S-76 S-75. SÖZel Bİldİrİler

Benzer belgeler
Majör Depresyon Hastalarında Klinik Değişkenlerin Oküler Koherans Tomografi ile İlişkisi

Dr. Figen HANAĞASI Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi Nöroloji Bölümü

Dr.Özlem Parlak, Dr.İbrahim Öztura, Dr.Barış Baklan

GÖĞÜS AĞRISI ŞİKAYETİ İLE BAŞVURAN ÇOCUKLARIN KLİNİK İZLEMİ

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ

09:50 10:00 Isınma Ölçmeden Olmaz Dr. Serkan Özakbaş. 10:00 10:20 Ölçmenin Tarihinden Öğrendiklerimiz, EDSS de puanlama Dr.

KAFA TRAVMALI HASTALARDA GÖRÜNTÜLEMENİN TANI, TEDAVİ VE PROGNOZA KATKISI. Dr. Fatma Özlen İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi AD

Dr Talip Asil Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı

Nöroloji alanında güncel gelişmelerin olduğu konularda seminer Nöroloji Uzmanlık Öğrencileri tarafından sunulur.

İki Nörodejeneratif Hastalıkta Zihin Kuramı Becerileri ve İşlevsellik Düzeyinin karşılaştırılması: Alzheimer ve Parkinson Hastalığı

Demans ve Alzheimer Nedir?

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları ABD, Medikal Onkoloji BD Güldal Esendağlı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı

İlaç ve Vaskülit. Propiltiourasil. PTU sonrası vaskülit. birkaç hafta yıllar sonrasında gelişebilir doza bağımlı değil ilaç kesildikten sonra düzelir.

Arka Vitreus Dekolmanı, Retina Yırtıkları ve Latis Dejenerasyonu (İlk ve Takip Değerlendirmesi)

YÜKSEK KORTİKAL FONKSIYONLAR. Yrd.Doç.Dr.Adalet ARIKANOĞLU D.Ü.T.F.Nöroloji A.B.D

MS, gen yetişkinlerin en yaygın nörolojik hastalıklarından birisidir de Sir August D Este tarafından ilk kez tanımlanmıştır.

UYKU. Üzerinde beni uyutan minder Yavaş yavaş girer ılık bir suya. Hind'e doğru yelken açar gemiler, Bir uyku âleminden doğar dünya...

PERİFERİK ARTER HASTALIKLARINDA SEMPTOMLAR. Dr. İhsan Alur Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi AD, Denizli

Lafora hastalığı, Unverricht Lundborg hastalığı, Nöronal Seroid Lipofuksinoz ve Sialidozlar en sık izlenen PME'lerdir. Progresif miyoklonik

muayenesi 11 KASIM ÇARŞAMBA 09:30-10:20 Pratik: Konjuge göz hareketleri, pupil ve göz dibi Prof.Dr.Tülay Kurt İncesu

VAKA SUNUMU. Dr. Arif Alper KIRKPANTUR Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Ünitesi

¹GÜTF İç Hastalıkları ABD, ²GÜTF Endokrinoloji Bilim Dalı, ³HÜTF Geriatri Bilim Dalı ⁴GÜTF Biyokimya Bilim Dalı

İÇİNDEKİLER. Önsöz... iii Ulusal Tanı ve Tedavi Kılavuzu Çalışma Grupları... iv Kısaltmalar... vii Tablolar Listesi... xiii Şekiller Listesi...

BÖBREK NAKİLLİ ÇOCUKLARDA GEÇ DÖNEM AKUT REJEKSİYONUN GREFT SAĞKALIMI ÜZERİNE ETKİLERİ. Başkent Üniversitesi Çocuk Nefroloji Dr.

Bipolar bozuklukta bilişsel işlevler. Deniz Ceylan 22. KES Psikiyatride Güncel Oturumu Nisan 2017

Prediyaliz Kronik Böbrek Hastalarında Kesitsel Bir Çalışma: Yaşam Kalitesi

Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi

YÜKSEK KORTİKAL FONKSIYONLAR. Dr.Adalet ARIKANOĞLU DAVRANIŞ NÖROLOJİSİ

29 yaşında erkek aktif şikayeti yok. sağ sürrenal lojda yaklaşık 3 cm lik solid kitlesel lezyon saptanması. üzerine hasta polikliniğimize başvurdu

N-ASETİL SİSTEİNİN AÇIK KALP CERRAHİSİ SONRASI NÖROKOGNİTİF FONKSİYONLARA ETKİSİ. Uzm.Dr. Canan ÜNLÜ Dr. Fatma UKİL

LOKOMOTOR SİSTEM SEMİYOLOJİSİ

Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografik Koroner Anjiyografi Sonrası Uzun Dönem Kalıcı Böbrek Hasarı Sıklığı ve Sağkalım ile İlişkisi

BİRİNCİ BASAMAKDA PSİKİYATRİ NURAY ATASOY ZKÜ TIP FAKÜLTESİ AD

HOŞGELDİNİZ. Dr. Dilek İnce Günal Nöroloji AD Öğretim Üyesi

Sarkoidoz. MSS granülomatozları. Sarkoidoz. Sarkoidoz. Granülom / Granülomatoz reaksiyon

PARKİNSON HASTALIĞI. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ TÜRKÇE TIP FAKÜLTESİ DÖNEM 3 DERSLERİ

HİPOGLİSEMİNİN KOMPLİKASYONLARI

Dr. Can CELİLOĞLU Adana Numune E.A.H. Çocuk Sağ.ve Hast. Kliniği

ALZHEİMER ve HALK SAĞLIĞI. Doç. Dr. Suphi VEHİD

hs-troponin T ve hs-troponin I Değerlerinin Farklı egfr Düzeylerinde Karşılaştırılması

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ

EDİNSEL KANAMA BOZUKLUKLARI VE KALITSAL TROMBOFİLİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU I. BÖLÜM TROMBOTİK TROMBOSİTOPENİK PURPURA TANI VE TEDAVİ KILAVUZU...

Takrolimus konsantrasyonunda oluşan dalgalanmalar antikor gelişiminde etkili mi?

II. BÖLÜM HEMOFİLİDE KANAMA TEDAVİSİ

T.C. ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL ZORUNLU DERSLER

Takiplerde hastalarda hangi özelliklere dikkat edilmesi gerektiğini

Dr. Halil İbrahim SÜNER, Dr. Özgür KARDEŞ, Dr. Kadir TUFAN Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirürji A.D. Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve

Parkinson Hastalığı ile α-sinüklein Geni Polimorfizmlerinin İlişkisinin Araştırılması

Omurga-Omurilik Cerrahisi

HEPATİTLER (SARILIK HASTALIĞI) VE KRONİK BÖBREK HASTALIKLARI VE

Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi

Unutkanlıktan Bunamaya

MULTİPL SKLEROZ (MS)

HİPOFARİNKS KANSERİ DR. FATİH ÖKTEM

HCV POZİTİF RENAL TRANSPLANT HASTALARINDA POSTTRANSPLANT DİYABET GELİŞİMİ RİSKİ ARTMIŞ MIDIR?

Türkiye de NF-1 vakalarında klinik izlem konulu diğer bildirilerin özet sunumu. Dr. Sema Saltık İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Nöroloji

Hepatik Ensefalopati. Prof. Dr. Ömer Şentürk

Dr. Mehmet TÜRKELİ A.Ü.T.F İç Hastalıkları A.D Medikal Onkoloji B.D 5. Türk Tıbbi Onkoloji Kongresi Mart 2014-Antalya

İnsomni. Dr. Selda KORKMAZ

Kronik Böbrek Hastalarında Eğitim Durumu ve Yaşam Kalitesi. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği, Prediyaliz Eğitim Hemşiresi

RENAL ARTER DARLIĞI VE HİPERTANSİYON TEDAVİSİ Medikal tedavi daha iyi

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

DEMANS ya da BUNAMA olarak bilinen hastalık

D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNİN TOTAL TİROİDEKTOMİ SONRASI HİPOKALSEMİ RİSKİ ÜZERİNE ETKİSİ

TEŞHİSTEN TEDAVİYE > ALT EKSTREMİTE ATARDAMARI HASTALIĞI

MULTİPL SKLEROZ(MS) Multipl Skleroz (MS) genç erişkinleri etkileyerek özürlülüğe en sık yolaçan nörolojik hastalık

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

Nörosifiliz: çok merkezli çalışma sonuçları

HEMODİYALİZ HASTALARINDA HASTALIK ALGISI ÖLÇEĞİNİN KLİNİK SONUÇLAR İLE İLİŞKİSİ

SSS Enfeksiyonlarının Radyolojik Tanısı. Dr. Ömer Kitiş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Nöroradyoji

SEREBRAL TROMBOZLU ÇOCUKLARDA KLİNİK BULGULAR VE TROMBOTİK RİSK FAKTÖRLERİ

BÖBREK NAKLİ SONRASI HİPERÜRİSEMİ GELİŞİMİ İLE İLİŞKİLİ RİSK FAKTÖRLERİNİN ARAŞTIRILMASI. Dr. Şahin EYÜPOĞLU

Diyabetik Retinopati (İlk ve Takip Değerlendirmesi)

HEMODİYALİZ HASTALARINDA HUZURSUZ BACAK SENDROMU, UYKU KALİTESİ VE YORGUNLUK ( )

Şizofreni tanılı hastada antipsikotiklerletetiklenen nonkonvulsif statusepileptikus olgusu

Böbrek kistleri olan hastaya yaklaşım

Kriyopirin İlişkili Periyodik Sendrom (CAPS)

Nebile ÖZDEMİR Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi

MENENJİTLİ OLGULARIN KLİNİK VE LABORATUAR ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

Başarısız Bel Cerrahisi Sendromunda Nörofizyolojik Değerlendirme

Küçük Damar Hastalığı; Semptomatoloji. Kürşad Kutluk Dokuz Eylül Üniversitesi 27 Mayıs 2017, İzmir

SON DÖNEM BÖBREK YETMEZLİKLİ HASTALARDA VASKÜLER SERTLİK İLE VASKÜLER HİSTOMORFOMETRİK BULGULARIN KORELASYONU

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ

GEÇİCİ İSKEMİK ATAK: Görüntüleme Gerekli mi? Prof. Dr. Cem ÇALLI

HEMODİYALİZ HASTALARININ HİPERTANSİYON YÖNETİMİNE İLİŞKİN EVDE YAPTIKLARI UYGULAMALAR

Diyabetes Mellitus. Dr. İhsan ESEN Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı

MS de YENİ TANI KRİTERLERİ

Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki

TANIM ANİ KARDİYAK ÖLÜM ANİ KARDİYAK ÖLÜM (AKÖ) NEDİR? ŞU ANKİ RESÜTASYONDAKİ TANI ALMIŞ KARDİYAK HASTALIĞI OLAN VEYA OLMAYAN KİŞİLERDE KISA

İntraoperatif Neuromonitoring (IONM) - ameliyat sırasında sinir sistemini Monitörler

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!

Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde İzlenen Olgularda Akut Böbrek Hasarı ve prifle Kriterlerinin Tanı ve Prognozdaki Önemi. Dr.

TKD/TKYK KORONER BAKIM İLERİ KLİNİK UYGULAMALAR SERTİKASYON PROGRAMININ ÇEKİRDEK EĞİTİM PROGRAMI

Diabetes Mellitus ta Ayak Tendonlarındaki Değişikliklerin Değerlendirilmesi

UÜ-SK AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI HİZMET KAPSAMI

Transkript:

OtUrUM Vııı 7 ARALIK 00, S-75/ S-79 SALON ADI: MAIA IV OTURUM SAATİ: 5:00-6:00 OTURUM BAŞKANLARI: Yeşim Parman, Mehmet Özmenoğlu S-75 Heredİter SPaStİK ParaPleJİ Ve İnCe KOrPUS KallOZUM: ailesel OlGU SUnUMU AYSUN SOYSAL, FERİDE ÜN CANDAN, BURÇAK ÖZEŞ, ESRA BATTALOĞLU, CENGİZ DAYAN, BAKİ ARPACI BAKIRKÖY PROF. DR. MAZHAR OSMAN RUH SAĞLIĞI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,. NÖROLOJİ KLİNİĞİ BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ MOLEKÜLER BİYOLOJİ VE GENETİK BÖLÜMÜ Olgu: Herediter spastik parapleji (HSP) ve korpus kallozum inceliği; progresif alt ekstremite güçsüzlüğü, spastisite ve mental bozulma ile karakterize ailesel nörodejeneratif bir hastalıktır. Otozomal baskın, otozomal çekinik ve X e bağlı çekinik geçiş tanımlanıp otuzdan fazla gen bulunmuştur. Kliniğimizde HSP tanısı almış yaşındaki indeks olgunun 5 yıl önce kliniğimizde incelenen 39 yaşındaki amcası, 30 ve 8 yaşlarındaki halalarında da HSP ile korpus kallozum inceliği saptanmıştı. Tüm olgularda ortalama 8 yaşında başlayan, giderek artan yürüme bozukluğu öyküsü; NM lerinde, alt ekstremitelerde DTR artışı, Babinski pozitifliği, alt ekstremitelerde spastisite ve serebello-spastik yürüyüş mevcuttu. Ailede hasta bireyler, otozomal çekinik SPG5, SPG, SPG5, SPG0, ve SPG lokusları için bağlantı analizi ile incelendi. SPG5, SPG0 ve SPG lokuslarına bağlantı olmadığı; SPG5 lokusu için hastalık fenotipine sahip tüm aile bireylerinin homozigot olduğu; SPG lokusu için ise bir hasta bireyde homozigotluk olduğu belirlendi. İnce korpus kallozumla birlikte olan komplike tip HSP olgularının bugüne kadar SPG geni ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Olgularımızda ise henüz çalışma tamamlanmamış olmakla birlikte SPG5 ve SPG bölgeleri ile ilişkisi olabileceği gösterilmiştir. Ailede hastalık fenotipine sahip olmayan bireylerin incelenmesi ile ilişkinin netleştirilmesi beklenmektedir. SPG5 mutasyonlu pür HSP olgularında oksisterol 7 alfa hidroksilazı (CYP7B) kodlayan gende mutasyon saptanıp lipid metabolizmasındaki bozukluk sonucu biriken 7 hidroksikolesterolun nörodejenerasyona yol açtığı; seviyesinin düşürülmesinin nörolojik semptomları önleyebileceği veya hafifletebileceği ileri sürülmektedir. Tanının genetik analizle kesinleştirilmesi hem ailedeki sağlıklı fakat taşıyıcılık olasılığı olan bireylerin akraba evliliği konusunda bilinçlendirilmesi, böyle bir durum söz konusu olması durumunda ise taşıyıcılık testlerinin yapılması, prenatal tanı olanağı ve belki de gelecekte tedavi olanakları hakkında bilgi verilmesini sağlayacaktır. S-76 FaMİlYal ayna HareKetİ: GenİŞ Bİr aile raporu RENGİN BİLGEN, HİLMİ UYSAL AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ADIYAMAN DEVLET HASTANESİ Familyal ayna hareketi olan bir ailede klinik ve elektrofizyolojik bulguları değerlendirmek. Familyal ayna hareketi olan bir aile üç jenerasyon araştırılarak aile ağacı çıkartıldı. Aynı ailede İzole ayna hareketi olan 4 olgu tespit edildi. Hastaların genetik ve elektrofizyolojik incelemelerinin yapılması planlandı. Hastaların nörolojik muayenelerinde ayna hareketi dışında patolojik özellik yoktu. İndeks olgularda yapılan magnetik rezonans görüntüleme çalışmaları normaldi. İndeks olgumuzun elektrofizyolojik incelemeleri yapıldı. Ayna hareketi, istemli ekstremite hareketine karşılık, kontralateral ekstremitede simetrik, hareket amplitüdü değişen şekilde, istemsiz hareketin gözlenmesidir. Genellikle çeşitli nörolojik hastalıklara ve sendromlara eşlik etmektedir. Literatürde izole ayna hareketi gözlenen geniş sayıda familyal olgular çok nadirdir. Olgularımızı klinik, video görüntüleri, elektrofizyolojik özellikleriyle ve patofizyolojiye yönelik tartışma açısından sunmak üzere rapor ettik. -4-

S-77 renal transplantasyon YaPılan HaStalarda nörolojik KOMPlİKaSYOnlar PINAR ÇE, ASLI KÖŞKDERELİOĞLU, GÖKMEN ÇOBAN, MUHTEŞEM GEDİZLİOĞLU, AHMET NART 3, ADAM USLU 3 İZMİR EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ NÖROLOJİ KLİNİĞİ İZMİR EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ NÖROŞİRURJİ KLİNİĞİ 3 İZMİR EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ ORGAN NAKLİ KLİNİĞİ Böbrek nakilli hastalarda, nörolojik komplikasyonların yaşam süresi ve kalitesi üzerine önemli ölçüde etkileri vardır. Ancak nörolojik komplikasyon gelişme oranı tam olarak bilinmemektedir. Biz bu konuya ışık tutmak amacıyla böbrek nakli yapılan hastalarımızda nörolojik komplikasyonları değerlendirdik. Hastanemizin organ nakli ünitesinde böbrek nakli yapılan tüm hastaların dosya bilgilerini retrospektif olarak gözden geçirdik. Nörolojik komplikasyon gelişen vakalarda dosya bilgilerine ek olarak hasta ile telefon veya yüz yüze görüşmeyle ve izleyen doktorundan alınan bilgiler doğrultusunda komplikasyonun nedenini aydınlatmaya çalıştık. Hastanemizde böbrek nakli nedeniyle izlenen 39 hastanın kayıtlarını inceledik. Yaş ortalaması 4, 3±, 3 idi. 6 (%39.5) hasta kadın, 93 (%60,5) erkek idi. Hastaların 58 ine (%49,5) canlı vericiden 6 ine (%50,5) kadavradan nakil yapılmıştı. Hastaların %6 sında nörolojik komplikasyon saptandı. En sık görülen komplikasyon immun supresif tedaviye bağlı zona zoster enfeksiyonu idi. Sadece hasta glioblastome multiforme nedeniyle ölmüştü. Hastaların %35 i nörotoksisitesi bilinen calcineurin inhibitörü olan Tacrolimus, %9.5 u Kortikosteroid kullanıyordu. Bu çalışma renal transplantasyon sonrası nörolojik komplikasyonların nadir olmadığını ve en sık immunsupresif tedaviye bağlı geliştiğini göstermiştir S-78 GeÇİCİ GlOBal amnezi:3 OlGUnUn analizi ZEYNEP V. OKUDAN, ÖZLEM GÜNGÖR TUNÇER, EBRU ALTINDAĞ, YAKUP KRESPİ, YAKUP KRESPİ İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ NÖROLOJİ ABD, İSTANBUL FLORENCE NİGHTİNGALE HASTANESİ İNME ÜNİTESİ, ŞİŞLİ, İSTANBUL Geçici global amnezi (GGA) etyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Migren, fokal iskemi, epileptik nöbet, venöz akım anomalileri gibi çeşitli faktörlerin GGA sırasında hipokampal fonksiyon bozukluğuna yol açtığı düşünülmektedir. Bu çalışmada GGA lı hastalarda etyolojik nedenler araştırılmıştır. 006 00 yılları arası acil servisimize geçici global amnezi kliniği ile başvuran tüm hastalar çalışmaya alındı. Emosyonel stres ve fiziksel aktivite gibi presipitan faktörlerin varlığı, vasküler risk faktörleri, migren öyküsü, somatik semptomların varlığı, episodun gün içinde başlangıç zamanı ve süresi sorgulandı. Kranyal, difüzyon MR, intra ve ekstrakranyal MR Anjiografi ve EEG incelemeleri yapıldı. Sekiz kadın, 5 erkek ardışık toplam 3 hastanın yaş dağılımı 5-78 arasındaydı. Dört hastada emosyonel stres sonrasında, hastada da araba kullanma sırasında yakınmalar başlamıştı. Üç hastada migren öyküsü vardı. Bir hastada bacaklarda parestezi şeklinde somatik semptomlar, diğerinde de tekrarlayıcı tarzda kusmalar vardı.semptomların süresi 45 dakika ile saat arasındaydı. Hastaların tümüne kranyal/ difüzyon MR incelemesi yapıldı. Bir hastada diffüzyon MR da sol hipokampal bölgede noktasal akut infarkt odağı, bir hastada sol pons paramedyan sınırlı küçük infarkt saptandı. Bir hastada ise akut enfarkt olmaksızın sol MCA inferior sulama alanında perfüzyon defekti izlendi, bu hastanın intrakranyal MRA da sol PCA P, sol MCA M ve sol ICA %80, sağ ICA da %40 darlık saptandı. EEG incelemelerinde epileptik aktivite izlenmedi, 3 hastada hemisfer ön yarılarında organizasyon bozukluğu görüldü. Kesin etyolojik ilişki kurulması güç olsa da gurubumuzda yaklaşık %5 hastada iskemi ile uyumlu parenkim veya damar patolojilerinin saptanmış olması GGA lı hastada vasküler neden araştırmasının gerekliliğine işaret etmektedir. -4-

S-79 OFtalMOPareZİ İle PreZente Olan Şant disfonksiyonu: Bİr OlGU EMİNE KAYGILI, DENİZ KAMACI, ÖZLEM TAŞKAPILIOĞLU, BAHATTİN HAKYEMEZ, AHMET BEKAR 3, ÖMER FARUK TURAN ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ NÖROLOJİ ANABİLİM DALI ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ RADYOLOJİ ANABİLİM DALI 3 ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ NÖROŞİRURJİ ANABİLİM DALI Olgu: Bitemporal araknoid kist nadir görülen bir durum olup bazı genetik hastalıklara eşlik edebilmektedir. Araknoid kist varlığında şant takılması epileptik nöbet varlığında söz konusu olabilir ancak tartışmalıdır. Ventriküloperitoneal şantlar en sık tercih edilen şant çeşididir ve disfonksiyonları sıklıkla distal uçta görülmektedir. Olgumuz bitemporal araknoid kist bulunan ancak genetik özellik gösterilemeyen bir hasta olup ventriküloperitoneal şant dispozisyonu proksimal uçta gösterilmiş ve buna sekonder gelişen klinik bulgular ile prezente olmuştur. yaşında erkek hasta, sol göz kapağında düşüklük, kol ve bacaklarda güçsüzlük şikayetleri ile başvurdu. Şikayetleri 5 gündür olan hastanın özgeçmişinde epileptik nöbet sonrası saptanan bitemporal araknoid kist nedeniyle ventriküloperitoneal şant operasyonu öyküsü vardı. Nörolojik muayenede solda 3, 4 ve 6, sağda 4, 6 ve 7. kranial sinirlerde disfonksiyon, ekstremite distallerinde belirgin 4/5 kas gücünde tetraparezi, derin tendon reflekslerinde azalma saptandı. Patolojik refleks saptanmadı. Akut polinöropati ön planda düşünülen hastada bunu destekleyen patolojik bulgulara rastlanmadı. Nörolojik tabloyu açıklamakta güçlük çekilirken klinik takip sırasında başağrısı ve papilödem gelişti. Kranial Magnetik Rezonans (MR) görüntülemede bilateral araknoid kist görünümü devam eden hastada şant disfonksiyonu olabileceği düşünüldü. Şant malpozisyonu gösterilen ve disfonksiyonu MR sisternografi ile doğrulanarak şant revizyonu yapılan hastanın klinik tablosu tama yakın düzeldi. Ayırıcı tanıda güçlük çekilen olguda mevcut klinik tablonun kafa içi basınç artışına (KİBAS) sekonder gelişmiş olduğuna karar verilmiş ve buna sebep olan şant disfonksiyonuna yönelik yapılan revizyon ile yüz güldürücü yanıt alınmıştır. OtUrUM Vııı 7 ARALIK 00, S-80/ S-83 SALON ADI: MAIA IV OTURUM SAATİ: 6:0-7:0 OTURUM BAŞKANLARI: Önder Akyürekli, Pervin İşeri S-80 devinime İlİŞKİn KOrtİKal POtanSİYellerİn HaFİF BİlİŞSel BOZUKlUK Ve Orta evre alzheimer HaStalıĞı nı değerlendirmede nöropsikolojik testler İle KOrelaSYOnU MUZAFFER MUTLUER, FİGEN GÜNEY KARAMAN DEVLET HASTANESİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ Demansın en yaygın nedeni olan Alzheimer Hastalığı (AH) önemli bir toplum sorunu haline gelmiştir. AH, erken dönemde tanı konulduğunda seyrinin yavaşlatılabildiği, kesin tedavisi olmayan bir hastalıktır. Hafif bilişsel bozukluk (HBB) bellek ve diğer kognitif yetilerin etkilenebildiği normal yaşlanma ile demans arasındaki ara bölge olarak tanımlanan klinik tablodur. HBB yılda ortalama % 5 oranında farklı türlerdeki demans sendromuna dönüşebilen aktif bir süreçtir. Günümüzde HBB ve AH nın tanısında, klinik izleminde ve HBB den AH ye ilerleyen klinik süreçte elektrofizyolojik incelemelerin kullanımı yapısal ve fonksiyonel görüntüleme yöntemlerinin yanında sınırlı kalmaktadır. Bu çalışmada Devinime İlişkin Kortikal Potansiyellerin (DİP) yukarıda bahsedilen durumlarda kullanılabilecek elektrofizyolojik bir test olabileceğini göstermeyi amaçladık. Bu çalışmada Mini mental durum testi, Sözel bellek süreçleri testi, Saat çizme testi, Geriatrik depresyon ölçeği, Stroop testi, İşlevsel faaliyetler anketi, Benton yüz tanıma testi, Global yıkım ölçeğinden oluşan nöropsikoljik test bataryası kullanılarak NINCDS-ADRA ve DSM-IV tanı kriterlerine göre AH tanısı konulan 0 hastada ve Petersen kriterlerine göre HBB tanısı konulan 0 hastada DİP kayıtlaması yapılmıştır. Elde edilen potansiyellerin latans ve amplitüd değerleri, 5 normal kontrol olgusunun latans ve amplitüd değerleri ile karşılaştırılmıştır. AH, HBB ve kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, DİP dalgası AH grubunda HBB grubuna göre, HBB grubunda da kontrol grubuna göre daha geç ortaya çıkmıştır. AH grubunda MP amplitüdü HBB ve kontrol grubuna göre düşük saptanmıştır. DİP in AH tanısında ve klinik izleminde kullanılabileceğini, ayrıca HBB nin AH ye ilerlemesini gösterebilecek elektrofizyolojik test olarak da kullanılabileceğini düşünüyoruz. -43-

S-8 demanslı HaStalarda SaKKUlOKOlİK refleks LEMAN BİRDANE, ARMAĞAN İNCESULU, DEMET ÖZBABALIK, SERHAT ÖZKAN, ÇİĞDEM ÖZCAN, KEZBAN GÜRBÜZ ESOGÜ Vestibüler uyarılmış kas potansiyelleri (VEMP) sakkül fonksiyonunu ölçen noninvaziv güvenilir bir testtir. Testin temeli sakkul makulasının yüksek şiddette akustik uyarana cevap olarak sternokleidomastoid adalenin yüzeyel elektromyografik aktivitesinin ölçümüdür. Kronik ilerleyici bir hastalık olan demansta bazı refleks arkları aksonal dejenerasyon ve nörotransmitter kaybına bağlı olarak etkilenebilir. Amacımız demanslı hastalarda sakkulokolik refleksin varlığını ölçmektir. Nöroloji uzmanlarınca ayrıntılı tetkikler sonrası demans tanısı alan 50 yaş üstü 5 i kadın 5 i erkek 30 hastaya fizik muayene ve odyogram sonrası vemp testi uygulandı. İletim tipi işitme kaybı ve boyun hareketlerinde kısıtlılık olan olgular çalışma dışı bırakıldı. Yaş ortalaması 6 ± 7,66 olan 0 sağlıklı gönüllü ile kontrol grubu oluşturuldu. Oluşan ilk pozitif dalga p3, ilk negatif dalga n3 olarak alındı. Hasta ve kontrol grubun p3, n3 değerleri ve amplitüd ortalamaları hesaplanarak birbirleriyle karşılaştırıldı. Yaş ortalaması 67± 9,4 olan 30 demanslı hastaya yapılan vemp testinde 8 (%7) hastada tek taraflı, 4 (%3) hastada her iki taraflı vemp dalgası elde edilemedi. Vemp dalgası elde edilen olguların p3 latensi ve amplitüd değerleri kontrol grubuyla karşılaştırıldığında istatistik olarak anlamlı fark bulundu (p<0,005). N 3 değerleri karşılaştırıldığında istatistik olarak anlamlı fark tespit edilmedi. Parkinson ve Multiple Skleroz bugüne kadar iyi bilinen iki nörolojik hastalık olmasına rağmen Alzheimer ile ilgili bilgilerimiz daha kısıtlıdır. Vemp testi Alzheimer hastalığında beyin sapı tutulumunun erken tanısı açısından yararlı bir test olabilir. S-8 MtHFr a98c MUtaSYOnUna BaĞlı retinal arter OKlÜZYOnU FİLİZ KOÇ, HARUN KARA, MELTEM DEMİRKIRAN ÇUKUROVA ÜNİVERİSTESİ TIP FAKÜLTESİ NÖROLOJİ ANABİLİM DALI Olgu: Retinal vasküler olaylar, diyabetik retinopatiden sonra en sık görülen retinal vasküler hastalık olup multifaktöryel nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Bu nedenlerden biri metilentetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) mutasyonudur. Bu çalışmada MTHFR mutasyonuna bağlı ani vizyon kaybı yakınması ile kliniğe kabul edilen kadın hasta klinik ve laboratuar özellikleri ile irdelenmiştir. Otuzsekiz yaşında bayan hasta sol gözde akut gelişimli ağrısız görme kaybı yakınması ile kliniğe kabul edildi. Özgeçmişinde 3 yıl önce tanınan astım bronşit dışında bir özellik yoktu. Nörolojik sistem muayenesi; fundoskopi; solda papil sınırları silik, venöz pulsasyon alınamıyor, makula kabarık görünümde, solda görme keskinliği ışık persepsiyonu düzeyinde ve afferent pupil defekti mevcut. Sağ göz muayenesi ve diğer sistem muayeneleri normal. Laboratuar; Serebral/orbital MRG, servikal MRG normal. Serebral-servikal anjiografi; sol vertebral arter proksimal kesiminde % 60 stenoz mevcut. EKOkardiyografi normal. Vaskülitik testler negatif. Fundus floresein anjiografi: santral retinal arter oklüzyonu ile uyumlu. Vizuel uyarılmış potansiyel çalışmasında sol gözde geç ve deforme yanıt (P00 latansı: 63.3 ms) mevcut. Folik asit: 5.74 ng/ml (3.-7.5), B düzeyi 7, pg/ml ( 00-866), Homosistesin; 8.5 µmol/l (5-5) Homozigot a98c mutasyonu pozitif. EKOKardiyolojik, vaskülitik Hastadaki vizyon kaybı MTHFR A98C mutasyonu zeminde gelişen retinal arter oklüzyonu ile ilişkilendirildi. Olguya siyanokobalamin, düşük moleküler ağırlıklı heparin, clopidogrel ve folbiol tablet başlandı ve poliklinik takibine alındı. MTHFR gen mutasyonlarının en sık görülen formları C677T ve A98C dir. Bu mutasyonlar homosistein ve plazma folat konsantrasyonunu etkiler fakat A98C formunun etkisi C677T den daha düşüktür. MTHFR A98C mutasyonlu olgularda bizim olgumuzda olduğu gibi homosistein ve folat düzeyi normal olabilir. Bu nedenle homosistein ve folat düzeyi normal olsa dahi MTHFR mutasyonu bakmak etyolojik açıdan yol gösterici olabilir. -44-

S-83 nadir Bİr OPtİK noropati nedenı OlaraK OKUler toksokarya İnFeKSİYOnU; Bİr VaKa SUnUMU NİLÜFER KALE, NAOMİE KRAUS, SUNİTA YEDAVALLY, DAVİD KAUFMAN, ERİC EGGENBERGER DEPARTMENT OF NEURO-OPHTHALMOLOGY, MİCHİGAN STATE UNİVERSİTY, LANSİNG, MI Toksokarya çeşitli organ sistemlerini etkileyen bir parazitik infeksiyondur. Hastalık sürecinde en çok etkilenen bölgeleri karaciğer, akciğer ve merkezi sinir sistemi (MSS) oluşturur. Klinik tanı krıterleri arasında, ) Kan serum eozinofili, ) Toksokarya antikorlari, ve 3) Biopsi bulgulari bulunur. Larva sadece birkaç ay hayatta kaldığı için biopside larva nadir gözlemlenebilir. Bu olgu sunumu ile gelişmiş ülkelerde nadir gözlenen okuler toksokarya infeksiyonu olan bir hasta sunularak tanı ve tedavi yöntemleri tartışılacaktır. Yöntem: 33 yaşında erkek hasta sol gözde (OS) görme kaybı ile hastanede gözlem altına alınıyor. Özgeçmişinde görme şikayetinden 6 ay önce gelişen ve aylık bir sürede spontan düzelen bilateral alt ekstremitelerde gözlenen parestezi şikayeti bulunuyor. Hastanın ilk muayenesinde pozitif bulgular arasında 0/400 OS, APD OS, renk: Ishihara 0/ OS ve beyin MR T ve FLAIR kesitlerde hiperintens lezyonlar saptanıyor. Pars plana vitrektomi yapılarak proteinoz eozinofilik doku gözlemleniyor. Hastaya albendazol tedavisi başlanarak tedavi 8 ay uygulanıyor. Hastanın yıllık nörolojik muayenesinde bir değişiklik gözlenmiyor, yeni duysal yada görsel şikayetler gelişmiyor. Yorum: Okuler toksokarya infeksiyonu gözde posterior uveit, vitroz infiltratlar, epiretinal membrane, subretinal granuloma neden olabilir. Vitroz biopsi ile toksokarya antikoru pozitifligi yada direk larva gözlemlenebilir. Albendazol tercih edilen tedavi yöntemidir. Bu hastanın ayırıcı tanısında eozinofilik granulomatoz (EG) düşünülmesi gereken tanılar arasında yer alır. EG primer kemiği tutan ama akciger, deri ve lenf nodlarını etkileyen granulomlarla ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastanin MR bulgularindan dolayi demyelinizan hastaliklar/ multipl skleroz ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bir diğer hastalık grubudur. Bu vaka ile okuler toksokarya infeksiyonu tartışılarak infeksiyonun tanısında eozinofili, serum antikor pozitifliği, biopsinin önemi ve tedavide albendazolun yeri vurgulanmaktadır. OtUrUM ıx 7 ARALIK 00, S-84/ S-87 SALON ADI: TUNCAY ÇAVDAR I OTURUM SAATİ: 6:0-7:0 OTURUM BAŞKANLARI: Ayşe Sağduyu Kocaman, Sevinç Aktan S-84 SUPraaOrtİK ekstrakraniyel StenOZlarda Stent deneyimleri ERDEM GÜRKAŞ, GÜRDAL ORHAN, ŞULE BİLEN, ERSİN KASIM ULUSOY, CEVDET ŞAHİN, FİKRİ AK ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ. NÖROLOJİ KLİNİĞİ Kullanılan malzemelerin gelişmesi ve proksimal ve distal proteksiyon sistemlerinin kullanıma girmesi ile son zamanlarda özellikle yüksek cerrahi riskli semptomatik hastalarda karotis stentleme cerrahiye alternatif olmuştur. Son dekadlarda ise subklavyen arter ve vertebral arter orijin stenozlarında minimal invazif endovasküler girişimler cerrahinin yerini almıştır. Ankara Numune Hastanesi. Nöroloji Kliniği olarak Ocak-Eylül 00 tarihleri arasında yapılan 8 supraaortik stentleme işlemi ile bu hastaların perioperatif ve. ve 6. Ay majör kardiyovasküler olaylar açısından takip sonuçları değerlendirilmiştir. Subklavyen arter ve vertebral arter orijin stenozlarında endovasküler girişimler cerrahinin yerini almışken karotis stenozlarında perioperatif ve postoperatif takiplerde majör kardiyovasküler olay gelişiminde stentlemenin endarterektomiden daha kötü sonuçlarını olmadığını gösteren çalışmalar vardır ancak mevcut veriler halen yüksek cerrahi riskli hastalarda ve 70 yaş altı hastalarda stent uygulanmasını önermektedir. Hastanemiz nöroloji kliniği tarafından yapılan stent uygulamaları başarılı bir şekilde uygulanmıştır. İnme tedavisinde cerrahinin yerini almaya başlayan endovasküler işlemlerde dünyada olduğu gibi ülkemizde de artık nörologlar tarafından yapılabileceğini ve bu konudaki deneyimlerimizi paylaşmak istedik. -45-

S-85 İnMe, VaSKÜler KOGnİtİF BOZUlMa Ve demansı ÖnleMede İnMe MerKeZİ İÇİnde KUrUlMUŞ Bİr PrİMer KOrUnMa POlİKlİnİĞİ: POPÜlaSYOnUn ÖZellİKlerİ ZEYNEP TÜFEKÇİOĞLU, SELİN ERGEÇER, RİTA KRESPİ, ELÇİN ÖNDER 3, YAKUP KRESPİ, YAKUP KRESPİ İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ, NÖROLOJİ ABD, İSTANBUL, TÜRKİYE FLORENCE NİGHTİNGALE HASTANESİ, NÖROLOJİ BİRİMİ, İSTANBUL, TÜRKİYE 3 BEŞİKTAŞ BELEDİYESİ, KÜLTÜR VE SOSYAL İŞLER BİRİMİ, İSTANBUL, TÜRKİYE Koroner kalp hastalıkları ve inme, ülkemizde her yıl ortaya çıkan ölüm ve sakatlığın en önemli nedenleridir. Çalışmamızda, inme merkezi içinde oluşturulmuş primer korunma polikliniğine başvurmuş pilot popülasyonun özellikleri bildirilecektir. İnme merkezinin etki alanı içindeki ilçelerde vasküler risk faktörleri, inme ve demansla olan ilişkileri konusunda yapılan seminerlere katılan 60 yaş üstünde, inme ve diğer kalp damar hastalığı geçirmemiş kişiler polikliniğe davet edildi. Risk faktörleriyle klinik özgeçmişleri standardize bir form eşliğinde sorgulandı, sistemik-nörolojik muayeneleri yapıldı. Vasküler risk faktörleri açısından biyokimyasal değerlendirmeler ve ölçümler dışında tüm başvuranların standardize kognitif, psikolojik ve günlük yaşam aktivitesi değerlendirmeleri yapıldı. Mart 009-Kasım 00 tarihleri arasında polikliniğe ardışık başvuran 6 hastanın 90 ında (%63) inme ve/veya kardiyovasküler hastalık ve eşdeğer hastalık öyküsü yoktu ve analize alındı. Bunların ortalama yaşı 68 (SD:6), %73 ü kadın, %7 si erkekti. Yüzde %8 inde öngörülen tüm değerlendirmeler yapılabildi.hastaların %4 ünde düzenli sigara, %3 ünde düzenli alkol kullanımı vardı. Global risk değerlendirmesine göre hedef değerler içinde olmayan ve/veya ilaç kullanma şeklinde tanımlandığında hipertansiyon ve hiperlipidemi oranları sırasıyla %7 ve %8 idi. Diyabet %, metabolik sendrom %47 oranında görüldü. Ortalama eğitim süresi 0yıl (SD:5) olan olguların Mini mental skoru ortalaması 6 (SD:3) idi. Depresyon nadirdi; geriatrik depresyon ölçeği ortalaması 8 (SD:6) idi. Günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlardı; işlevsel faaliyetler anketi ortalaması (SD:4) idi. Nöroloji birimleri ve inme merkezleri içinde, standardize primer korunma poliklinikleri yapılandırılabilir ve hedef popülasyona ulaşılabilir. Bu yapılar inme, vasküler kognitif bozulma ve demans gelişim sıklığını azaltmada potansiyel bir rol üstlenebilirler. S-86 alzheimer HaStalarında YÜZ tanımanın OlaYa İlİŞKİn POtanSİYeller İle değerlendirilmesi CENGİZ KAPLAN, MEHMET GÖBEL, SEMİH ALAY, SERKAN DEMİR, ERDEM CENGİZ, MEHMET GÜNEY ŞENOL, FATİH ÖZDAĞ, MEHMET SARAÇOĞLU GATA HAYDARPAŞA EĞİTİM HASTANESİ NÖROLOJİ SERVİSİ Demans sendromları arasında en sık görülen tip olan Alzheimer Hastalığı (AH), ilk tanımlandığı 906 yılından günümüze kadar tıp dünyasında gördüğü ilgiyi kaybetmemiştir. İnsan yaşam süresinin uzaması, demans gibi yaşla ilişkili hastalıkların prevalansında artışa neden olmaktadır. AH yaşlılığın ve fiziksel ve psikolojik yönden en çok yıkıma neden olan hastalığı olması yanında toplumlara göre değişmek üzere oldukça yüksek maliyeti olan bir hastalıktır. Yapılan araştırmalar erken tanı ve hastalığının ilerleyişini yavaşlatan tedavi alan hastaların yaşam kalitesinin arttığını ve uzun vadede hastalık maliyetlerini azalttığını öngörmektedir. Alzheimer Hastalığında kesin tanı ancak patolojik olarak konulabilir. Bu işlemin zor olması nedeniyle bu konuda yapılan araştırmaların çoğu erken tanıyı destekleyebilecek laboratuar yöntemlerini geliştirmeye yönelik olmuştur. Yüzlerin tanınması insanlar için büyük önem taşıyan en karmaşık kortikal fonksiyonlardan biridir ve normal sosyal yaşam için gereklidir. Tanıdık insanların yüzlerini tanıma yeteneğini kaybetme, ilk olarak 867 de iki İtalyan oftalmolog olan Quaglino ve Borelli tarafından bir nöropsikolojik semptom olarak tanımlanmıştır. Yirmi yıl sonra, görsel agnozi nörologların ve oftalmologların büyük ilgi konusu haline geldiğinde, genel nesneleri tanıyamayan agnozi hastalarının, aynı zamanda aşina oldukları kişilerin yüzlerini de teşhis edemedikleri fark edilmiş ve yüzler için agnozi (prosopagnozi), görsel nesne agnozisi sendromunun bir bölümü sayılmıştır. Alzheimer hastalığının klinik belirtilerinin başında amnezi, afazi, apraksi ve agnozi gelmektedir. Alman nöropsikolog olan Hans-Lukas Teuber e göre agnozinin tanımı anlamından sıyrılmış normal algı dır. Daha açıklayıcı bir tanımıyla agnozi; görsel algısı normal, uyanık, dikkatli, zeki ve afazik olmayan bir hastanın görsel uyaranın anlamını bilmediği, yani görsel uyaranı tanımadığı yönünde ipuçları verdiği, görsel etki alanı ile sınırlı, kognitif ve davranışsal bir bozukluktur. Tüm demans hastalarında görsel agnozi gelişmeyebileceği gibi tüm görsel agnozisi olan hastalarda da demans varlığından söz edilemez. Bunun yanında primer demansı olan hastalarda prosopagnozi gibi görsel agnoziler hastalığın ilerleyen evrelerinde görülebilir. Kognitif işlevlerle ilişkili uzun latanslı uyandırılmış potansiyeller, kognitif uyandırılmış potansiyeller veya endojen olaya ilişkin potansiyeller (OİP) olarak isimlendirilir ve tanı amaçlı kullanılabilen elektrofizyolojik testlerden biridir. İşitsel, görsel yada somatosensoriyel gibi farklı uyaranlarla elde edilebilir. Yüz tanıma gibi özelleşmiş bir beyin fonksiyonunu değerlendirme şeklinde uygulandığında, olaya ilişkin potansiyelin yüz spesifik yanıtı elde edilir. Elde edilen yanıtta görülen N70 bileşeni yüz işleme fonksiyonun bir göstergesi gibi gözükmektedir. Çalışmamızda Alzheimer Hastalığı nda görülebilen prosopagnoziyi OİP ile değerlendirmek ve hastalığın evresi ile ilişkisini ortaya koymayı hedefledik. Bu amaçla GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Nöroloji Servisince takip edilen AH, Hafif Kognitif Bozukluk (HKB) tanıları ile takip edilen -46-

hastalara ve kontrol grubuna meşhur ve yabancı yüzlerle 0 kanal OİP kaydı yapıldı. Elde edilen yanıtlarda çeşitli yayınlarda yüzler için spesifik olduğu belirtilen N70 latans ve amplütütleri kaydedildi ve gruplar arasındaki fark araştırıldı. S-87 KlİnİK İZOle SendrOMda YOrGUnlUK: etkileyen etmenler Ve MUltİPl SKlerOZla KarŞılaŞtırMa SERKAN ÖZAKBAŞ, BİLGE PİRİ ÇINAR, EGEMEN İDİMAN 9 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ NÖROLOJİ ANABİLİM DALI Yorgunluk, multipl sklerozun (MS) en yaygın semptomudur. MS in en sık semptomu olmasına karşın yorgunluk, KİS te günümüze kadar irdelenmemiş bir konudur. Bu çalışmada amaç; KİS te yorgunluk varlığını araştırmak, varlığını etkileyen olası etmenleri saptamaktır. Çalışmaya 44 KİS hastası (Ortalama yaş 3.±7.95 ) alındı. Atak döneminde ve birinci ayda yorgunlukları; yorgunluk şiddet ölçeği (YŞÖ), Yorgunluk Etki Ölçeği (YEÖ) ile değerlendirildi. Özürlülük değerlendirmesinde EDSS kullanıldı. Kontrol grubu olarak en fazla 5 yıllık öyküsü olan MS olguları (ortalama yaş 9.83±5.99) atak sırasında ve ataktan sonraki. ayda benzer değişkenlerle değerlendirildi. Atak döneminde ve birinci ayda KİS hastalarıyla MS hastaları arasında yorgunluk açısından herhangi bir fark saptanmazken; atak döneminde polisemptomatik KİS hastaları monosemptomatik KİS hastalarından (p=0.008) ve MS hastalarından (p=0.0) daha yorgundu. Polisemptomatik KİS hastaları monosemptomatik hastalarla karşılaştırıldığında en belirgin etkilenme fiziksel ve mental yorgunlukta saptanırken (sırasıyla p=0.004, p=0.009) MS hastalarıyla monosemptomatik KİS hastaları karşılaştırıldığında en belirgin etkilenme fiziksel yorgunlukta elde edildi (p=0.005). Remisyon döneminde polisemptomatik KİS hastaları mental olarak hem monosemptomatik KİS hastalarından (p=0.0) hem de MS hastalarından (p=0.03) daha yorgundu. EDSS ve MS hastalarında geçirilmiş atak sayısıyla yorgunluk arasında herhangi bir bağlantı saptanmadı. Sunulan çalışma KİS te yorgunluğu hem atak döneminde hem de remisyonda kapsamlı olarak değerlendiren ilk çalışmadır. KİS hastaları ile MS hastaları arasında yorgunluk açısından belirgin fark bulunmaması, yorgunluğun MS hastalarından sanılandan çok daha erken başladığına işaret etmektedir. Ayrıca polisemptomatik tutulumun yorgunluk açısından risk oluşturduğu saptanmıştır. Bir diğer bulgu da polisemptomatik tutuluşun mental yorgunluğu tetiklemesidir. -47-