Mart 2015
Kafka nın Faresi Muharrem EROĞLU Öff, dedi fare. Dünya da günden güne daralıyor. İlkin bir genişti ki, korktum, koştum ileri, uzakta, sağlı sollu duvarları görür görmez dünyalar benim oldu. Ama bu uzun duvarlar da öyle çabuk birbirlerine doğru ilerliyorlar ki, en son odadayım işte; orada, köşede de kapan duruyor, gitgide kısılacağım kapana. Kedi: Sen de öyleyse yönünü değiştir, dedi ve kedi fareyi yedi. Gitmem gerek bu şehirden. Kafka nın faresi olmamak için gitmeliyim. O kediye yem olmamak ve bir gün, sabah kalktığımda böceğe dönüşmemek için gitmeliyim. Samsa olmama ramak kalmışken ve güneş daha doğmamışken gitmeliyim bu şehirden. Gitmem gerek bu şehirden. Silmeliyim zihnimden geçenleri. Yaralarımı sarmalıyım. Kanayan yerlerimi kapatmalıyım. Kimse bilmemeli bir enkaza dönüştüğümü. Alelacele koşup, yaşama sığınmalıyım. Hem istediğin zaman yalnız kalabilmek, mutluluğun en önemli şartı değil mi? Gitmem gerek bu şehirden. Hem de hemen Mevsim kışa çalarken ve soğuk acı vermeye başladığında gitmeliyim. Çıplak kalmış ağaçlar utanmaya başladığında ve kar örtemediğinde günahları gitmem gerek. Kömür kokusu, burnumun direğini sızlattığında ve pis kokulu bu şehir, karanlığa bulandığında gitmeliyim. Odandan çıkman gerekmez, masanda oturmaya devam et ve dinle... Dinleme bile, sadece bekle... Bekleme bile, gerçekten sakin ve yalnız ol. Dünya özgürce sunacaktır kendini sana... Maskesinden sıyrılmak için başka seçeneği yok, huşu içinde yuvarlanacaktır ayaklarının dibine. Ya Kafka yanılıyorsa. Gerçekten sakin ve sabırlı olmak bir canavarla vuruşmak için yeterli mi? Bu dünya, bu şehir kandırır beni. Yani her zaman yaptığı gibi. Maskeleri sonsuzdur. Bir melek gibi gelir önce. Sonra ensende şeytanın nefesini hissedersin. Yok inanmam. Bu şehir kandırır beni. Ne bu şehir ne bu dünya sunmaz özgürce kendini. Ve şimdi kandırılamayacak kadar kirlendim. Kandırılamayacak kadar geç kaldım hayata Güneşimi, yani ışığımı söndürerek gidiyorum. Böceklerden, haşerelerden korunmak için. Hiçbir kötülük beni fark etmesin. Ben karanlığı seçiyorum. Evin ışıklarını söndürüyorum, gece lambası kırık dökük... Gitmem gerek bu şehirden. Yeniden nefes alabilmek için, koşarcasına, ardıma bakmadan. Ya siz, gitmek istemez misiniz? Yani her şey yerli yerinde ve tüm olanlar, olması gerektiği gibi mi? Yani herkes, siz ve diğerleri haklı; ben giderken yanılıyor muyum? Hakikaten bilmiyorum. Tek bildiğim gitmenin, kalmaktan daha sahici olduğu. Giderken bu şehirden, tek bir isteğim var sizden. Lütfen, eğer gelecekseniz de aynı yerlere gitmeyelim. Sonuçta biz birbirimizden kaçıyoruz değil mi?
Eş seçimi insan yaşantısındaki en önemli kararlardan biridir. Kişinin geri kalan hayatı, vereceği kararla birlikte birçok yönden olumlu veya olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Bu kararla birlikte nasıl bir yaşam sürdüreceğine ve kimden çocuk sahibi olup kiminle birlikte çocuk yetiştireceğine karar vermiş olmaktadır. Araştırmalar eş seçimini etkileyen pek çok faktör olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunlar yaş, etnik köken, yerleşim yeri, fiziksel özellikler, tutum ve düşünce benzerliği, iletişim şekli ve kişilik özellikleri olarak çeşitlenmektedir. Peki siz eşinizi hangi kriterlere göre seçtiniz ya da seçeceksiniz? Eş seçimi ile ilgili araştırmalarda görülmektedir ki, tercihler toplumsal faktörlere ve zamana bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bireylerin eşlerini nasıl seçtikleri ile ilgili olarak çeşitli kuramlar ve tezler ortaya atılmıştır. Bu kuramlar incelendiğinde 5 farklı eş seçme kuramı dikkati çekmektedir. Bunlar: 1.Psikanalitik Kuram: Freud ve psikanalitik kuram, eş seçimini büyük ölçüde çocukluk yaşlarında karşı cinsten ebeveyne duyulan hayranlığın etkilediğini savunmaktadır. Dolayısıyla kız çocuklar babalarına benzer kişileri, erkek çocuklar ise annelerine benzer kişileri kendilerine eş olarak seçebilmektedirler. Evlilik ilişkisi içinde eşler karşı tarafta kendi ebeveynlerinin özelliklerini ararlar ve görmek isterler. 2.Ortak Özellikler (Homogami) Kuramı: Ortak özellikler kuramına göre evlenecek kişilerin benzer yönlerinin çok olmasının, evlilikte başarı şansını arttıracağına inanılmaktadır. Bu kuramda kişiler ekonomik durum, dini inanç, ırk, eğitim, yaş gibi konularda kendilerine benzer ya da yakın kişileri eş olarak seçmektedir. Burada temel olan şey, benzerlikler arttıkça çatışma ve anlaşmazlıkların az olacağı ve mutlu olma olasılıklarının yüksek olacağı inancıdır. Ayrıca bu tür evliliklerde çıkabilecek sorunlar eşlerin birbirlerini daha iyi anlaması ve etkileşimlerinin kolay olması sebebiyle daha çabuk çözülebilmektedir. EŞ SEÇME KURAMLARI FİLİZ DOĞAN 4.Birbirini Tamamlayan Gereksinimler Kuramı: Birbirini tamamlayan gereksinimler kuramına göre bireysel gereksinimlerin doyumu önemlidir ve birbirine benzeyen ve birbirini tamamlayan özellikler eş seçmede ön plandadır. Kişi eş seçimini yaparken bir nevi kendi eksikliklerini giderme çabasındadır. Bireylerin farklı gereksinimlere sahip olması, bazı gereksinimlerin erkekler bazı gereksinimlerin kadınlar için daha önemli olması dolayısıyla birbirine benzer ya da birbirini tamamlayan gereksinimlere sahip olan çiftlerin evlilik ilişkilerinde daha başarılı olacakları savunulmaktadır. 5-Uyaran-Değer-Rol Kuramı: Bu kuram tanışmadan evliliğe giden süreci vurgulamaktadır. "Uyaran-değer-rol kuramını" geliştiren Murstein (1982) göre, eşler, kendilerine en iyi davranmaya çalışan, bireyleri seçerler. Eşler, birbirlerinin "yarar" ve "sadakatini", aralarındaki ilişkilerin farklı noktalarında test ederler ve denerler. "Uyaran" dönemi kadın ve erkeğin ilk tanıştığı ve birbirini gördüğü ve ilk izlenimlerin alındığı dönemdir." Başlangıç değerlendirmeleri tarafların dış görünümü, sosyal ve zihinsel özelliklerine göre yapılır. Eğer ilk izlenim iyi ise ikinci dönem, "değerlerin karşılaştırılması" dönemine geçilir. Bu dönem kişilerin ilgi, tutum, inanç ve gereksinimlerinin birbirine uygunluğunun belirlendiği ve "sözel" olarak ifade edildiği bir dönemdir. Son dönem veya "rol dönemi" esnasında eşler, evlilikte ve birliktelikte "birbirini tamamlayıcı" veya "birbirine uyan rollerinin" olup olmadığım test edip denerler ve bir sonuca ulaşırlar. Yukarıda bahsi geçen beş kuramdan, araştırma sonuçları eş seçiminde benzerlikleri çok olan kişilerin kuracağı evliliklerin başarılı olma şansının daha yüksek olabileceğini ve ortak Özellikler çoğaldıkça evlilikte uyum şansının da artacağını ifade etmektedirler. Eşlerin çoğu yönden birbirine benzemesi, ortak bir yaşam sürmede, çocuk yetiştirmede, ortak bir sosyal hayat sürmede eşlerin işlerini çok kolaylaştırdığı belirtilmektedir. 3. Zıt Özellikler (Heterogami) Kuramı: Zıt özellikler kuramına göre(winch, 1958), eş seçiminde bireylerin kendilerinde olmayan niteliklere sahip olan kişileri seçmelerinin evlilik başarısını artıracağına inanılmaktadır. Kişiler kendi kişilik ve tarzlarına zıt kişilerle evlenmeyi seçip huzursuzluk çıkma ihtimalini en aza indirmeyi amaçlamaktadırlar. Örneğin evli çiftlerden erkeğin başat, kadının çekinik özellikte olması gibi. Ayrıca özellikleri zıt olan çiftlerin bir araya gelmesi durumunda konuşulan konu ve yaşantıların da çeşitlilik ve zenginlik kazanacağı, bunun da evlilikte mutluluğu arttıracağı belirtilmektedir.
AKRAN ZORBALIĞI AHMET LAZCAN Erken yaşlarda saldırganlık olarak kendini gösteren zorbalık sonraki dönemde silah taşıma, tecavüz, soygunculuk ve gasp gibi çok ciddi sonuçlara öncülük edebilir (Özdinçer Aslan, 2008). Bernstein ve Watson zorbaların empati gücünün çok zayıf olduğunu bulmuşlardır (Akt: Kartal, Bilgin, 2007). ZORBALIĞIN YOL AÇTIĞI SORUNLAR Araştırmalar akran zorbalığına maruz kalan bireylerin süre giden hayatlarında şu tür sorunlarla karşılaştığını ortaya koymuştur: * Düşük ya da zayıf benlik algısı Telefonun *Okulda başarısızlık alarmını kurarak bir sonraki gün için koyuyoruz başımızı yastığımıza. * Kendine güvensizlik İple çekiğimiz hafta sonuna eriyoruz nihayet. Alarmı kurulmamış bir günün hafifliğiyle uyanıyoruz keyifle. Bu ne yoğunluk * Uyku ve yeme bozuklukları cümleleri eşliğinde kapısından giriyoruz, büyüleyen AVM lere. Bundan Bir başkasına da istiyorum. Arkadaşımın lakap takılmış, zihninde ondan sürekli var, aynı bana kelimeyi da * Şiddete alışma duyduğunu söylüyordu. Bir öğrencimin hakkında asılsız al. İsteklerine kifayetsiz kalarak, alış verişimizi tamamlayıp afiyetle bitiriyoruz mönümüzü. * Madde bağımlılığı * Öfke ve intikam duyguları Hep kurgulanmış hayatlarımız mı olmalı? Arkadaşları tarafından aşağılandığını söyleyen liseli bir öğrencim okula gelmek istemediğini, dünyanın çekilmez bir yer olduğunu, kendini sürekli aşağılayan öğrencileri gözünü kırpmadan öldürebileceğini dahi söyledi. Vaktinin çoğunu bu öğrencileri ve aşağılamalarını düşünerek geçirdiğini belirtmişti. Bu öğrencinin hayatını kabusa çeviren diğerleriyle görüştüğümde onların da başka şekillerde zorbalığa maruz kaldığını gözlemledim. Başka bir örnekte konuşma güçlüğü çeken c ve ş harflerini söyleyemeyen bir öğrencinin arkadaşları tarafından rencide edildikten sonra hiç konuşmayarak aylarını geçirdiğini gözlemledim. Bir başkasında kaba kuvvet olarak okulda etkin grubun kendisinden zorla para aldığını söyleyen öğrencide korku davranışı başlamış asılsız korkular türemişti. söylentiler çıkartılmıştı. Bu durumdan aşırı derede rahatsız olan öğrenciyi intihar düşüncelerine sürüklemişti. Uzun süre bu düşüncelerden kurtarmak için çalışmıştım. Zaman * Evden ayırabilmeliyiz ya da okuldan kaçma kendimize. Hayatı anlamlandırmalı, bir şeyler de biz eklemeliyiz geçmişten gelen birikimlere. Yeni Bu saydıklarım akran zorbalığına dair sadece birkaç örnek. bir * Pasifize şeyler olma katabilmeliyiz ve içe kapanma yaşamlarımıza. Diğer insanlara yardım etmenin hazzını duymalı. Var olan engellerle savaşabilmeliyiz gücümüz yettiğince. * Kaygı ve korku * Depresyon * İntihara eğimlilik * Kendini değersiz görme Örneklerden de görüldüğü gibi okullarda akran zorbalığı oldukça yaygındır. Öğrencilerin birbiri üzerindeki olumsuz etkileri hayatı boyunca sürebilecek yaralar açabilir. Kişi ilkokulda takılan bir lakabı hayatı boyunca unutamayabilir. Küçük yaşta bir nedenden dolayı herhangi bir şekilde rencide olan çocuk hayatı boyunca o anı hatırlayabilir. Ya da yanlış davranış modellerini benimseyebilir.
Akran zorbalığının bir özelliği bulaşıcı olmasıdır. Küçük öğrenciler genelde büyük öğrencilerden gördüğünü yaparlar. Bunu büyüklere kendini ispatlayıp onlara kendini kabul ettirmek için yaparlar. Bir grup içinde yer almak onlar için her şeyden daha önemli olabilir. Zararlı alışkanlıklara da genelde bu yüzden başlarlar. AKRAN ZORBALIĞI AHMET LAZCAN Günümüzde yaygın olan zorbalık türlerinden bir tanesi de sanal zorbalıktır. Öğrenciler internet üzerinden birbirleriyle olumsuz etkileşime geçer. Sosyal medya üzerinde başlayan tartışma ve küfürleşmeler okulda devam etmekte kavgaya dönüşmektedir. Yukarıda bahsedildiği gibi okullarda zorbalığın birçok türü mevcuttur. Akran zorbalığı baş edilmesi çok güçtür. Genelde küçük ve çelimsiz olan tarafın kurban seçildiği bu döngüde velileri ve öğrencileri bilinçlendirmek seminerler vermek, bireysel görüşmeler yararlı olacaktır. SOSYAL ŞİDDET: Dışlama, oyunlara almama, grup dışında bırakarak yalnızlığa itme, görmezden gelme, konuşmama, diğer öğrencilerin de o öğrenciyle konuşmasını engelleme, diğer öğrencileri o öğrenciye karşı kışkırtma, hakkında dedikodu ve söylenti çıkarma, iftira atma, haksız şikâyetlerde bulunma, çeşitli yerlere çirkin yazılar yazma. SÖZEL ŞİDDET: Boy, kilo, diş yapısı, ten rengi gibi bedensel özellikleriyle alay etme; giysi ve gözlük gibi dış görünüş özellikleriyle alay etme; peltekliğiyle, kekemeliğiyle, aksanıyla ya da şivesiyle alay etme; küçük düşürücü lakaplar takma, kaba ve çirkin sözlerle (manyak, geri zekâlı, ezik, vb.) hitap etme; sözlü olarak tehdit etme, vs. Unutmayalım ki: Herkesin saygı görme hakkı vardır. Herkesin kabul görme hakkı vardır. Herkesin güven içinde olma hakkı vardır.