PSİKANALİZM AÇISINDAN CEZA HUKUKU

Benzer belgeler
İÇİNDEKİLER SUNUŞ...V ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX KISALTMALAR...XVII GİRİŞ...1

Ceza Hukukuna Giriş. Ceza Hukukuna Giriş (Özgenç)

İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ DERSİ

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.

CEZA HUKUKU (FĐNAL SINAVI) 1- TCK ye göre, aşağıdakilerden hangisi davayı düşüren nedenlerden biri değildir?

TÜRK CEZA HUKUKUNDA AKIL HASTALIĞI

3. SUÇ POLİTİKASININ TEMEL İLKELERİ I. HUKUK DEVLETİ İLKESİ II. KUSUR İLKESİ III. HÜMANİZM İLKESİ

1. Ceza Hukukunun İşlevi, Kaynakları ve Temel İlkeleri. 2. Suçun Yapısal Unsurları. 3. Hukuka Aykırılık Unsuru

Türkiye de Çocukların Terör Suçluluğu. Dr. Yusuf Solmaz BALO

İçindekiler GENEL PRENSİPLER. Birinci B ö l ü m : HUKUK NİZAMI :

Prof. Dr. Çetin ARSLAN Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı

TERÖRİZMİN BASTIRILMASINA (SUPPRESSION) DAİR AVRUPA SÖZLEŞMESİ 1

SOSYAL HAYATI DÜZENLEYEN KURALLAR. Objektif Ahlak Kuralları. Günah Sevap


Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO

Basında Sorumluluk Rejimi. Medya Ve İletişim Ön Lisans Programı İLETİŞİM HUKUKU. Yrd. Doç. Dr. Nurhayat YOLOĞLU

VETERİNER HEKİMLİĞİ MESLEĞİNİN İCRASINA, TÜRK VETERİNER HEKİMLERİ BİRLİĞİ İLE ODALARININ TEŞEKKÜL TARZINA VE GÖRECEĞİ

TERÖRİZMİN ÖNLENMESİNE DAİR AVRUPA SÖZLEŞMESİ

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

TÜRK VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA MAHKUMİYETLERiNİN İNFAZINA DAİR KANUN

SİRKÜLER. Vergi Usul Kanunu'na "Teminat uygulaması" başlıklı 153/A Maddesi Eklenmiştir.

DİN EĞİTİMİ - 7. Yrd. Doç. Dr. M. İsmail BAĞDATLI.

Tahrik suretiyle madunun yaptığı suçlar hakkındaki cezaların nasıl indirileceği 1

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI / MALATYA

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

VERGİ USUL KANUNU NA EKLENEN 153/A MADDESİ İLE GETİRİLEN TEMİNAT UYGULAMASI

KOVUŞTURMA ve SONRASI Tanık, polise veya savcıya ifade vermek zorunda mıdır?

3984 sayılı kanunda şeref ve haysiyet

adli psikiyatride epilepsi

DAVACILARIN VARLIKLI OLMALARI DESTEK TAZMİNATI İSTEMELERİNE ENGEL DEĞİLDİR.

Arş. Gör. F. Umay GENÇ

-İslâm Hukukunda Sosyal Sorumluluk -Âkıle Örneği

Hukuk Sosyolojisi Açısından Hukuk

Tıpta bilirkişilik şu konuları kapsamaktadır:

BAHİSLER ÜERİNE ARAMA CET VELİ

başkasına zarar vermeme suç olgusu hırsızlık

YENİ METİN Yönetim Kurulu Madde 8:

HAYATA KARŞI SUÇLAR. Madde 81- (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, MÜEBBET HAPİS CEZASI ile cezalandırılır.

tarihli ve sayılı Resmi Gazete de yayınlanan 478 sıra no lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ni kapsamaktadır.

Bilgilendirilmiş Onam Alımı ve Hukuki Anlamı

TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR

DEMANS. ÿ Bu bir Demans (bunama hastalığı) olabilir mi? ÿ Demans tam olarak nedir? ÿ Alzheimer tipi Demans nasıl cerayan eder?

CEZA HUKUKU VE KRİMİNOLOJİ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİNDE YAPILAN KOLLOKYUM BAZILARININ METİNLERİ

AİLE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YARGILAMA USULLERİNE DAİR KANUN

Kişisel Verilerin Korunması. Av. Dr. Barış GÜNAYDIN

İŞ KAZALARINDA TEKNİK BİLİRKİŞİLİK. Prof. Dr. Talat CANBOLAT Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Karar No: 388/2 Karar Tarihi:

CEZA HUKUKU- ULUSLARARASI HUKUK. Dr.Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

MÜKERRİR HÜKÜMLÜLERİN İNFAZINDA MÜDDETNAME HESAPLAMALARI:

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı HATA BİLDİRİM FORMU (Usulsüzlük, Yolsuzluk, Etik Kural İhlali)

BİRİNCİ KISIM: Feraiz Mukaddime. 1 inci Fasıl BİRİNCİ BAB

10-11 YAŞ GRUBUNUN ANNE BABASI OLMAK

Dr. SEYİTHAN GÜNEŞ Emekli Hakim HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI

Sirküler 2013/16 Sahte Ve Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge Düzenleyenler, Kullananlar Ve Bunlara İştirak

5237 TCK DEĞĠġĠKLĠK TASARISI Cinsel Suçlarla Ġlgili Bölüm. Önerilen DeğiĢiklik Cinsel saldırı (Tasarı Madde 42)

TÜRK CEZA KANUNU İLGİLİ MADDELERİ KANUN NO: Taksir. (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde. cezalandırılır.

TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

Av. Ece KAVAKLI Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Ankara Halk Sağlığı Müdürlüğü Hukuk Birimi

TAPU SİCİLİNİ İNCELEME VEYA BELGE ALMA İSTEMLERİ HAKKINDA;

Psİkolojİde Kavramların Değerİ ve Bİr Örnek Olarak Normalİn Ölçüsü ve Çeşİtlerİ. Osman Sezgİn Marmara Üniversitesi

TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN ileti5252

Haklara Tecavüz Halinde Hukuki Ve Cezai Prosedür

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Meskenlerin Haiz Olacakları Sağlık Şartlarına Ait Talimatta bu şartlarla ilgili hususlar belirtilmiştir.

Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar. Dt. Evin Toker

İÇİNDEKİLER K 1 T A P : I METODOLOJİ

TÜRK VERGİ SİSTEMİ-1.BÖLÜM

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

T.C. D A N I Ş T A Y Yedinci Daire

ÜNİTE 1: Sosyal Düzen Kuralları ÜNİTE 2: Hukuk Kurallarının Yaptırımı ÜNİTE 3: Hukuk Kurallarının Geçerlilik,Yürürlük ve Uygulama Sorunu ÜNİTE 4:

İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine İlişkin Tarihli Yönetmeliğin 11 ve 19. Maddeleri Anayasaya Aykırıdır

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği PERSONEL MÜDÜRLÜĞÜ

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL. : Bilirkişi 2. Ek Rapor ve Ayrık 2. Ek Rapora Karşı Beyanlarımızdan İbarettir.

KRONİKLER MAHKEME KARARLARI CEZA HUKUKU

Yeni İş Mahkemeleri Kanununun Getirdiği Değişiklikler

TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN

Yargıtay İçtihatları Işığında Vergi K açakçılığı Suçlarında Suç Tarihinin Belirlenmesi

Sayı : [02] /556/ /01/2013

İlgili Kanun / Madde 506 S. SSK/26

Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun. Kanun No:5252. Resmi Gazete:13 Kasım BİRİNCİ BÖLÜM.

SAĞLIK HUKUKU VE MEVZUATI. Ders 4. Sağlık Hukukunda Cezai Sorumluluk. Öğr. Gör. Hüseyin ARI

TÜRK HUKUK DÜZENİNDE MEVCUT YAPTIRIM TÜRLERİ. Dr.Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

TÜRK SÖZLEŞME HUKUKUNDA KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI

GİZLİLİK SÖZLEŞMESİ. -ile- AVEA ve İŞLETMECİ bundan sonra tek tek Taraf ve birlikte Taraflar olarak anılabilecektir. ŞÖYLE Kİ:

İŞ KAZALARINDA DOĞAN HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUKLAR

Mevzuat Kroniği CEZA HUKUKU

İŞVERENLERİN İŞSİZLİK SİGORTASI İLE İLGİLİ YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE BU YÜKÜMLÜLÜKLERİ YERİNE GETİRMEDİKLERİ TAKDİRDE KARŞILAŞACAKLARI İDARİ PARA CEZALARI

Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır.

ÇİMKO ÇİMENTO VE BETON SAN.TİC.A.Ş. VERİ SAHİBİ BAŞVURU FORMU

İDARİ PARA CEZALARINDA UYGULAMA

ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELE KANUNU. (Resmi Gazete ileyayımı: Sayı: 23773)

UÇAKLARDA ĠġLENEN SUÇLAR VE DĠĞER BAZI EYLEMLERE ĠLĠġKĠN SÖZLEġME (1963 TOKYO SÖZLEġMESĠ) 1

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

İÇİNDEKİLER I. BÖLÜM İŞ KAZASI VEYA MESLEK HASTALIĞINDAN DOĞAN MADDİ TAZMİNAT DAVALARI

Danıştay 4. Dairesi, E:2014/4451, K:2016/2209 Tekerrür nedeniyle artırımlı ceza uygulaması için ikinci fiilin, birinci fiile ilişkin cezanın

II-4369 SAYILI KANUNA GÖRE KAST VE BİLME UNSURU

İdari Yargının Geleceği

Transkript:

PSİKANALİZM AÇISINDAN CEZA HUKUKU Prof. Dr. Faruk EREM* Bugün Psikanalizin ile ceza hukuku arasında bir çatışma meydana gelmiştir. Bir açıdan psikanalizinin ceza hukukunun bilimsel eleştirisini yaptığını, bu eleştirinin kaldırılanın yerine neyin konulması gerekeceğini de göstermesi bakımından "yapıcı" olduğunu söyleyebiliriz. Bir sonuca şöylece varabiliriz: Psikanalizinin "çağdaş kriminoloji"ye etkisi olmuştur. Bu kesindir. Ceza hukukunun temel ilkelerinin (isnadiyet, sorumluluk gibi) güçlü ve yapıcı yermesini psikanalizinde buluyoruz. İşte, psikanalizin bu yolla usul hukukuna etkili olabilecektir. İnsanlık gün gelecek, bir suçun "düzeysel nedenleri" ile yetinmek rahatlığından sıyrılacaktır. Ceza Hukukunun bazı müessese ve meseleleri hakkında psikanalistlerin düşünceleri halen bir vuzuha ulaşmış gibidir. 1. Suçluların tasnifi: Freud, 1916 yılında, bazı suçlular hakkındaki müşahadelerini yayınladı. Kendisinin tedavi ettiği bazı hastaların işlemiş oldukları suçlan kendi usulüne göre izah etti. Freud'e göre tetkik ettiği vak"alarda "suçluluk hissi" (senso di colpa, Sentiment de Culpabilite) suça tekaddüm etmektedir. Suçu doğuran bu histir. Freud bunlara "Suçluluk Duygusu Yüzünden Suçlular" ismini verir. Bu müphem duygunun menşei "Ödip Kompleksi"dir. Suç bu duygunun haklı çıkarılması için bir çaredir. Diğer bir deyimle suçluluk duygusu, suç işlemek suretiyle, bir izah şekli bulmuş olacaktır 1. * AÜHF emekli öğretim üyesi. 1. Vuzuhla yazılmış bir Kriminoloji kitabının müellifi olan De Greef. (s. 127-129) "Suçluluk Hissi" hakkında şu mütalaa ve kanaati izhar etmektedir: "Psikanalizin bazı psikozlu kimselerde marazı ve umumiyetle gayri şuurî bir suçluluk duygusunun mevcudiyetini ortaya koydu. Bu hissin menşei ilk çocukluk çağındadır ve Ödip Kompleksi nazariyesi ile izah olunur. Bu kompleks yüzünden fert kendini müthiş surette suçlu hisseder. Birçok hadislerde fert basit bir psikoza müncer olacağı yerde, fiilen suçlu olur. Bu surede ferd suçluluk duygusuna sebep sayabileceği bir hadise ihdas etmiş olur. Ceza bir çeşit ruhî ihtiyaç haline gelmiştir. Psikanalistler bu ruhî

480 FARUKEREM "Ruhun şuuraltı derinliklerinde çok çeşitlilik bir manevî huzursuzluk duygusu olarak hissedilen günahkârlık veya suçluluk bir nüve halinde herkeste mevcuttur. Zira her insan hayatının ilk yaşlarından itibaren bidayete bilmeyerek ve sonraları bilerek kusurlar işlemekte, moral engellerle karşılaşmakta ve ilk defa ana, babadan gelmek üzere çeşitli cezalara da maruz kalmaktadır" (Adasal). Gerek Freud gerek diğer psikanalistlerin tetkikleri bir suçlu grubu hakkında esaslı bilgiler elde etmeğe hizmet etmiştir. Bu grubu şöylece tayin etmek mümkündür. Öyle suçlular vardır ki, onların niçin suç işlediklerini mantıkî bir şekilde izah mümkündür. Bunlar normal suçlulardır. Yine öyle suçlular vardır ki, bunların fiilleri organik sebeplerle veya organik faktörlere bağlı ruhî teşevvüş ile izah olunabilir. Bunlar anormal suçlulardır. Fakat bu iki grup suçludan farklı olarak üçüncü bir grup vardır ki, onların suçlan ancak psikanalitik bir anlayışla izah olunabilir. Suçluluk duygusu yüzünden suçlu olanlardan başka şuuraltı istekleri ile alakalı ve nevrotik araz evsafında olan bir suçluluk hali daha mevcuttur. Bu çeşit suçlan mantıkî bir şekilde izah imkânsızdır. Bir kısım cinsî suçlarla taksirli suçlar, cinsî tersliklere ve isabetsiz hareketlere sebep olan mekanizma ile izah olunabilir. Psikanalizm "Normal suçlular"ı (anzî veya kronik) da tetkik etmiştir. Bu suçlarda -yukandakilerin aksine- suç, itilmiş isteklerin bir tezahürü değildir. Bu sebeple bu çeşit suçlulara psikanalist tedavi usulleri tesir etmez. Kronik normal suçlularda suça karşı ikrah duygusu yoktur. Bunlar "üstün-ben"in kusurlu bir şekilde teşekkül etmiş olması yüzünden suç işlerler. Bu kusurlu teşekkül ya bir iç mukavemet veya üstün-ben'in suçlu modeller üstünde kurulmuş olmasındandır. Arızî suçlularda ise (taksirli suçlar hariç) üstün-ben'de geçici bir duraklama, faaliyetinde bir çeşit kopma görülür. Her insan tekâmülünün menşeinde sosyal insiyaki isteklere sahiptir. Eğer çocuk insiyaki isteklerini tatmin hususunda fizik imkâdurumu, ferde izah suretiyle onu kurtarmağa muvaffak olacakları iddiasındadırlar. Bu nazariyeler uzun müddet Freud ve talebeleri tarafından inkişaf ettirilmiştir. Hesnard ve Laforque'nun "les Precessus d'atutopuniton" adlı eserinde bu hususa dair malumat vardır. Bizim kanaatimiz şudur: Böyle bir ruhî hadisenin olamayacağını iddia edemeyiz. Fakat biz bu hale hakikî suçlarda rastlamadık. Esasen sathî dahi olsa, psikanalizm yapabilmek için fertte bir ahlâk duygusunun veya hiç olmazsa, kendi hakkında hüküm vermeğe müsait bir halin mevcut olması lâzımdır. Bu ise gayri kabili İslah suçlularda (mesela mükerrirlerde) mevcut değildir. Kendisine ceza şeklinde azap vermek keyfiyeti belki de bir mazoşizm hadisesinden ibarettir".

PİSKANALİZM AÇISINDAN CEZA HUKUKU 481 na sahip olsaydı, bir suçlu gibi hareket etmiş olurdu. Psikanalistlere göre büyüklerin suçluluğu da küçüklerdeki insiyakı hareketlerin mânasını taşır. Küçüklerdeki suçlu istekler, (haset, zulüm, kıskançlık, gibi) libido ve taarruz insiyaklerinden gelir. Bir tabip tarafından ipnotize edilmiş bir kimseye, tabip, ipnoz halinde iken bir hareket yaptırmış ise, o kimse normal hale gelince yaptığı bu hareketi hatırlamaz; fakat bir müddet sonra aynı hareketi yapabilir ve bu hareketi "şuurlu şekilde yapar, fakat niçin yaptığını bilmeden yapar" 2. "Şuur" "irade"ye tâbi ve fakat niçin işlendiği bilinmeyen suçların böyle bir mânası olsa gerekir. Psikanalizin "İnsan niçin suç işlemiştir" diye sormaz. Onun sorduğu şudur: "İnsan niçin suç işlememiştir?". Psikanalizine göre "ahlâkî şuur" insanın geç elde ettiği şeydir, cemiyet halinde yaşamak zaruretinin gerektirdiği ve üstün-ben'in teşekkülü ile tahakkuk edebilmiştir. Cemiyete intibak ameliyesi ceza tehdidi altında (etrafındaki sevgiyi kaybetmemek korkusu ve maddî bir ceza tehdidi) küçüğün derece derece insiyakî isteklerini feda etmesi şeklinde tecelli eder. Cemiyete tamamiyle intibak halinde dahi bu insiyakî hareketlerden ancak bir kısmı tam mânası ile ortadan kalkmış sayılabilir. Diğer kısmı şuur altında faal olarak mevcuttur. Bu çeşit insiyakler, eğer sarahaten tezahür edemezlerse ruhî bir uzlaşmayı ifade eden faaliyetler (rüyalar, isabetsiz hareketler, nevrotik araz v.s.) şeklinde ortaya çıkarlar. 2. Ceza mes'uliyeti 3 : Psikanalizin, insan psikolojisini, psikolojik ve biyolojik determinizme tâbi ve fasılasız, boşluksuz bir sistem olarak kabul eder. Bu sebeple psikanaliz nazarında felsefî mânadaki "serbest irade" (Libre arbitre) fikrinin değeri yoktur. Beşerî hareketler şuurdan ve gayri şuurdan gelen sâiklerden başka birşey değildir. Halbuki şuurlu sâikler, muhtemelen gayrı şuurî sâiklerin değişikliğe uğramasından husule gelen muhassaslardan ibarettir. Şuurlu sâiklerin her zaman insanın fiiline hâkim olacağı zannedilmemelidir. Bazen gayrı şuurdan gelen sâikler, şuurlu sâikleri yok edebilirler. Bunun en iyi misâli isabetsiz hareketlerdir. İsabetsiz hareketlerde şuurlu bir şekilde istenen hareket yerine gayri şuurun istediği bir harekette bulunulmuştur. Psikanalizin "sorumluluk" kavramını değil, hukukun icat ettiği "yapay sorumluluk" kavramını reddetmektedir. 2. Freud (Me'tapsychologie), s. 12). 3. Alexander et Staub, s.70.

482 FARUKEREM a. Mes'uliyet mefhumunun gelişimi: Mes'uliyetin halen kabul edilmiş klâsik esası şudur: İnsan iyi ile fenadan birisini serbestçe seçmek imkânını hâizdir. Eğer fena hareket etmiş ise mes'uldür. Çünkü başka türlü hareket etmek elinde idi. Pozitivistler ise ceza mes'uliyetinin esasını fiile icra ederler. Kanunun suç saydığı bir fiili işlemiş olmak fâîlin mes'ul tutulmasına yeterli sayılmalıdır. Psikanalistler ise Ceza Mes'uliyetlerini bir başka cepheden izah etmek isterler: Mes'uliyet mefhumu, münhasıran pratik bir mânada alınmalıdır. Şuurlu "ben" psikolojik sistemin, haricî âlem ile münasebetini sağlayan bir kısımdır. Bu münasebette, diğer insanlarla şuurlu "ben" bütün hareketlerimize müessir bir kudrete sahip imişcesine hareket edebiliriz. Böyle bir faraziye ancak pratik bir cepheden izah olunabilir, fakat nazarî bakımdan izahı imkânsızdır. Bir İçişleri Bakanı, her polis müdürünü, kendi mıntıkasındaki trafik kazalanndan mes'ul tutsa, böyle bir mes'uliyet pratik bakımdan doğru gözükebilir. Fakat nazarî bakımdan manasızdır. Çünkü polis müdürü, bütün trafik memurlarının ihmalinden manen mes'ul tutulamaz, binnetice kazanın mes'ulü polis müdürü değildir. Fakat böyle bir mes'uliyet mevcut ise polis müdürü, memurlarını daha iyi nezaret ve murakabe altında tutar. O halde mes'uliyet ne kadar geniş olursa bu nezaret ve murakabe o kadar verimli olur. İşte "şuurlu ben" insan hareketleri üzerinde ancak böyle bir iktidara sahiptir. Gayrı şuur ile o kimse arasındaki ayrılık büyüktür, fakat gayrı şuura en yakın olan da yine o kimsedir. Psikanalist usul sayesinde insan gayrı şuuru üzerinde "şuurlu ben"in idaresini sağlayabilir. O halde madem ki, insanın şuurlu şahsiyeti, gayrı şuurî şahsiyeti üzerinde bir idare imkânı elde etmeğe muktedirdir, o halde mes'uliyetin esasını burada aramak lâzımdır. Bu sebeple ancak psikanalitik bir tedaviden sonradır ki bir kimseye pratik mânada bir mes'uliyet tahmil etmek mümkündür. Gayrı şuurdan ayrı kaldıkça az veya çok muhtar bir kudrettir ve şuurlu irade nasıl bedenin bazı görevlerine tesir edemiyorsa şuura da öylece tesirsiz kalır. Ortaçağda isteriye müptela hastaların ateşte yakılması ne kadar mâkul sayılabilirse bugün ceza vermek de ancak o kadar mâkuldür. b. Manevî mes'uliyetin tenkidi: Halen manevî mes'uliyete dayanan bütün ceza kanunları gayri şuur hakkında hiçbir bilgi sahibi olmaksızın hazırlanmışlardır. Akıl maluliyeti sebebi ile "Azaltılmış

PİSKANALtZM AÇISINDAN CEZA HUKUKU 483 manevî mes'uliyet"e gelince bu da doğru bir görüş değildir. Çünkü bütün insanların mes'uliyeti -nazarî bakımdan- azalmış bir manevî mes'uliyet olmalıdır. Çünkü "şuurlu ben" insanın bütün hareketlerine tamamiyle hâkim değildir. O halde fiilin husulüne sebep olan şuurlu sâiklerle gayri şuurî sâiklerin fiildeki hisselerine göre suçlu hakkında tedbir ittihaz olunabilir. Mesela bir yankesiciye bir sene hapis cezası verilmiş olsun. Şu sual varit olacaktır: Niçin bir sene ceza verildi? Daha az veya çok verilemez mi idi? Her tedbirin psikolojik bakımdan gerekçesi aranmalıdır. Bu sebeple ceza usulünde yapılacak bir değişiklik psikolojik bilgilere daha fazla yer vermek imkânını sağlamalıdır. Kadere boyun eğmenin aksi mânaya gelen "serbest irade" (libre arbitre) mefhumu insanın kendi aczini inkâr etmesinden ibarettir. Aciz ne kadar büyük olursa onu inkâr etmek arzusu da o derece büyük olur. Halbuki psikanalizin insana "gayrı şuurun kudreti"ni anlatmış bulunuyor. Bu suretle gayrı şuurun kudretini inkâr etmektense ona hâkim olmak imkânı araştırılmak istenmektedir. İleride bir ceza hukuku İslâhatı buna göre yapılmalıdır. Eğer gayn şuur sâikleri bilinecek olursa ceza yerine terbiye kaim olacaktır. Bugünkü "ceza"nın kökeni "intikam"dır. İntikam ise "taarruz insiyaktnın tezahüründen başka birşey değildir. Halen serbest irade ve ceza insanın gayn şuura itilme hususunda kullandığı iki mühim vasıtadır. Bugünkü ceza davasına iştirak edenlerin (Hâkim, savcı, müdafi, bilirkişi, hattâ bizzat sanık ve ceza kanunu) faaliyetlerinin neticesi bir gayn şuura itme gayretinden başka bir şey değildir. Bir anlayışa göre Freud "irade serbestisi"ni zımnen kabul etmiştir. Çünkü Psikanalizmin'in bir amacı, bazı tedavi yollan ile, "hasta"yı hareketlerini tercihde "serbest" kılmaktadır. "Dengesini kaybeden alt şuur sadece tabiat kanunlannı bozmakla kalmaz. Aynı zamanda ferdin benliğini mahveder. Bu bakımdan ruhî faktörlerin kontrolü hem ferdin, hem de toplumun denge düzenini ayarlar. Bunun aksi olursa yıkıcı eğilimler galip gelirler. Psikolojik bir kütle mahvına sebep olan atom bombasının tesirini yanlış yöneltmiş bir psikoloji de yapılabilir. Muazzam bir selin içine gömülen ruh kendisine, onu tutabilecek, yürütebilecek yeni semboller bulmağa çalışır. Bu kollektif akıma kapılan kişiler meçhuller içersinde hakikati görmeğe, onu mânalandırmağa çalışırlar. Daha doğrusu hakikati burada bulduklarını sanırlar. Günümüzün problemi budur" (C.G. Jung).

484 FARUKEREM 3) Suç sâiki 4 : İlk defa Liszt "suç değil, suçlu cezalandırılmalıdır" formülünü ortaya atmıştı. Bugün Ceza Adaletinde bir "kriz"den bahsediliyor. Çünkü Ceza Adaletinde kullanılan psikoloji yaşayan insan psikolojisi değildir. Son zamana kadar kullanılmış olan psikoloji usulleri umumî psikoloji bilgilerinden (irade, hisler, hafıza vs. gibi) ibarettir. Fakat "hakikî sâikler" hakkında hiçbir fikir mevcut değildir. a. Derin sâikler: Çok derinlerden gelen sâikler hakkındaki bilgiler ancak psikanalizin sayesinde elde edilmiştir. Eğer suçun hakikî sebeplerini araştırmak ihtiyacı duyulursa psikanalizine başvurmaktan başka çare yoktur. Freud'den evvel, psikoloji, suçluyu tanıma işini tamamiyle baraşmış sayılamaz. Çok defa felsefeye kaçan ve mücerret bir ilim halinde kurulmuş bulunan psikoloji "tek ferdin psikolojik şahsiyeti"ne nüfus edememiştir. Çünkü, şuur, insan psikolojisinin ancak, küçük bir kısmıdır. Bu kısım, insiyaklann yığıldığı deponun üzerinde yer alır. Her sorgunun, her mahkûmiyet hükmünün hülâsası şudur: "Niçin suçu işledin?" Sorguya çekilen suçlu buna ancak kısmen cevap verebilir. Onun cevabı şuur sahasındaki bilgisinden ileri gidemez. Halbuki hakikî ve en faal sâikler gayn şuurî olanlardır. Bu sebeple suçlu dahi hâdisenin asıl sebebini izaha muktedir değildir. Bazen suçlunun ifadesinde (veya ifadeleri arasında) "tezat" görülür. Buna şaşmamak lâzımdır. Çünkü insanın birçok hareketleri tezat halindeki sâiklerin tesiri iledir. Psikanalizm göstermiştir ki, şuurlu bir şekilde sevmek, gayn şuurî şekilde nefret etmek (veya aksi) mümkündür. Bu sebeple aynı zamanda kin ve sevgi yüzünden adam öldürme suçu işlenebilir. Bazan sosyal sayılan faaliyetlerde dahi bu gözükür. Meselâ terbiye hususunda şuurlu bir irade ve zâlim bir tahakküm insiyakı "terbiye eden"de bulunabilir. Ezici bir disiplin taraftan olan bir âmirde bu zıt iki temayülün mevcudiyetine ekseriya rastlanmaktadır. Bu iki unsurdan yalnız biri şuurlu, diğeri şuur altında saklıdır. Fakat onun gayrı şuurda yer alması faal olmasına, binnetice insanın fiiline tesir etmesine mâni değildir. Bazı meslek erbabında (mesela operatörlerde) hem bir saik insiyak, hem de şuurlu bir tedavi iradesinin bulunduğunu gösteren müşahadeler mevcuttur. 4. Alexander et Staub, ss. 32. Güdü (İng. motive) es t.saik): Kişinin bilinçli olarak davranışlarının dayanağı diye gösterdiği güç) (Enç).

PlSKANALİZM AÇISINDAN CEZA HUKUKU 485 Euthanasie suçlarına benzeyen bir hal de iftiranın koruyucu maksat ile yapılmasıdır. Böyle hallerde, kesin surette bir suç işleyeceği yakınları tarafından bilinen bir kimse, bu suçu işlemesine mâni olmak için hayalî bir suç faili olarak ihbar edilir. Kanunumuza göre bunun dahi bir "iftira" olduğundan şüphe edilemez. Fakat "sâik"in hem sanık ve hem de toplum bakımından bir fayda sağlamadığı da söylenemez. Herhalde böyle bir iftiranın faili, üzerinde durulacak bir psikolojiye sahiptir. b. Şuur dışı sâikler: Saikına göre fiil hakkında hüküm vermek fikri esas tutulunca bir adım daha ileri gitmek lâzımdır. Umumiyetle sosyal sayılan sâiklerle işlenen failler haklı görülmektedir. Meselâ iyileşmesi imkânsız bir hastayı, azabına son vermek için öldüren bir hekim sosyal bakımdan bir suçlu sayılamayabilir. Belki bu hâkimde şuurlu olan saik, hastanın azabına son vermektir. Fakat gayrı şuurunda mevcut olabilecek bir saik insiyak fiile müdahale etmiş ise ve bu malum olabilse aynı fiilin daha derin olan saikına göre verilecek hüküm, tabibin lehinde olmayacaktır. Sosyal bakımdan hak versek bile, bu hadise karşısında cemiyetin adalet duygusu tatmin edilmiş gözükmüyor. Bu tatminsizliğin neden ileri geldiğini kimse izah edememekle beraber bir duygu olarak onu herkes hissetmektedir. Her insanda başkasının gayrı şuurunu, gayrı şuurî olarak anlamak (veya hiç olmazsa sezmek) hassası mevcuttur. Tatminsizlik hissi, suçlunun gayri şuurunun nazara alınmamış olmasından ileri gelmektedir. Pazitivistler saikı nazara almak mecburiyetini tahmil suretiyle bu sahada bir adım atmışlardır. Fakat meselenin yalnız bir cephesini ele almış bulunuyorlar: "Şuurlu sâikler". Halbuki gayrî şuurdaki sâikleri de nazara alan bir Ceza Adaletine ihtiyaç vardır. Böyle bir adalet mütekâmil bir Ceza Adaleti olabilir. Eğer suçu değil, suçluyu cezalandırmak, muhakeme etmek prensibinden yürünecek ise Ceza Hukukuna ve Ceza Usulüne "Psikanalizm"i sokmaktan başka çare yoktur. 4. Adalet duygusu 5 : Herhangi bir hükmün doğru ve haklı olarak kabul edilebilmesi suçlunun psikolojik bakımdan anlaşılmış olmasını, yani "suç sâikleri"nin bilinmesini gerektirir. Aynı fiili, saikına göre haklı veya haksız buluruz. Meşru müdafaa halinde adam öldürme haklı, hırsızlık için adam öldürme haksız sayılmaktadır. Halbuki fiil daima aynıdır. Haklılık ve haksızlık hususunda hüküm S. Alexanderet Staub, ss.12.

486 FARUK EREM suçlunun saikına göre değişir. Saik bilinmeksizin, herhangi bir fiil hakkında hüküm verilemez. Beyin ödevlerinin kesinlikle bilindiği söylenemez. Fakat alın kısmına rastlayan bölümde "biyolojik zekâ"nın yer aldığı umumiyetle kabul edilmektedir. Konuşma, heyecan ve benzeri insan özellikleri burda toplanır, bu kısım zedelenirse bencil duyguların kişide hâkim duruma geçtiği ve aynı zamanda "Adalet duygusu"'nun da kaybolduğu görülür. Biyolojik merkezden bencil duygulara geçiş, bundan da adalet duygusunun kayboluşu olayı düşündürücüdür, bencillikle adaletsizlik arasında biyolojik bir izah imkânsız değildir. a. Saik ve adalet duygusu: Sâikin araştırılması hususunda sarfedilen gayret şöyle izah ediliyor: Suçluyu âdilâne bir şekilde muhakeme etmek zarureti. Fakat madem ki suçlu cemiyete düşmandır, o halde bir düşmana karşı mübalağalı bir adalete ne lüzum var. Mübalağalı adaletten suçlular istifade eder. O halde bu çeşit bir adalet suçlulara hizmet etmektir. Suçluyu anlamaya çalışacak yerde, cemiyeti ondan kurtarmak kâfidir. O halde ortada bir başka ihtiyaç mevcut demektir. Suçluyu öyle muhakeme etmek istiyoruz ki, vereceğimiz hüküm cemiyet tarafından "haklı" telâkki edilsin. O halde adaletin gayretinde ilk hedef sosyaldir. "Adalet duygusu" cemiyetin psikolojik temellerine taallûk eder. Çünkü bu duygunun ihlâli, cemiyeti dağıtıcı bir tesiri haizdir. b. Adlî hatâlar: Adlî hatâların cemiyeti dağıtıcı tesirlerine tarihten misâller getirmek mümkündür. İşlenmemiş bir suçtan ceza görülmüş olması, suç ile ceza arasında fahiş bir nisbetsizlik cemiyette bir tepki uyandınr, insanı insiyaklerini tahdide sevkeden adalet duygusu yıkılmış olur. Her cemiyette sosyal nizamin yıkılmasına, büyük adlî hatâlar tekaddün etmiştir. Sosyal bir tahakkümün doğurduğu kronik bir haksızlık duygusu, adlî hatâlarla had bir hale gelir. Fransız ihtilâli büyük adlî hataların birikmesi ile meydana gelmiştir. c. Adalet duygusunu ihlâlin neticeleri: "Hukuk duygusu"nun ihlâlinden psikolojik iki netice husule gelir: aa. Sosyal endişe: Her haksızlık cemiyetin her ferdinde -sanki kendisine yapılmış gibi- bir duygu uyandırır. "Bu benim de başıma gelebilirdi" endişesi bir gerçek duygu haline inkılâp eder.

PİSKANALİZM AÇISINDAN CEZA HUKUKU 487 bb. Muvazenenin bozulması: İnsiyaklerin harice taşma kudreti ile baskı altında tutulmaları arasındaki muvazene bozulur harice taşma kurdetinde bir artış görünür. İnsiyakların baskı altında tutulması acı duymak korkusu ve müsbet bir zevk bekleyişindedir. Bu baskı insiyaklerin gerçek objektif şartlarına intibakı sağlar. Bazı insiyaklerden feregat edilir. Çünkü ya bunların tatmini imkânsızdır, yahut onların tatmini, feragatin tesirinden daha acı neticeler doğuracaktır. Ekseriya tatminin bir müddet tehiri bahis mevzuudur. Bu suretle derhal husule gelen bir tatminin doğuracağı acı bertaraf edilmiş veya hariçte bir tepki uyandırmayacak müstakbel bir tatmin elde edilmiş olacaktır. Freud, bu hususa "gerçeklik prensibi" (Principe de realite) karşısında "zevk prensibi" (Principe de plaisir" adını vermiştir. O halde gerçeklik prensibi, münasip tatmin imkânlarını sağlamaktadır. Bütün terbiye usulleri bu prensibe dayanır. Küçüğün menşe'de sosyal olan insiyakleri, terbiyeci tarafından sistematik bir surette, intibak ettirilir. Fizik gerçeğe intibakta olduğu gibi, sosyal gerçeğe intibakta da gerçeklik prensibi muvacehesinde zevk prensibi tekemmül eder. ç. Cezanın psikolojik ehemniyeti: Cezanın psikolojik ehemniyetini pskinalistler kabul eder. İkinci faktör yani "sevilmek ümidi" üzerinde de durulmaktadır. Sevilmek ümidi, sevgiyi kaybetmek korkusu şeklinde de ifade olunabilir. Ceza korkusu dolayısı ile, insiyaki isteklerin tahdidi (Çünkü cemiyete uymayan insiyaki hareketler, neticede "acı" tevlit eder) ve kendini sevdirmek için tahdit adetâ bir mukavele meydana getirir. Bu sevilmek vak'ası, zevk prensibi bakımından mâhiyeti mahfuz kalmakla beraber bazı insiyaki hareketlerin tatmini teminatını da ihtiva eder. Bu sebeple "emniyet hissi" (Sentiment de sdcürite) ile yakından alakadardır. Sevgi ile insiyaki hareketlerden feragat arasındaki bir anlaşma, ilk çocukluk çağlarında başlar. Sevgi, çocuğa ananın ilk hibesidir. Ana bu hieyi çocuğa süt, hareret, bakım gibi analık insiyakı çocuğun insiyaki hayatı üzerinde bir tasarruf imkânı elde ettiğini bilmektedir. Sevgisini geri almak tehdidi, analık kudretinin dayanadığıdır. Bu kudret çocuğu insiyaki hareketlerden feragate zorlar. Babanın vereceği terbiye daha sonra gelir. Baba, çocuğun hayatında ilk otoritedir. Bu otorite gerçeklik prensibinin ilk temsilcisidir. Çocuk, istiklâlini kazanmağa başladıkça anaya bağlılık azalır ve ananın sevgisini kaybetmek korkusunun kaybolmağa başlayan tesirini, terbiye prensibi -ceza tehdidi ile birlikte- telâfi eder. Bu andan itibaren ceza, nehiy unsuru haline gelmiş olur.

488 FARUKEREM Bütün insanlar şuuraltı âlemlerine de hapsolmuş çeşitli vahşi hisleri taşırlar. Bir fikir adamının söylediği çok doğrudur: "İçimde düşüncesi doğmayan hiçbir kötülük yoktur, ancak idarî telkinle bu fikrimi bastırırım. O halde taslak halinde bir suçlu şahsiyet veya yapı bahis konusudur ve nüve halinde en olgun insanda bile mevcuttur. Esasen bir suç dürtüsünü kazanan insan genel olarak cürüm işlenmesinden bir müddet önce bir tasavvur devresi geçirir. Bu müddet zarfında ruhta moral duygusuzluk belirmekte ve değerler bertaraf edilmektedir. Nitekim normal insanlar bile uzunca bir moral gevşemesinden sonra önemli ve haklı bir sebep olmadan insan öldürme gibi büyük bir suç işleyebilirler 6. 6. Adasal (R.) Suçlu şahsiyetin mahiyeti, Mukayeseli Hukuk Dergisi 1956 n.2 s.ll "İkili kişilik (İng. dual personality) (es.t. çifte şahsiyet): Birbirine benzemeyen iki kişiliğin sıra ile bireyin davranışlarını yönetmesi" (Enç).