TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 1



Benzer belgeler
Medyada Riskler. Öğr. Gör. Dr. Deniz Sezgin Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

ÜNİTE PSİKOLOJİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER GELİŞİM PSİKOLOJİSİ I

Dünyayı Güzellik Kurtaracak Wednesday, 07 February :39 - Last Updated Sunday, 11 February :11

Toplumsal cinsiyet ve şiddet

SİSTEM. Sosyal Sistem Olarak Sınıf. Okulun Sosyal Sistem Özellikleri. Yrd. Doç. Dr. Çetin ERDOĞAN

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

Medya ve Toplumsal Cinsiyet

1. ÜNİTE İÇİNDEKİLER EĞİTİM PSİKOLOJİSİ / 1

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın belirtileri ve etkileri Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önlemek için yapmamız gerekenler

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI AİLE İÇİ ŞİDDET

Eğitim Tarihleri: 5-6/ 11 /2016 ve / 11 /2016 (2 hafta Cumartesi ve Pazar toplam: 32 saat) Eğitim Ücreti: 400 TL + KDV (Öğrencilere %25 indirim

ÇOCUKLARIMIZ VE TEKNOLOJİ

Kazanım İfadeleri. Kendine değer veren insanların (aile-arkadaş vb.) yapıcı uyarılarına kayıtsız kalmaz.

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda!

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

ÜNİTE:1. Sosyal Psikoloji Nedir? ÜNİTE:2. Sosyal Algı: İzlenim Oluşturma ÜNİTE:3. Sosyal Biliş ÜNİTE:4. Sosyal Etki ve Sosyal Güç ÜNİTE:5

Toplumsal cinsiyet, davranışalar, tutumlar, ilgiler, amaçlar, değerler vb. düzleminde kadınsı (dişil) ve erkeksi (eril) olarak ayrılan

DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD

AKRAN İ LİŞKİ LERİ. PDR Bülteni Sayı: 03

ÖRGÜT SAĞLIĞI OKULDA SAĞLIK, İKLİM VE. Sağlıklı örgüt için gerekenler: Yrd. Doç. Dr. Çetin Erdoğan. Örgüt Sağlığı. Örgüt Sağlığı.

Program Geliştirme ve Öğretim. Yard. Doç. Dr. Çiğdem HÜRSEN

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Üçüncü baskıya ön söz Çeviri editörünün ön sözü Teşekkür. 1 Giriş 1

Sosyal Psikolojiye Giriş ve Araştırma Yöntemleri

DEĞERLERİN ÇOCUKLARA AKTARIMI

İSTANBUL DA GENÇLER ARASINDA CİNSELLİK ARAŞTIRMASI RAPORU

Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi SOSYAL FOBĐ

DAVRANIŞ BİLİMLERİ TIPSAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ. Doç. Dr. Lü)ullah Beşiroğlu

G İ R İ Ş. SBÖ115 SOS. PSİ. - Prof.Dr. H. HARLAK

Motor Beceri Öğreniminin Seviyeleri

Sosyal Medya ve Çocuk Alanında Koruyucu ve Önleyici Çalışmalar Dr. Olgun GÜNDÜZ

GELİŞİM, KALITIM ÇEVRE ETKİLEŞİMİNİN BİR ÜRÜNÜDÜR.

Çocuklarınızın öfkelerini kontrol etmelerinde ve uygun yollarla ifade etmelerini sağlamakta aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurabilirsiniz.

NASIL MÜCADELE EDİLİR?

GEDİZ ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

YAŞAM BOYU GELİŞİM Ergenlik-Yetişkinlik

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

Şiddetin Psikolojisi Bahar Dönemi Adli Psikoloji Doktora Programı. Şiddetin çevresel kökenleri

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM

BAĞIMSIZ BİREY SAĞLIKLI TOPLUM STRATEJİK EYLEM PLANI

OKUL ÖNCESİ REHBERLİK HİZMETİ

SANAYİDE ÇALIŞAN GENÇ ERİŞKİN ERKEKLERİN YAŞAM KALİTESİ VE RİSKLİ DAVRANIŞLARININ BELİRLENMESİ

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

BÖLÜM 5 DENEYSEL TASARIMLAR

sorular-sorular-sorular

Bilişim Teknolojilerine Pedagojik Bir Yaklaşım. Mehmet AKSÜT Mega Eğitim Danışmanlık Songül ATEŞ Uşak üniversitesi Hayriye UĞURLU Uşak üniversitesi

Bağımlılık kişinin kullandığı bir nesne veya yaptığı bir eylem üzerinde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır.

ÇOCUK HEMŞİRELİĞİ EĞİTİMİNDE BİLİŞİM VE TEKNOLOJİNİN KULLANIMI

AKRAN DOSTU OKUL MODELİ PROJESİ

Bilgisayar ve İnternet Tutumunun E-Belediyecilik Güvenliği Algısına Etkilerinin İncelenmesi

İÇİNDEKİLER. GİRİŞ GELİŞİM PSİKOLOJİSİNE DAİR Prof. Dr. İrfan ERDOĞAN. I. Gelişim Psikolojisine Kuramsal Bakış...1

İNTERNETİN GÜVENLİ KULLANIMI VE GÜVENLİ İNTERNET HİZMETİ

KORKMADAN ÖĞRENMEK OKUL ve OKUL ÇEVRESİ GÜVENLİĞİ

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Hizmetiçi Eğitimler.

Melike SAYIL Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü

EMDR GÖZ HAREKETLERİ İLE SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN İŞLEME. (Eye Movement Desensitization and Reprossesing)

BİREYLERE YÖNELİK HİZMETLER

TOPLUMSAL CİNSİYET - 2 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

Eğitimin Psikolojik Temelleri

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

TÜRK PSİKOLOGLAR DERNEĞİ MERKEZ TRAVMA BİRİMİ GEZİ PARKI EYLEMLERİNDEN ETKİLENENLERE YÖNELİK PSİKOSOSYAL DESTEK ÇALIŞMALARI. 1 Haziran-30 Ağustos 2013

Ebeveyne Duyulan Güvenin Psikolojik Kontrol ve Zorbalık / Zorbalığa Maruz Kalma Arasındaki Aracı Rolünün İncelenmesi*

Programda yer alan etkinlikler okul rehber öğretmeni, sınıf öğretmeni ve idarecilerin işbirliği ile yürütülecektir.

Bir İlişkide Çözülmenin Evreleri

Açıklama Araştırmacı, danışman, konuşmacı: Herhangi bir maddi ilişki yoktur.

Yrd.Doç.Dr. Serap YÜKRÜK GİRİŞ. Geleneksel Türk Müziği

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK. Abdullah ATLİ

Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu/Ortaokulu AİLE İÇİ İLETİŞİM

SOSYAL PSİKOLOJİ II KISA ÖZET KOLAYAOF

YAYLACIK İLKOKULU 0-18 (7-11 YAŞ MODÜLÜ) AİLE EĞİTİMİ PROGRAMI YILLIK DERS PLANI(2.GRUP)

Bağlanma Nedir? Bağlanma, kişinin kendisi için önemli gördüğü bir başkasına (bağlanma figürü) karşı geliştirdiği güçlü duygusal bağlardır.

DERS ÖĞRETİM PLANI TÜRKÇE. 1 Dersin Adı: PSI Dersin Kodu: Gelişim Psikolojisi (Sosyoloji) 3 Dersin Türü: Zorunlu. 4 Dersin Seviyesi: Lisans

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

Yaşam Boyu Sosyalleşme

1. BETİMSEL ARAŞTIRMALAR

Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

KURAMSALLAŞMANIN YÖNÜ İNCELEME DÜZEYİ

Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi

Okul fobisi nasıl gelişir?

Programda yer alan etkinlikler okul rehber öğretmeni, sınıf öğretmeni ve idarecilerin işbirliği ile yürütülecektir.

ÖZEL EFDAL İLKOKULU VE ORTAOKULU REHBERLİK BÜLTENİ- ŞUBAT / MART 2015 TEKNOLOJİYİ DOĞRU KULLANIYORUM

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

Öğretmen Liderliği ÖĞRETMEN LİDERLİĞİ

Çalışma Hayatının İki Büyük Korkusu: İşsizlik ve İş Güvencesizliği Two Big Fear of Working Life: Unemployment and Job Insecurity

ADLİ VAKA SÜRECİNDE HASTA ve AİLE İLE İLETİŞİM

T.C. İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU AMELİYATHANE HİZMETLERİ PROGRAMI 2. SINIF 1. DÖNEM DERS İZLENCESİ

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

Transkript:

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 1 TELEVİZYON PROGRAMLARINDAKİ ŞİDDET İÇERİĞİNİN, MÜSTEHCENLİĞİN VE MAHREMİYET İHLǍLLERİNİN İZLEYİCİLERİN RUH SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ Prof. Dr. İhsan Dağ* Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Ferhunde Öktem** Prof. Dr. M. Kâzım Yazıcı*** Doç. Dr. Gülden Güvenç* Doç. Dr. Murat Rezaki*** Yard. Doç. Dr. Nilüfer Özcan Demir**** Yard. Doç. Dr. Ömer Özer***** Dr. Ömer Akil Özer****** Psk. Mine Tunçel******* Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Özel Çalışma Grubu Sonuç Raporu 1 Ağustos, 2005 Hacettepe Üniversitesi; (*) Psikoloji Bölümü, (**) Çocuk Ruh Sağlığı Bölümü, (***) Psikiyatri Bölümü, (****) Sosyoloji Bölümü, (*****) Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi, (******) SB Ankara Hastanesi Psikiyatri Uzmanı, (*******) SB Basın Müşavirliği 1 Bu Özel Çalışma Grubu Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından oluşturulmuş, ancak RTÜK den bağımsız çalışarak bu sonuç raporunu yazmıştır.

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 2 İçindekiler Özet Önsöz Giriş Temel Kavramlar Uzmanların Şiddet İçerikli Medyanın Etkilerine İlişkin Özet Görüşleri TV deki Şiddet İçeriğinin Etkileri Konusundaki Araştırmalara Genel Bakış Şiddet İçerikli TV Programlarının Etkilerine İlişkin Kuramsal Açıklamalar Şiddet İçerikli TV Programlarının Etkilerine İlişkin Sınıflandırılmış Görgül Araştırma Bulguları Şiddet İçerikli TV Programlarının Etkilerine Katkıda Bulunan Diğer Değişkenler Sosyolojik Çerçeveden Televizyonun Sosyalizasyon Sürecindeki Rolü ve Toplum Üzerindeki Etkileri Müstehcenlik, Özel Hayat, Mahremiyet İhlâlleri ve Ruh Sağlığı Şiddet, Müstehcenlik ve Mahremiyet İhlâli İçeren TV Programları Karşısında Neler Yapılabilir? Sonuç Kaynaklar Ekler 1) RTÜK Koruyucu Simge Sistemi Çalışma Grubu Raporunun Uygulama Rehberinden İlgili Bölüm 2) Türkiye Psikiyatri Derneği Görüş Yazısı 3) Türk Psikologlar Derneği Görüş Yazısı 4) Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Görüş Yazısı

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 3 Özet Bu raporun amacı, şiddet, müstehcenlik ve mahremiyet ihlâli içerikli medya programlarının izleyicilerin ruh sağlığı ve genelde toplum üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymak ve olası zararlarını önlemek amacıyla kamuoyuna, medya sahip, yapımcı ve yöneticilerine ve de politika oluşturucular ile uygulayıcı mekanizmalara neler yapılabileceği konusunda bilimsel görüşleri aktarmaktır. Yine bu amaç doğrultusunda gelişmiş ülkelerde yapılan şiddet, müstehcenlik ve mahremiyet ihlâli içerikli TV programlarının etkilerine ilişkin araştırma bulgularını özetlerken, ülkemizdeki ilgili sorunlara dikkat çekmektir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) nun daveti üzerine kurulan ve bağımsız çalışan grubumuz, ülkemizde ruh sağlığı alanında çalışan belli başlı uzmanların üyesi oldukları meslek örgütlerinin (Türkiye Psikiyatri Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği) bu konulardaki görüşlerini de resmi yazışmalar yoluyla edinmiş ve raporda yer vermiştir. Sonuçta, gerek konuya ilişkin bilimsel literatürdeki bulgular, gerek binlerce ruh sağlığı çalışanını temsil eden meslek örgütlerinin görüşleri, gerekse raporun yazarlarının mesleki uygulamalarında ve günlük gözlemlerinde karşılaştıkları olgular, televizyonda yer verilen ölçüsüz şiddet içeriği ile müstehcenlik ve mahremiyet ihlâllerinin, başta topluma uyumlu bir kişilik geliştirme sürecinde olan çocuk ve gençlerimiz olmak üzere tüm toplum bireylerinin ruh sağlığını son derece olumsuz bir biçimde etkilediğini açıkça göstermektedir. Görsel medya toplumsal koşullar ve rol modellerinin oluşturulmasında çok önemli bir role sahiptir. Bu rolü, yayıncılık etiğine de uygun olarak yerine getirebilmek amacıyla, yukarıda söz konusu edilen olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması için, başta medya sahip, yapımcı ve yöneticileri olmak üzere tüm medya çalışanlarının üzerlerine düşen sorumlulukları acilen yerine getirmeleri gerektiği kanısındayız. Yasama ve yürütme organlarının da bu alanda otokontrolün işlemediği durumlarda devreye girecek eğitim ve yaptırım mekanizmalarını çok iyi düzenleyip işletmesi beklentilerimiz arasındadır. Hiç kuşkusuzdur ki, ana-babalar ve öğretmenler de bu konularda yerine getirmeleri gereken sorumluluklara sahiptirler. Ancak, gelişmiş ülkelerdeki durumun aksine, eğitim düzeyi ortalaması son derece düşük olan ülkemizde bu konudaki en büyük sorumluluğu yalnızca anababalara bırakmanın doğru bir tercih olamayacağı kanaatindeyiz. Anahtar Sözcükler: Medyada şiddet, saldırganlık, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri, çocuklar, toplum ruh sağlığı

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 4 Önsöz Medyada yansıtılan şiddetin izleyicilerin ruh sağlığı açısından ne derece zararlı olduğu, özellikle çocukların saldırganca tutumları ve davranışları üzerine ne tür etkileri olduğu konusunda yaklaşık 60 yıldır çok sayıda araştırma yapılmıştır. Medyanın kapsamına, televizyon, radyo, kitap, dergi ve gazeteler, filmler ve video-oyunları ile internet gibi çok değişik ortamlar girmekle birlikte, hayatımızda tuttuğu yer ve hareketli görselliği de içermesi nedeniyle televizyon en önemli aracı oluşturmaktadır. Nitekim, sözü edilen araştırmaların çoğunun, özellikle video oyunları ve internet çıkıncaya dek, TV deki şiddetin etkileri konusunda yapıldığı görülmektedir. Özellikle deneysel ve boylamsal çalışmalarla, aşırı şiddet içeren TV programlarının, saldırganlığı arttıran pek çok etkenden (nörofizyolojik sorunlar, ailedeki yetersiz çocuk yetiştirme tutumları, yoksulluk, zayıf akran ilişkileri, uyuşturucu / uyarıcı madde kullanımı ve toplumda saldırganlığı pekiştiren tutumlar gibi) biri olduğu defalarca gösterilmiştir. Benzer şekilde uygun olmayan yaşlarda TV den maruz kalınan müstehcenliğin ve mahremiyet ihlâllerinin de başta küçük çocuklar olmak üzere bireylerin ruh sağlığı üzerinde yaratabileceği olumsuzluklar uzun bir süredir tartışılmaktadır. Son yıllarda moda olan reality programlarının, bazan şiddet içeriğine ek olarak bu tür içeriği yoğunlaştırılmış biçimde sunması, bunlar üzerinde de önemle durulması gereğini ortaya çıkarmıştır. Bütün bilim çevrelerince çok iyi bilindiği gibi, bilimde nedensel ilişkilerin gösterilebilmesi titiz deneysel desenlerin kullanılmasına ve bağımsız değişkenler üzerinde değişimleme yapılabilmesine bağlıdır. Ancak, üzerinde deneysel değişimleme yapılacak olan özne insan olduğunda, bazı değişimlemeleri yapmak insani ve ahlâki nedenlerle mümkün olamamaktadır. Dahası, yapılabilen değişimlemeler de, kimi zaman deneysel ortamın yapaylığından dolayı zıt sonuçlar ortaya çıkararak sonuca götürücü olamamakta, hatta bazan da önemsiz ve hiçbir anlam atfedilemeyen sonuçlara varılmasına yol açmaktadır. Nitekim TV deki şiddetin çocuklar üzerindeki etkilerini incelemek üzere yapılan çalışmalarda bu durumla daima karşılaşılmıştır (Aydın & Aydın, 1993). Ne yazık ki, insani ve etik nedenlerden kaynaklanan bu durum istismar edilebilmekte ve araştırma sonuçlarının karışıklığı bahane edilerek yanlışta israr edilebilmektedir.

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 5 Oysa, insani ve etik nedenlerle deneysel değişimlemeye gelmeyen bu gibi durumlarda bilim insanları tutarlı olarak elde edilen ilişkisel (korelasyonel) verileri ve kendi bilimsel gözlem ve yargılarını devreye sokmak zorundadır. Örneğin Çocuk Ruh Sağlığı alanında görev yapan uzmanların karşısına gelen vakalarda tutarlı olarak gözledikleri bir olgu, deneysel bir değişimleme olmamasına rağmen, TV deki şiddet içeriği gibi bir takım etkilenmeler konusunda bir çıkarımda bulunmamıza yetebilir. Bu raporun amacı, şiddet, müstehcenlik ve mahremiyet ihlâli içerikli medya programlarının izleyicilerin ruh sağlığı ve genelde toplum üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymak ve olası zararlarını önlemek amacıyla kamuoyuna, medya sahip, yapımcı ve yöneticilerine ve de politika oluşturucular ile uygulayıcı mekanizmalara neler yapılabileceği konusunda bilimsel görüşleri aktarmaktır. Yine bu amaç doğrultusunda başta ABD ve İngiltere olmak üzere gelişmiş ülkelerde yapılan şiddet, müstehcenlik ve mahremiyet ihlâli içerikli TV programlarının etkilerine ilişkin araştırma bulgularını ve kaynakları özetlerken, ülkemizdeki ilgili sorunlara dikkat çekmektir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) nun çağrısı üzerine kurulan ve bağımsız çalışan grubumuz, ayrıca ülkemizde ruh sağlığı alanında çalışan belli başlı uzmanların üyesi oldukları meslek örgütlerinin (Türkiye Psikiyatri Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği) bu konulardaki görüşlerini de resmi yazışmalarla edinerek raporda yer vermiştir. Meslek örgütlerinin görüşleri, binlerce meslektaşın sadece literatür bilgilerini değil ama daha çok mesleki deneyim ve izlenimlerini yansıtması açısından son derece önemlidir. Giriş Günümüzde televizyon, hemen her evde yer almakta ve herkesi farklı biçimlerde ve düzeylerde etkilemektedir. En çok etkilenen grubun ise çocuklar olduğu bilinmektedir. Televizyon, öğrenmeye en açık oldukları dönemde çocuklar ve gençler için önemli bir öğretim aracıdır. Erişkinlerin daha bilinçli seçimler yaptıkları ya da kendilerine sunulanlardan daha az etkilendikleri öne sürülse de, televizyon programlarının yetişkinleri de yönlendirdiği bilinmektedir. İzleyici televizyondan temel olarak model alma yoluyla etkilenmektedir. İzleyici, gerek haberlerde, gerekse dizi ve filmlerde, kahramanların olumsuz koşullarda çözümsüzlük yaşadıkları durumlarla sürekli olarak ve neredeyse sistemli bir biçimde karşı karşıya kalmaktadır. Bu gibi durumlarda izleyici, kendisi için önemli olan

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 6 kişiler ya da en azından izlediği ve özdeşim kurduğu kahramanlar adına çaresizlik duygusu yaşamaya başlar. ABD'de yapılan bir araştırmada televizyonda şiddet kullanılan sahnelerde saldırganların % 73'ünün cezasız kaldığı görülmektedir. Bu gibi durumların aşırılığı, çözümsüzlük, umarsızlık gibi duyguların daha çok görülmesine ve yerleşmesine neden olabilmektedir (RTÜK, 2004). Bir diğer etkilenme biçimi duyarsızlaşma şeklinde kendini göstermektedir. Duyarsızlaşma, korku ve kaygı verici uyarıcılardan kaçınmak ya da onun etkisini en aza indirmek için bilinçli ya da bilinçsiz olarak benimsenen bir yoldur. Şiddet ve cinsellik abartılı bir biçimde ve çok sık olarak ekranlarda görüldüğünde, bu görüntülerin neden olduğu, rahatsızlık veren duygulardan kaçınmak için bir duyarsızlık oluşur. Bu nedenle film ve program yapımcıları özellikle bu iki temel konuda duyguları uyarabilmek için dozu giderek artırmaktadırlar. Bu durum duyarsızlaşmanın daha çok pekişmesi sonucunu getirmektedir. Temel Kavramlar Öğrenme literatüründe davranış, tutum ve değerler açısından anlamlı insan figürlerinin model olarak alınıp, taklit edilmeye çalışılması anlamına gelen model alma, konuyla ilgili en temel kavramlardan biridir. Özdeşim olarak adlandırılan olgu da, çocukluk çağında çok yoğun ve temel olmak koşuluyla, yaşantımızın hemen her döneminde etkin olan, öykünülen ve benzemek istenen kişilerin özelliklerinin alınıp benimsenmesi ve kendimize mâl edilmesi sürecidir. Gençlik yıllarında müzik, sahne, televizyon yıldızları, sporcular vb. kahramanlar taklit edilmektedir. Televizyon yayınlarının da bu süreçte etkili olduğu bilinmektedir. Olumsuz düşünce ve davranışları olan kişilerin kahraman olarak sunulması, bunlarla olan benzeşme süreçlerini artırmaktadır. Bilişsel gelişim, algılama, tanıma, akıl yürütme ve yargılamayı içeren zihinsel yetilerin gelişim süreci olarak tanımlanabilir. Bilişsel gelişim, büyüme ve gelişmeyi sağlayan biyolojik faktörlerin çocuğun yaşantılarıyla etkileşmesi sonucunda ortaya çıkar. Doğduğumuz andan itibaren dünyayı kavramamıza çerçeve oluşturacak bilişsel şemalar geliştirmekteyiz. Sosyal-duygusal gelişim, bireyin çevresindeki diğer insanlarla etkileşiminde, duygularında, kendilik kavramında, cinsiyet rollerinde ve ahlâki yargılarında ortaya çıkan gelişim olarak

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 7 tanımlanabilir. Bilişsel ve sosyal-duygusal gelişim karşılıklı etkileşim içindedir (RTÜK, 2004). Bebeklikten itibaren 18 yaşa gelinceye kadar gelişen insanın 0-2; 2-7; 7-12 ve 13-18 yaş aralıklarında gösterdiği bilişsel ve sosyal-duygusal gelişim özellikleri RTÜK Televizyon Yayınlarında Koruyucu Simge Sistemi Uygulamaya Yönelik Model Geliştirme Çalışma Grubu tarafından yazılan raporun Uygulama Rehberi bölümünde ayrıntılı olarak incelenmiştir (RTÜK, 2004). Söz konusu Uygulama Rehberinin yaşlara göre gelişimsel özellikler bölümü de Ek 1 de sunulmuştır. İzleyen bölümlerde özetlenen araştırmalarda elde edilen bulguların, bir diğer değişle, çocukların şiddet ve müstehcenlik içerikli TV programlarından etkilenmelerine ilişkin bulguların nasıl ının anlaşılabilmesi için Ek 1 de sunulan gelişimsel özellikler listesinin iyi bilinmesi gerekmektedir. Özetle, çocukluk ve ergenlik, bedensel, zihinsel, ruhsal ve toplumsal değişikliklerin çok yoğun ve hızlı yaşandığı dönemlerdir. Bu nedenle bu dönemdekilere TV den aktarılacak bilgi ve görüntülerin bu evrelerin gelişim özelliklerine uygun olarak planlanması gerekmektedir. Erken verilen eğitimler anlamama, erken uyarma, korkulara yol açma gibi olumsuzluklara neden olabilirken, geç kalınan eğitim ise hatalı bilgilerin akınına yol açabilmektedir. Toplumsallaşma ya da sosyalizasyon, belirli bir grubun ya da toplumun yaşam tarzının öğrenilmesi, aynı zamanda da karşılıklı bir etkileşim sürecidir. Bu öğrenme sürecinde toplumdaki kalıp davranışlar birey tarafından kişiselleştirilir ve sonuçta birey o topluma ya da gruba ait bir kimlik geliştirir (Demir, 2004). Ancak, burada önemle belirtilmesi gereken, sosyalizasyonun sadece kişinin standart bir davranış kalıbına uyarak biçimlenmesi demek olmadığıdır. Birey sosyal yaşam içinde pek çok etkileşim içine girer ve kendine özgü davranış kalıplarını, kurduğu bu etkileşimler aracılığıyla oluşturur. Sosyalizasyon sürecinde toplumun düşünce, değer ve davranış örüntüleri kültür sayesinde bireye aktarılmaktadır (İsen & Batmaz, 2002) ve hiç kuşkusuz toplum bireylerinin geniş ölçekte birbirlerini etkilemesine en büyük ortamı medya oluşturmaktadır. Kitle iletişim araçlarıyla toplumun davranış kalıpları, değerleri ve düşünce tarzları bireylere kazandırılır ve öğrenilenlerin içselleştirilmesine yardımcı olunur. Kitle iletişim araçlarının gücü aynı iletiyi çok farklı bireye, çok sayıda ve farklı mesajlarla iletebilme yetisinden kaynaklanır.

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 8 Uzmanların Şiddet İçerikli Medyanın Etkilerine İlişkin Özet Görüşleri Amerika daki tüm psikiyatri hekimlerini çatısı altında birleştiren ve 120 yıllık bir geçmişi bulunan Amerikan Psikiyatri Derneği (American Psychiatric Association), web sitesinde yer alan ve medyadaki şiddetin etkileri konusunda hazırladığı yazısına şöyle başlamaktadır (APA, http://www.psych.org/public_info/media_violence.cfm 5.6.2005 de ulaşılmıştır.): Tartışma bitmiştir. Son otuz yılı aşkın bir süreçte, kitle iletişimi üzerine yapılan araştırmalardaki ezici bir bulgu, medyadaki şiddet sahnelerine maruz kalmanın çocuklarda saldırgan davranışları arttırdığı olmuştur. Ülkemizdeki hemen tüm psikiyatri hekimlerini bünyesinde barındıran Türkiye Psikiyatri Derneği de, talebimiz üzerine bu konuda yazdığı değerlendirmede şu satırlara yer vermiştir (Bakınız: Ek 2): Televizyonun günlük yaşamda gittikçe daha çok yer kaplamaya başladığı, bu nedenle de bireylerin dünyayı kavrayışları ve verecekleri tepkinin belirlenmesi üzerinde her gün biraz daha etkili olduğu genel kabul gören bir gerçektir. Bu etkililiği nedeniyle televizyon programlarında açık şiddete günlük yaşamda yer aldığından daha yüksek oranda yer verilmesinin, genel olarak bireylerin ruhsal yönden daha çok travmayla karşılaşmasına yol açmakta olduğu da bilinmektedir. Öte yandan televizyonun izleyenlere davranış kalıpları oluşturucu etkisi toplumda bazı davranışların yaygınlaşmasına yol açabilmektedir. Bu durumun şiddet içeren programların çocukların da televizyon izleyebildiği saatlerde yayımlanmasıyla çocuklar üzerinde daha da zararlı etkilere yol açacağı kolayca anlaşılabilir. Aynı şekilde yoğun cinsel ilişki sahneleri içeren programları çocukların izlemesiyle doğacak zarar da tahmin edilebilir. Bu bağlamda şiddet ve yoğun cinsel ilişki içeren

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 9 programların öncelikle çocuklar olmak üzere izleyiciler üzerinde olumsuz etkileri olduğu kanısındayız. Ülkemizdeki hemen tüm psikologları bünyesinde barındıran Türk Psikologlar Derneği de, talebimiz üzerine TV lerimizde yayınlanan bazı programlardan kaydedilmiş örnek sahneleri inceledikten sonra yazdığı değerlendirmede şu görüşlere yer vermiştir (Bakınız: Ek 3): Şiddete maruz kalma ya da izleme sonucunda, bu tür davranışların model alma yolu ile öğrenildiği ve şiddet içeren davranışların frekansının arttığı bilinmektedir. Şiddet karşısında bir süre sonra duyarsızlaşma geliştiği ve bunu izleyen aşamada sinme ve boyun eğme davranışlarının ortaya çıktığı da bilimsel bir gerçektir. (.) Çocukların dünyayı ve olayları yetişkinler gibi değerlendiremeyecekleri açıktır. (.) Şiddet adeta olağan, sıradan, hayatın bir parçası olarak gösterilmektedir. Bu da bir süre sonra toplumların şiddete karşı duyarsız kalmalarına ve şiddet içeren olayların sıklığının giderek artmasına neden olmaktadır. (.) (Özellikle kadınlara yönelik Reality programlarından bazılarında) hem programa katılan konuklar, hem programa katılmayan, ancak konuya dahil edilen diğer kişiler ve TV izleyicileri açısından sakıncalar doğmakta; konuklar ve üçüncü şahıslar istismar edilmekte, patolojik aile ilişkileri, tecavüz, aile içi cinsel sevi gibi durumların izleyicilerde sıradan, olağan, normal gibi algılanmasına yol açabileceği düşünülmektedir. Yine bu tip yaşam hikayeleriyle TV ekranına çıkmak özendirici hale de gelebilir. Ülkemizdeki bir çok Psikolojik Danışman Rehberi bünyesinde barındıran Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği de, talebimiz üzerine TV lerimizde yayınlanan bazı programlardan kaydedilmiş örnek sahneleri inceledikten sonra yazdığı değerlendirmede şu görüşlere yer vermiştir (Bakınız: Ek 4):

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 10 Mafya dizileri türü şiddet içerikli programların çocuk ve gençlerin bütün yönleriyle gelişimlerini ve özellikle de kimlik gelişimlerini olumsuz etkileyebileceği, (.) Aile eksenli programların bazı bölümlerinin çocuk ve gençleri cinsel, sosyal, psikolojik, duygusal, ahlâki ve aile içi ilişkiler yönünden olumsuz etkileyebileceği değerlendirmesi yapılmıştır. TV deki Şiddet İçeriğinin Etkileri Konusundaki Araştırmalara Genel Bakış ABD de şiddet içerikli TV programlarının izleyiciler üzerindeki olumsuz etkileri, ticari TV yayıncılığının başladığı 1946 yılından itibaren bilim insanlarının ilgi odağı olmuştur (Erdoğan & Alemdar, 2002). 1954 de televizyonda sunulan şiddet içeriğine yönelik yapılan ilk araştırmaların bulguları yayınlanmıştır (Head, 1954; Smyte, 1954). 1972 de yeterli düzeye erişen görgül (amprik) bilgi birikimi kamu oyuna duyurulmuştur (Anderson & Bushman, 2002). Deneysel ya da laboratuar araştırmalarında ve alan deneylerinde şiddet içerikli programların saldırganlık üzerindeki nedensel etkileri incelenirken, kesitsel ve kültürler arası çalışmalarda şiddet içerikli TV programları ile saldırganlık arasındaki pozitif ilişkiler (korelasyonlar), boylamsal araştırmalarda ise küçük yaşlarda şiddet içerikli programlar izlemenin uzun süreli etkileri incelenmiştir (Anderson & Bushman, 2002; Huesmann ve ark., 2003). ABD nin Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (The National Institute of Mental Health) televizyonda şiddete maruz kalmanın, ölçülen diğer davranışsal değişkenlerde olduğu gibi, saldırgan davranışlarla güçlü bir ilişki gösterdiğini bildirmiştir (National Institute of Mental Health, 1982). Amerikan Psikiyatri Derneği, televizyon endüstrisinin şiddeti azaltmak üzere gönüllü kısıtlama getirmesini teşvik etmiştir, ancak bu gönüllü kısıtlama televizyon şiddetinin artan zararlarından korunmada etkili olmadığından, anayasal ilkelerle de tutarlı olarak gerekli düzenlemelerin yapılmasını savunmuştur. Derneğe göre, şiddet içerikli yayınlar yapan endüstri yöneticilerinin halka istediklerini verdikleri şeklindeki savunmalarına izin verilmemelidir, çünkü sayısız çalışmada halkın istediğinin gerçekte böyle aşırı bir şiddet olmadığı ortaya konmuştur (Bushman & Anderson, 2001).

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 11 Şiddetin sonuçlarının (kurbanların yaşadıkları acılar, kurbanların ve suç işleyenlerin ailelerinin çektikleri, vb.) ihmâl edilmesi ya da bu sonuçların makul olmayan biçimde alınması yıkıcı bir kodlama sürecini oluşturmaktadır. İzleyiciler şiddete karşı duyarsızlaşmakta, saldırganlarla ve saldırganların çeşitli sorunlar karşısındaki çözümleriyle özdeşleşmektedir. Böylece şiddet içerikli davranışlar ve tutumlar kodlanmakta, kişisel tüm durumlarda saldırganlık en olası yaklaşım haline gelmektedir (Dubow & Miller, 1996; Johnson, 1996; Singer & Singer, 1980; 2001; Black & Newman, 1995; Josephson, 1987; Strasburger & Donnerstein, 1999). Medyadaki şiddete daha fazla maruz kalan bireyler dünyayı daha karanlık ve kötülük dolu bir yer olarak görmeye, gerçekte olduğundan daha fazla şiddet dolu olarak algılamaya, yaygın bir korku ikliminde yaşamaya başlamaktadırlar ve şiddete karşı katı ve hissiz olabilmektedirler (Strasburger, 1995; Strasburger & Wilson, 2002; Simon, 1995; Lande, 1993). Artan saldırganlığa ek olarak, sayısız denecek kadar çok çalışma göstermiştir ki, şiddet sahnelerine maruz kalma şiddete karşı duyarsızlaşmaya neden olmakta ve şiddete kurban gidileceğine dair bir korku iklimi yaratmaktadır (Bandura, Ross & Ross, 1961; Paik & Comstock, 1994; Donnerstein, Slaby & Eron, 1994; Bushman, 1995; Friedlander, 1993; Centerwall, 1992; Villani, 2001; Anderson & Bushman, 2002) Şiddet içerikli programlara maruz kalma ile saldırganlık arasındaki bağlantıya ilişkin kanıtlar arttıkça (Huesmann, Moise-Titus, Podolski & Eron 2003; Gentile, Walsh, Ellison, Fox & Cameron 2004; Ledingham, Ledingham & Richardson, 1993), psikiyatristler, psikologlar, diğer ruh sağlığı çalışanları ve çocuk hekimleri çocukların maruz kaldıkları şiddet miktarının sınırlanması için bir araya gelmişlerdir (Policy Council on Violence Prevention, 1995; AMA, 1996; Sege & Dietz, 1995). Televizyondaki açık ya da dolaylı şiddetin gelişmekte olan çocuğun ve ergenin sağlığı ve iyilik hali ile ailelerinin istikrar ve bütünlüğü için bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir (Coyne & Archer, 2004). Medyadaki şiddete maruz kalmada en kritik dönemi de ergenliğe kadar olan çocukluk dönemi oluşturmaktadır. Araştırmalar 14 aylık çocukların bile model alabildiklerini ortaya koymuştur (Bushman & Huesmann, 2001). Dünyaca ünlü bilim dergisi Science da yayınlanan bir araştırmada (Johnson, Cohen, Smailes, Kasen, Brook, 2002), 707 bireyden oluşan bir toplum örnekleminde televizyon izleme ve saldırgan davranışlar 17 yıl arayla değerlendirilmiş, ergenlikte ve genç yetişkinlikte televizyon izlemede geçen zaman ile diğerlerine karşı gösterilen saldırgan davranışların olasılığı arasında bir bağlantı bulunduğu ortaya konmuştur. Bu bağlantı, önceki saldırgan

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 12 davranış düzeyi, çocukluk döneminde ihmâl edilme, komşu çevresindeki şiddet, ailenin gelir düzeyi, ebeveyn eğitim düzeyi ve psikiyatrik bozukluklar istatistiksel olarak kontrol edildiğinde de anlamlılık düzeyini korumuştur. Televizyondaki şiddet ile saldırganlık arasındaki ilişkiyi boylamsal olarak çalışan başlıca bir araştırmada da (Huesmann, Moise-Titus, Padolski, Eron, 2003) 70 li ve 80 li yıllarda yetişen kuşakta 6 ile 10 yaşları arasındaki çocuklarda şiddet içeren programları izlemenin, 15 yıl sonraki kontrollerde hem erkelerde hemde kadınlarda saldırgan davranışın belirleyicisi olduğu ortaya konmuştur. Saldırgan TV karekterleriyle özdeşim kurma ve TV şiddetine ilişkin gerçeklik algısı sonraki şiddeti belirlemektedir (öngörme = prediction). Bu ilişki, sosyoekonomik düzey, zihinsel yetenek ve bir çok ebeveyn faktörü kontrol edildiğinde de devam etmektedir. Yine dünyanın en saygın tıp dergilerinden Lancet de 19 Şubat 2005 de yayınlanan çok yeni bir gözden geçirme çalışmasında (Browne & Hamilton-Giachritsis, 2005), medyada şiddet ile saldırgan davranışlar arasındaki bağlantıyı araştıran toplu değerlendirmeler (meta analizler) ele alınmış ve küçük çocuklarda şiddet içerikli televizyon ve film izleme ile saldırgan davranışlarda artış arasında tutarlı kanıtların bulunduğu bildirilmiştir. Televizyondaki şiddet içeriğinin, küçük çocuklarda korkulu ve saldırgan davranışların olasılığını artıran uyarılmışlık hali, düşünce ve duygular üzerinde önemli kısa vadeli etkilerinin bulunduğu, bu etkilerin özellikle erkek çocuklarda daha belirgin olduğu sonucuna varılmıştır. Saldırganlığın birçok faktörle ilişkili olması ve bu konunun araştırılmasında karşılaşılan yöntem güçlükleri, bu ilişkinin daha büyük çocuk ve ergenlerde ve uzun vadede gözlenmesini güçleştirmektedir. Şiddet İçerikli TV Programlarının Etkilerine İlişkin Kuramsal Açıklamalar Şiddet içerikli TV programlarının (medyanın) yaratabileceği uzun vadeli etkilere ilişkin psikolojik araştırmaların bulguları; sosyal-bilişsel öğrenme kuramı (social-cognitive learning theory), duyarsızlaştırma kuramı (desensitization theory), sosyal karşılaştırma kuramı (social comparison theory) ve üçüncü değişken kuramı (third variable theory) temel alınarak açıklanmaktadır.

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 13 Sosyal-bilişsel öğrenme kuramında medya şiddet içeriği ile saldırganlık arasındaki ilişki üç bilişsel yapı aracılığıyla kurulmaktadır (Huesmann, Moise-Titus & Eron, 2003). Kurama göre, şiddet içeren programları izleyen bireylerin bilişsel şemalarında düşmanca bir dünya temsil edilmektedir. Senaryolarında saldırganlığa dayanan problem çözme stratejilerini benimseyenler, saldırganlığı normatif inançlarına göre kabul edilebilir bir olgu olarak karşılamaktadırlar. Bireyler arası ilişkilerin şiddet içeren şemalara, senaryolara ve inançlar sistemine dayandırıldığı bir ortamda sosyalleşen çocuklar, bu tür davranışları gözleyerek, taklit etmekte, henüz 2-4 yaşlarında isteklerini tepinerek iletmeye çalışma gibi saldırgan davranışlara başvurmaktadırlar. Çocukların yaşı ilerledikçe ailelerinde, akranlarında, yaşam alanlarında ve her gün saatlerce izledikleri TV de gözledikleri ve içselleştirdikleri senaryolar daha karmaşık ve otomatik hale gelmekte, saldırgan davranışlara ilişkin fantezileri ve belleklerinde önceden depoladıkları senaryolar güçlenmektedir. Çevrelerinde aşırı şiddet gözlediklerinde, böyle bir dünya hakkındaki bilişsel şemaları öteki kişilerin davranışlarına saldırganca anlamlar yüklemelerine yol açmakta, bu da saldırganca davranma olasılığını artırmaktadır. Çocuğun kendi davranışları, normatif inançlarının gelişmesinde rol oynadığı gibi, medyada gözlediği etkileşim biçimleri de bu normatif inançlarını biçimlendirmektedir. Özetle, sosyal-bilişsel öğrenme kuramında medyada uzun süre şiddet içeriği izlemenin olumsuz etkileri bir varsayım olarak kabul edilmektedir (Huesmann, Moise-Titus & Eron 2003; Ledingham, Ledingham & Richardson, 1993). Sosyal-bilişsel öğrenme kuramını tamamlayan bir başka kuram olan duyarsızlaştırma kuramında, şiddet sahneleriyle defalarca karşılaşan bireylerin zaman içinde bu tür olaylara alışacakları ve duyarsızlaşacakları varsayılmaktadır. Böylece şiddete karşı duyarsızlaşarak olumsuz duygusal tepki göstermeyen bir kişi, şiddet hakkında düşünürken rahatsızlık duymayacak, hatta şiddet içeren planlar kurmaya yatkın olacaktır. Sosyal karşılaştırma kuramına göre, saldırganca davranan çocuklar, bu duygularında yalnız olmadıklarına inandıklarında, davranışları için ihtiyaçları olan gerekçelere kavuşacaklar ve kendilerini daha mutlu hissedeceklerdir, çünkü medyada olağan gibi sunulan şiddet, onların bu gereksinimlerini fazlasıyla karşılamaktadır. Üçüncü değişken kuramında TV izleme ve saldırganca davranma değişkenlerine ek olarak, bu iki değişkenle ilişkili olan sosyoekonomik düzey, aile gibi demografik değişkenler, zekâ gibi kişisel özellikler de saldırganlık davranışlarını açıklamada üçüncü bir değişken olarak dikkate alınmaktadır. Dolayısıyla, üçüncü değişken kuramında bütünsel bir yaklaşım söz konusudur. Anılan üçüncü değişkenlerin en azından bir kısmının medyada şiddet içeren programlara maruz kalma ile

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 14 saldırganlık davranışlarının uzun vadedeki ilişkileri üzerinde etkili olabileceği varsayılmaktadır. Bu kurama göre, örneğin dar gelirli kesimde, özellikle zekâ düzeyi nisbeten düşük olan çocuklar daha fazla TV seyrettikleri için daha fazla şiddet içeren sahnelerle karşılaşmaktadırlar. Bu da, bu kesimde söz konusu ilişkiyi kuvvetlendirmektedir. Bunun gibi, ana-babaların kendi alışkanlıkları ve çocuk yetiştirme tutumları; reddedici veya disiplinden yoksun yaklaşımları da çocuklarındaki saldırganlığın artmasında rol oynamakta ve TV de şiddet izleme ile saldırgan davranma ilişkisini kuvvetlendirmektedir (Huesmann, Moise-Titus & Eron, 2003; Ledingham, Ledingham & Richardson, 1993). Şiddet içerikli programların çocukların saldırganlık davranışları üzerindeki uzun süreli etkilerini açıklayan bu kuramlara kısa vadeli sorunları açıklamada da başvurulabilmektedir. Ancak bu kuramlara ek olarak kısa süreli etkilere ilişkin iki sürecin yine etraflı biçimde araştırıldığı izlenmektedir. Bunlardan ilki, bilişsel olarak hazır hale getirme (priming) dir. Kişi, geçmişte gözlemiş olduğu bir şiddet olayına bağladığı bir uyarıcıyla tekrar karşılaştığında, kendisinde varolan saldırganlık senaryoları, şemaları ve inançlarına ilişkin bellek izlekleri aktive olacak ve bu uyarıcı durumda saldırgan davranma olasılığı artacaktır. Böylece bireyleri şiddete hazır hale getiren bir uyaran, saldırganlığın gösterilmesini kolaylaştıracaktır. Ancak, kısa süreli olarak yaşanan bu tür bir ilişkiyi hazır hale getiren senaryolar, şemalar veya inançlar çok önceden ve çok farklı bir bağlamda kazanılmış olabilmektedir (Huesmann, Moise-Titus & Eron, 2003). Kısa süreli etkilerle ilgili süreçlerin ikincisi ise heyecan aktarımı (excitation transfer) ve genel uyarılmışlık hali (general arousal) dir. Birey, önceden yaşadığı bir durumu, olduğundan daha abartılı bir şekilde hatırlayabilir ve o anda gözlediği şiddetin uyardığı duygusal yaşantıyı yanlı bir şekilde o andaki uyarılmaya yükleyebilir. Böyle bir heyecan aktarımı kısa sürede daha şiddetli bir davranışa yol açabilecektir. Diğer yandan, gözlenen şiddete bağlı olarak artan genel uyarılmışlık hali öyle bir noktaya ulaşabilir ki, saldırganlığı bastırabilecek normatif sayıltılar zayıf kalabilir (Huesmann, Moise-Titus & Eron, 2003). Şiddet İçerikli TV Programlarının Etkilerine İlişkin Sınıflandırılmış Görgül Araştırma Bulguları

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 15 Yukarıda özetlenen kuramsal çerçevelere göre yorumlanan görgül nitelikli bilimsel araştırma bulguları üç ana grupta toplanabilir: Televizyondaki şiddetin doğrudan etkileri ile ilgili bulgular Şiddete karşı duyarsızlaşmaya işaret eden bulgular Kötü dünya sendromu veya yaşamdan korkma olgusu Son yıllarda televizyonlardaki şiddetin doğrudan etkileriyle ilgili çalışmalardan en fazla ses getirenler Huesmann ve arkadaşlarının yaptıkları araştırmalar olmuştur (akt. Ledingham, Ledingham & Richardson, 1993). Bu araştırmalardan birinde ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin TV programı tercihleri incelenmiş ve 10 yıl sonraki saldırgan, davranışlarıyla olan ilişkilerine bakılmıştır. Bulgular şiddet içerikli programları tercih etmenin erkek çocukların saldırganlığını öngördüğünü göstermiştir. Aynı gruplarla yapılan izleme çalışmaları da şiddet programlarını tercih eden erkeklerin 30 yaşında ciddi suçlar işlediklerini göstermiştir. Araştırmacıların daha sonra gerçekleştirdikleri kültürler arası bir araştırmada bu kez ABD, Avustralya, Polonya, Finlandiya ve İsrail deki çocukların ilkokul birinci sınıftan itibaren üçüncü ve altıncı sınıflara geldikleri dönemlerde şiddet içeren TV programlarına ilişkin tercihleri ile gelecekteki saldırganlık davranışları karşılaştırılmıştır. ABD de her iki cinsiyetin de medyadan aynı derecede etkilendiği, diğer ülkelerde ise yine TV deki saldırgan karakterlerle özdeşimin ileriki yıllarda gösterilen saldırganlığı belirlediği, ancak şiddet içeriği izlemenin erkeklerin saldırganlık davranışlarındaki artışa daha fazla katkıda bulunduğu tespit edilmiştir. Araştırmacılar, özellikle 6-10 yaş arasındaki dönemin, çocukların TV deki saldırgan karakterlerden etkilenmeleri açısından çok kritik bir dönem olduğunu, çünkü bu yaşlarda TV seyretme saatlerinin en üst düzeye ulaştığını ve TV deki öyküleri gerçek olarak algıladıklarını vurgulamışlardır. Huesmann ve arkadaşları (2003) 1977-1992 yılları arasında şiddet içeren TV programlarının çocukluk, ergenlik ve genç yetişkinlikteki etkilerini, bilişsel sosyal öğrenme kuramları ile üçüncü değişken kuramına dayanarak açıklamaktadırlar. Bulgular genel olarak, hangi sosyoekonomik düzeyden gelirse gelsin ve başlangıçtaki saldırganlık eğilimi hangi düzeyde olursa olsun, her iki cinsiyetin şiddet içerikli programları izleme süresine bağlı olarak yetişkinlikte saldırgan davranma eğiliminde artış olduğunu göstermiştir.

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 16 Şiddet içeren programların çocuklar ve gençler üzerindeki etkilerine ilişkin son dönem araştırmalarda sadece fiziksel saldırganlığın değil, ilişkisel saldırganlık olarak ayrı bir kategoride tanımlanan saldırganlığın da araştırıldığı izlenmektedir. İlişkisel saldırganlık; vurma-kırmanın ötesinde, dedikodu yapmaya, akranları dışlamaya ve ilişkilere zarar vermeye yönelik saldırganlıktır. Bu konudaki boylamsal araştırma sonuçları, okuldaki ilk yıllarda daha fazla şiddet içeren filmler seyreden çocukların daha sonraki yıllarda da daha fazla sözel, ilişkisel ve fiziksel saldırganlık gösterdiklerini, olaylara anlam yüklemede yanlı davrandıklarını ve daha az olumlu sosyal davranışlarda bulunduklarını göstermiştir (Buchanan, Gentile, Nelson, Walsh & Hensel, 2002; Gentile, Walsh, Ellison, Fox & Cameron, 2004). Medyadaki şiddetin yarattığı şiddete karşı duyarsızlaşma olgusuyla ilgili sonuçlara göre, çocuklar şiddet içeren filmler izledikçe gerçek dünyadaki şiddete daha az tepki vermekte, başkalarının yaşadığı acı ve sorunlara karşı ilgisiz kalmakta, empati duymamakta ve toplumda giderek artan şiddet olaylarına daha fazla hoşgörü göstermektedirler (Bonds, 2002; Huesmann, Moise-Titus & Eron, 2003; Ledingham, Ledingham & Richardson, 1993; Szaflik, 2004). Kötü dünya sendromu yaklaşımı ise dünyanın eskiye kıyasla daha tehdit edici bir yer olarak algılandığını göstermektedir (Bonds, 2002). Medyadaki şiddetten etkilenen küçük yaşlardaki çocuklar kendilerinin de şiddet kurbanı olabileceklerini düşünmekte ve korku-kaygı geliştirmektedirler. Bu çocuklarda; ağlama sıklığı, kucak isteme, saldırganlık eğilimi, uyku bozuklukları, kekeleme, tuvalet alışkanlıklarında bozulma, güven sorunları, sosyal etkileşimden kopma, yeme düzensizlikleri, psikosomatik bozukluklar, benlik değerinde düşme, dikkatini odaklaştırma sorunları ve depresyon eğilimi artmaktadır (Bonds 2002; Ledingham, Ledingham & Richardson, 1993). Bu doğrultuda, şiddete karşı kendini zayıf hissetmenin, saldırganlık davranışını bir savunma yolu olarak da olsa benimsemeyi ve göstermeyi haklı çıkardığı söylenebilir. Sonuçta şiddet içerikli TV programları, seyircilerin bir bölümünü duyarsızlaştırırken, diğer bir bölümünü aşırı duyarlı hale getirmektedir. Şiddet İçerikli TV Programlarının Etkilerine Katkıda Bulunan Diğer Değişkenler

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 17 Paik ve Comstock, 3,000 den fazla çalışmayı gözden geçirdikten sonra medyada şiddete maruz kalmanın sonucu olan saldırganlığı artıran ve şiddet içeren programların bir takım özelliklerine ilişkin bazı değişkenleri belirlemişlerdir (Paik & Comstock, 1994): Saldırgan davranan modelin ödüllendirilmesi ya da eksik cezalandırılması Şiddetin uygulanmasının haklı gösterilmesi Sunulan şiddetin gerçek hayatta olanlarla benzerliğine dair ipuçlarının bulunması Saldırganla özdeşim kurulmasını cesaretlendiren dramatik durumlar Doğrudan zarar verme motivasyonunun saldırgan davranışla beraber sunulması Acı, üzüntü ve pişmanlık gibi sonuçları içermeyen (sonucu hafifletilmiş) saldırganlık Kurgu olarak sınıflanamayacak gerçekçilikle sunulan şiddet Olumsuz sonuçları ortaya çıkmayan şiddet Neden olan olaylarla ilişkisi aşırı olan şiddet Zayıf kötü karektere karşı büyük güce sahip kahramanın uyguladığı şiddet Çok sayıda kurbanı olan şiddet Arkadaşlar, ortaklar, çete üyeleri arasında gösterilen şiddet Sosyolojik Çerçeveden Televizyonun Sosyalizasyon Sürecindeki Rolü ve Toplum Üzerindeki Etkileri Kitle iletişim araçları içinde yer alan televizyon, bireylerin davranışsal ve bilişsel gelişiminde etkili olan, küçük yaşlardan itibaren dünyayı kavramamızın en önemli araçlarından biridir (Signorielli & Morgan, 1996; Signorielli, 2004). Yapılan araştırmalar televizyonun aşağıda belirtilen dört alandaki etkilerini kanıtlamıştır (Zuckerman ve Zuckerman, 1985; Johnson, 1996): Çocukların saldırgan davranışlar göstermesi Etnik ya da cinsel rollerine ilişkin kalıplar oluşturma Okul faaliyetlerine katılımda ya da okuma alışkanlıklarında azalma Kötü alışkanlıklara ya da davranışlara sahip olma Bilgi verme, onaylama, geri bildirim, rol modellerinin kazandırılması gibi sosyalleştirici etkiler aynı zamanda televizyonun etkileri içinde de yer almaktadır. Fiziksel

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 18 çevre ve sosyal koşullar, psikolojik koşullarla etkileşerek davranışları ortaya çıkarmaktadır. Bu sosyal koşullar içindeki sosyalizasyon faktörleri; toplumsal değerler, ailevi değerler ve arkadaş / akran grubu değerleri olarak formüle edilebilir (Edgar & Edgar, 2001). Bu etkileşimde televizyon faktörleri (yansıtılan şiddet, izlemeye ayrılan zaman vb) de rol oynamaktadır. Söz konusu etkileşimin sonunda davranışsal sonuç olarak saldırganlık ortaya çıkmasında televizyonlardan yansıtılan şiddetin önemli bir yere sahip olduğu düşünülmektedir. Çocukların ilkokul döneminden önceki yaşlarda televizyonla olan ilişkileri, keşifte bulunma amacıyla özdeştir. Televizyon programlarındaki özellikle parlak canlı öğeler ve hızlı değişen, hareketli karakterler, kuvvetli ses ya da ışık onları etkiler. Okul öncesi çocukların şiddetle tanışmasında, onların şiddete hazır hale gelmesinde bu canlı ve parlak görüntülerin, özellikle de çizgi filmlerin payı çok büyüktür. Okul çağı ise, çocukların şiddet eğilimindeki ve saldırgan davranışlarındaki etkisi açısından çok daha önemli bir dönemdir. Bu dönemde çocukların dikkatleri artarak gelişir, kavrama yetenekleri ile hikayelerdeki devamlılıkları izlerler, üstü kapalı olarak anlatılan olaylardan sonuçlar çıkarırlar ve karakterlerin eylemlerini ya da hareketlerini onaylar ve taklit ederler. Bu dönemde çocuklardaki şiddet eğilimi, şiddet içerikli programları izleyip izlemediklerine göre değişir. Özellikle bu tür programları izleyen, oradaki şiddetin gerçek dünyayı yansıttığına inanan ve bunlardan kendine şiddet eğilimli bir kahraman seçen çocuklarda, saldırgan davranışlarda artma görülür. Ergenlik döneminde televizyon karakterlerinden etkilenme ve kimlik oluşturma diğer dönemlere göre daha az olmakla birlikte bu yaşlardaki gençler televizyondaki şiddet ya da suç davranışlarını taklit ederek bu dönemin tipik davranışlarından olan geleneksel olarak otoriteye meydan okuma davranışını sergileyebilmektedirler (Josephson, 1995). Gençlerde potansiyel riskli davranışlar; rasgele cinsel ilişki, alkol kullanımı, sigara içme, uyuşturucu / uyarıcı kullanma gibi madde bağımlılıkları, dolandırıcılık, hırsızlık, ehliyetsiz araba kullanma, düşük beden algısı, obezite, okul performansındaki düşüşler olarak tanımlanmaktadır. Yapılan araştırmalarda, bu riskli davranışlarla medya araçları arasındaki ilişkiler sorgulanmıştır. Buna göre, gençlerin belirtilen bu risk davranışlarını sıklıkla radyoda duydukları, TV de izledikleri ya da videokliplerinde gördükleri ve bu davranışlara sahip olmalarında, bu programları izlemelerinin yanında, ailelerinin eğitimlerinin, cinsiyetlerinin ve ırksal özelliklerinin de etkili olduğu bulunmuştur (Klein ve ark., 1993).

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 19 Çocukların ve gençlerin izledikleri televizyon programları onların günlük sosyal davranışlarını etkilemektedir. Bu etkinin olumlu ya da olumsuz olmasında, izlenilen programın niteliği, içeriği, o programın izlenilme süresinin azlığı ya da çokluğu, programın sunuşunda gerçekleştirilen yönlendirilmeler önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle televizyonda çocuk ve gençlere yönelik programların yapımcılarının özellikle bu konularda daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Konuyla ilgili sosyolojik istatistiklere bakıldığında, UNESCO nun Global Medya ve Şiddet konulu 23 ülkeyi kapsayan çalışmasında, köy ya da kent olarak ayrılmadan, okul çağındaki çocukların % 93 ü içinde boş zamanlarını TV seyretmeye ayıranların oranının % 50 den fazla olduğu görülmüştür (Von Feilitzen & Carlsson, 1999). İngiltere Bağımsız Televizyon Komisyonunun raporuna göre ise (1998) İngiltere de çocukların % 46 sının kendi özel yatak odalarında televizyon olduğu, çocukların sadece % 43 ünün ailelerinin koruması altında, onlarla birlikte televizyon seyrettikleri ortaya konmuştur (Groebel, 1998). Amerikan Ulusal Televizyonlarında şiddet konulu bir başka çalışmada ise, TV programlarındaki şiddet unsurları incelendiğinde, 3 yıl süresince izlenen, yaklaşık 10.000 saatlik televizyon programının % 61 inin şiddet içerdiği ve çocuk programlarının da çoğunda şiddet içeren sahnelerin bulunduğu tespit edilmiştir (Federman, 1998; DuRant ve ark., 1997; Rich ve ark., 1998; Anderson ve ark., 2003). The Committee on Communications of American Academy of Pediatrics in açıkladığına göre, 18 yaşına kadar insanlar sadece televizyonda yaklaşık olarak toplam 200 bin şiddet eylemi görmektedir (akt.: Bagdikian, 2000). Amerika da yapılmış bir çalışmada, ailelerin % 75 i çocuklarının televizyon seyrettiğini bildirmişlerdir. Bunların içinde ailelerin % 53 ünün çocuklarına televizyondaki şiddet içerikli programları izlemede sınır koydukları, ancak buna rağmen % 73 ünün çocuklarının haftada en az bir kere televizyonda şiddetle karşılaştığını belirttikleri görülmüştür. Televizyon seyreden çocuklar, ailelerinin belirttiğine göre, zamanlarının günde yaklaşık 2,6 saatini TV başında geçirmektedirler (Cheng ve ark., 2004; Walsh & Gentile, 2001). RTÜK tarafından ülkemizde 5360 kişi üzerinde yapılan bir araştırma, günlük televizyon izleme süresinin ortalama olarak 4 saat olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumumuzun % 20 lik bir kısmı da, günde 5 saat televizyon izlemektedir. Türkiye de,

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 20 televizyonda çocukların en çok seyrettikleri saatlerde gösterilen filmlerdeki şiddet düzeyini araştıran bir başka çalışmada, beş özel televizyon kanalında, hafta içi 16.00-21.30 ve hafta sonu 09.00-21.30 saatleri arasında yayınlanan 80 filmden toplam 5 bin 600 saniyenin izlenmesi sonucunda, bu filmlerde şiddet oranının % 33.1 olduğu, toplam sürenin % 13.8'ini fiziksel şiddet (vurma, yaralama, öldürme), % 10.9'unu sözel şiddet, % 8.4'ünü ise psikolojik şiddetin oluşturduğu belirlenmiştir (Ayrancı ve ark., 2004). Modern toplumlarda kitle iletişim araçları bir anlamda toplumsallaşma aracı olarak da işlev görürler. Bu son derece önemli görevi yerine getirirken vermiş oldukları haberlerin, sundukları rol modellerinin, kazandırdıkları yaşantıların ve örnekledikleri değer yargılarının diğer toplumsallaşma araçlarını (aile, eğitim, arkadaş grupları) zayıflatmaları nedeniyle, toplumsal yapı ile uyumsuzluk gösterebildikleri izlenmektedir (Tan, 1981). Kitle iletişim araçları insanların dünya görüşlerini, tutum ve davranışlarını etkilemekte ve geri bildirimler ile yeni tutumlar ve davranışlar, yeni rol modelleri oluşturmaktadır. Bu noktada bu durumdan en çok etkilenenlerin de çocuklar ve gençler olduğu görülmektedir. Yeterince coşku, yenilik ve heyecan taşımayan hiçbir mesaj toplumun ilgisini çekmemektedir. Geniş kitlelere yönelik bir gösteri olarak tasarlanmayan hiçbir mesajın da değeri olmamaktadır. Televizyon programları, toplumsal eğilimleri sınıflandırarak, hedef kitlelerini belirlerler ve bu kitlelere yönelik programlarla bağımlılık ilişkilerini güçlendirmek isterler. Sonuçta toplumun üyesi olan bireyler, belli içeriklerin sürekli abonesi olarak o içeriğin söylemini benimserler (Güneş, 2001). İletişim Bilimleri alanında ülkemizde yapılan bir dizi araştırmada Özer (2004; 2005a), Mesaj Sistem Çözümlemesi Tekniğini kullanarak 5 Büyük TV kanalının ana haber bültenlerinde yer alan şiddet içerikli haberlerin oranlarını incelemiştir. TV kanalları arasında farklar bulunmakla birlikte bu oranın % 30 ları geçtiği görülmüştür. Açıktır ki, bu oran gerçek yaşamda karşılaşılan şiddetin çok üstündedir. Bu çözümlemelerden hareketle, televizyon dünyasının -ülkemizde de- şiddet yoğun bir dünya olduğunu söylemek mümkündür. Haberlerde neredeyse her türlü fiziksel şiddet görüntüsü yer almaktadır. Bu, insanlara, onların tehlikeli bir dünyada yaşadıkları mesajını vermektedir (Gerbner & Gross, 1976; Gerbner ve ark., 1994). Haberi yapan muhabirin kendi ya da haber editörü veya yayıncı bunu doğrudan amaçlamasa da, televizyonlardan yoğun biçimde aktarılan şiddetin izleyicide oluşturduğu etki budur (Özer, 2005a).

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 21 Türkiye de televizyonlarda şiddet sunumuna bakıldığında araştırma sonuçları paralelinde şiddete aşırı derecede yer verildiğini söylemek mümkündür. Şiddet sunumu en çok izlenen zamanda ana haberlerden başlayarak neredeyse izleyen tüm programlarda yapılmaktadır (Özer, 2005a). Kan davası, mafya-devlet ilişkilerini vb. konu alan ve doğrudan şiddet üzerine kurulu olduğu söylenebilecek programların yanında, aşk temalı dizilerde de şiddet unsuru yoğun olarak kullanılmaktadır. Programlarda yer verilen şiddetle ilgili bir başka yön de devam eden bazı programlarda (örneğin diziler) şiddetin giderek yoğunlaşmasıdır. Televizyonlarda sunulan şiddetin önemli bir yönü de, iyi yi temsil edenlerin uyguladıkları şiddetin meşru olarak sunulmasıdır. Örneğin bir dizide bir kötü karakterin uyguladığı şiddet meşru olarak sunulmazken, aynı kişiye -yasa dışı yollardan uygulanan- şiddet, bunu uygulayanlar meşru güvenlik güçleri olmasa bile, meşru olarak sunulabilmektedir. Başrollerde oynayanların uyguladıkları şiddet de genellikle benzer şekilde meşru gösterilir (Özer, 2005a). Bu durum şiddetin bazı koşullar altında kabul edilebilir olduğu mesajını zihinlere yerleştirerek yine duyarsızlaşmaya neden olmaktadır. Mafya dizileri, gerek içerdikleri aşırı şiddet görüntüleri, gerekse verdikleri açık ve örtülü mesajlarla yasa dışılığı ve sosyopatiyi özendirmekte ve hatta meşrulaştırmaktadır. Ayrıca, sigara, alkol ve uyuşturucu / uyarıcı madde kullanımını teşvik eden ya da kabul edilebilir gösteren sahnelere de bu dizilerde yer verilebilmektedir. Mesajlar tekrarlayan şekilde ve sürekli olarak çok kuvvetli biçimde verilmektedir. Nitekim, bunların etkisiyle son yıl içinde ülkemizde bazı yeni yetme gençler, bu dizilerdeki karakterlere özenerek ve bunu da sonradan açıkca beyan ederek arkadaşlarını yaralamış ya da katletmişler, olaylar yazılı basında eleştiri konusu olmuştur (Bakınız 25-26 Mart 2003 tarihli gazeteler; Fatih Altaylı, Hürriyet, 9 Nisan 2005). Müstehcenlik, Özel Hayat, Mahremiyet İhlâlleri ve Ruh Sağlığı Televizyon programları ile birlikte gündelik hayatın en önemli alanlarından biri olan özel yaşam (mahremiyet) kavramı da esnekleşmektedir. Bireye ait olanlarla topluma ait olanlar arasındaki sınır giderek ortadan kalkmakta, böylelikle de tüm toplum, aynı özel yaşamın özneleri haline gelmekte ve aynı mahremiyeti paylaşmaktadır. Öyle ki, yatak giysileriyle başkalarının yanına çıkmanın saygısızlık ve özensizlik sayıldığı bir ilişki

TV de şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlâlleri ve izleyicilerin ruh sağlığı 22 biçiminden, sadece yarışma kurallarının önem kazandığı ve milyonlarca izleyicinin önünde mahremiyetin neredeyse tamamen ortadan kalktığı bir ilişki biçimine gelinmiştir. Televizyon programlarını izleyenlerin, günlük yaşam kültürü içerisinde hayatlarının şekillendiği ve zamanlarının büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçirdikleri görülmektedir. Özellikle ev kadınlarının televizyonu, yemek ya da ev işi yaparken dahi izledikleri, gündelik yaşamlarında televizyonun çok önemli bir konumda olduğu söylenebilir. Magazin türü programların etkileri üzerine gecekondulu kadınlarla yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, kadınların aile içi iletişimlerinin azaldığı, çocukların okuma alışkanlıklarının azaldığı, çocukların programda gördüklerini taklit etme eğilimlerinin arttığı tespit edilmiştir. Kadınların yarısından fazlası çocuklarının televizyonda gördükleri ünlülere ya da yarışmacılara özendiğini belirtmiştir. Kadınların çoğu, bu tür programlardaki görüntülerden rahatsız olduklarını, bu görüntülerin kültürel değerlerin üzerinde değişmeler meydana getirdiğini ifade etmektedirler. Özellikle evlilik ve gelin-kaynana türündeki yarışma programlarının gelenek ve göreneklerimize aykırı olduğunu, kültürel değerlerimizi yozlaştırdığını, evlilik kurumunun bu şekilde gerçekleşmesinin doğru olmadığını düşünmelerine rağmen, bu tür programların örneklem grubunun neredeyse tamamı tarafından izlenildiği de tespit edilmiştir (Mert, 2004). Bu tür programlar, aynı zamanda izleyiciler üzerinde güçlenen bir alışkanlık yaratırlar. İnsanların yaşadıkları sıkıntılar, aile içi şiddet mağdurları, yarışmacılar arasında yaşananlar, her hafta yaşanan final heyecanları, elenenler, birinciler, desteklenenler, taraf tutmalar, sevilenler, sevilmeyenler izlenme unsurlarını artıran faktörlerdir. Bu programlar, seyreden kadınlarda, yalnız olmadıklarını, kendi başlarına gelenlerden daha ağırlarının başkalarının da başına geldiğini göstererek rahatlama duygusu yaratabilir. Kadınlar yarışma programlarındaki yarışmacılarla günlük hayatlarını paylaşırlar, yarışmacılar birer aile üyesi gibi kabul görürler. Gözetlemeye dayalı yarışma programlarında, izleyici kendisine ve kendi davranışına en çok benzeyen ya da kendisinden daha aşağıda gördüğü kişi ile özdeşim kurmakta ve onu desteklemeye başlamaktadır. Bu sırada, o programın izleyiciliği süreklilik kazanmaktadır. Aslında bu tür yarışmaların sonunda, en yakışıklılar, en güzeller, sesini en etkili kullananlar değil ama toplumdaki ortalama insana en çok benzeyen kişiler yarışmayı kazanmaktadır. Televizyondaki yarışmalarda belirli rolleri oynayan yarışmacılar, izleyici tarafından kabul edilir, benimsenir ve onunla özdeşleşilir. Bu tiplerin başarıya ulaşması ile kendisinin de