T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM ve ARAŞTIRMA HASTANESİ 1.ORTOPEDİ ve TRAVMATOLOJİ KLİNİĞİ Şef Prof. Dr. Ünal Kuzgun



Benzer belgeler
ANATOMİ ALT TARAF KASLARI. Öğr. Gör. Şeyda CANDENİZ

Uyluk ön bölge kasları; musculus iliopsoas, musculus sartorius (terzi kası), musculus quadriceps femoris, musculus tensor fasciae latae dır.

İNSAN ANATOMİSİ ve KİNESYOLOJİ

Kalça eklemi mekaniği ve patomekaniği

Organizmanın en sert dokusudur. Kemik dokusunun hücreler arası maddesinin içinde kollajen teller ve inorganik elemanlar bulunur. İnorganik elemanlar

PELVİS KIRIKLARI. Prof. Dr. Mehmet Aşık

Kinesiyoloji ve Bilimsel Altyapısı. Prof.Dr. Mustafa KARAHAN

KALÇA ANATOMİSİ VE BİYOMEKANİĞİ

İSKELET YAPISI VE FONKSİYONLARI

Kemik dokusu, yapısı ve işlevi. Dr. Kutay Engin Özturan

GLUTEAL-UYLUK-BACAK KASLARI LAB İNDEKSİ İÇİN TEORİK BİLGİ. Yüzeysel gluteal kaslar

GONARTROZ UZM.FZT.NAZMİ ŞEKERCİ

Giriş. Anatomi. Anterior kompartman BACAK YARALANMALARI. Tibia. Fibula

OSSA MEMBRİ İNFERİORİS ALT EKSTREMİTE KEMİKLERİ

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

FTR 207 Kinezyoloji I. Eklemlerin Temel Yapısı ve Fonksiyonu. yrd.doç.dr. emin ulaş erdem

FTR 207 Kinezyoloji I. Eklemlerin Temel Yapısı ve Fonksiyonu II. yrd.doç.dr. emin ulaş erdem

KOMPARTMAN SENDROMU. Patofizyoloji. KS Nedenleri. Ödem

ALT EKSTREMİTE KEMİK YAPISI

Alt extremite kemikleri üst extremiteye uygun olarak sınıflandırılmıştır.

TİBİA DİAFİZER VE METADİAFİZER KIRIKLARDA KÖPRÜ PLAKLAMA İLE BİYOLOJİK İÇTEN TESPİT UYGULAMALARIMIZ VE SONUÇLARI

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

KRANİYOFASİYAL YAPININ BÜTÜN OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. Prof. Dr. Hatice Gökalp

Alt extremite kemikleri üst extremiteye uygun olarak sınıflandırılmıştır.

OMUZ VE DİRSEK BÖLGESİ YARALANMALARI

KASLAR (MUSCLE) 6. HAFTA. Yrd. Doç. Dr. Kadri KULUALP Yrd. Doç. Dr. Önder AYTEKİN

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

Osteoporoz Rehabilitasyonu

ALT EKSTREMİTE KLİNİK ANATOMİSİ. Doç. Dr. ERCAN TANYELİ

SERT DOKUNUN SULU (KĠSTĠK) LEZYONU. Dr Arzu AVCI ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ PATOLOJİ KLİNİĞİ 17 Kasım 2011

Plato Tibia ve ÖĞRENCİ DERS NOTLARI. Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı

KIKIRDAK ve KEMİK DOKUSU. Prof. Dr. Levent ERGÜN

TÜRKİYE VOLEYBOL FEDERASYONU 4. KADEME ANTRENÖR KURSU SPOR ANATOMİSİ VE KİNEZİYOLOJİSİ

Dr. Ayşin ÇETİNER KALE

DEFORMİTE. Sagittal Plan Analizleri (Diz Kontraktürleri) DEFORMİTE (Tedavi Endikasyonlari) DEFORMİTE. Tedavi Endikasyonlari (klinik)

Kemik Doku. Prof.Dr.Ümit Türkoğlu

Dr. Ayşin ÇETİNER KALE

MENİSKÜS ZEDELENMELERİ

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

Spor yaralanmaları sportif aktivite sırasında meydana gelen yaralanmaların genel adıdır. Normal yaşamda yaralanmalar sıklıkla dış etkilerle

PROF. DR. OKTAY ARDA

HAREKET SİSTEMİ; İskelet Sistemi

Anatomi. Ayak Bileği Çevresi Deformitelerinde Tedavi Alternatifleri. Anatomi. Anatomi. Ardayak dizilim grafisi (Saltzman grafisi) Uzun aksiyel grafi

Total Kalça Protezi. Prof. Dr. Önder Yazıcıoğlu İstanbul Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı

Sakrum Kırıkları ve Biyomekaniği

HİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin

VÜCUDUN TEMEL PARÇALARI. 1) Baş-boyun 2)Gövde 3)Ekstremiteler (Kollar ve bacaklar)

SPOR BiYOMEKANiĞiNiN BiYOLOJiK TEMELLERi

İnsan vücudunda üç tip kas vardır: İskelet kası Kalp Kası Düz Kas

Anatomik Sistemler. Hastalıklar Bilgisi Ders-2 İskelet-Kas-Sinir Sistemleri

YÜKSEK CERRAHİ RİSKİ BULUNAN İNTERTROKANTERİK FEMUR KIRIKLI HASTALARDA EKSTERNAL FİKSATÖR UYGULAMASI VE SONUÇLARIMIZ

FTR 208 Kinezyoloji II. El Bileği. yrd. doç. dr. emin ulaş erdem

135 DİNAMİK KALÇA VİDASI İLE TEDAVİ EDİLEN İNTERTROKANTERİK FEMUR KIRIKLARINDA İMPLANT STABİLİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

İskelet ve kemik çeşitleri nelerdir?

Destekleme Koruma Hareket. Kemik dokusunun Fonksiyonları. Mineral depolama (Ca, P) Kan yapımı Enerji depolama (kemiklerdeki sarı kemik iliği)

oporoz Tanı ve Tedavi Prensipleri

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

PROKSİMAL FEMORAL ÇİVİ İLE TEDAVİ ETTİĞİMİZ İNTERTROKANTERİK FEMUR KIRIKLARINDA KLİNİK SONUÇLARIMIZ

Anatomi bir tanım bilimidir. anlamlı terimler kullanılır.

VÜCUT EKSENLERİ ve HAREKET SİSTEMİ

Eklemler. Normal tam hareketli eklemin yapısında şu elemanlar bululnur.

ORTOPEDİDE MASİF ALLOGREFT KULLANIMI

GELİŞİMSEL KALÇA DİSPLAZİSİ PROGNOZU VE GÖRÜNTÜLEME. Dr. Öznur Leman Boyunağa Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Radyoloji Bilim Dalı

GERİYATRİK HASTALARIN İNTERTROKANTERİK KIRIKLARINDA EKSTERNAL FİKSATÖR İLE TEDAVİ SONUÇLARININ RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

KEMİK DOKU HİSTOLOJİSİ DERS NOTLARI - 1

FTR 207 Kinezyoloji I. Dirsek ve Önkol Kompleksi. yrd. doç. dr. emin ulaş erdem

ÖN ÇAPRAZ BAĞ ZEDELENMELERİ

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar

FTR 208 Kinezyoloji II. El bileği III. yrd. doç. dr. emin ulaş erdem

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri

YÜKSEK TİBİAL OSTEOTOMİ

TORAKS DUVARI ANATOMİSİ (Kemik yapılar ve yumuşak dokular) Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir

Kalça ekleminin fonksiyonel anatomisi

Biyolojik Biyomekanik İmplant Başarısızlığı İmplant Başarısızlığı Krestal Kemik Kaybı Protez Komplikasyonları Mekanik Süreçler

ANATOMİ ÜST TARAF KASLARI. Öğr. Gör. Şeyda CANDENİZ

YARA VE YARA ÇEŞİTLERİ. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

VÜCUDUMUZDA SISTEMLER. Destek ve Hareket

TALASEMİDE OSTEOPOROZ EGZERSİZLERİ

BİRİNCİL KEMİK KANSERİ

KASLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER. Kasların regenerasyon yeteneği yok denecek kadar azdır. Hasar gören kas dokusunun yerini bağ dokusu doldurur.

Erken Dönem Kalça Osteoartritinde Tanım ve Etiyoloji. Dr. Çağatay Uluçay Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi

FEMUR TROKANTERİK BÖLGE KIRIKLARININ PROKSİMAL FEMORAL ÇİVİ İLE CERRAHİ TEDAVİ SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Dr. İlker Akbaş Bingöl Devlet Hastanesi Acil Servisi Antalya - Nisan 2018

Öğr. Gör. Dr. İlker BÜYÜK, Botanik, 3. Hafta: Bitkisel Dokular KOLONİ VE DOKULAŞMA

Organizmaların vücuduna desteklik yaparak kendilerine özgü şekillerinin oluşmasını sağlayan yapılara destekleyici yapılar denir.

ÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ SELİN HOCA

İNSAN ANATOMİSİ ve KİNESYOLOJİ

Çocuk Kırıklarında Yeniden Şekillenmenin Önemi

KEM K OLU UMU ki çe it kemik olu umu vardır. 1)Ba dokusu aracılı ıyla süngerimsi kemik olu umu 2)Kıkırdak doku aracılı ıyla sıkı kemik olu umu

AYAK BILEĞI ORTEZLERI

TRAVMA. Doç Dr. Onur POLAT Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı

Gelişen en Olguda Mentamove ile Tedavi

Spondilolistezis. Prof. Dr. Önder Aydıngöz

SİNÜS - AĞRI, BASINÇ, AKINTI

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I I

OMUZ VE ÜST KOL BÖLGESİNE YÖNELİK KİNEZYOLOJİK BANTLAMA UYGULAMALARI

OMURGA TRAVMALI OLGULARA DAYALI BİYOMEKANİK İNCELEME

Transkript:

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM ve ARAŞTIRMA HASTANESİ 1.ORTOPEDİ ve TRAVMATOLOJİ KLİNİĞİ Şef Prof. Dr. Ünal Kuzgun ATEŞLİ SİLAH YARALANMALARINA BAĞLI FEMUR KIRIKLARININ EKSTERNAL FİKSATÖR İLE TEDAVİSİ VE SONUÇLARIMIZ UZMANLIK TEZİ Dr. Cem SEVER İSTANBUL 2008

İÇİNDEKİLER : Sayfa 1- GİRİŞ VE AMAÇ...... 1 2- TARİHÇE... 1 3- GENEL BİLGİLER A) Kemiğin histolojisi 5 B) Anatomi...... 9 C) Femur biyomekaniği 18 D) Kırık kaynaması ve aşamaları 18 E) Kırık iyileşmesinde başarısızlık. 24 F) Kırık iyileşmesini etkileyen faktörler... 25 G) Femur diafiz kırıkları 30 H) Patolojik anatomi 34 İ) Açık kırıklar 35 J) Ateşli silahlar hakkında genel bilgiler 57 K) Ateşli silahların neden olduğu açık kırıklar 60 L) Kırık tedavisinde eksternal fiksatörler 62 M) İlizarov tipi eksternal fiksatörün biyomekaniği ve uygulama özellikleri 77 N) Femur kırıklarında İlizarov tipi eksternal fiksatör uygulama özellikleri 91 O) İlizarov tipi eksternal fiksatör uygulamalarında komplikasyonlar. 99 Ö) LRS tipi eksternal fiksatörün uygulama özellikleri. 101 4- HASTALAR VE YÖNTEM.. 115 5- BULGULAR.. 121 6- OLGULARIMIZDAN ÖRNEKLER... 125 7- TARTIŞMA... 145 8- SONUÇ. 155 9- KAYNAKLAR.. 157

ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimim boyunca ilgi, sevgi ve yardımlarını hiç esirgemeyen, yetişmemde büyük katkıları olan, bilgi ve tecrübelerinden faydalandığım, mesleki ahlak ve prensipleri açısından kendime örnek aldığım, her zaman saygı ile anacağım çok kıymetli hocam Prof. Dr. Ünal Kuzgun a ve 2. Ortopedi ve Travmatoloji Klinik şefi Doç. Dr. İrfan Öztürk e sevgi, saygı ve şükranlarımı sunarım. Eğitimim sırasında bana her konuda destek olan ve her zaman gerçek bir ağabey gibi ilgi ve alakalarını esirgemeyen, bilgi ve tecrübelerinden her zaman yararlandığım Doç. Dr. Metin Küçükkaya, Doç. Dr. Osman Tuğrul Eren ve Op. Dr. Raffi Armağan a, 2. Ortopedi ve Travmatoloji Klinik Şef Muavinleri Doç. Dr. Bülent Aksoy, Doç. Dr. Şenol Akman ve değerli ağabeylerim Op. Dr. Erden Ertürer ve Op. Dr. Faik Seçkin e teşekkür ederim. Ayrıca asistanlık eğitimimin ne yazık ki kısa bir dönemi birlikte çalışabilme fırsatı bulabildiğim ve bu dönemlerde bana her zaman her konuda destek olan Doç. Dr. Yavuz Selim Kabukçuoğlu, Doç. Dr. Mehmet Tezer ve Op. Dr. Mustafa Tekkeşin e teşekkürü borç bilirim. Rotasyonlarım sırasında bilgi ve birikimlerinden faydalandığım 3. Genel Cerrahi Klinik şefi Prof. Dr. Mehmet Mihmanlı, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Klinik şefi Doç. Dr. Banu Kuran ve 2. Anestezi ve Reanimasyon Klinik şefi Uzm. Dr. Ayşe Hancı ya ayrıca teşekkür ederim. Kısa bir dönemde için de olsa birlikte çalışma fırsatı bulabildiğim, bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım Op. Dr. Handan Yatarkalkmaz, Op. Dr. Abdülkadir Sarı, Op. Dr. Tamer Yazıcı, Op. Dr. Cihat Yılmaz, Op. Dr. Volkan Balcı, Op. Dr. Celal Işık, Op. Dr. Hasan Basri Sezer, Op. Dr. Necmi Cam ve aynı kliniği paylaştığım Dr. Mehmet Fatih Erol, Dr. Yavuz Arıkan, Dr. Özgür Karakoyun ve Dr. Burak Günaydın a, ameliyathane ve servis hemşirelerine, personellerine, sekreterlerine ve teknisyenlerine teşekkür ederim. Tüm bunların yanında hayatımın her anında sevgi ve desteklerini yanında hissettiğim sevgili eşime, annelerime, babalarıma, kardeşime ve tabii ki biricik oğluma bana gösterdikleri sabır ve anlayış için sonsuz teşekkür ederim Dr. Cem SEVER

1-GİRİŞ VE AMAÇ İnsanlık tarihi var olduğundan beri, çeşitli nedenlerle her dönem kanlı savaşlara sahne olmuştur. İlk zamanlarda savaşlarda basit savaş aletleri kullanılmaktayken, barutun icadı ile ateşli silahlar kullanılmaya başlanmış ve bu silahların şekli, tahrip gücü zamanla birlikte gelişmiştir. Günümüzde çeşitli nedenlerle sivil silahlanma da gittikçe artmaya başlamıştır. Buna paralel olarak ölümcül yaralanmalarda, ciddi yumuşak doku hasarının eşlik ettiği yaralanmalarda ve kırıklarda artış görülmektedir. Bu tip yaralanmaların yüksek şiddetli olması, kirli yaralanma olması, eşlik eden yumuşak doku hasarının da fazla olması nedeniyle en uygun tedavi yönteminin bulunmasına ve buna yönelik çalışmalara gereklilik artmıştır. Ateşli silah ile yaralanma sonrasında acil servislere başvuran hastaların tedavisi multidisipliner bir yaklaşımı gerektirmekte olup ortopedistlerin hastaya yaklaşımdaki rolü büyüktür. Bu tez çalışmasında, ateşli silah yaralanmaları sonrasında oluşan femur diafiz kırıklarının LRS(limb reconstruction system) tipi unilateral eksternal fiksatör ve İlizarov tipi sirküler eksternal fiksatör ile osteosentez sonuçlarımızı ortaya koymayı ve literatür ışığında değerlendirmeyi amaçladık. 2-TARİHÇE Ateşli silahların tarihi barutun keşfi ile başlar. Ancak barutu kimin ne zaman keşfettiği bilinmemektedir. Prof. J.K.Partington milattan sonra bin yıllarından önce Çinlilerin güherçile esaslı barut kullandıklarını bildirmekte ise de 12. yüzyılda İspanya da Müslüman Endülüs lerin kolayca tutuşabilen tozlarla uğraştığı göz önüne alındığında bu tozların Çin e Kuzey Afrika üzerinden Müslüman tüccarlar tarafından götürüldükleri görüşü daha ağır basmaktadır. Çin de barut hakkındaki ilk yazılı belgeye bu tarihten sonra rastlanılmıştır. 1776 yılında Doğu Hindistan Şirketi tarafından Sanskritçe yazılarının çevrilmesi ile barutun Hindistan da beşyüz yıldır bilindiği ortaya çıkmıştır. Tüm tartışmalara rağmen barutun önce kimler tarafından bulunduğu ve hangi amaçla kullanıldığı tam olarak açıklanamamıştır. Kara barut 13.yy. dan beri Avrupa da bilinmekte ve kullanılmaktadır. XIX. yy'ın başına kadar, bilinen tek patlayıcı madde olma özelliğini korumuş ve 1900'lerden sonra da önemini yitirmemiştir. Kara barutun üretiminde yalnızca iyi arıtılmış kükürt, güherçile (KNO3) ve iyi denetlenen koşullarda, kapalı bir kapta karbonlaştırılan barut ağacı ya da kızılağaç kömürü kullanılır (günümüzde teknikler daha gelişmiştir). Kara barut fazla duman çıkarması ve artık oluşturması nedeniyle günümüzde yerini dumansız baruta bırakmıştır. Dumansız barut itici etkisinden dolayı tercih edilmiştir. İlk kullanımı Fransa da 1884 Vielle ye aittir (1,121). 1887 de Alfred Nobel, Ballistite diye adlandırılan barutu icat etmiştir. Zamanla ateşli silahların ateşleme sistemleri, namluları ve mermilerinde aşamalar kaydedilmiştir. 14.yy. da el topu denilen büyük topların küçültülmüş hali, 1450 de kibritle ateşleme sistemli el topu, 1517 de Johan Kiefuss adında bir Alman tarafından tekerlekli ateşleme 1

sistemi bulunmuştur (Resim 1). 1550 1615 tarihlerinde çakmaklı silahlar geliştirilmiş, 1577 1648 yılları arasında yivli silahlar ilk defa askeri amaçlı olarak Danimarka da kullanılmaya başlamıştır (1). Resim 1: Ateşli silahların keşfi savaş tarihinde dönüm noktası olmuştur. Haznesi mermi ile doldurulan tüfekler 1776 da İngilizler tarafından kullanılmıştır. 1835 Samuel Colt toplu silahı icat etmiştir. 1884 yılında Amerika Birleşik Devletleri nde Hiram Maxsim ilk makineli silahı yapmıştır. Balistik biliminin kökeni, 1880 li yılların ortasına dayanmaktadır. Balistik bilimi ilk olarak 1935 yılında Londra da ortaya çıkmıştır. Amerikan iç savaşında, 1863 tarihlerinde balistik biliminin ilk uygulamaları görülmüştür (1,121). 1. ve 2. Dünya savaşları, Kore ve Vietman savaşları, İran-Irak savaşları, Körfez savaşları, bölgesel çatışmalar ve ülkemizde yaşanan terör olayları kimsenin kabul edemediği ve olmasını istemediği olaylardır. Fakat bütün bunların sebep olduğu ateşli silah yaralanmaları sonucunda özellikle Ortopedi ve Travmatoloji, Genel Cerrahi, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi ve vasküler cerrahi bilimlerinde hem teşhis hem de tedavide çok değerli ve olumlu gelişmeler kaydedilmiştir. İlk kim tarafından ve hangi amaçla kullanılmaya başlanmış olursa olsun, ateşli silahlar günümüzde esas olarak askeri amaçlı olarak kullanılmakla beraber, hızla artan sivil silahlanma nedeniyle artık daha çok gündemimizi işgal etmekte ve sebep olduğu yaralanmalar nedeni ile gittikçe daha fazla hasta ile karşılaşılmaktadır. İlk icat edildikleri tarihten bu yana, ilerleyen teknoloji ile birlikte ateşli silahların tahrip gücü ve yıkıcılığı gittikçe artmıştır. 2

Ateşli silah yaralanmalarında, zamanla değişik tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. İlk ateşli silah yaralanmalarında, yaraların kirli olması ve antibiyoterapötik ilaçların henüz keşfedilmemiş olması nedeniyle, ya hastalar ölüme terk edilimiş ya da şanslı olanlar non steril ortamda yapılan açık amputasyon ile tedavi edilmeye çalışılımıştır. Zaman içerisinde cerrahi tekniklerde gelişme yaşanmış, tıp tarihinde dönüm noktası olarak sayılan antibiyotikler keşfedilmiştir. Günümüzde de osteosentez için dizayn edilmiş birçok yeni implant bulunsa da, ateşli silah ile meydana gelen yaralanmaların yüksek enerjili olması, eşlik eden yumuşak doku hasarının çok olması, kirli yaralanmalar olması nedeniyle, mikroorganizmaların üremesi için ortam oluşturmayan, biyolojik bir metod olan eksternal fiksatörler ile osteosentez ilk tercih olmuştur. İnsanoğlu, varoluşundan bu yana ekstremite travmaları ile uğraşmış ve çeşitli tedavi yöntemleri ortaya koymuştur. Eksternal fiksatörler hakkında ilk yayınlar 18. yy. da görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri nden Ambury ve Fransız Malgaigne ilk eksternal fiksatör kullanan cerrahlardır. Malgaigne, ilk eksternal fiksatörü patella için kullanmıştır. Cuendt 1933 yılında günümüzde kullanılan eksternal fiksatörlere benzeyen ilk eksternal fiksatörü kullanmıştır (6). Hoffman, Charnley tarafından çeşitli eksternal fiksatör tipleri dizayn edilip, kullanılmıştır. Hoffman eksternal fiksatörü Batı Avrupa da popüler olmuştur. Biyomekanik açıdan test edilmiş ilk eksternal fiksatör 1938 yılında İtalyan cerrah Della Mano tarafından dizyan edilmiş ve kırık tedavisinde kullanılmıştır. Charnley 1948 de diz artrodezinde kullandığı fiksatör ile kemik yüzeleri arasında kompresyon sağlamış ve kompresyonun kaynamayı arttırdığını savunmuştur. Halkaların birbirine rodlarla tutturulup gerilmiş tellerle kemiğe uygulanması ilk defa Dickson ve Diveley tarafından kullanılmıştır. Gudushauri nin geliştirdiği eksternal fiksatör Rusya da uzun süre kullanılmıştır (26,68). 1950 li yıllarda Prof. Dr. Gavriil Abromovich İlizarov un ortaya attığı ve geliştirdiği sirküler eksternal fiksatör, ortopedi tarihinde yeni bir çığır açmıştır. İlizarov metodu, Sovyet rejimi için erken işe dönme ve ucuz maliyet nedenleri ile ideal bir tedavi yöntemi olmuştur (şekil 2). Maliyetin her yönden azaltılması, halkaların tekrar kullanılabilir olması, sakatlık döneminin azaltılması ve erken işe dönmeyi sağlaması, kolay kullanılabilir olması, poliklinik şartlarında fiksatörün ekstrakte edilebilmesi Sovyet rejimi tarafından tedavinin yaygınlaştırılmasını kolaylaştırmıştır (51). 1949 yılında Kurgan da savaş yaralıları için hizmet veren bir hastaneye atanan Gavriil Abramovich İlizarov, savaşta yaralanan pek çok hastaya fiksatörün ve prensiplerinin ilk denemelerini uygulamıştır (Resim 2). İlk başarılı sonuçlarını da 1950 yılında almıştır. Bu dönemde tedavi ettiği hasta ve hasta yakınlarının yardımları ile üretilebilen fiksatörde uygulama sayısı arttıkça fiksasyon sistemi yeni eklemeler ile daha da geliştirilmiştir. 3

Resim 2: Prof. İlizarov bir hastasını değerlendirirken İlizarov metodu Rusya da gelişip yaygınlaşırken, yöntemin batı dünyası ile tanışması İtalya üzerinden olmuştur. Bir İtalyan araştırmacı ve gezgini Carlo Mauri 10 yıl boyunca enfekte tibia psödoartrozu nedeniyle tedavi görmektedir. Carlo Mauri geniş uluslar arası çevresi sayesinde İlizarov u duymuş ve Kasım 1980 de Kurgan da İlizarov tarafından tedaviye başlanmıştır. 6 aylık tedavi sonucunda tamamen iyileşen Carlo Mauri, İtalya ya döndükten sonra çevresindeki ortopedist dostlarına İlizarov dan bahseder ve böylelikle İlizarov Haziran 1981 de düzenlenen 22. İtalyan AO toplantısına davet edilir. Bu İlizarov un katıldığı ilk uluslar arası toplantı sayesinde, önce İtalyan, sonra diğer Avrupalı ve en son olarak da Kuzey Amerikalı ortopedistler bu yeni yöntemi benimsemiş ve Sibirya ya giderek yöntemi öğrenmişlerdir (29,33,68). İlizarov sisteminin dünyaca tanınması ile pek çok ülkede İlizarov üzerine deneysel ve klinik çalışmalar başlanmış ve 90 lı yıllar boyunca sistem üzerinde pek çok modifikasyon yapılmışıtr. Zamanla İlizarov eksternal fiksatör parçaları daha modüler ve kullanışlı hale getirilmiştir. İlizarov yöntemi günümüzde geliştirilmeye devam etmektedir. Fiksatör aparatında yapılan gelişmeler ile uygulama alanı arttırılmış, kullanım kolaylığı sağlanmış ve çözümü zor vakalar daha iyi bir şekilde tedavi edilmeye başlanmıştır. İlizarov eksternal fiksatörü, cerrahın hayal gücü ve tecrübesine bağlı olarak, değişik kırık ve deformitelerin tedavisinde kullanılabilen bir cihazdır (68). Ancak femur kırıkları, humerus kırıkları gibi ekstremitenin gövdeye daha yakın olduğu ve sirküler eksternal fiksatörün hekim için uygulama ve hasta için uyum ve kullanma gibi zorluklarla karşılaşılması üzerine hibrid sistemler geliştirilmiştir. Takip eden dönemlerde, hasta konforunun daha yüksek olduğu, uygulama kolaylığı olan, bilateral olgularda daha kolay hasta uyumu sağlanabilen unilateral eksternal fiksatörler de kullanım alanı bulmuştur. 4

3-GENEL BİLGİLER A) KEMİĞİN HİSTOLOJİSİ Kemik son derece iyi organize olmuş bir dokudur. Sahip olduğu moleküler, hücresel yapı ve dokusal düzeni ile 3 kat daha hafif olmasına rağmen dökme demire yakın gerilme gücü sağlar. Vücudun şeklinin ve visseral organların korunmasında ana rolü üstlenir. Kemik dokusu homojen değildir. Matriksi organik ve inorganik yapılardan oluşan hücreler arası madde, hücreler ve kanaliküllerden oluşur. Mikroskopik olarak kemik iki şekildedir. 1) Örgümsü kemik Örgümsü kemik immatür, primitif kemiktir. Embriyoda, yeni doğanda, kırık kallusunda ve büyüme sürecinde kemiğin metafizer bölgesinde bulunur. Bu durumların dışında kemikte normalde bulunmayan tümör dokusunda, osteogenesis imperfekta ve Paget hastalığında bulunur. Örgümsü kemik veya primer kemik iri tanelidir ve kemik kollajen lifleri düzensiz, üniform olmayan şekilde bulunur. Lameller kemiğe göre aynı hacimde daha fazla hücre bulunur. Mineral içeriği değişkendir. Nispeten düzensiz kollajen dizilimi izotropik mekanik karekter sağlar ve test edildiğinde örgümsü kemiğin mekanik davranışı maruz kaldığı strese bağlı olarak değişmez. 2) Lameller kemik Lameller kemik doğumdan 1 ay sonra oluşmaya başlar. 1 yaş civarı aktif olarak örgümsü kemiğin yerini alır. Yaklaşık 4 yaşında tüm normal kemikler lameller kemiktir. Yüksek organize, stres bağımlı kollajen, lameller kemiğe anizotrop özellik kazandırır. Mekanik cevabı etki eden güce göre farklılık gösterir ve en yüksek etkiyen güç yönünde uzunlamasına dizilir.(21) Örgümsü ve lameller kemik yapısal olarak trabeküler (spongiöz) ve kortikal (dens veya kompakt) olabilir. Kortikal kemik küboid kemiklerde örtü gibi bulunur ve uzun kemiklerin diafizlerini oluşturur. Kortikal kemik bükülme, dönme ve kompresif güçlere maruz kalır. Kortikal kemik dokusu içinde kemiğin uzun ekseni boyunca ve birbirine paralel olarak uzanan kanallar mevcuttur. Bu kanallara Havers kanalları denir. Havers kanalları içinde bağ dokusu ile çevrili nörovasküler yapılar bulunur. Bu yapı lameller kemik tarafından çepeçevre sarılmış durumdadır. Kemiğin damarsal kanal çevresindeki bu karmaşık düzenine osteon denir. Periost altından başlayarak kompakt dokuyu enlemesine geçen diğer bir kanal yapısı daha mevcuttur. Bu kanlarla Volkmann kanalları denir. Volkmann kanalları Havers kanal sistemini biribirine bağlayan kanal sistemidir. Osteonlar genelde kemiğin uzun aksı doğrultusundadır ve kortikal kemiğin ana yapı ünitesidir. Kortikal kemik sonuç olarak birçok komşu osteon ve çevreleyen kanallarının kompleksidir. Osteonun santral kanalındaki kapillerlerin taban zarları hız sınırlayan veya seçici iyon geçiren bariyerlerdir. Bu bariyerin varlığı kalsiyum ve fosfor iyon transportunda ve mekanik yüklenmelere kemiğin cevabının açıklanmasında önemlidir. Santral kanaldaki kapilerler kemiğin ana nutrisyonel arterlerinden, metafizer veya epifizyel arterlerden gelişir. Trabeküler kemikler uzun kemiklerin metafiz ve epifizlerinde ve vertebra gibi küboid kemiklerde bulunur. Trabeküler kemiğin iç huzmeleri 3 boyutlu olarak stres yönünde dizilim gösterir ve sayısı değişir. Böylece kemik maruz kaldığı strese karşı yeniden şekillenmiş olur. Bu olaya Wolff yasası denir. 5

Kemiğin dış yüzeyi periost ve iç yüzeyi de endost olarak isimlendirilen ve kemik oluşturan hücreler ve bağ dokusundan oluşan zarlarla döşenmiştir. Periostun dış katmanı kollajen lifleri ve fibroblast içerir. Periosteal kollajen lifler kemik matriksine doğru penetre olurlar ve periost ile kemiği birbirine bağlar. Bu bağlantılara Sharpey lifleri denmektedir. Periostun hücresel açıdan zengin olan iç tabakası ise osteoblastlara mitoz yolu ile bölünerek farklılaşma potansiyeli olan hücrelerden oluşmaktadır. Bu osteoprogenitör hücreler bulundukları bölge, şekil ve içerdiği organellerle karakterizedir ve kemik büyümesi ve kırık iyileşmesinde önemli rol üstlenmektedirler. Endost ise kemiğin tüm iç yüzeyini kaplar. Periosta göre daha incedir ve tek kat osteoprogenitör hücre ve az miktarda bağ dokusu içerir. Endost ve periostun ana görevi; kemik dokusunun beslenmesi, tamiri ve büyümesi için gerekli olan yeni osteblastlar için devamlı depo sağlamaktır. Kemik dokusu; hücreler, hücreler arası madde ve kanaliküllerden oluşur (Şekil 1). Hücreler arası madde matriks, inorganik tuzlar ve sudan oluşur. Matriks kemiğin organik maddesi olup kollajen, glikoprotein ve polisakkarit içerir. Havers kanallarını osteositlerin bulunduğu kovuklar sarar. Kanaliküllerde damar ve yer yer sinir paketi bulunur. Şekil 1: Kemiğin histolojik yapısı Kemiğin ana hücreleri osteoblast, osteosit ve osteoklastlardır. Kemik yapan hücreler osteoblast ve osteositlerdir. Osteoblast: Embriyoda kemik yapan osteoblastlar: sklerotom veya baş bölgesindeki nöral krestten(ektomezenkim) orijinini almış olan mezenkimal hücrelerden farklılaşır. Ancak erişkinde osteoblastların ana kaynağı indüklenebilen, periost ve kemik iliğinde bulunan osteoprogenitör hücrelerdir. Osteoblastlar kemik üretilen bölgelerde epitelyum hücrelerine benzer şeklide dizilmişlerdir. Epitel hücrelerinin aksine komşu hücre membranları arasındaki interselüler boşluklar sıkı bağlantılar yoktur (Resim 3). Bunun tersine osteositlerin sitoplazmik uzantıları ile osteoblastlar arasında interselüler haberleşmeyi de sağlayan gevşek bağlantılar bulunur. Düz endoplasmik retikulumları çok gelişmiştir. Bol miktarda golgi vezikülleri ve yüksek metabolik aktiviteyi karşılayacak miktarda mitokondriumları bulunur. 6

Osteoblastlar ile osteositler arasındaki temel ayrım yerleşim yerleridir. Osteoblastlar kemiğin yüzeyinde yerleşir. Osteoblastlara yapıca benzer olan ancak kemiğin yüzeyinden uzakta olan hücreler bazen preosteoblast olarak adlandırılır. Osteoblastların en farklı özelliği ışık ve elektron mikroskobunda yeni kemiğe komşu olarak görülebilir. Işık mikroskobunda aktif osteoblastlar kuvvetli bazofilik olarak boyanırlar. Polarize olarak görülürler ve çekirdekleri egzantirik olarak kemik yüzeyinden uzakta yerleşmiştir. Osteoblastlar kemiğin organik intersellüler maddesini (matriks) sentezleyerek salgılar. Kalsifiye olmamış bu dokuya osteoid doku denir (Resim 4). Bu dokulara daha sonra inorganik tuzların çökmesine kalsifikasyon denir. Periostun kambiyum tabakasında bulunan osteoblastlar kemiğin enine büyümesini sağlar. Osteoid maddenin yapımına ve sonrasında kalsifikasyonuna yardımcı olan alkali fosfataz enziminin osteoblastlar tarfından yapıldığı histokimyasal çalışmalarla gösterilmiştir. Resim 3: Mavi ok: Osteoblast Resim 4: Sarı ok: Osteoid doku Osteosit: Osteoblast sonrasında mineralize olmak üzere bir kere kemik matriks ile çevrelendiğinde nükleus/sitoplazma oranı yükselir ve organelleri azalır. Bulunduğu yere Howship lakünaları(kovuk) denir (Resim 5). Işık mikroskobunda incelendiğinde osteonun santral lümeni çevresinde ve lamellerin arasında konsantrik olarak dizilidir. Osteositler lamellerin longitüdinal ve radial akslara uygun olarak düzenli bir şekilde dizilmişlerdir. 7

Resim 5: Mavi ok: osteoblast, yeşil ok: osteoklast, sarı ok: osteosit, sarı kesik çizgi ile çevrili alan: Howship lakünaları Osteoklast: Çeşitli büyüklük ve sayıda çekirdeklere sahip ve kemik yıkımından sorumlu hücrelere osteoklast denir (Şekil 7, resim 6). Hemopoetik monositlerden köken alır. Osteoklastlar hem hücreler arası matriksi hem de mineralleri abzorbe eder. Paratiroid hormon tarafından direk olarak uyarıldığında osteoklast prekürsörlerinden osteoklast farklılaşması ve kemik rezorpsiyonu artar. Kalsitonin osteoklast oluşumunu ve aktivasyonunu azaltır(21). Şekil 7: Osteositlerin yapısı Resim 6: Mavi ok: osteoklast, beyaz ok: osteosit 8

B) ANATOMİ Resim 9: Alt ekstremiteyi oluşturan kemiklerin genel görünüşü Femur, proksimalde asetabulum, distalde tibia ve patella ile eklem yapan uzun tübüler bir kemiktir (Resim 9). Asıl fonksiyonu yürüme ve ayakta durma esnasında ana destek görevidir. Femur üst ucunda femur başı, femur boynu, büyük ve küçük trokanterler bulunur. İki trokanter arasındaki çizgiye linea intertrokanterika adı verilir. Femur boynu ile femur şaftı arasındaki açı, ortalama olarak 127 o dir. Femur boynu şafta göre ortalama 14 o (1 40 o arası) anteversiyondadır. Femur şaftı, trokanter minörden, adduktor tüberküle kadar olan kısımdır. Şaftın orta bölümü (istmus), medullanın en dar olduğu yerdir (47). Ön yüzü düzdür. Posteriorda ise linea aspera femur şaftı boyunca uzanır. Linea aspera, kortikal kemik kalınlığının en fazla olduğu bölümdür. Linea asperaya birçok kas bağlanır. Femur alt ucunda ise medial ve lateral kondiller bulunur (Resim 10). Femurun mekanik ve anatomik akslarının bozulması, kalça ve diz eklemlerinin fonksiyonlarını etkiler ve tedavi sonrası artroz gelişimine yol açar. 9

Resim 10: Femurun osteolojik yapısı Femurun genellikle bir adet besleyici arteri varır. Arteria profunda femorisin dalıdır. Femur başının hemen distalinden linea asperanın üzerinden korteksi deler. Bütün posterior yüz boyunca ilerler. Besleyici arterden, medulla içi proksimale ve distale ilerleyen arterler, cisim korteksinin 2/3 ünü besler. Medüller arterler proksimal ve distalde metafizer arterler ile birleşirler. Eğer medüller arterde bir kesinti olursa metafizer arterler ile beslenme sağlanabilir. Periosteal arterler, korteksi fasyal bağlantı noktalarında geçerler ve korteksin 1/3 dış kısmını beslerler. Daha derine inmezler. Periostel kanlanma longitüdinaldir (47). Trokanter majör, lateral femoral kondil, patella ve diz eklem boşluğu femurun ana kılavuz noktalarıdır. Lateral bölgedeki en önemli yumuşak doku yapıları; faysa lata, iliotibial band ve vastus lateralis kasıdır; bunlar gergi bandı olarak görev yaparlar. 10

Muskulöz anatomi Gluteal bölgedeki kaslar: Resim 11: Gluteal kaslar *M.Gluteus maksimus: İlium dış yüzünden, sakrum, koksiks arka yüzlerinden ve ligamentum sakrotüberaleden başlar. ¾ ü tractus iliotibialiste, ¼ ü tüberositas gluteada sonlanır. N. Gluteus inferior tarafından innerve edilir. Uyluğa ekstansiyon ve dış rotasyon yaptırır (Resim 11). *M. Gluteus medius: İlium dış yüzünden trokanter majöre doğru uzanır. N. Gluteus superiordan uyarı alır. Primer kalça abdüktörüdür. Yürüme ve koşma sırasında gövdenin boşta kalan karşı kısmının yukarı kalkmasını sağlar (Resim 11). *M. Gluteus minimus: İliumun dış yüzünden trokanter majör anterioruna uzanır. N. Gluteus superiordan uyarı alır. Kalçya abdüksiyon yaptırır (Resim 11). *M. Piriformis: Sakrum anterior lateralinden trokanter majör posterioruna uzanır. Foramen ischiadicum içinden geçer. Pleksus sakralisten uyarı alır. Dış rotasyon yaptırır (Resim 11). *M. Gamellus superior: Pleksus sakraliste uyarı alır. Trokanter majör ile iskion arasındadır. Kalçaya dış rotasyon yaptırır (Resim 11). *M. Gemellus inferior: Pleksus sakralisten uyarı alır. İskion ile trokanter majör arasında uzanır. Kalçaya dış rotasyon yaptırır (Resim 11). *M. Kuadratus femoris: Tüber ischiadicum dış kenarından başlar. Krista intertrokanterikada; tüberkulum kuadratumda sonlanır. Pleksus sakralisten uyarı alır. Kalçaya dış rotasyon yaptıran primer kastır (Resim 11). *M. Obturatorius internus: Membrana obturatorianın iç yüzü ve membranın kemiğe bağlanma yerinden başlar. Gamellus superior ve inferior ile birlikte trokanter majörün üst kenarında sonlanır. Dış rotasyon yaptırır. Uyluğun Ön Kompartmanındaki kaslar: 11

Resim 12: İliopsoas kası *M. Psoas: Son torakal ve lomber vertebraların transvers çıkıntılarından başlar. Trokanter minörde, M. İliakus ile birlikte sonlanır. Kalçaya fleksiyon ve iç rotasyon yaptırır. *M. İliakus: Yelpaze şeklindedir. Karın boşluğunda fossa iliakadan başlar. M. Psoas ile birleşerek trokanter minörde sonlanır. Fleksiyon ve iç rotasyon yaptırır. N. Femoralis tarafından innerve edilir (Resim 12). *M. Sartorius: Spina iliaka anterior superior ile tüberositas tibia arasında yer alır. Femoral sinirden uyarı alır. Kalçaya ve dize fleksiyon yaptırır (Resim 13). *M. Pektineus: Pubik tüberkülden, femurdaki linea pektineaya uzanır. N. Femoralisten uyarı alır. Kalçaya fleksiyon ve addüksiyon yaptırır. Resim 13: Kuadriseps kası *M. Kuadriseps femoris: Dört başı vardır (Resim 13). a) M. Rektus femoris: Spina iliaka anterior inferiordan patella alt polüne uzanır. N. Femoralisten uyarı alır. Kalçanın ikinci güçlü fleksörü, dizin ekstansörüdür. b) M. Vastus lateralis: Linea intertrokanterika ve linea aspera septum intermuskulare lateraleden başlar. Patellada sonlanır. 12

c) M. Vastus medialis: Linea intertrokanterika ve linea aspera septum ntermuskulare medialeden başlar. Patellada sonlanır. d) M. Vastus intermedius: Femur gövdesinin ön ve dış yüzünden başlar. Müşterek kuadriseps tendonunun derin yüzeyinde sonlanır. M. kuadriceps femoris ortak olarak patellada ve ligamentum patella aracılığı ile tüberositas tibiada sonlanır. Diz ekleminin en kuvvetli ekstansörüdür. M. Vastus lateralis ve medialisin bir kısım lifleri diz eklemi kapsülüne yapışarak kapsülü kuvvetlendirir. Patellanın laterale ve mediale kaymasını önlerler. Diz eklemi stabilizasyonunda önemli rol oynar. *M. Tensor faysa lata: Spina iliaka anterior superiordan tibianın lateral kenarına ve patella dış yan kenarına uzanır. N. Gluteus superiordan uyarı alır. Kalçaya abdüksiyon yaptırır. Uyluğun arka kompartmanındaki kaslar: Resim 14: Hamstring grubu kaslar *M. Biseps femoris: Uzun baş semitendinosus ile birlikte tüber ischiadicumdan; kısa baş ise krista suprakondilaris ve linea aspera septum intermuskulare lateraleden başlar. Fibula başı ve tibia dış yan kondili arasında uzanır. Siyatik sinirden uyarı alır. Bacağa fleksiyon ve fleksiyon pozisyonunda iken dış rotasyon yaptırır (resim 14). *M. Semimembranosus ve semitendinosus: Tüber ischiadicumdan başlar; pes anserinusta tibia iç kondil arka yüzünde sonlanır. N. Tibialisten uyarı alırlar. Kalça ekstansörü, diz fleksörüdürler (Resim 14). *M. Grasilis: Simfizis pubisten tibia iç yan kenarına uzanır. N. Obturatoriustan uyarı alır. Kalçaya addüksiyon yaptırır (Resim 14). 13

Resim 15: Adduktor kas grubu *M. Adduktor longus: Pubis ile linea aspera arasında uzanır. N. Obturatoriustan uyarı alır. Kalçaya addüksiyon yaptırır (Resim 15). *M. Adduktor brevis: İskion ile linea aspera arasında uzanır. N. Obturatoriustan uyarı alır. Kalçaya addüksiyon yaptırır (Resim 15). *M. Adduktor magnus: İskion ile linea aspera arasında uzanır. N. Obturatoriustan uyarı alır. Kalçaya addüksiyon yaptırır (Resim 15). Kanalis adduktorius: Uyluğun orta 1/3 ünde kaslar arası oluşan bir kanaldır. Trigonum femoralenin tepesinden başlar. Ön iç duvarını M. Sartoriusun da içinde bulunduğu vazoadduktoria; arka duvarını M. Adduktor longus ve magnus; dış duvarını vastus medialis oluşturur. İçinden A.V. femoralis, derin lenf damarları, safen sinir ve obturator sinirin terminal dalları geçer (Resim 15). Bağlanan kaslar nedeni ile kırığın yerine göre fragman deplasmanı oluşur. Büyük trokantere gluteus medius ve minimus yapışır. Bağlanma yerinin distalinde oluşan kırıklarda bu kaslar proksimal fragmanı abdüksiyona çeker. İliopsoas trokanter minöre yapışır. Bu bölgenin distalinde oluşan kırıklarda proksimal fragman fleksiyona ve dış rotasyona gelmeye meyillidir. M. İliopsoas, sağlam ekstremitede internal rotasyon yaptırır. Ama proksimal kısım kırıkları sonrası kırık parçaya eksternal rotasyon yaptırıcı etki gösterebilir (78,115) Femur distal medialine yapışan geniş addüktör kaslar, 1/3 orta diafiz kırıklarında apikolateral deformiteden sorumludur. Faysa lata ve diğer lateral kas kitlesi, oluşan bu lateral açılanmayı dengelemeye çalışırlar. Distal femurda kondillerin posterosuperioruna yapışan gastrokinemius kasının medial ve lateral başları, 1/3 distal femur kırıklarında distal fragmanın fleksiyonundan sorumludur (78). 14

Sinir Anatomisi: Resim 16: Alt ekstremitenin sinir anatomisi Siyatik sinir: Pleksus sakralis in bir dalı olup gluteal bölgeden piriformis kasının hemen altından uyluğa girer. Arka kompartmanda ilerler. Uyluğun alt 1/3 ünde N. Tibialis ve N. Fibularis olmak üzere 2 dala ayrılır. Bazen bu ayrılma uyluğun üst kısmında gluteada veya pelviste olabilmektedir (Resim 16). 15

Resim 17: N. femoralis N. femoralis: Pleksus lumbalisin en kalın dalıdır. Karın boşluğundan M. İliakus ve M. Psoas arasındaki oluktan aşağı doğru uzanır. Ligamentum inguinalenin derininde lakuna muskulorumdan geçer. Uylukta A. Femoralis lateralinde seyreder. N. Femoralis uyluğun ön kompartmanındaki tüm kasları innerve eder (Resim 17). Ön bölümde N. Kuteneus femoris medialis, N. Kuteneus femoris intermedius; arka bölümde N. Sapheneus uç dallarını verir (47). N. Obturatorius: L2-L4 arası spinal segmentlerinden sinir lifleri alır. Pleksus lumbalis ten ayrıldıktan sonra m. Psoas major ün arka ve içyan tarafında olarak pelvis minör e doğru aşağıya iner. Daha sonra linea terminalis in alt tarafında obturator damarlar eşliğinde canalis obturatorius a girer. Adduktor kas grubunun motor innervasyonunu yapar. Uyluğun distal bölümünün içyan tarafında, m. Gracilis in ön kenarında avuç içi kadar bir alanın duyu innervasyonunu yapar. 16

Arteryal Anatomi: Resim 18: Alt ekstremite arterleri Karın boşluğunda A. İliaka eksterna, ligamentum inguinaleden geçerek A. Femoralis olarak devam eder. Scarpa üçgeninden V., N. Femoralis ile birlikte geçerek uyluk medialinde addüktör kanala girer. M. Adduktor magnusta içinden hiatus tendineustan geçer. Posteriora dönerek fossa popliteaya girer. A. Poplitea adını alır (Resim 18) (47,78,115). 17

A. Profunda femoristen femura yakın adduktor kasları delerek arkaya uzanan yaklaşık 3-5 tane uç dal çıkar (aa. perforantes I-III). Bu arterler iskiokrural kasları (m. biseps femoris, semitendinosus, semimembranosus) beslerler. Geçiş yeri çoğunlukla m. adduktor brevis in üst ve alt yarısı arasında, genellikle hiatus adduktorius un yukarısındadır (Resim 18). C) FEMURUN BİOMEKANİĞİ Femurun mekanik aksı ve anatomik aksı birbirine paralel değildir. Mekanik aks femur başı merkezinden interkondiler aralığa çekilen çizgi ile elde edilir. Anatomik aks ise fossa piriformis ile interkondiler aralık arasındadır. Mekanik aks ile anatomik aks arasında 7 9 arası bir açı vardır. Vertikal aks ile ki vertikal aks yerçekimi vektörüne paralel olan akstır, mekanik aks arasında 3 lik açı mevcuttur. Bu açılar femurun 9 11 lik fizyolojik valgusunu açıklar (Resim 19). Mekanik aks vücut ağırlığının diz eklemine iletim vektörüdür. Diz ekleminde kondillere düşen yük asimetriktir ve medial kondile yükün yaklaşık %70 i gelmektedir. Vücut ağırlığı mekanik aks doğrultusunda diz eklemine yansıdığından dolayı femur medialinde kompresif ve lateralde tensil kuvvetlerin etkisinde kalır (47, 55). Resim 19: Femurun mekanik ve anatomik aksları D) KIRIK KAYNAMASI VE AŞAMALARI Dıştan veya içten gelen zorlanmalarla kemik dokusunda ayrılmaya, yani kemiğin bütünlüğünün bozulmasına kırık denir. Kemik dokusu sağlam olmakla birlikte torsiyon gibi basit bir şekil bozukluğunda bile kırılabilir. Bu kemiğin kauçuktan çok cama benzediğini gösterir. Kemikteki bozukluk ufak bir çatlaktan bir veya birçok kemiğin parçalanmasına kadar olabilir. Kırığı meydana getiren kuvvet veya zorlama kemiği kırıncaya kadar çevredeki cilt, kas, tendon, ligaman, damar, sinir veya organları da hasara uğratır. Bazen bu hasarlara kırılan kemiklerin uçları neden olur. Kemiğin kırılması esnasında hücreler, kemik matriksi, periost da travmanın şiddeti ile doğru orantılı olarak hasar görür. Kırık sonrası kemik iliğinde, kortekste, periostta ve çevre yumuşak dokuda; kırığın bölgesine, kırığın tipine ve uygulanan tedavi metoduna bağlı olarak cevap gelişir (36,37). Yaralanan dokunun yerini fibröz skar dokusunun aldığı yumuşak doku iyileşmesinin aksine, kemik dokusundaki iyileşme yeni kemik dokusu oluşumu ile sonlanır. Eğer kemik dokusunun 18

iyileşmesi sonucunda fibröz doku oluşmuşsa, bu olay kırığın iyileşmemiş olduğunu gösterir. Kırık iyileşmesi olayı makroskopik olarak 19. yüzyıl sonlarına doğru, mikroskopik olarak ise 20. yüzyıl ortalarına doğru aydınlatılmaya başlanmıştır. Ancak günümüzde gelinen son noktada dahi tam olarak açıklık kazanmamış bölümler mevcuttur. Kırık biyomekanik bir olay olmasına rağmen kemik rezorbsiyonu ve kallus oluşumu gibi önemli biyolojik olayların tetikleyicisidir. Kırığın iyileşmesi kırığın olduğu anda başlar ve olgun organize kemik dokusu ile kemik uçları bütünleşinceye kadar devam eder. Klasik olarak 3 ana aşama ve alt grupları altında incelenmektedir. Kemiğin kırılması sırası ile bazı olayları tetikler 1) Enflamasyon 2) Tamir 3) Remodelasyon (şekil 3) Bu üç dönem birbiri içine girmiş bir şekildedir ve en uzun dönem remodelasyon dönemidir. Enflamasyon travmayı takiben başlar ve tamir aşaması bu olayı takip eder. Tamir aşaması ile hasar görmüş olan hücreler ve matriks yerine yenileri yapıldıktan sonra uzamış bir remodelasyon fazı başlar. Kırık iyileşmesi için enerji ihtiyacı enflamasyon safhasında hızla yükselir. Bu ihtiyaç tamir aşamasında kallus içindeki hücreler çoğalırken ve matriks sentezlenirken en yüksek değere ulaşır. Remodelasyon aşamasının başlamasına kadar kırık iyileşmesi için de enerji ihtiyacı yüksek olarak devam eder ve sonra düşmeye başlar. Şekil 3: Kırığın iyileşme süreci biribiri içine girmiş üç dönemden oluşur. 1) Enflamasyon Bu dönem kırık oluşumundan hemen sonra başlayıp kıkırdak ve kemik oluşumunun başlamasına kadar sürer (kırıktan sonra 1 7 gün). Kırık oluşmasına sebep olan bir travma sonrası hücrelerle birlikte damarlar, kemik matriksi, periost ve kasları içeren çevredeki yumuşak dokular da hasar görür. Medüller kanalda kırık uçları arasında ve korteksten ayrılmış periostun altında hematom oluşur. Bu hematom kırık uçlarını ilk aşamada bir arada tutan bir köprü görevi görür. Kan damarlarının hasar görmesine bağlı olarak osteositler beslenemezler ve kırık uçlarındaki osteositler ölürler. Ciddi hasar görmüş periost, medüller kanal ve çevre yumuşak dokular da kırık sahasındaki nekrotik yapıları arttırır.(şekil 4) 19

Şekil 4: Kırığın histolojik yapısı Trombositlerden ve ölü hücrelerden salınan enflamatuar mediatörler kan damarlarının dilatasyonuna ve plazma eksüdasyonuna sebep olarak kırığın erken safhasındaki enflamasyona öncülük eder. Bölgeye enflamatuar hücrelerden polimorfonükleer lökositler(pnl) ve takiben makrofaj ve lenfositler göç eder. Bu hücreler anjiogenezden sorumlu sitokinleri salgılar. Enflamatuar cevap azalırken nekrotik doku ve eksuda rezorbe olur. Fibroblast ve kondrositler bölgede görülmeye başlar ve yeni matriks yapımıyla kırık kallusu oluşmaya başlar. Kırık tamirini uyaran faktörler muhtemelen enflamasyon fazında kırık sahasından serbestlenen kemotaktik faktörleri ve kemiğin bütünlüğünün bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan sitokinleri içermektedir. Elektriksel uyarılmanın da bu olayda rol oynadığı düşünülmektedir. Taze kırık sahasında elektronegativite tespit edilmiştir ve osteogenezi uyardığı düşünülmektedir.(91) Kırık sonrasında oluşan enflamasyon hemen hemen tüm kırıklarda aynı sırayı takip etmesine rağmen tamir dokusu miktarı ve tamir hızı her kırık için farklıdır. Bu farklılık kırığın spongioz kemikte, epifizde, metafizde, diafizde ve primer kortikal kemikte olmasına, kemiği çevreleyen yumuşak doku hasarına ve hastaya ait faktörlere, travma türüne ve tedavi metotlarına bağlı olarak değişir. 2) Tamir ve Remodelasyon a) Rijit olarak tespit edilemeyen kırıklar Kırığın kaynaması için gerekli olan tespitin derecesinin kesin bir tanımı yoktur. Yük bindiğinde kırık parçalarının saptanabilir hareketine izin veren tespit, esnek tespit olarak kabul edilir. Bu nedenle, sıkıştırma (kompresyon plakları, lag vidaları ile osteosentez vb.) dışındaki tüm tespit yöntemleri esnek olarak kabul edilebilirler. Rijit olarak tespit edilmeyen kırıklarda iyileşme mekanik olarak parçaları birleştiren kallus oluşumu ile olur. Travma esnasında kemikteki kan damarları, kemik iliği, periost ve yumuşak doku hasarı sonucu kırık bölgesinde kanama ve hematom oluşur. Bu hematomun organizasyonu kırık tamirinin ilk aşaması olarak kabul edilir (Şekil 10) Deneysel çalışmalar bu hematomun kaybının kemik iyileşmesini kötü yönde etkilediğini göstermektedir.(73,142). Kırık hematomunun kırık iyileşmesi nasıl etkileyebildiği halen araştırılmaktadır. Ancak fibrin bir çatı oluşturularak tamir hücrelerinin migrasyonunu kolaylaştırdığı tahmin edilmektedir. Buna 20

ek olarak büyüme faktörlerinin, trombosit ve kırık hematomu bölgesindeki hücrelerden salınan diğer proteinlerin, kırık iyileşmesinde hücre migrasyonuna, proliferasyonuna ve matriks sentezine öncülük ettiği düşünülmektedir. Kırık sonrası etkilenen ekstremitenin kanlanması muhtemel vazodilatasyona bağlı olarak kısa bir dönem artmaktadır. Bu bölgede vasküler proliferasyon da olmaktadır. Normal şartlarda kemik iyileşmesinin erken safhasında periosteal damarlar bölgeyi besleyen kanın büyük miktarının alırken, sürecin sonraki aşamalarında besleyici medüller arter daha büyük önem kazanır. Kırık bölgesinde kırık uçları kanlanamayarak nekroza gider ve sonrasında rezorbe olur. Bazı kırıklarda bu olaya bağlı olarak birkaç hafta içinde veya daha sonrasında radyolojik olarak görülebilen boşluk oluşabilir. Pluripotent mezenkimal hücreler muhtemelen ortak orijinle kırık bölgesindeki fibröz doku, kıkırdak ve kemiğin oluşmasının sağlar. Bu hücrelerin bazıları hasar gören dokudan orijin alırken diğerleri kan damarları ile bölgeye gelirler. Periost kambiyum tabakasındaki hücreler öncül kemiği oluşturur. Periosteal hücreler özellikle çocuk kırıklarında önemli rol oynar. Çünkü periost kalın ve hücresel olarak zengin bir yapıya sahiptir. Yaş ilerledikçe periost incelir ve kemik iyileşmesine katılımı azalır. Endosteal yüzden gelişen osteoblastlar kemik oluşumunda yer alır ancak osteositler tamir dokusu oluşturmazlar. Osteogenezden sorumlu çoğu hücre kırık iyileşmesi sırasında hematomun yerine geçen granülasyon dokusu ile birlikte bölgede tespit edilir. Kırık sahasında mezenkimal hücreler prolifere olur, farklılaşır ve fibröz doku, kıkırdak ve örgümsü kemikten oluşan kırık kallusunu oluşturur(şekil 11). Kırık kallusu kırık bölgesini doldurur ve çevreler. İyileşmenin erken evresi; yumuşak veya fibröz kallus ve sert veya kemik kallus olmak üzere ikiye ayrılır. Kallusun periferinde erken dönemde intramembranöz kemikleşme ile oluşturulan kemik sert kallustur. Ağrı ve şişliğin gerilemesi ile yumuşak kallus oluşur. Bu dönem kırık parçalarının serbest olarak hareket edemediği kırık sonrası üçüncü haftaya denk gelir. Bu dönemdeki hareketlilik oranı kısalmayı engellese de açılanmayı engelleyemez. Yumuşak kallus merkezde düşük oksijenli bölgededir ve primer olarak kıkırdak ve fibröz doku içerir. Yeni kemik subperiosteal olarak oluşurken kırık uçlarında da kondroblastlar izlenir. Zaman içinde kıkırdak, tedrici olarak endokondral ossifikasyon süreci ile kemiğe dönüşür. Kırık uçları yumuşak kallus ile tutturulduktan sonra sert kallus dönemi başlar ve tam kaynama gelişene kadar devam eder(3 4 ay). Yumuşak kallus enkondral kemikleşme ve intramembranöz kemik yapımı ile sert kalsifiye dokular gelişir. Kronolojik incelemeler kemik yapısındaki kallusun kırık uçlarından uzakta başlayıp kırık uçlarına doğru ilerlediğini göstermiştir. Normal kemik köprüleşmesi kenarda periosteal ve endosteal olarak meydana geldikten sonra yeniden şekillenme(remodelasyon) safhası başlar(37). Kallus matriksinin biyokimyasal içeriği tamir süreci ile değişir. Hücreler fibrin pıhtıyı glikozaminoglikan (GAG), proteoglikan ve tip 1 ve tip 3 kollajen içeren dağınık fibröz matrikse değiştirir. Çoğu bölgede bu doku daha sert fibrokartilaj veya hyalin benzeri kıkırdağa çevrilir. Hyalin benzeri kıkırdağın oluşması ile tip 2 kollajen, kıkırdak spesifik proteoglikanlar ve bağlayıcı protein içeriği artar. Endokondral ossifikasyon ve intramembranöz kemik formasyonu sırasında tip 1 kollajen konsantrasyonu, alkalen fosfataz(alp) ve kemik spesifik proteinler 21

matriksin mineralizasyonuna kadar artar. Yeni oluşan örgümsü kemik lameller kemiğe dönüşür. Remodelasyon ile beraber kollajen ve diğer proteinler normal seviyeye döner. Kırık tamirinin hücresel analizi yapıldığında; hücre içinde kan damarları, kıkırdak, kemik spesifik proteinler için genlerin aktivasyonu ile granülasyon dokusu, kıkırdak ve kemik oluşumu arasında yakın bir birliktelik görülmektedir(21,140). Bu birliktelik; kırık iyileşmesinin gen eksplorasyonunun düzenlenmesine bağlı olduğunu göstermektedir. Aynı anda kondrogenez, endokondral ossifikasyon ve intramembranöz kemik formasyonunun kırık kallusunun farklı bölgelerinde oluşması, lokal mediatörler ve mikroçevredeki farklılıklar, ki buna mekanik stresler de dahildir, hangi genin eksprese edileceği ve hangi tip dokunun tamir dokusu tarafından oluşturulacağını belirler. Kompresyon fibröz dokunun oluşumunu engeller. Aralıklı makaslama(shearing) gücü yeni oluşan fibrokartilajın kalsifikasyonunu arttırır. Biyomediatörler ve bölgedeki oksijen oranı tamir sürecindeki hücre fonksiyonunu etkiler. Biyomediatörler hücre bölünmesi, matriks sentezi ve doku farklılaşması gibi olaylarda hücreler arası bağlantıda rol alırlar. Hedef hücrelerdeki özel reseptörlere bağlanarak hücre içinde bir sinyal iletim sistemini tetikler. Bu sinyal çekirdeğe ulaşarak biyolojik yanıtı oluşturur ve hedef hücrede bir dizi protein sentezi başlar. Asidik fibroblast büyüme faktörü (afgf), bazik fibroblast büyüme faktörü (bfgf) kondrosit yapımını, kıkırdak formasyonunu, osteoblast çoğalmasını ve kemik sentezini arttırır. Transforme eden büyüme faktörü-beta (TGF-Beta) trombositlerden travmayı takiben salınır ve kallus oluşumuna öncülük eder. TGF-Beta sentezi ayrıca endokondral ossifikasyon yüzeylerinde kıkırdak hipertrofisi ve kalsifikasyonu ile ilişkilidir. Oksijen basıncı kemik veya kıkırdak hipertrofisi ve kalsifikasyonu ile ilişkilidir. Düşük oksijen basıncında, muhtemelen kan damarlarına olan mesafeye bağlı olarak kıkırdak oluşur. Yeterli oksijen ulaşan bölgelerde ise yeterli mekanik ve elektriksel uyaran ile kemik oluşur(20). Hücre aktivite zincirinin bir sonucu olarak kırık kallusu mineralize olur. Osteoblastlar tip 1 kollajenden zengin bir matriks sentezler. Sonra kollajen fibrillerinde kalsiyum hidroksiapatit kristalleri yığını depolanmasını yani mineralizasyonu arttıracak ortamı yaratır. Mineralizasyon iki hücre fonksiyonuna ihtiyaç duyar. Birincisi, hücreler mineralizasyonu engelleyecek fibrokartilaj kallus matriksindeki yüksek GAG konsantrasyonu içeren lokal ortamın uzaklaştırılmasıdır. İkincisi de, hücreler matriksi mineralizasyona hazırlandıktan sonra, kondrositlerin ve sonra da osteoblastların paketlenmiş kalsiyum-fosfat komplekslerini matrikse salgılamasıdır. Bu hücre zarı kaynaklı veziküller, nötral proteaz ve ALP enzimi taşır. Etki ettiğinde proteoglikandan zengin matriksi parçalar ve ATP yi ve diğer yüksek enerjili fosfat esterlerini hidrolize ederek kalsiyumun çökmesini sağlar. Kallus mineralize olmaya başladıktan sonra nötral proteazlar ve ALP, yük verilmesi ve aktivite ile paralel olarak artar ve en üst seviyeye ulaşır. Kırık fragmanlarının stabilitesi, eksternal kallus oluşumu ile giderek artar. Sonuçta klinik olarak kaynama olur. Klinik olarak kaynama; kırık sahasının stabil ve ağrısız olmasıdır. Radyolojik kaynama ise grafide trabekül görüldüğünde veya kortikal kemik sahası köprülendiğinde oluşur. Genelde klinik kaynama radyolojik kaynamadan önce olur. Ancak radyolojik kaynama sağlandığında bile iyileşme süreci tamamlanmamıştır. İmmatür kırık kallusu normal kemiğe göre güçsüzdür. Kemik tam gücünü remodelasyon safhası esnasında kazanır. 22

Kaynamanın son safhası tamir dokusunda remodelizasyon ile olur. Remodelasyon örgümsü kemik ile lameller kemiğin yer değiştirmesi ve gereksiz kallus dokusunun rezorpsiyonu ile başlar. Yapılan radyoizotop çalışmaları ile kırık sahasında tam fonksiyonel kazanım ve düz grafide kaynama olmasına rağmen artmış aktivte tespit edilmektedir. Bu aktivitede klinik ve radyolojik kaynamadan sonra remodelasyonun yıllarca devam ettiğini göstermektedir. Elektriksel alanların kırık remodelasyonunu etkilediği düşünülmektedir. Kemik strese maruz kaldığında konveks yüzeyde elektronegatiflik, konkav yüzeyde elektropozitiflik görülür. Elektropozitif aktivite osteoklastik aktvite ile elektronegatiflik ise osteoblastik aktivite ile ilişkilidir. Kemiğin mimarisindeki değişim etki eden yükle bağımlıdır. Bu duruma Wolff yasası denmektedir. Her ne kadar kırık kallus remodelasyonu hücre ve matriksteki değişiklikler zinciri olsa da; hasta için en önemli fonksiyonel sonuç mekanik stabilitedeki artıştır. Kırık stabilitesindeki progresif artış 4 aşamada incelenir (157). 1. aşamada torsiyonel teste maruz kalan kemik kırık hattından yumuşak şekilde yetersizliğe uğrar. 2. aşamada kemik yine kırık bölgesinden yetersiz kalır ancak daha yüksek bir sertlik gösterir. 3. aşamada kısmen eski kırık sahasından, kısmen de normal olan kemikten yüksek sertlikte yeteriz kalır. 4. aşamada ise yetersizlik eski kırık hattından olmaz. Bu son aşama kırık sahasındaki yeni dokunun normal dokuya göre mekanik özelliklerini ikiye katladığını göstermektedir. Mükemmel kırık iyileşmesine rağmen etkilenen ekstremitede kemik yoğunluğu değerleri yıllar içerisinde düşebilir (157). b) Rijit olarak tespit edilen kırıklar Sekonder kemik iyileşmesinde kırık hattında belli limitlerde oluşan hareket altında kırık kallusu progresif olarak oluşur ve kırığı stabilize eder. Ancak hem spongiöz hem de kortikal kemikte kırık iyileşmesi kallus gelişmeden olabilir. Bunun için kırık yüzeyleri rijit olarak temas halinde olmalıdır. Bu şekilde kaynama primer kemik iyileşmesi olarak adlandırılır. Rijit olarak tespit edilen kırıklarda, kan damarları kırık hattını kolayca geçebildiğinden stabil tespitin kırığın damarlanması üzerinde olumlu etkileri vardır. Bu şekildeki kaynamada kırık kallusu oluşmaz ve rezorbe olmaz. Çoğu impakte epifizyel, metafizyel ve vertebra kırıklarında kırık uçları primer kemik iyileşmesi için yeterli stabiliteyi sağlar. Schenck ve Willenegger iki şekilde primer kemik iyileşmesi tarif etmişlerdir. 1) Gap (boşluk) iyileşmesi 2) Haversiyen remodelizasyon Bu iki şekil iyileşme rijit olarak stabilize edilmemiş kırıklarda tamir ve remodelizasyon safhalarına karşılık gelmektedir. Çalışmalarında kompresyon plağı ile rijit olarak tespit sonrası tüm kortikal kemik uçlarının yakın kontak içinde olmayıp, kırık sahasında yer yer boşlukların olduğunu göstermişlerdir. Kaynama mekanizması, iyileşme dokusunun yapısı ve yeni kemik oluşum hızı bu boşlukların boyutuna bağlıdır. Eğer kortikal kemik uçlarında direk kontak mevcut ise lameller kemik direk olarak kırık hattını kemiğin uzun aksına paralel olarak geçer. Bu olay osteonların genişlemesi ile olur. Osteoklast yığını kırık hattını keser. Osteoklastları takiben osteoblastlar yeni kemik depolarlar. Kan damarları osteoblastları takip eder. Bu yeni matriks, 23

çevrelenmiş osteositler ve kan damarları yeni Haversiyen sistemi veya primer osteonları oluşturur. Bu sürece kontak iyileşme denir. 150 200 mikron arası mesafedeki veya yaklaşık osteonun dış çapı kadar olan küçük boşluklarda hücreler kemiğin uzun aksına dik olacak şekilde lameller kemik yaparlar. 200mikron 1 mm arası mesafedeki büyük boşluklarda hücreler defekti örgümsü kemik ile doldurur. Boşluk iyileşmesini takiben Haversiyen remodelizasyon başlar ve normal kortikal kemik yapısı tekrar kazanılır. Osteoklastları içeren kesim bölgelerini osteoblastlar ve kan damarları takip eder ve kırık boşluğundaki yeni kemiği enlemesine geçer. Lameller kemik depolar ve kırık hattını geçen kortikal kemik kanlanmasını yeniden sağlar (Şekil 5). Haversiyen remodelasyon nekrotik damarların izini takip eder ve yeni kan damarlarının keser. Eğer kortikal kemikte büyük bir segment nekrotik ise osteonların direk genişlemesi ile yine de iyileşebilir. Ancak bu olay daha yavaş olur ve nekrotik kemik alanları remodelasyona uğramamış şekilde uzun süre kalır. Şekil 5: Kırık kallusu ile progresif olarak kırık iyileşmesi; Kırık fragmanları köprülenmiş durumda. E) KIRIK İYİLEŞMESİNDE BAŞARISIZLIK Uygun tedaviye rağmen bazı kırıklar daha yavaş kaynar veya hiç kaynamaz (102). Bir kırığın kaynaması gereken zamanı kesin olarak belirlemek güçtür. Ancak eğer bir kırığın iyileşme süreci genel ortalamadan daha uzun sürüyorsa bu olaya gecikmiş kaynama veya yavaş kaynama denmektedir. Kemik iyileşmesinde yetersizlik veya nonunion ise iyileşme sürecinin bir aşamada kesilmesi demektir (102,136) (Resim 7 ve 8). Gecikmiş kaynama veya yavaş kaynama; kırık hattının radyolojik olarak tam görülebildiği ancak fragmanların tamamen deplase olmadığı, yüzeylerin kavitasyonunun olmadığı, kalsifikasyon veya sklerozun görülmediği durumlardır. Bu hadise travmanın şiddetine, etkilenen bölgeye, hastaya ve tedavi şekline bağlıdır. Kırık kaynamamış değildir. Daha çok normal iyileşmenin farklı ve daha yavaş bir yoludur (20). 24

Resim 7: Ulna da hipertrofik psödoartroz Resim 8: Tibia da hipertrofik psödoartroz F) KIRIK İYİLEŞMESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Kaynama gecikmesi veya kaynamama genelde bir nedene bağlanamaz. Çoğu durumda sebepler: 1) Travmaya bağlı faktörler 2) Hastaya bağlı faktörler 3) Dokuya bağlı faktörler 4) Tedaviye bağlı faktörler olmak üzere 4 ana başlık altında incelenebilir. 1) Travmaya bağlı faktörler: ı) Açık kırık: Ciddi açık kırıklar yumuşak doku yaralanması, kırık deplasmanı ve bazı durumlarda kemik kaybına sebep olabilir. Geniş yumuşak doku hasarı kırık sahasındaki kanlanmayı engeller. Nekrotik kemik ve nekrotik yumuşak doku oluşturur. Kırık hematomunun boşalmasına neden olur ve yeniden oluşması engeller. Tamir dokusu oluşumunu geciktirir. Enfeksiyon için ortam hazırlar (20,36). ıı) Travmanın şiddeti: Ciddi kırıklar açık veya kapalı olabilir. Geniş yumuşak doku yaralanması, yumuşak doku kaybı, kırık fragmanlarının deplasmanı ve parçalanması, kırık sahasının kanlanmasının azalması ile bağlantılı olabilir. Parçalı kırık fragmanları aynı zamanda geniş yumuşak doku hasarının bulunduğunu gösterir. Kırık fragmanlarının deplasmanı ve yumuşak doku travmasının şiddeti kırık iyileşmesini yavaşlatır. Nekrotik doku hacmi artmaktadır. Mezenkimal hücre migrasyonu ve vasküler invazyon kötü yönde etkilenir (20,36). ııı) İntraartiküler kırıklar: Enzimler içeren sinovyal sıvı başlangıçta kırık kallusunun matriksini bozar. Kırıklar eklem yüzüne uzandığında eklem hareketi ve yüklenmede kırık hattında harekete sebep olur (36). Çoğu eklem içi kırık iyileşir ancak eğer dizilim ve eklem yüzey uyumu sağlanmazsa, eklem anstabil olabilir. Bazı durumlarda özellikle kırık rijit olarak stabilize edilmezse iyileşme gecikebilir veya nonunion gelişebilir. Diğer yandan eklem içi kırığın olduğu olgularda uzayan hareketsizlik sıklıkla eklem sertliğine neden olabilir. Bu nedenlerle stabil olmayan eklem içi kırıklar redükte edilerek güvenle tespit edilmelidir. Bu yaklaşım ideal olarak eklem uyumunu restore ederek kırığın iyileşmesi esnasında en azından bir miktar eklem hareketine izin verir. Eklem dizilimini, uyumunu elde etmek ve stabilitesini sağlamak için ciddi eklem içi kırıklarda geniş cerrahi girişim gereklidir. Geniş cerrahi girişim kırık sahasındaki kanlanmayı bozar. Redüksiyon ve yeterli erken stabilizasyona rağmen eklem içi kırıklar yüksek transartiküler güçlere bağlı olarak deplase 25