeler açısından da ödemeler dengesi etkileri önemlidir. Ödemeler dengesindeki fazlalık daha karmaşık endüstri projelerinin kurulması, patent ödemeleri, kar transferleri, teknisyenlerin getirilmesi vs. gibi nedenlerle önemli ithalat gereksinmelerini gerekli kılmaktadır. Bir yatırım projesi hem ithal ikamesi gerçekleştirirken hem de yurt dışına ödeme yapılmasına neden olabilmektedir. Bunun için yatırım projelerinin ödemeler dengesi üzerindeki etkilerinin detaylı olarak incelenmesi gerekmektedir. Geleceğe ilişkin ödemeler dengesi durumu tahmin edilirken ana ihraç ve ithal malları için alışılmamış derecede düşük ve yüksek fiyatlar, borçlar, dış yardımlar açısından büyük sermaye hareketleri, kar sağlayan geçici ihracat ile benzer gelecekteki ödemeler dengesini etkileyen faktörler ana ithalat talebindeki ve ihracat arzındaki eğilimler, ithalat kısıtlamalarına ilişkin politikada beklenen değişimler, malın stratejik önemi ile dünya piyasasındaki talep eğiliminin yapısı gibi sorunlara dikkatlice eğilmek gerekmektedir (Erdem, t.y.: 31). Öte yandan, projenin döviz etkileri dolaylı olarak da ortaya çıkabilmektedir. Örneğin, projenin uygulanabilmesi için zorunlu olan yol, baraj vb. alt yapı yatırımları ile ilgili döviz giderleri ödemeler dengesini dolaylı olarak etkilemektedir. Ayrıca, ileriye ve geriye doğru pek çok sanayi dalına bağlılık gösteren kilit sanayi yatırımları, bu sanayilerin kurulmalarını ve gelişmelerini sağlamakta ve mallarına arz ya da talep yaratarak daha verimli çalışmalarını teşvik etmektedir. Böylece dolaylı olarak döviz tasarrufu ya da kazancı ortaya çıkabilmektedir (Tecer, 1982: 108). Bir projenin döviz etkisi iki kademede hesaplanarak toplam döviz etkisine ulaşılmaktadır. Bunlardan ilki projenin ödemeler dengesine etkisi (net döviz akışı), diğeri ise projenin ithal ikamesi etkisidir. Her iki kademede elde edilen değerlerin toplamı değerlendirilen projenin net döviz etkisini vermektedir. Yani; Net Döviz Etkisi = Ödemeler Dengesi Etkisi + İthal İkamesi Etkisi (2.7) Diğer taraftan, analize esas alınan projeyle ilgili başka projeler de var ise bu projelerin de ülkenin ödemeler dengesine etkisi olabilecek döviz akımları mevcut

31 17 ise, bu takdirde analize dolaylı döviz girişi ve dolaylı döviz çıkışı satırlarının da ilave edilmesi gerekmektedir. Döviz kazancı etkisi açısından değerlendirilen bir projede, ithal ikamesi olmaması durumunda net bugünkü döviz akışının elde edilmesi amacıyla yıllar itibariyle net döviz akışları aşağıda verilen eşitlik yardımıyla indirgenmektedir (Akça, t.y.:45): m+n NBDA = NDA t / (1+i) t (2.8) t=0 Eşitlik 2.8 de; NBDA = Net bugünkü döviz akışını, m = projenin inşaat süresini, n = projenin ekonomik ömrünü, i = indirgeme oranını ifade etmektedir. Eşitlik 2.8 kullanılarak elde edilen net bugünkü döviz akışı pozitif ise projenin ekonomik ömrü boyunca ülkenin ödemeler dengesine pozitif katkı sağladığı söylenebilmektedir. Net bugünkü döviz akışının negatif olması durumunda ise proje ödemeler dengesini olumsuz etkilemektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, net bugünkü döviz etkisinin negatif olmasının projenin karlı olmayacağı anlamına gelmediğidir. Bu nedenle söz konusu kriterin, diğer kriterlerde olduğu gibi, bir projenin kabul edilebilirliğinin test edilmesi amacıyla tek başına kullanılmaması gerekmektedir. Aynı zamanda, eğer proje ile üretilecek ürün daha önce ithal ediliyorsa, yani proje ithal ikamesi yoluyla döviz tasarrufu sağlayacak ise bu durumda yıllar itibariyle sağlanacak bu tasarrufun yıllık net döviz akışına eklenmesi gerekecektir. Bu şekilde elde edilen yıllık net döviz akışları eşitlik 2.8 den aynen yararlanmak suretiyle indirgeme oranı kullanılarak bugünkü değere çevrilmeli ve toplanarak projenin net döviz etkisi ele edilmelidir. Alternatif projeler arasında ise, projelerin diğer etkilerinin benzer olması kaydıyla ya da ülke ekonomi politikalarının ödemeler dengesine atfettiği önem kapsamında, net bugünkü döviz etkisi yüksek olan projeye öncelik verilmelidir.

32 18 Gelir dağılımı kriteri Bir ekonomide gelir dağılımının iyileştirilmesi, kamu ekonomisinin temel işlevlerinden birini oluşturmaktadır. Birçok ülkede gelirin çeşitli gruplar ve bölgeler arasındaki dağılım etkisine proje seçimlerinde öncelik tanınmaktadır. Dolayısıyla bir yatırım projesinin gelir dağılımı etkisi hesaplanırken hem belli bir grubu hem de belli bir bölgeyi kapsadığını dikkate almak gerekmektedir. Gelir dağılımı etkisi belli bir grup dikkate alındığında gelir dağılımının iyileştirilmesi, belli bir bölgeyi hedef aldığında ise bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azaltılması şeklinde düşünülmelidir (Tokatlıoğlu, 2005: 124). Ekonomik gelişme yaygın varsayım ile asgari geçim sınırı altındaki kişi sayısının artmaması ve gelir dağılımının bozulmaması koşullarına bağlı olarak, bir ülkenin kişi başına reel gelirinin uzun bir dönem müddetince artması olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım özellikle, asgari geçim sınırı altındaki nüfus sayısının azlığına ve gelir dağılımının dengeli olmasına dikkat çekmektedir. Bu itibarla, söz konusu iki koşulun mümkün olduğu ölçülerde yerine getirilmesi ülkelerin gelişme göstergelerinde ve hedeflerinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bir projenin bir bölge veya grup üzerindeki net gelir dağılımı etkisi piyasa fiyatlarıyla ve projenin tam kapasitede işletmeye geçmesinden sonraki normal bir yıl için hesaplanmaktadır. Bu amaçla her türlü yurt dışı ödemelerinin çıkarıldığı analize esas alınan yıla ait net ulusal katma değer kullanılmaktadır. Sosyal gruplar için ücretliler dağılım indeksi, işveren dağılım indeksi, devlet dağılım indeksi ve dağıtılmamış kısmın dağılım indeksi ilgili kesimin aldığı katma değerin toplam katma değere bölünmesi ile elde edilmektedir. Diğer taraftan, sosyal grupların almış oldukları payların analiz edilmesinin yanı sıra, bölgenin aldığı katma değer de analiz edilebilmektedir. Bunun yapılabilmesi için ulusal katma değerin ne kadarının bölgede kaldığı bulunarak toplam ulusal katma değere bölünmesi gerekmektedir (Akça, t.y.: 47). Aslında gelir bölüşümü devletin mali ve fiyat politikalarıyla yakından ilintilidir. Ancak bir yatırım projesinden doğan katma değerin sosyal grup veya bölgeler arasında nasıl bölüşüldüğünü görmek ve bu bölüşümün devlet politikalarıyla uygun

33 19 olup olmadığını test etmek projeyle ilgili bazı önlemler almayı gerektirebilmektedir. Bu nedenle öncelikle bir projenin yarattığı katma değerin dağılımı nedeniyle etkilenen sosyal grup veya bölgeleri tespit etmek ve bu grup ve bölgelere sağlanan net faydaları (dışsal fayda ve maliyetler dikkate alınarak hesaplanan fayda-maliyet miktarı) hesaplamak gerekmektedir. Daha sonra da hesaplanan bu net faydaları projenin normal bir yıl içinde yarattığı net ulusal katma değere oranlayarak elde edilen bölüşüm endekslerini karşılaştırmak gerekmektedir. Örneğin, devletin amacı ücret alanlara daha fazla fayda sağlamak ise net ulusal katma değer içinde ücretli kesimin payının büyük olduğu projeleri tercih etmek uygun olacaktır. Eğer devlet geri kalmış bölgelerin kalkınmasını teşvik etmeyi amaçlıyorsa net ulusal katma değer içinde o bölgenin payının büyük olduğu projelere öncelik vermesi gerekmektedir (Erdem, t.y.: 43). Yardımcı kriterler Ulusal ekonomi açısından yapılan proje değerlendirmesinde kullanılan temel kriterler yukarıda özetlenmeye çalışılmıştır. Bu kriterler projenin temelini teşkil etmekle beraber bunlara ilave olarak, proje analisti açısından önemli olan belli özel kriterleri de kısaca incelemekte yarar bulunacağını düşünmekteyiz. Bilindiği gibi, yatırım projelerinin uygulanması kamu gelirlerini de etkilemektedir. Daha çok kamu gelirlerini artırıcı yönde olan bu etkinin tersi de mümkündür. Kamu gelirlerinin artmasında rol oynayan kaynaklar; projenin gerçekleşmesinde kamu ortaklığı varsa kuruluş karından kamuya ödenen pay, kurumlar vergisi, hissedarlara dağıtılan paylardan ve hem yatırım hem de işletme aşamasında çalıştırılan işçilerden alınan gelir vergisi, stopaj gelirleri, diğer vergi, resim ve harçlardır (Akça, t.y.: 48). Yatırım projeleriyle ilgili olarak, kamu gelirlerini artıran söz konusu faktörler olduğu gibi, kamu gelirlerinde azalmaya yol açan durumlar da ortaya çıkabilmektedir. Örneğin, bir yatırım projesi ithal ikamesine neden oluyorsa, proje öncesi dönemde ithalat üzerinden alınan gümrük vergisi söz konusu olduğundan, projenin gerçekleşmesiyle doğal olarak kamu gelirlerinde belli bir düşme görülmektedir.

34 20 Yatırım projelerinin kamu finansmanını olumsuz etkileyen bir başka yanı, girişimcinin proje nedeniyle, yatırımı ve ihracatı teşvik mevzuatı çerçevesinde yararlandığı istisnaların (gümrük muafiyeti, fon kaynaklı kredi vs.) varlığıdır. Bunların da projenin yol açtığı kamu finansmanı kayıplarına dahil edilmesi gerekmektedir (Tokatlıoğlu, 2005: 131). Bir yatırım projesinin etkisi yalnızca gelir artışı ya da döviz kazancı sağlama şeklinde değil tüketicilere yarar sağlama şeklinde de olabilmektedir. Başka bir deyişle, yeni bir yatırım projesi bir malın fiyatında yatırım öncesi fiyatına oranla bir azalmaya yol açabilmektedir. Eğer bir yatırım projesi tüketici lehine böyle bir fayda oluşturuyorsa, bu etkinin de dikkate alınması gerekmektedir (Akça, t.y.: 49). Bu etki aşağıdaki eşitlik ile hesaplanmaktadır: T P = (P t-1 P t ) Q (2.9) Eşitlik 2.9 da; T P = Tüketiciye sağlanan toplam faydayı, P t-1 = Malın proje üretime geçmeden önceki birim piyasa fiyatını, P t = Malın proje üretime geçtikten sonraki birim piyasa fiyatını, Q = Belli bir dönemdeki üretim miktarını temsil etmektedir. Tüketiciye sağlanan toplam fayda eşitlik 2.9 a göre hesaplandıktan sonra, iskonto oranı kullanılarak hesaplanan bugünkü değeri toplam yatırım maliyetinin bugünkü değerine oranlanmaktadır. Elde edilen oranın 1 den büyük olması projenin kabul edilebileceği, aksi ise reddedilebileceği anlamına gelmektedir. Tüketiciye yarar sağlama kriterinin özellikle gelişmekte olan ülkelerde son derece önemli olduğu söylenebilir. Sınırlı bir dış ticaret, sermaye yetersizliği ve tüketicilerin üreticiler karşısında gerek devlet eliyle ve gerek özel organizasyonlar ile korunamaması, mevcut işletmelerin monopolcü eğilimlerini arttırmaktadır. Monopolcü etki özellikle ara malları sanayilerinde ve yaygın olarak kullanılan tüketim mallarında fiyat artışları şeklinde kendini göstermektedir. Bu durumda üretim miktarını ve fiyatını etkileyerek piyasadaki monopolcü ve fiyat anlaşmaları yapan düopol, oligopol türü işletmelerin hakimiyetine son verecek bir projenin

35 21 değerlendirilmesinde bu etkinin de dikkate alınması zorunlu olmaktadır (Alpay, 1973: 18). Aynı zamanda, eğer proje üretim artışından kaynaklanan fiyat düşüşü nedeniyle tüketiciler lehine fayda sağlayabileceği gibi, kullandığı hammaddenin fiyatının artmasına neden olarak bu hammaddeyi kullanan tüketicilere zarar da verebilmektedir. Bu durumda her iki etkiyi hesaplayarak net etkiye bakmak gerekecektir (Akça, t.y.: 49). Yukarıda açıklanan etkilerin yanı sıra yeni bir projenin devreye girmesi ile projede kullanılacak girdilerden ya da üretimin özelliklerinden ötürü çevre üzerinde olumsuz etkiler söz konusu olabilmektedir. Bu etkiler hava, toprak, su kirliliği, gürültü düzeyi, kanalizasyon pisliği, katı döküntüleri, toprak erozyonu gibi negatif etkiler olabilmektedir. Ya da bir işletmenin çalışmaya başlamasıyla doğanın estetik güzellikleri bozularak turizm endüstrisinin gelişimine engel olunabileceği gibi, o bölgedeki halkın eğlence ve mesire için mevcut olan olanaklarının azalmasına yol açabilmektedir. Şu halde teknik bir konu olmasının ötesinde ekonomik ve sosyal bir konu olan çevre üzerindeki etkilerin değerlendirilmesi bir proje için önemli konulardan biridir ve projenin çevre etkisi belirlenirken negatif ve pozitif etkilerinin ayrıştırılarak sınıflandırılmasında daha sonra da karşılaştırılarak alternatif projelerle bir arada değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır (Erdem, t.y.: 42). Aynı zamanda yatırım projeleri genelde enerji, su, ulaşım, haberleşme, pazarlama, konut, eğitim, sağlık hizmetleri gibi bazı alt yapı hizmetlerinden yararlanmak durumundadırlar. Proje değerlendirilirken bu alt yapı sorunlarının alternatif projeler arasında nasıl farklılık gösterdiği gibi konular ele alınıp üzerinde çalışılmayı da gerektirmektedir. Teknik know-how açısından ise, büyük ve sofistike projelerin uygulanması genellikle o ülkede mahalli beceriler ile yeteneklerin geliştirilmesine de katkıda bulunmaktadır. Ayrıca bu tür projeler, geleneksel değerlerin ve toplumun tutum ve davranışlarının değişmesine, hayat standartları ile girişimcilik ve işletmecilik anlayışının gelişmesine yardımcı olmaktadır. Bu tür etkilerin sayısal olarak ölçülmesi olanaksız olsa da proje değerlendirmesi içinde kalitatif olarak göz önünde tutulması önemli etkiler sağlayabilmektedir (Erdem, t.y.: 43).

36 Yatırım Projelerinde Karar Alma Tekniği: Sosyal Fayda-Maliyet Analizi Yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesi, genel olarak, ekonomik planlamanın temel ve bütünleyici bir parçasını oluşturmaktadır. Yatırım projeleri tek başlarına kalkınma planlarının açık bir yansımasıdır. Geçmişte hem dünyada hem de Türkiye de projelerin ulusal ekonomik analizine uygulamada önem verilmemiş olması, kamu yatırım planlamasının sadece kağıt üzerinde kalmasına, kalkınma programlarının yetersiz olmasına neden olmuştur. Gelişmekte olan birçok ülkede, kamu yatırımlarının kalkınmanın motoru olan sermaye birikiminin oluşmasında büyük yer tutması nedeniyle plancıların, özel sermayenin amaçlarından ziyade bir bütün olarak toplumun ekonomik ve sosyal amaçlarını yansıtan karar alma tekniklerini kullanma arzularını hızla artırmaktadır. Yatırım projelerinin sadece özel girişimci açısından değil, ülkenin tamamına yaptığı ekonomik katkı yönünden değerlendiren bu karar alma teknikleri sosyal fayda - maliyet analizi kavramı altında toplanmaktadır. Proje değerlendirmesi bir yatırım projesinin sağlayacağı faydaları ve yol açacağı maliyetleri karşılaştırarak yatırım önerisinin yapılabilir olup olmadığının ortaya çıkarılması ve çeşitli yatırım önerilerinin fayda ve maliyetlerinin karşılaştırılması suretiyle bunlar arasında öncelik sıralamasının belirlenmesi şeklinde ifade edilmektedir (Tokatlıoğlu, 2005: 7). Projenin yatırım dönemi ve ekonomik ömrü süresince ortaya çıkan fayda ve maliyetlerin bir referans yılına (genellikle yatırımın başlangıç yılına) indirgenerek karşılaştırılması esasına dayanan bu yönteme genel olarak "fayda-maliyet analizi" denilmektedir. Yatırımın özel sektörce gerçekleştirilmesi halinde, proje değerlendirme aşamasında özel girişimci doğal olarak, parasal anlamda kendisine belli bir maliyet yükleyecek ve fayda sağlayacak olgularla ilgilenmektedir. Bu nedenle, yapacağı analizde kendisini doğrudan etkilemeyen ve parasal olmayan potansiyel kazanç ve kayıpları dikkate almayacaktır. Oysa ticari anlamda karlı olmayan ama yapılması da zorunlu olan eğitim, sağlık, ulaştırma gibi alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi söz konusu olduğunda, proje değerlendirme süreci farklı bir

37 23 boyut ve nitelik kazanmaktadır. Bu niteliğiyle proje değerlendirmesinde artık net ticari karlılığın dışında net sosyal yararın maksimizasyonu amacı ortaya çıkmaktadır (Gümüş, 1994: 66). Yani, yatırım projelerinin tek başlarına değil, sektörel bir programın parçası olarak incelenmeleri söz konusu olmaktadır. Kamu hizmetlerine olan talep veya bu hizmetlerin faydası veri olarak alındığında, kaynakların bu hizmetlerin üretiminde en yüksek verimi sağlayacak şekilde, toplum için en yüksek faydayı yaratacak biçimde kullanılması gerekmektedir. Kamu yatırımları ekonomiye gelecekteki bir dönem için hizmet akımı sağlamaktadır. Bu hizmet akımının faydaları (doğrudan ve dolaylı faydalar olarak) tahmin edilmelidir. Gelecekte çeşitli dönemlerde elde edilecek faydaların ve maliyetlerin kıyaslanabilir hale getirilmesi için uygun bir iskonto oranı kullanılarak bugünkü değerlerini bulmak gerekmektedir (Karaaslan, 2003: 3). Yatırımlarla gerçekleştirilen hizmet alanlarının faydalarının bir bütün içinde ölçülebilmesi ve analiz edilebilmesi son derece önemli ve üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur. Gelişen modern teknolojiye bağlı olarak üretim ve tüketim alanlarının verimlilik ve etkinliğinin bilinmesi, incelenmesi gerekmektedir. Bir yandan üretim kapasitesi ile tüketim arasında fonksiyonel ilişki kurulurken, diğer yandan onların etkin kullanımlarının maliyetleri ile birlikte sosyal analizleri de esas olmaktadır (Alpaslan, 1977: 11). Kalkınma planlarının milli gelir, tasarruf, istihdam, ithalat, ihracat ve gelir dağılımı gibi bütün yönleri üzerinde etkilerde bulunan yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesi sırasında tüm dolaylı ve dolaysız etkilerin mümkün olduğu kadar sayısal olarak ölçülmesi gerekmektedir. Ancak bu yolla projelerin yeterli bir değerlendirmesi ve alternatif projeler arası bir seçim yapılabilmektedir. Oysa projenin özel girişimci açısından değerlendirilmesinde kullanılan mali analiz yöntemleri bu etkileri dikkate almamaktadır. Kamu yatırım projelerinin büyük ölçekli oluşu, etkilerinin uzun dönemi kapsaması ve genellikle yapılan yatırımın tekrar geri döndürülmesinin imkansız oluşu nedeniyle, en etkin projelerin seçilmesi son derece önemlidir. Özellikle emek,

38 24 sermaye, döviz gibi kaynakların kıt olması, bunların en yüksek verimi sağlayacakları projelere tahsis edilmesini gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, yapılan bir yatırım harcaması sonucunda ortaya çıkacak olan fayda ve maliyetlerin ulusal ekonomi açısından ele alınması gerekmektedir. Bu hem demokrasi hem de tüketici egemenliği yönünden oldukça önemlidir. Bu tür kapsamlı bir anlayış, yatırım projelerinin özel sektör işletmeleri tarafından ele alındığı gibi sadece gelir, gider ve ticari kar kavramları bakımından yani doğrudan fayda ve maliyetleri yönünden değil, aynı zamanda dolaylı fayda ve maliyetleri yönünden de dikkate alan bir yaklaşımla değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. İşte bu yaklaşım, sosyal faydamaliyet analizidir Sosyal fayda-maliyet analizinin tanımı ve kapsamı SFMA, kamu sektöründe gerçekleştirilmesi planlanan yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılan bir karar alma tekniğidir. Analiz teorik olarak, tüm kamu harcamalarının planlanmasında kullanılabilir nitelikte görünse de, esasında daha çok yatırım harcamalarının planlanmasında büyük bir öneme sahiptir. Özellikle cari harcamaların çok kısa bir dönemi içermesi ve yapılan hatalardan daha kolay geri dönülme imkanına sahip olunması nedeniyle SFMA nın, etkileri uzun dönemi kapsayan ve verilecek yanlış kararların telafisinin kolay olmadığı yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılması daha gerekli olmaktadır. SFMA, temel olarak, çeşitli yatırım alternatifleri arasında ekonomik açıdan getirisi en yüksek olanı tespit edebilmek için, yatırımların gerektirdiği tüm maliyetlerin ve sağlayacakları tüm faydaların parasal değerlerle ifade edilip sistematik olarak karşılaştırılması ve aralarından en optimal olanının tercih edilmesi olarak tanımlanabilmektedir (Şataf, 2014:108). Bir başka anlatımla, SFMA, bir yatırım projesinden doğan sosyal fayda ve maliyetlerin belirlenerek parasallaştırılması ve sosyal iskonto oranı ile indirgenerek karşılaştırılması sürecini ifade etmektedir. Eğer bu sosyal fayda ve maliyetlerin net bugünkü değeri sıfırdan büyükse, proje gerçekleştirilmeye değerdir. Aksi halde, eğer net bugünkü değer sıfırdan küçükse, kaynakların söz konusu yatırım projesi yerine sosyal açıdan daha yüksek getiri elde edilebilecek başka alanlarda değerlendirilmesinin daha doğru olacağı sonucuna ulaşılmaktadır (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 2).

39 25 Sosyal fayda ve sosyal maliyet kavramları bir bütün olarak, projenin doğrudan görülen fayda ve maliyetlerine ek olarak, çevresinde ya da ekonomik sistem içerisinde faaliyette bulunan diğer işletmelere ve kişilere sağladığı dolaylı faydalar ile onlara yüklediği dolaylı maliyetleri de kapsamaktadır (Yücel, 1999: 8). SFMA, özel girişimci tarafından gerçekleştirilen ticari karlılık analizine göre bir takım farklılıklar içermektedir. Genel olarak, karar verme kuralları bakımından değil de başvurulan parametreler cinsinden ortaya çıkan bu belirgin farklılıkları aşağıdaki gibi sıralamamız mümkündür: (i)sfma nın kullanıldığı kamu yatırım projelerinde amaç toplumun faydasını mümkün olan en yüksek düzeyde artırmak iken, özel kesim için amaç işletme hedeflerinin gerçekleştirilmesidir. İşletmelerin amaçları bazen kar maksimizasyonu olabileceği gibi bazen işletme değerlerinin korunması ve artırılması olabilmektedir (Oktay, 2010: 20). Bununla beraber, her iki analiz söz konusu amaçları gerçekleştirmek için, kullanılan girdilerle en fazla ürünü elde etme gayesi içindedir. Ancak ticari karlılık analizi yapılırken asıl amaç mikro anlamda projenin ticari karlılığının ölçülmesi iken, SFMA da pek çok milli hedefin (ekonomik büyüme, gelir dağılımında eşitliğin sağlanması, istihdamın artırılması vs.) tek tek ya da birlikte gerçekleştirilmesi imkanı incelenmektedir. (ii)kamusal karar alma mercileri, çeşitli yatırım projeleri arasında karar verirken sosyal karlılık ilkesine göre projenin ekonomide meydana getireceği tüm etkileri dikkate alırken, özel girişimciler ise sadece projenin işletme ile ilgili olan etki ve sonuçlarıyla ilgilenmektedir (Oktay, 2010: 21). Yani, SFMA da vurgulanan nitelik, toplumsallık olmakta ve özel sektörün gelir kavramı yerine toplumsal/sosyal fayda, maliyet kavramı yerine toplumsal/sosyal maliyet ve kar kavramı yerine de net toplumsal/sosyal fayda kavramları kullanılmaktadır. Dolayısıyla, bu durum, özel sektör için geçerli olan fayda ve maliyetler ile sosyal fayda ve maliyetlerin farklılaşabileceği sonucunu ortaya çıkarmaktadır (Kaderli, 2005: 49). Örneğin, özel girişimci için bir maliyet kalemi olan vergiler, ekonominin tamamı için ilave kaynak kullanımı gerektirmediklerinden, bir gider kalemi olmayıp sadece transfer kalemidir. Dolayısıyla işletme için bir maliyet unsuru olan vergiler SFMA da yer

40 26 almaz. Benzer şekilde, çevreye zararlı bir artığı kullanarak üretim yapan bir firmanın milli ekonomiye sağlamış olduğu katkı kendi kayıtlarında yer almazken, SFMA da sosyal fayda olarak dikkate alınmaktadır (Akça, t.y: 4). (iii)her iki analiz arasındaki temel farklardan bir diğeri de, fayda ve maliyetlerin parasallaştırılmasında kullanılan fiyatlardır. Ticari karlılık analizinde, fiyatlama sorunu nispeten daha azdır. Çünkü burada projenin sağladığı fayda ve neden olduğu maliyetler piyasa mekanizması tarafından belirlenen piyasa fiyatları cinsinden değerlendirilir. Fayda ve maliyetlerin gerçek değerini yansıttığı kabul edilen piyasa fiyatları, analizde hiçbir düzeltme yapılmadan kullanılır. Ancak piyasa fiyatları piyasadaki aksaklıklar nedeniyle her zaman mal ve hizmetlerin gerçek fırsat maliyetlerini yansıtamamaktadır. Yine, SFMA da dikkate alınan dolaylı fayda ve maliyetlerin bir piyasa fiyatı da bulunmayabilir (örneğin, karayolu araçlarının neden olduğu gürültü kirliliği). Bu nedenlerle, SFMA da girdi ve çıktıların alternatif kullanım maliyetlerini yansıtan gölge fiyatlar, piyasa fiyatları yerine kullanılmaktadır. (iv)özel girişimci yatırım yaparken kendi bireysel zaman tercihini dikkate alarak yatırımın karlılığını değerlendirdiği için, ticari karlılık analizinde genellikle finans piyasalarında oluşan faiz oranlarının ağırlıklı ortalaması iskonto oranı olarak kullanılmaktadır (Akça, t.y.: 6). Oysa SFMA da yatırım projesinin ekonomik büyüme başta olmak üzere toplumsal hedeflere katkı sağlayabilmesi için kazanması gereken en düşük getiriyi ifade eden sosyal indirgeme oranı kullanılmaktadır. Bu oran aynı zamanda, bir yatırım projesi için sermaye piyasalarından kaynak kullanılması durumunda, o yatırım projesi uğruna feragat edilecek olan gerçek sosyal getiriyi de (yatırım projesine aktarılan kaynakların sosyal fırsat maliyeti) temsil etmektedir (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2005: 1). SFMA, bir yatırım projesinin değerlendirilmesinde karar alıcıya yardım etmek üzere başvurulan bir araştırma, inceleme ve akıl yürütme süreci olup, karar alıcının bilinçli ve rasyonel bir seçim yapabilmesi için bir amacının bulunması gerekir ki bu da, sosyal refahın maksimize edilmesidir. Bununla beraber, karar alıcı bir ticari ölçüt kullanacak ise, amacı mali değerlendirme olmalıdır. Bir kamu örgütünün mali amacı ise, net mali fazlanın maksimizasyonu veya ödenek

41 27 ihtiyaçlarının minimizasyonudur. Buradan, SFMA nın amacının, net mali fazlanın maksimizasyonu olduğu, ancak teorik planda net sosyal faydayı maksimize etmek gibi daha geniş bir amaca hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak SFMA, önceden belirlenmiş olan bir kamu amacının gerçekleştirilmesine yönelik alternatif kamu harcamalarının ve özellikle de yatırım projelerinin meydana getireceği tüm sosyal fayda ve maliyetlerin tespit edilip değerlendirilmesi ve uygun alternatiflerin seçilmesinde, karar alıcıya yardımcı olan bir yaklaşım olarak tanımlanabilmektedir (Kaderli, 2005: 50). Bir başka ifadeyle, SFMA, projenin ihtiyaç duyduğu kıt kaynakların projede kullanılmamaları durumunda kullanılabilecekleri alternatif alanları karşılaştırarak, kalkınma amaçları üzerindeki etkilerini değerlendirmektedir Sosyal fayda-maliyet analizinin teorik temeli SFMA nın temel amacı, kaynakların topluma en yüksek net sosyal faydayı sağlayacak biçimde yönlendirilmesinde karar verici birimlere yardımcı olmaktır. Bu açıdan, SFMA nın kaynak dağılımı teorisinin özel bir uygulaması olduğu da söylenebilir. Bu nedenle, analizin genel yapısı ve mantığı, ancak kaynak dağılımında etkinlik sorununu inceleyen refah teorisinden hareketle açıklanabilmektedir (Kaderli, 2005: 57). SFMA nın teorik temelinin refah teorisine dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü refah iktisadı toplumun ihtiyaçlarını en düşük maliyetlerle karşılama amacını gütmektedir. Dolayısıyla, SFMA, refah iktisadının kamu maliyesine sakladığı bir planlama tekniği, bir analitik araç olarak nitelendirilebilmektedir. Bu yolla, kaynak dağılımında etkinlik ve bölüşüm adaletini sağlayan bir analitik araç olarak kamu ekonomisindeki yerini almakta, projeler arasında birim maliyetlerine karşılık faydalarını göz önünde tutarak seçim yapmaktadır (Şataf, 2014: 109). SFMA nın refah iktisadından borç aldığı teorik yapının temel taşlarını şu şekilde sıralamak mümkündür (Akalın, 1980: 35):

42 28 (i)bireyin kendi refahı karşısında en iyi hakem yine kendisidir, (ii)sosyal refah fonksiyonu, bireylerin kendi refahlarının artan bir fonksiyonu olup, başka bir şeye bağlı değildir, (iii)fayda-maliyet analizi, bölüşüme ilişkin sorunlar bir yana etkinlik sorununu içermektedir. Potansiyel Pareto İyileştirmesi, fayda-maliyet analizinin rasyonelliğini teşkil etmektedir. Hicks-Kaldor tazmin ilkesi bu potansiyel Pareto iyileştirmesinin uygulanabilirliğini sağladığı için bu ölçütün temelini oluşturmaktadır. Devletin pareto optimaliteyi ya da ekonomik etkinliği amaçladığını varsayarsak, iki kişi arasında bir başkasını kötüye götürmeden yapılan gönüllü değişimler ekonomiyi pareto optimaliteye yaklaştırmaktadır. Çünkü bu durum kimseyi kötü duruma düşürmeden bir kişiyi ya da her iki kişiyi de daha iyi duruma götürmektedir. Doğaldır ki, her başlangıç servet dağılımına tekabül eden pareto optimal noktalardan oluşan bir set bulunmaktadır. Proje seçiminde, refahta iyileşmeye yol açan pareto kriterini kullanmak istersek, bazı kimselerin kazandığı ve kimsenin kaybetmediği projelerin desteklenmesi gerekmektedir. Fakat eğer kazananların yanı sıra bazı kimseler kaybediyorsa pareto kriteri yol gösterici olmaktan çıkmaktadır. Bu durumda, yine bu kriter takip edilmeye devam edilecekse, kazananların net gelirleri toplanır ve eğer bunların toplamı pozitif ise ve kaybedenlere tazminat ödenebiliyorsa, proje kabul edilmektedir. Fakat hemen hemen hiçbir durumda tazmin kuralı işleyememektedir. Bu durumda pareto kuralı uygulanırsa hiçbir yatırım projesinin yapılabilmesi mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla, birçok fayda-maliyet analisti kazananların kaybedenleri tazmin etmedikleri halde tazmin edebileceklerinin saptandığı projelerin desteklenmesini ileri süren Hicks-Kaldor kriterini kullanmaya dönmüşlerdir (Üzümcüoğlu, 1983: 27). Hicks-Kaldor Kriteri, tazmin ilkesinin potansiyel Pareto iyileştirme için uygulanabileceğini göstermektedir. Refah ekonomisinde sosyal refahı değerlendirmek için Pareto optimumu bir kriter olarak kullanılmaktadır. Pareto optimumu sosyal refahın artışı için bir kaybeden olmadan kazanan olmasını şart koştuğundan tazmin ilkesine yer vermez. Kaldor a göre, fiziki verimlilik veya toplam reel gelirde artış olması koşuluyla da sosyal refah artışı gerçekleştirilebilmektedir.

43 29 Ancak bu durumda sosyal refah artışının sağlanabilmesi için Kaldor tazmin ilkesinin uygulanmasını önermektedir. Bir başka ifadeyle, fayda-maliyet analizi, talep eğrisindeki tazmin edici değişmelerin cebirsel toplamı yardımıyla ölçülebilen bir potansiyel Pareto iyileştirmesini amaçlamaktadır. Potansiyel Pareto iyileştirmesi, bir yatırım projesinin net kazançlarının, diğer bireylerin durumunu kötüleştirmeksizin, en az tek bir bireyin durumunu iyileştirecek biçimde dağıtılması ile ortaya çıkmaktadır. Pareto kriterindeki koşulun getirmiş olduğu kısıtlamayı göz önüne alan Hicks- Kaldor olaya bir adım daha gerçekçi yaklaşarak, ekonomik değişiklikten dolayı kayba uğrayanların da bulunmasının kaçınılmazlığından yola çıkarak bir ilke geliştirmişlerdir. Buna göre bir yatırım projesinin toplumsal geliri artırdığını söyleyebilmek için kazançlı çıkanların kaybedenleri tazmin etmeleri durumunda hala pozitif kazanç bulunmasının gerektiğidir (Gümüş, 1994: 59). Kazananların yanında kaybedenlerin de olduğu kamu harcamalarının sosyal refah artışına neden olup olmadığını ölçebilmek için tazmin ilkesi kullanılmaktadır. Eğer belli bir kamu harcaması nedeniyle fiziki verimlilik ve toplam reel gelir artıyorsa, kazananlar kendileri kazançlı çıkmaya devam edecek şekilde kaybedenlerin zararlarını tazmin edebilmektedirler. Bu şekilde kazananların kaybedenlerin zararlarını telafi etmesine tazmin ilkesi denilmektedir. Örneğin, A ve B den oluşan iki kişilik bir toplumda X malının toplam üretimi 100 birim ve bunun dağılımı A için 70 birim B için 30 birim olsun. Belli bir kamu politikası değişikliğinin toplam üretimi 120 birime çıkardığını (toplam reel gelir artışı) ancak bu yeni durumda bölüşümün A için 100 B için 20 birim olduğunu varsayalım. A nın durumu iyileşirken B nin durumu kötüleşmektedir. Dolayısıyla Pareto etkin bir sonuç doğmamaktadır. Ancak bu yeni durumda B nin 10 birimlik zararı A tarafından tazmin edilerek refahı bozulmadan, A nın refahında artış (70 birimden 90 birime) sağlanabilmektedir. Böylece tazmin ilkesi uygulanarak Pareto iyileştirmeye ulaşılabilmektedir (Şataf, 2014: 109). Bir başka deyişle, kazançlı olan birey, yatırım projesinden vazgeçilmemesi için maksimum bir tazminat ödemeye razı olabilir. Bireyin toplam refah artışının ölçüsü

44 30 olan bu tazminat, pozitif işaretlidir. Projeden zarar görecek olan bireyin de, projenin kabulüne razı olabilmesi için kabul edebileceği minimum bir tazminat tutarı bulunmaktadır. Bireyin durumunun kötüleşmesinin ölçüsü olan bu tutar ise, negatif işaretlidir. Bu tutarların cebirsel toplamı sıfırdan büyük olmalıdır. Pareto kriteri toplumda hiç kimsenin zarara uğramamasına rağmen, bazı kişilerin daha iyi duruma ulaşmasını ifade ederken, Hicks-Kaldor tazmin ilkesi, bu durumun sadece potansiyel olarak var olmasının yeterli olduğunu belirtmektedir. Örneğin, bir yatırım projesi sonucu gelir düzeyleri zaten yüksek olan bir grubun TL kazanç elde edeceği, buna karşılık fakir olan diğer bir grubun TL zarar edeceği varsayılıyorsa, bu yatırım projesi toplumsal refahı arttıracak demektir. Çünkü TL lik kazancın TL si fakir olan gruba transfer edilebilir. Geriye kalan TL de projenin net faydasını ifade etmektedir. Ancak, burada TL nin zarara uğrayanlara fiilen transfer edilmesi söz konusu değildir. Sadece, böyle bir potansiyelin var olması yeterli görülmektedir. Bundan dolayı, herhangi bir yatırım projesinin değerlendirilmesinde, potansiyel Pareto üstünlüğü kuralı benimsenecekse projenin gelir dağılımına olan etkisinin de dikkate alınması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır (Kaderli, 2005: 62). Ekonomik ortamda meydana gelen bir değişikliğin toplumun refahına olan etkisi bireylerin fayda düzeylerinde neden olduğu değişiklikten hareketle ölçülmektedir. Bireylerin fayda düzeylerinde meydana gelen değişikliklerin toplumsal refahın ölçüsü olarak kullanılması tüketici artığı kavramı aracılığı ile olmaktadır. Kavramın bu amaçla ilk kullanışı 1844 lere kadar gitmektedir. Ne var ki, günümüz iktisatçıları arasında toplumsal faydanın göstergesi olarak tüketici artığı nın kullanılması konusunda tam bir görüş birliği bulunmamaktadır. Örneğin, I.M. Little tüketici artığını teorik bir oyuncak olarak nitelerken; E.J. Mishan tüketici artığında meydana gelen artışları ölçmeye yönelmeyen FMA ları gerçekten ilkel bulmaktadır. Jules Dupuit tarafından 1844 yılında yapılan çalışmaya göre, bir malın bir kişi için faydasının, kişinin o mal için ödemeyi kabul edeceği en yüksek fiyat olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yani, bir malın faydası, kişinin bu mal için ödeyeceği tutardan ibaret olmayıp, o kişinin o mal için ödemeye razı olacağı maksimum tutara eşit olmaktadır. Dupuit e göre fayda, ödenen tutar ile tüketici artığının toplamına eşittir. Daha sonra Marshall ın bu kavramı genişletip fayda analizi çerçevesi içerisine soktuğu görülmektedir. Marshall a göre tüketici artığı,

45 31 tüketicinin verilen bir mal miktarı için ödemeye hazır olduğu maksimum tutar ile gerçekte ödediği miktar arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. Yani, ekonomik ortamda bir değişikliğe neden olan herhangi bir projenin toplumsal faydaya olan katkısı değerlendirilirken ödeme isteği (fiyat) faydanın göstergesi olarak kullanılmak istenirse, ya paranın marjinal faydasındaki farklılıklar için gerekli düzeltmeler yapılmalı ya da bu farklılıkları dikkate almayı gerektirmeyecek bir durumun olduğu ortaya konmalıdır. Analistler, genellikle ikinci yolu izlemekte ve söz konusu farklılıkları dikkate almayı gerektirmeyecek haklı nedenlerin varlığını ileri sürmektedirler (Şataf, 2014: 110) Sosyal fayda-maliyet analizinin tarihsel gelişimi Fayda-maliyet analizinin (FMA) geçmişi, 1808 de ABD nin su projelerinin faydalarını ve maliyetlerini belirlemesine kadar dayanmaktadır. Ancak, 1930 larda iktisadın modern aracı olarak yükselişe geçtiği görülmektedir (Bali vd., 2011: 4). İlk teorik çalışma ise, 1844 de Fransız mühendis Dupuit tarafından gerçekleştirilmiş ve bir kamu yatırım projesi net toplumsal (sosyal) fayda açısından değerlendirilmiştir. Dupuit yayınladığı makalesinde tüketici fazlası kavramını kullanarak yollar, köprüler gibi kamu yatırımlarının toplumsal refaha olan katkılarının devlet hazinesine sağladıkları parasal gelir ile ölçülemeyeceğini öne sürmektedir. Dupuit in çalışmasında, özellikle faydanın ölçülmesi ve tüketici artığı kavramlarının tanımlanması suretiyle FMA ya teorik bir arka plan oluşturulmuştur. Dupuit in makalesinden sonra, Marshall tarafından teorik sorunların büyük bir çoğunluğu çözülmüş olmakla birlikte, 1950 li yıllara kadar FMA nin uygulanmadığı görülmektedir. Teorik yönden asıl gelişmeler 1950 sonrası ve günümüzde olmaktadır (Kaderli, 2005: 51). FMA ile ilgili katkıların oluşturulmasında 19 yy. Fransız ekonomistlerinin, biraz daha ileri boyutta özellikle sosyal gelişme boyutunda ele alınma konusunda İtalyan sosyal bilimcilerinin özellikle V. Pareto nun ve 1940 larda N. Kaldor ve Sir John Hicks in katkıları yadsınamaz (Şataf, 2014: 108).

46 yılında ABD de çıkarılan Su Baskınlarını Önleme Yasası ve su kaynaklarının değerlendirilmesine ilişkin olarak gerçekleştirilen çok sayıdaki araştırma bu tekniğin gelişmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Nitekim su taşkınlıklarının denetlenmesi programına federal yönetimin mali açıdan destek vermesi, kim tarafından elde edileceğine bakılmaksızın elde edilecek faydanın maliyetten yüksek olması koşuluna bağlanmıştır. Yine de 1950 yılına kadar fayda ve maliyetlerin değerlendirilmesinde bir usul oluşturulamamıştır (Tokatlıoğlu, 2005: 77). FMA nın 1950 den sonra gelişmesinin kaynağında, özellikle 1929 yılında yaşanan Dünya Ekonomik Bunalımının ardından ortaya çıkan, devletin ekonomiye müdahalesini öngören Keynesgil iktisadi anlayışın II. Dünya Savaşı ndan sonra gelişmiş ülkelerdeki iktisadi politikalara yansıması ve bu dönemde yatırımlara tahsis edilecek kaynakları kıt olan az gelişmiş ülkelerin kalkınma sürecinde, devletin daha fazla üretici ve düzenleyici rol üstlenmesi gerektiği düşüncesinin yaygınlaşmasının yattığı söylenebilir. Aynı zamanda, devletin ekonomiye müdahalesinin arttığı bu dönemde kamu kesiminin genişlemesine bağlı olarak artan kamu alt yapı gereksinimi, kıt kaynakların etkin kullanılması gereğini doğurarak FMA ya olan ilgiyi artırmıştır. Günümüzde FMA, rasyonelleştirme çalışmaları bağlamında çok geniş bir alanda uygulanmakta ve analize bütçe hazırlık süreçlerinde sık sık başvurulduğu görülmektedir. Teknik, başta ABD, Fransa, Almanya ve Belçika gibi ülkeler olmak üzere ulusal ölçekte uygulandığı gibi; Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Komisyonu na bağlı Çevre Genel Direktörlüğü tarafından proje önerilerinin değerlendirilmesinde de kullanılmaktadır (Tokatlıoğlu, 2005: 78). FMA terimi başlangıçta kısıtlı olarak sadece doğal kaynak projeleri ile birlikte ifade edilirken, daha sonraları fayda ve maliyetlerin parasallaştırılabildiği diğer alanlardaki tüm kamu ve özel sektör yatırım projeleri için de kullanılır hale gelmiştir. Başlangıçta, ticari niteliği olmayan kamu projelerinin ekonomik analizini yapmak amacıyla gelişmiş ülkelerde kullanılmakta olan SFMA nın kapsamı, 1960 sonrasında gelişmekte olan ülkelerin kamu yatırım kararlarını da içine alacak

47 33 şekilde genişletilmiş bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere yaptıkları parasal ve teknik yardımlardaki artışlar bu ülkelerde geçerli olacak değerlendirme standartlarının oluşturulması ihtiyacını doğurmuştur. Bunun sonucunda özellikle uluslararası nitelikteki kuruluşlar aracılığıyla proje değerlendirme el kitabı mahiyetinde hazırlanan analiz yöntemleri geliştirilmiştir. İlk olarak, 1968 yılında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD nin I.M.D. Little ve J.A. Mirrlees e hazırlattığı el kitabı projelerin ekonomik yönden değerlendirilmesi konusuna teorik bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Bu el kitabını hazırlayan yazarlar 1974 yılında yayınladıkları kitaplarında OECD el kitabına gelen eleştirileri dikkate alarak daha kapsamlı ve anlaşılır bir tarzda ekonomik analiz yöntemlerini açıklamışlardır. Böylece oluşturulan bu teorik çerçeve projelerin ekonomik yönden değerlendirilmesinde Little-Mirrlees yaklaşımı olarak anılmaktadır. Bu kuruluşun P. Dasgupta, A. Sen ve S. Marglin e hazırlattığı ve 1972 yılında yayınlanan proje değerlendirme rehberi ile UNIDO yaklaşımı ortaya çıkmıştır. Bu metodolojinin oldukça geniş kapsamlı ve ancak belirli koşullara uygulanabilir olması yeniden gözden geçirilmesini gerektirmiş ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha kolay uygulanabilirliği olduğu iddia edilen daha esnek bir rehber 1978 yılında J. R. Hansen tarafından hazırlanmıştır. Bu kitap her biri farklı karlılık ölçütlerini kullanan beş aşamadan oluşmaktadır. Her iki yöntemden de yararlanan L. Squire ve H. G. Van Der Tak, 1975 yılında Dünya Bankası yayınları arasında çıkan ve bu kuruluşun uyguladığı ekonomik analiz yöntemlerini kullanan Projelerin Ekonomik Analizi adlı kitaplarını yayınlamışlardır (Üzümcüoğlu, 1983: 43). Türkiye de ise FMA ya yönelik ilk ciddi çalışmalar, planlı ekonomiye geçişle birlikte 1960 yılından sonra başlamıştır. Günümüzde, Kalkınma Bakanlığı tarafından kalkınma planları ve orta vadeli programlarda öngörülen hedefler doğrultusunda kamu yatırım programları oluşturulmaktadır. Türkiye de kamu bütçelerinin hazırlanmasını düzenleyen 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu nun 13. Maddesi, Bütçeler kalkınma planı ve programlarda yer alan politika, hedef ve önceliklere uygun şekilde, idarelerin stratejik planları ile performans ölçütlerine ve fayda-maliyet analizine göre hazırlanır, uygulanır ve kontrol edilir şeklinde düzenlenmiştir (5018 sayılı Kanun, RG: /25326).

48 34 Bu bağlamda, Kalkınma Bakanlığı, ulusal kalkınma planı çerçevesinde proje planlamasında, birçok sektörü içeren kamu yatırım programlarında mali faydamaliyet analizi ve ekonomik (sosyal) fayda-maliyet analizi yöntemlerini kullanmaktadır (Bali vd. 2011: 5). Kamu mali yönetimi ve kontrol sistemimizi modern bir yapıya kavuşturan 5018 sayılı Kanun ile kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılması, hesap verebilirlik ve mali saydamlık ilkelerinin güçlendirilmesi mümkün hale gelmiştir. Söz konusu Kanun bütçede etkinliği öne çıkarmış, yeni kamu yatırım projesi tekliflerinden fayda-maliyet veya maliyetetkinlik analizleri ile çevresel analizleri içerecek şekilde yapılabilirlik etüdü bulunmayan projelerin yatırım programına alınmaması ilkesini benimsemiştir. Bu durumda yatırım programına alınacak yatırım projelerinin seçilmesinde teknik analizler yapmak suretiyle önceliklendirme imkanı getirilmiş bulunmaktadır Sosyal fayda-maliyet analizini gerekli kılan koşullar Kamu yatırım projelerinde SFMA nın uygulanmasını zorunlu kılan koşulları iki başlık altında toplamamız mümkündür. İlki özellikle gelişmekte olan ülkelerde piyasanın mükemmel işlememesine neden olan piyasa başarısızlıkları, ikincisi ise yine özellikle gelişmekte olan ülkelerde görülen kaynak yetersizliği olgusu etrafında şekillenmektedir. Piyasa mekanizmasının etkinsizliği sorunu: piyasa başarısızlıkları Genellikle, tam rekabet modeli koşulları altında arz-talep mekanizmasının çalışmasıyla milli gelirin maksimize edilebileceği öne sürülmektedir. Tam rekabet koşullarının sağlanması halinde mali karlılık analizi, kamu ve özel kesim projelerinin seçilmesinde, ekonomik karar almada yeterli bir gösterici olabilmektedir. Bu durumda, gelirler ve harcamalar sosyal fayda ve maliyetleri yansıtmaktadır. Yani bu koşullar altında firmanın maliyetleri toplumsal maliyetleri kesinlikle ölçebilmektedir. Tam rekabet mekanizmasının gerçek yaşam hakkında yaptığı varsayımlar cari maliyetlerin sosyal maliyetlerin bir ölçüsü olmasına ve

49 35 dolayısıyla ticari ve sosyal kar kavramlarının çakışmasına yol açmaktadır. Bu varsayımları ifade etmekte yarar bulunmaktadır (Üzümcüoğlu, 1983: 25): (i)fiyat mekanizması, kaynakların tam istihdamını ve tüm faktör ve ürün piyasalarında tam rekabeti varsaymaktadır. (ii)piyasada çok sayıda alıcı ve satıcı bulunmaktadır. Böylece her firma piyasaya arz edilen toplam üretimin sadece küçük bir kısmını arz etmektedir. Aynı şekilde alıcılar da piyasanın işleyişini etkileyebilecek monopsonist güce sahip olamayacak kadar çok sayıdadır. Bu koşullar altında hiçbir alıcı ve satıcı tek başına, tüketim ve üretimini değiştirerek piyasa fiyatını etkileyememektedir. Piyasaya giriş ve çıkışlar serbest olmaktadır. (iii)endüstri, homojen mal üreten firmalar grubu olarak tanımlanmaktadır. (iv)tam rekabet piyasasında üretim ve talep değişmelerinin marjinal olduğu varsayılmaktadır. Yani marjinal değişmeler ve tam bölünebilirlik varsayılmaktadır. Tüm faktörlerin tam bölünebilirliği söz konusu olduğunda üretim faktörlerini optimal oranlarda bir araya getirerek optimal üretimde bulunan birçok küçük firmanın piyasada yer alması mümkün olmaktadır. Böylece ölçeğe göre sabit getiri söz konusu olmaktadır. (v)dışsal ekonomilerin ve dışsal zararların söz konusu olmadığı varsayılmaktadır. (vi)tüketim, ekonomik faaliyetlerin nihai amacı olduğu için tüketici egemenliği söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla her şey bu amaca yaptığı katkılar doğrultusunda değerlendirilmektedir. (vii)satıcılar ve alıcılar, piyasa koşulları altında tam bilgiye sahip bulunmaktadır. Bu, gelecek dönemleri de kapsamaktadır. Bilgide meydana gelen değişmelere intibakın süratli olduğu varsayılmaktadır. Böylece gelecekteki gelişmeler konusundaki belirsizlik ortadan kaldırılmış olmaktadır.

50 36 (viii)piyasalara hiçbir devlet müdahalesi (gümrük vergileri, dış ticaret kısıtlamaları, sübvansiyonlar, üretim ve talep kısıtlamaları vs.) yer almamaktadır. Yukarıda sıraladığımız varsayımlar altında çalışan ideal tam rekabet piyasasının varlığı halinde geçerli basit kural, mal ve hizmetlerin fiyatlarının kaynakların etkin tahsisine yol açacak şekilde marjinal maliyetlere eşitlendiğini ifade etmektedir. Gerçek hayatta tekelci unsurlar ve diğer çarpıklıklar, mal ve faktör piyasalarının tam rekabetçi koşullardan ayrılmasına neden olmaktadır. Bu koşullar altında fayda ve maliyetlerin piyasa fiyatlarıyla değerlendirilmesine dayanan yatırım kriterleri yeterli olmamaktadır. Bu sapmalar düzeltilmeksizin gerçekleştirilen proje değerlendirmesi, kaynakların farklı alanlar arasında yanlış tahsisine neden olmaktadır. Dolayısıyla tüm ticari karlılık kriterleri, girdi ve çıktıların piyasa fiyatlarını hiçbir düzeltmeye tabi tutmadan kullandığı ve projeden kaynaklanan dolaylı ve dışsal faydaları dikkate almadığı için fonların alternatif yatırım projeleri arasında tahsisinde uygun bir araç olarak kullanılmamaktadır. Bu durum bizi zorunlu olarak SFMA ya götürmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin karşılaştıkları en temel sorun ekonomideki kaynakların ve bu kaynakları harekete geçirecek olan müteşebbis gücünün yetersiz olmasıdır. Açıktır ki, bir ekonominin kalkınması sadece yatırımların mutlak olarak artırılmasına değil, aynı zamanda yatırımların ekonominin çeşitli kesimleri arasındaki oransal ve niteliksel dağılımına da bağlıdır. Tam rekabet kurallarının geçerli olduğu bir ekonomide kaynak dağılımı sorununun çözümü fiyat mekanizması sayesinde kendiliğinden gerçekleşmektedir. Ancak günümüzde, tam rekabet koşullarının mutlak olarak hakim bulunduğu bir ekonomi bulmak oldukça güç gözükmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde var olan açık ve gizli işsizlik, gelişmiş bir sermaye piyasasının yokluğu, üretim yapısının bozukluğu, dış ticaret kısıtlamaları (tarife ve kotalar), belli kesimleri aşırı şekilde korunmuş sanayinin varlığı piyasa başarısının önündeki en önemli engeller olarak sıralanabilmektedir (Alpar, 1973: 2). Bu sayılan nedenlerle beraber, tasarruf yetersizliği, gelir dağılımının yapısı ve dışsal etkiler de özellikle gelişmekte olan ülkelerde oluşan fiyatların, toplumsal fayda ve maliyetleri, yani mal ve hizmetlerin gerçek fırsat maliyetlerini tam olarak

51 37 yansıtamamasına neden olmaktadır. Yatırım projelerinin değerlendirmesi yapılırken, pazar fiyatlarının temel alınması, karar verme aşamasında yanlış sonuçlara neden olabilmektedir. Bunun önüne geçebilmek için, düzeltilmiş fiyatlarla (gölge fiyatlar) yatırım projesi değerlendirme yaklaşımı olan SFMA nın özellikle gelişmekte olan ülkelerde kullanılması bir zorunluluk arz etmektedir (Kaderli, 2005: 53). Kamu harcamalarında etkinlik ve kaynakların optimal kullanımı gereği Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yüksek sermaye gerektiren alt yapı yatırım ihtiyaçlarının artmasıyla beraber, kaynakların yanlış kullanımından doğan riskler de artış göstermektedir. Söz konusu kamusal yatırımların (eğitim, sağlık, ulaştırma vs.) üretiminde devletin asli görevli olması ve bu hizmetlerden yararlanacak olanların satın alma gücünün ve maliyetlere katılım oranının düşük olması bu ülkeleri planlama çalışmaları yapmaya ve SFMA yı uygulamaya zorlamaktadır. Aynı zamanda, Dünya Bankası gibi proje kredisi sağlayan uluslararası kredi kuruluşları da SFMA tekniklerinin gelişmekte olan ülkelerde kullanılmasını teşvik etmektedir. Buradaki amaç kredinin geri ödeme garantisi, kaynak kullanımının etkinliğini ölçmek gibi kredi veya yardımın proje bazında kontrolü olmaktadır (Yücel, 1999: 7-8). Gelişmekte olan ülkelerde kaynak kullanımında etkinlik ve dolayısıyla optimizasyon gereği ve gereksinmesinin yadsınamayacak nitelik ve boyutta olduğu bilinmektedir. Bu olgunun temel nedenleri arasında, üretim faktörlerinin kalite ve miktar olarak gelişmiş ülkelere nazaran yetersiz oluşu ve kamusal faaliyetleri kısa vadeli kişisel ve politik çıkarlar doğrultusunda yürütme anlayışı çok önemli bir rol oynamaktadır. Çevrenin kirlenmesi ve bozulması ve dolayısıyla da ortaya çıkan ekolojik denge sorunları günümüzün sanayileşme ve büyüme modelinden kaynaklanarak, tüm dünyayı ciddi bir biçimde tehdit eder boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Temel motivasyonu kar maksimizasyonu olan özel girişimcinin kendiliğinden doğal çevreyi düşünmesi, onu koruyacak biçimde davranması ve de gerçekleştireceği yatırımın toplumsal etkilerini kendiliğinden analizlerine dahil etmesi beklenemez ve beklenmemelidir (Gümüş, 1994: 65).

52 38 Kamu harcamaları, devlet mal varlığından kamu yararına ve kamusal ihtiyaçlar için belli yöntemlere göre yapılan harcamaların maddi tutarı olarak ifade edilmektedir. Kaynak ve harcamayı gerçekleştiren birimler açısından kamu kesiminde mal ve hizmet üreten tüm birimlerin yaptıkları harcamalar kamu harcamaları kategorisinde yer almaktadır. Kaynakların en rasyonel biçimde ve en geniş ölçekte toplumsal ihtiyaçları karşılayacak biçimde kullanılması olarak tanımlanabilen etkinlik kavramı ise, yapılan faaliyetin temel amaca uygunluk göstergesi olmasının yanı sıra taraflar açısından optimumun hedeflenmesi diğer bir ifadeyle hataların önlenmesi ve maliyetlerin azaltılmasıyla ilgilidir. Kamu harcamalarında etkinliğin sağlanabilmesi, bilhassa kamu yatırımlarının ekonomik kalkınmada kendisinden beklenen görevleri yerine getirebilmesi, yatırımlardan sağlanacak yüksek verimliliğe bağlıdır. Bu nedenle, SFMA ve maliyet-etkinlik gibi çeşitli analiz teknikleri, kamu harcamalarının etkin ve verimli kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesinde başvurulan yöntemler olarak nitelendirildiğinden önemli bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Söz konusu tekniklerin temel amacı, kamu sektörünün ekonomik olarak daha etkin ve verimli harcama kalemlerini seçmesi ve kaynakların daha rasyonel esaslara göre dağılımının yapılmasına yardımcı olmaktır. Kamunun gelir ve giderleri arasında dengenin sağlanmasında kamu gelirlerinin artırılmasının çok kolay olmadığı göz önüne alındığında kamu harcamalarının etkin ve verimli kullanılması daha bir önem kazanmaktadır. Kamu harcamalarının kamu gelirlerini aşması sonucu bütçede açık oluşması likiditeye duyulan ihtiyacı artırarak faiz oranlarının yükselmesine ve özel sektörün kullanabileceği kaynağın azalmasına (crowdingout-dışlama) neden olmaktadır. Özellikle az gelişmiş ekonomilerde devletin çeşitli denetim mekanizmalarını devreye sokarak özel girişimcinin yatırım kararlarını denetlemesi toplumsal refah açısından son derece önemlidir. Bu kapsamda, yatırımları desteklemek için hazırlanmış olan teşvik tedbirlerinden yararlanacak özel sektör yatırımlarının ülke ekonomisine katkıları bakımından değerlendirmeye tabi tutulmaları, asgari koşulları taşımayan yatırım projelerinin, özel maliyetlerde önemli tasarruflar sağlayan teşviklerden yararlanmasının engellenmesi ve bu yolla özel girişimcinin SFMA yı uygulamasının teşvik edilmesi gerekmektedir.

53 Sosyal fayda-maliyet analizini sınırlandıran faktörler SFMA, özellikle kamu yatırım projeleri için, kaynakların etkin dağılımını sağlayacak bir karar alma tekniği olarak kabul edilmekle birlikte, siyasal kaygılara açık bir teknik olarak nitelendirilebilmektedir. Bu açıdan, analizin taraflı olabilme tehlikesi taşıdığı yönünde eleştiriler öne sürülmektedir. Aslında SFMA nın içinde bulunulan ekonomik, idari ve siyasi yapıdan bağımsız olarak hazırlanmasını ve uygulanmasını düşünmek söz konusu olmamalıdır (Tokatlıoğlu, 2005: 81). Çünkü bir kamu yatırım projesini destekleyen veya reddeden, birbiriyle çelişik bölgesel, sektörel ve mesleki çıkarlar politika arenasında mücadele halindedir. Dolayısıyla, FMA da dahil, halkın genel olarak güvenini kazanmış ve çeşitli iddiaların ölçülmesinde bir standart olarak kullanılabilecek herhangi bir analiz bulunmamaktadır. Ayrıca hiçbir analiz bütün ayrıntılarıyla halkın incelemesine sunulamamakta ve bazı standartları hükümet saptamak zorunda kalmaktadır (Yücel, 1999: 9). Kamusal hizmetlerin planlanmasında çeşitli projeler arasından en uygun projenin seçiminde SFMA nın kullanılması, analiz yapılırken dışsal fayda ve maliyetlerin de analize dahil edilmesini gerektirmektedir. Dışsal fayda ve maliyetlerin tespit edilerek parasal değerler haline getirilmesi, SFMA nın yapılmasını kolaylaştıracaktır. Ancak dışsal fayda ve maliyetlerin analize dahil edilebilmesi için öncelikle bunların tahmin edilmesi gerekmektedir (Yavuz, 2010: 26). Fakat hesaplamalarda kullanılacak olan fayda ve maliyetler her zaman belirli olmayabilir. Bunların ölçülmesinde yaşanan sınırlamalar, onların büyüklüğü konusunda farklı sonuçlar doğurabilmektedir. Dolayısıyla, farklı analistler tarafından gerçekleştirilen analizlerin farklı sonuçlar ortaya çıkarması ihtimali söz konusu olabilmektedir (Pullock, t.y.: 2). Bazen sağlık, eğitim ve içme suyu temini gibi alanlardaki faydaların hesaplanmasındaki zorluklar, SFMA yı maliyet minimizasyonu çalışmalarına dönüştürebilmektedir. Hatta hesaplamalardaki farklılıklar yatırımların sektörler arasındaki dağılımını dahi tehlikeye sokabilmektedir (Ray, 1990: 7).

54 40 Bir yatırım projesinin gerçekleştirilebilmesi için sosyal açıdan en etkin alternatifin seçilmesi ancak, tüm olanakların araştırılması ve bunlarla ilgili ayrıntılı çalışmaların yapılmasına bağlıdır. Fakat yeterli mali kaynak, personel ve teknoloji söz konusu olmadığı için bunun gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla sadece birkaç alternatif proje üzerinde SFMA gerçekleştirmek yalnızca bu projeler arasında en etkin olanının tespitine yaracaktır. Yatırımdan doğan fayda ve maliyetler farklı zamanlarda ortaya çıktıkları için, karşılaştırılabilmeleri için iskonto oranı kullanılarak belirli bir zamana indirgenmeleri gerekmektedir (Pullock, t.y.: 1). Ancak, tipik bir yatırım projesinde, maliyetlerin büyük bir kısmının yatırım döneminde yani değerlendirmedeki ilk yıllarda ortaya çıkmasına rağmen, elde edilecek faydaların yatırım döneminden sonraki yıllarda doğmaları nedeniyle, iskonto oranı kullanılarak söz konusu değerlerin bugüne indirgenmesi durumunda, uzun ve kısa vadeli projelerde aynı iskonto oranının kullanılması SFMA yı kısa vadeli çözümlerin tercihine götürecektir. Yani, kaynakların uzun dönemli prodüktif yatırımlar yerine, kısa dönemli spekülatif yatırımlara yönelmesine neden olacaktır. Kullanılan oran ve yatırımın ekonomik ömrü arttıkça bu eğilimin derecesi de artmaktadır. Bu durum, kıt olan kaynakların, özellikle ulaştırma, enerji gibi yüksek maliyetli ve faydaları uzun vadede elde edilen kamu yatırım projelerinden ziyade kısa vadeli yatırım projelerine aktarılmasına ve bu suretle kaynak dağılımında etkinsizliğe neden olabilmektedir. Ticari karlılık analizinde fayda ve maliyetlerin tespitinin ve fiyatlandırılmasının kolaylığı nedeniyle, ilerleyen zamanlarda ortaya çıkacak fayda ve maliyetlerin bugünkü değerlerinin tespitinde çok fazla zorluklarla karşılaşılmamaktadır. Ticari karlılık analizinde fayda ve maliyetlerin bugünkü değerlerinin tespitinde kullanılan iskonto oranı, piyasa faiz oranıdır. Çünkü yatırımda kullanılan sermayenin fırsat maliyeti, aynı sermayenin o dönemde ödünç verilmesiyle elde edilecek faiz geliridir. Kamu kesimi tarafından gerçekleştirilen yatırımlarda ise, ortaya çıkacak fayda ve maliyetlerin bugünkü değerlerinin hesaplanmasında piyasa faiz oranı kullanılamamaktadır. Çünkü kamusal yatırımlarda, özel fayda ve maliyetlerin yanı sıra, sosyal fayda ve maliyetlerin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir

55 41 (Yavuz, 2010: 27). Sosyal iskonto oranının tespitindeki güçlükler uygun iskonto oranının kullanılmasını güçleştirmektedir. SFMA çok iyi hazırlanmış ve sunulmuş olsa dahi, analizin değeri uzman olmayan yöneticiler tarafından anlaşılabilirliği ve özümsenebilmesiyle sınırlıdır (Gümüş, 1994: 74). Yöneticilere nasıl sunulursa sunulsun, analizin büyük ve karmaşık olgusu, ekonomik iç getiri oranı (IRR) ve net bugünkü değer (NBD) gibi basit rakamlara dönüşecektir (Ray, 1990: 7). Diğer bir ifadeyle, analizde yalnızca sonuçlarla ilgilenilmesi, karşılaştırması yapılan fayda ve maliyetler gibi daha kapsamlı bilgilerin göz ardı edilmesi SFMA nın başarısını ve etkinliğini sınırlandırabilmektedir.

56 42

57 43 3.YATIRIM PROJELERİNDE SOSYAL FAYDA-MALİYET ANALİZİNİN UYGULANMASI SFMA, yatırım fikrinin doğmasından, yatırımın ülke ekonomisine sağlayacağı faydalar ile topluma yükleyeceği maliyetlerin belirlenip para ile ifade edilmesine ve net bugünkü değerin tespiti ile en etkin projenin seçilmesine kadar çeşitli aşamaları kapsamaktadır. Burada SFMA nın yatırım projelerinde uygulanması safhalarıyla ilgili olarak ilk etapta, bir yatırım projesinin ekonomik ömrü boyunca ortaya çıkaracağı fayda ve maliyetlerden hangilerinin analize dahil edileceğine yönelik kıstaslardan bahsedilecektir. Daha sonra söz konusu sosyal fayda ve maliyetlerin analize elverişli hale getirilmesi, yani gölge fiyatlar cinsinden parasal değerler olarak ölçülmesi incelenecektir. 3.1.Sosyal Faydaların ve Maliyetlerin Belirlenmesi Yatırım projelerinden doğan sosyal fayda ve maliyetlerin tespit edilmesi işlemi, SFMA nın ilk aşamasında yapılmaktadır. Gerçekleştirilmesi planlanan yatırım projeleri, amaçlarına uygun olarak fayda sağlamalarının yanı sıra doğal olarak bazı maliyetlerin de doğmasına neden olmaktadır. Yatırım projesinin ülke ekonomisine yapmış olduğu katkı projenin faydalarını ifade ederken, bu faydaları gerçekleştirmek için kaynakların başka kullanım alanlarından çekilmesi sonucu vazgeçilen fayda ise projenin maliyetlerini oluşturmaktadır. Sağlıklı bir analiz yapılabilmesi için, ortaya çıkan fayda ve maliyetlerin tamamının tespit edilerek analize dahil edilmesi, en uygun projenin seçimi açısından hayati bir önem taşımaktadır. Aynı zamanda, farklı yatırım projeleri ulusal ekonomi açısından değerlendirilirken, dikkate alınması gereken toplumsal amaçlara ulaşılmasına imkan sağlayacak ve bu amaçlara ulaşılmasını engelleyecek unsurlar proje maliyet ve faydaları içinde ölçülmek durumundadır. Tüm ülkelerin karşı karşıya bulundukları temel ekonomik problem, kıt kaynakların farklı kullanım alanları arasında, toplumun sağlayacağı net faydayı mümkün olduğu ölçüde artıracak şekilde dağıtılmasıdır. Yatırım projelerinin analizi, kaynakların rakip kullanım alanları arasındaki dağılımını uygun bir şekilde

58 44 gerçekleştirmeye yönelik bir yöntemdir. Ortak bir birim cinsinden ifade edilen faydalar maliyetleri aştığı sürece, kabul edilebilir projeler söz konusu olmaktadır. Bu genel yaklaşım gerek özel gerekse ulusal ekonomi açısından yapılan değerlendirmelerde yer alan ortak bir noktayı oluşturmaktadır. Ancak yatırım projelerinin ulusal ekonomi yönünden değerlendirilmesinde kullanılan fayda ve maliyetler, analizde dikkate alınacak olan milli amaçlara bağlı olarak yeniden tanımlanmaktadır. Milli gelirin azamileştirilmesi amaç olarak alındığında maliyetler, kullanılan kıt kaynakların alternatif kullanım alanlarına tahsis edilmelerinden doğan gelir azalışları, faydalar ise projenin milli gelirde yaratacağı artış olarak tanımlanmaktadır. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin azaltılması amacı da ek olarak kabul edilirse projenin bu yöndeki katkılarının da dikkate alınması ve fayda ile maliyet unsurlarının buna göre tanımlanması gerekmektedir (Üzümcüoğlu, 1983: 2-3). Dolayısıyla, bir yatırım projesinin ortaya çıkaracağı fayda ve maliyetler, projeli ve projesiz durumları karşılaştırmak suretiyle ortaya konulmaktadır. Proje nasıl bir yapıya sahip olursa olsun, uygulamaya geçildiğinde, söz konusu proje tarafından kullanılan girdilerin arzında azalma ve üretilen çıktıların arzında ise artış olmaktadır. Bu projenin hayata geçirilmemesi halinde, ekonominin geri kalan kısmına arz edilen girdi ve çıktıların miktarı farklılaşacaktır. Projenin olması ve olmaması hallerinde bu girdi ve çıktıların elde edilebilirliği arasındaki farkın incelenmesi, fayda ve maliyetlerin belirlenmesinde temel yöntemi oluşturmaktadır (Kaderli, 2005: 75) Sosyal fayda ve maliyetlerin bireysel fayda ve maliyetlerden farkı Bir yatırım projesinin birey açısından fayda ve maliyetleri ile toplum açısından fayda ve maliyetleri arasında temel farklılıklar bulunmaktadır. Sağlık konusuyla ilgili bir örnek vermek gerekirse, bulaşıcı hastalığa yakalanmış bir kimsenin tedavisi ilk bakışta bizzat hastanın kendi yararınadır. Fakat ilaveten hastalığın diğer kimselere geçmesi ihtimalinin de azaltılması demektir. Bu şartlar altında, toplam sosyal faydanın özel faydadan daha büyük olduğu gerçeğini dikkate alma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu yüzden, kamu yararına bir sağlık hizmetini haklı

59 45 göstermek için yalnızca hastalardan alınan ücretle böyle bir yatırımın gerçekleştirilmesi gerektiğini söyleyemeyiz (Üner, 1965: 13). Sosyal fayda bir iktisadi faaliyet sonucunda bir bütün olarak toplumun sağlamış olduğu özel fayda ve pozitif dışsallıklardan oluşmaktadır. Sosyal maliyet de benzer şekilde, iktisadi bir faaliyet, üretim veya tüketim sonucunda topluma yüklenen özel maliyet ve negatif dışsallıklar bütünüdür. Sosyal fayda ve maliyetlerin ekonomik faaliyette bulunan kişi ya da kurumun fayda ve maliyetlerine eşit olması zorunlu değildir. Ekonomide göz önüne alınmayan ama çeşitli nedenlerle toplumun sağladığı ya da katlandığı yarar ve zararları ifade etmektedirler. Bu durumu daha iyi aydınlatabilmesi için aşağıdaki örneği incelemekte yarar bulunmaktadır. Şekil 3.1. Sosyal fayda ve bireysel fayda farkı eğrisi Kar B Y E O M A Proje Ölçeği C D Y nin kar eğrisi X in kar eğrisi Kaynak: Akça, Halil İbrahim; Projelerin Ekonomik Analizi. Şekil 3.1. de X ve Y olarak iki kişinin bulunduğu görülmektedir. Bu kişilerden X, projenin büyüklüğüne karar veren kişi olmaktadır. Bu durumda X, OA ölçeğini seçecek ve OBA alanı kadar kar elde etmek isteyecektir. Fakat X in OA ölçeğini seçmesi Y kişisine ODA alanı kadar bir maliyet yükleyecektir. Bu durumda Y ye göre projenin hiçbir şekilde yapılmaması gerekmektedir. Çünkü projenin ölçeği ne

60 46 olursa olsun Y ye bir maliyet yüklemektedir. Böyle bir durumda toplumsal açıdan çözüm, projenin karını ve maliyetini bir bütün olarak değerlendirmek ve projenin net karının sıfır olduğu yerde (örnekte, X kişisinin sağlayacağı faydanın, Y kişisinin katlanacağı maliyete eşit olduğu M noktasında) projenin ölçeğini sınırlandırmaktır. Sonuç olarak toplumun kazancı OEB alanı kadar olacaktır (Akça, t.y.: 5). Şekil 3.1. yardımıyla verilen örnekte, proje iki farklı kişi açısından farklı fayda ve maliyetler doğurmaktadır. X kişisi bakımından projenin OA ölçeğinde olması en yüksek faydayı sağlayacakken, Y kişisi açısından projenin hiç gerçekleştirilmemesi daha doğru olacaktır. Toplumsal açıdan tercih edilen ölçek ise her iki kişiden farklı bir noktada, OM de gerçekleşecektir. Açıkça görüleceği üzere herhangi bir projenin toplumsal açıdan karlılığı, bireysel açıdan ifade edilen karlılıktan oldukça farklı olabilmektedir. Dolayısıyla sosyal fayda ve maliyetlerin, bireysel fayda ve maliyetlerden farklılaşabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır Yatırım projelerinin sosyal faydalarının belirlenmesi Kamu projelerinde faydaların ölçülmesi, SFMA da son derece önemli ve üzerinde durulması gerekli bir konuyu oluşturmaktadır. SFMA da önce hangi tür faydaların analiz içerisinde gösterilmesi gerektiğine karar verilmesi gerekmektedir. Sonraki aşamada bu fayda türlerinin değerlerinin nasıl ölçülmesi gerektiğinin üzerinde durulmalıdır. Kamu projesinin faydalarının bir kısmı doğrudan doğruya o hizmeti yapmaya karar veren kuruluşu etkilerken, bazı öyle faydalar vardır ki karar veren kuruluş dışındaki kamu kuruluşlarını veya özel kuruluşları da etkilemektedir. Yani, fayda, dağılımı bakımından doğrudan ve dolaylı fayda olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Özel fayda-maliyet analizinde projenin faydası olarak sadece doğrudan faydalar dikkate alınırken, SFMA da projenin toplam faydası içine dolaylı faydalar da dahil edilmektedir (Şataf, 2014: 110). Herhangi bir yatırım projesinden sağlanan toplam sosyal fayda, birbirinden farklı nitelik gösteren çeşitli türdeki faydalardan meydana gelmektedir. Bu durum, analize dahil edilecek faydaların neler olduğunun tespitini güçleştirmek suretiyle yatırım kararlarının verilmesini zorlaştırmaktadır. Yatırım projelerinden doğan faydalarının belirlenmesinde, faydaların ortaya çıkış şekillerine, etkiledikleri

61 47 kesimlere ve üretilen mal veya hizmetin türüne göre değişen çeşitli sınıflandırmalardan yararlanılmaktadır. Aşağıda söz konusu fayda sınıflandırmalarına yer verilmektedir. Doğrudan faydalar ve dolaylı faydalar Gerçekleştirilen yatırım projelerinde ortaya çıkan faydalar, direkt olarak yatırımı yapan birimlerle ilgili olabileceği gibi yatırımla ilgisi olmayan bazı kesimler üzerinde de etki doğurabilmektedir. Doğrudan faydalar, proje ile üretilen mal ya da hizmeti bizzat kullananların sağladığı faydalarken, dolaylı faydalar ise o mal ya da hizmeti bizzat kullananların dışındaki kesimlerin sağladığı faydalardır. Doğrudan faydalar ölçülebilir nitelik göstermektedir. Örneğin, bir karayolu yapımı projesinde, karayolunu kullanacak olan yolcunun sağlayacağı fayda doğrudan faydadır (Tokatlıoğlu, 2005: 87-88). Bir başka örnek ise, elektrik santrali projesinin doğrudan faydaları santralden elde edilecek elektrik enerjisidir. Bu enerji maddi ve ölçülebilir niteliktedir. Aynı şekilde üniversiteye giden bir öğrencinin, devlet hastanesinde tedavi olan bir hastanın bu hizmetlerden elde ettiği fayda doğrudan fayda özelliğini taşımaktadır. Dolaylı faydaların, başka bir ifadeyle projenin yaratacağı olumlu dışsallıkların saptanması ve buna bağlı olarak parasal değerler ile ölçülmesi güçlük arz etmektedir. Dolaylı faydalar, proje ile üretilen mal ya da hizmetin o mal ya da hizmeti kullanmayanlara sağladığı fayda, yani yaratığı dışsal faydadır. Dolaylı faydalar büyük ölçüde gayri maddi nitelik taşımaktadır. Örneğin, bir baraj projesinin ürettiği elektrik enerjisinin yanı sıra çevredeki ekim alanlarına sulama yolu ile dolaylı ölçülebilir fayda sağlaması dolaylı ya da dışsal fayda durumunu ortaya koymaktadır. Başka bir örnek, bir eğitim programı, eğittiği kişinin gelirini arttırarak doğrudan fayda, toplumun eğitim düzeyini yükselterek dolaylı fayda sağlayabilir. Dışsal faydalar, teknolojik nitelikte de olabilir. Bir yatırım projesinin teknolojik dışsallıkları onun diğer kişi ve firmalar üzerindeki olumlu fiziksel etkilerini ifade etmektedir. Bu etkiler, projeden dolayı diğer üreticilerin ürünlerinin niteliğinde ve üretim miktarında bedeli ödenmeyen olumlu değişmeler şeklinde olabilir.

62 48 Örneğin, savunma sanayinde kapasite artışını amaçlayan teknolojik yatırımların özel kesimdeki teknolojinin gelişmesine olumlu etkide bulunması gibi (Şataf, 2014: 112). Bu sınıflandırmanın bazı sorunları da bulunmaktadır. Toplam faydanın tespitinde, ortaya çıkan dolaylı faydalar sonucu oluşan karların, doğrudan yararlananların faydalarına eklenip eklenmeyeceği sorunu kapasite durumuyla ilgilidir. Eğer ekonomide tam kapasite söz konusu ise, dolaylı faydaları sağlamak ancak başka alanlardaki olanakların bölgeye taşınması ile mümkün olmakta ve bu durum gelir artışı yaratmamaktadır. Oysa atıl kapasite halinde, projenin yarattığı dolaylı faydalar ile alternatif projenin yaratacağı dolaylı faydalar karşılaştırılmakta ve aradaki fark doğrudan faydalara eklenmektedir. Yani, atıl kaynakları kullanan bir projenin net faydası, alternatif projeden alıkonulan kaynakları kullanan bir projenin net faydasından daha büyük olmaktadır (Gümüş, 1994: 81). Para ile ifade edilebilen (maddi) ve edilemeyen (maddi olmayan) faydalar Bir proje ile üretilen ürün ya da hizmet piyasada değerlendirilebiliyorsa para ile ifade edilebilen fayda, piyasada fiyata konu olmuyorsa para ile ifade edilemeyen fayda olarak nitelendirilmektedir. Sağlık, eğitim, çevre düzenlemesi ve ulusal güvenlik gibi konularda yapılan harcamaların ortaya çıkaracağı faydaları kesin biçimde para ile ölçmek oldukça zordur. Örneğin, sağlık koşullarının daha iyi hale getirilmesine yönelik bir proje değerlendirilirken çoğu zaman, hastalık süresi boyunca kaybedilen kazanç ölçüsünden hareket edilmektedir. Ancak bu ölçünün, insanların sağlığa atfettiği gerçek değeri tam olarak yansıtmadığı da aşikardır. Bununla beraber, para ile ölçülemeyen faydalar SFMA da bazı fiziksel ölçülerle belirtilmeye çalışılmalıdır. Ancak, bu tür etkilerden bir kısmı fiziksel ölçülerle de ifade edilemez. Mesela, kent içinde yapılan gezinti alanlarının kentlilere verdiği huzur ne parasal ne de fiziksel ölçülerle ifade edilememektedir (Kaderli, 2005: 81). Maddi faydalar, tam rekabet koşullarının varlığı durumunda proje ürünün veya hizmetin piyasa fiyatı ile ölçülebilmektedir. Fakat eksik rekabet koşullarında ve dışsallıkların varlığı halinde piyasa fiyatı sosyal faydayı yansıtmamaktadır. Bu nedenle bazı düzeltmelerin yapılması gerekmektedir. Devletin kamu iktisadi

63 49 teşebbüsleri aracılığıyla arz ettiği mal ve hizmetler ile bölünebilir nitelikte olan, ancak sosyal faydası nedeni ile kamu eliyle arz edilen değerlendirilmiş mallar, maddi ve ölçülebilir faydaya örnek olarak gösterilebilir. Maddi olmayan faydalar, projenin parasal değer olarak ölçülmesi çok güç veya mümkün olmayan etkileridir. Örneğin, milli savunma, iç güvenlik ve adalet hizmetlerinden sağlanan faydaların ya da eğitimden sağlanan kültürel ve eğitsel faydaların ölçülmesi imkansızdır (Şataf, 2014: 113). Fiyatlandırılamayan faydalar bazen çok önemli olabilmektedir. Bunlar proje hesaplarında doğrudan kullanılmasalar bile analiz sürecinde bir biçimde yer almalıdır. Örneğin, öğrencilerin başarısızlıklarını azaltmaya yönelik bir programın fiyatlandırılabilen maliyetleri fiyatlandırılabilen faydalarından çok yüksek olsa bile, öğrencilere kazandırılacak kendine güven duygusu, karar aşamasında toplam faydaların toplam maliyetleri aşmasını sağlayacak yönde etki yapabilmektedir (Gümüş, 1994: 83). Gerçek (reel) faydalar ve itibari (parasal) faydalar Bir yatırım projesinden nihai tüketici olarak yararlananların sağlamış oldukları fayda gerçek (reel) fayda iken, bu proje ile üretilen mal ya da hizmetin arzı sonucunda ekonominin nisbi fiyat yapısında meydana gelen değişmelerin etkisiyle ortaya çıkan fayda ise itibari (parasal) fayda olarak ifade edilmektedir (Tokatlıoğlu, 2005: 90). Gerçek faydalar, bir kamu ya da özel yatırım projesinden nihai tüketici olarak yararlananların sağladıkları faydalardır. Bu faydalar toplum refahına bir ilave olarak düşünülebilir. Parasal faydalar, bir yatırım projesinin diğer ekonomik birimler üzerindeki finansal etkilerini ifade etmektedir. Bu finansal etkiler, projenin, diğer üreticilerin üretim faktörü kullanım oranını değiştirmesi, ikame ürünlerin fiyatlarını değiştirmesi ya da nihai ürünlerin fiyatlarını değiştirmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Örneğin, bir projenin belirli bir işgücü türüne olan talebi arttırması sonucu işçilerin ücretleri yükselebilir. Ama aynı zamanda bu işçileri kullanan diğer firmalar artan

64 50 ücretler nedeniyle ek bir maliyete katlanmak durumunda kalmaktadırlar (Şataf, 2014: 112). Bir başka ifadeyle, gerçek faydalar tüketici tatmininde bir artışı veya kaynak maliyetlerinde bir azalışı belirtmektedir. İtibari faydaların ortaya çıkması durumunda ise toplam net faydada herhangi bir artış olmamakta, ancak faydaların bireyler veya gruplar arası dağılımı değişmektedir. Burada bazı kişilerin refahı diğer bazı kişilerin aleyhine iyileşmiş olmakta ve bu iyileşme net bir yarar değil, sadece parasal bir etkiden ibaret olmaktadır. Örneğin, bir akarsu iyileştirme projesinde, suyun temizlenmesi, çevre düzenlemesi sonucunda buraları eğlence, spor amacıyla kullanmak isteyenlerin, söz konusu olanaklardan yararlanma konusunda göstereceği ödeme arzusu yaratılan gerçek faydanın karşılığı olmaktadır. Öte yandan, proje bölgesinde ilgili spor malzemesi fiyatlarının, artan talebe bağlı olarak yükselmesi sonucu karlar artmış ise bu itibari fayda olmaktadır. Çünkü bu kazanç, aynı malları başka yerlerde satanların kazançlarındaki düşme pahasına gerçekleşmiştir. Sonuç olarak, kazananların kaybedenlerin kayıplarından daha önemli sayılmalarını gerektiren bir değer yargısı oluşmadığı sürece, salt itibari yararların analize dahil edilmemesi, ihmal edilmesi gerekmektedir (Gümüş, 1994: 79). Nitekim sübvansiyon gibi transfer ödemeleri, ulusal ekonomi açısından kaynak transferi anlamına geldiklerinden ve toplam ulusal gelirde herhangi bir değişiklik meydana getirmediklerinden SFMA da dikkate alınmamaktadır. Bir yatırım projesinin toplam sosyal faydası böylece, doğrudan faydaları ile ölçülebilen ya da ekonomide prodüktivite artışlarına neden olan dolaylı faydaları toplamına eşit olmaktadır Yatırım projelerinin sosyal maliyetlerinin belirlenmesi Bir yatırım projesinde kullanılan girdiler, o proje de kullanılmasaydı başka alanlarda kullanılacak ve bazı faydalar ortaya çıkarılacaktı. Toplumsal fayda ve maliyetleri dikkate alan SFMA da girdilerin maliyetinin bu açıdan dikkate alınması gerekmektedir. Çünkü girdilerin bu projede kullanılmasıyla, bunların alternatif alanlarda kullanılması ile elde edilebilecek olan faydalardan yoksun kalınmaktadır.

65 51 Bu kayıp, projeye yüklenecek maliyeti ifade eden fırsat maliyeti olarak nitelendirilmekte ve analizlerde bu açıdan değerlendirilmektedir. SFMA da faydalar, bir projenin ekonomiye katkısını göstermekteyken, maliyet kavramı ise, bir proje dolayısıyla vazgeçilen faaliyetlerin ekonomiye yapabileceği katkıları ifade etmektedir. Tam rekabet şartlarının geçerli olduğu, kıt ekonomik kaynakların atıl kapasite olmaksızın tam olarak kullanıldığı, dışsal fayda ve maliyetlerin bulunmadığı durumlarda faktör fiyatları marjinal maliyetleri ifade etmektedir. Dışsal maliyetlerin bulunması durumunda bunların analize dahil edilmesi gerekmektedir. Çünkü SFMA, sosyal fayda ve sosyal maliyeti esas alan bir tekniktir. Dışsal maliyetler, üretimde bulunan firmanın, üretimde veya tüketimde bulunan üçüncü şahıslara veya ekonominin tümüne yüklediği maliyetlerdir. Dışsal maliyetler birçok malda söz konusu olabilir ve bunların önemli bir bölümü için devlet herhangi bir tedbir almayı gerekli veya yararlı görmeyebilir. Dolayısıyla, belirli durumlarda dışsal maliyetler var olmaya devam edecektir. Eğer dışsal maliyetin tutarı önemsiz ve bunu hesaplamanın zahmeti büyük ise, bu dışsal maliyetler analizde ihmal edilebilmektedir (Şataf, 2014: 114). Yatırım projelerinin sosyal maliyetlerini de aynen sosyal faydalarda olduğu gibi sınıflandırmak mümkündür. Doğrudan maliyetler ve dolaylı maliyetler Bir yatırım projesinin doğrudan maliyetleri, projenin yatırım (kuruluş) ve işletme faaliyetleri için ihtiyaç duyulan girdilerinden oluşmaktadır. Projenin gerçekleştirilmesi halinde katlanılan bu maliyet, ilgili girdilerin bu projede kullanılması sebebiyle fedakarlık edilen faydalar, yani fırsat maliyeti olarak nitelendirilmektedir. Projenin dolaylı maliyeti ise, dışsal maliyet olarak ifade edilmektedir. Dışsal maliyet, girişimcilerin üretimde kullanmış oldukları kaynaklara mümkün olan en az ödemeyi yapma çabasıyla neden oldukları, fakat tazmin etmemeyi başardıkları zararlara denilmektedir (Tokatlıoğlu, 2005: 93).

66 52 Bir başka ifadeyle, proje sahibi kuruluşun neden olduğu, maliyetlerine dahil edilmediği ve bedelinin proje sahibi kuruluş dışındaki kuruluş ve kişilerce ödendiği zararlar olarak belirtilmektedir (Yücel, 1999: 20). Örneğin, bir müteşebbisin katlandığı maliyet doğrudan maliyet iken, fabrikanın dumanından ortaya çıkan maliyet dolaylı maliyettir. Bir yatırım projesinin kabul edilip edilmeyeceği sorusu dışsal maliyetler göz önüne alınarak cevaplandırılmalıdır. Dışsal maliyetlerin yokluğunda rekabetçi denge çıktısı, ürünün marjinal değerinin marjinal maliyetine eşit olduğu noktada belirlenmekteyse, dışsal maliyetin varlığında da aynı temele göre, gerekli olan düzeltme yapılmalıdır. Dışsal maliyetler değerlendirilirken parasal olarak ifade edilmeli, kesin ölçülemeyenler tanımlanmalı, önemsiz olanlar ise atılmalıdır, ya da dışsal maliyetler dikkate alınmaksızın bulunan net toplumsal faydaya eşit kritik değerler verilerek, dışsal maliyet SFMA da hesaba katılmalıdır (Kaderli, 2005: 84). Para ile ifade edilebilen (maddi) ve edilemeyen (maddi olmayan) maliyetler Piyasada fiyata konu olabilen maliyetler para ile ifade edilebilen maliyetler olarak nitelendirilmektedir. Para ile ifade edilemeyen maliyetler ise, bir fiyatı olmamasına rağmen, değerlendirme kapsamı içine alınması gereken, örneğin projelerin çevre üzerinde yarattığı hava, su, toprak kirliliği, çevrenin çirkinleştirilmesi gibi olumsuz etkilerdir (Tokatlıoğlu, 2005: 94). Maddi ve maddi olmayan maliyetlerin ayırımında ölçü, maliyetin parasal değerlerle ölçülüp ölçülememesidir. Özellikle kamu yatırım projelerinde bir takım maliyetler ölçülemeyen türden olabileceği gibi bunların topluma yükledikleri maliyetler de olabilmektedir. Bu tür maliyetlerin analizlerde ihmal edilmesi durumunda ise topluma farklı maliyetler yüklenir. Maddi maliyet, piyasada söz konusu mal veya hizmeti üretmek için üretim faktörlerine ödenmesi gereken bedeli yansıtmaktadır. Maddi olmayan maliyetler ise parasal olarak ifadesi mümkün olmasa bile değerlendirme kapsamı içine alınması gereken, örneğin projelerin çevreye yarattığı olumsuz etkiler, tarihi ve doğal zenginliklerin yok edilmesi gibi ya da çevrenin görünümünün kötüleştirilmesi gibi olumsuz etkilerdir (Şataf, 2014: 117).

67 53 Gerçek (reel) maliyetler ve itibari (parasal) maliyetler Gerçek (reel) maliyet, bir yatırım projesinde kullanılan kaynakların alternatif alanlarda kullanılmaması nedeniyle ortaya çıkan fayda kaybı olup, kısaca alternatif kaynak maliyetini yansıtmaktadır (Gümüş, 1994: 79). Başka bir anlatımla, bir yatırım projesinin alternatif maliyeti, proje ürünü üretebilmek için tatmininden vazgeçilen ihtiyaçların yol açtığı fayda kaybı olarak ifade edilmektedir. Bu bir kamu hizmeti üretimine yönelik bir proje ise, gerçek maliyet kamu hizmetini üretebilmek için tatmininden vazgeçilen özel ihtiyaçların yol açtığı fayda kaybı olmaktadır. Örneğin, eğitim hizmetini ele alalım. Ulusal düzeyde her sanayi dalı gibi eğitim de ekonomideki kaynakların bir kısmını kullanmaktadır. Dolayısıyla diğer kesimlerde kullanabilecek kaynaklar azalmaktadır. Eğitimi geliştirmek amacıyla bir fabrikadan fedakarlık edilmesi, bir vazgeçme maliyetine neden olmaktadır. Böylece devlet sanayiden bir mühendisin profesör olmasına yol açtığında, sanayide verimliliğin düşmesine de yol açmaktadır. İşte bu durum, söz konusu eğitim hizmetinin gerçek maliyeti olmaktadır (Şataf, 2014: 116) Öte yandan, itibari (parasal) maliyet ise hem gerçekleştirilen yatırım projesinin hem de ekonominin kendi dinamiklerinin etkisiyle ortaya çıkan göreli fiyat değişmelerinin bir sonucudur. Yani, proje nedeniyle ekonomide nispi fiyat yapısının değişmesi sonucu ortaya çıkan maliyet olarak nitelendirilmektedir. Bir başka ifadeyle, parasal nitelikte olan ve gelir dağılımını etkileyen maliyetlerdir. Toplam üretim ve gelirde azalışa yol açmamaktadır. SFMA da toplam maliyetler hesaplanırken, hem doğrudan hem de dolaylı maliyetler göz önüne alınmaktadır. Ancak dolaylı maliyetler içinde sadece, teknolojik nitelikte olanlar hesaba katılmaktadır. Örneğin, bir baraj projesinin neden olduğu ulaşım zorlukları, o bölgede bundan olumsuz etkilenen üreticiler için teknolojik nitelikte bir maliyettir. Nispi fiyat değişiklilerinden kaynaklanan dolaylı maliyetler ise dikkate alınmamaktadır. Bunun yanı sıra, gerçek ve maddi maliyetler SFMA da hesaba katılırken, görünür ve maddi olmayan maliyetlerin toplam maliyetlerin hesaplanmasında göz önüne alınması güçlük arz etmektedir.

68 Sosyal analiz açısından fayda ve maliyetlerde yapılması gereken düzeltmeler Fayda ve maliyetlerin tanım ve kapsamlarında yatırımcı kuruluş açısından (ticari analiz) ve ulusal ekonomi açısından (sosyal analiz) farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar nedeniyle ulusal ekonomi açısından fayda-maliyet analizinde bazı düzeltmelerin yapılması gerekmektedir. Bu düzeltmeleri aşağıdaki şekilde sıralamamız mümkündür (Atmaca, 2006: 28): (i)bir yatırım projesinin diğer alanlarda yol açacağı gelir artırıcı dışsal etkilerinin, yani dışsal faydalarının, projenin uygulandığı alanda sağladığı gelire eklenmesi, buna karşılık yol açabileceği gelir azaltıcı dışsal etkilerinin, yani dışsal zararlarının, gelirden düşülmesi ya da maliyetlere eklenmesi gerekmektedir. Sosyal analizde hem gelir etkisi olan dışsal etkiler hem de refah etkisi olan dışsal etkiler hesaba katılmaktadır. Örneğin; hava kirliliği oluşturan bir tesis, çevredeki tarımsal üretimi etkileyerek gelir azalmasına neden oluyorsa, oluşan bu gelir kaybı, sosyal analizde maliyet olarak hesaplanır. Bunun yanı sıra oluşan hava kirliliği, yaşam kalitesini de etkileyerek gelir olarak ölçülemeyen ikinci bir refah kaybına da neden olabilir. Bu tür bir gelir dışı refah etkisi de sosyal analizde göz önüne alınmaktadır. Diğer dışsal etkilerden bazıları şunlardır; bağlantı etkileri, öğrenme etkisi, teknolojik ilerleme etkisi, çevresel etkiler vb. Projenin kendi maliyet ve faydaları üzerinde etkisi bulunmayan dışsallıkların, olumlu ya da olumsuz toplumsal ve ekonomik etkiler yaratması nedeniyle sosyal analizde dikkate alınmak zorunda olduğu daha önce ifade edilmişti. Bu dışsallıkların belirlenmesi ve ölçülmesi oldukça zor olmakla birlikte sayısal hale dönüştürülemeseler bile niteliksel olarak tartışılması ve dikkate alınması gerekmektedir. Bazen bu niteliksel unsurlar bile proje seçimini etkileyebilecek önemde olabilmektedir. Projenin doğurduğu fiyat etkileri de genellikle dışsallıklar olarak ele alınmaktadır. Proje, kullandığı girdilere olan talebi artırarak onların fiyatlarının artmasına ve ürettiği malların piyasasına girerek, o malların arzını artırıp fiyatlarının düşmesine sebep olabilmektedir. Benzer şekilde, projenin tamamlanması rakip mallara olan

69 55 talebi azaltarak fiyatını düşürebilirken tamamlayıcı malların ise fiyatlarını artırabilmektedir. Aynı zamanda, projenin ürününü kullanan endüstriler düşük fiyatla girdi sağlarken ileriye doğru bağlantı etkileri söz konusu olmaktadır. Geriye doğru bağlantı etkileri ise projenin girdilerini tedarik eden endüstrilerde gözlenen talep ve fiyat artışlarından kaynaklanmaktadır. Meydana gelen bu fiyat değişmeleri eğer küçükse ve bu değişmelerden etkilenen grupların gelir dağılımı ağırlıkları birbirine yakın ise bu dışsal fiyat etkilerinin sosyal analizde dikkate alınmaması çok büyük bir sapma yaratmayacaktır (Üzümcüoğlu, 1983: 48-49). (ii) Ticari analizde tamamı maliyet olarak alınan arazi bedeli, ulusal açıdan gerçekleştirilen fayda-maliyet analizinde farklı işlem görmektedir. Arazi satın almak ya da kamulaştırmak üzere harcanan para, transfer niteliğinde olduğundan ekonomik olarak (ulusal açıdan) bir anlamı yoktur. Bu durumda, arazi değeri analize fırsat maliyeti üzerinden dahil edilmektedir. Örneğin; ekilebilir bir tarım arazisi ya da orman arazisinin endüstriyel tesis projesine ya da bir turizm projesine tahsis edilmesi sonucunda oluşan yıllık tarımsal üretim kaybı (katma değer olarak) o arazinin fırsat maliyetini oluşturmaktadır. Bu değer ulusal analizde projenin yıllık giderlerine dahil edilmelidir. Eğer arazi, üzerinde uygulanan proje nedeniyle, tarım arazisi niteliğini yitirmiş ise, onu eski niteliğine kavuşturmak için gereken işlemin maliyeti, son yıla gider olarak dahil edilmelidir. Söz konusu arazinin satın alma ya da kamulaştırma bedeli ile ulusal analize dahil edilen fırsat maliyeti birbirinden çok farklıdır. Diğer taraftan, ticari analizde tamamı maliyet olarak alınan arazi bedeli, arazinin eskimesi söz konusu olmadığından, projenin bitiş yılındaki tahmini satış değeri üzerinden son yıla gelir olarak kaydedilmektedir. (iii) Vergiler, sübvansiyonlar, kiralar ve iç piyasadan kullanılan krediler için karşılık ödemeleri transfer harcamaları niteliğindedir. Ticari analizde proje maliyetine dahil edilen bu harcamalar, ulusal açıdan kaynak maliyeti oluşturmadıkları için ekonomik analizde gelir kabul edilip maliyetlere dahil edilmezler. Ancak vergiler, sübvansiyonlar ve kredi karşılığı ödenen tutarın gelir dağılımı ve tasarruflar üzerinde etkileri bulunmaktadır. Sosyal analizde kullanılan gölge fiyatların düzeltilmesinde bu etkiler göz önünde bulundurulur. Diğer taraftan öz kaynak açısından yapılan ticari analizde maliyet unsurlarına dahil edilen faiz ödemeleri (iç

70 56 ve dış), proje açısından yani tamamen öz kaynak kullanılacağı varsayımıyla yapılan ticari analizde göz önüne alınmamaktadır. Ticari açıdan kazanç kabul edilen sübvansiyonlar ekonomik ve sosyal açıdan maliyet olarak işlem görmektedir. Ticari karlılık analizinin maliyet unsurları içinde yer alan bazı harcamalar kaynaklar üzerindeki dolaysız hakları ifade etmemekte, fakat sadece kaynaklar üzerindeki kontrolün toplumun bir üyesi veya sektöründen diğerine transferini yansıtmaktadır (Üzümcüoğlu, 1983: 45). Dolayısıyla, ekonomik sistemin alt birimleri arasında, bir projeye ilişkin olarak, kaynak transferi şeklinde görülen ödemeler, sosyal açıdan bir maliyet faktörü olarak dikkate alınmazlar. Örneğin, bir yatırım projesinin finansmanı amacıyla kullanılan kredilerin anapara ve faiz ödemeleri, bir kesimden diğer bir kesime finansal bir transfer niteliği gösterdikleri için, yani kaynakların gerçek kullanım değerini yansıtmadıklarından ulusal maliyet olarak kabul edilmemektedir. Vergiler ticari karlılık analizinde bir maliyet faktörü iken, SFMA da maliyet olarak göz önüne alınmamaktadır. Çünkü vergiler özel ekonomiden kamu ekonomisine gelir aktarımı niteliği gösteren kaynak transferleridir (Tokatlıoğlu, 2005: 95). Sübvansiyonlar (desteklemeler) da vergilerin tam tersi mahiyette oldukları için, bir fayda kalemi olarak hesaplamalara dahil edilmemektedir. Örneğin, belediyenin bir işletmesine devlet yardımı yapılması toplumsal bir fayda yaratmamaktadır. Dolayısıyla, projenin girdilerine devlet tarafından bir sübvansiyon uygulanıyorsa, bu destek tutarı girdinin fiyatına dahil edilmelidir (Kaderli, 2005: 87). SFMA da projenin ekonomiye yüklediği reel maliyet önemli olduğuna göre, vergilerin maliyetlere katılması doğru olur mu? Bu sorunun cevabı iki duruma göre farklı olacaktır. Eğer kamu projeleri arasında bir tercih söz konusu ise durum başka, kamu projeleri ve özel projeler arasında bir karşılaştırma söz konusu ise durum yine başkadır. Birinci durumda, yani kamu projeleri arasındaki bir karşılaştırma ile ilgili olarak, bütün ekonomi açısından yapılan bir değerlendirmede, sadece projenin (kendi giderleri dışında) devlet harcamalarında sebep olacağı artışa tekabül eden vergi tutarı maliyetlere dahil edilmeli, bunun dışındaki vergiler hesaba katılmamalıdır. Bu yaklaşımda vergiler, aslında maliyetlere girmemektedirler. Yalnız, projenin gerçekleşmesi ve sonra uygulanması, belirli kamu hizmetlerine ihtiyaç gösterecek ve dolayısıyla kamu

71 57 harcamalarında bir artışa yol açacaktır. İşte bu artışa eşit miktarda verginin hesaba katılması gerekecektir; çünkü bu, projenin ekonomiye yüklediği reel maliyetlerdendir. İkinci görüş, kamu projeleri arasında yapılan karşılaştırmalarda dolaylı vergilerin maliyetlere katılmasını, fakat gerçek maliyetleri yansıtmayan dolaysız vergilerin hesaba katılmamasını savunmaktadır. Sözü edilen iki yaklaşımdan birincinin uygulanması güçtür. Çünkü birçok durumda girişilecek olan yeni kamu hizmetinden ne kadarlık bir payın söz konusu projeye gideceği açık değildir. İkinci yaklaşımın uygulanması ise oldukça kolaydır, çünkü dolaysız vergiler zaten fiyatların içinde yer almaktadır (Şataf, 2014: 114). Dolaylı vergilerin maliyetlere dahil edilmemesi ve faktör fiyatlarıyla maliyetin esas alınması birçok yazar tarafından savunulmaktadır. Uygulamada da bu yola sık sık başvurulmaktadır. Vergiyi de kapsayan piyasa fiyatının kesinlikle daha uygun olduğu bir durum, malın arz elastikiyetinin sıfır olması halidir, örneğin kotaya tabi bir ithal mal gibi. Kamu projeleri ile özel projeler arasında yapılacak bir karşılaştırmada ise her iki yatırım için de aynı esasların uygulanması gereklidir. Aksi takdirde, örneğin özel projeler için normal maliyet hesabı yapılırken kamu projesi için yukarıda açıklanan hesaplama tarzlarından birisi uygulanırsa, bu kamu projelerinin maliyetlerinin düşük çıkmasına ve bu nedenle üstünlük kazanmalarına yol açmaktadır (Şataf, 2014: 115). Kamu projeleri ile özel projeler karşılaştırılırken, vergilerin maliyetler içindeki durumu hakkında üç alternatif metot bulunmaktadır: Birincisi, özel yatırım için de kamu yatırımı gibi, yatırımın kamu hizmetlerinde yol açtığı artışa tekabül eden verginin hesaba katılmasıdır. Bu metodun çok güçlü olduğuna daha önce de değinmiştik. Alternatifler çoğalınca güçlük de artacaktır. İkincisi, her iki yatırım için de vergilerin hesaba katılmamasıdır. Üçüncüsü, özel yatırım için uygulanan vergi esaslarının kamu yatırımı için de kabul edilmesidir. Özel yatırımlarla yapılacak karşılaştırmalarda sonucun açık ve kolay anlaşılır olması için vergilerin alışılmış hesap tarzına göre, yani özel yatırımlar için uygulanan yöntemlerin kamu kesimi için de kabul edilmesi şeklinde, ele alınması daha uygun olacaktır (Şataf, 2014: 115).

72 58 Ancak, eğer devlet değerlendirmeye tabi tutulan yatırım projesini gelir dağılımı eşitsizliklerini düzeltmek ve tasarruf hacmini artırmak amacıyla kullanmak istiyorsa, projenin fayda ve maliyetlerini tespit ederken istisnai olarak sosyal açıdan, bir projede maliyet faktörü olarak dikkate alınmayan transfer ödemelerini dikkate almalı ve gölge fiyatlarla yansıtmalıdır. Bunlara ek olarak, projenin değerlendirmeye tabi tutulmasından önce yapılmış bulunan ve bu yüzden tamamıyla yararsız olsa bile kaçınılamayan masraflar olarak tanımlanan batık maliyetler de proje maliyetlerinden çıkarılmalıdır. Bunun sebebi, projenin sürdürülüp sürdürülemeyeceği kararını etkilemesinin önlenmesidir. Ayrıca, fiziksel beklenmeyen giderler dışında herhangi bir beklenmeyen gider tahmini de hesaplamaların dışında bırakılmalı, fakat risk ve duyarlılık analizlerinde incelenmelidir (Üzümcüoğlu, 1983: 46). (iv)bir sabit kıymeti kullanmanın ekonomik maliyeti, başlangıç yatırım maliyetlerinden, bu sabit kıymetin bugüne indirgenmiş hurda değerinin düşülmesiyle belirlenen değeri ifade etmektedir. Bu nedenle amortismanların kaynakların cari kullanımı anlamına gelmediği için, SFMA da maliyet akımından çıkarılmaları gerekmektedir (Üzümcüoğlu, 1983: 46). (v)yatırım sonucunda üretilecek mal ve hizmetlerin fiyatları aynı mal ve hizmetlerin yatırım öncesi fiyatlarından düşük olacaksa, bu fiyat farkından dolayı oluşan tüketici fazlasının ulusal açıdan yapılan analizlerde proje faydaları arasına katılması gerekmektedir. 3.2.Sosyal Fayda ve Maliyetlerin Ölçülmesi: Gölge Fiyat SFMA da, gerçekleştirilmesi planlanan yatırımın sağlayacağı fayda ve maliyetlerin neleri kapsayacağının belirlenmesinden sonraki aşamada, alternatif projeler arasından isabetli bir yatırım kararı verilebilmesi için, söz konusu fayda ve maliyetlerin mümkün olduğu ölçüde sayısallaştırılmasına ve daha sonra olabildiğince paraya çevrilmesine geçilmektedir. Bu kapsamda öncelikle, tespit edilen fayda ve maliyetlerin (doğrudan ve dolaylı etkilerin) piyasa fiyatları bulunmalı ve arkasından bu fiyatlar gerçek toplumsal değerleri yansıtacak şekilde düzeltilmelidir. Nitekim zararların tazmin edilmesi prensibi ve potansiyel Pareto

73 59 kriteri de SFMA da merkezi bir rol oynayan fayda ve maliyetlerin parasal olarak değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır (Williams, 1993: 69). Projenin faydasının tam olarak bulanabilmesi için projenin var olduğu durum ile projenin olmadığı durumu karşılaştırmak gerekecektir. Burada sadece projeye atfedilebilecek değişikliklerin ve gelişmelerin hesaplara girmesi gerekmektedir. Başka faktörlerin yaratacağı gelişmeleri hesaplara katmak yanlış sonuçlara götürebilir. Belirli bir projenin etkilerinin net olarak tahmin edilebildiği bir durumda fayda nasıl ölçülecektir? Dupuit e göre sorunun doğru cevabı; bir malın bir kişi için faydası, kişinin o mal için ödemeyi kabul edeceği en yüksek fiyattır. Yani, malın piyasadaki fiyatı 2 TL ise, fakat kişi bu malı fiyatı 5 TL olana kadar almaya hazırsa ve ancak 5 TL den sonra bu maldan vazgeçiyorsa, bu malın söz konusu kişi için gerçek faydası 5 TL olmaktadır. Bir kişi için fayda onun ödemeyi kabul edeceği en yüksek fiyat olduğuna göre, projenin toplam faydası da aynı yoldan bulunabilmektedir. Projenin toplam faydası, projeden yararlanacak olan kişilerin tümünün, proje sayesinde elde edecekleri hizmet karşılığında ödemeyi kabul edecekleri en yüksek fiyatların toplamını oluşturmaktadır. Dupuit in bir diğer açıklaması ise şu şekildedir: Yayalara mahsus bir köprünün faydası öğrenmek istendiğinde, köprüden geçiş bedava iken senede geçiş yapılmaktadır Frank lık bir geçiş ücretinin bu miktarı ; 0.02 Frank lık bir geçiş ücretinin ise azalttığını farz edelim geçiş için fayda hemen hemen 0.01 Frank tır, geçiş için fayda hemen hemen 0.02 Frank tır denilebilir. Dupuit vergi miktarını arttırarak işleme devam etmekte ve toplam faydayı bulmaktadır. Aslında bu tarz bir hesaplama faydayı gerçekte olduğundan daha yüksek gösterecektir. Çünkü 0.01 franklık bir geçiş ücreti kişiyi vazgeçirdiğine göre, bu kitlenin ödemeyi kabul ettiği gerçek tutar da 0.01 Frank tan daha azdır ve ortalama olarak Frank tır. Aynı varsayımla, kişilik kitle için de ortalama fayda 0.02 Frank olmayıp, Frank olacaktır (Şataf, 2014: 111). Bir kamu yatırımı sonunda ortaya çıkacak malın her birimini özel fiyatıyla satma imkanına sahip olunsaydı, faydayı bulmak kolay olacaktı. Oysa böyle bir imkan bulunmamaktadır. Yalnız projenin sunduğu ilk ek birimlerin satış fiyatı ile son

74 60 birimlerin satış fiyatı biliniyorsa, bunların ortalamasının alınıp miktarla çarpılması, toplam faydayı yaklaşık olarak verecektir. Burada yeni projeden önce de, sonra da piyasadaki fiyattan her isteyenin istediği kadar alabilmesi şartı bulunmaktadır. İlk ek birimlerin fiyatı olarak projeden önceki fiyatı, son birimlerin fiyatı olarak da projeden sonraki fiyatı alınabilir. Aynı çözüm, projenin malın fiyatını değiştirecek kadar büyük olması durumunda da geçerlidir. Yani, bir kamu yatırımı sonucunda belirli bir malın fiyatı düşmüştür. Fayda eski veya yeni fiyat üzerinden hesap edilirse ortaya çıkacak sonuç yanlış olacaktır. Bu yapılan açıklamalar, faydanın ölçülmesi yollarından piyasa değerlerinden yararlanan yoldur. Bu yol faydanın hesaplanmasında birinci yaklaşımı oluşturmaktadır ve piyasa değerlerinden, yani fiyatlardan yararlanmaktadır. Fakat çoğunlukla kamu projesi ürünü bir fiyatla satılmadığından veya kullanılan fiyat rekabet şartlarında ortaya çıkmadığından, bu yaklaşımı uygulamak mümkün olmaz. Bunun yerine, temelde aynı mantığa dayanan ikinci yaklaşım uygulanmaktadır. Belirli bir kişi kamu projesinin kendisine sağladığı fayda karşısında bir bedel ödemek zorunda olsaydı, bu bedel, söz konusu fayda tutarını aşmayacaktı. Bir bedel ödenmesi söz konusu değilse, o zaman projenin faydası kişiye sağladığı gelir artışı kadardır. Örneğin, sulama projesi dolayısıyla tarımsal üretim artacaktır. Bu üretim artışının sağlayacağı yeni gelir fayda olarak kabul edilir. Faydanın ölçülmesinde daha az uygulanan üçüncü yol da proje ile aynı sonucu yaratacak en ucuz alternatifin maliyetinin hesaplanmasıdır. Bu yola da enerji ve suyolu taşıması projelerinde başvurulabilmektedir. Bu yönteme alternatif maliyet denmesinin fırsat maliyeti ile ilgisi bulunmamaktadır. Fırsat maliyeti kaynakların alternatif kullanımda yaratacakları ürün anlamına gelmektedir. Buradaki alternatif maliyet ise belirli bir sonucun yaratılması için uygulanabilecek olan alternatif yolun maliyetini ifade etmektedir. Örneğin, belirli miktarda enerji üretimi farklı yollardan sağlanabilir. Bu yolların maliyeti bulunur ve herhangi bir metodun faydası alternatif yollardan en ucuzunun maliyetine eşit olacaktır. Diğer bir örnek ise, suyolu ulaştırması projesinin faydasının demiryolu ulaştırmasının maliyetine eşit kabul edilmesidir. Bu yaklaşımın dayandığı önemli varsayım ise şudur: Alternatif yollarla üretimi söz konusu olan malın talebi inelastiktir, yani maliyetler farklı olsa da şu veya bu şekilde söz konusu mal mutlaka üretilecektir. Bu metotta alternatif yolların sağlayacağı sonucun pek farklı olmaması gerekir. Bu durum metodun kullanılma imkanını sınırlamaktadır. Ayrıca, uygulanma imkanını taşımayan alternatiflere

75 61 dayanarak hesap yapmak da geçerliliği olmayan sonuçlara götürecektir (Şataf, 2014: 111) Gölge fiyat kavramı SFMA nın en önemli konusu fayda ve maliyetlerin ölçülmesidir. Ancak, bir yatırım projesinin tüm fayda ve maliyetlerini piyasa fiyatlarıyla parasal olarak belirleme imkanı yoktur. Örneğin bir metro projesi uygulaması ile çevre görünümünün bozulması mümkündür ve bunun SFMA da maliyet kalemlerine katılması gerekecektir. Ancak sorun maliyetin parasal olarak nasıl ifade edileceğidir. Aynı sorun proje faydaları için de geçerlidir. İşte burada karşımıza gölge ya da muhasebe fiyatları denilen fiyatlar çıkmaktadır. Gölge fiyatlar, piyasada gözlemlenen fiyatların yetersiz olduğu ya da fiyatın hiç oluşmadığı durumlarda toplumsal fayda ve maliyetleri yansıtması için mallara ve faktörlere bağlanan fiyatlardır şeklinde ifade edilebilmektedir. Bu nedenle, gölge fiyatlar marjinal özel maliyetlerden çok marjinal sosyal maliyetleri yansıtmaktadırlar. Eksik rekabet piyasaları ve dışsal etkiler nedeniyle fiyatlar muhtemelen ne özel marjinal maliyetleri ne de sosyal marjinal maliyetleri yansıtacaklardır. Proje değerlendirme amaçları için piyasa fiyatları marjinal fiyatları yansıtacak şekilde ayarlanmalıdır. Bu ayarlama sonucu elde edilen fiyatlar bize gölge fiyatları vermektedir (Şataf, 2014: 117). Bir yatırım projesinden doğan fayda ve maliyetlerin ölçülmesinde iki temel problemle karşılaşıldığı görülmektedir (Gümüş, 1994: 84): (i)bazı fayda ve maliyetlerin piyasaya konu olmaması nedeniyle, bir fiyatı bulunmayabilir. İnsan hayatı ve sağlığı, çevresel değerler gibi konular örnek olarak verilebilmektedir. Bu kategorideki değerlendirmeler tamamıyla bireysel ve öznel nitelik göstermekte olup kişiye, zamana ve mekana göre farklılaşmaktadır. Girdi ve çıktıların piyasa fiyatlarının bulunmaması durumu, dışsal etkiler ve kamu malları söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır. Dışsal etkiler, bir fayda veya maliyete neden olmakta, fakat bu etkiye bir fiyat biçilemeyip herhangi bir ödeme söz konusu olamamaktadır. Bu fayda ve maliyetin SFMA ya dahil edilebilmesi için, proje girdisi

76 62 ve çıktısı sebebiyle ortaya çıkan dışsal etkilerin belirlenmesi ve hesaplanmış fiyatı ile parasal olarak ifade edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, yerel güvenlik gibi tam kamusal mallar ile eğitim veya ulaştırma gibi karma nitelikli kamusal malların fiyatlandırılması da çok zor olabilmekte veya bu malların ücret tahsilatı işleminin maliyeti, projeden elde edilecek faydayı aşabilmektedir. Aynı zamanda, özel bir mal, bir kamu kuruluşu tarafından ücretsiz olarak sunulduğu zaman erdemli mal olarak adlandırılmakta ve bu malların sunulmasında ise, belirli bir gruba destek olma amacı güdülmektedir. Bu nedenlerden dolayı, bu tür mallar için yatırım projelerinin değerlendirilmesinde yararlanılabilecek bir fiyat oluşmamaktadır (Kaderli, 2005: 99). Toplumsal mallar, özel mallar gibi bölünemezler ve pazarlanamazlar. Pazarlanamayan bir mal ya da hizmete de talep olmamaktadır. Talep olmayınca da fiyat teşekkül etmez. Bu özellikteki fayda ve maliyetlere konu olan kamu mallarına genellikle maddi olmayan ya da ölçülemeyen mallar denilmektedir. Ölçülemeyen (maddi olmayan) mallar için gölge fiyatların saptanmasında çeşitli yaklaşımlar önerilmektedir. Bunları aşağıdaki gibi sıralamamız mümkündür (Şataf, 2014: 119): Ölçülemeyen mallar için bir piyasanın mevcut olduğu varsayılarak, tüketicilerin bu mallar için ne kadar ödeme yapmak isteyecekleri saptanmaya çalışılmaktadır. Ölçülemeyen mal SFMA da maliyetler arasında yer alacaksa, bu kez, projeden olumsuz yönde etkilenen grupların isteyecekleri denkleştirici miktar araştırılmalıdır. Bu yaklaşımın doğru sonuçlar verebilmesi için örneklerin iyi seçilmesi, soruların dikkatli hazırlanması, yan sorularla temel soruya verilen yanıtların doğruluğunun denetlenmesi gerekir. Bu yaklaşım, örnekleme yöntemlerinin genel sakıncalarını taşımaktadır. Benzer mallar için kamu kesimi dışındaki piyasalarda gözlemlenecek fiyatlar var olabilir. Örneğin, eğitim hizmeti genellikle kamu ve özel kesim tarafından birlikte yürütülmektedir. Böylece, özel kesimde geçerli olan fiyatlar kamu kesimi için bir hareket noktası olarak kullanılabilir. Bu yaklaşımdaki temel zorluk, özel kesimdeki malların hangi ölçüde kamu kesimindeki mallara benzediğidir. Örneğin, eğitim

77 63 hizmetlerinde kamu ve özel kesimdeki nitelik farkını saptayıp, gölge fiyata yansıtmak gerekecektir. Devletlerin, eski uygulamalarında saklı olan gölge fiyatlar saptanmaya çalışılır. Bu yolla, örneğin sağlık hizmetlerine, yol yapımına, eğitime ne kadar ağırlık verildiği bulunur. Bulunan ağırlıklar, ele alınan proje için gölge fiyatın saptanmasında bir hareket noktasını oluşturmaktadır. Doğru yatırım kararı verilebilmesi için, yatırım projesi ile ortaya çıkan doğrudan ve dolaylı etkilerin, ister fiyatlandırılabilir ister fiyatlandırılamayan olsun, belirlenmesi ve parasal değerleriyle analize dahil edilmesi gerekmektedir. Bu gereklilik, bir piyasa fiyatı oluşmamış olan mal ve hizmetlerde, bu mal ve hizmetlere uygun değerler verilmek suretiyle yani gölge fiyatların kullanılması yoluyla sağlanmaktadır. Bununla bağlantılı olarak, piyasa fiyatı bulunmayan fayda ve maliyetlerin analize dahil edilebilmeleri için, farklı bir çözüm olarak, toplumsal gelirle ilişkilendirildikleri görülmektedir. Örneğin, ölüm riskini azaltan (yaşam süresini uzatan) bir projenin SFMA da insan yaşamının değeri hesaplanmak istenirse, yaşamı uzatılan kişinin bu süre içinde üretime yapacağı katkının değeri esas alınmaktadır. Benzer şekilde, insanlara seyahat süresi tasarrufu sağlayan bir metro yatırım projesinin değerlendirilmesinde, tasarruf edilen zamanın değerinin tespiti için, insanların bu sürede elde edebilecekleri gelir miktarı göz önünde bulundurulmaktadır. Nitekim çalışmamızın uygulama kısmında ele aldığımız raylı sistem hattı projesinin değerlendirilmesinde, projenin sosyal faydaları içerisinde yer alan seyahat süresi tasarrufunun değerinin tespitinde bu yöntemden yararlanılacaktır. (ii)bazı fayda ve maliyetler ise piyasada değişime konu olmakta ve bu nedenle söz konusu fayda ve maliyetlerin bir piyasa fiyatı bulunmaktadır. Ancak piyasada oluşan aksaklıklar nedeniyle yani tam rekabet şartlarının gerçekleşmemesi nedeniyle bu fiyatlar fayda ve maliyetlerin gerçek toplumsal değerini yansıtmayabilir. Bundan dolayı, söz konusu fiyatlarda gerekli düzeltmelerin yapılması, yani fayda ve maliyetlerin gölge fiyatlar cinsinden değerlendirilmesi gerekmektedir. Benzer şekilde, kamu kesimi tarafından gölge fiyatların kullanılması, kaynakların tahsisinde optimuma yaklaşılmasına yardımcı

78 64 olmaktadır. Aksi halde, yatırım projelerinin değerlendirilmesinde, toplumsal değerleri yansıtmayan piyasa fiyatlarının kullanılması, hatalı yatırım kararlarının verilmesine neden olarak kaynak dağılımının daha da bozulmasına yol açmaktadır. Hükümetin yaptığı tüm harcamalar belli girdilerin kullanılmasını ve bunun sonucunda belli çıktıların elde edilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu girdiler (maliyet) ve çıktılar (faydalar) bir bedeli içermektedir. Hiç şüphesiz bu bedeller, hükümetin değer yargılarına bağlı olduğu kadar teknik ve davranışsal parametreler ile kaynak ve politika kısıtlamalarına da bağlıdır. Hükümetin değer yargıları bugünkü iktisadi değişkenler yerine gelecekteki değişkenlere verilecek ağırlığı belirlemektedir. Örneğin, bugünkü tüketime karşılık büyümeye (tasarruf ve yatırıma bağlı olarak), farklı gelir gruplarına ve bölgelere öncelik verilebilir veya bugünkü istihdam yerine gelecekteki istihdama ağırlık verilebilir. Bu anlamda gölge fiyatlar, üretim faktörlerinin ve malların kullanılabilirliğindeki herhangi bir marjinal değişikliğin, ülkenin sosyo- ekonomik amaçlarına katkısının değeri olarak tanımlanabilmektedir. Kaynaklar bir kullanıma ayrılmayıp diğerine verilirken, toplumun amaç fonksiyonu ne olursa olsun mutlaka bir vazgeçme söz konusu olacaktır. Bu nedenle, SFMA için uygun fiyat, fırsat maliyetini yansıtan fiyattır. Bu durum, kaynakların belli bir projede kullanılmasının gerçek sosyal maliyetlerini yansıtan gölge veya muhasebe fiyatları diye anılan bir fiyat dizisi ortaya çıkarmaktadır (Şataf, 2014: 117). Sonuç olarak gölge fiyatları, piyasada gözlemlenen fiyatların yetersiz olduğu ya da fiyatın hiç oluşmadığı durumlarda, toplumsal fayda ve maliyetleri yansıtması için mallara ve faktörlere bağlanan fiyatlar şeklinde tanımlamamız mümkündür (Yavuz, 2010: 28). Gölge fiyatlara piyasanın tam rekabet şartlarına haiz olmadığı ve bu arada kaynakların piyasa içi ve piyasa dışı muamelelerinde devletin müdahalesinin söz konusu olduğu durumlarda ihtiyaç duyulmaktadır. Diğer bir ifadeyle, piyasa fiyatlarının gerçek maliyetleri yansıtmadığı durumlarda piyasa fiyatlarının ayarlanması gereği ile belirli girdilerin ekonomi için gerçek maliyetlerini göstermek üzere piyasa fiyatları yerine kullanılan bu değerlere gölge fiyatı veya muhasebe fiyatı denilmektedir. Yatırım projelerindeki bir faktörün piyasa fiyatıyla ekonomi için ifade ettiği fark büyükse, önemi nispetinde gölge fiyatlardan yararlanmak faydalı olacaktır.

79 Gölge fiyatların kullanılmasını gerektiren nedenler Tam rekabet koşullarının geçerli olduğu bir ekonomide fiyat mekanizması, kaynakların etkin dağılımını, herhangi bir sınırlamayla karşılaşmaksızın otomatik olarak düzenlemektedir. Böyle bir ekonomide piyasada oluşan fiyatlar, malların kıtlık derecelerini ve kaynakların alternatif alanlarda kullanımının fırsat maliyetlerini doğru olarak yansıtmaktadır. Ancak gerçek ekonomik hayatta, gelişme düzeyi hangi boyutta olursa olsun, ekonomilerde kaynakların etkin dağılımını sağladığı varsayılan fiyat mekanizmasının sapmalar gösterdiği tespit edilmektedir. Bu koşullar altında, fayda ve maliyetlerin piyasa fiyatlarıyla değerlendirilmesine dayanan proje yatırım ölçütlerinin yeterli olmadığı görülmektedir. Çünkü piyasa fiyatları sosyal fayda ve maliyetlerin ölçüsü olmaktan uzaklaşmaktadır (Konukman, 1995: 75). Piyasada kendiliğinden oluşan fiyatların kaynakların gerçek maliyetlerini yansıtamamasının ve buna bağlı olarak gölge fiyatların kullanılması gereğinin temel nedenlerini sıralamakta yarar bulunmaktadır. Bu nedenler, piyasadan sapmalara sebep olmakta ve bu yolla tam rekabet koşullarını ortadan kaldırarak, özel girişimcilerin tüm kazanç ve kayıplarını yansıtmasına rağmen ticari karlılığı yeterli bir ölçüt olmaktan uzaklaştırmaktadır. Sapmalar sonucunda kaynak dağılımında en uygun yol gösterici olan fiyat yapısı oluşamamaktadır. Bu nedenle ticari karlılık sosyal karlılıktan büyük ölçüde sapma göstermektedir. Yatırımlara kaynak tahsisinde ve yatırım projelerinin sosyal fayda ve maliyetlerinin tespitinde cari piyasa fiyatlarına bağlı olan ticari karlılık tatminkar bir ölçüt olmaktan uzaklaşmakta ve devletin yatırım kararlarında yol gösterici olamamaktadır. Bu durumda gölge fiyatlar ya da muhasebe fiyatları girdilerin topluma olan gerçek maliyetlerini ve üretimin gerçek yararlarını yansıtmak üzere kullanılmaktadır. Ücret haddi ve işsizlik Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ücretler, işgücü arzının ve talebinin serbestçe karşılaşmasıyla oluşamamaktadır. Bir yandan hızla gelişmekte olan sendikal hareketlere bağlı toplu sözleşme düzeni, asgari ücret uygulamaları, diğer yandan

80 66 tarım kesiminde yaygın olarak görülen gizli işsizlik, parasal işgücü ücretlerinin gerçek maliyetlerden farklı olmasına neden olmaktadır. Örneğin tarım kesiminden sanayi kesimine çalışmak için gelen bir işçinin işverene maliyeti sanayi kesiminde cari olan ücreti karşılığında yapılan parasal ödemedir. Oysa toplum bakımından söz konusu işçi eğer tarım kesiminde gizli işsiz olarak bulunuyorsa (yani marjinal üretimi sıfırsa) alternatif maliyeti sıfır olacaktır (Alpar, 1973: 25). Rekabet teorisinde işgücünün marjinal verimliliği ödenen ücrete eşit olmaktadır. Fakat piyasada gözlenen tekelci unsurlar (sendikalar) ve işgücünün hareketliliğinin tam olmaması gibi nedenlerle, bütün ülkelerde işgücü piyasasında aksaklıklar var olmaktadır. Bu aksaklıklar gelişmiş ülkelerin üretim kalıbında sektörler arası ciddi sapmalara yol açmazken, birçok gelişmekte olan ülkelerde bu tür sapmalara neden olabilmektedir. Ekonomide sanayi ve hizmetler sektörünün yanı sıra tarım sektöründe de gözlenen işsizlik ve düşük istihdam, cari parasal ücretlerin işgücünün gerçek sosyal değerini önemli ölçüde aşmasına neden olmaktadır. İşgücünün hareketliliğinin kısıtlı olması nedeniyle farklı kullanım alanlarında işgücünün getirisi düzensizlikler göstermektedir. Bu nedenlerle piyasa ücret haddi işgücünün fırsat maliyetini yansıtamamaktadır (Üzümcüoğlu, 1983: 29). Dolayısıyla, SFMA da işgücünün maliyetinin marjinal işgücünün istihdam edilmesinin fırsat maliyetini yansıtacak şekilde düşürülmesi gerekmektedir. Bir yatırım projesinde girdi olarak kullanılan işgücünün toplumsal maliyetinin hesaplanmasında yapılacak ilk iş, kullanılan vasıflı ve vasıfsız emek miktarının belirlenmesidir. Bu ayrım yapıldıktan sonra, genel kabul gören görüşe göre, vasıfsız işgücü arzının (ekonomideki düşük istihdam nedeniyle) göreli olarak fazla ve bu nedenle de fırsat maliyetinin (gölge fiyatının) piyasa ücretinin altında olacağı varsayılmaktadır. Hatta bu işgücünün projede istihdam edilmemesi halinde işsiz kalması söz konusuysa fırsat maliyeti sıfır olmaktadır (Gümüş, 1994: 86). En basit anlamda gölge ücret işgücünün fırsat maliyetini, yani, söz konusu projede kullanılmasıyla başka bir alanda vazgeçilen marjinal işgücü çıktısını ölçmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla, eğer bir işgücü, başka bir yerde istihdam edilmiyorsa, uzun süre şiddetli işsizliğin hüküm süreceği tahmin ediliyorsa veya gizli işsizlik söz konusu ise, gölge ücret sıfır olacaktır (Kaderli, 2005: 93-94). Vasıflı

81 67 emek içinse durum farklı olmakta ve arzı kısıtlı olan bu nitelikli işgücünün gölge ücreti piyasadaki cari ücretine yakın (ve hatta bazen daha yüksek) olmaktadır. Bu yaklaşımın nedeni genel olarak, vasıflı işgücünün düşük istihdamının söz konusu olmadığından yola çıkarak, nitelikli işgücünün alternatif maliyetinin, başka bir işte çalıştığı zaman alacağı ücretin, değerlendirilen yatırımdan alacağı ücretten daha düşük olmayacağı varsayımından hareketle açıklanmaktadır (Gümüş, 1994: 86-87). Döviz kurları ve korumacılık Günümüz ekonomilerinde özellikle gelişmekte olan ülkelerde, döviz arzı döviz talebini karşılayamadığı zaman genelde kambiyo kontrolleri uygulandığından, resmi kur dövizin değerini oldukça düşük göstermektedir. Yatırım ve ara mal ithalatına yönelik talebin yüksek olması, buna karşılık ihraç olanaklarının düşük düzeyde kalması, bu ülkeleri paralarının dış değerini yüksek belirlemeye yöneltmektedir (Tokatlıoğlu, 2005: ). Hemen hemen bütün ülkelerde devlet dövizin fiyatını belirlemektedir. Gözlenen enflasyona paralel olarak döviz kuru da değiştirilmediği takdirde yurt içi fiyatlar dünya fiyatlarından ayrılmaktadır. Böylece resmi döviz kuru dövizin kıtlık fiyatlarını yansıtmaktan uzaklaşmaktadır. Aşırı değerlenmiş yerli para birimi ödemeler dengesi sorunlarına (açıklarına) neden olmaktadır. Bu durumda devlet dış ticaretin kontrolü yoluyla soruna çözüm aramaya çalışmaktadır. Dövizin talep fiyatı resmi kurdan yüksek olduğunda, ithalat ve ihracatın resmi döviz kuru yerine talep fiyatı kullanılarak oluşturulan gölge döviz kuru ile değerlendirilmesi daha uygun olmaktadır. Dolayısıyla, ithalat ve ihracatın yerli fiyatlar cinsinden ölçülen sosyal değerini ölçmek için nominal fiyatlardan daha yüksek fiyatlarla değerlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, projede kullanılacak döviz girdisinin reel maliyetini resmi kur üzerinden değil gerçek kur üzerinden hesaplamak gerekmektedir. Aksi halde dış ticareti yapılan mallar dış ticarete konu olmayan mallar karşısında göreli olarak değerlenmiş olacaktır. Dış ticareti yapılan malların iç fiyatlarının dünya

82 68 fiyatlarından önemli ölçüde farklılaştığı durumlarda, dış fiyatlara dayanan bir gölge fiyat kullanımı ekonomik ve etkin fiyatları sağlamakta ve bu sayede kaynak dağılımı bakımından etkinlik fırsat maliyetlerine dayandırılmış olmaktadır (Gümüş, 1994: 87). Gümrük vergisi ve kotalarla korunan yerli endüstrilerin yurt içi fiyatları ithal fiyatlarının üzerinde oluşmaktadır. Korunan bir endüstri kendini yurt içinde koruyan sistemin yurt dışında dezavantajlı duruma soktuğunu görmektedir. Aşırı değerlenmiş yerli para birimi ile elde edilen ihracat değeri o ihracatın sosyal değerini düşük değerlendirmektedir (Üzümcüoğlu, 1983: 33). Özellikle gelişmekte olan ülkelerde görülen ve genç endüstri tezi de denilen durumda, yeni kurulmuş yerli sanayinin dış piyasayla rekabet edebilecek gücü kazanıncaya kadar gümrük tarifeleri ve kotalar gibi çeşitli koruma tedbirlerine başvurularak korunduğu görülmektedir. Korumanın yaygınlaştığı bu ekonomilerde malların dış fiyatları ile yurt içi fiyatları farklılaşmaktadır. Bu nedenle, yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde, tespit edilen fayda ve maliyetlerin hükümetlerce uygulanan koruma tedbirlerinin etkileri kaldırılarak analize dahil edilmesi gerekmektedir. Tekel durumu Eğer bir piyasada tam rekabet koşulları yerine tekel koşulları mevcut ise, yani piyasa fiyatı marjinal maliyetin üzerinde belirleniyor ise, tüketici açısından fayda kaybı söz konusu olmaktadır. Böyle durumlarda, tekel durumuna gelmiş işletmeler, rekabetçi piyasa fiyatlaması olan fiyatı uygulamak yerine tekel fiyatlamasını uygulayacaklardır. Bu fiyat marjinal hasılat ile marjinal maliyetin kesiştiği noktada oluşan rekabetçi piyasa fiyatının üzerinde bir fiyat olacaktır. Dolayısıyla söz konusu fiyat, kaynakların gerçek fırsat maliyetlerini yansıtmaktan oldukça uzak olacaktır. Bu nedenle, kaynakların en etkin olabilecekleri yatırımlara tahsisinde, proje değerlendirme safhasında piyasa fiyatları marjinal fiyatları yansıtacak şekilde ayarlanmalıdır. Bu ayarlama sonucu elde edilen fiyatlar bizi gölge fiyatlara götürmektedir.

83 69 Hemen hemen her ülke ekonomisinde görülen tekel durumuna gelmiş işletmelerin, piyasanın işleyişini istedikleri yönde etkileyerek piyasa fiyatlarının kaynakların gerçek değerini yansıtmaktan uzaklaşmasına neden oldukları bilinmektedir. Dolayısıyla, eğer değerlendirilecek olan yatırım projesi kapsamında kullanılan girdilerin bir kısmı tekelleşmiş kuruluşlardan temin ediliyor ise, fiilen ödenen fiyat topluma yüklenen gerçek maliyetin üzerinde olacaktır. Bu nedenle, SFMA da söz konusu girdiler için piyasa fiyatı yerine, tekelci rantın düşülmesiyle elde edilen gerçek toplumsal maliyeti yansıtan fiyatın kullanılması, uygun yatırım kararlarının verilebilmesi açısından son derece önem arz etmektedir. Aksi halde kaynakların etkin olmayan yatırımlara tahsisine neden olarak, kaynak israfı kaçınılmaz olacaktır. Tam rekabetin olmadığı durumlarda, belirli faktörler rant elde edebilmekte ve bu durumda bunların gelirleri marjinal alternatif maliyetlerini aşabilmektedir. Örneğin, yatırım için gerekli belli malların alımında monopollerle karşılaşılıyorsa, piyasa fiyatı ile sosyal maliyet birbirinden farklı olacaktır. SFMA nın temelinde tam rekabet piyasası hakim olduğu için, tam rekabet piyasasından sapmaların yaratacağı etkilerin giderilmesi gerekecektir. Yani, sosyal maliyetlerin hesaplanmasında bu gibi rantları gidermek şarttır (Şataf, 2014: 114). Sınırlı bir dış ticaret, sermaye yetersizliği ve tüketicilerin üreticiler karşısında gerek devlet eliyle ve gerek özel organizasyonlar ile korunamaması, mevcut işletmelerin monopolcü eğilimlerini arttırmaktadır. Monopolcü etki özellikle ara malları sanayilerinde ve yaygın olarak kullanılan tüketim mallarında fiyat artışları şeklinde kendini göstermektedir. Bu durumda üretim miktarını ve fiyatını etkileyerek piyasadaki monopolcü ve fiyat anlaşmaları yapan düopol, oligopol türü işletmelerin hakimiyetine son verecek bir projenin değerlendirilmesinde bu etkinin de dikkate alınması zorunlu olmaktadır (Alpay, 1973: 18). Enflasyon Gelişmiş ülkelere nazaran gelişmekte olan ülkelerde yüksek enflasyon olgusunun daha önemli bir sorun olduğu görülmektedir. Genellikle enflasyon bu ülke

84 70 piyasalarındaki nispi fiyat yapısını bozmaktadır (Konukman, 1995: 76). Bu koşullar altında hükümetler, özellikle uygulaması kolay olan bazı sektörlerde fiyat kontrollerine başvurarak, ürünün fiyatını olması gereken değerden daha düşük belirlemektedir. Bu durum söz konusu alanlardaki yatırımları topluma olan katkıları dikkate alınmadığında, cari piyasa fiyatlarıyla karsız duruma getirebilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı kalkınmaya yönelik ekonomik politikalar talebin arzı aşması eğilimi ile sonuçlanmaktadır. Bu durum, özellikle arz elastikiyeti tarımsal ürünler gibi esnek olmayan sektörlerde kendini göstermektedir. Böylece, ortaya çıkan fiyat artışları diğer sektörlere de yansımakta ve bu durum devleti para arzını artırmaya yöneltmektedir. Eğer enflasyon nispi fiyatları değiştirmezse fiyatlar gerçek fayda ve maliyetleri yansıtmaya devam edecektir, fakat genellikle nispi fiyatlar değişme eğilimi göstermektedir. Devlet enflasyonist koşullar altında, seçilmiş bazı alanlarda fiyat kontrolleri uygulayabilmektedir. Bunun sonucu olarak, fiyat kontrolü uygulanan alanlar gerçek faydalarına rağmen çekici ve karlı olmaktan uzaklaşmaktadır. SFMA da bu devlet kontrollerinin etkisi bertaraf edilecek şekilde fiyatlarda düzeltme yapılması gerekmektedir. Tahmin yapılmada karşılaşılan belirsizlikler nedeniyle, temel girdi ve çıktıların fiyatlarının genel fiyat seviyesinden farklı bir şekilde değiştiğini düşünmenin fazla bir anlamı olmamaktadır. Bu şartlar altında analizi enflasyon yokmuş gibi sürdürmek mümkündür. Muhasebe fiyatları reel ya da sabit fiyatlar cinsinden ve gölge faiz oranı da reel olarak tahmin edilmektedir (Üzümcüoğlu, 1983: 34). Sermaye piyasalarının yetersizliği Kıt bir üretim faktörü olan sermayenin belli kesimlerin elinde toplanması, etkin işleyen, organize edilmiş bir sermaye piyasasının yokluğu, mevcut sermaye piyasalarına devletin kontrol amaçlı aşırı müdahaleleri gibi nedenlerle ekonomide birden çok faiz oranı ortaya çıkmaktadır (Tokatlıoğlu, 2005: 101). Bu durum, tam rekabet şartlarının geçerli olduğu bir sermaye piyasasında ortaya çıkacak denge faiz oranından sapmalara neden olarak, faizlerin gerçek sermaye maliyetlerini yansıtmaktan uzaklaşmasını doğurmaktadır.

85 71 Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sermaye piyasaları iyi organize edilmemiştir. Ayrıca organize olmuş ve organize olmamış sermaye piyasaları arasındaki sermaye maliyetleri büyük farklılıklar göstermektedir. Diğer bir deyişle, maliyetler serbest rekabetçi bir sermaye piyasasında ortaya çıkabilecek denge faiz oranını yansıtmamaktadır. Mali kuruluşlarda gözlenen ölçeğe göre artan getiri ve bilginin yayılmasında ortaya çıkan düzensizlikler, rekabetin olamamasının temel nedenlerini oluşturmaktadır. 3.3.Gölge fiyatların hesaplanması Gelişmiş ülkelerin aksine, gelişmekte olan ülkelerde var olan aksak rekabet koşulları, piyasa fiyatları ile gölge fiyatlar arasındaki farklılıkların daha da yüksek olmasına neden olmaktadır. Gözlenen bu farklılıklar en çok iş gücü, döviz ve sermaye piyasalarında yoğunlaşmaktadır. Rekabet teorisinde işgücünün marjinal verimliliği ödenen ücrete eşit olmaktadır. Ancak, piyasada gözlenen tekelci unsurlar, özellikle tarım sektöründe görülen gizli işsizlik olgusu ve işgücünün tam hareketli olmaması piyasa ücret haddinin işgücünün marjinal verimliliğinden sapmasına neden olmaktadır. Aynı şekilde, sermaye piyasalarında gözlenen ölçeğe göre artan getiri ve bilginin yayılmasında ortaya çıkan düzensizlikler nedeniyle piyasa faiz oranı serbest rekabetçi bir sermaye piyasasında oluşacak olan faiz haddini yansıtamamaktadır. Benzer şekilde, devlet dövizin fiyatını da belirlemekte, gözlenen enflasyona paralel olarak döviz kuru değiştirilmediği takdirde yurt içi fiyatlar dünya fiyatlarından ayrılmaktadır. Böylece resmi döviz kuru dövizin kıtlık fiyatlarını yansıtmaktan uzaklaşmaktadır (Üzümcüoğlu, 1983: 29-33). Bu nedenlerle, projeyi değerlendiren analiste düşen görev, söz konusu fiyat bozulmalarını elimine ederek, ekonomide gerçekte olması gereken fiyatlara ulaşmak ve projenin fayda ve maliyetlerini bu düzeltilmiş fiyatlar (gölge fiyatlar) ile hesaplayarak proje hakkında görüş bildirmektir. Gölge fiyatların elde edilişi de buradan hareketle ele alınmaktadır, yani piyasadaki fiyat yapısını bozan nedenleri belirlemek ve bunların ortadan kaldırılması için gerekli düzeltmeleri yaparak tam etkinlik fiyatlarına (tam rekabetçi piyasada kaynakların kıtlık oranlarını tam olarak yansıtan fiyatlara) ulaşmaktır (Akça, t.y.: 12-13).

86 72 Basite indirgendiğinde, gölge fiyatların belirlenmesinde temel olarak iki yöntem söz konusudur. Bunlar; doğrusal programlama ile gölge fiyatlarının belirlenmesi ve sosyal fayda ve kayıpların dikkate alınması ile gölge fiyatların belirlenmesidir (Şataf, 2014: 118): Doğrusal programlama ile gölge fiyatlarının belirlenmesi Doğrusal programlama, belirli şartlar altında maksimum ya da minimumu bulmaktır. Ekonomik açıdan ise kıt kaynakların optimum kullanımı anlamına gelmektedir. Doğrusal programlama yöntemi ile belli bir amaç fonksiyonu (örneğin, gelir dağılımı, refah artışı, işsizliği önlemek, büyüme vb.) mevcut girdiler ve teknolojik olarak uygun olan faktör bileşimleri kısıtlaması altında maksimum kılınmaktadır. Bu asıl (primal) sorundur. Asıldaki amaç fonksiyonu yerine geçecek yeni bir amaç fonksiyonu oluşturulmakta ve bu minimize edilirse yerindeş (dual) çözümde elde edilen değişkenler gölge fiyatları verecektir. Sosyal fayda ve kayıpların dikkate alınması ile gölge fiyatların belirlenmesi Gölge fiyatların hesaplanmasında kullanılan ikinci yöntem, fiyatlandırılamayan sosyal malların varlığı veya piyasa fiyatlarının gerçek fiyatları yansıtmaması durumunda söz konusu malların sosyal fayda ve kayıplarını dikkate alarak yapılan değerlendirmedir. Sosyal fayda ve sosyal kayıpların değerlendirilmesi ise şu şekillerde yapılmaktadır: (i)söz konusu mal ve hizmetlerin başka ülkelerdeki fiyatları kullanılarak, (ii)mal için bir fiyat hesaplayarak veya hükümet tarafından belirli bir projenin uygulanmasında üstü kapalı olarak kabul edilen fiyatı kullanarak, (iii)piyasa fiyatlarıyla ilişkilendirerek veya başka yöntemlerle, yayılma etkisini hesaplayarak yapılmaktadır. Şekil 3.2 de genel anlamda bir projeye ilişkin girdi ve çıktıların piyasa fiyatlarını gölge fiyatlara dönüştürecek bir karar ağacı yer almaktadır.

87 73 Şekil 3.2. Piyasa fiyatlarının gölge fiyatlara dönüştürülmesi PİYASA FİYATLARI TİCARİ MALLAR GAYRİ TİCARİ MALLAR Direkt Sınır Fiyatlarına Çevrilir ÖNEMLİ MALLAR ÖNEMSİZ MALLAR ÇIKTI GİRDİ Standart Dönüştürme Faktörü Kullanılır TİCARİ GAYRİ TİCARİ İŞGÜCÜ ÜRETİLMİŞ GİRDİ Sektörel Dönüştürme Faktörü Kullanılır Uzun Vadeli Marjinal Maliyet ya da Ödeme İstekliliği Kullanılır Gölge Ücretlere Dayalı İşgücü Dönüştürme Faktörü Kullanılır Her Bir Mal İçin Ayrı ya da Belirli Bir Sektörel Dönüştürme Faktörü Kullanılır KAYNAKLARIN GERÇEK EKONOMİK MALİYETİ Kaynak: Guide to Cost Benefit Analysis of Investment Projects, European Union, 2008: 50.

88 74 Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanan Yatırım Projelerinin Fayda-Maliyet Analizi Rehberi nde (2008) yer verilen şekle göre, bir projeye ilişkin girdi ve çıktıların piyasa fiyatlarının gölge fiyatlara dönüştürülmesiyle ilgili olarak ilk etapta malların ticari olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir (Bkz. Şekil 3.2). Eğer mal ticari ise direkt sınır fiyatlarına çevrileceği, yani malların CİF (Cost, Insurance, Freight) veya FOB (Free On Board) fiyatlarının gölge fiyat olarak dikkate alınacağı belirtilmektedir. Şayet mal ticari nitelikte değilse o zaman daha alt ayrımlara inme gereği doğmaktadır. Bu durumda, malın pazara oranla önemli (fiyatlarda değişiklik yaratacak güçte) olup olmadığı araştırılmaktadır. Mal önemsiz ise ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak anlatılacak olan standart dönüştürme faktörü kullanılarak gölge fiyat tespit edilecektir. Önemli mal proje çıktısı ise, ticari mal özelliği göstermesi halinde sektörel dönüştürme faktörü, gayri ticari mal olması halinde ise uzun vadeli marjinal maliyet ya da ödeme istekliliği kullanılacaktır. Önemli malın proje girdisi olması halinde ise, işgücü için işgücü dönüştürme faktörü kullanılarak gölge ücretlere ulaşılacak ve diğer girdilerde ise her bir mal için ayrı ayrı olarak yada hepsi için belirli bir sektörel dönüştürme faktörü kullanılarak kaynakların gerçek ekonomik maliyetlerine ulaşılmaya çalışılacaktır. Fayda ve maliyetleri sınır fiyatlarına dönüştürme amacı güden gölge fiyatlar, yurt içi piyasa fiyatları ile sınır fiyatları arasındaki fiyat çarpıklıklarını giderme avantajı taşımaktadır. Little-Mirrlees (LM) metodunda tüm piyasa çarpıklıklarının giderilmesi bütün girdi ve çıktıların, ülkelerin vergi ve sübvansiyon politikalarından etkilenmeyen sınır fiyatlarına çevrilmesi ile sağlanmaktadır. Böylece döviz hesap birimi olarak seçilmiş olmakta ve böylece döviz kuru sınırı ampirik çalışmalarda elimine edilmiş olmaktadır. Çünkü bundan böyle girdi ve çıktıların nispi değerleri sınır fiyatlarını yurt içi fiyatlara dönüştürmek için seçilmiş bulunan döviz kurundan tamamıyla bağımsız olmaktadır. LM metodundan farklı olarak UNIDO metodunda projenin fayda ve maliyetleri, yatırımın temel nedeni olan tüketim hesap birimi cinsinden ölçülmektedir. OECD el kitabı ve onu takip eden Squire-Tak yaklaşımı tüm girdi ve çıktıların sınır fiyatlarının resmi döviz kuru ile çarpılarak değerlendirilmesini önerirken, UNIDO el kitabı benzer bir yöntem önermekle beraber, sınır fiyatlarını yurt içi fiyat seviyesine, yurt içi fiyatların sınır fiyatlarına oranı olan gölge döviz kuru ile çarpılarak dönüştürülmesini önermektedir. Aslında

89 75 her iki yaklaşım da eş değerdir, sadece OECD yaklaşımı sabit bir oranda daha düşük değerler vermektedir (Üzümcüoğlu, 1983: 60). Bir yatırım projesinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde yararlanılacak olan gölge fiyatların tespitinde, projede kullanılacak olan ticari mal girdilerinin ithal edilmesi durumunda (ya da çıktılardan ithal ikamesi etkisi yaratacak olanlar), söz konusu malın CİF fiyatı artı veya eksi bu malın gümrükten pazara taşınması için yapılan ulaştırma ve dağıtım maliyeti gölge fiyat olarak alınmaktadır. Eğer projenin çıktısı ihraç edilen bir ticari mal ise, bu çıktının gölge fiyatı, ürünün FOB fiyatı olmaktadır. Aynı şekilde, pazarın konumu, fabrikanın konumu ve limanın konumuna göre ulaştırma ve dağıtım giderleri ilave edilerek fiyat düzeltmesine ihtiyaç duyulmaktadır (Akça, t.y.: 15). Ticari olmayan malların gölge fiyatının hesaplanması, bu tür malların üretimlerinde kullanılan girdilerin değerlerinin belirlenmesine bağlı olmaktadır. Bu durumda, gayri ticari malın girdilerinin tekrar ticari ve ticari olmayan unsurlara ayrılması gerekmektedir. Proje maliyeti içinde önemsiz yer tutan girdilerin düzeltilmesinde gerek LM gerekse de Squier-Tak yöntemlerinde standart dönüştürme faktörü kullanılmaktadır. (Üzümcüoğlu, 1983: 60). Daha ayrıntılı bir ifadeyle, ticari mallara ilişkin gölge fiyatın tespitinde daha önce de ifade edildiği gibi malın CİF ve FOB fiyatları dikkate alınmaktadır. Ticari olmayan mallarda ise, dış ticarete konu olmayan mal proje çıktısı ise, malın yeni talebi karşılıyor olması halinde eğer proje piyasa fiyatlarını etkiliyor ise malın gölge fiyatı önceki fiyatla projenin devreye girmesiyle oluşan fiyatın ortalaması olarak, eğer piyasada oluşan fiyatları etkilemiyorsa piyasa fiyatları alınarak gölge fiyat belirlenmektedir. Ticari olmayan malın girdisi eğer arazi ise fırsat maliyetiyle değerlendirilmektedir. İşgücünde ise projede istihdam edilen işçilerin bir başka üretim dalından mı transfer olduğu yoksa proje ile yeni istihdam kapsamına mı alındığına bakmak gerekecektir. Eğer transfer işçi ise piyasa fiyatı, yeni işgücü ise işgücünün marjinal verimliliğinin alınması gerekmektedir. Yerli olarak üretilen ticari olmayan proje girdilerinde ise, girdinin yerli piyasada tam kapasitede çalışılarak üretilen bir mala mı ait olduğu yoksa atıl kapasitede üretim yapılan bir mala mı ait

90 76 olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Eğer atıl kapasitede üretim yapılan bir mala ait ise girdiyi üretmenin marjinal maliyetiyle, tam kapasitede üretimi yapılan bir mala ait ise girdinin piyasa fiyatıyla değerlendirilmesi gerekmektedir (Akça, t.y.: 17). Tüm bu hesaplamalarda, ithal malları arzının ve ihraç malları talebinin tam elastik olduğu, yani proje dolayısıyla ithal ve ihraç fiyatlarının etkilenmeyeceği varsayılmaktadır. Ticari malların gölge fiyatları yerli para birimi cinsinden sınır fiyatlarıyla, ticari olmayan malların gölge fiyatları ise yerli para birimi cinsinden yurt içi fiyatlarla ölçüldükten sonra, ya sınır fiyatlarını yurt içi fiyatlara (UNIDO yaklaşımı) ya da yurt içi fiyatlarını sınır fiyatlarına (OECD ya da LM yaklaşımı) fiyatlar arasında birlik sağlamak amacıyla dönüştürmek gerekmektedir Dönüştürme faktörlerinin hesaplanması Dönüştürme faktörleri, genel olarak, malların piyasa değerlerini gölge fiyatlarla ölçülen değerlere çevirmek için kullanılan çarpan katsayıları olarak ifade edilmektedir. Kısaca, sınır fiyatlarının yurt içi fiyatlara oranı şeklinde formüle edilen dönüştürme faktörlerinin hesaplanması, Squire ve Van Der Tak yöntemine göre bazı varsayımlar içermektedir (Üzümcüoğlu, 1983: 121): (i)ihraç malları talep esnekliğinin ve ithal malları arz esnekliğinin sonsuz olduğu, (ii)gayri ticari mallara yapılan harcamalardaki marjinal değişmelerin ihmal edilebileceği, (iii)harcamaların tüm gelir elastikiyetinin bire eşit olduğu, (iv)korumacılık eğilimlerinin boyutlarının önemli ölçüde değişmeyeceği kabul edilmektedir. Bu yöntemde basit olarak, malların yurt içi fiyatları, ithal edilen bir mal olması halinde sınır fiyatlarına gümrük ve diğer ithalat vergileri eklenerek, ihraç edilen bir

91 77 mal olması halinde ise sınır fiyatlarına ihracat işlemleriyle ilgili olarak yapılan vergi iadeleri (sübvansiyonlar) eklenerek hesaplanmaktadır. Dönüştürme faktörleri, yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Çünkü projede yer alan her bir kalemin sınır fiyatlarının ve yurt içi fiyatlarının tek tek elde edilerek bunların üzerindeki piyasayı bozucu etkilerin arındırılması yoluyla gölge fiyatların bulunması pek pratik görülmemektedir Bu nedenle, mal grupları itibariyle dönüştürme faktörleri hesaplanmaktadır. Geleneksel yaklaşım, farklı dönüştürme faktörleri kullanmak yerine basit bir şekilde tek bir dönüştürme faktörünü, yani standart dönüştürme faktörünü (SCF) kullanmaktadır. SCF, tek tek malların farklı dönüştürme faktörlerinin ortalamasını ifade etmekte olup, tüm ithal ve ihraç mallarının sınır fiyatları ile değerinin yurt içi fiyatlar ile değerine oranı kullanılarak hesaplanmaktadır. SCF nin pratik hesaplanışı aşağıda gösterilmektedir (Akça, t.y.: 20-23): SCF = (M+X) / [(M+T m -S m )+(X-T x +S x )] (3.1) Eşitlik 3.1 de; M=Aynı yıla ait toplam ithalat (CİF değerleriyle) değerini, X=Aynı yıla ait toplam ihracat (FOB değerleriyle) değerini, T m =İthalat üzerinden alınan vergileri, T x =İhracat üzerinden alınan vergileri, S m =İthalata uygulanan sübvansiyonları (vergi iadeleri), S x =İhracat kapsamında yapılan sübvansiyonları (vergi iadelerini) ifade etmektedir. Eşitlik 3.1 den de anlaşılacağı üzere, ithal edilen mallar üzerine konulan gümrük vergisi, katma değer vergisi (KDV) ve diğer vergiler, malın yurt içi fiyatını sınır fiyatının üzerine çıkarmaktadır. Benzer şekilde, ihraç edilen malın yurt içi fiyatı da vergi iadesi uygulaması ile sınır fiyatının üzerinde gerçekleşmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, payın sınır fiyatlarını yani dış ticarete konu olan

92 78 malların gölge fiyatını ifade ederken, paydanın söz konusu malların yurt içi fiyatlarını gösterdiğidir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde politika yapıcıların yüksek koruma önlemleri almalarına bağlı olarak, dış ticarete konu mallar üzerindeki vergilerin yüksekliği SCF yi birden oldukça düşük çıkarmaktadır. Piyasa tam rekabet koşullarından ne kadar uzaklaşırsa SCF birden o kadar uzaklaşmaktadır. Tam rekabet koşullarının sağlanması halinde, malların yurt içi fiyatları sınır fiyatlarına eşit olacağından, bir başka deyişle, malların piyasa fiyatları gerçek kaynak maliyetlerini (gölge fiyatlarını) yansıtacağından SCF bire eşit çıkacaktır. Aynı zamanda, SCF ile gölge döviz kuru (SER) arasında da aşağıda gösterilen ilişki söz konusudur (Üzümcüoğlu, 1983: 120): 1 / SER = SCF / OER (3.2) Eşitlik 3.2 de OER, resmi döviz kurunu ifade etmektedir. SCF ise, yurt içi fiyatları yerli para birimi cinsinden sınır fiyatlarına dönüştürmektedir. Bulunan sonucun resmi döviz kuruna bölünmesiyle sınır fiyatları döviz cinsinden ifade edilmiş olmaktadır. Yaygın ithalat kısıtlamalarının varlığı halinde resmi döviz kuru, ek döviz kazancının ekonomik etkisini düşük değerlendirmektedir. Aynı şekilde, kapsamlı ihracat sübvansiyonları da resmi döviz kurunun üzerinde bir gölge döviz kurunun oluşmasına yol açmaktadır. Ticaretin genel olarak liberalleşmesi halinde gölge döviz kuru ile resmi döviz kuru çakışmaktadır. Bir ülkede gerçekleştirilecek olan yatırım projelerine ilişkin sosyal analizde kullanılmak üzere, ülkenin merkezi kurumlarından biri söz konusu dönüştürme faktörlerini hesaplayıp, kamuoyu ile paylaşmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak, Türkiye de daha önce Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı (Kalkınma Bakanlığı) nın bazı hesaplamalarının olduğu görülmektedir. Ancak, kurumun güncel bir hesaplaması bulunmamaktadır. Türkiye de kamu yatırım projelerine ilişkin gerçekleştirilen ekonomik analizlerde kullanılan gölge fiyat hesaplamalarının varsayımlara dayandırıldığı görülmektedir. Bu tez çalışmasında, gerek her türlü veriye ulaşma imkanının sınırlı olması, gerekse de daha kapsamlı bir çalışmayı gerektirmesi nedeniyle sadece standart dönüştürme faktörü hesaplanacak ve

93 79 uygulama projesinde fayda ve maliyetlerin gölge değerlerinin tespitinde bu oran dikkate alınacaktır Türkiye için standart dönüştürme faktörünün hesaplanması Türkiye için SCF, Ek-1 de yer alan tablodan da görüleceği gibi, yıllarına ait verilere dayanılarak her yıl için ayrı ayrı hesaplanmıştır. Birbirine yakın sonuçların elde edildiği bu 15 yılın ortalaması alındığında SCF nin değeri 0,91 olarak tespit edilmiştir. Son 15 yıla ait ortalama SCF nin hesaplanmasında kullanılan toplam ithalat ve ihracat rakamları, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan ABD doları cinsinden dış ticaret tablosu verilerinden alınmıştır. Türkiye de ithalat üzerinden alınan vergiler ve diğer mali yükümlülükler; gümrük vergisi, KDV, özel tüketim vergisi, damga vergisi, anti damping vergisi, toplu konut fonu, kaynak kullanımını destekleme fonu, tütün fonu, fikir ve sanat eserlerinin tespit edildiği taşıyıcı materyaller ile bu eserleri çoğaltmaya yarayan teknik cihazların ithalat bedelleri üzerinden yapılacak kesinti, çevre katkı payı ve telafi edici vergilerden oluşmaktadır. Hesaplamamızda, ithalatın yurt içi değerini tespit edebilmek amacıyla kullanmış olduğumuz her yıla ait ithalat üzerinden alınan vergi miktarları, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı nca yayımlanan vergi istatistikleri kapsamında, 2006 öncesi için konsolide bütçe gelirleri, 2006 ve sonrası için ise merkezi yönetim gelirleri tablolarındaki uluslararası ticaret ve muamelelerden alınan vergi rakamlarından oluşmaktadır. Yine çalışmamızda ihraç mallarının yurt içi fiyatlarının tespit edilmesi amacıyla gerekli olan her yıla ait ihracatta KDV iadesi tutarları olarak da Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı nca yayımlanan vergi istatistikleri kapsamında ihracat istisnası nedeniyle dahilde alınan KDV'den yapılan vergi iadesi miktarları dikkate alınmıştır. Çalışmamızda Türkiye için standart dönüştürme faktörünün hesaplanmasında, eşitlik 3.1 den türetilen aşağıdaki eşitlikten yararlanılmıştır (Türkiye de ihracat işlemlerinin gümrük vergisinden muaf olması dolayısıyla ihracatta vergi kalemi

94 80 çıkarılmış, KDV iadesi sübvansiyon olarak eklenmiştir, aynı şekilde ithalat işlemlerinde de sübvansiyon kalemi yer almamaktadır) (Üzümcüoğlu,1983: 139): SCF = (M+X) / [(M+T m ) + (X+S x )] (3.3) Eşitlik 3.3 ün payında dış ticarete konu malların sınır fiyatları ile değeri yani ithal malların CIF değerleri, ihraç mallarının ise FOB değerleri toplamı yer almaktadır. Paydada ise dış ticarete konu malların yurt içi fiyatlarla değerleri toplamı yer almaktadır. Söz konusu malların yurt içi değerleri ise ithal malların CIF değerlerine ithalat üzerinden alınan vergiler eklenerek, ihraç mallarının FOB değerlerine ise ihracatta sağlanan vergi iadeleri eklenerek hesaplanmaktadır. Bu formül yardımıyla Türkiye için hesaplanan SCF 0,91 olarak tespit edilmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi SCF ile SER arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır (Bkz eş. 3.2). Bu bağlamda, SCF nin tersi dövizin gölge değişim oranını vermektedir. Bu oran ile belirli bir tarihteki resmi döviz kurunun çarpımı gölge döviz kurunu ifade etmektedir. Aşağıdaki eşitlik yardımıyla hesaplanmaktadır: Dövizin Gölge Değişim Oranı = 1 / SCF (3.4) Eşitlik 3.4 e göre Türkiye de dövizin gölge değişim oranı 1,10 olarak hesaplanmaktadır. Türkiye de dış ticaret rakamlarının mal gruplarına göre (sermaye malları, ara malları, tüketim malları cinsinden) dağılımı yayımlanmakta, ancak ithalat üzerinden alınan vergilerin ve ihracatta KDV iadesinin mal gruplarına göre dağılımı hakkında veri bulunmamaktadır. İhtiyaç duyulan vergi rakamlarının mal grupları cinsinden ayrımını hesaplayabilmek zor görünmekle birlikte, tahminden öteye geçemeyeceği için uygulama çalışmasında kullanılmasının sağlıklı bir sonuca götürmeyeceği düşünülmektedir. Aynı zamanda, bu konuya ilişkin olarak son yıllarda yapılan bir çalışma literatürde bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu tez çalışmamızın uygulama kısmında değerlendirmeye alınacak yatırım projesine ilişkin fayda ve maliyetlerin

95 81 piyasa fiyatlarının düzeltilerek analize elverişli hale getirilmesinde SCF yeterli görülmektedir.

96 82

97 4.SOSYAL FAYDA-MALİYET ANALİZİNDE KULLANILAN İSKONTO ORANI: SOSYAL İSKONTO ORANI 83 Çalışmamızın bu bölümünde, SFMA nın yatırım projelerinde uygulanması safhalarıyla ilgili olarak, yatırım projesinden sağlanacak sosyal faydalar ile projenin topluma yükleyeceği sosyal maliyetlerin aynı zamana indirgenebilmesi amacıyla ihtiyaç duyulan sosyal iskonto oranının nasıl tespit edileceğinden bahsedilecektir. 4.1.Sosyal İskonto Oranı Kavramı Yatırım projelerinin fayda ve maliyetleri yıllara dağılmış şekilde gerçekleşmektedir. Yıllara dağılmış şekilde gerçekleşen bu değerlerle herhangi bir ortak zaman kesitine indirgenmeden işlem yapılması söz konusu değildir. Bu nedenle, indirgeme oranı kullanılarak hepsinin aynı yıl bazına taşınması gerekmektedir. Ortak paydayı sağlamak amacıyla kullanılan bu indirgeme faktörüne iskonto oranı denilmektedir (Akça, t.y.: 29). Yatırım projelerinin firma düzeyinde yapılan değerlendirmelerinde iskonto oranı olarak ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti kullanılırken, SFMA için ise, sosyal iskonto oranın kullanılması gerekmektedir. Sosyal iskonto oranı ya da diğer adlarıyla ekonomik indirgeme oranı veya kaynakların ekonomik fırsat maliyeti, ister kamu ister özel sektör projesi olsun herhangi bir yatırım projesinin ekonomik büyümeye katkı sağlayabilmesi için kazanması gereken en düşük getiriyi ifade etmektedir. Bu oran aynı zamanda, bir yatırım projesi için sermaye piyasalarından kaynak kullanılması durumunda, o yatırım projesi uğruna feragat edilecek olan gerçek ekonomik getiriyi de (yatırım projesine aktarılan kaynakların ekonomik fırsat maliyetini) temsil etmektedir (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 1). Yatırım projelerini değerlendirme yöntemlerinden biri olan NBD yöntemi, yatırımın ekonomik ömrü boyunca ortaya çıkaracağı fayda ve maliyetlerin karşılaştırılabilmesi için bir iskonto oranının kullanılmasını gerektirmektedir. Projelerin sosyal fayda ve maliyetlerinin bugünkü değerini belirlemek için önerilen iskonto oranı ise, ülke için sermayenin ekonomik fırsat maliyeti olmaktadır. Eğer

98 84 projenin sosyal fayda ve maliyetlerinin net bugünkü değeri sıfırdan büyükse, söz konusu projenin uygulanması mümkündür. Çünkü bu sonuç, projede kullanılan kaynakların ekonominin başka alanlarında kullanılmasından daha fazla sosyal kar elde edilebileceğini ima etmektedir. Öte yandan, eğer NBD sıfırdan küçük ise, projede kullanılan kaynaklar sermaye piyasasına bırakılırsa daha yüksek sosyal kar sağlayacaklarından, projenin reddedilmesi gerekmektedir (Jenkins, Kuo and Harberger, 2011: 1). Seçilecek olan sosyal iskonto oranının ne olacağı SFMA da en önemli sorunlardan birini oluşturmaktadır. Eğer çok düşük bir iskonto haddi tercih edilirse, sosyal olarak etkin bulunmayan projelerin hayata geçirilmesi, özel kesimce kullanılması daha etkin olacak kaynakların kamu kesimine aktarılarak kaynak dağılımında etkinsizlik gibi sorunları beraberinde getirebilmektedir. Bu durum zaten kıt olan kaynakların israf edilmesine yol açarak ulusal ekonomi açısından geri döndürülemez sonuçlar doğurabilmektedir. İskonto haddinin gereğinden yüksek seçilmesi ise toplumsal açıdan gerekli olan yatırım projelerinin gerçekleştirilmesini engelleyerek ulusal ekonominin büyümesi ve kalkınmasına büyük bir engel teşkil edebilmektedir. Tam rekabet koşullarının geçerli olduğu ekonomilerde piyasa faiz oranı tasarruf arzı ile yatırım talebini eşitlemektedir. Bu oran üzerinden bireyler istenildiği kadar fon sağlama, yatırım yapma olanağına sahiptir. Diğer yandan piyasa faizi aynı zamanda yatırımların (veya sermayenin) getirisini de gösteren bir ölçüttür. Başka bir ifadeyle, kuramsal olarak belli bir nakit sermaye kendisinin bir dönem sonunda piyasa faiz oranı ile çarpımı kadar faiz getirisi sağlarken, aynı satın alma gücünün sabit sermaye yatırımına dönüştürülmesi durumunda yine aynı oranda bir kar getirmesi beklenmektedir. Piyasa faiz oranı ancak özel malların tüketiminin bir alternatifi olduklarından, SFMA da sosyal mallar söz konusu olduğu için, gelecekte elde edilecek sosyal fayda ve maliyetlerin bugünkü değerinin elde edilmesinde piyasa faiz oranı kullanılamamaktadır. Bu nedenle sosyal iskonto oranının kullanılması gerekmektedir (Gümüş, 1994: 95). SFMA da indirgeme oranı olarak sosyal iskonto oranının kullanılması tartışma götürmezken, kullanılacak sosyal iskonto oranının nasıl hesaplanacağı ise hala

99 85 tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bu konuda çalışma yapan akademisyenler, uluslararası kuruluşların uzmanları ve konunun kamu tarafında yer alan teknisyenler tarafından çeşitli yaklaşımlar ileri sürülmüş olmakla birlikte, henüz dünyada bir fikir birliğinin oluştuğundan bahsetmek mümkün değildir. Öne sürülen yaklaşımlardaki temel farklılık kamu yatırımlarının yurt içi tüketimi, özel sektör yatırımlarını ve uluslararası piyasalardan sağlanan borçlanmanın maliyetini nasıl etkileyeceğine yönelik fikir ayrılıklarından kaynaklanmaktadır (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 3). Türkiye de kamu yatırım projelerinin ulusal ekonomik analizinde kullanılmakta olan sosyal iskonto oranının tamamen varsayımlara dayandırıldığı, genellikle %10 olarak kabul edildiği (bazı projelerde ilave olarak risk priminin de eklendiği) görülmektedir. Henüz uygulamada kullanılmasa da, T.C. Kalkınma Bakanlığı Yatırım Programlama, İzleme ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü tarafından 2012 yılında hazırlanmış olan Türkiye İçin Ekonomik İndirgeme Oranı Tahmini çalışması literatür açısından önemlidir. Söz konusu çalışmada, verileri kullanılarak, Türkiye için ortalama ekonomik indirgeme oranı % 9,8 olarak tahmin edilmiştir. Ekonomik iskonto oranının hesaplanmasında; Jenkins, Kuo and Harberger in Güney Afrika Cumhuriyeti için sosyal iskonto oranının hesaplandığı çalışmada (2011) izlenen yol kullanılmıştır. Bu tez çalışmasında, hem Kalkınma Bakanlığı nca (2012) hazırlanan çalışmadan hem de söz konusu çalışmanın temelini oluşturan Jenkins, Kuo and Harberger den (2011) yola çıkılarak Türkiye için sosyal iskonto oranı tahmin edilmeye çalışılacaktır. Elde edilecek oran, tez çalışmamızda yer alan örnek uygulamada, sosyal fayda ve maliyetlerin bugünkü değerlerinin hesaplamasında kullanılacaktır. 4.2.Sosyal İskonto Oranının Hesaplanmasında Alternatif Yaklaşımlar Farklı zamanlarda ortaya çıkan fayda ve maliyetlerin iskonto edilmemesi halinde neden karşılaştırılamayacağına yönelik iki argüman bulunmaktadır. İlki tüketicilerin (ya da tasarruf sahiplerinin) aynı miktarda mal ve hizmeti daha sonra almak yerine şimdi almayı tercih etmeleridir. Bu zaman tercihinin iki açıklaması bulunmaktadır. Bunlardan biri, tüketicilerin tüketim düzeylerinin gelecekte artması dolayısıyla

100 86 tüketimin marjinal faydasının azalacağını beklemeleridir. Bu beklentiyle beraber, bireyler şimdiki tüketimlerinden yapacakları bir birim fedakarlık karşılığında gelecekte bir birimden daha fazla bir ödeme istemektedirler. Diğer bir açıklama ise, bireylerin gelecekteki tüketim düzeylerinin değişmeyeceğini bekledikleri pür zaman tercihine sahip olmalarıdır. Pür zaman tercihinin nedeni genellikle bireylerin sabırsız ya da miyop olmalarıdır. Bir başka nedeni de gelecekte hayatta olmama riski ile açıklanmaktadır. Bu nedenlere göre, gelecekteki fayda ve maliyetleri indirgemede kullanılacak olan oran, toplumun gelecekteki tüketim karşılığında bugünkü tüketimden marjinal birim ertelemek için istekli olduğu oranı ifade eden sosyal zaman tercihi oranı olmaktadır. Gelecekteki fayda ve maliyetlerin iskontosu için ikinci argüman ise, projede kullanılan kaynakların ve üretken sermayenin başka bir projeye yatırılabilecek olması yani bir fırsat maliyetinin bulunmasıdır. Bu nedenle, bir yatırımcıyı bir projeye yatırım yapmaya ikna edebilmek için, yatırımdan beklenen getirinin en az, en iyi alternatif yatırımdan sağlanacak olan getiri kadar olması gerekmektedir. Bu mantıkla, yatırımcının projenin fayda ve maliyetlerinin iskontosunda kullanacağı oran özel sektör yatırımlarının marjinal getiri oranı olmaktadır. Bu oran aynı zamanda sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti olarak da adlandırılmaktadır (Zhuang, Liang, Lin and Guzman, 2007: 3). Piyasaların mükemmel işlemesi halinde projenin girdi ve çıktılarının fiyatları onların ekonomik ve sosyal değerlerini yansıtmaktadır. Bu durumda, yatırım yapılabilir fonların arz ve talep fiyatları sosyal zaman tercihi oranı ve sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti tarafından verilmektedir. Ancak gerçek ekonomik hayatta, piyasanın mükemmel işlemesinin önünde bir takım engeller bulunmaktadır. Bunun tipik bir örneği, kurum kazançlarına ve bireylerin faiz kazançlarına uygulanan vergiler olmaktadır. Bu engeller, sosyal zaman tercihi oranı ile sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti arasında farklılığa ve her ikisinin piyasa faiz oranından sapmasına yol açmaktadır. Bu şartlar altında piyasa faiz oranı kamu fonlarının marjinal sosyal fırsat maliyetini yansıtamayacak ve sosyal zaman tercihi oranı yada sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti cinsinden ölçülmesine bağlı olarak değişiklik gösterecektir.

101 87 Sosyal iskonto oranının belirlenmesinde kullanılan yaklaşımlar genel olarak dört başlık altında toplanmaktadır. Bunları aşağıdaki gibi sınıflandırmamız mümkündür: (i)sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımı, (ii)sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımı, (iii)ağırlıklı ortalama yaklaşımı ve (iv)sermayenin gölge fiyatı yaklaşımıdır. Ancak, en uygun yaklaşımın hangisi olduğu konusunda bir fikir birliği oluşmamıştır. Özünde bu farklı yaklaşımlar, kamu projelerinin iç tüketim, özel yatırım ve uluslararası borçlanma maliyetini nasıl etkilediği konusundaki farklı görüşleri yansıtmaktadır Sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımı Sosyal zaman tercihi oranı, bir toplumun içinde bulunulan zamandaki tüketimini, gelecekte daha fazla tüketim yapabilme adına ertelemesi ve tasarrufa yönelmesi için gerekli minimum getiri oranını ifade etmektedir. Bu yaklaşıma göre, kamu projelerine kaynak aktarılabilmesi için toplum şimdiki zamanda yapacağı tüketimden feragat etmekte ve tasarruflarını, kamu projelerinin de yararlanacağı ortak fon havuzu içerisinde bırakmayı tercih etmektedir. Dolayısıyla, kamu projelerinden elde edilecek ekonomik getiri en az, toplumun geleceğe ertelediği tüketimden elde etmeyi umduğu net fayda kadar olmalıdır (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 4). Ekonominin optimalitesi bakımından fırsat maliyetine göre gelecekteki faydaların hesaplanması, zaman bakımından faydaların hesaplanmasına eşit olmak durumundadır. Bu zorunluluk özellikle sosyal yatırımların özel yatırımlara göre çok küçük bir meblağ tutmadığı ekonomilerde önem kazanmaktadır. Sosyal zaman tercih oranının, bireyin zaman tercihi oranından ve sermayenin fırsat maliyetinin müşterek değerinden aşağı olabileceği kabul edilirse, özel yatırım kaynaklarını sosyal yatırımlara çekmek sosyal bakımdan avantajlı olmayacaktır. Diğer taraftan

102 88 tüketim kaynakları sosyal yatırımlara sevk edilebilirse sosyal bakımdan faydalı olacaktır (Üner, 1965: 18). Kamu projelerinin mevcut tüketimin yerini alacağı savına dayanan sosyal zaman tercihinin hesaplanmasında iki alternatif yöntem bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, devlet tahvili ya da diğer düşük riskli menkul kıymetlerin vergi sonrası getirilerinden yararlanılarak tahmin edilmesidir. Basit bir yöntem olmasına karşın, bireylerin geleceğe yönelik tercihlerini ifade etmek istememeleri ihtimali bulunmaktadır. Diğer yöntem ünlü İngiliz ekonomist Frank P. Ramsey adıyla anılan bir formülü kullanmaktadır. Bir büyüme modelinden türetilen Ramsey formülüne göre, sosyal zaman tercihi oranı iki terimin toplamından oluşmaktadır: ilki pür zaman tercihini yansıtan iskonto oranı aracı, diğeri ise tüketimin marjinal fayda elastikiyeti ve kişi başına reel tüketimdeki büyümenin yıllık artış oranı parametrelerinden oluşmaktadır. İkinci terim, tüketimin gelecekte artmasının beklendiği hallerde, tüketimin azalan marjinal faydası nedeniyle insanların gelecekte daha fazla getiri elde etmek amacıyla cari dönemde daha az tasarruf yapmaya istekli olacakları gerçeğini yansıtmaktadır. Ramsey kuralını uygulayarak sosyal zaman tercihi oranının tahmin edilebilmesi için, faydanın iskonto oranını, tüketimin marjinal fayda elastikiyetini ve kişi başına reel tüketimdeki yıllık büyüme oranını bilmek gerekecektir (Zhuang, Liang, Lin and Guzman, 2007: 4). Sosyal iskonto oranı, gelecekte ortaya çıkacak olan fayda ve maliyetlerde zaman içerisinde meydana gelecek düşüşe toplumun verdiği ağırlığı yansıtmaktadır. Bu nedenle, toplumun zaman tercihini ifade etmektedir (Üzümcüoğlu, 1983: 55). Sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımında, kamu yatırım projelerine aktarılan kaynakların sadece mevcut tüketimin ertelenmesi ile elde edildiği varsayımı yapılmakta olup, bu durum yaklaşıma getirilen en temel eleştirilerden birini oluşturmaktadır. Çünkü kaynakların özel sektörden kamu sektörüne aktarılması, yalnızca özel tüketimlerin azaltılması ile değil, aynı zamanda faiz oranının değişmesine bağlı olarak özel yatırımların da azalması pahasına gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, kaynak aktarımı özel kesim yatırımlarında dışlama etkisi yaratıyorsa, bu durumda özel sektör yatırımlarının marjinal ekonomik maliyetinin de dikkate alınması gerekecek ve sosyal zaman tercihi oranı tek

103 89 başına kamu kaynaklarının gerçek fırsat maliyetini yansıtamayacaktır. Bu eleştiri sosyal iskonto oranının tespit edilmesinde ikinci yaklaşımı ortaya çıkarmaktadır Sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımı Herhangi bir kamu yatırım projesine yönlendirilen kaynaklar, ekonomide diğer bazı projelerden vazgeçilmesini gerektirmektedir. Bundan dolayı, kaynakların toplum açısından en iyi şekilde kullanılabilmesi için, söz konusu kamu yatırım projesinden sağlanan getiri oranının, en azından vazgeçmek zorunda kalınan alternatif projenin getiri oranına eşit olması gerekmektedir. Genellikle vazgeçilen alternatif yatırım projesinin özel kesim yatırım projesi olacağı varsayılmaktadır. Bu görüş çerçevesinde, herhangi bir kamu yatırım projesinin uygulanabilmesi için en azından özel kesimdeki yatırım projesinin marjinal üretkenlik oranına eşit bir kazanç sağlaması gerekmektedir (Kaderli, 2005: 108). Sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımına göre, herhangi bir projeye kaynak aktarıldığında, getiri elde edilebilecek alternatif projelerden feragat edilmekte ve bir fırsat maliyeti yaratılmaktadır. Dolayısıyla herhangi bir yatırımcıyı bir projeye yatırım yapma konusunda ikna edebilmek için, o yatırımcının getiri beklentisinin, en azından aktaracağı kaynağın (sermayenin) fırsat maliyeti seviyesinde olması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, özel sektör projeleri ile rekabet halinde olduğu kabul edilen kamu yatırım projeleri, alternatifi olan özel kesim yatırım projelerinin getirisinden daha düşük getiriye sahipse ekonomik faydanın maksimize edilemediği ve kaynakların özel sektör projelerine aktarılmasının daha doğru bir karar olacağı sonucuna ulaşılmaktadır (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 5-6). Sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyetinin, risksiz özel sektör yatırımlarının marjinal vergi öncesi getirisi ile yaklaşık olarak hesaplanabileceği ileri sürülmektedir. Bunun için kurumsal tahvillerin marjinal vergi öncesi getiri oranının kullanılabileceği belirtilmektedir. Buradaki önemli noktalardan biri ortalama getiri oranının değil marjinal getiri oranının dikkate alınması gerektiğidir. İkincisi, özel sektör yatırımları getiri oranının, yatırımcılar açısından kamu sektöründeki

104 90 yatırımlardan daha yüksek risk taşımalarından dolayı risk primi de içerecek olmasıdır. Üçüncüsü, sermayenin sosyal fırsat maliyeti olarak özel sektör yatırımlarının getirilerinin tekelci fiyatlandırma ve piyasa çarpıklıkları gibi nedenlerle bozulmuş olabileceğidir. Belirtilmesi gereken bir başka nokta da, kamu projelerinin finansmanı açısından gerekli olan sermayenin, tüketicilerin mevcut tüketimlerini ertelemesi ile sağlanması halinde, tüketicilerin istediği getiri özel sektör yatırımlarının marjinal getiri oranından daha düşük olacağından, sosyal iskonto oranı da sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyetinden daha düşük olmaktadır (Zhuang, Liang, Lin and Guzman, 2007: 9). Sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımının, kamu yatırım projelerine aktarılan kaynakların sadece özel sektör yatırımlarının dışlanmasıyla elde edileceği varsayımına dayandığı, bununla beraber kamu yatırımlarının bireylerin tasarruf ve tüketim kararları ile ileride bahsedileceği üzere, dış borçlanma maliyetine etkisi göz ardı edildiği için sosyal iskonto oranının tespitinde tek başına kullanılması konusunda eleştirilmektedir. Dolayısıyla, sadece sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımı kullanılarak hesaplanacak iskonto oranının kamu yatırım projelerine aktarılan kaynakların gerçek fırsat maliyetlerini yansıtmayacağı da açık bir gerçektir Ağırlıklı ortalama yaklaşımı Sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımı kullanılarak gelecekte elde edilecek fayda ve maliyetlerin bugüne indirgenmesi, kamu yatırım projelerinin özel sektör yatırımlarında kullanılabilecek fonlara olan etkisini dikkate almaması nedeniyle büyük bir eleştiri konusunu oluşturmaktadır. Aynı şekilde, sosyal iskonto oranı olarak sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyetinin kullanılması da, kamu yatırımlarının sadece özel sektör yatırımlarını dışlayacağı ve özel tüketimi etkilemeyeceğini kabul etmesi nedeniyle gerçek hayattan oldukça uzak görünmektedir. Bu nedenlerle ağırlıklı ortalama yaklaşımı, her iki yaklaşımın uzlaştırılmış bir hali olarak ortaya çıkmıştır (Zhuang, Liang, Lin and Guzman, 2007: 10). Dolayısıyla ağırlıklı ortalama yaklaşımında sosyal iskonto oranı, sosyal zaman tercihi oranı (toplumun tüketim için zaman tercihi oranı), sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti (özel sektör yatırımlarının getiri oranı) ve dış

105 91 finansmanın marjinal ekonomik maliyetinin ağırlıklı ortalaması alınarak hesaplanmaktadır. Ağırlıklı ortalama yaklaşımında kamu projelerinin finansmanı için sermaye piyasalarından çekilen fonlar, piyasadaki denge faiz oranlarını değiştirmekte ve faiz oranlarındaki söz konusu değişimle birlikte iç ve dış dünyada üç temel davranış değişikliği gözlemlenmektedir. Bu değişimlerden ilki, toplumdaki tüketim davranışındaki değişimdir. Artan faiz oranı, toplumun içinde bulunulan zamandaki tüketimini gelecekte daha fazla tüketebilme beklentisiyle azaltarak tasarrufa yönelmesine neden olmaktadır. Diğer bir ifadeyle toplum, vazgeçilen tüketimden geleceğe ilişkin bir getiri elde etmeyi beklemektedir. İkinci değişim ise, özel sektör yatırımlarındaki değişikliktir. Artan faiz oranı, özel kesimin daha az yatırım yapmayı tercih etmesiyle sonuçlanmaktadır. Dolayısıyla da vazgeçilen özel sektör yatırımlarından elde edilebilecek olan getiri bir anlamda feragat edilmekte ve fırsat maliyeti yaratılmaktadır. Üçüncü değişim ise artan faiz oranlarına yabancı tasarruf sahiplerinin gösterdiği tepki sonrasında yabancı fon akışlarındaki artıştır. Bu durumda, artan faiz oranları bir yandan ilave borçlanmanın maliyetini artırırken, diğer yandan da mevcut dış borç stokunda, faizdeki değişime duyarlı olan borçların faiz yükünü de artırmaktadır (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 16). Ağırlıklı ortalama yaklaşımı, kamu yatırım kararlarında kullanılacak olan iskonto oranının optimal kaynak tahsisini sağlamaya yönelik, toplumun zaman tercihini yansıtan ve sermayenin marjinal sosyal alternatif maliyetini ölçmeye imkan sağlayan bir oran olarak ele alınması gerektiği fikrinden oluşmaktadır (Kaderli, 2005: 104). Daha önceki yaklaşımlara getirilen eleştiriler sonucunda ortaya çıkan ağırlıklı ortalama yaklaşımında temel varsayım, kamu yatırım projelerine aktarılan kaynakların ya özel kesim yatırımlarından feragat edilmesi sonucu elde edilen fonlardan, ya özel kesim tüketimlerinin ertelenmesi sonucu sağlanan tasarruflardan ya da dış borçlanma yoluyla temin edileceğidir. Ancak, her bir kaynaktan sağlanan fonların sosyal maliyeti farklılık arz edeceğinden, bunların ağırlıklı ortalamasının alınması gerekecektir. Ağırlıklı ortalama ile her bir

106 92 kaynaktan sağlanan fonların kamu yatırımlarının gerçekleştirilmesinde kullanılan fonlar içerisindeki ağırlığı ima edilmektedir. Bununla beraber, ağırlıkların hesaplanmasındaki zorluklar söz konusu yaklaşıma yöneltilen temel eleştiri olmaktadır. Ağırlıklı ortalama yaklaşımında, projenin faydalarının tekrar yatırıma yönlendirilerek gelecekte sosyal fayda yaratılma ihtimali mevcutken, faydaların hemen tüketileceğinin varsayılması ve bu nedenle de proje faydalarının olması gerekenden daha az görünüyor olması ya da başka bir ifadeyle daha çok indirgeniyor olması bir diğer eleştiridir. Bu yaklaşımla hesaplanan sosyal iskonto oranının diğer yaklaşımlara göre hesaplanan sosyal iskonto oranından daha yüksek çıkıyor olması, faydalarının gerçekleşmesi uzun yıllar alabilecek (uzun vadeli) projelerin reddedilmesi sonucunu doğurabilmektedir (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 9). Kapalı bir ekonomide, fon arzı sıfır esnek ise, kamu sektörü yatırım projeleri sadece özel sektör yatırımlarını dışlamakta ve bu nedenle sosyal zaman tercihi oranının ağırlığı sıfır olmaktadır. Bu durumda sosyal iskonto oranı sermayenin marjinal fırsat maliyetine eşit olmaktadır. Öte yandan, fon talebi sıfır esnekse, kamu yatırım projeleri sadece mevcut tüketimleri dışlamakta, bu nedenle sermayenin sosyal fırsat maliyetinin ağırlığı sıfır olmakta ve ayrıca sosyal iskonto oranı sosyal zaman tercihi oranına eşit olmaktadır. Genel olarak, yatırım yapılabilir fonların hem arzı hem de talebi piyasa faiz oranındaki değişmelerden etkilendiği, dolayısıyla sosyal iskonto oranının iki uç nokta arasında bir yerlerde olacağı kabul edilmektedir Sermayenin gölge fiyatı yaklaşımı Sermayenin gölge fiyatı yaklaşımı, hem ağırlıklı ortalama yaklaşımında olduğu gibi sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımı ile sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımlarını bütünleştirmek hem de ağırlıklı ortalama yaklaşımına yöneltilen eleştirilere cevap oluşturabilmek amacıyla geliştirilmiştir (Zhuang, Liang, Lin and Guzman, 2007: 12).

107 93 Sermayenin gölge fiyatı yaklaşımında, yatırım projelerinin finansmanı amacıyla kullanılan fonların özel sektör yatırımlarını azalttığı, proje faydalarının ise hemen tüketilmeyip doğrudan özel sektör yatırımlarına yöneltileceği varsayımı yapılmaktadır. Proje faydalarının hemen tüketilmeyip yatırımlara yönlendirilmesi gelecekteki tüketimden de feragat edilmesi anlamına geleceğinden, yatırımın maliyeti mevcut tüketimle sınırlı kalmayıp, gelecekteki vazgeçilmiş tüketimi de kapsamaktadır. Teorik olarak güçlü görünse de pratik olarak uygulanmasının zor olduğu görülen yaklaşımda hesaplanan iskonto oranının, hesaplamada kullanılan çeşitli parametre ve değişkenlerin aldığı değerlere (örneğin, sosyal zaman tercihi oranı ve sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti değerleri ile yatırım toplamı ve faydaların yeniden yatırıma yönlendirilmesine yönelik yapılan kabullere ve proje ömrünün aldığı değerlere) karşı oldukça duyarlı olduğu görülmektedir. Her koşulda iskonto oranının yeniden hesaplanması gereğinin, özellikle kamudaki yatırım kararı alma sürecini daha da karmaşıklaştıracağı ve olumsuz etkileyeceği ifade edilmektedir (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 10). 4.3.Dünyada Sosyal İskonto Oranı Uygulamaları Sosyal iskonto oranının seçimi için en uygun yaklaşımın ne olacağı konusunda bir görüş birliğinin bulunmaması nedeniyle, dünya çapında farklı ülkelerde kamu iskonto oranı politikalarında önemli farklılıkların olması şaşırtıcı olmamaktadır. Dünyada tek tek ülkelerin sosyal iskonto oranı uygulamalarına yönelik yapılan araştırma bu belirgin farklılıkları göstermektedir. Hatta aynı ülke içindeki farklı kurumlar arasında dahi sosyal iskonto oranının hesaplanmasında yararlanılan yaklaşım ve kullanılan oranların tercihi açısından farklılıkların olduğu görülmektedir (Zhuang, Liang, Lin and Guzman, 2007: 16). Dünyada kullanılmakta olan sosyal iskonto oranlarına ilişkin örneklerin yer aldığı Çizelge 4.1. incelendiğinde henüz indirgeme oranının tespitine yönelik bir görüş birliğinin oluşmadığı sonucuna ulaşmaktayız. Ancak, genel bir sonuç çıkarılması gerekirse, sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımı gibi daha düşük indirgeme oranı

108 94 veren yaklaşımların daha çok gelişmiş ülkelerce uygulandığı kanaati oluşmaktadır. Bu durumun kaynağında, yüksek sermaye gerektiren ve faydaları daha uzun yıllarda elde edilen uzun ömürlü (örn. çevresel nitelikli) projelere gelişmiş ülkelerce daha fazla ağırlık verildiğidir. Aynı zamanda bu ülkelerdeki kaynakların diğer ülkelere nazaran daha bol olması, iskonto oranının daha düşük seçilerek daha çok yatırım projesinin kabul edilmesine de olanak sağlamaktadır. Buna karşılık, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha yüksek sosyal iskonto oranının hesaplandığı sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımının tercih edildiği görülmektedir. Zaten kaynakların yetersiz olduğu söz konusu ülkelerde, kaynakların daha kısa sürede fayda yaratacak kısa vadeli projelere aktarılması tercihi bu durumun nedeni olarak gösterilebilir. Aynı zamanda, daha yüksek iskonto oranının kullanılmasının bir başka sebebi de, bu yolla sadece en verimli yatırım projelerinin hayata geçirilmesi imkanına sahip olunması olabilmektedir. Böylece kıt kaynaklar en verimli olacakları yatırımlara tahsis edilerek, kaynak kullanımında israfın önüne geçilmek istendiği düşünülebilir.

109 95 Çizelge 4.1. Dünyada kullanılmakta olan sosyal iskonto oranları ÜLKE KURUM TERCİH EDİLEN YAKLAŞIM Filipinler - SFM (Sermayenin marj. fırsat maliyeti) 15 Hindistan - SFM 12 Pakistan - SFM 12 Dünya Bankası AO (ağırlıklı Ortalama) Asya Kalkınma Bankası AO Uluslararası Amerika Ülkeleri Kalkınma Kalkınma Bankası AO 12 Örgütleri EBRD AO 10 Afrika Kalkınma Bankası AO SOSYAL İSKONTO ORANI (%) Yeni Hazine ve Maliye 8 (2008 sonrası) SFM Zelanda Bakanlığı 10 ( arası) Kanada Hazine Kurulu AO 8 (2002 sonrası) SFM 10 ( arası) Avustralya - SFM 8 8 (kısa ve orta vadeli Çin Halk Ulusal Kalkınma ve projelerde) AO Cumhuriyeti Reform Komisyonu 8'den düşük oran (uzun vadeli projelerde) Güney Afrika Cumhuriyeti - AO 8 Yönetim ve Bütçe Ofisi Kaynaklar: Kalkınma Bakanlığı, Türkiye İçin Ekonomik İndirgeme Oranı Tahmini, Zhuang, Liang, Lin and Guzman, Theory and Practice in the Choice of Social Discount Rate for Cost-Benefit Analysis: A Survey, SFM 7 (1992 sonrası) 10 (1992'ye kadar) ABD Bütçe Ofisi ve Genel SZTO (Sosyal zaman Muhasebe Ofisi tercihi oranı) Devlet Tahvil Faiz Oranı Çevre Koruma Ajansı SZTO 2-3 İspanya - SZTO 6 (ulaştırma projesi için) 4 (içme suyu projesi için) Avrupa Birliği Avrupa Komisyonu SZTO 3,5-5,5 İtalya Bölgesel Otoritere Merkezi Rehberlik SZTO 5 Hollanda Maliye Bakanlığı Hazine Bonosu Faiz Oranı 4 Fransa Genel Plan Komisyonu SZTO Kamu ve özel sektör yatırım faiz oranı arası İngiltere Hazine SZTO (1980 öncesi SFM) Norveç - Devlet Tahvili Faiz Oranı Almanya Maliye Bakanlığı Devlet Tahvili Faiz Oranı 4 (2005 sonrası) 8 ( arası) 3,5 (2003 sonrası) 30 yıl üzeri projelerde 1'e kadar inen oran 8 (1957) 10 (1969) 5 (1978) 6 (1989) 3,5 (1998 sonrası) 7 ( arası) 3 (2004 sonrası) 4 ( arası)

110 96 Çizelge 4.1. daha detaylı olarak incelendiğinde, Kuzey Amerika da Kanada sermayenin marjinal fırsat maliyeti yaklaşımına dayalı % 10 oranını kullanırken, ABD de durumun biraz daha karışık olduğu görülmektedir. ABD Yönetim ve Bütçe Ofisi, sermayenin marjinal fırsat maliyeti yaklaşımını izleyerek, özel yatırımların marjinal vergi öncesi getirisine yakın bir iskonto oranı kullanmaktadır li ve 1980 li yıllarda, oran % 10 olarak belirlenirken, 1992 yılında % 7 olarak güncellenmiştir. Aynı zamanda, Yönetim ve Bütçe Ofisi, maliyet-etkinlik analizlerinde, ulusal hükümet yatırımlarında ve varlık satış analizlerinde hazine borçlanma faiz oranlarının indirgeme oranı olarak kullanılması gerektiğini belirtmektedir. ABD Kongresi Bütçe Ofisi ve Genel Muhasebe Ofisi ise, sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımını izleyerek, devlet tahvil faiz oranlarının kullanılmasını desteklemektedir. ABD Çevre Koruma Ajansı da çevre projelerinin değerlendirilmesinde sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımının kullanılmasını önermektedir. Bu amaçla vergi sonrası piyasa faiz oranı olarak hesaplanan % 2 - % 3 oranının kullanılması tavsiye edilmektedir. Avrupa da Kuzey Amerika nın tersine, kullanılan resmi sosyal iskonto oranları arasında yakınlaşmanın olduğu görülmektedir. Almanya, uzun vadeli devlet tahvili oranlarına dayalı % 3 oranını kullanmaktadır. Norveç de 1998 yılından sonra, devlet borçlanma oranlarına dayalı % 3,5 indirgeme oranını kullanmaktadır yılında Fransa da Genel Plan Komisyonu nun ise sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımını kullanarak proje iskonto oranını % 4 düzeyine düşürdüğü görülmektedir. İspanya farklı sektörler için % 4 ve % 6 arasında oranlar uygularken, İtalya sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımına dayalı % 5 indirgeme oranını kullanmaktadır. İngiltere, 30 yılın altındaki kamu projelerinin fayda ve maliyetlerinin indirgenmesinde sosyal zaman tercihi yaklaşımına dayalı % 3,5 oranının kullanılması gerektiğini belirtmektedir. 30 yılın üzerindeki uzun vadeli projeler içinse, projelerin ömürlerine göre değişen iskonto oranları uygulanmaktadır yıl vadeli projelerde % 3, yıl vadeli projelerde % 2,5, yıl vadeli projelerde % 2, yıl vadeli projelerde % 1,5 ve 301 yıl ve üzeri vadeli projelerde ise % 1 oranı kullanılmaktadır (Zhuang, Liang, Lin and Guzman, 2007: 19). Dikkat edildiği gibi, yatırım projelerinin vadeleri uzadıkça kullanılacak olan iskonto oranı da düşürülmektedir. Böylece, uzun ve kısa vadeli

111 97 projelere aynı iskonto oranı uygulanarak uzun vadeli projeler aleyhine yaratılan durum ortadan kaldırılmak istenmiştir. Asya da benimsenen sosyal iskonto oranlarının ise genel olarak yüksek tercih edildiği görülmektedir. Filipinler, Hindistan ve Pakistan da sermayenin marjnal fırsat maliyeti yaklaşımından yararlanılmakta ve sırasıyla % 15, % 12 ve % 12 indirgeme oranları kullanılmaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu ekonomik iskonto oranı olarak, sosyal zaman tercihi ve sermaye getirilerinin ağırlıklı ortalamasını kullanmaktadır. Bunun önceleri % 4,5 - % 6 civarında daha sonra % 9 - % 11 civarında olduğu düşünülmektedir. Önerilen sosyal iskonto oranı ise kısa ve orta vadeli projeler için % 8 dir. Ayrıca uzun bir zaman dilimine sahip projeler için % 8 den daha düşük bir indirgeme oranının kullanılması önerilmektedir. Avustralya da sosyal iskonto oranı olarak % 8 oranı kullanılmaktadır. Yeni Zelanda Hazinesi 2008 sonrası % 8 iskonto oranının kullanılmasını tercih etmektedir. 4.4.Türkiye İçin Sosyal İskonto Oranının Hesaplanması Türkiye için sosyal iskonto oranının tespitinde, daha önceki bölümde bahsedilen yaklaşımlar arasından ağırlıklı ortalama yaklaşımının kullanılmasının daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Yaklaşımın hem sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımı ile sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımlarını bütünleştirmesi hem de sermayenin gölge fiyatı yaklaşımından daha pratik hesaplama yöntemine sahip olması, yaklaşımın tercih edilmesinde büyük bir etken olmuştur. Bununla beraber Türkiye nin dışa açık bir ülke olması, faiz oranındaki değişikliklerin yabancı tasarruf sahiplerinin fon akışını değiştirme yönünde etkide bulunması da bu yaklaşımın tercihini etkilemektedir. Ayrıca, Türkiye nin gelişmekte olan bir ülke olması da kaynakların en etkin projelerde kullanılmasını, ekonomik gelişmesini hızlandırma açısından gerektirmektedir. Buna ilişkin olarak ekonomik ömrü uzun olan alt yapı yatırımlarına duyulan ihtiyacın yüksek olması ve kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için enerji gibi kısa dönemde yüksek fayda yaratacak yatırımlara da ihtiyaç

112 98 duyulması, kullanılacak olan iskonto oranının önemini daha da artırmaktadır. Çünkü yararlanılacak iskonto oranının belirlenmesi sürecindeki yanlış kararlar, kıt olan kaynakların etkinliğini önemli ölçüde azaltacaktır. Bu nedenlerle iskonto oranının ne gereğinden yüksek ne düşük seçilmesi, bunları bütünleştirecek olan ağırlıklı ortalama yaklaşımının tercih edilmesinin yerinde bir karar olacağı düşünülmektedir. Aynı zamanda T.C. Kalkınma Bakanlığı nca hazırlanan Türkiye için ekonomik indirgeme oranı tahmini çalışmasında (2012) ağırlıklı ortalama yaklaşımından yararlanıldığı görülmektedir. Ağırlıklı ortalama yaklaşımında sosyal iskonto oranı, toplumun tüketim için zaman tercih oranı, özel sektör yatırımlarının getiri oranı ve dış finansmanın marjinal ekonomik maliyetinin ağırlıklı ortalaması olarak ifade edilmektedir. Bu yaklaşımda, kamu projelerinin finansmanı için sermaye piyasalarından çekilen fonlar, piyasadaki denge faiz oranını değiştirmekte ve bu değişiklik üç temel davranış değişikliğine neden olmaktadır. Bu değişimlerden biri, toplumdaki tüketim davranışlarındaki değişimdir. Artan faiz oranı, toplumun içinde bulunulan zamandaki tüketimini azaltarak (gelecekte daha fazla tüketme beklentisiyle) tasarrufa yönelmesine neden olmaktadır. İkinci değişiklik, özel sektör yatırımlarındaki değişimdir. Artan faiz oranı, özel kesimin daha az yatırım yapmasına neden olmaktadır. Bir başka değişiklik ise, artan faiz oranlarına yabancı tasarruf sahiplerinin gösterdiği tepki sonucu yabancı fon akışlarındaki artıştır (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 16). Dolayısıyla kamu yatırım projelerinin finansmanında kullanılan fonların üç kaynaktan çekildiğini söylemek yanlış olmayacaktır: özel kesimin tüketimini ertelemesi sonucu sağlanan fonlar, özel yatırımlardan feragat edilmesi ile sağlanan fonlar ve yabancı tasarruf sahiplerinden elde edilen fonlar. Her bir kaynaktan alınan fonların farklı fırsat maliyetlerinin olduğu daha önce belirtilmişti. Ağırlıklı ortalama yaklaşımında, sosyal iskonto oranının tespiti için ilk olarak, söz konusu kaynaklardan çekilen fonların maliyetlerinin ayrı ayrı hesaplanması, daha sonra her bir fonun toplam fonlar içindeki ağırlığı ile fonun maliyetinin çarpılması sonucu bulunan değerlerin toplanması gerekmektedir. Buna dayanarak, sosyal iskonto oranı aşağıdaki eşitlik yardımıyla hesaplanabilmektedir (Jenkins, Kuo and Harberger, 2011: 15):

113 99 Sosyal İskonto Oranı= F 1 P + F 2 R + F 3 (MC f ) (4.1) Eşitlik 4.1 de, F 1, F 2 ve F 3 sırasıyla, azalan özel kesim yatırımlarından, ertelenen özel kesim tüketimleri sonucu tasarruflardaki artıştan ve yabancı sermaye girişinden sağlanan fonların, ilave fonlar içerisindeki ağırlıklarını ifade etmektedir. Her bir ağırlığın toplamı bire eşit olmaktadır (F 1 +F 2 +F 3 =1). P terimi, feragat edilen yatırımların marjinal verimliliğini ifade etmekte olup, faiz oranına duyarlılığının daha yüksek olmasına bağlı olarak diğer kaynaklar içerisindeki ağırlığının da yüksek olması tahmin edilmektedir. R terimi, ertelenen tüketim dolayısıyla artan yurt içi tasarrufların getiri oranını temsil etmektedir. MC f ise, ülkeye giren ilave yabancı fonların marjinal ekonomik maliyetini ifade etmektedir. Herhangi bir kamu yatırım projesinin ulusal ekonomi açısından analizinde, sosyal iskonto oranı kullanılarak hesaplanan NBD nin pozitif olması demek, kamu yatırım projesinde kullanılan, yukarıda bahsedilen üç farklı kaynaktan sağlanan fonların projede kullanılmasıyla sağlayacağı getirinin, söz konusu alanlarda kullanılması ile sağlayacağı getiriden daha yüksek olacağı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, ağırlıklı ortalama yaklaşımı ile tespit edilen sosyal iskonto oranı, kamu projelerine aktarılan kaynakların fırsat maliyetlerinin ağırlıklandırılmış hesabından başka bir şey değildir. Çalışmamızın bundan sonraki kısmında, her bir kaynaktan elde edilen fonların fırsat maliyetlerinin Türkiye için ayrı ayrı hesaplanmasına yer verilmektedir Yurt içi yatırımların getirisinin hesaplanması Yurt içi yatırımların getirisi ya da bir diğer ifadeyle sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti, ulusal gelir ve gider hesaplarına dayalı yaklaşım kullanılarak hesaplanmaktadır. Sermaye gelirleri, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla dan (GSYH) net amortismanların, işgücünün, arazinin ve doğal kaynak rantının yaptığı katkıların, üretim ve ithalat vergilerinin düşülmesiyle elde edilmektedir (Jenkins, Kuo, Harberger, 2011: 21). Böylece, sermayenin yurt içi gelir toplamına yaptığı katkı hesap edilmekte, sermayeye ait gelir toplamının sabit sermaye stokuna bölünmesi

114 100 ile de birim sermaye başına düşen gelir miktarı, diğer bir ifadeyle yatırımın getirisi (sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti) tahmin edilmektedir. Bu kapsamda sermaye gelirleri ve sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti aşağıdaki eşitlikler yardımıyla hesaplanmaktadır (Uzunkaya ve Uzunkaya, 2012: 27): Sermaye Gelirleri (Sermayenin Katma Değeri) = GSYH - (Toplam İşgücü Gelirleri + Arazi Katma Değeri + Doğal Kaynak Rantı + Sabit Sermaye Tüketimi (Amortisman) + Üretim ve İthalat Vergileri - Sübvansiyonlar) (4.2) Yatırımların Getirisi (Sermayenin Marjinal Sosyal Fırsat Maliyeti) = Sermaye Gelirleri / Sabit Sermaye Stoku (4.3) dönemini için, Türkiye de yurt içi yatırımların ortalama getirisinin hesaplandığı detay tablo Ek-2 de yer almaktadır. 1 Hesaplamalarda kullanılan GSYH verisi, TÜİK tarafından yayımlanan Gelir Yöntemiyle Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (Cari Fiyatlarla) istatistiklerinden temin edilmiştir. Türkiye de gelir yöntemiyle GSYH nin hesaplanmasında kullanılan kalemler aşağıda gösterildiği gibidir: GSYH = Üretim ve İthalat vergileri Sübvansiyonlar + Sabit Sermaye Tüketimi (Amortisman) + İşgücü Ödemeleri + İşletme Artığı (4.4) Eşitlik 4.4 te yer alan işgücü ödemeleri kalemi sadece ücretli, maaşlı ve yevmiyeli çalışanların gelirlerini kapsamaktadır (TÜİK). Oysa sermaye gelirlerinin hesaplanmasında kullanılan toplam işgücü gelirleri içerisine bunlara ilave olarak kendi hesabına çalışanların, işverenlerin ve aile işçilerinin gelirlerinin de dahil edilmesi gerekecektir. Çünkü Jenkins, Kuo ve Harberger e (2011) göre; emeğin ekonomiye katkısı şirketler ve şirket özelliği göstermeyen işletmeler tarafından ödenen maaş ve ücretlerin toplamıdır. Aynı zamanda işletme sahipleri de işgücüne dahildir ve bunlara sıklıkla bir ücret ödenmez (kendi hesabına çalıştıklarından), bu sektörde işletme fazlası hem sermayenin hem de emeğin getirisini içermektedir. 1 Sosyal iskonto oranının tespiti için ihtiyaç duyduğumuz bazı veriler 2006 yılından sonrası için temin edilemediğinden, çalışmamızda dönemi verilerinden yararlanılarak sadece bu dönem için hesaplama yapılacaktır.

115 101 Türkiye deki GSYH hesaplamalarında işverenlerin, kendi hesabına çalışanların ve aile işçilerinin ekonomiye katkısı işletme artığı kalemi içerisinde yer almaktadır. Bu nedenle söz konusu kalemlerin ayrıştırılması gerekecektir. Kalkınma Bakanlığı nca hazırlanan Türkiye İçin Ekonomik İndirgeme Oranı Tahmini nde (2012) TÜİK tarafından yayımlanan hane halkı fertlerinin esas işteki durumlarına göre yıllık ortalama esas iş gelirleri istatistiklerinden yararlanılarak, ücretli/maaşlıların yevmiyelilere göre ortalama 2,75 kat, kendi hesabına çalışanların ortalama 2 kat, işverenlerin ise ortalama 6 kat daha yüksek gelir elde ettikleri tespit edilmiştir. Böylece maaşlılar, ücretliler ve yevmiyelilerin gelirlerinden işverenlerin, kendi hesabına çalışanların ve aile işçilerinin gelirlerine ulaşılmıştır. Ancak söz konusu hesaplamada, her bir grupta çalışan sayısının dikkate alınmadığı, aradaki orantının ortalama gelir üzerinden hesaplandığı görülmektedir. Bu nedenle kendi hesaplamamızda TÜİK tarafından yayımlanan çalışan hane halkı fertlerinin esas işteki durumlarına göre yıllık kullanılabilir esas iş gelirleri verilerinden yararlanılarak; ücretli, maaşlı ve yevmiyelilerin toplam gelirleri ile kendi hesabına çalışanlar, işverenler ve aile çalışanlarının toplam gelirleri arasındaki oransal ilişki tespit edilerek, toplam işgücü gelirleri hesaplanmıştır. Hesaplamada kullanılan bu yöntemin daha sağlıklı olacağı düşünülmektedir. Hesaplama sonuçları EK-2 de yer alan çizelgedeki 2 numaralı kalemde ayrı ayrı gösterilmiştir. Sermaye gelirlerini hesaplamak için GSYH den düşülmesi gereken bir diğer kalem arazi katma değeri olmaktadır. Arazi, özellikle tarım ve konut sektöründe katma değere katkı sağlayan bir üretim faktörüdür (Jenkins, Kuo, Harberger, 2011: 21). Türkiye de arazinin konut sektöründe sağlamış olduğu katma değere ilişkin olarak bir hesaplama yapılmasına imkan sağlayacak veri bulunmadığı için çalışmamızda dikkate alınmamıştır. Nitekim Kalkınma Bakanlığınca yapılan çalışma (2012) ile Güney Afrika için ekonomik iskonto oranının hesaplandığı örnek çalışmada (Jenkins, Kuo and Harberger, 2011) bu kalemin ihmal edildiği görülmektedir. Tarım sektöründeki arazinin katma değere katkısının hesaplanmasında ise TÜİK tarafından yayımlanan ana faaliyet kollarına göre GSYH verisinden yararlanılmıştır. Ancak tarım sektörü çiftçilik ve hayvancılık, ormancılık ve balıkçılık

116 102 sektörlerinden oluşmakta olup, hesaplamamızda ihtiyaç duyulan sektör sadece çiftçilik ve hayvancılık sektöründeki katma değer olmaktadır. Kalkınma Bakanlığınca hazırlanan çalışmada (2012) Jenkins, Kuo, Harberger in (2011) çalışmasındaki varsayım aynen alınarak çiftçilik ve hayvancılığın tarım sektöründeki payı % 95 olarak varsayılmıştır. Ancak, böyle bir varsayıma gerek olmadığı düşünülerek, TÜİK tarafından yayımlanan iktisadi faaliyet kollarına göre Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) verisinden yararlanılarak, çiftçilik ve hayvancılıktan sağlanan katma değerin tarım sektöründe sağlanan katma değer içerisindeki payı hesaplanmıştır. 2 Her bir yıl için ayrı hesaplama yapılarak daha doğru sonuçlara ulaşılması hedeflenmiştir. Çiftçilik ve hayvancılık sektöründeki katma değer hesaplandıktan sonra, arazinin bu sektör içindeki payının % 30 civarında olduğu varsayılmıştır. Bu konuda daha gerçekçi bir varsayım yapma imkanını sağlayacak veri yetersiz olduğu için böyle bir varsayımda bulunulmuş olup, bu durum sözü edilen diğer çalışmalarla da paralellik göstermektedir. Türkiye deki doğal kaynak rantı ile ilgili dikkate değer bir büyüklük öngörülmediğinden bu kalem diğer çalışmalarda olduğu gibi ihmal edilmiştir. Üretim ve ithalat vergilerinin gelir yöntemiyle hesaplanan GSYH verisinde ayrı bir kalem olarak yer almasına rağmen, sermaye gelirlerinin hesaplanmasında direkt olarak alınması mümkün değildir. Çünkü üretim ve ithalat vergileri hem sermaye hem de işgücü tarafından üretilen katma değer tarafından yüklenildiği için, çalışmamızda işgücü tarafından yüklenilen kısmın tespit edilerek GSYH den düşülmesi gerekecektir. Üretim ve ithalat vergileri içinde yer alan KDV Türkiye de tüketim tipi uygulandığı için, sermaye mallarının alımında iade edilmektedir. Bu yüzden, KDV sermayenin değil işgücünün yarattığı katma değer tarafından yüklenilmekte olup, sermaye gelirlerine ulaşmak için tamamının GSYH den düşülmesi gerekmektedir. KDV hariç üretim ve ithalat vergilerinin bir kısmı da işgücü tarafından yüklenildiği için bu kısmında tespit edilip hesaplamadan 2 Hesaplamada iktisadi faaliyet kollarına göre GSMH istatistiğindeki çiftçilik ve hayvancılık katma değerinin direkt alınmamasının nedeni GSMH değerleri ile GSYH değerlerinin farklılık göstermesidir.

117 103 indirilmesi gerekecektir. Çalışmamızda da kullandığımız bu hesaplama Jenkins, Kuo, Harberger e (2011) göre aşağıdaki gibidir: İşgücünün Katma Değeri Tarafından Yüklenilen Üretim ve İthalat Vergileri = [Toplam İşgücü Gelirleri / (GSYH - Üretim ve İthalat Vergileri + Sübvansiyonlar)] * (Üretim ve İthalat Vergileri KDV) (4.5) Eşitlik 4.5 e göre hesaplanan işgücü tarafından yüklenilen üretim ve ithalat vergileri ile KDV nin tamamı GSYH den düşülmek üzere EK-2 de yer alan çizelgede kullanılmıştır. Sabit sermaye tüketimi (amortisman) ve sübvansiyon kalemleri ise TÜİK tarafından yayımlanan gelir yöntemiyle GSYH istatistiklerinden direkt olarak alınmıştır. Yukarıda ayrı ayrı belirtilen kalemler yardımıyla sermayenin GSYH ye katkısı hesaplandıktan sonra, reel değerlerin tespitinde 1998 yılı GSYH deflatör endeksi kullanılmıştır. Sermayenin getiri oranını hesaplayabilmek için son aşamada, hesaplanan sermayenin katma değerinin toplam sermaye stokunun tahmini değerine bölünmesi gerekmektedir. Sabit sermaye yatırım stokuyla ilgili olarak, Kalkınma Bakanlığı nca hazırlanan çalışmada (2012), Saygılı ve Cihan (2008) tarafından 1998 fiyatlarıyla hesaplanan sermaye stokunun tahmini değerleri kullanılmıştır. Ancak çalışmada, yılsonu sermaye stoku tutarlarının kullanıldığı görülmektedir. Oysa yıl ortalamasının alınmasının daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Bu nedenle üçer aylık dönemler itibariyle verilen sermaye stoku rakamlarının ortalaması alınarak her yıl için ortalama sermaye stoku Türkiye için tahmin edilmiş olup, Ek-2 de yer alan tabloda gösterilmiştir. Yurt içi yatırımların ortalama getirisinin hesaplanmasında son olarak, sermayenin reel getirisinin, ortalama reel sermaye stokuna bölünmesi işlemi gerçekleştirilmiştir.

118 104 Ek-2 de yer alan çizelgede görüldüğü gibi, Türkiye de dönemi için hesaplanan yurt içi yatırımların ortalama getirisi % 10,28 olarak tespit edilmiştir Yurt içi tasarrufların getirisinin hesaplanması Sermaye piyasalarında proje fonlarındaki talep artışı, bankalar ve diğer finansal kuruluşların yurt içi tasarruflarını uyarmaktadır. Yeni uyarılan yurt içi tasarrufların vergi sonrası net getirisi aşağıdaki eşitlik yardımıyla hesaplanmaktadır (Jenkins, Kuo, Harberger, 2011: 23): Yurt İçi Tasarrufların Getirisi = (Yurt İçi Yatırımların Getirisi Kurumlar Tarafından Ödenen Gelir ve Servet Vergileri Yatırım Gelirleri Üzerinden Ödenen Kişisel Gelir Vergileri - Bankalar ve Diğer Finansal Kuruluşların Finansal Aracılık Hizmetleri) / Sabit Sermaye Stoku (4.6) Eşitlik 4.6 da yer alan yurt içi yatırımların getiri oranı bir önceki kısımda hesaplanmıştı. Yıllar itibariyle kurumlar vergisi, gelir vergisi ve servet üzerinden alınan vergilere ilişkin veriler, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yayımlanan vergi istatistiklerinden temin edilmiştir. Sermaye gelirleri üzerinden alınan vergilere ilişkin veriler ise temin edilememiş olup, Jenkins, Kuo, Harberger in (2011) çalışmasında kullanılan eşitlik yardımıyla hesaplanmaya çalışılmıştır: Sermaye Gelirleri Üzerinden Alınan Vergiler = Gelir Vergisi * [Hane Halkı Gayrimenkul ve Mülk Geliri Toplamı / (Hane Halkı Maaş ve Ücret Toplamı + Hane Halkı Gayrimenkul ve Mülk Geliri Toplamı)] (4.7) Hane halkı maaş ve ücret toplamı ile gayrimenkul ve mülk geliri verileri, TÜİK tarafından yayımlanan Gelir Türlerine Göre Toplam Yıllık Kullanılabilir Fert Gelirinin Dağılımı tablosundan alınmıştır. Ancak söz konusu tablo sadece dönemini kapsadığından ortalama bir rasyo hesaplanarak tüm yıllar için aynı oran kullanılmıştır. Buna göre söz konusu yıllarda hane halkının servet gelirlerinin (gayrimenkul ve mülk gelirleri), hane halkı maaş-ücret ve servet gelirleri toplamına oranı ortalama olarak 0,17 olarak tespit edilmiştir.

119 105 Finansal aracılık hizmetlerinin katma değerinin tespit edilmesinde, TÜİK tarafından yayımlanan İktisadi Faaliyet Kollarına Göre Gayri Safi Milli Hasıla istatistiklerinden yararlanılmıştır. Her bir yıl için ayrı ayrı finansal aracılık hizmetlerinin yarattığı katma değerin GSYH içerisindeki payı hesaplanarak, çalışmamızda kullanılmıştır. Detaylı hesaplamaların yer aldığı Ek-3 teki çizelgede görüldüğü gibi, Türkiye de dönemi için hesaplanan yurt içi tasarrufların ortalama getirisi % 6,95 olarak tespit edilmiştir. Bu oranın yurt içi yatırımların getirisinden (% 10,28) daha düşük elde edilmesi, sosyal zaman tercihi oranı yaklaşımı ile hesaplanan iskonto oranının sermayenin marjinal sosyal fırsat maliyeti yaklaşımı ile hesaplanan orandan daha düşük gerçekleşmesi sonucuyla paralellik göstermektedir Yurt dışı finansmanın ekonomik maliyetinin hesaplanması Yatırım projelerinin finansmanı amacıyla piyasadan fon çekilmesine bağlı olarak piyasa faiz oranı yükseldiğinde, yabancı yatırımcıların ülkeye fon arzında artış yaşanacaktır. Söz konusu faiz yükselmesi hem ilave dış borçlanmanın maliyetini yükseltirken hem de mevcut değişken faizli dış borçların maliyetinin de artmasına neden olacaktır. Projenin kaynak maliyetini oluşturan yurt dışı finansmanın marjinal ekonomik maliyeti aşağıdaki eşitlik yardımıyla hesaplanmaktadır (Jenkins, Kuo, Harberger, 2011: 19): MC f = [i f * (1+ t w ) gp f ] * [1+ φ * (1 / ε s f )] / [1 + gp f ] (4.8) Eşitlik 4.8 de; i f =Piyasada geçerli dış borçlanma faiz oranını, t w =Yabancı borçlanma araçları gelirlerine uygulanan stopaj oranını, gp f =Borçlanmanın yapıldığı döviz kurunun ait olduğu ülkenin GSYH deflatör oranını, φ=değişken faizli dış borç stoku tutarının toplam dış borç stoku tutarına oranını,

120 106 ε s f =Yurt dışı finansmanın arz esnekliğini ifade etmektedir. Hesaplamamızda kullanmak için ihtiyaç duyduğumuz dış borçlanma faiz oranının belirlenmesinde Hazine Müsteşarlığı tarafından yayımlanan Merkezi Yönetim Yurt Dışı Tahvil İhraçları istatistiğinden yararlanılmıştır. Söz konusu kaynakta, yıllar itibariyle dış borçlanmanın önemli kısmının ABD doları cinsinden yapıldığı görülmektedir. Hesaplamamızda dış borçlanma faiz oranı olarak, her yıl ABD doları cinsinden ihraç edilen tahvillerin kupon oranı ortalaması alınmıştır. ABD doları cinsinden tahvil ihracının yapılmadığı yıllarda, Kalkınma Bakanlığı nın çalışmasında (2012) uygulanan yöntem kullanılarak, önceki yılın başına en yakın dönemde ihraç edilmiş olan tahvil kupon oranı kullanılmıştır. Türkiye de dış borçlanmanın önemli kısmının devlet tahvillerinden oluşması ve devlet tahvillerinden elde edilen faiz gelirlerine stopaj vergisi uygulanmaması nedeniyle, t w =0 olarak dikkate alınmıştır. Yurt dışı borçlanmanın genel olarak ABD doları cinsinden yapılıyor olması nedeniyle, hesaplamamızda ABD nin GSYH deflatör oranı, Dünya Bankası tarafından hazırlanan Historical GDP Deflators for Baseline Countries / Regions (in percent) verisinden yararlanılarak kullanılmıştır. Değişken faizli dış borç stokunun toplam dış borç stokuna oranı ise Hazine Müsteşarlığı tarafından yayımlanan Merkezi Yönetim Borç Stoku Faiz Yapısı istatistiğinden yararlanılarak her yıl için ayrı ayrı belirlenerek hesaplamaya dahil edilmiştir. Türkiye için yurt dışı finansmanın arz esnekliğinin ne olduğu konusunda veri eksikliği nedeniyle, Jenkins, Kuo, Harberger (2011) ve Kalkınma Bakanlığı (2012) çalışmalarıyla da tutarlı olarak ε s f =1,5 olarak varsayılmıştır. Detaylı hesaplamaların yer aldığı Ek-4 teki çizelgede de görüldüğü gibi, Türkiye de dönemi için hesaplanan yurt dışı finansmanın ortalama marjinal ekonomik maliyeti % 8,02 olarak tespit edilmiştir.

121 Sosyal iskonto oranının hesaplanması Önceki kısımlarda, bir yatırım projesinin finansmanı amacıyla sermaye piyasalarından çekilen fonların üç kaynaktan elde edildiği ifade edilmişti. Bu kaynaklar tüketimin ertelenmesi yoluyla elde edilen tasarruflardan, yatırımlardan vazgeçilmesiyle sağlanan fonlardan ve yabancı tasarruf sahiplerinden temin edilen ilave fonlardan oluşmaktaydı. Her bir kaynağın maliyeti ayrı ayrı hesaplandıktan sonra, sosyal iskonto oranının hesaplanabilmesi için söz konusu üç kaynağın yaratılan toplam kaynaklar içindeki ağırlığın hesaplanması gerekecektir. Son aşamada ise her bir kaynağın maliyeti ile ağırlığı çarpılıp, sonuçlar toplanarak sosyal iskonto oranına ulaşılacaktır. Bu eşitlik daha önce de belirtildiği gibi aşağıdaki gibidir: Sosyal İskonto Oranı= F 1 P + F 2 R + F 3 (MC f ) (4.1) Eşitlik 4.1 de; F 1, F 2 ve F 3 sırasıyla, azalan özel kesim yatırımlarından, ertelenen özel kesim tüketimleri sonucu tasarruflardaki artıştan ve yabancı sermaye girişinden sağlanan fonların, ilave fonlar içerisindeki ağırlıklarını ifade etmektedir. Her bir ağırlığın toplamı bire eşit olmaktadır (F 1 +F 2 +F 3 =1) (Jenkins, Kuo, Harberger, 2011: 15). Çalışmamızda her bir fonun toplam fonlar içerisindeki ağırlıklarının hesaplanmasında Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan çalışmada (2012) izlenen yöntem kullanılacak olup, aşağıdaki eşitliklerden yararlanılarak elde edilecektir: F 1 =[µ*(i t /S t )] / [ɛ h s*(s h /S t ) + ɛ b s*(s b /S t ) + ɛ f s*(s f /S t ) - µ*(i t /S t )] (4.9) F 2 =[ɛ h s*(s h /S t ) + ɛ b s* (S b /S t )] / [ɛ h s* (S h /S t ) + ɛ b s* (S b /S t ) + ɛ f s*(s f /S t ) - µ*(i t /S t )] (4.10) F 3 =[ɛ f s *(S f /S t )] / [ɛ h s *(S h /S t ) + ɛ b s *(S b /S t ) + ɛ f s * (S f /S t ) - µ*(i t /S t )] (4.11) Eşitlik 4.9, 4.10 ve 4.11 de; I t /S t özel sektör yatırımlarının toplam özel sektör tasarruflarına oranını, S h /S t hane halkı tasarruflarının toplam özel sektör

122 108 tasarruflarına oranını, S f /S t yabancı tasarrufların toplam özel sektör tasarruflarına oranını, S b /S t ise kurumsal tasarrufların toplam özel sektör tasarruflarına oranını ifade etmektedir. µ terimi, özel sektör sermayesi talebinin faiz esnekliğini temsil etmekte olup, Jenkins, Kuo, Harberger in (2011) varsaydığı şekilde -1 olarak tahmin edilmiştir. Hane halkı tasarruf arzının faiz esnekliği ɛ h s ise aynı çalışmada kabul edildiği gibi 0,5 olarak hesaplamaya dahil edilmiştir. Kurumsal tasarruf arzının faiz oranındaki değişimlerden etkilendiğine dair bir bulgu söz konusu olmadığı için, kurumsal tasarruf arzının faiz esnekliği olan ɛ b s sıfır olarak varsayılmıştır. ɛ f s terimi ise, dış kaynaklı fon arzının faiz esnekliğini ifade etmekte olup, çalışmada kullanıldığı gibi 1,5 olarak alınmıştır. I t /S t, S h /S t, S f /S t ve S b /S t terimlerinin hesaplanmasında Kalkınma Bakanlığı tarafından yayımlanan Sabit Sermaye Yatırımları ( ) ve Yurtiçi Tasarrufların ve Sabit Sermaye Yatırımlarının GSYH İçindeki Payı tablolarından yararlanılmıştır. Söz konusu terimlere ilişkin hesaplama sonuçları Çizelge 4.2. de gösterilmiştir.

123 109 Çizelge 4.2. Sosyal iskonto oranının hesaplanmasında kullanılan bazı terimlerin değerleri ( ) Yıllar S f /S t I t /S t S b /S t S h /S t ,00 0,73 0,35 0, ,00 0,73 0,27 0, ,00 0,74 0,27 0, ,00 0,72 0,24 0, ,00 0,69 0,23 0, ,00 0,67 0,22 0, ,00 0,75 0,21 0, ,00 0,76 0,15 0, ,00 0,80 0,13 0, ,06 0,85 0,16 0, ,08 0,91 0,20 0, ,00 0,71 0,19 0, ,00 0,57 0,20 0, ,11 0,72 0,24 0, ,00 0,46 0,18 0, ,00 0,52 0,21 0, ,10 0,69 0,19 0, ,28 1,04 0,19 0, ,42 1,34 0,29 0, ,49 1,52 0,31 0,22 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı veri tabanından temin edilen bilgilerle kendi hesaplamamız.

124 110 Her bir kaynağın yaratılan ilave kaynaklar içerisindeki ağırlığı dönemi için ayrı ayrı hesaplanarak, Ek-5 te yer alan çizelgede gösterilmiştir. Söz konusu ağırlıklar ile her bir fon kaynağının fırsat maliyetlerinin yer aldığı tablo incelendiğinde Türkiye de son 20 yıl için ortalama sosyal iskonto oranının % 9,56 olarak tespit edildiği görülmektedir. Bu sonuç, Kalkınma Bakanlığı tarafından yapılan çalışmada (2012) elde edilen sonuca (% 9,8) yakın gerçekleşmiştir. Çalışmamızda kullanılan verilerin bir kısmının yetersiz olması bir takım varsayımlarda bulunulmasını gerekli kılmıştır. Ancak çalışmamızın uygulama kısmında incelenecek olan kamu yatırım projesinin sosyal fayda ve maliyetlerinin bugüne indirgenmesinde söz konusu oranın kullanılmasının, tamamen varsayımlara dayalı bir iskonto oranının kullanılmasından daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Çünkü iskonto oranının gereğinden yüksek seçilmesi sosyal açıdan son derece gerekli projelerin reddedilmesi ile sonuçlanırken, gereğinden düşük seçilmesi de aslında ihtiyaç duyulmayacak bir projenin hayata geçirilmesine sebep olabilecektir. Dolayısıyla yatırım projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirmesinde kullanılan sosyal iskonto oranının seçilmesindeki yanlış kararlar kaynakların etkin kullanımını oldukça sınırlandıracaktır.

125 5.YATIRIM PROJELERİNDE SOSYAL FAYDA-MALİYET ANALİZİNE İLİŞKİN BİR UYGULAMA: KABATAŞ-HALKALI RAYLI SİSTEM HATTI PROJESİ Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesine İlişkin Genel Bilgiler Bu bölümde, İstanbul ilinde 2019 yılında gerçekleştirilmesi planlanan Kabataş- Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin özellikleri, bu raylı sistem hattının 25 yıl boyunca işletilmesi halinde sağlanacak sosyal faydalar (projenin gerçekleştirilmesi halinde toplumsal maliyetlerde sağlanacak tasarruflar) ve projenin hayata geçirilmesi nedeniyle katlanılacak olan sosyal maliyetler ortaya konulacaktır. Bu bölümün sonunda söz konusu raylı sistem hattı projesine ilişkin tahmin edilecek olan sosyal fayda ve maliyetler ile daha önceki bölümlerde hesaplanan gölge fiyat katsayısı ve sosyal iskonto oranı verilerinden yararlanılarak gerçekleştirilecek olan SFMA sonuçlarına yer verilerek, projenin hayata geçirilip geçirilmemesi konusunda bir değerlendirme yapılacaktır. Sosyal fayda-maliyet analizini gerçekleştireceğimiz Kabataş Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin iki aşamada yapılması planlanmaktadır. Projenin planlanan ilk etabı Kabataş tan Mahmutbey e kadar olup, uzunluğu 22 km dir. Projenin İkinci aşaması ise Mahmutbey den sonra 8,9 km lik bir hatla Halkalı ya bağlanmaktadır. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın planlanan ilk etabında 19 istasyon bulunurken, uzatılacak kısımda 6 istasyon yer alacaktır. Toplam olarak 30,9 km uzunluğa ve 25 istasyona sahip olacak Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın, 2023 yılında işletmeye açılması planlanmaktadır. İstanbul un Avrupa Yakası nda halihazırda işletilmekte olan ve yapılması planlanan raylı sistem hatları ile birçok noktada entegrasyon oluşturan metro hattının istasyon isimleri ve km bilgileri Çizelge 5.1 de gösterilmektedir.

126 112 Çizelge 5.1. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın istasyon bilgileri İstasyonlar Kilometre Mesafe (m) KABATAŞ DOLMABAHÇE BEŞİKTAŞ DARPHANE MECİDİYEKÖY ÇAĞLAYAN KAĞITHANE NURTEPE ALİBEYKÖY YEŞİLPINAR VEYSEL KARANİ AKŞEMSETTİN KAZIM KARABEKİR YENİMAHALLE METRİS TEKSTİLKENT YIL MAHMUTBEY TEM MAHMUTBEY MİMARSİNAN MEHMET AKİF TOPLU KONUT TEMA HASTANE HALKALI Kaynak: İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü.

127 113 Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı, İstanbul un merkezi noktalarından ve ticaret alanlarından olan Kabataş, Beşiktaş, Mecidiyeköy ve Çağlayan gibi bölgelerinden geçmektedir. Söz konusu güzergah diğer taraftan konut ağırlıklı yerleşim bölgelerini de içeren bir koridora sahiptir. Dolayısıyla yolculuk trafiği yüksek olan bir güzergahı süpürmektedir. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı, Kabataş İstasyonu ile başlamakta ve buradan Dolmabahçe İstasyonu na bağlanmaktadır. Dolmabahçe İstasyonu İnönü Stadyumu önünde bulunmaktadır ve yaklaşık derinliği 35 m dir. Proje konusu metro hattı, Dolmabahçe Caddesi ne paralel olarak giderek Beşiktaş İstasyonu na bağlanmaktadır. Beşiktaş İstasyonu tünelde, yaklaşık 24 metre derinlikte inşa edilecektir. Beşiktaş İstasyonu ndan sonra metro hattı % 3,9 eğim kullanarak, Yıldız Parkı nın ve Yıldız Teknik Üniversitesi nin altından ilerleyerek, Barboros Bulvarı nın Darphane İstasyonu na ulaşmaktadır. Yaklaşık 61 m derinlikteki bu istasyondan sonra, güzergah % 1,7 lik bir eğimle ilerleyerek mevcut Mecidiyeköy Şişli Metro İstasyonu yakınlarındaki istasyona ulaşmaktadır. Bu istasyon 43 m derinliktedir. Mecidiyeköy-Şişli İstasyonu mevcut Şişhane Hacıosman Metro Hattı ile entegredir. Söz konusu metro hattı, Mecidiyeköy İstasyonundan sonra % 1,874 lük eğimle, Kâğıthane Caddesi ndeki Şişli Ziya Paşa İlköğretim Okulu ve 50. Yıl Çağlayan Lisesi arasındaki 50 m derinlikte inşa edilecek olan Çağlayan İstasyonu na ulaşmaktadır. Çağlayan İstasyonu ndan sonra hat, % 3,9 eğim kullanarak Kağıthane Mezarı kenarındaki Kağıthane İstasyonu na ulaşmaktadır. Kağıthane İstasyonu ndan sonra güzergah, tünele girerek % 3,9 luk eğim ile ilerleyerek 38 m derinlikte bulunan Nurtepe İstasyonu na bağlanmaktadır. Nurtepe İstasyonu ndan sonra % 2,72 lik eğimle ilerleyerek tünelden çıkmakta ve Kemal Hekim Stadı yakınında olan yaklaşık 12 m yükseklikteki Alibeyköy İstasyonu na ulaşmaktadır. Alibeyköy İstasyonu ndan sonra % 3,9 luk eğim ile Güngören Caddesi ndeki 41 m derinlikteki Yeşilpınar İstasyonu na ulaşmaktadır. Alibeyköy İstasyonu, Topkapı- Sultançiftliği Tramvayıyla Metris te entegre olmaktadır.

128 114 Hat, Yeşilpınar İstasyonu ndan Atatürk Bulvarı boyunca ilerleyerek, % 3,9 eğim ile 33 m. derinlikteki Veysel Karani İstasyonu na ulaşmaktadır. Veysel Karani İstasyonu ndan Atatürk Bulvarı boyunca ilerlemeye devam eden güzergah, % 3,37 lik eğim ile Atatürk Bulvarı üzerindeki Akşemsettin İstasyonu na ulaşmaktadır. Akşemsettin İstasyonu 23 m derinlikte inşa edilecektir. Akşemsettin İstasyonu ndan sonra hat, % 3,9 eğim ile Abi İpekçi Caddesi nde bulunan Kazım- Karabekir İstasyonu na ulaşmaktadır. Bu istasyon 33 m derinlikte bulunmaktadır. Hat, Kazım Karabekir İstasyonu ndan sonra, Ertuğrul Gazi Caddesi nde 20 m derinlikteki Yenimahalle İstasyonu na bağlanmaktadır. Hat daha sonra, % 2,76 lık eğim ile Karadeniz Mahallesi İstasyonu na bağlanmaktadır. Karadeniz Mahallesi İstasyonu 41 m derinlikte inşa edilecektir. Karadeniz Mahallesi İstasyonu Topkapı- Mescidi-i Selam tramvay hattı ile entegredir. Güzergah, Karadeniz Mahallesi İstasyonu ndan sonra % 1,25 lik eğim kullanarak TEM otoyolu paralelindeki Tekstilkent İstasyonu na bağlanmaktadır. Tekstilkent İstasyonu 23 m derinliğe sahiptir. Tekstilkent İstasyonu ndan sonra Hat, % -3,26 lık eğim ile yaklaşık 35 m derinlikteki 100. Yıl İstasyonu na ulaşmaktadır Yıl İstasyonu ndan sonra hat, % -3,9 luk eğim ile TEM bağlantı yolunda Mahmutbey-TEM İstasyonu na ulaşmaktadır. Bu istasyondan sonra, % 3,87 eğim ile Mahmutbey İstasyonu na ulaşmaktadır. Mahmutbey İstasyonu aynı zamanda Kirazlı Başakşehir metro hattı üzerinde bulunmaktadır ve bu hat ile entegredir. Mahmutbey İstasyonu ndan sonra Batı ya doğru ilerleyen hat, Basın Ekspres Yolu nu geçerek 34,4 m derinlikteki Mimar Sinan İstasyonu na ulaşmaktadır. Proje konusu metro hattı, Mimar Sinan İstasyonu ndan sonra Güneybatı eksenine kıvrılarak Zühtü Şenyuva İlköğretim Okulu civarında konumlanan Mehmet Akif istasyonu na % 4 lük eğimle ulaşmaktadır m derinlikte inşa edilmesi planlanan Mehmet Akif İstasyonu nda hat Ataköy-İkitelli Metro hattıyla entegre olmaktadır. Mehmet Akif İstasyonu ndan sonra Kuzeybatıya yönelen hat Arena Park AVM nin altından geçerek 43,6 m derinlikteki Toplu Konut İstasyonu na varmaktadır. Toplu Konut İstasyonu ndan sonra güneybatı eksenine yönelen hat 27,8 m derinlikteki Tema Park İstasyonu na ulaşmaktadır. Hat Tema Park İstasyonu ndan

129 115 sonra Sinpaş Bosphorus City civarında konumlanan 28,9 m derinlikteki Hastane İstasyonu na gelmektedir. Hat bu noktadan sonra kuzeybatı eksenine yönlenerek hattın son istasyonu olan 14 m derinlikteki Halkalı İstasyonu na ulaşmaktadır. Proje konusu metro hattı bu noktada Marmaray ın Halkalı İstasyonu ile entegrasyon oluşturmaktadır. Şekil 5.1. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın güzergahı Kaynak: İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü Projenin yolculuk talep tahmini İstanbul Ulaşım Ana Planı (İUAP) proje ekibi tarafından dönemi için İstanbul da yapılan hane halkı ve yolculuk araştırması sonuçları yolculuk talep modelinin oluşturulmasında kullanılmıştır. Buna göre İstanbul ilinde 2006 yılında günlük yolculuk sayısı yaklaşık 20,9 milyon ve yaya yolculukları hariç 10,3 milyon olarak tespit edilmiştir. Kişi başına düşen günlük yolculuk oranı ise 1,74, motorlu araçlarla yapılan yolculuklar da 0,88 dir. Bu oran 6 yaş ve üzeri bir kişi için 1,91 ve motorlu araçlarla yapılan yolculuklar için ise 0,95 olarak belirlenmiştir. İstanbul da

130 116 yolculukların amaçlarına göre dağılımında ise ev bazlı diğer yolculuklar % 38,2 lik oranla en yüksek paya sahipken, bunu % 31,3 lük payla ev bazlı iş yolculukları, % 21,4 lük payla ev bazlı okul yolculukları ve % 9,1 lik payla da ev bazlı olmayan yolculuklar takip etmektedir. Bununla beraber, İstanbul daki yolculukların yaklaşık % 15 i otomobil ve taksi yolculukları, % 32 si servis ve otobüs, % 2 si demiryolu, %1 i denizyolu ve % 49 u yaya olarak gerçekleşmektedir. Motorlu yolculukların ise % 29 u otomobil ve taksi yolculukları, % 63 ü servis ve otobüs, % 5 i demiryolu, % 2 si denizyolu yolculuklarıdır. Buna bağlı olarak da toplu taşıma kullanımı % 70 lik bir paya sahiptir. Bunlara ek olarak, hane halkı gelir seviyesi arttıkça hareketlilik oranının da yükseldiği ve otomobil sahibi olan hanelerin toplam hareketlilik oranının % 1,86 ve olmayanların da % 1,68 olduğu sonucuna ulaşılmıştır (İUAP, 2011: 20-21). Kabataş-Halkalı Metro Hattı nın işletmeye açılmasının öngörüldüğü 2023 yılından, değerlendirme dönemi sonu olarak belirlenen 2047 yılına kadarki 25 yıl için, İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü nden temin ettiğimiz, hattı kullanacak olan günlük yolcu sayısı tahmini Çizelge 5.2. de gösterilmektedir. Şekil 5.2 de ise metro hattının işletmeye açıldığı yıl olan 2023 teki sabah zirve saat kesit trafiği yer almaktadır. İUAP tarafından 2006 yılında yapılan trafik sayımlarına göre, araçların sabah doruk saatlerde şehrin batı yönüne % 60, doğu yönüne ise % 40 dağıldığı hesaplanmıştır. Başka bir ifadeyle, proje koridorundaki trafik akımlarının yönlere dağılımları, doruk saatlerde çok büyük farklılıklar göstermemektedir. Söz konusu güzergahtaki trafik akımlarının yol kapasitesine ulaşması nedeniyle, özellikle sabah ve akşam saatlerinde önemli tıkanıklıklar yaşanmaktadır.

131 117 Çizelge 5.2. Kabataş-Halkalı raylı sistem hattı günlük yolcu sayıları Yıllar Yolcu Sayıları yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün yolcu/gün Kaynak: İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü.

132 118 Şekil 5.2. Sabah zirve saat kesit trafikleri (2023 yılı yolcu / saat / yön) Kaynak: İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü.

133 Projenin işletme planı Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı'nın, İstanbul da mevcut metro hatlarının işletme saatlerine benzer şekilde, günde 19 saat işletileceği öngörülmüştür. Bunun 5 saatinin zirve zaman aralığında olacağı ve sefer aralıklarının zirve saat yolculuk talebine göre yıllar itibariyle değişeceği tahmin edilmektedir. 11 saat olarak öngörülen zirve dışı saatlerdeki sıklıklar ile 3 saat olarak öngörülen gece saatlerindeki ve sabah erken saatlerdeki sıklıklar ise İstanbul Ulaşım A.Ş. tarafından işletilmekte olan diğer metrolardaki yolculukların saatlere dağılımına uygun olarak hesaplanmıştır. Bu bilgiler Çizelge 5.3 te yer almaktadır. Çizelge 5.3. Metro hattı çalışma saatleri Hizmet Saatleri Saat Aralığı Sefer Sıklığı (dk) Hizmet Süresi (saat) Sefer Sayısı Erken Sabah Saatleri 6:00-7: Sabah Doruk Saat 7:00-10: Gün İçerisi 10:00-18: Akşam Doruk Saat 18:00-20: Akşam Saatleri 20: Geç Akşam Saatleri 23:00-01: TOPLAM Kaynak: İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın işletilmesine ilişkin karakteristikler Çizelge 5.4 te verilmiştir. Çizelgeden de görüleceği üzere, ortalama ticari hızın 36 km/saat olacağı kabul edilmiş ve terminal istasyonlarda 1,5 dakikalık bir dönme süresi hesaba katılmıştır. Zirve saatlerde istasyonlarda ortaya çıkan yolculuk sayısı profiline göre, Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın 2047 yılında oluşacak yolculuk taleplerine cevap verebilmesi için en düşük 2,5 dakikalık servis aralıkları ile hizmet verebilmesi gerekecektir.

134 120 Çizelge 5.4. Metro hattı işletme karakteristiği Kabataş-Halkalı Metro Hattı Hat Uzunluğu 30,9 km İstasyon Sayısı 25 adet Ortalama Hız 36 km/saat Tur Süresi 104,33 dk. Minimum Servis Aralığı 2,5 dk. Kaynak: İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü Projenin gerekli araç sayısı tahmini Zirve saatlerde istasyonlarda ortaya çıkan yolculuk sayısı profiline göre, metro hattının 2047 yılında oluşacak yolculuk taleplerine cevap verebilmesi için en düşük 2,5 dakikalık servis aralıkları ile hizmet verebilmesi gerekmektedir. Gelecek için öngörülen yolculuk taleplerini karşılamak üzere araç sayıları, yedek % 15 oranı göz önüne alınarak hesaplanmıştır. Buna göre; proje konusu hatta işletilmesi öngörülen araçların toplam yolcu kapasitesi, 32 oturan ve 228 ayakta (6 kişi/m 2 ) olmak üzere, 260 yolcu olarak alınmıştır. Böylece, 8 araçlık bir dizinin kapasitesi 2080 yolcu olarak hesaplanmaktadır. Zirve saatlerde ortalama doluluk oranı 0.90 olarak kabul edilmiştir. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı için öngörülen günlükyıllık sefer sayıları ile yıllık araç-km değerleri Çizelge 5.5 te verilmiştir. Proje hattının kademeli olarak 352 araç ile hizmet vermesi planlanmaktadır. İlk etapta 296 araçla işletmeye açılacak olan hatta 2031 yılında 24, 2042 yılında ise yine 32 araç ilave edilmesi gerekmektedir (İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü nden temin edilen bilgilere göre).

135 121 Çizelge 5.5. Metro hattı araç sefer sayıları ve yıllık araç-km değerleri Yıllar Günlük Sefer Sayısı Araç Sayısı Yıllık Sefer Sayısı Yıllık Araç-km Kaynak: İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü.

136 Projenin Sosyal Fayda-Maliyet Analizi Tez çalışmamızın bu bölümünde Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi, SFMA tekniğinden yararlanılarak ulusal ekonomi açısından değerlendirilecektir. Projenin değerlendirme dönemi; 2019 yılından başlamak üzere 4 yıllık bir yatırım dönemini ve yılları arasında 25 yıllık işletme dönemini kapsayacaktır. Değerlendirmeye esas alınacak olan sosyal maliyetler projenin gerçekleştirilmesi halinde katlanılacak olan maliyetler olup, yapım ve araç maliyetleri ile işletme ve bakım maliyetlerinden oluşmaktadır. Maliyetlere ilişkin veriler İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı Ulaşım Planlama Müdürlüğü nden temin edilmiştir. Projenin sosyal faydaları ise projenin gerçekleştirilmemesi durumunda katlanılacak olan sosyal maliyetlerden, bir başka ifadeyle, projenin gerçekleştirilmesi halinde sosyal maliyetlerde sağlanacak olan tasarruflardan yola çıkılarak belirlenmiştir. Sosyal faydaların tespiti ve fiyatlandırılmasındaki güçlükler nedeniyle, sadece projenin değerlendirme sonucunu önemli düzeyde etkileyecek, parasal olarak ölçülmesi daha kolay faydalar hesaba katılmış, diğerleri (örn. civardaki gayrimenkullerin değerindeki artış, özel otomobil sahipliğindeki değişiklik gibi) dikkate alınmamıştır. Projenin sosyal faydaları olarak; seyahat süresi tasarrufu, araç işletme maliyeti tasarrufu, araç yatırım maliyeti tasarrufu, karayolu bakım maliyeti tasarrufu ve karayolu kaza maliyeti tasarrufu tespit edilebilmiştir Projenin sosyal maliyetlerinin hesaplanması Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin analizinde dikkate alınacak olan sosyal maliyetler, projenin hayata geçirilmesi halinde katlanılacak olan toplumsal maliyetlerden oluşmaktadır. Bu nedenle, SFMA da göz önünde bulundurulacak olan maliyetlerin, ulusal kaynakların gerçek kullanım değerlerini yansıtmaları gerekecektir. Dolayısıyla gümrük vergileri, fonlar ve sübvansiyonlar, yüklenici karı ve kamulaştırma bedelleri gibi gerçek kaynak kullanımını temsil etmeyen transferler maliyet kalemlerinden arındırılmıştır.

137 123 Sosyal analizde, İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı Ulaşım Planlama Müdürlüğü nden temin edilen, projenin yapım-araç ve bakım-işletme maliyetleri çalışmamızın üçüncü bölümünde hesaplanan gölge fiyat katsayısı (standart dönüştürme faktörü) ile çarpılarak gölge fiyatlara dönüştürülmüştür. İşçilik maliyetlerinin hesaplanmasında ise, işçilerin vasıflı ve vasıfsız olarak ayrımına ilişkin bilgi temin edilemediğinden ayrıca gölge ücret hesaplaması yapılmamış ve işçilik maliyetleri bir bütün olarak standart dönüştürme faktörü kullanılarak düzeltilmiştir. Yapım ve araç maliyetleri Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin toplam maliyeti USD olarak öngörülmüştür. Proje koridorundaki trafiğe bağlı olarak gerekli metro aracı sayılarına Çizelge 5.5 te yer verilmişti. Buna göre 2023 yılında işletmeye açılması planlanan metro hattı için ilk etapta 296 metro aracına ihtiyaç duyulmaktadır. Yolculuk talebine cevap verebilmesi için 2031 yılında 24 ve 2042 yılında ise 32 aracın ilave edilmesi gerekmektedir. Her bir metro aracının satın alma fiyatının USD, ekonomik ömrünün 25 yıl ve ekonomik ömrü sonundaki kalıcı değerinin ise satın alma fiyatının % 10 u olduğu öğrenilmiştir. Projenin Toplam Yatırım Tutarı ve Yıllara Dağılımı Çizelgesi (Çizelge 5.6) İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı Ulaşım Planlama Müdürlüğü nden temin edilmiş olup, aşağıda verilmiştir.

138 124 Çizelge 5.6. Projenin toplam yatırım tutarı ve yıllara dağılımı (USD) YATIRIM UNSURLARI Birim Adet Birim Fiyat Maliyet Hat (Demiryolu Dahil) Km 30, İstasyon Adet Depo Sahası Adet Asansör ve Yürüyen Merdivenler Adet Güç Temini ve Dağıtımı Km 30, Sinyalizasyon Km 30, Haberleşme - 30, Çevresel Kontrol Sistemi İstasyon Yardımcı Tesis Atölye Ekipmanları Araç Adet Genel Giderler (%10) TOPLAM YATIRIM TUTARI

139 125 İşletme ve bakım maliyetleri Metro projesinin işletme ve bakım maliyetleri; enerji, araç ve hat bakım onarım, personel vb. değişken giderlerden oluşmaktadır. Bakım ve işletme giderlerini tahmin edebilmek için; tren-km, yolcu-km, yolcu, çalışan veya tren sayısı gibi hizmet hacmi başına düşen giderler kullanılmaktadır. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin birim işletme ve bakım maliyetleri İUAP da yer verilen, İstanbul Ulaşım A.Ş. tarafından işletilen benzer metro araçlarına ilişkin bilgiler ışığında hesaplanmış olup, Çizelge 5.7. de gösterilmiştir. Çizelge 5.7. Metro araçlarının birim işletme ve bakım maliyetleri tahmini Enerji Giderleri 0,77 USD Taşıt-km Araç Bakım-Onarım Giderleri 0,11 USD Taşıt-km Hat Bakım-Onarım Giderleri USD Hat-km Personel Giderleri 0,92 USD Taşıt-km Diğer Giderler 0,18 USD Taşıt-km Kaynak: İUAP, 2011: 348. Metro araçlarının enerji, araç bakım-onarım, personel ve diğer giderlerinin hesaplanmasında, Çizelge 5.5 te verilen yıllık araç-km değerleri ile Çizelge 5.7 de yer alan birim değerler kullanılmıştır. Hat bakım-onarım giderleri ise toplam hat uzunluğu olan 30,9 km ile Çizelge 5.7 de yer alan değerin çarpılması suretiyle hesaplanmıştır. Her yıl işletme ve bakım maliyetlerinin % 2 oranında artış göstereceği varsayımıyla sonuçlar Çizelge 5.8 de toplu olarak verilmiştir.

140 126 Çizelge 5.8. Toplam işletme ve bakım maliyetleri (USD) Yıllar Enerji Giderleri Araç Bakım Onarım Giderleri Hat Bakım Giderleri Personel Giderleri Diğer Giderler Toplam İşletme ve Bakım Maliyetleri

141 Projenin sağlayacağı sosyal faydaların hesaplanması Bir ulaştırma yatırımının sosyal faydaları, o projenin doğrudan ve dolaylı pozitif etkileri, yani bir projeye yatırım yaparak elde edilen faydalardır. Örneğin, yapılan bir ulaştırma yatırımı, taşıt kaza sayısını ve şiddetini azaltabilmekte, yoğun saatlerdeki uzun gecikmeleri ortadan kaldırabilmekte veya daha kısa bir güzergah sağlayarak seyahatteki dolaşımı azaltabilmektedir. Karayolu sosyal fayda-maliyet analizlerinde izlenen yöntem, faydaların ilk olarak somut şartlarda belirlenmesi ve sonra da sosyal şartlarda değerlendirilmesidir. Bu durumda, parasal değerlerin belirlenmesi ya da hesaplanmasından önce, azaltılan taşıt kazalarının sayısı, kazanılan seyahat süresi ve/veya azaltılan taşıt seyahat mesafesi gibi değerlerin belirlenmesi gerekmektedir (Ülkü, 2009: 4). Her bir alternatiften doğan değişim bulunduktan sonra, faydaların gölge fiyatlar cinsinden parasal değerlere çevrilerek analizde sosyal fayda olarak değerlendirilmesi aşamasına geçilmektedir. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin sağlayacağı sosyal faydaların tespitinde, projenin hayata geçirilmemesi halinde katlanılacak olan toplumsal maliyetlerde proje ile sağlanacak tasarruflar göz önünde bulundurulmaktadır. Bu kapsamda, proje konusu metro hattının bilet (hizmet) gelirleri özel kesimden kamu kesimine (işletmeci belediye gelirlerine) bir kaynak transferi niteliği gösterdiğinden, yani ulusal ekonomi açısından ek bir kaynak maliyeti yaratmadığından sosyal fayda olarak nitelendirilmemektedir. Aynı zamanda, projenin sağlayacağı hizmetin dış ticarete konu olmayan (gayri ticari) bir mal olması da, ulusal ekonomide ek bir kaynak yaratılmaması nedeniyle, ticari karlılık analizinde önemli bir kalem olan hizmet gelirlerinin SFMA da sosyal fayda olarak ele alınmaması sonucunu doğurmaktadır. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin hesaplanan sosyal faydalarına ilişkin bilgilere alt başlıklarda yer verilmektedir.

142 128 Seyahat süresi tasarrufu Ulaştırma projelerinin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinde yolcuların yolculuk sırasında harcadıkları zamanın ekonomik değerinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Birçok büyük ulaştırma projesi, projenin hayata geçirilmesiyle yolcu ve yük taşımalarında sağlanacak zaman kazançlarının ekonomik değerinin projenin sağlayacağı faydalar arasında önemli bir yer tutması nedeniyle ekonomik bakımdan yapılabilir olabilmektedir. Yolculuk zamanının değeri; yolculuk amacı ve süresi, yolcuların gelir düzeyleri gibi etmenlere bağlı olup, nasıl hesaplanacağı ulaştırma ekonomisinin en çok tartışılan konularından biri olmaktadır (Gerçek, 2001: 95). Ulaştırma projelerinin sosyal faydaları arasında önemli bir yer tutan seyahat süresi kazanımları, genel olarak, mevcut durum ile alternatif durumdaki seyahat süreleri arasındaki farka dayanılarak hesaplanmaktadır. Seyahat süresi çoğu kez, toplam seyahat süresi olarak kullanılmakta olup, bilgisayar modelleri veya hesap çizelgesi kullanılarak mevcut verilere bağlı olarak hesaplanmaktadır. Seyahat süresi kazanımlarının belirlenmesi, taşıt içindeki sürücü ve yolcuların tümünü kapsamalıdır (taşıt doluluk oranı). Birçok durumda, taşıt doluluk oranı alternatifler arasında olmakla birlikte yoğun ve yoğun olmayan saatler arasında değişmektedir. Seyahat süresi kazanımı değerlemesi farklı taşıtlar için standartlaştırılmış kişi ve saat başına maliyet değerleri kullanılarak hesaplanmaktadır. Seyahat süresi kazanımlarının değeri, tasarruf edilen zamanın nasıl kullanıldığına göre değişmektedir. Kişilerin birim zamanda kazandıkları para miktarı, bu veriyi parasal değere çevirmeyi kolaylaştırmaktadır (Ülkü, 2009: 4). Çalışmamızda Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın işletmeye açılmasıyla beraber kişi başı ortalama seyahat süresinde mevcut duruma göre sağlanacak olan tasarrufun değeri tespit edilirken, alternatif ulaşım araçlarının ticari hızı ile proje konusu metro hattının ticari hızı karşılaştırılmaktadır. Kişi başı ortalama tasarruf edilecek olan seyahat süresi ile bu sürenin parasal değerinin çarpımı, toplam tasarruf edilen seyahat süresinin değerini vermektedir (Kaya, Çelik ve Ağırdır, t.y.: 6; Öztürk, 2005: 495).

143 129 Yolcu zaman değerinin ise nüfus içerisinde gelire bağlı olarak değiştiğinin, teorik ve ampirik olarak kanıtlandığı görülmektedir. Teorik olarak, zaman değerinin gelire bağlı olarak değişmesi beklenmektedir, çünkü çalışma süresi içinde gerçekleşen seyahatler için zaman değeri çalışma ücreti ile ilişkili iken, çalışma süresi dışında gerçekleşen seyahatler için zaman değeri gelirin marjinal faydası ile ilişkili olmaktadır. İngiltere (Mackie ve ark., 2003), İsveç (Algers ve ark., 1996), Norveç (Ramjerdi ve ark.,1997), Danimarka (Fosgerau, 2005) gibi ülkelerde yapılan çeşitli araştırma çalışmalarının ve tüm Avrupa da yapılan zaman değeri çalışmalarının bir derlemesi niteliğindeki meta analizi çalışmasının (Shires and Jong, 2006) sonuçlarına göre çalışma dışındaki zaman değerinin gelir seviyesine bağlı olarak değiştiği ortaya konulmuştur. Dolayısıyla çalışma süresi içinde ve dışında gerçekleşen seyahatler için zaman değerinin, gelir seviyesine bağlı olarak değiştiği söylenebilmektedir (Doğan, 2012: 5). Çalışmamızda kişi başına saatlik zaman değerinin hesaplanmasında Doğan (2012) ve Öztürk ün (2005) çalışmalarında izlenen yöntem kullanılmıştır. Bu kapsamda çalışma saati içindeki zaman değeri ve çalışma saati dışındaki zaman değeri kişi bazında ayrı ayrı hesaplanmıştır. Çalışma saati içindeki zamanın değerinin hesaplanmasında ilk olarak, İstanbul un GSYH den aldığı payın İstanbul da çalışan nüfusa bölünmesiyle elde edilen çalışan kişi başına GSYH değeri bulunmuştur. Daha sonra çalışan kişi başına düşen GSYH değeri çalışma saatine bölünerek çalışma saati içindeki zamanın değerine ulaşılmıştır. Bulunan değerin dörtte biri de çalışma saati dışındaki zamanın değeri olarak dikkate alınmıştır. İstanbul da günlük iş amaçlı yapılan yolculukların toplam yolculuklar içindeki payının yaklaşık % 31 olması nedeniyle (İUAP,2011: 210), ortalama zaman değeri, çalışma saati içindeki zamanın değerinin % 31, çalışma saati dışındaki zamanın değerinin ise % 69 ile ağırlıklandırılıp toplanmasıyla hesaplanmıştır. Bu hesaplamalarda GSYH verilerinden yararlanılmıştır. Ancak Türkiye de 2006 yılından sonra il bazında GSYH değerleri yayımlanmamaktadır. Verilerin günümüze en yakın değerler olmasını sağlamak ve bu kısıtı aşabilmek amacıyla,

144 130 illerin gelirleriyle doğru orantılı olan elektrik tüketiminden aldıkları paylardan yararlanılmıştır. Bu kapsamda, 2011 yılı için TÜİK tarafından açıklanan İstanbul ilinde tüketilen elektrik miktarının ülke düzeyindeki toplam elektrik miktarına oranı hesaplanarak % 17,55 olarak tespit edilmiştir. Yine TÜİK ten elde edilen 2011 yılına ilişkin GSYH değeri ile söz konusu oran çarpılarak, İstanbul bazında GSYH verisine ulaşılmıştır. Ancak, GSYH verisi önceki bölümlerde de açıklandığı gibi vergi ve sübvansiyon gibi bir kesimden diğer kesime yapılan kaynak transferlerini de kapsamaktadır. Vergi ve sübvansiyonlar gerçek kaynak maliyetini yansıtmadıkları için SFMA dışında tutulmaları gerekirdi. Bu nedenle çalışmamızda arındırılmış GSYH verisi kullanılmıştır. Hesaplamalarımız sonucunda İstanbul un 2011 yılında GSYH den aldığı pay TL olarak tespit edilmiştir. İstanbul un 2011 yılındaki nüfusu olduğundan kişi başına düşen GSYH değeri USD (Ortalama 1 USD=2,20 TL olarak alınmıştır) olmaktadır. Ancak çalışan kişi açısından tasarruf edilen zamanın değerinin daha yüksek olduğu varsayımıyla, TÜİK verilerine göre 2011 yılında toplam çalışanın bulunduğu İstanbul da çalışan kişi başına GSYH değeri USD olarak belirlenmiştir. Çalışmamızda yıllık çalışma saati aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır. Yıllık çalışma saati = (365 gün 52 gün (Pazar) - 20 gün (izin) 17 gün (resmi tatil)) * 8 = saat Buna göre, çalışma saati başına zaman değeri 9,70 USD/saat, çalışma dışındaki saatler için zaman değeri 2,43 USD/saat olarak tespit edilmiştir. İUAP proje ekibi tarafından dönemi için İstanbul da yapılan hane halkı ve yolculuk araştırması sonuçlarına göre İstanbul da iş amaçlı yapılan yolculukların toplam yolculukların % 31 i olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, İstanbul da kişi başına ortalama zaman değeri 9,70*0,31+2,43*0,69=4,67 USD/saat/kişi olmaktadır. Çalışmamızın sonuçları Çizelge 5.9 da toplu olarak gösterilmektedir.

145 131 Çizelge 5.9. İstanbul için kişi başı ortalama zaman değeri (2011) Değer Birim Kişi Başına GSYİH USD Çalışan Kişi Başına GSYİH USD Çalışma Saati Başına Zaman Değeri 9,70 USD/Saat Çalışma Saati Dışında Zaman Değeri 2,43 USD/Saat Ortalama Zaman Değeri 4,67 USD/Saat Çalışmamızda tasarruf edilen seyahat süresi olarak, Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın olduğu ve olmadığı durumlardaki seyahat süreleri farkı alınmıştır. Bu amaçla, proje konusu metro hattının ortalama ticari hızı ile (bekleme ve indi-bindi sürelerini de içerecek şekilde 36 km/saat) otobüs ve minibüslerin ortalama ticari hızları karşılaştırılmıştır. Çalışmamızda Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın özel otomobil talebini etkilemeyeceği varsayıldığından özel otomobil verileri değerlendirme dışı bırakılmış ve sadece minibüs ve otobüslerin alternatif toplu taşıma araçları olduğu kabul edilmiştir. İUAP tarafından yapılan hane halkı ve yolculuk araştırmasına göre İstanbul da günlük ortalama yolculuk süresi 15 km olduğu için, hesaplamamızda 15 km yolculuk başına tasarruf edilen süre dikkate alınmıştır. Minibüs ve otobüslerin ticari hızları İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanlığı Ulaşım Planlama Müdürlüğü nden temin edilmiş olup, karayolunda trafik sıkışıklığının artması ile ortalama ticari hızın yıllar itibariyle (% 2) düşeceği kabul edilmiştir. Yıllık tasarruf edilen seyahat süresi tespit edildikten sonra, ortalama zaman değeri ile çarpılarak yıllık tasarruf edilen seyahat süresinin değeri hesaplanmıştır. Sonuçlar Çizelge 5.10 da toplu olarak gösterilmektedir.

146 132 Çizelge Seyahat süresi tasarrufu (USD) Yıllar Otobüs ve Minibüs Ticari Hızlar (km/saat) 15 Km Yolculuk Başına Tasarruf Edilen Süre (dk.) Günlük Yolcu Sayısı Günlük Tasarruf Edilen Süre (Saat) Yıllık Tasarruf Edilen Süre (Saat) Yıllık Tasarruf Edilen Seyahat Süresinin Değeri (USD)

147 133 Araç işletme maliyeti tasarrufu Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın işletmeye açılmasıyla beraber, alternatif ulaşım araçları olarak kabul edilen otobüs ve minibüslerin işletme maliyetlerinde de bir tasarruf sağlanacaktır. Çünkü proje konusu metro hattının hizmete girmesiyle, bir çok konuda dezavantaj yaratan alternatif ulaşım araçlarına olan ihtiyaç azalacak ve bu doğrultuda söz konusu ulaşım araçlarının işletme maliyetlerinde de bir tasarruf elde edilecektir. Dolayısıyla, karayolu araçlarının işletme maliyetlerindeki bu azalma Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin sosyal analizinde sosyal fayda olarak göz önünde bulundurulacaktır. Alternatif karayolu araçlarının işletme maliyetlerinde tasarruf edilecek değeri hesaplayabilmek için, öncelikli olarak, yatırımın gerçekleştirilmemesi halinde ihtiyaç duyulacak otobüs ve minibüs sayılarının belirlenmesi gerekecektir. Bu amaçla yapılan hesaplamada, İUAP tarafından yapılan hane halkı ve yolculuk araştırması sonuçlarından yararlanılmıştır. Buna göre İstanbul da yolcuların % 75 inin otobüsleri, geri kalan % 25 inin minibüs gibi daha küçük toplu taşıma araçlarını kullandığı öğrenilmiştir (İUAP Özet Raporu, 2011: 11). İBB Ulaşım Daire Başkanlığı Ulaşım Planlama Müdürlüğü nden alınan bilgilere göre proje konusu metro hattının doruk saatteki yolcu sayısının günlük yolcu sayısının % 11,25 i kadar olacağı tahmin edilmektedir. Çizelge 5.2 de verilen Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın günlük yolcu sayılarından yararlanılarak doruk saatteki günlük yolcu sayısı verilerine ulaşılmıştır. Günlük toplam yolcuların % 75 inin otobüsleri, % 25 inin minibüsleri kullandığı bilgisiyle, yolcuların otobüs ve minibüslere dağılımı hesaplanmıştır. İUAP Raporu na göre (2011); otobüslerin ve minibüslerin yolcu kapasitelerinin sırasıyla 100 kişi ve 20 kişi olmasına bağlı olarak ihtiyaç duyulacak olan otobüs ve minibüs sayılarına ulaşılmıştır. Metro hattı projesinin hayata geçirilmemesi halinde ihtiyaç duyulacak olan alternatif toplu taşıma araçlarının sayısı Çizelge 5.11 de gösterilmektedir.

148 134 Çizelge Yatırım yapılmaması halinde ihtiyaç duyulan otobüs ve minibüs sayıları Yıllar Toplam Yolcu Sayısı Otobüs Başına Yolcu Sayısı Minibüs Başına Yolcu Sayısı Toplam Otobüs Sayısı Toplam Minibüs Sayısı

149 135 Otobüs ve minibüslerin ortalama işletme giderleri ise; yağ, lastik, bakım-onarım, yedek parça, yıpranma maliyetleri ile yakıt tüketim, egzoz emisyon, sera gazı emisyon, gürültü ve su kirliliği maliyetlerinden oluşmaktadır. Yakıt tüketim maliyeti dışındaki söz konusu maliyetlerin USD cinsinden araç-km başına değerleri İUAP tarafından hesaplanmıştır. Çalışmamızda bu değerler kullanılmakla beraber, yakıt tüketim maliyeti ise Yılmaz (2012) tarafından metrobüs sistemine ilişkin hazırlanan çalışmadan alınmıştır. Çalışmada otobüslerin ortalama olarak 0,61 lt/km, minibüslerin ise 0,135 lt/km yakıt tüketimleri olduğu hesaplanmıştır (Yılmaz, 2012: 71). İUAP Raporu nda (2011) ise alternatif ulaşım araçlarının yakıt tüketim maliyeti ortalama 1,73 USD/lt olarak hesaplanmıştır. Bu verilerden yararlanılarak otobüs ve minibüslerin km başına yakıt tüketimi ile litre başına yakıt tüketim maliyeti çarpılarak, alternatif karayolu araçlarının km değerleri başına yakıt tüketim maliyeti USD cinsinden hesaplanmıştır. Söz konusu maliyetler toplanarak otobüs ve minibüs için ayrı ayrı araç işletim maliyetleri hesaplanmış ve sonuçlar Çizelge 5.12 de özetlenmiştir. Çizelge Araç işletme maliyetleri Araç İşletme Maliyetleri Otobüs Minibüs Değer Yağ Maliyeti 0, ,00167 USD/araç-km Lastik Maliyeti 0, ,00556 USD/araç-km Bakım-onarım, yedek parça Maliyeti 0, ,01487 USD/araç-km Yıpranma Maliyeti 0, ,07600 USD/araç-km Yakıt Tüketim Maliyeti 1, ,23355 USD/araç-km Egzoz Emisyon Maliyeti 0, ,02380 USD/araç-km Sera Gazı Emisyonları Maliyeti 0, ,06730 USD/araç-km Gürültü Maliyeti 0, ,00480 USD/araç-km Su Kirliliği Maliyeti 0, ,00260 USD/araç-km TOPLAM 1, ,43014 USD/araç-km

150 136 Söz konusu maliyetler karayolu araçlarının km değerleri cinsinden ifade edildiklerinden, otobüs ve minibüslerin yıllık km değerlerinin de belirlenmesi gerekecektir. İUAP Raporu nda (2011) bir otobüsün günde 200 km ve bir minibüsün günde 250 km yol yaptığı bilgileri kullanılarak yıllık araç km değerlerine ulaşılmıştır. Bu değerler ile araç işletim maliyetlerinin km cinsinden değerleri çarpılarak toplam araç işletim maliyeti hesaplanmıştır. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın hizmete açılması ile birlikte söz konusu alternatif karayolu araçlarına ihtiyaç olmayacağından, araç işletme maliyetlerinde tasarruf sağlanacak olup, hesaplanan tasarruf Çizelge 5.13 te gösterilmiştir.

151 137 Çizelge Araç işletme maliyeti tasarrufu Yıllar Otobüslerin Yıllık Km'si Minibüslerin Yıllık Km'si Otobüs İşletme Maliyeti Tasarrufu (USD) Minibüs İşletme Maliyeti Tasarrufu (USD) Toplam İşletme Maliyeti Tasarrufu (USD)

152 138 Araç yatırım maliyeti tasarrufu Önceki kısımda belirtildiği gibi, Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin işletmeye açılmasıyla birlikte yolculuk talebinin karşılanması için, alternatif toplu taşıma araçlarına (otobüs ve minibüslerin) duyulacak olan gereksinimin azalması beklenmektedir. Dolayısıyla söz konusu araçların satın alınması ve eskilerinin yenilenmesi amacıyla yapılacak olan yatırımlar da azalma gösterecektir. Bir önceki kısımda da ifade edildiği gibi, metro hattının faaliyete geçmesinin özel otomobil talebini etkilemeyeceği varsayımı burada da aynen geçerlidir. Çalışmamızda, yatırımın gerçekleştirilmemesi halinde ihtiyaç duyulacak olan otobüs ve minibüs sayıları Çizelge 5.11 den elde edilmiştir. İBB Ulaşım Daire Başkanlığı Ulaşım Planlama Müdürlüğü nden temin edilen bilgilere göre alternatif toplu taşıma araçlarının ekonomik ömrü 15 yıl olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla yıllar itibariyle alınacak kara yolu araçlarının her 15 yılda bir yenilenmesi gerekecektir. Yine İBB Ulaşım Daire Başkanlığı Ulaşım Planlama Müdürlüğü nden alınan bilgilerle, otobüs ve minibüslerin yatırım maliyetleri sırasıyla USD ve USD olarak hesaplamalara dahil edilmiştir. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın işletmeye alınmasıyla beraber alternatif kara yolu araçlarına olan ihtiyaç azalacak olup, buna bağlı olarak araç yatırım maliyetlerinde sağlanacak tasarruf miktarları Çizelge 5.14 te verilmiştir.

153 139 Çizelge Araç yatırım maliyeti tasarrufu Yıllar Gerekli Otobüs Sayısı İlave Otobüs Yatırımı Yenileme Yatırımı Toplam Otobüs Yatırımı Gerekli Minibüs Sayısı İlave Minibüs Yatırımı Yenileme Yatırımı Toplam Minibüs Yatırımı Otobüs Yatırımından Tasarruf (USD) Minibüs Yatırımından Tasarruf (USD) Toplam Araç Yatırım Tasarrufu (USD)

154 140 Karayolu yol bakım maliyeti tasarrufu Karayolu bakımı, karayolu ve karayolu ile ilgili tüm yapı ve tesislerin, ilk yapıldıkları duruma olabildiğince yakın tutulması, ömürlerinin uzatılması ve trafik güvenliğinin sağlanması için gerekli tüm işlerin yapılmasını kapsamaktadır. Karayolunun hizmet ömrünün uzatılmasının tek yolu yeterli bakım olmaktadır. Bu çalışmalar; her türlü yol, köprü ve viyadüklerin bakım ve onarımını, drenaj sistemlerinin temizlenmesi ve yol boyu peyzaj düzenlemelerinin yapılmasını, trafik güvenliği için yapılan çalışmaları (trafik çizgilerinin yenilenmesi, trafik işaret ve levhaları ile cihazların bakım ve onarımı), yolların devamlı açık tutulabilmesi için kış sezonu boyunca kar ve buz ile mücadeleyi kapsamaktadır (Gerçek, 2001: 94). Karayollarına ekonomik ömrü boyunca belirli aralıklarla rutin bakım ve periyodik bakımlar yapılmaktadır. Rutin bakım, her yıl yapılan normal bakım çalışmalarıdır. Periyodik bakım ise, kaplama tipine göre değişik periyotlarda onarım ve yenileme olmak üzere yapılan bakım çalışmalardan oluşmaktadır. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın faaliyete geçmesiyle beraber, alternatif karayolu toplu taşıma araçlarına duyulacak ihtiyacın azalmasına bağlı olarak, karayolu yol bakım maliyetlerinde de bir tasarruf sağlanacaktır. Özellikle asfalt yüzeyindeki aşınmaların koridordan geçen karayolu araçlarının sayısıyla doğrudan ilintili olması, ihtiyaç duyulan araç sayısındaki azalmaya bağlı olarak karayolu yol bakım maliyetlerinde tasarruf yaratacaktır. Çalışmamızda, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan Devlet ve İl Yolları Bakım-İşletme Maliyetleri istatistiklerine dayanarak, Ulaşım Planlama Müdürlüğü nce hesaplanan yol bakım maliyeti verileri kullanılmıştır. Temin edilen bilgilere göre, yol bakım maliyeti otobüsler için 0,078 USD/araç-km, minibüsler için 0,0716 USD/araç-km olarak dikkate alınmıştır. Tasarruf edilen karayolu araçlarının yıllık km verileri ise Çizelge 5.13 ten alınmıştır. Söz konusu araç-km değerleri ile araç-km cinsinden yol bakım maliyeti değerleri çarpılarak karayolu yol bakım maliyetlerinden sağlanan tasarruf miktarları hesaplanmış olup, sonuçlar Çizelge 5.15 de özetlenmiştir.

155 141 Çizelge Karayolu yol bakım maliyeti tasarrufu Yıllar Otobüslerin Yıllık Km'si Minibüslerin Yıllık Km'si Otobüsler İçin Yol Bakım Maliyeti (USD) Minibüsler İçin Yol Bakım Maliyeti (USD) Tasarruf Edilen Yol Bakım Maliyeti (USD)

156 142 Karayolu kaza maliyeti tasarrufu Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın işletmeye açılmasıyla beraber alternatif karayolu toplu ulaşım araçlarına (otobüs ve minibüslere) ihtiyacın azalmasına bağlı olarak proje konusu metro hattı güzergahındaki karayolu trafiğinin azalması sonucu, yol üzerindeki taşıt kazalarının şiddetinin azalacağı kabul edilmektedir. Muhtemel kazaların azaltılması ya da şiddetinin hafifletilmesi güvenlik faydası olarak nitelendirilerek, projenin sosyal faydaları arasında dikkate alınmaktadır. Söz konusu kaza sayısındaki ya da şiddetindeki değişikliklerin değerlendirilmesi ise maddi kayıp farkları ile bulunmaktadır. Yani, karayolu kaza maliyetlerindeki tasarruf, mevcut durumdan projenin hayata geçirilmesi durumuna göre değişmesi beklenen taşıt kazalarının mukayese edilmesi ile yapılmaktadır (Ülkü, 2009: 5). Trafik kazalarının ekonomik maliyeti genellikle, maddi hasarlar dikkate alınarak hesaplanmaktadır. Kazalardan dolayı meydana gelen ölüm, yaralanma ve işgücü kaybı gibi değerler istatistiki verilerin yetersiz olması nedeniyle hesaba katılamamaktadır (Kaya vd., t.y.: 9). Çalışmamızda, projenin kaza maliyetlerinde sağlayacağı tasarrufun tespiti için, sadece metro hattının işletmeye açılmasıyla beraber gereksinimi azalacak olan alternatif karayolu toplu ulaşım araçlarının trafikten çekilmesi sonucu trafik kazalarında sağlanacak azalma dikkate alınmaktadır. İUAP Raporu nda (2011), Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul için yayınlanan kaza istatistikleri verileri kullanılarak araç-km başına kaza maliyetleri hesaplanmıştır. Hesaplamada İstanbul için araç-km başına kaza maliyetinin 0,0311 USD (1 USD= 2,20 TL için kaza maliyeti 0,0212 USD/araç-km) olarak bulunduğu görülmektedir (İUAP, 2011: 357). Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı nın faaliyete geçmesiyle beraber, koridordaki alternatif karayolu toplu taşıma araçlarının (genel olarak minibüs ve otobüslerin) trafikten çekilmesiyle beraber karayolu kaza maliyetlerinde sağlanacak tasarrufun tespiti için, gereksinimi azalacak olan taşıt km değerleri ile İUAP Raporu nda (2011) belirtilen değerler çarpılmıştır. Taşıt km değerleri ise Çizelge 5.11 de yer alan projenin hayata geçirilmemesi halinde ihtiyaç duyulacak otobüs ve minibüs

157 143 sayılarına dayanarak hesaplanan alternatif karayolu toplu taşıma araçlarının km değerlerinin yer aldığı Çizelge 5.13 ten alınmıştır. Söz konusu açıklamalar çerçevesinde hesaplanan, tasarruf edilecek tahmini karayolu kaza maliyetleri Çizelge 5.16 da verilmiştir. Çizelge Karayolu kaza maliyeti tasarrufu Yıllar Otobüslerin Yıllık Km'si Minibüslerin Yıllık Km'si Karayolu Araçlarının Yıllık Km'si Tasarruf Edilen Kaza Maliyeti (USD)

158 Projenin Sosyal Fayda-Maliyet Analizi Sonuçları Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin sosyal maliyetleri; inşaat ve metro araç yatırımlarından oluşan başlangıç maliyetleri ile işletme ve bakım maliyetlerinden oluşmaktadır. Aynı zamanda, yıllar itibariyle yolculuk talebinde gerçekleşecek artışı karşılamak amacıyla bazı dönemlerde ilave metro araç yatırımlarının da gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Projenin sosyal faydaları ise; seyahat süresi tasarrufu, karayolu araç işletim ve yatırım maliyeti tasarrufları, karayolu yol bakım maliyeti tasarrufu ile kaza maliyeti tasarrufundan oluşmaktadır. Proje konusu metro hattının işletmeye açılmasıyla beraber yolculuk süresinde yaşanacak olan kısalma nedeniyle seyahat süresi tasarrufunun, projenin sosyal faydaları arasında önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin sosyal analizi Microsoft Excel programı yardımıyla yapılmıştır. Analizde Net Bugünkü Değer, İç Karlılık Oranı ve Fayda/Maliyet Oranı yöntemleri kullanılmıştır. Bu amaçla, projenin her yıl elde edeceği net sosyal faydalar (sosyal fayda-sosyal maliyet) tespit edilip, daha sonra çalışmamızda hesaplamış olduğumuz sosyal iskonto oranı (% 9,56) kullanılarak her bir yıl için ayrı ayrı indirgenmiş net sosyal faydalar bulunmuştur. Net sosyal faydaların toplamı projenin net bugünkü değerini oluşturmaktadır ve projenin net bugünkü değeri USD olarak hesaplanmıştır. Net bugünkü değerin pozitif olması projenin toplumsal açıdan yapılabilir olduğunu yani net sosyal değer yarattığını göstermektedir. Net bugünkü değeri sıfıra eşitleyen iskonto haddi anlamına gelen iç getiri oranı ise % 20 olarak tespit edilmiştir. Türkiye için hesaplanan sosyal iskonto oranının % 9,56 olduğu düşünülürse, Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi ne aktarılan kaynakların alternatif alanlarda kullanılması halinde sağlanacak olan sosyal getiriden daha yüksek sosyal getirinin sağlanacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle, kaynakların projeye aktarılmasıyla, özel sektör yatırımlarının, özel tasarrufların ve yabancı tasarrufların marjinal getirisinden daha yüksek getiri elde edilecektir.

159 145 Projenin indirgenmiş net sosyal faydalarına dayanarak hesaplanan net sosyal fayda/maliyet oranı ise 2,39 olarak tespit edilmiştir. Dolayısıyla projenin ilk yıla indirgenmiş faydalarının, indirgenmiş maliyetlerinin 2,39 katı olduğu görülmektedir. Çalışmamızda hesapladığımız ve uygulama projemizin sosyal fayda-maliyet analizinde kullanmış olduğumuz sosyal iskonto oranı dikkate alınmaksızın hesaplanan, projenin sosyal fayda/maliyet oranı ise 4,94 olarak tespit edilmiştir. Böylelikle, sosyal iskonto oranının hesaplanmasında var olabilecek risklerin elimine edilmesi sağlanmıştır. Projenin ekonomik ömrü boyunca sağlayacağı sosyal faydaların, projenin neden olacağı sosyal maliyetlere oranını ifade eden sosyal fayda/maliyet oranının 1 den büyük olması da Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin sosyal açıdan yapılabilir olduğunu göstermektedir yılları arasındaki 29 yıllık (4 yıl yatırım dönemi + 25 yıl işletme dönemi) değerlendirme dönemi için gerçekleştirilen sosyal fayda-maliyet analizi sonuçları Ek-6 da yer alan tabloda özetlenmiştir. Sonuçlar incelendiğinde projenin sosyal faydalarının sosyal maliyetlerinden daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durumda Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin hayata geçirilmesinin olumlu sonuçlar vereceği kabul edilebilmektedir. Özellikle hattın, trafiğin yoğun olduğu bir koridordan geçmesi, alternatif toplu ulaşım araçlarının çekilmesiyle trafikte sağlanacak rahatlama ile birlikte, yolcuların mevcut duruma nazaran seyahat sürelerinde yaşanacak olan kısalma, projenin en büyük sosyal kazanımı olarak görülmektedir. Yolculuk süresinde sağlanacak tasarrufu, alternatif karayolu toplu taşıma araçlarının (otobüs ve minibüs) işletme maliyetlerinde ortaya çıkacak tasarruf izlemektedir. Sonuç olarak, Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin sosyal açıdan yapılabilir bir proje olduğu kanaatine varılmaktadır.

160 146

161 147 6.SONUÇ VE ÖNERİLER Kamu yatırım projelerinin büyük ölçekli oluşu, etkilerinin uzun dönemi kapsaması ve genellikle yapılan yatırımın tekrar geri döndürülmesinin imkansız oluşu nedeniyle, en etkin projelerin seçilmesi son derece önemlidir. Özellikle emek, sermaye, döviz gibi kaynakların kıt olması, bunların en yüksek verimi sağlayacakları projelere tahsis edilmesini gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, yapılan bir yatırım harcaması sonucunda ortaya çıkacak olan fayda ve maliyetlerin ulusal ekonomi açısından ele alınması gerekmektedir. Bu hem demokrasi hem de tüketici egemenliği yönünden oldukça önemli bir durum olup, genel olarak, ekonomik planlamanın temel ve bütünleyici bir parçasını oluşturmaktadır. Özellikle hızlı bir kalkınma ve gelişme ihtiyacında olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yapılan proje değerlendirme çalışmalarında; projenin ulusal ekonomi üzerindeki etkilerinin göz ardı edilmemesi, kalkınma politikaları ve gelişme hedefleri açısından son derece büyük önem arz etmektedir. Çünkü bu ülkelerde sermaye birikimi yetersiz ve kıt bir faktör olduğu gibi, yetersiz büyüme hızı, işsiz sayısının fazla olması ve ödemeler bilançosu sorunları, gelir dağılımı bozuklukları, kamu gelirlerinin kamu harcamalarını finanse edememesi durumu, bölgesel gelişmişlik farkları gibi çok sayıda sorun da bulunmaktadır. Dolayısıyla yatırım projeleri arasından bir seçim yapılırken, milli gelir artışına daha fazla katkı yapan, istihdamı daha fazla artıran, ödemeler bilançosu dengesizliklerini azaltan yani ülkeye döviz girişi ya da döviz tasarrufu sağlayan, gelir dağılımı adaletsizliklerini azaltan, kamu gelirlerini artıran yatırım projelerine ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bu durum, yatırım projelerini sadece özel girişimci açısından değil, ülkenin tamamına yaptığı ekonomik katkı yönünden değerlendiren sosyal faydamaliyet analizine verilen önemi bir kez daha artırmaktadır. SFMA yöntemini önemli ve değerli kılan kıt ekonomik faktörlerin çok çeşitli beşeri ihtiyaçların giderilmesinde etkin ve optimal şekilde tahsisini öngörmesinden ileri gelmektedir. Bu şekilde yapılacak bir değerlendirme sistemi, kaynakların ve zamanın doğru kullanımını ve bürokratik ekonomi politikalarının önemini yitirmesini sağlayacak önemli ekonomik sonuçlar yaratacaktır. Oysa Türkiye deki geçmiş

162 148 uygulamalara bakıldığında, projelerin ulusal ekonomik analizine önem verilmemiş olmasının, kamu yatırım planlamasının sadece kağıt üzerinde kalmasına ve dolayısıyla kalkınma programlarının yetersiz olmasına neden olduğu görülmektedir. Her ne kadar, kamu bütçelerinin hazırlanmasını düzenleyen 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu nun 13. Maddesi, Bütçeler kalkınma planı ve programlarda yer alan politika, hedef ve önceliklere uygun şekilde, idarelerin stratejik planları ile performans ölçütlerine ve fayda-maliyet analizine göre hazırlanır, uygulanır ve kontrol edilir şeklinde düzenlenerek, yeni kamu yatırım projesi tekliflerinden fayda-maliyet analizini içerecek şekilde yapılabilirlik etüdü bulunmayan projelerin yatırım programına alınmaması ilkesini benimsemiş olsa da, uygulama da bunun başarılamadığı görülmektedir. Özellikle kamu yatırım tekliflerinin değerlendirilmesinden sorumlu Kalkınma Bakanlığı nın daha çok, yatırım harcamasını gerçekleştirecek kamu idarelerinin bütçe tavanlarıyla ilgilendiği bilinmektedir. Bu kapsamda kaynakların etkin kullanılmasının denetlenmesinden ziyade, bütçe ile kamu idarelerine aktarılan ödeneklerin yatırım harcamalarını karşılayıp karşılayamayacağı ve tahsis edilen kaynakların söz konusu yatırım dolayısıyla kullanılıp kullanılmadığı ön planda tutulmaktadır. Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuçlara göre, gelişmekte olan diğer ülkeler gibi Türkiye de de temel problemlerden biri olan kalkınma sorununu çözecek ve kıt kaynakların verimli kullanılmasını sağlayacak bazı çözüm önerilerini aşağıdaki gibi sıralamamız mümkündür: Özel sektörün kullanım alanından çekilen kaynakların kamu yatırım projelerine aktarılması sürecinde; keyfi, rastlantısal, çıkarcı veya popülist amaçlarla yatırım kararlarının verilmesi yerine toplumun tamamı üzerindeki etkilerin dikkate alındığı SFMA ya öncelik verilmesi gerekmektedir. Diğer ülkelerde yapıldığı gibi Türkiye de de merkezi bir birimin (Kalkınma Bakanlığı), projelerin sosyal (ekonomik) analizinde kullanılan ulusal parametreleri (sosyal iskonto oranı, gölge fiyat katsayıları vb. göstergeleri) hesaplaması ve çalışmamızda en önemli veri kısıtlarından birini de oluşturan bu parametreleri her yıl güncelleştirerek kamuoyu ile paylaşması gerekmektedir.

163 149 Tüm kamu idarelerinde yaklaşım ve uygulama birliğinin sağlanmasına yönelik olarak, kamu yatırımları karar sürecinin her aşamasında takip edilecek yol, yöntem, yapılacak çalışma formatlarına ilişkin kuralların normlara bağlanması ve bu kurallar dışındaki uygulamalara son verilmesini sağlayacak tedbirlerin alınması gerekmektedir. Kamu yatırım projelerinin hayata geçirilmesinden sonra da hesap verilebilirliğin sağlanması gerekmektedir. Bu kapsamda Sayıştay tarafından hazırlanan Genel Uygunluk Bildirimlerinde kamu yatırım projelerinin performans sonuçlarına da yer verilmeli ve böylece fiziki gerçekleşmede aksayan yönler ortaya çıkarılmalıdır. Yatırımcı kamu idarelerinde proje hazırlama ve uygulama birimleri güçlendirilmeli, projelerin sosyal analizi konusunda eğitimli uzman personeller istihdam edilmelidir. Sadece kamu yatırım projelerinde değil, tüm kamu hizmetlerinde SFMA tekniğinin kullanılması sağlanmalıdır. Bu tez çalışmasında, kıt kaynakların toplum açısından en yüksek verimi sağlayacakları yatırımlara yönlendirilmesi amacıyla kullanılan sosyal fayda maliyet analizi ayrıntılı bir şekilde ele alınmış ve İstanbul ilinde 2019 yılında gerçekleştirilmesi planlanan Kabataş Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi ne uygulanmıştır. Bu kapsamda ilk olarak, yıllarına ait verilere dayanılarak Türkiye için standart dönüştürme faktörü (gölge fiyat katsayısı) hesaplanmış ve 0,91 olarak tespit edilmiştir. Ardından, dönemine ait veriler kullanılarak, Türkiye için ortalama sosyal iskonto oranı % 9,56 olarak tahmin edilmiştir. Standart dönüştürme faktörü ve sosyal iskonto oranı hesaplandıktan sonra, Kabataş Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin yatırım maliyetleri ve 25 yıl boyunca işletilmesi halinde ortaya çıkacak işletme ve bakım maliyetlerinden

164 150 oluşan sosyal maliyetleri ile sosyal faydaları tespit edilmiştir. Elde edilen fayda ve maliyetlerden gerçek kaynak maliyetini yansıtmadığı tespit edilenler, çalışmamızın üçüncü bölümünde elde edilen standart dönüştürme faktörü (0,91) ile gölge fiyatlara dönüştürülmüştür. Microsoft Excel programı yardımıyla gerçekleştirilen SFMA da Net Bugünkü Değer, İç Karlılık Oranı ve Fayda/Maliyet Oranı yöntemleri kullanılmıştır. Bu amaçla, projenin her yıl elde edeceği net sosyal faydalar (sosyal fayda-sosyal maliyet) tespit edilip, çalışmamızın dördüncü bölümünde hesaplamış olduğumuz sosyal iskonto oranı (% 9,56) kullanılarak her bir yıl için ayrı ayrı indirgenmiş net sosyal faydalar bulunmuştur. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin sosyal fayda-maliyet analizinin sonuçları ise şöyledir: Projenin net bugünkü değeri USD olarak hesaplanmıştır. Net bugünkü değerin pozitif olması projenin toplumsal açıdan yapılabilir olduğunu yani projenin net sosyal değer yarattığını göstermektedir. Projenin iç getiri oranı ise % 20 olarak tespit edilmiştir. Türkiye için hesaplanan sosyal iskonto oranının % 9,56 olduğu düşünülürse (Bkz. Bölüm 4), projeye aktarılan kaynakların alternatif alanlarda kullanılması halinde sağlanacak olan sosyal getiriden daha yüksek sosyal getiri sağlanacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle, kaynakların projeye aktarılmasıyla, özel sektör yatırımlarının, özel tasarrufların ve yabancı tasarrufların marjinal getirisinden daha yüksek getiri elde edilecektir. Projenin indirgenmiş net sosyal faydalarına dayanarak hesaplanan net fayda/maliyet oranı ise 2,39 olarak tespit edilmiştir. Dolayısıyla projenin, yatırımın başlangıç yılına indirgenmiş faydalarının, indirgenmiş maliyetlerinin 2,39 katı olduğu görülmektedir. Çalışmamızda hesapladığımız ve uygulama projemizin sosyal fayda-maliyet analizinde kullanmış olduğumuz sosyal iskonto oranı dikkate alınmaksızın hesaplanan, projenin sosyal fayda/maliyet oranı ise 4,94 olarak tespit edilmiştir. Böylelikle, sosyal iskonto oranının hesaplanmasında var olabilecek risklerin

165 151 elimine edilmesi sağlanmıştır. Projenin ekonomik ömrü boyunca sağlayacağı sosyal faydaların, projenin neden olacağı sosyal maliyetlere oranını ifade eden sosyal fayda/maliyet oranının 1 den büyük olması da Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin toplumsal etkileri açısından kabul edilebilir bir proje olduğunu göstermektedir yılları arasındaki 29 yıllık (4 yıl yatırım dönemi + 25 yıl işletme dönemi) değerlendirme dönemi için gerçekleştirilen sosyal fayda-maliyet analizi sonuçlarına göre, projenin sosyal faydalarının sosyal maliyetlerinden daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durumda proje konusu metro hattının hayata geçirilmesinin toplumsal açıdan olumlu sonuçlar vereceği kabul edilebilmektedir. Özellikle hattın, trafiğin yoğun olduğu bir koridordan geçmesi, alternatif toplu ulaşım araçlarının çekilmesiyle trafikte sağlanacak rahatlama ile birlikte, yolcuların mevcut duruma nazaran seyahat sürelerinde yaşanacak olan kısalma, projenin en büyük sosyal kazanımı olarak görülmektedir. Yolculuk süresinde sağlanacak tasarrufu, alternatif karayolu toplu taşıma araçlarının (otobüs ve minibüs) işletme maliyetlerinde ortaya çıkacak tasarruf izlemektedir. Sonuç olarak, Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin sosyal açıdan yapılabilir bir proje olduğu kanaatine varılmaktadır.

166 152

167 153 KAYNAKLAR Akalın, G. (1980). Yüksek Öğretim Karma Malına Maliyet - Fayda Analizinin Uygulanması. Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No:444. Akça, H. İ. (t.y.). Projelerin Ekonomik Analizi. Ankara: Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Yayınları. Alpar, İ. (1973). Yatırım projelerinin Milli Ekonomi Yönünden Değerlendirilmesi. Ankara: Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Yayınları. Alpaslan, F. (1977). Fayda-Maliyet Analizlerinin Teorik Yapısı. Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Dergisi, 2(4). Atmaca. A. (2006). Yatırım Projelerinin Yapılabilirlik Etüdü Değerlendirmesi ve Uygulama, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa. Bali, Z. T., Erbaş, B. Ç., Akın, Z., ve Akarsu, G. (2011). A social cost-benefit analysis: Comparison of coal and wind alternatives in the case of Soma-A power plant, TOBB University of Economics and Technology Department of Economics, Working Paper No: Dreze, J. and Stern, N. (1987). The Theory Of Cost-Benefit Analysis, London School of Economics, Elsevier Science Publishers B.V., Chapter 14. Doğan, M. (2012). Ankara-Konya Yüksek Hızlı Tren Projesi Kapsamında Konya İli Yolculuk Zaman Değeri. Akademik Bakış Dergisi, (33). Erdem, A. A. (t.y.). Ulusal Ekonomi Açısından Proje Değerlendirme, Türkiye Kalkınma Bankası Yayımlanmamış Çalışma. European Union. (2008). Guide to Cost-Benefıt Analysis of Investment Projects (Structural Funds, Cohesion Fund and Instrument for Pre-Accession), European Commission Directorate General Regional Policy. Gerçek, H. (2001). Otoyolların Mali ve Ekonomik Değerlendirilmesi. TMMOB 5. Ulaştırma Kongresinde sunuldu, İstanbul. Gümüş, T. (1994). Sosyal Fayda-Maliyet Analizi ve Bir Uygulama: Ankara Mamak Çöplüğü Rehabilitasyon Projesinin Olası Yararlarının Saptanması, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

168 154 İBB. (2011). İstanbul Metropoliten Alanı Kentsel Ulaşım Ana Planı (İUAP), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanlığı Ulaşım Planlama Müdürlüğü yayınları. Jenkins, G. P., Kuo C. and Harberger A.C. (2011). Cost-Benefit Analysis For Investment Decisions, Chapter 8: The Economic Opportunity Cost Of Capital, Canada Queen s University. Kaderli, Y. (2005). İl Özel İdarelerinde Yatırım Proje Kararlarının Alınması: Aydın İl Özel İdaresi Uygulaması, Doktora Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın. Karaaslan, A. (2003). Bütçeleme Sürecinin Rasyonelleştirilmesi: Kamu Harcamalarında Etkinlik Sağlama Yöntemi Olarak Fayda-Maliyet Analizi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (8). Kaya, A., Çelik, O. N. ve Ağırdır M. L. (t.y.). Selçuk Üniversitesi Alaaddin Keykubat Kampüs İçi Hafif Raylı Ulaşım Sistemi nin Mevcut Duruma Katkıları, Konya Selçuk Üniversitesi Müh. Mim. Fakültesi İnşaat Müh. Bölümü Ulaştırma Anabilim Dalı Yayınları. Konukman, A. (1995). Gölge Fiyat Kavramı ve Belirlenmesi. Ekonomik Yaklaşım Dergisi, 6 (16), Öztürk, Z. (2005). Karayolu Şehir İçi Trafikte Tıkanıklık Maliyeti. Antalya Yöresinin İnşaat Mühendisliği Sorunları Kongresinde sunuldu, Pollock, R. (t.y.). (Socıal) Cost-Benefıt Analysis In A Nutshell, Emmanuel College, University Of Cambridge. Ray, A. (1990). Cost-Benefit Analysis (Issues and Methodologies), Published For The World Bank, The Johns Hopkins University Press. Saygılı, Ş. ve, Cihan, C. (2008). Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamikleri. TÜSİAD Yayınları, No: 06/462. Şataf, C. (2014). Fayda-Maliyet Analizinde Uygulamada Karşılaşılan Güçlükler: Fayda ve Maliyetin Belirlenebilme Sorunu. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 19 (1), Tecer, M. (1982). Gelişmekte Olan Ülkelerde Yatırımların Değerlendirilmesi. Amme İdaresi Dergisi, 15 (3), Tokatlıoğlu, M. Y. (2005). Fayda Maliyet Analizi. İstanbul: Aktüel Yayınları.

169 155 Uzunkaya, Z. C. ve Uzunkaya, M. (2012). Türkiye İçin ekonomik İndirgeme Oranı Tahmini, Kalkınma Bakanlığı Yatırım Programlama, İzleme ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü Yayınları. Ülkü, G. (2009). Ulaştırma Yapılarının Ekonomik Yapılabirlik Analizi: Bağcılar Tavukçu Deresi Uygulaması, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Üner, S. (1965); Sosyal Yatırımların Kriterleri, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Yayınları, No: 235. Üzümcüoğlu, Ö. (1983). Proje Değerlendirmede Ekonomik Analiz Yöntemleri (Gölge Fiyatların Belirlenmesi), Uzmanlık Tezi, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Ankara. Williams, A. (1993). Cost-Benefit Analysis: Applied welfare economics or general decision aid? In Efficiency in the public sector, ed. London, Edwarg Elgar. World Bank. (2013). Historical GDP Deflators for Baseline Countries / Regions (in percent) , Updated:12/08/2013, World Development Indicators, ERS Estimates, and ERS Baseline Regional Aggregations. Yavuz, O. (2010). Elazığ da Yarım Kalmış Projelerin Sosyal Maliyeti, Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ. Yılmaz, Ş. (2012). Metrobüs Sisteminin İncelenmesi ve Sosyal, Çevresel, Ekonomik Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.. Yücel, M. Y. (1999). Sosyal Fayda Maliyet Analizi ve Enerji Sektörü Yatırım Projesinde Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Zhuang, J., Liang, Z., Lin, T. and Guzman, F. (2007). Theory and Practice in the Choice of Social Discount Rate for Cost-Benefit Analysis: A Survey. Asian Development Bank ERD Working Paper Series, (94) tarih ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, tarih ve sayılı Resmi Gazete.

170 156

171 EKLER 157

172 158 EK-1.Türkiye İçin Standart Dönüştürme Faktörü (Bin ABD Doları) Yıllar Toplam İhracat (X) İhracatta Vergi İadesi (S x) Toplam İthalat (M) İthalat Üzerinden Alınan Vergiler (T m) Sınır Değerleriyle İthalat ve İhracat Toplamı (X+M) İhracatın Yurt İçi Değeri (X+S x) İthalatın Yurt İçi Değeri (M+T m) Yurt İçi Değerleriyle İthalat ve İhracat Toplamı (X+S x)+(m+t m) SCF (1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8) (9) , , , , , , , , , , , , , , ,91 Not: (9)=(5) / (8) (5)=(1)+(3) (8)=(1)+(2)+(3)+(4) Ortalama SCF 0,91 Kaynak: TÜİK ve Maliye Bakanlığı ndan elde edilen verilerle kendi hesaplamamız.

173 159 EK-2.Türkiye de Yurt İçi Yatırımların Getirisi, Yıllar GSYİH (TL) Toplam İşgücü Gelirleri (TL) İşgücü Ödemeleri Diğer İşgücü Gelirleri Üretim ve İthalat Vergileri (TL) KDV (TL) Sübvansiyonlar (TL) Tarımsal Katma Değer (TL) Sabit Sermaye Tüketimi (Amortisman) (TL) Sermayenin Getirisi (TL) GSYİH Deflatör Endeksi 1998 Sermayenin Reel Getirisi (TL) Reel Sermaye Stoku (1998 Baz Yılı) (Yıl Ortalaması) (TL) Yatırım Getiri Oranı (%) (1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8) (9) (10) (11) (12) , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,68 Not: (8)=(1)-(2)-(4)-(6)*(1/3)-[(2)/((1)-(3)+(5))]*[(3)-(4)]-(7) (10)=(8)/(9) (12)=(10)/(11) Kaynak: TÜİK, Saygılı ve Cihan dan (2008) elde edilen verilerle kendi hesaplamamız. Ortalama 10,28

174 160 EK-3.Türkiye de Yurt İçi Tasarrufların Getirisi, Yıllar GSYİH (TL) Toplam İşgücü Gelirleri (TL) Üretim ve İthalat Vergileri (TL) Tarımsal Katma Değer (TL) Sabit Sermaye Tüketimi (Amortisman) (TL) Kurumlar Vergisi (TL) Gelir Vergisi (TL) Servet Üzerinden Alınan Vergiler (TL) Sermaye Gelirleri Üzerinden Alınan Vergiler (TL) Finansal Aracılık Hizmetlerinin Katma Değeri (TL) Yurt İçi Tasarrufların Getirisi (TL) Yurt İçi Tasarrufların Reel Getirisi (TL) Yurt İçi Tsrrf. Getiri Oranı % (1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8) (9) (10) (11) (12) (13) , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,78 Not: (11)=(1)-(2)-(3)-(4)*(1/3)-(5)-(6)-(8)-(9)-(10) (9)=(7)*[Servet Gelirleri Toplamı / (Maaş ve Ücret Toplamı + Servet Gelirleri Toplamı)] (13)=(12)/Ek-2(11) Ortalama 6,95 Kaynak: TÜİK, GİB, Saygılı ve Cihan dan (2008) elde edilen verilerle kendi hesaplamamız.

175 161 EK-4.Türkiye de Yurt Dışı Finansmanın Marjinal Ekonomik Maliyeti, Yıllar Dış Borçlanma Faiz Oranı % ABD GSYİH Deflatör Oranı % Değişken Faizli Borç Stok Oranı % Not: (5)=[((1)/100)-((2)/100)*(1+((3)/100))*(1/(4))]/[(1+((2)/100))*100] Dış Finansmanın Arz Esnekliği Kaynak: Hazine Müsteşarlığı ndan elde edilen verilerle kendi hesaplamamız. Yurt Dışı Finansmanın Marjinal Ekonomik Maliyeti % (1) (2) (3) (4) (5) ,10 2,90 20,50 1,5 9, ,10 3,44 25,50 1,5 8, ,08 3,78 26,60 1,5 6, ,60 4,44 27,70 1,5 6, ,40 3,31 28,90 1,5 8, ,53 2,28 27,10 1,5 7, ,10 2,38 24,10 1,5 6, ,10 2,13 21,60 1,5 6, ,96 2,09 21,50 1,5 4, ,25 1,82 20,00 1,5 7, ,00 1,72 19,20 1,5 9, ,20 1,08 18,80 1,5 10, ,12 1,43 18,90 1,5 11, ,90 2,28 18,60 1,5 10, ,40 2,29 21,10 1,5 10, ,07 1,54 37,70 1,5 11, ,05 2,00 39,75 1,5 9, ,50 2,74 40,38 1,5 5, ,21 3,21 36,36 1,5 4, ,53 3,07 30,24 1,5 5,19 Ortalama 8,02

176 162 EK-5.Türkiye İçin Sosyal İskonto Oranı Hesaplaması, Yıllar Yurt İçi Yatırımların Getiri Oranı (%) Yurt İçi Tasarrufların Getiri Oranı % Yurt Dışı Finansmanın Marjinal Ekonomik Maliyeti % Vazgeçilen Yatırımlardan Sağlanan Fonların Ağırlığı Artan Tasarruflardan Sağlanan Fonların Ağırlığı Artan Yabancı Tasarruflardan Sağlanan Fonların Ağırlığı Sosyal İskonto Oranı (%) (1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) ,31 16,94 9,06 0,82 0,18 0,00 20, ,94 12,55 8,67 0,82 0,18 0,00 15, ,85 11,60 6,02 0,82 0,18 0,00 14, ,60 9,27 6,98 0,82 0,18 0,00 12, ,74 4,62 8,18 0,81 0,19 0,00 7, ,85 4,83 7,21 0,81 0,19 0,00 7, ,40 5,22 6,48 0,83 0,17 0,00 7, ,68 7,32 6,69 0,83 0,17 0,00 9, ,62 9,52 4,34 0,83 0,17 0,00 12, ,50 8,11 7,15 0,77 0,14 0,09 10, ,60 6,41 9,18 0,77 0,14 0,10 9, ,60 5,89 10,15 0,82 0,18 0,00 8, ,36 2,37 11,87 0,78 0,22 0,00 4, ,52 3,71 10,58 0,70 0,14 0,17 6, ,46 2,99 10,16 0,74 0,26 0,00 4, ,44 4,28 11,75 0,77 0,23 0,00 6, ,97 5,13 9,99 0,69 0,16 0,15 8, ,52 5,58 5,88 0,64 0,10 0,26 8, ,91 5,88 4,82 0,64 0,06 0,30 8, ,68 6,78 5,19 0,64 0,05 0,31 8,79 Not: (7)=((1)*(4))+((2)*(5))+((3)*(6)) Ortalama 9,56

177 163 EK-6. Kabataş-Halkalı Raylı Sistem Hattı Projesi nin SFMA Sonuçları (USD) Yıllar İnşaat Maliyetleri Sosyal Maliyetler Sosyal Faydalar Net Sosyal Fayda Karayolu Karayolu Karayolu Karayolu İşletme ve Toplam Seyahat Araçları Araçları Yol Bakım Kaza Toplam Sosyal Bakım Sosyal Süresi İşletme Yatırım Net Sosyal Fayda Maliyeti Maliyeti Faydalar Maliyetleri Maliyetler Tasarrufu Maliyeti Maliyeti Tasarrufu Tasarrufu Tasarrufu Tasarrufu Metro Araçları Yatırım Maliyetleri NBD IRR 20% F/M 2,39

178 164 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı :KAPLAN, Zeynep Uyruğu : T.C. Doğum tarihi ve yeri : / Köln/Almanya Medeni hali : Evli Telefon : Faks : zeynep.kaplan@kalkinma.com.tr Eğitim Derecesi Yüksek lisans Okul/Program Gazi Üniv. SBE./Muhasebe-Finansman Mezuniyet yılı Devam Ediyor Lisans Gazi Üniv./Uluslararası İlişkiler 2008 Lise Ankara Cumhuriyet Lisesi YDA 2003 İş Deneyimi, Yıl Çalıştığı Yer Görev 2009-devam ediyor T. Kalkınma Bankası A.Ş. İstihbarat ve Mali Tahlil Uzmanı Yabancı Dili İngilizce Yayınlar - Hobiler Spor yapmak ve pastacılık

179 165 GAZİ GELECEKTİR...

180

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. 1.DERS Şubat 2013

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. 1.DERS Şubat 2013 TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 1.DERS Şubat 2013 DERS PLANI 1. hafta Ders planının gözden geçirilmesi, Türkiye nin dünyadaki yeri bazı

Detaylı

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR...

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... 1 1.1. EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER... 3 1.1.1. Romalıların Ekonomik Düşünceleri... 3 1.1.2. Orta Çağ da Ekonomik Düşünceler...

Detaylı

BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ

BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ İÇİNDEKİLER BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ Giriş... 1 1. Makroekonomi Kuramı... 1 2. Makroekonomi Politikası... 2 2.1. Makroekonomi Politikasının Amaçları... 2 2.1.1. Yüksek Üretim ve Çalışma Düzeyi...

Detaylı

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 13 1.1.İktisadın Konusu ve Kapsamı 14 1.2. İktisadın Bölümleri 15 1.2.1.Mikro ve Makro İktisat 15 1.2.2. Pozitif İktisat ve Normatif İktisat

Detaylı

İçindekiler kısa tablosu

İçindekiler kısa tablosu İçindekiler kısa tablosu Önsöz x Rehberli Tur xii Kutulanmış Malzeme xiv Yazarlar Hakkında xx BİRİNCİ KISIM Giriş 1 İktisat ve ekonomi 2 2 Ekonomik analiz araçları 22 3 Arz, talep ve piyasa 42 İKİNCİ KISIM

Detaylı

Dolaysız ölçme. Dolaylı ölçme. Toplam üretim yaklaşımı. Toplam harcama yaklaşımı Toplam gelir yaklaşımı

Dolaysız ölçme. Dolaylı ölçme. Toplam üretim yaklaşımı. Toplam harcama yaklaşımı Toplam gelir yaklaşımı Dolaysız ölçme Toplam üretim yaklaşımı Dolaylı ölçme Toplam harcama yaklaşımı Toplam gelir yaklaşımı DOLAYSIZ ÖLÇME: Toplam Üretim Yaklaşımı Bir ülkenin sınırları içinde belirli bir yılda üretilen nihai

Detaylı

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER III Bölüm 1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR 11 1.1. İktisat Biliminin Temel Kavramları 12 1.1.1.İhtiyaç, Mal ve Fayda 12 1.1.2.İktisadi Faaliyetler 14 1.1.3.Üretim Faktörleri 18 1.1.4.Bölüşüm

Detaylı

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2.

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2. İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2. Ekonominin Tanımı... 3 1.3. Ekonomi Biliminde Yöntem... 4 1.4.

Detaylı

1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU

1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU ve TEMEL KAVRAMLAR 11 1.1.Makro Ekonominin Doğuşu 12 1.1.1.Makro Ekonominin Doğuş Süreci 12 1.1.2.Mikro ve Makro Ekonomi Ayrımı 15 1.1.3.Makro Analiz

Detaylı

12. HAFTA MÜHENDİSLİK EKONOMİSİ. Fayda-Maliyet Analizi. Yrd. Doç. Dr. Tahir AKGÜL

12. HAFTA MÜHENDİSLİK EKONOMİSİ. Fayda-Maliyet Analizi. Yrd. Doç. Dr. Tahir AKGÜL 12. HAFTA MÜHENDİSLİK EKONOMİSİ Yrd. Doç. Dr. Tahir AKGÜL Fayda-Maliyet Analizi Fayda - Maliyet Analizi Fayda-maliyet analizi, alternatif yatırım projelerinin karşılaştırılmasında kullanılan bir

Detaylı

Ders içeriği (11. Hafta)

Ders içeriği (11. Hafta) 11. Milli Gelir 11.1. Gayri Safi Milli Hasıla 11.2. Gayri safi Yurtiçi Hasıla 11.3. Safi Milli Hasıla 11.4. Milli Gelir 11.5. Nominal ve Reel Milli Gelir 11.6. Şahsi Gelir ve Kullanılabilir Gelir Ders

Detaylı

MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ. Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir.

MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ. Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir. 68 MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir. Mikroiktisat küçük ekonomik birimler (hanehalkı, firmalar ve piyasalar) ile

Detaylı

ENERJİ YATIRIMLARI VE TEŞVİK TEDBİRLERİ

ENERJİ YATIRIMLARI VE TEŞVİK TEDBİRLERİ ENERJİ YATIRIMLARI VE TEŞVİK TEDBİRLERİ TEŞVİK UYGULAMA ve YABANCI SERMAYE GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ANKARA - Nisan 2012 1 TEŞVİK NEDİR? Ekonomik literatürde teşvik kavramı, belirli ekonomik ve sosyal faaliyetlerin

Detaylı

2012 YILI OCAK-EYLÜL DÖNEMİ BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİ 2012 YIL SONU BÜTÇE TAHMİNLERİ 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE TASARISI MEHMET ŞİMŞEK MALİYE BAKANI

2012 YILI OCAK-EYLÜL DÖNEMİ BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİ 2012 YIL SONU BÜTÇE TAHMİNLERİ 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE TASARISI MEHMET ŞİMŞEK MALİYE BAKANI 212 YILI OCAK-EYLÜL DÖNEMİ BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİ 212 YIL SONU BÜTÇE TAHMİNLERİ 213 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE TASARISI 16 EKİM 212 MEHMET ŞİMŞEK MALİYE BAKANI www.maliye.gov.tr EKONOMİK GÖRÜNÜM Küresel

Detaylı

KAFEİN YAZILIM HİZMETLERİ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ DENETİM KOMİTESİ TARAFINDAN SERMAYE PİYASASI KURULU NUN VII-128

KAFEİN YAZILIM HİZMETLERİ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ DENETİM KOMİTESİ TARAFINDAN SERMAYE PİYASASI KURULU NUN VII-128 DENETİM KOMİTESİ TARAFINDAN SERMAYE PİYASASI KURULU NUN VII-128.1 SAYILI PAY TEBLİĞİ NİN 29/5 MADDESİ UYARINCA HAZIRLANAN RAPOR 20.06.2018 1. RAPORUN AMACI Bu raporun amacı, Sermaye Piyasası Kurulu nun

Detaylı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

TÜRKİYE NİN DIŞ TİCARET YAPISI. Doç. Dr. İsmet GÖÇER Aydın İktisat Fakültesi Ekonometri Bölümü

TÜRKİYE NİN DIŞ TİCARET YAPISI. Doç. Dr. İsmet GÖÇER Aydın İktisat Fakültesi Ekonometri Bölümü TÜRKİYE NİN DIŞ TİCARET YAPISI Doç. Dr. İsmet GÖÇER Aydın İktisat Fakültesi Ekonometri Bölümü 1 Ülkeler Niçin Dış Ticaret Yapar? Dış Ticaret Politikası Ödemeler Bilançosunun, cari işlemler hesabında ihracat

Detaylı

Finansal Kesim Dışındaki Firmaların Yurtdışından Sağladıkları Döviz Krediler (Milyon ABD Doları)

Finansal Kesim Dışındaki Firmaların Yurtdışından Sağladıkları Döviz Krediler (Milyon ABD Doları) Bankalardan sağlanan dövizli kredilerde vergisel maliyetler Melike Kılınç I. Giriş Şirketlerin yurtdışı ithalat ihracat işlemleri, döviz cinsinden pozisyon tutmak istemeleri, nihai ürünlerini ya da hizmetlerini

Detaylı

MAKROEKONOMİK ANALİZİN ALTYAPISI: TEMEL MAKROEKONOMİK İLİŞKİLER

MAKROEKONOMİK ANALİZİN ALTYAPISI: TEMEL MAKROEKONOMİK İLİŞKİLER MAKROEKONOMİK ANALİZİN ALTYAPISI: TEMEL MAKROEKONOMİK İLİŞKİLER Bu ünite tamamlandığında; o Ekonomik karar birimlerini ve faaliyetlerini ortaya koyabileceğiz o Ekonomik faaliyetlerin bileşenlerini sıralayabileceğiz

Detaylı

MMC GAYRİMENKUL VE MADENCİLİK SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ DEĞERLEME RAPORU

MMC GAYRİMENKUL VE MADENCİLİK SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ DEĞERLEME RAPORU MMC GAYRİMENKUL VE MADENCİLİK SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ DEĞERLEME RAPORU Hazırlayan: Uluslararası Bağımsız Denetim Anonim Şirketi Halk Sokak Ada İş Merkezi No:46 Kat:4 D:9 Sahrayıcedit, Kadıköy

Detaylı

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013 Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program 22 Kasım 201 Büyüme Tahminleri (%) 4, 4,1 Küresel Büyüme Tahminleri (%) 4,1,2,0 ABD Büyüme Tahminleri (%) 2,,,,,,1,6,6 2,8 2,6 2,4 2,2

Detaylı

T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI YENİ TEŞVİK SİSTEMİ YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI. 15 Kasım 2012 İSTANBUL. Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü

T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI YENİ TEŞVİK SİSTEMİ YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI. 15 Kasım 2012 İSTANBUL. Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI YENİ TEŞVİK SİSTEMİ YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI 15 Kasım 2012 İSTANBUL Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü 1. HAZIRLIK SÜRECİ YENİ TEŞVİK SİSTEMİNİN HEDEFLERİ Ø

Detaylı

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM EKONOMİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM EKONOMİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM EKONOMİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 1.1 Ekonomi... 1 1.2 Gereksinme(ihtiyaç)... 1 1.3 Mal ve hizmet... 2 1.4 Fayda... 3 1.5 Gelir... 4 1.6 Tüketim... 4 1.7 Üretim... 5 1.8 Üretim

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 4 Ekim 2016

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 4 Ekim 2016 ORTA VADELİ PROGRAM (2017-2019) 4 Ekim 2016 İçindekiler 1. Dünya Ekonomisi 2. Orta Vadeli Programın Temel Amaçları ve Büyüme Stratejisi 3. Orta Vadeli Programın (2017-2019) Temel Makroekonomik Büyüklükleri

Detaylı

MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA)

MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA) MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA) 1- Bir ekonomide işsizlik ve istihdamdaki değişimler iktisatta hangi alan içinde incelenmektedir? a) Mikro b) Makro c) Para d) Yatırım e) Milli Gelir

Detaylı

2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ. Zafer YÜKSELER. (19 Haziran 2017)

2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ. Zafer YÜKSELER. (19 Haziran 2017) 2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ Zafer YÜKSELER (19 Haziran 2017) TÜİK, 2017 yılı ilk çeyreğine ilişkin GSYH büyüme hızını yüzde 5 olarak açıklamıştır. Büyüme hızı, piyasa beklentileri olan

Detaylı

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi 2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisadi ve Mali Analiz Yüksek Lisansı Bütçe Uygulamaları ve Mali Mevzuat Dersi Kıvanç

Detaylı

YATIRIM TEŞVİKLERİNDEN İZMİR YETERİNCE PAY ALAMIYOR

YATIRIM TEŞVİKLERİNDEN İZMİR YETERİNCE PAY ALAMIYOR YATIRIM TEŞVİKLERİNDEN İZMİR YETERİNCE PAY ALAMIYOR Övgü PINAR 2012 yılından bu yana yürürlükte olan yatırım teşvik sistemi, ülkemizin stratejik sektörleri için önem arz eden ara mallara olan ithalat bağımlılığını

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( ) ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME (2014-2016) I- Dünya Ekonomisine İlişkin Öngörüler Orta Vadeli Program ın (OVP) global makroekonomik çerçevesi oluşturulurken, 2014-2016 döneminde; küresel büyümenin

Detaylı

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ AYLIK EKONOMİK GÖSTERGELER EKİM 2015 Hazine Müsteşarlığı Matbaası Ankara, 22 Ekim 2015 İÇİNDEKİLER TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELER i I. ÜRETİM I.1.1.

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK...

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK... 1 Kalkınma Ekonomisine Olan Güncel İlgi... 1 Kalkınma Kavramı ve Terminolojisi... 1 Büyüme ve Kalkınma... 1 Kalkınma Terminolojisi... 2 Dünyada Gelir

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAM

ORTA VADELİ PROGRAM T.C. KALKINMA BAKANLIĞI 2016-2018 ORTA VADELİ PROGRAM TEMEL MAKROEKONOMİK VE MALİ HEDEFLER 11 Ocak 2016 T.C. KALKINMA BAKANLIĞI 2016-2018 ORTA VADELİ PROGRAM TEMEL MAKROEKONOMİK VE MALİ HEDEFLER 11 Ocak

Detaylı

YENİ TEŞVİK YASASININ AVANTAJLARINDAN DAHA YÜKSEK ORANLARDA YARARLANMAK İÇİN SON GÜN 31.12.2013

YENİ TEŞVİK YASASININ AVANTAJLARINDAN DAHA YÜKSEK ORANLARDA YARARLANMAK İÇİN SON GÜN 31.12.2013 Erdoğan Karahan Yeminli Mali Müşavir İstanbul Denetim ve YMM AŞ. Genel Müdürü erdogankarahan@istanbulymm.com YENİ TEŞVİK YASASININ AVANTAJLARINDAN DAHA YÜKSEK ORANLARDA YARARLANMAK İÇİN SON GÜN 31.12.2013

Detaylı

GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) GSYH (Gayri Safi Yutiçi Hasıla) GSMH = GSYH ± NDAFG

GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) GSYH (Gayri Safi Yutiçi Hasıla) GSMH = GSYH ± NDAFG GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) GSYH (Gayri Safi Yutiçi Hasıla) GSMH = GSYH ± NDAFG 2 = Çifte hesaplama sorunu NİHAÎ mal ve hizmetlerin fiyatlarının toplamı. Hammadde, ara ve yatırım mallarının fiyatları

Detaylı

Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR

Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın Ölçülmesi Dolaysız ölçme Toplam üretim yaklaşımı Dolaylı ölçme Toplam harcama yaklaşımı Toplam gelir yaklaşımı Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın Ölçülmesi

Detaylı

SEDEFED REKABET KONGRESİ Büyüme Dinamikleri Üzerine Bir Tartışma

SEDEFED REKABET KONGRESİ Büyüme Dinamikleri Üzerine Bir Tartışma SEDEFED REKABET KONGRESİ Büyüme Dinamikleri Üzerine Bir Tartışma Panel: Özel Sektörün Büyümeye Yaklaşımı, Şirketler Kesiminden Uygulama Örnekleri İstanbul 8 Kasım 2007 Ülkemiz son 5 yılda hızlı bir büyüme

Detaylı

Prof. Dr. Güven SAYILGAN Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe-Finansman Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Güven SAYILGAN Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe-Finansman Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PLANLAMA FİNANSAL Prof. Dr. Güven SAYILGAN Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe-Finansman Anabilim Dalı Öğretim Üyesi SERMAYE MALİYETİ 2 Sermaye Maliyeti Bilançonun pasif

Detaylı

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ 2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ TEPAV EPRI Dış Politika Etütleri AB Çalışma Grubu 9 Kasım 2005 Ankara Zeynep Songülen

Detaylı

2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ TÜRKİYE EKONOMİ KURUMU TARTIŞMA METNİ 2003/6 http://www.tek.org.tr 2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Zafer Yükseler Aralık, 2003

Detaylı

Ekonomide Uzun Dönem. Bilgin Bari İktisat Politikası 1

Ekonomide Uzun Dönem. Bilgin Bari İktisat Politikası 1 Ekonomide Uzun Dönem Bilgin Bari İktisat Politikası 1 Neden bazı ülkeler zengin bazı ülkeler fakir? Bilgin Bari İktisat Politikası 2 Bilgin Bari İktisat Politikası 3 Bilgin Bari İktisat Politikası 4 Bilgin

Detaylı

EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER

EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER 4.bölüm EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI 1.Kaynak Dağılımında Etkinlik:

Detaylı

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ AYLIK EKONOMİK GÖSTERGELER KASIM 2016 Hazine Müsteşarlığı Matbaası Ankara, 30 Kasım 2016 İÇİNDEKİLER TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELER i I. ÜRETİM I.1.1.

Detaylı

11.10.2015. Faktör Donatımı Teorisi (Heckscher Ohlin) Karşılaştırmalı Üstünlüklere Eleştiri. Heckscher Ohlin Modelinden Çıkartılan Teoremler

11.10.2015. Faktör Donatımı Teorisi (Heckscher Ohlin) Karşılaştırmalı Üstünlüklere Eleştiri. Heckscher Ohlin Modelinden Çıkartılan Teoremler Faktör Donatımı Teorisi (Heckscher hlin) Karşılaştırmalı Üstünlüklere Eleştiri Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi uluslararası emek verimliliğindeki farklılıkların nedeni üzerinde durmamaktadır. Bu açığı

Detaylı

PROJE ANALİZİNDE KULLANILAN TEKNİKLER Kubilay Kavak Mart-2012 A) TEMEL BİLGİLER Temel Tanımlar Proje Analizi: Bir yatırımın yaratacağı faydaları ve yol açacağı maliyetleri karşılaştırarak yatırım teklifinin

Detaylı

T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI ŞUBAT 2015

T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI ŞUBAT 2015 T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI ŞUBAT 2015 İZMİR YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİNİN HEDEFLERİ 1. Mevzuat ve Hedefler Tasarrufların katma değeri yüksek yatırımlara yönlendirilmesi, Üretim ve

Detaylı

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002. C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002. DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI NIN GELİR DAĞILIMINDA ADALETSİZLİK VE YOKSULLUK SORUNUNA YAKLAŞIMI (SEKİZİNCİ

Detaylı

İHRACATIN FİNANSMANI METİN TABALU / TİM GENEL SEKRETER YARDIMCISI

İHRACATIN FİNANSMANI METİN TABALU / TİM GENEL SEKRETER YARDIMCISI 1 İHRACATIN FİNANSMANI METİN TABALU / TİM GENEL SEKRETER YARDIMCISI 4 EKİM 2013 2004-1 2004-4 2005-3 2006-2 2007-1 2007-4 2008-3 2009-2 2010-1 2010-4 2011-3 2012-2 2013-1 TÜRKİYE DE GSYH İTHALAT İLİŞKİSİ

Detaylı

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği Dış Ticaret Politikası Temel İki Politika Korumacılık / İthal İkameciliği Genel olarak yurt dışından ithal edilen nihai tüketim mallarının yurt içinde üretilmesini; böylece dışa bağımlılığın azaltılmasını

Detaylı

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE SANAYİLEŞMENİN DİNAMİKLERİ VE TEKNOLOJİNİN ETKİNLİĞİNDE SANAYİLEŞME

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE SANAYİLEŞMENİN DİNAMİKLERİ VE TEKNOLOJİNİN ETKİNLİĞİNDE SANAYİLEŞME T.C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE SANAYİLEŞMENİN DİNAMİKLERİ VE TEKNOLOJİNİN ETKİNLİĞİNDE SANAYİLEŞME Betül BÜYÜKÇIVGIN Yüksek Lisans Tezi

Detaylı

YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ

YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ T.C. Ekonomi Bakanlığı TEŞVİK UYGULAMA VE YABANCI SERMAYE GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ Dr. Mehmet Yurdal ŞAHİN Genel Müdür Yardımcısı 11 Şubat 2016, ANKARA Sunum Planı 1. Yatırım Teşvik Sistemi

Detaylı

İNŞAAT MALİYETLERİNİN HESAPLANMASINA YÖNELİK BİR ÖRNEK

İNŞAAT MALİYETLERİNİN HESAPLANMASINA YÖNELİK BİR ÖRNEK İNŞAAT İŞLERİ HARCAMA TUTARININ BELİRLENMESİ Yapı birim metrekare maliyetleri Maliye ve Gümrük Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından hesaplanarak yayınlanır. Bununla birlikte, özel kişilerin

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Önsöz... iii İçindekiler... v Giriş... 1 BİRİNCİ BÖLÜM DIŞ TİCARET TEORİLERİ

İÇİNDEKİLER. Önsöz... iii İçindekiler... v Giriş... 1 BİRİNCİ BÖLÜM DIŞ TİCARET TEORİLERİ İÇİNDEKİLER Önsöz... iii İçindekiler... v Giriş... 1 BİRİNCİ BÖLÜM DIŞ TİCARET TEORİLERİ 1. KLASİK DIŞ TİCARET TEORİLERİ... 4 1.1. Merkantilizm... 4 1.2. Fizyokrasi... 5 2. NEO KLASİK DIŞ TİCARET TEORİLERİ...

Detaylı

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ DEVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ DEVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ DEVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ Sayı : DPÖ 0.00.28-07/ Konu: 2006-2007 Yıllarında KKTC nde Ekonomik Gelişmeler Lefkoşa, 6 Aralık 2007 BASIN BİLDİRİSİ 2006-2007 YILLARINDAKİ EKONOMİK

Detaylı

Dış Ticaret Politikasının Amaçları

Dış Ticaret Politikasının Amaçları Dış Ticaret Politikasının Amaçları Dış Ödeme Dengesizliklerinin Giderilmesi Bir ülkede fazla olan döviz talebinin azaltılması için kullanılabilir. Dış rekabetten korunma Uluslararası rekabete dayanacak

Detaylı

TEMEL MAKRO EKONOMİ SORUNLARI VE POLİTİKA ARAÇLARI. Dr. Öğretim Üyesi Yasemin TELLİ ÜÇLER

TEMEL MAKRO EKONOMİ SORUNLARI VE POLİTİKA ARAÇLARI. Dr. Öğretim Üyesi Yasemin TELLİ ÜÇLER TEMEL MAKRO EKONOMİ SORUNLARI VE POLİTİKA ARAÇLARI Dr. Öğretim Üyesi Yasemin TELLİ ÜÇLER EKONOMİK BÜYÜME SORUNU Ekonomik büyüme, ekonominin üretim kapasitesinin artırılması daha fazla mal ve hizmet üretilmesidir.

Detaylı

2018/1. Dönem Deneme Sınavı.

2018/1. Dönem Deneme Sınavı. 1. Aşağıdakilerden hangisi mikro ekonominin konuları arasında yer almamaktadır? A) Tüketici maksimizasyonu B) Faktör piyasası C) Firma maliyetleri D) İşsizlik E) Üretici dengesi 2. Firmanın üretim miktarı

Detaylı

Tarımsal Gelir Politikası/Amaç

Tarımsal Gelir Politikası/Amaç Tarımsal Gelir Politikası/Amaç Belli bir yaşam standardı sağlayacak düzeye eriştirmek, Sektörler arasında kişi başına gelir farklılığı azaltmak Sektörde gelir dağılımını bireyler ve bölgeler arasında denge

Detaylı

YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ

YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ Ahmet GÜNEŞ Dış Ticaret Uzmanı BURSA 21/05/2015 1 SUNUM PLANI 1. Yeni Teşvik Sisteminin Hazırlık Süreci

Detaylı

YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ VE ATIK YÖNETİMİ DESTEKLERİ

YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ VE ATIK YÖNETİMİ DESTEKLERİ T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ VE ATIK YÖNETİMİ DESTEKLERİ Ahmet GÜNEŞ Dış Ticaret Uzmanı ANKARA 21/10/2015 1 SUNUM PLANI 1. Teşvik Sisteminin

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014 ORTA VADELİ PROGRAM (2015-201) 8 Ekim 2014 DÜNYA EKONOMİSİ 2 2005 2006 200 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 T 2015 T Küresel Büyüme (%) Küresel büyüme oranı kriz öncesi seviyelerin altında seyretmektedir.

Detaylı

tepav Mart2011 N201139 POLİTİKANOTU Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

tepav Mart2011 N201139 POLİTİKANOTU Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı POLİTİKANOTU Mart2011 N201139 tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Sarp Kalkan 1 Politika Analisti, Ekonomi Etütleri Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Cari açık, uzun yıllardan

Detaylı

Büyümeyi Sürdürmek: Yurtiçi Tasarrufların Önemi

Büyümeyi Sürdürmek: Yurtiçi Tasarrufların Önemi Büyümeyi Sürdürmek: Yurtiçi Tasarrufların Önemi Eser Pirgan Matur Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Dairesi Kalkınma Bakanlığı 24 Ekim 2014 03.11.2014 1 Sunum Planı Yurtiçi Tasarrufların Kalkınma

Detaylı

TOS 408 EKONOMİ İnşaat Mühendisliği Bölümü

TOS 408 EKONOMİ İnşaat Mühendisliği Bölümü TOS 408 EKONOMİ İnşaat Mühendisliği Bölümü Ekonomi Bölüm 1 Gider Mühendisliği ve Değer Mühendisliği 3 Giriş İşletmeler kar, getiri sağlamak veya bir amacı elde etmek için kurulurlar. Yaşam döngüsü içerisinde

Detaylı

Uluslararası Tarım ve Gıda Politikası II

Uluslararası Tarım ve Gıda Politikası II Uluslararası Tarım ve Gıda Politikası II DIŞ TİCARET POLİTİKALARI Doç.Dr.Tufan BAL Not: Bu sunuların hazırlanmasında çeşitli internet siteleri ve ders notlarından faydalanılmıştır. Giriş Tarım Ürünleri

Detaylı

YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ

YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ M. Özger BOZOĞLU Dış Ticaret Uzmanı Ahmet GÜNEŞ Dış Ticaret Uzmanı İSTANBUL 10/12/2014 1 SUNUM PLANI 1.

Detaylı

EKONOMİ BAKANLIĞI YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI PROJE BAZLI DESTEK SİSTEMİ YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ

EKONOMİ BAKANLIĞI YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI PROJE BAZLI DESTEK SİSTEMİ YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİ PROJE BAZLI DESTEK SİSTEMİ Yatırım Teşvik Sistemi (2012/3305) BÖLGESEL TEŞVİKLER ÖNCELİKLİ YATIRIMLAR BÜYÜK ÖLÇEKLİ YATIRIMLAR STRATEJİK YATIRIMLAR

Detaylı

EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ. 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ. 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ EĞİTİM VE EKONOMİ İNSAN SERMAYESİ KURAMI EĞİTİM VE EKONOMİK BÜYÜME EĞİTİM

Detaylı

PROJENİN TAHMİNİ FİNANSAL TABLOLARININ HAZIRLANMASI Kubilay Kavak Mart-2012 A) BAŞLANGIÇ YATIRIM HARCAMALARI Proje fikrinin geliştirilebilmesi için gerekli tüm yatırım özellikleri belirlenir. Tüm yatırım

Detaylı

AB Ülkelerinin Temel Ekonomik Göstergeleri Üye ve Aday Ülkeler

AB Ülkelerinin Temel Ekonomik Göstergeleri Üye ve Aday Ülkeler AB inin Temel Ekonomik Göstergeleri Üye ve Sayfa No Nüfus (Bin Kişi) 1 Nüfus Artış Hızı (%) 2 Cari Fiyatlarla GSYİH (Milyar $) 3 Kişi Başına GSYİH ($) 4 Satınalma Gücü Paritesine Göre Kişi Başına GSYİH

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ...

BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ... 1 A. Kayıt Dışı Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 B. Kayıt Dışı Ekonominin Nedenleri... 4 C. Kayıt Dışı Ekonominin Büyüklüğü...

Detaylı

Gümrük Tarifeleri. Gümrük Tarifesi Esasları. Gümrük Tarifelerinin Geleneksel Amaçları

Gümrük Tarifeleri. Gümrük Tarifesi Esasları. Gümrük Tarifelerinin Geleneksel Amaçları Gümrük Tarifeleri Gümrük Tarifelerinin Geleneksel Amaçları Hazineye Gelir Sağlamak Yoğun kullanılan ithal malları üzerine konulur. Rekabetten Koruma Sağlamak İthal ikamesi amacıyla bir sektörün korunması

Detaylı

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2 İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2 PLANLAMAYI GEREKTİREN UNSURLAR Sosyalist model-kurumsal tercihler Piyasa başarısızlığı Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunları 2

Detaylı

BAKANLAR MEDYA ANONİM ŞİRKETİ. Halka Arzdan Elde Edilen Fonların Kullanımına Dair II. Yönetim Kurulu Raporu

BAKANLAR MEDYA ANONİM ŞİRKETİ. Halka Arzdan Elde Edilen Fonların Kullanımına Dair II. Yönetim Kurulu Raporu BAKANLAR MEDYA ANONİM ŞİRKETİ Halka Arzdan Elde Edilen Fonların Kullanımına Dair II. Yönetim Kurulu Raporu 10.03.2014 Raporun Konusu: Bakanlar Medya Anonim Şirketinin (raporda kısaca Şirket olarak da ifade

Detaylı

BASIN TANITIMI TÜRKİYE DE BÜYÜMENİN KISITLARI: BİR ÖNCELİKLENDİRME ÇALIŞMASI

BASIN TANITIMI TÜRKİYE DE BÜYÜMENİN KISITLARI: BİR ÖNCELİKLENDİRME ÇALIŞMASI BASIN TANITIMI TÜRKİYE DE BÜYÜMENİN KISITLARI: BİR ÖNCELİKLENDİRME ÇALIŞMASI İzak Atiyas Sabancı Üniversitesi ve Rekabet Forumu Ozan Bakış Rekabet Forumu 29 Kasım 2011 Büyüme performansı 2000 li yıllar,

Detaylı

İthalat 5 birim olduğuna göre, toplam talep kaç birimdir?

İthalat 5 birim olduğuna göre, toplam talep kaç birimdir? ÇALIŞMA SORULARI MAKRO İKTİSAT SORU ÇÖZÜMLER 1- Toplam tüketim fonksiyonu C = 120 + 0,8 (Yd) ve T = 50 + 0,2 Y ise, Gelir 2500 birim olduğunda toplam tüketim harcamaları kaçtır? (C: tüketim miktarı, Y:

Detaylı

Tarım Ekonomisi. viii

Tarım Ekonomisi. viii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER iii v BİRİNCİ BÖLÜM 1. TARIM EKONOMİSİNE GİRİŞ 1 1.1. Ekonomik Faaliyetler 2 1.1.1. Üretim 2 1.1.2. Mübadele 3 1.1.3. Tüketim 4 1.2. Tarım Ekonomisi ve Kapsamı 4 1.2.1. Tanımı

Detaylı

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ VİZYON BELGESİ (TASLAK) Türkiye 2053 Stratejik Lokomotif Sektörler MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ Millet Hafızası ve Devlet Aklının bize bıraktığı miras ve tarihî misyon, İstanbul un Fethinin

Detaylı

1930 DÜNYA BUHRANI DÂHİL, TÜRKİYE BU KADAR AĞIR KRİZ YAŞAMADI.

1930 DÜNYA BUHRANI DÂHİL, TÜRKİYE BU KADAR AĞIR KRİZ YAŞAMADI. ESFENDER KORKMAZ CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ 30 HAZİRAN 2009 BASIN BİLDİRİSİ 1930 DÜNYA BUHRANI DÂHİL, TÜRKİYE BU KADAR AĞIR KRİZ YAŞAMADI. Türkiye 2009 un (Ocak- Şubat-Mart aylarında) ilk çeyreğinde tüm

Detaylı

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM GİDER MÜHENDİSLİĞİ VE DEĞER MÜHENDİSLİĞİ

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM GİDER MÜHENDİSLİĞİ VE DEĞER MÜHENDİSLİĞİ İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM GİDER MÜHENDİSLİĞİ VE DEĞER MÜHENDİSLİĞİ I. Gider Mühendisliği... 5 Gider Mühendisliğinin Metodolojisi 7, Gider Mühendisliğinde Verimliliğin Ölçülmesi 8, Gider Mühendisliğinin

Detaylı

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı Ekonomi Bülteni, Sayı: 40 Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı Ekonomik Araştırma ve Strateji Dr. Saruhan Özel Ezgi Gülbaş Orhan Kaya Deniz Bayram 1 DenizBank

Detaylı

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA 1 Korunaksız İstihdam-Vulnerable employment (Çalışan Yoksulluğu-Working Poverty) ILO Genel direktörü Juan Somavia nın 1999 yılında ILO gündemine getirdiği ve Türkiye de işverenler tarafından DÜZGÜN İŞ,

Detaylı

1 OCAK - 31 ARALIK 2015 HESAP DÖNEMİNE AİT PERFORMANS SUNUŞ RAPORU (Tüm tutarlar, aksi belirtilmedikçe Türk Lirası ( TL ) cinsinden ifade edilmiştir.

1 OCAK - 31 ARALIK 2015 HESAP DÖNEMİNE AİT PERFORMANS SUNUŞ RAPORU (Tüm tutarlar, aksi belirtilmedikçe Türk Lirası ( TL ) cinsinden ifade edilmiştir. A. TANITICI BİLGİLER PORTFÖYE BAKIŞ YATIRIM VE YÖNETİME İLİŞKİN BİLGİLER Halka arz tarihi: 23 Temmuz 2014 31 Aralık 2015 tarihi itibariyle Fon un Yatırım Amacı Portföy Yöneticileri Fon Toplam Değeri Portföyünde

Detaylı

Bölgeler. 6. Bölge (Şanlıurfa) 50 90 60 90 80 20

Bölgeler. 6. Bölge (Şanlıurfa) 50 90 60 90 80 20 T. C. KARACADAĞ KALKINM A AJANSI Şanlıurfa Yatırım Destek Ofisi YENİ DEVLET TEŞVİKLERİ İLE GELEN BÜYÜK FIRSATLAR Şanlıurfa Yeni Teşvik Sistemine göre 6. Bölgede yer almakta olup, Desteklenen Sektörlerin

Detaylı

Gümrük Tarifeleri. Gümrük Tarifesi Esasları. Gümrük Tarifelerinin Geleneksel Amaçları

Gümrük Tarifeleri. Gümrük Tarifesi Esasları. Gümrük Tarifelerinin Geleneksel Amaçları Gümrük arifeleri Gümrük arifelerinin Geleneksel maçları Hazineye Gelir ağlamak Yoğun kullanılan ithal malları üzerine konulur. ekabetten oruma ağlamak İthal ikamesi amacıyla bir sektörün korunması amacıyla

Detaylı

Vahap Tolga KOTAN Murat İNCE Doruk ERGUN Fon Toplam Değeri 877.247,49 Fonun Yatırım Amacı, Stratejisi ve Riskleri

Vahap Tolga KOTAN Murat İNCE Doruk ERGUN Fon Toplam Değeri 877.247,49 Fonun Yatırım Amacı, Stratejisi ve Riskleri A. TANITICI BİLGİLER PORTFÖY BİLGİLERİ YATIRIM VE YÖNETİME İLİŞKİN BİLGİLER Halka Arz Tarihi 07/11/2008 Portföy Yöneticileri 31.03.2010 tarihi itibariyle Vahap Tolga KOTAN Murat İNCE Doruk ERGUN Fon Toplam

Detaylı

T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI

T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI T.C. EKONOMİ BAKANLIĞI YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI 20 ŞUBAT 2014 ANKARA SUNUM PLANI 1.Teşvik Sistemi 2.Atık Geri Kazanım veya Bertaraf Tesisi Yatırımları 3.Alt Bölge Destekleri 2 SUNUM PLANI 1.Teşvik

Detaylı

İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi, makro iktisadın kökenini oluşturur.

İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi, makro iktisadın kökenini oluşturur. 1-John Maynard Keynes in en önemli eseri ve bu eserin içeriği nedir? İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi, makro iktisadın kökenini oluşturur. 2-Keynes in geliştirdiği görüş nedir? Toplam talebin istihdamı

Detaylı

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. KATKI EMEKLİLİK YATIRIM FONU

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. KATKI EMEKLİLİK YATIRIM FONU FİBA PORTFÖY YÖNETİMİ A.Ş. TARAFINDAN YÖNETİLEN AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. KATKI EMEKLİLİK YATIRIM FONU 1 OCAK - 30 HAZİRAN 2018 HESAP DÖNEMİNE AİT PERFORMANS SUNUM RAPORU PERFORMANS SUNUM RAPORU NUN

Detaylı

Sunu planı. Sunu Planı. Slayt No 3-6 Tekstil ve Hazır Giyim Sektörlerinin Brüt Katma Değeri. 7-8 Sektörlerin Büyüme Eğilimleri

Sunu planı. Sunu Planı. Slayt No 3-6 Tekstil ve Hazır Giyim Sektörlerinin Brüt Katma Değeri. 7-8 Sektörlerin Büyüme Eğilimleri YÖNETİCİ ÖZETİ Sunu planı Sunu Planı Slayt No 3-6 Tekstil ve Hazır Giyim Sektörlerinin Brüt Katma Değeri 7-8 Sektörlerin Büyüme Eğilimleri 9-11 Tekstil ve Hazır Giyim İstihdamı 12 İşyeri Sayısı 13 Sektörün

Detaylı

TÜRKİYE DE MAHALLİ İDARELERİN MALİ YAPISI

TÜRKİYE DE MAHALLİ İDARELERİN MALİ YAPISI TÜRKİYE DE MAHALLİ İDARELERİN MALİ YAPISI Erhan USTA Devlet Planlama Teşkilatı 22 Mayıs 2008 Sunuş Planı Ülkemizde belediyelerin kaynak ve harcamalarının Gelişimi Artış nedenleri Kullanımı Belediyelerde

Detaylı

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Makro İktisat II Örnek Sorular 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Tüketim harcamaları = 85 İhracat = 6 İthalat = 4 Hükümet harcamaları = 14 Dolaylı vergiler = 12

Detaylı

PERGAMON STATUS DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ FİYAT TESPİT RAPORUNA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME RAPORU

PERGAMON STATUS DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ FİYAT TESPİT RAPORUNA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME RAPORU PERGAMON STATUS DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ FİYAT TESPİT RAPORUNA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME RAPORU 12 Mayıs 2016 Pergamon Status Dış Ticaret Anonim Şirketi Halka Arz Fiyat Tespit Raporuna İlişkin Değerlendirme

Detaylı

KONUT SEKTÖRÜNÜN VERGİ YÜKÜ VE ÖNERİLER 07.05.2013

KONUT SEKTÖRÜNÜN VERGİ YÜKÜ VE ÖNERİLER 07.05.2013 KONUT SEKTÖRÜNÜN VERGİ YÜKÜ VE ÖNERİLER 07.05.2013 A) ÖRNEK BİR KONUT PROJESİ BAZINDA VERGİ YÜKÜ Aşağıdaki çalışmada, örnek olarak 100 konutluk bir gayrimenkul projesi belirli varsayımlarla ele alınarak,

Detaylı

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM GENEL OLARAK YATIRIM VE YATIRIM PROJELERİ

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM GENEL OLARAK YATIRIM VE YATIRIM PROJELERİ İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM GENEL OLARAK YATIRIM VE YATIRIM PROJELERİ PLANLAMA... 1 PLANLAMANIN ÖZELLİKLER... 3 YATIRIM PROJESİ... 4 YATIRIM PROJELERİNİN SINIFLANDIRILMASI... 5 Yeni Mal ve Hizmet Üretmeye

Detaylı

AÇIKLANAN SON EKONOMİK GÖSTERGELERDE AYLIK DEĞERLENDİRME RAPORU

AÇIKLANAN SON EKONOMİK GÖSTERGELERDE AYLIK DEĞERLENDİRME RAPORU AÇIKLANAN SON EKONOMİK GÖSTERGELERDE AYLIK DEĞERLENDİRME RAPORU BÜYÜME 2011 yılı dördüncü döneme ilişkin hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla değeri bir önceki yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla

Detaylı

2009 VS 4200-1. Gayri Safi Yurt içi Hasıla hangi nitelikte bir değişkendir? ) Dışsal değişken B) Stok değişken C) Model değişken D) kım değişken E) içsel değişken iktist TEORisi 5. Kısa dönemde tam rekabet

Detaylı

1 OCAK - 30 HAZİRAN 2017 DÖNEMİNE AİT PERFORMANS SUNUŞ RAPORU VE YATIRIM PERFORMANSI KONUSUNDA KAMUYA AÇIKLANAN BİLGİLERE İLİŞKİN RAPOR

1 OCAK - 30 HAZİRAN 2017 DÖNEMİNE AİT PERFORMANS SUNUŞ RAPORU VE YATIRIM PERFORMANSI KONUSUNDA KAMUYA AÇIKLANAN BİLGİLERE İLİŞKİN RAPOR KATILIM DEĞİŞKEN GRUP EMEKLİLİK YATIRIM FONU (Eski Unvanıyla KATILIM EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. GRUP ALTERNATİF ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU ) 1 OCAK - 30 HAZİRAN 2017 DÖNEMİNE AİT VE YATIRIM PERFORMANSI

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Eşref Savaş BAŞCI

Yrd. Doç. Dr. Eşref Savaş BAŞCI SERMAYE MALİYETİ Yrd. Doç. Dr. Eşref Savaş BAŞCI İçerik Öz Sermaye Maliyeti İmtiyazlı Hisse Senedi Maliyetinin Yaygın (Adi) Hisse Senedinin Maliyetinin Finansal Varlıkları Fiyatlama Modeline Göre Özsermaye

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ SON GELİŞMELER

TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ SON GELİŞMELER TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ SON GELİŞMELER 27 EKİM 2017 BÜYÜME VE MİLLİ GELİR Kişi Başına GSYH, cari fiyatlarla 2013 yılında 12.480 dolar, 2014 yılında 12.112 dolar, 2015 yılında 11.019 dolar, 2016 yılında

Detaylı

Marmaray ın Ekonomik Faydalarının Değerlendirilmesi

Marmaray ın Ekonomik Faydalarının Değerlendirilmesi Marmaray ın Ekonomik Faydalarının Değerlendirilmesi Tarihte ilk defa, Avrupa ile Asya'yı birbirine demiryolu ile bağlayan Marmaray; 29 Ekim 2013 te hizmete açıldı. İstanbul'da, iki kıtayı bir araya getiren;

Detaylı