NARSİSİZM ÜZERİNE *Atanur AKAR Mevlana bir mesnevisinde; mâna karşısında suret, şekil nedir? Tabi ki pek zayıf ve aciz bir şeydir (Özdemir, 2009, s. 22) demektedir. Peki, gerçekten günümüzde de mâna suretten daha önemli midir? Yoksa suret, mananın önüne mi geçmiştir? Sanırım bu konu daha çok tartışılacaktır (Akar, 2015). Kızıltan (2011) a göre fark edilmek, ayırt edici olmak, kendini var hissedebilmek için artık kişinin kendini gerçekleştirmesi, hakiki ilişkiler kurması, erdem sahibi olması gerekmez; mezun olduğu okul, yemek yediği ve eğlendiği mekân, kullandığı araba, giydiği blue jean, güzel, bakımlı, genç ve zayıf görünmesi yeterli sayılmaktadır, ancak bu koşulda, insanlar birbirine değer vermekte ve birbiriyle ilgilenmektedir. Âdeta, sistemin tebaasıyla ilişki tarzı tebaanın kendi içinde birbiriyle olan ilişkilerine yansımakta, insanların arzulama kalıplarını belirlemektedir. Öyle ki, hepimizin sistemle özdeşleşmiş, işbirliği yapan bir yanı vardır; sistemin ödüllendirdiği insanları beğeniyoruz; o niteliklere sahip insanlara özeniyor, âşık oluyoruz. Kısacası, günümüz insanı, sistemin gözüne girmek, önemsenmek için sistemin ondan beklediklerini yapmak zorunda hissetmektedir kendini Bazı araştırmacılar tarafından epidemi ve asrın vebası olarak değerlendirilen (Twenge ve Campbell, 2010) narsisizm kavramı ile ilgili yapılan çalışmalar incelediğinde araştırmaların bir bölümü kavramın doğasını betimlemekte, diğer bölümü ise narsisizmi ve narsisistik savunmaları ortaya çıkarabilecek unsurlar üzerinde durmaktadır (Akar, 2015) Öztürk (2002) e göre narsisistik kişilik bozukluğuna sahip kişiler; kendilerini fiziksel ve ruhsal yönden aşırı beğenen, üstün gören, sürekli beğeni, ilgi ve onay bekleyen; gittikleri her yerde hemen özel ilgi göreceğine, üstün bir yeri hak ettiğine inanan kişilerdir. En güzel, en yakışıklı, en başarılı, en parlak kişi odur ya da o olacaktır. Böylesine yoğun narsisistik beklentiler içinde hayal kırıklıkları ve incinmeler de o denli sık olabilir. *Öğretim Görevlisi, Çağ Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, atapsk@hotmail.com
Bireyin benlik saygısı, dışarıdan gelecek ilgi, beğeni, onaylarla beslenmektedir. Söz konusu kişiler eleştiriye dayanamazlar ve sürekli övgü beklerler. Bu nedenle görünüş ve davranış hep bunları elde etmeye yöneliktir. Beklentileri karşılanmayınca benlik saygısı düşer. Kırgınlıklar, bunaltı ve çökkünlük yaşanabilir. Kendilerini yüceltmek, daha üstün görmek ve göstermek için başkalarını kullanır, hatta sömürürler. Arkadaşlıkları yalnız bu yönde çıkar sağlamak içindir. Başkalarının duygu ve düşüncelerine, gereksinimlerine eş duyum (empati) gösteremezler (Öztürk, 2002, s.436). Analitik açıdan narsisizm, kişiliğin içindeki acıları dindirmek, kişiliğin yaralarını sarmak olarak değerlendirilmektedir. Analitik açıdan bir sınır işleyiş olarak değerlendirilen narsisizmin kaynağı depresyondur. Depresyonun işleyişi kayıplar üzerine kuruludur. Çocuklarda narsisistik savunmalar; annenin çocuğu narsisistik beklentileri için bir araç olarak görmesi, gerekli duygusal desteği sağlamaması, çocuğun ruhsal ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi üzerine gelişir. Egonun gelişmesi için sosyal desteğin yeterli olması gerekmektedir. Egosu yeterince gelişmeyen çocuk bu eksiklik duygusuyla baş edemez ve tümgüçlülük devreye girer. Ben kendime yeterim, ben en önemliyim, kimseye ihtiyacım yok der. Kırılgan ego bu şekilde onarılmaya çalışılmaktadır. Sadece kendi varlığına değer kattığını düşündüğü insanlarla birlikte olur. Onu eleştiren, düzeltmeye çalışan birini hayatında istemez. Eksikliklerinin söylenmesi temeldeki depresyonunu tetikler. Bu eksikliklere ve eleştiriye tahammül edebilmesi için egosunun yeterince gelişmesi gerekir. Lakin erken dönemde yaşadığı hüsranlar ve kendiliğin gelişmemesi, onu bu yolculuğa çıkarmaktadır. Ebeveynlerin kayıp tehditleri, çocuğun bireyselleşmesine izin vermemesi, dönüştürme işlevini yerine getirememesi gibi durumlarda da, çocuklarda, narsisistik savunmalar gelişmektedir. Yani çocuk eksikliğe karşı taarruza geçmektedir, kendi bilişsel süreçleriyle eksiklik duygusuyla başaçıkamamış ve bir savunma geliştirmiştir. Ebeveynin narsisistik beklentilerinden kaynaklı çocukta kendilik gelişmeyebilir. Çünkü bu tür ebeveynler çocuğun kendi olmasına müsaade etmeyebilir. Çocuğun ruhsal ihtiyaçları görmezden gelinir ve ebeveyn çocuğu kendi narsisistik ihtiyaçları doğrultusunda yetiştirir. Bunun neticesinde çocuk, bağımsız bir kimlik geliştiremez ve annenin arzusu içerisinde kalır. Narsisizm, her zaman tüm güçlülükle birlikte görülmeyebilir. Narsisizmin bir ucu da, kendini aşırı değersizleştirmektir. Çocukta pasivitenin, insanları beklentilerine sürekli uyma gibi davranışların, heteronominin ve aşırı kibarlığın altında narsisistik ihtiyaçlar bulunabilir.
Bunlar narsisizmin görünmeyen diğer ucudur. Temelinde bastırılmış bir agresyon vardır. Megolamanik savunmalar bunun tornistan olmuş halidir. Peki ya ülkemizde durum nedir? Bazı psikanalistler; annenin genelde erkek çocuğunu yücelttiği, annenin çocuğa aşırı bir empatiyle yaklaştığı, ailesel kendiliğin ön planda olduğu Yahudi ve Türklerde daha yaygın görülen bir narsisizm türünden söz etmektedir. Bu türü, aşırı doyum arayan ve açlığa katlanamayan şeklinde tanımlamıştır (Köşkdere, 2013). Her ne kadar ampirik çalışmalarla desteklenmeye ihtiyaç duyulsa da, benim görüşümde bu düşünceye paraleldir. Psikanalitik açıdan bir miktar eksikliğin yapılandırıcı olduğunu biliyoruz. Çocuğun ruhsal yapısının gelişmesi, düşlem kurması, simgeleştirme becerilerinin gelişmesi için bir miktar eksiklik gereklidir. Eksikliğe tahammül etme becerileri sağlıklı ebeveyn tutumlarıyla desteklenen çocuklar, ikinci olma ve değersizlik duyguları ile daha kolay baş edebilmektedir. Bunun nedeni içsel desteğin yeterli olmasıdır. Bu sayede ikincil desteklere ihtiyacı azalmaktadır. Aşırı varlık ise çocukların kayıp ve eksiklik duygularına tahammülünü zorlaştırmaktadır. Aşırı uyarıcı alan, sürekli maddi unsurlarla desteklenen çocukların ruhsal işleyişinde sorunlar ortaya çıkar. Ruhsallığın ihtiyacı madde değil, mânadır. Duygusal desteğin yerine maddi ödüllerin verilmesi ruhsal ihtiyaçları giderek arttırmaktadır. Bu tür ebeveynlikte çocuğa, kendisiyle ilgili rasyonel geri bildirimler verilmemektedir. Yetenekleri abartılan, eksiklikleri ile ilgili sağlıklı geri bildirim almayan çocuklarda iç görü gelişmeyebilir. Kendisiyle ilgili sürekli abartılı geri bildirimler alan bireyler için sosyal dünya oldukça tehlikelidir. Sosyal dünyada kendi eksiklikleri ile ilgili verilen geri bildirimleri yaralayıcı olarak görüp, bu eksiklikleri başkalarına atfedebilirler. Günümüzde bu kırılmaların fazla olduğunu görüyoruz. İş ilişkilerinde durmaksızın insanlar birbirini suçlamakta, eleştiri toleransı giderek azalmaktadır. Aşk ilişkileri bağlamında değerlendirildiğinde; narsisistik yapılanmanın temel savunması olan spliting (bölme) mekanizmasının oldukça fazla kullanıldığını görüyoruz. İlişki esnasında hele hele bizim eksikliklerimizi gideren, bize doyum veren kişiyi göklere çıkarıyoruz; ayrıldığımız zaman ise yerin dibine sokuyoruz. Durup hayal kuracak, kendimizi değerlendirecek vaktimiz yok. Maddeyle o kadar doluyuz ki, içimizde birini alacak yer kalmıyor. Yani aşk konusunda da şansızız. Sürekli kendi ruhsal ihtiyaçlarımızın peşinde koşturuyoruz. Bekleyecek, sevecek, birini idealize edecek sağlıklı bir ruhsal işleyişimiz kalmadı ( Akar, 2015).
Sonuç olarak, çocuk ruhsallığında aşırı varlığın da, aşırı yokluğun da bir takım sonuçlar oluşturduğu aşikârdır. Ebeveynlik, çocuğun kimlik ve kişilik oluşumuna etkileyen temel faktörlerdendir. Narsisistik savunmalar, bir ihtiyaç sonucu devreye girmektedir. Bu ihtiyacın ortaya çıkmaması için ebeveynin çocuğa sundukları ve sunmadıkları çok önemlidir ( Akar, 2015). Sosyal ödüller yerine maddi ödüllerin verilmesi, çocuğun aşırı uyarılması, cinselleştirilmesi, ebeveynin narsisistik ihtiyaçlarını gideren bir unsur olarak kalması, bireyselleşememesi, ebeveynin kayıp tehdidi gibi unsurlar çocuk ruhsallığında narsisistik savunmaları ortaya çıkarabilecek temel faktörlerdir. Önemli olan ebeveynin zihninin, çocuğa dönük olmasıdır. Maddi eksiklikler, düşlem kurarak tolere edilebilir. Ebeveyn, erken çocukluk döneminden itibaren hem bakım ve destek gibi temel sorumluluklarını yerine getirmeli hem de çocuğun olumlu sosyal davranışlar geliştirmesine yardımcı olmalıdır( Akar, 2015). KAYNAKÇA AKAR, A. (2015). Empati ve Narsisisizm, Türkiye Alim Kitapevi, 1. Baskı, Saarbrücken. KIZILTAN, H. (2011). Narsisizm ya da ruhsallığın ontolojisi. Doğu Batı Düşünce - Dergisi 56:55-83. KÖŞKDERE, A. A. ve diğ. (2013). Psikanaliz Buluşmaları-7 Narsisizm, Bağlam Yayıncılık. ÖZTÜRK, O. (2002). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Feryal Matbaası, 9.Baskı, Ankara TWENGE, J.M. ve CAMPBELL W.K. (2010). Asrın vebası: Narsisizm illeti, (Çeviren: Özlem Korkmaz) Kaknüs Yaynları, İst. ZAPÇI, N. (2005). Narsisizm ve ergenlikte aşk nesnesi seçimi. D. J. Arnouxi içinde, Psikanaliz Yazıları 11 - Psikosomatik (s. 148). İstanbul: Bağlam Yayıncılık. ZAPÇI, N. (2015). Çocuk Psikopatolojisi Ders Notları. İstanbul: Maltepe Üniversitesi.