1 Cerebral palsy is the most common cause of physical dis- ability in children. (common/prevalent/widespread : yaygın neden disability/invalidity : yeti yitimi) cause/reason/factor: Cümle değerlendirmelerimizi hızlı bir şekilde yapacağız. Şöyle ki; is bölümüne kadar olan kısım cümlemizin öznesi. Serebral palsi... dır diyeceğiz. Çünkü is in bize sağladığı ek -dir, -dır, -dur, -dür den fazlası değildir. Is in sağında ise sırayla of ve in edatları bulunmakta. Sondaki in edatından başlayarak is e doğru gelmemiz gerekiyor : çocuklarda ( in edatının sağladığı ek) fi ziksel yeti yitiminin ( of edatının sağladığı ek) en yaygın nedenidir. Cümlenin tamamı ise şu şekilde : Serebral palsi çocuklarda yeti yitiminin en yaygın nedenidir. 2 The germ Helicobacter pylori is the cause of most stomach ulcers. (germ/microbe : mikrop most/many : çoğu ulcer : ülser) Helikobakter pilori mikrobu çoğu mide ülserinin ( of edatının sağladığı ek) nedenidir. 3 Prostate cancer is the second most common type of cancer in men. (the second : ikinci type : tip men : erkekler) Prostat kanseri erkeklerde ( in edatının sağladığı ek) kanserin ( of edatının sağladığı ek) ikinci en yaygın tipidir. 4 Depression is one of the leading health risks and affects 350 million people worldwide. (leading/basic/chief : temel affect : etkilemek worldwide : dünya genelinde) Depresyon temel sağlık risklerinden ( of edatının sağladığı ek) biridir ve dünya genelinde 350 milyon kişiyi etkilemektedir (burada öznemiz tekil olduğu için fi ilimizin sonuna s eki gelmiştir).
5 Evaluating drug-induced liver injury is a critical part of pharmaceutical drug discovery. (drug-induced : ilaca bağlı liver injury : karaciğer hasarı pharmaceutical : ilaç kullanımı ile ilgili discovery : bulgu, keşif) İlaca bağlı karaciğer hasarını değerlendirme (burada evaluate sonuna -ing eki verilerek ismin önüne getirilmiş ve isim fi il olarak kullanılmış) ilaç kullanımı ile ilgili bulgunun ( of edatının sağladığı ek) kritik bir bölümüdür. 6 Stillbirth or late termination of pregnancy due to severe fetal anomalies is a heartbreaking event for women and families. (stillbirth: ölü doğum termination : sonlandırma due to / by virtue of : sebebiyle severe : şiddetli, ağır anomaly/defect : bozukluk, anomali heartbreaking/distressing : acı veren, üzücü event/incident/occurence : olay women : kadınlar family : aile) Ağır fetal anomaliler sebebiyle hamileliğin sonlandırılması ya da ölü doğum (özne) aileler ve kadınlar için üzücü bir olaydır. 7 Microbiological confirmation of childhood tuberculosis is rare because of the difficult y of collection of specimens, low sensitivity of smear microscopy, and poor access to culture. (confirmation/justification : onay; ispat childhood : çocukluk dönemi rare/scarce/uncommon/ infrequent : nadir because of : sebebiyle difficulty : güçlük specimen/sample : örnek, numune low sensitivity : düşük hassasiyet smear : organik doku, simir access : erişim culture : kültür) Çocukluk dönemi tüberkülozun mikrobiyolojik ispatı (özne); numunelerin toplanmasındaki güçlük, simir mikroskopisine düşük hassasiyet ve kültüre zayıf erişim sebebiyle ( because of yapısını sağladığı ek) nadirdir. 8 Diagnosis and treatment of anemia is important to improve quality of life among women with heavy periods. (diagnosis : tanı treatment/therapy : tedavi important/substantial/significant : önemli improve : geliştirmek; artırmak quality of life : yaşam kalitesi among/amid: arasında heavy : ağır) Aneminin tanı ve tedavisi (özne) ağır periyotlu ( with edatının sağladığı ek) kadınlar arasında yaşam kalitesini geliştirmek için ( to edatı fiil ile eşleştiğinde sağladığı ek) önemlidir.
9 HIV-positive children in developing countries are six times more likely to die from pneumonia than children without the virus. (developing country : gelişmekte olan ülke six times more : altı kat daha fazla be likely to : -in -mesi olası olmak (bu kalıp eşleştiği özneye in ve kendisini takip eden fiile mesi ekini verir) die : ölmek than : -e göre, kıyasla without :... olmaksızın,...olmayan, -sız) Gelişmekte olan ülkelerde ( in edatının yer bildiren sözcüklerin önüne geldiğinde sağladığı ek) HIV-pozitif çocukların (özne) virüssüz ( without edatının sağladığı ek) çocuklara a göre ( than edatının sağladığı ek) zatürreden ölmesi altı kat daha olasıdır. 10 Severe sepsis is a significant cause of rehospitalization along the lines of nationally recognized outcome measures and more com- monly discussed conditions such as heart failure (HF) and pneumonia. (rehospitalization : tekrar hastaneye kaldırılma along the lines of : -a benzer, gibi nationally recognized : ulusal olarak bilinen/tanınan outcome measure : sonuç ölçümü discussed conditions : tartışılan durumlar such as :... gibi heart failure : kalp yetmezliği pneumonia : zatürre) Ağır sepsis (özne) zatürre ve kalp yetmezliği gibi ( such as edatının sağladığı ek) daha sıklıkla tartışılan durumlar ve ulusal olarak bilinen sonuç ölçümlerine benzer ( along the lines of yapısının sağladığı ek) tekrar hastaneye kaldırılmanın önemli bir sebebidir. 11 Patients with rheumatoid arthritis are at increased risk of a surprise heart attack. (be at risk of / be under risk / be on the line :.. risk altında olmak) Romatoid artiritli hastalar (özne) sürpriz bir kalp krizine dair ( of edatının sağladığı ek) artmış bir risk altındadırlar. 12 According to new research, bariatric surgery prior to joint replacement is a cost-effective option to improve outcomes in severely overweight patients. (according to : -a göre prior to : -den önce cost-effective : uygun maliyetli option : seçenek overweight : aşırı kilolu) Yeni araştırmalara göre ( according to yapısının sağladığı ek), eklem replasmanından önce ( prior to yapısının sağladığı ek) bariyatrik cerrahi şiddetli şekilde aşırı kilolu hastalarda sonuçları iyileştirmek için ( to edatının fi ille eşleşmesinin sağladığı ek) uygun maliyetli bir seçenektir.
13 People who have low levels of vitamin D are more likely to have diabetes, regardless of how much they weigh, according to a new study. (level : düzey, seviye regardless of : -e bakılmaksızın how much : ne kadar weigh : ağırlığında olmak ***dip not : who have yerine with edatı getirilebilir) Yeni bir araştırmaya göre, düşük düzey vitamin D ye sahip kişilerin ( be likely to yapısının özneye sağladığı ek) ne kadar ağırlıkta olduklarına bakılmaksızın ( regardless of yapısının sağladığı ek) diyabet olması ( be likely to yapısının sağladığı ek)daha olasıdır. 14 Malnutrition affects millions of people worldwide and is responsible for one-fifth of deaths in children under the age of five. (malnutrition : kötü beslenme affect : etkilemek be responsible for : -den sorumlu olmak one-fifth : beşte biri under : altında) Malnütrisyon dünya genelinde milyonlarca kişiyi etkilemektedir ve beş yaş altı ( under edatının sağladığı ek) çocuklardaki ( in edatının sağladığı ek) ölümlerin ( of edatının sağladığı ek) beşte birinden sorumludur ( be responsible for yapısının sağladığı ek). 15 A rare type of stem cell is immune to radiation damage thanks to high levels of a gene called Sox9. (stem cell : kök hücre be immune to : -e karşı bağışık damage : hasar thanks to : sayesinde gene : gen called : isimli) Nadir tipte bir kök hücre, ( of edatlı yapıları bazen tamlama şeklinde de ele alabiliriz) Sox9 isimli ( called yapısının sağladığı ek) bir genin yüksek düzeyleri sayesinde ( thanks to yapısının sağladığı ek) radyasyon hasarına a bağışıktır ( be immune to yapısının sağladığı ek). 16 Breast cancer survivors are at increased risk of developing thyroid cancer, especially within five years of their breast cancer diagnosis. (breast cancer : meme kanseri survivor : hayatta kalan be at risk of : risk altında olmak bu yapı eşleştiği fiile ing eki verir- develop : geliştirmek especially : özellikle within : içinde)
Meme kanserinden kurtulanlar (özne) özellikle meme kanseri tanılarının ilk beş yılı içinde ( within edatının sağladığı ek) tiroid kanseri geliştirmeleri bakımından artmış risk altındadırlar. 17 Water fluoridation above a certain level is linked to 30 percent higher than expected rates of underactive thyroid (hypothyroidism) in Eng- land. (above : üzerinde, yukarısında certain level : belirli düzey be linked to :... ile ilişkilendirmek expected rate : umulan/beklenen oran underactive : yetersiz) Belirli bir düzeyin üzerindeki su fl oridasyonu (özne) İngiltere de yetersiz tiroide (hipotiroid) dair beklenen oranlardan ( than yapısının sağladığı ek) %30 daha yüksek bir oran ile ilişkilendirilmektedir. 18 Moles are benign tumors found on the skin of almost every adult. (mole : et beni benign : iyicil found : bulunan fiil üçüncü haliyle daralarak kullanılırsa, edilgen çekimlenerek çevirisi yapılır- skin : deri almost : hemen hemen, nerdeyse adult : erişkin) Et benleri (özne) hemen hemen her erişkinin derisinde ( on edatının sağladığı ek) bulunan iyicil tümörlerdir. 19 With age, postmenopausal women with osteoporosis are at greater risk of losing their teeth. (age : yaş lose : kaybetmek teeth : dişler) Yaş ile birlikte, osteoporozlu postmenopozal kadınlar (özne) dişlerini kaybetme bakımından büyük bir risk altındadırlar. Oral infections are the most common diseases of humankind and are also a key risk factor for heart disease - the leading cause of 20death worldwide. (humankind : insan; insanlık also : aynı zamanda heart disease : kalp hastalığı leading : ana; öncül death : ölüm worldwide : dünya genelinde) Oral enfeksiyonlar (özne) insanlığın en yaygın hastalıklarıdır ve aynı zamanda dünya genelinde ölümün öncül nedeni olan ( - ile cümleyi ayıran yapılar genellikle ek bir açıklamadır) kalp hastalığının anahtar bir risk faktörüdür.