Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı



Benzer belgeler
1. BÖLÜM KAVRAM, TARİHÇE VE KAVRAMLAR ARASI İLİŞKİLER BAĞLAMINDA KENDİ KADERİNİ TAYİN

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

SELF-DETERMİNASYON İLKESİ VE KUZEY IRAK TA PLANLANAN BAĞIMSIZLIK REFERANDUMU HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME

facebook.com/salthukuk twitter.com/salt_hukuk 1 İçindekiler Milletlerarası Hukuk Çift-İ.Ö. 2. Dönem - Part 5 Pratik

Atilla NALBANT ÜNİTER DEVLET. Bölgeselleşmeden Küreselleşmeye

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

İ Ç İ N D E K İ L E R

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

Türkiye nin Anayasa Yapımı Süreci

1. İnsan Hakları Kuramının Temel Kavramları. 2. İnsan Haklarının Düşünsel Kökenleri. 3. İnsan Haklarının Uygulamaya Geçişi: İlk Hukuksal Belgeler

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

AVRUPA GÜVENLİK VE İŞBİRLİĞİ KONFERANSI SONUÇ BİLDİRGESİ (HELSİNKİ BELGESİ)

ITU Maritime Faculty-MSC.2016 International Organisations

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm AZINLIK KAVRAMI BAŞLARKEN... 1

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ

ANAYASA HUKUKU DERSİ

İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır.

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

ÜYE DEVLET HÜKÜMETLERİ TEMSİLCİLERİ KONFERANSI. Brüksel, 25 Ekim 2004 CIG 87/1/04 EK 2 REV 1. Konu :

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ

KANUNİLİK İLKESİ BAĞLAMINDA CEZA VE CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUNDA YORUM

ÜYE ROBERT CAROLAN TARAFINDAN BİLDİRİLEN KARŞIOY VE MUTABIK GÖRÜŞ YAZISI

AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKUNUN KAYNAKLARI

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U

BM Güvenlik Konseyi nin Yeniden Yapılandırılması

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

İNSAN HAKLARI ve BU HAKLARIN KULLANIMI (1) Doç.Dr.Şeref ÜNAL Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

Ümit GÜVEYİ. Demokratik Devlet İlkesi Çerçevesinde. Seçimlerin Yönetimi ve Denetimi

İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

1: İNSAN VE TOPLUM...

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ

CEZA HUKUKU- ULUSLARARASI HUKUK. Dr.Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

İNSAN HAKLARI SORULARI

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

Bildirge metninin geniş çapta dağıtımının arzu edilir olduğunu düşünerek,

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ÖZGEÇMİŞ Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası nın Kurduğu Hükümet Rejimi (1998)

Namus adına kadınlara ve kızlara karşı işlenen suçların ortadan kaldırılmasına yönelik çalışma

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI

Devletin Yükümlülükleri

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

Yrd. Doç. Dr. Demet ÇELİK ULUSOY. FEDERAL SİSTEMLERDE YETKİ PAYLAŞIMI VE YETKİ UYUŞMAZLIKLARININ YARGISAL ÇÖZÜMÜ (Karşılaştırmalı)

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Vergi Davalarında Gerekçe Değişimi, Savunma Hakkını Sınırlar

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

ANAYASA DERSĐ ( ) ( GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

FARKLI AB ÜLKELERİNDE GÖÇMEN POLİTİKALARINDAKİ GENEL YAKLAŞIMLAR

I sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanunun başvuru konusu kuralının Anayasaya aykırılığı sorunu:

Yrd. Doç. Dr. Münevver Cebeci Marmara Üniversitesi, Avrupa Birliği Enstitüsü

Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

İçindekiler Önsöz 7 Kısaltmalar 25 Giriş 29 BİRİNCİ BÖLÜM: ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN MAHİYETİ I. ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN KAPSAMI 31 A.

Hazırlayan: TACETTİN ÇALIK. Tacettin Hoca İle KPSS Vatandaşlık

MEHMET UTKU ÖZTÜRK 1961 KURUCU MECLİSİ

(Resmî Gazete ile yayımı: Sayı : Mükerrer)

İdari Yargının Geleceği

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

M. Gözde ATASAYAN. Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KARŞILAŞTIRMALI SİYASAL SİSTEMLER

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

151 NOLU SÖZLEŞME KAMU HİZMETİNDE ÖRGÜTLENME HAKKININ KORUNMASI VE İSTİHDAM KOŞULLARININ BELİRLENMESİ YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN SÖZLEŞME

AVRUPA BİRLİĞİ GELİŞİMİ, KURUMLARI ve İŞLEYİŞİ

Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmaları: Yatırım Kavramı ve En Çok Gözetilen Ulus Kayıtları

Dr. Serkan KIZILYEL TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KISITLANMASINDA KAMU GÜVENLİĞİ ÖLÇÜTÜ

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI

ÇOCUK HAKLARI HAFTA 2

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

ERDOĞAN TEZİÇ. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi E. Öğretim Üyesi ANAYASA HUKUKU (GENEL ESASLAR)

YURTDIŞI İNŞAAT HİZMETLERİ SEKTÖRÜ İÇİN ULUSLARARASI TAHKİM REHBERİ

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER. Genel Kurul GENEL KURUL KARARI. [Üçüncü Komite raporu üzerine (A/53/625/Add.2)]

HUKUK. Soru Bankası İÇTİHAT

TÜRK HUKUK DÜZENİNİN YÜRÜRLÜK KAYNAKLARI (2) Dr. Öğr. Üyesi Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

MİLLİ EĞİTİME YÖN VEREN HUKUKSAL NİTELİKLER - 1 İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ

Devletler Umumi Hukuku II HUK208. Zorunlu. Lisans. Bahar. Örgün Eğitim. Türkçe

AVRUPA BİRLİĞİ TARİHÇESİ

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

OLGUN AKBULUT ANAYASAL DİNSEL ÇOĞULCULUK

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX KISALTMALAR... XXI BİRİNCİ BÖLÜM YARGI HAKKI, ULUSLARARASI YETKİ VE TAHKİM

Faruk TURİNAY. Suçta ve Cezada. Kanunilik İlkesinin Anayasal Temelleri

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

Transkript:

Uluslararası Hukuk ve Politika Cilt 3, No: 9 ss.60-81, 2007 Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı Abdullah Uz * GİRİŞ Özet Bu çalışmanın amacı; gerek uluslar arası hukukta gerekse ulusal anayasa hukukunda ülkenin bölünmezliği ve siyasi bütünlüğe saygı kavramı ile self-determinasyon hakkı arasındaki karşılıklı ilişkiyi incelemektir. Self-determinasyon, çağdaş uluslararası hukukta en önemli ilkelerden birisidir. İkiz Sözleşmelerin 1. maddesinde, bütün halkların selfdeterminasyon hakkının var olduğu hükme bağlanmıştır. Diğer bir önemli konu ise, devletlerin ülke bütünlüğü ve siyasi üstünlüğüne saygı gösterilmesidir. Bu iki kavram arasındaki denge oldukça önemlidir. 1945 ten bu yana devletlerin uygulamaları, tek taraflı ayrılma hakkının kabul edilmesi ya da tanınması konusunda büyük bir isteksizlik olduğunu açıkça göstermektedir. Halkların kendi kaderini tayin hakkı ile kastedilen şey nedir? Bunun özünde hakların kendi kaderlerini başkalarının değil kendilerinin belirleyebileceği ve her halkın bağımsız bir devlet kurma ve kendi yönetimini özgürce belirleyebilmesi inancı bulunmaktadır. Bu tespit bir soruyu daha gerektirmektedir. Halk ile tam olarak ne kastedilmektedir. Halk, tarih, dil, etnik köken, din, siyasi inanç, ortak düşmanlardan duyulan kaygı gibi önemli hususlarda müşterekleri olan bir insan topluluğudur. Anahtar Kelimeler: Self-determinasyon, ayrılma hakkı, ülke bütünlüğü, uluslararası hukuku Self-determinasyon (halkların kendi kaderini/geleceğini tayin etme hakkı) 20. yüzyılın başından bu yana, en çok tartışılan ve dünyada pek çok gelişmeye kaynaklık eden bir kavramdır. Gerçekten yirminci yüzyılın, varolan büyük devletlerin parçalanması ve yerlerine nispeten daha küçük devletçiklerin kurulması sürecinin çok yaygın olarak yaşandığı bir zaman dilimi olduğu söylenebilir. Fakat bugün gelinen noktada sürecin tamamlanmadığı, mikro milliyetçilik akımlarına paralel olarak yeni mikro devletlerin ortaya çıkabileceği gerçeği uluslararası toplumda büyük kaygılar uyandırmaktadır. Görünen o ki, 21. yüzyıl self-determinasyon hakkına dayalı yeni gelişmelere sahne olacaktır. Dünyadaki siyasi coğrafyanın çok parçalı bir görünüm kazanmasına neden olabilecek bu kavramın hangi felsefi temellere dayandığı konusu dışarıda bırakılmak üzere tarihi gelişimi, uluslararası belgelerdeki yansımaları ve buna bağlı olarak uluslararası yargı organlarının konuyla ilgili istişari mütalâaları aşağıda ayrıntılı olarak incelenmeye çalışılacaktır. * Yrd. Doç. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Hukuk Bilimleri A.B.D. Öğretim Üyesi 60

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı TARİHİ GELİŞİMİ Self-determinasyon ilk başlarda kendi mezhebini serbestçe belirleme hakkı olarak algılanmış, aydınlanma çağına gelindiğinde ise bireyin kendi kaderini kendisinin belirleme hakkı olduğu yaygın bir şekilde savunulmuştur. 1 Bu son görüş, siyasal alanda ulusların kendi kaderini belirleme hakkı olduğu düşüncesine kaynaklık etmiş ve bunun ulus egemenliği anlayışının doğrudan bir sonucu olduğu ileri sürülmüştür. Böylece; self-determinasyon hakkı, Fransız Devrimi sonrasında yoğun olarak kendisinden söz ettirmiştir. Aynı şekilde; 1688 İngiliz Devriminde ve Amerikan kolonilerinin bağımsızlık savaşında da halkların kendi kaderini belirleme ilkesinden sıkça söz edilmişti. Ancak söz konusu dönemde, self-determinasyon devletler hukukuna konu olmuş şekliyle ele alınmamıştı. Kendi kaderini belirleme ilkesi ilk dönemlerde, zaman zaman el değiştiren topraklar bakımından uygulanmış ve belli bir bölge halkından hangi devletin egemenliğini tercih ettiklerini belirlemeleri istenmiş ve belli bir süre zarfında tercih ettiği devletin ülkesine göç etme hakkı tanınmıştır. 2 Bu bağlamda plebisit yöntemi de kendi kaderini belirleme ilkesinin hayata geçirilmesinde bir araç olarak kullanılmıştır. 3 Öncelikle belirtelim ki, self-determinasyon ilkesi, her ne kadar 20. yüzyıldan itibaren uluslararası hukukun konusu olarak ele alınmış olsa da, bu konudaki düşüncelerin başlangıcı 18. yüzyıla kadar uzanmaktadır. 1792 de Fransa Millet Meclisi, bütün halkların yeniden özgürlüğüne kavuşması için gereken yardımı ve desteği sağlayacağını açıklamıştır. Fakat Meclis in kastettiği halk nasıl bir insan grubunu temsil ediyordu ve acaba sadece kendi ülke sınırları içindekiler için mi bunu vaat ediyordu sorusu cevapsız kalmaktadır. 4 Burada söylenebilecek olan tek şey diğer ülkelerin halkları için böyle bir yardım ve desteğin, o devletin egemenlik haklarına müdahale oluşturacağıdır. 19. yüzyılın hukuk, teori ve uygulanmasında, self-determinasyon kavramına öncelikle, kamu hukukunda, özellikle devlet egemenliğine ilişkin olarak rastlanmaktadır. Devlet egemenliği halktan kaynaklanmakta, halk kavramı ise serbest iradeleriyle bir araya gelen insanların tümünü ifade etmektedir. 20. yüzyılın başlarında ise, başta Birleşik Devletler Başkanı Wilson olmak üzere Lenin ve Stalin, self-determinasyon ilkesi ile özel olarak ilgilenmişlerdir. 5 Stalin, halkların egemenlik hakkını ve hatta egemenliği altında yaşadıkları devletten ayrılma haklarını savunmuştur. 6 Ancak Marksist doktrinde, self-determinasyon, kapitalizme karşı özgür olmak ve proletarya diktatörlüğünü gerçekleştirmek amacıyla sadece işçi sınıfı- 1 Kendi geleceğini belirleme hakkı, kendi özgürlüğünü kullanma, yani kişinin özgür olması temel ilkesinden kaynaklanmıştır. Bkz. Eckart Klein, Das Selbstbestimmungsrecht der Völker und die deutsche Frage, (Berlin: Gebr. Mann Verlag, 1990), s. 11. 2 Bu konuda ayrıntı için bkz. İlyas Doğan Siyasal Bir İlke Olarak Halkların Kendi Geleceğini Belirleme İlkesine Devletler Hukuku Açısından Bakış, Kamu Hukuku Arşivi, Mart 2006, s. 2 3. 3 Klein, a.g.e., s. 12-13. 4 Self-determinasyon hakkı, her ne kadar Fransız Devrimine dayandırılsa da, tarih Napolyon un başka ulusların ülkelerini istila etmesine tanıklık etmiştir. Bkz. Doğan, a.g.m., s.1. 5 Gerek Wilson, gerekse Lenin bu hakkı kendi çıkarları gerektirdiği için ve sadece bununla sınırlı olarak kabul etmiş görünmektedir. Gerçekten; ABD için büyük imparatorlukların parçalanması ile ortaya çıkacak boşluğu kendi lehine doldurmak amacıyla kullanılan kendi kaderini belirleme hakkı, Lenin için Rus Çarlığının yıkılarak sosyalist devrimin gerçekleşmesine hizmet edecek bir araç niteliğindeydi. Doğan, a.g.m., s. 2. 6 Füsun Arsava, Self-determinasyon Hakkının Tarihi Gelişimine Bir Bakış ve Aaland Adaları Sorunu Seha L. Meray a Armağan, Cilt 1, (Ankara: A.Ü.S.B.F,, 1981), s. 59. 61

A. Uz na tanınmıştır. 7 Gerçekten Stalin e göre self-determinasyon hakkı ancak Komünist Parti nin çıkarlarının izin verdiği ölçüde kullanılabilecektir. Görüldüğü gibi, bu tamamen ideolojik bir yaklaşım olup, self-determinasyon sadece sosyalizme ulaşmak için bir araç olarak görülmüş ve bu hakkın kullanılması ile baskı altındaki halkların sosyalist devrimi gerçekleştirebilecekleri savunulmuştur. 8 1913 yılında Stalin tarafından ortaya atılan bu düşünceler self-determinasyon konusunda Doğu-Batı arasındaki farkı gösteren bir kriterdir. 9 Bu bağlamda Rusya, Kasım 1917 de, ülkesindeki tüm halkların kendi kaderini tayin hakkını garanti etmiştir. 10 Buna göre; o Rus halklarının egemen eşitliği, o Rus halklarının devletten ayrılıp, bağımsız devlet kurma hakları da dâhil olmak üzere self-determinasyon hakkı o Bütün halkların muhtar kılınması, o Azınlıkların serbestçe gelişmesi, garanti edilmiştir. Kasım 1917 tarihli deklarasyona göre, Sovyetler Birliği, kendini oluşturan toplumların serbest iradesine dayanan federal bir devlettir. 11 Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson ise, 18 Ocak 1918 tarihli 14 ilkesinde, devrimsel içeriği olmayan, bir self-determinasyon ilkesini savunmuş ve liberal ilkeler doğrultusunda halkların kendi kaderlerini tayin hakkının olduğunu vurgulamıştır. Wilson a göre, self-determinasyon hakkı dünya düzeninde bir köşe taşı olarak uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında önemli bir işlev görecektir. 12 Wilson İlkelerinin 5 incisi olan bu ilkeye göre; hiçbir yönetim veya grup, bir halkın yaşadığı bölgenin kendisine ait olduğuna karar verme yetkisine sahip değildir. Ancak Wilson, uluslararası arenada şiddetle savunduğu bu ilkeyi içeride kabul ettirememiş, Kongre tarafından onaylanan ilkeler arasında self-determinasyon ilkesine açıkça yer verilmemiştir. 13 Alman İmparatorluğu da, ABD ile 3 ve 12 Ekim 1918 tarihlerinde yaptığı nota teatisinde, Wilson un prensiplerini barış antlaşmalarına esas olarak kabul etmiştir. Ayrıca Weimar Anayasası nın 2. maddesinde, self-determinasyon ilkesi açıkça bir hukuk kaynağı olarak tanınmıştır. 14 7 Jorri Durumsa, Fragmentation and the International Relations of Micro-States (Self-determination and State hood), (Cambridge University Press, 1996), s. 9. 8 Yves, Beigbeder, International Monitoring of Plebiscites, Referanda and National Elections (Self-determination and Transition to Democracy), (Boston: 1994), s. 18. 9 Arsava, a.g.m., s. 59. 10 Lawrence T. Farcey, Plebiscites and Sovereignty: The Crisis of Political III egitimacy, (Boulder, 1986), s. 5; Antonio Cassese, International Law in a Divided World, (Oxford, 1994), s. 132; Benyamin Neuberger, National Self-determination in Postcolonial Africa, (Colorado, 1986), s. 70. 11 Farcey, a.g.e., s. 5; Arsava, a.g.m., s. 60. 5 Aralık 1963 tarihli Sovyet Anayasası nın 17. maddesinde de Birliğin her Cumhuriyeti, Sovyetler Birliğinden ayrılma hakkında sahiptir hükmü yer almıştır. 12 Beigbeder, a.g.e., s. 19; Malcolm N. Shaw, International Law, Third Edition, (Cambridge Crotious Publication Ltd, 1991), s. 172-173; Cassese; a.g.e., s. 132; Neuberger, a.g.e., s. 113. 13 Mustafa Şahin, Avrupa Birliği nin Self-Determinasyon Politikası, (Ankara 2000), s. 10. Bazı yazarlara göre, Wilson, kendi ülkesinde bu ilkenin kabulünü sağlayamadığı gibi, Milletler Cemiyeti Senedinde bu tür bir ilkeye yer verilmesini de sağlayamamıştır. Bu yönde bir görüş için bkz. Doğan, a.g.m., s.2-3. 14 Arsava, a.g.m., s. 60. 62

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı Self-determinasyon ilkesi, dış politikadaki önemini özellikle Alman İmparatorluğu ile diğer devletler arasında yapılan barış müzakereleri sırasında kazanmıştır. Eğer Wilson un 14 maddelik programı self-determinasyon ilkesinin ifadesi olarak kabul edilirse-ki öyledir- self-determinasyon ilkesinin ilk olarak ABD ve Alman İmparatorluğu arasında yapılan anlaşma ile kısmî olarak uluslararası hukuk normu haline geldiği söylenebilir. 15 Milletler Cemiyeti Dönemi ABD Başkanı Wilson un self-determinasyon konusundaki yoğun çabaları, siyasi istikrarsızlığa ve isyan girişimlerine neden olacağı endişesiyle diğer devletler tarafından olumlu karşılanmadığı için Milletler Cemiyeti Senedinde bu ilkeye yer verilmemiştir. 16 Bu bağlamda; Milletler Cemiyeti Senedinin 10. maddesinde devletlerin toprak bütünlüğünün açık bir şekilde garanti altına alınmış olması ve Cemiyetin bunu sağlamakla görevli kılınması karşısında, siyasi bir argüman olarak önem arz etse bile, azınlıklar bakımından kendi kaderini belirleme ilkesinin uluslararası hukukta kabul görmediğini ileri sürenler olduğu gibi 17 aksini savunanlar da vardır. 18 Bununla birlikte Milletler Cemiyeti döneminde self-determinasyon bir hukuk ilkesi olarak tanınmasa da, bu konu ile ilgili olarak Milletler Cemiyeti Konseyi önüne bir sorun gelmiştir. Bu da, Finlandiya ile İsveç arasında çıkan Aaland Adaları uyuşmazlığıdır. Self-determinasyon ilkesinin gelişiminde Aaland Adaları önemli bir yer tutar. 19 Aaland Adaları, 1812 yılında İsveç tarafından Finlandiya ile birlikte Rusya ya bırakılmış, 1813 yılında imzalanan antlaşmaya göre muhtariyete sahip olan Finlandiya, 1917 yılında Rusya dan ayrılmıştır. Finlandiya bu bağımsızlık ilanında, Sovyet hükümetinin 15 Kasım 1917 tarihli deklarasyonuna dayanıyordu. Rusya Merkezi Yürütme Komitesi 4 Ocak 1918 tarihinde Finlandiya nın bağımsızlığını tanımakla beraber askerlerinin Finlandiya dan çekilmesini kabul etmemiştir. 20 Aaland Adalarında yaşayan nüfusun çoğunluğu İsveç asıllı idi. Adaların İsveç asıllı halkı Finlandiya nın bağımsızlığını desteklemekle birlikte kurulması planlanan Finlandiya devletinden ayrı bir oluşum istemekte idiler. Finlandiya ise Adaların kendi egemenliği altında kalmasını istiyordu. İngiliz hükümeti, bu uyuşmazlığı, Milletler Cemiyeti Misakı nın 11. maddesine dayanarak 19.6.1920 tarihinde Milletler Cemiyeti önüne getirmiştir. 12.7.1920 de Finlandiya nın kendi egemenlik yetkisi içinde yer aldığı gerekçesiyle bu başvuruya yaptığı itiraz üzerine Milletler Cemiyeti Konseyi konuyu incelemek üzere bir hukukçular komisyonu atamıştır. 15 Arsava, a.g.m., s. 61. 16 Duursma, a.g.e., s. 11; Shaw, a.g.e., s. 172-173. Milletler Cemiyeti Senedinin 22. maddesinde; selfdeterminasyon ilkesi ile bağlantılı sayılabilecek bir ifadeye yer verilmiş olmakla birlikte, aslında manda idaresi altındaki halkların bu halinin süreklilik arzetmemesi gerektiği temennisi burada dile getirilmiştir. 17 Bu düşüncede olanlara göre; kendi geleceğini belirleme hakkı, ikincil bir kural olarak bile uluslar arası hukukta yer bulamamıştır. Örn. bkz. Doğan, a.g.m., s. 3. Yazara göre; Milletler Cemiyeti Senedinde, kendi geleceğini belirleme ilkesinin kabul edildiğini düşündürecek argümanlardan yoksun olduğu, hatta karşı dayanakların daha güçlü bir vurgu içerdiği görülmektedir. 18 Şahin, a.g.e., s. 12. 19 Arsava, a.g.m., s. 61; Duursma, a.g.e., s. 57. 20 Arsava, a.g.m., s. 62. 63

A. Uz Komisyondan incelemesi istenen konular şunlardır: o Aaland Adaları halkının plebisit yoluyla Finlandiya egemenliğinde kalmak ya da İsveç ile birleşmek konusunda karar verme yetkisinin olup olmadığı, o Fin-İsveç uyuşmazlığının Milletler Cemiyeti Misakı nın 15. maddesinin 8. fıkrasına göre hukuken değerlendirilmesi. 21 Eylül 1920 de konu ile ilgili raporunu Konsey e teslim eden Hukukçular Komisyonu, Finlandiya tarafından yapılan itirazı, Finlandiya nın özel durumu nedeniyle reddetmiştir. Buna göre, Finlandiya, henüz kesin olarak kurulmuş, statüsü belli olmuş bir devlet değildir ve bu şartlar altında, uyuşmazlık konusu, münhasıran Finlandiya nın yetkisi içinde görülemez. Raporda ayrıca bağımsızlık sürecinde Finlandiya ile Adaların İsveç asıllı halkının farklı amaçlar güttükleri, Finlilerin bağımsız bir Finlandiya devleti kurulması isteğine karşın, Adaların İsveç toplumunun, İsveç le birleşme amacı taşıdıkları ve bunu başaramadıkları takdirde tam bağımsızlık istedikleri vurgulanmıştır. 22 Ayrıca Komisyon un raporuna göre, kesin ve egemen olarak kurulan bir devlet, devletler camiasının bağımsız ve eşit bir üyesidir. Prensip olarak böyle bir devlete karşı self-determinasyon ilkesine dayanarak yapılacak girişimler ve ortaya çıkan anlaşmazlıklar, uluslararası bir nitelik taşımazlar. Bu durumda, self-determinasyon ilkesine dayanarak ortaya konan taleplerin kabul edilip edilmemesi, bu devletin münhasır yetkisi içerisindedir. Fakat Finlandiya gibi halen geçiş sürecinde olan devletler için bu geçerli değildir. Diğer yandan, Hukukçular Komisyonu, bir devletin egemenliğini açık bir biçimde sürekli olarak egemenliği altında yaşayan toplumlardan bir kısmının aleyhine olarak kötüye kullanması halinde, ortaya çıkacak uyuşmazlığın uluslararası bir karaktere sahip olup olmadığını inceleme konusu yapmamakla beraber, böyle bir durumda uyuşmazlık konusu olayın devletin münhasır yetkisini aştığını belirtmekle, uyuşmazlığın uluslararası bir mahiyet kazandığını kabul etmiş 23 ve nihayet Konsey in bu uyuşmazlıkta yetkili olduğu belirtilmiştir. 24 Milletler Cemiyeti Konseyi daha sonra bu konuyla ilgi olarak Raportörler Komisyonu atamıştır. Raportörler Komisyonu na göre ise, Finlandiya, bağımsızlık bildirgesinde belirtildiği gibi bir devlet kurmuş olup Aaland Adaları da hukuki olarak (de jure) Finlandiya Cumhuriyeti nin bir parçasıdır. Komisyon ayrıca, dinsel, dilsel, etnik, ırksal veya toplumdaki diğer azınlık gruplarının kendi istek ve arzuları doğrultusunda ait oldukları devletten ayrılma hakkını kullanabilmelerini, devletin rıza göstermesi şartına bağlamıştır. Buna göre; hukuki olarak Finlandiya nın bir parçası olan Aaland Adaları sakinleri, Finlandiya istemedikçe ayrılma hakkını kullanamazlar. Nihayet Milletler Cemiyeti Konseyi, Aaland Adaları üzerinde Fin egemenliğinin tanınması yönünde karar almış ve Finlandiya ile İsveç, Adalarda İsveç dilinin kullanılması ve siyasal kurumların özerkliği konusunda anlaşmaya varmışlardır. 21 Duursma, a.g.e., s. 57; Arsava, a.g.m., s. 64. 22 Duursma, a.g.e., s. 57. 23 Arsava, a.g.m., s. 66. 24 Arsava, a.g.m., s. 65. 64

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı Sonuç olarak Aaland adaları sorunu, self-determinasyon hakkının tanınması yerine tamamen bir azınlık koruması ile çözülmüştür. 25 Nitekim Komisyon raporunda da; modern siyasal düşüncede halkların self-determinasyon hakkı önemli bir yer tutsa da, Milletler Cemiyeti Misakı nda bu konuya hiç değinilmemiştir. Birkaç uluslararası antlaşmada bu ilkenin tanınmış olması, uluslararası pozitif kurallar ile aynı kefeye konulması için yeterli değildir görüşü yer almıştır. 26 Daimi Adalet Divanı nın oluşturulmasından sonra ise, Divan önüne selfdeterminasyon konusu hiç gelmemiştir. Azınlıkların korunması sistemi, selfdeterminasyon ilkesinin görmezden gelinmesi şeklinde ortaya konulmuştur. 27 Milletler Cemiyeti döneminde açıkça yer verilmeyen self-determinasyon ilkesi, siyasal kaygıların ön plana çıktığı bir metinde yer alabilmiştir. Söz konusu metin, Britanya Başbakanı Churchill ile ABD Başkanı Roosevelt arasında 14 Ağustos 1941 tarihinde imzalanan Atlantik Şartı olup, bu Şartta Self-determinasyon ilkesine yer verilmiş 28 fakat Churchill bu ilkenin başta Hindistan olmak üzere diğer Britanya sömürgelerinde uygulanmasını kabul etmeyeceğini belirtmiştir. 29 Birleşmiş Milletler Dönemi Self-determinasyon ilkesi, resmi olarak ilk defa Birleşmiş Milletler Şartı nın 1/2 ve 55. maddelerinde yer almış ve uygulanan uluslararası hukukta kabul edilmiştir. 30 Bu da Sovyetler Birliği nin katkılarıyla olmuştur. 1946 da San Francisco da yapılan görüşmelerde, Sovyetler Birliği nin öncelikle önem verdiği halkların eşit hakları ve self-determinasyon ilkesine saygı ibaresi BM Şartı nın 1/2 ve 55. maddelerinde yer almıştır. 31 Buna göre; Şart ın 1. maddesinin 2. fıkrasında milletlerarasında, halkların eşit hakları ve kendi kaderlerini kendilerinin kararlaştırması ilkesine dayalı dostane ilişkilerin geliştirilmesi 3. fıkrasında ise insan haklarına ve temel özgürlüklere saygının geliştirilmesi ve teşvik edilmesi, Birleşmiş Milletler Teşkilatı nın amaç ve ilkeleri arasında sayılmıştır. Bu ifadeler, Ekonomik ve Sosyal Konseyin yetkilerini açıklayan 55. maddede de tekrarlanmıştır. 32 Fakat Sovyetler Birliği nin önerisinde yer alan every people and every nation has the right to national self-determination ibaresi değiştirilerek kabul edilmiştir. 33 25 Duursma, a.g.e., s. 57. 26 Morton H. Halperin and David J Scheffer and Patricia L. Small, Camegie Endowment for International Peace, (Washington, D.C., 1992), s. 19; Shaw, a.g.e., s. 172-173. 27 Duursma, a.g.e., s. 58. 28 Atlantik Şartında, bölgede yaşayan halkların rızası olmaksızın toprakların el değiştiremeyeceği, bütün halkların kendi yönetim biçimlerini oluşturmalarına saygı gösterileceği ve zorla egemenliklerinden mahrum bırakılan halklara egemenliklerinin geri verileceği ifadesi yer almıştır. Bu ifadenin II. Dünya Savaşı sırasında Almanlarca işgal edilen bölge halklarını Almanlara karşı kışkırtmak amacıyla Sarta konulduğu ileri sürülmüş ve buradan hareketle, savaş stratejisi aracı olarak kullanılan bu hakkın sürekli olarak tanınan bir hak olarak görülemeyeceği belirtilmiştir. Bkz. F.H.E Buy, Einige Gedanken über Probleme bei der Interpretation des Minderheitenbegriffs, in Volks-gruppen und Minderheiten, (Hrsg) (München: Theodor Veiter, 1977), s. 25, den naklen Doğan, a.g.m., s. 3. 29 Cassese, a.g.e., s. 132; Neuberger, a.g.e., s. 113. 30 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, II. Kitap, (Ankara, 1993), s. 7. 31 Elizabeth Chadwick, Self-determination, Terrorism and the International Humanitarian Law of Armed Conflict, (Boston-London, 1996), s. 26. 32 Sevin Toluner, Milletlerarası Hukuk Dersleri (Devletin Yetkisi), (İstanbul, 1979,) s. 32 33; Ingrid Lupis and Detter Jurist Forlaget, International Law, (Stockholm, 1990), s. 106 107; D.J.Harris, Cases and Materials on International La w, (London, 1998) s. 113. 33 Chadwick, a.g.e., s. 33. 65

A. Uz Diğer taraftan; Şart ın 51. maddesinde, devletlere kendi varlıklarına yönelen saldırılara karşı meşru müdafaada bulunma hakkı tanınmış ve böylece üye devletlerin toprak bütünlüklerini koruması için self-determinasyon hakkına sınırlama getirilmiştir. 34 Hal böyle olmakla birlikte; bu hak uluslararası hukukta tartışmalı olup önümüzdeki dönemde de giderek artan oranda tartışılmaya devam edileceğini söylemek bir kehanet sayılmayacaktır. 35 Zira BM Şartı nda bu ilkeye yer verilmekle birlikte, bu ilkenin uluslararası hukuktaki anlam ve kapsamının ne olduğu konusu açıklığa kavuşturul(a)mamıştır. 36 Kimilerine göre; bugün BM Şartı, hemen hemen evrensel bir karaktere sahiptir ve Şartta yer alan Halkların kendi kaderini/geleceğini tayin hakkı na saygı yükümlülüğü de uluslararası hukukun evrensel bir ilkesi niteliğini kazanmıştır. 37 Söz konusu maddelerde yer alan düzenlemelerden yola çıkarak, eğer dostane ilişkilerin geliştirilmesi BM Şartı nda asıl amaç olarak yer almışsa -ki öyledir- ve dostane ilişkiler, halkların eşit hakları ve self-determinasyon ilkesine dayalı ise, self-determinasyon ilkesi BM Şartı nın özünü oluşturuyor denilebilir. 38 Bu çıkarımın mefhum-u muhalifine göre, selfdeterminasyon ilkesinin ihlali, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eder. 39 Öğretinin büyük bir bölümünde ise; bu hakkın her azınlık için değil, sadece kolonilerde ve işgal altındaki topraklarda yaşayan yerel halklar için tanınan bir hak olduğu görüşü ağır basmaktadır. Zira bu maddeleri, devletlerin ulusal bütünlüklerini ortadan kaldıracak şekilde yorumlamak, bizzat BM Şartı nın lafzı ve ruhuna aykırı olacaktır. 40 Gerçekten BM Şartı ndaki yapılan düzenleme ile halkların eşit hakları ve kendi kaderlerini tayin ilkesi tek bir ilke olarak ele alınmıştır. Gerek 1. maddenin 2. fıkrasında gerek 55. maddede ilke (principle) tekil olarak her ikisini kapsar şekilde kullanılmıştır. Bu düzenleme tarzı, bütün halkların hukuk önünde eşit olduğunu mu göstermektedir, yoksa self-determinasyon ilkesinin ayrım gözetilmeksizin bütün halklar için eşit bir hak olduğunu mu göstermektedir? Madde düzenlemesinden bu açık olarak anlaşılamamaktadır. Halkların eşit olarak sahip oldukları hak nedir? Kesinlikle selfdeterminasyon hakkı diyemeyiz çünkü Şartta self-determinasyon, bir hak olarak değil bir ilke veya politika olarak düzenlenmiştir mi diyeceğiz?. 41 Bu bağlamda öncelikle Halklar kavramı ile ilgili olarak, bu kavramın, istenmeyen sonuçlar doğuracak genişlikte yoruma açık olduğu, dolayısıyla daha uygun bir kavra- 34 Doğan, a.g.m., s. 3. 35 Doğan, a.g.m., s. 3. 36 Pazarcı, a.g.e., s. 7 37 Arsava, a.g.m., s. 55. Cassese e göre, şartta yer alan self-determinasyon ilkesi BM teşkilatı ve üyeleri için kesin bir yükümlülük getirmemiş sadece siyaset politikası ve bir hedef olarak onaya konulmuştur. Bkz. Duursma, a.g.e., s. 12. 38 Rainer Hofmann, World Court Digest, Vol, 2, 1991 1995, (Berlin-Heidelberg- New York, 1993), s. 194. 39 Lupis, a.g.e., s. 106. Bu görüşe katılmayan Gündüz, self-determinasyon hakkı ile uluslararası güvenlik arasında kurulan ilişkinin abartıldığını, aslında komünizmin çöküşünden sonra selfdeterminasyon hakkının, uluslararası güvenlik için başlıca tehlike oluşturduğunu, ortaya çıkan çatışmaların hemen hemen tamamının self-determinasyon hakkının doğru ya da yanlış uygulanmasından kaynaklandığına değinmektedir. Bkz. Aslan Gündüz, Security and Human Rights in Europe, The CSCE Process, (İstanbul, 1994), s. 119. 40 Hailbronner, Kay, Der Schutz der Minderheiten im Völkerrecht in FS für Dietrich Schindler zum 65. Geburtstag, (Hrsg) von Walter Heiler, Basel 1989, s. 92. 41 Duursma, a.g.e., s. 13. Düzenlemede and bağlacının olması self-determinasyon konusunda bütün halklara eşitlik hakkı vermiyor. Eğer and yerine of kullanılsa idi o zaman bütün halkların bu konuda eşit hakka sahip olduğu söylenebilirdi. Bkz. Duursma, a.g.e., s. 17. 66

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı mın bulunmasının gerekliliği, madde ile ilgili hazırlık çalışmalarında üye devletlerin delegeleri tarafından ortaya atılmış, fakat herhangi bir kelime üzerinde uzlaşma sağlanamamıştır. 42 Böylece; şartın imzalanması sırasında, self-determinasyon ilkesinin süjeleri konusunda ( halk kelimesi kimleri kapsar, herhangi bir topluluğun halk olarak nitelenebilmesi için gerekli şartlar nelerdir, soruna siyasal ve sosyolojik açıdan getirilen öneriler hukuki olarak ne ifade eder? v.s.) ortaya konulan sorunlar üzerinde belirsizliği giderici nitelikte bir açıklık sağlanamamıştır. Bu belirsizliği gidermek amacıyla BM Genel Kurulu değişik tarihlerde, selfdeterminasyon ilkesinin anlamı ve kapsamını belirlemeye yönelik kararlar almıştır. Bu kararlar, her ne kadar bağlayıcı bir etkiye sahip olmasa da, konunun aydınlatılmasında önemli bir kaynak olmuşlardır. Self-determinasyon ilkesine yönelik ilk olarak 421 D (V), 545 (VI) ve 637 (VII) no lu kararlar dikkat çeker. 43 Ancak bu yönde asıl önemli karar 14 Aralık 1960 tarihinde BM nin aldığı, 1514 (XV) no lu kararıdır. BM Genel Kurulu nun, 1952 deki 545(VI) sayılı kararıyla, bu hakkın daha etkin bir şekilde hayata geçirilebilmesi amacıyla izlenmesi gereken yol ve yöntemleri araştırmak için İnsan Hakları Komisyonu nu görevlendirmesi sonrasında alınan ve Sömürge Yönetimi Altındaki Ülkelere ve Halklara Bağımsızlık Verilmesine İlişkin Bildiri 44 nin yayımlandığı bu kararda, BM Şartı nın 1/2 ve 55. maddelerin kapsamı biraz genişletilmiş ve 6. paragrafta self-determinasyon ilkesinin gerçekleştirilmesinin, ülkenin toprak bütünlüğü ilkesi dâhil diğer BM Şartı ilkelerine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Sözkonusu kararda vesayet altındaki ülkelerle, muhtar olmayan ülkelere, dekolonizasyon sürecindeki önemleri nedeniyle özel olarak yer verilmiştir. Self-determinasyon ilkesine yer veren bir diğer BM Genel Kurulu kararı da 14.12.1962 tarihli ve 1803 (XVII) no lu Doğal Kaynaklar Üzerinde Sürekli Egemenlik Bildirisi dir. Sözkonusu Bildiri ile doğal kaynaklar üzerindeki egemenlik, selfdeterminasyon ilkesinin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Buna göre, bu egemenlik ilgili devletin halkının yararına kullanılmalıdır ve yabancı yatırımlar ilgili devletin doğal kaynakları üzerindeki egemenlik hakkını kısıtlamamalıdır. 45 Yine; anılan ilkeyi teyid eden ve açıklayan çok önemli bir karar da 24.10.1970 tarihli ve 2625 (XXV) no lu BM Antlaşmasına Uygun Olarak Devletler Arasında İşbirliğine ve Dostça İlişkilere İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri Bildirisi dir. (Bundan sonra Dostane İlişkiler Bildirisi olarak anılacaktır). Bu Bildirinin giriş kısmında selfdeterminasyon ilkesinin uluslararası hukukun diğer ilkelerinin ayrılmaz bir parçası olduğu belirtilmiştir. 46 Dostane İlişkiler Bildirisi, önceki BM kararlarından farklı olarak, temsili hükümeti seçme hakkını bütün halklara tanımıştır. Fakat self-determinasyon 42 Duursma, a.g.e., s. 14-15. Örneğin, Belçika delegesi görüşmeler sırasında, 1. maddenin 2.fıkrasındaki halklar kelimesinin devletler anlamında kullanılabileceği, fakat bu durumda kendilerini bir devletin nüfusu olarak nitelemeyen ulusal grupların self-determinasyon hakkını kullanmaları konusunda bazı karışıklıkların doğacağı görüşünü belirtmiştir. Kavram tartışmasında, devletler uluslar ve halklar/milletler kelimeleri değişik delegelerce önerilmiş fakat sadece halklar ibaresi üzerinde yeterli uzlaşma sağlanabilmiştir. Delegelerce ileri sürülen öneriler konusunda ayrıntı için bkz. Duursma, a.g.e., s.14-15. 43 Duursma, a.g.e., s. 17. 44 Bu bildiri, çoğunluğu Afrika ülkelerinden oluşan 89 devletin evet ve 9 devletin çekimser oyu ile kabul edilmiştir. Bildiride, vesayet rejimleri için, yönetimleri altındaki halklara baskı yapmamaları ödevi yüklenmiştir. Bkz. Heilbronner, a.g.m., s. 85. 45 Pazarcı, a.g.e, s. 27. 46 Duursma, a.g.e., s. 20. 67

A. Uz ilkesinin kullanılmasının, ülkenin toprak bütünlüğünü bozma yönünde olamayacağı burada da yinelenmiştir. 47 Genel Kurulun 2625 (XXV) no lu söz konusu kararında; bağımsızlık, birleşme veya entegrasyon dışında da ihtimaller öngörülmüş, fakat bunların da halkın isteklerinin dikkate alınmasını gerektirdiği belirtilmiştir. 48 Diğer taraftan; 13 Mart 1984 tarihli Halkların kendi Geleceklerini Belirleme Hakkı başlıklı Genel Kurul kararında da, devletlere vesayetleri altındaki halklara ilişkin yeterli bilgiyi BM ye iletme ve söz konusu halklara kendilerini geliştirme şansı verme çağrısında bulunulmuştur. 49 Öte yandan, BM Genel Kurulu tarafından 16.12.1966 da kabul edilip üye devletlerin imzasına ve onayına sunulduktan sonra, 1976 yılında yürürlüğe giren iki insan haklan sözleşmesi (İkiz Sözleşmeler), yani Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi de, bu ilkeyi açıkça teyit etmekte ve anlamına açıklık getirmektedir. Öncelikle; İkiz Sözleşmelerin 1. maddesinde self-determinasyon bir hak olarak yer almıştır. Bu hakkın varlığını reddedenler bile söz konusu düzenlemeler ile selfdeterminasyon hakkı bakımından uluslararası hukuk alanında güçlü bir vurgulamanın yapıldığını kabul etmektedir. Böylece self-determinasyon bir ilke olarak değil, taraf devletleri bağlayıcı bir hak olarak kabul edilmiştir. 50 Buna göre; Bütün halklar self-determinasyon hakkını haizdir. Bu hak uyarınca siyasi statülerini serbestçe tayin ederler ve iktisadi, sosyal ve kültürel gelişmelerini serbestçe gerçekleştirirler. Bütün halklar, kendi amaçları için, milletlerarası hukuk ve karşılıklı fayda ilkesine dayalı milletlerarası iktisadi işbirliğinden doğan yükümlülükleri saklı olmak üzere, kendi doğal zenginlik ve kaynaklarını serbestçe kullanabilirler. Bir halk hiçbir durumda, kendi geçim olanaklarından mahrum edilemez. Muhtar olmayan ülkelerin ve vesayet altındaki ülkelerin idaresinden sorumlu olanlar da dâhil olmak üzere, bu konvansiyona taraf olan devletler, Birleşmiş Milletler Şartı hükümlerine uygun olarak self-determinasyon hakkının gerçekleştirilmesini teşvik edecekler ve bu hakka saygı göstereceklerdir. 47 Lupis, a.g.e., s. 107-108; Caro, a.g.e., s. 101. 48 Caro,a.g.e., s. 104. 49 Doğan, a.g.m., s. 4. 50 545(VI) no lu ve 5.2.1952 tarihli kararında Genel Kurul İkiz Sözleşmelerin 1.maddesine bütün haklar self-determinasyon hakkına sahiptir şeklinde bir ibarenin konulmasını 42 ye karşı 7 oyla kararlaştırmış ve 1. madde Genel Kurulun 3. Komisyonunda 29.11.1955 te kabul edilmiştir. Avustralya, Hollanda ve Birleşik Krallık 1. maddenin sözleşme metnine konulmamasını teklif etmişlerse de bu kabul görmemiştir. Böyle bir düzenlemeye karşı çıkanların argümanları şöyledir, 1 1948 İnsan Haklan Evrensel Beyannamesi, self-determinasyon hakkına yer vermemiştir. Eğer self-determinasyon hakkı insan hakları açısından bir köşe taşı ise neden bu hakka yer verilmemiştir. Öyleyse self-determinasyon un hak niteliği tartışmalıdır. 2- BM Şartı nda self-determinasyon dan sadece bir ilke olarak bahsedilmiş, Bir hak olarak nitelendirilmemiştir. 3- Self-determinasyon hakkı kollektif bir haktır ve bireysel hakların düzenlendiği bir sözleşmede yer almamalıdır. (Bu fikre, artık bu ayrımın terk edildiği, seçme ve seçilme hakkı ile selfdeterminasyon hakkı arasında bir ayrımın yapılamayacağı, self-determinasyon hakkının bireylerle ilgili olduğu fakat bireylerin toplumda yaşadığı şeklinde karşı fikirler ileri sürülmüştür.) 4- Bu düzenleme çok muğlâk ve yoruma açıktır. Özellikle Halklar kavramının çok geniş yorumlanabileceği itirazı ile sürülmüştür. Ayrıntılı bilgi için bkz. Duursma, a.g.e., s. 27-30. 68

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı Görüldüğü üzere; bu düzenleme, ne bu hakkı haiz olan halklar, ne bu hakkın kapsamı ve ne de bu hakkın gerçekleştirilmesi yolunda diğer devletlere yüklenmiş olan ödevler konusunda yeterli bir açıklama getirmemiş, bu konularda BM Şartı na atıf yapılmakla yetinilmiştir. 51 Diğer taraftan; BM Genel Kurulu nun kararları dışında, konuya yer veren belgelerden biri de, 1981 tarihli Afrika İnsan ve Halkların Hakları Bildirisi dir. Söz konusu Bildiri nin 19. maddesinde halkların eşitliği, 20. maddesinde de self-determinasyon hakkı düzenlenmiştir. 20. maddenin 1. fıkrasında Bütün halklar varolma hakkına sahiptir. Ayrıca devredilmez ve vazgeçilmez self-determinasyon hakkına sahiptir. Böylece kendi siyasi düzenlerini tespit edebilirler, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerini kendi özgür politikalarıyla tayin edebilirler denilerek self-determinasyon hakkı bütün halklar için kabul edilmiştir. 2. fıkrada ise sömürge ve baskı altındaki halkların baskı altından kurtulma haklarının olduğu belirtilmiştir. Benzer şekilde; 1990 yılında imzalanan Yeni Avrupa için Paris Şartı nda da selfdeterminasyon hakkına yer verilmiş olup, bu hak, Birleşmiş Milletler belgelerindeki anlamıyla ve ülkenin toprak bütünlüğü ilkesinin de içinde bulunduğu uluslararası hukuk ilkelerine aykırı olmamak kaydıyla kullanılabilecektir. 52 Yukarıda da açıkça görüldüğü üzere, bugünkü gelinen noktada, BM Şartı nda yer alan halkların kendi geleceğini tayin hakkının anlamını ve kapsamını belirlemek amacıyla alınan Genel Kurul kararları ve İkiz Sözleşmelerin de konuya açıklık getirmede yeterince başarılı olduğu söylenemez. HAKKIN SÜJESİ SORUNU Öncelikle bu hakkın süjesi kimdir? Kim kimin adına bu hakkı kullanacaktır? Wilson un 14 noktasında bu ilkeye yer verildiği dönemde, Birleşik Devletler devlet bakanı ve aynı zamanda 1919 Versay da Wilson un temsilcisi olan Robert Lansing, bu konudaki şüphelerini şöyle dile getirmiştir: Başkan Wilson, self-determinasyon ilkesini gündeme getirdiğinde kafasında nasıl bir bütünlük vardı? Acaba Wilson, bir ırkı veya toprak sahasını ya da topluluğu mu kastetmiştir? Bunlara açıklık getirilmeden bu ilkeye müracaat edilmesi, barış ve istikrarı tehlikeye sokar. 53 Aslında sorun bununla bitmemektedir. Bu alanın sınırları nedir ve bu bölgenin sakinleri kimlerdir, kimler bu topluluğun veya ırkın üyeleridir? Bölgesel ve etnik kriterler birbirinden açıkça ayrılamayacağı gibi, bunlar, zamana göre izafi şeylerdir. Bu nedenle kendi tabiri sadece yere veya gruba bağlı değil bunun yanında zamana bağlı olarak da farklı algılanacaktır. 54 Gerek BM Şartı nda, gerek İkiz Sözleşmelerde, gerekse BM Kararlarında görülmektedir ki, bu hakkın süjesi bütün halklardır. Fakat bunu nasıl yorumlayacağız? Gerçekten bu konuda iki ihtimalden söz edilebilir. Bu çerçevede; ya bütün devletlerdeki halkları içine alacak ya da ırk, din, dil bağlamında ayrık gruplar anlamına gelecektir. 51 Toluner, a.g.e., s. 33-34. Diğer BM kararlarının aksine İkiz Sözleşmelerde, devletin toprak bütünlüğü ve ulusal bütünlüğünü kısmen veya tamamen yok etmeye yönelik olarak bu hakkın kullanılamayacağı düzenlemesine yer verilmemiştir. 52 Duursma, a.g.e., s. 36. 53 Anthony D amato, International Law Anthology, (Anderson Publishing Company, 1994), s.257. 54 D amato, a.g.e., s. 257 69

A. Uz İlgili düzenlemelerin vurgulaması ve toprak bütünlüğü bağlamında devletlerin uygulamalarına bakıldığında, halkların, ülke içindeki bütün insanları içine alacak şekilde anlaşılmasının benimsendiği gözlenmektedir. Elbette, azınlık gruplarının her biri ülke nüfusunun bir parçasıdır. Bu yönden bakıldığında; birey olarak onların da self-determinasyon hakkı olsa bile azınlık olarak self-determinasyon hakları yoktur. 55 Yani ilgili devletin rızası olmadıkça, azınlıkların, bağımsızlık, ayrılık veya diğer devletlerdeki aynı kökenli gruplarla birleşme haklarından söz edilemez. 56 Diğer bir ifade ile burada bütün halklardan bahsedilmekle birlikte, asıl kastedilen, ülke üzerindeki insanların tümüdür. Halk kavramına açıklık getirildikten sonra sorulması gereken bir diğer soru, hangi halkların bu hakkı kullanabileceğidir. Tarihsel süreç incelendiğinde, selfdeterminasyon ilkesinin, başlangıçta sömürge altında olan devletler için ortaya konulduğu gözlenmektedir. Tarihi verilere bakıldığında 194O lı yıllarda dünya da 750 milyondan fazla insanın sömürge altında yaşadığı görülmektedir. Gerçekten; 1946 yılında BM Genel Kurulunca self-determinasyon hakkından mahrum halkların bir listesi çıkartılmış olup, söz konusu dönemde bu listede 74 bölge yer almıştır. Ancak BM Teşkilatı, asıl amaç olarak self-determinasyon ilkesine dayalı olarak dekolonizasyon sürecini başlatmayı ve dostane ilişkileri geliştirmeyi ön plana çıkartmıştır. Bunun sonucunda 1960 lar ve 1970 ler dekolonizasyon sürecinin hız kazandığı ve sonuçlandığı dönemlerdir. Nitekim yukarıda verilen bölge sayısı 1960 ta 64 e inmiştir. 57 Sömürgecilikten kurtulan devletlerin BM ye üye olması ile birlikte, selfdeterminasyon konusu Genel Kurul un en önemli gündem maddesi haline gelmiş ve yukarıda incelendiği üzere bu yönde bir dizi karar alınmıştır. Ancak burada şunu belirtmek gerekir ki, bir sömürge ülkesi bağımsızlık elde ettikten sonra, o ülkede yaşayan diğer halkların ayrı bir devlet kurma hakkı olmadığı genel kabul görmektedir. Nitekim BM, bağımsızlık elde eden Kongo dan ayrılmak isteyen Katanga bölgesine ilişkin 1961 de ve Nijerya dan ayrılmak isteyen Biafra bölgesine ilişkin olarak 1967 de vermiş olduğu kararlarda, self-determinasyon hakkının, koloni yönetiminden kurtulma hakkı tanıdığını ancak bu bölgelerin kendi devletlerinden ayrılma hakkını içermediğini vurgulamıştır. 58 Acaba dekolonizasyon sürecinin tamamlanması ile birlikte artık selfdeterminasyon hakkı işlevini yitirmiş midir? Buna verilecek cevap hiç şüphesiz olumsuz olacaktır. Zira self-determinasyon hakkı, sömürgelerin yanı sıra yabancı boyunduruğu altında olanlar ve ırksal baskı altında olanlar için de geçerlidir. Günümüzde etnik grupların yaşadığı devletlerde, self-determinasyon hakkı toprak bütünlüğüne yönelik bir tehlike olarak algılanmaktadır. Bu nedenle, gerek haklı olarak kullanılacağı yerde haksız ithamlarla karşılaşmaması gerekse toprak bütünlüğünün 55 Bazı yazarlara göre, azınlıkların ayrılma dışında, bulundukları ülkede barış ve huzur içinde yaşamalarına dönük bölgesel sözleşmelerde kendi geleceğini belirleme hakkından söz edilmemiş olması dikkat çekicidir. Nitekim 1995 Avrupa Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi nde de azınlıkların bulundukları ülkenin bir parçası oldukları ifade edilmiştir. Bkz. Doğan, a.g.m., s. 5. 56 Harris, a.g.e., s. 123. 57 Doğan, a.g.m., s. 4. 58 Ancak; BM, Bangladeş ve Eritre ile ilgili kararlarında self-determinasyon hakkını, toprak bütünlüğü ilkesine tercih etmiştir. 70

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı haksız yere yok edilmemesi için bu hakkın sınırlarının iyi çizilmesi gerekir. 59 Bu konuda olumlu bir düzenleme getiren Dostane İlişkiler Bildirisinin 7.maddesinde: Eğer bir devlet, ülkesindeki herkesi, renk, ırk, dil, din, ayrımı gözetmeksizin bütünüyle temsil eden bir yönetime sahipse, devletin ulusal ve ülke bütünlüğünü ihlal edecek şekilde self-determinasyon hakkının varlığı kabul edilemez 60 Bu bağlamda; azınlıkların self-determinasyon hakkı var mıdır? sorusu gündeme gelmektedir. Öncelikle bilinmelidir ki; azınlıkların tanımlanması üzerinde bir anlaşmaya varılamamıştır. Bu da dünyanın değişik bölgelerinde tansiyonun yükselmesine ve belirsizliklere yol açmaktadır. Sihirli sözcük halk, azınlıkları da ifade etmeye devam etmektedir. Bunun istisnası, self-determinasyon hakkına dayanarak bağımsız olmayı hedefleyen küçük grupların kendilerini halk olarak tanımlamalarıdır. Bu da gerçek dünyada devleti yok etme veya ayrılık anlamına geldiği için reddedilmektedir. CSCE sürecinde de azınlıkların böyle bir hakkının olmadığı genel kabul görmüştür. Bunun nedenleri şöyle sıralanabilir: Öncelikle Helsinki Nihai Senedi nde (HFA), self-determinasyon hakkı ile azınlık hakları, ayrı ayrı ilkeler olarak düzenlenmiştir. İkinci olarak, azınlık hakları ile ilgili Kopenhag Bildirisi nde, self-determinasyon hakkından hiç bahsedilmemiştir. Dahası, azınlık hakları, çoğulcu demokratik siyasi sistemlerin çerçevesi içinde gerçekleştirilebilecek insan haklarının bir parçası olarak görülmüştür. Üçüncü olarak, bu haklar, bazı insanların oluşturduğu topluluklardan çok ulusal azınlıklara tanınmıştır. Ve nihayet, düzenlemelerin hiçbir yerinde azınlıkların böyle bir hakkı olduğundan bahsedilmemiş hatta ima bile edilmemiştir. Hatta Kopenhag Bildirisinde, belirtilen taahhütlerin hiçbirisinin, devletin ülke bütünlüğü başta olmak üzere uluslararası hukuk ilkeleri ve BM Şartı nda belirtilen ilkelerin amaçlarına aykırı hareket etmeyi içerdiği şeklinde yorumlanamayacağı belirtilmiştir. 61 Aslında sorunun özü, mevcut devletlerdeki nüfusun bir bölümünün, hukukun içinde kalarak o devletten ayrılmasının mümkün olup olmadığıdır. Buradan hareketle; halk/millet gibi kavramların tanımlanamazlığını bir yana bırakıp, konuya bu açıdan yaklaşmak gerekir. Bize göre self-determinasyon hakkını kullanma amacıyla mevcut devletten ayrılma hakkı yoksa halk/millet kavramı devleti oluşturan bütün nüfus anlamına gelmektedir. 62 Konuyu daha anlaşılır kılmak için somut bir örnek verilmesi yerinde olacaktır. 20 Kasım 1991 tarihinde, Yugoslavya halkının bir unsuru olan Bosna-Hersek ve Hırvatistan daki Sırp nüfusun self-determinasyon hakkına sahip olup olmadığı konusunda Sırp Cumhuriyeti tarafından Tahkim Komisyonuna başvurulmuştur. 63 59 The Right to Self-determination of the Turkish Cypriot People, (Lefkoşa, Published by The Public Information Office of the Turkish Republic of Northern Cyprus, 1990), s. 5 7. 60 Kıbrıs açısından bunu değerlendirdiğimizde, Kıbrıs ta ırk, dil, din, renk v.s. ayrımı gözetilmeden herkesin temsil edildiği bir yönetim yoktur. Yani Kıbrıs ta Kıbrıs Rumlarının ve Kıbrıs Türklerinin temsil edildiği tek bir temsili yönetim yoktur. Dolayısıyla self-determinasyon hakkının kullanılması toprak bütünlüğü ilkesinin ihlali anlamına gelmez. Bu konuda bkz The Right to Self-determination of the Turkish Cypriot People, s. 7. 61 Gündüz, a.g.e., s. 129. 62 Gündüz, a.g.e., s. 133-134. 63 Harris, a.g.e., s. 120. 71

A. Uz Komisyon; öncelikle, uluslararası hukukun hâlihazırda self-determinasyon hakkını tüm unsurlarıyla birlikte ortaya koymadığını belirtmiş, sonrasında da devletçe aksi kabul edilmiş olmadıkça, self-determinasyon hakkının, toprak bütünlüğü ilkesi uyarınca varolan sınırları değiştirmeyi içermediğini vurgulamıştır. Diğer taraftan; Komisyona göre, bir devletin ülkesinde yaşayan bir veya daha fazla etnik, dinsel, dinsel v.s. toplulukların uluslararası hukukta, kendi kimliklerinin tanınması hakkı vardır, uluslararası hukuk normları, devletlerin azınlık haklarına saygı göstermesini gerektirir. 64 Komisyon, Bosna-Hersek ve Hırvatistan daki Sırp nüfusun, 4 Kasım 1991 tarihli Yugoslavya Konferansında imzalanan sözleşmenin 11. bölümündeki düzenlemelerin yanı sıra, azınlık haklarını garanti altına alan diğer uluslararası sözleşmelerce azınlıklara tanınan haklardan yararlanması gerektiğini belirtmiştir. Nihayet Tahkim Komisyonu, self-determinasyon hakkının, Bosna-Hersek ve Hırvatistan daki Sırp nüfusu kapsamadığına, bu yüzden kendi iradeleri ile kendi geleceklerini tayin edemeyeceklerine karar vermiştir. Ancak Komisyona göre, Hırvatistan ve Bosna-Hersek, uluslararası hukuk gereğince Sırp azınlığa yönelik yükümlülükler taşımaktadır. 65 AYRILMA HAKKI (SECESSION) Self-determinasyon hakkı ile ilgili tartışmaların yoğunlaştığı asıl konu ayrılma hakkının buna dâhil olup olmadığıdır. Self-determinasyon hakkı ve ayrılma hakkının bir paranın iki yüzü veya farklı ilkeler olup olmadığı konusu belirsizdir. Dolayısıyla, Selfdeterminasyon hakkının ayrılma (Secession) hakkını da içerip içermediği her zaman tartışılagelmiştir. Örneğin 1917 öncesinde Lenin, yazılarında ayrılma hakkını şiddetle desteklemiştir. Buna karşılık Jefferson ve Lincoln tam anlamıyla demokrasiyi savunurken self-determinasyona dayanarak ayrılma hakkına karşı çıkmıştır. Pek çok yazar da Wilson un ayrılıkçı self-determinasyona karşı çıktığını belirtmektedir. Ulusal selfdeterminasyon genellikle pozitif bir ilke olarak kabul edilirken ayrılma hakkı, negatif ve yıkıcı bir ilke olarak görülmektedir. 66 Ayrılma hakkı taraftarlarına göre ise, ayrılma hakkı olmaksızın self-determinasyon hakkı, seçimler olmaksızın bir demokrasiye benzer. Bunlara göre, ayrılma hakkını da içine alan self-determinasyon hakkının, özellikle ayrımcılık ve baskı ile karşı karşıya olan insanların, o devletten ayrılmak istiyorlarsa ayrılmalarının demokratik bir değer olarak kabulü gerekir. Arend Lijphart a göre, çoğulcu demokrasilerde, asimilasyon reddedilmiştir. Aksi durumda ayrılma, kabul edilebilecek tek alternatiftir. Ayrılma hakkı, baskıcı bir rejime karşı kendinizi koruyabilmeniz için self-determinasyon hakkının bir çeşididir. 67 Ayrılma hakkını savunanlar, milletin bölünmezliği kavramına ve mutlak bir değer olarak ülkenin bütünlüğü nosyonuna tamamen karşı çıkarlar. Ancak burada şu husus bilinmelidir ki; ayrılma hakkı taraftarları da, bu hakkı ancak zorunlu nedenlerin bu- 64 Harris, a.g.e., s. 121. 65 Harris,a.g.e., S. 122 66 Neuberger, a.g.e., 71-72 67 Ibid. 72

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı lunması hali ile sınırlandırmıştır. Bunlara göre, insanların hayatları veya kültürel özerkliği tehlikeye düşerse veya halk sürekli olarak ekonomik yoksulluk içinde kendisinin sömürüldüğünü hissediyorsa, ayrılmanın haklı gerekçesi vardır. Hatta Michael Walzer, bunu daha da ileri götürerek, eğer toplumda belirli farklılıklar varsa, bu farklı unsurlar kendilerini destekleyenlerle birlikte ayrılma hakkına sahip olmalıdır. 68 Bu görüşlerden hareketle cevap aranması gereken soru şudur: self-determinasyon hakkı, bir devletten ayrılma hakkını da kapsar mı? Eldeki bilgiler ve belgeler göstermektedir ki self-determinasyon hakkı, uti possidetis (toprak bütünlüğünün tarihi sürekliliği) ilkesi sınırları içerisinde geçerlidir. Nitekim bu ilke, BM Şartı nda (Madde 2/4) geçerliliği doğrulanan temel ilkelerden birini oluşturmaktadır. 69 Görüldüğü gibi asıl problem, federal devletlerin bölünmesi veya azınlıkların yerleşik olduğu eyalet veya bölgelerin ayrılması için self-determinasyon ilkesinin başvurulabilir olup olmadığıdır. Bu hak mevcut devletten ayrılma hakkını içeriyorsa bunun sınırları nelerdir? Bu sorular kışkırtıcı ve yıkıcı bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyeli gereğince selfdeterminasyon hakkını toplumsal bir dinamit olarak niteleyenler olduğu gibi, açıkça her renge girebilen bukalemun gibi bir hak olarak görenler de vardır. Bu çerçevede; öncelikle bilinmesi gereken husus, statik bir ilke olan toprak bütünlüğü ilkesi ile dinamik bir ilke olan self-determinasyon farklı yer ve zamanların ürünüdür. 70 İspanya emperyalizminin Amerika da parçalanması uti possidetis kuralını doğurmuştur. Alman, Avusturya ve Osmanlı İmparatorluklarının sonu ise selfdeterminasyon ilkesini gündeme getirmiştir. 71 Bu bağlamda; Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirisi nde (1776) açık bir baskı durumunda, bireylerin kendi yönetimlerini kurma hakkının olduğu belirtilmiştir. Birleşik Devletlerin bağımsızlığı, İngiliz devletinden ayrılma sorunu olarak değerlendirilebilirse de, Bildiriyi imzalayanlar, yönetim yapısını değiştirme ibaresini tercih etmişlerdir. 72 Devletin kurucu öğesi olması yanında, onun egemenlik yetkilerinin ilke olarak sınırını da oluşturan devletin ülkesinin bölünmezliği siyasal olarak devletler için çok büyük bir önemi haizdir. Bu siyasal önem 20. yüzyılda devletin ülkesinin bütünlüğü ilkesi adı altında uygulanan uluslararası hukukun bir ilkesi haline gelmiştir. Bu ilkenin genel bir kural olarak ilk kabulü ise Milletler Cemiyeti Misakı nın 10. maddesi ile gerçekleşmiştir. Söz konusu hüküm ile üye devletler birbirlerinin ülke bütünlüğüne saygı göstereceklerini taahhüt etmişlerdir. Aynı ilke daha sonra Birleşmiş Milletler Şartı nın 2. maddesinin 4. fıkrasında tekrarlanmıştır. Bunun yanında 1.8.1975 tarihli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği (CSCE) Helsinki Nihai Senedinde de bu ilkeye yer verilmiştir. 73 Buna göre; bütün halklar özgürce, ne zaman isterse, iç ve dış siyasal düzenlerini, hiçbir dış müdahale olmadan tayin edebilme ve sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerini yönlendirme hakkına sahiptir. Ancak burada bütün halklardan bahsedilmekle birlikte kastedilen, ülke üzerindeki halkın tümüdür. Dolayısıyla bu hak devletlerin egemen eşitliği 68 Ibid. 69 Pazarcı, a.g.e., s. 9. 70 Thomas M. Franck, Faimess in International Lawand Institutions, (Oxford, 1995), s. 146. 71 Franck, a.g.e., s. 147. 72 Duursma, a.g.e.,s. 8. 73 Pazarcı, a.g.e., s. 15-16. 73

A. Uz ve sınırların ihlal edilmezliği ilkesine uygun olarak kullanılabilecektir. 74 Nitekim Almanlar toprak bütünlüğü ilkesini Helsinki Nihai Senedinin tümüyle kabulü için olmazsa olmaz şart olarak ileri sürmüşlerdir. BM uygulamalarına baktığımızda, bu konu 1514 ve 2625 no lu kararlarında Genel Kurul tarafından açıklığa kavuşturulmuştur. 1514 no lu karar açıkça, mevcut devletten ayrılmayı yasaklamıştır. Buna göre; ülkenin toprak bütünlüğü ve ulusal bütünlüğünü kısmen ya da tamamen yok etmeye yönelik girişimler, BM Şartı ndaki ilkelerin hedefleri ile bağdaştırılamaz. Aynı şekilde; 2625 no lu karar daha geniş bir düzenleme getirmiş olsa da asıl amaç değişmemiştir. 24.10.1970 tarihli ve 2625 (XXV) no lu Dostane İlişkiler Bildirisi nin 8. maddesinde de, devletlerin ülkesinin bölünmezliği ilkesine, self-determinasyon ilkesine nazaran daha fazla ağırlık verilmiştir. Buna göre; Her devlet, diğer herhangi bir devletin ulusal ve ülke bütünlüğünü kısmen veya tamamen yok etmeye yönelik eylemlerden kaçınacaktır. 75 Bu yönde yapılan asıl tartışmayı BM Şartı nın hazırlık çalışmalarında görebiliyoruz. Ayrılma hakkı konusunda yapılan tartışmada halk/millet kavramı üzerinde yoğunlaşılmıştır. Bazı delegeler, azınlıkları ve mevcut devletten ayrılmayı yeğleyen grupları dışarıda bırakacak şekilde bir tanımlamanın yapılmasını önermiştir. Hindistan delegesi, halk kavramını geniş yoğunluktaki ulusal gruplar olarak yorumlamış, Yugoslavya delegesi halkın en geniş anlamda ele alınması gerektiğini belirtmiş, Lübnan delegesi Hindistan ın yorumunu geniş ve belirsiz olarak değerlendirmiş ve bir kasabada yaşayan bin kişinin de kendini halk olarak tanımladığını belirterek buna karşı çıkmış, Venezuella delegesi, ırksal, dinsel veya diğer azınlık gruplarının buna dâhil olamayacağını savunmuş, Yunanistan delegesi ise, kontrollerinin dışındaki şartlarda yaşayan fakat kendi siyasi statülerini özgürce belirleyemeyen ulusal azınlıkların selfdeterminasyon hakkının varlığını savunmuştur. 76 Sonunda şartın imzalanması sırasında self-determinasyon hakkının azınlıklara ve ayrılıkçı hareketlere uygulanamayacağı görüşü hâkim olmuş ve ayrılma hakkı kabul edilmemiştir. Görüldüğü gibi, nüfusun tamamını temsil eden bir yönetime sahip mevcut bir devletten ayrılma hakkı hiçbir zaman kabul edilmemiştir. Bu nedenle Katanga nın Kongo dan, Biafra nın Nijerya dan ayrılma girişimleri BM tarafından engellenmiştir. Tartışma götürür bir olay ise Bangladeş in Pakistan dan ayrılmasıdır. Fakat bu da tam bir istisna sayılamaz. Zira bu olay tamamen tipik bir sivil savaş durumudur. 77 Tahkim Komisyonunun Eski Yugoslavya ya ilişkin olarak vermiş olduğu 11 Ocak 1992 tarihli ve 2 no lu kararında belirtildiği gibi, uluslararası hukuk şu andaki konumu itibariyle, self-determinasyon hakkını bütün özellikleriyle belirtmiş değildir. Fakat bununla beraber, şartlar ne olursa olsun, self-determinasyon hakkı, sınırları değiştirmeyi ve ülke bütünlüğünü ortadan kaldırmayı devletin açık rızası dışında içine almaz. Bu da göstermektedir ki, şartlar ne olursa olsun, ülkenin toprak bütünlüğü ilkesi, selfdeterminasyon ilkesinden öncelikli bir konumdadır. 78 74 Gündüz, a.g.e., s. 122. 75 Gündüz, a.g.e., s. 136. 76 Duursma, a.g.e., s. 32-33. 77 Gündüz, a.g.e., s. 135. 78 Duursma, a.g.e., s. 69-70. 74

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı Ancak 1991 yılında Sovyetler Birliğinin, 1992 yılında da Yugoslavya nın dağılması ile birlikte, self-determinasyon ilkesinin sömürgeler dışında da uygulanması gündeme gelmiştir. Söz konusu iki devletten ayrılarak bağımsızlığını kazanan yeni devletler, bu ilkeye dayandıklarını belirtmişlerdir. Fakat bu yeni devletlerin önemli bir özelliği, daha önce federal bir devletin federe kanatlarını oluşturup, önceki devletlerin anayasalarında selfdeterminasyon hakkına sahip olduklarının öngörülmüş olmasıdır. Dolayısıyla, bu örneklere bakarak günümüzde uygulanan uluslararası hukukun self-determinasyon ilkesini bütün topluluklar bakımından kabul ettiğini söylemek olanaklı değildir. 79 Öte yandan Çekoslovakya Federal Cumhuriyeti nin bölünmesi de selfdeterminasyon hakkının kullanılmasından çok, tarafların anlaşmasına dayanmıştır. Dahası, Çek ve Slovak Cumhuriyetleri nin ayrı ve farklı yapıları da anayasada bir realite olarak tanınmıştı. Bu nedenle ayrılmalarında yadırganacak bir durum yoktu. 80 Buradan hareketle, self-determinasyon hakkının, anayasal olarak kendilerine özerklik ve ayrılma hakkı tanınan halklar için de geçerli olduğu söylenebilir. Fakat bu durumda bu hak, halkın tümü için geçerli olabilecektir. Diğer taraftan; birçok yazar, self-determinasyon hakkının toprak bütünlüğü ilkesinden önce gelebileceği bir durum olarak, Güney Afrika da olduğu gibi eğer devlet bütün milleti temsil eden bir yönetime sahip değilse dışlanan halkın self-determinasyon hakkını kullanabileceğini belirtmektedir. 81 Bu, direnme veya ihtilal yapma hakkını da kapsar. Güney Afrika örneği istisna teşkil etmekle birlikte BM uygulaması, mevcut devletten ayrılma hakkını kabul etmemektedir. Nitekim 9 Ocak 1970 tarihli bir basın toplantısında dönemin BM Genel Sekreteri U-Thant şöyle demiştir. Uluslararası bir örgüt olarak BM üye devletlerinden ayrılma hakkını geçmişte kabul etmemiş, şu anda da etmemektedir ve ümit ediyorum gelecekte de kabul etmeyecektir. 82 Şu haliyle self-determinasyon ilkesinin anlamı incelendiği zaman, içsel ve dışsal olmak üzere iki yanı bulunduğu görülmektedir. Nitekim bu husus, 1975 Helsinki Nihai Senedi nin VIII/2 maddesinde de ifade edilmiş, 1990 Paris Şartı nda da bu Senede atıfta bulunularak benzer bir yaklaşım benimsenmiştir. 83 Birinci yanı, devletlerin iç örgütlenmelerine ilişkin olup bir halkın dilediği yönetim biçimini herhangi bir dış baskı olmadan seçme hakkı olduğunu belirtmektedir. Bu hakkın en çok siyasal yönetim biçimi ile ilgili olduğu ve özellikle devlet ve hükümet biçimlerinin saptanmasında halklara serbestlik tanınması olarak yorumlandığı görülmektedir. Ancak, bu yönetim biçimini seçme hakkının giderek ekonomik bir içerik de kazandığı ve devletlerin doğal kaynaklar üzerindeki sürekli egemenliği ilkesinin self-determinasyon hakkının bir parçası olduğu genel kabul görmektedir. 84 İçsel self-determinasyon olarak isimlendirilen bu yanından başka selfdeterminasyon ilkesinin ikinci yanı vardır ki bu da dışsal self-determinasyon olarak isimlendirilir. Buna göre, bir halkın bağımsız bir devlet kurmak dâhil, dilediği devlete bağlı olmayı seçme hakkı vardır. 79 Pazarcı, a.g.e., s. 9; Gündüz, a.g.e., s. 124-126. 80 Gündüz, a.g.e., s. 126. 81 Halperin and Scheffer and Small, a.g.e., s. 23. 82 Kamal S. Shehadi, Clashof Principles, Self-determination, State Sovereignty and Etlinic Conflict, State Sovereignty, Edited by Sohail H. Hashmi, Pennyslvania, 1997, s. 139; Gündüz; a.g.e., s. 134. 83 Gündüz, a.g.e., s. 677 v.d. 84 Pazarcı, a.g.e., s. 8. 75

A. Uz Ancak yukarıda da ele alındığı gibi, uygulanan uluslararası hukuk, halkların bağımsızlıklarını kazanmaları konusunda, dünyanın siyasal ve toplumsal gerçeklerini de göz önünde tutarak, self-determinasyon hakkının bu açıdan kullanımını birtakım koşullara bağlamaktadır. Bu çerçevede bağımsız bir devlet kurabilmenin ana koşulunun sömürge altında bir halkın varlığı olduğu kabul edilmektedir. 85 Sömürge devletler dışında, bağımsız devletlerdeki halklar, eğer yabancı boyunduruğu, sömürüsü ve hâkimiyeti altında ise veya ülkede halkın tümünü temsil eden bir yönetim yoksa Selfdeterminasyon hakkını kullanabilirler. 86 Bu son duruma, açık bir ayrımcılık uygulanması, ırkçı yaklaşımlarla belli bir etnik grubun vatandaşlık haklarından mahrum bırakılması ya da Bosna örneğinde olduğu gibi bir halkın yok edilmeye çalışılması örnek gösterilebilir. Self-determinasyon hakkı ile ilgili olarak buraya kadar inceleme konusu yapılan düzenlemeler ve bunlar üzerinde yapılan tartışmaların aydınlığa kavuşmasında, hakkın anlamı ve kapsamının belirlenmesinde Uluslararası Adalet Divanı nın konuya yönelik getirdiği yorumlar çok önemlidir. Bu nedenle çalışmanın bundan sonraki bölümünde Divan ın konuyla ilgili kararları inceleme konusu yapılacaktır. ULUSLARARASI ADALET DİVANI NIN KONUYA İLİŞKİN KARARLARI Divan önüne self-determinasyon ilkesi ilk olarak, Güney Afrika konusunda Güvenlik Konseyi nin 276 (1970) no lu kararına dayanılarak tavsiye kararı istenmesi üzerine gelmiştir. Namibya da Güney Afrika nın sürekli varlığı konusundaki 21.06.1971 tarihli danışma görüşünde Divan, Uluslararası hukuktaki son gelişmelerin muhtar olmayan ülkelerle ilgili olarak Self-determinasyon hakkının başvurulabilir olduğunu gösterdiği tespitinde bulunmuştur. 87 Divan, Batı Sahara (Batı Afrika Sahrası) ile ilgili danışma görüşünde de bu tespiti yinelemiştir. Batı Sahara, 1884 yılında İspanya tarafından işgal edilmiş ve 1958 yılına kadar da İspanya sömürgesi olarak kalmıştır. 1958 yılında, İspanya Parlamentosu tarafından eyalet olarak kabul edilen Batı Sahara nın o dönemde yüz bin olan nüfusu kabile ve göçebelerden oluşuyordu. 1966 yılında BM Genel Kurulu, dekolanizasyon hareketini self-determinasyon hakkı üzerine kurmuş ve halkın self-determinasyon hakkını BM gözetiminde kullanması yönünde bir referandumun olabildiğince erken bir tarihte yapılabilmesi için, İspanya yı komşu devletler Fas ve Moritanya ile masaya oturmaya davet etmiştir. 1974 te İspanya, referandumu BM gözetiminde kabul etmiştir. Bu bağlamda; Fas Kralı Hasan-ki öteden beri self-determinasyon hakkının kullanılmasını savunuyordu-batı Sahara üzerinde egemenlik haklarının olduğunu iddia etmiştir. Batı Sahara da asırlar boyu sürekli ve çekişmesiz olarak egemenliğini kullanmış olduğunu ileri süren Fas, bu iddiasını güçlendirmek için Batı Sahara nın, Fas ülkesine coğrafi bakımdan yakın olması gerçeğine dayanmıştır. Diğer yandan, İspanyol idaresinin kurulması sırasında bir devlet olmayan ve bu nedenle ülkesel egemenlik iddiasında bulunamayacak olan Moritanya, bu ülke üzerindeki iddiasını halk unsurunu esas alan tarihi süreklilik ilkesine dayandırmıştır. Bu 85 Pazarcı, a.g.e., s. 8-9. 86 Duursma, a.g.e., s. 26. 87 Shaw, a.g.e., s. 175-176. 76

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı teze göre, Batı Sahara, Moritanya devletinin kurulduğu ülke ile bir bütün meydana getirir. Çünkü dil, din ve yaşam biçimi aynı olan ve aynı olduğu kabul edilen bir halkın yaşadığı bir ülkedir. 88 Her iki devletin bu iddiaları üzerine BM Genel Kurulu, şu konularda Uluslararası Adalet Divanı nın danışma görüşüne müracaat etmiştir: 1- Batı Sahara İspanya tarafından işgal edildiğinde terra nullius (sahipsiz) bir nitelik taşıyor muydu? Eğer bu soruya verilecek cevap olumsuz olacaksa, 2- Fas ve Moritanya ile Batı Sahara arasında ne gibi hukuki bağlar vardır? İlk soru açısından Divan, 1884 teki devlet uygulaması ve mevcut delillerin, ülkedeki sosyal veya siyasal organizasyonlara işaret ettiği ve dolayısıyla Batı Sahara nın işgal edildiği dönemde terra nullius olarak nitelendirilemeyeceğine karar vermiştir. Böylece Divan, 16 Ekim 1975 tarihli istişari mütalaasında, sömürge idaresinin kurulduğu 1884 yılında Batı Sahara nın sahipsiz olmadığını belirtmiştir. Diğer soruya ise, Batı Sahara ile Fas ve Moritanya arasında bazı bağların bulunmasına rağmen, bunların Batı Sahara üzerinde ülkesel egemenlik kazanılmasını sağlayacak nitelikte olmadığına ve bu nedenle, Batı Sahara halkına serbest iradesi uyarınca geleceğini kararlaştırmak hakkının tanınmasını, self-determinasyon ilkesinin uygulanmasını, engelleyen bir durumun bulunmadığına karar vermiştir. 89 Divan, Fas ın coğrafi yakınlık iddiasını, Fas ülkesi ile Batı Sahara nın coğrafi bir bütün olup olmadığı konusuna girmeksizin, bu ülke üzerinde egemenliğin etkin bir biçimde kullanıldığını doğrulayan delillerin bulunmaması nedeniyle reddetmiştir. Divan a göre, Fas ülkesine yakın bir ülke üzerinde egemenliğin etkin bir biçimde kullanıldığını gösterecek asıl delillerin bulunmaması, Fas ın bu ülke üzerinde öteden beri egemenliğini kullandığı iddiası ile bağdaşmaz. 90 Öte yandan Divan, Moritanya ülkesinde yaşayan halk ile Batı Sahara da bulunan bazı göçebe boy ve emirlikler arasında ırk, dil, din bakımından ve yine kültürel ve ekonomik nitelikli pek çok bağın bulunduğunu kabul etmekle beraber, bu halkın mensubu bulundukları kabile ve emirliklerden ayrı bir hukuki kişiliğinin bulunmadığına, Moritanya ve Batı Sahara halkı arasında, bir egemenlik, bağlılık veya aynı hukuki birim içinde bütünleşmenin söz konusu olmadığına karar vermiştir. 91 Burada; acaba Divan, Batı Sahara nın Moritanya veya Fas ülkesinin bir parçası olduğu sonucuna varsaydı, Batı Sahara halkının self-determinasyon hakkının varlığı kabul edilmeyecek miydi? sorusu sorulabilir. Eğer Divan, ülkeler arasında bu türden bir hukuki bağ bulsaydı, Genel Kurul bunu dikkate alırdı. Divan ın hukuki bağ ile selfdeterminasyon arasında nedensellik bağı kurduğu dikkate alınırsa, hukuki bağın olması self-determinasyon hakkını etkilerdi. 92 88 Toluner, a.g.e., s. 27-28;Caro, Santiago Martinez, Internatioanl Law Cases and Materials, Ankara, s. 103; Harris, a.g.e.,s. 118 ve 209. Aslında Fas, yeniden birleşme hadefîyle Batı Sahara da plebisit yoluyla self-determinasyon üzerinde ısrar etmiş, fakat Batı Sahara halkının bağımsızlığı amaçladığı belirginleşince özgürce plebisite karşı çıkmıştır. Bkz. Neuberger, a.g.e., s. 115. 89 Harris, a.g.e., s. 209. 90 Toluner, a.g.e., s. 28. 91 Duursma, a.g.e., s. 61; Toluner, a.g.e., s. 28; Shaw, a.g.e., s. 176. 92 Duursma, a.g.e.,s.62. Divan ın bu kararına karşı oy kullanan Yargıç Dillard a göre, en geniş düzeyde bile, muhtar olmayan ülkeler bağlamında self-determinasyon hakkının uygulanan ulusla- 77

A. Uz Somut olayda, Divan ın konuya ilişkin kararına rağmen Self-determinasyon ilkesi kolaylıkla yürütülememiştir. 93 Bu karardan sonra İspanya, Fas ve Moritanya arasında yapılan görüşmeler sonucu bir anlaşmaya varılmış, buna göre, Batı Sahara nın üçte ikisi Fas a, üçte biri Moritanya yönetimine bırakılmış ve İspanya da Batı Sahara da üretilen Fosfor un % 35 lik kazancına ortak olmuştur. Bu üç taraflı anlaşmayı izleyen 1975 Aralık ayında, Genel Kurul iki karar daha almıştır. Birinci kararında Batı Sahara halkının self-determinasyon hakkını kullanabilmeleri için İspanya dan gerekli adımların atılması istenmiştir. 1976 yılında anlaşma uyarınca İspanya, ülkeden çekilmiş ve sonrasında Fas ve Moritanya yönetimi devralmıştır. 1978 yılında Moritanya, Batı Sahara üzerinde münhasır egemenlik iddiasında bulunmuş ve 1991 yılındaki ateşkese kadar ülke yoğun gerilla çatışmalarına sahne olmuştur. Genel Kurul 1988 yılında Batı Sahara halkının kendi geleceğini tayin edebilmesi için bir referandum planı yapmış fakat bu plan da işlerlik kazanamamıştır. 94 Self-determinasyon hakkı ile ilgili diğer bir sorun Doğu Timor konusunda Portekiz in Avustralya ya karşı başlattığı süreçte, Divan önüne getirilmiştir. Doğu Timor eski bir Portekiz sömürgesidir. 1974 yılında, Endonezya ve Avustralya, Portekiz in otoriteyi bırakmasından sonra bölge barışına en iyi çözüm olarak Doğu Timor un Endonezya ya bırakılması konusunda bir anlaşma yapmıştır. Fakat Doğu Timor daki bağımsızlık hareketi Fretilin bu anlaşmaya karşı çıkmış, 1975 Ağustosunda güç kullanma yoluyla ülke üzerindeki kontrolü genişleterek bağımsızlığını ilan etmiştir. Bunun üzerine Endonezya, Doğu Timor a müdahale ederek Fretilin güçlerini püskürtmüştür. Bu gelişmeler üzerine Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi Endonezya ya çekilme çağrısında bulunmuş ve Doğu Timor halkının self-determinasyon hakkını kullanmaları için gerekli önlemlerin alınmasını istemiştir. Fakat Endonezya Doğu Timor dan çekilmemiş ve ülke üzerinde egemenlik iddiasında bulunmuştur. Bu arada Portekiz, Avustralya nın Doğu Timor halkının self-determinasyon hakkını yok sayan bir anlaşmanın tarafı olduğunu Divan önünde ileri sürmüştür. Burada, Doğu Timor un, Endonezya nın bir eyaleti olmasını öngören Timor Ara Sözleşmesi nin, Doğu Timor un doğal kaynaklarını self-determinasyon hakkına baskın duruma getirip getirmediği konusunun öncelikle açıklığa kavuşturulması beklenmiştir. Divan, bu sorunla ilgili olarak, haklar ve ödevler arasındaki paralelliğin hukuk mantığının bir gereği olduğunu ve eğer Doğu Timor halkı self-determinasyon hakkına erga omnes nitelikte sahipse, diğer devletlerin bu hakkı tanıması gerektiğini, aksine bir değerlendirmenin bu hakkı özünden yoksun hale getireceğini belirtmiştir. 95 Divan a göre; Timor Ara Sözleşmesi, Doğu Timor halkına self-determinasyon hakkının tanınması ve bu hakka saygı duyulması ve halkın doğal kaynaklar üzerindeki egemenliği ile bağdaşmaz. Nitekim bu anlaşmaya göre; Doğu Timor halkı, haklardan yoksun olarak Enrarası hukukun bir normu olup olmadığı problemi vardır. Bu problem şöyle tanımlanabilir, bir uçta her ne kadar Genel Kurul Kararlan bağlayıcı olmasa da, bu doğrultuda birçok kararın alınması ve hem de ezici çoğunlukla alınması ve zamanla sık sık tekrar edilmesi, bu ilkeye hukukun genel ilkeleri ve geleneksel uluslar arası hukukun bir normu niteliği kazandırır diyenler vardır. Bu görüşe göre, self-determinasyon ilkesi, muhtar olmayan ülkelerin dekolonizasyonunda işlevsel bir hak olarak görülmektedir. Diğer uçta ise, Genel Kurul un hukuk yapma yetkisine genellikle karşı çıkan, bu ilkenin gelişerek bir hak niteliği kazanmadığı görüşünde olanlar vardır. Bkz. Caro, a.g.e., s. 106. 93 Harris, a.g.e., s. 118. 94 Harris, a.g.e., s. 119. 95 Hofmann, a.g.e., s. 199. 78

Teori ve Uygulamada Self-Determinasyon Hakkı donezya nın eyaleti olacaktır. Öte yandan; Ara Sözleşmede Doğu Timor halkının haklarına hiç değinilmemiştir. Sadece Avustralya ve Endonezya nın ortak çıkarları gereğince bölge kaynaklarının, Doğu Timor halkının rızası olmasa bile kullanılmasına imkân verilmiş ve Self-determinasyon hakkına dayanılarak sözleşmeye karşı çıkabileceğinden bahsedilmemiştir. 96 Hâlbuki herhangi bir halk için, ekonomik kaynaklar üzerindeki egemenlik, egemenliklerinin bütünü içinde önemli bir yer tutar. Dolayısıyla Doğu Timor halkı, self-determinasyon hakkını kullandığı anda, egemenlik haklarının bir unsuru olarak, doğal kaynaklarının ve zenginliklerinin nasıl kullanılacağına da karar verebilir. Bu nedenle, buna yönelik eylem ve anlaşmalar da, onların self-determinasyon hakkını ihlal anlamına gelir. Divan bu sorunla ilgili olarak 1995 yılında verdiği kararında Genel Kurulun 1803 no lu Doğal Kaynaklar üzerinde Daimi Egemenlik Hakkı Kararında belirtilen Her devletin vazgeçilmez biçimde ulusal çıkarları için doğal kaynaklarını ve zenginliklerini kullanma hakkı na gönderme yapmış ve self-determinasyon hakkının erga omnes bir nitelik taşıdığını ve herkesin buna saygı göstermesi gerektiğini belirttikten sonra, Doğu Timor un muhtar olmayan bir ülke olduğu ve halkın Self-determinasyon hakkının bulunduğuna karar vermiştir. 97 Nihayet 5 Mayıs 1999 tarihinde taraflar anlaşmaya varmışlar ve 8 Ağustos tarihinde Doğu Timor un kendi geleceğini tayin etmesi için BM gözetiminde referanduma gitmesi kararlaştırılmıştır. Çalışmanın buraya kadar geliştirilen kısmında Self-determinasyon hakkının hukuki anlam ve kapsamına yönelik bir inceleme yapılmıştır. Fakat bu hakkın niteliğinden de kaynaklanan ve çoğu zaman uygulanan uluslararası hukuku sabote eden siyasal yaklaşımlar, ulusal çıkarlar ve bunun sonucunda çarpıcı bir şekilde karşımıza çıkan çifte standart, Self-determinasyon hakkı ile ilgili bir başka boyutu sorgulamamızı gerektirmektedir. Aşağıda bu konuya kısaca değinilecektir. SELF-DETERMİNASYON KONUSUNDA UYGULANAN ÇİFTE STANDART Yukarıda da açıkça görüldüğü üzere, self-determinasyon hakkının siyasi yönü ağır basmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, BM üyeleri başlangıçtan bu yana ideolojik amaçlı ve kendi çıkarları gerektirdiği ölçüde desteklemişlerdir. Örneğin Self-determinasyon u hararetle savunan Sovyetler Birliği, bu hakkı esnek bir şekilde yorumlayarak oportünizmi meşrulaştırmıştır. Gerçekten Sovyetler Birliği, kendi topraklarından uzak olması şartıyla sömürgelerin Self-determinasyon hakkını savunmuş ve 5 bin nüfuslu Nauru için bu hakkı desteklerken 50 milyon Ukraynalı için bu hakkı kabul etmemişti. 98 Bu bağlamda Marx; Self-determinasyon hakkını İrlanda için savunurken, bunu İngiliz yönetici sınıfını zayıflatmak için yapmış fakat Sırpların, Hırvatların, Slovakların, Çeklerin ve diğer küçük Slav gruplarının self-determinasyon hakkına karşı çıkmıştır. Çünkü bunların bağımsızlığını kazanarak Sovyetler Birliği ne karşı güçlenmeleri devrim için başlıca tehdit olarak görülmüştür. Aynı şekilde Lenin de self-determinasyon hakkını herkes için istememiştir. 96 Duursma, a.g.e., s. 62-63; Hofmann, a.g.e., s. 199. 97 Hofmann, a.g.e., s. 201. 98 Neuberger, a.g.e., s. 112. 79