ROMATOİD ARTRİTLİ HASTALARDA AORTİK SERTLEŞME



Benzer belgeler
Osteoartrit. Uzm. Fzt. Kağan Yücel Ufuk Üni. SHMYO Öğrt. Grv.

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

OSTEOARTRİT. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ

Prof. Dr. Merih SARIDOĞAN

TANIM. Ankilozan Spondilit (spondilartrit) Spondilit = vertebraların (omurların) inflamasyonu

LOKOMOTOR SİSTEM SEMİYOLOJİSİ

ADEZİV KAPSÜLİT FZT NAZMİ ŞEKERCİ

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı

Romatizma BR.HLİ.066

Juvenil SPondiloArtrit/Entezit İle İlişkili Artrit (SPA-EİA)

KRİYOGLOBÜLİN. Cryoglobulins; Soğuk aglutinin;

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü

SİNOVİTLER. Dr. Güldal Esendağlı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji AD 16 Ekim 2015

İlaç ve Vaskülit. Propiltiourasil. PTU sonrası vaskülit. birkaç hafta yıllar sonrasında gelişebilir doza bağımlı değil ilaç kesildikten sonra düzelir.

Romatolojik Aciller. Sistemik Lupus Eritemtozus. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD. Dr. M. Murat Özgenç

Total Kalça Protezi. Prof. Dr. Önder Yazıcıoğlu İstanbul Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı

Ankilozan Spondilit BR.HLİ.065

mm3, periferik yaymasında lenfosit hakimiyeti vardı. GİRİŞ hastalığın farklı şekillerde isimlendirilmesine neden Olgu 2 Olgu 3

ROMATOİD ARTRİT. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ

ENFEKTİF ENDOKARDİT: KLİNİK VE EKOKARDİYOGRAFİ BULGULARI

ÇOCUKLARDA HAREKET SİSTEMİ MUAYENESİ (ROMATOLOJİK MUAYENE) Özgür KASAPÇOPUR

ANKİLOZAN SPONDİLİT UZM.FZT. NAZMİ ŞEKERCİ


YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

Gerçek şilöz asit: yüksek trigliserid oranlarına sahip sıvı.

Ankilozan Spondilit. Uzm. Fzt. Kağan YÜCEL Ufuk Üni. SHMYO Öğrt. Grv.

GONARTROZ UZM.FZT.NAZMİ ŞEKERCİ

AORT ANEVRİZMASI YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SHMYO İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜ YRD DOÇ DR SEMRA ASLAY 2015

Göğüs Cerrahisi Kuthan Kavaklı. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine

KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI (KOAH) TANIMI SINIFLAMASI RİSK FAKTÖRLERİ PATOFİZYOLOJİSİ EPİDEMİYOLOJİSİ

NADİR Mİ, YOKSA?! Doç. Dr.Hülya KAŞIKÇIOĞLU. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi HAZİRAN 2010

Kemik ve Eklem Enfeksiyonları. Dr Fahri Erdoğan

Ankilozan Spondilit Rehabilitasyonu. Prof. Dr.Hidayet Sarı

MENİSKÜS ZEDELENMELERİ

TİROİDİTLERDE AYIRICI TANI. Doç.Dr.Esra Hatipoğlu Biruni Üniversite Hastanesi Endokrinoloji ve Diabet Bilim Dalı

EK-4 B GRUBU FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON TANI LİSTESİ A GRUBU

Artroskopi, ortopedik cerrahların eklem içini görerek tanı koydukları ve gerektiğinde

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ

ROMATOİD ARTRİT. Dr. Nuran TÜRKÇAPAR AÜTF İç Hastalıkları-Romatoloji Bilim Dalı

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;

Romatoid Artrit. Prof. Dr. Vedat Hamuryudan

MS, gen yetişkinlerin en yaygın nörolojik hastalıklarından birisidir de Sir August D Este tarafından ilk kez tanımlanmıştır.

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 9 Ağustos 2016 Salı

Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD

BOYUN AĞRILARI

MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ. Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D.

Tedavi. Tedavi hedefleri;

Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi

Romatizmal Hastalıklar. Uzm. Fzt. Kağan Yücel - Ufuk Üni. SHMYO Öğrt. Grv.

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

Giriş. Anatomi. Anterior kompartman BACAK YARALANMALARI. Tibia. Fibula

IX. BÖLÜM KRONİK HASTALIK ANEMİSİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU ULUSAL TEDAVİ KILAVUZU 2011

İNVAZİF ASPERGİLLOZ Radyolojik Tanı. Dr. Recep SAVAŞ Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir

TALASEMİDE OSTEOPOROZ EGZERSİZLERİ

Eklemde ağrı, şişlik, hassasiyet, ısı artışı, bazen kızarıklık ve eklem hareketlerinde kısıtlılık

PERİFERİK ARTER HASTALIKLARINDA SEMPTOMLAR. Dr. İhsan Alur Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi AD, Denizli

Kriyopirin İlişkili Periyodik Sendrom (CAPS)

FTR 303 Ortopedik Rehabilitasyon

Kalp Kapak Hastalıkları

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit

Henoch-Schöenlein Purpurası

LÖKOSİT. WBC; White Blood Cell,; Akyuvar. Lökosit için normal değer : Lökosit sayısını arttıran sebepler: Lökosit sayısını azaltan sebepler:

TIPTA UZMANLIK EĞİTİMİ GİRİŞ SINAVI (TUS) (Sonbahar Dönemi) KLİNİK TIP BİLİMLERİ TESTİ 25 EYLÜL 2016 PAZAR ÖĞLEDEN SONRA

Hisar Intercontinental Hospital

Anestezi Uygulama II Bahar / Ders:9. Anestezi ve Emboliler

T.C. PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ. Sağlıklı yaşam, mutlu bireyler, güler yüzlü toplum ÜVEİT EL KİTABI

GELİŞİMSEL KALÇA DİSPLAZİSİ PROGNOZU VE GÖRÜNTÜLEME. Dr. Öznur Leman Boyunağa Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Radyoloji Bilim Dalı

KAWASAKİ HASTALIĞI Kawasaki Sendromu; Mukokütanöz Lenf Nodu Sendromu;

Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD

BÖBREK YETMEZLİĞİ TANI VE TEDAVİ SEÇENEKLERİ DR MÜMTAZ YILMAZ EÜTF İÇ HASTALIKLARI NEFROLOJİ BİLİM DALI

Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması

MULTİPL SKLEROZ(MS) Multipl Skleroz (MS) genç erişkinleri etkileyerek özürlülüğe en sık yolaçan nörolojik hastalık

ARTRİT Akut Romatizmal Ateş. Dr. Gülendam Koçak Maltepe Üniversitesi

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

NEFROTİK SENDROM. INTERN DR. H.RUMEYSA DAĞ Eylül 2013

Omuz Ağrısı olan Hastaya Yaklaşım. Anatomi. Anatomi. Dr.Erkan Göksu Acil Tıp A.D. Omuz kompleksi:

BÖBREK HASTALIKLARI. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Böbrekler ne işe yarar?

AKUT SOLUNUM SIKINTISI SENDROMU YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SHMYO İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜ YRD DOÇ DR SEMRA ASLAY 2015

VAKA SUNUMU. Dr. Arif Alper KIRKPANTUR Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Ünitesi

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!

oporoz Tanı ve Tedavi Prensipleri

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite

Spondiloartropatiler. Uzm. Fzt. Kağan Yücel - Ufuk Üni. SHMYO Öğrt. Grv.

PELVİS KIRIKLARI. Prof. Dr. Mehmet Aşık

Dolaşımın Sinirsel Düzenlenmesi ve Arteryel Basıncın Hızlı Kontrolü. Prof.Dr.Mitat KOZ

Karaciğer Fonksiyon Bozukluklarına Yaklaşım

Prediktör Testler ve Sıradışı Serolojik Profiller. Dr. Dilara İnan Isparta

Dr. Seçkin Pehlivanoğlu. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi İstanbul Hastanesi

Çalışmaya katılan hasta sayısı: 7601 (7599 hastanın datası toplandı)

Kas İskelet Sistemi Muayenesi

HIV & CMV Gastrointestinal ve Solunum Sistemi

AKUT EKLEM ROMATİZMASI TANISINDA YENİLENMİŞ JONES KRİTERLERİ

REHBERLER: TEDAVİYE NE ZAMAN BAŞLAMALI? Dr. Behice Kurtaran Ç.Ü.T.F. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD

Artropatiler (M00-M25) Esas olarak periferik (ekstremiteler) eklemleri tutan bozukluklar

Kriyopirin İlişkili Periyodik Sendrom (CAPS)

Sarkoidoz. MSS granülomatozları. Sarkoidoz. Sarkoidoz. Granülom / Granülomatoz reaksiyon

SPONDİLODİSKİTLER. Dr. Nazlım AKTUĞ DEMİR

her hakki saklidir onderyaman.com

Bruselloz: Klinik Özellikler

Transkript:

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 3. İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ Klinik Şefi: Dr. Refik Demirtunç ROMATOİD ARTRİTLİ HASTALARDA AORTİK SERTLEŞME Dr. Semiha Ayaydın Kaplan Uzmanlık Tezi İSTANBUL 2009 1

Uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşan hocam ; 3. Dahiliye servisi Klinik Şefi Sn Dr. Refik DEMİRTUNÇ a, Rotasyonlarım süresince deneyimlerinden yararlandığım Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Şefi Sn Doç. Dr. Paşa GÖKTAŞ a, Biyokimya ve Klinik Biyokimya Klinik Şefi Sn Dr. Sacide ATALAY a, Dr.Siyami Ersek Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Klinik Şefi Sn. Tanju ULUFER, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi 4. Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Kliniği Şefi Sn Doç.Dr Benan ÇAĞLAYAN a Gastroenteroloji rotasyonum süresince deneyimlerinden yararlandığım Gastroenteroloji Kliniği Şefi Sn Doç. Dr. Ayşe Oya KURDAŞ a Tezimin hazırlanması sırasında yardımlarından dolayı Sn Dr. Seval MASATLIOĞLU na, Sn.Dr. Dursun DUMAN a, Sn Dr.Demet YETKİN e, Sn Dr. Meryem CAN a, başasistanımız Dr. Mehmet Ali Tarım a Asistanlığım süresince beraber çalıştığım uzmanlarım ve asistan arkadaşlarıma, Servisimizin bütün hemşire ve personeline; Her zaman yanımda olan aileme teşekkürlerimi sunarım. Dr. Semiha AYAYDIN KAPLAN 2

İÇİNDEKİLER 1- GİRİŞ VE AMAÇ 2-GENEL BİLGİLER A. ROMATOİD ARTRİT Tanım ve Tarihçe Etiyoloji Patogenez Tanı Kriterleri Klinik Bulgular Laboratuvar Bulguları Radyolojik Bulgular Tedavi B. AORT ELASTİK ÖZELLİKLERİ B1.AORT ELASTİK ÖZELLİKLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER B2. AORTİK ELASTİK ÖZELLİK İNDEKSİ 3- MATERYAL ve METOD 4- BULGULAR 5- TARTIŞMA 6- ÖZET 7- KAYNAKLAR 3

KISALTMALAR RA; Romatoid Artrit PİF; Proksimal interfalangial MKF; Metakarpofalangeal MTF; Metatarsofalangial DİF; Distal interfalangial RF; Romatoid faktör TNF; Tümör nekrozis faktör IL; İnterlökin HLA; Human Lökosit Antijen CK; Kreatinkinaz DAS 28 : Hastalık aktivite skoru 28 VAS : Visual Analog Skala CRP; C-reaktif Protein ESR; Sedimentasyon ICAM; İntraselüler adezyon molekülü VCAM; Vasküler hücre adezyon molekülü NSAİ; Non Steroid Anti İnflamatuar HDL; Yüksek dansiteli lipoprotein LDL; Düşük dansiteli lipoprotein 4

GİRİŞ VE AMAÇ Romatoid artrit (RA); etyolojisi belli olmayan, sistemik bulgular gösteren, özellikle de kronik olarak eklemleri tutan ve deformitelerle seyreden bir hastalıktır. Eklem sinovyasında inflamasyona neden olur. Dolayısıyla primer sinovite yol açan bir hastalıktır. Hastalık zamanla sinovyada pannüs formasyonu oluşturarak kıkırdak, kemik doku ve komşu diğer dokularda yıkıma ve sonuçta da eklem deformasyonlarına yol açar (1). İnflamasyon eklem dışına yayılıp diğer organları da tutabilir. Nitekim; kardiyovasküler sistem, hematolojik sistem, karaciğer, solunum sistemi, göz, kas, böbrek ve nörolojik sistem tutulumları olabilmektedir (2,3). Kronik inflamatuar bir hastalık olan RA de kardiyovasküler sistem tutulumu vaskülit, patolojik olarak romatoid nodüllere benzeyen lezyonlar, amiloidozis, serozit, valvülit ve fibrozis gibi mekanizmalarla gelişir (4). RA de perikardit, miyokard disfonksiyonu, koroner arterit, iletim sistemi tutulumu, kalp kapak tutulumu, aortit ve pulmoner hipertansiyon gibi çok çeşitli şekillerde kardiyovasküler sistem tutulumu olabilmektedir (5,6). RA de mortalite artmıştır (7) ve bu mortalite artışının en önemli nedenini kardiyovasküler nedenler oluşturur (8,9,10). Aortik sertlik fizyolojik olarak yaşla, ateroskleroz ve intravasküler gerilim basıncıyla artmaktadır. Romatoid artrit in damar duvarında, endotelde yapmış olduğu bir takım değişiklikler arteryel kompliyans ve arteryel sertliği değiştimektedir (165). Bir vaka kontrol çalışması olarak gerçekleştirilen bu araştırmanın amacı; RA lı hastalarda aortik sertleşmenin varlığını ve bunun RA aktivitasyonu ile ilişkisini göstermektir. 5

GENEL BİLGİLER A. ROMATOİD ARTRİT Tanım ve Tarihçe RA, birden çok eklemi aynı anda tutan, kronik seyirli, etiyolojisi bilinmeyen, inflamatuar karakterde, sistemik otoimmün bir hastalıktır. Tüm dünyada bütün ırk ve etnik gruplarda görülür(12). Değişik populasyonlarda prevelansı %0.5 ile %1 arasında değişmektedir(13). Her yaşta ortaya çıkmakta ise de, 35-60 yaş grubunda daha sık rastlanır.kadınlarda, erkeklere oranla 2-3 kez daha fazla görülür(14,15). Romatoid artrit tanımı ilk olarak 1859 da Garrod tarafından tarif edilmiştir. Fakat bu tanım; o dönemde sadece inflamatuar poliartriti değil, poliartiküler osteoartriti de içermekteydi(16). RA 1922 de sadece inflamatuar poliartritleri içine alacak şekilde kullanılırken; 1972 ve 1987 de psöriatik artrit vb. seronegatif artritler, bu kapsamdan çıkarılmıştır. Etiyoloji RA in nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Etiyolojide rol oynadığı tahmin edilen faktörler; infeksiyonlar, genetik faktörler, immün sistem bozukluğu, stress, cinsiyet, travma, endokrin ve çevre faktörleridir(1). İnfeksiyon: RA in etiyolojisinde infeksiyöz ajanların rol oynadığına dair kesin kanıtlar yoktur.ayrıca yeni başlayan hastalığı olan vakalarda da, hastalığın başlangıcından önce infeksiyon oranlarında herhangi bir artış saptanmamıştır(17). Bu gözlemlere rağmen, infeksiyöz ajanlar RA in potansiyel nedeni olarak düşünülmeye devam edilmiştir. Hayvan modellerinin sonuçları, spesifik ajanların sinovyumdan izolasyonu ve infeksiyöz ajanların antijenik komponentleri ile sinovyum ve kıkırdak arasındaki benzerlik; RA etiyolojisinde, enfeksiyöz ajanların rolü olabileceğini düşündürmektedir(18). İlk yıllarda hastalığın piyojenik enfeksiyonlar ile ilgili olabileceği düşünülmüşse de bugün bu görüşten uzaklaşılmıştır. Epstein-Barr virüsü, 1975 yılından bu yana gündeme gelmiştir. RA li olguların serumlarında, Epstein-Barr virüsü antijenlerine karşı yüksek oranda antikor titreleri tespit edilmiştir(19). Parvovirüslerin RA deki rolleri tam belli değildir. Bir vaka-kontrol çalışmasında, RA li kadınlarda Human Parvovirus B19 a 6

karşı yüksek oranda antikor titreleri saptanmıştır(20). Bunların dışında Proteus, Sitomegalovırus, Mikoplazma gibi enfeksiyöz ajanlarla ilgili yapılan serolojik çalışmalar net sonuçlar vermemiştir(21). Lentivirüsler, retrovirus ailesinin bir üyesi olup çok zor saptanabilen ve infekte hücrenin bulunup pek gösterilemediği virüslerdendir. Koyunlarda lentivirüs infeksiyonu sonucu deformiteye yol açan artrite rastlansa da lentivirüsleri RA in nedeni olarak göstermek zordur. Patogenezinde infekte monositlerin sinoviyuma göç etmesi ve bunların lenfosit ve diğer hücrelerin birikimine yol açarak, artrite yol açması olasılığı üzerinde durulmaktadır(1). Isı şok proteinlerinin(hsp) de RA patogenezinde yeri olabileceği son yıllarda tartışılmaya başlanmıştır. Strese yanıt olarak hücreler tarafından salınan bu proteinler 60-90 kd ağırlığındaki aminoasit zincirlerinden oluşmaktadır. Hücreleri ısı, bakteri ve oksijen radikallerinden korurlar. Mikobakterium tüberkülozisin bazı HSP leri ile insan HSP leri arasında %65 e varan oranlarda benzerlik vardır. RA li olgularda mikobakteriyel HSP ye karşı oluşan antikor düzeyinde özellikle sinoviyal sıvıda artış saptanmıştır. Burada da moleküler benzerlik olayı gündeme gelmektedir. Ayrıca HSP nin süperantijen gibi bir etkisi zayıf da olsa gündemdedir(1). Genetik faktörler: Daha önce yapılan çalışmalar, RA in oluşumunda genetik faktörlerin rol oynadığını düşündürmüşse de bunun tam mekanizması yeni anlaşılmaktadır. Tek yumurta ikizlerinde hastalığın ikinci ikizde çıkma şansının, çift yumurta ikizlerine göre 5 kat daha fazla oluşu genetik faktörün önemini göstermektedir. Ancak tek yumurta ikizlerinde hastalığın iki ikizde birden çıkma olasılığının %50 nin çok altında olması, etyopatogenezinde genetik dışındaki faktörlerin de önemli olduğuna işaret etmektedir(22). RA, insan lökositlerindeki majör histokompatibilite kompleksi antijenlerinden DR4 ile kuvvetli bir ilişki göstermektedir. Beyaz ırk ile birçok dünya toplumunda relatif risk 6 civarında iken Yunan, Şili ve Kuveyt halkı için daha düşük; İsrail li yahudiler,yakima kızılderilileri ve Bengalliler için ise anlamsız bulunmuştur. Öte yandan İsraillilerde DR1, Bengalli ve İspanyollarda DRw10, Japonlarda Dw15 ve Yakima kızılderililerinde ise Dw16 nın relatif riskleri yüksek bulunmuştur. Bugün için, hastalığa yatkınlık ve ağırlığı saptayan faktörün DRB1 geninin DRB1 zincirinin 3. aşırı değişken bölgesinde bulunan ve romatoid epitop veya sekans motifi denen bölümü ile 7

bağlantılı olduğu kabul edilmektedir. Bu epitop DR4 ve non-dr4 genleri ile kodlanır(22). Patogenez RA de primer inflamasyon eklem içinde sinovyumda olur. Dolayısıyla sinovite yol açan bir hastalıktır. Anatomik olarak, normal sinovya iki kısımdan oluşur. Bunlar eklem aralığına bakan 1-2 hücreden oluşan bazal membransız ince intimal tabaka ve az sayıda hücre ve daha çok damarsal yapılar içeren subintimal tabakadır. Subintimal tabakada daha çok kollajen, glikozaminoglikan ve fibronektin bulunur. İntimal tabakadaki sinovyal hücreler makrofajlara özgü davranışlara sahiptirler ve T hücrelerinin mediatörleri olarak görev yaparlar. Normal sinovya romatoid sinovyaya döndüğünde bu hücreler allojenik T hücre aktivasyonunda son derece etkili olurlar(23). Romatoid sinovyumda ilk olarak sinovyal mikrodolaşımda tıkanma, hücre şişmesi ve hücreler arası mesafede artış görülür. Önce T hücrelerinin ağırlıkta olduğu bir hücre artışı olur. Sonraları makrofaj ve dendritik hücre akını ve bunların salgıladığı sitokinlerde artış olur. Neticede inflamasyon artar, sinovyum hipertrofik bir hale gelir ve yavaş yavaş kıkırdağı aşındırmaya başlar. Oluşan romatoid sinovyal sıvının, lizozomal enzimler ile dolu olduğu ve bu enzimlerin normal tavşan eklemlerine enjekte edilmesiyle; hem enflamasyonu hem de kıkırdak hasarını alevlendirdiği yapılan çalışmalarda gösterilmiştir(24). Sinovyal hücrelerde artmış inflamasyon ve bunlara bağlı olarak prolifere olmuş sinovyal oluşumlara pannus denir. Eklem anatomisinin bozulmasında ve hastalığın yol açtığı deformitelerin oluşmasında pannüsler önemli rol oynar. Romatoid sinovyum ve pannusun önemli bir diğer özelliği de; yeni damar oluşumudur. Burada bulunan makrofaj, fibroblast ve lenfosit gibi çeşitli hücreler anjiogenezde rol oynarlar. Tedavide kullanılan non steroid anti inflamatuar ilaçların, steroidlerin ve ikinci basamak ilaçların anjiogenezi inhibe ettikleri anlaşılmıştır(25). Tanı Kriterleri RA tanısı esas olarak klinik bulgularla konur. Amerikan Romatizma Birliği tarafından epidemiyolojik çalışmalar için bir grup kriter belirlenmiştir(tablo 1). Bunların en sonuncusu 1988 de yayınlanmış ve 1958 de yayınlanan kriterlerin yerini almıştır(26). 8

Tablo 1. Amerikan Romatizma Birliği nin Romatoid Artrit sınıflaması için önerdiği gözden geçirilmiş kriterleri Kriter Tanım 1.Sabah sertliği Maksimum düzelme öncesinde en az bir saat süren, eklemde veya eklem çevresindeki sabah sertliği 2.Üç veya daha En az üç eklem alanında ( sağ veya sol proksimal interfalangial(pif), fazlabölgede artrit metakarpofalangial(mkf), el bileği, dirsek, diz, ayak bileği, metatarsofalangial(mtf) eklemlerde) aynı anda yumuşak doku şişmesi veya sıvı olması 3.El eklemlerinde El bileği, MKF veya PİF eklemlerde olmak üzere en az bir alande artrit şişme 4.Simetrik artrit Aynı eklem alanlarının bilateral tutulumu (MKF, MTF veya PİF eklemlerde bilateral tutulum varsa tam simetri şart değildir) 5.Romatoid Kemik çıkıntılar veya ekstensör yüzeyler üzerinde ya da jukstaartiküler bölgede subkütan nodüller olması nodüller 6.Radyografik Posteroanterior el veya el bileği radyografilerinde tutulan ekleme değişiklikler yakın bölgede erozyonlar veya belirgin kemik dekalsifikasyonları (tek başına olan osteoartritik değişiklikler kabul edilmez) 7.Serum RF Anormal düzeylerde pozitif olması( Çalışılan metod ne olursa olsun, pozitifliği sağlıklı bireylerin %4 ünden daha azında pozitif olmalı) Bu kritrelerden en az dört tanesi (ilk 4 kriter için en az altı haftadır mevcut olması şartıyla) bulunuyorsa romatoid artrit var demektir. Arnett FC; Edworthy Sm, Bloch DA et al. The American Rheumatism Association 1987 revised criteria for the classification of rheumatoid arthritis.arthritis Rheum 1988; 31:315-324. den adapte edilmiştir. Klinik Bulgular RA in başlangıçtaki klinik özellikleri hastadan hastaya farklılık gösterir. Hastalık sadece eklemleri değil; kaslar, hematolojik sistem, karaciğer, akciğer, kalp, göz, böbrekler ve damarlar da dahil olmak üzere birçok organ ve sistemi tutabilir(23). Bu hastalıktaki mortalite oranı genel popülasyondan daha fazladır(27,28). 9

Hastaların %70 inde birkaç hafta veya aya yayılan sinsi bir başlangıç sözkonusudur. Bu süre içerisinde hafif bir ateşin de eşlik ettiği halsizlik, yorgunluk ve kilo kaybı gibi spesifik olmayan semptomlar görülebilir. Zamanla artraljiler, sabah tutukluğu ve eklemlerde şişlikler oluşur. Tutulan eklem sayısı da giderek artar. Hastalar, giderek günlük işlerini yapmada aşırı zorlandıklarını ve eklem fonksiyonlarının azaldığını farkederler(12). Hastaların %20 kadarında da akut bir başlangıç vardır. Asemptomatik olarak yatan kişi, ertesi gün yaygın eklem ağrıları, şişlik ve sabah tutukluğu nedeni ile yataktan kalkamaz. Bu tür başlangıç hastalığın ilk günlerinde ayırıcı tanı da güçlükler yaratır(12). Tek veya az sayıda eklemi tutan başlangıç, nadir görülen başlangıç şekillerinden biridir. Bu tür başlangıç daha çok genç kadın hastalarda görülür. Diz veya dirsek gibi bir veya birkaç eklemin kronik veya aralıklı tutulumu vardır. Genellikle akut faz yanıtı yoktur ve romatoid faktör(rf) negatiftir. Diğer hastalıkları dışlamak için sinovyal biyopsi gerekebilir(12). Sistemik başlangıç, daha çok orta yaşta erkeklerde görülen bir başlangıç şeklidir. Ağırlıklı bulgular eklem dışındadır ve ateş, anemi, kilo kaybı, halsizlik, kas ağrıları, plörezi, perikardit, döküntü ve organ büyümeleri görülür. Teşhis poliartritin yerleşmesi ve malignite dahil diğer nedenlerin dışlanması ile konulur(12). Palindromik başlangıç ise ortalama iki-üç gün süren, düzensiz aralıklar ile tekrarlayan akut mono veya oligoartiküler artrit ile karakterizedir. Tutulan eklemler genellikle eritemlidir ve bu da gut tanısına yol açar. Ataklar sırasında akut faz yanıtı vardır ancak ataklar arasında normal bulunur. Bu tür başlangıç gösteren hastaların yarısında bir kaç aydan 20 yıla kadar değişen süre içinde klasik romatoid artrit tablosunun oturduğu bildirilmiştir(12). Polimiyaljik başlangıç, ileri yaştaki kişilerde görülür. Sabah tutukluğu ile omuz ve kalça çevrelerinde ağrı ön plandadır. Zaman içinde eklem bulgularının yerleşmesi ile tanı konur(12). RA de eklem belirtileri en sık rastlanan belirtilerdir. Sabah tutukluğu, hareket kısıtlılığı, ağrı ve şişlik görülür. En çok tutulan eklemlerin başında metakarpofalangial, proksimal interfalangial ve el bilekleri eklemleri gelir(%70-90 arasında).dizler, dirsekler ve metatarsofalangial eklemler de %60 ların üzerinde bir oranla olaya katılırlar. Kalça ve omuzlar, ayak bilekleri ve servikal bölgede de özellikle C1 ve C2 daha az tutulan eklemlerdir. Temporamandibuler eklem tutuluşu nisbeten az oranda 10

görülmesine karşın, başlangıçta hastanın yanlış başvurularına sebep olabilir. Dorsal ve lomber vertebraların, sakroiliak eklemlerin ve distal interfalangial(dif) eklemlerin tutulması olağan değildir. Kalça eklemleri de seyrek olarak tutulur(1). Romatoid Artrit in Eklem Bulguları 1-Sabah tutukluğu Eklemlerde tutukluk, RA in en temel semptomlarından biridir. Günün erken saatlerinde belirir ve iş gücünü etkiler.1-2 saatten önce düzelmez. Sabah tutukluğuna sinovyumdaki inflamasyon ve ödemin neden olduğu düşünülmektedir. Süresi ise inflamasyonun derecesi ile ilgilidir.hastalığın remisyon döneminde gerileyip kaybolmaktadır(23,29,30). 2-Sinoviyal inflamasyon Sinovitin klinik bulguları silik veya subjektif olabilir. Ağrılı, şiş ve kızarık, sıcak eklemler genellikle inflamatuvar sinovitin en aktif fazında görülür. Ağrı RA li hastaların en önemli problemidir. Eklem hassasiyeti direk palpasyonla tespit edilir. Boyun, omuz, kalça gibi direk palpasyonu zor olan eklemlerde hareketle olan ağrı eklem hassasiyetine işaret eder. Şişlik en kolay MKF, PİF, dirsek, ayak bileği, MTF ve diz eklemlerinde farkedilir. RA de hastalığın geç döneminde inflamasyon bulguları silik olabilir.bunun nedeni; kronik inflamasyona bağlı olarak sinovyumun damarlanmasının azalması, yerini granülasyon dokusu ve fibrozisin almasından kaynaklanır. Buna karşılık sabah tutukluğu, halsizlik, yorgunluk, anemi, yüksek sedimentasyon, radyolojik eklem harabiyetinin progresyonu dikkat çekicidir. Kıkırdak kaybı ve periartiküler kemikte erozyon,yapısal hasarın karakteristik bulgularıdır(23,29,30). 3-Eklem deformitesi RA de eklem deformitesi çeşitli mekanizmalar ile oluşur. Hepsinde ortak olan sinovitle olan ilişki ve hastanın eklemini, ağrıyı en az hissettiği pozisyonda tutmaya çalışmasıdır. Diğerleri ise; kıkırdak ve kemik harabiyeti ile tendon, bağ ve kaslarda değişikliklerdir. Eklemdeki inflamasyon tendon kılıflarının iltihabına da neden olur. Bu da kılıfta kalınlaşmaya, tendon nodüllerinin oluşmasına ve tendon rüptürlerine neden olur(23,29,30). 11

Spesifik eklemlerdeki bulgular 1-Boyun omurları: RA li hastaların üçte birinde tutulum mevcuttur.en sık atlantoaksiyel(c1-c2) eklem tutulumu görülür. C1-C2 tutuluşu, 4 ayrı formda gelişebilir: a-anterior atlantoaksial sublüksasyon: C2 odontoidi ile C1 arkı arasındaki aralığın 3mm den daha fazla olması ile saptanır. Sublüksasyonun mekanizması, C1 anterior arkı ile odontoid arasındaki eklem sinovyasında proliferasyon oluşması sonucu transvers ve alar ligamanların, yırtılma veya zorlanmalarıdır. b-vertikal atlantoaksial sublüksasyon: C1ve C2 arasındaki lateral artikülasyonların kollapsı ile oluşur. Odontoidin yukarı doğru yükselmesi nedeniyle, beyin sapını etkileme şansı yüksektir. c-lateral atlantoaksial sublüksasyon: Rotatuar bir tiptir.lateral eklemlerin tek taraflı olmasıyla oluşur d-posterior atlantoaksial sublüksasyon: Odontoidin destrüksiyona uğraması veya aksisten kırılarak ayrılması ile oluşur. Klinik olarak servikal sublüksasyonun en erken ve olağan belirtisi, oksiputa doğru yayılan ağrıdır. Daha az olarak yavaş seyreden spastik kuadriparezi ve ellerde ağrısız duyu kaybı yer alır. Ayrıca medüller disfonksiyon gezici epizodlar halinde görülebilir. C2-C3 ve C3-C4 arasındaki faset eklemler de tutulabilir. Ayrıca pannüsün foramen Luschka dan girerek diski tutması ile romatoid diskit oluşabilir(1). 2-Omuz: En sık tutulan eklemlerdendir. Eklem hareketinin kaybı aktif artrit gelişiminin bir bulgusudur. Hastalar ağrıları nedeniyle eklem hareketlerini azalttığından kolayca donuk omuz(frozen shoulder) sendromu gelişebilir(23). 3-Dirsek: Sık tutulan bu eklemlerde ağrı ve şişlik dışında ekstansiyon kusuru ilk belirtilerden biridir. Ancak fleksiyon kusuru eşlik etmedikçe günlük aktivitelerde bir azalma görülmez. Olekranon bursasının tutulumu sıktır. Romatoid nodüller en sık bu bölgede görülür(12). 4-El bileği ve eller: RA en zengin ve karakteristik değişikliklerini el ve el bileklerini simetrik tutması sonucu yapar. Erken dönemde, ekstansör ve fleksör tendonlarda ağrılı şişmeler(tenosinovit), metakapofalangial eklemlerin şişmesi sonucu yumruk yapıldığında bu bölgedeki girintilerin kaybolması, proksimal interfalangial eklemlerin iğ şeklinde şişmeleri, ulnar stiloid çevresinin şişmesi ile bu bölgenin düzleşmesi görülür. Bir diğer erken dönem bulgusu, el bileğindeki sinovite bağlı olarak 12

medyan sinirin sıkışması sonucu gelişen karpal tünel sendromudur. Distal interfalangial eklemlerin tutulması seyrektir ; bu özellik, osteoartroz ve psoriatik artritten ayırmada yardımcı olur. Hastalığın ilerlemesi sonucu klasik geç dönem deformiteleri gelişir. Bunlar, el sırtının kas atrofisi sonucu iç bükey bir görünüm kazanması, metakarpofalangial eklemlerde subluksasyon, parmakların metakarpofalangial eklemlerden itibaren ulnar tarafa doğru çarpılmaları(ulnar deviasyon; %45); proksimal interfalangial eklemlerde hiperekstansiyon ve distal interfalangial eklemlerde fleksiyon ile kendini belli eden kuğu boynu deformitesi(%20), veya bunun tam tersi olan düğme iliği deformitesi(%10) ve baş parmakta Z deformitesi(%40) olarak tanımlanan şekil bozukluklarıdır. Ayrıca ekstansör tendonlarda gevşeme ve/veya kopma sonucu düşük parmaklar görülebilir(12). 5-Kalça: Hareket ve yük binmesi ile ağrı oluşması ve hareket kısıtlılığı kalça ekleminin tutulumunu gösterir. Kıkırdak harabiyeti diğer eklemlerden daha hızlı ilerler(23). 6-Diz: Sık tutuldukları gibi hastaların % 15 kadarında ilk tutulan eklemlerdir ve bu hastaların büyük kısmı da tanıdan önce bir menisküs operasyonu geçirmiş olurlar. RA, dizlerin her iki kompartmanını tutması ile sadece medial bölümü tutan osteoartrozdan ayrılır. Diz tutulmasında karşılaşabilecek bir durum, sinoyal sıvının popliteal fossaya doğru uzanması sonucu gelişen Baker kistidir. Diz arkasında sert bir şişlikle kendini belli eden bu kist, diz içi basıncının artışı sonucu rüptüre olabilir. Sinovyal sıvının bu şekilde açığa çıkarak bacağın aşağılarına doğru ilerlemesi ile tromboflebiti andıran bir durum gelişebilir(12). 7-Ayaklar: Ayaklar, hastaların %20 sinde ilk tutulan eklemlerdir. Yük taşımaları nedeni ile bu eklemlerin tutulması üst taraf eklemlerine göre daha fazla ağrı ve hareket kısıtlılığına yol açar. Ayaklarda en sık metatarsofalangial, daha sonra subtalar ve en az da tibiotalar eklemler tutulur. Medial malleolun hemen arkasında bulunan ve posterior tibial sinirin geçtiği tarsal tünelin sinovit sonucu sıkışması ile ayak tabanında yanma ve uyuşmalar görülebilir. Metatarsal eklemlerin tutulması sonucu ayak ön kısmında genişleme, halluks valgus ve çekiç parmak şeklinde deformiteler geç dönem belirtileridir. Ayak statiğinin bozulması sonucu gelişen kallus, bunyon ve kronik fistüller yürümeyi oldukça zorlaştırır(12). 13

Romatoid Artrit in Eklem Dışı Tutulumları 1-Subkutan Nodüller Subkutan nodüller seropozitif hastaların % 20 sinde görülürken, seronegatif olanlarda daha nadirdir. Bu nodüller hastalığın aktivitesini gösterir ve ağır olgularda daha sıktır(31). Nodüller daha çok dirsek ekstensör yüzü, parmak eklemleri, oksipital bölge, sakrum ve aşil tendonu gibi basınca maruz alanlarda yer alır. Nodüller ağrısız, sert ve sıklıkla alttaki periosta yapışık şişliklerdir. Hastalığın seyrini değiştiren ilaçlar ile tedavi sırasında hastalık aktivitesinde gerilemeye paralel olarak ufalır hatta kaybolabilirler. Fakat, metotreksat ile tedavi sırasında hastalık aktivitesi gerilese bile nodüllerde büyüme olabilmektedir(32,33). 2-Karaciğer Tutulumu Aktif RA de karaciğer enzimlerinde özellikle serum aspartat transferaz ve alkalen fosfatazda yükselmeler görülebilir(34). Romatoid. inflamasyonun kontrol altına alınmasıyla karaciğer enzimlerindeki yükseklik normale döner. Non- steroidal anti inflamatuar(nsai) ilaç kullanımı ile karaciğer enzimlerinde yükseklik görülebilirse de genellikle ilaç kesildikten sonra normale döner ve nadiren ciddi karaciğer bozukluğuna yol açar. Felty sendromunda hastaların % 65 inde karaciğer tutulumu vardır.bu sendromda karaciğer enzimleri normal olsa bile histolojik bozukluklar olabilir(35). 3-Hematolojik Anormallikler RA de eklem tutulumunun şiddeti ile ilişki gösteren çok nedenli bir anemi görülür. Anemi genellikle normokrom, normositerdir. Demir kullanımının bozulması, inefektif eritropoez, eritropoietin seviyesinde ve kemik iliğinin eritropoietine duyarlılığında azalma, eritrosit yaşam süresinin kısalması, lenf düğümlerinde eritrosit fagositozunun artması anemiye katkıda bulunan sebeplerdir(36). Ayrıca tümor nekrozis factor alfa(tnf-alfa), interlökin 1 beta, interlökin 6(IL 6) gibi proinflamatuar sitokinlerin, kemik iliğindeki eritrosit öncülleri üzerine direk etki ederek RA de anemi gelişmesi üzerinde önemli rol oynadığı gösterilmiştir(37,38). Tedavide eritropoetin uygulanması ile hastalık aktivitesinin etkilenmeden kırmızı küre sayısının arttığı görülmüştür(39). Trombositoz aktif RA de sık görülür. Trombositozun derecesi aktif sinoviti olan eklem sayısıyla ilişkilidir. Mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak trombositoz trombotik olaylarda artışa yol açmadığı gibi neoplaziye de işaret etmez(36). 14

Trombositopeni RA de nadir görülür ve genellikle ilaçlara ya da Felty sendromuna bağlıdır. RA de koagülasyon inhibitörlerinde artma ve nadir olarak da hiperviskozite görülebilir. Hiperviskozite sendromu daha çok RF yüksekliğinde ortaya çıkar ve damarlarda tıkanmayla birlikte nörolojik komplikasyonlara yol açabilir(36). RA de görülen eozinofilinin patogenezi tam olarak anlaşılamamıştır. İmmün komplekslerin eozinofiller için kemotaktik olduğu ve sitokinlerin eozinofil yapımını uyardığı bilinmektedir. Eozinofili genellikle yüksek RF titresi, artmış serum gama globülinleri ve azalmış serum komplemanları ile birliktelik gösterir. Altın tuzları başta olmak üzere tedavide kullanılan bazı ilaçlar da eozinofiliye yol açabilir. RA de görülen pulmoner komplikasyonlar eozinofili ile ilişkilendirilmiştir(40). Aktif RA hastalarında lenfadenopati sıktır ve genellikle aksiller, inguinal ve epitroklear bölgelerde görülür. Bu lenfadenopatiler genellikle mobildir ve hassas değildirler. Hastalık aktivitesi kontrol altına alındıkça lenfadenopati de geriler. Lenfadenopati sıklıkla Felty sendromu olmasa bile splenomegali ile birliktedir. Aktif RA li hastaların klinik olarak % 5-10 unda radyonüklid inceleme ile de %58 inde splenomegali saptanmıştır(41). 4-Akciğer Tutulumu RA de akciğer tutulumu sıktır buna rağmen klinik bulgular siliktir. Erkekler,kadınlardan daha fazla etkilenir. Plevral tutulum sık görülen tutulumlardan biridir ve genellikle asemptomatiktir. Otopsi çalışmalarında hastaların % 50 sinde plevral tutulum olduğu rapor edilmiştir(42). Plevra sıvısı hücre sayısı düşük transüda şeklinde olabileceği gibi, genellikle lenfosit hakimiyetinde hücre artışıyla seyreden eksüda şeklindedir.plevral sıvıdaki glukoz sıklıkla düşüktür. Plörezi ve plevral efüzyon hastaların % 25 inde bilateraldir. Spontan olarak gerileyebilir(36). Parankimal pulmoner nodüller, yaygın sinoviti ve nodülleri olan seropozitif hastalarda görülür ve genellikle asemptomatiktir. Periferal yerleşimlidirler ve çapları 1cm den 6-8cm e kadar değişir. Kaviteleşebilir, plevral efüzyona ve bronkoplevral fistüle neden olabilirler. Parankimal pulmoner nodüllerde ayırıcı tanı için eksizyonel biyopsi yapılması gerekebilir. Hastalığın kontrol altına alınmasıyla nodüller sıklıkla geriler(36). RA de parankimal tutulum için en klasik örnek diffüz interstisyel fibrozistir. İlk kez 1948 de tanımlanmıştır(43). En yaygın bulgu, PA Akciğer grafisinde bilateral 15

baziller interstisyel tutulumdur ve genellikle asimetriktir. Tutulum yama tarzı alveolar infiltrasyon şeklinde başlar, daha sonra retikülonodüler paterne ilerler(44). Kliniği idiyopatik akciğer fibrozu ile aynıdır. Erkek, seropozitif ve nodülü bulunan hastalar ile sigara içen hastalarda daha sık görülür(45). Romatoid pulmoner fibrozisin patogenezi, inflamatuar mediatörlerin üretimi, HLA-DRB1 0405 ve HLA-B 40 gibi HLA genlerinin varlığı ve alfa-1 antitripsin fenotipi gibi RA ile ilgili olmayan faktörlere bağlıdır(46,47). RA de akciğer tutulumunun seyrek görülen diğer şekilleri arasında; hızlı ilerleyen ve kötü seyirli obliteratif bronşiolit, kömür tozları ile çalışan işçilerde görülen pulmoner nodül ve pnömokonyoz ile karakterize Kaplan sendromu, romatoid vaskülit sonucu gelişen nadir görülen ve ağır prognozla seyreden izole pulmoner arterit sayılabilir(36). Ayrıca RA tedavisinde kullanılan metotreksat, D penisilamin ve parenteral altın gibi ilaçlar da akciğer komplikasyonlarına yol açabilirler(48). 5-Göz Tutulumu RA de en sık görülen göz tutulumu %10-35 oranla keratokonjonktivitis sikkadır. Hastalık şiddeti ile ilişki göstermez ve tedavisi semptomatiktir. Bir diğer tutulum episklerittir ve hastalık şiddeti ile ilişkilidir, selim seyirlidir ve tedavisiz iyileşir. Daha nadir görülen sklerit, nodüler, diffüz ve nekrotizan şekilde karşımıza çıkar, kötü seyirlidir ve görmeyi etkiler. Romatoid vaskülit, subkutan nodül, perikardit, ilerlemiş ve aktif hastalıkla ilişkili bulunmuştur. RA kontrol altına alınsa bile ilerleyebilir. Zaman içerisinde skleromalazi ile sonuçlanabilir. RA de görülen diğer göz tutulumları arasında üveit, episkleral nodülozis, ülseratif keratit sayılabilir. Diğer nadir görülen bir komplikasyon da üst oblik kasın tenosinoviti sonucu diplopiye yol açan Brown sendromudur(36). 6-Nörolojik Tutulum RA hastalarında sinir kompresyonu ve periferik tuzak nöropatileri sık görülür. Bu tür nöropatiler, hastalığın süresi veya aktivitesinden ziyade lokal sinovitin şiddetiyle ilgilidir. En sık median, ulnar, posterior tibial ve radial sinirin posterior interosseoz dalı tutulur. Tanı klinik semptomlar ve nörolojik bulgularla konur. Karpal tünel veya tarsal tünel üzerinde yapılacak olan perküsyonla semptomlar ortaya çıkar(tinel işareti). Sinirlerin tutulumuna bağlı olan ağrı ve paresteziler noktürnal şiddetlenme ve çevreye yayılım gösterebilir(36). 16

Odontoid proçes ya da C1 transvers ligamentinin erozyonuna bağlı olarak atlantoaxial subluksasyon görülebilir ve odontoid proçesin posteriora kaymasıyla servikal miyelopatiye yol açabilir(49). Subaksiyal servikal vertebra tutulumu ile subluksasyon, spondilodiskitis ve apofisyal eklem değişiklikleri meydana gelerek ağrı ve nörolojik semptomlar ortaya çıkabilir. Servikal, torasik ve lomber vertebralardaki ekstradural nodüller sinir köklerine bası yaparak miyelopati yapabilirler(36). İnme, epilepsi, hemoraji, ensefalopati ve menenjit ile kendini gösteren santral sinir sistemi tutulumu ise serebral vaskülit ve koroid pleksus ile duradaki romatoid nodüller ve/veya amiloidozis sonucu ortaya çıkar(50). 7-Böbrek Tutulumu RA de genellikle böbrek tutulumu görülmese de düşük dereceli membranöz nefropati, glomerulit, vaskülit ve sekonder reaktif amiloidoz tanımlanmıştır.110 hastanın renal biyopsisinin yapıldığı bir çalışmada en yaygın histopatolojik bulgunun mesengial glomerulonefrit, nefrotik sendromu olanlarda ise en yaygın amiloidozis olduğu görülmüştür(51). Ayrıca RA de altın tuzları, siklosporin, D-penisilamin ve NSAİ kullanımına bağlı olarak da böbrek tutulumu gelişebilir. RA de hastaların %25 inde mikroalbüminüri saptanmıştır ve hastalık aktivitesi ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür(52). 8-Amiloidozis RA in nadir görülen bir komplikasyonudur. Kronik aktif inflamasyona sekonder olarak sistemik amiloidozis görülür(53). Aktif RA li hastaların serumlarında amiloid A protein konsantrasyonunun arttığı görülmüştür(54). Sistemik amiloidoz böbrek, barsak, karaciğer, kalp ve cilt gibi tüm organları tutabilir ve kötü prognozludur. RA deki amiloidozda böbrek tutulumu en göze çarpan tutulum, proteinüri de en sık bulgudur ve hastaların % 70 inde görülür(55). 9-Kas Tutulumu RA de görülen kas zayıflığı, genellikle eklem inflamasyonuna sekonder gelişen kas atrofisine bağlıdır. Ayrıca beslenme problemleri, medikasyon ve nörolojik disfonksiyon da buna katkıda bulunur. Nadiren inflamatuar miyopati de görülür ve serum kreatin fosfokinaz (CK) düzeyinde yükselme olabilir. Bu durumda kas liflerinde dejenerasyonla seyreden hücresel infiltrasyon görülebilir. RA de görülen kas tutulumları daha çok sekonder olup ilaçlara bağlıdır. D-penisilamine bağlı yaygın 17

polimiyozit, kronik steroid kullanımına bağlı kas atrofisi veya hidroksiklorokine bağlı nöromiyopati gelişimi buna örnek olarak gösterilebilir(36). 10-Romatoid Vaskülit RA de görülen birçok klinik bulguların temelinde küçük damar vasküliti rol oynar. Subklinik vaskülit daha çok seropozitif hastalarda yaygındır ve bu hastalardan yapılan cilt biyopsisinde immün depozitler saptanmıştır. Subklinik vaskülitin uzun dönem etkileri bilinmemektedir. Ekstremiteler ve periferik sinirlerdeki damarlarda belirgin olmak üzere küçük ve orta çaplı arterlerin inflamasyonu sık görülür. Bu hastalarda HLA-DRB1 in pozitiflik oranı vasküliti olmayan hastalara göre daha yüksektir(56). Patolojik olarak erken dönemde damar duvarında fibrinoid nekroz ve inflamatuar hücre infiltrasyonu, geç dönemde ise arter duvarında fibrozis, oklüzyon ve rekanalizasyon görülebilir. Sistemik vaskülit ise daha nadir olup genellikle 10 yıldan uzun sürmüş olan RA hastalarında görülür. Nadiren hastalığın başlangıcında mevcuttur. Erkekler kadınlardan daha sık etkilenir. Bu hastalar destrüktif eklem hastalığı, romatoid nodüller ve yüksek titrede RF pozitifliği ile daha ağır hastalık kliniğine sahiptirler. Küçük damar vasküliti daha çok cildi tutar ve tınak yatağında infarkt, parmak uçlarında gangren ve bacak ülserlerine neden olur. Klinik hastaların çoğunda bu belirtiler ile sınırlı kalır. Vaza nervorumların tutulması sonucu distal sensoriyal nöropati, daha seyrek olarak sensorimotor nöropati ve mononöritis multipleks görülür. Venlerin tutulması sonucu palpabl deri purpuraları, daha büyük damarların tutulması sonucu mezenter veya serebral arterit gelişebilir(36). Romatoid vaskülit görülen hastalar; yüksek serum RF titreleri, düşük serum komplemanı, kriyoglobulinler ve dolaşan immün komplekslere sahiptirler. Ayrıca eritrosit sedimentasyon hızında artma, anemi, trombositoz ve düşük serum albümini tespit edilir(57). 11-Kalp Tutulumu RA deki kalp tutulumu değişik şekillerde olmakla birlikte, genellikle klinik olarak belirgin kalp hastalığına yol açmaz(58). RA de görülen kardiak tutulum şekilleri, perikardit, miyokard disfonksiyonu, koroner arterit, iletim sistemi tutulumu, kalp kapak tutulumu, aortit ve pulmoner hipertansiyondur(56). RA vaskülit, nodül formasyonu, amiloidoz, serozit, valvulit ve fibrozis mekanizmalarıyla kardiak hastalığa yol açar 4. 18

a.perikard Tutulumu RA de en sık görülen kardiyak tutulum şeklidir ve ilk olarak 1881 yılında Charcot tarafından tanımlanmıştır(59). Genellikle klinik olarak sessizdir, çoğu serilerde RA hastalarındaki insidansı %10 dan az bulunmuştur(60,61). Otopsi çalışmalarında ise %50 ye varan oranlarda rastlanır(5). Seropozitif, subkütan nodülü olan hastalarda daha sık görülür(62). Perikard tutulumu kalp tamponadı, konstrüktif perikardit ve septik perikardit şeklinde olabilir(63). Klinik olarak nefes darlığı, göğüs ağrısı ve çarpıntı ile kendini gösterir. Elektrokardiyografide tipik bulgusu yoktur, telekardiyografide kardiyomegali ve/veya plevral efüzyon görülebilir(61). Perikardial sıvı romatoid plevral efüzyonla aynı özellikleri gösterir; yüksek protein, düşük glukoz düzeyi, değişen derecelerde lökosit sayısı, düşük kompleman seviyesi, RF ve immün komplekslere rastlanır. Hastalığın kontrol altına alınmasıyla perikardit de geriler. Hafif semptomatik hastalar genellikle NSAİ ilaçlara cevap verirler, daha ağır olgularda ise glukokortikosteroidler kullanılır. Nadiren RA deki perikard tutulumu, konstriktif perikardit veya kardiyak tamponada kadar ilerler. Erkeklerin %0.64 ü ve kadınların %0.06 sında konstriktif perikardit geliştiği bildirilmiştir(63). Kardiak tamponad daha nadirdir. Medikal tedaviye yanıt kötüdür. Tamponad hastalarında perikardiyosentez denenebilir, ancak, tamponad veya konstriktif perikardit hastalarının çoğu sonuçta perikardiyektomiye ihtiyaç duymaktadır(64). RA e bağlı perikard hastalığı özellikle yaşlı hastalarda yaşam süresini kısaltır. Ayrıca başka kalp hastalığının olması, çok sayıda eklem dışı belirti, juguler venöz distansiyon ve düşük ortalama sistemik kan basıncı kötü prognoz göstergesi olarak sayılabilir(61). b.miyokard ve Endokard Tutulumu RA deki miyokard ve endokard tutulumu genellikle, vaskülit ve nodül oluşumuna bağlıdır. Otopsi çalışmalarında RA li hastaların %20 sinde miyokardiyal inflamasyon ve miyokardiyal fibrozis saptanmıştır(65,66). Genellikle klinik olarak sesssizdir. Son derece nadir olmasına rağmen aritmiler, tam kalp bloğu dahil ileti bozuklukları ve konjestif kalp yetmezliği görülebilir. Yapılan çalışmalarda hastaların diyastolik fonksiyonlarının, sistolik fonksiyonlarına göre daha çok etkilendiği gözlenmiştir(67,68). İletim sistemi anormallikleri genellikle iletim sistemini tutan romatoid nodüllere, aort veya mitral kapaktaki inflamasyonun iletim 19

sistemine kadar uzanmasına ve amiloidozise bağlıdır(69). Patolojik olarak granülomatöz inflamasyon ve spesifik olmayan interstisiyel inflamatuar hücreler görülür. c.kalp Kapak Tutulumu RA de hemodinamik olarak anlamlı ve histolojik olarak kanıtlanmış kapak tutulumu nadirdir. Ekokardiyografik incelemelerde %30 a varan oranlarda tutulum bildirilmiştir. İlk defa 1941 de Baggenstoss ve Rosenberg, RA hastalarında kapak tutulumu olduğunu bildirmiştir(70). Patolojik olarak fibrozis ve plazma hücresi, lenfosit ve polimorfonükleer lökosit içeren aktif bir inflamasyon vardır; sadece kapakçıkları değil kapak halkalarını da tutabilir(71). Kapak tutulumları sıklık sırasına göre mitral, aort, triküspit ve pulmoner kapak şeklindedir(71). Tutulum genellikle mitral ve aort yetmezliği şeklindedir, darlık nadir görülür(72,73). d-koroner Arter Hastalığı RA vaskülit yoluyla koroner arterleri tutabilmektedir. Postmortem serilerde %20 ye varan oranlarda koroner arterit tespit edilmiştir(72). Koroner arterit, belirgin vasküliti, hızlı ilerleyen hastalığı, romatoid nodülleri ve yüksek RF titreleri olan hastalarda daha sık görülür. Nadiren morbidite ve mortaliteye neden olur. Koroner arterlerde mononükleer hücre infiltrasyonu ve Immünglobülin M(Ig M) birikimi saptanmıştır(74). Tedavisi konusunda tam bir uzlaşma olmamakla birlikte koroner vaskülit tanısı konan hastalarda kortikosteroid veya immünsupresif ilaçlarla agresif bir tedavi yapılması önerilmektedir. RA deki koroner arter hastalığında en yaygın etiyoloji ise koroner aterosklerozdur(75). Koroner hastalığı bulunan çoğu hasta semptomsuz olabilir ya da artiritik semptomlar angina pektorisi gölgeler. Semptomatik hastalık stabil, stabil olmayan angina ya da miyokard enfarktüsü şeklinde kaşımıza çıkabilir. e- İletim Sistemi Tutulumu Hastaların %10 unda değişen derecelerde kalp blokları görülür(72). Kalp blokları iletim sistemini tutan romatoid nodüllere bağlı olabileceği gibi, romatoid nodül içine olan kanama, amiloidozis veya kalp kapaklarındaki inflamasyonun iletim sistemine kadar uzanmasına da bağlı olabilir(69). En sık birinci derece kalp bloğu görülür. Tam kalp bloğuna ise çok nadir rastlanır. 20